46. Bölüm

Azrail ağanın azrail karısı...

Aslıhan k.
ahan5354

MERYEMCE...
Mina'nın bırakma beni demesinin üzerine babamın birden ''MUSTAFA SAKIN!!'' demesiyle hemen arkamı döndüm. Mustafa silahını Ertuğrul'a doğrultmuştu. Mina gözlerini kırpmadan babasına bakıyordu. Hızlı olmaya çalışarak yanlarına gittim. Ertuğrul, Mina'yı sol koluna almış, sağ elindeki kalemi yanında tutuyordu. Kalem sadece içinde iki kurşun olan özel yapım silahtı. Onu görünce kan beynime sıçramıştı. Mustafa'nın silahına dokunmadan Ertuğrul'un yanına giderek kocama baktım. Karşımdaki azraildi, Ertuğrul'a gözlerimi kısarak gür bir sesle;
"Ertuğrul hemen git buradan, çabuk"
Ertuğrul, Mina ile konağın kapısından çıktığında bende peşlerine çıktım. Mina'yı arka koltuğa oturttuğunda direksiyona geçti. Araba konağın önünden uzaklaşırken Boran ile göz göze geldik. Boran ağızını açıyordu ki kaşlarımı çatarak konağına girdim. Avlunun ortasına geldiğimde Dağhan önümü kesti. Kolumu sıkıca tutarak kaşlarını çattığında gözlerinin içine baktım. Gözlerini kapatıp derin nefes aldıktan sonra;
"Rahatladın mı? Birde ağladın mı? Bu sen değilsin"
Sadece gözlerine baktım. Dağhan inat edip konuşmayacağımı bildiği için hırsla Mert'i de alıp kendi dairesine gitmişlerdi. Herkes üzgün yavaşça avluyu boşaltırken, Mustafa'ya gözüm takıldı. Elinde silahı sedirde öylece oturuyordu. Avluda babam, annem, Mustafa ve ben kalmıştık. Mustafa kafasını kaldırıp biraz gözlerimin içine baktıktan sonra hızla yerinden kalktı. Yanıma gelip iki kolumu sıkıca tutup;
"Sakın ama sakın odaya gelmiyorsun Azrail hanım ağa. Kızım şu kapıdan içeriye girmedikçe sen benim için yoksun. Anneymiş! bak seni kimsenin yanında kırmadım ikimizin annesi ve babasının yanındayız. Neyi merak ediyorum biliyor musun? hiç o doktoru olduğun organın, yani kalbin acımadı mı gönderirken. O ceza bana kesilmesi lazımdı kızıma değil. Benim kızım daha 5 yaşında bu gün doğum günüydü. sen ne yaptın aldın kızımı savunmasız halde annesiz babasız yolladın, nereye Amerika'ya. Meryemce Alibeyoğlu acımasız bayan ateş. Kızım gelmeden gözüm görmesin seni."
Mustafa biraz daha gözüme baktıktan sonra yanımdan uzaklaşıp odamıza yürürken arkasından izliyordum. Odaya girdiğinde sertçe kapıyı kapattığında aynı anda bende yere çökmüştüm. Babam yanıma gelip yanıma yere oturdu. Sıkıca sarıldığında Mustafa'dan sonra güvendiğim kollarda gözlerim kapalı öylece duruyordum. Babam yanağımı severken gözlerimi açıp babama baktım. Şefkatinin içinde aslında Mustafa gibi bir aslan saklıyordu.
Biraz zaman geçmişti ki yavaşça ayağa kalktık. Babam beni sedire oturttuğunda annem elinde soğuk suyla gelmişti. Suyu içip bardağı masanın üzerine koydum. Anneme dönerek önce ellerinin içinden öptüm. Derin bir nefes alıp sesimi düzelttim;
"Annem teşekkür ederim iyi ki varsınız. Ben şimdi gideyim"
"Tamam kızım, ne zaman gelirsin"
"Gelirim annem bir iki saate kadar "
Annem sadece başını sallamakla yetinmişti. Babam yanımızdan kalktığında bende odamızın kapısının kenarındaki büyük saksının dibinden cüzdanımı aldım. Annemin yanına geldiğimde babam elinde anahtarla yanımıza geldi. Anahtarı elime bırakıp;
"Arka taraftan git kimse takip edip canını sıkmasın. Kafanı toplamaya ihtiyacın var biliyorum. Fazla gecikme"
"Tamam babam, şey baba geldiğimde sizin odaya gelebilir miyim"
"Tabi güzel kızım annenle yine aramıza girersin"
Konaktan çıktığımda saat gece biri gösteriyordu. Arabayı sakince çalıştırıp konaktan uzaklaştım. Issız Mardin sokakları beni içine alırken zaman geçiriyordum. Yol beni hava alanına götürmüştü. Hızla oradan geçerken ıssız bir kenarda durdum. Arabayı kör bir noktaya park edip arabadan inerken anahtarları ve cüzdanı alıp yürümeye başladım. Biraz ileride duran minibüse yaklaşınca kapıları otomatik açılmıştı. Arka koltuğa oturduğumda;
"Leave a person near the car ( arabanın yanında bir kişi kalsın)"
Şoförün yanındaki adam indiğinde yola çıkmıştık. Araba sakince karanlık yolda ilerliyordu. Başımı cama yasladığımda;
"Lady, how are you ( hanımefendi nasılsınız)"
"Tired Tylor (yorgun )"
"I understand ( anlıyorum)"
Dikiz aynasından göz temasını kestiğimizde, arabanın mini buzdolabından su almıştım. Araba biraz daha yol aldıktan sonra durdu. Tylor kapıyı açtığında yavaşça indim. Çiftliğin bahçe kapısından içeriye girdiğimde salonda elinde iki fincanla duran Yasin, elindekinin birini bana uzatırken;
"Az da olsa sinirlerini yatıştırır"
"Sağ ol reisim, nerede bizimkiler"
"Yukarıdalar, Minamız gelene kadar ağlamış"
"Tahmin ettim."
"Sen ne yaptın. Zor muydu"
"Zor !! zor da laf mı, adam beni kalpsiz ilan etti. Adım kalpsiz, acımasız oldu. En sonunda odamızı yasakladı bana "
"Sabahta sen alma onu odaya Atmaca"
"Yürü git yasin elimde kalırsın. Fakat bir şey fark ettim, çok iyi oldu biliyor musun? Mustafa, Ertuğrul'a silahını doğrulttuğunda Mina Ertuğrul'un kucağındaydı. "
"Babasının, Azrail oluşunu yakından adım adım gördü diyorsun yani"
"Evet reis"
"Tamam gel bayan atmaca ateş şu işleri halledelim"
Koltuğa oturduğum da Yasin de karşıma oturmuştu. Ortamızda duran orta sehpaya elindeki fincanı koyarak;
"Atabek, Savaş denilen adamdan yüklü miktar para almış malını işini gücünü yeniden elde etmek için, tabi ki yapamayacak. Eski müşterileri hazar beyin ve Bedirhan beyin şirketlerinden oldukça memnunlar. Atmaca şu bir gerçek mükemmel bir çalışma sistemleri var Hancıoğlu ve inan yapı şirketinin"
"İnan bilmiyorum "
"Hee bende yedim, neyse, bu arada kocan bir iki aya kalmaz Atabek'i ortadan kaldırır. Büyük aşiret toplantısı varmış bunu kamera sisteminden öğrendim. Gelelim akın işine Mardin de tedavi olduktan sonra İstanbul'a kaçtı. Nasıl oldu dersen sevgili ağamız burada fire verdi. Celal kaçmasına yardım etti fakat dün bizim alex İstanbuldaydı. Tanışmalarına yardımcı olduk"
"Iyyy, neyse Süreyya"
"Şuanlık başkan ayy işte şahin onun yanında görünecek. Yüzde onluk hisse daha doğrusu senin olan yüzde kırklık hisse ile Marko'nun yüzde onluk hissesi senin ve Mahşerin dört atlısının üzerine geçene kadar, tabi o zamana kadar Süreyya yalçın başkanın içindeki şahini çıkarmazsa"
"Anladım peki henna ?"
"O işi güzel yürütüyor birde salak aşık olmasaydı iyiydi."
"Ona mı aşık oldu"
"Hayır yanındaki adamına. Bu arada Karaca Yalçınkaya, Cavit Çırakoğlu, Savaş ve Atabek bir iş peşindeler fakat tam toplanamadıkları için sessiz bir yılan gibi duruyorlar"
"Bu adam başımıza bela olmasın, aşık olduğu "
"Olmaz "
"Niye olmasın"
"Anlatacağım sonra"
"Tamam reis"
"Atmaca "
"Efendim reis"
"Biliyor musun çok güçlü kadınsın"
"Ne istiyorsun oğlum"
"Hiç sana her geçen gün daha da hayran oluyorum"
"Yürü git manyak, hadi çağır şunları konağıma gideceğim"
Yasin ayağa kalkmasıyla merdivenlerden kucağında Mina ile devim, çınar indi. Çınarla göz göze geldiğimizde son basamağa gelmişti. Mina o kocaman devin boyundan resmen yere atlamıştı. Koşarak önüme geldiğinde onu durdurdum. Mina gözlerime kedi yavrusu gibi bakarken;
"Evet dinliyorum Mina dila Alibeyoğlu"
"Anne seni ve babamı gerçekten çok seviyorum. Benim kahraman babam bizi korumak için Azrail oluyor. Biliyor musun ben ertunun kucağındayken babam bize silah tuttu ya hiç korkmadım babamdan. Hadi annem beni babama götür"
Mina'ya yanıma vurarak, koltuğa çıkmasını istedim. Kızım koltuğa çıktığında kollarımın arasına aldım. Kızımın kokusu ciğerlerime dolarken Çınar birden kucağımdan çekmişti. Göz göze geldiğimizde, Minayı kucağına oturtup sıkıca sarılmıştı. Ters bir şekilde bakarken, Yasin bize gülerek yanımızdan çıkmıştı. Ben çınar ve Minayı izlerken, Çınar derin bir nefes alıp;
"Meryemce bir kahve yapar mısın? senin elinden memleket kahvesini özledim. "
Başımı sallayarak yerimden kalktım. Mutfağa girdiğimde kahveyi cezveyi bulup ocağa üç fincan kahve koymuştum. Kahveleri yaparken Yasin telefonla konuşarak içeriye girdi. Bana sus yaptıktan sonra;
"Hepsi mi çıktı?"
"....."
"Tamam kapat"
Yasin hafif tebessümle yüzüme baktıktan sonra, ben kahveleri fincanlara dökerken yasin;
"Mahşerin dört atlısı az önce konaktan çıkmışlar"
"Bu saatte"
"Evet, neyse hadi kahveleri içelim de çıkalım"
"Olur reis"
"Atmaca kayınbaban"
"Sadece babam, ne olmuş ona"
"İyi ki senin arkandaydı. Bir şeyi merak ettik şahinle, sormadı mı nasıl güvenebiliyorsun diye"
"Sormadılar güveniyorlar bana annemle birlikte. Biraz da anlatınca sizi, ders verme şeklime karışmadılar bana"
"Hadi sen geç tepsiyi ben alırım"
Salona geçtiğimizde Mina gülerek bana bakıyordu. Saat baya geç olmasına rağmen dev aşkı ağır basmış olacak ki hala uyanıktı. Koltuğa oturduğumuzda hemen başını dizlerime koyduktan sonra karnıma babası gibi iki öpücük bırakmıştı. Saçlarını sevmeye başladığımda gözleri kapanmıştı. Yasin fincanımı verdikten sonra kendi fincanıyla bahçeye çıktı. Aynı koltukta oturduğum Çınar'a döndüğümde göz göze geldik.
"Çınar"
"Peri kızı babasına aşık olmuş lilyum prenses. Hiç bir şekilde korkmaz o kadar zaman ayrı kalmak babasını anlamasına yaramış bence. Buraya girdiği dakikadan beri babam öyle benim babam şöyle anlata anlata bitiremedi. Kıskandım Minayı"
"Fark ettim aşık olduğunu dün eline sıcak çay döküldü, sanki onun eline dökülmüş gibi ağladı."
"Peki sen nasılsın? bu arada sana kadınlık yani annelik yakıştı."
"Ben mi? iyiyim sadece baba kızın arasında kalmaktan çok yoruldum"
"Merak etme daha kalmazsın. Zaten merak etme bir iki aya yine geleceğim konuşuruz"
"Biliyorum Süreyya tutuşmuş"
"Canını sıkıyorsa bir dakika bile beklemem alırım görevden "
"Biliyorum sakin şampiyon. Şu anlık bir sıkıntı yaratmıyor, zamanı geldiğinde önce gücümle sonra kuvvetimle kim daha güçlü anlatacağım. Benden bir iki tokatla yırtamaz"
"Tamam lilyumum, unutma bir telefonunla her şey alt üst olur. "
"Tamam sakin da"
"Söz konusu sen olunca, gözüm kararıyor. "
"Şimdi sana desem ki Must-"
"Onun tam tanımıyorum ama Reis anlatıyor. Sen aptal aşık olmuşsun ona sen üzülme diye bir şey yapmıyorum"
"Aşkk"
"Lanetli bir efsul, boş ver Atmacam aşk boş bir duygu insanı salaklaştırıyor"
"Bu mevzuyu nasip olursa seninle konakta ailemin genç çiftleri arasında konuşalım olur mu Devim"
"Hadi kalk lilyumum kalk"
"Çanta ve pasaportlar"
" Yasin de, içine istediklerini koydurdum"
"Günlük"
"O zaten sende ama yerini sadece ben biliyorum. "
"Tamam sustum hadi çıkalım"
Çınar dizimde uyuyan kızımı kucağına aldı. Ağrıyan belimle nasıl kalkacağım diye düşünürken Çınar kolunu uzatmıştı bana. Gömleğinden tutarak ayağa kalktığımda;
"Bana saygı duymana bayılıyorum"
"Her zaman senin sen yapan kuralların ve değerlerin benim için kıymetli. Bir gün tekrar dinlemek isterim o kitabı okumanı"
"Benden değil kızacaksın ama bir gün Dağhan, babam, ve kocamdan dinlemelisin Kuran'ı kerim'i"
"Kim bilir belki bir gün senin hatırına onu da yaparım"
"İnşallah"
Bahçeye çıktığımızda içerinin ışıkları söndürülürken biz arabaya geçtik. Ben oturduktan sonra yanıma kucağından bir dakika minayı bırakmayan çınar kızımla oturdu. Karşıma Yasin oturduğunda birden aklıma gelenle;
"Yasin, Ertuğrul nerede"
"Gelecek yanımıza birazdan hayırdır"
"Söyle o it herife beni yormasın sağ elinin parmaklarını tek tek kırsın"
"Niye atmaca"
"Niye mi şahin, it Mustafa'ya silah çekti."
Çınar kaşlarını çatarak bana bakarken, Yasin gülerek;
"Onun için Mina bizi görür görmez kucağında gözüne yumruk attı onun"
"Olabilir, ah kızımın eli acımıştır yaa"
"Merak etme, şahin eminim Amerika da ince ince ilgilenecek onunla"
Çınar başını evet manasında sallarken, Ertuğrul yanımıza geldi. Arabalar hareket ederek çiftlikten çıkmıştı. Korumalar kapıları kilitleyerek, kamera sistemini açmışlardı. Yola çıktığımızda Yasin'in uzattığı suyu içerken araba birden durdu. Arabanın önünde iki araba yolu kesmiş ve o arabalara yaslanmış mahşerin dört atlısı. Kocam, asi kocam bize doğru gelirken, Yasin gülerek;
"Bu adamın zehir gibi zekası var, hayran olunası"
"Fizik dehası kendisi. Plansız araştırmadan hareket etmez, sadece bir hatası var çabuk yargısız infaz yapar. Neyse kapatın camı izlemek istiyorum"
Cam kapatıldığında Çınar birden ekrana bakarak;
"Bakışlarınız çok benziyor. Bir farkınız var bu adamın gözlerinde ölüm meleği görünüyor"
"Azrail ağa diyorlar sadece bazen"
Birden minibüsün içine Mustafa'nın sesi doldu. Direksiyondaki sam'a ;
"Sen misin buranın sahibi"
Sam yarım olan Türkçesiyle;
"Sahip ben değil sahip, mmmm siz nasıl diyorsunuz. three tiger yani mmm neydi yaa"
"Üç kaplan ney"
"Offf "
Bizimkiler kaşları çatık sam'a bakarken, arkadan Ümit geldi. Çiftliklerin mimarı olacağı için sürekli burada olacaktı. Mustafa'ya elini uzatıp;
"İyi geceler Mustafa Hamza Alibeyoğlu, ben mimar Ümit mente bu çiftlik ve diğer üç çiftliğin mimarıyım. Biliyorum bizden rahatsız oldunuz fakat hanımefendi tesadüf eseri çiftlikleri aldı. Kendisinin yurt dışında ve yurt içinde sayısız gayri menküllu var. Emin olun buraya geldiğinde sizi bizzat ziyaret etmesini sağlayacağım"
Mustafa'm ağızını açmadan canım kumam, canım Hazar abim;
"Elalemin kadını niye gelip Mustafa'yı ziyaret ediyor"
"Sizi mi etsin Ahmet Hazar Hancıoğlu"
"Sen beni nereden tanıyorsun lan "
"Sizleri tanımayan yok bu Mardin de, zaten sizinle işte yapıyoruz Hazar bey"
"Öyle mi"
"Öyle "
"Tamam bu kadının kocası yok mu? Niye gelip Ağamızı ziyaret etsin"
"Hanımefendi, aşırı feminist olduğu için bekar kendi. Sert bir kişiliktir. Şimdi kusura bakmazsınız uçağımız kalkacak. "
Mustafa arabadan uzaklaşınca, ümit minibüse binmişti. Yola çıktığımızda Yasin ara camı açmıştı. Derin bir nefes alıp;
"Ümit, sam"
"Buyurun hanımefendi"
"Keşke anneniz babanıza o gece başım ağrıyor olmaz deseydi. Lan oğlum bir adımı söylemediniz"
Herkes gülmeye başladığında, yasin birden ;
"Meryemce "
"Hopss, sen bana ismimle hitap ettiğine göre, ne saklıyorsun"
Çınar da bilmiyor olacak ki oda başını salladı. Yasin başını kaşıdıktan sonra;
"Kocanı hafife alma sakın"
"Almıyorum zaten, Sizi mi araştırıyor"
"Yok hiç öyle bir çabası olmadı, hoş olsa yer engeli"
"EEE söylesene oğlum ağa ne yapıyor"
"Savaşın yanındaki rose yani henna, Savaşın adamın aşık oldu ya hatta bir kaç defa birlikte olmuş "
"EEE salak kız "
"Değil bize bomba bir haber verdi. Savaş'ın en güvendiği sağ kolu Eşref'in aslında on senedir Mustafa'nın adamı olduğunu söyledi. Aşık olduğu adam Eşref zaten"
"Nasıl yani"
"Boran Ali kaya ve Eşref Kayaoğlu aslında öz kardeşler fakat zamanında Hamza dede iki kardeşi daha beş yaşındayken ayırdı. Bu çocuk varlıoğlu konağında yıllardır evlat gibi yaşıyor. Ölsem de kalsam da Mustafa ağama canım feda diyor. Hamza ağa zamanı geldiğinde gözünün ışığı olan Mustafa'sını koruya bilmek için"
"EEE"
"Eesi kocan zekasını gerçekten konuşturuyor."
"Peki boran biliyor mu"
"Biliyor tabi"
"Ulan"
"Yaa neyse arabanın yanına geldik. Rahatladım var ya iki aydır çatlayacaktım"
Reise gülerek arabadan indim. Direksiyona geçtiğimde Reis Mina'yı yan koltuğa yatırıyordu. Camı açtığımda Çınar ellerini cama dayayarak;
"Kendine ve geniş kocaman ailene dikkat et lilyum prenses"
"O ailemin içinde sen ve Yasin de var"
"Biliyorum lilyum prenses. Hadi git yoksa seni de yanımda götüreceğim"
"Tamam gidiyorum. Bu arada senin için oturduğum yere bir şey bıraktım"
Çınar cebinde çıkardığı şalımı göstererek;
"Bunlar bende olduğu zaman orada yanımda hissediyorum, sakinleşiyorum. Bileğime bağla öyle git "
Çınar'ın bileğine şalı sardıktan sonra arabayı çalıştırıp yola çıktım. Yanımda uyuyan kızım, karnımda uyan iki aslan yavrusuyla konağa gidiyordum. Konağa geldiğimde kapıdan babamı aramıştım. Uyur diye beklerken uyanık olması biraz canımı sıkmıştı. Babama geldiğimi söylediğimde hemen aşağı inmişti. Konağın arka kapısından içeriye girdiğimizde babamların odasına çıkıyorduk. Babam ilerlemiş yaşına göre hala kuvvetliydi. Allah başımdan eksik etmesin babamı diyerek odaya girdim. Annem Mina'nın üzerindeki hırkasını çıkardığında babam odasından pijamalarını getirmişti. Odalarındaki üçlü koltukta benim yatmam için annem yatak bile açmıştı. Ben yarım uzanır vaziyette koltuğa uzandığımda babam anlımdan öpmüştü. Onlar yatakta kızımı öpüp koklarken, benim gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Ne kadar bir zaman geçti bilmiyorum ama babam namazını kıl öyle uyu babam dediğinde onların odasındaki banyoda zorda olsa abdest almıştım. Mustafa'mı özledim diye loş odada ağlamıştım bile yere oturarak namazımı eda ettikten sonra koltuğuma tekrar uzanmıştım.
.........................
Gözlerimi yüzüme konan minik fakat yumuşak dudaklarla açtım. Odaya baktığımda Mina ve ben vardım sadece. Kızım yüzünü boynuma koymuş annem kokuyor derken tek kolumla onu sardığımda diğer kolumdaki saate baktım. Saat sekize geldiğini görünce kahvaltıya oturulmuştu mutlaka. Mina'm elini yanağıma koyup severken;
"Annem söz artık şımarmak yok"
"Şımar Mina'm sen çocuksun sen bebeğimsin şımar ama benim kızım gibi şımar anladın mı beni"
"Anladım annem"
"Babanı da artık üzme, o seni o kadar çok seviyor ki"
"Bende babamı seviyorum anne"
"Biliyorum annem, bak şimdi seninle babaya sürpriz yapacağız"
"Yaşasın"
"Yaa, şimdi ben aşağı ineceğim sende merdivenin başına gel ama seni kimse görmesin. "
"Aynı devimle oynadığımız gibi mi"
"Evet, bu arada devimiz hala sır annem"
"Tamam annem, çıkma şeyi neydi yaa"
"Parola, değil mi mina "
"Anlaştık"
Kızım ile odadan çıktığımızda, üzerime çeki düzen verdikten sonra merdivenlerden indim. Herkes eksiksiz kahvaltı masasındaydı. Yerime oturduğumda babam ve annemle göz göze geldik. Birden arkama yaslanarak;
"Sultan abla şöyle demli bir çay ver bana. Keyifle bir kahvaltı edeceğim"
Herkesten farklı homurtular çıkarken, gülerek arkama yaslandım. Masadan bir tane yeşil zeytin ağızıma atıp;
"Ağam ben bu gün belki hastaneye giderim. Haberin olsun"
Mustafa sinirle çatalını sıkmaya başladığında, babama dönerek;
"Baba bir şey mi oldu"
"Kızım sen dün Mina'yı gönderdin ya"
"Ah evet ya, ben onu dün-"
Cümlemi Mustafa'nın hızla yerinden kalkması kesti. Ben onun yüzüne bakarken, hızla kollarımdan tutarak ayağa kaldırdı. Göz göze geldiğimizde;
"Sen benim tanıdığım Meryemce olamazsın"
"Niye "
"Niye mi? 9 saattir kızın bu konağın içinde değil. Sen nasıl annesin"
"Aaa o kadar oldu mu? Şimdi yatak odasından dışarıyı izliyordur. Gözünün önünde hepiniz"
Kolumdaki ellerin iyice sıkıldığını hissettiğimde, kollarıma baktım. Derin nefes aldığımda birden;
"Meryemce"
"Efendim Dağhan"
"Sus artık"
"Niye ki "
"Niye mi, az sonra kimsenin yapmayacağını Dağhan yapacak meryemce "
"Neymiş Devran"
"Ablam abimlerin demek istediği şey"
"Yorma kendini Mert zaten ağanız dün geceden beri pişman bir tokat atmadığına"
Bütün gözler benim üzerimdeyken, ben önce sessizce merdivenden inen kızıma sonra aşık olduğum adamın gözlerine baktım. Biraz yaklaşıp;
"Asi ağa, ben o hataya bir kere düşerim. Kızım bensiz artık bir yere gidemez. Fakat ben size tek tek dedim, Mina ürkek bir kız dedim, akıllıdır ama korkar dedim. Ne yaptınız, ne yaptık şımardıkça şımardı. Seni sevdiği için babası annesinin önüne geçer sandı. Babası hiç kızmaz sandı. Seni Azrail olarak gördü ve korktu , çünkü babası değildi Azrail olan. Şimdi buraya ilk geldiği gün ki gibi senin nazlı kızın, benim prensesim olacak. Değil mi Mina Dila"
Masadaki herkes bana bakarken, benim gözüm tekrar Mustafa'nın omzundan arkaya takıldı. Kızım koşarak merdivenden indi. Kimse fark etmiyordu. Avlunun ortasında masaya kısa bir mesafe kala avluda Mina'nın sesi yankılandı;
"Seni çok seviyorum asi babamm"
Herkes bir ağızdan Mina dediğinde, Mustafa hala gözlerime bakıyordu. Herkes Minaya sarılırken, sağ kolumu Mustafa'nın elinden kurtarıp yanağına koyarak;
"Özür dilerim ama ufakta olsa kaybetmek zorundaydın onu, yoksa anlamayacaktın. Kızımın değerini kıymetini birbirinizi nasıl sevdiğinizi. Oğullarımız doğduğunda kızımı, kızımızı gözünün önünden kaybetme diye. Şu unutma Mustafa ağa ne benim nede Mina'nın senden başka güveneceği, sırtını yaslayacağı kimsemiz yok"
Mustafa hızla beni kollarının arasına almıştı. İlk defa kimseyi umursamıyordu. Kolları arasında kıpırdanıp;
"Ağam odamızda sarılsan, herkes bize bakıyor. Birde tam arkanda sana mutlulukla aşkla bakan bir prenses var ve benim kızım ilk aşkını babasını çok özlemiş bir kaç saate.
Mustafa beni bırakıp kızını kucağına almıştı. Kucağında kızımı öpe öpe bitirmeye niyetli kocamı izliyorduk. Mustafa kucağında kızımızla masaya tekrar oturduğunda, Talha da yanımıza gelmişti. Kucağıma almaya niyetlendiğimde Mustafa kaşlarını çatarak bana baktıktan sonra Talha'yı diğer bacağına almıştı. Mustafa huzurla kucağında konuşan çocuklarını izlerken, Dağhan birden;
"Mina konağa ne zaman geldi güzelim"
"Mutlu anlarımın katili Dağhan, gece geldi 3 buçuk gibi"
"O saate kadar o katil kılıklı adamla birlikte miydi."
"Hayır, kurul başkanı minayı görmek için gelmişti. Onun yanına göndermiştim"
Herkes bana bakarken, Mustafa derin bir nefes alıp;
"O saatte bizde dışardaydık. Kim getirdi kızımı peki konağa benim salak adamlarım nasıl görmez"
Mustafa'ya bakarken, babam birden;
"Ben gidip aldım arka kapıdan çıkıp ağam"
Herkes babama şaşkınca bakarken ben minnetle bakıyordum. Mustafa kaşlarını çatarak ;
"Vay mirza ağa, safını belli ettin demek senin de haberin vardı"
"Benim ve annenin safı hep belli"
Konakta kahkaha sesleri yankılanmıştı. Masaya baktığında ailem vardı. Benim için her zaman aile huzurdur.
.................
ON GÜN SONRA...
Zaman su gibi akıp gitmişti. Yarın Devran ve Avşin'in kınası vardı. Gözlerimi açtığımda on gündür olduğu gibi Mina ve Mustafa yanımda kucak kucağa uyuyorlardı. Kolumdaki saate baktığımda ezanın okunmasına on dakika vardı. Yavaşça yerimden kalkıyordum ki Mustafa elini karnıma atmıştı. Eli kocaman karnımda gezinmeye başladığında bekledim. Bir anda peş peşe gelen iki tekmeyle canım acımıştı. Sesimi kontrol edemeden ''yuh'' dediğimde Mustafa gözlerini açmıştı. Mina yanımızda diye abajurlar yandığı için göz göze geldiğimizde Mustafa biraz daha elini karnımda gezdirerek;
"Sakin olun aslan parçalarım, günaydınların sert olmaya başladı galiba"
"Öyle sevgilim vallahi, hadi kalk da kaldır beni"
Mustafa gülerek kucağında yatan kızımızın başını yastığa koyarak yanıma geldi. İki elimi tutarak ayağa kaldırmıştı beni. Yavaşça banyoya girmiştik. Beni banyoda bırakıp çıktığında, kızacağını bile bile abdestimi tek başıma alıp banyodan çıktım. Mustafa kaşlarını çatarak;
"Gül güzelim niye seslenmedin ya kaysan"
"Tamam merak etme hallettim ben"
"Sen bekle bende abdest alıp geleyim"
"Sen git git ben ancak feracemi giyerim"
"Sen bekle karım yardım edeceğim"
Mustafa hızla banyoya koştuğunda bende koltuğun üzerinde ki feracemi giyiyordum. Başımı bağladığımda Mustafa da banyodan çıktı. Mustafa ikimizin seccadesini serdikten sonra benim oturmama yardım etti. Ben yere oturduğumda Mustafa'm da önümde kamet getirdiğinde ben de niyet etmiştim.
Namazımız bittiğinde Mustafa dua etmek için yanıma gelip tam arkama oturmuştu. Sırtımı onun göğsüne yasladığımda oda kollarımın altından ellerini önümde açtı. Ellerimi onun avcunun içine koydum. Kocam huzurum dua ederken ben amin diyordum. Dua etmesi bittiğinde ben ellerimi yüzüme sürdüğümde o ellerini önce benim yüzüme sonra karnıma sürmüştü. Yerden kalkmama yardım etmişti. Üzerimdeki feracemi çıkardığımda, üzerimde Mustafa'nın Mina'ya hediye aldığı zaman ki gecelik vardı. Ben koltuğa oturduğumda Mustafa önüme diz çökmüştü. Karnımı öpmeye başladığında bende saçlarını seviyordum. Bir an göz göze geldiğimizde, ikimizde aynı anda derin nefes alarak aynı anda içimizden geçeni söylemiştik.
"Seni seviyorum deli doktor"
"Seni seviyorum asi ağa"
"İyi ki Mardin'e geldin be kadın"
"iyi ki mi? bu odada bana dediklerini unutmadım. Git doktor git sen bana gerçek bildiklerimi yalan olduğunu gösterdin. Sen benim berbat hayatımı iyice berbat ettin. Ben böyle mutluyken, acıyla yaşamaya alışmışken, git kafamı karıştırma yorma beni"
"Ne zaman dedim ben bunları sana"
"Kartal beni vurduğu zaman, hani Mert gelmişti o sabah"
"Ben hatırlamıyorum"
"Ben hatırlıyorum kocam"
"Ah unutma sakın ama şunu da unutma "
"Neyi"
"Senin için ölür bu ağa"
"Hadi be, dur şimdi kocamm"
"Söyle karım"
"Bu gece sen, ben, kumam, Baran abim ve Bedirhan abim güvenlik işinin başındaki adamla görüşmeye gideceğiz"
"Niye gece gidiyoruz ki, zaten nasıl tamam dedim ona bile biraz pişmanım"
"Merak etme bu gece o pişmanlıkta yok olacak"
"Hadi bakalım"
Ayağa kalktığımızda ben üzerimi değiştirirken Mustafa'm Mina'nın üzerini örtmüştü. Avluya çıktığımızda kızlar sofrayı hazırlıyorlardı. Ayşegül ekmekleri masaya koyarken ufak bir parça alıp Mustafa'nın yanına oturmuştum. Biraz zaman geçmişti ki Ekrem abi elindeki türk kahvesini Mustafa'nın önüne koyduğunda gülmüştüm. Mustafa şaşkınca bakarken, Ekrem abi;
"Beyim bilirim uyanınca Karadeniz gibi acı türk kahvesi içersin. Ben yaptım, Sultan unutur bu kadar iş arasında"
"Ekrem abi ne diyeyim sana ben şimdi"
"Bir şey deme beyim afiyet olsun"
Ekrem abi giderken, Mustafa bir yudum alıyordu ki ;
"Ben de bir yudum içeyim mi ne olur, Lütfen"
"Niye ki gülüm"
"Ekrem abi nasıl oluyor bilmiyorum ama çok farklı yapıyor ne olur"
Mustafa elindeki fincandan bir yudum almıştı ki, şaşkınca gözlerini açtı. Ben beklerken hepsini bir yudumda içmişti. Fincanı masaya koyduğunda kaşlarımı çattım. Yanağımdan makas aldığında masadaki fincanı alıp, parmağımla telvesini yemeye başladım. Anlımdan öpünce gülmüştüm. Göz göze geldiğimizde;
"Söyleyeyim yapsınlar mı"
"Yok kocam ya, benim ki aç gözlülük Medine kahveyi tamamen yasakladı"
Mustafa elimdeki fincanı alıp Ayşegül'e uzatmıştı. Yerimden hızlı olmaya çalışarak kalktım. Masaya yürümeye başladığımda üst avludan Devran'ın sesi geldi kulağıma;
"Deli doktor, oldu mu sana penguen doktor"
"Sorma Devrem bence daha çok kaplumbağa"
Kafamı kaldırıp, yukarıya baktığımda Devran ve Dağhan bana gülüyorlardı. Kaşlarımı çatarak bakıp masaya oturdum..
...................
Masanın bir başında babam, bir başında annem oturuyordu bu sabah. Masanın bir tarafında erkekler, bir tarafında biz kadınlar oturuyorduk. Şen şakrak geçen güzel kahvaltıdan sonra gençler odalarına geçtiklerinde, biz hala masanın başındaydık. Keyif çayını içerken Avşin birden;
"Hanım ağam"
"Efendim Avşin'im"
"Şey bize gelinlik aldırmadın, yarın kına ama ortada gelinlik yok."
"Gelinlik giymeyeceksin ki Avşin"
Masadaki herkes bir ağızdan'' ne demek giymeyeceksin" dediğinde Gülcan gülerek;
"Çünkü Avşin'im çizimi tasarımı Meryemce imzalı bir efsane giyeceksin. Benim gelinliğimde onun çizimiydi"
Herkesin gözü bana döndüğünde;
"Şey bazı insanlar kafa dağıtma işini farklı yapıyor ben, çizim yaparım bazen takı, bazen de gelinlik gibi çizimler. Bu gün gelinlik ve siz hanımlara geçen verdiğim moda dergilerindeki beğendiğiniz kıyafetler gelecek. Sizin aldığınız güzel kıyafetlerde iki hafta sonra kendi içimizde olacak olan Mert ve Nisanın düğününde giyersiniz. Nisa sende benim çizdiğimi giyeceksin."
Herkes alkışlamaya başladığında Mert hızla yerinden kalkıp boynuma sarılmıştı. Mert yanaklarımı öperken, Mustafa ile göz göze geldik. Bana Nisa'yı göstermişti. Hafif yan dönerek Nisa'ya baktığımda başını önüne eğmiş öylece duruyordu. Elimi masaya hafif vurarak;
"Bana bak Nisa kaldır başını. Senin babanda var annende bak aslan gibi masanın başında oturuyorlar. Öncesi bizi ilgilendirmiyor. Onlara da olmaz diyorsan senin arkanda kapı gibi Mustafa hamza Alibeyoğlu duruyor baba olarak, he ana dersen benden size ana olmaz ama kumam sana güzel annelik yapar, değil mi Hazar abi"
"Hee, nee Mustafa ağam karına bir şey de yaa"
Avluda tekrar kahkahalar duyulurken, Nisa yerinden kalkıp boynuma sarılmıştı. Mustafa ile tekrar göz göze geldiğimizde gözlerinde gördüğüm gururla, iyikiyle huzur bulmuştum. Mustafa'm her şeyimdi benim, nefesim huzurum. Ben gözlerimle yanındaki Baran abimle konuşan kocamı severken, beni düşüncelerimden Hazar abimin seslenmesi çıkardı. Ona baktığımda kaşları çatık;
"Az beni dinleyin, sen dinlemesen de olur Hanımağam. Ben diyorum ki bu akşam eğlenelim gençler olarak. Yarın kına, diğer gün düğün vallahi keyif alamayız"
"Ne yapalım Hazar'ım"
"Eğlenelim, oyunlar oynayalım şarkı söyleyelim ne bileyim ağam ya"
"Tamam, duydunuz hanımlar"
Mustafa ayağa kalktığında herkes kalkmıştı. Baran abim, Bedirhan abim, kadir, Serdar, Mustafa ile kapıya çıktıklarında, Leyla Hazar abime bir iki dosya vermişti. Hazar abimin bütün işlerini tekrardan Leyla devralmıştı. Arzumu başka bir işten dolayı bir seneliğine Trabzon'a gönderdiğim için. Onları izlerken, Mert ve Dağhan aynı anda yanağımı öpmüşlerdi. Onlara gülerken, Devran öksüz gibi bana bakınca, elimle gel yapmıştım. Yanıma geldiğinde uzun zamandır izin vermediğimi yaptırmıştım. Elimi yanağına koyduğumda içini öpmüştü. Sarılıp kulağıma;
"Ellerinle bana verdiklerine şükür fıstığım"
Devran, Dağhan ve Mert kapıya yürürken arkalarından bir anne gibi gururlanmıştım. Ayşegül'ler masayı toplarken annem keyif çayı demlemelerini istemişti. Babam, amcam ve Ünal amcam salona geçtiklerinde kadın kadına kalmıştık. Gülcan hastaneden bir haftalık izin aldığı için hepimiz konaktaydık. Baran abimin kız kardeşi, tek kalan kız kardeşi, Gonca yarın gelecekti, benim kıymetli görümcelerimle birlikte. Çaylar geldiğinde, bir yudum almıştık ki Boran içeriye girdi. Hepimiz ona bakarken, Boran önüme gelerek;
"Hanım ağam sizi görmek isteyen bir kadın var adı Aynur muş"
"Al içeriye "
Boran çıkmıştı ki bende yavaşça yerimden kalktım. Aynur gülerek kapıdan girdiğinde bir anda durdu. Yanına gittiğimde sarılmıştım karnım el verdikçe. Aynur kulağıma;
"Kızım ben sana gelinliğini dikmedim, kim şişirdi seni"
"Allah seni. Gel hadi"
Masaya yanaştığımızda herkesle tanışmıştı. Aynur bir bardak su almış, Gülcan ile sohbete geçtiğinde;
"Kıyafetler geldi mi Aynur"
"Evet bacım konuşma işini gör diyorsun yani, disiplinli kadınsın"
"Hadi Aynur"
Aynur cebinden arabadaki adamlarını arayarak askılıkları istemişti. Adamlar içeriye girdiğinde hanımlar pür dikkat izliyorlardı. Aynur askılın başına geçti. Yeşil göğüs dekoltesi olan uzun kolu boydan elbiseyi gösterip, Leyla'nın demişti.
Aynur sırayla herkesin kıyafetini gösterdiğinde herkes mutlu olmuştu. Avşin gözlerime bakarken Aynur'a göz kırptığımda, çalışanı Menekşe'ye;
"Gelinliği getir"
Kız dışarıya çıkarken, Avşin yanıma oturmuştu. Menekşe sarı gelinlik torbasıyla avluya girdi. Aynur torbanın fermuarını açarken;
"Bence sen moda tasarım okumalıydın"
"Yürü git Aynur, aç merak ettim "
Aynur torbadan gelinliği çıkardığında herkesten oo sesi gelmeye başlamıştı. Kayık yaka, uzun kolları dantel, belden aşağısı biraz kabarık, etekleri dantel ve güpürden oluşuyordu. Gülcan Aynur'la gelinliği torbasına koyarken, Ayşegül'den çantamı istemiştim. Çantam geldiğinde, Aynur'un çalışanları erkek takımlarını getirmişti. Kadınlar yok artık dediklerinde Menekşe faturayı getirdi.
Çantamdan çek defterimi çıkardığımda Avşin yazdığım miktarı gördüğünde;
"Meryemce bu çok fazla"
"Bu mu? sana bir sır vereyim mi? bu para sizin için feda canım, ve bu para benim için bir milyonun için de 10 kuruş emin ol ama kimseye bir şey deme"
Aynur çıkarken Avşin gözlerinden akan yaşı silerek sıkıca sarılmıştı. Gülcan ortamdaki hüzünlü havayı dağıtmak için;
"Avşin dua et senin gelinliğin bağlamalı değil"
Kimse bir şey bilmediği için Gülcan'a bakarken, o bana bakıyordu. Ben gülmeye başladığımda anlatmaya başlamıştı. Gülcan anlatırken ben onlara, ailemin güzel hanımlarına baktım. Biz şanslıydık belki de. Aklıma bir hafta önce bu evden çıkan Şule geldi. Merdivenlerden yüzü açık iniyordu ki, Merdivenlerde onu durdurdum. Yanına ağır adımlarla gittim. Duvağını kapatırken;
"Sen ilk defa evleniyorsun, kapat yüzünü."
Arkama dönerek bir iki basamak indim. Mazhar ağa ve annesine bakarak;
"Bu kız ne yapmış olursa olsun, Mustafa ağanın ailesindendir. Annesi ve babası için kıymetli bir kızdı. Bu kızın karnında sizin olan bir bebek var. Bu kızın hatası olmadan canı yanarsa Ağanızdan önce ben alırım canınızı ruhunuz duymaz. Bir kızın kendini güvende hissettiği iki kollar vardır biri babasının biri kocasının, inşallah anladınız. Hayırlı olsun"
Düğün alayı konaktan çıktığında arkamı döndüğümde herkes bana bakıyordu. Bir adım attığımda Mustafa;
"Ben bir sinirle ki hala kendimi affetmedim. Bu kızı sana kuma getireceğim dedim. Mina'mız için neler dediler. Karnındaki bebeğin benim olduğunu söyleyerek bizi ayıracaktı fakat sen nasıl gönderdin kızı. Sen.."
"Evet dediğin her şeyi yaptı ama bak ailemiz ayakta duruyor en önemlisi sen başımızdasın. Bak ağam nefrette bir duygudur ama ben o kızdan nefret bile etmiyorum. Hepinize salakça gelecek ama o kızın ailesi düzgün olsaydı böyle olmazdı."
Düşünürken ne ara gözlerimi kapadım bilmiyordum ama bacağımın üzerindeki ufak elle yanıma baktım. Talha bana gülüyordu ve bu gülüş bir şey isteyecekler anlamındaydı. Yanındaki iş birlikçisine göz kırptığımda;
"Anne, Boran abime söyle de bize pasta alsın"
"Tamam da zaten akşama yapıyor Ayşegül'ler"
"Ama Melek anne yaa"
"Tamam Ekrem dedeye gidin söyleyin. Sizi yanına biri alıp götürüp getirsin"
Çocuklar mutfak tarafına giderken, avluya Kezban ve Kevser hanımlar girdi. Bizim olduğumuz büyük sedire oturmadan yanımda oturan Avşin'e gülerek kevser hanım;
"Ah canım bacım, biraz sonra çok sevineceğin bir misafirin var. Bak yine seni düşündük kendini eksik hissetme diye "
Avşin onlara bakarken az ötemizdeki ufak sedirlere oturmuşlardı. Ayağa kalktığımda avluya babam, amcam ve Ünal amca girdi. Babamlar diğer büyük sedire oturdular. Yerimden yavaşça kalkarak Kevser ve Kezban hanımın önünde durdum. İkisi de bir an yutkunsalar da dik durmuşlardı. Derin bir nefesle;
"Avşin en ufak bir üzülür sıkılırsa, ikinizi de öldürürüm"
Arkamı döndüğümde konağın kapısından içeriye kırmızı göğüs dekolteli badi, siyah mini etekle 50 yaşlarında bir kadın girdi. Mavi gözleri bana tandık geliyordu. Bir adım atmıştım ki annemin Avşin demesiyle onlara döndüm. Gülcan onun yanına giderken, ben bakışlarımı kadına çevirdim. Avluda birden babamın sesi duyuldu;
"Ne işin var burada "
"Ahh Mirzam "
Kadın babama haddinden fazla yılışık şekilde hitap etmesi annem ile hepimizin midesini bulandırmıştı. Avşin, Gülcan'ın kucağında ağlarken, öyle dilsiz gibi ayakta kalmıştım. Babamın yanına gidip bu kadını soracakken, konağın kapısı açıldı. Konağa önce devran ve Dağhan girmişti. Devran hızla Avşin'in yanına giderken, avluya en son giren kocam, kükremişti resmen;
"Senin Alibeyoğlu konağında ne işin var Havin"
"Küçük ağa kızımın düğünü varmış ve sen bana nasıl haber vermezsin"
"Senin bir kızın yok Havin"
"Bak şurada, anası gibi şu adamın göğsünde duran kızı ben doğurdum. Bu yaşına kadar siz baktınız artık ben varım"
Mustafa derin bir nefes alıp etrafa bakarken, ne aradığını anladığımda;
"Talha ile Ekrem abi götürdü"
Mustafa cevabını alıp hızla arkasına dönerek;
"Havin, defol git elimi kana bulatma benim"
Mustafa kadına yaklaşırken, Avşin babama sarılmıştı. Herkes Mustafa ne yapacak diye beklerken, o da Avşin'in yanına gelip elini ensesine koyarak anlından öptü. Bir an sanki avlu için pause tuşuna basılmış gibi duruyordu. Benim midem bulanmaya başladığında Bedirhan abim;
"Başağım, Gülşah'ımı al odamıza çık, hadi güzelim"
Başağım kucağında kızıyla mutfak tarafına giderken, Baran abimde;
"Zümrüt'üm, sende kalk canım al oğlumuzu amcasının sesinden rahatsız olmasın"
Zümrüt, esvedi mavi battaniyesini sararak, merdivenleri çıkan Başağa yetişmişti. Onlar odalarına çıkarken Hazar abim;
"Leyla"
"Efendim Hazar"
"Hadi canım, Gülcan'ı, Nisa'yı alıp, Dağhan abimlerin dairesine geçer misin, mutfakta duran dilam ile eşkıya mı almayı unutma "
"Tabi ki Hazar"
Leyla, Gülcan ve Nisa'yı alıp, mutfak tarafına gidiyorlardı. Kadir ve Serdar karılarının ellerini tutarak;
"Ağam bize müsaade biraz dışarı çıkalım çocukları okuldan alırız"
Avluya baktığımda herkesin Mustafa'nın sessizliğinden çekindiği aşikârdı. Ünal amca, babam ve amcam ve Avşin bir sedirde oturuyorlardı. Yan taraf da annem, yengem ve Çiçek teyzem vardı. Üzerlerindeki ceketleri çıkarmış Dağhan, Devran, Bedirhan abim, Baran abim ve Hazar abim ayakta Mustafa'nın sırtına bakıyorlardı. Halalar ayağa kalktığında gözlerimle yerlerine oturtmuştum. Bu olay ve bu kadın onların başının altından çıkmıştı. Halalar yerine oturduğunda, Havin dedikleri kadın onların yanına geçip oturmuştu. Mustafa fırtına gibi yanımdan geçerek odamıza gitmişti. Kısa süre sonra üzerinde gömleği ve kolları kıvrılmış vaziyette belinde silahsız avluya geldi. Yanımdan geçerken hafif duraklayarak;
"Çok ayakta durdun, bir yere otur sevgilim"
Mustafa'nın dediğini yaparak annemlerin yanına geçtim. Mustafa ellerini beline koyarak;
"Havin, kuçike be haysiyet( haysiyetsiz köpek) niye geldin"
"Kızımı almaya geldim"
Mustafa hızla kadının yanına gidip, yukarıdan ona bakarak;
"Ne hakla, neyisin sen onun, kimsin kadın sen"
"Annesiyim ben onun, ben doğurdum onu"
"Annesisin öyle mi, anneye bak anneye lan ors.. tövbe ya Rabbim. Avşin'in anası Mizgin Alibeyoğludur."
"O benim olana sadece bakıcılık yaptı. Oysa deden o gece ne kadar mutluydu."
"Mutlu muydu. Yoksa "
"Konuş konuş"
Mustafa sert bir şekilde bize döndüğünde babam;
"Hanım, çiçek hanım ve Ayşe'yi alıp salona geçer misin"
"Tabi Mirzam"
Mustafa'm annemlerin salona girmesini bekledikten sonra, Havinin yanına giderek;
"Dedem o gece mutlu muydu, yoksa kızım dediği şeytanın kayınpederi aklını çelip içirdikten sonra senin koynuna mı soktular. Havin sen daha 20, 21 yaşlarındaydın dedemde 48, 49 yaşlarında ihtiyaçları olan bir adamdı. Çünkü dedem sultanı için bir kaç sene Tövbe Ya Rabbim konuşmayacağım. Edebim müsaade etmiyor. O gece dedemin iki hatası bir kazancı vardı. O iki hata biri ilk defa içip çok içmesi, ikincisi Rauf itine uyup seninle yatmasıydı. Kazancı neydi çok güzel bir kızı olmasıydı. Şimdi çık ve git senin bir kızın yok"
"Ağa ver kızımı gideyim, Avşin bana lazım ben yaşlandım artık"
Mustafa hızla kadını saçından tutarak ayağa kaldırdı. Avşin çığlık attığında babam sıkıca sarılmıştı. Mustafa kadının yüzünü yüzüne yaklaştırıp, gözlerinden ateş çıkarcasına bakarak;
"Hatırlıyor musun Havin? Avşin 16 yaşındayken geldin. kızımı ver bana dedin ve dedem aynı bu şekilde kendine yaklaştırmıştı. Benim dedemle aramda bir fark olsun değil mi, o zaman dedem senin ağızına silah sokmuştu. Beni zorlama herkesten şuan köşe bucak sakladığın 20 yaşındaki jiyan kızın öğrenir, ona göre tertemiz annesinin kim olduğunu. Dur kimin kızıydı o hımm tabi yaa Adar varlıoğlu "
"Sen"
"Ben ya, ne istiyorsun"
"Para istiyorum"
Mustafa hızla kadını itip, elini havaya kaldırıp tokat atacaktı ki, Havin gülerek;
"Bana burada istediğini yap benden bir saat haber alamayan Tarık, Avşin'e el koyacak çünkü benim tek kızım o ve emin ol taze kız sever Tarık ve ilk sadistçe o tadına bakar"
Avşin sesli ağlamaya başladığında, Devran belindeki silahı çekmişti. Mustafa elini onun bileğine koyarak;
"Yapma Devran dur mesleğin.."
"Mesleğim mi başlatma lan Mesleğime. Kadın benim karımı pezevenklere peşkeş çekmiş sen meslek diyorsun"
"Tamam dur ne kadar istiyorsa verelim"
Hepimiz şaşkınca Mustafa'ya bakıyorduk şuan bu kadının beynini dağıtması lazımdı. Haddinden fazla bir sakinliği vardı. Kafasını yukarı kaldırıp bir noktaya baktı. Hafif dönerek bende aynı noktaya baktım. Mina babası ve bana bakıyordu. Mustafa Havine ;
"Ne kadar istiyorsun "
"Bir milyon"
"ohooo azmış, Avşinin değeri bende paha biçilmez"
Mustafa odaya giderken bende peşinden gittim. Odaya girdiğimizde o aynanın önündeki telefonunu alıyordu ki;
"Ağam, kocam kızın yüzünden bir şey yapmadın"
"Evet elimi bağladı benim cennetim"
"Tamam öyleyse size mahşerin dört atlısına gece stres atma de, gece sporu de hediye edeceğim sen ki kızını düşündün"
"Nasıl "
"Şimdi bu kadın, Avşin'i bir adama söylemiş ya"
"Evet "
"Bu kadına adamı buraya çağırttıracağız, sonra iki kişi onları götürecek"
"Hadi bakalım hatun, eğer istediğim gibi olmazsa gece seninle görüşürüz"
Mustafa'nın içten gülüşüne mutlu olmuştum. Bir kaç adımla ona yaklaşarak, dudağının kenarına minik bir buse kondurmuştum. Elini belime koyup o severken;
"Bana her zaman güven hiç ama hiç bir zaman pişman olmazsın. Şunu da unutma ben hiç bir şeyi nedensiz yapmam"
"Hadi karım, hadi Azrail ağanın dişi Azrail karısı"
Avluya tekrar geldiğimizde, herkes bize bakıyordu. Havin'in yanına giderek;
"Havin hanım sana 2 milyon dolar vereceğim sende Avşin'i unutacaksın. Birde şu sahibin olan adamı çağır elden vereceğim parasını"
"Tarık bayılacak bu işe. Kezban ve Kevser bana kârlı çıkarsın demişlerdi ama bu kadarı fazla. Zekisin hanım ağam"
"Hadi bende muhasebecimi arıyorum yarım saat veya bir saat içinde getirsin parayı"
Avludakiler yarım saate iki milyon doların geleceğine inanmadıkları için gülmüştüler. Para gelmeyecek ama istesem daha fazla gelirdi ama olsun. Telefonumu elime alıp Yasini aramıştım. Herkes bana bakarken telefon açılmıştı. Yasin'in konuşmasına fırsat vermeden;
"Hemen bana Ertuğrul ve Tylor ile 2 milyon dolar yolla "
"Oldu canım başka arzun"
"Yok ne olsun onlar yeter bana"
"Ne oluyor orada, bu arada gece geliyorsunuz değil mi?"
"Ah evet, mutlaka Alex e haber vermelisin"
"O kadar büyük eğlence var diyorsun yani"
"Evet, Ah bekle ben sana odama geçeyim de şifreyi vereyim"
"Atmaca fazla küfür etmeyeceksin değil mi bana"
"Susar mısın"
Elimde telefonla odamdan içeriye girdiğimde, derin nefesten sonra;
"Oğlum manyaksın sen, sen vallahi mekan değiştikçe şaşırıyorsun"
"Öyle değil mi atmaca"
"Ahhh yasin sen şuan gerçekten konağı izlemediğini söyleme bana"
"Niye, siz biri bizi gözetliyor mu çekiyorsunuz. Her zaman manyak mıyım izliyeyim"
"Yasin, reis kendine gelsen diyorum artık, yoksa gece geldiğimde yanımda kocamda olsa"
"Tamam yaa sustum ne yapıyoruz"
"Bak şimdi bizimkiler.."
.........................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemce odamızdan çıktığında gülüyordu. Avluya geldiğinde babamların yanına geçerken, Sultan abladan su istemişti. Babamın yanağını öptükten sonra Avşin'e sessizce bir şey söylemişti. Avşin birden ıslak gözleriyle Meryemcenin gözlerine baktıktan sonra ayağa kalktı. Babamın yanından Devran'ın yanına geçti. Elini uzatıp onlar avludan dışarıya çıkarken, Dağhan abimin telefonu çaldı. Telefondaki Gülcan olacak ki tamam gülüm geliyoruz diyerek Merti alıp Dairesinin oldu tarafa yürüdüler.
Sultan abla Meryemcenin suyunu getirdiğinde, Havinde elinde telefon tekrar avluya girdi. Halamların yanına oturduğunda iyice sinirlenmiştim. Konağa geldiğimizde annemlerin oturduğu sedirde mahşerin dört atlısı olarak oturuyorduk. Meryemce babamların yanında sanki onları sakinleştirmek için bir şeyler anlatıyordu sessizce. Biraz zaman geçmişti ki Boran Tarık itinin geldiğini söylemişti.
Tarık iti yakası bağrı açık avluya girdi. Havin yerinden kalkıp hepimizin içinde adamın dudaklarına uzun bir öpücük bırakınca yanımdakilerden bir öğürme sesi gelmişti. Yanımdakilere gülerek bakmıştım. Meryemce yavaşça yerinden kalktığında Tarık ona doğru bir adım atarak;
"Hanım ağam ya paramı hemen verin, yada benim güzel sermayeyi mi verin gidelim"
Yerimizden nasıl kalktık nasıl adamın yakasına yapıştım. Saniyelik hatırlamıyorum. Adama kafa atıyordum ki Boran avluya girerek;
"Ağam üç tane adam geldi, Hanım ağamızın muhasebecisiymiş"
Meryemce gülerek;
"Al Boran al gelsinler"
İlk giren adam on gün önce Mina'yı kucağına alan adamdı. Sinirim katlandıkça katlanıyordu. Sağ eli sargılı yanımıza doğru gelirken, peşinden esmer onun gibi hafif yapılı adam kapının kenarında durdu. Meryemceye bakıyordum ki kapıdan beyaz gömleğinin düğmesini ilikleyerek bir adam girdi. Beyaz gömlekli yapılı adamı gören Meryemce gözleri gülerek;
"Parss"
"Ödeme varmış hanımefendi hem ben yapayım dedim hem de sizi göreyim dedim"
"Ah çok iyi yaptın bende seni görmüş oldum"
"Her zaman pat- atma- aman ya hanımefendi"
"Tamam zorlanma bu Tarık ve Havin hanım. Büyük muhasebeci olan Alex'e gönderin. Tarık beye siz kuruş olarak ödeme yaparken, banknot olarak beyler bir kaç saat sonra elden teslim edecekler"
"Emredersiniz hanım efendi"
"Ricam olur "
"Anladım bu kibarlığınızı bildireceğim at- aman ya hanımefendi"
Pars Tarığın arkasına geçerek şah damarına elini sert bir şekilde vurunca, Tarık bayılmıştı. Kapının yanındaki adam Tarığı sırtlanınca hepimiz şaşkınca bakıyorduk. Tarık avludan çıktığında Meryemce Havin'in yanına giderek sıkıca çenesinden tutarak yukarıya kaldırdı. Kaşlarını çatarak;
"Neymiş Havin diyarlı cin olamadan adam çarpmayacağız. Benim ailemin canını az biraz sıkılırsa ne olacağını gördün mü "
"Hanım ağam"
"Kes sesini, Ertuğrul direk hiç sesini bile duymayacağım. Alexe gönderin bu hanımın emin ol yakından sadistçe ilgilenecektir."
Ertuğrul, Havin'in boynuna bir iğne batırmıştı. Havin bayılınca, az önceki adam tekrar avluya gelerek Havin'ini de götürmüştü. Ertuğrul baş selamıyla çıkıyordu ki;
"Ertuğrul eline ne oldu"
"Emrinizi yerine getirdim daha doğrusu yerine getirildi."
"Geçmiş olsun, ne zaman çıkacak sargı"
"Bu gece hanımefendi"
Ertuğrul başını eğerek avludan çıktığında Meryemce biraz yanımızda duran, pars diye hitap ettiğ adamın yanına geldi. Yakasındaki kalemi gülerek almıştı. Adam Meryemceyi hazır vaziyette beklerken, Meryemce kalemin uçunu açtı. Kalem gizli bir neşterdi. Meryemce kaleme bakarken;
" Yeni mi bu pars"
"Senin için özel yapım yapıldı at- aman yaa hanımefendi"
"Hadi git "
Adam gülerek avludan çıktığında, Meryemce hızlı olmaya çalışarak halamların masasına yanaştı. Halamlar biraz geriye çekildiğinde;
"Korkmayın hanımlar, o kadına siz söylediniz. Bana bakın babamın bacısı demem, kocamın halası demem keserim dilinizi son uyarım size "
Meryemce babamın yanına gidip elindeki kalem neşteri Ünal amcaya uzatmıştı. Babam Meryemcenin anlını öperken, amcam gülüyordu. Ünal amca gömleğinin cebine koyduğunda Meryemce evet manasında kafasını salladı. Sultan abla yanıma gelip;
"Beyim akşam yemeğini hazırlayalım mı"
"Evet abla hazırlayın ama önce Kadirleri arayın gelsinler, birde odadakilerde gelsin"
"Emrin olur beyim"
Sultan abla yanımdan uzaklaşırken babam kolunun altında Meryemce'mle ;
"Ağam bu kadının kızı mı varmış"
"Varmış baba ama o adam kızı çoktan başkasına satmış. Kızı da 3 senedir bu işi yapıyormuş Allah af etsin"
"Anladım oğlum bacıma bir daha yanaşmasınlar da"
"Yok ama inşallah bu akşam kesin belli olur"
Meryemce ile göz göze geldiğimizde gül güzelim göz kırpmıştı. Meryemce gözlerini kapadığında hamilelikten azcık kestireceğini anlamıştım. Babam bana bakınca başımı eğmiştim. Yanımdaki muhabbete dahil olacağım sırada yanımdaki Hazar birden kolumdan çekerek dördümüzü kafa kafaya getirmişti. Hazar'a ters bakarken;
"Ağam ne güzel dövecektik adamı"
"Ne olacak Hazar, hanım ağamız aklını çeldi, bu da tamam dedi. Beyler ben size söyleyeyim bizim koskoca Azrail ağa oldu mu sana pamuk ağa"
"Doğru dedin Baran'ım ben bu durumu hazmedemem "
"Etme zaten Bedo, ben size diyorum bu hanımağa var ya geceleri aslanlar gibi Azrail ağama sakinleştirici vuruyor"
Ben konuşmadan üçlüyü dinlerken, Hazar'ın en son dediğine Baran ve Bedirhan aynı anda;
"Niye ki"
"Niye olacak oğlum anlasanıza"
Hazar'ın ensesine hızlı bir tokat atmıştım. O ensesini gülerek ovuştururken, babamlar bize bakıyordu. Kaşlarım çatık Hazar'a bakarken Bedirhan sessizce;
"Mustafa ne kullanıyorsun"
"Nasıl "
"Sakinleştirici olarak"
Ağızımı açmama fırsat kalmadan Baran birden ;
"Bence de amcamın oğlu"
Hazar kahkaha atmaya başladığında, tekrar ensesine bir tokat atıp, elimi çekmeden ensesini sıkıyordum. Baran ve Bedo ya dönerek;
"Ben bir şey kullanmıyorum ama bir insan ne konuda çok konuşuyorsa o konudan dertlidir değil mi Hazar'ım. Siz merak etmeyin ağanız size çare buldu bekleyin"
Yerimden kalktığımda konağın kapısından Kadirler, mutfak tarafından Dağhan abimler avluya girdiler. Ellerim belimde avlunun ortasına geçerek sedirde oturan üç can dostuma bakarak Boran'ı çağırdım. Herkes beni pür dikkat izliyordu. Gür bir sesle tekrar Boran'ı çağırdığımda soluksuz içeriye girdi. Tam arkamdan ;
"Buyur ağam"
"Boran Ali'm bizim aktar İbrahim'e git, biraz şap al gel "
Konakta sabahki gibi çok güzel kahkaha sesleri yayılmaya başladığında, ben bu konağı daha büyük aile yapan kadınıma bakıyordum. Babamın göğsünde derin bir uykuda olduğu belliydi.
...............................
Sabah Hazar'ın istediği gibi gece yarısına kadar babamlar kenarda bizi izlerken biz kendi aramızda çok keyifli zaman geçirmiştik. Emrah, Boran Ali'den bir sürü yeşil acı biber istediğinde, televizyonda gördüğü yarışmayı bizimle oynamak istediklerinde daha gülmüştük. Bir ara Mert'in şarkı açıp dans etmek istemesi üzerine herkes dans ediyordu. Bir tek babam ve amcamın ortasından keyifle bizi izleyen karımla ben oturuyorduk. Bir ara Hazar'ın hadi ağam dans edelim demesine herkesten tekrar bir kahkaha kopmuştu.
Keyifli güzel geçen akşamın üzerine herkes odalarına çekilirken, ben babama gece konakta olmayacağımızı söylediğimde merak etmememiz söylemişti. Mina bu gece Dağhan dayısı ve Gülcan teyzesinin arasında yatmak istediğini söylediğinde, Talha da bende Mert amcam ve Nisa yengemle yatarım diye atar yapmasına gülmüştük. Baran ve Bedirhan gelinlerimi odalarına çıkarırken, Meryemce sessizce spor giyinin demişti. Onlar çıkarken Meryemce de odamıza gidiyordu. Avluda Devran ve ben vardık. Devran yanıma gelip;
"Mustafa eniştemsin en önemlisi, bu gece müsaaden varsa Avşin'in yanına geçip zaman geçirmek istiyorum"
"Nikahlı karın Devran Allaha şükür güvenim var sana babam ve amcama yakalanmayın"
"Tamam Ağam"
Devran yukarıya çıkarken, Meryemce üzerinde oldukça geniş ve uzun kırmızı bir tunik, gri eşofmanı, ayağındaki bez ayakkabılarının bağcıkları açık yanıma gelmişti. Onun o haline gülerek önüne diz çökerek ayakkabılarını bağladım. Ayağa kalkıp anlını öptükten sonra odamıza yürüdüm. Üzerimi giyinerek odadan çıktığımda Bedirhan, Hazar ve Bedirhan hazır bir şekilde merdivenlerden iniyorlardı. Avluda bir araya geldiğimizde Meryemceye elimi uzatmıştım. Sedirden kalktığında elini bırakmadım. Konağın kapısına çıktığımızda Asi kapıda hazır bizi bekliyordu. Meryemce şoför koltuğuna geçerken;
"Hayırdır Hanım ağam"
"Bu gece ben kullanacağım ağam üzgünüm siz geçin koltuklara"
Biz yerimize oturduğumuzda Meryemce arabanın kontağını kapatıp yere dizleri üzerine çöktüğünde ne yapıyor diye bakarken, elini arabanın altına sokarak bir şeyler yapmıştı. Ayağa kalkmadan fren ve gaz oraya da bir şeyler yapıp yerine oturmuştu. Kontağı açtığında akıl almaz bir egzoz sesi yayıldı her yere. Yola çıktığımızda yavaşça mahalle arasından çıkıyorduk. Meryemce bir anda durmuştu. Silahlarımıza baktıktan sonra kendi telefonunu araç kitine koyarak tekrar yola çıkmıştı. Ana yola çıktığımızda araç kitinde olan telefonda reis isimli birini görüntülü aradı. Ekrana yüzünü bir yerden hatırladığım bir adam çıktı. Elindeki puroyu söndürdükten sonra gülerek;
"İyi geceler Mahşerin dört atlısı ve atmacam"
"İyi geceler Reis, hadi anlat "
"Şimdi otel"
"Yuh be reis vallahi sen şu şahinden uzaklaşınca"
"Tamam atmaca ya şaka yapıyorum. Hazar beyin terk edilmiş deposu var ya oradan yüz metre sonra sağ taraftaki toprak yola gir sonrası sende"
"Tamam görüşürüz"
"Görüşürüz takipteyim zaten"
"Tamam "
Meryemce telefonu kapadığında sol şeritte geçtiğinde kısa süre bize baktıktan sonra;
"Kendisi reis lakaplı Yasin buharalı. Konağın kamera sistemini kuran bunun şirketi ama bu şirketin en büyük işi güvenlik. Adamların profesyonel adamları var. Pars, Ertuğrul ikisi de türktür. Ertuğrul psikopattır. Normalde Şahin'in sağ kolu Yasin. Yasin'in adamları pars ve Ertuğrul uzun hikaye yani. Bu akşam konakta gördüğünüz adamlar eğitmendir. Zamanı geldiğinde daha yakından tanırsınız. Gidelim de bakayım nasılmış koruma planı"
"Meryemce bu adam bana tanıdık geldi"
"Gelir çünkü bu adamı Hazar abim hariç üçünüzde gördünüz. Hastaneye gelmiştiniz, Belkıs annemin cenazesinden sonra kahve içtiğim adam"
"Hastam demiştin"
"Evet hastam kendi"
Kafamı arkaya çevirdiğimde Hazar sessizce;
"Ağam senin hanımın içine ajan kaçmış"
"Farkındayım sağ çektireyim de kaçalım"
Hepimiz gülerken, kurduğum cümleyle içim üşümüştü.
"Ulan Hazal ile olsaydım böyle bir arada olmayacaktık"
Araba bir anda sessizleşmişti. Hazar'la göz göze geldiğimizde önüme dönmek istemedim. Derin bir nefes çekerek önüme döndüğümde Meryemce kolunu açtığı cama yaslamış, tek eliyle araba kullanıyordu. Sol şeritte giderken hız ibresi yükseldikçe kaşları çatılıyordu. Depoların orayı yüz metre geçmiştik ki sağ tarafa keskin bir dönüş yaparak ıssız zifiri karanlık yolda gidiyorduk. Karanlıkta önümüz kesildiğinde silahlara davranıyorduk ki, Meryemce eliyle hayır demişti. Arabayı durdurduğunda önümüzde duran iki adam kaşları çatık bize yanaştığında, Meryemce tek eliyle direksiyonu sıkarken, cama eğilen adam birden bembeyaz olmuştu. Kekeleyerek;
"Han..hanımefffendi sizin.. siz.siizn ol-"
"Kes çekil önümden"
Araba gittikçe yol boyu adamlar biz geçerken başını eğiyordu. Biraz gitmiştik ki kocaman karavan olmuş iki katlı otobüs önümüzde duruyordu. Arabayı park ederken ağaçların arasından bir sürü adam çıkmıştı. Biz indiğimizde Meryemcenin kapısını açmak için onun tarafına gidiyordum ki adının Ertuğrul olduğunu öğrendiğim adam;
"Arkanızı dönün "
Adamlar arkasını döndüğünde Meryemcenin kapısını açtı. Meryemce yavaşça indiğinde bana kaşları çatık;
"Ağam telefonlarınızı ve silahlarınızı arabaya bırakın"
Meryemceye bakarken, o telefonunu eline almıştı. Direksiyona Ertuğrul oturduğunda telefonları bırakmıştık. Beşimiz karavana doğru yürüdüğümüzde önümüzden ağır adımlarla Meryemce yürüyordu. Karavanın önüne geldiğimizde Meryemce parmağını okutmuştu. Kapı açıldığında önce o girdi içeriye. Karavana geçtiğimizde oldukça lüks bir daire gibiydi. Ekranda gördüğümüz adının Yasin olduğunu öğrendiğimiz adam bize doğru gelirken elindeki çay kupasını Meryemceye uzatmıştı. Meryemce elinden kupayı alarak biraz daha giderek bir koltuğa oturduğunda adam önce bana elin uzattı. Gözleri bende;
"Meryemce gerçekten bunun bakışları sana benziyor"
"Kocam ondan olabilir mi Reis"
"Olabilir, Hoş geldiniz buyurun oturalım"
Altı kişilik masanın etrafına oturduğumuzda, sarışın mavi gözlü bir kız elinde dört türk kahvesiyle yanımıza geldi. Biz kahveleri aldığımızda Meryemce sert bir şekilde;
"Yasin bu ne "
"Ne, ne"
"Harriet ne işi var"
"Lazımdı canım "
"Canım dediğine göre karışmıyorum"
Meryemce oturduğu koltukta ayaklarını uzatıp gözlerini kapamıştı. Biz kahveleri içerken, Meryemcenin uyuduğunun belirtisi boğazından çıkan hırıltıyla yanına giderek boynunu düzeltmiştim. Tekrar yerime oturduğumda Yasin bey gülerek;
"Ben Yasin buharalı, kamera ve güvenlik işinin başındayım. Meryemcenin İstanbuldaki evini ve artık sizin evin pardon konağın kamera sistemini sağlıyorum"
"Nereden sağlıyorsunuz"
"Amerika'dan Hazar bey"
"Meryemce ile ne zamandır tanışıyorsunuz"
"9 Sene olacak"
"Anladım Yasin bey"
"Teşekkür ederim fazla sormadığınız için Mustafa hamza bey. Plana geçmeden ufak bir şey söylemek istiyorum. Meryemce kanatsız bir melektir bunu unutmayın. Beni ilk defa sizinle tanıştırıyor. Beni Dağhan bey, Mert bey ve Devran bey bilmez. Size çok güveniyor ve size bir şey olmasını istemiyor, neyse şimdi atmaca duyarsa böyle konuştuğumu keser beni"
..........................
Yasin bey bir saattir olan olağanüstü planı anlattıkça gözlerimi karımdan ayıramadım. Meryemcenin dediği kulağımda çınladı; '' güven bana''. Derin bir nefes alıp son cümleleri kuran Yasin beye baktım. Adam otelin salon krokisini toplarken;
"Bir kahve daha içelim mi, Meryemce uyurken"
"Teşekkürler, isterseniz yarın kınamız var siz de gelin sıra gecesi olacak"
"Yok yarın son kontroller olacak o saatte, biz bir daha düğünde görüşeceğiz. "
Yerimden kalkarak karımın yanına gittim. Yanağını iki parmağımın tersiyle severek;
"Gül güzeli hadi gidiyoruz"
Meryemceden ses çıkmıyordu. Biraz daha seslendiğimde Yasin bey gülerek ;
"Şuan uyanmaz"
"Nasıl"
"Bir dakika"
Yasin cebinden bir kumanda çıkararak bir tuşa bastıktan sonra;
"Şimdi seslenin koltuğun masaj modu açıktı."
Meryemceye seslendiğimde kaşları çatık gözlerini açtı. Bize bakmadan;
"Beyleri Tarığın yanına götür gece sporu yapsınlar ve sen kovuldun Reis ne güzel uyuyordum yaa"
"O burada mı Hanım ağam"
"Bana güven demiştim ağam, ben lavaboya gideceğim."
Meryemce yavaşça yerinden kalktığında, biz karavandan dışarıya çıkmıştık. Yasin bey bizimle dışarıya çıktığında adamların kurduğu çemberin ortasında tarık duruyordu. Dördümüz çemberin ortasına girdiğimizde sırayla Akın'ın üzerinde nasıl çalıştıysak Tarık daha beter durumdu. En son gülerek yere oturup sırt sırta verdiğimizde Meryemce karavandan inmişti. Adının pars olduğunu öğrendiğimiz adama bir şeyler verip bizim yanımıza yolladı. Pars elindeki dört puroyu bize verip yakmıştı. Bu sporun üzerine puroları içerken Meryemce bize doğru geliyordu. Tarığın yanından geçerken, Tarık nasıl kendine geldi bilmiyorum ama Meryemcenin ayak bileğini sıkı sıkı tutuyordu. Başını kaldırıp, kaşından damlayan kanla gülerek;
"Avşin'i alamadım ama şunu unutma böyle güzel karının sermayem yapmaktan keyif alacağım"
Meryemce ayağını çekemiyordu düşecek gibi duruyordu. Yanına gittiğimde Yasin gür bir sesle;
"PARS GEBERT ŞUNU, Ama önce dili"
Meryemceye sarıldığımda bizimkiler yanımıza gelmişlerdi. Hazar, Bedo Meryemcenin önünde dururken Baran yanımdaydı. Tarığı yerden iki adam ayağa kaldırmıştı. Ertuğrul elinde neşterle geldi. Adama bir adım kala;
"close lady's ears tylor (hanımefendinin kulaklarını kapat tylor)
Tylor dedikleri Meryemcenin kulağına kulaklık takmıştı. Ertuğrul Tarığının dilini keserken Meryemce gözlerini sıkıca kapatıp yüzünü boynuma sakladı. Meryemce yakalarımı sıkıca tutarken bizi duymadığı kesindi. Yasin yerde acıdan kıvranan Tarığa ;
" O kadar kolay değil sermaye yapma hele de bizim için kıymetli bir hanım efendiyi. Pars gebert yoksa derisini yüzeceğim"
Pars adamın kafasına sıktıktan sonra;
"Çabuk kaldırın şu iti leşini, Pars su getir Atmacaya"
Saniyelik her şey olup bitmişti. Meryemce olduğu yerde öylece duruyordu. Yasin yanımıza geldiğinde, kulaklığı çıkarmadan;
"Sizden özür dilerim, Meryemce benim, Pars'ın Ertuğrul'un annesi gibi, bizim için kutsal ve kıymetli. Ona başka bir erkeğin dokunmasını bırak ağır bir söz ettiğinde bizde devreler yanıyor. Şunu demek istiyorum sizden başka bizim içinde kıymetli"
Meryemcenin kulaklığını çıkardığımızda kaşları çatık, Yasin'in elindeki suyu içti. Bardağı yanımızda duran Ertuğrul'a verdikten sonra Yasine biraz yaklaşıp;
"Kaç defa diyeceğim şu işleri benim yanımda yapma"
"Tamam Atmaca ya"
"Pars arabamı getir"
.............................
Eve gelirken arabayı ben kullanıyordum. Meryemce camdan dışarıyı izlerken tekrar uyumuştu. Eli karnında çok güzel görünüyordu. Hazar derin bir nefes alarak;
"Ağam Meryemce çok nasıl diyeyim"
Ağızımı açmama fırsat kalmadan, uyanmış olan Meryemce;
" Meryemce çok, çok değil Meryemce sizin gördüğünüz deli doktor sadece... "
..........................
Allaha emanet olun...
Sizi seven çatlak yazar...
Kelime ve harf hatam varsa aff ola...


 

Bölüm : 26.07.2025 20:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Azrail ağanın azrail karısı...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...