@adoranightt
|
oy ve takibinizi alirim canim pandispanyalarım🥺💖💗
♧ ♧ ♧
Arslan Kurtoğlu
Önümdeki depoya kısa bir bakış atıp elimdeki boşalmış benzin bidonunu fırlattım. Derin bir nefes alarak cebimden sigara ve pahalı zippomu çıkararak sigarayı ağzıma koyarak ateşledim.
Sigaradan derin bir nefes alarak Yanımda duran Umut'a baktım. Umut başını salladı ve arkasını dönerek yürümeye başladı.
Elimdeki çakmağı depoya fırlatarak elimdeki sigaradan son bir nefes çekerek depoya fırlattım. Depo yanmaya başladığında dudaklarımı ıslatarak arkama döndüm.
Yerde diz çökmüş halde duran herife baktım. Onlara doğru yürüyerek önlerinde durdum.
"Demek benim kızımı rahatsız eden lavuk sensin." Dedim korkutucu bir sakinlikle.
Benim kızıma, benim Gece'me yaklaşan herkesin sonu ölümdü.
Yerde duran adam titreyerek konuşmaya başladı.
"Abi bir sene önce olan bir durum. Ela teyze cezamı verdi. Yemin ederim daha iki gün önce hapisten çıktım. Bir daha da yaklaşmadım yengeye." Dediğinde yüzüne yumruk attım. Yere devrildi. Umut'a işaret yaptığımda yerden kaldırdı ve yeniden önümde diz çökmesini sağladı.
"Dün Gece'yi sıkıştırmak üzereymişsin piç herif! Benim adamlarım olmasaydı ne yapacaktın ha!" Dedim çıldırmış bir şekilde.
Tayfun denen herif yerde korkudan ağlamaya başladığında derin bir nefes verdim. Siyah gömleğimin kollarını katlayarak arabaya yaslı olan çivili sopayı elime aldım.
"Benim güzel kadınımın eğer kılına zarar gelseydi emin ol bu kadar hafif kalmazdı yaptıklarım." Dedim elimdeki sopayı havaya kaldırarak son gücümle adama vurmaya başladım.
Tayfun yerde bağırarak hem ağlıyor, hem de yalvarıyordu. Yüzümü buruşturdum. Çok bağırıyordu it herif.
Elimdeki sopa kanla kaplandığında yerdeki leşe baktım. Dibine girip saçlarına asıldığımda inleyerek gözyaşları içinde ağlıyordu.
"Benim kadınıma zarar vermeye kalkan adama ben ne yaparım." Dedim sakin bir şekilde. Ani bir şekilde kafasını yere vurarak bıraktım.
Belimdeki silahı çıkararak yanına gittim. Diğer elimi yanımda sakin bir şekilde bizi izleyen Umut'a uzattığımda Umut elime büyük bıçağı bıraktı.
Silahı yanıma fırlatarak bıçağı tuttuğum gibi Tayfun'un yanına oturdum.
"Bana iyi bak piç kurusu! Bana iyi bak! Çünkü göreceğin son yüz ben olacağım!" Dedim elime siyah eldiven takmaya başladım.
Siyah eldivenimi Tayfun'un ağzına koyarak dilini dışarı çıkarttım.
"Demek benim sevdiğim kadına dil uzatırsın." Diye tısladım dilini keserek. Tayfun acıyla bağırarak bayıldığında ayağa kalkarak Umut'a bağırdım.
"Benden hemen kurtuluş yok Umut. Ayılt şunu! İşim daha bitmedi!" Dedim kaşlarımı çatarak.
Umut Tayfun'un üzerine su döktüğünde ayılmaya başlayan Tayfun'un yanına gittim tekrar.
"Hemen bayılıyorsun Tayfun. Daha işim bitmedi seninle amına koyayım." Dedim.
"Benim sevgilime bu gözlerle baktın değil mi?" Dedim. Tayfun hıçkırarak ağlarken yüzümü buruşturdum. Cırtlak bir şekilde ağlıyordu.
Gözlerine bıçağımı sokarak oymaya başladım. Adamlarımdan biri bayıldığında bunumdan soludum. İşkencelerime halâ alışmayan adamlarımı da öldürmek istiyordum.
Gözlerini oyduktan sonra elimde kalan uzvu Tayfun'un ağzına soktum. Dilini de cebine soktum.
Ölmüştü Tayfun. Gebermesine bir şey dememiştim ama hemen ölmüştü. Daha keyif bile alamamıştım. Elimdeki mendili ayağa kalkarak üstüne fırlattım.
"Bu şerefsizin leşini yok et bu dünyadan Umut. Sevdiğim kadınla aynı dünyada bile olamaz." Dediğimde başını salladı.
"Amına koyayım üstüm de kan oldu hep. Selim! Git bana düzgün bir gömlek getir lan!"
Selim hemen arkasını döndüğünde içim rahat etmeyerek yerde duran silahı alarak, Tayfun'un ağzına soktum silahı.
"Gece'ye bulaşarak dünyanın en büyük hatasını yaptın piç kurusu." Diye tısladım.
Ve hiç bekletmeden silahı sıktığımda her yere kan sıçradı. Sırıttım. İşte bu beni tatmin etmişti.
Ayağa kalkarak derin bir nefes aldım. Arabama ilerlerken Umut'un bana uzattığı mendili alarak yüzümde ve elimde olan kanları temizledim.
Selim'in bana getirdiği gömleğe bir bakış atarak gömleğimin düğmelerini çözmeye başladım. Üstüme yeni gömleği giyerek önündeki düğmeleri ilikledim.
"Umut Leonardo şerefsizi hala nerede bilmiyor musun?" Dedim sıkıntıyla.
"Hayır abi, kimse ulaşamıyor. Biliyorsun Leonardo abi kendisine ulaşılmasını istemezse kimse bulamaz." Dediğinde başımı salladım.
"Bilmez miyim?" Dedim sıkıntıyla. Kimse Leonardo'ya ulaşamıyordu. Kardeşim bir kıza tutulmuştu ama hiç bir ayrıntısını öğrenemiyordum. Derin bir nefes aldım.
"Sen bu leşi yok et dünyadan Umut. Git Leonardo'nun deposunda yak." Dedim kestirip atarak. Arabanın kapısını açarak etrafa keskin bir bakış atarak arabaya bindim.
Biraz daha ceylan gözlümü görmezsem delirecektim. Bu yüzden arabamı ceylan gözlümün okuluna sürmeye başladım.
♧ ♧ ♧
"Nazlı çok mu kısa bu etek sence? Ben çok beğendim." Dedim etrafımda dönerek.
Annem almıştı bu eteği ve ben çok beğenmiştim. Ama Gülçin ilk defa garip bir şekilde giyme demişti. Ama ben ısrar edince tabi ki bir şey dememişti.
Eteğim siyah bir etekti. Üzerimde beyaz kazak, içine beyaz gömlek ile kombinlemiştim. Saçlarım açıktı. Ayağımda siyah botlarım vardı. Bence çok güzeldi.

"Çok güzel olmuşsun Gece. Hem o kadar da kısa değil. Hem kısa olsa bile kime ne ki?" Dediğinde hak verircesine başımı salladım. Kime neydi? Aklıma gelen kişiyle yutkundum. Ama başımı sağa sola salladım.
"Sen de çok güzel olmuşsun Nazlı." Dediğimde utanarak gülümsedi.
"Çok teşekkür ederim. Normalde hiç arkadaşım olmadığı için iltifat almak garip hissettirdi."
Kıkırdayarak ona sarıldım.
"Artık ben ve Gülçin varız. Ve iltifat almaya alışsan çok iyi olur. Çünkü biz birbirimizi övmeyi çok severiz." Dediğimde gülerek başını salladı.
Gülçin elinde üç tane kahve ve yanında ekler getirdiğinde gözlerimi büyüttüm.
"Benim en sevdiğim arkadaşım Gülçin hazretleri seni çok seviyorum." Dedim elindeki ekleri ve kahveyi aldım ve masaya oturdum.
"Nazlı normalde beni böyle karşılamaz he. Bak yemek gördüğünde nasıl değişiyor. Küçük boy ayı." Dediğinde ağzımdaki eklerle beraber kaşlarımı çattım.
"Böyle bakınca tombul ayıya benzedin. Mal bu kız he." Dedi kafasını arkaya atarak kahkaha attığında gözlerimi devirdim.
"Düzeltiyorum Nazlı, sadece ben iltifat ediyorum. Gülçin her zaman beni gömer." Dedim kollarımı göğsümde bağlayarak.
Gülçin yanağımdan makas alarak elini öptüğünde kıkırdadım.
"Serseri!" Dedim. Bana göz kırptığında Nazlı'ya baktım. Bizi gülerek izliyordu. Ne zamandan beri arkadaşı yoktu ve o psikopat ile uğraşıyordu. Şimdi en azından okul hayatında arkadaşı olmuştu. Öpücük attım Nazlı'ya. Kıkırdayarak gözlerini kaçırdı.
Gülçin kafama vurduğunda kızgınlıkla saçlarımı düzelttim.
"Ya cadı! Saçımı bozdun." Dedim kaşlarımı çatarak.
Gülçin kafamı kendine çekerek sarıldığında ofladım.
"Bak Nazlı sana bir kuralımızdan bahsedeyim. Gece çok süslüdür." Dediğinde bacağını çimdikledim.
Bağırarak beni kendinden uzaklaştırdığında ohladım.
"Oh olsun Gülçin salağı. Benim hakkımda yalan yanlış şeyler söyleme." Dedim geriye yaslanarak.
Gülçin bana ters ters bakarak bacağını ovuşturdu.
"Ne yani süslü değil misin?" Dedi alayla.
Dudaklarımı büzerek ellerimle azıcık işareti yaptım.
"Azıcık canikom. Ne var bunda yani." Dedim omuz silkerek.
Gülçin göz devirerek önüne döndüğünde başımı omzuna yasladım. Bana yandan bakıp gülümsedi.
Dün beni gece yarısı aramış, iyi olup olmadığımı sormuştu Gülçin. Ona iyi olduğumu bana hiç bir şekilde zarar vermediğini söylemiştim. Benden defalarca özür dilemişti.
Ama onun bir suçu yoktu. Beni sonuna kadar korumuştu. Böyle bir arkadaşım olduğu için çok şanslıydım.
Murat'ın buraya doğru geldiğini gördüğümde hızla kalkarak Nazlı'nın yanına oturdum.
Nazlı benim baktığım yere baktığında gözleri dolması bir olmuştu. Elini sıkarak gülümsediğimde bana dolu gözleriyle gülümsedi.
Ona destek olan kimse yoktu. Annesi ve babası yoktu. Onu koruyan kimsesi yoktu ve bu durum Murat'ın işine geliyordu.
"Ben her zaman senin yanındayım Nazlı." Dedim saçlarını okşayarak.
Gülçin'in konuşmasıyla ona doğru gülümsedim.
"Ben de yanındayım. Biz kadınlar olarak birbirimize sarılırsak bizi kimse yıkamaz. Kimse bize dokunamaz." Dediğinde Nazlı titrek bir nefes alarak fısıldadı.
"İyi ki varsınız. İyi ki..." Dediğinde buruk bir şekilde gülümsedim.
Murat masamızın önünde durduğunda gözlerini Nazlı'ya dikti.
Ellerini deri ceketinin cebine sokup bize bakarak alayla gülümsedi.
"Ne yapıyorsun burada Nazlı kuşum?" Diye tısladı.
Nazlı irkilerek derin bir nefes aldı. Elimi Nazlı'nın sırtına koyarak sıvazladım.
"Ne yapıyor gibi görünüyor? Arkadaşlarıyla oturuyor. Ve şu anda seni görmek istemiyoruz. Şimdi çekil şuradan." Dedim sinirle.
Murat titreyen elleriyle başının üstünü sıvazladı.
Bana nefretle bakarak tısladı.
"Sen dua et abime Gece. Yoksa seni var ya..." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Beni var ya ne? Ne yaparsın öldürür müsün?" Dedim sinirle.
"Evet öyle yaparız. Abim şu anda seni rahatsız eden Tayfun itini nasıl parçalayıp yok ettiyse, ben de seni..." dedi ama sustu.
Nefesimi tutarak gözlerimi kocaman açtım. Titrek bir nefesle Gülçin'e baktım. Gülçin de benim gibi şok olmuştu.
Tayfun denen adam bir yıl önce beni rahatsız etmeye başlamıştı. Hatta beni fiziksel bir şekilde taciz etmeye kalkmıştı. Ama annem onu doğduğuna pişman etmişti. Üstüne cezaevine sokmuştu. Ama iki gün önce çıkmıştı cezaevinden. Ve bazı yerlerde ileri geri konuşmuştu. Bu yüzden annem bugün beni bırakmıştı okula.
Ama şimdi Murat öldüğünü söylüyordu. Hem de parçalanarak. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Sevinmeliydim değil mi? Ama Arslan denen adamın ciddi bir şekilde bana kafayı taktığını anlıyordum. Birini öldürmek bu kadar kolay mıydı? Birine zarar vermek? Ama benim babam cok sevgi dolu bir adamdı. Asla şiddetin bir çözüm olmadığını savunurdu. Babam böyle bir adamdı. Annem de öyleydi. Ama bu aile kandan besleniyordu.
"Abinde, sen de canisiniz. Korkunçsunuz. Her şeyi zorla yaptırmaya alışmışsınız. Git, görmek istemiyorum seni. Nazlı benimle kalacak." Dediğimde ağzını açacaktı ki arkada bana ifadesiz bir şekilde bakan Arslan konuştu.
"Murat git."
Murat inanamayarak arkasına döndü.
"Ama abi-"
"Dediğimi ikiletme Murat!" Dedi hiddetle.
Murat Nazlı'ya bakarak yürümeye başladı. Nazlı rahat bir nefes vererek alnını omzuma yasladı. Sırtını sıvazladım.
"Gece ilk defa, ilk defa beni ağlatmadan gitti. İyi ki varsınız." Dediğinde başının üstünden öptüm.
"Artık ben varım canım kardeşim. Yalnız değilsin." Dedim. Nazlı elimi sıkarak 'Teşekkür ederim' diye fısıldadı.
Arslan masamın başına geldiğinde yutkunarak ona baktım.
Arslan'ın boğazına yakın bir yerde kan görmemle gözlerim doldu. Birine zarar vererek yanımıza gelmişti. Belki de o kişi Tayfun'du.
Arslan'ın dik dik bana bakmasıyla olduğum yerde kaybolmak istedim.
Arslan önce gözlerime baktı, sonra oturduğum için sıyrılan eteğime baktı. Bakışları eteğimde oylandı bir süre. Dişlerini sıkarak kafasını başka bir yere çevirerek derin bir nefes aldı.
Gözlerimi kaçırarak konuştum.
"Ne istiyorsunuz Arslan bey?" Dedim.
Etrafıma baktığımda herkesin bize baktığını gördüm. Bazıları kaçamak bakışlarla bakıyor, bazıları fısıldaşarak konuşuyorlardı. Ve bu rahatsız ediciydi.
Nazlı ve Gülçin'e bakarak konuştum. Eğer şimdi bu adamla konuşmazsam sıkıntı çıkaracağa benziyordu.
"Gülçin sen Nazlı ile annemin yanına gidin. Ben de arkanızdan geleceğim." Dedim Arslan'a kaçamak bir bakış attım.
Gülçin kaşlarını çatarak Arslan'a baktı. Arslan kolumdan tutarak beni kaldırdığında nefesimi tuttum.
Elimi kaslı kolunun üzerine koyarak çekmeye çalıştım. Arslan sabır dileyerek elini çekti ve masaya doğru baktı.
"Eğer biriniz karşı çıkın Gece'nin benimle gelmesine hepinizin eceli olurum. Beni sinir etmeyin!" Diye tıslamasıyla ürkerek bir adım geriye gittim.
Arslan büyük bir hırsla beni kolumdan sürükleyerek okulun dışındaki arabasına doğru sürükledi. Arabanın yanına varmamızla ön kapıyı açarak beni arabaya oturttu. Kendi de sürücü koltuğuna oturduğunda ellerimle oynamaya başladım.
Arslan büyük bir sinirle arabayı çalıştırdı. Korkarak oma baktım.
Yüzü kızarmış, boynundaki ve yüzündeki damarlar çıkmıştı. Direksiyondaki elleri direksiyonu sıktığı için beyazlamıştı.
Kısacası korkutucu görünüyordu.
Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.
"Beni nereye götürüyorsunuz?" Dedim kısık sesle.
Arslan bana cevap vermediğinde sıkıntılı bir nefes alarak önüme döndüm.
Bugün oysaki annemin bana hediye almasıyla mutlu bir gün olacağını düşünmüştüm. Okulda da arkadaşlarımla güzel bir gün geçirmiştim. Ta ki Kurtoğlu fertleri gelene kadar.
Araba büyük bir gürültüyle durduğunda etrafıma baktım. İki katlı gri lüks bir evin önünde durmuştuk. Neden beni buraya getirmişti anlamamıştım. Zaten ben bu adamı hiç bir zaman anlamıyordum.
Arslan arabadan indi ve arabanın etrafından dönerek benim kapımı açtı. Ama ben inmek istemediğim için bekliyordum.
Arslan burnundan sert bir nefes vererek sinirle konuştu.
"Eğer inmezsen seni kucağıma alırım güzelim." Dediğinde korktuğum için hemen indim. Arslan alayla sırıttı.
"Aferin benim güzelime."
Arslan yeniden kolumdan tutarak beni eve doğru yürütmeye başladı.
Evin önüne geldiğimizde kapıya anahtarla açarak içeriye soktu beni.
Arslan içeriye girerek ceketini çıkardı. Belindeki silahını çekmeceye koyduğunda derin bir nefes aldım.
Arslan yeniden elimi tutmaya çalıştığında geriye adımladım. Sinirle nefes alarak önden yürümeye başladı.
"Beni takip et Gece!" Diye bağırdığında oflayarak takip etmeye başladım.
Arslan omzunun üzerinden bana kaşlarını kaldırarak baktığında dudaklarımı birbirine bastırdım.
Tekrar önüne döndüğünde salon olduğunu tahmin ettiğim yere yürüdü. Salondan içeriye girdiğimde etrafı inceledim.
Siyah ağırlıklı bir salondu. Gri duvarları, siyah mobilyaları vardı. Ama boğucu bir salon değildi. Salonun bir duvarı camdı ve deniz manzarası vardı. Camın önüne yürüyerek camdan denize bakmaya başladım. Çok güzeldi.
Deniz ve gökyüzünün birleşimi, güneşin denize yansıması, kuşların o güzel denizin üzerinde süzülmesi nefes kesiciydi.
"Beğendin mi?" Arslan'ın sert bir sesle konuşmasıyla irkilerek ona döndüm.
Ellerini cebine sokmuş bana ilgiyle bakıyordu.
Başımı salladım.
"Evet çok güzel." Dedim mırıldanarak.
Derin bir nefes alarak omuz silkti.
"Sen daha güzelsin." Dediğinde gözlerimi kaçırdım. İltifat ediyordu ama o kadar sert bir sesle konuşuyordu ki iltifatı bile hakaret ediyor gibi çıkıyordu.
"Beni neden buraya getirdiniz?" Dedim sessiz bir şekilde.
"Aç mısın? Aslında seni güzel bir yere götürebilirdim ama-" dedi eteğimi işaret etti. "Bu etek o kadar kısa ki her bakan insanı öldürmekle uğraşamazdım." Dediğinde hayretle Arslan'a baktım.
"Size ne benim giyimimden?" Dediğimde kaşlarını çattı.
"Sen benim kadınımsın. Tabiki de giyimine karışacağım." Dediğinde ben de kaşlarımı çattım.
"Çok pardon ama ne sıfatla."
"Sevgilim ve kadınım olman sıfatıyla."
"Ben sizin hiç bir şeyiniz değilim. Ve benim giyimime karışamazsınız." Dedim bastırarak.
"Karışırım, tabi ki benim yanımda böyle giyinebilirsin. Orası ayrı. Ama ben yanında olmadığım zaman böyle giyinemezsin." Dedi sakin bir şekilde.
"Bana annem bile karışmıyor. Yani siz hiç bir şekilde karışamazsınız." Dediğinde kaşlarını kaldırdı.
"Öyle mi dersin?"
"Biz Türkiye'de yaşıyoruz. Ve burası laik bir ülke. İstediğim gibi giyinirim ve benim hiç bir şeyim olmayan Arslan bey! Bana karışamazsınız." Dediğimde dişlerini sıkarak burnundan sert bir nefes verdi.
"Sana karışma hakkım var. Yakında seninle evelenecek olan müstakbel eşin var karşında." Dediğinde ellerimi göğsümde bağladım.
"Bir katille evlenmek benim koca kriterlerim arasında yok maalesef. Şansınıza küsün. Hem siz benden baya büyüksünüz. Abim gibisiniz. Yakında saçlarınız bile beyazlaşabi-" Dediğimde kaşlarını çatarak elini yanındaki duvara vurdu.
"Bir! Senin benden başka kocan olamaz! İki! Bir daha senden abi kelimesini duymayacağım! Üç ben yaşlı değilim Gece! Yirmi yedi yaşındayım amına koyayım!"
Yüzümü buruşturdum. Çok bağırmıştı. Nasıl bu kadar yüksek ve korkunç bir şekilde bağırıyordu hiç anlamıyordum.
"Ay Arslan bey ben daha yeni yirmi yaşına girdim. Aramızda koskoca yedi yıl var. Size ne dememi bekliyorsunuz ki?" Dedim kaşlarımı kaldırarak bu adamı sinirlendirmek bana garip bir biçimde komik gelmişti.
"Babamla annem arasında sekiz yaş var Gece. Aşkın yaşı olmaz." Dediğinde sinirle konuştum.
"Aşkın yaşı olur mu? Olmaz mı bilmem ben. Ama size aşık olmadığım gayet açık."
Bir şey demeden bana bakmaya devam ettiğinde omuzlarım çökerek ona sabahtandır korktuğum soruyu sordum.
"Tayfun denen adamı siz mi öldürdünüz?"
Arslan'ın bakışları sertleşti lakin konuşmadan bana bakmaya devam etti.
"Neden cevap vermiyorsunuz ki? Bence siz bir şey yapmadınız. Murat yalan söylüy-"
"Ben öldürdüm. Benim kadınıma zarar veren herkesin sonu ölümdür." Dediğinde boynundaki kana baktım.
Dudaklarım titredi. Yutkunarak başımı sağa sola salladım.
"Hayır. O hapisteydi. Hem-"
"Sana zarar verecekti. Adamlarım halletmiş ama. Bende sana bakan gözlerini oyduktan sonra dilini kestim. Sonra da kafasını patlattım." Dediğinde korkuyla gözlerim büyüdü.
"Sen katilsin." Dedim fısıldayarak.
"Sana kimse zarar veremez. Evet katilim. Şimdi o şerefsizin konusunu kapat. Sinirlenmeye başlıyorum." Diye tısladı.
Yanımda duran tekli koltuğa oturdum. Başımı ellerimin arasına alarak nefeslendim. Resmen katil bir adamla aynı ortamdaydım.
Arslan sıkıntılı bir nefes alarak yanıma gelerek önümdeki sehpaya oturarak ellerimi tuttu.
Ellerimi çekmeye çalıştığımda ağrıtmayacak şekilde sıktı.
"Bak o adam tacizci şerefsizin tekiydi. Onun için üzülme kalbine bir zarar gelecek. Yine benim sinirler gerilecek." Dediğinde dolmuş gözlerimden bir damla yaş düştü.
"Ben o adam için üzülmüyorum. B-ben senden korkuyorum. Sen k-katilsin. İnsanları öldürdüğün ellerinle benim elimi tutuyorsun. Sen kötüsün." Dedim burnumu çekerek.
Arslan kara gözleriyle bana yine garip bir şekilde baktı.
Bir elini yanağıma koyduğunda geri çekilmeye çalıştım ama beni kendine çekti.
Yanaklarımdan akan yaşları silerek yanağımı okşamaya başladı.
"Ben hayatımda ilk defa aşık oldum hayalim. İlk defa kalbimin varlığını hissettim. Senin sayende. Şimdi söyle günışığım ben senden nasıl vazgeçeyim. Senden nasıl ayrı kalayım. Söyle bana ben sensiz nasıl durayım?" Dediğinde burnumu çekerek dibimde olan yüzüne baktım.
Yüzünü ikici bir deri gibi saran sakalları vardı. Sert yüz hatları ile korkutucu bir adamdı. Gür kirpikleri, dolgun dudakları ve kalın kaşları vardı.
Bir de kocaman bir adamdı. Geniş omuzları, heybetli bir bedeni vardı. Boyu çok uzundu. Tahminen bir doksan vardı. Belki daha da uzundu.
Tip olarak zaten korkutucuydu. Bir de mafya ve katildi. Yani ben bu adamdan deli gibi korkmaktan başka bir his besleyemezdim.
Bu zamana kadar hiç aşık olmamıştım. Ama eğer aşık olsaydım hayalimde hep nazik, kibar, tatlı ve yumuşak yüz hatlı erkek hayal ederdim. Yani babam gibi...
Ama Arslan tam tersiydi. Düşüncelerimden sıyrılarak önümde bana bakan adama baktım. Garip bir adamdı. Çok garip.
"Ama beni seviyorsan benim için benden uzak kalman gerekmez mi?" Dedim saf saf.
Arslan saçlarımı yüzümden çekerek dudaklarını yaladı.
"Denemedim mi sanıyorsun yavrum. Denedim. İlk başlarda çok denedim. Senden ayrı kalmaya çalıştım. Seni düşünmemeye çalıştım. Ama gece olduğunda bir bakmışım Arabam evinin önünde durmuş ve ben seni izliyorum. Kızım olmuyor, yapamıyorum. Seni bugün o kıza sarıldığını gördüğümde delirecek gibi oldum. Sadece beni sev istiyorum. Bana gül." Dediğinde hasta olduğuna daha da karar verdim.
Resmen beni kız arkadaşımdan bile kıskanıyordu.
Böyle haberler görünce her zaman o kadınlar için dua ediyordum. Böyle kıskançlıklar hastalıklıydı. Ama Arslan daha da beterdi.
"Düşüncelerin çok hastalıklı. Senin tedavi olman gerekiyor." Dedim mırıldanarak.
Arslan derin bir nefes alarak kafasını omzuma yasladı.
"Beni anlamayacaksın Gece. Benim aşkımı anlamıyorsun!" Sonda bağırdığında sıçrayarak korkuyla elimi başına attım.
Arslan elimi tutarak avuç içimi öptüğünde irkildim.
"Ulan var ya nasıl seviyorum seni bir bilsen." Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
Telefonu çalmaya başladığında Arslan küfür ederek cebinden telefonunu çıkardı.
Telefonunda Leonardo yazısını gördüğümde kaşlarımı kaldırdım.
Arslan doğrularak telefonu cevapladı.
"Leonardo neredesin sen? Asaf seni arayıp duruyor?" Diye sert bir sesle konuştuğunda bir süre karşıyı dinledi. O sırada camdan dışarıya bakmak için yürüdü.
Arslan bir süre karşı tarafı dinledikten sonra bana baktı. Gözlerimi kaçırarak önündeki sehpaya baktım.
"Şu anda iş konuşacak kadar müsait değilim. Seni sonra ararım." Dedikten sonra telefonu adamın yüzüne kapattı.
İnsan biraz kibar olurdu. Kaba dağ ayısı.
Arslan bana doğru gelerek önümde durdu.
"İlaçlarını içtin mi bebeğim?" Dedi ilgili bir sesle.
Başımı salladım. Aksatmadan içiyordum yoksa annem beni haşat ederdi.
"Şey sadece susadım. Mutfak nerede?" Dedim çekinerek. Şakağıma öpücük kondurarak ayağa kalktı.
İleride duran hazır masaya yöneldi. Yeni farkediyordum. Bir sürü şey vardı üstünde. Ve benim en sevdiğim yiyecekler vardı.
Ayağa kalkarak televizyonun altında duran fotoğrafların yanına gittim.
Arslan ve yanında iki adam sert ifadeleriyle kameraya bakıyorlardı.
"Kardeşim gibi olan arkadaşlarım, Leonardo ve Asaf. Küçüklükten beri ayrılmayız." Dedi arkamda duran Arslan.
"Onlar da senin gibiler. Immm...korkunç gibiler biraz." Dedim mavi gözlü adamı işaret ettim. "Hele bu çok korkunç duruyor." Dediğimde gösterdiğim kişiye baktı.
Sanki uzaklara dalmış gibiydi Arslan.
"Leonardo... O bizden daha kötü bir çocukluk geçirdi. Eh, o yüzden de daha bencil ve acımasız oldu. En azından babamız bizi seviyordu." Son cümlesini kısık sesle söylediği için anlamadım.
Yanıma gelerek suyu uzattığında sudan küçük yudumlar aldım.
"Yani arkadaşlarında kötü." Dedim düşünceli bir şekilde fotoğrafa bakarak.
"Aslında Asaf o kadar kötü değil. Sakin ve sabırlı bir adam." Dedi bana bakmaya devam ederek.
"Yok kalsın, şimdi arkadaşın yanımdaki arkadaşıma kafasını takar falan olmaz." Dedim ürpererek.
Arslan bana ters ters ters baktı.
"Ne haksız mıyım?" Dediğimde derin bir nefes verdi.
"Ben sana kafamı takmadım yavrum. Aşık oldum. Sevdalandım." Dediğinde onaylamayan mırıltılar çıkardım. Ama sessiz kaldım. Ne de olsa kendi düşüncesini savunuyordu her daim.
"Murat'ta kafasını Nazlı'ya takmış. Kız korkudan yanımızda ruhunu teslim edecekti." Dedim homurdanarak.
"Biliyorum ama Murat o kızı gerçekten seviyor. Okulda ilk gördüğünden beri sevdiğini biliyorum. Murat biraz sinirlidir ama sevdi mi tam sever."
"Bugün gördüm nasıl sinirli olduğunu. Senin bu kardeşinden ben bile korktum." Dedim ama sonra mırıldandım. "Zaten ben sizin ailenizden korkuyorum. Yani normal Murat'tan korkmam."
Telefonum çalmaya başladığında eteğimin cebinden telefonumu çıkararak ekrana baktım.
Annem💕
Arslan telefonuma baktığında bana baktı.
"Acaba bir gün senin telefonunda nasıl kayıtlı olacağım." Dediğinde kaşlarımı kaldırdım.
Telefonu cevaplayarak kulağıma götürdüm. Diğer elimle kulağımdaki küpemle oynuyordum.
"Gece kızım Gülçin ve Nazlı geldi. Ama sen yoksun. Kızlara sorduğumda araştırman gereken bir konu varmış." Dediğinde suçlulukla omuzlarımı düşürdüm.
"Evet anne kütüphanedeyim ben. Birazdan evde olurum." Dediğimde derin bir nefes aldı.
"Tamam güzel kızım. Ben kapatıyorum o zaman kütüphane sessizdir. Görüşürüz." Dedikten sonra telefonu kapattı.
Elimdeki telefona bakarak mırıldandım.
"Senin yüzünden anneme yalan söylüyorum. Senden nefret ediyorum." Dedim alt dudağımı ısırarak.
Arslan gerilerek belimden tutarak beni kendine çevirdi.
"Umrumda değil, benim için sadece sen önemlisin güzelim."
"Ama benim için annem çok önemli."
"Bu hayatta sadece ben onemli olacağım güzel kızım. Sadece beni düşüneceksin."
"Senden nefret ediyorum."
"Seni seviyorum."
"Vazgeç benden, ben istemiyorum seni."
"Senden vazgeçersem benden hiç bir şey kalmaz. Kahrolurum kızım ben sensiz. Aklından çıkar artık şu lafı."
"Gitmek istiyorum, annem ve arkadaşlarım beni merak ediyorlar. Hem beni ne için getirdin ki buraya." Dedim sinirle.
Arslan iç çekerek yüzümü izleyerek mırıldandı.
"Seninle geçirdiğim küçük anlar, benim için gerçekten çok şey ifade ediyor."
♧ ♧ ♧ |
0% |