Yeni Üyelik
3.
Bölüm

İkinci Bölüm

@ado1nia

Sabah uyandığımda gözlerimi açar açmaz boynumda keskin bir acı hissettim. Sanki tüm gece garip bir pozisyonda uyumuşum gibiydi ve başımı çevirmeye çalıştıkça boynumdaki ağrı daha da derinleşiyordu. Elimi boynumun arkasına götürdüm, hafifçe ovarken inceden bir sızlama yayıldı omurgama. Gözlerim tavana bakarken, evden gelen hafif sesleri fark ettim. Mutfaktan gelen tabakların tıngırtısı, konuşmalar ve kahkahalar… Zihnim henüz tamamen uyanmamıştı, ama duyduğum seslerin alışılmadık bir sıcaklığı vardı. Yavaşça yataktan kalkıp üzerime bir sabahlık geçirdim. Boynumu hareket ettirmek zor olsa da, merakla mutfağa yöneldim. Kapıya yaklaştıkça sesler daha da netleşiyordu ve kapı aralığından mutfağa göz attığımda gördüğüm manzara beni şaşkına çevirdi. Atlas, mutfakta annem ve babamla birlikte kahvaltı hazırlıyordu. Atlas’ın elinde bir tava, omletin son halini tabağa aktarırken bir yandan babamla şakalaşıyor, annem de kahve hazırlarken gülümsüyordu. Bu görüntü beni bir an duraksattı. Sanki bir rüya sahnesine tanıklık ediyordum. "İyi uyudun mu?" diye sordu Atlas, beni fark edip gülümseyerek. Bakışlarımı ona çevirdim ve hafifçe gülümsedim, ama boynumu oynatmak beni anında hataya düşürdü. Acı yeniden patlak verdi. "Boynum tutulmuş," diye mırıldandım hafifçe sızlanarak. Annem gözleriyle beni baştan aşağı süzdü, endişeyle bir şey söylemeye hazırlanıyordu ki, Atlas ondan önce davranıp yanımda belirdi. "Ah, gel bakalım. Hemen bir krem süreyim, biraz rahatlatır," dedi. Elini belime dolayarak beni yavaşça oturma odasına doğru yönlendirdi. Yumuşak bir kanepeye oturdum. Atlas, hemen banyoya gidip krem getirdi. Elleriyle boynuma hafif masaj yapmaya başladığında krem, soğuk dokusuyla acıyı hafifletiyordu. Onun dokunuşları her zamanki gibi nazikti; parmakları boynumda yavaşça dolaşırken, ağrı yerini sıcak bir rahatlamaya bırakıyordu. Bu anın içindeki yakınlık, içimde tuhaf bir huzurla birlikte hafif bir gerginlik yaratıyordu. Atlas'ın bana böyle özen göstermesi güzeldi ama hala içimde bir şey eksikti, bir parça yerli yerine oturmuyordu. Kahvaltıdan sonra dışarı çıkmam gerektiğini söyledim. Hava soğuktu, boynumun ağrısı hâlâ tam olarak geçmemişti. Tam kapıdan çıkmak üzereyken Atlas, "Bekle, boynuna bir şey sarayım, üşütme," dedi. İnce, yumuşak atkısını boynuma sardı. Rengi koyu griydi ve dokusu yumuşacık, boynuma sıcak bir koruma sağlıyordu. "Bu seni biraz daha korur," dedi gülümseyerek, parmakları atkıyı hafifçe düzeltirken. Sabahın serin havası yüzüme çarptığında, boynuma dolanan atkının yumuşaklığı beni bir anlığına rahatlatmıştı. Atlas’ın verdiği bu ince atkı, onu boynuma sararken hissettiğim sıcaklığı hatırlatıyordu. Yavaşça kapıyı kapatıp evin önünden birkaç adım attım. Ama o sırada, gözüm bir şeye takıldı. Atkının dokusunun arasına sıkışmış ince bir saç teli. Adımlarım yavaşladı, sanki her şey bir anda bulanıklaştı. Elim istemsizce atkıya doğru gitti ve o ince saçı dikkatlice çektim. Uzun, düz ve açık sarı. Kalbim hızla atmaya başladı, dudaklarım birbirine kenetlendi. Boynumdaki o rahatlatıcı sıcaklık yerini rahatsız edici bir soğukluğa bıraktı. Bu saç teli bana ait değildi; benim saçlarım koyu kahverengiydi. Bir anlığına elimde tuttuğum bu saç telini anlamlandırmaya çalıştım. Belki de yanlış görüyordum. Güneş ışığı saç telini olduğundan daha açık göstermiş olabilirdi. Ama hayır... Bu, açık sarı bir saç teliydi. Benimki değil. Anneminki değil. Gözlerim o saç telinde kilitli kalırken, düşüncelerim hızla dolanıyordu. Arabada bulduğum ruj, şimdi bu atkıda bulduğum saç teli. İçimde yükselen şüphe, boynumdaki acıdan bile daha keskin bir hal alıyordu. Atlas’ın bu atkısı başka bir kadına mı aitti? Onu kime vermişti, kim bu atkıyı onun boynunda taşımıştı? Birden zihnimde, akşam yemeğinde Atlas’ın söyledikleri yankılandı. "Belki sinemadan dönerken düşürmüşsündür..." demişti ruj için. Ama şimdi bu atkı ve üzerindeki saç teli her şeyi yeniden sorgulamama neden oluyordu. İki küçük detay… Belki de sıradan şeylerdi, ama içimdeki huzursuzluk tüm bu küçük şeyleri devasa bir hale getiriyordu. O an fark ettim ki, şüphe büyüdükçe zihnimin köşelerinde dolaşan sorular da büyüyordu. Acaba Atlas bana gerçeği mi söylüyordu? Yoksa görmemi istemediği bir şeyleri mi saklıyordu? Arabadaki ruj ve şimdi bu atkıdaki saç teli, benden sakladığı başka birinin olduğuna dair izler miydi? Kalbimdeki huzursuzlukla boynumdaki ağrı birleşmiş, adeta içimde bir yumak haline gelmişti. Derin bir nefes aldım, elimde tuttuğum o saç telini atkının üzerinden kaydırıp parmaklarımın arasına aldım. Rüzgâr hafifçe saçımı savurduğunda, o küçük tel elimden uçarak yere düştü. Ama içimdeki ağırlık yerinden oynamamıştı. O telin ağırlığı, içime büyük bir düğüm atmıştı. Atkıyı tekrar sıkıca boynuma doladım ama artık o sıcaklık yoktu. Sadece kafamın içinde yankılanan sorular vardı. Ve o an bir şeylerden emin olana kadar Atlas’ın davranışlarını inceleyip daha sonrasında onunla konuşmaya karar verdim.

Loading...
0%