@ado1nia
|
Hissetlikleri tuhaf duygulardan dolayı hep birlikte konağı terk etmeye ve merkeze inmeye karar verdiler. Araba ile köyün merkezine ulaştıklarında, yerel mağazaların, seyyar satıcıların ve küçük kafenin bulunduğu meydanda kısa bir gezinti yapmaya başladılar. “Biraz alışveriş yapmak iyi gelir,” dedi Leyla neşeyle, kalabalığın arasında yürürken. Sinan, omzunu silkerek cevap verdi. “Bence önce bir şeyler içelim. Akşam yaşananlardan sonra biraz sakinleşmeye ihtiyacımız var.” Ahmet başını sallayarak onayladı. “Evet, bir kafede oturup plan yapabiliriz. Ama fazla oyalanmayalım, eve dönerken hava kararmış olmasın.” Ege, küçük bir giyim mağazasına göz attıktan sonra Leyla’ya dönüp, “Sen bizimle gelmeyecek misin?” diye sordu. Leyla, vitrinde gözlerine çarpan eski moda bir oyuncak dükkânına bakarak başını iki yana salladı. “Siz gidin,” dedi gülümseyerek. “Ben şu dükkâna bir göz atacağım. Eski oyuncaklar dikkatimi çekti. Leyla, vitrindeki oyuncaklara merakla bakarken dükkânın kapısını itip içeri girdi. İçeride nostaljik bir hava vardı; raflar, geçmiş yıllardan kalma oyuncaklarla doluydu. Ahşap bebekler, kurmalı arabalar, porselen yüzlü bebekler… Hepsi eskiydi ama dikkat çekici derecede iyi korunmuştu. Leyla, dükkânın ortasına doğru ilerlerken, yaşlı bir adam tezgâhın arkasında beliriverdi. Gözlüklerinin üzerinden Leyla’ya bakıp, hafifçe gülümsedi. “Merhaba genç hanım,” dedi sıcak bir sesle. “Burada pek sık müşteri görmeyiz.” Leyla, gülümseyerek başını salladı. “Burası gerçekten çok ilginç,” dedi. “Bu oyuncakların hepsi antika mı?” Adam başını salladı. “Evet, çoğu eski zamanlardan kalma. Çocuklar artık bunlarla oynamaz, ama bazıları hâlâ ses çıkarır,” dedi, göz kırparak. Leyla’nın dikkatini eski bir müzik kutusu çekti. Küçük, altın rengi bir kurmalı oyuncaktı. Eline alıp kurma kolunu çevirdiğinde, hafif bir melodi çalmaya başladı. Ama melodinin ritmi gittikçe yavaşladı ve ardından aniden durdu. O anda dükkânda garip bir değişiklik oldu. Hava birden soğudu, sanki dükkânın içine bir buz dalgası yayılmıştı. Raflardaki oyuncak bebeklerin gözleri Leyla’ya dönmüş gibiydi; hepsi aynı anda ona bakıyordu. Oyuncaklardan biri, Leyla’nın elindeki müzik kutusuna doğru başını eğmiş gibi göründü. Leyla’nın kalbi hızla atmaya başladı. Dükkânın içindeki ışıklar hafifçe titredi ve melodi, kendi kendine tekrar çalmaya başladı. Bu kez daha yavaş ve ürkütücü bir tonda. Leyla nefesini tuttu, çünkü bir şeyler fısıldandığını duyabiliyordu. İnce, çocukça bir ses kulağına geliyordu: “Oynamak ister misin?” Ses, sanki dükkândaki her oyuncaktan geliyormuş gibi etrafını sarıyordu. Raflarda duran kurmalı bebekler, küçük titrek hareketlerle kafalarını çevirmeye başladı. Leyla, elindeki müzik kutusunu bırakmak istedi ama parmakları ona yapışmış gibiydi. Bir adım geriledi, dükkânın sahibi yaşlı adam yerinde değildi. Boş tezgâhta sadece küçük bir nota vardı: "Oyuncaklar yalnız kalmaktan hoşlanmaz."Leyla, gözleri korkuyla büyümüş halde etrafına bakındı. Oyuncaklar birer birer titremeye, hafif sesler çıkarmaya başlamıştı. Sanki canlanıyorlardı. Derin bir nefes aldı ve hızla müzik kutusunu bırakıp kapıya doğru koştu. Kapı zorlukla açıldı; dışarı çıktığında güneşin aydınlığı onu sersemletti. Dışarı çıktığında, meydanın gürültüsü tekrar kulaklarına doldu. Kalabalık insanlar, koşuşturan çocuklar, bisikletle gezen gençler… Her şey normaldi. Sanki az önce yaşadığı şey bir hayaldi. Ama eline baktığında, elinin hâlâ soğuk olduğunu fark etti. Ve… O müzik kutusu elindeydi. Geri bırakmamıştı. Leyla bir an şaşkınlıkla oyuncağa baktı. Onu bıraktığından emindi ama işte elindeydi. Yavaşça derin bir nefes aldı ve sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. Oyuncağı çantasına koydu ve hızla arkadaşlarının yanına gitmek için yürümeye başladı. Kalbi hala hızla atıyordu, ama bir şeyden emindi: Bu oyuncak dükkânı ve o müzik kutusu, sıradan değildi. Leyla, arkadaşlarına katılmadan önce durdu ve arkasına son bir kez baktı. Oyuncak dükkânının camından, küçük bir bebek ona el sallıyordu. |
0% |