Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Ağalar ağası azrail ağa...

@ahan5354

MUSTAFA HAMZA...
Sabah namazından sonra Meryemce'nin mide bulantıları biraz olsun onu rahat bırakınca, uyumaya başlamıştı. Namazdan sonra uyumak istemediğim için kütüphanedeki bilgisayarımı, alıp yatağa geçmiştim. Bağdaş kurup bilgisayarımı kucağıma alıp, işlerime bakmaya başladım. Bir saatte yakın işlerle ilgilenmiştim. Projedir, ihaledir derken sabah sabah kafam kazan gibi olmuştu. Kapamak istediğimde Meryemcenin açık olan mail adresine mail gelince, bakmak istemiştim. Şifre sorduğunda sinir olmuştum. Aklıma devran olayı gelince hemen şifreyi girdim. Mail İngilizce olunca okumaya üşenmiştim. Üstün körü okuyup mesleğiyle alakalı diye onay verip kapattım. Bilgisayarımı alıp yerine koymaya kütüphaneye geçmiştim. Odaya tekrar döndüğümde yatağa baktığımda, Hafif dik bir şekilde Meryemce sırt üzerini yatıyordu. Ayak ucundan karnına doğru uzanıp, Ellerimi belinin yanına koyarak önce iki defa öpmüştüm. Sağ elimi kaldırıp karnını sevmeye başladığımda, dayanamayıp konuşmaya başladım.
"Aslan parçalarım, biliyorum daha belli değilsiniz ama size böyle demek hoşuma gitti. Can parçalarım, geleceklerim. Göz nurlarım sağlıklı gelin, annenizi yormadan gelin tamam mı?. Annenizi yormayın, dünyaya geldiniz de ablanızla yeterince yoracağız onu siz şimdiden yormayın tamam mı oğullarım. Anneniz benim için çok kıymetli aslanlarım. Aslanlarım dayılarınıza benzeyin, dağlarda aslan, korkusuz olun. Amcalarınıza benzeyin merhametli sevecen olun. Bana ve annenize benzemeyin biz biraz deliyiz, asiyiz. Onlara benzeyin.."
Konuşmama biraz daha devam edecektim ki, kimsenin zamanında dokunmasına dayanamadığım saçlarımda, o çok sevdiğim ince parmaklar gezmeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp kafamı kaldırdım. Uğruna öleceğim cennet gözlere baktım. Meryemce aşkla, huzurla bana gülüyordu. Onun o tatlı haline dayanamadım. Biraz daha yaklaşarak çenesine ve dudaklarına ufak öpücükler kondurdum. Meryemce tebessümle sakallarımı severek;
"Günaydın asi ağam"
"Günaydın deli doktorum"
"Saat daha erken , sen niye uyumadın?"
"İşlerim vardı sıkıcı ama şimdi seninle ilgileneceğim daha eğlenceli"
Meryemce tatlı bir kıkırtıyla sarılınca başımı boynuna koyup masum bir öpücük kondurmuştum ki kapımız çaldı. Sinirle saate baktığımda saat yediye geliyordu. Ben yataktan kalkarken, Meryemce de banyoya geçmişti. Kapıyı açtığımda dağınık saçlarıyla, cennetimin diğer gülü gözlerini ovuşturarak bana bakmıştı. Mina'ya baktığımda tatlı bir şekilde gülmeye başladı. Sabahın ayazı biraz fazla olunca hemen kucağıma alıp kapıyı kapamıştım. Annesi gibi yüzünü boynuma koyup derin nefes almıştı. Gülerek kafasını kaldırıp;
"Burası baba kokuyor"
"Öyle mi çawreşamın "
"Öyle asi ağam"
"Bak sen"
Mina'm, derin bir gülüşle tekrar başını omzuma koyduğunda, bende yatağa geçip oturmuştum. Yatağa oturduğumda Mina'm hemen Meryemcenin yastığına sarılıp gözlerini kapamıştı. Oyun yaptığını anladığımda bende yanına yan şekilde uzanmıştım. Yüzüm banyo kapısına dönük kızımı izliyordum. Banyo kapısı açıldığında Meryemce üzerine aldığı sabahlığıyla çıkmıştı. Minayı görünce parmağıyla sessiz ol dediğinde, gözlerimle tamam demiştim. Yatağın yanına gelerek yere çömeldi. Mina'yı izleyerek;
Biliyorum sen bir meleksin
Bana yardım için gönderildin
Biliyorum sen bir meleksin
Zor günlerimde çıkageldin

Yüzümü güldürdün başımı döndürdün
Acımı dindirdin yolumdan çevirdin
Eğlendirdin sakinleştirdin
Ehlileştirdin ve daha bir sürü şey..

Canım mısın sen benim misin
Her şeyim misin sen
Hoş geldin melek
Sefalar getirdin

Ya gelmeseydin yetişemeseydin
Beni bulamasaydın ne yapardım
Yarım kalırdım melek "
Mina'm gözlerini açıp Meryemceye baktı. Yerinden kalkıp boynuna sarılmıştı. Meryemce yatağa uzandığında Mina'm başını Meryemcenin göğsüne koyup önce kokladı, sonra uykulu bir sesle;
"İyi ki annemsin"
Çok zaman geçmeden Mina'nın nefesi düzene girmişti. Meryemce uyuduğunu anlayınca bana gülerek baktı. Öyle güzel bir manzara sunmuşlardı ki bana, yaklaşarak anlından öpmüştüm. Geri çekilip onları izlerken, Meryemce ;
"Mustafa'm oradan kalk da kızımı oraya koyayım"
"Bırak ben alayım sen yorulma"
"Yok sen koyma, asma suratını. Mina'm beni özlediği için geldi bu sabah. Şimdi burnundaki koku değişirse uyanacak "
"Sen nasıl bir annesin"
"Hadi can ağam hadi"
Yerimden kalkıp Meryemceyi izlemeye başladım. Azcık yerinden doğrulup kendi yastığı ile benim yastığımı değiştirdi. Minayı kendi yastığına yatırıp üzerini örttü. Benim yastığımı da düzeltip kendi yatmıştı. Ben yatağın cibinlik direğine yaslanmış onu izlerken üzerindeki battaniye azcık kaldırıp, göğsüne vurmuştu.
"Sıra sende, sende gel uyu bakalım ağam"
"Hay hay hanımağam hemen "
Başımı boynuna koyduğumda derin bir nefes çektim. Gözlerimi kapatırken ;
"Burası huzur, burası sakinlik"
"Herkes öyle diyor ağam"
Hızla yatakta oturduğumda oda kalkıp oturdu. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktığımda oda bana bakıyordu.
"Kim diyor sana Meryemce kim? çabuk söyle"
"Dağhan, Devran, Mert, Gülcan, Talha ve Mina, heh birde geçen Avşin dedi"
"Meryemce sana kına gecemiz de dedim. sakın beni kıskandırmaaa"
"Bende seni seviyorum asi ağa"
Yatağa tekrar uzandığımda Meryemce de başını göğsüme koyup yüzünü bana dönmüştü. Gözleri kapalı kulağı kalbimin üzerinde öylece duruyordu. Onun bana yaptığı gibi benim de elim saçlarına gitti. Ben saçlarını severken, o konuşmaya başladı.
"Trabzon'a gitmeden odanı benim odamın yanına hazırlattım. Çünkü balkondan senin odana girebileyim diye. ilk gittiğimiz gün balkondan senin odana girdim. Yol yorgunuydun, uyuyordun. İlk defa saçlarını sevmeye yanına yaklaştığımda o kadının adını sayıkladın rüyanda. Ne kadar canım acımıştı. Ben sana ne zaman ilgi duymaya başladım biliyor musun"
"Ne zaman deli hatunum"
"Kartal beni vurduğu zaman yoğum bakımda gözlerimi açtığımda"
"Bak sen benim hatunuma, Ben ne zaman, galiba ilk bana diklendiğin zaman"
"Desene ilk geldiğim zaman"
"Öyle galiba, neyse madem Trabzon'dan açtık. Bende orada annemler gelmeden üç gece herkes uyuduktan sonra balkondan girip, yanına uzandım, nefesini dinlemek için."
"AAA, vay sapık senii"
Meryemce gözleri kapalı gülerken sarılmıştım. Derin bir nefes çekip ikimizde kendimizi uykuya teslim etmiştik. Ne kadar uyuduk bilmiyorum ama ikimizde aynı anda avludan gelen seslere uyanmıştık. Devran ve Dağhan abim kavga ediyordu. Hızla koşarak avluya çıktığımda babam bile halime gülüyordu. Avluya yalın ayak çıkmıştım. Dağhan abim gülerek bana sarıldı.
"Ben size demedim mi? hemen çıkar dışarıya diye. Bu kadar sevdiklerini düşünen ağam var benim. Günaydın ağam "
"Sana da abim sana da"
Ayşegül ayağıma terlik getirdiğinde, bende sedirlere geçip oturdum. Kızlar masayı avluya kurarken, dikkatimi Talha çekmişti. Bir şey arıyor gibiydi, ağzımı açıyordum ki Devran ;
"Saklambaç oynuyorlar, badisi"
Başımla tamam dediğimde , tam sabah muhabbetine dönecektim ki. Meryemcenin odadan bağırma sesine koşarak odaya gitmiştim. Peşime Dağhan ve Devran da gelmişti. Odaya girdiğimizde hiç birimiz gördüğümüze inanamadık. Meryemce, Mina'nın bir kolunu sıkıca tutmuş, parmağını sallayarak bağırıyordu.
"Senin bu dolabın içinde ne işin var, nee"
"Ann-"
"Bana cevap verme Mina, anlatma bana. Ben sana ne dedim dolap içine girilmeyecek demedim mi"
"Ama bi-"
"Aması yok, sana son kez söylüyorum. Bir daha ama bir daha seni dolap içinde görürsem. Döverim seni"
Mina'm başını önüne eğince, Meryemce kolunu bırakmıştı. Meryemce tam arkasını dönüyordu ki Mina ona bir adım attı. Meryemce hızla ona dönüp kaşlarını çatarak;
"Sakın Mina sarılma bana, cezalısın sen çık odadan çabuk"
Mina'm ağlayarak bacağıma sarıldı. Minayı kucağıma alıp odadan sinirle çıktım. Annemler yanıma gelip, Minaya bakmak istediklerinde kızım iyice yüzünü boynuma koymuş içini çeke çeke ağlıyordu. Meryemce yaptığını sormak için kalkıyordum ki Dağhan abim bizim odanın kapısını sertçe çekip çıktı. Yanımıza geldiğinde Minayı kucağına almak istedi. Minam daha sıkı sarılıp beni bırakmamıştı. Ağlaması durduğunda kucağıma, bacaklarıma oturtmuştum. Kıpkırmızı gözlerle bana bakarken Meryemceye daha da kızdım. Ayağa kalktım tam odaya gidiyordum ki Ayşegül masaya buyur etmişti. Hepimiz yerimize geçtiğimizde masada halamlar bile vardı ama Meryemce yoktu. Sinirime engel olamadan, gür bir sesle Meryemceyi çağırdığım da herkes yerinde sıçramıştı. Meryemce odadan çıkıp yanıma oturduğunda, Minam annesine bakmaktan yemek bile yiyememişti. Ben Meryemcenin vurdum duymaz tavırlarına iyice sinirlenmiştim. Kahvaltı bitmiş herkes yerinden kalkmaya başladığında, Leyla hanım yerinden kalkıp;
"Meryemce hanım ben Alibeyoğlu şirketine geçiyorum. "
"Tamam Leyla"
"Meryemce Hanım, ben Mina'ya bilet alayım mı"
Leyla hanımın dediğine hepimiz birden ona bakarken Meryemce sinirle bakıyordu. Sırtını sandalyeye dayayarak;
"Ne alaka benim kızım benden ayrı artık bir yere gidemez. Onun bana ihtiyacı var . O bensiz yapamaz"
"He yani bir kızın olduğunu ve sensiz yapamadığını hatırladın. Kahvaltının başından beri sana bakıyor. Ona bakarsın belki diye"
"Leyla"
"Hala Leyla diyor yaa, bak şu kıza bak"
Meryemce , Minaya baktığında, kızımızda ona bakıyordu. Sandalyesinden kalkıp yanımıza yere, çömeleceğini anladığımda hemen elini tutmuştum. Yavaşça yere çömelip, bir eliyle Minanın elini, diğer eliyle dengesini sağlamak için benim bacağımı tutuyordu. Minanın başı boynuma dayalı annesine bakarken, Meryemce elini öperek;
"Annem, can suyum özür dilerim. Meleğim canını yaktım "
"Özür dilerim anne, sen bana istanbuldaki evimizde de kızmıştın."
Mina'm benim kucağımdan annesinin kucağına resmen atlamıştı. Meryemce dizleri üzerinde duramayacağını anlayınca tam yere oturuyordu ki herkes bir ağızdan 'yere oturma' dediğimizde herkesi bir gülme tutmuştu. Meryemce kızımızın saçlarını severken bana da önümdeki manzarayı izlemek kalmıştı. Meryemcenin gözlerine baktığımda merhamet, huzur ve sevgi vardı, ama en derinlerine baktığımda korku ve hüzün vardı. En önemlisi o gözlerde ufacık bir kız çocuğu vardı. Leyla hanım, Serdar ve kadirle şirkete geçmişti. Baran ve Bedirhan ile telefonla konuştuğumda eşlerini hastaneye götürdüklerini , onları konağa bırakıp şirkete geçeceklerini söylemişlerdi. Odada üzerimi değiştirip avluya çıktığımda, Hazar'ın çocuklar için tuttuğu hoca avludaydı. Hoca, çocukları alıp onlar için ayarladığım dört adamın içinde olduğu araba ile gitmişlerdi. Avluya tekrar baktığımda annem, Avşin ve kaderler oturuyorlardı. Annemin yanına gidip anlından öptüğümde gözlerimle Meryemceyi arıyordum. Odada yoktu çünkü. Şirkete gitmek için kapıya yanaştığımda Devran ve Dağhan arkamdan seslenmişlerdi. Arkamı dönüp onlara baktığımda Dağhan abim elini, omuzuma koyup;
"Bizi de karakola atsana, bu baş komiserle araziye çıkacağız"
"Buyurun Türk silahlı kuvvetleri mensupları"
Minibüse bindiğimizde arabayı Boran kullanıyordu. Demek ki Meryemce bu gün evde olacaktı. Dikkati mi yanımdaki Dağhan abime verdiğimde, Devran ona gülüyordu. Gözümle hayırdır dediğimde dinle demişti.
"Gülüm, yeşilin bu gün Mardin'e gelecek. adamlar hastaneye getirecekler alırsın"
"..........."
"Çığlık atma be kızım yaaa, gitti kulağım zalımın kızı"
Dağhan abim gülerek telefonu kapamıştı. Benim sormama fırsat kalmadan Devran gülerek;
"Devrem hayırdır ne yeşili?"
"Ne yeşili olacak, kamuflaj yeşili tatlı bir tosbağa gibi bir araba. Gülcan hanım hasta yeşil ve Bordo rengine. Arabayı İstanbul da gördü bende gelmeden söyledim. Bugün getirecekler. İşin garibi galiba ben arabaya hiç binemeyeceğim "
"Niye ki devrem"
"Boydan Devran boydan"
"Olsun be abi sevinmiştir Yengem"
"Çığlık attı duymadın mı Devran, sabah erken çıktı zaten ben geldim, sabah namazında bir saat sonra çıktı o"
"Anladım devrem"
Ben sessizce Dağhan abimle devranın konuşmasını dinlerken aklıma hiç çıkmamasına rağmen Meryemce gelmişti. Neredeydi acaba çıkarken ben çıkmadan yanıma gelmese de uzaktan göz kırpardı. Ağzımı açıp tam soracaktım ki Devran birden;
"Allah'ını seven sabah meleğe ne olduğunu söyleyebilir mi? ben onu ilk defa öyle gördüm"
"Ben de anlamadım ki Devran, Dağhan abi sen odada kaldın bizden sonra ne oldu"
Dağhan abim kaşlarını çatarak;
"O dua etsin karnında yeğenlerim vardı. Yoksa bir temiz dövecektim onu."
"Yavaş Dağhan abi, benim karımdan bahsediyorsun"
"Olabilir, yakındır alırım bir daha böyle bir şey olursa ayağımın altına. abisiyim ben onun. Bu arada kollarını biraz fazla sıkmış olabilirim"
"Devrem, Dağhan abartma istersen, bizim bacımız olabilir ama onun bir kocası var üstelik o çocuk değil otuz yedi yaşında yetişkin bir kadın"
"Olabilir Devran azcık büyüsün bu gün kızının canını nasıl yaktı"
"Devrem sen baya kızgınsın ona sakinleş bence"
Sessizliğimi korumuştum, konuşursam Dağhan abimi kıracaktım. Meryemcenin canının yanmış olması sinirlenmeme sebep olmuştu. Hoş o sinirle sabah o odada ben kalmış olsaydım daha kötü yapabilirdim belki. Sinirim aslına bakılırsa bizim kızımız hem öksüz hem yetim bir kızdı. O bize Allah'ın emaneti, hediyesiydi. Bizimkileri karakola bırakıp, şirkete geçmiştim. Şirkete girdiğimde kimseye selam vermeden asansöre binerek benim ve toplantı odasının olduğu kata çıkmıştım. Cam duvarlı ve kapısı olan toplantı odasının önüne geldiğimde, gördüğüm kadarıyla Leyla hanım önünde iki bilgisayar birinde işlerini hallediyor birinden görüşme yapıyordu. Odanın önündeki koltuklara oturup, sekreterime bizimkileri çağırmasını söyledim. Bizimkiler geldiğinde müsaade alarak odaya girmiştik. Kadir ve Serdar şirket işleriyle ilgili şantiyelere gitmişlerdi. Odaya girdiğimizde ikinci defa yüzünde gördüğümüz tebessümle bizi buyur etmişti. Biz Leyla hanıma bakarken Hazar'ın öksürmesine gülmüştük. Masaya oturduğumuz da kahvelerimiz de gelmişti. Leyla hanım yerine oturmadan ;
"Mustafa Hamza bey, ben şimdi bir canlı görüşme yapacağım. Görüşme bittikten sonra gerçek toplantımıza başlasak "
"Olur Leyla hanım buyurun, bizde dosyalara bakarız"
"Ama siz sinirlenirsiniz, ben sizin odanızdan yapayım görüşmeyi"
"Ne alaka Leyla hanım sizin görüşeceğiniz insana, niye sinirleneyim"
"Davut kara ile konuşacağım, yani zorundayım"
"Tamam işinize bakın siz"
Leyla hanım yerine geçip bilgisayarını ayarlamıştı. Baran ve Bedirhan eliyle sakin ol derken, ben önümdeki kahveyi bir dikişte içmiştim. Hazar anlamadığı için yüzüme bakıp;
"Bilmediğim bir şey var galiba"
"Sadece sana bir şey soracağım Hazar, Meryemceyi gördüğüm kadarıyla Dilanın yerine koydun "
"Evet de sanane ağam"
"iyi az sonra Leyla hanımın konuşacağı adamı dinle"
Bilgisayarın arama sesi odayı doldurmuştu. Çok geçmeden Davut'un sesi duyuldu. Leyla hanım duruşunu düzeltip, konuşmaya başladı. Leyla hanımın gayet sert konuşması hepimizin hoşuna gitmişti.
"Selam leyla nasılsın"
"İyim Davut bey, yeni fırsatım oldu hayırdır konuş dinliyorum"
"Meryemce, benim işlerimi niye kesiyor. İş yapmaya uğraşıyorum "
"Sence niye Davut bey, hem bu nasıl iş yapmak "
"Ne varmış Leyla, iş işte"
"Senin ki iş yapmak değil Davut"
"Leyla ben ne bileyim o kadın, o adamın düşmanının hem avukatı hem de kapatması olduğunu"
"O adam dediğin Meryemce hanımın kocası, bir de bana bilmediğini söyleme"
"Leyla söyle ona biterim ben, zaten o olmadan iş yürütemiyor hiç kimse"
"Üzgünüm yurt dışındaki ve yurt içindeki güvenlik işini Yasin Bey'e verdi ."
"İmza attı mı ki o adamla"
"Evet çoktan sen onun iyi halini suistimal etmeyecektin"
"Kartal'ı da duydu dimi"
"Son damla o oldu zaten Davut"
"Tamam leyla neyse o nasıl, iyi mi"
"İyi gayet iyi"
" Sevindim ama , ama onu çok özledim."
"Neyse kapatalım bu konuyu, elindeki son iki müşterini iyi tut bize gelirse emin ol yok demeyecek Meryemce"
"Tamam leyla çok sağ ol"
"Neyse ben toplantıya gireceğim."
"Leyla ona de ki "
"Hiç bir şey demeyeceğim hele ki tek dayanağım olan kadını sinirlendirmek istemiyorum."
Davut bir şey demeden görüşmeyi sonlandırmıştı. Leyla biraz daha bilgisayarın ekranına bakakalmıştı. İçime doğan şey gerçek olmaz inşallah deyip bakışlarımı Hazar'a çevirmiştim. Sinirden kıpkırmızı bana bakıyordu. Ağzını açıyordu ki
"Sonra"
Leyla hanım önündeki sudan bir yudum alıp, zorla yutkunmuştu. Kafasını kaldırırken gözünden düşen tek damla yaşı silerek;
"Size bir şey soracağım, insan nasıl babasını öldürdüğü biriyle nasıl bu kadar rahat konuşabilir"
"Nasıl yani Leyla hanım"
"Şöyle Davut babamı öldürmüş, yani benim katil olan babam eceliyle ölmemiş. Neyse Meryemce hanım duymasın. Bu sefer kesin bu adamı öldürür"
"Niye ki bu adam sizin babanızı öldürdü ki"
"Meryemcenin gözüne girebilmek için. Davut Meryemce hanıma hala aşık ama ondan korkar. çünkü Meryemce hanım onu bir cümlesiyle bitirebilecek zekaya sahip oda biliyor"
Hepimiz leylaya bakarken o sakince yerinden kalkıp odanın stor perdelerini indirmişti. Projektöre bir video yansımıştı. Hepimiz baktığımızda kafes dövüşü yapılan bir yerdi. Görüntüye yaralı bir aslan gibi biri girdi koşarak üst kata çıkmıştı. çok geçmeden bir kaç merdivenlik yerden bir adam çuval gibi yere düştü. Sinirli olan kişi yerdeki adamı yakasından tutup kafese sokmuştu. Yerdeki adamın Davut olduğunu bir tek Hazar anlamamıştı. Döven kim diye bakıyorduk ki Davut yerden hızla kalkıp ona vuran kişiyi , Meryemceyi tellere çarpana kadar. Başındaki bereden tanımamıştık. Meryemce birden Davut da dönüp Allah ne verdiyse girişti. Kafesten çıkarken;
"Seni bitiririm Davut, hiç korkmadan seni bitiririm. Duydun mu beni, elimdekilerini hiç bir zaman unutma ve çevremdeki insanlara benim yüzümden zarar vermekten vazgeç"
dediğinde bir adım atıyordu ki Davut adını söylediğinde Leyla hanım videoyu durdurdu. Devamını merak ettiğimiz için dördümüzde sinirle ona bakmıştık. Leyla bize bakmadan ;
"Devamı anladığım kadarıyla sizin duymanız için hiç uygun değil. Neyse bu adamı dövme sebebi Mert'in üniversiteden bir hocasını ve kardeşini Meryemce hanımın yanında gördüğü için bu şerefsiz öldürdü ikisini de. Hocayı bu kafeste döverek öldürdü. Meryemce duyduğunda dört gün konuşmadı. Ta ki Mert'te gelen videoyu gördükten sonra çünkü o hocanın kardeşini taradıklarında Mert bacağından yaralanmıştı. Gördüğünüz gibi soluğu bu adamın yanında aldı. Meryemce çok aşırı sinirlendiğinde konuşmaz, ama yavaş yavaş katlanır siniri ve neredeyse can almaya kadar gidecek olur sonra Allahtan korkusundan çok ağır cezasını keser. Şuan bu Davut'a kestiği gibi, bu adamın şuan hiç itibarı kalmadı. Meryemce iş yapacağı adamı çok inceler didik didik eder. Neyse benden bu kadar anladığım kadarıyla siz onun en pislik tarafını canının yandığı yönünü görmediniz Allahta göstermesin"
Hepimiz bir ağızdan amin dediğimizde toplantı odasının havası biraz olsun değişmişti. Leyla hanım ile dosyalara baktığımızda hala ekran durmuş bir şekilde öyle duruyordu. Bizim dördümüzün Meryemcenin değişiyle Mahşerin dört atlısının aklından aynı şey geçiyor olacak ki aynı anda;
"Şu videoyu devam ettirsene "
Leyla kafasını hayır anlamında sallamıştı. Dosyalar imzalanmış, herkes işinin başına dönmek için odadan çıkıyorduk ki Leyla hanım birden ;
"Mustafa bey siz kalın odada, Bu yeni patronlarım belki bana kahve ikram ederler Baran beyin odasında. Sonra bilgisayarımı gelir alırım ben"
Leyla hanımın ne yapmak istediğini anladığımda kafamı tamam anlamında sallamıştım. Onlar çıkarken bende Leyla hanımın yerine geçip projeksiyonda olan videoyu devam ettirdim.
Meryemce bir adım atmıştı ki Davut seslendi ona. Meryemce ona döndüğünde ellerinin üstünden kan akıyordu. Adama vurmaktan eli parçalanmış anlaşılan. Davut yavaş hareketlerle ayağa kalkıp kafesin kapısına yaslandı. Ve beni deliye çevirecek cümleleri kullandı.
"Seni seviyorum Meryemce, Elbette bir gün benim olacaksın bu iş benim canıma mal olacağını bile bilsem, o boynundaki sana has o kokuyu içime çekeceğim. Olur da evlenirsen ki imkan vermiyorum. işte o zaman senden koparım ama sen evlenemezsin. çünkü sadece benimsin. Seni ancak ben alırım koynuma ve bana geleceğin günü iple çekeceğim "
Sinirle videoyu kapattığımda önüme gelen dosya dikkatimi çekti. Dosyanın adı Meryemcem özel yazıyordu. Açtığımda Leyla hanımın ansızın çektiği belli olan resimleriydi. Havuzda yüzerken, Mert'in kucağında uyurken, Ofisinin koltuğunda uyurken. Bir kaç video vardı. Rastgele bir videoyu açmıştım. Evindeki spor odasında çalışırken. Ter içinde vuruyordu. Ben bunları izlerken Meryemceyi iyice özlediğimi anlamıştım. Saate baktığımda akşam olmaya başlamıştı. Telefonu elime aldığımda Meryemceyi arayacaktım ki Leyla hanımdan gelen mesajla keyiflenmiştim.(Mustafa bey, o dosyayı kendi özel bilgisayarınıza aktarabilirsiniz. ve sorun olmazsa akşam konağa götürseniz bende akşam gelip alırım bilgisayarımı. Birde masanın üzerindeki hard disk boş ona aktarın sizin için o). Hard diski bilgisayara takıp dosyayı aktarmaya başlamıştım. Tekrardan elime telefonu alıp Meryemceyi aramıştım. Uzun çaldıktan sonra açılmadığı için iyice delirmiştim. Annemi arayacakken telefonum çalmaya başladı. Hızla açmıştım. Meryemce uykulu bir sesle ;
"Özür dilerim Asi ağam"
"Ne için Meryemce"
"Telefonu geç açtığım için ve sabah kızımıza bağırdığım onu ve seni üzdüğüm için"
"Tamam unuttum ben onu, niye geç açtın telefonu"
"Şey uyuyordum ben, biraz midem fenada"
"Anladım kış güneşim, birazdan çıkacağım bir şey istiyor musunuz"
"Seni istiyorum, bir de şey Mina'm gelmedi galiba daha "
"Onun gelmesine daha bir saat var, Avşin yanına gitti zaten"
"Ben bilmiyordum, bir dakika Mustafa ağam."
Meryemcenin yanına biri gelmişti, ama anlamadım sesinden kim olduğunu. ben dinlemeye çalışırken, Meryemce nefes alıp konuşmaya devam etti.
"Ben uyuyorum diye Avşin beni rahatsız etmemiş annem dedi şimdi"
"Annem senin yanında mı"
"Evet ağam merak etmiş beni"
"Tamam bende çıkıyorum"
.................
Konağa geldiğimde saat sekiz olmuştu. Şirketten çıkarken sekreterim sağ olsun son imzaları atmam için bir sürü dosyayı önüme yığmıştı. Yakamdaki kravatı gevşetip avluda oturan annemlerin yanına geçtim. Kızlar geniş salonu açmış masayı oraya kuruyorlardı. Periye baktığımda , nasılda bekarlığındaki gibi iş yapıyordu. Benim ailem hiç bir zaman Ayşegül ve Songül'e çalışan muamelesi yapmamıştı. Allah razı olsun şimdi Meryemce de Gülcan da öyleydi. Nisa zaten geldi mi bizimle oturmak yerine mutfakta kızlarla daha çok zaman geçiriyordu. Ayşegül elinde tatlı tabağıyla salona geçerken beni görünce tam bir şey diyecekti ki konağın kapısının çarpma sesiyle yerinden sıçradı. Gelenlere baktığımda babam ve amcam olduğunu görmüştüm. Babam ve amcam sinirle bizim yanımızdan geçerken, babam bana gözleriyle çalışma odasını gösterdi. Bu gecenin uzun olacağını anlamıştım. Elimi saçımdan geçirip, avluda oynayan Mina ve Talhayı yanıma çağırdım. Koşarak yanıma geldiklerinde, önce sıkıca sarıldım ikisine, sonra boynumdaki kravatı çıkarıp, Talhanın boynuna taktığımda Minam gülmeye başladı. Mina'm ona gülerken ceketimi de çıkarıp onun omuzlarına bırakınca, annesi gibi kaşlarını çatmıştı. Annemler gülmeye başladığında Minam bu sefer onlara kaşlarını çattı. Talha birden gülerek;
"Fıstık sen baba oldun ama ben anne olmam"
"Baba yaa , şuna bir şey de yaaa"
"Talha sen zaten anne olma, hadi benim fındık içlerim bunu benim odama götürün sonra Emrah abiniz size oyun oynatsın oyun odasında"
Çocuklar sevinerek bizim odaya koşmaya başladıkların da bende çalışma odasının kapısına geldim. Odaya girdiğimde ikisi de benim masamın önündeki koltuklara oturmuş, beni bekliyorlardı. Ağada olsam ben onların evladıydım önce, onun için koltuğuma oturmadan duvar tarafındaki koltuğa oturdum. Tebessümle ;
"Buyurun, Hamza ağamın aslan parçaları"
"Ulan Mustafa Hamza "
"Buyur amcam"
"Bırak da bizde sinirlenelim azcık"
"Bırakmam efendim, ben varken size hiç bir şey bırakmıyorum. Söyleyin ağanıza, nedir sizi bu kadar sinirlendiren şeyi, Söyleyin kökünden kazıyayım"
Amcam babama baktı, sen anlat der gibi. Babam başını salladığında, bana dönerek derin nefes alarak konuşmaya başladı ;
"Mustafa, oğlum, Helin ile Şuleyi"
"Ne olmuş gene onlara"
"Savaş Varlıoğluyla görmüşler. O adamla helin baya samimiymiş"
"Tamam baba tamam, bunlar beni eski Mustafa yapmaya niyetli. Benim sinirimle baya oynuyorlar. Neyse siz çıkın ben çok güzel halledeceğim bu işi"
Babam ve amcam ayaklandıklarında, bende masama geçiyordum ki babam bana bakıp;
"Sende baya yaslandın be ağam"
"Niye ki baba"
"E bize de babalık yapıyorsun artık"
"Baba yaa "
Babam gülerken, amcam yanıma gelip omzuma elini koymuştu. Ben ona baktığımda gülerek söze girdi;
"Ne oldu amcam, abim doğru mu söyledi"
"Siz görürsünüz, dedem gibi alayım mı annem ve yengemi yanınızdan ağanız olarak"
Babam ve amcam birden kaşlarını çatıp;
"Sen bayadır büyük dayağı yemedin anlaşıldı. Biz seve seve üstlene biliriz"
Ellerimi gülerek teslim olmuşçasına yukarı kaldırıp;
"Tamam büyüksünüz Mirza ağam, Ahmet ağam"
Babam ve amcam dışarı çıktıklarında Baran ve Bedirhanı aramıştım gelmiyor musunuz diye. Bedirhan ailesiyle teyzesine geçecekmiş. Baran zümrütle bağ evine geçmişler baş başa zaman geçirmek için. Hazarı aradığımda dertli dertli açmıştı telefonu. Sorduğumda Leyla hanım gece İstanbula gideceği için dertliymiş. Ona çaktırmadan güldükten sonra yemeğe gelmesini söylemiştim. Boş konağa gitmesini istemiyordum. Konağa yakın olduğunu söyleyip kapamıştı telefonu. Çalışma odasından, odamızın önüne geldiğimde Meryemce belki uyuyordur diye sessizce içeriye girmiştim. Başımı kaldırıp yatağa baktığımda, bağdaş kurmuş önünde yatan küçük seyhanla konuşuyordu. Beni sessiz girdiğim için fark etmedi. İşaret parmağının tersiyle yanağını severek;
"Meleğim, Seyhan'ım, sen ne tatlı bir kızsın Rabbim seni hep mutlu huzurlu etsin. Allahım nazardan saklasın. Annen gibi nazlı baban gibi dürüst ol. Kadir ve Serdar dayın gibi merhametli, Baran, Bedirhan ve Hazar dayınlar gibi sevecen, saygılı, Dedeniz gibi güler yüzlü ol. Hayırlı bir evlat ol inşallah. Bir de şey var Mustafa Hamza dayın var ondan hiç korkma tamam mı o sizi yeni yeğenlerine sevgisini çok nadir gösterir ama sizi çok sever. Ondan korkma ama saygı duy."
Meryemcenin kokusundan daha fazla uzak kalmamak için Seyhanın ağzından konuştum.;
"Ama ebe yenge ben şimdiden çok korkuyorum o dayımdan "
"Hii , Mustafa'm yaaa"
Yanına gidip anlından öpmüştüm. Yanına oturduğumda başını omzuma koyacakken, kolumu kaldırıp altına almıştım. Saçları açık olduğu için burnumu saçına koyup koklamıştım. Yatağın üzerindeki Seyhan'a bakarken, birbirimizi dinliyorduk. İkimizde aynı anda birbirimizin gözlerine baktığımızda kapı çalmıştı. Ben gür bir sesle gel dediğimde Peri başını kapının arasından uzatıp gülerek bize bakmıştı. Elimle yanımıza çağırmıştım. Hızla yanımıza geldiğinde kızını almadan önümde durunca kolumu Meryemceden çekip Periye sarılmıştım. Anlını öptüğümde azcık uzaklaşıp;
"Ben yanına geldiğimde bir tek bana sarıl ağa abim"
"Peri bu neydi şimdi kızım"
"Bilmiyorum abi kıskandım galiba, sizi ilk defa böyle sıkı sarılırken gördüm"
Gülerek periye tekrar sarılmıştım. Anlından tekrar öpüp;
"Hadi al şu çirkin kızını da çık odamdan"
"Neyy, gel kızım gel senin bu ağamız olacak dayın kör olmuş sana çirkin diyor"
Peri birden kızını kaldırdığında başını tutamadığından, bebeğin başı geriye düştüğünde hemen elimle tutmuştum. Peri bana baktığında kaşlarımı çatarak;
"Peri ne yapıyorsun, dikkat etsene kızım"
"Abi ben"
Tam ağzımı açıyordum ki elimin üstünde hissettiğim elle sustum. Meryemce bileğimi tutarak söze girdi.
"Tamam perim olur böyle şeyler, ben minayı uyku sersemi kaç defa yatağa düşürdüm. Bir şey olmaz ki, bir de sen düşürmedin. Hadi sen git onu doyur az sonra ağlamaya başlar annesi"
Peri odadan çıkarken Meryemceye teşekkür edercesine bakıyordu. Peri odanın kapısını kapadığında hızla ona döndüm. Periye dediği şeyin gerçek olmaması için gözlerine baktım. Meryemce göz kırpıp;
"Hadi sor, sor"
"Gerçekten kızımızı yatağa düşürmedin dimi, benim olmadığım zamanlarında"
"Ohooo, kaç defa düştü."
"Meryemce gerçekten mi"
"Tabi ki hayır ona bir şey olacak diye aklım çıkıyordu. "
"EE niye öyle dedin periye"
"Unutma kocam ki o kız daha yeni anne ve bebeğine süt veriyor. Onun korkması üzülmesi demek seyhan hanımın aç kalması demek, sütü kesilir Perinin. Sonra küçük yeğenin hep hasta olması demek dayı bey"
"Ben bir an korktum Meryemce"
"Korkma ağam korkma, ben yokken nasıl bakacaksın çocuklarımıza"
"Sen nerede olacaksın ki, ben bakıyorum çocuklara"
"Şey yani,, yani ee hastaneye acil vakaya gittiğimde, gece dinlenmek istediğimde "
"Anladım, annemler var ya onlara veririz, kader birine bakar, selvi bakar. Dinlenmek istediğinde çocuklara onlar bakar bende alırım seni göğsüme dinleniriz. Hastaneye gittiğinde yine yanına gelirim"
"Ahhh derdim, ahh dermanım. hadi kalk kalk duşa gir, bende sana kıyafet hazırlayayım"
Meryemceyi başından öpüp ayağa kalktığımda, oda yatağın diğer tarafından kalkmıştı. Ben gömleğimin düğmelerini açarken yanıma gelip düğmelerimi açmama yardım etmişti. Başını aşağı eğdiğinde elimle çenesinden tutup gözlerime bakmasını sağlamıştım. Bana garip bir şekilde bakıp birden kaşlarını çattı. Hızla iki yakamdan tutarak;
"Ağam"
"Efendim ağam"
"Ben ölsem , sen yeniden evlenir misin"
"O nereden çıktı şimdi"
"Sen bana cevap ver soru sorma"
"Tabi ki evlenirim, dul ağamı olurmuş"
"Sen. sen var ya gerçekten odunsun"
Meryemce hırsla yakalarımı bırakıp, başına tülbentini alıp kapıyı sertçe arkasından çekip çıkmıştı. Onun bana sinirlenip çıkmasına gülerek ellerimi belime koyup, gerçek içimdekileri söyledim o duymasa da;
"Ahh asi karım, sen ölsen bu asi ağa yaşar mı? yaşayamam be deli doktor. Yaşasam da bu tene senden başkasının nefesi değmez. Ahh kalbimdeki tımarhanenin ilk ve tek delisi"
Kıyafetlerimi alıp banyoya geçmiştim. Duşumu alıp banyodan odaya geçtiğimde elinde benim gömleğimle Mina odadaki koltukta oturuyordu. Birden onu görünce irkilsem de üzgün olduğunu anladım. Yanına gidip dizlerinin önüne, yere oturdum. Minam annesi gibi anlıma düşen saçımı geriye attığında, bende gülerek gözümü kırptım ;
"Baba banyo mu ettin"
"Evet babam da, sen ne arıyorsun burada, yoksa annen mi kızdı sana"
"Yooo annem dedi git asi ağayı çağır diye. Onun için geldim"
"O zaman niye gülmüyorsun sen "
"Babaaaa"
"Efendimm"
"Piç ne demek, kötü bir şey demek dimi"
"Nereden duydun onu ve sana kim öğretti bunu"
"Baba bağırma korkuyorum. kötü bir şey demek dimi"
Minam ağlamaya başladığın da hemen koltuğa oturup kucağıma alıp sarıldım. Minanın başı boynuma dayalı biraz öyle durmuştuk. Elimle yanağını severken için için ağlıyordu. Mina'm susmaya başladığında sinirimi yatıştırıp sakince;
"Korkma babacığım, söyle bakalım nereden ve kimden duydun"
"Biz avluda top oynuyorduk. Topumuz Kevser ve Kezban halaların masasın oraya kaçtı. Talhayı annem çağırdığında, bende topu alırken Kevser hala, Kezban halaya dedi. Bu iki piçin sesinden bir rahat edemiyoruz dedi."
"Tamam kızım, annen ve Talha duydu mu bunu"
"Yok ben sana dedim. Annem sinirlenip üzülmesin diye"
"Tamam prensesim hadi gidip yemek yiyelim"
Odamdan çıkıp salona geçerken, Hazar da konaktan içeriye girdi. Salona peş peşe girmiştik. Koltuğa oturmadan masaya geçmiştim. Mina kucağımda masaya oturduğum da, Meryemcede yanımdaki yerine oturdu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde Mina'ya gülerek bakıyordu. Kulağına yaklaşarak;
"Seni üzdüysem, özür dilerim Gül güzelim"
"Yok ağam üzülmedim. Hormonlar sağ olsun"
Boşta kalan elimle dizinin üzerindeki elini tutmuştum. Masaya baktığımda çorbalar konmuştu. Afiyet olsun dediğimde herkes yemek yemeğe başlamıştı. Mina biraz yüksek sesle Meryemceye senin kucağında yemek istiyorum dediğinde, gülerek tamam demişti. Mina kucağımdan kalkmaya niyetlenince belinden tutmuştum. Meryemce elini uzatmış kucağına alacakken, Mina'm dolu gözlerle bana baktı. Kızımın burnundan öpüp elimle bir dakika demiştim. Meryemceye doğru eğilip sandalyesinin altından tutup yanıma çekmiştim. Dizimi onun dizinin yanına koyup ikimizin dizinin üzerine oturtmuştum. Mina'm gülünce odadaki sinirim yavaş yavaş diniyordu. Meryemce önündeki çorbadan Minaya yedirirken bende ekmek yediriyordum. Kafamı kaldırıp masaya baktığımda herkes göz ucuyla bizi izliyorlardı. Babamla göz göze geldiğimizde çocukluğumdan beri beni sevdiğini belli etme şekilliyle, göz kırpmasıyla beni mutlu etmişti. Ayşegül'ün önüme koyduğu soğuk suyu tam içiyordum ki Mina ;
"Ben de o sudan içebilir miyim baba"
"Bu su soğuk ama Ayşegül 'e söyleyelim sana ılık su getirsin"
Mina'm suratını asınca dayanamadım. Meryemce gözüyle yok dese de ben bir yudum içirmiştim. Mina'm gülerken, Kevser halam öksürerek;
"Mustafa'm şu kızı fazla nazlama, sonra kendini gerçekten senin kızın zannedecek, yerini haddini bilmeyecek sonra uğraşta dur. Besle büyüt işte. Ne farkı var Ayşegül ve Songül den. yengem onları da büyüttü, Bak yerleri mutfak."
Kafamı minaya çevirip, gözlerine bakmıştım. Beş yaşında olmasına rağmen her şeyin farkındaydı. Bakışlarımı azcık yukarı kaldırdığımda, Meryemcenin sinirlenmiş olduğunu gördüm. Mina'nın güzel örülmüş saçlarını severek sakinleşmeye uğraşıyordum. Tekrar kafamı masaya çevirdiğimde Hazarla göz göze geldik. Hazar'ın sinirlendiği gözlerinden belliydi. Ayşegül masaya tatlı ile birlikte İrmik helvası getirdiğinde, Meryemceye sen mi yaptın dercesine bakmıştım. Kafasını hafif sallamıştı. Tatlıdan önce irmik helvasını önüme aldığımda Kevser halam tekrar lafa girdi.
"Mihriban yenge, siz bu gelin hanımın çarşafını görmemiştiniz dimi Kezban öyle demişti. Yoksa bu çocuk gerçekten pi-"
"O kelimeni tamamlama Kevser kadın"
"Sana ne oldu, Hazar oğlum"
Meryemcenin kucağına sığınmış kızımı kucağıma alıp başını öpmüştüm. Ayağa kalkıp elinden tuttum. Avşin'in yanına gidip Talha'nın da elinden tutup Ayşegül'ün yanına geldim. Çocuklar benden korkmasın diye Ayşegül'e Mutfağa götürmesini söyledim. Ayşegül benim o bakışlarımı bildiği için hemen çocukları alıp salondan çıkmıştı. Arkamı döndüğümde gözüm Periye takıldı. Meryemcenin odada dedikleri aklıma geldiğinde yanına gidip;
"Peri kızım sen, kızını yeğenlerinle tanıştırdın mı"
"Yok abi, çocuklar hadi gelin gözünüz güzel kız görsün."
Peri ve Kenan çocuklarla salondan çıkarken Kader ve Selvi yanıma gelip müsaade isteyip salondan çıkmışlardı. Onların arkasından kapıyı sertçe kapatmıştım. Annem ve yengem salondaki koltuklara geçmiş bana bakıyorlardı. Avşin ,yerinden kalkıp Meryemcenin yanına oturmuştu. Kevser halama bir adım daha yaklaşıp;
"Senin derdin ne hala söyler misin bana"
"Ne olacak Mustafa görünen köy kılavuz istemez bu karı-"
"Yavaş kevser hanım yavaş gel, bu kadın dediğin senin hanımağan, sen yaşlılıktan unutun galiba. Bizzat senin baban hanımağa yaptı. Saygını bileceksin. Şimdi sen kimsin ki benim kızıma piç diye biliyorsun. Sen kimsin ki benim mahremime, karımın namusuna dil uzatıyorsun. Sen önce bir şey söyleyeceksen kendine bakacaksın. Kürşat abimin nasıl olduğunu kimden olduğunu çok iyi biliyoruz. Rahmetli dedem seni bir sürü çocuğun olduktan sonra evlatlıktan red etmediyse yine benim sayemde. Şimdi birine bir şey söyleyeceğin zaman önce kendi hayatına bak anladın mı beni. "
"Ağam ben şey"
"Hee yeni hatırladın ağan olduğumu hay maşallah sana, Hata bende sizde değil. İki yüzünüze güldüm. Aman dedim ben önce yeğenim dedim ama görüyorum ki sizde arkadan vurma devam ediyor. Herkes ayağını denk alsın yoksa sonuçları hiç iyi olmayacak. Bana bakın ben dedeme söz verdim. ama ki benim adımı, aşiretimin yüzünü adını yere sürecek en ufak şeyde sevgili halalarım sizi bitiririm. Kezban hala oğlun akın niye Mardin'e gelemiyor"
"Ağam şey "
"Söyle , söyle nasıl o şerefsiz kocan ve senin gözünün önünde öldüresiye nasıl dövdüğümü söyle. İnanın ikinizin kızını da dedemin emaneti demez veririm bir adama hepimiz rahat ederiz. Ama sevinmeyin eş diye değil kuma diye."
Bağıra bağıra hem konuşuyor hem masaya vuruyordum. Her vurmamda Meryemce yerinden sıçrıyordu. Meryemce ilk defa beni bu denli delirmiş görüyordu. Gözlerim bir an Meryemceye dalınca Kezban halam kuyruk acısıyla;
"Ağam bizim kızlarımız sana babamızın emaneti, ya Avşin o kime emanet. Onu ver kuma diye zaten babamın günahıdır. Abimler zaten mecburiyetten bakıyorlar onu. Biri bu konaktan kuma olarak gidecekse o gidecek duydun mu beni"
Ağzımı açmadan Kevser halam söze girdi;
"Evet bizim kızlarımız kız olan kızdır. Hamza ağanın ve Mizgin hanımın kanından soyundadır. Ya Avşin, babamızın bir kapatmadan olan kızı. Verilecekse o verilecek kuma. Bakmak zorunda değilsin"
Avşin'in ağlama sesini duyduğumda arkamı dönmüştüm ki, Meryemce ayağa kalktı. Avşin'i hafifçe kolundan tutup annem ve yengemin ortasına oturttu. Biliyordum babam veya amcam, annem veya yengem zoraki sevmiyordu Avşin'i gerçekten seviyordu. Annem, Avşin'e sıkı sıkı sarıldı. Halamlar Avşin üzerine konuşmaya devam ederlerken Salonda benim kükrememe eş bir ses duyuldu sesin geldiği kişiye baktığımda gurur duymuştum. Hazar ayağa kalktığında elimle otur demiştim. Meryemce yanıma gelip;
"Bana bakın sustum sustum ama yeter. Şu kız kime mi emanet, bana emanet bizzat babası tarafından bana emanet edildi. Sizde saygı denen bir şey kalmamış. Sizin hesap sorduğunuz adamı babası yaşındaki adamlar sayıyor elini öpüyor ama siz yazık size. Kızıma piç dediniz sustum. Bana kız değil dediniz yine sustum. Ben bana emanet edilene laf söylemenize izin vermem Kevser hanım. duydunuz mu beni Kezban hanım. Kan mevzusuna gelirsek Avşin has Alibeyoğlu kanı taşıyor da ya siz ne kanı taşıyorsunuz Kevser hanım"
Kevser halam elini kaldırdığında herkes halamın adını söyledi. ben sadece bakmıştım. Çünkü Meryemce halamın bileğini tutmuştu. Yüzünü biraz daha halama yaklaştırıp;
"Bana bakın Kevser hanım son kez söylüyorum beni sinirlendirmek istemezsiniz. Ben insanı sadece bir kere uyarırım. İkincisi olmaz yaşına da bakmam sıfatına da bakmam. Herkes yerini bilecek. Avşin'e yapılacak en ufak ima bana yapılmıştır. Bana Hanımağanız olan bana yapılmıştır. Bu arada kendini şanslı hissedebilirsin Kevser hanım, kimsenin bana bu şekilde el kaldırmasına müsaade etmezdim. Bu sana kocama olan saygımdan kaynaklık, şimdi misafir olduğunuzu bilin ona göre davranın"
Meryemce hırsla halamın elini bırakıp, Avşin'i annemin kucağından almıştı. Kapıdan tam çıkıyordu ki Şule;
"Sen sözde hanımağa, saygısızsın Meryemce hanım, Çok rahat büyümüşsün"
"Ne alaka Şule"
"Kocanın halasını tehdit edecek kadar saygısızsın"
"Ben birincisi kimseyi tehdit etmem uyarırım bunu helin bilir . İkincisi ben adamına göre muamele ederim. Şimdi bak güzelim ben olduğum yaşa da konuma da kolay gelmedim. Sen sevgili annenin eteğinde evcilik oynarken ben çalışıyordum. Sana anlatmaya kalksam anlamayacaksın"
Meryemce bana baktığında başımla çık demiştim. Avşin ile birlikte dışarı çıkarken kapı daha kapanmadan Hazar da çıkmıştı. Kadir ve Serdar da baş ile müsaade alıp çıkmışlardı. Babam ve amcamın ortasına oturmuştum. Başımı ellerimin arasına alıp;
"Kezban hala, Kevser hala kızlarınız benim düşmanımla geziyor, sizi ilk ve son kez uyaracağım beni delirtmeyin. Kızlarınız yoldan çıktıysa ben onları bir yola sokarım duydunuz mu beni."
"Mustafa o adam düşman değil bir kere "
"Helin aranma bak alacağım ayağımın altına yapmadığım şey değil bir değişiklik olur bir bayanı çiğnemiş olurum"
"Mustafa hep o karın"
hızla yerimden kalkmıştım. Odanın ortasına gelerek;
"Bana bakın ister kabul edin ister etmeyin Meryemce hanım sizin hanımağanız onu sözü benim sözüm benim sözüm onun sözü. Olur ki onu çiğneyecek olursanız gözümü bile kırpmadan alırımı canınızı. Buna benim kardeşlerim, dostlarımda dahil her ne yaparsa arkasında duracağım. Buda son sözümdür bundan sonra herkes haddini bilecek. Burada helin inşallah o adamın yanında ben seni görmem veya duymam artık"
Hızla salondan çıktığımda, mutfağa gidip çocuklara bakacaktım. Mutfağa girdiğimde avludaki semaverde olan çayın yanına kızlar bir şeyler hazırlıyorlardı. Songül beni kapının önünde görünce yerinden sıçramıştı. Karşıma gelip;
"Ağam bir şey mi istedin"
"Huzur Songül huzur, burası sakin şurada iki dakika durayım"
"Tabi ki ağam "
Kızlar sessizce işlerini yaparken bende sandalyeye oturmuştum. Gözlerimi kapatıp sessizliği dinlerken şakaklarımda çok istediğim parmaklarla, sevdiğim koku burnuma dolmuştu. Derin bir nefes alıp gözlerimi hafif aralamıştım. Meryemcenin karnı tam karşımdaydı. Başımı karnına yaslayıp, beline sarılmıştım. Meryemce parmaklarını saçlarımda gezdirirken;
"Başın ağrıyorsa ilaç vereyim mi? Asi'm"
"Yok biraz böyle durayım geçer"
Hafif hafif rahatlamaya başladığımda mutfakta Hazar'ın sesi duyuldu. ;
"Hanım, hanım ne oluyor sahipsiz mi sandın sen benim ağamı, çek ellerini ağamın üzerinden"
"Hazar ağa kadın olsan ne şirret bir şey olurdun yani, aman al senin olsun hıh"
Meryemce başını sallayarak mutfaktan çıktığında bende hazarın yanına gitmiştim. Gülerek avluya geldiğimizde Kadir'e babamları sordum. Babamlar ve amcamlar yorgun oldukları için odalarına çekilmişler. Halamlar kendi odalarında oturacaklarmış. Peri, kader ve selviyi sorduğumda Serdar birden gülerek 'ayağın altında dolaşmak istemediler herkesi uyudu say ağam' dediğinde gülmüştük. Ailem bu gece yine benden korkmuşlar anlaşılan. Avluda Avşin, Kadir Serdar ve hazar otururken konağın kapısı açılmıştı. Yorgun bir şekilde Devran gelmişti. Yanımıza gelip oturduğunda ;
"Devran'ım aç mısın"
"Yok ağam aç değilim ama çok yorgunum çay var galiba"
"Bizde yeni oturduk şimdi içeceğiz. Dağhan abim nerede"
"Gülcan yengemin yanına uğradı o"
Kendi aramızda sohbet ederken, Dağhan abim ve Gülcan konağa gelmişlerdi. Elimdeki çay bardağını Dağhan ve Gülcan'a gösterdiğimde çayı çok seven Gülcan gülerek yanımıza gelmişti. Gülcan çayını içerken, Dağhan abim başını sağ, sola yatırıp rahatlatmaya uğraştığında Devran birden ;
"Devrem tosbağa mı çarptı seni"
"Sorma sus, Gülcan arabasıyla senide götürsün abisi"
"Götürsün Devrem yengem istesin o arabayla İstanbul'a gideyim ama ben arabamdan memnunum"
Meryemce odadan sinirli bir şekilde çıkmıştı. Yanımıza hızla gelip, sedire oturduğunda sabahtan beri siniri inmeyen Dağhan burnundan soluyarak;
"Yavaş bari karnındakileri rahat bırak"
"vayemin kocan olacak adama bir sakinleştirici vur çünkü benim kardeşi olduğumu unutmuş "
"Bahar gözlüm şu yanımdaki deliye söyler misin "
"Sen söyle aaa ben gidiyorum daireme, bir rahat rahat çay içirmediniz be neyse ağam müsaadenle"
"Kaç Gülcan kaç"
Gülcan giderken Dağhan, ayağa kalktı. Meryemcenin arkasından geçerken boynuna sarıldı. Başını öpüp;
"Seni bir daha öyle görmek istemiyorum, Güzelim duydun ve anladın ne demek istediğimi"
"Özür dilerim abi"
Dağhan koşarak merdivenlerde Gülcanı yakalamıştı. Biz onlara gülerken, Leyla hanım avluya girmişti. Leyla hanım bize ayak üstü yapacaklarımızı söyleyip çıkıyordu ki Meryemce ayağa kalkarak ellerini göğsünde birleştirdi ;
"Sen ne saklıyorsun benden"
"Hiç, hiç Meryemce"
"Nereye gidiyorsun işlerin bitmedi ki senin"
"Mert yarın çok büyük bir toplantıya girecek yanında olmam lazım. Arabam burada hazar beyin konağında ben uçakla gidiyorum. Sağ olsun yardımcı oldu."
"Bırakalım mı hava alanına"
"Yoo yok yani Meryemce"
"Leylaaaa"
"AFFF bahadır dışarıda takside bekliyor beraber döneceğiz"
"Lan, leyla o adam ne alaka"
"İşi varmış bir kahve içtik aynı uçaktaymışız"
"Çağır şu adamı şuraya, taksiye de söyleyin gitsin"
Leyla hanım telefonuyla bir şeyler yapıp elindeki çantayı sedire koymuştu. Hazar'a göz ucuyla baktığımda yerinde duramıyordu. Elindeki çay bardağı çatladı çatlayacaktı. Meryemce kalktığı yere tekrar oturmuştu. Kapıdan iki kapıyı yan yana koysan o genişlikte dev gibi kas yumağı bir adam girmişti. Meryemce yerinden kalktığında adam ellerini karnının üzerinde birleştirip;
"Hanımefendi beni görmek istemişsiniz"
"Bahadır Mardin'de ne işin var ve Leylanın yanında"
"Hanımefendi, Davut beyin yanından ayrıldım, Şimdi Yasin beyin yanındayım"
"Biliyorum ben dedim Yasin'e seni yanına alması için"
"Allah razı olsun Hanımefendi duydum."
"Bahadır leyla ne alaka diyorum"
"Hanımefendi zeliş öldü. oğlumu yetimhaneden alabilmek için bi-"
"Kes sesini doğruyu söyle Bahadır bir senedir cenk senin yanında"
"Leyla bacım kusura bakma. Hanımefendi Davut kara haddi olmadan büyük bir işe girmiş, Leyla hanımın babasını öldürmüş. Bende İstanbul'a gidiyorum delil bulup Leyla hanıma vermek için"
"Bahadır senin bu doğru halini seviyorum"
"Sağ olun hanımefendi."
"Sen yine de yakın durma Leylaya ve o deliller bana gelecek Leylaya değil"
" Tamam hanım efendi. Durmam hanımefendi, zaten bacım o benim. Hem ben şey Yasin beyin kız kardeşi Demet hanım ile nikah kıydık. Oğlum annesiz kalmasın hem de onun Demet hanım anne olabilsin diye"
"Anladım bahadır, Gidebilirsiniz"
Leyla hanım ile Bahadır bey konaktan çıkıyorlardı ki, Hazar birden ;
"Leyla hanım size ben eşlik edeyim buyurun arabam dışarda siz çıkın ben ceketimi alıp geliyorum."
Leyla hanımlar, konağın dışına çıktığında hazar bana bakarak;
"Tabi ki eşlik edeceğim taa İstanbul'a kadar"
"Saçmalama"
"Ağam yirmi dakikan var aynı uçakta yer bulman için"
Hazar konaktan çıktığında onun haline gülüyorduk. Meryemce odaya giderken bende hava alanındaki dostumu aramıştım. Leyla hanımın adını verip uçağını sorduğumda yanındaki bir koltuğun boş olduğunu söylediğinde Hazarın adını verip yerini, ayırmıştım. Hazar'a mesaj çekip haber vermiştim. Telefonumu masanın üzerine koyarken kadir ve serdar ile aynı sedirde oturuyorduk. Devran ile Avşin diğer sedirlerde bir şey konuşuyorlardı. Ben onları izlerken gözüm Meryemce ile benim odama takıldı. Camın önünde hararetli şekilde telefonla konuşuyordu. Beni daldığım yerden Kadir'in öksürüğü çıkarmıştı. Kafamı ona çevirdiğimde söze girdi.
"Gerginsin abim"
"Görmüyor musun Kadir'im halamlar, kızları hepsi ayrı dert. Onu geçtim ağalık toplantısı var, hem de bu konakta"
"Anladım abi, sıkma canını her şey olacağına varır. Biz kardeşlerin yanındayız"
"İyi ki varsınız be Kadir iyi ki"
"Her zaman abi, senin canın sağ olsun abim.. dimi len serdar"
"Soruyor musun bir de Kadir abi tabi ki varlığı yeter abimin. O değil de Mustafa abi"
"Efendim Serdar"
"Bir de seni seçerlermiş ağa diye"
"Sus lan o zaman sizi daha çok korumam lazım. Bütün aşiretlere ne kadar düşman varsa ilk beni indirmeye çalışırlar. Onun için hiç ama hiç hevesli değilim. "
"Abi biz sıkı yönetime, korunmaya alışkınızda Meryemce yengem"
"Her halde hepten delirir"
Üç kardeş çocukluğumuzdaki gibi kahkahamızla konağı inletmiştik. Kadir ve Serdar müsaade alıp odalarına çıkıyorlardı. Onların arkasından biraz daha baktıktan sonra tekrar başımı yan tarafta sohbet eden Avşin ve Devrana çevirdim. Avşin, el hareketleriyle bir şey anlatıyor, Devran da can kulağıyla dinliyordu. Bedenimi biraz daha onlara çevirmiştim. Ben onları izlerken telefonuma gelen mesaj sesiyle dikkatimi telefona verdim. Mesaj Dağhan abimdendi. Kafamı kaldırıp onlara ait olan kısma baktığımda elinde sigarası oda Devrana bakıyordu. Dağhan abim gülerek içeriye geçmişti. Avşin birden bana bakınca, sanki sevgilisiyle babasına yakalanmış kız gibi başını aşağı eğmişti. Devran hızla yerinden kalkıp yanıma geldiğinde, Ben de ayağa kalktım. Avşin yanlış anladığı için hemen yanımıza geldi. Tam ortamız da duruyorken, Devran gülerek söze girdi;
"Mustafa ağam yarın izinliyim müsaade varsa Avşin hanımla çocukları lunaparka götürmek istiyorum"
"Devran, kardeşim yanınıza Gül'ü de alın. Benim size güvenim her ne olursa olsun sonsuz ama kötü laf gelsin istemem"
"Anladım ağam, Gül müsaitse alırız değilse gitmeyiz önemli değil ağam"
"Devran yarın okulları yok emin ol gelir"
Devran gülerek başını sallamıştı. Avşin yanağımı öpüp odasına doğru giderken Devran diğer merdivenlerden kendi odasına çıkıyordu. Çocukluğumda bazı geceler dedemi bu avluda tam ortada dururken görürdüm. Ne yaptığını anlamazdım ama şimdi anladım. Onun gibi dönerek konağın odalarına baktım her odada küçükte olsa ışık yanıyordu. İşte benim gücüm kocaman ailem, her ne kadar içinde yılanları da olsa bu konak benim gücüm kuvvetim. En önemli gücümü düşünürken belimden karnıma doğru sarılan ellerle kendime geldim. üste ki elini tutup önüme çekmiştim. Meryemcem başını kalbimin üzerine koyarak belime sarılmıştı. Onun bu hali beni daha da etkiliyordu. Sıkı sıkı sarıldım içime sokmak istercesine. Başının üstünü öperek ;
"İyi ki benimsin, Sen yokken meğerse ben yaşamıyormuşum. Seninle huzurluyum ben Kış güneşim"
"İyi ki geldim yoksa ne olurdu bu aşiret"
"Hanımağam egona söyle gitsin, ben deli doktorumdan memnunum"
"Olur söylerim de, sana bir şey soracağım"
"Sor gül güzeli"
"Bu gün bana bir mail geldi mi sabah, yurtdışından"
"Evet çawreşamın, okumaya üşendim onay verip kapadım eğitim falan yazınca"
"Çok teşekkür ederim canım asi ağam, şuan o üşendiğin maili okusaydın. Bu kadını bir haftalık eğitmenliğe yollamazdın"
"Bir dakika, bir dakika ne eğitmenliği"
"Şöyle Süreyya hocanın bulunduğu bir eğitim kurulu var. İşlerin en iyileri kayıtlı o kurula, Öğretim üyesi olan doktorlar bağlı. Sabah bana mail göndermişler bir haftalık programa dahil olur musunuz diye sende sağ ol bir aydır red ettiğim maili onayladın bu sabah"
"Gidemezsin izin vermem"
"Üzgünüm ağam uçak biletim kesilmiş bile Ankara'ya , Gitmezsem hakkımda işlem açarlar."
"EEE Mina ne olacak"
"Aslan gibi babası var, kocaman ailesi var. Avşinciği var"
"Hay ben o maili üşenip de okumayan aklıma"
"Olsun ağam, vardır bir hayr."
"Meryemce bir kaç gün sonra aşiretler toplantısı var. Ben seni Ankara'da nasıl koruyayım"
"Ay benim kocama bak, adamım ben Ankara da olmayacağım. Oraya sadece belgelerimizi almaya gidiyoruz. Ekibimi alacağım .Bakalım sonra nereye yollarlarsa. Ben genelde sınır şehirlerinde görevlendirme aldığım için Hakkari, Şırnak gezerim artık."
"Gülcan geliyor mu?"
"Hayır onun üyeliği yok orada "
"Meryemce bende geleyim mi gülüm"
"Odaya mı buyur Aşkım"
"Aşkım mı?"
"Evet aşkım"
"Gel seninle yakından vedalaşalım"
"Üzgünüm ağam kızımı alıp geleceksin. Beraber yatacağız"
Meryemce yanağımı öpüp odamıza giderken, bende Minanın odasına girdim. Kızımı kucağıma alıp odamıza gelmiştim. Meryemce yatağın ortasına uzanmış hafif dik bir şekilde. Üzerindeki siyah gecelik beni etkilese de kucağımdaki kızımla kendime gelmiştim. Mina'yı yatağa koyarken uyanmıştı. Meryemce hepten oturur vaziyete gelip, Minanın gözüne gelen saçlarını geriye itti. Mina birden kaşını çattığında, ben ne olduğunu soracaktım ki hafif titrek bir sesle;
"Sen yine gidiyorsun dimi anne"
"Evet kızım"
"Nereye gidiyorsun"
"Bilmiyorum ki kuzum"
"Kaç gün yoksun"
"Sen beş gece uyuyacaksın sonra baban beni aradığında sana söyleyeceğim tamam mı"
"Tamam annem "
Mina'm başını annesin göğsüne koyup, koklayarak göğsünün üstünü öpmüştü. Benim şaşırdığımı anlamıştı Meryemce. Dudaklarını kıpırdatarak anlatacağım dedi. Üzerimdeki tişörtü çıkarıp yatağa girmiştim. Meryemcenin kucağında kızımız olduğu için arkasından sarılıp çenemi omzuna koyarak;
"Alışık kızın "
"Alışık tabi gecenin bir yarısı Mert onu odasından alıp benim yatağıma koyuyorsa, annesi bir kaç gün evde yok demektir."
"Çok güçlü bir kızımız var annesi gibi"
"Ben yetiştirdim ama bilemedim babası da aynı bizim gibi güçlü olacağını"
"Sanki gerçekten bizim kızımız dimi Meryemce"
"Evet sanki senin kızın senin genlerini taşıyor."
"Peki niye göğsünü öptü."
"Kalbimi öpüyormuş, Orayı öpünce hemen geleceğime inanıyor"
"Nasıl yani"
"Oradaki öpücüğü silinmeye başladığında çok özlermişim. Onun annesinin kalbi ağlarmış hemen gelirmiş"
"Nasıl zeki bir kız"
"Peki bir şey daha soracağım"
"Sor ve lütfen son olsun, eğer uyamazsam senin diğer evlatların kuduracak hazır uyuyorlar galiba"
"Tamam, tamam. Buraya ilk geldiğin zamandan baya sonra geldi kızımız"
"O zaman salakmışım kızımı Kartal yüzünden sözde eğitime yolladım. nereye taa, Antalya'ya ne oldu kızım koskoca iki gün dağın başında tek başına aç susuz kalmış. Hala ben o salaklığı nasıl yaptım anlamıyorum"
" Tamam gülüm geçti. Neyse hadi yatalım."
Derin bir nefes alıp Meryemcenin yanağını öpmüştüm. Ben elimi Meryemcenin karnına koyarken oda boşta kalan elini sakalıma koymuştu. Gözlerimi kapatıp kendimi uyku ya teslim ettim.
............................
Beş gündür olduğu gibi yine battaniyeye tekme atarak yataktan kalktım. Meryemcenin odadaki kokusu gittikçe iyice sinir oluyordum. Banyoya giderken yere düşmüş olan Meryemcenin kırmızı yazmasını yerden alıp kokladım. Çekmeceye koyup banyoya girdim. Kısa bir duştan sonra üzerime rahat bir şeyler giyip, avluya çıktım. Kızlar masayı salona kurarken bende çalışma odasına geçtim. Kapıyı azcık açık bırakıp masaya oturduğumda, çalışma odasının önünde duran Helin ve Şulenin arasında geçen sohbet iyice sinirlendirmişti beni. Bu akşam ki toplantıdan bahsediyorlardı. Savaşı görecekmiş hanımefendi. Kapıya doğru yürüyüp açtığımda, Helin ve Şule yerlerinde sıçramışlardı. Kaşlarımın çatık olmasından dolayı koşarak salona girdiler. Bende salona girdiğimde herkes masaya geçiyordu. Masanın başına oturduğumda Mina ve Talha annem ile Avşin'in arasında oturuyordu. Talha düzgünce kahvaltısını ederken Minanın etmiyor olması dikkatimi çekmişti. Annem ne verse gözlerine bakıyordu. Babam bir şey dedi mi yine anneme bakıyordu. Başımı kaldırıp sadece çayımı içmeye başlamıştım. Halamın ikisi de yerlerinde hafifce gülüyorlardı. Annem, Mina'ya hafif kaşlarını çattığında, gözleri dolmuştu. Annem ağzını açıyordu ki Helin ;
"Aman yenge bıraksana şu kızı işte, yemek istemiyor Ayşegül yedirir"
"Az konuş Helin ben kızımı yediririm, Ne oldu annem sana "
"Sen benim de babaannemsin dimi "
"O nasıl söz annem, ben senin ilk bu konağa geldiğin zaman babaannen oldum"
"Halalar bana dedi ki o senin babaannen değil"
"Onlara bakma sen, ben senin de Talha'nın da babaannesiyim. Dilleri uzamış halaların, baban keser o dili dimi babası"
Halamların renkleri değişirken, Minam koşarak yanıma gelmişti. Mina'yı kucağıma aldığımda hemen annesi gibi yüzünü boynuma koydu. Kafası oradayken herkesin dikkatini kendi üzerime çekip bakın dedim. Mina'nın başını öptüğüm de gülerek bana bakmıştı.
"Ne kokuyor Mina'm"
"Baba kokuyor baba"
Masada herkes gülmeye başladığında, bende yerimden kalktım. Mina kucağımda, Talha'nın yanına gittim. Talha'yı da diğer koluma alıp Ayşegül'e kapıyı açtırdım. Tam çıkarken;
"Bir Allah kulu rahatsız etmesin beni ve bayanlar akşam olmadan herkes Gülcan'ın dairesinde olsun. Umarım ne demek istediğimi anladınız"
Çocuklar ile odama girdiğimde onlar kütüphaneye gidip bilgisayarımı bana getirmişlerdi. Ben onlara çizgi film açıp ikisinde kolumun altına almıştım. Onlar başlarını benim göğsüme koyduklarında bende huzur dediğim çocukların kokusunu içme çekerek uyumuştum. Uyandığımda avludan adamlarımın sesleri geliyordu. Camdan dışarıya baktığımda semaverler kurulmaya başlamıştı bile. Sedirler dizilmiş yastıkları konmuştu. Babam ve amcam benim odama yakın ikili sedire oturmuş kahvelerini içerken yanında Serdar ve Kadir vardı. Bütün gece orada oturacaklardı. Tabi Adar ağa gelirse en büyük sınavı babam verecekti. Gözünü kırpmadan ablasını öldüren katille yan yana oturacaktı. Gözlerimle Dağhan abimi ararken babam ve amcanın arkasında koruma gibi durmuş bizimkilerle sohbet ediyordu. Adamı tanımasam kim diyecektim. Üzerime takımımı giyerken Meryemceyi aramayı düşünürken, telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda yazan isimle içime huzur dolmuştu. Beş gündür on, onbeş dakika konuşabiliyorduk. Hemen telefonu açmıştım.
"Kar'ım"
"Kocam, canıma can olan ağam"
"Nasılsınız ömür şenliğim"
"İyim yani iyiyiz ağam. Sen nasılsın asi ağam"
"Ben mi gerginim, sen yoksun. Birazdan ağalar da gelmeye başlar."
"Anladım, Mustafaa'm"
"Söyle hadi söyle kaç gün uzadı eğitimin"
"Belli değil, birazdan uçağım var"
"Şimdi nereye gidiyorsun. ilk Hakkari sonra Şırnak şimdi nereye"
"Evime gidiyorum"
"İstanbul'a mı? hay ben o üşenip de okumadığım aklıma "
"Tamam boş ver hayatım, Ne zaman başlayacak toplantı"
"Bir saate kalmaz gelmeye başlarlar"
"Mustafa o adama dikkat et"
"Olur ederim, ama sen olsaydın. Dayardın cama m21( keskin nişancı tüfeği) bir olayda hepsinin anlının çatından"
"Ona ne gerek ağam ben atmacamla hepsini saniyede indiririm"
"Allahım yaa, Meryemce'm bazen diyorum ki keşke başka dua etseymişim"
"Nasıl yani ağam"
"Şöyle hanım hanımcık köşe minderi gibi, ağzı olsaydı dili olmayan bir hatun"
"hahah, sen öyle bir kadınla yapamazdın. Sana, sana diklenecek, kaşını kaldırıp, sen hayırdır diyecek bir hatun lazımdı. Tabi oda benim kusura bakma senin dediğin gibi geç geldim."
"Vay, vay eyvallah hatun eyvallah. Sen büyüksün hanımağam"
"Seni seviyorum adamım, Neyse beni bekliyorlar, gidiyorum ben"
"Kim bekliyor seni "
"Bizim ekip, kalp cerrahları"
"İsimleri yok mu onların"
"Şey var, İzmir den Erdem bey. Manisa dan Haluk bey. Nevşehir den Bülent bey. birde benim işte ağam"
"Meryemceee"
"Hadi öptüm seni en sevdiğim yerden"
Cevap vermeden telefonu kapamıştı Meryemce. Sinirle camdan dışarıya baktığımda Boran kapıyı açmış yanında Dağhan abim ile beklemeye başladı. Hızla üzerimi giyinip avluya çıktım. Babamların yanına geçecekken ağaların geldiğini anlayınca, bizim oturacağımız sedirlerin oraya geçtim. Ayakta durarak gelenleri buyur etmiştim. Ağalar yavaşça yerlerini alırken, tam yerime geçiyordum ki , kapıda Savaş ve Adar ağa gözüktü. Dağhan abim adar ağaya eşlik ederek babamların yanına geçti. Savaş'a mecbur elimi uzatarak yerine buyur ettim. Masaya oturduğumda sağ tarafımda hazar, Bedirhan ve Baran oturuyordu. Sol tarafımda Melihşah ve Behçet ağa oturuyordu. Tam karşımda Savaş ve Atabek ağa vardı. Ben toplantıya ev sahipliği yaptığım için masanın başına oturmuştum. Melihşah hafif bir öksürükle söze başladı.
"Ağalar öncelikle davetime icabet ettiğiniz için sağ olun. Senelerce Halil ağanız size büyük ağalık yaptı. Hasta yatağında beni yanına çağırıp, aşiretler başsız kalmayacak demişti. Babam ölmeden yerine geçmesini istediği isimi de söylemişti. Seçim için adaletiyle büyük küçük hepimize örnek olan Mustafa ağanın konağını seçtim. Sağ olsun oda kabul etti. Herkese bir kaç gün önce yolladığım zarflara istediğiniz ağayı yazmanızı istemiştim. Sizlerde isimi yazıp imzaladınız eminim. Zarfları Mustafa ağanın önüne koyalım, çünkü zarfları tarafsız olarak Mustafa ağa açacak"
Ağalar ceplerinden çıkardıkları zarfları adamlarıyla önüme koydurdular. Melihşah yanına gelen adamının kulağına bir şey deyip yollamıştı. Çaylar önümüze konulduğunda Behçet ağa da girdiğimiz yardım işinden bahsetti. Melihşah girmek istediğini söyleyince, başımla konuşacağımı söylemiştim. Benim yarım olan çayım önümden alınınca, kim aldı diye baktım. Dağhan abim taze çayı önüme koyarken, gözleriyle masanın diğer başındaki Savaş ve Atabek ağayı gösterdi. Kendi aralarında bir şey konuşuyorlardı. Başımla tamam deyip yollamıştım abimi. Masada normal konular, köylülerin sıkıntıları konuşulurken, bizimkilerin elindeki tesbihlere gözüm takıldı. Bende birden parmağındaki yüzüğüme ve alyansıma baktım. Cebimdeki tesbihimi elime alacaktım ki Savaşın, Hazar'ı kızdırmak için dedikleri canımı sıkmıştı.
"Ne o hazar ağa, üçünüzün elinde aynı ama farklı renklerde tesbihler var"
"Ne olmuş Savaş ağa "
"Kızılay dağıtmış gibi"
"Kızılay dağıtmadı, sen anlamazsın ama söyleyeyim. Bunlar üçümüze bizi abisi gibi gören bacımızın hediyeleri ama doğru sende ana, bacı kavramı yoktu dimi"
"Evet yok, Dila dan sonra anlamalıydın"
Hazar ağzını tam açıyordu ki, hem Hazar'ın uzaktan teyze oğlu hem de Dilanın yaşasaydı kocası olacak olan adam, Melihşah sinirle yumruğunu sıkarak;
"Savaş yani Savaş ağa eski defterleri açıp, boşuna kan dökmeyelim"
"Sen merak etme Melihşah bu toplantıdan sonra hepinize eşit davranacağım"
"Ne o aşiretler ağası olacaksın galiba Savaş ağa"
"Evet Behçet ağa az sonra sonuçları göreceğiz"
Tarafsız olduğum için susmaktan, taş olsam çatlardım. Sinirle kafamı sağa sola çevirirken, gözüm mutfak tarafında pijamalarını giyinmiş bana bakan Minaya takıldı. Gülerek başını omzuna doğru yatırınca elim ile gel demiştim. Biliyordum ki Talha uyumuştu ve ben onu öpmeden uyumayacaktı. Mina bana doğru yavaş yavaş gelirken Boran yanına gitti. Kafamla hayır dedim. Mina yanıma geldiğinde hemen kucağıma oturttum. Başını boynuma koyunca bütün gerginliğim gitmişti. Biraz benden uzaklaştırıp baktığımda, kolyesi ve bilekliğiyle çok tatlı duruyordu. Bütün ağaların bizi izlediğini hissedebiliyordum. Ben Kızıma gülünce birden elini yanağıma koyup;
"Bak kızmadın baba"
"Niye kızayım ki prensesim"
"Bu amcalar var diye kızar dediler, bende orada bekliyordum seni"
"Ben sana kızmam, bağırmam. Şimdi beni bekleme gidip annenin yastığına sarıl uyu tamam mı"
"Tamam Asi ağam"
"Küçük çawreşamın seni seviyorum"
Mina'm yanağımı öpüp kucağımdan inmişti. Kimseye bakmadan Hazarın koluna vurup eğilmesini istedi. Hazar eğilince yanağını öpmüştü. Hazarın yanağını sevip;
"Çok sinirlenme Hazarcım, tamam mı ? hadi ben yatmaya gidiyorum"
"Tamam dila'm iyi geceler, Baran ve Bedoyu öpme "
"Olmaz amcalarım bana küser, sen gelmeden onlar vardı bir kere"
Mina hepsini öptüğünde bizim yanımızdan uzaklaşıp, babam ve amcanı öpüp odaya girecekti ki, tekrar koşarak yanımıza gelip iki adım geri de durdu;
"Özür dilerim amcalar konuşmanızı böldüm"
Tekrar koşarak odaya girmişti. Kafamı masaya çevirdiğimde Melihşah bir bana bir de Hazar'a bakıyordu. Ağzını açıyordu ki Savaş'ın dedikleri beni iyice kudurtmuştu.
"Mustafa ağa, sen bu kızı büyünce çok fazla dışarı çıkarma sonra Maazallah"
"Merak etme Savaş ağa kızım itlerle konuşulmayacağını annesinden öğrenmiş"
Savaş yerinden sinirle kıpırdandığında Melihşah söze girdi;
"Mustafa ağa geçen bütün ağalarla da konuştuk. Bu hanımağamız çok büyük sevap işlemiş, Allah senden razı olsun sende devam ettiriyorsun"
"Sağ ol Melihşah ağa"
"Bir şey merak ettim isimi gerçekten Dila mı"
"Mina dila"
"Ağam, geniş bir zamanda tanımak istiyorum bu küçük hanımı"
"Olur Melişah ağa ama Hazar'a sorman lazım "
Masadaki bütün ağalar gülerken, Melihşah'ın adamı elindeki iki kutuyla gelmişti. Melihşah bir kutuyu bana uzatarak;
"Ağam bu kutu benim ve Rahmetli babamın sana düğün hediyemiz, Düğüne gelemedik. Sonra hanımağanın kız kardeşi gibi gördüğü hanımın düğüne de gelemedik. Gecikti hediye kusura bakma"
"Önemli değil Melihşah ağa"
Kutuyu açtığında hiç şaşırmamıştım. Meryemce hanımağa namını almasaydı bu hediye gelmeyecekti biliyorum. Kutunun içinden iki tane altın kaplama silah çıkmıştı. Kutuyu almadan borana kutuyu alıp çalışma odasına koymasını söyledim. Önümdeki zarflara dönmüştüm ki konağın kapısından bir koruma kafasını uzatıp, Boranı çağırdığında boran hızla o tarafa gitmişti. Bütün ağalar bir şey olduğunu anladı için, sessizlikle kapıya doğru bakıyordu. Boran kapıyı açarken ilk defa kamil'e bağırdığını duymuştum. Boran elini içeriye doğru uzatmıştı. Üzerinde kahverengi uzun bir elbisesi ve bez ayakkabılarıyla Meryemce avluya girmişti. Onu görünce telefonda dediğini hatırladım, evime demişti. İstanbul dediğimde evet dememişti. Ayağa kalkıp Meryemcenin yanına gitmiştim. Elimi beline koyarak sedirlerin oraya getirdim. Ağalara dönerek;
"Ağalar, eşim Meryemce Alibeyoğlu"
Ağalar tebessümle başını sallarken, Urfa'dan Devranın amcası olan Bulut ağa, benim onu bildiğimi bilmeden;
"Biz tanışıyoruz bir dostumuzun kızıdır. seni tekrardan görmek gurur verdi bana Meryemce hanım"
"Teşekkür ederim Bulut ağa"
Meryemcenin yorgun olduğu gözlerinden belliydi. Ağzını açmıştı ki Behçet ağa;
"Hanımağa sizi ben bir yerde görme ihtimalim var mı"
"Antep'te mecburi hizmette bulunurken kız kardeşinizi ameliyat etmiştim Behçet ağa. Ben hastalarımı unutmam hele de azda olsa sohbet etme şansım olduysa"
"Tamam şimdi hatırladım. Ameliyatın ortasında bir doktoru dışarı atmıştınız"
Meryemce cümlesine Behçet ağaya bakarak başlayıp, benim gözlerime bakarak bitirmişti.
"Evet genel cerrahtı dikkatsizliği yüzünden, neyse kusura bakmayın ben toplantınız bitmiştir diye ön kapıdan geldim Mustafa ağa"
"Yok önemli değil Meryemce hanım"
Meryemce tekrar başıyla selam vererek babamların yanına gitti. Babam ve amcamı öpüp odaya girmişti. Masaya oturduğumda içimizdeki ağalardan en büyüğü olan Behçet ağa, Melihşah'a hitaben ;
"Bence hanımağamız zarfları açsın, çünkü Mustafa ağa yokken onun yerinde olacak"
"Benim için onur olur Behçet ağa ama Mustafa ağa ne der, masadaki ağalar ne der"
Bütün ağalar başıyla onaylayınca bana da tamam demek kalmıştı. Kadir'e başımla odayı gösterdiğimde, hemen kapıdan Meryemceyi çağırmıştı. Meryemce çıkıp yanımıza gelmişti. Üzerini çıkarmaya fırsatı olmadığı belliydi. Yanımıza geldiğinde Hazar yerinden kalkıp;
"Meryemce hanım buyur benim yerime otur ben ayakta durayım"
Meryemce, onun yerine otururken karnı dikkatimi çekmişti. Beş günde sanki biraz daha büyümüş gibiydi. Meryemce yanıma oturduğunda ne yapacağını nasıl yapacağını anlatmıştım. Gözlerime bakarak anladığını belli etmişti. Önüne zarfları çekip derin nefes alıp;
"Diyar Bakır, Osman ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Yusuf ali ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Sermiyat ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Atabek ağa, Savaş varlıoğlu. Melihşah ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Gaziantep, Behçet ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Afşar ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Bekir ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Cavit ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Şanlı urfa, Ağah ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Bulut ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Atabey ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Barlas ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Behram ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Mardin, Mustafa Hamza ağa, Behçet Yalçınkaya. Ahmet Hazar ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Bedirhan ağa, Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Savaş ağa, Atabey Ataman.
Bütün ağalar beni tebrik etmek için ayağa kalktığında Meryemce yerinden kalkmadan beni izliyordu. Aşiretler ağası ben olmuştum. Şimdi bana bağlı olan bütün aşiretlerin hükmünü en son ben verecektim. Aşiretler ağası demek bir sürü dost demekken bir o kadar da düşman demekti. Dağhan abim gururla bana bakıyordu, çünkü abimdi. Tabi benim aşiretler ağası olmam onunda işine gelecekti. Melihşah yanıma gelip elindeki kutuyu bana uzatarak, Savaş ve Atabek ağanın canını sıkacak olan cümleleri kurdu.
"Ağalığın hayırlı olsun Mustafa Hamza ağam. Bütün ağalarla aynı şeyi düşünmüşüz demek ki ağam. şimdi bizler sen ne dersen onu yapacağız. Senden habersiz hiç bir şey yapmayacağız. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Sen yoksan kararları Meryemce hanım verecek rabbim onu da senide daima mutlu etsin evlatlarınızla. Bu hançer babamın ağalık hançeri sana kaldı."
Savaş ve Atabek ağa sinirden kudururken, Bedirhan sarılarak tebrik etmişti. Ayrılacağı zaman kulağıma;
"Hazar dedi dostum"
"Aferin size"
Bedirhan benden ayrıldığında göz ucuyla yerinden kalkmayan, beş gündür hasret kaldığım karıma baktım. Meryemce yerinden kalkacağı zaman elimi uzattığımda, gülerek başını sallamıştı. Meryemce yanıma gelirken Savaş ve Atabek önüme gelmişlerdi. Savaş bana elini uzatınca mecburen tekrar elini sıkmıştım. Göz göze geldiğimizde Belimde hissettiğim el ile kendimi daha da güçlü hissetmiştim. Savaşın gözü, Meryemceye kaydığında elini sıkacaktım ki Adar ağa söyledikleriyle dikkati üzerine çekmişti.
"Alibeyoğlu aşireti çok şanslı, Önce Mizgin hanım ağasın arkasında duran bir kadındı, sonra Seyhan annesi gibi güzel ve gözü kara bir genç kızdı. Ama en önemlisi Mizgin hanım çok iyi silah kullanırdı. Seyhan ise çok nazik bir o kadar asi bir kızdı. Merak ediyorum Rahmetli Hamza ağa sana hanımağa diyerek iyi mi yaptı kötü mü. Sende hangisini gördü de sana hanımağalık yüzüğünü parmağına taktı. "
Ağzımı açıyordum ki babam ve amcam gözleriyle Meryemceyi işaret ettiler. Önünden çekilip konuşmasına izin vermiştim. Meryemce yanıma geldi, duruşunu dikleştirip;,
" Merak etmeyin Varlıoğlu, unutmayın ki fazla merak kediyi canından edermiş. Siz Mustafa Hamza ağamız başımızda olsun diye dua edin bence. Aman Allah göstermesin bir şey olursa herkes Hamza ağanın ben de ne gördü de hanımağa yaptın hep birlikte görürüz. Ama hiç kimse istemez dimi"
Meryemce birden elimi tutunca gerildiğini anlamıştım. Yorgunluğu gözlerinden okunan karıma baktım. Odaya gitmek istediğini anlamıştım. Ağalara dönerek ;
"Ağalar, Meryemce hanım mesleği gereği beş gündür, şehir dışındaydı. Şimdi müsaade edelimde odasına çekilsin. Siz buyurun kahvelerimizi için hemen yanınıza geleceğim"
Meryemceyi elini bırakmadan odaya getirmiştim. Odaya girdiğimizde hemen kapıyı kapatıp sevdiğim ve özlediğim kokusunu içime çekmiştim. Meryemce başını boynuma koyunca azcık kendimden uzaklaştırıp;
"Benim dışarı çıkmam gerek gül güzeli biraz daha kokunu çekersem avludaki ağalar sabahı beklemek zorunda kalacak"
Meryemce gülerek yanağımı öpmüştü. Tam kapıya dönmüştüm ki, yatakta yatan kızımız sayıklamaya başladı. Meryemce ile başına gittiğimizde, ateşine baktığımızda Meryemce gülerek;
"Hasta değil, annesini özlemiş ağam kızın, hadi sen çık"
Avluya çıktığımda ağalar ayaklanmışlardı. Ağalar konaktan çıkmadan Melihşah bütün ağaları eşleriyle bir hafta sonra çiftliğine Diyar bakıra çağırmıştı. Ağalar ile kararlaştırıp tamam demiştik. Ağaların hepsi konaktan çıktığında herkes odalarına geçmişti. Melihşah bu akşam benim misafirim olacaktı. Ayşegül, Hazar'ın yanına gelip;
"Hazar ağam senin odanı Melihşah ağama, geçen gece Leyla hanımın kaldığı odayı da sana hazırladık"
Hazar bana bakıp birden;
"Senin bu kızı ben çok sevdim Mustafa, ver bunu Boran'a"
Avluda herkes gülerken Ayşegül kıpkırmızı mutfağa koşmuştu. Baran ve Bedirhan konaklarına geçmişlerdi. Avluda tek kalınca yavaş yavaş huzura, odama girdim. Odaya girdiğimde ceketimi ve yeleğimi çıkardığımda gözüm yatağa takılmıştı. Mina yatağın ortasında saçları dağılmış tatlı bir şekilde uyuyordu. Gömleğimin kollarını açarak yatağın yanına gelip kızımı anlından öpmüştüm. Uykusunda mırıldanan Mina ile ne kadar annesine benzediğini anlamıştım. Gömleğimi çıkarmadan banyoya doğru bir adım atmıştım ki , banyonun kapısı açıldı. Altında mavi pijaması, üzerinde aynı renkte biz geliyoruz yazılı hamile tişörtüyle Meryemce çıkmıştı. Beni görünce hızla yanıma gelip sarıldığında, Başını da boynuma koyup derin bir nefes almıştı. Başını kaldırıp gözlerime bakarak;
"Evime hoş geldim ağam"
"Hoş geldiniz can şenliğim, sefa huzur getirdin"
Meryemce kollarımın arasında dönmüştü. Sırtını göğsüme dayadığında, ellerimi karnının üzerinde birleştirdim. Başımı omzuna koymuştum. Burnumu boynuna yaklaştırıp kokladıktan sonra köprücük kemiğini öpmüştüm. Kulağına ne kadar özlediğimi söyleyecekken, ellerimin üstüne ellerini koyarak;
"Ağam, gerçekten şuan elinin altında Ömer Hamza ve Mirza Asaf var"
"Yani erkekler mi"
"Evet tıpatıp birbirine benzeyecek İki tane aslanın olacak inşallah"
"İnşallah sağlıklı gelsinler başka bir şey istemem"
"İnşallah ağam, inşallah "

.....................................................

Umarım beğenirsiniz...

Sizi seven çatlak yazar....

Loading...
0%