@adooly
|
Kore'nin en büyük eğlence şirketlerinden biri olan SY Entertainmet’in koridorları, bitmek bilmeyen provalar ve fısıltılarla dolup taşıyordu. Grubun üyeleri Soojin, Jenny, Jaewoo ve Sunhoo, sıradaki büyük çıkışları için günlerdir hazırlanıyor, mükemmel bir performans sergilemek için saatlerini stüdyoda geçiriyordu. Ancak o gece, herkesin sahne provasından sonra ayrıldığı saatlerde, Soojin tuhaf bir şey fark etti. Yanlışlıkla yanlış koridora saparak şirketin yöneticilerine ayrılmış alana girdiğinde, kapısı hafifçe aralık bırakılmış bir oda gördü. İçeriden gelen elektronik bir tıkırtı sesi ilgisini çekti. Tereddütle içeri adım attı, dikkatlice masanın üzerindeki klasörlere ve bilgisayara göz attı. Tam o sırada masanın üstünde küçük, gri bir USB gördü. Kalbi hafif bir endişeyle hızlanırken, USB’yi eline alıp çevirdi. Merakına yenik düşerek cebine koydu. Bir an sonra fark ettiği bir şey vardı: odanın sessizliğinde, bir güvenlik kamerasının gözetiminde olduğunu hissetmişti. Birden, USB’yi geri koyması gerektiğini düşündü. Fakat kapının yanındaki güvenlik alarmı kırmızı bir ışıkla yanıp sönmeye başladığında artık çok geçti. Koşarak odadan çıkıp güvenli bir alana çekildi. İçinde tuhaf bir rahatsızlık vardı ama daha da baskın olan bir şey vardı: o USB'de ne olduğunu Soojin, USB’yi cebinde sıkıca tutarak grup arkadaşları Jenny, Jaewoo ve Sunhoo ile buluşmak için aceleyle prova alanına geri döndü. Kalbindeki çarpıntı bir türlü dinmiyordu. Jenny ona meraklı bir bakış atıp, “İyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş,” dedi. Soojin titrek bir nefes alarak başını salladı. “Sadece… şey, az önce bir şey buldum,” diye fısıldadı. Kısa bir tereddütten sonra cebinden USB’yi çıkardı ve arkadaşlarına gösterdi. “Bu… yöneticilerin odasında buldum. Yanlışlıkla içeri girdim ve masanın üstünde gördüm.” Jaewoo’nun gözleri büyümüştü. “Sen çıldırdın mı? Böyle bir şeyi almak... Biliyorsun, SY’nin ne kadar katı olduğunu.” “Evet ama merakıma engel olamadım,” dedi Soojin, alçak bir sesle. “Bir şeyler hissediyorum. Belki de bu şirketin sakladığı karanlık sırlarla doludur.” Sunhoo kaşlarını çattı. “Hadi ama, bu sadece bir USB. İçinde ne olabilir ki? Belki birkaç kayıt dosyası ya da rapor vardır.” Ancak Jenny, derin bir nefes alıp arkadaşlarına dikkatle baktı. “Bunu öğrenmenin tek bir yolu var, değil mi? Soojin, bunu incelemeliyiz. Belki de gerçekten bilmediğimiz bir şeyler vardır.” O gece, SY Entertainment binasından çıktıklarında herkes gergindi. Soojin, USB’yi çantasında tutarak onları kendi dairesine davet etti. Ajanların onları takip ettiğinden henüz habersiz olan grup, bir bilinmeze doğru ilerlediklerinin farkındaydı. Soojin’in dizüstü bilgisayarını açıp USB’yi bilgisayara taktıklarında, herkes nefesini tutmuştu. Ekranda bir dizi dosya ve birkaç şifrelenmiş belge belirdi. Dosyalardan bazıları basit performans analizleri gibi görünüyordu, ancak bir tanesi diğerlerinden çok daha dikkat çekiciydi: “Proje Göz.” Jaewoo dosyanın üzerine tıklayarak açmaya çalıştı, ancak şifreliydi. Denemelerden sonra bir başka klasörde bir video dosyası buldular. Soluk ışığın altında, o anı izlemeye başladılar. Video, şirketin bazı yüksek yetkililerinin gizli bir toplantısını kaydetmişti. Şirketin, bazı sanatçılar üzerinde performans arttırıcı deneyler yürüttüğünden bahsediliyordu. Birisinin bu görüntüleri gizlice kaydettiği çok belliydi. “Bu… bu delilik!” dedi Jenny, sesi titreyerek. “Şirket, sanatçılar üzerinde deney yapıyor… ve onları izliyorlar.” Tam o anda, Soojin’in telefonu çalmaya başladı. Ekranda, tanımadığı bir numara belirmişti. Cevapladığında, derin ve soğuk bir ses duyuldu: “Soojin, bu kadar merak tehlikelidir. Seni ve arkadaşlarını son kez uyarıyorum. Derhal elinizdeki USB’yi yok edin… yoksa sonuçlarına katlanırsınız.” O anda bütün oda buz kesti. Sunhoo pencereden dışarı baktığında bir aracın bina önünde durduğunu fark etti. Siyah camların arkasında gölgeler hareket ediyordu. “Sanırım… artık peşimizdeler,” dedi fısıldayarak. Soojin’in dairesinde herkes sessizdi. Tehlikenin yaklaştığı hissi içlerinde derin bir huzursuzluk yaratmıştı. Sunhoo, perdeleri hızla kapatırken, Jaewoo telefonunu kapatarak, “Buradan hemen çıkmamız gerekiyor,” dedi. Jenny’nin yüzü endişeyle buruştu. “Ama nereye gideceğiz? Şirket bizi her yerde bulabilir…” Tam bu sırada Jaewoo, sakin ama kararlı bir şekilde konuştu: “Bir yer biliyorum. Güvenli olur, en azından şimdilik. Bana güvenin.” Soojin’in elini hafifçe tutarak onu dışarıya yönlendirdi. Soojin, Jaewoo’nun güven verici bakışları altında hafif bir rahatlama hissetti; yanındayken her şeyin bir şekilde yoluna gireceğine inanmak istiyordu. Birlikte daireden aceleyle çıkıp şehrin ara sokaklarına daldılar. Jaewoo onları eski, terk edilmiş bir depoya götürdü. Kapıyı açtıklarında içeriye dolan serin hava tenlerini ürpertmişti. Dört arkadaş, saklanacakları bu karanlık yerde birkaç saat geçireceklerini bilerek içeri girdiler. Jenny, bir köşeye oturup derin bir nefes alarak başını ellerinin arasına aldı. “Bu işin içine nasıl düştük?” dedi üzgün bir sesle. Soojin, arkadaşının yanına gidip omzuna hafifçe dokundu. “Bir çıkış yolu bulacağız, Jenny,” dedi Soojin. "Bunun sebebi benim, ama buradan sağ çıkmak için birbirimize güvenmeliyiz.” Jaewoo, Soojin’in sözleriyle hafifçe gülümsedi. “Haklısın. Biz bir ekibiz, bunu unutmayalım. Hem SY Entertainment’ın sırlarını açığa çıkartmak, yalnızca bizim için değil, diğer tüm sanatçılar için önemli olabilir.” O sırada Sunhoo, pencereden dışarıyı izlerken gözleri endişeyle doldu. “Peki ya peşimize düşenler?” diye sordu. Tam bu anda, uzaktan yaklaşan araçların farları karanlık sokakta belirginleşmeye başladı. Hepsi bir anda sessizleşti. Depodan çıkmak zorunda olduklarını anlayan grup, sessizce arka çıkıştan dışarı süzüldü. Yolda yürürlerken Soojin ve Jaewoo arkada kaldı. Şirketin kendilerine neler yapabileceğini bilmenin ağırlığı ikisinin de üzerinde bir baskı yaratıyordu. Bu sırada Jaewoo, Soojin’e dönerek alçak bir sesle, “Seni buraya sürüklemek istemezdim ama…” dedi ve sözleri yarıda kesti. Bir an duraksadı, Soojin’in gözlerine baktı. Soojin, ona hafifçe gülümsedi. “Burada birlikteyiz, Jaewoo. Eğer bunu atlatırsak… her şey daha kolay olacak gibi hissediyorum.” Aralarındaki sessizliği, uzaktan gelen araba sesi bozdu. Korkuyla birbirlerine biraz daha sokuldular. O an, Soojin’in endişeli bakışlarını gören Jaewoo, yüzüne hafif bir dokunuşla onu sakinleştirmeye çalıştı. “Buradayım, Soojin,” dedi. Bu güven verici sözle aralarındaki mesafe iyice kapandı ve Soojin’in yüzü Jaewoo’nun yüzüne yaklaştı. Korku ve güvensizlik içinde bir anlığına her şeyi unutarak, dudakları birleşti. Bu, ikisi için de bir anda içlerindeki korkuları hafifleten bir yakınlaşmaydı.
|
0% |