70. Bölüm

Ağa düğünü...

Aslıhan k.
ahan5354

MERYEMCE...

Gözlerimi açtığımda göğsümde, karnımda ve bacaklarımdaki ağırlıklarla korksam da tamamen ayıldığımda hafif başımı kaldırdım. Gördüğüm siyah kısa saçlarla Allaha şükrettim. Mustafa biraz kıpırdanıp başını biraz aşağıya koyduğunda karnımdaki başı da görünce kahkaha attım. İki baş aynı anda üzerimden kalktığında;

"Günaydın güneşim, günaydın nefesim"

Mustafa kaşlarını çatarak arkasını dönerek uyumaya devam ederken, Mina da aynı babası gibi arkasını döndü. Onların haline gülerek yavaşça ortalarından kalktım. Üzerlerini örterken ezan okunmaya başladığında yatağın yanına çömelerek kocamın yüzünü sevmeye başladım. Sakallarını sevdiğimde Mustafa tek gözünü açarak;

"Günaydın gül güzeli "

"Günaydın sevgilim, hadi ezan okunuyor"

"Uykum var "

"Kalk namazını kıl sonra uyumaya devam edersin"

"Karım ya"

"Kocam ya"

"Azcık daha yatayım"

"Tamam ben abdest alana kadar uyu bakalım"

Mustafa'nın başına dudaklarımı bastırdığımda, nasıl yaptıysa boynumda duran kolyemin üzerini öptü. Bir anda üzerime baktığımda üzerimde ince pijamalarım vardı. Kaşlarımı hatırlamak için çattığımda Mustafa'nın uykulu, tarazlı sesi kulaklarıma doldu.

"Mina ve sen uyuduğunda zorda olsa ben değiştirdim. "

"Mina neden geldi yanımıza"

"Bizimle yatmak istemiş"

"Anladım."

Banyoya girdiğimde dün gece aklıma gelmeye başladı. Murat'ı anlattım sonra kocamın huzur kokusuyla uyudum. Mektubu, Kerem titreyen sesiyle okumaya başladığını hatırlıyordum ama ne yazıyordu yine duymamıştım. Mustafa'nın yanında derin uyumayı çok seviyordum. Merhem gibi şifa gibi kocam. Tebessümle derin nefes alarak abdest almaya niyet ettim. Abdest alıp odaya girdiğimde Mustafa yatakta oturmuş telefonla konuşuyordu. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda, başını sallayarak sessizce önemli bir şey değil dedi. Elimle saçlarını biraz karıştırıp seccademi almak için dolabın önüne gittim. Seccademi alırken kocamın seccadesini de çıkardım. Üzerimi giyinerek namazıma niyet ettim. Namazı biterken Mustafa'nın hala telefondaki adamla kürtçe konuşmaya devam ettiğini duyuyordum. Dua edip ayağa kalktığımda Mustafa telefonu kapadı. Mustafa banyoya girdiğinde çiçekli elbisemi üzerime giyinerek başıma tülbentimi taktım. Mustafa elinde havluyla odaya girdiğinde;

"Sen nereye hadi yatacağız"

"Sen yat kocam, bu akşam düğün var. Konak dolu misafir. Sultan ablalara yardım edeyim"

"Ne zaman hanımağa olacaksın"

"Zamanı ve yeri geldiğinde kocam, hadi namazını kıl"

"Tamam kendini fazla yorma. Senin şey"

"Göğüslerimde ağrı yok, ateşim yok. Çocuklarımı gidip doyuracağım şimdi"

"Tamam karım"

Odadan çıkarken üzerime uzun yeleğimi giyerken Mustafa gülerek;

"Sen hanım ağa değil ne güzel ev hanımı olurmuşsun be karım. Allahımın emaneti"

Kocama gülerek odadan çıktığımda hava hala karanlıktı. Ağır adımlarla önce kız kardeşlerimin odasına girdim. Selma yerde tesbih çekerken kaşları çatıktı. Yanına yere oturduğumda dua etmek için ellerini açtı. Dua ettikten sonra bana dönerek;"

"Ablam hayırlı sabahlar"

"Günaydın lalem, nasılsın"

"İyiyim ablam sen nasılsın"

"İyiyim, dün sizinle yeterince ilgilenemedim. Keyiflisin dimi"

"Acayip, eltilerin ve görümcelerin bir harika. "

"Öyleler, senin bir sıkıntın yok dimi"

"Yok abla her şey yolunda. "

"Tahlil sonuçların ne çıktı"

"Temiz çıktı abla. Her şey yolunda dedi doktor"

"Sevindim lalem, hadi kalk Leyla'ya verdiğimiz sözü tutalım"

"Tamam ablam"

Selma'nın alnından öperek yanından kalktım. Odadan çıkıp yan tarafta ki odaya girdiğim de Yıldız ve Emel yan yana oturmuş konuşuyorlardı. Yanlarına gidip kollarımın altına aldığımda ikisi de başını omzuma yasladılar. Başlarına bir öpücük kondurup;

"Günaydın sümbülüm ve kardelenim."

"Günaydın ablaların en güzeli"

"Günaydın Yıldız'ın uğur böceği"

"Nasılsınız"

Yıldız yanağımı öpüp;

"Teyze oluyorsun"

"Şaka, kaç aylık"

"Daha yeni şimdi öğrendim. Buraya gelmeden kan tahlili vermiştim. İdris bey de dün gece mail atmış bende şimdi baktım."

"Ah çok sevindim. Ben şimdi teyzemi oluyorum yeniden"

"Evet ablam"

Emel gülerek;

"Bence lazımdı bir bebek. Emre on yaşında oldu"

"Bence de, sende ne var ne yok. Affan Ali ne yapıyor"

"Ne yapsın abla, Katiller, hırsızlar, dolandırıcılarla uğraşıyor."

"Ah, benim en sağlam eniştem. "

"Ya abla adamın şakaklarında babamın beyazlarından daha çok beyazı var"

"Ne diyeyim kızım. Hadi kalkın Leyla'ya sözümüzü tutalım"

"Ah doğru hadi kalk kız Yıldız"

Yıldız ayağa kalktığında bende kalktım. Odadan çıkarken mutfakta buluşuruz diye arkamdan seslendi Emel. Merdivenlere doğru giderken elinde telefonuyla odasından çıkan İnci annemle etrafa baktım. Korkutmak istemiştim ama hünkar malikanesinde olmadığımız aklıma gelince sakince arkasından yaklaşıp; 'İnci sultanım 'dediğimde elindeki telefonu cebine koyarak kollarını açtı. Hemen sevdiğim kolların arasına girdiğimde sıkıca sarılıp yanağımı öperek;

"Bende seni uyandıracaktım. Leyla'nın bu gün düğünü var. Yıldız da olduğu gibi yapacağız dimi"

"Evet sen aşağıya in, ben oğullarımı doyurayım."

"Sare'nin yanındalar değil mi"

"Oğullarım benim değil ki"

"Olsun annem onlar seni ne kadar seviyorlar ki sen yorul istemiyorlar"

"İnci sultan seviyor gibi yapıp ateşime bakma, iyiyim"

"İyi deli cerrah git hadi. Çabuk gel"

"Tamam"

İnci sultan aşağı inerken bende yukarıya çıktım. Sare teyzemin kapısını çaldığımda ses gelmese de bir defa daha çalıp içeriye girdim. Teyzem uyurken, oğullarım sakince tavanı izliyorlardı. Onları kısa bir an uzaktan gözlerimle sevdikten sonra yatağa oturdum. Onları tek tek kucağıma alıp doyururken Sare teyzem bir anda uyanıp yatakta oturdu. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda;

"Ağladılar da duymadım mı"

"Yok teyze, kocamın minyatürlerinin bu saatte uyanacaklarını biliyordum"

Teyzem gülerek başımı öptüğünde;

"Teyze kahvaltıya kadar bakar mısın"

"Sen nereye "

"Mutfağa teyze, bu kadar misafir var"

"Ah kızım ah, hanımağasın sen ama neredeyse mutfaktan çıkmayacaksın."

"Örnek aldığım insanlar hamarat ve hamarattı."

"Hadi doyur torunlarımı "

Oğullarım doyunca bana gülücükler atmaya başladılar. Sare teyzem Ömer'i önümden alarak;

"Bu bir adım daha benziyor sanki Mustafa'ya"

"Evet Mirza 'da biraz babama biraz da dayısı Ali'ye benziyor"

"Aynen kızım, hadi git sen"

Oğullarımı teyzeme bırakıp odadan çıktım. Koşarak merdivenleri iniyordum ki odasından çıkan annemle olduğum yerde kaldım. Gençlik resimlerini gördüğüm için yaşlandığımda bu kadın gibi olmak istiyordum. Annem arkasını dönünce;

"Bu saatte ne arıyorsun burada"

"Nerede olayım annem"

"Yatağında kocanın koynunda "

"AAAA ayıp ayıp. Bende öyle bir kaynana var Mihriban sorma. Benim kocamın koynumda lohusalık kadın gibi yattığımı öğrenirse alır eline terliği"

"Meryemce"

"ANNEM"

"Ah anan yesin ağızını. Hadi düş önüme gelin hanım. Bir ton misafir var konakta"

"Farkındayım kaynanatör"

"Meryemce"

"ANNEM"

"Bu sefer kandıramazsın, yürü mutfağa"

Annemin koluna girdiğimde başımı öptü. Mutfağın avlusuna indiğimizde Selma mutfaktan çıktığında annem önce Selma'ya sonra bana baktı. Selma bana dönerek;

"Abla un yetmeyecek galiba"

"Tamam sen annemle mutfağa geç ben kilerden alıp geleyim"

"Tamam abla"

Annem, Selma ile mutfağa giderken kilere girdim. Kilerde un alırken bir ses duydum. Tahmin ettiğim olmasın diye dua ederek arkamı döndüm. Bir şey görmediğim için hemen unu alıp kilerden çıktım. Mutfağa girdiğimde Selvi ve Avşin'inde geldiğini gördüm. Hep beraber güzel kahvaltı hazırlama işine girdiğimizde Ayşe yengem de bize katıldı. Sultan abla ve kızlar da gelince;

"Sultan kadın sen masa hazırla ama senden bir şey isteyeceğim"

"Nedir Karadeniz"

"Masaya üç sandalye daha ekleyin."

"Tamam karadeniz"

Sultan abla ve kızlar mutfaktan çıktığında İnci annem türkü söylemeye başladı. Peş peşe eşlik ederken zaman nasıl geçti hiç bir fikrim yoktu. Mutfağın bir tarafına Sultan ablalara masa hazırlarken annem ile göz göze geldik. Annemin gözlerinde gördüğüm gururla, beş yaşında çocuk gibi mutlu olmuştum.

Mutfaktan annem ve İnci annem erken çıkıp Filiz hanımın ve Yusuf ağanın karılarının yanına geçti. Adalet halam, Sare teyzem ve Reşat dayımın karısı Ezra yenge merdivenleri inerken Ayşe yengem de onlarla annemlerin yanına gitti. Bizde az kalan işimizi halledip kızlarla Leyla'nın odasına çıkmaya başladık. Leyla'nın odasının önüne geldiğimizde Selma'nın elindeki su şişesiyle kahkaha atmak istesem de kendimi tuttum. Kapıyı yavaşça açtığımızda gördüğümüz manzarayla Selma;

"EE abla damatla sarılmış yatıyor bunlar"

"Görüyorum Selma, bu adam akşam gitmişti"

"Abla biz çıkalım sen ne yapacağını bilirsin"

"Evet siz inin avluya ben yapacağımı biliyorum"

Selma elindeki su şişesini bana bırakıp odadan çıktılar. Leyla'nın başı Hazar abimin omzunda uyurken, soğuk suyu ikisinin başından aşağıya dökerken ikisi de bir anda yatakta sıçradılar. Leyla ve Hazar abim kırmızı görmüş boğa gibi bana bakarken;

"Oyarım o gözlerinizi ya annem ve İnci annem gelseydi ne yapacaktınız"

"Ulan kumam uyuyorduk masumca. Nikahlı karım değil mi"

"Bana bak seni gebertirim kumam. Kalk git buradaki odana "

"Sen görürsün Dila'm"

"Hay hay elinden geleni ardına koyma abim"

"Abini yerim senin, Günaydın bacıların en azraili"

"He günaydın, günaydın"

"Meryemce kendine gel istersen, ne bu davranış"

"Hazar abi siz kendi konağınıza gitmeseniz"

"Neden ki"

"Abi farkında mısın? tam tamına bir buçuk senedir aynı evdeyiz. Beraber güldük, beraber ağladık. Beraber bütün sıkıntılara göğüs gerdik. Şimdi tek değil kızımı da alıp gidiyorsun"

"Ulan Meryemce, canım Dila'm merak etme biz hep iç içe olacağız. Bir farkla artık bizde kendi yuvamızda yeniden Hancıoğlu ailesini kuracağız"

"Hım tamam"

"Allah'ım ya, Rabbim ilk aşkıma sabır versin. Bu ne kapris ya"

Hazar abim odadan çıktığında Leyla hızla yanıma gelip boynuma sarıldı. Güzel bacımın saçını severek yanağını öptüm. Leyla ağlamaklı gözlerle bana bakınca;

"Hadi sofra hazır."

"Kızlarla gelmiştin dimi Yıldız'ın düğün günü gibi "

"Evet ama nasip kuzum. Hazar dün gece gitmişti, neden geldi"

"Bilmiyorum ki gece bir baktım yanıma girdi yattı."

"Hadi ben çıkıyorum. Birde bu gecelikle mi yattın adamın yanına"

Leyla birden üzerine bakıp kıpkırmızı oldu. Başını önüne eğdiğinde;

"Merak etme bunlar bayılır kınadan bir gece önce beraber vakit geçirmeye"

"Sende mi Mustafa ağa ile uyudun"

"Yok canım ben kaleye çıktım. İçlerinde arsız olan Hazar ağa çıktı"

"Allah seni kahretmesin Meryemce hadi git geliyorum"

Odadan çıktığımda Hazar abimle karşılaştık. Merdivenleri beraber inerken;

"Benim odamda eşyalarımın bir kısmı duracak, Leyla'ya da kıyafet getiririz. Bozma odamı"

"Olur"

"Meryemce sen iyi değilsin"

"Ayrılık acısı içime oturdu galiba"

"Hadi hadi en çok benden ayrılacaksın diye üzülüyorsun"

"Ne yalan konuşayım doğru"

Konak Hazar abimin kahkahasıyla inlediğinde herkes bize baktı. Avluya indiğimizde herkes farklı yerlerde oturuyordu. Hazar abim Baran abimin yanına yürürken, kenarda telefonla konuşan kocamın yanına gittim. Beni konuşurken kolunun altına aldığında şaşkınca ona baktım. Bana gülerek burnumun ucunu öpüp telefondakine güldü. Biraz daha dinledikten sonra;

"Tamam Gencay siz otele gelirsiniz."

"..."

"O zaman orada görüşürüz"

Mustafa telefonu kapatıp;

"Neden şaşırdın Meryemce"

"Avluda sarılmazsın bana onun için"

"Şuan kimse bizi görmüyor ki, hatta şuan hafif aralık dudaklarını öpebilirim bile"

Hızla kolunun altından çıktım. Mustafa gülerek ağızını açmıştı ki avluda bir hareketlilik olunca arkamı döndüm. Gelen üç adamı görünce hafif gülerek;

"Kocam bacanaklarınla tanışma zamanı"

"Şu en sonda telefonla konuşan kim"

"O Yağız, Selma'nın kocası, İstanbul üniversitesin de eğitim üyesi"

"Beyaz gömlekli olan kim"

"O Ferit işte. Yıldız'ın kocası"

"Ne işle uğraşıyor "

"Sence"

"Bir dakika kızların meslekleri var mı"

"Var tabi ah sana söylemedim ben. Selma, fen öğretmeni. Yıldız, iç mimar"

"Ya Emel"

"Ah onun mesleğini hiç birimiz sevmiyoruz"

"Neden"

"Sence şu güzel kadın ne mesleğe sahip olursa yakışmaz"

"Bilmem. Güleç yüzlü bir hanım, avukat olamaz her halde "

"Ayağını kaldır, kendisi boşanma avukatı. Hanımın her dava sonunda çıkarken dediği bir laf var. Çatır çatır boşuyorum "

"Meryemce gerçekten mi? Peki Ferit'in mesleği ney"

"İnşaat mühendisi."

"Emel'in kocası şu Serdar baba ve Seymen beyle konuşan adam mı"

"Evet, Affan Ali"

"Adam yaşlı mı yani yaşça bizden büyük mü"

"Yok neden "

"Şakakları çok beyaz"

"O adam otuz beş yaşında biliyor musun? mesleği onu çok yoruyor. "

"Asker, polis ney"

"Ağır ceza avukatı"

"Meryemce'm aile aile değil meslek yuvası"

"Sorma hadi gidelim oraya"

"Hadi ver bir yanak öyle gidelim"

Mustafa'ya göz ucuyla bakıp gülerek yanağımı ona uzatınca bastırarak öpmüştü. Avluya girdiğimizde Ferit Serdar babam ve Affan Ali'nin arkasına geçerek;

"Kerem abi"

"Efendim Ferit"

"Bana söyler misin Meryemce ablam neden kendisinden daha aslan bir adamla evlendi."

Mustafa onlara doğru giderken, Emre birden hafif yüksek sesle; "Aslan teyze" dediğinde Mustafa bile yerinde kaldı. Ben Yıldız'ın yanında oturan Emre'nin yanına giderek;

"Teyzem ne oldu"

"O adam yani şey ımm eniştem. Buraya geldiğinde neden sustu herkes"

"Çünkü enişten, buranın en büyük adamı yani saygı duyulması gereken bir adam"

"Senin gibi mi, hani sen yürüdüğünde herkes bir anda susuyor ya. Hani iş yerinin gecesi olmuştu ya"

"Hım gibi gibi. "

"Senin gibi, dayım gibi yürüyor ama sizden daha aslan gibi yürüyor. Kaşları hep böyle çatık mı teyze ve sana kızabiliyor mu eniştem"

"Hım duruma göre, neden"

Emre yerinden kalktığında kocaman avludaki herkes kıpırdamadan Emre'yi izliyordu. Emre, Mustafa'nın önüne gidip başını kaldırıp yüzüne bakarak;

"Enişte, teyzeme kızar mısın"

Mustafa yere çömelerek ellerini tutup;

"Neden kızayım teyzene"

"Çünkü benim kivi yememe kızıyor. Bir kere çok bağırmış anneme"

Mustafa başını kaldırdığında göz göze geldik. Ben kaşlarımı yukarı kaldırdığımda Mustafa beni anlamış olacak ki Emre'ye dönerek;

"Bu konuda teyzen bana da kızabilir? Benimde çay içmeme kızıyor. Bende teyzenin sözünü dinliyorum. Başka bir şey için kızabilirim ona istersen"

"Başka bir şeye kızma. Benim teyzem aslan teyzem. "

Emre geriye yanımıza geldiğinde Mustafa ayağa kalkıp Serdar babamın yanına gitti. Affan Ali ve Yağız'la tanıştığında Ferit bu sefer yavaş yavaş Genco ve Cüneyt'in arkasına geçti. Onun bu hallerini ilk ailemize girdiği günden beri seviyordum. Neşeli, oyuncu adamdı. Nadir sinirlenirdi, sinirlenince de haklı şeylere sinirlenirdi. Ferit birden;

"Kerem abi"

"Efendim Ferit"

"Bu şimdi bizim en büyük bacanak mı oluyor"

"Evet "

"Hım bu Hünkar damadı değil bence"

"Neden Ferit"

"O sizden dayak yemedi. Acaba aslan ablamdan hiç bir tokat yedi mi? yok. Benim en büyük bacanağım aslanım Yağız"

Yağız kaşının tekini kaldırıp;

"Ferit korkuyorsun hala gider yapma derdindesin"

"Adam kendi korkmuyor sanki, bacakların titriyor bacanak"

Avluya göz gezdirdim, bir kişi bile ters bakıyor mu diye herkes onlara gülerek bakıyordu. Reşat dayım gülerek;

"Mustafa Hamza ağam"

"Efendim Reşat ağa"

"Bizde yok sendeki bacanaklar ağam, değil mi Yusuf ağa"

"Öyle Reşat ağa öyle"

Mustafa göz ucuyla Ferit'e bakıp buyurun masaya dediğinde hepimiz masaya geçerken Mina'm yanıma geldi. Sabahtan beri sesi çıkmayan kızımı kucağıma alarak;

"Annem senin neyin var"

"Bir şeyim yok. Seni izledim. Sen devimin dediği gibisin. Sakin, rahat"

"Ailemiz burada"

"Bizim ailemiz hep burada anneciğim. Bak masanın başında nasıl bize bakıyor"

"Mina"

"Efendim anne"

"Baban benim"

"Hayır benim"

"Mina"

"Annem"

"Hadi masaya"

Mina koşarak babasına doğru giderken upuzun masaya baktım. Tebessümle masaya doğru giderken karnımın guruldamasıyla artık iyice acıkmıştım. Masaya oturduğumda Mustafa afiyet olsun dedi. Dün akşam ki sohbet tekrar başladığında önümdeki kahvemden bir yudum almıştım ki sağ tarafımdan Hazar abim, sol tarafımdan Mustafa benim tabağımı doldurunca ikisine de teşekkür ettim. Ağızıma bir lokma koymuştum ki Yusuf ağa;

"Hanım ağam bir şey soracağım"

"Tabi ki buyurun"

"Dün akşamdan beri sizi takip ediyorum haddim olmayarak. Bu adamlar dostunmuş, bunlar ailenmiş yani "

"Açıkça sorabilirsiniz"

"Bizler ağa olmamıza rağmen belli yerlerde ailelerimize geç kalırken siz her yere yetişiyorsunuz. Dün akşam, bu sabah her yerdesiniz."

"Alışkanlık diyebiliriz Yusuf ağa. Ailemin her ferdini takip etmeyi severim. Benim bir insanı çözmem için sadece bir fincan kahve içmem yeterli. Size yakın bir örnek vereyim mi?"

"Tabi"

"Sizi ilk o sabah bu avluda gördüğümde tek kelime bile etmedik sizinle ama sizin buraya geldiğinizde her şeyi kabul etmiştiniz hatta Mustafa ağam o adama kızınız verseydi. Siz ağalığı oğlunuz Demir'e bırakıp gidecektiniz"

"Ama nasıl yani siz"

"Ben anlarım. Ben sizin konağınıza geldiğimde, Hatun hanım da Menekşe hanım da benden çekindiler. Onları küçümseyeceğim sandılar."

"Hanım ağam yani size ne demeli"

Ağızımı açmıştım ki Reşat dayım tebessümle arkasına yaslanarak;

"Allah başımızdan eksik etmesin demeli"

"Doğru dedin Reşat ağa"

Başımı önüme eğmiştim ki bacağımdaki elle tekrar başımı kaldırdım. Kocam gibi, jaguarım gibi dik durdum. Kahvaltımız devam ederken Ferit kıpır kıpır olduğu yerde duramazken Kerem;

"Sor Ferit sor "

"Kerem abi, şimdi ablamın kocası kaç yaşında"

Mustafa kahvesinden son yudumu alarak;

"Kırk yaşındayım"

Ferit birden durdu. Mustafa'ya bakarak;

"Siz yani sen aman Mustafa bac yok bacanak diyemiyorum ki. "

"Mustafa diyebilirsin."

"Tabi sonra önce babam, sonra Kerem abim ve yanında oturan deli çiğ çiğ yesinler beni"

"Ferit kuzum ben seni ne zaman çiğ çiğ yedim"

"Söyleyeyim hemen abla. İş için senin yanına geldim. Yıldız yanında projelerle ilgilenirken, onun güzelliğine kilitlenip kaldığımda önce enseme osmanlı tokatını geçirdin. Kendime geldim işleri hallettik. Ortaklarla yemek yenecekti, Yıldız karşı tarafın ofisini düzenleyecekti. Biz yine proje konuşurken yanlışlıkla elini tuttum diye elimin üzerine sertçe vurdun serçe parmak çatladı. Ya ben Yıldız'ı istemeye geldiğim gün, sizin dördünüzden dayak yedim"

"Ferit ne ağladın be koçum"

"Tabi senin tuzun kuru Yağız "

"Neresi kuru acaba. Beni arabasıyla kovaladı Meryemce ablam. Yetmedi Kerem abimle ikisi nişanlıydım gel seni eğlenceye götüreceğiz dediler spor kulübene götürüp boks ringine çıkarıp şakalaşıyoruz diye bir temiz dövdüler yetmedi. Kerem abim o akşam al Selma'yı akşam sinemaya götür dedi ben de götürdüm. Akşam gelirken adım başı trafik kontrolüne takıldım. Eve geç kaldık. Köşkün bahçesinde abim ve ablam koltuklarda otururken Erdem dede ve babam bahçede volta atıyordu. Selma eve girince hazin son bir tokat Erdem deden, bir tokat babamdan yedim, neden biliyor musun? Meryemce ablamın beni dakika başı arabamın plakasını vererek arabamı aradıkları için. Şimdi aramızda tuzu kuru varsa oda şu ballı Affan Ali"

Kerem kahkaha atarak ;

"Onun mu tuzu kuru, oğlum ona Meryemcenin yaptıklarını, size yapsaydı. Emin ol ne sen Selma'yı, ne de sen Yıldız'ı alırdın. O okulda aşık oldu. Meryemce derslerinde bile ayağını kaydırdı. En çok hırpalayan hocası da şu çaprazda duran Hakim Seymen. Affan oğlum okulun bahçesinde kaç defa suçsuz yere dayak yedin"

"Oho abi sürüyle. Ablam sağ olsun pek sevdi, sevdirdi beni"

Masada herkes bana bakarken, Genco gülerek;

"Vay be bizim kız neler yapmışsın"

"Dimi"

"Benim hanım gelin geldiğinde hiç ama hiç türkçesi yoktu. Herkesten garip bir şekilde korkardı. Bir akşam Hünkarlarda yemeğe davetliyiz. Herkes tam Meryemceyi bekliyoruz. Meryemce bir geldi öyle sinirli, öyle sinirli ateşle yaklaşma yazıyor alnında. Lafı uzatmayım. Biz buna sorduk ne oldu diye bu olayı öyle bir anlatıyor ki benim hanım o zamana kadar türkçe kelime bilmezdi. Birden ayağa kalktı. Sen abisin büyük dediğinde karımın dediğine mi gülelim. Meryemce onu kolunun altına aldı diye beyaz olmasına mı gülelim şaşırmıştık"

Annem birden;

"Meryemce"

"Efendim anne"

"Sen buraya gelince mi uslandın annem"

Herkes annemin dediğine gülünce derin bir nefes alıp oh demiştim. Özüme dönüyordum. Bunun tek sebebi kocamdı işte. Beni bir sarmaşık gibi kendine bağlıyordu. Beni rahatlatırken, en çokta ehlileştiriyordu.
................................................

Kahvaltının sonuna geldiğimizde Affan birden Seymen abiye seslendiğinde hepimiz ona baktık. Affan özür dilerken Mustafa'm;

"Önemli değil Affan Ali devam edebilirsin"

"Teşekkür ederim Mustafa Hamza bey, Hocam sizin araştırın dediğiniz cinayeti araştırmış Selçuk abiler. "

"Murat'ın cinayetimi Affan Ali"

"Evet Seymen hocam. Adamın katili ölmüş ama azmettiricisi bulundu"

"Çok güzel"

"Evet sabaha kadar güzeldi ama adam bu sabah yurtdışına çıkmış fakat havaalanından çıkışı yok toz olmuş sanki"

"Nasıl "

"Sabaha karşı bir kaç adam evine gittiğini görmüşler mobeseden, biliyorsun sabah çıkacaktı karar biz kararı alana kadar adam uçağa bindi. Uçağı havadan indirecektik hatta ama hiç bir şekilde ulaşamadık kimseye. İtalya'ya gittiğini biliyoruz ama havaalanından çıkışı yok işte"

"Kimmiş yani adı"

"Adnan Koç"

"Hangi Adnan koç. Kemal'in çocukluk arkadaşı galerici Adnan mı?"

"Evet Serdar baba"

Derin nefes alarak;

"Bu Murat bizim Murat mı Serdar baba"

"Evet kızım. Biliyorsun babamda arıyordu katilini"

"Biliyorum. Ben Bernardoya sorayım mı?"

"Ay amcanın minicik oğlu, sorrrrma sorma"

Serdar babam masadan kalktığında Kerem ile göz göze geldik. Kerem bir anda gök yüzüne bakıp midesi bulanır gibi titreyince güldüm.

..............................................................

Kahveler içilirken Serdar babam ayağa kalktı. Ona baktığımda tebessümle; "Biz Seymen, İnci hanım ve Filiz hanımla otele geçelim. Misafirleri karşılayalım" dediğinde ben başımı salladım. Serdar babamlar çıkarken Kerem ayağa kalkıp;" Bizde çıkıyoruz Meryem. Diana ve Cankız gelecek ve diğerlerini karşılayalım" dediğinde ona da minnetle baktım. Onlarda konaktan çıktıklarında herkes odalarına geçmişti. Kapıda davul zurna çalmaya başladığında Hazar abim; "Bende gidiyorum konağıma " diyerek Leyla'nın alnını öperek gitti. Bir anda düğün hareketlenmesi başladığında herkes dağılmıştı. Odama gidecekken avluda kalan Ünal amca, Reşat dayı, Yusuf ağa, Bedirhan abim, Baran abim ve Mustafa ile bir anda durdum. Onlara dönerek;

"Mustafa Hamza ağam ben size bir şey söylemek istiyorum"

"Tabi ki Meryemce hanım buyurun"

"Siz benim ailem olduğunuz için size gönlün rahatlığıyla Genco ve Cüneyt'in arkadaşım dostum olduğunu söyledim. Dışarıda ben sadece Kerem ile iş ortağı, onlarda ortağımın arkadaşları olarak bilinir. Onların namları biraz gariptir. Dışarıdan herkes benimle bir bağları yok görür. Sizin içinizde de hiç yoksa bile bir kişi mutlaka onları tanıyordur. Biz düğünde gayet resmi dururken şaşırmayın diye söylemek istedim"

Hepsi başını salladığında arkamı onlara dönerek odama yürüdüm. Odama girdiğimde başımı açarken oğullarımın sesleriyle beşiğe yürüdüm. Saçımı açarken oğullarım güzel sesler çıkarıp gülerken onları izlemeye, konuşmaya başladım. Söylediğim her şeye bir cevap verir gibi sesler çıkarırken bacağıma sarılan kollarla yanıma baktım. Mina gülerek;

"Ben seni çok seviyorum"

Mina'yı kucağıma alarak yatağa geçtim. Yatağa uzandığımda Mina'da üzerime uzandı. Saçlarını severken;

"Bende seni seviyorum prensesim"

"Anne kalbini duyuyorum"

"Nasıl atıyor ama"

"Harika Mina'm Mina'm diye atıyor"

"EE hani diğer sıpalarım"

"Onlar yokmuş "

"Bak sen demek ki büyük sıpa için daha çok atıyormuş"

"Evet anne"

"Mina sen elbiseni gördün mü"

"Gördüm. Gülru'm beni hazırlayacak. Şimdi o banyo etmek isteyince, bende ona dedim ki sen kapıyı kilitle banyo yap dedim. Bende biraz durayım yanına gideceğim"

"Sen hiç teyzenlerle veya anneannenle hiç zaman geçirmedin prensesim"

"Olsun anne"

"Ne demek olsun"

"Olsun çünkü artık onları gizlemiyorsun ki yine gelirler"

"Evet prensesim. Mina "

"Anne"

"Sence ben annen olarak değiştim mi? yani kötü veya seninle ilgilenmeyen kötü bir anne oldum mu? "

"Anne sen değişmedin ki. Benimle ilgilenemiyorsun"

"Nasıl"

"Eee biz tek ikimiz değiliz ki artık. Bizim koskocaman ailemiz var. Benim dedem, senin baban var. Benim babaannem senin annen var. Hımmmm bir sürü kız kardeşin oldu, benim bir sürü yengem, halam oldu. Ooo daha bir sürü. Onun için böyle oldu"

"Peki ben kardeşlerinle daha çok ilgileniyorum sen kıskanıyor musun"

"Yok benimle herkes ilgileniyor ve biliyorum ki ben anne dediğimde sen hemen yanıma gelirsin. Beni kanatsız, meleksiz, annesiz bırakmazsın. Ben senin aldığın nefesinim. Hani nefessiz yaşanmazdı"

"Mina dünya bir yana sen bir yana kızım. Bazen ne diyorum biliyor musun"

"Ne diyorsun anne"

"Her şeyim gitsin sen tek bana kal"

"Aaa babam, hii duymasın. Biz onu bulana kadarr oooohohoooo"

Gülerek yatakta oturduğumda dolaba yaslanmış kocamla gözlerim büyüdüğünde Mina arkasına baktı. Mina babasını görünce;"

"Babacım duydun mu"

"Duydum kızım duydum. Annen beni hayatında istemiyormuş"

"Ne yapacaksın babacığım"

"Annen gitsin senle biz kalalım"

"Olur babacım. Deli doktor gidebilirsin"

Yataktan yavaşça kalktım. Dolabı açıp feracemi alıp üzerime giyinirken, Mina babasının kucağına çıktı. Başıma tülbent taktığımda Mina'nın gülen yüzü solunca;

"Ne oldu Mina"

"Anne gerçekten gidiyor musun"

"Hayır prensesim. Leyla'nın kuaförüne bakacağım. Ben sizi bırakıp gider miyim hiç, bir bak bende o göz var mı?"

"Bakayım"

Mustafa kızımızı bana biraz yaklaştırdığında Mina gözlerime biraz baktıktan sonra elini yanağıma koyarak;

"Senin çok güzel gözlerin var annem. "

"Mina ona mı baktın kızım"

"Ben sana bakmaya bıkmıyoruz ki dimi baba"

"Evet, anana doyulmuyor "

"Annem yemek mi baba doyulmasın. Bıkılmıyo yok bıkıl bıkmıyoruz"

"Evet kızım annen yemek değil ama tadı çok güzel. Bak kolunu ısır anlarsın"

"Hiii insan ısırılmaz. Sen biraz beni ısırabilirsin ama anne ısırılmaz dimi"

"Şimdi ikinizi bir ısıracağım göreceksiniz. Çekilin önümden "

Mustafa kızımızı kucağında sakladığında, gülerek odadan çıktım. Selmalarla karşılaştığımda ilkten şaşırsam da Yağız;

"Abla, Kadir geldi. Abim otelde hazırlanın dedi. "

"Anladım tamam. Tekrar bir araya geleceğiz"

"Tamam Abla"

Hünkar ailesinin damatları ve kızları konaktan çıktıklarında bende Leyla'nın yanına çıktım. Odaya girdiğimde üzerinde gelinliğiyle yatağa oturmuş kuaförü bekliyordu. Tek başına olmasına şaşırmıştım. Yanına oturduğumda ağzımı açmıştım ki;

"Tek değildim. Şimdi çıktılar gelecekler"

"Neyin var peki senin"

"Amcamın oğlu gelemiyor"

"Neden"

"Havaalanında sıkıntı çıkmış"

"Üzülme kuzum."

"Ne demek üzülme. Kırmızı kurdeleyi kim bağlayacak"

"He o mu? Onu dayına bağlatacağım"

Leyla hızla bana döndüğünde yüzünü avucumun içine alarak;

"Ne oldu serçem"

"Abla"

"Ablasının gonca gülü. Dayına kısa bir anlığına kavuşacaksın sonra unutacaksın tamam mı?"

"Nasıl unutmak"

"Yani yan yana geldiğinizde belli etmeyeceksin"

"Tamam söz"

"Şimdi sana nasıl yardım etsin ablan"

"Yanımda otursun beni izlesin"

"Tamam olur güzelim"

Leyla birden ellerimi tutarak;

"Meryemce ben çok mutluyum. Sen benim başıma gelmiş en güzel armağansın"

"Leyla"

"Kesme sözümü, sen bana anne oldun, sen bana her şey oldun. Şimdi bana öyle bir yuva veriyorsun ki "

Sağ elimi elinden çekerek saçlarını severek;

"Sen benim için, ofisin ortasında başı önünde genç utangaç bir o kadar azimli kız çocuğusun. Ben bu zamana kadar sen üzülme diye her şeyi yaptım. Ömrümün sonuna kadar yapmaya devam edeceğim. Benim için Mina kadar kıymetlisin güzel kızım"

Leyla başını göğsüme yasladığında sıkıca sarıldım.

............................................................

SİNAN...

Zaman su gibi akarken canım sıkılmıştı. Bu gece düğünden sonra hemen Diyarbakır'a gidecekti menekşem. Canım sıkkın dolabın kapağına asılmış siyah takım elbiseme baktığımda içimdeki sıkıntı yerini huzura mutluluğa bırakmıştı. Dün akşam yengem bunu buraya asarken yakasındaki mendili elime aldığımda; 'Sinan'ım bu mendil Gülru'nun elbisesinin kumaşından yapıldı.' dediğinde mutlu olmuştum olmasına ama elbiseyi bana göstermemişti menekşem. Başımı kaşıyarak takım elbisemi elime alıp giyinmeye başladım.
Her şey tamam olduğunda aynanın önüne çıkarıp bıraktığım alyansımı parmağıma takarken kapım çaldı. Kapıdakini içeriye buyur ettiğimde kapım yavaşça açıldı. Aynanın önündeki parfümümü alıp sıkarken aynada göz göze geldiğimizde nefesim kesildi. Üzerinde beyaz sıfır kol, üzerine oturmuş, dizlerinde biten iki taraftan hafif yırtmaçlı olan elbiseyle zor yutkundum. Derin bir nefes alıp en küçük kayınabime içimden dua ederken, bana doğru gelen Gülru'ya elimi uzattım. Sağ elini bana uzatınca güzel elindeki bana ait olduğunu gösteren yüzükler gözüme çarptı. Elini sıkıca tutup yatağın kenarına oturduk. Eli elimde yüzünü izlerken gözüm kısa bir an bacağına kaydı. Oturunca biraz daha yukarıya çıkan elbiseyle;

"Gülru bu elbise fazla değil mi menekşem"

"Sinan ya"

"Tanımadığımız bir sürü adam gelecek Gülru. Başka bir kıyafet giyseydin keşke"

"Yaa ama Sinan sen yanımda olmayacak mısın"

"Olacağım ama "

"Tamam gidiyorum başka elbise varsa Mihriban'dan isterim"

"Tamam asma gül yüzünü yanımdan ayrılma o zaman düğünde"

"Emrin olur başın gözüm üstüne, ayrılmak gibi bir niyetim yok"

"Ah menekşe ah"

Gülru bir anda tepkime sevinerek yanağımı öpünce bir anda ikimizde kaldık. Onun dudakları hala yanağımdayken nefesim durdu. Bizi kendimize getiren 'Aşkım abim gelebilir miyim' diyen Mina'mın sesi oldu. Gülru benden biraz uzaklaşırken içeriye mavi tüllü eteğinin her yerinde minik kelebekler olan gelinlik gibi kıyafetiyle Mina'm girdi. Önümüzde durunca bir elini benim, diğer elini Gülru'nun dizine koyarak;

"Siz çok güzel olmuşsunuz"

"Sende çok güzel olmuşsun abim, prensesim "

"Abim"

Mina'yı Gülru ile arama koyunca, Gülru Mina'nın saçını severek;

"Çok güzel oldun Mina."

"Evet saçlarımı ne güzel ördün sen"

"Yakıştı ama prensesim. Mina sana bir şey söyleyebilir miyim"

"Tabi ki tatlım"

"Sen benim için çok kıymetlisin"

"Sende benim için Gülru yenge, hadi ben gidiyorum Gül ablamların yanına."

Mina ikimizin yanağını öperek odadan çıkarken kapıyı kapatacakken bir anda durdu. Bize baktı biraz sonra kapıyı yarım kapatıp öyle gitti. Onun bu bilmiş halleri beni çok mutlu ediyordu. Gülru ayağa kalkmıştı ki ;

"Bekler misin beni menekşem"

"Beklerim ne oldu"

"Şu mendili yakama nasıl koyacağım, sen yapar mısın"

"Tabi Sinan'ım"

Menekşem tam karşıma gelip yatağın üzerinde duran mendili alarak cebime koyarken, yanağına düşen dalgalı saçını işaret parmağımın tersiyle kulağının arkasına koydum. Elimi çekerken parmağımın tersiyle yanağını sevdiğimde;

"Nişanlım sana bir şey söyleyeyim mi?"

"Söyle menekşe gözlüm"

"Ben eve hiç gitmek istemiyorum biliyor musun"

"Ben de gitmeni istemiyorum ama ne yapalım. "

"Dün gece ne düşündüm biliyor musun"

"Ne düşündün güzelim"

"Acaba ağa amcamın dediğini mi yapsak"

"Ne dedi ki amcam"

"Bana dedi ki gel nikahını kıyalım, daha babanın evine gitme dedi, tabi Meryemce yengem amcama kızdı o ayrı"

"Yengem doğrusunu yapmış. Amcam bütün ailesi gözünün önünde olsun istiyor haklı olarak ama senin gelinliğinle görmek istiyorum."

Gülru ağızını açmıştı ki elimle bir dakika diyerek çekmecemin önüne geçerek ilk çekmecemi çektim. Kırmızı yüzük kutusunu elime alıp karşısına gittim. Kutuyu açarak ona uzattığımda;

"Sinan bu şey çok güzel"

"Güzel parmağına yakışacak menekşem"

"Sinan ben bunu parmağıma takamam ki"

"Neden meleğim"

"Alyansım ve tek taşımı çok seviyorum"

"Onlar sağ elinde sen bunu sol eline takacaksın"

"Evli gibi mi"

"O da olabilir ama sol elinin yüzük parmağından direk kalbe giden damar var sevda çiçeğim. Sende benim ilk o doğum gününde kalbime işlemişsin"

"Ama sen bana yani beni o zaman"

"Sen o zaman benim aklımı karıştırdın, demek ki kalbim hissetmiş seni"

Yuvarlak taşlı etrafı ufak taşlarla süslü altın yüzüğü menekşemin parmağına taktım. Gülru yüzüğüne bakarken, dışarıdan sesler gelmeye başladı. Birbirimize baktığımızda göz kırptığımda gülerek başını eğdi. Elimle hadi dediğimde başını sallayarak önden o arkasından ben çıktım. Merdivenleri inerken Mihriban ve Yekta abimde yanımıza geldi. Dördümüz avluya indiğimizde uçuk mavi elbisesiyle avluya giren Ömür ablayla onu bekledik. Beraber beşimiz sedirlere oturduğumuzda Emrah önde arkasında Sinan ve Gül merdivenlerden indi. Kendi aramızda sohbet ederken konağın kapısı açıldığında o tarafa baktık. Koruma kapının önünden çekildiğinde üzerinde siyah geniş kumaş pantolon beyaz gömleğiyle deli gibi bize koşarak gelen Cansel'i görünce hepimiz ayağa kalktık. Cansel hepimize sarıldığında, sanki eksiktik de tamamlanmış gibi hissediyorduk. Emrah, Cansel'i kolunun altına aldığında;

"Tek mi geldin amcam kızı, senin ki gelmedi dimi"

"Geldi dışarıda sigara içiyor "

"O gelene kadar sarılsam"

"Olur"

Cansel başını Emrah'ın omzuna koyduğunda kaldığımız sohbete devam ediyorduk ki Emrah birden 'aha geldi' diyerek ayağa kalktığında arkamıza baktığımızda Ali Reha abi ağır ağır bize yaklaşırken Yekta abimin bir anda ağızından bir küfür kaçtı. Biz ona bakarken Ali Reha abim gülerek;

"O sıktığın yumruğu çöz yanına geleyim"

"Gelme, seni öldürürüm. Ali manyak mısın sen? annesinden sonra kaçtı gitti dediler, öldü dediler. Kafayı yedim"

"Tamam dostum, Türkiye'de öldüm. Yurt dışında yaşıyorum"

Ali Reha abi ile Yekta abim sıkıca sarılıp güldükten sonra bize döndüler. Yekta abim bize nasıl tanıştıklarını anlatırken, Ali Reha abim Emrah'ı kolunun altına alarak yanımıza oturdu. Emrah'ın her geçen saniye yüz ifadesi rahatlarken;

"Bu Yekta şimdi senin enişten mi oluyor Emrah"

"Evet bende ki şans işte. Sen, o, Sinan eniştelere bak abi ya"

"Ne o şikayetçi misin"

"Yekta abim ve Sinan'dan şikayetçi değilim de"

"Benden mi şikayetçisin"

"Yani biraz Ali abi, sen sorunlusun"

"Sorunlu derken"

"Senden dayak yerim eminim"

"Yemezsin merak etme"

"Aslan abim, o zaman düğün boyunca Cansel ile takılabilir miyim"

"Emrah benden dayak yemezsin dedim. Seni öldürmem demedim"

Emrah ufak çocuk gibi Yekta abiye bakınca;

"Ali rahat bırak küçük kaynı"

"Ya ne olacak bir şey olmaz. Yekta gel bunu sevelim"

"Hee tamam düğünden sonra"

Biz gülmeye başlarken, Emrah yerinden yavaşça kalktığında hepimiz iyice kahkaha atmaya başladık. Yanımıza geç gelen Melek halamın Aslı yüzü bir garip Ömür ablamın yanına oturdu. Ağızımı açıyordum ki Cansel;

"Halam kızı neyin var"

"Sonra anlatırım Cansel"

Cansel başını sallarken avlu iyice dolmaya başladı. Annemler, amcamlar sırayla avluya gelmeye başladığında konağın kapısından içeriye üç kayın abimlerim girdi. Abilerinin geldiğini gören Gülru hızla yanımızdan kalkınca Ali abim tebessümle;

"Sinan dik dur abim"

Bir anda hafif dik oturduğumda Yekta abim sırtımı sıvazlayınca iyice dikleştim. Hep birlikte ayağa kalktığımızda Demir abim ve Emir abim kaşlarını çattıklarında arkamda duran abilerimle hiç bozuntuya vermedim.

Yengem bize gelirken ne çok değer getirmişti aslında. Ben en büyük yeğendim ama benim bir abim yoktu. Yekta abim ve Ali Reha abim, abilerim vardı artık benim..

......................................................

MUSTAFA HAMZA...

Meryemce'den sonra odadan çıkan Mina ile kendimi banyoya atmıştım. Kısa duşun ardından odaya girdiğimde Meryemce yatağa uzanmış boş gözlerle tavana bakıyordu. Yanına oturup açık saçlarını severken;

"Mina'ya o gün kim saldırdı"

"Adamın biri"

"Mustafa"

"Karaca, Atabek'in amcası oğlu Ekrem var ya ona söylemiş, o da Karaca'nın gözüne girebilmek için"

"Adam nerede"

"Düğünden sonra haklayacağım"

"Karaca'yı o düğün salonuna gömmemem için bir şey söyle "

"Hanımağasın"

"Ahh ciddi misin kocam"

"Meryemce sakin dur"

"Peki ağam sen ne dersen peki"

"Sen düğüne gelmiyor musun"

"Neden "

"Yatıyorsun"

"Gel sende yat aaa kıskandın mı ağam"

Başımı karımın göğsüne koyduğumda sakallarımı severken;

"Oğullarımız düğüne gelmeyecek"

"Neden"

"Hem biraz rahatsızlar, hem de istemiyorum"

"Kim bakacak onlara"

"Sultan abla, Ayşegül konaktalar zaten. Ayşegül'de biraz halsizmiş"

"Bebeğine bir şey olmaz dimi karım"

"Olmaz kocam olmaz. Yoruldu ve hamile ya normal"

"Tamam gelmesinler bakalım"

Meryemcenin yanından kalktığımda o da yavaşça kalktı. Banyo kapısına yaklaşmıştı ki;

"Meryemce'm"

"Efendin gönlüm"

"Murat komiser "

"Evet ne olmuş ona"

"Nereliydi"

"Diyarbakırlıydı. "

"Kürtçeyi onun vefatından sonra unuttun dimi"

"Evet"

"Sana söylediği ve senin türkçesini bildiğin, söylediği bir kelime var mıydı? yada onunla kürtçe konuşur muydunuz?"

"Konuşmazdık ama bana hep söylediği bir kelime vardı. Şimdi telaffuz edemem ama toparlayınca söylerim sana"

"Sana yeniden öğretmemi ister misin"

"Hayır ben yeni bir dil kazandım seninle. Birde istemiyorum "

"Yeni dil mi?"

"Evet seninle göz göze geldiğimizde konuştuğumuz ve kimsenin anlamadığı dil"

Meryemce banyoya girdiğinde aynanın önündeki kıyafetlerimle kapalı kapıya baktım. Üzerimi giyindiğimde avlunun dışındaki hatta konağın kapısındaki davul zurna sesiyle keyiflenmiştim. Üzerime takım elbisemi giyiyordum ki Meryemce banyodan çıktı. Başındaki havluyu çıkardığında kalçalarına düşen saçlarını izlerken;

"Mustafa senin yok, Mina'nın dört parmağı kadar kes ne olur. Dökülüyor artık"

Yavaşça yanına yürüdüm. Başının üzerini öperken, şifonyerin çekmecesini çektim. Makası elime aldığımda dudaklarımı başından ayırdım. Aynada göz göze geldiğimizde;

"İki parmak keseceğim"

"Senin parmağının ölçüsüyle dimi"

"Evet"

Makası yerine bırakıp saçlarını tararken, gözlerimizle konuşuyorduk. Saçlarını taramayı daha fazla uzatamayacağım için makası elime aldım. Bir adım geriye giderek makası saçına yaklaştırdığımda burnumun sızlamasıyla;

"Meryemce ben kesmesem olur mu"

"Kes kocam, sen kes. Ben senin elinin bereketine inanıyorum. Sen ballı bir adamsın. Sen kes inan bir ay olmadan kestiğinden fazlası uzamış olacak"

Meryemcenin saçını kesmeye başladığımda içim acımıştı. Elimde kalan saçları öperek başımı kaldırmıştım ki Meryemce dolu gözlerle;

"Seni bana verene bin şükür, çok şükür"

Karıma bir şey demeden, başının üzerini öptüm. Elimdeki saçları çekmecede peçete içine duran Mina'nın saçlarının üzerine koyup tekrar yerine koydum. Meryemce hazırlanırken, ben ceketimi giyinip avluya çıktım.
Avluya yürüdükçe kalabalık hoşuma gitmişti. Odadaki hüzünlü ruh halim mutluluğa bıraktı. Avluya girdiğimde ayağa kalkanları elimle oturttum. Yusuf ağa ve Dayımın yanına yürüyordum ki Meryemcenin yetiştirdiği güzel büyük kızım Cansel bana koşarak gelmeye başladı. Hızını alamayıp tam önümde durup;

"Cici babam"

"Cici kızım"

"Ben geldim, sen demişsin kızım da olsun demişsin"

"Evet dedim, hoş geldin yaramaz kızım "

"Hoş bulduk cici babam"

Başımı gülerek sallarken arkasından ağır adımlarla gelen adamla benim bile koltuklarım kabarmıştı. Elime uzandığında, elimi bıraktım. Elimi öpüp başına koyduktan sonra;

"Hoş geldin paşam"

"Hoş bulduk eniştem"

"Nasılsın oğlum"

"Allaha şükür enişte. Bernardo abimin şirketinde işe başladım. İşimde gücümdeyim"

"Aferin sana gurur duyduğum oğlum. Benden istediğin bir şey var mı hemen yapayım"

Ali Reha gözlerime bakarken kolumun altına alarak Cansel'le sedire oturduk. Ali Reha'ya tekrar sorumu yönelttiğimde;

"Ablamı sev, ağlatma, üzme başka bir şey istemem"

Bir şey diyemedim. Kemal ateşin üç oğlundan biri ablamı bırak, diğeri ne yaparsan yap derken bu adam gibi adam ablamı sev diyor. Başımı sallayarak omzunu sıktığımda bir şey demeden yanımdan Cansel'le uzaklaştılar.

..................

Zaman su gibi akarken avlu tıka basa dolmuştu. Baran, Bedirhan koştururken konağın kapısından içeriye Pars girdi. Ben gerildiğimde bizim odanın olduğu taraftan Meryemce çıktığında elindekini fark ettim. Kırmızı kurdele ile sadece Pars'a bakarak geliyordu. Tam yanımızda durup herkese hoş geldiniz dedikten sonra;

"Hadi Esat"

"Hadi gidelim dayılık görevimi yapayım"

"Hazır mısın ağlayacak önce bir sakinleş istersen"

"Olur, Ali Reha benimle gel"

Pars ve Ali reha mutfak tarafına gittiğinde Meryemce elindeki kurdeleyi masaya bırakıp herkese göz gezdirdi. Herkes tatlı bir sohbet içindeyken kapıdan duyulan ikinci davul zurnayla Hazar'ın geldiğini anladık. Hepimiz ayağa kalktığımızda Hazar avluya girdi.
Avluya gergin, heyecanlı şekilde girdiğinde fark ettiğimiz şeyle Bedirhan, Baran ile aynı; 'e damat tıraşı' dediğimizde;

"Leyla'm eksik, ben bunu kendimi yediremezdim. Bırakın böyle güzel oldum"

"Allah oğlum ne diyeyim sana"

"Bir şey deme, hadi gelinimi alalım"

Başımı salladığımda yukarının avlusundan gelen sesle yukarıya baktık. Avşin ve Başak elleri korkuluklarda;

"Yavaş Hazar ağa yavaş"

"Ne demek yavaş Avşin, sen kız tarafı mısın? erkek tarafı mı?"

"Devran bey kız abisi olduğuna göre ben kız tarafıyım. Yengeyim ben"

"Peki, kız Başak gelin sen"

"Abi vallahi bende kız tarafıyım"

Hazar arkasına dönerek ellerini beline koymuştu ki Zümrüt kucağında Hattapla gülerken Hazar kaşları çatık;

"Kız sen"

"Abi ben senin gelininim. Her zaman erkek tarafıyım"

"Aslan gelinim"

Herkes Hazar'a gülerek Avşin'in yanında gördüğüm çocuklarla kahkaha atmak istesem de Ali Reha dikkatimi çekti. Yanında Yekta ile aşağıya bakıyordu. Hafif güldükten sonra ;

"Hazar ağa"

"Söyle Reha'm"

"Nasılsın"

"İyiyim delikanlı, sen hoş geldin"

"Vay benim abim, hoş bulduk. Şimdi sen bana kayınbiraderim ol demiştin"

"Ben halt etmişim. Yekta damat demem çarparım. İn aşağıya bana bir kayın yeter"

"Yok vallahi. Okul zamanında en samimi dostumdu Ali'm. O bana ne zaman hadi dedi ben hep karlı çıktım. Onun için ben kız tarafıyım, hatta Sinanlar bile"

Yeğenlerimin hepsi yukarıdan gülerken Demir tebessümle;

"Gülru abim sen erkek tarafısın in aşağıya"

Ali Reha konuşacak gibi oldu ama edep der gibi susarken göz kırpıp başımı salladığımda;

"Demir isminiz galiba, abi kusura bakma parmağındaki yüzükler Alibeyoğlunun bir parçası olduğunu gösterir. Sinan da benim kardeşim olduğu için o kız tarafı"

"Kimsin bilmiyorum ama helal olsun. "

Hazar kaşlarını çatarak ağızını açmıştı ki öğlenden beri görmediğim prensesim. Mavi kelebekli gelinliğiyle Mina yanımıza geldi. Kucağıma almak için ayağa kalktığımda kızım tam Hazar'ın yanında durdu. Ellerini belinin yanlarına koyarak;

"Vaaaay alitoş, vaaaay yetka siz benim aşkım amcamı tehdit mi ediyorsunuz. Ben de erkek tarafıyım. Şimdi siz erkek tarafı olmazsanıııııızzz ben sen size yapacağımı biliyorum"

"Ne yapacaksın Mina"

"Ne mi ? ayy bilmiyorum tühhh ya tehdit edemedik. Sırlar da söylenmez dimi Sinan abi"

"Evet ballı çöreğim"

"Neyse bende gidiyorum, kız tarafı olacağım"

Mina merdivenlere giderken avluda yükselen kahkahalarla, Hazar bile gülmeye başladı. Ah kızım aH.
Hazar bir anda yeter bu kadar diyerek Meryemce'ye baktığında Pars yanımıza geldi. Hep birlikte merdivenlere doğru yürümeye başladık. Üst avluya geldiğimizde erkek yeğenlerim hepsi kapıda duruyordu. Meryemce öne geçtiğinde Ali önüne geçti. Meryemce tek kaşını kaldırıp;

"Gelinin kardeşi ne istiyorsun"

"Sen abla mısın kaynana mı"

"Sana ne lazım"

"Kaynana"

"Tamam buradayım"

"Hım o zaman seni zorlamayacağım burada fazla delikanlı yok. Ağanın eli tutulmaz"

"EEE"

"Kişi başı bin"

"Tamam çık, kişi başı iki bin"

"Aslan işte, geçin şöyle arkadaşlar"

Sinanlar kenara çekildiğinde Meryemce kapıyı çaldı. Kısa zaman sonra Avşin başını uzatıp;

"Aha hanımağa söyle bana kız tarafı mısın? erkek tarafı mı?"

"Kapıyı ben çaldığıma göre"

"Pis görümcek"

"Ben görümce olursam görürsün Avşin"

"Tamam sustum, vallahi sustum."

"Ne istiyorsunuz"

"Kapı açılmıyor"

Hazar cebinden bin lira çıkarıp Meryemceye uzattığında gülerek hayır dedi. Meryemce tekrar kapıyı çaldığında, 'açılmıyor hanımağa' dediğinde;

"İçerideki herkese kişi başına iki bin."

Kapı birden açılınca Hazar gür sesiyle; "Benden çıkacak o kadar para değil mi Hanımağa" dediğinde Meryemce evet manasında başını salladı. Biz gülerken Leyla, Devran'ın kolunda avluya çıktığında gözleri birini ararken, arkasından aramıza giren Pars'la ağlamaya başladı. Meryemce ile göz göze geldiklerinde Leyla;

"Biliyordum senin benim dayım olduğunu, hissediyordum. "

"Leyla'm, ahum. Dayısının yaralısı. "

Pars dikkatle Leyla'nın göz yaşlarını silerken kolumun altına giren Meleğin, iki melekleriyle gülmüştüm. Ben onların başını öptüğümde yüzlerini ceketime sakladılar. Pars, Leyla'nın kurdelesini bağlarken;

"Rabbim annen gibi ahlaklı, tertemiz, huzurlu, mert, merhametli aile annesi olmayı nasip etsin. Evlatlarını annen gibi sev, sakın. Hazar ağa senin tek dayandığın duvarın ailen olacak. Onu sev say. Aranızda ne olursa olsun. Sakın yargısız infaz yapma. Onu dinle, ona destek ol. Bu günden sonra Hancıoğlu olduğunda sen o, o sensin. Bu hayatı beraber sürdüreceksiniz. Senden uzak olsam da seni her zaman sevdim ve kolladım. Bir gün başın sıkıştığında sadece dayı demen yeterli. Rabbim hayırlı etsin"

Leyla'nın alnından öperek geriye çekildiğinde Meryemce önüne geçti. Elindeki bilezikleri Leyla'nın bileğine takarken;

"Zeynep annem olsaydı o takacaktı bunları sana. Ben bu gün onun görevini devraldım. Ben her zaman seninle gurur duydum. Her zaman arkandaydım. Bu zamandan sonra da ne zaman başın sıkışsa arkana bak beni yine orada bulacaksın. Leyla'm, Mina'mdan önce gönlüme evlat diye düşen kıvırcığım."

Leyla başını önüne eğmişti ki karım bana baktı. Derin bir nefes alıp onun yanına gittim. Herkes bana bakarken başı önünde duran Leyla'nın önünde durdum. Leyla başını kaldırdığında göz kırptım. Hafif gür sesimle;

"Bir senedir ocağımdasın. Bir senedir seni her akşam bu konakta gördüğümde sevindim mutlu oldum. Şimdi Melek gibi, Peri gibi kuş olup baba evinden uçup gidiyorsun. Şunu bil sana da abi olmaya çalıştım. Belki kırdım, üzdüm ama her zaman sen gül diye gözlerine baktım. "

Leyla ağlayarak yüzüme bakarken, düğünün sonunda gizli vereceğim anahtarı cebimden çıkardım. Leyla'ya uzatarak;

"Bu senin bunun anlamını Melek ve Peri çok iyi bilir. Bu anahtar bu konağın anahtarı, olurda bir şeyler ters gitti. Ne kadar kan kardeşim dostum olsa da, olmazsa bir şeyler. Yolunda gitmezse bazı şeyler, burası baba evi istediğin saatte, istediğin zaman gel. Burası senin her zaman evin"

Leyla başını salladığında, herkes yüzündeki yaşı silerek merdivenlere yöneldi. Herkes ağır adımlarla inerken Devran ve Avşin önümde durdu. Avşin kaşlarını çatarak;

"Acaba o anahtar neden bana da verilmedi"

"Kızım sen gitmedin ki, kocanla tekrar yuvamıza döndün"

"Babamın evinden gitse miydim. "

"Yani genelde kızlar evlenince kendi evine gidiyor"

Devran şaka yaptığımı anladığı için, Avşin'e dönerek;

"Vay be gördün mü hatun"

"Gördüm Devran gördüm. Bizde babamın diğer konağına yerleşelim"

Devran ile kahkaha attığımızda Avşin kurduğu cümleyi anlayınca;

"Ay ben gerçekten ağa kızıyım her türlü koskoca Özel harekat başkomiserini iç güveysi alıyorum"

"Hop orada dur, sen istediğin için seni kırmadım. Sana Mardin'den çok güzel bir ev hatta konak alabilirim"

"Aslan kocam ya, hep böyle kükre ama şey yapma fazla. Devran"

"Efendim ağa kızı"

"Biz ayrılmayalım. Sen ev alma yani ben burada mutluyum"

"Tamam ağa kızı hadi arabaya gidelim. Düğün salonunda görüşürüz"

"Tamam Devran'ım"

Yekta ve Ali Reha Meryemcenin yanından geçerken Meryemce onlara birer araba anahtarı uzatarak;

"Fazla hız yok ve konvoydan ayrılmıyorsunuz"

"Tamam abla"

"Tamam yenge"

Herkes üst avludan inip konaktan çıktığında üst avluda ben, Meryemce, Leyla ve Hazar kaldık. Leyla korkuluklara yaklaşmıştı ki Hazar Leyla'nın sırt dekoltesini gördü. Birden bağırarak Leyla'ya seslendiğinde Leyla ona döndü hızla. Meryemce ile gülerek birbirimize bakarken Hazar bir adım Leyla'ya yaklaşıp;

"Dila'm sende bunun kapalısını çizemedin mi?"

"Oradan konuşma hıyarım. Benimde canımı sıkma. Ben bizden cacık olmaz dedim. Şuraya bak durum nerelere geldi."

Hazar, Leyla'ya biraz daha yaklaşarak;

"Gel merinosum sana anamın gelinliğini giydireyim"

"Hayır ya ben bunu giymek istiyorum. Hazar'ım lütfen yaa"

"Off of tamam güzelim giy. Nikahtan sonra bir güzel de oyna"

"Tamam Hazar'ım"

Hazar bana dönerek;

"Kurban olayım düğünü çabuk bitirelim olur mu"

"Neden ki Hazar"

"Katil olmak istemiyorum"

Meryemce ile gülerken Hazar kolunu Leyla'ya uzattı. Onlar önden giderken Meryemce elini koluma koydu. Başımı çevirip şakağını öptüğümde;

" Dilemin Jitereye (Kalbim Senin)"

"Efendim, Meryemce kürtçe konuştun"

"Murat bunu söylüyordu hep"

"Hım anladım. Hadi konaktan çıktılar"

Meryemce ile merdivenleri inerken birden durdu. Yüzüne baktığımda elini yanağıma koyup dudağıma ufak bir öpücük bıraktı. Şaşkınlıkla kaşlarımı çatarak;

"Bu neydi"

"Ben seni her şeyden daha çok seviyorum. Sen sordun diye söyledim. "

"Bende seni her şeyden çok seviyorum canım karım"

Meryemce elini kolumdan çektiğinde sinirlensem de elini elimin içine bıraktığında rahatladım. Beraber konaktan çıktığımızda Boran arabanın arka kapısını açınca;

"Boran sen adamların arasına geç. Arabayı ben kullanacağım"

"Ama ağam"

"Hazar her şeyi değişik yapıyor. Bunu biz hayal ettiğimiz gibi yapacağız. Onun için dört araba arka arkaya zaten"

"Tamam ağam"

Boran arkaya koşarken Meryemce yan koltuğa oturmuştu bile. Direksiyona geçmeden arabalara baktım. Konvoyun sonu gözükmüyordu. Belimdeki silahımla havaya ateş edecekken vazgeçtim. Direksiyona geçtiğimde arabalardan son ses kürtçe müzik çalmaya başladı. Dikiz aynasından arkaya baktığımda Hazar direk gözlerime bakıyordu. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda kornayada basmaya başlamıştım. Yanımda oturan karıma baktığımda bitmeyen bir telefon trafiğindeydi. Ayağındaki babetleri çıkarmış, krem rengi elbisesiyle çok güzeldi karım. Ayağına hazırladığı ayakkabılar topukluyken neden taşlı düz babet geçirmişti ayağına hiç bir fikrim yoktu. Kısa bir an yüzüne baktığımda her zaman ki gibi hiç bir makyaj yoktu. Biraz gitmiştik ki;

"Sen neden makyaj yapmadın "

"Yapsa mıydım kocam"

"Yok böle daha iyi ama"

"Düğünde bu kıyafetlerle olmayacağım ve Otelde hafif makyaj yapacağım."

"Nasıl yani"

"Sakin olur musun kocam. Merak etme fazla ayrılmayacağız"

"Böyle büyük işlerde, düğünlerde benden uzaklaşmandan nefret ediyorum"

Meryemce ağızını açıyordu ki yolun bağlantısında yolunda önümüz kesildi. Elimi bacağımın kenarına çıkardığım silaha atmıştım ki camı açarak el uzatan Kerem ile sakinleştim. Sol şerite dizilirlerken Meryemce ellerini ovuşturuyordu. Elinin üzerine elimi koyduğumda gül güzelim bana bakarak güllerini açtı. Keremlerin konvoyu bittiğinde onlarda kornaya basmaya başladıklarında hareket ettim. İki şeritte bizim düğün alayı olunca dikiz aynasından arkaya baktım. Hazar ve Leyla mutlu oldukları gözlerinden okunuyordu. Yanımda oturan karımın elini sıktığımda bana baktı. Derin nefes alarak elini dudaklarıma yaklaştırdım. Avucunun içine ufak ufak buseler bırakırken;

"Hazar'ın hayaliydi. Bir gün bir düğün yapacağım, çok uzun konvoyu olacak derdi."

"Leyla'da isterdi sonra derdi ki; kimim kimsem yok, nasıl uzun büyük konvoyum olacaksa"

"Desene hatunum iki garip kuşun hayallerini gerçekleştirdik"

"Rabbim mutlu etsin onları"

"Amin sevgilim"

"Kocam birazdan Kerem yavaşladığında önüne geç"

"Neden"

"Leyla'nın üniversite arkadaşları önünü kesecek. Leyla geleceklerini bilmiyor. Ben hepsini ayarladım. Onlar gelemeyiz dediler"

"Ooo, tamam garım"

Biraz gitmiştik ki Kerem yavaşlayınca önüne geçtim. Hazar'ın önünü eli meşaleli erkekli kadınlı grup kesti. Dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla Leyla gözlerinin kenarını siliyordu. Meryemceye dönmüştüm ki arabadan indi. Yalın ayak dışardakileri arabalarına gönderdiğinde aşırı gerildim. Arabaya tekrar bindiğinde arabayı Hazar'ın önüne doğru sürerken;

"Neden iniyorsun arabadan."

"Bu konvoyda bana hiç bir şey olmaz ki"

"Nereden biliyorsun"

"Sol şeritteki araçların direksiyondakilerin hepsi manyak"

"Olsun sen benden ayrılma"

"Tamam kocam tamam. Bana söylemek istediğin bir şey var mı"

"Sen benden fazla uzaklaşma. Otelde de çabuk hazırlan ve aşağıya yanıma gel"

"Tamam sevgilim"

....................................................................................................

YAZARDAN....

Diablo Mardin'e ayak bastığında gayet keyifliydi. Hava alanından çıktığında yanındaki en sadık adamı Gabriel emirlerini sıralamaya başlamıştı bile. Arabasının arka koltuğuna oturduğunda şoför koltuğundaki adama;

"Ahmet Hazar ağanın düğününün olduğu otele gidiyoruz. Eğlenceli olacak bu akşam"

..........................................................

Behçet ağanın konağında Hazar ağanın düğününe gidilecek diye büyük hazırlık vardı. Karaca üzerine en çok sevdiği kırmızı elbisesini giyerek salona geçtiğinde yengesi sabah verdiği bitki çayından yine uzatmıştı ona. Karaca midesi çok bulanıyor diye rahatlattı diye bir şey demeden içmişti. Onu bu ailede en çok seven laf söyletmeyen annesinin yanına oturup çayını keyifle içerken;

"Nehir yenge bu ne çayı o kadar hoşuma gitti ki"

"Karışık bitki çayı canım. Sabah midemi üşüttüm dedin annemin yaptığı çayı sana hazırladım işte"

"Sağ ol yengem."

Karaca büyük bardak olan bitki çayını bitirip içeriye giren kadına yeniden o çaydan yapmasını söylediğinde Nehir kayınbabasının yanından kalkarak;

"Ben sana termos bardağına yaparım. Yolda içersin."

"Siz gelmiyor musunuz. "

"Yok Karaca bizim haftaya olan sünnet düğününün hazırlıkları bitmedi ki. Yengenlerle onlarla uğraşacağız. Poyraz, babam, annem ve sen gidiyorsun. "

"Tamam yenge"

Karaca salondan çıktığında Behçet ağa, ayağa kalkıp gelinin alnını öptükten sonra sağ elini yanağına koyarak;

"Seni zorda olsa aldığıma hiç pişman olmadım Nehir'im. İlk sene Poyrazla inat etseniz de hiç başımı eğmediniz. "

"Babam Allah seni başımızdan eksik etmesin. Sen önce dayımdın şimdi babamsın. Senin başını eğecek olanın canını alırım. Poyraz'ımın başını yeterince eğdi. Kayınlarım Karaca'nın yüzüne bakmıyor ama Nazgül anam hepsine kök söktürüyor sana saygılarından bir şey yapmıyorlar baba"

"Ah Nehir ah"

Behçet ağa salondan çıktığında Nehir salona giren üç eltisine baktı. Bu aileye yakışmayan iki kişi vardı. O da kayınvalidesi ve görümcesi Karacaydı.

.......................................................................

MUSTAFA HAMZA...

Salona gireli neredeyse bir saat olmuştu. Bütün ağalar herkes eksiksiz benim olduğum masada oturuyordu. Savaş'ın garip garip etrafa bakmasıyla iyice huylansam da belli etmemeye uğraşıyordum. Kerem hemen yan masada tek başına otururken Poyraz'ın arada onu hayran hayran izlemesiyle;

"Poyraz yan masadaki adamı tanıyor musun"

"Yok ağam yani ismen tanıyorum, bir de bir kaç toplantıda ve İstanbul'da rastladım. Aslan gibi tuttuğunu koparan bir adamdır. Hazar ağanın hanımı tanıyor galiba"

"Belki de"

Herkes kendi sohbetine tekrar döndüğünde salonun ışıkları loş olunca Hazar ve Leyla'nın geleceğini anlamıştım. Slow bir parça çalmaya başladığında Hazar ve Leyla salona girdi. Onlar şarkıda dans ederken gördüğüm manzarayla sinirlensem mi yoksa aşık olup izlemeye devam mı etsem bilemedim.
Mina ve Sametcan efendi yan yana oynuyorlardı. Yan masadan onları izleyen Ezo hanım ve Mehmet abiyle sahneyi izlemek yerine kızımı izledim. Ömrüme bir bahar gibi renk katan cennet kuşumu, emanetimi izledim. Alkış sesiyle kendime geldiğimde Hazar ve Leyla yerine geçerken yanına giden İnci anneyle tebessüm ettim. Biraz zaman geçmişti ki Kerem yerinden kalktı. Kapıya doğru giderken salonun büyük kapısından içeriye dün benim konağımda gülen adamlar değil sanki başkaları içeriye girdi. Genco yanındaki sarışın mavi gözlü uzun boylu kadının elini sıkıca tutmuş çatık kaşlarla etrafı keserken, hemen arkasındaki Cüneyt aynı onun gibi kumral kendi gibi kaşları çatık kadınla onu takip ediyordu. Karaca babasının yanına gelirken bir anda durdu. Ondaki garip tavır dikkatimi çekti. Yanından geçerken Keremlere baktı. Yan masaya oturan beşliğe kaşımla hoş geldiniz dediğimde başlarını sallamışlardı. Karaca babasının sağ tarafına oturduğunda;

"Cüneyt Maraşlı ve Genco Gökalp, ağam bu adamlar neden burada"

"Neden"

"Bunların ikisi biri Ankara'nın, biri İstanbul'un güçlü şirketlerinin başında. Yanındakilerde karıları. Diğeri de Kerem Hünkar. Bu üçü çok eski dostlar ve bir söylentiye göre yer altıyla ilgili bağlantıları çok yüksek bu üçünün"

"Leyla hanımın tanıdığı. Karaca"

"Buyurun Ağam"

"Karaca dün yaptığının hesabını sana sonra soracağım"

"Ağam ben şaka"

"Kes sesini, o olaya şuan susmamın tek sebebi şu kenarda duran Hazar ağa yüzünden. O yaptığın şey cezasız kalmayacak bilesin"

"Ağam"

"Uzatma"

Karaca başını sallarken, ağalar bir anda beyazlamışlardı benim tavrımla. Meryemceyi sormak için Boran'ı ararken salonun kapalı kapısı bir anda açıldı. Salonun hepsi bir anda açılan kapıyla o tarafa baktı. Meryemce hiç görmediğim yüz ifadesiyle salona girdiğinde Kerem'in 'Allahına kurban demir lady' demesiyle ona baktım. Meryemce'nin her adımında sanki salon titriyordu. Siyah çok şık boydan elbisesiyle, parmağındaki alyansı ve ağalık yüzüyle, çatık kaşlarıyla, asaletiyle, ayağındaki siyah topuklu ayakkabılarıyla iki ayaklı aslana benziyordu. Başını sola çevirdiğinde annemleri görünce güler sanmıştım ama yok demir lady olmuştu karım. Meryemce hiç bir yere uğramadan bize doğru gelirken dayım kulağıma doğru;

"Rabbim sana dişini yıllar sonra verdi ama tam verdi. Bekar olsam seni çiğ çiğ yerdim"

"Reşat ağa o benim"

"Benimde yeğenim artık"

"Sadece benim"

"Çok konuşma kalk Hanımağanı karşıla"

Yerimden yavaşça kalktığımda Meryemce'nin adımları ufaldı. Karım beni bekliyordu. Karıma doğru yürüdükçe salonun sustuğunu fark ettim. Salonun tam ortasında buluştuğumuzda elini tuttum. El elle masaya yürürken Meryemce biraz daha dik durdu. Masaya oturduğumuzda herkes Meryemceye bakarken karım çatık kaşlarla herkesi başıyla selamladı. Ağızımı açıyordum ki salona nikah memuru girdi. Hazar'ın beni çağırdığını fark ettim de yerimden kalktım. Şahitlerin yerine oturduğumda Leyla'nın, başını eğerek birine baktığını fark ettim. Hazar'la birlikte kime bakıyor diye başımızı eğdiğimizde Meryemce gibi olmasa da çatık kaşlarla bize doğru gelen bacanağım olan Affan Ali'ye bakıyordu. Affan Ali yavaşça yanıma oturup formaliteden baş selamı vererek Nikah memuruna baktı. Nikah başladığında Meryemce öyle güzel bize bakıyordu ki.
Memur Leyla'ya kabul edip, etmediğini sorduğunda Leyla yanında oturan Hazar'a kısa bir an baktıktan sonra ağızını açmıştı ki Leyla'nın arkadaşlarından biri;

"Leyla emin misin bacım?, bak dönüşü yok bu yolun. Köprüden önce son çıkış beykoz çıkışı bak direksiyon senin elinde"

Salonda gülme sesleri birbirine karışırken Leyla gür sesiyle; "Aysel o köprüden son çıkışı geçeli çok oldu. Bu adam bana sayısızca evlenme teklif etti onun için bin kere yüz kere evet. " dediğinde gülme sesleriyle alkış sesleri birbirine karıştı. Memur diyeceklerini tekrarlayarak Hazar'a sorduğunda Hazar Leyla'nın yüzüne bakarak;

" Sen benim için bir hediyesin. Seni asla başkasıyla takas etmeyeceğim, çünkü seni kaybetmek benim için ölümle eş değer sevgilim!"

"Hazar memura cevap vermelisin sevgilim"

"He tamam, yani şey evet ya evet "

Salondaki kahkaha sesleriyle alkış sesleri kısa bir an birbirine karıştı. Salon biraz sessizleştiğinde memurun bize şahit misiniz dediğinde Affan Ali gülerek;

"Hayatımda hiç böyle bir nikaha şahitlik etmemiştim. Ben şahidim Rabbim bunları birbirine yazmış."

Affan Ali'nin dediğine tebessüm ederek memura şahidim dedim. Memur gülerek başını sallayarak Hazar'la dönüp 'sizi karı koca ilan ediyorum' dediğinde Hazar bir anda ayağıma bastı. Kaşlarımı çatarak;

"Lan benim değil karının ayağına basacaksın. Kırdın parmaklarımı"

"Merak etme ikinizin ayağına da bastım"

Affan Ali kahkaha atarak yanımdan kalktığında bende kalktım. Memur onları tebrik ederken ben masaya doğru yürüyordum. Meryemcenin yanına oturduğumda elini bacağımın üzerine koydu. Tekrar dans müziği çaldığında Hazar ve Leyla dans ederken, sırayla önce Baran ve Bedirhan çıktı yanlarına. Üç dostum karılarıyla aşkla dans ederken, elimi bacağımın üzerinde duran elin üzerine koydum. Elini sıktığımda karımda sıkarak cevap vermişti. Sahneye baktığımda Sinan ve Gülru peşine Mihriban ve Yekta çıktı. Onlarda saygıyla dans ederken Yılmaz ile göz göze geldik. Başımla çıkın dediğimde onlarda Gül'le çıktılar. Onlar dans ederken Emrah, Hilal'le ortaya geldiğinde sahnede hep sevdiklerim vardı. Ben onları keyifle izlerken Genco, Cüneyt ve Kerem de karılarıyla sahneye çıktı. Müzikler birbirini kovalarken Savaş ve Karaca dansa kalktığında herkes onlara baktı. Meryemce başını hafif sallayarak önüne eğdi.

Dans müziği yerini halaya bıraktığında çıkmak isteyen çıkmıştı. Meryemce hafif kıpırdanıp elini elimden çekerken Karaca oturuşunu düzeltip;

"Hanımağam"

"Buyurun"

"Neden genelde hep siyah"

"Siyah renk gücü, ciddiyeti ve otoriteyi temsil eder. Siyah, resmi, zarif ve prestijli bir renktir. Etkin, kuvvetli siyah renk güçlü duygular uyandırabilir ve çok fazla siyah ezici olabilir. Siyah rengin içinde güç ve metanet gizlidir. Denge denilince de akla siyah renk gelmektedir. Kudret, disiplin ve özgüven siyah renk ile ifade edilmektedir. Açıkladım başka sorunuz var mı"

"Geçen gün sizi gördüm. Hep tek başınıza geziyorsunuz"

"Hangi gün arkamda ne olur beni bırakmayın dediğin gün mü yoksa iki gün önce mi?"

"Şey "

"İtten köpekten, çakaldan korksaydım bu kadar sürünün içinde gezmezdim Karaca hanım"

Karaca sustuğunda Meryemce başını bana çevirip;

"Ağam, yan masadaki beyleri masaya davet et istersen"

"Neden hanımağam""

"Leyla'nın zamanında çalıştığı patronları"

Başımı sallayarak arkamda duran Boran'a söyledim. Eren masaya üç sandalye koyduğunda Kerem, Genco ve Cüneyt masaya geldiler. Hanımları İnci annenin masasına geçtiğinde Kerem tam Meryemcenin yanına oturdu. Göz ucuyla masaya baktıktan sonra Meryemcenin kucağına kalem bıraktı. Meryemce kucağından kalemi alarak oynamaya başladığında Poyraz;

"Kerem bey"

"Buyurun Poyraz Yalçınkaya"

"Siz beni tanıyorsunuz"

"Tanırım. Buyurun"

"Sizin Şar şirketiyle ortaklığınız mı var yoksa iş mi yapıyorsunuz"

"Hım şar özel bir şirket ve sahibi tek. Ortağı yok. Ben o şirketle iş yapıyorum."

Karaca birden;

"Siz sahibini tanıyor musunuz"

"Tanımalı mıyım, tanımamalı mıyım? Karaca hanım"

"Tanırsınız diye umut ettim."

" O şirketin görünen yüzü Adil Aral Aslantürk. Sahibi hanımefendi yurtdışında "

Savaş birden;

"Neden herkes giremiyor o şirketle işe"

"Çünkü hanımefendi işe gireceği insanların yedi ceddini araştırır. Ailesine bile ihanet eden insanlarla iş yapmaz. Ona göre itle, köpekle, kahpeyle iş yapılmaz "

"Siz tanıyorsunuz yani"

" Uzun zamandır görmedim hanımefendiyi. Biz Adil beyle muhattap oluyoruz. Siz telif mi sundunuz şirkete girmek için"

"Karaca hanım o şirkete çalışmak istiyor da"

"Çok zor o şirkete girmek. Ufacık bile sicilde kir varsa ceosunu bile göremezsiniz."

Herkes sustuğunda gözüm karıma takıldı. Sakince salonu, oynayanları izliyordu. Hanımefendi benim güçlü azrail hanımağamdı. Elimi bacağına koyup hafif sıktığımda Meryemce başını bana çevirip güllerini bana sunmuştu tekrar. Meryemce elini elimin üzerine koyduğunda Genco ve Cüneyt bey ayağa kalktı. Meryemce tek kaşını kaldırdığında Cüneyt;

"Müsaadenizle Meryemce hanım. Leyla'yı gördük, kısada olsa düğünde de bulunduk Allaha şükür. Uçağımız hava alanında bizi bekliyor. "

"Anladım Cüneyt bey"

Genco kaşları çatık;

"Profesör sizi gördüğüme çok sevindim. Konuşamadık ama İstanbul'a gelirseniz kahvemizi içmeye beklerim. Buraya hanımağa olarak Mardin mi şanslı yoksa aileniz mi bilemedim."

"Rabbim gösterecektir. Ayağınıza sağlık. Sizi yolcu edeyim."

"Seviniriz."

Meryemce ile Kerem masadan kalktığında Savaş'ın karıma olan bakışlarını görünce ; "Savaş gözlerin sana lazım bence" dediğimde hin bir gülüşle başını sallamıştı. Takı törenine geçildiğinde Meriç takıları alırken, Avşin Leyla'ya yardımcı oluyordu. Salonun kapısına baktığımda Kerem ve Meryemce bize doğru gelirken bir şey konuşuyorlardı. Meryemce yanımıza doğru yürümeye devam ederken Kerem Hazar ve Leyla'nın önüne geçti. Yanına gelen karısından bir kutu alıp Hazar'ın koluna saat takarken, hanımı da Leyla'nın bileğine bileklik taktı. Hazar ile kısa bir sohbetten sonra Kerem bize doğru gelirken Hüma hanım İnci annenin masasına geçti. Kerem yanımıza gelmişti ki Meryemce'nin yanına gelen Ertuğrul hafif eğilip kulağına bir şey diyerek kapıya doğru gitti. Meryemce yavaşça ayağa kalktığında Kerem ona baktı. Meryemce biraz hızlı kapıya doğru yürümeye başladığında salonun kapalı kapısı açıldığında Kerem'in "yok artık" demesiyle ona baktım. Kerem yerine oturup yüzünü ovuşturduğunda salonun kapısından içeriye biri kapı gibi iri kıyım, biri aynı boylarda siyah takım elbiseli iki adam girdi. Meryemce iri kıyım adamın önünde durarak bir şeyler konuşurken iri kıyım adamın kaşları çatık olsa da karımı bakışları damarımdaki kanı hızlandırdı. Biraz dikkatli baktığımda iri kıyım adamın yanındakinin Bernardo olduğunu anladım. Geçen gün internet üzerinden anlaşmayı imzalamıştık. Bernardo arkasındaki iki adamla Leyla'nın önüne yürürken Savaş birden;

"Mustafa Hamza ağam bu adamı tanıyor musun"

"Tanımıyorum veya tanıyorum ne değişecek"

"Adam İtalya'nın en zenginlerinden. Uçak hangarları var"

"Meryemce hanım davet etmişse demek o tanıyor, hanımağanız yurt dışında da görev yapmış"

Savaş'ın gözlerindeki bakış canımı sıkarken, Meryemce de yanındaki adamla bize yaklaşmaya başladığında dayım;

"Mustafa bu adam o adam, hani beyin cerrahı"

"Çınar karaaslan bu adam mı"

"Evet oğlum"

Meryemce yanındaki adamla masaya geldiklerinde, Bernardo da gelmişti. Masadaki herkes karıma bakarken, bir dakika bile düzeltmediği çatık kaşlarıyla;

"Çınar hocam, kocam Mustafa Hamza Alibeyoğlu, Mustafa Hamza bey hocam Çınar karaaslan. Bernardo beyde Çınar hocamın en sadık dostu"

Çınar bey elini bana uzattığında ayağa kalktım. Elimi sıkarken;

"Tanıştığıma memnun oldum Alibeyoğlu"

"Bende memnun oldum Çınar bey, buyurun oturun"

Çınar bey başını sallayarak az önce Kerem'in oturduğu sandalyeye otururken, Bernardo beyle de hiç tanışmıyor gibi el sıkıştığımızda o da Çınar beyin yanına oturdu. Kerem Bernardo beyin yanına oturduğunda yemek servisi de başladı. Meryemce yanıma yavaşça oturduğunda bir anda gözümün ucuyla takip ettiğim kızımın kaybolduğunu fark ettim. Arkamda duran Eren'i çağırdım.
Eren yanıma gelmişti ki Mina bir adamın kucağında bize doğru geliyordu. Adam, Mina'yı sıkıca kucağında tutmuş yanındaki adamla sohbet ederek yanımızda durdular. Mina'nın gözleri kapanırken;

"Dostum beni babama teslim edebilirsin"

"Hemen küçük prensesim"

Adam Mina'yı kucağıma bıraktığında kızım yüzünü boynuma saklayarak uykusuna devam ettiğinde içim huzur bulmuştu. Savaş hafif öksürüp;

"Beyler kim Mustafa Hamza ağa, kızını gözünden sakınıyorsun diye biliyordum."

Ağızımı açmıştım ki Bernardo bey;

"İkisi benim adamlarım sıkıntı mı var "

Bernardonun ters bakışıyla Kerem hafif koluna vurup kulağına bir şey derken, Çınar Meryemce'ye baktı göz ucuyla. Meryemce'yi kendime çekecekken Savaş'ın kıpırdandığını fark ettim. Tek kaşımı kaldırıp;

"Konuş Varlıoğlu"

"Masamızda misafirleriniz var. Bu işi sonra konuşalım"

"Benim için bir sıkıntı olmaz. "

"Peki karaca hanımı çağır bana Eşref"

Eşref yanımızdan uzaklaştığında Meryemce sandalyesiyle biraz daha bana yanaşınca sağ elimle elini tuttum. Meryemce gözleriyle kızımızı işaret edince başımı salladım. Meryemce başını kaldırıp arkama baktığında Ertuğrul yanımıza geldi. Mina'yı dikkatle kucağımdan alıp salondan çıktığında Karaca babası ve Savaş'ın arasına abisinin kalktığı yere oturdu. Karaca'nın yüz ifadesi acı çeker gibiydi Savaş hafif öksürüp;

"Şimdi ağam, gireceğimiz iş de biraz pürüzler çıktı. "

"Yardım işini mi diyorsun"

"Evet bir dahaki ay olacak olan büyük karar toplantısına dostlarımızdan bir kaçı gelecek ama "

"Aması ney"

"Önümüzü kesen iki büyük senin gibi adam var"

"Kim onlar ben konuşayım"

Karaca sahte bir gülüşle;

"Diablo ve Rahman Ali. Adamlarla görüşme sağlayacağız ama"

"Aması ne"

"Diablo denen adam yani nasıl söylesem, garip adam. Savaş'ın ailesini hiç yoktan yere yok etti"

"Hiç yokken yere suçsuz günahsız insan ölür mü Karaca saçmalama. Savaş kuyruğuna basmıştır adamın. Savaş bir ailen olduğunu bilmiyordum. Ailesini kaybetmiş insanda bu kadar rahat olur mu o da ayrı mevzu. Haftaya Poyraz'ın sünnet düğününde konuşuruz bu mevzuyu. "

Karaca hafif kıpırdanıp derin nefes aldıktan sonra gözleri Meryemce'ye dönerek;

"Şimdi herkes kırk gün yas tutmuyor Mustafa Hamza ağam."

"Demek herkes gerçek bir sevgiyle ailesini sevmiyor. "

Meryemce gülerek;

"Karaca Yalçınkaya, yüreğinin yetmeyeceği yerlere dilin esmesin. Dil herkeste var, yüreğin varsa gel. Küçük insanlar, yani seninle büyük hesaplarım olmaz benim. Sabrımdan emin değilim ama sabrım tükendiğinde şeytan bile titrer. Ayağını denk al. Şimdi cici bir kız ol benden uzak dur"

Karaca bir anda beyazlarken, Meryemce yavaşça yerinden kalktı. Eli hala elimde olduğu için kendime doğru çektim. Hafif dengesini ayağındaki topuklu ayakkabılarıyla sağlayamadığı için burnu hafif boynuma değdiğinde sessizce;

"Nereye karım"

"Sultan ablayı arayacağım. Bir de bir kaç masadakilerle konuşmam lazım"

"Tamam karım"

"Mustafa Hamza'm, Çınar'a bakışlarını düzelt. Bu akşam bu üç adam bizim yuvamızda, konağımızda kalacak"

"Tamam Hanımağam "

Meryemce yanımızdan uzaklaşırken, onun arkasında duran iki adam Çınar ve Bernardonun arkasına geçti. Savaş Meryemceyi tekrar gözleriyle takip ederken Kerem hafif öksürüp arkasındaki korumasına dönerek;

"Kadir kahve getir"

"Hemen Kerem bey"

Adam giderken, bizimkiler kendi arasında sohbet etmeye döndü. Çınar bey salonu radar gibi göz gezdirirken bir anda göz göze geldiğimizde içime kadar titredim. Rüyada benden Meryemceyi alan adamdı, diğer adamların biri de Bernardoydu. Başımı hafif salladığımda Savaş, gözlerini salonda gezdirirken;

"Hanımağamızın bir sıkıntısı mı var ağam."

"Savaş beni sinirlendirmek istiyorsun ama uğraşma. İnan bana keyfimi bozamazsın. Bu gün benim için güzel bir gün. Kardeşlerimden en sonuncusu da evlendi."

Savaş tekrar sustuğunda, diğer ağalar kendi arasında konuşmaya kaldıkları yerden devam ettiler. Meryemce'yi aradığımda gayet resmi asil ve yırtıcı bir aslan gibi çatık kaşlarla herkesle sohbet ederken, Ertuğrul yanımıza geldi. Elindeki delikli kutuyla Kerem'in yanında ayakta beklemeye başladı. Kısa zaman sonra Meryemce yerine oturduğunda Çınar bey hafif ona dönerek;

"Sana bir saatlik bir şey getirdik. "

"Bir saatlik mi"

"Evet kedi yavrusu, azcık sev Amerika'ya gidecek"

Meryemce gözlerini irice açtığında, uzun boylu adam kutunun kapağını açıp içinde ufak köpek yavrusu büyüklüğünde siyah yavruyu Meryemcenin kucağına bıraktı. Meryemce yavruyu severken Karaca şaşkın gözlerle;

"O nasıl kedi yavrusu baya iri"

Meryemcenin kahkahası salonda yankılanınca herkes gibi bende ona baktım. Meryemce kendini toplayarak;

"Çünkü bu senin kapıda, sokakta göreceğin kedi yavrularından değil. Bu bildiğin jaguar yavrusu, hocam bu o dişinin yavrusu mu""

Çınar bey başını salladığında Meryemce yavruyu bebek sever gibi severken onu izledim. Çocuk gibi yavruyu huzurla sevmeye devam ederken dayım;

"Hanımağam"

"Efendim da aman Reşat ağa"

"Elinizdeki gerçekten jaguar yavrusu mu"

"Evet, hocam normal hayvanları sevmediğimi bildiği için, şaka yapmak istemiş. Siz de sevmek ister misiniz"

Dayım başını salladığında Meryemce yavruyu bana uzatınca yavaşça elinden aldım. Hayvanın yüzünü yüzüme yaklaştırdığımda Bernardo ile Çınar beyin sessiz konuşmasını duydum. 'Meryemce boşuna jaguar demiyor adama. Baksana ne farkı var, ikisinin bakışı da aynı"

Jaguar yavrusunu dayıma verdiğimde masadaki herkes yavruyu izliyordu. Dayım yavruyu severken masaya gelen Sinan ağızını açmıştı ki Çınar beyi görünce;

"Çınar abi hoş geldin"

"Hoş buldum dostum. Nasılsın"

"İyiyim abi, ağa amcama bir şey soracaktım da"

Çınar bey başını sallarken Sinan;

"Ağam, Reha abim ve Cansel bu akşam kalacaklarmış, biz konağa geçmek istiyoruz. "

"Eee"

"Yekta abim ve Ruken abla, birde Gülru"

"Tamam geçin, yarın akşam Gülru'yu, Yekta ve Ruken'i hanımağanızla götürürsünüz"

"Tamam ağam"

Sinan gittiğinde Çınar bey Meryemce'ye hafif dönerek;

"Gülru kim"

"Sinan'ın nişanlısı"

"Peki Yekta ve Ruken"

"Yekta, Mihriban'ın şuan sözlüsü, bir daha ki ay nişanı olacak. Ruken de Yekta'nın kardeşi"

"Meryemce hanım"

"Hocam şuan sana anlatamadım ve sana garip geldi fark ettim. Biraz sabrederseniz konakta size daha rahat anlatacağım"

"Peki bu kızın yani Gülru'nun babasından izin alınması gerekmiyor mu"

"Tam karşında duran beyefendi Gülru'nun babası, yavruyu kucağında tutan da Yekta ve Ruken'in dedesi"

"Ne fark eder izin alınması lazım"

"Hocam Mustafa Hamza bey bir şeye hayır dediğinde o hayırdır. Buradaki kimsenin kararına karşı gelmek gibi bir lüksleri yok"

Çınar bey ve Bernardo tek kaşını kaldırıp kısa bir an bana baktıklarında Meryemce elini bu sefer masanın üzerindeki elimin üzerine koydu. Elini sıkıca tuttuğumda Karaca yerinden kalktığında Meryemce tek kaşını kaldırmıştı ki masaya kahve servisi yapıldı. Meryemce kahvesinden bir yudum alacaktı ki fincan önünden alındı. Meryemce ile fincanı alan Bernardo'ya bakarken, o elindeki fincanı arkasında duran adama;

"Silvano kahveyi yenilesinler. Bu kahvede bir şey var ve şu çıkan garsonu Mustafa Hamza beyin adamı olan Boran Ali'ye teslim edin."

"Hemen efendim"

Silavano fincan elinde garsona doğru yürürken Meryemce ondan geriye saymaya başladı. Garson ve Silvano salondan çıkmıştı ki adamın dizlerinin arkasından vurup yere düşürdü. Fincan elinde hiç dökülmeden dururken yerdeki adama zorla içirdiğinde Meryemce;

"Bernat senin bu adamın burada olsa hiç bir ağa korumasından memnun kalmaz."

"Aslan etiyle besliyorum ben onu ondan, giderken bırakabilirim sana"

"Herkes yerinde iyi."

........................

YUSUF KEREM HÜNKAR...

Düğünün sonuna doğru ailem ve Leyla'nın arkadaşları İstanbul'a dönmek için salondan ayrılırken Mirza amca ve Mihriban teyze de bizimle salonun çıkışına kadar gelmişti. Onlar otelin kapısından geriye salona dönerken, bende minibüslerle bizimkileri gönderdim. Yarın öğleden sonra bizde Bernardo, Çınar ile İstanbul'a geçecektik. Salona dönerken yanımdan eli karnında salona giren Karaca hanıma dikkat ettim. Silahımı kapının yanında duran Kadir'den alarak belime koydum. Salona girdiğimizde Leyla yani Meryemce tarafından kimse yoktu. Ağır adımlarla Bernardonun yanına oturduğumda salonda Hazar ağanın sesi yankılandı. Yanındaki Leyla'nın elini sıkıca tutmuş gülerek bizim masaya bakıyordu. Mustafa'nın; 'Bak bu Hazar bir halt karıştıracak Meryemce hanım' dediğinde Meryemce'nin 'Umarım tahmin ettiğimi yapmaz ' dedi. Hazar hafif gülerek;

"Şimdi Mardin bilir ki biz çocukluktan beri dört sağlam kan kardeşiz. Baran, Bedirhan ve Mustafa Hamza. Benim bu mutlu günümde Baran ve Bedirhan sevgili karılarıyla bana dans ederken eşlik etti fakat Azrail ağa ve Azrail ağanın naif karısını dans ederken göremedik. Şimdi bana hak verirsiniz ki bu iki kıymetli çiftti, bu hepimizin ağası ve hanımağasını sahnede görmek istiyorum."

Göz ucuyla Meryemceye baktığımda sinirlendiğini anlamıştım. Mustafa Hamza ile mecburen ayağa kalktıklarında Çınar hafif bana doğru eğilip;

"Adamlara söyle yakında dursunlar."

"Merak etme herkes Meryemceyi takip ediyor zaten. Bak silavano, Ertuğrul orada"

Çınar başını sallamıştı ki güzel anlamlı kürtçe slow müzik çalmaya başladı. Meryemce ve Mustafa birbirlerinin gözlerine bakarak dans ederken kıskanmanın yanında mutlu olmuştum. Meryemce mutluydu. Çınar tekrar bize doğru eğilerek;

"Bu adamdan ne kadar hoşlanmasam da, ne kadar sevmesem de lilyumumu tutuşunu çok seviyorum. "

"Sen dün gece onları görseydin kafayı yerdin"

"Ne oldu ki"

"Murat mevzusuyla ayırmaya uğraştılar ama Mustafa karısına güvendiği için bir şey olmadı"

Çınar gülerek başını sallayarak geriye yaslandığında yüz ifadesi bir anda değişti. Kaşları iyice çatıldığında ne olduğunu soracaktımki birden yerinden fırlarken; "Meryemce" diye bağırdı.

.........................................................

Kelime harf hatam olursa aff ola...

Allaha emanet olun...

Sizi seven çatlak yazar.... :) :)

Umarım beğenirsiniz...

Bölüm : 01.08.2025 16:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Ağa düğünü...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...