@ado1nia
|
Ahmet, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerini açtı. Karanlık gece sona ermiş, konağın içine solgun bir sabah ışığı dolmuştu. Gözlerini ovuştururken, akşam yaşadığı her şeyin bir kâbus olduğunu düşündü bir an. Ancak o ağır, tuhaf his hâlâ üzerindeydi. Derin bir nefes aldı ve yattığı yerden kalktı. Kollarında bir ürperti hissetti; sanki odadaki hava normalden daha soğuktu. “Her şey gerçekti,” diye kendi kendine fısıldadı ve Demet’i uyandırıp odadan çıktı. Koridora çıktığında, diğer odalardan gelen hafif hareketlenme seslerini duydu. Ege, Leyla ve Sinan da uyanmışlardı. Kapılarına hafifçe vurdu ve birer birer hepsi dışarı çıktı. Sinan, kaşlarını çatarak Ahmet’e baktı. “Gece kalktığını gördüm,” dedi sert bir sesle. “Bir şey mi oldu?” Ahmet, derin bir nefes aldı ve yaşadıklarını anlatmaya karar verdi. “Mutfağa indiğimde Zühre Hanım’ı gördüm,” dedi alçak bir sesle. “Ama yalnız değildi… Orada başka... Varlıklar da vardı.” Leyla gözlerini büyüttü, dudaklarını ısırdı. “Ben de bir şeyler duydum,” dedi. “Koridorda fısıldayan sesler… Ama bunun sadece bir rüya olduğunu düşündüm.” Ege, elini saçlarının arasından geçirip gülümsedi, ama yüzündeki endişeyi saklayamıyordu. “Belki de hepimiz fazla korku filmi izliyoruz,” dedi şakacı bir sesle. “Kendimizi gereksiz yere korkutuyor olabiliriz.” Demet, Ahmet’in yanına yaklaştı ve başını iki yana salladı. “Hayır, Ege,” dedi kararlı bir sesle. “Bu gece burada gerçekten bir şeyler oldu. Zühre Hanım’ın davranışları da normal değildi. En iyisi inip konuşalım.” Hep birlikte aşağı kata indiler. Konağın alt katı, sabah güneşinin loş ışığıyla aydınlanmıştı. Mutfaktan taze kahve ve pişen ekmek kokusu geliyordu. Ahşap zemin, her adımlarında hafif bir inleme sesi çıkarıyordu. İçeri girdiklerinde, Zühre Hanım onları güler yüzle karşıladı. “Günaydın çocuklar,” dedi neşeyle. Sanki gece hiçbir şey olmamış gibiydi. “Umarım iyi uyumuşsunuzdur. Kahvaltı hazır, hadi gelin oturun.” Sinan, dikkatle kadının yüzüne baktı. Gözlerinin altında ince çizgiler vardı, ama yüzünde samimi bir ifade vardı. “Gece bu katta biraz sesler duyduk,” dedi çekinerek. “Sanki… Birileri konuşuyordu.” Zühre Hanım’ın yüzündeki gülümseme hafifçe soldu, ama hemen kendini toparladı. “Ah, rüzgâr bu eski konağın her köşesinde yankı yapar,” dedi gülerek. “Korkulacak bir şey yok. Gelin, oturun ve karnınızı doyurun. Bugün etrafı keşfetmek için bolca enerjiniz olmalı.” Herkes masaya oturdu. Zühre Hanım, özenle hazırlanmış bir kahvaltı sofrasını önlerine serdi. Taze ekmekler, peynir tabakları, zeytinler ve buharı tüten bir demlik çay vardı. Ancak, Ahmet tabağına bir şeyler alırken, mutfaktaki köşeye ilişmiş eski bir fotoğraf dikkatini çekti. Fotoğrafta, Zühre Hanım genç bir kadın olarak, yanında ise üç küçük çocuk vardı. Ancak çocukların yüzleri bulanık ve silik çıkmıştı. Ahmet, fotoğrafa bakarak sessizce mırıldandı, “Bunlar kim?” Zühre Hanım, bakışlarını hızla fotoğrafa çevirdi, sonra da hemen başka yöne çevirdi. “Ah, eski bir fotoğraf,” dedi kısa bir kahkaha atarak. “Burada yaşayan ailelerden biri. Yıllar önce çekilmiş. O çocuklar artık büyüyüp gitmişlerdir.” Demet, Ahmet’in yanına eğildi ve fısıldadı, “O fotoğrafta bir tuhaflık var, fark ettin mi?” Ahmet başını salladı. “Evet. Çocukların yüzleri silinmiş gibi… Bu normal değil.’’ Kahvaltı devam ederken, Leyla herkese dönerek konuştu. “Bence bugün gruplara ayrılmalıyız,” dedi. “Evi iyice keşfetmek için planlı hareket edersek daha iyi olur.” Sinan hemen atıldı. “Ben Demet’le birlikte konağın çevresine bakarım,” dedi. “Etrafta ve bahçede bir şeyler bulabiliriz.” Leyla, Ege’ye döndü. “Seninle de evin üst katlarını kontrol edebiliriz,” dedi. “Zühre Hanım’ın bahsettiği eski odalar var. Belki onlar hakkında daha fazla bilgi bulabiliriz.” Ahmet, bir an tereddüt etti ama sonra cesaretini topladı. “Ben de alt katta kalıp kütüphaneye bakacağım,” dedi. “Burada bir şeyler bulacağımızdan eminim.” bu konuşmalardan sonra hızlıca kahvaltılarını bitirdiler ve işe koyuldular. Zühre Hanım, kahvaltı masasını toparlarken onları izliyordu. “Tamam,” dedi nazik bir sesle. “Ama lütfen dikkatli olun. Bu eski konak, sürprizlerle dolu olabilir. Ve unutmayın…” Gözlerini odanın uzak köşesine dikti, yüzündeki gülümseme bir an kayboldu. “Ne olursa olsun, dün geceki kapıya yaklaşmayın. Sizi tekrar uyarıyorum. O kapıdan uzak durun.” Ege, şaka yapar gibi bir kahkaha attı. “Merak etmeyin, Zühre Hanım. O kapıya yaklaşmak gibi bir niyetimiz yok,” dedi. Ama gözlerinde beliren merak, Ahmet’in içini tekrar huzursuzlukla doldurdu. Kahvaltı sona erdiğinde, hepsi odalarına dönüp hazırlıklarını yapmak için dağıldılar. Ancak Ahmet, içindeki karanlık hisle baş başa kalmıştı. Konağın sırları yavaşça açığa çıkmaya başlamıştı ve o kapının ardında ne olduğunu öğrenmek, her geçen an daha da dayanılmaz bir merak haline geliyordu. Kahvaltıdan sonra grup, konağı gezmek için planladıkları keşfi kısa tuttu. İçlerinde bir tedirginlik vardı; sanki konağın her köşesi onları izliyordu. Ahmet kütüphanede bulduğu eski gazete kupürleri o kadar eskiydi ki almaya çalıştığında parçalanıyordu, Sinan ve Demet'in bahçede gördüğü terk edilmiş bir kuyu onların içini ürpertmişti, Ege ve Leyla ise üst kattaki odalarda bulduğu eski oyuncaklar sanki özenle yerleştirilmiş gibi duruyordu… Bu durum hepsinin akıllarını karıştırmıştı. Sinan, kağıt kalem alıp buldukları şeyleri unutmamak için not aldı. Onların meraklı ve izinsiz bir şekilde odaları gezmeleri gizemli konağı kızdırmaya yetecekti. |
0% |