@ahan5354
|
MERYEMCE... Yeniden doğmak böyle bir şey herhalde, yeni bir şehir, yeni bir hastane. Vurulmamın üstünden bir ay geçmişti. Mert'i zorla dün göndermiştim. Mustafa Hamza ağayı yirmi gün boyunca görmedim, görmekte istemiyorum. O gün söyledikleri içimdeki Meryemceyi iyice uyandırmıştı. Kimse beni aşağılayamazdı. Bu gün hastanede ilk günüm olduğu için geniş kot pantolonumu ve spor ayakkabılarımı giyindim. Evden çıktığımda Mert ile geçici aldığım arabaya bindim. Kendi arabam ahh be.... Hastaneye geldiğimde elimde çantam ve anahtarımla arabadan indiğimde içimden duamı okudum. Hastaneye girdiğimde danışmadaki kızlara tek kaşımı kaldırıp emin adımlarla yerini bildiğim Naci hocanın odasına doğru yürümeye başladım. Odanın önüne geldiğimde asistanı olmayınca odaya girdim, tabi girmek denirse resmen odaya daldım. İçerideki manzara hoşuma gitmese de umursamadım. Karşımda Baran bey, Mustafa Hamza bey, Naci hocam birde tanımadığım bir adam. Naci hoca oturmam için bir yer gösterdi. Uzun koltuğun kenarına oturduğumda anahtarımı çantama atıp yanımda ki adama baktım. Bakışları hoşuma gitmese de sabırla ayakta duran Naci hocaya baktım. Göz ucuyla Naci hocanın masasında oturan asi ağaya baktığımda kaşları haddinden fazla çatıktı. Naci hoca yarım saate yakın, Baran ve Mustafa beye bir takım sorunları anlattıktan sonra bana dönüp; "Meryemce yanındaki bu gün hastanede göreve başlayacak olan yeni beyin cerrahı" "Öyle mi hayırlı olsun. Hocam benim odam neresi" "Meryemce odan hazır bu koridorun sonundaki oda. Karşısındaki de Sinan senin" Yanımdaki adam başını sallarken yerde duran çantamı elime alıyordum ki Naci hocam; "Meryemce, Sinan ile aynı okuldan mezunsunuz" "Öyle mi hiç fark etmedim" "Meryemce, okuldaki etkinliklere, gezilere katılsaydın tanırdın. Boş vakitlerinde Mert'e yardım edeyim. O kursa gideyim, bu kursa gideyim yapmasaydın tanırdın yeğenim Sinan'ı " "Aaaa hocam o Sinan bu Sinan mı? Hani gecenin bir yarısı beni arayıp bir barda buldurmuştun. Şu kızlarla gecelerde gezen " "Meryemceeee" "Tamam hocam sustum" Başımı eğerken, gördüğüm görüntü iyice beni güldürmüştü. Mustafa Hamza bey ve Baran bey bana bakıyordu. Kendimi sıkarak ayağa kalktığımda Sinan beyde benimle ayağa kalktı. Kapıya doğru bir adım atmıştım ki bay asi ağa sert bir tonda " doktor sen kal "deyince Sinan bey ona baktı. Bir adım yanına yanaşıp; "Sana demedi gece kuşu ay Sinan bey bana dedi. Sen gidebilirsin " Mustafa beye bakarak ; "Buyurun asi ağa ayyy pardon Mustafa Hamza bey " "Otur biraz konuşacağız " "Ne hakkında " Mustafa bey gözlerini benden ayırarak odaya bakıp; "Baran şirkete görüşürüz. Sizinle de dışarda görüşürüz Naci bey , Sinan bey " Herkes odadan çıkarken ben ayakta ona bakıyordum. Adama bak resmen herkesi odadan kovdu. Neyse sabır meryemce sabır . Sert ve gür bir sesle "doktor otur " dediğinde uzatmanın anlamı yok diye oturdum. Ben ne konuşacak diye beklerken o kendini dosyalara vermiş bakıyordu. Beş dakika, on dakika, on beş, yirmi derken artık patladım; "Asi ağa ne konuşacağız. Sizi bekliyorum burada" Yüzüme bakmadan saatine baktı. Başını hafif salladıktan sonra bakışlarını gözlerime çevirip; "Tamam çıkabilirsin. O doktor bozuntusuyla bu odadan aynı anda çıkmanı istemedim" Hızla oturduğum koltuktan kalkıp sertçe ellerimi masaya vurup; "Dalgamı geçiyorsun sen benimle Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Kendine gel sen kimsin" Mustafa bey aynı benim ellerimi masaya sertçe vurduğum gibi sertçe vurup ayağa kalktığında bir adım geriye çekildim. Asi ağa iki adımla tam önüme gelerek kollarımı sıkıca tuttu. Kaşlarını çatıp kendine biraz yaklaştırıp; "Bana sakın karşı gelme. Benim yaptıklarıma karışma, sorgulama. Ben kim miyim? ya sabır, doktor çık şu odadan " Ellerini kolumdan çektiğinde, sertçe göğsünden iki elimle iterek; "Asi ağa, sana ilk yoğum bakımın önünde dedim. Ellerini üstümden çek diye. Şimdi yine diyorum bir daha ama bir daha yapma sonu hiç iyi olmaz. Çok merak ediyorsan Mert'e, Naci beye, Betül'e sorabilirsin size hayırlı günler " Hızlı bir şekilde çantamı alarak odadan çıktım. ............................................................. Hastanede hastalarla ilgilenirken zaman su gibi akmıştı. Odamı düzeltmek için odama doğru bir adım atıyordum ki acilden çağrı cihazıma çağrı geldi. Koşarak acile girdim. Hemşire yanıma gelerek Trafik kazası olduğunu araçtakilerden birinin kalp krizi geçirdiğini söyledi. Ağızımı açmıştım ki hasta ile ilgilenen Sinan yanına çağırdı beni. Yanına gidiyordum ki ne zaman acile girdiğini fark etmediğim Baran bey önüme geçerek sessizce; "Bu hastayla sen ilgilenmeyeceksin. Şimdi odana çık meryemce" Onu dinlemeden bir adım attığımda Baran bey bir adım daha yaklaşıp; "Hadi meryemce, hadi doktor. Daha fazla kan dökülmesin. Zaten ağa hastanede değil. Hadi doğru odana" Baran beyin yanından geçip Sinan'ın yanına gittim. Ben kontrollerimi yaparken, Baran beyin beni izlediğinin farkındaydım. Tetkikleri yapıp hastayı yoğum bakıma aldım. Hasta ile yoğum bakıma geçtik Sinan ile. Sinan adamın başındaki kanama ile raporları beklerken bende kalp ile olanı bekliyordum. Sinan yoğum bakım servisinden başka bir hastaya bakmak için çıktığında ben de elime sonuçlarımı alarak peşinden çıktım. Elimdeki sonuçlara bakarak yürürken önümde birinin durduğunu siyah ayakkabılarla anladım. Başımı kaldırdığımda kaşları çatık, pis bakışlı bir adam; "Sen misin doktor " "Benim " "Bende Azad kadiroğlu içerideki adamın oğluyum " " Öyle mi? geçmiş olsun ilgileniyoruz. Başka bir şey yoksa önümden çıkabilir misiniz" "Adın ne senin doktor " "Kalp ve damar cerrahı Meryemce ateş. Şimdi çık önümden, yeterince sinirliyim daha fazla ben sinirlenmeden Azad Kadiroğlu " Tam sağ tarafa bir adım atmıştım ki adam kolumdan çekip yakama yapıştı. İğrenç bir kokuyla yüzüme nefesini vererek; "Bana bak kadın o içerideki adama bir şey olmayacak ona göre ilgilen onunla yoksa sen-" Elimdeki dosyaları yere bırakıp elimi kaldırıyordum ki koridorda Mustafa Hamza ağanın gür sesi duyuldu. "Kadiroğlu eceline susamadıysan bırak doktoru" Ben ona baktığımda o Baran beye dönerek; "Baran götür şu doktoru buradan" Baran bey yerdeki dosyaları toplayarak eliyle yürümemi işaret edince sinirim içimde kaldığı için iyice canım sıkılmıştı. Ağır adımlarla Baran beyle odama doğru yürürken, sol omzumun üzerinden arkaya baktığımda Azad ile Mustafa Hamza ağa konuşuyorlardı .... ....... Odama gelmemin üzerinden yarım saat geçmişti. Dosyalara bakıp elimi yüzümü yıkadığımda koltuktan kağıt havluyu alıyordum ki bir anda odamın kapısının şiddetle açılmasıyla yerimden sıçradım. Asi ağa içeriye bir adım atıp kapıyı sertçe kapadığında bir adım geriye gittim. Uzun zaman sonra ilk defa biri beni bu kadar korkutuyordu. Mustafa Hamza bey bir anda sabah sıktığı yeri tekrar daha sert bir şekilde sıktığında canım çok acımıştı. Mustafa Hamza bey gözlerini gözlerime diktiğinde o siyah gözler sanki bana ölümü çağırıyordu. Beni biraz daha kendine çekerek aramızdaki mesafeyi sıfıra indirip; "Doktor, Baran sana o adama bakmayacaksın demiş, sen inat etmiş gidip bakmışsın. Ulan Baran sana demiş ki kan dökülür yine umursamadan ilgilenmişsin. O adam benim düşmanım düşmanım ya sana bir şey yapsaydı. O zaman ne hesap veririm, ben Mert'e, babama. Ayağını denk al yoksa elimde kalırsın doktor" Mustafa ağa konuştukça kollarımı daha çok sıkıyordu. Canım acıdıkça sinirleniyordum. En sonunda göğsünden itip kollarımı tuttuğumda Mustafa Hamza bey bana yaklaşırken iki adım geriye gidip işaret parmağımı ona doğru uzatıp; "Bu zamana kadar tektim kimseye hesap vermedim, vermemde. Banane senin düşmanından benim için hasta hastadır. Şimdi çık dışarı yoksa, tövbe estağfurullah. Hala duruyor ya çık ağa çık" Kapıyı açtığımda yüzüme bakarak odadan çıktı. Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra üzerimdeki önlüğüm ve mavi gömleğimi çıkarıp kollarıma baktım. Asi öküzün sıktığı yerler morarmaya başlamıştı. Üzerimi tekrar giyindiğimde kapının kilidini açtım. Odamdan çıkıp kantine indim. Güzel bir kahve aldıktan sonra tekrar odama geldim. İstanbul'dan getirttiğim odamın eşyalarını yerleştirirken zaman nasıl geçmişti anlamadım. İlk günden Naci hocaya nöbet yazdırdığım için odamdan çıktım. Acile gitmeden önce yoğum bakımdaki Resul beye bakmak için o tarafa yürümeye başladım. Yoğum bakımın önüne gelmiştim ki yoğum bakımdan hızla çıkan Sinan gür bir sesle 'meryemce yetiş' dediğinde hemen içeriye girdim. Kalp ritmindeki aşırı düzensizlikten dolayı yanımda duran Sinan ve hemşireye ameliyatı hazırlamalarını söyledim. Yoğum bakımdan hızla çıkarak odama geçtim. Üzerimi değiştirdiğimde aynada kısa bir an kendime baktım. Gözlerimde ki ateş iyice beni güçlendirmişti. Odamdan çıkıp ameliyathanenin önüne geldiğimde içeriye giriyordum ki Mustafa ağanın sıktığı yeri biri sıktı. Sağ omzumdan kolumu tutana baktığımda sinirlenmiştim. Tek kaşımı kaldırıp; "Çek şu toynağını kolumdan " "Bana bak cesur doktor o adam ölmeyecek" "Dur ben devam ettireyim sen yorulma. O adam ölürse o delikten çıkma diyeceksin. Şimdi önümden çekil de işime döneyim" "Yürek mi yedin deli kadın. Ayağımın altında kalırsın" "Bana bakın Azad bey, ben İstanbul dan gelmiş olabilirim ama İstanbul kızı değilim. Ayağınızı denk alın ve bana bir daha sakın ama sakın deli demeyin. Haddinizi bilin şimdi çıkın karşımdan" Azad elini kolumdan çekince hızla ameliyata girdim. İçerideki duvarda duran saate baktığımda gece biri gösteriyordu. Ameliyata başladığımda damarlar beni zorlamaya başlamıştı. Dört saat sonra yanımdaki asistana ölüm saatini ilan etmesini söyledim. Resul beyin kalbi daha fazla kaldıramamıştı ameliyatı. Rabbimin biçtiği ömür benim elime kadarmış. Hemşireleri dışarıdaki adamdan korktukları için benden önce çıkardım. Alışık olduğum gibi ameliyathanede vefat etmiş hastayla kaldım. Mesleğim gereği çok hatırlıyordum ölümü. Allaha şükredip ağır adımlarla ameliyathaneden çıktığımda saat sabahın beşini gösteriyordu. Yüzümden maskemi çıkardığımda tam da tahmin ettiğim gibi Azad bey ve ailesi önüme çıktılar. Azad yüzüme sert bir şekilde bakarak; "Konuş doktor babam nasıl " Genelde ölüm haberlerini sakince direk söylemezdim. Derin bir nefes alıp Azad beye bir adım yaklaşıp gözlerinin içine bakarak; "Hastayı kurtaramadık. Babanız öldü. Allah rahmet etsin" Azad bey kudurmuş gibi bağırıyor, her yere tekme atıyordu. Bir anda önümde durup; " Bana bak seni öldürürüm kadın. Ne demek lan babanız öldü" Sinirden sesimi zorda olsa kontrol ederek; "Benim o adamı nasıl yaşatmamı bekliyorsunuz. Ben insanım beşeri bir varlığım. Şimdi müsaadenizle gideceğim, çünkü yaşayan hastalarım var benim" Ağlayanlar bana bakıp susmuştu. Azad iyice sinirlenmişti. Sol kolumu Mustafa ağanın tuttuğu yerden sıkarken sağ elini vurmak için havaya kaldırdığında gözlerine bakıyordum. Bana vurmasını beklerken koridoru dolduran ses, niye bilmem içimi rahatlattı. "Kadiroğlu o elini indir yoksa kırarım elini" İkimizde sesin geliş tarafına baktığımızda Mustafa ağa bizden bir iki adım ilerimizde duruyordu. Azad bey havaya kaldırdığı eli hızlı bir şekilde yüzüme indirdi. Bende filmin koptuğu an olmuştu. Azad beyin yakasından tutup duvara sertçe yasladım. Gözlerine bakarken, sol elimle boğazını sıkmaya başladım. Sağ elimi yanımda yumruk yaptığımda Naci hoca soluğu benim yanımda aldı. Kulağıma yaklaşıp sessizce; " Meryemce sakın soruşturmalarını unutma "dediğinde elimi zorda olsa açtım. Azad beyi duvarın kenarında bırakırken; "Bir daha bana dokunmak gibi bir hata yapma. Sen dua et Naci hocaya" Evet eski ve devam eden soruşturmalarım vardı. Mesleğimden uzaklaştırma almama yardımcı olan soruşturmalar. Sabırlı durmalarımın sebebinin ufak nedeni de soruşturmalarımdı. Kalabalığı yoğum bakımın önünde bırakıp bir iki adım atmıştım ki yer ayağımın altından çekilmeye başladı. .................................................. MUSTAFA HAMZA... Her şeyin suçunu Meryemce' ye yüklemek ne kolay gelmişti bana. Hazal'dı aslında suçlu olan, beni aldatan da yalan söyleyende oydu. Fakat bana kolay gelmişti Meryemceyi suçlamak. O gelmeseydi, öğrenmeyecektim yaşadığını, yüzleşmeyecektim bildiğim gerçeklerle. Bu gün Naci hocanın odasında sertçe masaya vurup bana diklendiğinde sinirlenmiştim. Ona karşılık verdiğimde gözlerindeki korkuya rağmen dik duruşu hoşuma gitmişti. Odadan sertçe çıktığında arkasından bakakalmıştım. Deli doktor aslında Deli rüzgardı.... Hastanede fazla durmadan şirkete geçtiğimde Baran'ın hala hastanede olduğunu öğrendim de biraz sinirlensem de bir şey demedim. Acil kurulan toplantıya girdiğimde aklımda hala Meryemce'nin sert çıkışı duruyordu. Gün hızlı akarken, son toplantıya girdiğimde Baran üst üste arayınca toplantıya ara vermiştim. Toplantı odasından çıkıp Baran'ı aradım. Sanki çalmasına müsaade etmeden açtı. Derin nefes alıp; "Ne oldu Baran toplantıdayım. Hani senin de olman gereken toplantıda" "Mustafa ağam, bizden kimse kadiroğullarına gitti mi?" "Hayır, ne oldu Baran " "Ağam, Resul ağanın arabasının frenleriyle oynamışlar. Şimdi bizim hastanede. Fakat en önemlisi kalp krizi geçiriyormuş" "Bunun için mi aradın. Beter olsunlar elimde kalmasınlar da" "Mustafa ağam doktor ilgileniyor" "Ne yapayım Baran doktorlar ilgilenecekler. Azad kök söktürüyor dur o ayrı. Ben hastaneye o girecek bu girmeyecek diye ayrım yapamam. Doktorlar ilgilensinler tamam toplantı yarım kaldı " "Dur ... Meryemce ilgileniyor Mustafa.." Telefonu hızla kapadım. Toplantı odasına hızla girerek toplantıyı bitirdim. Koşarak şirketten çıkıp arabaya binerek soluğu hastanede aldım. Azad ve Meryemce'nin aynı havayı soluması canımı sıkmıştı. Hastaneye girdiğimde direk yoğum bakımın oraya gittim. Koridorun başında gördüğüm manzarayla kan beynime sıçradı. Azad, Meryemce'nin önlüğünün yakalarından tutmuş bir şeyler söylüyordu. Meryemce Azad'ın yüzüne garip bakarken daha fazla dayanamadan Azad'a doktora bırakmasını, koridorun kenarında duran Baran'a doktoru götürmesini söyledim. Baran ve doktor yanımızdan uzaklaşırken, Azad'ın yanına gittim. Gözlerine baktığımda her zaman ki korkusu yine yerine yerleşmişti fakat sesindeki sahte cesaretle; " Ne oldu Mustafa ağa, doktoruna bir şey yaparım diye mi korktun. Doğru ama sen sevgiline sahip çıkamadın öldürdüler. Hastanede çalışan doktorunu kesin yok ederler. Sende haklısın, sıkı tut bırakma. Güzel kadın ama bekar dimi Mustafa Hamza ağa" "Kadiroğlu babana geçmiş olsun " Azad benim ne demek istediğimi anladığı için yutkunmuştu. Bir adım geriye giderken, sinirle yanından Meryemce'nin odasına doğru yürümeye başladım. Odanın önüne geldiğimde çalma gereği duymadan odaya girdim. Odaya girdiğimde benden korkmuştu. Korksun çünkü ona zarar gelmesin. İçimden geçenleri söylemek yerine sinirimi yüzüne kusmuştum. Bir anda beni göğsümden iterek kendime getirdi. Kollarını tutmaya başlayınca canını yaktığımı anladım. Ona bakmak için bir adım attığımda benden bir adım uzaklaştı. İşaret parmağını bana uzatıp bağırmadan fakat gür bir sesle bana haddimi bildirdikten sonra odanın kapısını açıp beni kapı dışarı etti. Sinirle odadan çıkıp konağa gitmeye karar verdim. Hastane bahçesindeki arabama giderken, Kadiroğlu aşiretinin bir kaç büyüğü önümde eğilmişti. Yanlarından geçerek arabama bindim. Arabayı hareket ettirdiğimde akıllı Baran'ın bir iki adamı hastaneye bıraktığını gördüm. Konağa geldiğimde kapımı sağlam adamlarımdan Boran açtı. Ceketimi elime alarak arabadan indiğimde kapıyı Kamil açmıştı. Avluya girdiğimde gördüğüm manzara canımı iyice sıkmış ve sinirlendirmişti. Sevgili (!) nişanlımın ailesi ve kendisi avluda annemlerle çay içiyorlardı. Onların yanından geçerken annesi ve babası ayağa kalktığında elimle oturun demiştim. Odama bir iki adım kalmıştı ki Berfin arkamdan koşarak geldi. Ona kaşlarım çatık baktığımda; sessizce 'ağam annem ve babamla oturmayacak mısın?' dediğinde sabır çekerek geriye döndüm. Masanın başındaki sandalyeye oturduğumda ailem aşırı sinirli olduğumu anladıkları için sessizdiler. Berfin'in annesi 'oğlum' dediğinde tek kaşımı kaldırdığımda kadın ağam olarak değiştirip düğünü sormaya başlamıştı. Ben sadece dinliyor gözüküyordum. Babası tam konuşacakken telefonum çaldı. Cebimden çıkarıp kurtarıcıları kim diye baktığımda Mert'in ismini görünce şaşırmıştım. Sandalyemden kalkıp odama yürürken telefonumu açtım. "Mert'im" "Hayırlı akşamlar Mustafa abi, nasılsın" "İyiyim aslanım sen nasılsın" "İyi abi ne olsun. Eve geldim ablamı aradım ulaşamayınca belki sizin yanınızdadır diye" " Yok bu gün o gece nöbetçi hastanede diye biliyorum. Aklın kalmasın aslanım" "Tamam abi sağ olun." "Ne demek aslanım" "Abi ortaklarla haftaya toplantı var dimi" "Evet kardeşim istiyor ortaklar. " "Tamam Mustafa Hamza ağam " Telefonu kapadığımızda banyoya yürüdüm. Üzerimdeki gömleği çıkarıp kirli sepetine koyuyordum ki kenarda yerde kahverengi bir şey gözüme takıldı. Eğilip elime aldığımda bere şeklindeki bayan bonesi olduğunu anladım. Kimin olduğunu anlamam zor olmadı. Elimde boneyle odama dönerek çekmeceme koydum. Tekrar banyoya girip kısa bir duş aldım. Rahatlamış şekilde banyodan çıktığımda canım kahve istemişti. Yatağın üzerindeki telefonumu elime alıp Boran'a mesaj çektim. Saat geç olmasaydı Kader'i ve Selvi'yi arardım. Kız kardeşlerimle aynı değerdelerdi gözümde. Üzerimi giyinmek için dolabımı açtığımda hoş bir koku burnuma doldu. Kıyafetlerimi alarak üzerimi giyindim. Avluya çıktığımda kimse yoktu. Boran önüme kahvemi koyarak yanımdan biraz uzaklaştı. Sessizce avlunun gece ışıkları altında kahvemi içip odama geçtim. Kendimi yatağa attığımda uyku beni bekletmeyeceği belliydi. .................................. Gece kulağıma gelen telefonumun sesiyle gözlerimi açtım. Ekranda Baran'ın ismini görünce sinirle gözlerim kapatıp başımı yastığa koyarken telefonu kulağıma koydum; "Ne var lan " "Mustafa Hamza, Resul ağa öldü " "İyi Allah rahmet etsin. Yarın cenazesine gideriz " "Mustafa Hamza, Resul ağa ameliyatta öldü " "O zaman doktora çelenk hazırla. O Azad iti adamın canına ot tıkar. Şerefsiz o " "O zaman Mert'i arıyorum. Gelsin ablasının cenazesini alsın " "Tamam söyle" Hızla gözlerimi açıp; "Baran ne diyorsun lan sen. Hastanedesin dimi " "Hayır gidiyorum şimdi. Bizim Barım az önce haber verdi " "Tamam ben geliyorum " Telefonu kapadığımda çoktan evden çıkıyordum. Arabayı nasıl kullandım ? nasıl geldim ? hiç bilmiyorum. Hastaneye geldiğimde hızla ameliyathanenin önüne gittiğimde Meryemce'yi kolundan tutmuş bir Azad beklemiyordum. Sağ elini havaya kaldırdığında onlara bir kaç adım atarak konuştuğumda Azad durmamış Meryemce'ye tokat atmıştı. Ben Azad'a doğru bir adım atmıştım ki daha ne olduğunu anlamadan Meryemce Azad'ı duvara çarptı. Sol eliyle boğazını sıkarken sağ elini yumruk yapması dikkatimi çekti. Naci bey soluksuz Meryemcenin yanına gidip kulağına bir şeyler söyleyerek onu durdurdu. Azad'a bir şey söyledikten sonra odasına doğru bir kaç adıma atmıştı ki bayıldı. ................ Kolumdaki saate baktığımda sabah altı buçuğu gösteriyordu. Yatakta yatan Meryemce'ye baktığımda hala uyuyordu. Naci beye sorduğumda uyumasının normal olduğunu söylemişti. Yirmi dört saattir sadece kahve içtiğini, hiç bir şey yemediğini söyledi. Yanımda oturan Naci beye döndüğümde elindeki dosyaya bakıyordu. Onun Meryemce'nin kulağına ne söylediğini merak ettiğim için; "Naci bey ameliyathanenin önünde, Meryemce hanımın kulağına ne söyledin" "Mustafa bey, Meryemce bir kaç sene evvel bir hasta yakınını aynı Azad bey gibi yakasını yapışınca adama kafa atıp acile gönderdi. Tabi böyle bir kaç olay daha var. Bir sürü de soruşturması hala askıda duruyor. O soruşturmalar yüzünden o zaman işinden de uzaklaştırma almıştı. Okulda ben onu tanıdığımda da böyleydi. Serttir ve dokunulmaya tahammülü yoktur. Ben onu tanıdığımda açıktı. Bir sürü dövüş kursuna gidermiş bende sonradan duydum. Kapandığında uslanmıştır dedik ama yok. O zaman işte adam yakasına yapışınca anladık uslanmamış. Neyse Mustafa bey , Meryemce size emanet benim işlerim var uyandığında bir şeyler yemesini söylerseniz sevinirim görüşmek üzere " Başımı salladığımda Naci hoca odadan çıktı. Yatağın ayak ucunda biraz daha öylece durduktan sonra yatağın karşısındaki koltuğa oturdum. Meryemce hanıma bakarken odaya Baran girdi. Yanıma oturduğunda ona döndüm. Baran bakışlarını doktordan çekip; " Ne olmuş doktora" "Ne olacak açmış ,hiç bir şey yememiş dün gördüğümüz saatten beri onun için tansiyonu düşmüş " "Konağa götürelim zaten Azad aşağıda kuduruyor " "Uyansın götüreceğim zaten. Azad'ın hırsı geçene kadar konakta kalacak " "Mustafa Hamza ağam ne oldu, amcamın oğlu hayırdır " "Baran boş ver bu deli vallahi deli. Sen gördün mü Azad'ın yakasına nasıl yapıştı " "Gördüm bir an bir şey yapacak sandım kız haliyle " "Naci bey durdurmasaydı yapacakmış" "Nasıl yani " "Bu deli, deli doktor okul zamanı bir sürü dövüş kursuna gitmiş. Hatta bir hasta yakını Azad gibi yakasına yapışınca adamı acile göndermiş. Manyak " İkimizde gülüyordu ki gülmemizi Meryemcenin sesi böldü. " Korkuyorum" diye sayıklıyordu. Bu kız neyden korkuyordu. Baran ile göz göze geldiğimizde Baran kaşlarını çatarak; "Mustafa Hamza, Meryemce'yi al kucağına gidelim. Bu kız tansiyonu düştüğü için değil korktuğu için bayılmış. Sonuçta ne kadar sert bir kabuğa sahip de olsa da kız oğlum bu. Deli meli ama kız. hadi al kucağına" .......... Kucağımda arabadan indirip konağa girdiğimde kahvaltı hazırlayan kızlar ve Kader bana bakıyordu. Baran önümden giderek odamın kapısını açtığında içeriye girdim. Toplanmamış yatağıma yatırıp üzerini örtüyordum ki annem içeriye girdi. Meryemcenin, niye baygın olduğunu anlatırken annemin beni izlediğini fark ettim. Kendime çeki düzen verip annemle dışarıya çıktım. Masaya oturduğumuzda Baran babamlara söylemiş olacak ki bana kimse bir şey sormamıştı. Kahvaltımızı ettiğimizde Baran kendi konağına geçmek için konaktan ayrıldığında odama geçtim. Dolaptan koyu gri takımımı alırken gözüm yatağıma takıldı. Elimdeki takımı koltuğa bırakıp yatağın ayak ucunda durdum. Onu izlerken derin bir nefes aldım. Ne kadar güzel uyuyordu. Huzurlu ve rahat. Nasıl su gibi berrak ve güzeldi. Asıl ben korkuyorum senden çavreşamın. Seni izlemek niye benim içimi bu kadar rahatlatıyor niye. Tekrar derin bir nefes alıp arkamı dönüp koltuktaki takımımı elime aldım. Yarım açık olan kapıyı açtığımda duyduğumda huzurlu olmamı sağlayan sesle arkamı döndüm. Meryemce yatakta oturmuş; "Ben nasıl geldim buraya" "Niye yemek yemiyorsun deli doktor neden" Meryemce yüzüme yaramazlık yapan kız gibi bakınca başımı eğip sallayarak odadan çıktım... ........... Resul ağanın cenazesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Azad ne kadar kudursa da Meryemce'ye yanaşmasına izin vermedim. Meryemce iki hafta boyunca konaktan işe gidip geliyordu. Bu sabah hızla yalın ayak çıktığını gördüğümde onu aramak yerine hemen Naci beyi aradım. Ameliyat olduğunu, acil kendi çağırdığını söylemişti. Boran'ı peşinden hastaneye göndermiştim. Şirkete geldiğimde yalın ayak avludan koşarak çıktığı gözümün önüne gelince tebessüm etmiştim. Çalışanlar beni uzun zaman sonra gülerken gördükleri için şaşkınca baktıklarını fark edince kaşlarımı çattım. Odamın olduğu kata çıktığımda asistanım yanıma geldi. Toplantı için gerekli dosyaları ve kahve getirmesini söyleyerek yanımdan uzaklaştırdım. Odama girdiğimde ceketimi çıkarıp odamdaki dilsiz uşağa astım. Koltuğuma oturduğumda asistanım elinde dosya ve kahvemle geldi. Kahvemi önüme koyarken, dosyaları elinden aldım. Asistanım odadan çıkarken, yaptıracağım otel için çizimlere bakıyordum. Bu gün ortaklarım yüzünden geçiken toplantımızı yapacaktık. Mert iki defa toplantının ertelenmesine kızdığının farkındaydım. Bana bir şey demediği için susuyordum. Mail olarak gönderdiği projelere bilgisayardan bakarken kapım çalındı. 'Gel' dediğimde Mert saygılı bir şekilde içeriye girdi. Ayağa kalkıp el sıkıştığımızda sanki abisiymişim gibi gurur duydum Mert'le. Koltuğa oturduğumuzda; "Hoş geldin Mert'im" "Hoş bulduk Mustafa abi" Mert sıkıntılı bir şekilde oturunca; "Mert bir sorun mu var? sıkıntılı gibisin" "Bu sabahtan beri benim için çok önemli bir işle uğraşıyorum abi. Duyduğum şeylerle kan beynime sıçradı. Senin ortaklarla toplantı hep ertelendiği için bir daha ertelemek istemedim. Hızlı bir şekilde bitirsek hemen havaalanına gideceğim" "Ben seni bir kaç gün burada biliyordum" "Buradayım abi de" "Yapabileceğim bir şey var mı Mert" "Yok abi ben halledeceğim. Bir haber bekliyorum" "Mert ortaklar gelmeden bir çay içelim " "Olur abi içelim " Çaylar geldiğinde Mert saatine bakıyordu. Çayları içerken odamın kapısı hafif çalınıp açılmıştı. Baran tebessümle içeriye girdiğinde Mert ayağa kalktı. Baran ile el sıkıştıklarında Baran kaşlarını çatarak sarılmıştı. Baran oturduğunda ben ona çay söylerken, o Mert'e dönerek; "Hoş geldin Mert kardeşim" "Hoş bulduk Baran abi" Baran kaşlarını çatarak ağızını açmıştı ki Mert'in telefonu çaldı. Mert ekrana baktıktan sonra açıp kulağına tuttu. Biraz dinledikten sonra; "Geldiniz mi şimdi" "....." "Tamam Ali beyden şirketin konumunu al" "...." "Tamam kadını buldunuz mu" "....." "onu da getirseydiniz" "......." "Hayır o duymayacak istifa etti bilecek sende gittin aldın geldin Serkan" "...." "Kes sesini, eğer duyarsa sen ben ve Ali bey mezarımızı kazarız " "....." "Evet üç gün evde tek kaldığını da duymayacak " "....." "Serkan tamam geldin mi" ".... " "Evet tamam bekle geliyorum" Mert telefonu kapatıp ayağa kalktığında beş dakikaya geliyorum diyerek odadan çıktı. Baran ile göz göze geldiğimizde Baran bilmem der gibi dudağını bükmüştü. Başımı salladığımda odanın kapısı açıldı. Mert kucağında bir melekle içeriye girdi. Yanağı Mert'in omzuna yaslı dudakları yarım açık beş yaşlarında bir melek. Belinden aşağıya gelen siyah saçlarıyla duru güzelliğe sahip bir kız. Dilim tuttulmuş kızı izlerken Baran birden ayağa kalkıp; "Hayırdır Mert bu uyuyan güzel kim ?" "Baran abi uzun hikaye. Hadi toplantıya girelim ortaklar toplantı odasına geçiyorlardı. Mustafa Hamza abi Mina Dila'yı şuraya yatırsam sekreterin bakar mı ?" "Bakar, bakar hep telefona bakacak değil ya " Mert kızı yatırırken, koltuğumdan kalktım. Onlara doğru bir kaç adım attığımda Mert etrafa bakarken dilsiz uşağın üzerinde olan ceketimi alarak güzel kızının üzerini örttüm. Mert bana bakınca elimle kapıyı gösterdim. Üçümüz peş peşe odadan çıktık. Asistanıma toplantı odasına giderken; "Şule hanım içeride küçük bir prenses misafirimiz var, kimse rahatsız etmesin ve arada yoklayın küçük hanımı " demeyi ihmal etmedim. Toplantı iki saatte anca bitmişti. Ortaklarla bütün konularda anlaştıktan sonra toplantıyı bitirdim. Toplantı odasından odama geçtiğimizde uzun koltuğumda uyuyan kızı gördüğümde tebessüm etmiştim. Koltuğuma oturduğumda Baran koltuğun yanına diz çöküp işaret parmağının tersiyle yanağını sevdikten sonra; "Bu çok güzel be Mert " "Evet abi anası gibi ama uyanmadan gitsek iyi olur" Oturduğum koltuktan kalkarken; "Niye öyle dedin şimdi" "Uyanınca anlarsınız Mustafa abi " Mert kucağına almak için eğiliyordu ki dayanamayıp; "Mert kucağıma ben alabilir miyim? " "Tabi al Mustafa abi, yalnız eğer uyanırsa karışmam. Uyanınca çok huysuz oluyor kendi" Yavaşça kucağıma aldığımda Baran ceketimi tekrar üzerine örtmüştü. Odamdan çıktığımızda hafif burnumu boynuna yaklaştırıp kokladım. Nasıl melek gibi, cennet gibi kokuyordu. Şirketin kapısına çıktığımızda Baran kapının önündeki Kamil'in elinden benim arabanın anahtarını alıp; "Benim arabayı sen getir. " Kamil başını tamam manasında sallayarak yanımızdan uzaklaştığında Baran elindeki anahtarı Mert'e uzatıp; "Mert arabayı sen kullan. Bende rahat rahat bu kızı izleyeyim" Mert başını sallayarak arabanın direksiyonuna geçtiğinde Baran bana arka kapıyı açtı. Kucağımda prensesle arkaya oturduğumda Baran kapımı kapatıp hemen ön koltuğa geçti. Yola çıktığımızda Mert dikiz aynasından gözlerime bakarak; "Mina Dila uyurken bile insanı rahatlatır. Uyanınca da konuşmasıyla ayrı bir kız olur. Bayağı çenesi açıktır. İki aydır dadısıyla anaokulu gibi bir yaz okulundaydı." Ben Mina Dila'yı izlerken kulağım Mert'deydi. Arada gözlerini sıkması ve irkilmesi dikkatimi çekti. Parmağımla yüzünü severken, Mert arabayı durdurdu. Ne ara konağa gelmiştik hiç farkında değildim. Baran kapımı açtığında, arabadan kucağımda Mina ile inerken, Mert yanıma geldi. Mina'nın şakağına dudaklarını bastırdıktan sonra; "Ben beş dakika eve gidip üstümü değiştirip geleyim Mustafa Hamza ağam. Sende kalsın efulim geleceğim hemen " "Korkmasın sonra mert " Mert başını sallayarak hızlı adımlarla eve yürümeye başladı. Baran konağın kapısını açtığında konağın içine girdim. Herkes şaşkınca bana bakarken, babam yanımıza geldi. Yüzü omzumda duran Mina'ya baktıktan sonra; "Oğlum bu kız kim " "Mert'in babam " "Ne diyorsun oğlum sen. O çocuk bekar değil miydi?" "Öyle değil baba. Onun küçük misafiri neyse durun ben bu prensesi benim odaya yatırıp geliyorum " Minayı benim odama götürüp yatağıma yatırınca saçlarını sevmeden edemedim. İpek gibi siyah saçları vardı. Mina ve Dila isimlerini severdim. Bir gün bir kızım olsa iki ismi koymağı isterdim. Ne kadarda yakışmış bu kıza isimleri. Biraz daha baktıktan sonra fazla durmadan odamdan çıktım. Avluda sedire doğru yürürken, sedirde oturan Mert gülerek; "Abi yatağa koymasaydın hiç yada sen uyanana kadar bekleseydin " "Dalga geçme benimle Mert. Ne yapayım kızın çok güzel " "Güzeldir kızım amcası " Bir saat sonra avluya uzunca bir masa kuruldu. Mert Meryemceye geldiğini ve bizim konakta olduğunu haber verdi. Herkes avluda otururken, Mert Mina'nın uyanabileceğini söylediğinde dayanamadım minaya bakmaya gittim. Odadan içeri girdiğimde yatakta yoktu. Hemen odaya bakmaya başladım. Kütüphanede koltuğa oturmuş Meryemcenin yarım bıraktığı kitaba bakıyordu. Kapıdan ona baktığımda ufak elleriyle yüzüne gelen saçlarını geriye atarak kocaman zeytin karası gözleriyle bana baktı. Yanına yürüyerek önünde durdum. Hafif eğilerek; " Merhaba küçük hanım benimle dışarı gelmek ister misiniz ?" Sadece yüzüme bakıyordu. Benden korktuğu belliydi. Doğrulup elimi uzatıp; "Ben Mert'in arkadaşıyım. Kendi dışarıda benimle gelmek ister misin" Sadece kafasını sallamakla yetindi. Koltuktan yavaşça kalkıp yanımda durdu. Elimi uzattığımda başını hayır manasında salladı. Elimle yolu gösterdiğimde yürümeye başladı. Kapıyı açtığımda biraz hızlı odadan çıktı. Etrafa bakındıktan sonra Mert'i fark etmiş olacak ki o tarafa koşmaya başladı. Mert kucağına aldığında hemen sıkı sıkı boynuna sarıldı. Herkes ona bakarken, Mert kucağına oturttu. Yanağını severek; "Mina'm nasılsın prensesim" Mina hepimize bakarken Mert tekrar adını söylediğinde, Mina başını göğsüne koydu. Mert tekrar yanağını sevip; "Mina'm konuş güzelim korkutma beni. Dila'm hadi kızım" Mina gözlerini kapamıştı. Mert eline telefonu alıp birini aradığında, Mina gözlerini açtı tekrar. Göz göze geldiğimizde ağlamaklıydı. Kucağıma almak istemiştim ama korkar diye kendimi tuttum. Mert telefonla konuştuktan sonra sinirle kapamıştı. Mert biraz gür bir sesle Mina'ya seslenince kız iyice büzüldü. Ağızımı açıyordum ki konağın kapısından Meryemce girdi. Mert derin bir nefes alıp 'ben bittim' dediğinde ona baktım. Ne olduğunu soracakken o Mert'in kucağında bürülüp yok olan kız bir anda Mert'in kucağından indi. Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında ne olduğunu soracakken Meryemce birden "Mina'm" dediğinde Mina koşarak Meryemce'ye sarıldı. Meryemce kucağına alıp öpüp koklarken, Mert dua eder gibiydi. Elimi Mert'in omzuna koymuştum ki Mina'nın Meryemce'ye hitabı ben dahil herkeste şok etkisi yarattı. "Annem, gül kokulu annem " Mina dila, Meryemce'ye anne dedi. Bu onun kızımıydı. Meryemce de saf değilmiş işte. ............................................................. MERYEMCE... Minam cennet kokulu meleğim gelmişti. Kollarımın arasındaydı. Kartal'ın sözüne inanıp kızımı okul öncesi eğitime yollamıştım, eğitimli olan bir kadınla. İlk defa benden ayrı üç ay geçirmişti. Kızımı derin derin kokladıktan sonra herkesin bize baktığını fark ettim. Mert'e baktığımda ise bir korkudan rahatlar gibiydi. Mirza amca ile göz göze geldiğimizde gözlerinde hayal kırıklığını gördüm. Kızımı göstermeden onu kimseye anlatamazdım. Mina kucağımda sandalyeye oturdum. Mina yanaklarımı öperken, gülerek onu durdurdum. Gözlerine bakarak; "Annem sen niye ağlıyorsun " "Anne ben seni çok özledim " "Bende seni özledim annem. Peki sana bir soru dayın sana niye öyle bakıyor" "Ben konuşmadım anne, senden korktu" "Sen buradakilerle tanıştın mı" "Yok anne tanışmadım. Kim bunlar" "Bak şimdi tanıtayım sana sonra seni onlara anlatayım olur mu kuzum " "Tamam Meryemce sultan " Mirza amca yanlış anlıyordu. Bir ay öncesinde oğlunun anladığı gibi yanlış anlıyordu. Avludaki herkesle göz göze geldiğimde herkeste hayal kırıklığı vardı. Minanın yere bıraktığımda elini tuttum. Yavaş yavaş herkesin önüne gidiyorduk " Mina bak bu Mirza dede, Mihriban nana. Bunlar Peri ve eşi Kenan, bunlar Melek ve eşi Ali bunlar Gonca ve eşi İsmail bunlar teyzeler ve enişteler sana tamam mı" "Tamam annem " " Mina bak bunlarda Kadir ve eşi Kader bunlarda Serdar ve eşi Selvi bunlarda Baran ve eşi Zümrüt bunlarda amca ve yengeler sana tamam mı " "Tamam anne... anne bu abla kim ?" " Oda İdil teyzen. Şimdi sen mutfağa git içerideki ablalarına kim olduğunu söyle ve onlarla tanış " "Tamam meryemce sultan. Bu arada dayıma kızma tamam mı " "Peki Mina'm kızmam" Mina yavaş yavaş yürürken, Gül elini uzatmıştı. Omzunun üzerinden bana baktığında başımı evet manasında salladım. Mina konağın gençleriyle mutfağa giderken, herkes bana bakıyordu. Benden bir açıklama bekledikleri belliydi. Elimle herkes oturun dediğimde herkes sedirlere oturdu. Ağızımı açıyordum ki Mustafa Hamza ağa odasına doğru bir adım atmıştı ki; "Asi ağa sende dinle sonra anlamadan dinlemeden ithamda bulunma. Mirza amcam ve Mihriban teyzem size doğru anlatacağım. Beni öyle dinlerseniz sevinirim. Bundan beş sene önce İstanbul'da bir gece nöbetçiydim. Gece hastalarımı kontrol ettikten sonra odama geldiğimde koltuğumun üzerinde battaniyesinin içinde kızımı uyurken buldum. Kapıdan dışarıya baktığımda kimse yoktu. Hemen koltuğa oturup bebeğimi kucağıma aldığımda battaniyesinin içinde bir mektup buldum. Kızımı tek kolumla tutarken, tek elimle mektubu açtım. Mektupta şöyle yazıyordu;" Meryemce ateş, sen benim kızıma çok iyi anne olursun. Seninde kimin kimsen yok kardeşinden başka. Sakın polise götürme kızımı. Şuan kızım üç aylık kimliğini çıkarmadım. Kocam çok hasta ölüyor. Kızım senin kızındır " Kucağımda bebeğimle hastaneyi ayağa kaldırdım. Kızımın annesini bulamadım. Eve götürdüm kızımı, iki gün baktım. O kadar sessiz sakin bir kızdı ki. İki günün sonunda hastaneye acil hasta geldi diye beni aradılar. Bende aldım kızımı gittim. Hastaneye gittiğimde adamı çoktan ameliyata hazırladıklarını söylediler. Kızımı ne yapacağım diye düşünürken bir kadın yanıma yaklaştı. Ben bakarım kızına doktor abla sen kocamı iyi et dedi bana. Bende kızımı ve onu benim odama bıraktım. Üzerimi hızla değiştirip ameliyata girdim. Dört saatin sonunda adamı kurtaramadım. Uzun zaman sonra bir ameliyattan ağlayarak çıktım. Hemen iki günde huzur ve sakinliğine alıştığım kızımın yanına gitmek istedim. Neden bilmem evimize girdiği ilk günden beri bize iyi geliyordu. Neyse tam odamın önüne geldiğimde yarım açık olan kapıdan kadın ve kızımı gördüm. Kızımı emziriyordu. Parmağının tersiyle yüzünü severek; " Annem beni affet olur mu? Meryemce, yeni annen sana çok güzel anne olur. Benimle olsan seni de öldürecekler. Hem babanın tarafı hem de benim tarafım " Kızım kadının kucağında uyurken hızla odaya daldım. Kadın kucağında kuzumla ayağa kalktı. Gür bir sesle; "Al ve git kızını. Kocanda öldü üzgünüm' dedim. O an çok serttim. Kadın ağlamaya başladı. Kucağındaki kızı kollarımın arasına bırakırken; "Affet abla. Kızımın ölmesini istemiyorum. Biz kaçarak evlendik sonra kocam hastalandı. Abla ben kocamın öleceğini biliyordum. Onun için buraya getirdim onu. Belki kızımı son kez görürüm diye abla. Affet beni, al büyüt senindir. Kızımın adını sen koy. İlerde dersin annem ben değilim diye. Ama ne olur terk etme kızımı. Benimde terk ettiğimi söyleme öldü de. Sen doktorsun inanır sana. Senin yanında daha iyi yetişir abla. Meryemce abla hakkını helal et' dedi ve gitti. İki hafta boyunca Mina'ya kimlik çıkarmaya uğraştım ve çıkardım da. Baba adı boş anne adında benim adım yazıyor. Benim soyadımı taşıyor. Mina onu doğuranın benim olmadığımı biliyor. Annesine söz verdiğim gibi öldü diyecekken gerçekten babasından sonra annesi de öldü. Nasıl mı? Ben kimliğini çıkardığım gün şans eseri beni aradı. Bana bir yere gideceğini kızını son kez görmek istediğini söyledi. Bende ona bir yere gelmesini söyledim. Kucağımda Mina'mla yürüyerek dediğim yere gittim. Sahilde kadını gördüğümde kucağımdaki bebeğimle ona doğru yürürken kadının tam karşısına bir adam geldi. Ben daha ne olduğunu anlamadan adam gözlerimin önünde kadını vurdu. Kucağımda kangurusundaki uyuyan kızıma sarılıp orada öyle kaldım. Kendime geldiğimde polis ve ambulans gelmişti. İşte ben böyle Mina Dila'nın annesiyim " Ben Mina'mın hikayesini anlattıktan sonra herkes ağlıyordu. Herkes benden özür dilerken önemli değil diye herkesi yatıştırıyordum. Mustafa Hamza ağa baktığımda oturduğu yerde önüne bakıyordu. Mirza amcaya baktığımda ağızını açıyordu ki mutfak tarafından elinde ekmekle Mina'm koşarak girdi. Bacaklarımın arasına girerek iri gözlerini kocaman açarak; "Anne bir şey soracağım " Mina ağlayanları görünce; "Aaa anne niye ağladılar" "Duygulanmışlar annem" "Hım anladım" "Sen ne soracaktın eflulim" "Ağa ne demek anne" Herkes gülmeye başladığında, bende hafif kafamı kaldırıp Mustafa Hamza ağaya baktım. Mina göğsüme yaslandığında başına dudaklarımı bastırıp; "Anneciğim bu sorunun cevabı bende değil. Şu karşıdaki kaşları çatık asi adamda. Ona sorabilirsin" Avludaki herkes gülerken, Mina saçlarını düzeltip yavaş yavaş Mustafa ağaya doğru yürümeye başladı. Hepimiz avluda Mustafa ağaya yürüyen kızıma bakıyorduk. Mina tam asi ağanın önünde durup elini uzatıp; "Önce tanışalım. Ben Mina Dila ateş, dayısının gülü, annesinin her şeyi nefesi ya siz" Ben ve Mert Mina'nın el uzatmasına şaşırarak bakarken, Mustafa Hamza elini hafif tutup sıktıktan sonra hafif gülerek ki ben ilk defa gülerken görüyordum onu. "Merhaba güzel prenses tanıştığımıza memnun oldum. Bende Mustafa Hamza Alibeyoğlu ben de kardeşlerimin abisi, annemle babamın aslan oğlu, bu şehrin ağası, dayının iş arkadaşıyım " Mina başını sallayarak Mustafa ağaya bir adım daha yaklaşıp; "Peki bay asi adam ağa ne demek" "Hımm ağa demek baba gibi bir şey. Bu şehirde bir şey olduğunda bana sorarlar. Ben izin vermezsem kimse bir şey yapamaz" "Anladım asi ağa. Ben sana sormam" "Neden sormazsın" " Çünkü benim çok güçlü bir annem var . Hem sen biliyor musun benim annemin boynundaki damar çıkınca kırk kaplan gücündedir. Dayım bile annemden çok korkuyor dimi dayı" "Evet efulim" Mert'e baktığımda benden bir şey gizlediği belliydi. Gizlediğini daha sonra sormayı aklıma yazarak Mustafa ağa ve kızıma baktım. Mustafa ağa ile Mina sessizce konuşuyorlardı. Ayşegül masanın hazır olduğunu Mustafa ağaya söylediğinde masaya oturduk. Mina yanımdaki sandalyeye oturduğunda, herkes ona bakıyordu. Mina'ya yemeğini yedirirken, bir şey demek istediği belliydi. Alnına dudaklarımı bastırıp, sessizce 'sonra kızım ' dediğimde başını sallamıştı. Saat baya ilerlemiş, Mina da herkesi kendine hayran bırakmıştı. Minaya baktığımda Mustafa Hamza'nın kucağında uyuklamaya başlamıştı. Mustafa Hamza hem yanındakilerle konuşuyor, hem de başını omzuna dayamış olan Mina'nın sırtına hafif hafif vuruyordu. Mert'e işaret ettim minayı al diye. Mert almak için ayağa kalktığında Mustafa Hamza ondan önce davranmış bana bakarak; "Doktor ben götüreyim evinize kadar uyanmasın şimdi " Başımı salladığımda kucağında Mina ile ayağa kalktı. Mert'le önden bizim eve gitmek için konaktan çıktıklarında bende elime eşyalarımı almıştım. Konaktan çıktığımda korumalar bana eşlik etmişlerdi. Bu duruma alışmıştım birazcık. Evime girdiğimde Mustafa ağa kucağında Mina ile bana bakıyordu. Mert niye odamı göstermedi diye kızarken telefonla konuştuğunu fark ettim. Dubleks olan evimden merdivenleri göstererek ilerledim. Mustafa ağa kucağında kızımla beni takip ediyordu. Odama girdiğimizde ışığı yaktım. Yatak örtüsünü kaldırdığımda yavaşça kızımı yatağa yatırdı. Üzerini örttüğümde odadan çıktı. Merdivenleri inerken sessizce teşekkür ettiğimde bir şey demedi. Kapının önüne çıktığımızda bana dönerek ; "Bir şey değil çavreşamın " Kaşlarımı çattığımda gülerek arkasını döndü. Hafif ıslık çaldığını duyduğumda sinirlenmiştim. İnat ettim sen söyleyeceksin Mustafa Hamza bey kimseden öğrenmeyeceğim. Bana ne dediğini sen söyleyeceksin... .......................................... Sabah kızımın öpücükleriyle uyandım. Mina ile yatakta biraz oynadıktan sonra yataktan mutfağa çay koymak için kalkmıştım ki telefonum çalmaya başladı. Ekranda Mirza amcanın adını görünce hemen açtım. Ben alo diyemeden; " Güzel kızım günaydın. Hadi masa kuruluyor gelmediniz daha " "Mirza amca biz" " Deli doktorum, Meryemcem kızım hadi Mert'i ve torunumu al gel. Aman sen gelmesen de olur torunla Mert'i yolla " "Tamam Mirza amcam tamam" Mert ile birlikte konağın kapısına geldiğimizde önden yürüyen Mina'm kapıdaki korumaları görünce; "Şiiittt şhrek, koca adam çıksana önümden " "Hemen küçük hanım " Koruma tebessümle kapıyı açtığında bizde arkasından içeriye girerken Mert ile korumanın 'aynı anası gibi' dediğini duyduğumuzda ikimizde gülmeye başladık. Avluya girdiğimizde Mina koşarak Mirza amcaya sarılmıştı. Mirza amca sıkıca kucağında tutarken Mert sedire oturduğunda bende ayakta kızımı seyrederken ne kadar özlediğimi fark ettim. Gençlerde geldiğinde Mina hepsine baktıktan sonra Mirza amcamın kucağından indi. Ellerini beline koyarak; "Kaşları çatık asi ağa nerede Mirza dede" Mirza amca cevap veremeden Serdar Mina'nın yanına gelerek; "Odasında uyuyor prenses" Mina Serdar'a bakarken, Kadir elinde bir bardak suyla gelip; "Mina" "Efendim hımm şey adın neydi amca" "Kadir güzelim" "Söyle Kadir amca" "Bak o asi ağanın odası şurası. Bunu da başına dök kaç. Ben seni kapıda kucağıma alacağım tamam mı " Mina hafif güldükten sonra yaramazlık olduğu için gözü parlayarak; "Oooo Kadir amca o az biraz daha büyüğü yok mu? " " Tamam bekle " "Kadir, ağa kızıma bir şey yaparsa sorarım sana " Omuzunu çekerek büyük bardağa su doldurdu. Mina ile odaya doğru gidiyorlardı. Serdar kapıyı açtığında Kadir elindeki bardağı Mina'ya verdi. Mina yavaş yavaş odaya girerken bende sandalyede oturup olacakları izlemeye karar verdim. Bir cam sesi gelince tekrar ayağa kalktım. Birden Mina'm "Annnneeeeee ,Kadir amcaaaa, "diyerek koşarak dışarı çıktığında eğlendiği belliydi. Mina önde ağa arkasında avluda kovalamaca oynarken, Mina yorulduğu için hemen 'anne ' diyerek arkama saklandı. Mina üzerimdeki ince hırkayı sıkıca tutarken Mustafa Hamza ile arasında kaldım. Mina arkamdan "Asi ağa ne oldu annemden korktun dimi, Ohhh kurtuldum " demesiyle göz göze geldik. Bizim gözlerimizle yaptığımız iletişimimizi avluya gelen Berfin'in sesi bozdu. Berfin'in Mustafa Hamza ağaya seslenmesiyle ona doğru döndük ; "Ağam, seni böyle rahat görmek ne şeref" "Ne demek istiyorsun Berfin neyim varmış" "Sen hep odandan takım elbiseyle çıkarsın. İlk defa eşofmanla görüyoruz ." "Sen ilk defa görüyorsun. Beni bu sabah Tatlı meleğamin(meleğim )uyandırdığı için böyleyim " Mustafa Hamza ağa tebessümle kızıma bakıp göz kırptı. Berfin kızıma kaşları çatık baktıktan sonra Minayı göstererek Mustafa ağaya kürtçe bir şey demiş olacak ki anlamamıştım. Mina kaşlarını çatarak Mustafa ağanın yanına giderek eline dokunup; "Asi ağa bu abla ne dedi sana benim için" "Bu kız kim dedi Minacım." Mina başını anladım der gibi salladığında kızıma tebessümle bakan, asi ağa Berfin'e kaşlarını çatarak; "Berfin, Mina Dila Meryemce hanımın kızı" Berfin gözlerini kocaman açarak; "Doktor sen dul muydun?" Kaşlarımı çattığımda, Mina yanıma geldi. Elimi sıkıca tuttuktan sonra çekti. Ona baktığımda eğilmemi istedi. Tek dizimi yere koyarak gözlerine baktığımda; "Anne dul ne demek " Kızımın yüzünü severek; "Gyuli çkimi evlenmiş ayrılmış ve kocası ölmüş insanlara diyorlar dul diye " "Eee annem senin kocan hiç olmadı ki " "Evet prensesim. Hadi sen kahvaltını etmeden önce ellerini yıka gyuli çkimi" Mina dün sevdiği mutfağa koşarken, Berfin hanımın önüne giderek; "Berfin hanım, kızımın kafasını karıştırmazsanız sevinirim" Cevap vermeden yanımdan uzaklaştı... ....... Kahvaltıdan sonra masada kahvelerimizi içerken Mert'e gelen telefonla acil İstanbul'a gitmesi gerekti. Mert benimle eve gel dediği için Mina'ya seslendiğimde Mihriban teyzem; "Meryemce bırak torunu oynasın sen Mert'i gönder " dediğinde şaşırmıştım. Ne çabuk sahiplendiler kızımı. Ben Mert'i hazırlıyıp havaalanına gönderip konağa geçerken telefonumun sesiyle durdum. Naci hocanın aradığını görünce hemen açtım. "Meryemce kızım acil ameliyat var. Biliyorum bugün izin almıştın ama ne yapayım kızım " "Tamam hocam tamam yarım saate gelirim" Telefonu kapatıp konağa girdiğimde Mirza amcam ve Mustafa Hamza ağa tekrar kahve içerken Mirza amcanın yanına oturdum. Kenardaki sedirde elinde meyve suyuyla oturan Mina'ya; "Efulim hadi gidiyoruz. Hastaneye götüreceğim seni " Mina omzunu istemiyorum der gibi çekince yalandan kaşlarımı çattım. Mina koşarak mutfağa giderken, eğlendiği belliydi. Mihriban teyze koşarak giden kızımın arkasından bakıp hafif güldükten sonra; "Hayırdır kızım. Mina'yı niye hastaneye götürüyorsun ?" "Ameliyat varmış Mihriban teyze ne yapayım " Mihriban teyze bir şey söylemek için ağızını açmıştı ki Asi ağa oturduğu sedirden kükredi. "Sen git nereye gidiyorsan. Burada bir sürü kadın var bakarlar prensese" Tamam manasında başımı salladığımda Mihriban teyze bile mutlu olmuştu. Kabul etmek zorunda kalmıştım çünkü hastanede kimseyi tanımıyordum. Ayağa kalktığımda Mina'yı çağırdım. Kucağıma alıp öptükten sonra hastaneye gittiğimi, yaramazlık yapmamasını tembihleyerek konaktan çıktım. .................................... MUSTAFA HAMZA... Ben bu kızın hakkında hep yanlış düşünmek zorunda mıyım? Niye herkesi Hazal gibi yalan söyleyecek diye düşünüyorum. Mina, Meryemce'ye anne deyince kendimi bir garip hissettim, çünkü evlenmediğini biliyordum. Aklımdaki soru evlenmediyse o zaman bu çocuk. Ben böyle düşünürken birde tanıştırmasına sinirlenmiştim. Avluyu terk edecekken bana "Asi ağa sende dinle sonra anlamadan ithamda bulunma " dediğinde babamı ameliyat ettikten sonra bahçede dediklerime gönderme yaptı. Sedirde oturduğumda anlattıklarıyla bu delinin nasıl biri olduğunu anlamıyordum. Bütün gece Minayı izledim. Gerçekten kendi kızı olsa bu kadar benzer. Arada Meryemceye bakıyordum, nasıl da güzel bakıyordu kızına, Mina benim yanıma geldiğinde kucağıma aldım. Uyumaya başlamıştı, nasılda başını boynuma koyup uyudu. Meryemce gözleriyle Mert'e Minayı al dediğini gördüm ama görmezlikten geldim. Mert ayağa kalkmadan ben ayağa kalkıp "Doktor ben götüreyim eve kadar uyanmasın şimdi " dediğimde şaşırsa da bir şey demedi. Evine ilk defa giriyordum, daha doğrusu odasına. Bembeyaz bir odası vardı. Minayı yavaşça yatağa bıraktığımda Meryemce üzerini örtüp odasından çıktığımızda merdivenlerden inerken o güzel sesi kulaklarımı doldurdu; "teşekkür ederim "dedi. Ah Meryemce ahhh Bir şey demeden dış kapıya geldiğimde ;" Bir şey değil çavreşamın " dediğimde sinirlendiğini anladım. Islık çalarak konağa girdiğimde herkes odasına çekilmişti. Odama girdiğimde taze gül kokusu odamı sarmıştı. Derin bir nefes çekip banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından üzerimi giyinerek kendimi yatağıma bıraktım. ...... Sabah başımdan aşağı bir bardak su ile uyanmak. Bir anda sinirle yataktan kalktığımda elindeki bardağı yere düşürüp " anneeee kadir amcaaa" diye koşarak kaçan Minayı görünce bütün sinirim geçmiş ve peşinden avluya doğru kovalamaya başladım. Mina önde ben arkada avluyu turladık. Bir anda "annne " diye bağırmasıyla Meryemcenin arkasına geçti. Meryemcenin karagözleri beni içine çekmeye başlamıştı. Ben bir anda Meryemcenin gözlerinde kaybolmayı isterken arkamdan gelen sesle anneme bir ton içimden söylendim. Beni her zaman huzursuz etmeyi seviyor bu kız ... Kahvelerimizi içerken Mert İstanbul'a gitmesi gerektiğini öğrendiğinde Meryemceyle ikisi evlerine geçtiler. Bende uzaktan Minayı izliyordum. Onu izlediğimi fark etmiş olacak ki yanıma geldi. Elini dizime koyarak; "Asi ağa sen niye işe gitmiyorsun ? yoksa sadece senin işin evde oturup ağa olmak mı " "Kovuyor musun beni konaktan prenses" "Yok kovmuyorum sadece sordum asiciğim " "Sen çok güzelsin biliyor musun" "Sende çok çirkinsin asiciğim" "Çirkin mi" "Evet" "Niye" "Fazla gülmüyorsun asi ağa" Gülerek kucağıma oturttuğumda başını omzuma koyduğunda bende başımı onun başına yasladım. Biraz öyle durduktan sonra sessizce kucağımdan indi. Köşede oynamaya devam ettiğinde annemler ona meyve suyu verdi. .............................................. Meryemce hastaneye giderken Mina'yı konağa bırakmasını söylediğimde inatlaşmadan 'tamam' demişti. O konaktan çıktıktan sonra bende odama girdim. Kapıyı aralık bıraktığım için ceketimi giyerken kapımın hafif çaldığını duydum. Arkamı döndüğümde kapı aralığından bana bakan Mina ile göz göze geldim. Yanına giderek kapıyı açıp kucağıma aldım. Yanağımı öpüp; "Sen işine mi gidiyorsun bay asi" "Evet işime gidiyorum miniğim" "Şey ben senden bir şey isteyebilir miyim" "Tabi ki" "Bana gelirken minik bir çikolata alır mısın" "Alırım minik hanım" Mina kucağımda avluya geldiğimde Kader yanımıza gelip Mina'yı kucağımdan aldı. Kader'e baktığımda ne demek istediğimi anlamıştı. Arabama bindiğimde Kamil beklemeden yola çıktı. Şirkete geldiğimde hemen toplantıya girmiştim. Toplantı uzadıkça uzamıştı. Toplantıdan çıktığımda asistanım benim telefonumu bana uzatıp; "Babanız sürekli aradı. Sizde-" "Tamam sus" Babamı arayarak odama girerken tam koltuğuma oturmuştum ki babam telefonumu açtı. Niye aradığını soracakken babam nefesimi kesecek cümleyi kurmuştu. "Oğlum Mina'yı bulamıyoruz". Konuşmadan telefonu kapayarak odamdan çıktım. Hızlı bir şekilde şirketten çıkarak arabama bindim. Konağa nasıl geldiğimi bilmiyordum. Konaktan içeriye girdiğimde herkes avludaydı. Ceketimi çıkarıp sedire atıp babamın önüne geçtim. Elimi belime koyarak gür bir sesle; " Nasıl kayıp oldu küçük kız baba" "Bilmiyorum oğlum. Ayşegül'ün yanında oynuyormuş sonra yok kayıp " "Baba ben bu kızın annesine ne diyeceğim" Babam başını eğdiğinde sinirle elimi saçlarıma geçirdim. Biraz bekledikten sonra Mert'i aradım. Bir iki defa çaldıktan sonra; "Şimdi hava alanındayım Mustafa abi geliyorum" "Mert oğlum şey Mina kayıp" "Ne diyorsun abi sen" "Kayıp oğlum arıyoruz. Ablan acil hastaneye gitmesi gerekti sabah bende bırak annemler bakar dedim ama şuan yok" "Abi, Mina'yı bul. Yık o Mardin'i ama bul. Ablam Minasız ben ablasız yaşayamam" Telefonu kapadığımda Mert'in çok ciddi olduğunu anladım. Baran ve adamlar araziye her yere bakarken bende çıkmak için odama girdim. Üzerimi değiştirerek odamdan çıktığımda Meryemcenin konağa girdiğini gördüm. Babam onun önüne doğru yürürken ben olduğum yerde kaldım. Utandım ilk defa. Babam onu sedire oturttuğunda bir kaç adım daha yakınlarına gittim. Babam sakince; 'Meryemce kızım, Mina kayıp ama arıyoruz bulacağız' dediğinde bir anda nefesi kesildiğini anlamıştım. Bir anda gözleri gözlerimi bulduğunda gözlerinin içindeki yangını gördüm. Hızlı bir şekilde oturduğu yerden kalkıp yakama yapıştı. Gözlerime bakarak; " Sen bırak dedin bana. Sana emanet ettim kızımı. Sana güvendim sana. Nerede şimdi benim kızım. Bul benim kızımı bul nefesimi bul. Benim elimden şuan hiç bir şey gelmez sensin tek çarem bul, ne olursun bul ben yaşayamam" Meryemce yere çöktüğünde onunla birlikte bende yere çöktüm. Başı omzuma yaslı; "Mustafa Hamza bul kızımı sen ağasın, sen her şeyi yaparsın. Sana yalvarıyorum ne olur. Yak bu Mardin'i kavur ama bul " Ağızından başka bir kelime çıkmadı, çıkamadı. Meryemce hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ben elimi kaldırıp sarılmak istedim ama yapmadım. Elimi kollarına koymuştum ki konağın kapısı birden açıldı. Kamil koşarak içeriye girdiğinde benimle birlikte Meryemce de ayağa kalktı. Kamil ellerini karnında birleştirip; "Ağam bir kız bulmuşlar " Kamil'e baktığımda başını önüne eğdi. Tahmin ettiğim şeyin olmasını istemedim. Derin bir nefesle; "Nerede " "Şey ağam ormanlık alanda " Meryemce bana tutunarak, acıyla bağırdı. "Nasıl bulundu, söylesene be adam söyle" Kamil başını önüne eğip benim bile zor duyacağım bir sesle; "Ağam ölmüş olarak .... " .......................... umarım beğenirsiniz... yazım hatalarım vardır affola ........ Allaha emanet olun... Sizi seven çatlak yazar.. :):):)... |
0% |