44. Bölüm

Baba bırakma beni...

Aslıhan k.
ahan5354

MERYEMCE...
İki gün önce Mina'nın babamı sevmiyorum cümlesiyle, Mustafa Mina'ya aldığı ayıyı kapının kenarına koyarak odadan çıktı. Arkasından gitmek istedim fakat Mina'nın ağlayarak bacaklarıma sarılmasıyla olduğum yerde kaldım.
Bu iki gün boyunca geceleri de dahil kızımla aynı odayı paylaşıyorduk. Mina iki geceleri bir anda ateşleniyor, kabus görüyor, gözlerini açar açmaz çığlık çığlığa beni arıyordu. Gündüzleri peşimde ya hırkamı tutuyor yada elimi. Mina Mert'in dediği gibi koala mina olmuştu.
Mina'nın gece çığlıklarına saat başı herkes odamızı ziyaret ediyordu. Talha rahat uyusun diye Avşin ile aynı odada yatıyordu. Mina'nın beni bu şekilde zorlaması, üstüne hamileliğimin artık ağırlaşmasıyla sinirlenmeye başlamıştım. Dün gece Hazar abimin 'sen Talha'nın yatağına uzan ben bakarım dila' demesiyle Talha'nın yatağında değil de iki gündür Mina korkmasın iyice hastalanmasın diye Mina uyuduktan sonra konağa giren Kocamın yanına gitmek için odadan çıktım. Odanın kapısı açtığımda kocam ile yüz yüze gelmiştik. Elini yanağıma koymuştu ki Mina'nın çığlığı konağı inletti. Karnım el verdikçe hızla odaya çıktım. Odaya girdiğimde Mina ağlıyordu. Bir anda sinirle mina sus dediğimde Mina bir anda susmuştu. Yatağa yanına gidip oturduğumda Hazar abime dönerek teşekkür ederek odasına gitmesini söylemiştim. Hazar abim odadan çıktığında Mina iyice boynuma sinmişti.
Mustafa o günden sonra yemek yemiyordu. Mina onu gördüğü kısacık zamanlarda hemen arkama saklanıyordu. Kahvaltıda rahat yesin diye dün sabah günaydın ve afiyet olsun diyerek konaktan çıktığında üzülmek ve sinirlenmek arasında kaldığımda sanki nefesim kesilmişti. Bir anda gür bir sesle Sultan abladan su istediğim de herkes bana bakmıştı. Yanımda oturan Mina'ya baktığımda sessizce gözleri benden kahvaltı ediyordu.
Derin bir nefes alıp Mina'nın yatağından kalktığımda Mina'nın kahkaha sesleri avludan geliyordu iki gün sonra odadan çıktığımda gece gelen Mert Mina'yı havaya atıp tutuyordu. Avluya tamamen indiğimde herkes avludaydı. Kaderler kızlara yardım ederken, annemler Minayı izliyorlardı. Bir kaç adım attığımda Mert ile göz göze geldik. Mert, Minayı yere bırakıp, sarılmıştı. Bir adım geriye çekildiğinde;
"Ablam, nasılsın"
"İyi yeğeninle ilgilen"
"Olur bayan ateş ay abla"
Kaşlarımı iyice çatarak odama yürümüştüm. Odama girdiğimde Mustafa kütüphaneden kızını izliyordu. Başımdaki tülbenti koltuğa attığımda;
"Günaydın"
"Sana da"
"Meryemce"
"Ne var Mustafa, ne var"
Mustafa'ya bakmadan banyoya girmiştim. Üzerimi çıkarırken kapı iki defa çalındıktan sonra açılmıştı. Mustafa banyoya girdiğinde birbirimize dikkatle bakıyorduk. Mustafa derin bir nefes alıp;
"Yardım etmemi ister misin"
"Et Mustafa yalvarırım et bana yardım et"
Mustafa hızla kolların arasına alıp saçlarımı severken, burnunu saçlarıma dayamıştı. Derin nefesler alırken;
"Sakin gül güzeli, üzülme kurban olayım. Hatamı düzelteceğim söz veriyorum"
Mustafa'ya sadece kafamı sallamıştım. Ben duşa girdiğimde o çıkmıştı. Kısa bir duşun ardından odaya girdiğimde kıyafetlerim yatağın üzerindeydi. Ben tek olduğumu sanarak kıyafetlerimi giyindiğimde Mustafa kütüphaneden çıktı. Kravatını aynanın önünde düzeltirken, gömleği dikkatimi çekti. Gri gömleği ona hafif dar olurken, şuan gömlek bol duruyordu üzerinde. Derin bir nefes alıp odadan çıktım. Avluya çıktığımda yavaş yavaş herkes masaya geçiyordu. Mina beni görünce koşarak yanıma geldi. Onun için olan sandalyesine oturduğunda Mustafa da odamızdan çıkmıştı. Bize doğru yaklaşırken göz altındaki morlukları gün geçtikçe belli oluyordu. Masaya geldiğinde otursun diye beklerken, o ellerini sandalyesinin sırtına koyarak;
"Günaydın, Afiyet olsun. Ben çıkıyorum akşam her zaman ki gibi gelirim"
Hiç birimiz ağızımı açmamıza fırsat vermeden konaktan çıkmıştı. Mustafa'nın bu hali artık hepimizi yıpratmaya başlamıştı. Gözümü kapıdan tam çekmiştim ki Mina huysuzca elinin tersiyle sütü devirmişti. Derin bir nefes alıp yanımda oturan Mina'ya kaşlarımı çatmıştım. Mina gözlerime dimdik bakınca;
"Alibeyoğlu özür dile"
"Anne"
"Mina, hemen!!"
"Özür dilerim"
"Yüksek sesle ve düzgün kur cümleyi"
"Hepinizden özür dilerim"
"Şimdi kalk masadan "
"Ama anne!!"
"Mina Dila Alibeyoğlu masadan kalkman için bir dakikan var hemen "
Mina sessizce yerinden kalktığında, Mert, Gülcan, Leyla hariç herkes bize bakıyordu. Mina yavaş adımlarla Avşin'e doğru giderken gözlerine baktığımda sedirlere girmişti. Gözlerimi Mina dan çekip;
"Sultan abla, çayları diyorum. Getir artık"
Sultan abla hızla mutfağa koşmuştu. Çaylar geldiğinde Dağhan;
"Mina daha ağızına bir şey koymamıştı"
Duymadım. Hazar abimin ;
"Dila, mina sütünden içmemişti"
Umursamadım. Mert birden;
"Abla, yap-"
"Mimar Mert Ateş yemeğini ye"
Kahvaltı bittiğinde herkes sedirlere geçmişti. Erkekler kahve içerken, annemler çay içiyorlardı. Hazar abim Talha ile Mina'yı alıp çiftliğe gitmek istediğini söylediğinde sadece kafamı sallamıştım. Hazar abimlere Leyla, Devran ve Avşin de katılmıştı. Babam ve amcam kadir, serdar, Mert ile şirkette geçerken, Dağhan ve Baran abim Bedirhan abimin şirketine geçmek için çıktılar. Ben de bu günkü Medine ile randevuma hazırlanmak için odama geçmiştim. Üzerime beyaz gömleğimi, siyah etek pantolonla tamamladığımda odamın kapısı çaldı. Gel dediğimde gömleğinin üzerine yeleğimi giyiniyordum. Kafamı çevirip gelene baktığımda, Kader elleriyle uğraşıyordu. Yanına gittiğimde elimi çenesine koyarak bana bakmasını sağlamıştım. Üzgünce bana bakınca;
"Abla ne oldu"
"Şey abla ben şey"
"Ne Kader'im söyle"
"Abla ben galiba menopoza giriyorum"
"Nasıl kuzum? yaşına daha var"
"Abla ben dört aydır şey olmuyor"
"Belki başka bir şeydir kuzum"
"Değildir abla"
"Niye Kadir tövbe mi etti"
Kader'in üzgün suratı güldüğünde içim rahatlamıştı. Hafif koluna vurduğumda;
"Abla, Kadir tövbe etmez ki"
"Kader kızardın"
"Aman abla yaa"
"Tamam gidip bakalım belki yumurtalıklarda ufak bir sıkıntı vardır. Sen sakın bunalma ilaçla tedavisi olur."
"Olur mu abla"
"Olur olmazsa Kadir keser bizi"
"Abla yaa"
"Ne ablam ama ben başka bir şeyden şüphelendim ama "
"Yok ablam senden boyumca oğlum var ayıp yaa"
"Niye canım senden ama yine sen bilirsin. Bu dört ayda hiç ilaç kullandın mı"
"Yok abla sen ve Gülcan ablam baş ağrım için ilaç veriyorsun başka yok"
"Tamam hadi git hazırlan çıkalım"
Kader odadan çıktığında, benden başımı bağlamaya başladım. Ayna baktığımda tamam olduğuma karar vermiştim. Kapıya yanaştığımda Gülcan içeriye girdi. Canı bir şeye sıkılmış gibi yüzüme bakınca;
"Vayemin hayırdır"
"Medineye benden gelmek istiyorum bu gün"
"Sebep"
"Meryemce ben şey sen galiba teyzehala oluyorsun"
"Yok artık gerçekten mi"
"Sussana kızım ya"
"Tamam, tamam hadi Kader'i de alıp çıkalım"
Gülcan'la odadan çıktığımızda Kader hazırlanmış avluda bizi bekliyordu. Kapıya gidiyorduk ki annem bizi durdurdu. Yanımıza gelip nereye gittiğimizi sorduğunda bana eşlik etmek istediklerini söylemişti. Annem onlara arabaya gitmelerini söyleyerek beni kenara çekti. Elini yanağıma koyduktan sonra derin nefes çekerek;
"Meryemcem, güler yüzlü kızım önce fazla sinirlenme annem hem karnındakilere hem de Mina'ya zararı dokunur. Sen anneliği hakkıyla yapıyorsun bunun farkındayım."
"Annem sağ ol. Hadi söyle seni üzen şeyi"
"Meryemcem ne olacak kızım oğlumla kızımın arası her gece Mina'nın çığlıkları, her gece Mustafa'mın geç gelmeleri"
"Üzülme annem, yarın Mina'nın doğum günü ikisine çok güzel anlatacağım. Mustafa'ya Mina'nın babası nasıl olacağını. Mina hanıma da çok istediği babasına ne kadar ihtiyacı olduğunu ve şımarmasının sonucunu"
"Nasıl annem"
"Anne, benim geçen dediğim gibi kimine göre ağır kimine göre kararında ceza ve kurallarım var sen sıkılma olur mu. Mina yaşı küçük fakat aklı büyük kızımızın onun için verdiğim cezaları çabuk anlar. Mustafa da Mina'yı gerçekten kaybetmeden sağlam tutması lazım kızını"
"Sen yaparsan doğru yaparsın annem. Hadi hayırlı haberler"
Kapıdan çıkmadan annemin yanağına koklayarak öptükten sonra konaktan çıktım. Minibüs kapının önündeydi. Boran direksiyonda korumalardan biri arka tarafın kapısının önündeydi. Arkaya bindiğimde Boran da yola çıkmıştı. Sessizce Kader ve Gülcan'ın sohbetini dinleyerek hastane gelmiştik. Araban inerken kapının yanında duran Boran sessizce ben buralardayım hanımağam demesiyle göz kırpmıştım.
Hastaneden içeriye girdiğimde bir tarafımda Gülcan bir tarafımda Kader hafif bir heyecanla Medine'nin odasına girdik. Odaya girdiğimizde Bozkurt abiyle çaylarını içen Medine, hafif hızla ayağa kalkmıştı. Bozkurt abim Medine'nin anlından öpüp odadan çıkmıştı. Kader ve Gülcan Medine'nin masasının önündeki koltuklara otururken ben tam masanın karşısındaki geniş koltuğa oturmuştum. Medine gülmeye başladığında;
"Medine gülme bak, ne yapayım tekli koltuklarda daralıyorum"
"Tamam delirme "
"Sende kudurtma"
"Tamam, evet senin niye geldiğin belli de bu hanımlar "
Kızlarının ikisi de bana bakınca, Medine'nin kahkahası odayı doldurdu. Hafif doğrulduğumda;
"Peki söyle sorayım, abları neyi var bacılarının"
"Gülcan kendinden şüphe ediyor, Kader'in biraz sıkıntı var galiba yumurtalıklardan sen daha iyi bilirsin de sonuçta ben sadece doğum yaptırıyorum."
"Bazen korkmuyor değilim benim branşı okuyacağından."
"Alemsin ama fena fikir değilmiş"
"Kötü fikir kötü, neyse asistanımı çağırayım hanımlardan kan alsınlar o arada seni kontrol edelim."
Medine, asistanı aradığında kızın telefonu açmaması canımı sıkmıştı. Medine derin bir nefes alıp hemşire odasına arayarak hemşire çağırmıştı. Kısa süre içinde hemşire kızlardan kan aldığında bende ultrason odasına girmiştim. Yeleğim ve gömleğimin önüne açarak sedyeye uzanarak karnımı açtım. Medine ve peşine Kader ve Gülcan da odaya girmişti. Medine yanıma oturarak yanıma jeli sıkmıştı. Medine probu ile jeli karnıma yaymaya başladığında ekrana da bakıyordu. Ekrana dikkatle bakmasıyla;
"Ne var "
"30 haftalık yani tam yedi aylık iki oğul var "
"Manyak ödüm koptu."
"Fark ettim seninkiler hemen döndüler."
"Bak ya Doktorumu değiştireceğim"
"Hadi kızım çok geç neyse dur dinle, Sağda duran 39 cm 1.651gr, solda duran beyefendi bak beyefendi diyorum iri kıyım kendi 43 cm 1.674gr. Meryemce bu aydan sonra genişlemeleri azcık yavaşlayacak, amniotik sıvı miktarı artabilir ve erken doğumu tetikleyebilir. "
"Anladım"
"Meryemce sağda duran kibar bey dönmüş fakat iri kıyım daha dönememiş ters ama merak etme zaten 36. veya duruma göre 37. haftada alacağım seni sezeryana "
"Tamam Medine başka bir şey"
"Nefes darlığı, ödem, yorgunluk, iştahta değişiklik ve kalp atışında artış olabilir"
"Kalp benim işim "
"Deli ya, Meryemce artık doğum iznine ayrıl"
"Tamam zaten ayrılacağım Devran'ın düğününden sonra. Birde şu baş hekimlik toplantısı var ya Süreyya ne olacak bilmiyorum iki ayrı izin almak istemiyorum"
"Kimin geleceği belli mi"
"Yok kurul atayacak medine Sağlık kuruluşu var ya"
"Neyse kalkabilirsin canım benim. Hadi gidip Gülcan ve Kader'in sonuçları çıkmıştır"
Medine içeriye geçerken, Kader sedyeden kalkmama yardım etmişti. Medine'nin yanına gittiğimizde bilgisayarın ekranına bakıyordu. Koltuğa oturduğumuz da Medine gülerek Gülcan'a;
"Sonuçlara göre hamilesin canım benim. Hadi gidip ultrasonda bir bakalım"
Tekrar ultrason odasına girdiğimizde, Gülcan sedyeye yatmıştım. Jeli karnına sürerken Gülcan heyecanla bana bakıyordu. Medine derin bir nefes alıp;
"Gülcan hiç şikayetin olmadı mı? 12 haftalık bunaltı falan "
"Yok sadece hiç iştahım olmadı. Bu gün biraz yemeğe başladım."
"Bazı insanlarda bulantı olmaz. Düşük tehliken hiç olmamış canım ama son üç ay biraz olabilir dikkat ederiz. Şuan mesanedeki baskı azaldığı için idrar gitmen azalacak. Bu hafta baş ağrısı ve baş dönmesi olabilir"
"Tamam benim şimdi benim"
"Evet senin 12 haftalık bebeğim var canım. Hayırlı olsun"
Medine Kader'e sedyeye yatmasını söylemişti. Kader sedyeye yattığında Gülcan yanına geçerek elini tutmuştu. Medine'nin derin bir nefes alıp;
"Kader canım en son kadın doğuma ne zaman gittin"
"Geçen sene Medine abla"
"Niçin gittin güzelim "
"Smear testi için gittim"
"Sonucu nasıl çıktı peki"
"Temiz çıkmıştı."
"Ne güzel Kader senin en küçük çocuğun kaç yaşındaydı kız"
"16 yaşında Yılmaz'ım, Sinan'ım da iki ay sonra 18 girecek "
"Ne güzel ama bence yanılıyorsun senin iki çocuğun yok "
"Nasıl abla iki tane "
"Yok bu iki böceğe bir çiçeği uygun görmüş Allah'ım"
"Nasıl çiçek"
"Diyorum ki şaşkın Kader 4 ay 6 günlük ufak bir kızın var"
"Medine abla bende kötü bir şey var sandım aşk olsun. Duydun mu Meryemce abla benim kızım olacakmış"
Üçümüz şaşkınca Kader'e bakarken birden hıçkırarak sedyeye de ağlamaya başladı. Sayıklar gibi sürekli ' bir kız, 16 yıl sonra bir kız" diyordu. Medine birden ;
"Kız hiç anlamadın mı"
"Nasıl yani Medine abla"
"Kader hiç tansiyonun düşmedi mi? karnından"
"Abla benim tansiyon normalde de arada düşer. Onun için umursamadım. Karnıma gelince zaten hafif kilo almıştım birde Allah vergisi iç karında olunca çıkan karnı kilo sandım"
"Allah hayırlı etsin canım, hadi içeriye gelin yazayım Gülcan ve sana reçetenizi"
Sedyeye yanaşıp Kader'in göz yaşlarını silerek, yüzüne baktım. Kader bir anda elimin içini öperek;
"Abla benim kızım olacak "
"Duydum hadi gidelim içeriye Medine ilaçlarınız, vitaminlerinizi yazsın hadi kalk"
Gülcan, Kader ve ben Medine'nin yanına girdiğimizde gülerek eliyle oturun demişti. Reçetelerimizi aldığımızda ayağa kalkmıştık. Kapıdan çıkıyorduk Medine birden;
"Meryemce"
"Söyle Medine'm"
"Şu sağlık kuruluşu başkanı da gelecekmiş bir kaç sonra "
"Duydum asistan seçmek için. Hastaneden bir asistan seçecek doktor yeni yetme değil"
"Şu Süreyya'yı başımızdan alsın da başka bir şey istemiyorum. Onun yerine şeytana bile razıyım hiç olmazsa yapacaklarını görürüz şeytanın"
"İlahi Medine, büyük laflar etme unutma ki gelen gideni aratır"
"Aman ne arayacağım Süreyya'yı. Ah keşke sen olsan Baş hekim "
"Hiç kusura bakma ben ailemle iyiyim"
"İyi be"
"Hadi bacım yarın kızımın doğum günüde konuşuruz"
"Tamam canım"
Kapıya yürüdüğümüzde Boran'ın hızla önümüzde durmasıyla korksak da bir şey dememiştim. Arabaya bindiğimizde Kader hala şakın eli karnında dışarıyı izlerken, Gülcan kendi kendine gülüyordu fakat farkında değildi ama onunda eli karnındaydı. Ben onları izleyerek konağın önüne gelmiştik. Minibüsün kapısı Kamil açmıştı. Kapıya yürümeye başladığımızda Kader birden kolumu tutmuştu. Ona döndüğümde gözlerime bakarak;
"Abla, benim ablam da, yengem de, hanım ağamda sensin."
"EE canım"
"Abla ben utanırım herkesin içinde söylemeye. Şey sen, sen söylesen olur mu ama güzel söylesen"
"Ah tamam canım, şimdi aklıma geldi benim çarşıda işim vardı benim sen içeriye geç"
"Tamam hanım ağam"
Kader benim yanağımı öperek Gülcan'ın koluna girdi. Onlara gülerek Boran'a kafamla arabayı göstermiştim. Boran direksiyona geçtiğinde benden yanına oturmuştum. Boran arabayı hareket ettirdiğinde çarşıya dediğimde yüzüme bakınca;
"Boran çarşıya gidiyoruz, yolda ağanı arayacağım"
"Emret hanım ağam"
..............
Boran ile çarşıdan döndüğümüzde öğlen üçü gösteriyordu. Arabandan indiğimde çok yolduğumun kanıtı bacak ağrılarım vardı. Konağa girdiğimde annem ve yengem avluda öğlen kahvelerini içiyordu. Odama gitmek istememiştim. Annemin yanına geçip başımı onun omzuna koyduğumda yengem elini yüzüme koyarak;
"Yengem neyin var bembeyazsın"
"Bilmiyorum yengem başım ağrıyor aşırı üstüne bacaklarım hamilelikten isyan ediyorlar bu gün"
Yengem gülerek yanağımı sevdikten sonra anneme dönerek;
"Bunu nazar etmişler bence yenge sen al bunu oku"
Annem hafif eğilerek yanağımı severek;
"Hadi geç odana üzerini değiştir ben geliyorum"
Başımı tamam manasında sallayarak ayağa kalktım. Odaya girdiğimde çantamı dolabın içine koyarken günlük sadece odamda giyindiğim penye hamile elbiselerimi giydim. saçlarımı salık bırakmıştım. Banyoda elimi yüzümü yıkarak çıktığımda annem yatağımda bacaklarını uzatmış oturuyordu. Hemen Mustafa'nın tarafından yanına oturdum. Onun gibi bacaklarımı uzatıp oturacaktım ki hemen başımı göğsüne yasladı. Yanağımı tek eliyle severek bir şey okuyor üflüyordu. Göz kapaklarım iyice ağırlaşmaya başladığında annem derin bir nefes alıp;
"Söyle bakalım hanımağam Gülcan kaç aylık hamile ve tabi ki kaderim"
Kapalı olan gözlerimi anında açtım. Hafif başımı kaldırıp göz göze geldiğimizde ;
"Anne!!"
"Efendim"
"Sen, sen nasıl anladın"
"Şaşırma Meryemce 17 yaşındaydı Kader bu konağa girdiğinde melekten Periden farkı yok benim için ben anlarım onların halinden Sinan'ı da anladım veya Selvi de Emrah'ı anladım."
"Eee Gülcan'ı nasıl anladın"
"Oda annelik dürtülerim ama şu da var ben sizi hepinizi erkeğine kızına hepinizi takip ediyorum. Bir tek seni hiç bir zaman çözemedim. Hamileliği bile anlamadım ama çoğunlukla ilaç kullanıyordun ya ona yormuştum"
"Annem ya, aslan annem benim. Geleyim sorduklarına Gülcan 12 haftalık, Kader 18 haftalık hamile "
"Anladım kızım"
"Anne 4 aylık olmuş Kader anlamamış"
"Normal kızım senden olduğu gibi onunda iç karnı var. Şuan senin hep yatıyor olman gerekiyordu. Sen ise daha yeni ağırlaştın"
"Öyle mi anne "
"Öyle güzel gelinim"
"Gelin mi"
"Evet annem, sen benim gelinimsin. Çünkü bizim konağın daha doğrusu mirza'm ve benim gelinim yok. Kader de Selvi direk kız oldular bize, onun için gelin olarak kimse yoktu. Benim gelinim nazlı gelinim sensin yani sen teksin kıymetlisin"
"Anne biliyor musun"
"Azrailin utangaç karısı"
"Anne yaa!! dur bak sana ne diyeceğim"
"Söyle heyecanlı gelin"
"Anne!! Kaderin 4 aylık kızı olacak mış biliyor musun?"
Annemin yanağımdaki eli yanına düştüğünde, dolu dolu gözlerle sessizce 'kız' dediğinde oda Kaderin duasına kavuşacağını anlamıştı. Bir anda kendine gelip anlımı öptükten sonra;
"Hadi sen biraz uyu annem. Mina gelecek tependen, yamacından ayrılmayacak."
"Tamam anne"
Annem yanımdan kalktığında bel boşluğuma yastığımı koydu. Annem üzerime daha doğrusu bacaklarıma pikeyi sererek başımın üzerini öperek odadan çıktı. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapamıştım.
................................
MUSTAFA HAMZA...
Mina'dan uzak durmak canımı çok yakıyordu. O bana bakmadıkça, gülmedikçe boğazımdan bir şey geçmez olmuştu. iki gecedir hiç uyumadan Mina'nın çığlıklarını duydukça Meryemcenin o hassas Mustafa demeleri kulağımda çınlıyordu. Beni gördüğü zaman Meryemcenin arkaları saklanmaları nefessiz bırakıyordu. Gözümü her kapatışımda bir kuş gibi çırpınarak 'babamı sevmiyorum ' demesi yankılanıyordu. Mina'yı her düşündüğümde göz yaşlarıma hakim olamamak babalığa dahil mi. Yarın kızım doğum günüydü ve benim kızım benden korkuyordu.
Odamın kapısı çaldığında, gözlerimi açarak dik oturmuştum. Gel dediğimde babam her zamanki heybetiyle odamı doldurmuştu. Gülerek masamın önündeki koltuğa oturduğunda hemen asistanımdan iki tane türk kahvesi istemiştim. Telefonu kapatıp hemen karşısına oturmuştum. Boynumdaki kravatımı gevşettiğimde babam;
"Benim ilk göz ağrım çok mu yoruldu."
"Yorulmak değil babam. Ben nasıl diyeyim bi-"
Cümlemi kapının çalındıktan sonra açılması kesmişti. Asistanım kahveleri bırakıp hemen çıkmıştı. Babam kahve fincanı eline alıp, diğer eliyle devam et der gibi bakınca;
"Ben ne yapacağımı bilmiyorum baba. Mina o kadar içime işlemiş ki şey annesi gibi bana gülmeyince, benimle konuşmayınca nefessiz kalıyorum baba"
"Farkındayım ağam "
"Baba ben öz babası değilim, onun için mi "
"Sen onu babasından bile fazla seviyorsun farkındayım oğlum. Ben bile ne Peri'yi nede Meleği böyle candan sevdim. Mina senin nadir bulunan kıymetli değerli bir mücevherin biri ona dokunacak diye için titriyor."
"Baba, babalıkta sınıfta kaldım biliyorum baba. Meryemce çok uyardı yapma dikkat et dedi ama ben "
"Ama senin ağalığın, omzundaki yüklerin ağır bastı. Şu kafandan sil sen babalıkta sınıfta kalmadın. Ne ben, ne amcan nede deden böyle kızlarımızı sevmedik, hissetmedik."
"Baba ben"
"Mustafa'm, babalığımı ilk tattıranım. Yüreği güzel, güzel seven oğlum. Dostum, ağam, oğlum anlıyorum seni bocalıyorsun ama sirkelen kendine gel. Tamam kabul Mina sana daha alışmadan azraille tanıştı, onun için böyle oldu. Hadi oğlum bu gün git kızına seveceği bir şey al ama sen verme başkası versin baban aldı diye"
"Olur mu ki baba"
"Olur oğlum, çünkü senden olmasa da inadını senden almış bir kızın var. Bu gün sen konaktan çıktığında inadıyla eliyle sütü devirdi."
"Süt sıcak mıydı"
"Değildi merak etme, hadi ben amcanın yanına gidiyorum. Akşam görüşürüz"
Babam ayağa kalktığında bende ayağa kalkmıştım. Kapıya yaklaştığında;
"Mirza ağa, iyi ki senin oğlunum"
"İyi ki ağam, gururum "
Babam odadan çıktığında kendimi koltuğuma atmıştım. Derin bir nefes çektikten sonra asistanımdan bir kahve daha istemiştim. Bütün gün şirket işleri, aşiret işleri derken zaman su gibi akıp geçmişti. Kafamı son dosyadan kaldırdığımda başımın ağrısı artmıştı. Ayağa kalktığımda sandalyenin arkasındaki ceketimi giyerken, odaya Baran, Serdar ve Kadir odaya girmişti. Devran, Hazar çiftliğe gittiklerini biliyordum ama Mert ve Dağhan abim sabah şirketteydiler. Baran dönerek;
"Dağhan abimle Mert nerede"
"Mert bir saat önce işim var diyerek gitti galiba Mina'ya hediye alacak. Dağhan abimde öğlen yoruldum diyerek çıktı."
"Anladım hadi çıkalım"
Kadir ve Serdar asansöre doğru yürürken, Baran kolumu hafif tutarak;
"Meryemce bu gün çarşıdaymış"
"Biliyorum kuyumcuya geldi bilekliğinin taşını yaptırmak için ama sen bu dediğine göre"
"Cavit ve Savaş çarşıda görünmüş bir an gerildim. Meryemce senden habersiz indi diye"
"Yok haberim var"
"Tamam hadi geçelim asansör bekliyor"
Şirketin kapısına çıktığımda Boran gelmişti. Asi minibüsün arkasında duruyordu. Baranlar minibüse binerken;
"Siz konağa geçin, benim çarşıda işim var gelirim."
Şirketin önünden Boran'la peş peşe çıkmıştık. Onlar konak yoluna döndüklerinde bende çarşıya sürdüm. Çarşının sonundaki büyük oyuncaya girdim. Talha'ya kumandalı büyük araba alırken, Mina'ya ne alayım derken bir sabah bana anlattığı gelmişti. Meryemceden istediği çok elbiseli Barbie anlatmıştı, heyecanla. Çalışanlardan birine anlatınca kızı hemen büyük kutuyu getirmişti. Oyuncaları paket ettirdikten sonra dükkandan çıkıyordum ki karşımda duran bebek ve hamile dükkanına girmiştim. Mağazada dolaşırken daha oğullarıma bir şey almadığımız gelmişti. İki tane biri gök mavisi bir koyu mavi bebek patiklerini almıştım. Biraz daha dolaşırken hamile bayanlar için olan giysileri görünce oraya gittim. Lacivert askılı penyeden hamile geceliğini gördüğümde almak istemiştim, çünkü iki tane bebek ve üzerinde pek yakında yazıyordu. Bir kaç bir şey daha bakarken bu sefer siyah hamile badisi üzerinde mavi kırılmış yumurta ve iki bebek başı üzerinde babasının oğulları yazıyordu. Aldıklarımı kasada ödeyerek çıktığımda ellerim dolu arabaya yanaştım. Cebimdeki anahtarı çıkarıp, arka kapıyı açtığımda yanımda bir adam belirdi. Elimdeki poşetleri araya koyarak kapıyı kapatmıştım. Yanımdaki adamla tokalaşıp;
"Cavit ağa"
"Azrail ağam nasılsın"
"İyi Cavit ağa, sen nasılsın"
"Şükür ağam"
"Hayırdır senin Mardin de ne işi var"
"Şey ağam, şey Varlıoğlu savaş ile ortak bir iş yapacağız. Onu konuşmak için geldim ağam"
"Nasıl bir iş "
"Ticaret ağam"
"Hayırlı olsun sonra ben arkanızı toplamayayım da"
"Yok ağam yok "
"Tamam Cavit ağa"
"Ağam bir kahve içelim vakit varsa"
"Vaktim var buyur içelim"
Cavit ile bir kahveye girmiştik adamlar beni görünce saygıyla ayağa kalksalar da elimle oturttum onları. Cavit ağa ile normal sohbet ederken adamın tavırları, ses konu benden bir şey gizledikleri belliydi. Peşine sonra düşmeyi aklıma yazarak Cavit ağaya uydum. İki saate yakın konuştuktan sonra konağa davet etsem de yola çıkacağını söyleyerek benden ayrılmıştı.
Konağa geldiğimde masa hazırlanıyordu. Etrafa baktığımda ne Talha nede Mina görünüyordu. Elimdeki paketleri anneme verip çocuklara vermesini söyleyerek diğer poşetlerle odama girdim. Poşetleri odadaki koltuğa koyduğumda, Kütüphaneden Meryemcenin sesi geliyordu. Kütüphaneye girdiğimde kendi berjerinden ayaklarını orta sehpaya uzatmış ciddi ciddi biriyle konuşuyordu. Kendi berjerime oturduğumda Meryemce;
"Tamam sen gerekli olan hazırlıkları yap, bende Mustafa Hamza beyle konuşayım. Sana haber vereceğim"
"......"
"Tamam Yasin Buharalı"
Meryemce telefonu kapadığında masanın üzerine koymuştu. Elini uzatıp elimi tuttuğunda;
"Evet ne konuşacak benim hanım ağam benimle"
"Bak Devran ve Avşin'in düğünü benim dediğim şekilde koruyalım "
"Hayır Meryemce öyle kalabalık günde ailemi bilmediğim adamlara teslim edemem"
"Mustafa'm bak, bu kamera sistemini yapan adamların gerçek yaptığı iş güvenlik bırak ben yapayım. Boranlarda keyifle düğünün tadını çıkarsın. Hem bir sürü özel harekatçı olacak onlarda sevmez öyle şey kimsenin ruhu duymayacak"
"Meryemcem olmaz"
"Bak senin tanıştıracağım şirket sahibi Yasin buharalıyla, ağam hadi güven bana"
"Tamam cumartesi akşamı rahat rahat konuşuruz, canım hatun"
Beraber ayağa kalktığımızda, yavaşça odaya girdik. Poşetleri meryemce uzattığımda hemen açmıştı. İçindekileri görünce gözleri dolmuştu. Patikleri dolaba koyarken, badi ve geceliğe gülmüştü. Onları da banyodaki kirli sepetine atarak banyodan çıktığında ben giriyordum.
.............................
GÜLCAN...
Hastaneden geldikten sonra daireme geçmiştim. Yatağıma uzanıp odanın tavanını izleme başladım. Benim bebeğim olacaktı, sevdiğim adamdan toprağında can bulduğum adamdan. Ne kadar derin nefes çeksem de geçmiyordu heyecanım. Yatağımdan kalkıp kendimi banyoya attığımda, dairemin kapısı açıldı. Kısa ama rahatlatıcı bir duşun ardından odaya geldiğimde Dağhan'ım yatağa uzanmış uyuyordu. Yanına gidip ıslak ıslak yanağını öpünce, saniyelik kaşlarını çatsa da sonradan gülerek;
"Hadi üzerini giyin üşüyeceksin, bende gireyim bir duşa "
Dağhan daha bir kaç gün olmasına rağmen hemen bastonu atmıştı. Hafif topallayarak banyoya girmişti. Üzerimi giyindikten sonra Dağhan'a kıyafet hazırlayarak yatağı üzerine bıraktım. Dairemdeki ufak şirin mutfağıma girip Dağhan'a kahve yaptıktan sonra kendime de ılık bir süt almıştım. Ufak salona girdiğimde elimdekileri orta sehpağının üzerine koydum. Arkamı döndüm odadan çıkacakken Dağhan hırkasının fermuarını çekerek göz göze geldiğimizde;
"Gel gir içime saklıyayım seni bahar gözlüm"
"Zaten sol göğüs kafesinin altındaki senin yumruğun olan en çok sevdiğim organın içinde değil miyim"
"Kadir binbaşım ilk anlattığı andan beri oradasın"
Dağhan sıkıca sarıldığında, kollarımı beline doladım. Çok sevdiğim kokusunu içime çekerken, yavaş yavaş koltuğa yürüdük. Koltuğun yanına geldiğimizde Dağhan oturduğunda benden yanına kıvrılmıştım. Hafif yatar pozisyonda ayaklarımı yanıma toplayarak başımı kocamın göğsüne yasladım. Dağhan tek eliyle saçımı severken diğer eliyle kahvesini içiyordu. Sütümle biraz bakıştıktan sonra ben içine çeken uykuya yenik düşecektim galiba.
............
Gözlerimi açtığımda yatağımızda yatıyorduk. Başımı Dağhan'ın göğsünde kaldırdığımda, hemen kocamın yanağına bir öpücük kondurdum. Dağhan derin bir nefes çektikten sonra uyandı. Göz göze geldiğimizde hemen beni kolları arasına çekti. Kulağın altında atan kalbini sesini dinlerken;
"Dağhan'ım, toprak gözlüm"
"Gülcan'ım, bahar gözlüm"
"Kocam"
"Hatunum"
"Beyim"
"Hanımım"
"Binbaşım"
"Binbaşı kızı, binbaşı karısı artık bence söyler misin"
"Hiç seni seviyorum be adam"
"Benden cennette biletim"
Dağhan hafif kafasını bana doğru uzatmıştı ki, odamızın kapısı çalındı. Gel dediğimizde kapı açıldığında Mina'nın 'dayım!! teyzem!!' demesine cevap veriyorduk ki Talha'nın ' amcam!! yengem!! demesine güldük. Dağhan yataktan kalktığında hocalarda odaya girmişlerdi. Mina hemen yatağa atladığında, Talha hızla Dağhan'ın kucağına atlamıştı. Benim saçlarımı ilk defa açık gördüğü için Dağhan'a bakarak;
"Dağ amca, yengemin saçları çok güzel"
"Dimi oğlum"
"Evet"
Talha'ya kırptığımda, hemen Dağhan'ın kucağından inip yanıma yatağa geldi. Talha yanıma uzanınca, Dağhan'da yanımıza geldi. Mina, Dağhan'ın boynuna yüzünü koyduktan saniye geçmeden kaldırdı. Kaşlarını çattığında onun haline gülmüştük. Talha saçlarımı severken;
"Kimseye söylemek yok dimi yenge saçlarının güzel olduğunu günah"
"Evet ama sana ki dedi bunu"
"Melek annem dedi."
Talha'ya sıkıca sardığımda birden aklına gelmiş gibi;
"Biz buraya sizi yemek hazırlanıyor onun söylemek için gelmişti"
"Hadi yengem siz gidin bizde gelelim"
Çocuklar koşarak daireden çıkarken, Dağhan ile ayağa kalktık. Ben dolaptan üzerime giyinmek için bir şeyler alırken, Dağhan hafif surat edip içeriye geçmişti. Üzerimi giyindikten sonra nerede diye bakarken salonda buldum onu gözü televizyonda ama belli ki aklı başka yerdeydi. Başımı kapın pervazına yaslayarak;
"Neyin var, ben mi bir şey yaptım"
"Evet sen yaptın"
"Ne yaptım kocam"
"Çok güzelsin bak Talha bile güzel dedi sana"
"Dağhan, ufacık çocuğu kıskandım deme bana"
"Hadi, hadi avluya gidelim"
Dağhan koltuktan kalkmadan, hızla yanına giderek boynuna sarılmıştım. Hemen kucağına oturtup dudaklarıma kısa ama etkili bir öpücük kondurduktan sonra;
"Aslında bence vaktimiz vardır"
"Dağhan ayıp ayıp"
"Ne var helal dairesinde her şey güzel ve ayıp değil. Hadi gel odamıza gidelim"
"Hayır kalk hadi aşağı inelim"
Dağhan ufak çocuk gibi dudaklarını büzdüğünde;
"Yarın bir gün çocuğun olduğunda da böyle yapacak mısın"
"Bir de o vardı değil mi? bence biz o konu düşünelim, ben sana daha doymadım be hatun"
"Kalk adam kalk iyice uçtun"
Dağhan ile avluya indiğimizde yavaş yavaş herkes avluya iniyordu. Meryemcenin kocaman ailesi. Duasının resmiydi bu görüntü.
............................................
MERYEMCE...
Avluya çıktığımda herkes bir işle uğraşıyordu. Kimi sohbet ediyordu, kimi Ayşegül'e yardım ediyordu. Sultan abla masasının hazır olduğunu söylediğinde yavaş yavaş yerimize geçiyorduk. Yerime oturduğumda Mina koşarak yanıma gelmişti. Sultan ablanın Mustafa'nın sandalyesiyle benim sandalyemin arasına koyduğu yerine oturdu. Herkes hazır iki günün sonunda Mustafa'nın masaya gelmesini bekliyorduk. Kısa zaman geçmişti ki bizim odanın kapısı açıldı ve Mustafa spor eşofman takımıyla bize doğru geliyordu. Herkes gibi benden şaşkındım çok nadir böyle rahat giyinirdi. Bize doğru gelen Mustafa'yı gören Mina hiç istifini bozmandan oturuyordu. Mustafa yerine oturduğunda Sultan abla yemekleri koymaya başladı. Mustafa afiyet olsun dedikten sonra sessizlikte çorbalar yenmiş diğer yemeklere geçildiğinde Sultan abla gençlere ve Mina, Talha için köfte patates yapmıştı. Sultan abla sırayla Sinan, Emrah, Yılmaz ve Gül'ün önüne tabakları koyduğunda;
"Sultan abla Mina köfte patates yemeyecek, dediğimi yaptın mı"
"Zorda olsa Ekrem'e buldurdum ve yaptım karadeniz"
"Tamam sultan abla Talha'nın tabağı ver sonra getir "
Sultan abla Talha'nın yemeğini verdikten sonra mutfak tarafına giderken;
"Abla benim nasıl koyacağımı biliyorsun"
Sultan abla ifadesiz sadece kafasını evet manasından sallamıştı. Ayşegül bize yemeklerimizi koyarken, Sultan abla derin ufak salata tabağı gibi bir tabakla yanımıza geliyordu. Mustafa'nın arkasından geçerek Mina'nın önüne bırakmıştı brokoli ve karnabahar dolu tabağı. Mina bir tabağa birde bana bakıyordu. Mert birden eyvah deyince, bir anda ters bakmıştım. Mert şuan sırf eyvah dedi diye ona da yedireceğimi bildiği için susmuştu. Yavaşça kafamı Minaya çevirdiğimde gözlerime bakarak;
"Anne hepsi mi"
"Hepsi"
Mina çatalıyla yavaşça yemeğe başladığında, midesinin bulandığını biliyordum. Gençler Minaya bakmaktan yemeklerini yiyemiyorlardı. Başımı kaldırmadan yemeğime devam ederken, Mustafa'nın bana kaşlarını çatarak baktığını hissediyordum. Pilavımdan bir çatal aldıktan sonra Mina'ya baktığımda tabağı hala aynı duruyordu. Gözlerine baktığımda sessizce tamam demişti. Çatalını karnıbahara batırdığında Mert kıpırdanmaya başladı. İstanbul da yaptığı gibi numarasını gizleyecek beni arayacak bende odamda olan telefonu almak için yukarıya çıkacağım oda o esnada ya yemeğinden yiyecek yada Minaya yardım edecekti fakat benim ufak kardeşimin unuttuğu bir şey vardı telefon İstanbul da olduğu gibi uzağımda değil cebimdeydi. Telefonum çalmaya başladığında;
"Mert kapat şu telefonu"
Mert emeline ulaşamadığı için koluyla Dağhan'a vurunca, Dağhan birden ;
"Çocuğu hasta edeceksin, bir tek o yiyor ne bu şimdi"
"Dağhan sana da getirsinler yeğenin tek yemiş olmaz"
"Meryemce"
"Efendim abim"
"Kendine gel"
"Kendimdeyim ve bu çocuğun annesiyim. Mina bunu yiyecek"
Minaya dönerek ;
"Değil mi Mina hanım"
Mina sadece başını sallamıştı. Dağhan homurdanarak yemeğine döndüğünde bende salatan bir çatal almıştım ki Mustafa'nın gür sesiyle;
"Sultan abla ben doymadım, bana da köfte patates verir misin"
"Hemen beyim"
Sultan abla hemen tabağı hazırlayarak önüne bıraktığında, Mustafa aramızda olan Mina'nın önündeki büyük tabağı aldı. Mina'ya bakarak ;
"Bunu yiyelim prensesim"
Tabağındaki patatesten birini Mina'ya uzattığında Mina hemen ağızını açmıştı. Mina patatesini yerken Mustafa ile göz göze geldiğimizde kaşlarımı çatarak ağızımı açıyordum ki;
"Bu kızın babası benim ve bu sebzeleri yemeyecek. Ayşegül Minaya meyve suyu getir"
Ayşegül koşarak mutfağa giderken, Mustafa tabağı Mina'nın önüne bıraktığında;
"Mustafa"
Mustafa yüzüme bakmadan köfteleri ufak parçalara ayırarak Mina'ya yediriyordu. Mina sessizce sakin bir şekilde babasının hareketlerini izliyordu. Herkes bir Mina'ya bir Mustafa'ya bakıyordu.
......................
Yemeğimiz bittiğinde sedirlere geçmiştik. Sultan abla çayları dağıtmaya başladığında, annem elinde iki paketle yanımıza geldi. Avlunun kenarından oynayan Talha ve Mina'nın yanına gittiğinde hepimiz izliyorduk. Annem paketleri çocukları uzatırken babanız aldı demesiyle ikisi de anlamıştı. Talha paketi tamamen açtığında arabayı kenara koyarak Mustafa'ya koştu. Mustafa kucağındaki Talha'yı boğuşur gibi severken Mina babasını izliyordu. Avşin, Mina'ya sende açsana bebeği dediğinde yavaşça açmıştı. Mina paketi tamamen açtığında gözleri sevinçten parlamıştı. Hediyesini kenara koyarak Mustafa'nın önüne gitti. Elleriyle uğraşarak ayaklarına bakarak;
"Teşekkür ederim baba"
"Beğenmediysen başkada alabiliriz Mina"
"Yok teşekkür ederim"
Mina, Mustafa'nın yüzüne hiç bakmadan yerine geri dönmüştü. Talha, Mina'nın yanına geçtiğinde Mustafa'nın bakışları yine değişmişti. Ağızımı açıyordum ki Ayşegül Mustafa'nın çayını tazelemiş önündeki masaya koyacakken bardak elinden kaymıştı. Çay olduğu gibi Mustafa'nın eline dökülünce hemen ayağa kalkmıştım. Selvi koşarak mutfağa giderken Ayşegül ağlamaklı özür diliyordu. Mustafa önemli değil dese de canı yanıyordu eminim. Selvi ıslak bezi bana verince elini sarıyordum ki Mina dikkatimi çekti. Yanımda babasını izliyordu. Bir adım geriye gidecektim ki Mina sıkıca hırkamı tutmuş bırakmıyordu. Mustafa'nın önünde duruyorduk. Mustafa yüzünü acıyla azcık ekşitince, daha ne olduğunu anlamadan Mina ağlamaya başladı. Hafif eğilip ne olduğunu soracakken, Mina bir anda Mustafa'nın boynuna sarıldı. Mustafa tek eliyle minaya sarıldığında Mina hala ağlıyordu. Mustafa tek eliyle sarılamayacağını anlayınca elindeki bezi Hazar abime vermişti. Mustafa, Minayı bacağına oturtup sıkıca sarıldığında, Mina yüzünü babasının boynuna saklamış içini çekiyordu. Mustafa saçını severken Mina yüzünü kaldırıp;
"Babacım acıyor mu"
"Yok acımıyor prensesim, sen sarıldın ya hiç acımıyor iyileştim."
Mina tekrar yüzünü babasının boynuna saklamıştı. Yerime oturacakken gördüğüm ile nefesim gerçekten kesilmişti. Kızın yanağını öptükten sonra gözünü silen Mustafa. Bir adam koskoca Ağa, ağalar ağası ufacık kızı için bitmişti. Sultan abla ile gözlerimizle konuşmuştuk. Büyük bir bardak suyu önüme koyunca mutlu olmuştum.
Sohbetimiz iyice keyiflenerek devam ederken Gülcan ne ara odasına çıktı bilmiyorum ama elinde ufak kutuyla gelmişti. Erkekler ile biraz aramız açık olduğu için bütün erkekler önümüzdeydi. Mina'm babasının kucağında otururken, Talha, Sinan ve Yılmaz'la kumandalı arabasıyla oynuyordu. Yanıma oturduğunda merdivenlerde elinde telefonuyla oynayan Emrah'ı yanımıza çağırdı. Emrah yanımıza gelip;
"Buyur Gülcan hatun"
"Emrah yine dirilişin eski bölümlerini mi izliyorsun"
"Evet Gülcan yengem, nasıl güzeller"
"Allah'ım deli çocuk, bu kutuyu şu uyuz Dağhan amcana ver"
"Yengem bombamı ben bakayım"
"Ulan oğlum bir git ver "
Emrah elinde cam bir heykel taşır gibi yürümeye başladığında hepimiz gülmüştük. Paketi masaya koyduktan sonra;
"Dağhan amca bu yan masadan gönderdiler"
Kadınların hepsi kahkaha atmıştı fakat benim öküzcük abim sohbet daha derin olduğu için sadece kafasını sallamıştı. Kader ve Gülcan gözlerime bakınca;
"Dağhan"
"Buyur "
"Şu pakete bir zahmet baksan Gülcan yolladı, içinde de bir not var galiba onu da oku bir zahmet"
Dağhan kutuyu açarken Mustafa ile göz göze gelmiştik. Elimi karnıma koyunca hemen anlamıştı. Hafif öksürüp;
"Selim abi içindeki notu bize de okur musun"
"Bu kadar kalabalıkta yolladıysa Gülcan okunur inşallah"
"Hadi oku oku"
Dağhan kutuyu açtığında içindeki, kendi eski ilk ayakkabılarını çıkarıp baktıktan sonra içindeki notu okudu seslice;
"Babacım, biraz eski olabilirler, sen halama verdiğin günden beri sandıkta da duruyor olsa da idare edebiliriz. Teşekkür ederim bir şekilde sakladığın için"
Dağhan kağıdı kutunun içine tekrar koyduktan sonra ayakkabıları da koydu. Hepimiz bir şey söylemesini bekliyorduk. Gülcan'a dönerek;
"Gülcan al sakla, bebeğimiz giyecekmiş.. bebek ... bizim.. ben.. baba..lan.. ben.. baba... Gülcan Allahh beee ben baba oluyorum be"
Dağhan hızla oturduğu yerden kalkarak bize doğru gelince, Gülcan ayağa kalkmıştı. Gülcan'ı sıkıca kolları arasına alıp anlına bir öpücük kondurmuştu ki;
"Vallahi geliyor terlik odanızda kutlarsın aaa"
Avluda herkes gülmeye başlamıştı. Gülcan yanıma otururken, annemler ona, babamlarda Dağhan'a sarılıp tebrik ediyordu.
Herkes kendi normal sohbetine döndüğünde Kader hadi der gibi gözüme bakınca tamam manasında kafamı salladım, ama önce biraz herkesin kafasını dağıtmak lazımdı, onun için;
"Ben şimdi ufak bir oyun oynamak istiyorum, izinin var mı ağam"
"Tabi buyur Meryemce hanım"
"İki kişi seçeceğim, okulda çok oynardık karşımızdakinin içini öğrenirdik."
"Tamam Meryemce abla ben sana vereyim iki kurban, Yılmaz ve Sinan"
"Tamam Kader "
Çocuklar önüme geldiğinde;
"Şimdi ben size bir soru soracağım tek cevaplı ortak cevap vereceksiniz, ama 10 saniyede"
ikisi de aynı anda;
"Tamam yenge"
"Başlıyorum, Anne?"
"Sevgi"
"Baba"
"Güven"
"Dede"
"şımarmak"
"Serdar amca"
"Kahkaha"
"Emrah"
"Kralın şaklabanı"
"Gül "
"Konağın gülü"
"Dua "
"Sen "
Bir anda durmuştum, gözlerine baktıktan sonra nefes alıp devam ettim.
"Mucize"
"Sen"
"Aaaa yeter, Mustafa amca"
"Eksiksiz her şey"
"Mina"
"Geç gelen kız kardeş"
"Talha"
"Kıymetlimiz"
"Devran, Dağhan, Mert"
"Hem dayı hem amca"
"Bedirhan, Hazar, Baran"
"Hem amca hem gurur"
"Vay be neyse gidin istediklerimi alamadım. Herkesin hoşuna gidecek şeyleri söylediniz gidin ya"
Sinan ve Yılmaz Talha'nın yanına giderken, hırkamın cebindeki ufak kutuyu çıkardım. Elimdeki bu gün neredeyse özel yaptıracağım duruma düştüğüm bebek batiği şekildeki kolyeyi elime almıştım. Yerimden kalktığımda herkes beni izliyordu. Yavaşça babamların yanına gittiğimde, kenarda oturan Kadir'e dönerek;
"Kadir sen bir şey isteyebilir miyim"
"Tabi ki yenge"
"Bu kolyeyi sana versem, senden beş ay sonra Allah nasip ederse gelecek olan ufak Kader'e versin olur mu? Ben şimdi doğumdur bebektir unuturum"
"Tamam yenge sen merak etme"
Kadir kolyeyi cebine koyduğunda, herkes şaşkınca Kadir'e bakıyordu. Arkamı dönmüştüm ki zeki yeğenlerim anlamıştılar. ikisi bir anda bana sarılınca onlarla kenara oturmuştuk. Kadir boş boş herkese baktı. Sonra elindeki kolyeye baktı. Bir arada oturan erkekler sırasıyla babam, amcam, Devran, Dağhan, Mert, Serdar, Bedirhan abim, Hazar abim, Baran abim jeton düşme sesi çıkarmaya başladı. tık... tık..
Kadir birden gözlerime baktı. Birden yerinden kalktığında hepimiz ona bakıyorduk. Yavaşça Kader'in önüne gelmişti. Ellerini Kaderin yanaklarına koyduğunda sanki ortamdan soyutlanmışlardı. Gözümüzün önündeki görüntü izlerken, Kadir ve Kader ağlıyorlardı. Bir anda kolların arasına aldığında Sinan birden;
"Kadir Alibeyoğlu baya geniş bir aile var burada, değil mi Azrail ağam"
Mustafa, kucağında uyuyan kızı seyrederken, Sinan'a ;
"Evet herkes odasına çekilebilir"
Herkes bir kahkaha attığında Kader ve Kadir'in büyülü balonları patlamış gibi bir anda bize baktılar. Onlara tebessümle baktığımızda Kader utanarak yanıma geldiğinde, Kadir elindeki kolyeyi Kader'e vermişti. Kader boynuma sarıldığında kulağıma teşekkür ederim dedin de sarılmıştım karnım el verdikçe. Babamlar sırayla Kadir'i tebrik ederlerken, Mustafa birden ;
"Kadir hiç gelme yarın tebrik ederim, şuan hiç bölme huzurumu"
.....................................
Saatler ilerlemiş çoğunluk odasına çekilmişti. Avluda babam, Baran abim, Devran, Hazar abim vardı. Mustafa yarım saat önce Mina'yı yatağa bırakayım demişti fakat hala gelmemişti. Sultan abla babamlara kahvelerini verdiğinde, sessizce artık odalarına çekilmesini söylemiştim. Mustafa avluya geldiğinde babam kendi kahvesini Mustafa bırakıp, anlımdan öptü. Yüzüne baktığımda 'iyi geceler Mizgin sultan' dediğiyle içim kötü olmuştu. Babam giderken bende Mustafaların yanına geçmiştim. Onlar kendi arasında sohbet ederken benim telefonum çalmaya başlamıştı. Kolumdaki saate baktığımda tam gece yarısıydı. Telefonu elime aldığımda ağlamak istemiştim. Derin ve bıkkın bir nefes alıp;
"Efendim Süreyya hocam"
"Acil ameliyat var gelmelisin"
"Ne ameliyatı"
"Kalp krizi, genç bir bayan sürekli atak geçiyormuş"
"Tamam "
"Çıktın mı evden"
"Süreyya hatırlatmama gerek var mı ikiz bebek bekliyorum nasıl hızlı çıkayım."
"Ben sana neyse kaldır poponu hadi"
Sinirle telefonu kapadığımda herkes bana bakıyordu. Üzerime baktığımda bir tek cüzdanımı alsam yeterdi. Ayağa kalktığımda Mustafa hafif çatık kaşlarla;
"Nereye "
"Acil ameliyat varmış, ona gidiyorum"
"Bu saate "
"Olamaz mı Devran "
"Olur fıstığım olur"
Mustafa yanıma gelip, kolumu hafif tutarak;
"Bekle kızı odasına bırakıyım, gidelim"
"Sen gelme ağam bu akşam kızına sıkıca sarıl kokusuna doy azda olsa. Ben hazar abi alıp gideceğim. Unutmayın ona sözüm var"
Herkes gülmeye başladığında Hazar abim çoktan ceketini giyinmişti. Odama geçerek cüzdanımı alıp çıkmıştım.
.......................
Hastaneye geldiğimizde hızla odama girmiştim. Odaya giderken hemşireden Hazar abim için ameliyat kıyafeti istemiştim. Odama girdiğimde ameliyat için kıyafetlerimi alıp, giyinmek için soyunma odasına gittim. Üzerimi değiştirip odama geldiğimde kapı çalıp içeriye girdim. Hazar abim yeşil ameliyat kıyafetleri içinde çok daha yakışıklı duruyordu. İki tane resmini çektiğimde gülmüştü. Onun cüzdanı, telefonu alıp masamın kilitli çekmecesine koydum. Anahtarı koyduğum yeri göstermiştim. Odadan çıktığımızda Süreyya önümüze geldi. Hazar abimi görünce yılışık Süreyya olmuştu. Dikkati üzerime çekerek;
"Nerede raporlar"
"İşlemde "
"Hocam ben sıkıntı nerede nasıl bileceğim "
"Damarlar tıkalı, işte gel filmleri gösteriyim"
Süreyyanın odasına giderken, Hazar abime sevdalı sevdalı bakan yeni etme doktora;
"Hazırlan ameliyatta gireceksin izlemek için, yalnız beyefendi de girecek onu da hazırlarsan sevinirim"
Kız kafasını hızla sallayarak hazar abimi alıp gitmişti. Süreyyanın odasına girdiğimizde dosyalara bakıyordum. Kafam o kadar doluydu ki raporlarda bir şey vardı fakat çözemedim. Sorunu gördüğümde hemen yerimden kalkmıştım. Ameliyathaneye girdiğimde herkes hazır beni bekliyordu. Bana yardım edecek olan genel cerrah Seda yüzüme garip bakıyordu. 3O yaşına olmasına rağmen dikkatli bir kızdı. Hazar abime göz kırpıp, Seda'ya döndüğümde bir şey diyordu ki anestezide ki Selçuk laf karıştırdı. Hastayı zor bayılttığını söyleyerek ameliyatta başlayalım demişti. Hemşire kadının göğsünü bolca batikonladıktan sonra neşteri elime almıştım ki karnımdaki tekmeler hızlandı. Salavat çekerek neşteri göğsüne yaklaştırıp kesiği açmıştım. Hazar abim pür dikkat beni izlerken, ameliyatıma devam ediyordum. Ameliyat bitmiş kesiği dikerken Seda birden ;
"Hocam sen hamile bir kadını nasıl ameliyatta aldın tehlikesi yok mu"
"Seda sen ne diyorsun"
"Nasıl haberin yok mu? Bu kadın iki aylık hamile ve Medine hocamın hastası"
İçerideki hemşireye bu gün nöbetçi olan Medineyi çağırmasını söylemiştim. Kız hızla ameliyathaneden çıktığında Hazar abimle göz göze geldiğimizde;
"Ben çıkıyorum seni odadan bekliyorum "
Sadece kafamı sallamıştım. Hazar abim çıktığında Medine içeriye girdi. Hemen hemşireye ultrason cihazını getirmesini söylediğinde sadece izliyordum. Medine bir taraftan ekrana bakarken, bir taraftan dua ediyordu. Bir anda kafasını bana çevirip;
"Meryemce bebek, meryemce bebek eks"
"Değil de ne olur"
"Bebek eks"
"Tamam bir şey yap, kürtaj bir şey yap işte "
"Sakinleş, ilaçla halledeceğiz"
Medine ameliyathaneden çıktığında, sinirlenmiştim. Derin derin nefesler alıyordum. Herkesi ameliyathaneden çıkarmıştım. Sedyede yatan kadının başına geçtim. Boneden çıkan saçlarını severek;
"Affet beni bilmiyorum bebeğin olduğu affet. Allah'ım ona kıymak istemedim, ben senin bana verdiğinde cesaretle, senin beni vesile kılmanla hayatlar kurtarıyorum. Ne olur affet beni"
Göz yaşlarımı silerek ameliyathaneden çıktım. Son kapıdan çıkmadan derin bir nefes alıp atmaca olmuştum. Kapı açıldığında kapının önünde iki kadın bir adam vardı. Adam önüme gelip;
"Doktor hanım, Selma'm nasıl? nasıl geçti ameliyatı? şey bebek, bebek nasıl? etkilenmedi değil mi?"
"Beyefendi ameliyat başarılı geçti. Acil girdiğim için ameliyatta bebekten haberim yoktu. Bebeği kaybettik"
Adam birden olduğu yerde kaldı, gözlerini gözlerime dikip;
"Biz beş senedir bu bebeği bekliyorduk. İki defa tüp bebek denemiştik ama olmamıştı. Son kez bir daha denedik bu tutmuştu. Bu bebek son hakkımızdı eşimin rahmi biraz sıkıntılı olduğu için"
"Beyefendi ben"
"Üzülmeyin doktor hanım, Rabbim verdi Rabbim aldı. Allah karnınızdakileri size bağışlasın. "
Amin diyememiştim. Ben utanmıştım hem de çok. Ağızımı açıyordum ki adam büyük bir tevekkülle;
"Eşimi ne zaman göreceğim"
"Sabah, sabaha kadar uyuyacak"
"Teşekkür ederim Doktor hanım Allah razı olsun"
Adam yanımızda ağlayan iki kadını da alıp ameliyathanenin önünden çıkmışlardı. Yavaş adımlarla odamın önüne gelmiştim. Kapının önünde biraz bekledikten sonra içeriye girdim. Hazar abim beni görünce hemen yanıma geldi. Dirseğimden tutarak koltuğa oturtmuştu. Sinirlerim bozulunca tekrar ağlamaya başlamıştım. Hazar abim birden ;
"Mustafa'yı arıyorum"
"Yok arama abi"
Odamdaki lavaboda yüzümü yıkadığımda, odamın kapısı çalınmıştı. Gel dediğimde Seda utanarak odaya girdi. Elimdeki havluyla yüzümü silerek ;
"Otur anlatmaya başla"
"Söyle hocam, bu kadın acile geldi kalp ağrısıyla. Bende gördüm raporları sıkıntı vardı ama bu derece değildi. Süreyya ben ilgileneceğim dediğinde başhekim bir şey diyemedim. Kadına sen gelene kadar serumuna ne enjekte etti bilmiyorum. Damarları daralmış kadının ufak bir sorundu, Sonra Selçuk da uydu buna nasıl olduysa. Zaten bana kalırsa bebek zaten ameliyattan önce ölmüştür. Sebebi nedir inan bilmiyorum meryemce hocam"
"Paradır canım para. Bir iki hafta veya bir iki ay sonra baş hekimlik seçimi var kurul seçecek. neyse çıkabilirsin. Şey Seda Süreyya der misin odama gelsin "
Seda çıktığında Hazar abimin yana oturmuştum. Hazar abim hemen odamdaki mini buzdolabından su vermişti bana. Suyu içtikten sonra soyunma odasına giderek üzerimi değiştirdim. Odaya tekrar geldiğimde masamın önündeki tekli koltuğa oturdum. Hazar abim karşımdaki uzun koltukta bana bakıyordu. Göz kırptığımda;
"Ne oldu hanım ağam"
"Sen istersen konağa git"
"Yok dilam iyim ben "
"Tamam az sonra ne olursa olsun karışma olur mu"
"Tamam Azrail hanımağam"
"Abim"
"Efendim"
"Bir an kumam diyeceksin sandım"
"O aramızda her yerde söylenmez. Hem ortak alanımız şuan yanımızda yok"
"Doğru abim"
"Dila'm gerçekten bebek öldü mü?"
"Evet abi öldü. Biliyor musun abi beş sene beklemişler ve artık hiç bebekleri olmayacak"
Hazar abim ağızını açmıştı ki kapım hızla açıldı. Süreyya hızla odaya girdiğinde;
"Ahıra mı giriyorsun Süreyya yalçın"
"Uzatma beni çağırmışsın"
"Otur karşıma insan gibi konuşalım"
Süreyya karşımdaki koltuğa oturduğunda, derin bir nefes aldım. Sakinleşmek için içimden ona kadar saysam da olmuyordu. Süreyya ile göz göze geldiğimizde ;
"Bana kadının hamile olduğunu niye söylemedin"
"Gerek var mıydı. Hastamız ölecekti. O fetüs engel olacaktı."
"Ya kendine gel Süreyya "
"Düzgün konuş ben senin hocanım"
"Benim senin gibi katil bir hocam yok"
"Ne yapacaktık ölüme mi terk edecektik o fetüs için"
"Sen bilerek yaptın değil mi bu kadar ağır değildi dimi?"
"Nasıl? ben niye yapayım ? ne derdim olabilir"
"Hastane kuruldan düşük puan alsın, aldığın gibi hastane kapatılsın, çünkü işine gelmiyor"
"Meryemce bir fetüsten nerelere geldin. Benim Hipokrat yeminim var"
"Başlatma yeminine insan olmak önemli. Ben senin yüzünden az önce can aldım can. Seni büyük zevkle rapor edeceğim"
"Edemezsin, senden kayıt üstünlüğüm ve senin referansın benim. Beni ancak üstüm rapor edebilir oda başkanın yardımcısı oluyor"
"Hayat senin bildiğin gibi dönmüyor Süreyya Yalçın"
"Seninle işim bitmedi Meryemce Alibeyoğlu asıl ben seni rapor edeceğim. Raporlara bakmadığın için "
Süreyya hızla ayağa kalktığında ona bakıyordum. Elini kapı koluna attığında bana dönmüştü. Peşinden kalktığımı bilmediği için bana bir şey diyecekti ki, bir anda elimi boğazına atmıştım. Sırtını kapıya yasladığımda nefes almaya uğraşıyordu. Morarmaya başladığında kapıdan kendime doğru çekerek yüzüne tokat attığımda yere düştü. Dolabın yanında yerde elini yanağında bana bakarken;
"Bir o fetüs dediğin bir kalbi vardı yani bir bebekti. İki seni ben rapor edeceğim, bilerek kasıtlı yanlış tedavi uygulamaktan. Süreyya niye böyle bir şey yaptın, amacın hangi altına yattığın adamın gözüne girmek. Kimlikte oğlunun babası görünen marko'ya mı ki, bak bu olur adam ne de olsa kuruluşun yüzde 10luk hisse sahibi. Marko değil mi o zaman, buldum minik oğlunun biyoloji babası Atabek mi ? duyduğum kadarıyla batmış, fena fikir değil beni rapor eti başkandan sana yüklü meblada ödül versin. Senden sevgilini yine paraya boğ"
"Meryemce sen "
"Evet ben senin hakkında her şeyi biliyorum ayağını denk al Marko duymasın sonra oğlunun onun olmadığını"
Süreyya hızla ayağa kalkıp odadan çıkmıştı. Geniş koltuğa döndüğümde Hazar abim gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Bir adım attığımda karnıma yediğim peş peşe iki tekmeyle olduğum yerde kaldım. Mirza Asaf ve Ömer Hamza yeter artık diyorlardı. Üzerime hırkamı giyerek odadan çıkmıştık. Hastanenin kapısına geldiğimizde ben gözlerimle Meriç'i ararken;
"Arama çoktan konağa yolladım. Hadi önce gidelim bir şeyler yiyelim"
"Yok abi, şuradan su alayım konağımıza gidelim çok yoruldum."
Hazar abim kafasını sallayarak eliyle önden yapıp arabanın yanına yürüdük. Arabaya bindiğimizde Hazar abim;
"Bu kadın ile Atabek'in ilişkisi mi var"
"Evet var bir tanede oğlu varmış, bende yeni duydum"
"Marko kim"
"Sağlık kuruluşun ortaklarından ama zaten iki kişiler %90 lık başkanın, %10 markonun "
"Anladım peki duyulsa ne olur ki"
"Ney "
"Çocuğun Atabek olduğu"
"Marko sağlam bir adam değil isimi için yapmayacağı şey yoktur"
"EE bu kadın seni adama şikayet edersen, ya sana bir şey "
"Siz varsınız, beni korursunuz, ki benim aslan gibi ağam var zeki adamdır o"
"Kız çok fenasın"
"Öyleyim abi kork benden "
"Geçen gün kocanda dedi, kork benden bak nasıl seni kuma aldım karımın üzerine"
"İyi de sen bana kuma değilsin ben sana kuma oldum "
"Bak bende öyle dedim işte"
Hazar abimle gülerek konağa gelmiştik. Araban indiğimizde Meriç yanımıza gelmişti. Tebessümle yanından geçerken Boran konağın kapısını açtı. Avluya girdiğimizde Hazar abim eliyle iyi geceler diyerek merdivenlere yöneldiğinde bende odama geçmiştim. Odanın sadece Mustafa tarafındaki abajuru yanıyordu. Yatağın ayak uzuna gelerek yataktaki manzarayı izlemeye başladım. Mina yüzünü babasının boynuna saklamış, babası da sıkıca sarılmış derin bir uykuda oldukları belliydi. Gözümden düşen yaşları silerken, içimden kendime söyleniyordum. Ben kolay kolay ağlayan bir insan değildim. Başımı açıyordum ki telefonum titremeye başlamıştı. Arayana baktığımda ekrandan yazan 'hocam Karaaslan' gördüğümde hemen avluya çıktım. Aramayı cevaplayacakken kapanmıştı. Sedirlere oturduğumda bu sefer görüntülü arama geldi. Hemen cevapladığımda hastane odasında olduğunu anladım. Ağızımı açıyordum ki;
"Ne demek dosyalara bakmadan, ameliyatta girmek "
"Hocam ben şey, ben acil girdim ameliyatta"
"Sen bir görevlisin, eğitimcisin nasıl yaparsın böyle bir hatayı. Güvenirlilik puanın düştü. "
Ağızımı açıyordum ki Çınar'ın karşısından bir gölge kalktı. Kısa süre sonra çınar elindeki telefonu bir yere dayayarak gülmeye başladı. Ben kaşlarımı çatınca;
"Hiç bir zaman sana olan güvenim sarsılmaz. Sürreyanın suyu ısındı zaten kuruldan atılacak sabret, zaten 10 gün sonra geleceğim. Öyle konuşmak zorundaydım Marko karşımdaydı. "
"Niye geldi ki"
"Ah sevgilisi aramış ağlayarak, Meryemce bana iftira atıyor yoruldum zaten hamile ya hiç bir şeye dikkat etmiyor bir kaç saat önce kadının karındaki bebeği öldürdü yanlış tedavi yüzünden. Bunu duyan Marko soluğu benim yanımda aldı sanki hakkı varmış gibi. 5saatlik ameliyattan bir çıktım. Kırmızı görmüş boğa gibiydi "
"Ben yapmadım ki"
"Biliyorum sakin lilyum prenses, sen onun bebek yüzünden üstüne minik peri kızı yüzünden tuzağına dikkatini veremedin. "
"Çınar"
"Lilyum prensesim söyle "
"Çok yorgunum biliyor musun? Mustafa üzülüyor, Mina inat ediyor"
"Birbirlerini değerini öğrenecekler az kaldı merak etme"
"Biliyorum konuştuğumuz gibi"
"Evet lilyum prenses, neyse ben yoruldum eve geçeyim ameliyat yordu."
"Ne ameliyatıydı"
"Diş, ne olacak deli beyin bir sürü beyin tümörü. Meryemce görmen lazımdı bir sürüydü kaynıyordu. Kafayı açar açmaz keşke yanımda olsaydı dedim"
"Tahmin edebiliyorum. hadi kapatalım benden gideyim yatayım. Sabah yorucu olacak Mina hanım doğum günü"
"Hediyesini aldım"
"Bu sefer ne aldın? ev? araba? mücevher? pırlanta kolye?"
"Uçak aldım peri kızına kanat takacağım"
"Güldürme beni şahin, az sonra millet namaza kalkacak"
"Ben ciddiyim jet aldım"
"Şahin saçmalama"
"Asistan hocan duruyor karşında"
"Asistan ne be, çınar deli misin sen "
"Yok deli olan sensin, beyin olan benim"
"O zaman öyle davran"
"Şaka şaka, çok istediği bebek evi vardı ya, onu yaptırdım yollarım en yakın zamandan. Birde senin dediğin gibi bu ay mina için elli öğrenciye yani başarılı öğrenciye burs verdim"
"Teşekkür ederim Çınar"
"Ne demek lilyum prenses ama senin ufak jaguarlara doğum hediyesi aldım onun geçemezsin"
"Tamam sormuyorum daha çok sinirlenmemek için"
"Aferin sana"
"Senin kafan ne kadar berrak bu gün"
"4 gündür ağızıma içki sürmedim"
"Sevindim hadi görüşürüz. "
"Görüşürüz Lilyum prenses"
Tebessümle telefonu kapadım. Ayağa kalkıyordum ki merdivenlerden inen babamla, geri oturdum. Babam yanıma oturunca sıkıca sarılmıştım. Babam kollarına bana sardığında derin nefes almıştım. Babam başımın üzerine bir öpücük bıraktıktan sonran;
"Niye İngilizce konuşuyordun kızım"
"Öyle mi konuştum hiç farkında değilim babam"
"Neyin var senin babam"
"Babam bu gün senin ve annemin desteğine çok ihtiyacım var. Konuşalım mı baba biraz"
"Hadi gel annenin yanına gidelim. Yanakların buz gibi olmuş"
......................................
Gözlerimi annem ve babamın yatağında açmıştım. Namazdan sonra babamın kolları arasında uyumuştum ufacık bir kız çocuğu gibi. Yataktan kalktığımda avluda sesler geliyordu. Kolumdaki saate baktığımda öğle olduğunu fark ettim. Odadan çıkıp aşağı indiğimde annem, Nisa, Gülcan, Kader, Zümrüt, Selvi ve Avşin sedirler de oturuyorlardı. Yanlarına gittiğimde hepsi gülerek bana bakmıştı. Annemin yanına oturduğumda Nisa bir anda yanağımı öpmüştü. Elimle yanağını sevdikten sonra başımı annemin omzuna koymuştum. Annem tek eliyle belimi sarınca, göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Nisa bir anda;
"Abla ağlama duyduk hepimiz çok üzüldü kadına. Mert dedi ilk defa yaşıyormuşsun"
Sadece kafamı sallamıştım konuşmadan. Anneme baktığımda Gülcan derin bir nefes alıp;
"Mustafa ağam yanına gelecekti, Mirza baba izin vermedi. Namazdan sonra çok ağlamışsın anlatırken "
Kafamı yine salladığımda, annem şakağımdan öperek ;
"Hadi sen hala dinlenmemişsin git her şeyle bacıların ilgilenir. Sen sadece akşama hazırlan annem"
Ağlamaktan hırıltılı çıkan sesimle;
"Mina ve Talha nerede anne"
"Leyla götürdü lunaparka eğlensin diye"
"Tamam ben gidip yatayım"
Yavaşça ayağa kalktığımda Kader arkamdan;
"Abla, ağamı aramayı unutma olur mu çıkarken dedi"
Yüzlerine bakmadan kafamı tamam manasında salladım. Odama girdiğimde kapıyı kapadıktan sonra sırtımı kapıya yaslayarak ağlamaya başlamıştım. İçim yanıyordu Ne kadar orada ağladım bilmiyordum ama çöktüğüm yerden zorda olsa ayağa kalkarak yatağıma geçtim. Sırtımı yatağın başlığına dayadığımda burnuma Mustafa ve Mina'nın karışık kokusu gelmişti. Mustafa'nın yastığını elime alıp koklayarak kendimi uykuya teslim etmiştim.
............................
Gözlerimi açtığımda oda hafif loştu. Gözlerimi ovuştururken karşı koltukta oturan Asi ile göz göze geldik. Yavaşça olduğu yerden kalkıp tebessümle yanıma geldi. Bel boşluğuma yarım oturarak elini yanağıma koydu. Göz göze bakarken;
"İyi misin gül kokulum? Babama seni sorduğumda çok ağladı dedi"
"İyiyim Mustafa Hamza"
"Hadi kalk hazırlanmana yardım edeyim az sonra kızımız gelir"
"Tamam Mustafa"
"Meryemce sabah görecektin sana yanaklarımı öpüyordu. Kızımı çok özlemişim"
"Ne mutlu sana sevindim senin adına "
Yavaşça yerimden kalkarken Mustafa yardım etmişti. Dolabın önüne geldiğimde kıyafetlerime bakarken istediklerim gözümün önündeydi. Siyah geniş pantolonum ve beyaz ayak bileklerime kadar olan fakat yırtmacı dizlerimin dört parmak dizimden yukarıda biten triko tuniğimi giydim. Başıma şalımı bağladığımda hazırdım.
Mustafa ile avluya çıktığımda herkes hazırdı. Avlu o kadar güzel süslenmişti ki içim gitmişti. Medine, biraz rahatsızlandığı için gelemeyeceğini bildiren bir mesaj çektiği için aramızda hiç yabancı olmayacaktı. Kapının önüne gelen arabanın sesiyle Mina'nın avluya girmesini bekliyorduk. Kapı açıldığında Mina önce şaşkınca bize baktıktan sonra babasına doğru koşmuştu. Hepimiz iyi doğdun derken Mina utanmış yüzünü babasının göğsüne saklamıştı. Mustafa ile pastanın başına geçtiklerinde hepimiz gülerek onları izliyorduk. Baba kız mumları üflerken bir tane resim çekmiştim.
Pastaları yemeğe başladığımızda Mina birden yanıma gelip;
"Anne sen niye bayan ateş gibi giyindin. Bu onun kazağı"
"Fark etmedim annem "
Mina yanağımı öptüğünde hemen kollarımın arasına almıştım. Saçlarıyla uğraşmaya başladığımda kaşlarını çatarak benden kaçmıştı. Mustafa'nın kucağına çıktığında baba kız çok güzel görünüyordu. Mustafa, kızımızı bacağına oturtmuş bir eliyle belinden tutuyordu. Mina babasız geçirdiği iki günün acısı böyle çıkarıyordu. Mina'nın kıyafetine baktığımda minnie Mouse kostümü vardı üzerinde.
Zaman ilerliyordu Emrah ve Hilal oyun oynamak istediklerini söylediğinde baştan yok desek de sonra kabul etmiştik. Herkes birbirine şarkı söylerken bazen keyifli, bazen içimize çöken duygusallıkla geçmişti. Mina babasının kucağına tekrar çıktığında Hazar abim cebinden çıkardı. Ufak mavi kadife kutudan kar tanesi şekilde kolye çıkmıştı. Mina'nın boynuna takarken eli titriyordu. Hazar abimin peşinden herkes hediyesini vermeye başlamıştı. Mina her hediyede mutlu oluyordu. Babam ve annem Mina'yı yanına çağırdığında hepimiz onlara bakarken, annem cebinden gümüş üzerinde m harfi olan telkâri bilekliği Mina'nın bileğine takmışlardı. Mustafa kızımızı yanına çağırdığında koşarak önüne geldiğinde elini kızımızın saçlarına koyarak;
"Mina'm, prensesim benim sana hediye buraya gelmez ama biz ona yarın gideceğiz tamam mı"
"Ne ki hediyen baba"
"Asi yavrusu rüzgar kızım. Bu gün doğdu babam"
Mina koşarak Talha'ya sarılmıştı çünkü geçen gün Hazar abim atlarından biri doğum yapmış onu da Talha'ya vermişti. Mina ve Talha sevinçle oynarken, telefonum titremişti. Telefonu elime aldığımda mesaj ışığı yanıyordu. Çınar'dan gelen ' lilyum prenses biz geldik, uçakta bekliyoruz' mesajını görünce yavaşça odama gittim. Odaya girdiğimde alt dudağımı ısırarak sakinleşmeye çalıştım. Biraz zaman geçtikten sonra hazırladığım ufak çantayı elime alıp çıktım. Odamın kapısının kenarına koyup avluya tekrar çıktım. Mina Dağhan'ın kucağında oturuyordu. Yerime tekrar oturduğumda Mina ile göz göze geldik. Derin bir nefes çekerek ;
"Mina'm "
"Annem"
"Benim sana doğum günü hediye bu sefer en çok istediğin şey "
"Ney annem"
"Gel yanıma"
Mina koşarak yanıma geldiğinde herkes bize bakıyordu. Mina önümde durduğunda ellerini tutup gözlerine baktım. Mina gülerek bakıyordu. Göz kırptıktan sonra nefesimi düzeltip;
"Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Beş babası gelir Şam'dan
Nenni de nenni de nenni de bebek
Çamlıbelden çıktım yayan
Dayan dizlerim de dayan
Emmim atlı ben de yayan
Nenni de nenni de nenni de bebek
Bebek beni deleyledi
Yaktı yıktı kül eyledi
Her kapıya kul eyledi
Nenni de nenni de nenni de bebek"
Mina başını dizlerime koyduğunda saçlarını seviyordum. Etrafıma baktığımda herkes tebessümle bakıyordu. Mina'ya kalk dediğimde yavaşça kızım ayağa kalkmıştı. Kızımın elini tutup içine deniz yıldızı anahtarlı bıraktığımda Mina anahtarı yere atıp ağlayarak Mustafa'ya sığınmıştı. Yerdeki anahtarlığı zorda olsa elime aldığımda Mert anlamıştı. Birden ayağa kalkıp;
"Abla yapma kurban olayım yapma"
Göz göze geldiğimde kaşlarımı çattım. Mert karşısındaki ablası değil, atmacaya veya ateş olduğunu anlayınca sessizce yerine oturdu. Mina başını sallayarak Mustafa'ya sarılıyordu. Herkes bana şaşkınca bakarken bir anda sırtımı avluya dönerek gözlerimi sildikten sonra hızla onlara döndüm. Derin bir nefes alıp;
"Mina babanı bırak ve hemen önüme gel"
Mina sıkıca Mustafa'ya sarılmış boğuk bir sesle hayır dediğinde, biraz daha gür bir sesle;
"Hemen geliyorsun dedim"
Mina yüzüme baktığında, Mustafa'yı zorda olsa bırakarak önüme geldi. Gözlerime baktığında;
"Mina niye ağlıyorsun? sen dedin beni gönder, sevmiyorum babamı daha iki, üç gün önce. Şimdi gidiyorsun. Az sonra bayan charlotte gelen ve sen gideceksin. Şimdi herkesi öp"
Dağhan, Devran, Hazar abim, Baran abim ve Bedirhan abim ayağa kalkıp önüme dikildiler. Dağhan bir kaç adım önüme gelip;
"Ne yaptığını sanıyorsun senin kızın daha ufak"
"Ne çabuk unuttun disiplin önemli Meryemce dediğin günleri veya sen annen ve Babam gibi ol dediğini. Şimdi Binbaşı Dağhan Selim Ateş işime karşıma. Merak etme ilk defa gitmiyor sevgili yeğenin"
Mina herkes ile vedalaşırken sarılan bırakmak istemiyordu. Onları avluda bırakıp, kapının yanına bıraktığım ufak çantayı aldım. Elimde çantayla avluya geldiğimde Mina gözlerime bakıyordu. Çantanın içindeki pasaportu çıkardığımda Mert ondan beklenmeyecek sesle;
"Yurtdışına mı ? Abla bu kadar, bu kadar kötü olma. Tamam kabul yine yolla ama ülke içinde olsun"
"Niye git bul zaman geçir diye mi hayır"
"Nereye göndereceksin anasız babasız "
"Amerika'ya gidecek, o istedi babamı sevmiyorum anne diyerek. Sende bilirsin ki Mina da en tahammül etmeyeceğim şey şımarıklık "
Mert bir şey demeden yerine oturdu. Mustafa ile göz göze geldiğimizde, hiç bir tepki vermiyordu. Hazar abim bir koluyla Mina'yı tutarken, diğer eliyle Mustafa'yı sallıyordu. Hazar abim ' ağam bir şey de, bir şey yap' dese de Mustafa ona bakmadan gözlerime en derinlerine bakıyordu. Bakışlarımı babama çevirdiğimde sadece gözlerime bakıyordu. Tekrar Mina'ya baktığımda yüzünü Hazar abimin boynuna saklamıştı bekliyordu. Ağızımı açıyordum ki Mustafa yerinden hızla kalktı. Azrail ağa tam önümde dolu gözleriyle gözlerime bakarak;
"Bu şekilde öğreteceksin değil mi babalığı bana, onun için dedin dün gece kızına az da olsa doy diye. Görmedin mi kaç gündür yandığımı. Şimdi bana kızımın gidişini izleteceksin. Meryemce bana burada Azrail, acımazsız diyorlar ya, seni tanımamışlar sen daha azrailsin, daha acımazsız"
Mustafa yanımdan giderken gözlerini silmişti. Hızla bütün heybetiyle gidiyordu. Odamızın kapısı sertçe kapandığında herkes yerinden sıçramıştı. Gözlerimi sıkıca kapatıp bekledim. Göz yaşlarımın gitmesini bekledim. Gözlerimi tekrar açtığımda Mina başını kaldırmış gözlerime bakıyordu.
Elimdeki pasaporta bakarken, herkes bir şeyler söylüyordu göndermeyeyim diye. Kafamı kaldırmıştım ki Boran avluya girdi.;
"Hanım ağam bir kadın bir erkek geldi."
"Tamam gelsin"
Boran gözlerinde yalvarır gibi bir bakış vardı. Umursamadan içeriye girmelerini beklerken charlotte kaşları çatık kimseye bakmadan önümde durdu. Mina birden;
"Kötü kadın, gestapo "
Kaşlarımı çatarak Mina'ya baktığımda, susmuştu. Kadın elimdeki çanta ve pasaportu aldığında birden gözlerini irice açtığında tam arkamdan Mustafa'nın durduğunu biliyordum. Arkamı dönemden ne diyecek diye beklerken, derin bir nefesle;
"Babası olarak ben izin kağıdına imza atmazsam çıkamaz"
"Çıkar çünkü özel uçakla gidecek "
Mustafa tam yanımda durduğunda Mina, Hazar abimin kucağından atladı. Koşarak Mustafa sarılmıştı. Mustafa kucağında kızını koklamak için yüzün boynuna koyduğunda, Charlotte;
"Bayan Alibeyoğlu artık gidebilir miyiz"
"Mina Dila Alibeyoğlu gidiyorsun"
Mina, Mustafa'nın kucağından indiğinde, gözleri benden eli babasının bacağındaydı. Burnunu çekerken;
"Niye gidiyorsun Mina"
"Sana karşı geldiğim için, babamı sevmiyorum dediğim için. Anne ben gitmek istemiyorum. babamı çok seviyorum ben"
Cevap vermeden yüzüne bakarken, ağızımı açarsam Mina değil charlotte gidecekti. Mina babasın bacağındaki elini çekerek bana bir adım atınca, kaşlarımı çatarak işaret parmağımı ona uzatım;
"Sakın Mina bana sarılmak yok üzerinde benim kokum olmadan gideceksin, Chalotte yeter bayan Alibeyoğlu al ve git"
Chalotte gözlerime bakınca, gür sesimle ;
"Ertuğrul içeri gel"
Mina, tekrar Mustafa'ya sarılmak için bir adım atıyordu ki, Ertuğrul avluya girmişti. Mina onu görünce kesin gideceğini anlamıştı. Ertuğrul bana baktıktan sonra kaşları çatık;
"Mina hadi gidiyoruz"
Mina yavaş yavaş Ertuğrul'a doğru yürürken, arkamı dönmüştüm. Kapıdan çıkışını görmemek için odama doğru yürürken durdum. Omzumdan arkama baktığımda Ertuğrul eğilmiş kucağına aldığını gördüğüm anda kafamı çevirdim. Bir adım atıyordum ki avlu Mina'nın çığlığıyla yankılandı.
"BABA!! SENİ ÇOK SEVİYORUM. BIRAKMA BENİ!!!"
……..……………………
Allaha emanet olun inşallah.....
Kelime ve yazım hatam olduysa aff ola...
Sizi seven çatlak deli yazar ….

Bölüm : 26.07.2025 19:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Baba bırakma beni...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...