
SINIR: 80 OY
◇◇◇
Arslan kaşları çatık bir şekilde bakarken açık olan ağzımı kapatarak yutkundum.
Algılayamıyordum. Hiç bir şey algılayamıyordum.
Merkez...
Akif amca merkeze gitmişti. Arslan gitmişti. Arslan'ın dedesi de gitmişti. Yani bir oğlum olursa o da mı gidecekti?
Elimi karnıma yaslayarak bir adım daha geriledim. Arslan kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.
Arkasındaki adamlara eliyle gitmeleri için işaret yaparak bana doğru gelmeye başladı.
Kafam karışmıştı. Arslan benim hamile olduğumu öğrendiğinde çok sevinmişti. Gözlerindeki mutluluğu görmüştüm. O izin vermezdi ki.
Kim evladının öyle kötü bir yere gitmesine izin verirdi ki?
Arslan önüme kadar geldiğinde irkilerek elimi karnıma bastırdım.
Üzerinde siyah gömlek ve siyah kumaş pantolon vardı.
Üzeri dağılmıştı. Siyah saçları birbirine girmiş, gözleri yorgun bakıyordu.
Yüzündeki sıçramış kanları gördüğümde dudağım büzüldü. O birisini öldürmüştü. Ve ya işkence...
Yüzümü buruşturarak sakin kalmak için derin nefesler almaya başladım.
Elimi yüzüme kapatarak yere düşecekken Arslan beni kollarımdan tuttu.
Kendimi geri çektim ve ellerinden kurtularak yüzüne baktım.
Hala beni anlamaya çalışır gibi bakıyordu.
Arkamdan birinin beni tutmasıyla beni tutan kişiye baktım.
Gülten gözleri dolu bir şekilde bana destek olduğunda başımı omzuna koyarak ağlamaya başladım.
"Gülten! Bebeğimi alacaklar mı? Merkeze..."
Gülten yüzümdeki saçları boşta kalan eliyle yüzümden çekerek sakin tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu.
"Gece, şimdi sakin olmalısın. Bak bebeğin hisseder ve huzursuz olur. Sonra da sana sinyal gönderir. Ama bu kötü olur bebeğinin sağlığı için. Şimdi gel eve geçelim. Önce biraz sakin ol olur mu?" Dediğinde başımı salladım.
Arslan'a baktığımda ileride Afşa ile kavga ediyordu. Arslan sinirle saçlarını çekiştirerek "Git!" Diye bağırdığında irkildim.
Gülten beni eve doğru yürüterek içeriye soktu.
"Gece sakin ol. Bebeğin için." Diye beni uyardığında başımı salladım.
"Tamam, sakinim." Dediğimde ceketimi üzerimden çıkardı. Merdivenlerden Ahuzar hanım indiğinde beni gördü. Yüzümün halini gördü. Kaşlarını çatarak yanıma geldi ve beni süzdü.
"Gece, iyi misin? Torunum iyi mi?" Diye endişeyle konuştuğunda sabırla derin bir nefes aldım. Gülten benim yerime konuştu.
"Gece hanım iyi Ahuzar hanım. Sadece biraz midesi bulandı." Dediğinde başını salladı.
"Bir yeşil çay yap Gülten. Eminim iyi gelir." Dediğinde dişlerimi sıktım.
Utanmaz kadın. Bir de hala konuşuyordu.
Gülten ile mutfağa girerek sandalyelerden birine oturdum.
Gülten, önüme yeşil çayı koyduğunda teşekkür ettim.
Gülten karşıma oturarak üzüntüyle bana baktı.
"Bana kızmakta haklısın. Ama Arslan bey bize sizin birbirinizi sevdiğinizden bahsetti. Ve annen de öyle deyince, biz zannettik ki..." diyerek başını eğdi.
Başımı salladım ve omuz silktim.
"Önemsiz. Sizin bir suçunuz yok. Hem bilseniz bile ne olacaktı. Arslan izin verir miydi sizin bana anlatmanıza." Dediğimde dolu gözleriyle gülümsedi.
"Özür dilerim. Cidden böyle olduğunu bilsem, bir şekilde sana anlatırdım. Sen o zamanlar bizimle irtibatı kestin. Ve senin hayatından haberdar değildik. Zaten birden Arslan bey ile evlendiğiniz haberini aldık. Ve biz de düşündük ki, birbirinizi sevdiniz."
Sessiz kaldım. Yemin ederim yorulmuştum. Hayatımda hızına yetişmeyeceğim şeyler oluyordu.
"Oğlum olursa bebeğimi benden alacaklar mı Gülten?" Dedim titreyen sesimle.
Gülten sessiz kalarak başını önüne eğdiğinde elimi dudaklarımın üzerine koydum.
"Lanet olsun. Arslan mahvetti beni." Dedim fısıldayarak. Gözlerim doluyordu.
"Belki oğlun olmaz Gece." Gülten umutla konuştuğunda gözlerimi yumdum.
"Ya oğlum olursa. Ben bu riski göze alamam." Dedim sinirle. Dudaklarımı yaladım. "Ne yapacağımı inan bilmiyorum." Başımı ellerimin arasına alarak derin bir nefes aldım.
"Yemin ederim içimde bir yerler acıyor. Yemin ederim kendimden geçtim Gülten, ama bebeğime bir şey olmasından korkuyorum. Ya ona kötü bir şey olursa. Ya oraya giderse." Ayağa kalktım aniden. Düşüncesi bile kötüydü. "Hayır, izin vermem. Bebeğim oraya gidemez." Dedim ve bir hışımla, Gülten'in bağırmasını umursamadan mutfaktan çıktım.
Koridorda Selin'i görmemle Selin'in kolunu tuttum.
"Arslan nerede?" Dedim sert sesimle beraber.
Koridorun başında sinirle telefonla konuşan Arslan'ı görmemle beraber Selin'in kolunu bırakarak, Arslan'a doğru yürümeye başladım.
Yanında gördüğüm Ahuzar hanım ile her ne kadar sinirlensem de sakin kalmak adına derin bir nefes aldım.
Arslan beni farkettiğinde yanlarına varmıştım bile.
Ahuzar hanım derin bir nefes alarak başını ovduğunda başını patlatmamak için zor duruyordum.
"Ben gitmek istiyorum." Dememle Arslan yüzünü sıvazladı.
"Gece, duydukların doğru değil." Ahuzar hanımın konuşmasıyla sinirle ona baktım.
"Üçümüzde doğru olduğunu biliyoruz." Diyerek önüme gelen saçları arkama attım. "Bakın, siz benim hayatımı mahvettiniz. Ama bebeğime dokunmanıza izin vermem." Arslan'a bakarak söylediklerimle, Arslan dişlerini sıktı.
"O bebek benim de evladım."
"O zaman bebeğime zarar gelmeyeceğinin garantisini verebilir misin? Söz verebilir misin?" Dememle gözlerini yumdu.
"Bunları konuşmanın zamanı değil. Senin de tedirgin olmanı istemiyorum Gece. Bebeğimize bir zarar gelmeyecek." Dedi uyarıcı bir sesle.
Ellerimi yumruk yaparak yutkundum.
"Bunları konuşmanın tam da sırası Arslan!! Bebeğime dokunursanız yemin ederim sizi mahvederim!! Allah şahidim olsun ki, bebeğime ve bana dokunursanız sizi kendi ellerimle öldürürüm!" Dememle Arslan alt dudağını yaladı. Adem elması havalandığında meydan okuyan gözlerimle ona bakmaya devam ettim.
"Yaparsın zaten. Farkındayız. Bu yüzden annem evde vazoları kaldırmaya başladı." Merdivenin başında Murat'ın konuşmasıyla beraber gözlerimi Murat'a çevirdim. "Ne yaparsan yap, seni seven bir adam var zaten. İstediğini yap. Keyif senin."
"Murat!" Arslan Murat'a dönerek bağırdığında Murat'a onu anlamak için baktım.
"Murat, cidden merak ettiğim için soruyorum. Eğer yeğenin erkekse, o pislik yuvasına gitme ihtimalinden bahsediyorum. Hiç mi yeğenini düşünmüyorsun?" Dediğimde gerçekler yüzüme bir kere daha vuruldu.
Murat gözlerini kaçırdı.
"Bundan kaçış yok-"
"Murat! Siktir git diyorum sana!" Arslan Murat'a doğru bağırdığında gözlerim doldu.
Kaçış yok muydu? Tamam, ben zaten biliyordum bu merkez denen yeri. Murat bana, hafızam yerinde değilken anlatmıştı. Ama kendi çocuğumun başına geleceğini düşünmüyordum ki.
Dolan gözlerimi elimin tersiyle silerek derin bir nefes aldım. Birden karnıma bir ağrının girmesiyle kaşlarımı çattım.
Tekrar bir ağrı girdiğinde elimi karnıma koyarak iki büklüm oldum. Ahuzar hanım kolumu tutarak bağırdığında Arslan yanıma gelerek belimden tuttu. Ağrım yüzünden tepki veremedim.
"Ah." Dedim giren ani ağrıyla. Bacaklarımın arasında bir sıvı hissettiğimde Ahuzar hanım ağlamaya başladı.
Pantolonuma baktığımda bacak aramdan kan geldiğini gördüm. Çığlık atarak panikle Arslan'a baktım.
"Arslan! Bebeğim! Ona bir şey olmasın!" Dedim ağlamaya başlayarak.
Arslan alnımdan öperek beni kucakladı.
Canım çok acıyordu. Başımı Arslan'ın göğsüne gömerek bağırdım.
Soğuk hava bedenime çarptığında dışarıya çıktığımızı anladım.
"Gece! Güzelim sakin ol! Bebeğimize hiç bir şey olamayacak." Arslan benimle beraber arabaya bindiğinde ağlamaya devam ediyordum.
"Bebeğime bir şey olursa sizi öldürürüm!!" Dedim acıyla bağırarak.
Bacağımdaki kanlara baktım.
"Arslan! Bebeğime bir şey olmasın! Bir şey yap!" Dedim korkuyla.
Arslan beni koltuğa yatırarak başımı dizine yasladı.
"Sakin ol yavrum. Eğer sakin olmazsan, her şey daha da kötüleşir. Tamam mı? Söz veriyorum, Bebeğimize bir şey olmayacak."
Kendimi karanlığa bırakmadan önce ağlayarak dediklerimle Arslan kasıldı.
"Bana önceden de söz vermiştin!! Bana yalan söylemeyeceğine söz vermiştin! Hayal kırıklığı yaşamayacaksın demiştin. Ama sen beni mahvettin Arslan."
◇◇◇
Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda yanıbaşımda ellerimi tutarak başını sedyeye koymuş olan Arslan'a baktım.
Gömleği ve pantolonu kan olmuştu. Saçları dağılmış ve göz altları morluk içindeydi.
Sanki çökmüştü. Elimi saçlarına uzatacakken ellerimi yumruk yaparak indirdim. Salaktım. Bana neler yapmış bir adam için üzülecek kadar salaktım.
Aklıma gelenle beraber elimi karnıma koydum.
Arslan kaşlarını çatarak uyandı. Benim uyandığımı gördüğünde derin bir nefes aldı.
"Şükürler olsun." Diyerek yüzünü sıvazladı.
"Bebeğim-"
"Merak etme yavrum, bebeğimizin durumu iyi. Sadece kendini stres altında hissettiğin için bebeğimiz bizi uyarmış." Diyerek yumuşak sesiyle konuştu.
Derin bir nefes aldım. Bebeğim iyiydi. Dolan gözlerimle beraber başımı yastığa gömdüm.
"Allah'ım, Şükürler olsun. Teşekkür ederim bebeğimi bana bağışladığın için." Diyerek burnumu çektim.
"Arslan..." diyerek başımı pencereye çevirdim. Hastane odasındaydım ama sanki bir hapishanedeymiş gibi hissediyordum kendimi.
"Söyle güzelim." Dediğinde gözlerimi yumdum.
"Bırak beni." Diye mırıldandım.
Arslan sessiz kaldığında yumduğum gözlerimi açarak iç çektim.
"Bebeğimi kaybedeceğim diye çok korktum Arslan." Diyerek gözlerimi Arslan'ın yumruk yaptığı ellerine çevirdim. "Eğer onu benim elimden alırsanız ölürüm ben." Dolan gözlerimle siyah gözlerine baktım.
Arslan dolan gözlerime acıyla baktıktan sonra elimi tuttu. Elimi çekmek istesem de, izin vermeden sıktı.
"Birazdan hastaneden çıkacağız. Ama senin de stres yapmaman gerek Gece. Sana da, bebeğimize de bir şey olursa ben mahvolurum." Dediğinde elimi çekiştirdim.
Arslan elimi bıraktığında elimi kendime çekti. Anlamayacaktı.
"Arslan ben o evde hep stres içinde olacağım. Hep bir üzüntü içinde olacağım. O evde hiç bir zaman mutlu olmayacağım. Çünkü o evde sen olacaksın." Ciddi bir şekilde konuşmamla Arslan dirseklerini bacağına koyarak ellerini yüzüne kapattı.
"Biraz, sadece biraz kendine zaman ver Gece. Bize zaman ver. Göreceksin, o zaman her şey daha iyi olacak." Dedi boğuk bir sesle.
"Bebeğimin geleceğini düşündüm diye beni suçlayamazsın. Ama ben bu halde olduğum için kendini suçlamalısın. Zira sizin yaptıklarınızı benim bile midem almıyor." Dediğimde Arslan bir şey söylemeden kapı açıldı.
İçeriye Remziye hanım girdiğinde gözlerimi Arslan'dan çektim.
"Remziye hanım bebeğim iyi mi? Ben bu adamın söylediklerine güvenmiyorum." Dediğimde Remziye hanım gergin bir şekilde gülümsedi.
Arslan ters bir şekilde bana baktıktan sonra Remziye hanıma döndü.
"Anne ve bebeğin durumu gayet iyi. Yerleşme kanaması dediğimiz olay olmuş. Zaten daha yeni üçüncü aya girdiniz. Bunlar normal ama lütfen stres olmayın. Bebeğiniz üzüntü ve yaşadığınız stresi hisseder. Siz mutlu ve iyi olun ki, bebeğiniz de iyi olsun. Bebeğiniz size bir nevi sinyal göndermiş. Lütfen daha dikkatli olun." Diyerek derin bir nefes aldı ve Arslan'a döndü. "Size vitamin haplarının yanında bir iki daha takviye yazıyorum. Beslenmenize dikkat ederseniz bir sorun çıkmaz. Bir ay sonraki randevuda görüşmek üzere." Dedi ve bizimle vedalaşarak odadan çıktı.
"O evde nasıl stressiz bir hayat yaşamayayım ki." Kendi kendime konuşmamla Arslan ayağa kalktı.
Belindeki silaha, daha sonra Arslan'a baktım. Acaba onu öldürüp kaçsam nasıl olurdu?
Başımı sağa sola salladım. Ben katil değildim. Hem...hem...
Yatakta doğrularak elimle karnımı okşadım.
"Beni bırakmadığın için, teşekkür ederim ufaklık. Anne seni çok seviyor ve hep koruyacak seni. Sen sadece beni bırakma yeter." Diyerek gülümsedim.
Kafamı kaldırdığımda Arslan yüzündeki sakin tebessümle bana bakıyordu. Elindeki giysileri gördüğümde derin bir nefes aldım.
"Özür dilerim. Sana yaşattığım şeyler için. Ailemizin temelden bir sorunu olduğunun farkındayım ama bize bir şans ver-"
"Giysilerimi ver. Giyinmek istiyorum." Sert sesimle konuştuğunda Arslan yaslandığı kapıdan ayrılarak önüme yürüdü.
Elindeki giysileri sedyeye bırakarak durduğunda burun kemerimi ovdum.
Başımı kaldırarak yüzüne baktığımda bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu.
"Dışarıya çıkarsan, ben de üzerimi değiştireyim." Dedim asabi bir tavırla.
Arslan kaşlarını çattı.
"Karı kocayız biz Gece. Ne olacak giyin işte." Dedi ters bir şekilde.
"Sen kafada mısın? Cidden soruyorum. Senin kafan yerinde mi? Biz seninle hiç bir şey değiliz artık. Aslında hiç bir zaman biz diye bir şey olmadı ama. Her neyse. Çık odadan üzerimi giyinip çıkalım. Daralmaya başladım burada." Diyerek giysileri elime aldım.
Arslan arkasını dönerek ellerini beline koyduğunda kaşlarımı çattım.
"Ne yapıyorsun?"
"Bakmıyorum sana Gece. Üzerini giyin." Demesiyle elime siyah triko elbiseyi aldım. Bu pisliğin çıkacağı yoktu çünkü.
Hastane kiyafetini çıkararak üzerime triko elbiseyi giydim.
"Sanki görmediğim şeyler." Demesiyle saçlarımı alttan topladım. Üzerime montumu giyerken alayla güldüm.
"Birbirimizi severek evlendiğimiz ve beni oyununda oynattığın için gördüğün şeylerdi haklısın." Dediğimde Arkasını dönerek önümde diz çöktü. Ayaklarıma kalın çorapları giydirdiğinde ayağımı çekmeye çalışsamda zorla giydirdi.
Spor ayakkabıları da giydirdiğinde elimi karnıma koydum. Sedyeden ayağa kalkacakken Arslan belimden tutarak beni ayağa kaldırdı.
"Ben kendim yürürüm." Asabi bir şekilde konuşmamla Arslan aniden bıraktı beni.
"Tamam güzelim kendin yürü." Kaşlarımı kaldırarak önden yürümeye başladım.
Hastaneden dışarıya çıktığımızda dışarıda bir sürü koruma ve araba gördüm.
Her zamanki gibi...
Arslan'ın telefonu çaldığında bile ona dönüp bakmadım.
Uzaktan bana bakan Emre'yi gördüğumde şokla ona baktım.
En son Arslan'dan dayak yemişti. Şimdi ise baya iyi duruyordu. Elindeki evrakları tutarak bana gelmeye başladığında ben de ona doğru yürüdüm.
Koruma Emre'yi tuttuğunda yanlarına varmıştım bile.
Koruma arka tarafımda bir yere bakarak geri çekildi.
Emre gülümseyerek beni süzdü.
"Gece, bu sen misin? O kadar uzun zaman oldu ki seninle görüşmeyeli, şimdi birden görünce şaşırdım." Dediğinde gözlerim doldu.
Eski hayatımdan birini tanımak çok güzeldi.
"Hey ne oldu?" Dediğinde burnumu çektim.
"Seni özlemişim ama sarılırsam başın belaya girer." Dediğimde arkama baktı. Arkama baktığımda Arslan keskin gözlerini Emre'ye dikmiş, dik dik bakıyordu.
"Hastanelik olmak istemiyorum." Dediğinde dolu gözlerimle gülümsedim.
"O gün için senden tekrar özür dilerim. Çok kötü bir gündü." Dediğimde başını sorun yok dercesine salladı.
"Sorun yok. Geçti, gitti." Dediğinde Emre bana hüzünle gülümsedi.
"Evlendiğini duydum."
Gözlerimi kaçırdım ve başımı salladım.
"Evet, Arslan ile evlendim." Dedim gözlerimi yere sabitleyerek.
"Polislerle konuştum ama..."
Alayla gülerek, yeniden Emre'ye sabitledim bakışlarımı.
"Polis onlarla Emre. Gitsen bile bir şey değişmez." Dediğimde gözlerindeki hüzünle başını salladı.
"Peki sen neden geldin hastaneye? Kötü bir durum yok değil mi?" Dedi endişeli sesiyle.
Başımı sağa sola salladım.
"Hayır, Kötü bir şey yok. Sadece rutin kontrol." Diyerek ellerimi önümde bağladım. "Emre yakın arkadaşım Gülçin'e ulaş olur mu? Ona kurtulmak istediğimi, ve Asaf abinin beni kurtarmasını rica ettiğimi söyle lütfen." Dememle Emre şokla bana baktı. Ama daha sonra başını salladı hızla.
Emre konuşacakken belime sarılan ellerle beraber dişlerimi sıktım.
"Güzelim, hava soğuk. Daha yeni tehlike atlattın. Arabaya geçelim mi?" Arslan sinirli sesiyle konuştuğunda başımı salladım.
Yeniden Emre'ye zarar vermesine dayanamazdım.
Emre bozguna uğramış gözleriyle bir bana, bir Arslan'a baktığında Arslan'ın belimdeki elini tutarak geriye çekmeye çalıştım.
"Emre bir gelsene!!" Arkadan bir kadının bağırmasıyla Emre arkasına bakarak derin bir nefes aldı.
"Benim gitmem gerek şimdi. Görüşürüz Gece." Diyerek bana baktığında zoraki bir şekilde gülümseyerek başımı salladım.
Emre arkasını dönerek gittiğinde Arslan'a baktım.
"Çek elini belimden." Dedim tıslayarak. Arslan derin bir nefes aldıktan sonra geriye çekildi.
Kendimi geriye çekerek etrafa baktım.
Etrafımızdaki herkes bize bakıyordu.
Arabaya doğru yürüyerek gözlerimi devirdim. Bizim konuşmamız gereken önemli bir mesele vardı ama sakin olmam lazımdı ilk önce.
Bebeğime yeniden zarar gelmesine dayanamazdım.
Umut'un açtığı arabaya binerek başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım.
◇◇◇
Arslan beni lüks bir cafeye getirmişti. Aslında sevinmiştim. O evdeki insanları göreceğime, burada biraz hava almış olurdum.
Önüme konulan kuşburnu ile gülümsedim. Canım istemişti.
Garsona teşekkür ederek sıcak kupayı burnuma götürerek kokladım ve küçük bir yudum aldım. Ağzıma gelen güzel tatla gözlerimi kapattım.
Bebeğim iyiydi. Ben de ne yapıp ne edip gidecektim uzaklara. Eminim Emre Gülçin'e ulaştıktan sonra Gülçin bana yardım edecekti. Yani umarım.
Arslan karşımda bana dalgın bir şekilde bakıyordu.
Elini masada ritim tutturmuş ve önündeki kahveye dokunmuyordu. Elinde gördüğüm alyansa baktım.
Sonra parmağımda olmayan yüzüğe. Gerçekleri öğrendikten sonra hemen çıkarmıştım parmağımdaki yüzüğü. Hayatımı karartan bir adamın yüzüğünü asla takmaya devam etmezdim. Ama boynumda kolyeme geçirmiştim.
Kıyamamıştım. Her ne kadar ondan nefret etsem de onu seviyordum. Çok seviyordum.
Aşk denen şey, hemen bitirilmiyordu. Yemin ederim kalbimden anında söküp atmak istiyordum ama o kadar kolay değildi. Aşık olduğun kişiye aşık olmayı bırakmak çok zordu.
"Bebeğimi benden almayacaklar değil mi?" Dedim sessizliği bozarak.
Arslan sıkıntılı bir soluk alarak bana baktı.
"Gece bunu konuşmanın sırası değil. Daha hiç bir şey belli değil." Demesiyle iç çektim.
"Neden net bir cevap vermiyorsun Arslan? Neden bana bunu yaşatıyorsunuz. O bizim bebeğimiz. Onu koruman gerekiyor." Tatlı dille konuşmaya özen gösterdim.
Arslan kaşlarını çatarak camdan deniz manzarasına baktı.
"Babam mecburdu. İstemedi ama beni bırakmak zorunda kaldı. Anlaşma var Gece. Bunun bir bedeli olur." Demesiyle kaşlarımı çattım.
"Ne bedeli?"
Arslan siyah gözleriyle gözlerime baktı.
"Ailemden bir kan." Demesiyle dehşetle elimi ağzıma kapattım. "Hem kurban edeceğim kişinin de rızası olmalı."
Ne demek aileden bir kan? Gözlerimi kırpıştırdım.
Lanet olsun, lanet olsun...
"Bebeğin annesi olur mu?" Zorlukla yutkunarak dediğim şeyle Arslan'ın yüzü sertleşti.
Elini büyük bir güçle masaya vurarak dişlerini sıkmasıyla tepkisiz bir şekilde yüzüne baktım.
"Ne diyorsun sen?!! Bir daha aklından böyle bir şey geçtiğini duymayacağım Gece!!" Arslan'ın bağırarak dedikleriyle derin bir nefes aldım. "Hem, ailemden bir kan diyorum sana. Sen olmazsın."
"Neden beni bu hayata mahkum ettin ki!!! O kadar bencilsin ki, ne beni ne de doğmamış bebeğini düşündün sen!!" Dememle masadaki eli yumruk oldu. "Üstüne, bir de benim hastalığımı kullandın."
"Sevdim Gece. Sadece sevdim. Bu kadar katı olmak neden? Neden bize ve ailemize bir şans vermiyorsun?"
"Sen böyle bir şey yaşasan beni affeder miydin?" Dediğimde gerilerek arkasına yaslandı. Biraz düşündükten sonra bana bakarak başını salladı.
"Evet affederdim. Beni sevdiğin için bunları yapmışsın. Neden affetmeyeyim ki? Seni aldatmışım gibi davranma Gece."
"Bir de onu da yap hayvan herif!" Dedim tıslayarak.
Arslan sırıtarak geriye yaslandı.
"Kalbimde, aklımda sen varken ben aşkıma ihanet eder miyim ömrüm?" Dediğinde gözlerimi yüzünden çektim.
Hüzünle karşımda duran Arslan'a baktım.
"Yalan da ihanettir Arslan. Sen bana bir sürü yalan söyledin. Hatta ailen de söyledi. Sen bizi telafisi olmayan bir yola sürükledin. Şimdi bu sözlerin bana etki etmiyor. Edemez." Diyerek dolan gözlerimi kırpıştırdım.
Bebeğimin kurtuluşu yoktu. Eğer Arslan merkeze kan verirse bile o kişinin rızası olmalıydı.
Kim böyle bir şey yapardı ki...
Ahuzar hanım olmazdı. Murat ve Poyraz asla kabul etmezlerdi. Poyraz'a ben de izin vermezdim ki. O çocuğun hiç bir suçu da yoktu zaten.
Ama bu çok kötü bir şeydi. Başımı ellerimin arasına alarak ağlamamak için zor durdum.
Ne olursa olsun ben bebeğimi ve kendimi kurtaracaktım bu evden ve bu merkezden.
◇◇◇
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |