Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM:HAYATIN GEREKSİZ NUMARALARI

@adsiz459

 

Hadi ama Ataf! Bana niye limonlu donduyma almadın?”diye Asaf’ın başında ciyaklamıştı Lavin. Oturdukları kaldırımda Asaf kendine dondurma, Lavin’e de çikolata almıştı.

Lavin şu sıralar hasta olduğu için yemesi yasaktı. Dondurma yerse daha çok hasta olurdu. Bunları Lavin’in annesi Mine Teyze söylemişti Asaf Ali’ye. Eğer daha çok hasta olursa Lavin ile görüşemez,onunla oyun oynayamazmış. Bunu bildiği için dikkat ediyordu.

“Daha çok hasta mı olmak istiyorsun Lavinya? Hasta olursan seninle oyun oynamayız hem.”

Lavin Asaf Ali’nin dediklerini düşündü ama umursamadı. “Ama benim canım limonlu donduyma çekiyor!”diye ciyaklamaya devam etti.

Asaf Ali elindeki dondurmayı paketine sarıp kucağına bıraktı ve yanındaki tatlı kızın iki parça olarak toplanmış toprak kahvesi saçlarını okşadı.

Ne zaman Lavin’in saçını okşasa, Lavin her zaman sakinleşiyordu.

Bu sefer de öyle olmuştu. Tatlı kız sakinleşmişti ve minik dolgun dudaklarına bir tebessüm yayılmıştı. Asaf Ali bu tebessüme tebessümle karşılık verdi. Ardından çocuksu ama sakin sesiyle “İyileştiğinde sana bir sürü limonlu dondurma alacağım,söz ama şimdi yiyemezsin.”diye mırıldandı. Lavin onun dediğine kafasını salladı ve kafasını Asaf Ali’nin omzuna yaslayarak çikolatasını yedi. Asaf Ali de derin bir nefes verip dondurmasını yemeye devam etti.

Çikolata bitince Lavin, Asaf Ali’nin omzundan kalktı. Asaf Ali ona biraz daha yaslanacağını söyleyecekken Lavin’in minik parmaklarını gördü.

Herkes bu görüntü ile Lavin’e kızardı ama Asaf Ali kızmadı,bu haline tatlı tatlı güldü. Gözlerini Lavin’e kaldırınca ağzının kenarında da çikolata olduğunu fark etti. Hemen Lavin’in bileklerini tutup onu kendisi ile beraber kaldırdı. “Gel de ellerini ve ağzını temizleyelim Lavinya.”

Lavin onun dediğini onayladı ama birkaç saniye sonra kesik kesik ağlamaya başladı. Asaf Ali kendi dondurma çöpünü ve Lavin’in çikolata çöpünü atmaya gitmişti. Geldiğinde Lavin’in kızarmış gözleri ve yanaklarını görünce kaşlarını çattı. “Ne oldu Lavinya? Neden ağlıyorsun?” Lavin onun dedikleri ile dudaklarını büzerek “Ben çok pişim Ataf. Sen çok temizşin ama ben pişim. Bakşana kendine, donduyman bitti ama sen teytemizşin. Benim çikoyatam bitti ama ben çok pişim...”diye yarım yamalak mırıldandı.

Dedikleri onu utandırdığı için başını eğmişti. Asaf Ali derin bir nefes aldı ve Lavin’in eğik duran başını nazikçe kaldırdı. Lavin’in gözlerinden akan yaşları da nazikçe,incitmekten korkar gibi sildi. Ardından ona gülümseyerek kafasını sağa doğru eğdi. Lavin’e yumuşacık bakarak “Sen benim için her zaman temizsin Lavinya. Her anlamda benim için en temizi sensin...” dedi. Lavin,onun dedikleri ile ağlamayı kesti ve tatlı tatlı kıkırdamaya başladı. En sonunda Asaf Ali’ye “Geyçekten temiş miyim Ataf?”dediğinde Asaf Ali ona sarıldı ve onu onayladı. “Hı hı.”

Birbirlerinden ayrıldıklarında Asaf Ali onun bileklerini tutup onu evine götürdü.

İkisinin de ailesi komşulardı ve çok yakınlardı. Babaları aynı iş yerinde beraber çalışırlar, anneleri ise her zaman birbirleriyle konuşurlardı.

Asaf Ali Lavin ile eve geldiğinde kapıyı kendisinden üç yaş büyük, on bir yaşındaki ablası Ayla açmıştı. Önce kardeşine bakıp gülümsedi Ayla. Ardından bakışları Lavin’e geldiğinde kaşlarını kaldırarak “Senin bu halin ne Laviş?”dedi. Lavin ona bakarak çipil çipil gözlerini kırptığı sırada kapıya Asaf Ali’nin annesi Sevde girmişti. Sevde ikisine baktı. Ardından Lavin’i görüp ona şakadan kızdı. “Yine çikolatayı her yere yedirmişsin kızım.”

Lavin buna hafifçe güldüğünde Sevde de güldü ve onu içeri çekti. Ellerini ve yanaklarını bir güzel yıkadıktan sonra yanaklarına derin bir oh çekerek öpücükler kondurdu. “Bal bu yanaklar,bal!”dediğinde Lavin’den ayrılmıştı.

Lavin ve Asaf geri dışarı çıktılar. Dışarıdan birkaç tane çocuk onlarla, daha doğrusu Asaf Ali ile oynamak istedi ama Asaf Ali kabul etmedi.

Lavinya’sı varken elin çocukları ile oynayamayacaktı.

Hava karardığında ve saat ilerlediğinde iki aile buluştu ve çekirdek çay eşliğinde sohbete başladılar. Sıcak bir yaz akşamı,balkonda yapılan sohbetlerin tadı onlar için hep başkaydı.

“Asaf Ali ve Lavin çiçeğe bakın. Ne kadar da iyi anlaşıyorlar.”diyen Mahir’e Orhan ters ters baktı. “Ne demek bu şimdi? Benim kızım gayet de mesafeli.” Bu dediğine Mahir kahkaha atarak gözüyle Lavin ve Asaf Ali’yi gösterdi.

Lavin,Asaf Ali’nin sırtına çıkmıştı. Bacaklarını Asaf Ali’nin karnına sarmış,kollarını da boynuna sararak uçuyorlardı. Asaf Ali ona “Lavinya! Uçuyoruz,hazır ol!”dediğinde Lavin onun yanağına sulu bir öpücük kondurdu. “Hazıyım!”

Orhan olanları hayretle izlerken diğerleri kahkahalara boğulmuştu. Orhan en son dayanamadı ve sesini yükselterek “Ali’ciğim,oğlum! Biraz ayrı mı dursanız acaba?”dedi. Asaf Ali ona bakıp kafasını salladı ve Lavin’i indirmeye çalıştı ama Lavin sızlanarak izin vermedi. “Bıyakma beni!”

Bu dediğine Orhan’ın ağzı açık kalırken Mahir ona “Ne kadar da mesafeli...”dedi ve gülmeye devam etti. Orhan’ın içi sinirden adeta kavruldu. Tek bir kızı vardı,o da şimdiden gidecekti! Olacak iş değildi! Tamam,ona kızını kime emanet edersin deseler gözünü kırpmadan “Ali” derdi ama yine de katlanamıyordu işte. Gelecekte olacak olan ihtimalleri tahmin edince iyice gözü dönüyordu.

Tek temennisi kızının hep onunla kalmasıydı.

O gece de Orhan her ne kadar sinirlenmiş gibi dursa da şen kahkahaların karıştığı, mükemmel sohbetlerin olduğu, Lavin ve Asaf Ali’nin mutlulukla oynadığı bir gece olmuştu. Nasıl başladıysa da aynı huzurla bitmişti...

 

🍫🍦

 

 

İnsan bazen en istemediği insanları görür,bazen ise en çok görmeyi istediği insanları göremezdi. Bununla başa çıkılmazdı çünkü bu olağan bir durum değildi. İnsanın isteği dışında gerçekleşirdi. Bu tip durumlarda en doğru ve belki de tek çözüm beklemekti. Görmeyi istemediği insanın gitmesini ve görmek istediği insanın gelmesini beklemek... Bazen dakikalar alırdı bu durum. Bazen ise yıllar alırdı. Aynı anda ikisini de yaşayan biri olarak diyorum ki;bu durumdan bıktım artık!

Yaklaşık on senedir arıyordum onu. Yaşadığını biliyordum o kadar. Başka bildiğim hiçbir şey yoktu. On senedir sadece yaşadığını öğrenmiştim. Şu son beş senedir araştırmayı bırakmıştım.

Eğer buluşacağımız varsa,buluşurduk.

Derin bir nefes verip önümdeki bilgisayarı kapattım. Kahverengi saçlarımı bileğime taktığım siyah toka ile toplayarak dağınık bir topuz yaptım ve oturduğum sandalyeden kalktım.

Yaşadığım zor zamanlar olmuştu. Uzun zamandır yalnızdım. Fakat ne olursa olsun,insan isterse en kötü durumunda olsun,yine de elindeki zamanı kullanmasını bilmeliydi. Ben de tam olarak öyle yapmıştım; yıllarımı depresyona girerek değil,çalışıp çabalayarak geçirmiştim ve sonunda özel bir örgütün önemli bir ajanı olmuştum. Bu örgütte her kademede ajanlarda kartlar bulunur, tesisin otuz katından belirli katları açardı.

Burada ajanlık bölümlere ayrılıyordu.

Sancaktarlar; en düşük rütbeli ajanlardı. Genelde bir operasyonda üstlerini korumak için görevlendirilirlerdi. Kartları tesisin ilk beş katını açabilirdi. Sancaktarlar, görevlere ve eğitimlere yeni başlayan,ortalama on sekiz yirmi yaş aralığındakilerdi.

Gözetmenler; Sancaktarlar’ın bir üst kademesinde yer alan bu grup bir operasyon olduğunda düşman bölgelerini gözetleyip gerek tespitleri yapan ajanlardı.Kartları tesisin ilk on katını açabilirdi.Eğitimleri Sancaktarlar’a göre biraz daha üst düzeydedir ama onların eğitimleri dövüş üzeri değil de, araştırma üzerine kurulurdu. Araştırma ve gözetleme konusunda daha çok eğitim alırlardı. Gözetmenler, ortalama yirmi yirmi iki yaş aralığındakilerdi.

Şansölyeler; Gözetmenler’in bir üst düzeyinde olan bu grup operasyonda öldürücü ajanlardır. Bir bakıma Şansölyelere “Cellat” da denilirdi. Kartları tesisin ilk on beş katını açabilirdi .Operasyonda kim olduğuna bakmadan Gözetmenlerden düşman hakkında bilgiler alırlardı ve gördükleri yerde işlerini bitirirlerdi. Şansölyeler,ortalama yirmi iki yirmi beş yaş aralığındakilerdi.

Arabulucular; Şansölyelerin bir üstünde yer alan ve benim de içinde bulunduğum kademeydi. Bu kademede operasyonlarda grubun başı Arabulucular olurdu ve düşmanı yakalayıp sorgularlardı. Kartlarımız tesisin ilk yirmi katını açabilirdi. Arabulucular en üstler ve Kıdemli Şeflerden sonra sözü geçen ajanlardı. Arabulucular,ortalama yirmi altı yirmi sekiz yaş aralığındakilerdi.

Kıdemli Şefler; Bizim bir üstümüz ve üst ajanlara en yakın olan kademeydi. Bu kademe üstlerden emirler alır,ona göre operasyonlara katılırlardı. Kıdemli Şefler’in kartları tesisin yirmi beş katını açabilirdi . Üstler tesise çok sık uğramadığı için tesiste Kıdemli Şefler’in lafı geçerdi. Bir nevi lider onlar olurdu. Kıdemli Şefler,ortalama yirmi dokuz otuz beş yaş aralığındakilerdi.

Odamdan çıkıp tesisin geniş,uzun,koyu gri rengi duvarlarına sahip olan koridorundan geçtim. Koridorun sonunda ise yakın arkadaşım Asmina’yı gördüm.

Asmina benim liseden yakın arkadaşım ve aynı zamanda ev arkadaşımdı. O da benim gibi Arabulucu kademesinde ajandı.

Bana gülümseyerek geldi ve “Yine sabahtan beri araştırıyorsun,değil mi?”dedi.

Ona kafamı salladığımda derin bir nefes verip tüm keyfimi kaçıracak o şeyi söyledi. “Yavuz Bey seni çağırıyor, operasyon için.”

Yarın büyük bir operasyon olacaktı. Ondan dolayı son bir haftadır bilgisayarımda bu operasyon için araştırma yapıyordum. Yavuz Bey ise fazlasıyla ayrı bir meseleydi. Kendisi Kıdemli Şef’ti ve bana sülük gibi yapışıktı. Herkes bunun sebebinin benim tecrübeli olmama bağlıyordu ama alakası yoktu,adam bana abayı yakmıştı.

Böyle şeyleri anlayacak kadar açık gözlü olmuştum.

Asmina’ya kafamı salladım ve ondan ayrılıp sol tarafa doğru ilerledim. Bir süre sonra karşımda duran altın renkli asansörün kart okuyucu yerine kartımı okuttum. Asansör benim için açılırken içine girdim ve yirminci katı tuşladım. Birkaç saniye sonra yirminci kata çıkınca kapı açıldı ve ben o an,asansörün bozulmasını diledim. Tabii böyle bir şey asla olmayacağı için el mecbur açılan kapıdan çıktım. Önümdeki uzun ve geniş koridorda ilerleyip sağdaki üçüncü beyaz kapıya tıkladım. İçeriden Yavuz Bey’in iğrendiğim “Gel!”sesini duyunca içeri girdim.

Kapıyı kapattığımda bana açlıkla bakan suratına bir yumruk indiresim geldi ama bu da asla olmayacağı için yine el mecbur adamın karşına kadar usulca ilerledim. Bana keyifle bakıp ayağa kalktı ve yanıma geldi.

“Yarın için araştırma yapman bitti herhalde.”dedi ama bunu merak etmediğini ses tonundan çok net anlamıştım. Ona kafamı salladığımda beni büyük ve beyaz renkli çalışma masasına yönlendirdi. Oraya doğru ilerleyip beyaz sandalyeye oturdum. O da hemen yanıma oturunca masadaki birkaç kağıdı bana gösterdi. Ardından planı belki de şu haftada bininci kez anlatınca içten içe sabır dilendim.

Adamın kelimeleri bile aynıydı!

Onu keyifsizce onayladığım sırada elini bacağıma koydu. Ben kaşlarımı çatarak bacağımdaki eline baktığımda o bana sırıtıyordu. Derin bir nefes verdim ve hiddetle ayağa kalktım. “Yarın için hepimize bol şans Yavuz Bey. Size iyi akşamlar.” diyip bir hışımla odadan çıktım. Sinir damarlarımda dolaşırken asansörden aşağı indim. Dışarı çıktığımda hava kararmıştı.

Adam açık açık bana benden izin almadan dokunuyordu! Kusura bakmasın ya da baksın ama ben buna müsaade edebilecek bir kadın asla değildim. Bana dokunan eli gerekirse kırardım. Bir daha yaparsa büyük ihtimalle o elini Kıdemli Şef falan demeden kıracaktım. Ki zaten bu yaptığını ben şikayet etsem adamın yıllarını verdiği şu mesleğini anında bitirirdim.

Örgütün bir yasası vardı. Bu yasaların biri bile çiğnenirse ajanın kademesi farketmeksizin anında kovulurdu ve başka hiçbir yerde bir iş yapamazdı.

Az önce Yavuz Bey bir yasayı çiğnemişti.

KURAL 65: Üye,bir başka üyeyi rahatsız edecek şeyi kasıtlı olarak yaparsa anında ajanlıktan kovulur ve başka bir yerde çalışma imkanı elinden alınır.

Derin bir nefes verip otoparktan siyah arabamı aldım. Eve gidene kadar arabada şarkı dinledim. Şarkı dinlerken bir yandan da düşündüm. Acaba bir daha Asaf Ali’yi görebilecek miydim? Az değil,on beş senedir onu hiç görmedim. Acaba şu anda neredeydi? Şu anda ne yapıyordu? Ya da en önemlisi,o şu anda mutlu muydu?

Yaklaşık yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından eve geldim. Arabamı park edip çıktım ve evimin olduğu binaya girdim.

Binamız on katlıydı. Biz dokuzuncu katında oturuyorduk. Komşularımız gayet iyiydi. Karşımızdaki daire boştu ama orası da yakın zamanda dolardı. Çünkü bina hem kaliteli hem de uygun fiyatlıydı.

Anahtarı deliğe soktum ve içeri girdim. Kapının yanındaki vitrine ayakkabımı ve üzerimdeki kabanı çıkarıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtiğimde Asmina yemek yapıyordu.

Ev arkadaşımın elinin lezzeti gerçekten çok iyiydi. Yaptığı her yemek parmakları yediresiceydi.

Ona arkadan sarılıp yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Bana kıkırdadığında onu bıraktım. Önüne döndüğünde üzerindeki mavi mutfak önlüğünü çıkardı. Çıkarırken de soru sormayı ihmal etmedi. “Nasıl geçti Yavuz Bey ile olan toplantın?”

Adını duyduğum anda içime sinir doldu. Derin bir nefes verip “Pislik adam bana dokunmaya çalıştı.”dediğimde bana endişeyle karışık şaşkınlıkla baktı. “Ne yaptı ne?”

“Bacağıma dokundu. Devamına izin vermeden çıktım odadan.”

“İstesen onun işini bitirebilirsin,biliyorsun değil mi?”

“Biliyorum. Son bir şans... Eğer bu şansı da zorlarsa hem üstüm demeden o kolunu kıracağım hem de onu işten kovmak için elimden geleni yapacağım.”

“Sonuna kadar arkandayım Lavin’im.”

Dediğine tebessüm ederek ona yardım etmeye başladım. Dedikodular eşliğinde yemekleri hazırladık.

Masaya yemekleri dizdiğimiz sırada kapı çaldı. Asmina’ya sorgular bir biçimde “Birini mi bekliyorduk?”dediğimde bilmez bir biçimde omuz silkti.

Kapıyı açmaya gittim. Açtığımda Yavuz Bey bana sırıtarak bakıyordu. Ona bakarak çenemi sıktım ama sinirime rağmen sakin bir sesle “Hoşgeldiniz Yavuz Bey.”diyip kapıyı açtım. “Hoşbulduk.”dedi ve içeri girdi. Ayakkabısını çıkarıp mutfağa doğru gittiğinde Asmina ile konuştuğunu duydum.

Yeter,yeter! Allah’ım ,ben bu adamı görmek istemiyorum! Ya sabır ya Allah!

İçimdeki sesle birlikte sabır dilenir gibi derin bir nefes verdim ve mutafağa doğru ilerledim.

Yavuz Bey’in benim sandalyeme oturduğunu görünce içten içe sinirden güldüm. Fakat ses etmeden ondan olabildiğince uzak bir sandalyeye oturdum. Asmina da yanıma oturunca sohbete başladık. Doğrusu ben konuşmadım,onlar konuştu.

Konu bir anda o ana gelince Yavuz Bey bana doğru sahte bir suçluluk duygusu ile baktı. Ardından “Lavin Hanım. Bugün yaptığım densizlik için çok üzgünüm. Bir an aptallık edip kendime hakim olamadım. Özür dilerim...”dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. “Önemli değil. Herkes hata yapar sonuçta. Önemli olan hatalarımızdan ders çıkarmak. Bir daha yapmazsınız, olur biter.”

Verdiğim tehdidi anlamış olacak ki bakışları sertleşti ve boğazını temizledi. Ona bakarak gözlerimi kıstığımda o çoktan önüne dönüp yemeğe başlamıştı.

Gecenin geri kalanı sıradan geçti. Yemeklerimizi yedik,ardından çay da içtik. En son Yavuz Bey ‘in aklına gitmek geldi. Saat 22.00 civarı kalktı. Kapıda önce Asmina ile sarıldı. Bana gelince ona samimiyetten tamamen uzak bir biçimde gülümsedim ve aynı samimiyetsizliğim ile sarıldım. O beni sıkıca sararken ben ona hafifçe sarıldığım için çok geçmeden ayrıldı benden. Son kez veda edip gittiğinde Asmina kapıyı kapattı. Birkaç saniye sonra arkamı dönüp derin bir nefes verdim ve “Şükür!”dedim. Asmina bana gülüp “Aynısından.”dediğinde ben de hafifçe güldüm.

Yaklaşık on beş yirmi dakika daha Asmina ile konuştuk. Ardından uykumuz geldiği için ayrılıp uyumaya gittik. Kahverengi pijamalarımı giydiğim sırada çalışma masamın yapışık olduğu duvara yapıştırdığım fotoğraflara baktım. Genellikle suçlular vardı bu duvarda.

Sadece bir fotoğraf farklıydı. Onunla çektiğimiz bir fotoğraf duvarın en üstüne yapışıktı. Oraya yapıştırmıştım. Fotoğrafta ben bir sandalyeye onunla aynı boyda olmak için çıkmıştım. Beraber kameraya gülümserken ben minik kollarımı onun boynuna sarıp yanağımı onun yanağına yaslamıştım. O da kollarını belime sarıp beni kendine çekmişti.

Yaklaşık beş sene öncesine kadar onu aradığım zamanlarda bu fotoğrafı yapıştırmıştım. Ondan bana geriye sadece bu fotoğraf, bana her zaman aldığı çikolatalardan birinin çöpü ve bana yine her zaman aldığı limonlu dondurmalardan birinin çöpü kalmıştı.

Çok saçma gibi gözüküyor olabilirdi ama o çöpleri bile atmaya kıyamamış, kendi yaptığım anı kutusunun içine koymuştum.

Derin bir nefes verip fotoğrafa bakmayı bıraktım ve ışıkları kapatarak yatağıma girdim. Yoragınımın en içine doğru girip gözlerimi kapattığımda aklım yarın olacak operasyondaydı...

🔥🔥

“Lavin,durum ne?”diye dinleme cihazımı dolduran sese cevap olarak “Üç kişi önde,altı kişi arkada. İki kişi sağda,dört kişi de solda”dedim.

Şu an operasyon başlamıştı. Elimdeki keskin nişancı tüfeği ile yaklaşık sekiz yüz metre ötemde olan hedeflere tepeden bakıyordum. Bu hedefler uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlardı. Şu anda da o depoya baskın yapacaktık.

Sadece doğru anı bekliyorduk.

Eğer bu operasyon başarıyla sonuçlanırsa,ki sonuçlanmak zorunda, önümüze çok büyük bir kapı açılacaktı. Hem bu hedefler sayesinde bu işin ustalarını bulacaktık,hem örgüte üç tane Kıdemli Şef, iki tane de Arabulucu atanacaktı. Artı olarak her birimizin adı ajanlık tablosunda yaklaşık elli puan artacak, sıramız yükselecekti.

Arabulucular tablosunda ben ikinciydim. Birinci kişi başka bir örgütün ajanıydı. Eğer bu görev başarıyla sonuçlanırsa onunla arama büyük bir makas atıp o kişiyi sollayabilirdim.

“Ben arkadan yaklaşacağım. Ayaz,sen benimle gel. Asmina,sen sağı, Berna sen de solu kontrol et. Lavin,sen genel olarak bak ve orada kal. Acil durum olduğunda kırmızı tuşa basacağım. Sesi duyduğun an ateş et. Eğer fayda görmezsen yanımıza gel ve işlerini bitir.”diyen Yavuz Bey’i hepimiz onayladık.

Umarım kırmızı tuşa basmak zorunda kalmazdı.

Dinleme cihazını kapatarak tüm dikkatimi dürbünden gördüğüm depoya verdim. Asmina sağa doğru gittiğinde iki tane adamla savaştı. Adamlardan biri Asmina’yı tutunca kısık sesle “Tüh,yazık oldu.”dedim ve adamı tam kafasından vurdum. Diğer elemanı Asmina hallettiği için bana dönüp eliyle öpücük attı. Ona güldüğüm sırada solda bir hareketlenme oldu.

Berna dövüş konusunda benden sonra en iyisi olduğu için onu tek başına sola vermişti Yavuz Bey. Gerçekten dövüşte çok iyiydi ama adamlar cüsseli şeyler oldukları için halledilmesi zordu.

Berna üç kişiyi devirmek üzereyken arkadaki dördüncü adam Berna’nın kafasına bıçak sokmak için elini kaldırdı. Fakat bıçak Berna’nın kafasıyla buluşmadan adamın kanlı kafası yerle buluştu. “Çok ayıp. Berna’ma öyle yapılır mı ama?”

Berna benim değer verdiğim sayılı kişilerdendi. Asmina’dan sonra en yakın arkadaşım oydu. Bana zor durumlarımda çok yardımı dokunmuştu. Hem maddi hem de manevi,her zaman arkamdaydı. Her zaman beni destekliyordu.

Berna bana bakıp elleriyle kalp yaptığında güldüm.

Dinleme cihazını açıp dürbünü camlardan içerisi gözüken depoya doğrulttum. Yavuz Bey içeride üç kişiyi dövüyordu. Ayaz ise arka kapıdan gördüğüm kadarıyla diğer üçlü ile ilgileniyordu. Ben onlara bakmaya devam ederken Yavuz Bey bir adamı yakasından tutup kendisi ile beraber dışarı çıkarak görüş açıma soktu. Ardından kırmızı tuşa bastığında o uyarıcı tiz ses kulaklarımı doldurdu. Hemen nişan alıp adama odaklandım.

Acaba adamı vurmasam,adam da Yavuz Bey’i alıp götürse ne olurdu?

İçimdeki deli sesi dinlememeye karar verdim ve adamın kafasına sıktım. Adam başta ağzı ve gözleri açık bir şekilde Yavuz Bey’e bakakaldı. Ardından yeri boyladığında kendi kendime mırıldandım. “Tüh kere tüh! Gözü açık gitti zavallı...”

Yavuz Bey’ bana bakarak elleriyle beğeni işareti yaptı. Görmesi imkansızdı ama ben de sağ elimi kaldırıp ona beğeni hareketi yaptım.

Ardından da başka bir hareket...

Yattığım yerden kalkıp toolan üzerimi silkeledim. Biraz daha iyi olunca keskin nişancı tüfeğini alıp tepeden inmeye başladım. Yaklaşık üç dakika sonra indiğimde yola çıktım ve depoya doğru ilerledim.

Bana bakan gruba güneş sayesinde gözlerimi kısarak baktığımda Yavuz Bey “Aferin,iyi iş çıkardınız.”dedi. Hepimiz teşekkür ettiğimizde beraber depoya girdik. Ben kapıya girmeden önce dinleme cihazından iki tane Sancaktar ajana ölenleri toplamasını,sağ kalanları da tesise götürüp sorgu odasına almalarını söyledim. Önüme döndüğümde depoda bir sürü üst üste dizilmiş çuvallar vardı.

Çuvallara yaklaşıp parmağımla dokundum. İçinde toz vardı. Başka bir tanesine daha dokunduğumda bunda daha katı şeyler vardı. Bir diğerine dokunduğumda bunda sıvı bir şey hissettim.

“Hepsinde farklı farklı şeyler var.”

Yavuz Bey bekler bir biçimde kafasını salladığında Asmina çuvalları saydı. “On beş tane var.” Dediğinde kafamı salladım. Yavuz Bey’in sesini duyduğumda ona döndüm. “Bu çuvallar tesisin deposuna getirilip orada incelenecek.”

Hepimiz onu onayladığımızda depoyu gezmeye devam ettik. Büyük bir depoydu ama boştu. İki katlıydı. İkinci katında küçük küçük odalar vardı ama o odalar da boştu.

Günün sonunda depoda bir şey bulamayınca geri tesise döndük. Tesisin başkanı diğer birimlere görevin başarıyla tamamlandığını, bu yüzden de iki tane Kıdemli Şef üç tane de Arabulucu istediğini söyledi. Diğer birimlerden biri en son onaylar cevabını verdi.

Ajanlar üç gün sonra burada olacaklardı.

Adıyaman’dan İstanbul’a gelecekleri için onların açısından yorucu olacaktı. Buraya yerleşmesi falan da olduğu için üç gün sonrasına ertelenmişti.

Akşam üzeri herkese veda edip Asmina ile birlikte eve gittik. Geldiğimizde kendimizi günün yoruculuğundan dolayı koltuklara attık. Kafamızı koltuğa yaslarken Asmina “Aaa! Çok yoruldum!”diye söylendi. Onu onaylarken kolumu gözlerimin üzerine atarak gözlerimi örttüm.

Şu anda istesem bu pozisyonda bile uyuyabilirdim.

Birkaç dakika sonra Asmina’nın sesini duydum. “Hadi,gel. Bir duş alalım. Sonra da kahve içeriz.” Bu fikrini kabul ettiğimde kalkıp banyoya girdik. İkimizin de kendi odasında banyo olduğu için banyo sıkıntısı çekmiyorduk.

Banyoda sıcak su bedenimden akarken kemiklerimin ve kaslarımın gevşediğini, üzerimdeki kirli yükün suyun buharı ile beraber gittiğini fark ettim.

Yaklaşık yarım saat sonra duştan çıktım. Üzerime rahat,beyaz bir pijama takımı geçirip saçlarımı kuruladım. İşim bitince belime kadar uzanan uzun saçlarımı taradım ve odadan çıktım.

Şu güne kadar saçlarımı asla kesmemiştim. Kırıkları almak dışında makas bile değdirmemiştim. Çünkü bu saçlara o dokunmuştu. Her zaman saçlarımı okşayarak beni sakinleştirmişti. Saçlarımı okşayınca sakinleştiğimi ise onun dışında kimse bilmiyordu, bilmezdi.

Mutfağa geçtiğimde Asmina’nın hala banyoda olduğunu fark ettim. Hemen gerekli malzemeleri çıkardım ve ikimize de güzel bir yorgunluk kahvesi yaptım. Kahveler pişince Asmina da banyodan çıkmıştı.

Beraber kahvelerimizi alıp evde en sevdiğimiz köşe olan şöminenin karşısına ilerledik. Şöminenin karşısına koyduğumuz iki tane beyaz renkte,karşılıklı armut koltuğa oturduk. Şöminenin ateşi yanarken biz yavaş yavaş kahvelerimizi içmeye başladık.

Bir süre sonra Asmina “Bugün Ayaz’ı gördün mü? Çok iyiydi!”dedi. Bakışlarımı şömine ateşinden ona çevirdim. “Bana değil, sana göre iyiydi.”

“Ya ama Lavin,ne yapayım? Çocuk birazcık hoşuma gidiyor...”

“Birazcık?”

“Tamam,biraz.”

“Biraz?”

“Ya Lavin! Tamam çok hoşuma gidiyor. Baya hoşuma gidiyor. Adama aşık oldum. O altın sarısı saçları,deniz mavisi gözleri... Beni kendine çekmeyi başardı.”

“Asmina,biliyor musun,sen aşık olmuşsun.”

“Hadi canım! Ben de başka bir şey sanmıştım.”

Ben dediğine gülerken o da bana katıldı. Bir süre sonra sustuğumuzda bana tebessümle baktı ve “Sana gülmek çok yakışıyor Lavin’im. Biliyorsun,değil mi?”dedi. Söylediği şeyle ona tebessümle baktım.

Gecenin geri kalanı bizim dedikodularımızla geçmişti. İlerleyen saatlerde de uykumuz geldiği için uyumaya gittik.

Masama doğru yaklaşıp sandalyeme oturdum. Duvara yapıştırdığım onlarca fotoğrafın üzerinde göz gezdirdim. Hepsine sırayla baktım. En son o fotoğrafa bakınca kafamı sağa doğru eğdim. Onun elalarını hiç çıkmayan aklıma kazırken bir ses geldi.

Dış kapıdan bir ses geldi.

Kaşlarımı çatarak olduğum yerde kapalı kapıma baktım. Ardından gözlerim saate kayınca saatin 00.20 olduğunu gördüm. Asmina uyanıktır diyecektim ama Asmina odasına girdiğinde sabaha kadar asla çıkmazdı. Kendisi için gerekli her şeyi (su,yiyecek vb...) odasına alırdı.

Hemen odamın kapısına yaklaştığımda dış kapıdan yükselen ses daha da arttı ve kapı açıldı...

 

 

 

İlk bölümden herkese merhabalar.

Umarım kurguyu beğenmişsinizdir. Sizleri yıldızlar kadar seviyorum.

Öptüm! ❤️‍🔥

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%