MUSTAFA HAMZA...
Düğünden konağa döndüğümüzde, arabada uyuyan altı aylık hamile karımı mecburen kucağıma alıp konağa sokmuştum. Odaya girdiğimizde uykusunun açılmasını istemediğim için başındaki iğnelere canını yakar diye sadece onları başından almıştım. Şakaklarından öperek odadan çıkmıştım.
Avluya çıktığımda Hazar üzerindeki ceketi çıkartıyordu. Leyla ona dikkatli bakarken, Hazar bana dönerek;
"Ah anam o neydi be ağam. Ben vazgeçtim, ben seni o hanım ağanın elinden seni alamam"
Bedirhan, Baran ve Leyla, hazarın dediğine gülerken, dikkatimi ayakta başı önünde duran Gül çekmişti. Yanına gittiğimde yere düşen bir damla göz yaşı, yere değil sanki benim kalbime düşmüştü. Elimi çenesine koyup, yüzüme bakmasını sağladığımda, birden belime sarılmıştı. İçin için ağladığını anladığımda sıkıca sarılmıştım. Başının üzerini öptüğümde, derin bir nefes çekerek benden uzaklaştı. Birden elimi öpüp;
"Özür dilerim ağam amcam çok özür dilerim benim yüzümde-"
Gül'ün sözünü tekrar sarılarak kesmiştim. Saçını severek;
"Niye benden özür diliyorsun amcasının pamuk kızı."
Gül belime tekrar sıkıca sarılmış, başı göğsümde;
"Yengemin yanından ayrıldım."
"Bak onu için özür dile işte pamuk kızım. Ağa amcan artık bizim aşiretimizin ağası değil, bir sürü aşiretin ağası. Bundan sonra adımlarımızı ona göre atıyoruz Gül'üm. Ama... o diğerleri için ne kork nede özür dile sen benim yeğenimsin, sen Meryemce hanımın da yeğenisin o yapmasaydı ben yapacaktım."
Gül benden ayrılıp gözlerime bakarken, çenesini baş parmağımla işaret parmağının arasını alarak;
"Hem bak sana ne diyeceğim pamuğum, senin nasıl kardeşlerin olacak ki annelerinin karnında nasıl da seni korudular gördün mü"
"Amcam yaaa"
"Hadi git yat geç oldu."
Gül yanağıma hızlı ve kısa bir öpücük kondurup, kaçarak odasına çıkmaya başladı. Baran ve Bedirhan omzuma vurarak, odalarına doğru çıkmaya başlamışlardı. Avluya baktığımda Hazar, Leyla ve ben vardık. Leyla'nın gözleri benim ve Hazar'ın arasına gidip geldikten sonra;
"Ben üzerimi değiştirip kahve yapıp gelirim."
Hazar ona bakarken, ben sedirlere doğru yürümüştüm. Hazar'da benimle aynı anda sedire oturunca aynı anda kafalarımızı birbirine dayayarak, duvara yasladık. Onun gözü de benim ki gibi kapalı olduğunu adım gibi biliyordum. Hazar birden başını kaldırıp, derin bir nefes aldığında gözümü açmadan onu dinlemeye karar verdim.
"Aç gözünü ağam sana bir şey diyeceğim"
Oturduğum yerde dikleşip, oturdum. Gözlerine bakarak;
"Buyur Hazar ağa konuş"
"Ağam, ben konağa yeni bir hanım bulana kadar biraz zor ama, kapatacağım. Bana da Alibeyoğlu konağında bir oda var mı"
"Olmaz mı var tabi her zaman oda değil dairen hazır, yalnızz"
"Ne yalnız ağam"
"Çeyiz isterim."
"Ne alaka lan"
"Kuma geliyorsun biricik karımın üzerine "
"Mustafa alem adamsın. Söz küçük asilerin beşiklerini ben yapacağım"
"Sağ ol Hazar'ım, Hazar çok korktum biliyor musun yine dila da olduğun gibi olacak diye. İçip içip kendine zarar vereceksin diye. Bir ay boyunca hiç uyumadım yine o zaman ki gibi gecenin bir yarısı arayacaksın diye "
"O eski Hazar genç Hazar ağa yok ağam. Ayaktayım bu sefer acımı daha derinde gömer orada yaşarım. Bana bir fırtına lazımdı oda dün gece fena esti. Meğer ben ne güçlüymüşüm, Ne kadar sağlam bir ailem varmış"
"Leyla mı lan yoksa"
"Yok lan, onunla bu sabah buraya gelmeden konuştuk, ama biliyor musun bir ay boyunca her gün en az on kere aradı açmadım. Kırarım, üzerim diye"
"Neyse sana kalsın."
"Bana kalsın zamanı geldiğinde söylerim. O değil de Meryemce düğün yerinde fırtına gibi esti. Baran ve Bedirhan demişti, bizim ağalardan birini acillik etmiş ama inanmamıştım."
"Tam ben dimi, tam hanım ağa dimi"
"Aynı toprakla yoğrulmuş gibisiniz. Dişi Azrail gibi, seni gördüm oğlum"
Ağızımı açıyordum ki Leyla elinde ufak bir tepside üç tane türk kahvesiyle yanımıza gelmişti. Kahveleri önümüze bırakıp, hırkasından sigara paketini çıkarıp yerine oturmuştu. Sigarasını yakıp, önündeki kahvesinden bir yudum aldı. Biz ona bakarken, derin bir nefes alıp;
"O düğünde gerçekten sinirlenmedi ki"
"Nasıl yani kıvırcık"
"Şöyle bay gıcık ağa bu arada eski haline dönmene sevindim."
"Sağ ol, sağ ol seni sinir etmem lazımdı, şimdi sen kendini garip falan hissedersin, sonra çok üzülürüm. Hadi devam et nasıl yani"
"Onun zayıf karnına dokunulduğunda, onun canını almaya kalkarsınız ne hale geldiğini bilmiyorsunuz."
"Sen gördün mü Leyla"
"O halini Sultan abla, Ekrem abi ve ben gördük. Görmez olaydım. Size izlettiğim videonun devamı vardı. Mert ablasının nereye gittiğini biliyordu, tam ayağa kalkmıştı ki, bizim şirketten bir adam arayarak onu şirkete çağırdı. Şirketinin Adamı kapıya geldiğinde Mert koltuk değnekleriyle şirkette geçti. Biz evin bahçesinde Sultan abla, Ekrem abi ve ben oturduk, Meryemceyi bekliyorduk. Mina bahçe kapısını açmış kenardaki taşın üzerine oturmuş annesine bakıyordu. Biraz zaman geçmişti ki, birden Meryemcenin asisi bahçe kapısının önünde ani fren yaptı. Biz ne oluyor niye içeriye girmedi diye bakarken birden Meryemcenin bana seslenmesiyle hızla oraya gittim. Mina'm yerde ağlıyordu. Ben Mina'yı kollarımın arasına aldığımda Meryemce gür bir sesle Mina'yı eve sokmamı hiç bir şekilde kendisini görmemesini söylemişti. Yüzüne bakarken daha gür bir sesle hadi diye bağırmıştı. Minayı kucağıma alıp, eve girdiğimde Meryemce de bir adamı elinin altına almış bahçeye soktu. Mina'yı odasına bırakıp en sevdiği çikolatayı önüne koyup koşarak bahçeye indim. Meryemcenin kanlı elleri iyice kan olmaya başladı. Adam yediği dayaktan bayılmıştı ama durmaya niyeti yoktu. En sonunda önüne geçtiğimde bende bir tokat yemiştim. Ben ona bakarken' bir daha sakın ama sakın önüme geçme' dediğinde anlamıştım. o siniri geldiğinde kimseyi görmüyordu. Kör oluyor, gözünü kan bürüyor. Adamı dövme sebebi; Mina ile bir kız çocuğunu kucağına almış seviyormuş, artık nasıl seviyorsa. Polisi aradık ki yine Meryemcenin hisleri kuvvetli çıkmıştı. Adam aranıyormuş sapıkmış meğer. Ben o hale gelmesini bir daha asla istemiyorum"
"İnşallah görmeyiz kıvırcık avukat inşallah"
"İnşallah bu dövmeleri arçı şiddetler, ona göre eğlence. O haline tekrar gelirse onu kim durdurur bilmem "
"Mustafa durdurur bu gün o adamı döverken Mustafa ona kafasını hayır manasında sallasaydı duracaktı eminim"
"Ya o sinirli halindeyken ağam yanında olmazsa"
"Aman ağızını hayra aç merinos"
Leyla gülerek ayağa kalktığında ona gülerek;
"Leyla soylu"
"Buyurun Mustafa Hamza Alibeyoğlu"
"Ben her zaman o deli doktorun yanında olurum merak etme bu bir. İkincisi sana gülmek çok yakışıyor Leyla bacım"
Leyla gülerek başıyla müsaade isteyip, odasının olduğu kata çıkarken, Hazar arkasından belli süre gülerek baktı. Hazar birden bana dönünce gözlerindeki Ölüm hazarı görmüştüm. Etrafa bakıp, kaşlarını çatarak;
"Annemin olayında bir ip ucu var mı"
"Var gibi Kamil iki gün önce Atabek'in az önce hadım olan adamıyla iletişime geçmiş ve yüklü miktar da para almış"
"Nasıl hazmediyorsun, sana göz göre göre sana ihanet ediyor"
"Etmiyorum aslında ama o köpeğin benim yanımda olması lazım"
"Sen bilirsin işini ağam. Bu arada yarın çiftlik işini nasıl yapacağız"
"Yapacağız senin istediğin mangal olsun, ama senin çiftliği kapatıyoruz. Hayvanları benim çiftliğe geçirelim. Senin konaktaki çalışanları bizim çiftlikte çalışanların kaldığı yere geçirelim."
"Olur kapatalım. Bu arada bizim Meriç iki, üç haftadır benim çiftliğin etrafında farklı farklı tipler görüyormuş."
"Şimdi mi söylüyor o Meriç, bana niye demedi. Araştıralım hemen"
"Hiç araştırma adamlar yabancı"
"O zaman niye söylüyorsun bana, turisttir"
"Ya silahlı turistler. O işte başka iş var sonra araştıralım. Meriç şuna emin ama dağdan inme değiller yani vatan haini. Bizi bağlamıyor ama dikkatimi çeken bizim it Musa'nın çiftliğini almışlar"
"Olur bakarız, çözeriz o konuyu. Bak sana ne diyeceğim, Meryemce sadece beşimizin bileceği, kamera sistemi kurduralım diyor"
"Konağı tamamen boşaltman lazım. Konağın yarısını açtın, üstüne yan taraf da ki ufak konağı da ekledin buraya Sağlam güvenilir bir şirket olması lazım"
"Meryemce ben halledeceğim dedi, ona bırakacağım. Ona güvenmekten başka bir çarem kalmadı"
"Güvenmek! Gözün kapalı güven hem de böyle kadınların soyu tükendi. Yer yüzünde bir tane kalmış kıymetini bilmek lazım böyle kadınları"
"Çüş Ölüm hazar karıma mı yürüyorsun"
"Yok lan bu akşamdan sonra onunla iyi geçinip, kocasına ve avukatına yürümeyi istiyor ve planlıyorum"
Hazar bana gülerek ayağa kalktığında, bende yerimden kalkmıştım. Eliyle iyi geceler deyip, merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Hazar'ın arkasından bir süre baktıktan sonra bende odama geçmiştim. Odada sadece yatağın benim tarafındaki abajuru yanık bıraktığım için oda loştu. Yatağa baktığımda Meryemceyi görmediğim için, biraz içim sıkılsa da banyoda olabileceğini düşünerek o tarafa adım atmıştım ki, banyonun kapısı açıldı. Meryemce eliyle bileklerini ve kollarını ovuşturarak odaya girdi. Yanına gittiğimde hafifçe kaşlarını çatarak;
"Sana geçenlerde dedim dimi beni spor odasına götür diye. Bak nasıl hamlamışım, her yerim ağrıyor"
"İnan delisin, geç yatağa üzerimi değiştirip geliyorum"
Meryemce biraz daha yanaşarak, gömleğimin düğmelerini açarken ellerini tutmuştum. Göz göze geldiğimizde, efendim der gibi bakınca;
"Dün ameliyat nasıl geçti Hazar'a esen fırtına ay pardon deli doktor"
"Mustafa şey... ben.. ameliyat"
"Bir şey deme, teşekkür ederim kardeşimi bana getirdiğin için, teşekkür ederim benim tükendiğim yerde devreye girdiğin için. İyi ki diyorum iyi ki geldin. İyi ki karım oldun, her şeyim oldun"
Meryemcenin bir şey demesine izin vermeden sarılmıştım. Kolları belime dolanmasıyla bırakması bir oldu. Ben yüzüne bakarken, o yüzünü ekşitip;
"Kadavra gibi kokuyorsun kocam git yıkan"
" Bana ölü gibi kokuyorsun dedin "
"Hayır Asi ağa, kadavralar ilaçlı suda olduğu için ve çok pis bir suda kokar. o koku çok kötü"
Meryemceden uzaklaşıp kusmasın diye hemen banyoya girmiştim. Banyoda üzerimi çıkarırken, banyonun kapısı açıldı. Ben Meryemceye bakarken, başını omzuna yatırmış, yarım açık kalsın demişti. Niye böyle baktı diye düşünerek duşakabine girmiştim. Kısa soğuk bir duştan sonra belimle havluyla odaya girdiğimde, Meryemce yatağa ayaklarını uzatmış oturuyordu. Bir elini karnına koymuş bir şeyler düşündüğü her halinden belliydi. Ben banyodan odaya girdiğimi fark bile etmemişti. Dolabımıza doğru bir adım atmıştım ki;
"Kıyafetlerin burada sevdam"
Yatağın yanına gelip, başından öperek;
"Ne düşünüyorsun Azrail ağanın karısı"
"Burayı nasıl boşaltacağım, kameralar için"
"Sen ne zaman dersen o za-"
"Yarın çiftliğe kaçta gideceksiniz"
"Kahvaltıdan sonra"
"Erken çıkabilir misiniz"
"Namazdan sonra herkesi topar çıkarım eğer istersem "
"Tamam erkenden çıkarsanız yarın halledebilirim"
"Bu kadar çabuk mu"
"Evet asi ağam, sen yarın milleti götür ben halledip akşama doğru gelirim. Dur haber vereyim"
"Bu saatte mi? bir dakika yarın sen o adamlarla tek başına mı kalacaksın"
"Ben alışkınım ama gelmek isterseniz. gelin"
"Yok sen halet hatunum, bu gidişte dedemin dediğini yapacağım ağalığı sana tamamen bırakacağım"
"Aman kalsın ben sana yardımcı destek olurum"
Üzerimi giyip, gülerek yatağa geçmiştim. Meryemcenin yanına oturup kolumun altına almıştım. Yüzünü boynuma koyduğunda, bende elimi karnına koymuştum. Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp;
"Sen hep destek ol bana böyle yeter, zeki ve masum karım"
"Olur asi Azrail ağam"
Derin bir nefes çekip gözlerimizi kapatmıştık ki, odamızın kapısı çaldı. Meryemce bana bakarken onu yatakta bırakıp, kapıyı açmaya gitmiştim. Kapıyı açtığımda benim anası gibi güzel kızım kapıda bana gülerek bakıyordu. Kucağıma alıp odaya girdiğimde, Meryemce derin bir nefes çekip ağlamaklı bir ses tonuyla;
"Annesinin kıymetlisi ah kuzum ne kadar ihmal ediyorum seni"
Minayı yatağa koyduğumda, sakince annesinin boynuna sarılmıştı. Mina'm annesinin yanaklarını sevip;
"Senin yanına her istediğimde gelebiliyorum annem, yanımdasın hem Avşin halam çok iyi bakıyor bana üzülme sen"
Mina yatağa tam ortamıza yatınca, meryemce hafif kenara kayarak biraz daha kendine çekmişti Minayı. Abajuru kapatacaktım ki;
"Kapatma Mina yanımız da gece kalkar, tuvaleti gelince "
Kafamı sallayarak yatağa uzanmıştım. Burnumu Minanın boynuna koyup koklamıştım. Minam elini annesin karnına koyarak iki defa öptükten sonra hemen bana dönerek yüzünü boynuma koymuştu. Kızıma sıkıca sarılıp gözlerimi kapamıştım. Meryemce karnından dolayı biraz oturur gibi yatması gerektiği için, başını başıma yaslamıştı.
......................................
MERYEMCE...
Sabah namazdan sonra Mustafalar gitmişlerdi. Mina'm uyuduğu için onu bırakmamıştım. Üzerimi değiştirdiğimde saat sekize geliyordu. Minam babasının yastığına sarılmış uyuyordu. Mutfağa geçerek güzel bir kahvaltı hazırlamıştım. Odaya girdiğimde Mina yatakta oturmuş, saçlarıyla oynuyordu. Beni görünce;
"Konak niye sessiz anne"
"Herkes çiftliğe gitti annem ve sen uyuduğun için seni göndermedim"
"Anladım anne, benim karnım acıktı"
"Bende seni uyandırmaya gelmiştim. Kahvaltımız mutfakta hadi gidelim"
Mina'mın üzerine hırkasını giydirip, mutfağa geçmiştik. İkimizde süt içerken telefonum çalmaya başlamıştı. Telefonu meşgule alıp, kapıyı açmıştım. Yasin ve otuza yakın adamıyla hızla içeriye girmişti. Yasin gülerek;
"Sen kamera işi tamam dediğinde geceden sabaha her şey hazırlattım atmaca"
"Teşekkür ederim, hadi gel kahvaltı edelim arkadaşlara eminim fotoğrafları gösterip anlatmışsındır"
"Tabi ki"
Adamlar hızla işlerinin başına geçtiğinde bizde mutfağa geçmiştik. Mina kahvaltısını ederken Yasin'i görünce, bana bakıp;
"Reis niye burada anne"
"İşi var annem. Sende biliyorsun ki reis senin ve benim sırrımız"
"Evet anne devim gibi "
"Evet annecim kimseye ama kimseye söylemek yok, babana bile tamam mı anneciğim"
"Tamam anne"
Yasin, Mina'nın yanına oturduğunda kahvesini önüne koymuştum. Yasin ve ben sohbet etmeye başladığımızda Mina anlamasın diye İngilizce konuşuyorduk. Mina bir bana bir Yasin'e baktığında;
"Anneciğim bu gün seni adamlar işini yapana kadar devinle konuşturayım mı"
"Evet anne çok özledim onu"
"Hadi gel, Yasin sen devam et ben Mina'ya bilgisayarda bir görüşme açıp geleyim"
Yasin mutfakta bırakıp , odaya geçmiştik. Mustafa'nın bilgisayarını açtığımda Mina heyecanla ona özel olan mail adresini açmamı bekliyordu. Açtığımda aramayı da başlatmıştım. Görüntü açıldığında Mina birden yüksek sesle;
"Devimmmmm"
"My beautiful angel ( güzel meleğim)"
"Seni çok özledim devim"
"Bende peri kızım"
Ben görünmeden kızımı izlerken birden;
"leave us alone and get out of the room( bizi yalnız bırak ve çık odadan)"
Kafamı sallayarak odadan çıkıp odamın kapısını sıkı sıkı kapattım. Mutfağa geçtiğimde Yasin'e tekrar kahve yaparak yanına geçmiştim. Mutfaktaki masayı toplarken bir taraftan da sohbet ediyorduk. O hazırlamasını istediğim adamları nasıl eğitim yaptıkları anlatıyordu. Saat öğlen on ikiyi gösterdiğinde bütün koskoca konağın kamera işini bitmiş sadece kontrolleri kalmıştı. Mustafa'ya dediğim odanın kapısı açıldığında tedavi odası gibi görünecek ama duvara gizli sürgülü kapaklı dev bir televizyon monte edilmişti. Kamera görüntüleri için. Odaya tekrar göz gezdirdiğimde hastane malzemeleri de gelmişti. Minik bir hastane ve kamera odam olmuştu.
Yasin odadaki dört kişinin yan yana rahatlıkla oturacağı koltuğuna oturup, eliyle yanına vurdu. Hemen Yasin'in yanına oturdum. Düzeneği bildiğim için ortadaki orta ufak masanın altındaki düğmeye bastım. Masa iki yana açıldığında kameralar için özel yapım olan bilgisayar ortaya çıktı. Bilgisayarı açıp özel şifreyi girdiğimde duvardaki sürgü yavaşça açılmıştı. Görüntüler akmaya başladığında 70 den fazla kamera görüntüsü önümdeydi. Yasin görüntüleri kontrol ederken;
"Karnındakileri asker gibi yetiştiriyorsun"
"Normal olamaz ki küçük asilerim, annesi ve babası deli ve asi, amcalar çaktırmasalar da çok sinirli adamlar, dayılar psikopatın önde gideni Mert bile, Mina'm bile çatlak nasıl sır sakladığını bilirsin. Bunların normal olması abes olur"
"Doğru dedin. Mina, seni bir daha kavga ederken görmedi dimi?"
"Hayır tabi ki unuttun mu ne kadar korktu benden. Konuşmadı kaç gün, hoş devi olmasaydı hala konuşmazdı. O konuştuktan sonra annesi sinirlediğinde boynunda çıkan damarlarını söylüyor. Bir daha o duruma gelmesini istemiyorum. Sessiz, korkan, ateşlenmeleri, kusmaları başlarsa çıldırırım."
"Ama sende adamı fena dövdün mübarek. Hoş sen dev olduktan sonra daha da güçlendin. Davut karaymış, o muş bu muş. Hoş sen o yokken de güçlüydün ama onunla daha güçlüsün"
"Yasin sen yine beni konuşturduğuna göre gizli bir şey yapıyorsun"
"Ulan atmaca "
"Söyle ne yaptın"
"Senin için özel program kurdum. Bundan sonra benimle buradan yalnız konuşabileceksin"
"Şifresi aynı mı olacak"
"Hayır sen yokken sadece bu şekilde sadece kameralara bakabilecekler basit bir şekilde öne oynat geriye bak anladın ama sen kendi şifreni girdiğinde ben seni anlarım. Bu arada kameralar gece görüşlü"
"Tamam Yasin çok teşekkür ederim. Desteğin için"
"Ne demek Meryemce ben senin çalışanınım unutma sensin patron olan ve en önemlisi senin benim ve kız kardeşim için yaptıklarını asla unut-"
"Çok konuşma Yasin"
"Tamam atmaca sustum. Kameralar tamam, arıza olduğunda bize sinyal verecek biz uzaktan halledeceğiz. Yapamazsak seninle bu sana özel programla yapacağız. Şifreyi ağalara verirsin 'Azrail ağa' şifre."
"Tamam Yasin reis"
"Ne demek hanım ağam"
"Yasinnn"
"Tamam sustum. Bana bak burası bizim zamanında yaptığımız kafes dövüşlerine benzemiyor. Oradaki adamları ve düşmanları çözebiliyordum ama "
"Yok bunlar içlerine yılanları bile sokuyorlar, örneğin Kamil ve halalar"
"Evet, Senin kocan farklı ama zeki bir adam, senin dediğin gibi jaguar, siyah jaguar. Adam düşmanını çökeltmek için sinsi sinsi ilerliyor. Mardin ve bütün ağaların fark etmediği, ağaları için için büyüyor"
"Yasin yürü git işine, Biz Mustafa ile eşitiz"
"Farkındayım aynı hamurun birer parçası gibisiniz. Sizin ikiniz bence gerçekten jaguar gibisiniz ve senin kocan çok şanslı karısı manyak çünkü"
"Sensin manyak Yasin, hadi hadi benim kıskanç abilerim ve jaguar gibi sinsi ve parçalayan bir kocam var çiftliğe gitmem lazım "
Yasin'le odayı normal haline çevirip, avluya çıktığımızda adamlar çantalarını toplamış bekliyorlardı. Yasin'e baktığımda ücretlerini nasıl yapacağını anlamıştı. Adamlar arabalara yerleşirken, Yasin birden yanıma geldi.
"Efendim reis"
"Sana bir şey soracağım, o senin ölümden döndüğün kazada niye yavaş yavaş bitirmeye başladığın Davut Kara'yı aradın da beni niye aramadın"
"Çünkü seni gizli tutuyordum, çünkü yine bir şans veriyordum ona. Salak gitti önce Kartal'la iş birliği yaptı, sonra gitti Savaş itine yardım etmeye başladı yetmedi leylanın babasını öldürdü. Sana haber vermedim, ben ölseydim de Mustafa ve Davut yine de karşı karşıya gelecekti ve sen o zaman devreye girecektin. Davut'u her türlü bitirecektin. "
"Yine zekisin, yine atmaca gibisin"
Yasin'e bakışlarımla aracını gösterdiğimde gülerek arabasına geçmişti. Yasin ve ekibi konağın önünden ayrılınca dikkatimi etraftaki adamlar çekmişti. Konağın kapısını sıkı sıkı kapattığım da telefonuma mesaj gelmişti. Baktığımda Yasin, kimsenin anlamaması için konağa gelmeden bir saat önce etrafı temizlediğini yarım saat sonra her şey normal haline döneceğini yazmıştı. Yasin'e gülerek odama girdiğimde, kütüphaneden Mina'nın kahkaha sesleri geliyordu. Banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp odaya gelmiştim. Sessizce kütüphaneye girdiğimde Mina'm ellerini öpüp ekrana salıyordu. Baktığımda görüntülü konuşma sonlanmıştı. Mina'm koltuktan hızla kalkıp gelip bacaklarıma sarılmıştı.
Mina'm ile üzerimizi giyinip, konaktan çıkmıştık. Arabama binmeden Mina'mı arkaya oturtup kemerini bağlamıştım. Direksiyona geçtiğimde bacağımın altına silahımı koymuştum. Yola çıktığımızda Mina'm birden;
"Anne biliyor musun Devim dedi ki kardeşlerimi çok sevmeliymişim"
"Tabi ki annecim doğru demiş"
"Birde dedi ki babanın sözünü hep dinle dedi"
"Ne güzel işte annecim "
"Anne, Amerikaya götür beni Devime sarılıp uymak istiyorum"
"Çok mu özledin devini"
"Çooook özledim, babamdan önce o beni koruyordu, seviyordu."
"Peki ya şimdi, kalbin ne diyor anneciğim"
"Babam babam babam, Dayılarım, amcalarım, abilerim ve aşkım Hazar amcam var ama babam ben babamı çok seviyorum anne o bir tane, güçlü sen hastanedeyken o güçlüydü. Anne babam seni çook seviyor biliyor musun? "
"Tamam prensesim, Amerika işi biraz zor anneciğim, kardeşlerin ile uçak yolculuğu yapamam artık birtanem "
"Devimde öyle dedi"
"Tamam prensesim, Mina'm kimse bilmeyecek tamam mı annem ne reisi nede devini"
"Tamam annem sırımız yine"
Dikiz aynasından kızıma öpücük attığımda oda eliyle öpücük atmıştı bana. Mina'm sessizce yolu izlerken ortamın sessizliğini telefonumun sesi bozmuştu. Kulaklığımla açarak;
"Efendim"
"Benim gül güzeli, bu ne resmiyet "
"Araba kullanıyorum kulaklıkla açtım hayatım"
"Ne yapıyorsun, adamlara mı bıraktın konağı"
"Hayır tabi ki sevdam, adamlar işini bitireli yarım saat oluyor"
"Nasıl yani saat daha öğlen iki "
"Hayatım 25, 30 kişi geldiler yapıp gittiler"
"Sana inanamıyorum kadın, dikkat et kızıma ve karnındaki oğullarıma"
"He yani ben kendime dikkat etmeyeyim. Ben kimim ki sana destek olayım, çocuklarına analık yapayım, Meryemce kim ki"
"Sen iyi misin"
"He yani iyi değilim ben, öyle mi ?"
"Ben öyle bir şey demedim ki, sen yanlış anladın bence gül güzeli"
"Ben hep yanlış anlıyorum yani"
"Tamam kadınım sen haklısın"
"Sen beni başından savıyorsun şuan tamam sende haklısın ne yapacaksın benim gibi sorunlu deli kadını"
"Meryemce öpüyorum kadınım, sevgilim en kıymetlim. Banane çocuklardan sen ol başkası olmasın"
"Ne yani sen nasıl babasın çocuklarını hemen sattın yaa"
"Deli doktor koskoca Mardin'e hükmettim, koskoca aşiretleri yönetiyorum. Bir sana hükmedemedim, bir seni yönetemiyorum. Seni seviyorum, dikkat et kendine sana bir şey olmasın dayandığım karım canımın özü kış güneşim"
"Seni seviyorum sevgilim, güneşim"
...........................................
Çiftliğin önüne geldiğimde, kapının önünde duran çakma mahşerin atlıları Boran, Sait, Selçuk ve Meriç sohbet ediyorlardı. Arabamı onlara doğru sürdüğümde dördü de tam önümde durmuşlardı. Arabayı durdurduğumda Boran kapımı açarken;
"Bu dört canı sen öldür ablam"
"Hadi oradan Boran"
"Öyle ama ablam, neyse erkencisin"
"İşim erken bitti Boran bende hemen geldim herkes burada mı"
"Eksiksiz Hanım ağam "
Boran bana bir anda hanım ağam deyince sebebini arkama bakınca anlamıştım. Savaş ve Atabek üzerlerinde spor kıyafetleri yürüyerek arkamdan geçiyordu. Kaşlarımı çatarak arka tarafa yürümüştüm ki, Selçuk Mina'nın tarafının kapısını açmıştı. Selçuk başını eğdiğinde yanına yanaşarak ;
"Saygını seveyim senin"
Selçuk gülünce bende gülmüştüm. Minayı kucağıma aldığımda Meriç;
"Aman hanım ağam biz alsaydık şeyden sebep"
"Merak etmeyin Mina'm şuan tehlike arz etmiyor hafif o abisi"
Meriç ve Selçuk kapıya kadar yanımda bana eşlik etmişlerdi. Kapıya geldiğimde Kamil kapıyı açarken ;
"Neredeydiniz Hanım ağam"
"Bir şey mi oldu Kamil abi"
" Merak ettim hanımım"
"Fazla merak iyi değildir Kamil abi sen daha iyi bilmelisin"
Kamil başını eğerek kapıyı açtığında sinirlenmiştim. Mina yüzünü iyice boynuma koyduğunda içeriye girmiştim. Kucağımda Mina'yı gören Hazar abim hızla yanıma gelmişti. Yüzüme çatık kaşlarla bakıp;
"Bizim Meriç nerede bu şekilde kucağında Mina nasıl geldin, ellerini biraz aşağı çek alayım kızımı kucağından"
Söz dinleyerek ellerimi aşağı çekip, Hazar abime kızımı teslim etmiştim. Hazar abim giderken, bende babam ve amcamın yanına gitmiştim. Babam ve amcam sıkıca sarıldığında yanlarına oturuyordum ki herkes çiftliğin bahçesinin belli yerlerinde sohbet ediyor, bir şeylerle uğraşıyordu ama Mustafa'm yoktu. Gözlerimle etrafa baktığım da hiç bir yerde yoktu. Etrafa bakınmaya devam ederken, babam beni kolunun altına alarak, göğsüne yatırdı. Gözlerimi kapatıp babamın kalbini dinlerken, kulağıma yaklaşarak;
"Mustafa ata biniyor kızım, birazdan gelir "
Göğsünden kalkıp, gözlerimi kocaman açarak;
"Baba bende gideyim mi yanına"
"Atla mı"
"Yok hayduttu alayım yürüyerek"
"Tamam yürüyerek git deli doktor"
Haydutu yanıma alıp, yürümeye başlamıştım. Haydut yanımda koşuyor beni bekliyor, o şekilde tepeye çıktığımızda Asi atının üzerinde Mustafa'm asi kocam dört nala bize doğru geliyordu. Haydut ilk tanımadığı için hırlasa da yanımıza yaklaşınca, burnunu bana sürtüp çiftliğe doğru koşmaya başlamıştı. Haydutun seni teslim ettim gidiyorum deme şekliydi. Mustafa atın üzerinden bakıp;
"Niye gül kokunu her yerden alıyorum, niye bu güzel kokunun genzimi yakıp uyuşturuyor beni"
Asi atın yelelerini severek hiç yüzüne bakmadan;
"Niye her seferin de gözlerin ve varlığın benim nefesimi kesiyor, niye seni, görünce dünyam duruyor"
"Ahh gül güzelii, özledim seni"
Kafamı kaldırıp Mustafa'ya baktığımda, hızla attan atlamıştı. Mustafa asinin sırtına vurduğunda at koşarak çiftliğe gitmeye başlamıştı. Mustafa beni kolunun altına almış yavaş yavaş çiftliğe yürümeye başladık. Elimi Mustafa'nın sırtına attığımda sırılsıklam ıslak olduğunu anlayınca;
"Hasta olacaksın sen yaaa"
"Bana bir şey olmaz Hanım ağam"
Hırkamın cebindeki telefonumu çıkarıp, Sultan ablaya mesaj çekmiştim. Yürüyerek çiftliğe geldiğimizde masalar kuruluyordu. Mina, Talha ve gençler top oynuyorlardı. Mustafa tam babamların yanına oturuyordu ki kulağına yaklaşıp;
"Doğru odamıza ılık bir duş al, sultan abla sana hasta olma diye bitki çayı yaptı hadi çabuk"
Mustafa yüzüme bakarken, ona hiç bakmadan annemlerin yanına doğru yürümeye başlamıştım.
.............................................
Sohbet muhabbet ederken, akşam yemeği için bahçeye kocaman bir masa hazırlanmıştı. Sultan abla muhteşem bir masayla midemizden önce gözümüzü doyurmuştu. Bizim masamızın biraz ötesine kendilerine de güzel şirin bir masa hazırlamıştı. Ekrem abi yine etleri kendi hazırladığı her halinden belliydi. Masaya geçtiğimizde Mustafa'nın yanına oturmuştum. Herkes eşinin yanındaydı. Babam ve Amcam kendi aralarında konuşarak en son onlar oturmuştu masaya. Devran ve Mustafa çocuklara bakarken, Mina ve Talha salıncakta ekmek arası olan etlerini yiyordu. Sultan abla sıkmadan yemek yemelerini sağlıyordu. Sessizce yemekleri yemeğe devam ederken Dağhan hafif bir öksürükle;
"Kocaman ve geniş ailem, biliyorsunuz ki biz bu akşam Devran ve ben kısa bir görev için Hakkari'ye gidiyoruz. Geldiğimizde müsaadeniz olursa artık bu Devran ve Avşin bacımın düğünü yapalım. Tabi önce Allah izin verir dönersek"
"Sen nasıl istersen Selim abim, siz hayırlısıyla gidin gelin yaparız"
"Emrin olur Mustafa ağam"
Gülcan ağlamaklı başını Dağhan'ın omzuna koyduğunda, Dağhan elini Gülcan'ın yüzüne koyup sevmişti. Ben onlara bakarken masanın altından Mustafa dizimin üzerine elini koyunca, ona bakmıştım. Gözleriyle yanımı işaret edince yanıma bakmıştım. Devran masanın altından Avşin'in elini tutmuş ağlamasını engelliyordu. Ben gözüm dolu şekilde onları izlerken, babam öksürüğüyle dikkati kendi üzerine çekmişti. Babam tebessümle;
"Ağam, amcanı, torunlarımı ve Ekrem beyleri alıp biz konağa dönüyoruz. Siz gençler bizim gençliğimizdeki gibi rahat rahat eğlenin"
"Niye Mirza ağam sizi de ağırlasaydık"
"Siz rahat edin oğlum, birde halanlar ve kızlar buraya gelmediler sabah konağa gelecekler biliyorsun. Birde konak boş kalmasın"
"Tamam baba, adamları alıp gidersiniz."
Yemekler yenmiş babamlarla biraz oturmak istediğimiz için, birde Mina ve Talha biraz daha özgürce koşup oynasın diye sedirlerde oturuyorduk. Ayşegül yanıma gelip, Ekrem abinin beni çağırdığını söyleyince yavaşça yerimden kalkıp, mutfak tarafına geçmiştim. Mutfakta çay içen Ekrem abi beni görünce;
"Salonda konuşalım mı Karadeniz"
"Olur abi gel"
Salona geçtiğimizde ben yavaşça koltuğa oturduğumda, Ekrem abi derin bir nefes alıp;
"Kamil sert, Abidin diye bir adama bir şeyler gönderdi, belge gibi. Bu adam aklı sıra Mustafa beyime tuzak kurmaya uğraşıyor sanki yarası var gibi Karadeniz"
"Ne gibi abi"
"Çözemedim o... yani o toprak güllere yanlış"
Ekrem abi cümleyi değiştirdiğinde, sırtım mutfak kapısına doğru olduğu için birinin geldiğini anladım. Sakince arkamı dönüp baktığımda Mahşerin dört atlısı elleri ceplerinde bize bakıyordu. Yavaşça yerimden kalkıp;
"Ekrem abi sen biraz daha bak, birde buranın toprağına da bak olur mu ama zararlıysa araştır belgelerle ay yani ziraattan "
Ekrem abi başını sallayarak yanımızdan çıkmıştı. Ben Mustafaların yanından sakince mutfağa geçmiştim. Bir bardak su içip dışarıya çıktığımda babamlarda ayaklanmıştı. Mina Sinan'ın kucağında gözlerini kapamış, Talha uykulu gözlerle Kadir'in kucağındaydı. Mustafa çocukları koklayarak öpünce, Devran Mustafa'ya bakıp;
"Ağam gideceğim ama gözüm arkada değil Meryemce veya Avşin var diye değil sen varsın diye Ağam"
"Süt kayınım oğlunu öp ve sus"
Herkes gülerken, Devranda oğlunu öpmüştü. Babamlar tamamen arabaya yerleştiklerinde arabayı kullanan Ekrem abi, telefonu bana gösterip bak demişti. Arabalar hareket edince iki minibüs bizimkiler, üç araba koruma gitmişti. Tekrar bahçeye girdiğimizde kızlar içeriye, erkekler sedirlere geçmişlerdi. Telefonuma bakarak bahçenin bir ucuna geçmiştim. Ekrem abi Kamil'in bütün geçmişini bana mail olarak atmıştı. Belgeleri çabukça Yasin'e mail atmıştım. Biraz zaman geçmişti ki Yasin den gelen ( BU YAŞLI KURT OLMASA BAZEN FİRE VERECEĞİM DİYE KORKUYORUM) mailene kahkaha atmıştım. Kafamı kaldırdığımda Mustafa ve diğerleri gözlerime bakıyorlardı. Sakince mutfağa geçmiştim. Başak ve Zümrüt mutfakta meyve yerken, Kader ve selvi, Gülcan ile çayları hazırlıyorlardı. Leyla önüne tatlı tepsisini almış iki tane tabaklara bir tanesini midesine indiriyordu. Onların yanına gidip yardım etmek istediğimde bana kızacaklarını bildiğim için, tekrar bahçeye çıkmıştım.
Bahçeye geldiğimde Mustafa'lar ikiye ayrılmış maç ediyorlardı. Biraz onları izledikten sonra bir kaç adım atmıştım ki, Avşin gelip koluma girmişti. Gözlerine baktığımda dolu dolu;
"Biraz yürüyelim mi daye"
"AAhaa daye dediğine göre bir şey var"
"Yürüyelim hadi"
Bahçeden aşağı inmeye başladığımızda Avşin iyice bana sokulmuştu. Başımı onun başına dayayarak yürümeye devam ediyorduk. Avşin derin bir nefes çekip;
"Meryemce sana bir şey diyeceğim"
"Söyle canım"
"Ben şey Devran ile bir şey yaptık"
"Ne yaptın canım"
"Kızmak yok ama"
"Ne yaptınız "
"Ben, yani biz şey yaptık, şey yaptık"
"Sakın ağızını açma ben o Devranı göreve gitmeden vururum"
"Ama o benim kocam Meryemce"
"Hay ben sizin, geberteceğim onu"
"O teklif etti, bende kocam diye"
Avşin'i olduğu yerde bırakıp hızlı adımlarla bahçeye çıktım. Maçı bitirip dinlenen Mustafalara yaklaşmıştım ki Devran onu aradığımı anlamış olacak ki hemen yanıma gelmişti. Devran gözlerime dik dik bakıp;
"Ne oldu Avşin söyledi dimi"
"Birde pişkin pişkin Avşin söyledi dimi diyorsun"
"Yaptık işte Meryemce ne olacak nikahlı karım bil diye söyledi."
"Devran gebertirim seni nasıl yaparsın ya"
"Ne yaptım kızım ben, normal bir şey bence"
"Normal miii"
"Ben seni anladım fıstığım, çüşşşşşş Meryemce. Kimlikte ki anne ismini Avşin yaptım. Ben teklif ettim oda kabul etti."
Avşin'e hızla dönerek;
"Ulan Avşin sen dul kalmaya niyetlisin galiba"
"Meryemce sen ne anladın bu adamı düğünüm olmadan koynuma mı alıp kocam yapacağımı mı"
"Yalnız ayıp oluyor ağa kızı ama"
Devran ve Avşin konuşmaya başladığında, Devran'a sarılmıştım. Devran yapabildiği kadar belime sarılınca, Avşin birden;
"Asıl şimdi bana ayıp oluyor"
"Ahh canım bir aydır her gece herkes yattıktan sonra sarıldıklarına say. Hem sana bir şey diyeyim mi Avşin bu adam var ya sizin nikahınızdan bir gün önce onunla yattığımda bana dedi ki ; ' El kızının koynunda ne yapacağım senin gül kokunun yanında' öyle dedi ben sana diyeyim"
Avşin gözlerini kocaman açınca yavaşça Devran'dan ayrıldığımda, Avşin bir adım daha yaklaşıp;
"Öyle mi Baş komiser"
"İnanma mavişim görümcelik yapıyor ben öyle bir şey der miyim"
Avşin önde Devran arkasında eve doğru giderlerken, arkamı dönmüştüm ki Mahşerin dört atlısı işaret parmaklarını bana doğru uzatıp sonra gel gel yapmaya başlamışlardı. Kurbanlık koyun gibi onlara doğru yürümeye başladığımda, Boran da evin diğer tarafından onların yanına gelmişti. Ben yanlarına gittiğimde Boran'a Kamil gelmeden bahçeyi hazırlamasını ve işimiz olduğunu söyleyip evin arkasına doğru yürümeye başlamışlardı. Evin arkasından açılan bir kapıdan içeriye girdiğimizde önümüze çıkan merdiveni çıkmaya başladık. Çiftlik evinin çatısına çıktığımızda ortada duran tek sandalyeye beni oturtmuşlardı. Hepsi önüme geçmişlerdi. Birden Hazar abim ismimi söyleyince yerimden sıçramıştım. Korktuğumu fark eden Mustafa Hazar'ın kafasına vurduğunda gülmemek için kendimi sıkmıştım. Hazar abim derin bir nefes alıp;
"Kamera güvenlik sistemi güvenilir mi? yani yapan adamlar"
"Evet Hazar ağam çok güvenilir adamlar bizzat kendime güveniyorum o kadar yani, zaten konağa gittiğimizde anlarsınız"
"Peki deli doktor"
"Buyurun Baran ağam"
"Bizim odalarımızda yok dimi"
"Her yerde var ama direk yatakları gören yerlerde yok. Eve geçince anlarsınız, ama şöyle diyeyim, Kezban, Kevser, kızların kamil'in odasında hem kamera hem de dinleme cihazı var"
"Kamil ne alaka Meryemce kızım"
"Bedirhan abi oradan bakılınca salağa mı benziyorum"
"Ulan ben size bunlar karı koca tencere kapak gibi diyorum. Manyak, deli psikopat diyorum inanmıyorsunuz"
Bedirhan abim ve Baran abim gülmeye başladıklarında, Mustafa'nın gözleri yan çiftliğe, takılmıştı. Ayağa kalkıp aşağı inecektim ki, Mustafa birden ;
"Ekrem denilen adam çok samimi seninle"
"Normal değil mi abi diyorum"
"Giderken sana telefonunu gösterdi sonra yola çıktıktan sonra sen hemen eline telefonu alıp gülmeye başladın"
"Ne demek istiyorsun asi ağa açık olur musun, sen bana inanmıyor musun yoksa benden yaa nasıl yaa"
"Meryemce saçmalama, Kapris yapar şekilde benden kurtulamazsın."
"Tamam Ağam söylüyorum, Ekrem abi eski istihbarat görevlisi, yani eski polis fırtına Ekrem dediklerinde Türkiye'nin her yerinde tanırlar. İftira yüzünden meslekten men edildi."
"Emin misin iftira yüzünden olduğuna"
"Eminim senin kadar olmasa da etrafıma araştırmadan adam almam, ailemi sevdiklerimi emanet ediyorsam iki misli araştırıyorum"
"Aferin Hanımağa helal olsun sana"
"Onu bunu bırak sakın beni Ekrem abiden kıskandığını söyleme"
Mustafa'ya bakarken mahşerin diğer atlıları da başka tarafa bakmaya başlamışlardı. Ben için için gülmeye başladığımda, dördü de aynı anda kıskandık dediklerinde içimdeki tuttuğum kahkahamı dışa vurmuştum.
..................................
Çimenlere hasır örtüler, yastıklar koyulmuş, yerde oturuyorduk. Boran dediğimi yapmış, tam karşımıza projektörü yerleştirmiş, yanıma da bilgisayarı koymuştu. Adamlar binanın etrafında, en yakın korumalarımız bahçede geziyorlardı. Mustafa benim silahımla kendi silahını yanına almış, yanımda oturuyordu. Bahçenin ışıkları söndüğünde herkes yanındaki eşine sarılmıştı. Mustafa'nın eli belimdeyken ben bilgisayarla ilgileniyordum.
Ekrana ilk mahşerin dört atlısının yan yana yattığı zaman çektiğim resim gelmişti. O gece nasıl yattıklarını herkes gördüğünde bir kahkaha kopmuştu. İkinci olarak Leyla ile yaptığımız yarışın videosu oynamaya başladığında, herkes sessizce gülerken, leyla birden;
"Ah kıyamam gıcık ağam sen çok mu korktun ah canım benim"
" Ne alakası var ava Dilemin"
Kürtçe bilenlerin hepsi ooo derken, ben anlamadığım için, Leyla' ya dönerek ;
"Leyla ne dedi Hazar ağa sana"
"Gönül suyum dedi Meryemce"
Mahşerin dört atlısı gıcık öksürüğü tutmuş, öksürürken, kızlar şaşkınca Leyla'ya bakıyorlardı. Hazar abim sesini ve nefesini yeni bulmuş gibi ;
"Sen kürtçe biliyor musun, sen şimdi kürtçe konuşabiliyor musun"
"Erê, kürdi dizanim ( evet kürce bilirim)"
Hazar abim gülerek kafasını sallarken, herkes ona gülüyordu. Leyla Hazar abiye bakarken, ben herkese susun demiştim. İkinci videoyu açmıştım. Herkes görüntüye garip bir şekilde bakarken, Leyla'nın gözleri hızla ekrana takılmıştı.
Videoyu Leyla'nın annesin evinde bilgisayar kamerasıyla çekmiştim. Görüntüde Leyla'nın annesi masada çay içiyordu. Videoda Gülcan iş yapıyorum sandığı için bana dil çıkarıyordu. Biraz zaman geçmişti ki görüntüye kıvırcık saçlarını tepesinde kuş yuvası gibi toplamış leyla girdi elinde sazıyla. Leyla kamerayla çekildiğini bilmediği için görüntüde;
"Bana bak deli doktor söyle işte anneme, bende çalayım yaaa"
Videoda benim gülme sesim gelince Mustafa sırtımı sıvazlamıştı. Görüntüde Gülcan elindeki çayından bir yudum alıp;
"Bakma sen şu gıcığa sen çal ben söyleyeceğim"
"Söyle be Gülcan"
Gülcan önündeki çayından bir yudum alıp, türküsünü söylemeye başlamıştı.
Videoda Gülcan'ın sesi gelmeye başladığında herkes gözünü ekrandan çekip, Gülcan'a bakmıştı. Herkesin ona baktığını anladığında hemen yüzünü Dağhan'ın boynuna koymuştu. Gözler tekrar videoya çevrildiğinde Leyla'nın annesi görüntüye bakıp;
"Eh deli kızım sen var ol hemi"
Leyla ve Gülcan Zeynep teyzeye baktığında, videoda kırılırcasına çalan kapının sesi yansıyordu. Video o şekilde bittiğinde, leyla hemen gözlerime bakarak;
"O gelmişti, şarhoş halde hatırladım"
"Evet o gelmişti"
"Başka annem var mı Meryemce"
"Var ama üzülme olur mu, nasıl çekildiğini sorarsan mutfağın içindeki hırsızlık olayından sonra tek koyduğum kamera ile çekildi"
"Tamam"
Bir video daha açtığımda herkes dikkatle izliyordu. Zeynep teyze mutfakta bir taraftan yemek yapıyor, bir taraftan da ağlıyordu. Gülcan yanına geldiğinde göz yaşlarını silip, sıkıca ona sarılmıştı. Zeynep teyze Gülcan'a tamamen döndüğünde yüzündeki kocaman morluk ekrana yansımıştı. Leyla olduğu yerden dizlerinin üzerine kalktığında videoyu durdurmuştum. Gözlerime dik dik bakıp;
"Ne zamandı bu"
"Sen yurt dışındaydın, zaten geldin iki hafta sonra vefat etti Zeynep teyzem"
Leyla ağızını açıyordu ki Mustafa birden ;
"Niye yüzü mor teyzenin Meryemce"
"Yatağın yanındaki şifonyere vurmuş Asi'm"
"Anladım meryemce"
Videoyu tekrar oynattığımda, görüntüye, bir erkek girdi. Gülcan'ın omzuna hafif bir yumruk atıp, Zeynep teyzeye sıkıca sarılmıştı. Herkes garip bir şekilde daha çok merak etmiş gibi izlerken, saçı sakalı birbirine karışmış Mert'ten başkası değildi. Mert masanın üzerindeki elmayı eline alıp;
"Zeynep sultan, benim uzun boynu sevgilim olacaktı odasında yok"
"Sende projelerinle az ilgilen, Sabaha karşı geliyorsun sonra sevgilim yok diyorsun"
"Tamam sultanım ya, Zeynep sultan! şey kızını bana versene"
"Yürü git hergele, ben kızımı garibin birine vereceğim, dövmesinin kızımı diye"
"Korkma Zeynep sultan bizim ortak kullandığımız bir ablamız var. Leylaya el kaldıranın elini kırar merak etme"
"Deli olan, Mert'im benim ilaçlarım evde kalmış tansiyon beni zorluyor iki saattir"
"E anam uyandırsana hemen gidip alıyorum"
Mert görüntüden çıkarken, herkes bir ağızdan ulan Mert demişti. Ben onlara gülerken, birden videoyu durdurup;
"Görüntüye ben gireceğim. Hemen soru sormayın bana olur mu"
Gülcan olayı bildiği için emin misin der gibi bakınca gözlerimi büyütmüştüm sus diye. Video tekrar başladığında, herkes dikkatle izlerken, görüntüde ilk önce Gülcan ve Zeynep teyzenin yüz ifadesi değişiyor sonrasında Gülcan'ın ufak bir çığlığının peşine görüntüye ben girmiştim. Ellerim ve üzerimin belli başlı yerlerinde kan vardı. Videoyu öyle bitirdiğimde herkes bana bakmıştı. Hafif bir gülüşle ;
"Ufak bir trafik kazasıydı"
Işıklar yandığında Gülcan eline koz geçmiş gibi, ufak kız çocuğu gibi;
"Nasıl bir trafik kazasıydı yaa"
"Dimi Vayemin, sende uğramak ister misin"
"Yok anam almayayım"
Herkes bize gülerken, leyla hırkasının cebinden çıkardığı bir sigarayı yakıp;
"Hüsnü beyin hastanelik olduğu zaman değil mi Meryemce"
"Evet nasılda denk gelmişti Hay Allah yaaa"
Herkes bize gülerken, Mustafa arkamdan sarılıp;
"Seni bu şekilde görmek istemiyorum, erkek Fatma ne olacak"
"Ben dövmemiştim merak etme, ama dayak yemesine vesile oldum. Üzerimde kan lekeleri doktorluk vazifemdi. Hipokrat çarpsın."
" Ah ah ben zamanında yanlış dua ettim gerçekten. Yok ya şöyle hanım hanımcık bir hanım ya"
Ters ters yüzüne baktığımda;
"Yemişim hanım hanımcığını, bana vahşisi Asisi gerek, bana seni gerek seni"
Ağızımı açıyordum ki Boranlar yanımıza sıcak semaverleri getirmişti. Bardakları dağıtırken Hazar abim emekliyerek Leyla'nın yanına geçip;
"Anlatmasan anlarım, nasıl tanıştınız Meryemceyle , şey nasıl oldu o gece nasıl buldun anneni"
"Anlatırım, ilk nasıl tanıştık onu anlatayım. Annemi nasıl bulduğumu ilk Meryemceye anlatmıştım, sizde benim ailem oldunuz son kez de size anlatayım"
Ben Leyla'ya hayır manasında kafamı sallarken, hanımefendi bana ne der gibi omuz silkmişti. Hepimiz Leyla'ya bakmaya başladığımızda, önündeki çaydan bir yudum alıp;
"Ben tek çocuktum babam ve annem zorla evlendirilmiş bir çifti. Babam ayyaşın önde gideniydi çocukluğumdan beri hiç ayık görmedim onu. Her gece içer, her gecede annemi döverdi. On yaşımdan beri babama gecenin bir yarısı gidip rakı alırdım. Meyhanelere giderdim iğrenç ortamlardı. On sekiz yaşıma geldiğimde dayaklar bana da dönmüştü. Beni mahallenin akıllı başlı adamları okuttu hep kendi çabalarımla burslu İstanbul üniversitesini kazanmıştım. Meryemce benden 7 yaş büyük olduğu için yeni yeni doktor olmuş namı da yavaş yavaş deli doktor diye anılıyordu. Birde Ateş holding var bir anda yükselişe geçmeye başladı. Doktorluğun yanında yurtdışında okumadığı okul kalmamış. Gel zaman git zaman sonra, son senemizde bir gün okula gittim. Dağhan abimin dayısı Selçuk hoca bize vukuatlı insan bulacaksınız dedi. O zamanlar Selçuk hocanın asistanlığını da yapıyorum yarım yamalak. Her hafta illa iki defa karakola giderdik. Meğer Meryemceyi çıkarmak için. Benim vakam Meryemce ateşti. Dava dosyalarını okuyorum. Benim sene sonu tezim Meryemceydi. Bir gün dosyalar üzerinde çalışırken, Selçuk hoca gelip ertesi gün ateş holdinge gidip konuşacaksın Meryemceyle dedi. Haftanın bir günü şirketteymiş geri kalan günleri çok sevdiği doktorluk mesleğini yapıyormuş. Akşamdan bütün işlerimi haletmiş erkenden yatmıştım. Uykumdan saçlarımın çekilmesiyle uyandım. Gözlerimi açtığımda babam beni sürükleyerek salona getirdi. Sebep, parası yokmuş bende burslu okuduğum için burs paramı döve döve benden almıştı o gece. Dayak yediğim salonda yerde uyuya kalmıştım. Sabah uyandığımda her yerim ağrıyordu. Saatime baktığımda evden çıkmak için fazla bir vakit kalmadığını anlamıştım. Koşarak odama gittiğimde aynada gördüğüm ben değildim. Yüzümün her yerinde morluklar vardı. Üzerimi giyindikten sonra hiç sevmesem de ne kadar fondöten kapatıcı ne varsa sürmüştüm. Tekrar aynaya baktığımda midem bulanmıştı. Son kez saatime baktığımda geç kaldığımı anladım. Hızla evden çıkmıştım. Durağa geldiğimde cüzdanımın içinde hiç para kalmadığını gördüğümde, yarım saatlik yolu yürüyerek bir saate gitmiştim. Şirkete geldiğimde danışmadaki kız bana bakıp gülmek istese de pek bir şey demeden hemen beni Meryemcenin odasına gönderdi. Kapıda sekreter korkarak içeriye buyur edip kaçarcasına kapıyı kapatıp çıkmıştı. Ayakta boş odada bekliyordum. Geniş odanın içindeki bir odadan hışımla meryemce çıkmıştı. Sonradan öğrendim ki sevgili patronumun sporunu bölmüşüm. Neyse sonra sorular sordum, neler yaptığını o dereceye nasıl geldiğini sorarken kısa ve net cevaplar veriyordu. İşim bitmiş tam çıkacağım gayet sert bir şekilde ' otur kahve içeceğiz' dediğinde kalktığım yere hızla oturdum. Masadaki telefonu kaldırıp ' ıslak mendil ve iki kahve' dedi. Sekreter korkarak içeriye girdiğinde zavallı kadın titreyerek kahveleri ve ıslak mendilli bırakıp çıktığında Meryemce hemen ıslak mendilli alıp yüzümü silmeye başlamıştı. Yüzümdeki morluklar çıkınca sert bir şekilde ne olduğunu sorduğunda ne var ne yok her şeyi anlatmıştım. Okulum bittiğinde kendimi Ateş holdingde bulmuştum. Gel zaman git zaman sonra ateş holdingin feminist avukatı oldum.
Şimdi gelelim o geceye, Meryemce bir akşam Gülcan yurtdışına çıkacağını söyleyip beni de akşam yemeğine çağırmıştı. O gece annem komşuya geçmiş, bende Meryemcede Gülcan ile üçümüz gırgır sohbet vakit geçiriyorduk. Akşam on gibi annem eve geçtiğini söylediğinde içim rahatlamıştı. Babam o gün içeriden çıkmıştı. Mert yurt dışındaydı zaten. Gece on ikiye gelirken peş peşe gelen taksilerle Meryemceden çıkmıştık. Eve geldiğimde çok iyi hatırlıyorum saat bir olmuştu. Evin ışıkları yanmadığı için annemin uyuduğunu sanmıştım. Anahtarlarımla eve girdiğimde sessizce hareket ediyordum annem rahatsız olmasın diye. Mutfağa geçip sigara içecektim ki evden bir konuşma sesi geliyordu. Aya-"
"Yeter bence he kuzum anlatma"
"Yok anlatayım Meryemce kesme beni, nerede kalmıştım ya ımmm he buldum. Elimdeki sigarayı masaya bırakıp sesin geldiği yere doğru gitmeye başladığımda ayaklarım sanki bağlanmış gibi zor adım atıyordum. Nefesim kesilmeye kalbim sıkışmaya başlamıştı. Annemin odasına adım atıp ışığı yaktığımda, annem boğazı kesilmiş şekilde gözleri açık kanlar içinde yatakta duruyordu. Babam olacak adam elinde kasap bıçağı, annemin başında oturuyordu. Beni fark edince gülerek annemin son sözünün benim adım olduğunu, söylemişti üstü başı kan halinde. O sinirle onu nasıl kapı dışarıya attım bilmiyorum. Tekrar odaya geldiğimde şu dünyada tek güvendim insan Meryemceydi. Ondan başka kimse bize sahip çıkmamıştı. Hemen onu aramıştım. Sonrası bende yok gerisi onda, sahi anlatsana Patron bana da hiç anlatmadın"
"Leyla yapma lütfen"
"Lütfen anlat ne olur"
Mustafa'ya baktığımda gözlerime bakıyordu. Kafamı hayır anlatmama izin verme diye sallarken, elimi sıkıca tutunca kafamı eğmiştim. Tekrar kafamı kaldırdığımda önümdeki topluluğa bakınca onlarda anlatmamı istedikleri belliydi. Boran' dan bir bardak su istemiştim. Suyum geldiğinde bir yudum su içip biraz daha Mustafa'ya yaklaşıp;
"O gece Gülcan ve Leyla gidince evde duramadım. Sahile inmiştim deniz sesiyle kendime gelmek için. Sevdiğim üç adamdan haberim yoktu, İkisi görevde biri yurt dışındaydı. Arabanın içinde denize bakarken telefonum çalmaya başladı. Ekranda Leyla'nın ismini gördüğümde hemen açmıştım. Ben daha alo diyemeden 'ben öldüm gel çabuk yetiş her yer kan, burası çok kan kokuyor' dediğinde hızla arabamı çalıştırıp, leylanın evine gittim. Evin önüne geldiğimde arabadan nasıl indim bilmiyorum. Binaya girdiğimde tam kapının önünde merdivende Hüsnü elinde kasap bıçağıyla oturuyordu. Beni görünce hızla ayağa kalktı. Elindeki bıçağı bana sallayınca, kendimi koruduğumda çoktan elimi kesmişti. O sinirle iki tokat atmıştım. Daha çok üzerime gelince kafa atıp bayıltmıştım. Onu orada bırakıp, hızla içeriye girdim. Geç kalmaktan çok korkuyordum. Leylaya seslendiğimde bir hıçkırık sesi geldi. hıçkırık seslerinin geldiği yere gitmeye başladığımda, Zeynep teyzenin yatak odasına girdim. Sıcak ve keskin bir kan kokusu geliyordu. Leyla babasını kapıya attıktan sonra ışığı tekrar kapatmış olacak ki ışıklar kapalıydı. Işığı yaktığımda Yatakta annesinin başını göğsüne yaslamış leyla için için ağlıyordu. Beni görünce üstü başı kan olmuş şekilde boynuma sarıldı. Saçlarını bir elimle severken, diğer elimle telefonu alıp polisi aramıştım. Polisler, olay yeri savcı geldiğinde ben onlarla konuşurken, salona bıraktığım Leyla iyice kötü olmuş, evinin salonda ne var ne yok kırmaya başladığında kimse zapt edemiyordu. Salona girdiğimde beni görünce, hızla yanına gidip iki tane tokat attım. Bayıldığında kimseye bırakmadım, kucağıma alıp hastaneye götürdüm. Leyla biraz hastanede yattı bende onunla nöbette geçti işte böy-"
Cümlemi derin bir nefes alarak leyla kesmişti. Herkesin gözü tekrar Leyla ya dönmüştü.
"Meryemce tek başına annemi yıkamış, kefenlemiş. Tek başına evimizi temizlemiş kiralık olan evimizi satın alıp bana vermişti. Benim için özel olan eşyaları toplayıp bana yeni bir ev daha alarak oraya yerleştirmiş. Şimdi o eski evde kiracılarım var, evi verirken tek şartım var içki içmeyecek, birbirini çok seven aile olacak diyorum. Ben babam olacak adam yüzünden, erkeklerden ve içkiden nefret ediyorum. Benim hiç akrabam da yok anlayacağız bu kimsesiz Leyla'nın bir Meryemcesi var"
Herkes bana bakınca, kafamı yere eğerek;
"Hazar abi"
"Efendim Meryemce"
"Şimdi Belkıs anne öleli bir ay oluyor ya, ben şey"
"Ney Meryemce"
"Türkü söylesem ayıp olur mu"
"Olmaz ama bu avukat bize en yakın zamanda o sazını konuşturacak tamam mı"
"Tamam ben çaldıracağım söz"
Herkes bana bakarken, ben gözlerimi Leyla'ya çevirmiştim. Leyla anlamış gibi cebinden bir sigara daha çıkarıp yakmıştı.
"Dinle bakalım Leyla soylu;
Zeynep bu güzellik var mı soyunda
Elvan elvan güller biter bağında
Arife gününde bayram ayında
Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim
Beş köyün içinde şanlı Zeynebim
Zeynebe yaptırdım altından tarak
Tara zülüflerin bir yana bırak
Zeynebe gidemem yollar pek ırak
Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim
Beş köyün içinde şanlı Zeynebim
Söğüdün yaprağı nârindir nârin
İçerim yanıyor dışarım serin
Zeynebi bu hafta ettiler gelin
Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim
Beş köyün içinde şanlı Zeynebim
Kangaldan aşağı Mamaşın köyü
Derindir kuyusu serindir suyu
Güzeller içinde Zeynebin huyu
Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim
Beş köyün içinde şanlı Zeynebim
Türkü bittiğimde Leyla hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı. Hazar abim bir anda sarılınca, hepimiz kafamızı çevirmiştik. Gözlerimi Mustafa'ya çevirdiğimde, bir anda kendimi Mustafa'nın göğsünde bulmuştum. Yüzümü Mustafa'nın boynuna koyduğumda, Dağhan hızlı hızlı öksürmeye başladı. Kafamı kaldırıyordum ki hepimizin ağlamasını, duygusal ortamı Devran'ın dediği neşeye çevirmişti.
"Ne öksürüyorsun Devrem zamanında sağlam öksürseydin. Şuan bacımız 6 aylık hamile olmazdı. Şimdi Gülcan yengeme sarıl ve sus"
........................................
Sohbet eşliğinde çaylarımızı içerken, Dağhan ve Devran ayağa kalktığında hepimiz onlara bakmıştık. Dağhan ve Devran yanıma gelip beni yavaşça oturduğum yerden kalkmama yardım etmişlerdi. Kalktığımda ilk Dağhan sıkıca sarılmıştı. Karnım izin verdikçe sarıldığımda kulağıma;
"Kendine dikkat et olur mu güzelim, diğer yarım Gülcan'ım önce Allah'a sonra sana emanet"
"Tamam Dağhan'ım, o konutlara biri gelecekse o ben olacağım, unutma senin ilk şehadet haberini ben alacağım, Gülcan kaldıramaz o haberi"
"Haklısın, hadi küçük kız kardeşim "
Dağhan benden ayrılıp, Gülcan'a doğru yürürken, Devran kollarının arasına almıştı. Devran derin bir nefes alıp;
"Fıstığım seni seviyorum gözüm arkada değil"
"Kendine dikkat et eşkıyam"
Devran Mustafa'ya sarıldığında Boran'a mutfağa gidip az biraz ekmek getirmesini istemiştim. Boran giderken, herkes bizimkilerle görüşüyordu. Boran yarım ekmeği getirdiğinde gözlerimle yuh dediğimde gülmemek için, arkasını dönmüştü. Ekmeği ikiye bölüp, birini Devran'a birini Dağhan'a verdim. Herkes bana bakarken;
"Yarısını yiyin, gerisini eşlerinize verin, kısmetiniz sizi eşlerinizde beklesin. Hadi bırakalım bunları"
Leyla koluma girdiğinde Zümrüt ve Başak uykularının geldiğini söyleyip Baran abim ve Bedirhan abimi alıp eve geçmişlerdi. Bahçeye geldiğimizde Kader ve Selvi yanıma gelip;
"Hanım ağam izinin var mı yatalım kocalarımızla"
"Deliler yaa gidin sanki evde bizden izin alıyorlar"
Kader ve Selvi gülerek eve geçerken, Kadir ve Serdar Mustafa'ya bir şeyler söyleyip, onlarda eve geçmişlerdi. Leyla ile bahçenin aşağısına doğru inmeye başladığımızda, Leyla ve benim omzuma konulan şallarla yanımıza baktığımızda Hazar abim;
"Hava serinler bir anda üşümeyin hanımlar, şey sizinle yürüyebilir miyim"
Tebessümle kafamı salladığımda, Leyla'nın sessiz kalması canımı sıkmıştı. Hazar abim, Leyla'yı sinir etmek için bir şeyler söyledikçe Leyla açılmış, laf yetiştirmeye başlamıştı. Hazar abim birden ;
"Ulan kıvırcık sen bana niye kürtçe bildiğini söylemedin"
"Niye söyleseydim, içindekileri rahat söyleyemeyecektin, bende senin gerçek duygularını anlamayacaktım. Şimdi sana ona göre davranıyorum uyuz ağa uzak dur benden"
Ben onların haline gülerken, Baran abim yanımıza gelmişti. Oda gülerek bana eşlik etmeye başladığında, arkamızdan gelen Bedirhan abim;
"Baran, bizim Hazar baltayı taşa vurdu. Mustafa Hamza zamanında az kudurtmadı bir çawreşamınla"
"Hiç sorma yazık bu Meryemce inat etti sormadı da kimseye "
Hazar ve Leyla bilmedikleri için bizimkileri dinlemeye başladığında, Baran abim anlatmaya başlamışlardı. Kah gülerek, kah durarak, kah sessizce yürüyerek çiftliğin karşısındaki tepeye çıkmıştık. Arkamızı dönüp çiftliğe baktığımızda evin dışında ve içinde bir sürü adam vardı. Ben çiftliği izlerken, bize doğru yaklaşan Mustafa'yı görünce yıllarca annesini görmeyen çocuk gibi midemde kelebekler uçmaya başlamıştı. Bize yaklaşınca belindeki iki silahla tam eşkıya gibi görünüyordu. Mustafa sadece üç dostunun yanında rahat davranıyordu. Kadir veya Serdar varken Meryemce hanım olurken, dostlarının yanında Meryemce oluyordum. Mustafa yanımıza geldiğinde hemen üzerindeki hırkayı çıkarıp, şalın üzerinde omuzlarıma atmıştı. Leyla gülerek;
"Ağam, Avşin ve Gülcan neredeler"
"İki asker karısı birbirine sarılarak eve geçtiler"
Mustafa'nın yanından bir adım uzaklaşıyordum ki Mustafa kolumdan tutup;
"Sen dur gül g- yani meryemce, onlar birbirlerini çok iyi anlarlar artık sen biraz uzak dur onlardan"
"Ama ben"
"Hadi ama Meryemce onlar daha yakın olacaklar artık"
"Niye ama ben onları-"
"Onlar birbirlerinin yarasını daha iyi sararlar, onların ortak noktası kocalarının meslekleri"
"Anladım tamam "
Bir adım uzaklaşıp yere çökecektim ki, Mustafa kollarının arasına alıp;
"Asma suratını onlar dedi, üzülmesin diye senin için "
Tepeye çıkmaktan vazgeçip, aşağı doğru yürümeye başlamıştık. Çiftliğin bahçesine yaklaşmıştık ki Savaş'ın çiftliğinde sesler yükselmeye başlamıştı. Üstüne çığlık sesi gibi silah sesleri gelince Mustafa hemen beni kolunun altına almıştı. Diğer tarafıma da Bedirhan abim gelmişti. Hazar abi de Leylayı kolunun altına almış, onun yanında da Baran abim vardı. Bahçeye geldiğimizde Hasır koltuk takımına oturmuştuk. İkili olan koltuğa geçip oturduğumda ayaklarımı yanıma toplamıştım. Mustafa yanıma oturduğunda başımı onun omzuna koydum. Hazar abim tam karşımda oturan Leyla'ya su getirmişti. Leyla suyunu içerken telefonu çalmaya başladığında, gözlerini kocaman açarak beklediği haber olduğunu belli edercesine açmıştı. Leyla telefonun ucundakine bir dakika deyip, kalkmıştı yanımızdan.
Leyla yanımızdan uzaklaştığında Boran ve Meriç yanımıza gelmişti. Mustafa'nın çağırdığını anlamıştım. Boran derin bir nefes alıp;
"Ağam, Atabek'in yurtdışındaki bütün malına mülküne el konulmuş, yavaş yavaş batıyormuş onun haberini almış sinirinden her yere sıkmaya başlamış"
"Anladım dikkatli olun, hanımlar var ne demek istediğimi anladınız"
Boran ve Meriç yanımızdan uzaklaşınca, Baran abim ve Bedirhan abim ayağa kalkıp eve geçiyorlardı ki Bedirhan abim;
"Sizde içeriye girin bunlar manyak ne yapacakları belli olmaz ağam"
Mustafa gülerek;
"Tamam bedo Hazar bize bir kahve yapsın içip yatacağız"
Baran abim gülerken, Bedirhan abim, hazar abimin koluna girerek;
"Gel Hazar'ım gel kumana süt, Ağana ve gönül suyuna kahve yap"
Hasır koltuklarda Mustafa ile ikimiz kalmıştık. Yüzümü Mustafa'nın boynuna koyduğumda, Leyla'nın sesiyle tekrar kafamı kaldırmıştım.;
"Telefonuna attığım belgeye onay ver mail adresinde "
Telefonu cebimden çıkarıp, mail adresimi girmiştim. İngilizce düzenlenmiş belgeyi okumaya başladığımda Mustafa başını omzuma koymuş,
"Hiç üşenmiyorsun karınca yazısı gibi İngilizce metini okuyorsun, Leyla onayla dedi onayla gitsin"
İçimden okumadığına sevinerek;
"Bitti imzalıyorum, seve seve onaylayacağım zaten"
Hazar abim kahveleri ve sütü getirdiğinde, iyice mayışmıştım. Ben sütü hemen içip bitirdiğimde, Mustafa başımı öpüp;
"Saat gecenin 2 si hadi uyu bakalım, hanımağam"
Ben yüzümü Mustafa'nın boynuna koyduğumda, Mustafa iyice sarılmıştı. Leyla, Mustafa ve Hazar abim işle alakalı konuşuyorlardı ki, çiftliğin kapısı kırılırcasına açılıp içeriye Savaş ve Atabek girmişti. Olduğum yerde kaldığımda, Mustafa ve Hazar abim hemen ayağa kalkmışlardı. Boran ve Meriç hemen yanımıza geldiklerinde, Savaş ve Atabek'in arkasında Selçuk ve Sait silahlarını çekmiş duruyorlardı. Atabek elinde silah bir adım atınca, Hazar abim hemen Leylanın önüne doğru geçmişti. O an dikkatimi Leyla çekmişti. Hazar abinin üzerindeki hırkasını tutmuştu. Ben ona bakarken, Mustafa elini arkaya atmış, belindeki benim silahımı gösteriyordu. Yavaşça doğrulup silahımı almıştım. Atabek birden;
"Sen yaptın dimi, sen batırdın yurt dışındaki işlerimi, şirketi mi"
"Atabek defol git ölümün elimden olmasın, lan it yeni annemin yasını kaldırdım hem bana ne lan senin işinden gücünden"
"Senden başkası olmaz lan ölüm hazar, sen yurt dışında o kadar kaldın. Azrail ağa bitirecek değil ya beni sonuçta bizim ağamız ama sen beni bitirirsin."
"Sana düşmanlık besleyeceğim bir şey mi yaptın ki Atabek iti seni bitirmeye uğraşacağım"
Atabek bembeyaz olduğunda Mustafa bir adım Hazar ağanın önüne geçip;
"Yaptın mı Atabek, sende bilirsin ki bizim aşiretlerimizin arasına kan giremez en azından Halit ağa bizi kendi himayesine topladığı zamandan beri diyelim. Ben başınıza geçtikten sonra da izin vermem. Oldu ki öyle bir şey oldu o aşirete neler yapacağımı çok iyi bilirsin "
Atabek bir adım geriye giderek, korktuğunu belli etmişti. İnsanların hareketleriyle ne demek ne yapmak istediklerini öğreneli herkesi çabuk çözer olmuştum. Mustafa Hamza'm korkulmayacak adam değildi ki zaten, Siyah jaguarım benim. Mustafa birden Atabek'in adını kükreyince;
"Bilirim ağam kan dökülürse o aşiret parçalanır, o ağanın sonu ölümdür."
"O zaman basın gidin Atabek yanındaki it ile birlikte. Bu akşam ki saygısızlığınızı görmezden geleceğim"
Atabek kafasını sallayarak uzaklaşıyordu ki, içtiği her halinden belli olan Savaş bir adım öne çıkıp;
"Ne o Azrail ağa karın dilini mi yuttu. Dün akşam baya esiyordu"
"Sana ne benim karımdan Savaş, ben sağken, ben yanındayken konuşmaz benim karım yerini de haddini de bilir. Ben yokken ne kadar sinirli olduğunu gördün dişi azrailin o da onun en az sinirlenmiş haliydi galiba"
"O zaman sonra görmeye gelirim güzel hanım ağamızı"
Mustafa silahını kaldırıp, Savaş'ın anlına dayamış, gözlerine bakarak;
"Savaş ölümün benim elimden olmadan git yoksa seni gözümü kırpmadan öldürürüm. Sen benim Azrail tarafımı unutmuş gibisin. Hatırlatmam zor olmaz sende biliyorsun. Ben kan dökülmeyecek dedikçe sen kuduruyorsun, kelleni önüme koymaktan sıkılmıyorsun. Bir gün o kafanı güvercin kafasını koparır gibi kolaylık koparırım Varlıoğlu it savaş. Meryemce hanımı mesajla veya başka şekilde kışkırtmaktan, rahatsız etmekten vazgeç yoksa seni öyle bir duruma getiririm ki, sevgili şerefsiz baban seni tanıyamaz. Şimdi bas git yoksa kendime daha çok engel olamayacağım"
"Bir gün, çok yakın bir gün bu durumun tersi olacak Azrail ağa, sende bilirsin ki bizim sülale ölümüne istediğini alır ve ben seve seve senin karını koynundan, konağından alacağım"
Mustafa hırsla saniyelik Savaşın anlından silahını çekip, sürgüsünü çektiğinde Hazar abim kolunu tutmuştu. Mustafa nasıl bir ters bir şekilde baktıysa elini hemen çekmişti. Silahı tekrar Savaş'ın anlına dayamıştı. Yerimden kalktığımda, Bedirhan abim ve Baran abimde gelmişti yanımıza. Savaş Mustafa'nın arkasında üç dostunu da gördüğünde, derin bir yutkunsa da belli etmemişti.
Mustafa silahı başına biraz daha dayayarak;
"Ben intikam almaya başlarsam önce halam ve dayımın intikamını babandan alırım, sonra senden karımı kaçırmanın, Atabek itinden karımı vurmanın intikamını alırım. Ben bunlara susuyorsam, sessiz kalıyorsam Halit ağanın yerinde olduğum için, sizin ağanız olduğum için değil evlatlarım ve yeğenlerim bu şehirde kan görmeden, acı çekmeden korkmadan büyüsün diye. Size son uyarım bir daha ki hatanızda artık hepinizin kökünü kuruturum, şimdi terk et çiftliğimi"
Mustafa silahını indirdiğinde korkan bir bayan gibi, hemen Mustafa'nın yanına gitmiştim. Savaş ve Atabek burnundan soluyarak çiftlikten çıkıyordu ki, Mustafa dan hırs alamadığı için yanından geçen haydutta iki el ateş etmişti. Haydut acı dolu bir inleyişle yere düşmüştü. Leyla ağlayarak hayduttun yanına çöktüğünde bende yavaşça yanına gitmiştim. Leyla yerde yatan Haydutun başını severek bana bakmıştı. Elimi omzuna koyduğumda;
"Meryemce ben oğlumu ölsün diye mi getirdim"
Omzunu sıkarak kafamla kalk demiştim. Leyla hayır der gibi kafasını sallarken Hazar abim yanına gelip ayağa kaldırmıştı. Onlar benden uzaklaşırken, Mustafa yanıma gelmişti. Yere çömeleceğimi anladığı için elimi tutup yardım etmişti. Haydut sanki anlamış gibi son kez beni görmek istermiş gibi gözlerini açıp kapatmıştı. Başını sevip, tekrar ayağa kalkmıştım. Biraz uzağımızda olan Boran'a ;
"Bir çukur kazın ve gömün bana dahil söylemeyin nereye gömdüğünüzü sonra neyse sonrası boş verin Allah'ından bulsunlar
Arkamı döndüğümde Baran ve Bedirhan abim ayakta Mustafa'ya bir şeyler anlatırken, Hazar abim Leyla'nın oturduğu koltuğun önünde diz çökmüş bakıyordu. Yavaşça yanlarına gittiğimde, Mustafa yanıma gelip kolunun altına almıştı. Ben ona bakarken, o şakağımdan öpüp Hazar'ı gösterdi. Onlara baktığımızı anladıklarında Hazar abim tamamen yere oturmuş bize bakıyordu. Leyla derin bir nefes çekip;
"Meryemce ben ne yapacağım, tek erkeğimdi ben onsuz ne yapacağım"
Ağızımı açıyordum ki Hazar abim şaşkınca derin bir nefes alıp ayağa kalktı.;
"Vay vay feminist avukat bir erkek için ağlar olmuş vay anam vay. Kıvırcık aramızda kalsın eğer öyle erkek istersen ben gece yanına gelir havlarım. Aman be Merinos istediğin köpek olsun ben sana en büyüğünü alır gelirim. Akbaş alırım sana"
Leyla susmuş Hazar abiyi izlerken en son dedikleriyle, annesinden sonra içten doğal bir şekilde gülmüştü. Annesinden sonra hiç görmediğim yanaklarındaki derin gamze çukurları çıkmıştı. Ben ve Hazar abim şaşkınca onlara bakıyorduk. Bedirhan abim ve Baran abim Hazar abimin dediklerine dikkat ettikleri için, Leyla'nın gamzelerini fark etmemişlerdi Mustafa'm da dahil. Mustafa gülmesini toplayarak;
"Ulan Hazar'ım alem adamsın. Az önce Atabek'i öldürecektin, şimdi Leyla için köpek olmaktan bahsediyorsun"
"Durun lan, Meryemce, dilam bacım leylanın yanağındakiler neydi"
"Gamzeleriydi"
Herkes bize bakarken, Leyla gözlerime gülerek bakıyordu. Hazar abim hırkasının fermuarını çekip ;
"Ben gidiyorum"
"Nereye Hazar'ım"
"Eskişehir'e akbaş almaya, şu kıvırcık ağlarken çok çirkin olur ve içten gülünce yanağınd-"
Hazar abimin sözünü gülerek kesmiştim. Gözlerim Leyla da mutlu bir şekilde;
"Yanağında Zeynep sultanın dediği gibi uğruna ölünecek gamzeleri için dimi Hazar abi"
"Evet Dilam, hadi siz gidin yatın bana eyvallah"
Mustafa'm Hazar'ın kolundan tutarak, Baran ve Bedirhan abime kafasıyla gidin demişti. Sonra bize bakıp;
"Hazar ağam sende odana git yat, Ben sabah getirtirim."
.............................................................
Hepimiz odalarımıza geçtiğimizde, midem bulanmaya başlamıştı. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkayıp içeriye girdiğimde Mustafa'm hırkasını çıkarmış beni bekliyordu kapının önünde. Kollarını açtığında yavaşça yerime yerleşmeye niyetliydim ki, Mustafa'dan nasıl olduğunu anlamadığım içki kokusu midemin iyice bulanmasına neden olmuştu. Hızla banyoya koşmuştum. Midemde ne var ne yok çıkarırken, Mustafa hiç tepki vermeden sırtımı sıvazlıyordu. Ayağa kalkarken;
"Nasıl içki kokuyorsun"
"Savaş'a haddinden fazla yakındım sevgilim. Hadi gel yüzünü yıkayalım, sen odaya geç benden duş alıp geleyim "
Ben başımı sallayarak elimi yüzümü yıkayarak odaya geçtiğimde, Mustafa'da banyoya girmişti. Üzerimi değiştirip yatağa girdiğimde Mustafa havluyla odaya girmişti. Mustafa üzerini giyinirken titremesi dikkatimi çekmişti. Yatağa yaklaştığında hemen battaniyeyi, kaldırıp altına girmesini bekledim. Mustafa hızla yatağa girip, karnıma dikkat ederek başını göğsüme koyduğunda saçlarının soğuk olduğunu anlayınca;
"Soğuk suyla niye yıkandın, hasta bir ağa çekemem ben"
"Eminin ol sen şuan başka bir ağa çekemezdin"
"Hım anladım. susuyorum sevdam haklısın, hadi uyuyalım"
Mustafa'nın başı göğsümde olduğu için başını öpüp, saçlarını severken;
"iyi geceler siyah Jaguarım, tek eşim son sevdam"
"Sevdim yeni ismimi iyi geceler çocuklarımın anası, bu arada uzun zamandır telefonunda öyle kayıtlı olduğumu biliyordum."
"Hep öylesin benim için asi siyah Jaguar'ım"
................................................
YAZARDAN.....
Alibeyoğlu çiftliğinde herkes huzurlu bir uykuya daldığında, Varlıoğlu çiftliğinde savaşın hırslarıyla dolu bir gece geçmişti.
Sabah savaş ağa adamının seslenmesiyle uyanmıştı. Mardin'e geldi geleli bir kere olsun odasında uyanmamıştı. Salondaki koltukta gözlerini açtığında gece içtiği içkiler başına ağırı yapmıştı. Oturur vaziyette geldiğinde karşısındaki koltukta uyan Atabek'i görünce sinirleri iyice tepesine çıkmıştı. Savaş adama sinirle bakıp, bakışlarını en sadık adamı olan Eşref'e çevirdi.
"Ne var Eşref"
"Ağam Caroline hanım aradı size ulaşamamış, birde istediğiniz asistan gelmiş otele geçmiş."
"Tamam kadını iyi ağırlayın otelde akşam yemek yiyeceğim. Birde şu şerefsizi kaldırın gözümün önünden"
"Emrin olur ağam"
Savaş adamı ve Atabek'i salonda bırakmış, çiftlikteki çalışma odasına geçip kapıyı kilitlemişti. Üzerini düzeltip, Caroline'ni görüntülü aramıştı. Telefon açılınca güzeller güzeli karısı, Savaştan öğrendiği yarım Türkçesiyle;
"Savaş ya sen ne zaman gelecek"
"Az kaldı bebeğim geleceğim, Emily, Victor nerede"
"Emily uyuyor, Victor okula gitti. Savaş benim para bitti."
"Tamam yarım saat sonra hesabında bebeğim"
"Ben seni çok sevmek Savaş"
"Bende seni, Caroline çocuklara dikkat et kimseyle konuşmayın okey, ama en çok emily'e dikkat et kızım çok öp benim yerime"
"Okey baby"
Savaş telefonu kapatıp hayatında en kıymetlileri olan ailesini düşünmeye başlamıştı. Allahtan babası dahil kimse bilmiyordu.
Savaş çalışma odasında karısıyla konuşurken, Atabek çalan telefonuna bakarak arabasına geçiyordu. Direksiyona geçip çalıştırmadan, telefonunu açmıştı.
"Efendim Süreyya'm "
"Atabek neredesin sen ya, dünde gelmedin. Savaş beyle miydin, yoksa sana erkek çocuk bile veremeyen karılarının yanında mıydın"
"Ah kıskanç kadınım, geliyorum getirdiler mi oğlumu"
"Evet dün akşam geldi dadısıyla, aradım açmadın"
"Bekle kadınım sana ve oğluma doymaya geliyorum."
Savaş ve Atabek asıl hayatlarındaki kıymetlilerini gizlemeye ne kadar daha devam eder muamma!!!!
..................................
Umarım beğenirsiniz....
Sizi seven çatlak yazar....
Allaha emanet olun...