@adoileangaraya
|
Tanıtım: Donan Kalpler ve Zor Gerçekler
Soğuk kış gecesinde rüzgâr gücünü kuvvetiyle büyükçe gösteriyordu. Dışarıda tek tük insanlar vardı, bunlardan birisi de küçük kızdı. Adını hatırlamıyordu, soyadını hatırlamıyordu, yaşını, ailesini, doğum tarihini, hiçbir şeyini hatırlayamıyordu. Onun tabiriyle kötü insanlar onu her şeyinden alıkoymuş, kanına küçük küçük uyuşturucu katmışlardı. Zamanla unutmuştu her şeyi, unutmadığı tek şey ölmemek için çabalaması gerekmesiydi. Kötü insanlar sanki onu bir çöp atar gibi arabadan atmıştı, kolları, bacakları kanıyordu. Ağlayamıyordu, yardım isteyemiyordu, kimden yardım isteyeceğini bile bilmiyordu. Gözlerini kapattı, düşünmeye çalıştı fakat başaramadı. Bir güç onun düşünmesini engelliyordu, sanki bir el beynini ondan almış ve hiçbir şey yapmıyordu. Canının acısını hissetmiyordu, ya da acıyordu fakat soğuk hava onun acısını da götürüyor gibiydi. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı, ilk başta zorlandı ve yere düştü, fakat pes etmemişti, tekrar ve tekrar denedi, sayamadığı denemeler sonucunda ayağa kalktı ve başını kaldırıp çevreye baktı. Kimse yoktu, karanlıktı her yer, korkmaya başlamıştı. Yere baktığında yerde kendi kanını gördüğünde canının acısını hissetti, gözleri doldu. ''Anne...'' İki dudağının arasından çıkan kelimeyle yutkundu. Anne ne demekti? Annesi var mıydı ki onun? Hatırlamaya çalıştı, zihnini zorladı, hastalığına rağmen hatırlayamamıştı, hoş; o hastalığını bile daha öğrenmemişti. Hafiften tırssa da yola doğru adım attı, adım attıkça atası geldi, nereye gittiğini bilmeden dakikalarca yürüdü. Ayakları acıyordu, umursamadı ve yine de yürüdü. Üşüyordu, üstünde kısa kollu siyah bir tişört vardı. Koluyla gözlerini sildi, başını yukarıya çevirdiğinde gökde yalnızca bir yıldız vardı. O an dudaklarını araladı ve fısıldadı. ''Senin adın İnkisar olsun. Bana bir ışık göster, yalvarırım.'' O an dizlerinin üstüne düştü, düştüğü gibi de yanında bir arabanın durduğunu fark etti. Dizlerinin üstünden kalkmaya çalıştı fakat vücudunda o kadar çok yara vardı ki, çok fazla kan kaybetmişti. Gözleri kapanıyordu, yanında duran arabadan iki kişi indi. ''Hey, beni duyuyor musun?'' Cevap vermeye çalıştı fakat sesi çıkmadı. ''Onu götürmeliyiz, iyi değil!'' ''İsmin ne senin?'' Diye sordu ilk konuşan adam. ''Hatırlamıyorum.'' Sesi kısık çıkmıştı. ''Tamam, tamam... Bak minik, gözlerini kapatma, güçlü olmalısın tamam mı? Şimdi seni güvenli bir yere götürüp iyileştireceğiz.'' Zorluyordu kız kendisini, ölmemek için çabalıyordu. ''Sizde onlara benziyorsunuz.'' Diye fısıldadı. ''Beni öldürün, ama dokunmayın olur mu?'' İki adam birbirine baktı, o an her şeyi anladılar. ''Yemin ederiz ki kötü insanlar değiliz, seni kurtarmak için buradayız biz. Dokunmayacağız, ölmeyeceksin de ama şimdi izin ver seni götürelim.'' Küçük kız başını hafifçe salladığında biri sürücü koltuğuna hızla geçti, diğeri ise kızı kucağına alıp arka koltuğa geçti. Araba hareketlendi ve hızla doktorun yanına sürdüler. Küçük kızın kucağında bulunduğu adam konuştu. ''Küçük kız, gözlerini kapatmaman gerekiyor tamam mı? Konuşalım... Benim adım Mert, arabayı süren abinin adı da Anıl. Bana hatırladığın her şeyi anlatır mısın?'' ''Benden her şeyimi aldılar, hiç bir şey bilmiyorum.'' O kızın asıl öyküsü işte o an başlamıştı. |
0% |