Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Üçüncü Bölüm

@ado1nia

O an, kafamdaki düşünceler ve içimdeki şüpheler o kadar yoğunlaşmıştı ki, Atlas’ın davranışlarını incelemekten başka bir şey aklıma gelmiyordu. Asena ile buluşmak, düşüncelerimi biraz dağıtmak için iyi bir fırsat olabilirdi. Bu yüzden hemen telefonuma sarıldım ve onunla buluşmak için kafeye gideceğimizi söyledim. Kafeye vardığımda, içerideki sıcak atmosfer beni sarhoş etmişti. Asena, köşede, kahvesini yudumlarken bir kitap okuyordu. Gözlüklerinin ardındaki gözleri, sayfanın satırlarını dikkatlice takip ediyordu. Kafede onu görünce yüzünde beliren gülümseme, içimdeki gerginliği biraz olsun hafifletmişti. "Hey! Beni beklemeden başlamışsın," dedim, yanına otururken. "Hey! Nasılsın? Uzun zamandır görüşemedik," dedi Asena, gülümseyerek. Yüzündeki samimi ifade, içimi ısıttı. "İyiyim, işlerin yoğun ama alıştım," dedim. Asena'nın bana olan ilgisi, o anki karmaşık ruh halimle başa çıkmamda büyük bir yardımcıydı. Kahve siparişi verirken içimdeki düşünceler yine Atlas’a döndü. Onunla ruj ve atkı hakkında konuşmayı hiç düşünmemiştim. İçimdeki bu şüpheleri onunla paylaşacak kadar cesur olamıyordum. Kahvelerimiz geldiğinde, Asena'nın her zamanki neşesiyle sohbet etmeye başladık. "Son zamanlarda neler yapıyorsun?" diye sordu ufak bir tebessümle. “Biraz yoğun geçiyor,” dedim, parmaklarımla kahve fincanımı çevirdiğim sırada. Atlas’ın davranışlarını gözlemlemek için aklımda planlar yaparken “Ama iş dışında pek bir şey yok,” diye ekledim. Asena, yüzümdeki ifade değişikliğini fark etti ve sordu: "Bir şeylerin var, anlayabiliyorum. Çıkar şu ağzındaki baklayı." Gözlerim bir an için kaşlarını çatmış olan Asena’nın büyük ela gözleriyle buluştu. Duygularımı onunla paylaşmanın vakti gelmiş ve geçiyordu. "Yani, Atlas hakkında biraz endişeliyim," dedim, kelimelerim ağzımdan bir bıkkınlıkla çıkıvermişti. "Onun bir şeyleri sakladığını düşünüyorum." Asena’nın yüzü ciddileşti ve daha önce kendisinde görmediğim bir tavır takındı. "Neden böyle düşünüyorsun? Bir şeyler mi yaptı? Gene kavga mı ettiniz yoksa ?" diye sordu. O anda, kahve fincanımda oluşan kahve lekeleri kadar karışık bir şekilde düşüncelerim ile dans ediyordu. "Arabasında bulduğum bir ruj var. İlk başta umursamadım çünkü bende olan rujla aynıydı bu yüzden benimdir diye düşündüm. Ama eve gittiğimde aynı rujdan bir tane daha vardı. Sonra da atkısında farklı bir sarı renkli saç teli buldum," dedim, kelimeleri yavaşça seçerek. Asena’nın gözleri açıldı, hafifçe titreyen elleriyle kahvesinden bir yudum aldı ve panik durumunu gizlemeye çalışarak tebessüm etti. Daha sonra kahverengi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak "Bunu Atlas’a söyledin mi? Belki bir açıklaması vardır. Gerçi onun seni aldatabileceğini düşünmüyorum, seni çok seviyor ve bu sen de biliyorsun," dedi. Derin bir nefes aldım ve kafamda daha önce düşündüğüm tüm olasılıkları toparlamaya çalıştım. "Hayır, söylemedim. Önce ne yapacağıma karar vermeliyim," dedim, sesim biraz titrek çıkmıştı. Asena, beni dikkatle dinliyor ve söylediğim şeyleri kafasında ölçüyordu. "Belki de yanlış anlıyorsundur," dedi. "Belki ruj kuzenine aittir veya bir arkadaşı arabayı kullandı ve kız arkadaşı rujunu düşürdü. Atkı meselesi ise bu saydığım kişilerden birine ait olabilir. Herkesin böyle şeyleri kaybetmesi olağan değil mi?" diye ekledi. Ama içimdeki şüphe, onu ikna etmekten çok uzaktı. Atlas’ın davranışları, bu durumun bana doğru bir yön vermediğini hissettiriyordu. Asena'nın söylediklerine katılmak zor olsa da, yine de onu dinledim. "Haklı olabilirsin," dedim, ama içimde bir yerde başka bir şeyin yankılandığını hissediyordum. Asena her ne kadar mantıklı şeyler söylese de içim içimi yiyordu. Atlas’la aramızda ki her şeyin mükemmel olduğunu düşünürken, bu iki detayın zihnimde bir kıvılcım oluşturması, içimde bir karmaşaya neden oluyordu. Asena, sürekli komik şeyler anlatıyor ve kafamı dağıtmaya çalışıyordu. Onunla uzun zaman sonra konuşmak ve bir şeyler yapmak bana çok iyi gelmişti. Asena’yla sohbetimiz, tıpkı eski günlerdeki gibi akıcı ve eğlenceli ilerliyordu. Konu sürekli değişiyor, Atlas’tan, iş hayatından ve günlük yaşantılarımızdan konuşuyorduk. O an zihnimde dolanan şüpheler biraz daha geriye çekildi, sanki Asena’nın yanında olmak beni geçici de olsa rahatlatıyordu. Kahvelerimizi bitirdikten sonra, Asena birden neşeyle "Tatlı da sipariş edelim mi? Şu ünlü çilekli pastayı denemek istiyorum," dedi. Ben de ona gülümseyerek "Tabii, harika olur," dedim. Asena, garsonu çağırdı ve tatlı siparişini verdi. Pasta kısa sürede geldi; göz alıcı bir çilekli pasta, taze krema kokusuyla önümüze yerleştirildi. Asena heyecanla ilk çatalını aldığında anında gözleri parladı. "Bu gerçekten harika! Denemelisin!" dedi, çatalı bana doğru uzatırken. Bir çatal alıp tadına bakarken, bir an için içimde garip bir his uyandı. Sanki biri beni izliyormuş gibi... Omuzlarımda bir ağırlık hissettim, kafamı yavaşça kaldırdım ve etrafa baktım. İlk başta kimseyi fark etmedim, ama bakışlarımı biraz daha ileri çevirdiğimde, tanıdık bir yüzle karşılaştım. O adam... Geçen gün Atlas’la restorandan çıkarken çarpıştığım uzun boylu, sert ifadeli adam! Kafenin arka köşesinde, karanlık bir masada oturuyordu ve gözlerini doğrudan bana dikmişti. İçim ürperdi. Bir an için gözlerimiz buluştu. Beni dikkatlice izliyor ve sanki her hareketimi gözlüyormuş gibi bir hali vardı. Adamın yüzü soğuk ve ifadesizdi, ama gözlerindeki derinlik, rahatsız edici bir yoğunluk taşıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Bir anlığına her şeyin durduğunu hissettim, çatal elimde öylece havada kaldı. Gözlerimi ondan kaçırmak istesem de, sanki bakışlarıyla beni yerime çivilemişti. Asena, pastanın tadını çıkarırken farkında bile değildi, "Çok güzel değil mi?" diye konuşmaya devam ediyordu. Benimse kafam tamamen o adama odaklanmıştı. Kafede bir gariplik vardı. Adamın burada olması tesadüf olamazdı. Onu çarptığımız o gün, bu kadar dikkatimi çekmemişti. Fakat şimdi, burada, onun beni izliyor oluşu beni tedirgin etmeye başlamıştı. Kafamdaki şüpheler yeniden büyümeye başladı. O adamın Atlas ile bir bağlantısının olup olmadığını bilmiyorum ama bu durum beni bir çıkmazın içine sürüklüyordu. O anda kafede olan bu garip tesadüf beni daha da derin bir karmaşaya sürüklemişti. Bu sırada Asena neşeyle pastasını yiyor, konuşuyor, ama ben artık ona odaklanamıyordum. Gözlerim arka köşedeki o adamda kilitlenmişti. Uzun boylu, sert yüz hatlarına sahip, siyah deri ceketli adam, çarpıştığımız o günkü gibi donuk ve sert bakışlarla beni izliyordu. Bakışları üzerimdeydi, sanki en ufak hareketimi bile takip ediyormuş gibi… Derin bir nefes aldım ama içimdeki ağırlık hafiflemedi. Adamın beni göz hapsine aldığı o an, kalbim adeta göğsümden çıkacakmış gibi hızlı atmaya başladı. Kafede o kadar insan olmasına rağmen, o bakışlar sadece bana odaklanmıştı. Sanki etrafımızdaki diğer insanlar yok gibiydi, sadece ben ve o. Ellerim titremeye başladı, elimdeki çatalı fark etmeden masaya bırakırken Asena’ya dönüp, onun farkında olmadan bu huzursuz anı sürdürmesine şaşkınlıkla baktım. "Asena," dedim yavaşça, sesim duyulmayacak kadar alçak. Dudaklarım kurumuştu, kelimeler zorla çıkıyordu ağzımdan. "Şu köşedeki adam... Geçen gün Atlas’la restorandan çıkarken ona çarpmıştık. Şimdi burada." Sesim titriyordu, fakat Asena ilk başta söylediklerimi anlamadı. "Ne? Kim?" dedi, kaşlarını kaldırarak etrafa hızlıca bakındı. Hafifçe eğilerek omzunun üzerinden arka köşeye göz attı. Adam hâlâ oradaydı. Soğuk bakışlarıyla bizi izliyordu. "Şu adam mı?" diye fısıldadı Asena. "Evet," dedim, gözlerimi bir an bile ondan ayıramıyordum. "Sence bu tesadüf olabilir mi?" Şüphelerim kafamda hızla dolaşmaya başladı. Atlas’ın etrafındaki gariplikler, şimdi bu adamın varlığı, bir araya geldiğinde aklımı alt üst ediyordu. Adamın burada olması bir rastlantı olamazdı. Asena bir süre sessiz kaldı, sonra omzunu silkti. "Belki de öyledir. Ama bence sen fazla kuruyorsun. Burası kalabalık bir yer, insanlar her yerde olabilir. Bu tür şeyleri kafana takmamalısın herkes ile her yerde denk gelebilirsin," dedi, bana biraz daha mantıklı bir açıklama sunmaya çalışarak. Ama içimdeki o yoğun duygu, beni mantığın kıyısına bile yaklaştırmıyordu. Bir an için derin bir nefes aldım, başımı hafifçe eğdim ve düşünmeye başladım. Fakat kendimi bu bakışlardan kurtaramıyordum. Pastanın tadı bile kaybolmuştu damağımda. Şüpheler, kaygılar, kafamda o kadar büyük bir yer kaplıyordu ki, başka bir şey düşünemez olmuştum. O adamın bakışlarını üzerimde hissetmek, beni her saniye daha da tetikte olmaya zorladı. İstemeden de olsa etrafımda olan her şeyin farkında olmaya çalışıyordum. O an, kafenin gürültüsü, insanların kahkahaları, kahve fincanlarının birbirine çarpan sesleri bile beynimde yankılanıyordu. Her şey daha gergin ve ağır ilerliyordu sanki. Pasta tabağı önümde, kaşığı elimde tutuyor ve ara sıra yiyor da olsam pastanın tadını alacak durumda değildim. "Asena," dedim yeniden, sesim biraz daha ciddiydi bu kez. "Buradan çıkmamız lazım. Şu an hiç rahat değilim." Asena, gözlerimdeki tedirginliği fark ettiğinde durumu ciddiye aldı. "Tamam," dedi, hafifçe gülümsemeye çalışarak," O da bana şaşkın ama anlayışlı gözlerle baktı, "Hadi kalk bakalım, hesabı ödeyelim ve gidelim," diye yanıtladı. Kafamı salladım ve masanın üzerindeki eşyalarımı topladım. Kasada yediklerimizi ödedik ve oradan tedirginliğimizi belli etmeden uzaklaştık. Asena, bir iki kez iyi olup olmadığımı soruyor, ben ise onu geçiştiriyordum. Çünkü ben bile iyi olup olmadığımı bilmiyordum. Atlas’ın etrafındaki sırlar, arabada bulduğum ruj, atkısındaki o yabancı saç teli... Şimdi de bu adamın varlığı… Her şey bir araya geliyordu, ama henüz resmi net bir şekilde göremiyordum. Bir şeyler saklanıyordu ve bunu çözene kadar ne bu düşüncelerden kurtulabilecektim ne de huzur bulamayacaktım.

Loading...
0%