@adoileangaraya
|
1. Bölüm: Donan Kalpler ve Acı Gerçekler
Arabanın motorunu da hallettikten sonra arabanın kaputunu kapattım. Ustanın yanına ilerlerken bir yandan eldivenlerimi çıkarttım ve ellerimi birleştirip üfledim. Hava soğuktu, kış günleri bitmiyordu ve en acı şekilde ilerliyordu. Üstümdeki mont artık beni korumuyordu, hatta 'Beni artık çöpe at!' diye haykırıyordu sanki. Düşüncelerimi çöpe atarken ustanın yanına gelmiştim, konuşmaya başladım. ''Arabanın her şeyi tamam, sahibi isterse şimdi gelip alabilir.'' Usta başını salladı ve telefonunu eline aldı, ''Tamam kızım sen gidebilirsin evine, hem hava soğuk hem geç oldu hadi.'' Hafifçe tebessüm ettim ve başımla onayladım. Usta iyi bir insandı, hayatın yüzüme güldüğü nadir konulardan birisiydi. Hayat hiç bir konuda benden yana olmamıştı, olmuyordu. İnsanlar benden korkuyordu, korkunç birisiydim. Siyah saçlarım vardı, beyaz teim vardı fakat yara izleriyle doluydu, ellerim kararmıştı, yüzüm hep sert bakardı; Kim neden korkmasın ki? Ben bir canavardım, ben Dünya'nın yüz karasıydım, ben tanrı'nın yarattığı korkunç bir canavardım. İnsanların benden korkması için sırtımdaki dövme bile yetiyordu. Cebimden sigara paketimi ve çakmağımı çıkarttım. Paketten son üç sigaradan bir tanesini aldım ve ucunu ateşleyip dudaklarımın arasına götürdüm. Sanayiden çıkmıştım, bomboş sokaklarda yürüyordum. Bir elim cebimde, diğer elim sgarayı tutuyordu. Önüme çıkan taşları vurarak iterken ezbere bildiğim duvarların yazılarını okuyordum. Gözlerimi yorgunlukla kırpıştırdım ve önüme gelen saçlarımı arkaya attım. Saat kaçtı acaba? diye düşünürken eve vardığımı fark ettim. Başımı kaldırdım ve evin üstündeki yazıyı okudum: ''Çete.'' Buraya Anıl ve Mert abi sayesinde gelmiştim, beni ölümden kurtaran kişilerdi onlar. Bana yaptıkları en büyük iyilik beni buraya almalarıydı. burası ne miydi? Diye soracak olunursa verilebilecek tek cevap burasının sokak çocuklarının intikam için yetiştirildiği mekandı. Buraya kız çocuklarını almıyorlardı, sokaktaki kimsesiz kız çocuklarını açtıkları yetimhanede büyütürken erkek çocuklarını çeteye alıyorlardı ve büyütüyorlardı. Diğer yerlerle olan çok büyük bir fark vardı, burası bütün şehirlerde adını uluca yaşatıyor ve çok fazla cinayet çıkıyordu. Çetede büyüyen herkes özel eğitimler alıyordu. İlk önce nelere yeteneği olduğu bulunur, sonra o çocuğu o alanın en iyisi yapana kadar çabalar ve intikam duygusuyla yetiştirilirdi. Babası, annesini öldürmüş bir çocuk yetiştirildiği seneler boyunca babasını ve babası gibi insanları öldürme hırsıyla büyüyordu. Çete her yerdeydi, öyle bir kalabalık bir orduydu ki aralarından birisini tutuklamak onları bitirmek anlamına gelmiyordu, bu; çeteyi kendine düşman etmek anlamına geliyordu. Bizler her yerdeydik. Adalet sarayından bir savcıydık, bir avukattık, bir hakimdik. Orada adaleti sağlardık. Bizler askerdik, ülkemizi her şeyden üstte tutardık. Bizler polistik, bizler her şeydik. Bu ülke bizden korktukları kadar güvenirlerdi çünkü biz onları korurduk. Anıl abi ve Mert abi, Çete'nin kurucusu olan Patron ile çok konuşmuştu yetimhaneye değil de Çete'ye girmem için, benim buraya girmemin en büyük avantajı Hipertimezi ve zekamdı. Unutmazdım, yaşadığım her şeyi tüm detaylarıyla hatırlardım. Bu bir yandan güzel gibi gelse de çok kötü bir şeydi. Her şeyi ayrıntısına kadar hatırlamak, özellikle bazı olaylar için, felaket bir şeydi. En büyük keşkelerimden birisiydi bu. Cebimden kartımı çıkartıp girişte okutup içeri girdim. Gözüm duvarın tam ortasında bulunan saate baktığımda saatin on ikiye geldiğini gördüm. herkes uyumuştu muhtemelen, fakat benim bir gram bile uykum yoktu. Girişte dikildiğimi fark ettiğimde ilk önce yemekhaneye gitmek istesem de sonrasında midem bulandığı için vazgeçmiştim. Aklıma gelen ilk yer teras olunca bende terasa gitmeye karar vermiştim. Pek çok şey biliyordum, bilgilerimin sınırı yoktu. Beni ayrı ayrı konularda hepsinde profesyonel olana kadar eğitmişlerdi. Dudak okuma bir insanın nerede işine yarardı ki? Öğretmişlerdi. Dövüş konusunda mükemmeldim, mükemmel olmak zorundaydım. Her taktiği en iyi şekilde yapmalıydım, beni böyle bir zorunlulukla eğitmişlerdi. Hani size demiştim ya, 'Herkesin hangi konuda iyi olduğunu bulduktan sonra o alanda yetiştirilir.' İşte bunu bende yapmamışlardı. Beni her konuda mükemmel bir şekilde yetiştirmişlerdi, hiç bir şeyi çok görmemişlerdi. Bana çok gördükleri tek şey isim ve kimlikti ama olsun, tek eksiğim bu olsun. Terasa geldiğimde sadece eğitmenlerden bazılarını gördüm, onlar da kendi halinde takılıyordu. Gökyüzüne baktım, kar yağıyordu. Gülümser gibi oldum ama gülümseyemedim. Gözlerim yıldızları aradı, hepsi yerli yerindeydi. Ofladım ve boş yerlerden birisine oturup bir sigara daha yaktım; son bir sigaram kalmıştı. Sigaramı ateşlerken yanıma birisinin oturduğunu fark ettim ve başımı kaldırdım. Anıl abiydi gelen. Gergin duruyordu, yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. ''Ne oldu?'' Dedim sakince. Önüme bir zarf koyduğunda kaşlarımı çatıp 'Hayırdır?' anlamında başımı salladım. ''Konuşmamız gereken konular var.'' ''Anlat.'' Sesim sertti, tüyleri ürpermişcesine bana baktı. ''Zarfta yazılanları okuman gerekli ilk önce.'' Zarfı aldım ve hiç beklemeden açtım ve yazılanları sesli bir şekilde okumaya başladım. ''Sevgili bayan, isminizi zaten bilmediğiniz için söylemeyeceğim. Bendeniz X, senin gibi ismim yok ya da var, senin bilmeni istemiyorum. Ben yalnızca bazı şeyleri sana yaşatmış yalnız bir adamım. Ölümün döşeğindeyim bayan ve vicdan azabı ile hastalığım birleşince ölümüme pek de bir şey kalmadığını fark ettim. Aileni bilir misin sevgili bayan? Annen, baban, abilerin, ablan ve ikizin... Anne kız günü ve baba kız günü, ikizin babanla vakit geçirirken sende annen ile beraberdin, aradığım fırsat elime geçmişti. Annen seni arka koltuğa oturtmuştu ve kendisi de sürücü koltuğundaydı. Anneniz bayan, anneniz çok güzel bir kadındı. Siyah saçları geceyi, bembeyaz teni ay'ı anımsatıyordu. İşte benim değildi ya o, canımı çok acıtıyordu. Sevgili bayan, ben o gün en büyük günahı işlemiştim, ben sizin bulunduğunuz arabayı yakmıştım. Anneniz orada kendinden önce sizi kurtarmaya çalışmıştı, emniyet kilidini ve kapını açmış, seni indirmeye çalışmış ve uzaklaşman için haykırırken kendisi o arabanın içinde külleri etrafa dağılana kadar yandı. Kabuslar görüyormuşsunuz bayan, size benzeyen bir kadın görüyormuşsunuz, bu beni keyiflendirdi. O sizin anneniz bayan. Aileniz yani diğer aile fertleriniz yaşıyor, seni arıyorlar bayan. Seni bulmamaları için çok çabaladım fakat bir gün aklıma gelemeyecek bir ihtimal gerçekleşti; Çete seni bulmuştu. Yetimhaneye düşmeni bekliyordum, oranın eğitimi yoktu pek fakat seni bir canavara dönüştürmek için çetenin aslına aldılar. Siz bayan, siz ailenizden bile daha güçlü bir düşmanımsınız. Veznedar Aşiretinin en güçlü veliahtı sizsiniz... Siz, Veznedar Aşiretinin kızısınız.'' Derin bir nefes aldım ve başımı kaldırdım gökyüzüne baktım ve ardından devam ettim okumaya. ''Aileniz seni kimliğin olmadığı için bulamıyordu, deliller olmadığı için bulamıyordu. Şimdi ise seni bulmaları için her şeyi yaptım bayan, bana bir teşekkürü çok görmeyin lütfen...'' Bitmişti. Hiç bir şey hissetmiyordum, hislerini kaybetmiş bir canavardım zaten. Anıl abi konuşmaya başladığında durdum. ''Veznedar Aşiretinin ikinci ve son kız çocuğu ve torunusun, onlar seni bulmuş.'' Ben bilmiyordum. Yalnızca kalbimin sıkıştığını hissediyordum. ''İkinci bir haber daha var.'' Dediğinde Anıl abi, hemen konuşmaya devam etti. ''Patron hasta, artık onun yerine geçecek veliaht seçilecek. Oraya senin geçmeni bekliyor herkes çünkü biliyorsun-'' ''Çünkü ben farklıyım.'' Sözlerini tamamladım. ''Ben mi çetenin başına geçeceğim? Güldürme beni. İllaki benden iyileri vardır Anıl abi.'' Derin bir nefes verdi ve sakince konuştu. ''Bak, sen tam aradığımız kişisin. Çeteyi sen yönetebilirsin, çünkü senin kaybedecek hiç bir şeyin yok, zekisin, hızlısın, insanları elinde oynatabiliyorsun, kibirlisin, cana-'' Bir şey daha diyecekti ama durdu, ben anlamıştım diyeceği şeyi. ''Canavarım.'' ''Ben öyle demek iste-'' Sözünü kestim. ''O tacı takmayacağım. Bana bir ismi bile çok görürken çetenin başına geçmemi nasıl beklersiniz ki?'' Deyip ayağa kalktım ve yanından hızla ayrıldım. Aşağı doğru inerken hızlı adımlarla merdivenlerden iniyordum. Giriş kata geldiğimde çıkışa doğru yönelirken koruma önüme geçti ve ''Bu saatten sonra öğrencilerin çıkması yasak.'' Dedi. Hiç beklemeden yüzüne yumruk attım ve kapıdan çıktım. ''Öğrenci, bayan, sen, siz... Bir insana nasıl bir ismi çok görürler ki?'' Kendi kendime sinirle yürürken sahile doğru ilerliyordum. ''Ha tabi, ben insan da değilim ya! Canavarım ben, canavar!'' Sinir krizi geçiriyordum resmen, öfkeden kuduruyordum. Ellerimi saçımdan geçirip sertçe çektim, ağlamak istemiştim fakat ağlayamıyordum. Yerde diz çöktüm, ayna kırıkları vardı yerlerde, bir parçasını aldım ve kendime baktım. Sahi, ne zamandan beri yüzüme bakmıyordum? Kendimi inceledim, baktım sadece. ''Kimim ben?'' Diye fısıldadım. ''İsmim ney?'' Aynaya tekrar baktım, ''Canavarsın sen...'' Diye fısıldadım aynadaki yansımama. Gözlerimi nefret ve hırs kapladı, tüm vücudum öfke içinde ayaklandı. ''İnkisar'ım ben, yemin ederim ki tüm herkesten intikamımı alana kadar durmayacağım.'' |
0% |