
Asansörden çıkarak mutfağa girdim. Mutfakta çalışan Gülten ve Selin'e bakmadan dolaptan bir bardak aldım ve musluğu açarak su doldurdum.
İzlenme hissiyle arkama döndüğümde Ahuzar hanımın mutfağın başında beni izlediğini gördüm.
Gözleri dalgın bir şekilde bakıyordu. Görmezden gelerek suyumu içmeye devam ettim.
Dünden sonra daha dikkatli olacaktım. Eğer bebeğime bir şey olursa dayanamazdım.
Üzgün olmayacak, kendime dikkat edecektim. Tabi şu hormonlarım izin verirse.
Gülten ve Selin sessiz bir şekilde halâ işlerine devam ederlerken, dalgın bir şekilde onlara baktım. Neden benimle konuşmamışlardı bilmiyordum. Ama büyük ihtimalle korkmuşlardı. Arslan ve ailesi onları korkutmuşlardı. Üstüne ben hiç Arslan'dan ve yaşadıklarımdan onlara bahsetmemiştim. Belki de gerçekten isteyerek evlendiğimi düşünmüşlerdir.
Düşüncelerimden sıyrılarak elimdeki bardağı tezgaha bıraktım ve Selin'e baktım.
"Selin." Dedim yuktunarak.
Selin bana bakarak gülümsedi.
"Efendim, Gece hanım." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Ne Gece hanımı? Arkadaşız biz." Dediğimde gözleri arkama kaydı.
Arkama döndüğümde Ahuzar hanımın bize baktığını gördüm.
"Peki Gece." Dedi mırıldanarak.
"Bir şey soracaktım ben aslında. Bilirsin, bu aralar midem bulanıyor ve ben okula gidemiyorum. Okul-"
"Arslan okulunu halletti. Aslında istersen seni mezun bile eder." Ahuzar hanımın mutfağa girerek bana söylediği şeyle kaşlarımı çattım.
"Torpil diyorsunuz yani." Dedim alayla gülerek. "Zaten doğru düzgün okula da gitmedim ama..." imayla baktım Ahuzar hanıma.
Gülten ve Selin mutfaktan çıktığında Ahuzar hanım derin bir nefes alarak siyah şalını düzeltti.
"Gece, kızım-"
Aniden elimi havaya kaldırarak susturdum Ahuzar hanımı.
"Sakın!" Dedim derin bir nefes alarak. "Sakın, bana kızım diye seslenmeyin. Siz sadece benim gözümde şeytanın annesisiniz. Bu böyle kalacak. Bana kızım diye seslenmeniz benim sadece midemi bulandırmaktan başka bir işe yaramaz." Dediğimde kaşlarını çattı.
"Mecburdum." Dedi bir elini tezgaha koyarak ağırlığını tezagaha verdi.
Kaşlarımı kaldırdım.
"Mecburdunuz?" Dedim sorar bir şekilde. "Neye mecburdunuz? Annemin endişesini kullanarak, bana ettiğiniz yalanlara mı mecburdunuz? Yoksa zaten Zaimoğulları sayesinde ikisi de elimize düştü, yalanımızı istediğimiz gibi söyleriz mi dediniz?" Alayla güldüm. "Ahuzar hanım, siz sadece bir şeylere kılıf buldunuz. Siz o kadar kötü kalplisiniz ki, bir kadının yalan hayatına göz yumdunuz. Bir kadın olmanıza rağmen." Diyerek yutkundum.
Bu kadar kolay anlatıyordum ama...gerçekten yaşamak hiç kolay değildi. Değilmiş.
Ahuzar hanım yutkunarak gözlerini gözlerime dikti.
"Oğlum ve senin için yaptım-"
"Oğlunuz!!" Dedim sözünü keserek. "Oğlunuz için yaptınız."
"Arslan benim oğlum Gece. Sen de anne olacaksın. Evladının mutluluğu için her şeyi yapacaksın. Anne olunca anlayacaksın." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Benim evladım sizin gibi olmayacak!! Çünkü annesi sizin gibi olmayacak!! Bebeğimi bencil ve kendini düşünen biri olarak yetiştirmeyeceğim. Eğer çocuğum yanlış bir şey yaparsa, onun arkasında olmak yerine, karşısında duracağım!! Sizin gibi olmayacağım!!" Dedim nefes nefese.
Ahuzar hanım başını sallayarak doğruldu ve bana baktı.
"Umarım dediğin gibi bir anne olursun Gece. Ama eğer bir oğlun olursa..." diyerek duraksadı. "Bir kızın olur umarım."
Kaşlarımı çattım.
"Ne demek istediniz? O dediğiniz şey de neydi?" Dedim sinirle.
"Gece ben özür dilerim. Yaşadıkların için özür dilerim. Pişmanım. Beni affet demeye yüzüm yok ama beni anlamanı istiyorum."
Ahuzar hanımın konuyu değiştirmesine kaşlarımı çattım.
"Anne. Ne oluyor? Sesiniz koridora kadar geliyor." Murat'ın mutfağa girmesiyle gözlerimi devirdim.
"Ahada, geldi senin küçük boy." Murat'a bakarak alayla güldüm. Bu çocuğu öldüresim vardı. Murat sırıtarak bana baktı.
"Günaydın yenge." Diyerek başındaki bandajina dokundu.
"Annen de benden af diliyordu şeytan soyu." Murat kaşlarını çatarak annesinin yanına giderek kolunu tuttu.
"Ne demek af dilemesi?" Dedi sinirle. "Bu kadından bir de af mı dileyeceğiz? Dua etsin onu Zaimoğullarından kurtardığımıza." Murat'ın nefretle bana bakarak söyledikleriyle gerilerek elimi karnıma koydum.
Ahuzar hanım Murat'ı uyardığında ben hala tepkisiz bir şekilde Murat'a bakıyordum.
Bu çocuk sandığımdan daha da şerefsizdi. Benim neler yaşadığımı bilmesine rağmen bu kadar yüzsüzce ve utanmadan konuşması beni daha da delirtiyordu.
Mutfağın tezgahında bulunan bıçağı elime aldığımda Ahuzar hanım bağırdı.
Alayla elimdeki bıçağa bakan Murat'a baktım. Gözlerim dolmuştu bile. Bir de onlara teşekkür mü etmemi bekliyorlardı?
"Akif amcadan korkuyordum ama benim asıl sizden korkmam lazımmış." Dedim donuk bir sesle. Elimdeki bıçağı daha da sıktım. "Akif amca bizi Zaimoğullarından bunca yıl korudu ama bir kere bile lafını yapmadı." Arslan bana Zaimoğulları ile ilgili bütün her şeyi anlatmıştı. "Biz kendi işimizi ve hayatımızı kurarken, Akif amca gizliden gizliye bizi korudu lakin bir kere bile lafını yapmadı." Tepkisiz bir şekilde Murat'ın sinirle parlayan gözlerine baktım. "Peki siz?" Dedim başımı yana eğerek. "Siz, benim sevmediğim ve zorla evlendiğim saplantılı bir adamla benim birlikte olmamızı sağladınız. Siz hepiniz ben saf aşıklar gibi ortalıkta dolanırken, benim arkamdan işler çevirdiniz. Oysa ben size hiç bir şey yapmadım!! Hiç bir şey!! Okulunu okuyan, annesiyle bilikte yasayan bir kadındım ben!! Ama şimdi psikopat bir şekilde bana oyun oynayan bir adamdan bebek bekliyorum!!" Dedim haykırarak.
Murat karmakarışık bir yüz ifadesiyle bana baktı. İlk defa bir şey yapamıyor gibiydi.
"Ve şimdi de suçlu ben mi oldum? Yoksa beni düşünmeden benimle birlikte olan ve benim duygularımla oynayan abin mi? Kim suçlu? Kim?" Dedim üzerine yürüyerek.
Ahuzar teyze bağırarak beni durdurmaya çalıştı lakin ben Murat'ın üzerine gitmiştim bile. Tam bıçağımı kaldırmış Murat'a saldırıyordum ki, elime ve belime dolanan kollarla çırpınmaya başladım.
Burnuma Arslan'ın kokusu geldiğinde daha da çırpındım.
Arslan elimdeki bıçağı alarak yere fırlattı. Murat büyük bir hızla mutfaktan çıktığında ağlamaya başladım.
"Bırakın beni! Lanet olsun sizlere! Sizin duymaya dayanamadığınız şeyleri ben yaşadım!!" Dedim haykırarak. Arslan başını enseme dayayarak derin bir nefes aldığında çırpınmaya devam ettim. En sonunda yorgunlukla kendimi bıraktım. Bacaklarım acıyordu.
Ahuzar hanım ağlayarak bana bakıyordu.
"Neden ağlıyorsunuz ki? Bunları eninde sonunda öğreneceğimi bilmiyor muydunuz?" Dedim nefretle. "Bunların olacağını bilmiyor muydunuz? Şimdi neden sahte göz yaşı döküyorsunuz? Emin olun gram etkilenmiyorum." Dedim iğrenircesine bakarak.
Arslan beni mutfaktan çıkartarak salona getirdiğinde ağlamaya devam ediyordum.
"Her şey senin yüzünden. Her şey senin yüzünden." Diyerek hıçkırdım. "Senden nefret ediyorum Allah'ın cezası! Mahvettin beni! Bitirdin!" Bağırarak konuşuyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Arslan kendiyle beraber beni koltuğa oturttuğunda kurtulmaya çalıştım. Ama güçlü kolları sıkı sıkıya sarmıştı beni. Kucağından kalkmaya çalışırken Arslan beni göğsüne çekti.
Elimi göğsüne koyarak son gücümle yumruk attım. Üst üste yumruk atarak kucağından kalkmaya çalıştım.
Yorularak kendimi bıraktığımda ağlamaya devam ediyordum.
"Anne! Gel kurtar beni! Dayanamıyorum artık!! O kadar yüzsüzler ki!! Ben utanıyorum!!" Dediğimde Arslan'ın kasıldığını hissettim.
Kokusu burnuma dolduğunda bana iyi gelmesiyle birikte kendimden iğrendim. Bu adamın her şeyi bana iyi geliyordu halâ.
"İstemiyorum seni! Nefret ediyorum senden." Dedim başımı yüzüne çevirerek. Bana üzüntü ve acıyla bakan adama büyük bir nefretle bakıyordum. Göz altları çökmüştü. Saçları dağılmış ve yüzü yorgunlukla kaplanmıştı.
"Öyle yorgunum ki uyuyamıyorum Arslan." Dedim kısık sesle. "Benim ölmek istememe neden oluyor bu ev." Diyerek kapının başında gözleri dolu dolu bana bakan Nazlı'ya baktım.
"Nazlı kardeşim, ben mahvoldum." Dediğimde gözleri parladı. Salona girerek yavaş adımlarla yanıma geldi.
"Konuşmak istersen buradayım." Dedi ağladığı için boğuk sesiyle.
"Konuşmak istiyorum. Hem seni de özledim." Dedim kollarımı açarak.
Arslan belimdeki ellerini çektiğinde zorlukla ayağa kalktım.
Nazlı yanıma geldiğinde gözlerini kaçırdı.
"Özür dilerim. Sadece mutlu olmanı-"
Konuşmasına müsade etmeden saçlarına yapışarak eğilmesini sağladım. Arslan belimden tutarak beni ayırmaya çalıştığında saçına daha çok asıldım.
İnleyerek elimin üzerine elini koyarak elimi saçımdan ayırmaya çalıştığında daha da asıldım saçlarına.
"Küçük yılana bak sen!! Bir de yüzsüzce karşıma gelmeye yüz buluyor!! Bittin kızım sen!! Yaşadığım sürece, sana etmediğimi bırakmayacağım!! Mikrop!! Sen Gülçin'in tırnağı olamazsın! O var ya benim her şeyim! Can kardeşim! Senin de kıskanç bir pislikten farkın yok!" Diyerek başına yumruk attım.
Arslan küfür ederek beni çekmeye çalıştı. Başını savurarak ellerimi silkeledim.
Nazlı yere düşerek nefes nefese saçlarının arasından bana baktığında orta parmak çektim.
Arslan önümde diz çökerek çenemden tuttuğumda ayağımı göğsüne koyarak ittim.
"Dokunma bana! Artık bitti o eski günler!! Hepiniz benim düşmanımsınız!!" Arslan dişlerini sıktı.
Ahuzar teyze salona girerek dehşetle bana baktı. Daha sonra Nazlı'nın yanına diz çökerek yanağını okşadı. Gözlerim doldu.
Murat da salona girdi. Lakin Nazlı'yı görmesiyle koşarak önünde diz çöktü.
Arslan sehpaya oturarak gömleğinin ilk düğmesini açtı ve bana ters ters baktı.
Murat sinirle Nazlı'dan aldığı gözlerini bana çevirdiğinde ayağa kalktı.
Bacaklarımı üst üste atarak kollarımı göğsümde birleştirdim.
Arslan Murat'a uyaran bir kaç şey söylediğinde Murat küfür ederek Nazlı'yı kucakladı ve salondan çıktılar.
Ahuzar teyze tekli koltuğa oturarak başını elleri arasına aldı.
Karnımı okşayarak derin bir nefes aldım. Buradan gitmeme izin vermiyorlarsa, ben de gidene kadar onlara bu evi zindan ederdim.
◇◇◇
Ceketime daha da sarılarak soğuk havaya nefesimi verdim.
Yemek yedikten sonra biraz yürüyüş yapmanın iyi geleceğini düşündüğüm için bahçeye çıkmıştım. Murat ve Nazlı'yı haşat ettikten sonra ortalıkta görmemiştim. Gebersinlerdi.
Her yerde korumalar vardı ve hepsinin gözleri üstümdeydi.
Arslan güvenliği daha sıkı tutmuştu. Çünkü yanımda bir seksen boyunda kocaman bir kadın duruyordu. Ve gözü hep üstümdeydi.
İleride oynayan kızına dalgın dalgın baktım. Dalga dalga saçları, büyük kahve gözleri, pembe kalp şeklinde olan dudakları, soğuktan kızarmış fındık burnu...
O çok güzel bir kız çocuğuydu. Umarım bahtı da güzel olurdu.
"Adı nedir kızının?" Diye sorduğumda yanımdaki kadın boğazını temizledi.
"Adı, Lidya. Tatlı değil mi?" Kaşlarını kaldırarak konuştuğunda başımı salladım.
"Öyle. Çok tatlı." Dedim başımı sallayarak.
"Aslında buraya getirmezdim ama babasının işi çıktı ve Lidya da bizsiz yapamayan bir çocuk." Dedi bebeğiyle oynayan kızına bakarak.
"Ne güzel." Dedim başımı sallayarak. "Mutlu bir çocuk olacak. Ailesi mutlu çünkü." Dediğimde boğazını temizledi.
"Yaşadıklarını daha demin öğrendim ve çok üzüldüm. Arslan abinin neden böyle bir şey yaptığını anlayamadım. Ama tahmin ettiğim bir şey var." Dediğinde çatık kaşlarla Afşa'ya baktım.
"Tahmin ettiğin şeyler nedir?" Dedim merakla.
Afşa sıkıntıyla bir nefes aldı.
"Arslan abi çok acımasız ve akıllı bir adam Gece. Ama sana aşık olduğundan beri çok değişti. Nasıl desem, en azından senin yanındayken değişti. Konu sen olunca çok değişik oluyor. Yani sen kaza geçirdiğinde sadece senin sağlığın için endişe etmekten başka bir şey yapmamıştır." Dediğinde bütün odağımı Afşa'ya verdim.
"Ne demek istiyorsun yani?" Dedim, çattığım kaşlarımla.
Afşa sert bir soluk alarak; "Demek istediğim, birisi bu aklı ona vermiş olabilir. Çünkü Arslan abi bir ay boyunca sadece senin uyanmanı bekledi." Dediğinde yutkundum.
Burnumdan güldüm.
"Ne önemi var ki?" Dedim omuz silkerek. "Benimle oynadı."
"Çok önemi var. Birisi bunu abimin aklına koymuş."
Sinirle Afşa'ya döndüm.
"Bana onu savunma Afşa. Seni yarım saattir tanıyorum ve sevdim. Ama bana o adamı savunma tamam mı?" Dedim sinirle.
Afşa gözlerini kaçırdı.
"Arslan abi, benim için çok önemli yenge. Beni tacizci bir üvey abiden kurtardı. Benim ailem yokken ailem oldu. Sevdiğim adamı bile onun sayesinde tanıdım. Ben her zaman onun yanındayım." Dedi ifadesiz bir sesle.
"Senin her zaman yanındayım dediğin abin, benimle zorla ve tehditle evlendi. Beni kandırdı. Beni kendine aşık ettikten sonra hamile bıraktı. Bir kadın olarak halâ Arslan abini koruyorsun ya, sana hiç bir şey diyemem." Diyerek dolan gözlerimi kırpıştırdım. "Arslan'ın seni öyle insanlardan kurtarması ve yardım etmesi güzel bir şey. Ama sırf sana iyiliği dokundu diye, her yaptığı şeyde arkasında durmamalısın. Ki, Arslan'ın yaptığı da kötü bir şey. Beni kandırarak beni hamile bıraktı. Bir de benim tarafımdan bak bu olanlara." Diyerek titrek bir nefes aldım.
Afşa başını önüne eğerek sessiz kaldığında yanımıza gelen Lidya'ya baktım. Yarım saat önce tanışmıştık. Ve çok tatlı bir kızdı. Beni de çok sevmişti.
"Gece abla bebeğime baksana. Saçları çok dağıldı." Lidya elimden tutarak ofladığında elindeki bebeği aldım.
"Kuaförcülük oynarken bu bebeği de düzeltiriz."
Lidya'nın yüzü düştüğünde Afşa'ya baktım. Gülümseyerek kızına bakıyordu.
"Annem ve babam artık oynamama izin vermiyor."
"Neden peki?"
"Annem babamın canını acıttığımı düşünüyor çünkü. Ama babam halinden hep memnun oluyor."
Bebeği eline vererek başını okşadım.
"Sen şimdi eve git, burnun kızarmış soğuktan bak. Ben birazdan gelirim. Oyun oynarız olur mu?" Dedim saçını okşayarak.
Lidya gözleri parlayarak başını salladı ve eve doğru koşmaya başladı.
"Lidya koşma bebeğim. Düşeceksin."
Lidya yavaşlayarak yürüdüğünde önüme dönerek korumaların olduğu taraflara baktım.
Her yerde koruma vardı. Ve tahmin ettiğim gibi deli gibi yüksek duvarların üzeri elektrikli tellerle kaplanmıştı.
"Koruma değişimi ne aralıkta oluyor." Dedim mırıldanarak.
Afşa kaşlarını kaldırarak bana baktı.
"Olmuyor." Dediğinde çatık kaşlarla ona baktım. "Olmuyor. Çünkü değişim saatleri bir günde bir oluyor ve sıkı bir güvenlikle değişiyor korumalar. Hele senin kaçma potansiyelin varsa." Dediğinde önüme döndüm.
"Aptal bir şekilde, kaçma girişimine girmeyeceğim Afşa. Sadece öylesine soruyorum." Diyerek bana gözlerini dikmiş olan Umut'a baktım. "Ne bir annem var, ne beni koruyacak biri. Eğer şimdi kaçarsam, Arslan'ın beni bulması on dakikayı bile bulmaz."
Ben planlı ve daha iyi bir şekilde kaçacağım.
"Seninle hiç bu şekilde karşılaşacağımı düşünmüyordum." Dediğinde hüzünle gülümsedim. "En son senin için Asude'yi pataklamıştım." Dediğinde hayretle ona baktım.
"Ne?"
"Tabi sen o zamanlar kaçmıştın. Benim de yurtdışında bir görevim çıkmıştı."
"Sen Asude'yi mi..."
"Evet, güzelce cezasını verdim." Dedi rahat bir tavırla. "Sana ve bir çok kızın cezasını verdim."
Umrumda değildi o şeytan. Gebersindi. Ama merak etmiştim ne yaptığını şimdi.
"Şimdi ne yapıyor peki?" Dedim yutkunarak.
"Gaziantep'te yaşıyor. Anne ve babası da trafik kazası geçirip ölmüş. Bir ay önce vefat etmişler. Tek başına yaşıyor şimdi. Aslında Ahuzar hanım..." Dediğinde devam etmesi için başımı salladım. Nefesini vererek elini ensesine attı. "Aslında Ahuzar hanım, buraya getirmek istiyormuş."
Şaşkınlıkla ağzımı araladım. Ahuzar hanıma bakın siz. Arslan'a deli gibi takıntılı olduğu için, bana ve birçok kıza zarar veren kadına zarar veren kadını benimle aynı çatı altına mı getirmeye çalışıyordu?
Burnumdan gülerek başımı sağa sola salladım.
"Arslan izin vermez."
"Yok zaten vermedi. Hatta baya sinirlendi." Dediğinde rahat bir nefes verdim.
"Banane ya, zaten. Ne halleri varsa görsünler." Dedim omuz silkerek. "Benim tek gayem bebeğimle huzurlu bir hayat sürmek."
Afşa dudaklarını birbirine bastırarak sessiz kaldığında ona baktım ne var dercesine.
"O işler pek öyle değil yalnız?"
"Nasıl?"
"Bilmiyor musun?" Dedi kaşlarını çatarak.
"Neyi bilmiyor muyum?" Dedim merakla kaşlarımı çatarak.
"Ne cidden mi? Arslan abi seninle konuşmadı mı?" Dedi hayretle.
"Neden bahsediyorsun bilmiyorum. Ama sinirlenmeye başladım."
"Benim size söylemem doğru olmaz Gece yenge." Dedi yutkunarak.
"Eğer söylemezsen ben bugün savaş çıkarırım bu evde Afşa! Ne diyeceksen oyalanmadan söyle." Dedim sert sesimle.
"Merkezi biliyor musun?" Dediğinde gözlerimi kaçırdım ve başımı salladım. "Oraya erkek çocukları giderler Gece. İlk erkek çocukları, oraya giderler ve geleceğin varisi olurlar. Senin bebeğinin cinsiyeti erkekse..." Dediğinde şokla Afşa'ya baktım.
Elimi karnıma yaslayarak iki adım geriledim.
"Ne?" Dedim fısıldayarak. Gözlerimden soğuk yanaklarıma sıcak yaşların aktığını hissediyordum.
Afşa sıkıntıyla bir nefes aldı ve saçını kaşıdı.
"Özür dilerim ama durum bu. Senden daha fazla bir şey gizlenmemeli." Dedi ve Umut'a baktı. "Benden duymadın ama."
Yalpalayarak geriye doğru gitmeye başladım. Benim biricik bebeğim...
Siyah arabalar tam evin önünde durduğunda arabalara baktım.
Arslan ortada duran arabadan inerek bana baktığında kaşları çatıldı.
Yutkunarak geriye gitmeye çalıştım. Bebeğim ve ben tehlikedeydik. Bebeğim tehlikedeydi bu evde.
◇◇◇
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |