Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Beni bırakma...

@ahan5354

MUSTAFA HAMZA...
Hazar, Meryemceyi yatağa yatırıp çıkmıştı. Herkes odaya girerken ben, Bedirhan ve Baran avluya çıkmıştık. Hazar ve Leyla hanım arasında gergin bir konuşma olduğu belliydi. Hazar'a seslendiğimde, Leyla hanım hızla yanından ayrılıp bizim odaya geçmişti. Hazar ile göz göze geldiğimizde yanıma yaklaşmak yerine odasına doğru giderken;
"Sabah ağam sabah, inan çok yorgunum"
"Tamam Hazar, dinlen bakalım"
"Sağ ol ağam, Meriç'e söyle arabadaki havluyla birlikte arabayı yaksın"
"Hazar nasıl yani"
"Gidin arabaya bakın ona göre siz karar verin ben çok yorgunum"
Hazar odasına girdiğinde, babam ve amcam odadan çıkıyorlardı. Babam omzumu sıkıp amcam ile odalarına doğru gittiler. Konağın kapısına gidecekken odadan yeni çıkan Kadir ve Serdar gülerek;
"Gülcan yenge dikiş atıyor koluna Meryemce ablanın"
"Tamam sizde geçin dinlenin abim"
"Tamam abi, hadi Serdar hanımlar birazdan gelirler"
Kardeşlerimde odalarına giderken, üçümüz konağın kapısına çıkmıştık. Kapının az ötesindeki arabaya yaklaştığımızda Meriç hemen yanımıza geldi. Meriç arabayı otomatik açınca kapıyı açtığımızda içerisine bakmıştık. Arabanın her yerinde Meryemcenin kan izleri vardı. Ayak kısmına baktığımızda sadece uç kısımları beyaz kalmış havluyla, üçümüzde aynı anda;
"Meriç yak bu arabayı"
Konağa girdiğimizde herkes odalarına çekiliyordu. Baran ve Bedirhan konağımdaki odalarına çekilince bende yavaş yavaş odama girmiştim. Odama baktığımda içeride sadece Ateş ailesi ve Devran ile Avşin vardı. Kimseye bakmadan dolaptan üzerime bir kaç parça kıyafet alıp odadan tekrar çıktım. Mina'nın odasına çıkıp, odadaki banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından üzerimi giyinip, Mina'mı öpüp kokladıktan sonra odaya döndüm. Kapıyı açtığımda yatakta Dağhan ve Mert Meryemcenin açık saçlarını seviyorlardı. Yatağın ayak ucunda Gülcan ve Nisa oturuyordu. Odamdaki kanepede Devran oturuyor ve uzaktan Meryemceyi izliyordu. Adımlarımı onun yanında sonlandırıp yanına oturmuştum. Avşin hemen yanıma gelip dedeme yaptığını bana yaparak dizimin kenarına oturdu. Ben Avşin'in saçını severken, Dağhan abim birden;
"Hazar ağa bir şey anlattı mı Mustafa'm"
"Yok abi yorgunum dedi, sabah anlatacakmış"
"Anladım Mustafa ağam"
Devran ile göz göze geldiğimizde, ikimizde tebessüm etmiştik. Avşin odadan çıkarken, peşine Gülcan ve Nisa da çıkmıştı. Odadaki sessizliği bozan Meryemcenin hafif hafif inlemesi olmuştu. Hepimizin dikkatini çekince Devran gülerek;
"Ulan Meleğim, şu halimize bak dört erkek sana bir şey olacak diye, çocuk gibi hemen dikkat kesiliyoruz"
"Haklısın devrem yaa"
"Dağhan ve Mert oradan kalkın da yanımıza gelin"
"Yok yaa Devran abi, kalkma Dağhan abi o gelecek yanına"
Ben karşımdaki üç erkeğe gülerken, odanın kapısı açılmıştı. Elinde çaylarla birlikte Avşinler içeriye girmişti. Avşin çayları dağıtırken Dağhan ve Mert'te yanımıza gelmişti. Kendi aramızda sanki hiç bir şey olmamış gibi normal bir sohbet yapmaya başladığımda, odada bir ufak hıçkırık sesi duyuldu. Hepimiz yatağa baktığımızda Meryemce uykusunda ağlıyordu. Dağhan yerden kalkıp Meryemcenin yanına yatağa oturduğunda, odadaki loş ışıkta bir şey dikkatimi çekmişti. Birden gür bir sesle, Mert'e ışığı açmasını söyledim. Odanın ışıkları yandığında Hazar'ın kucağında dikkatimi çekmemişti çenesindeki parmak izleri. Çok büyük bir kuvvetle çenesi sıkılmıştı belli. Dağhan ışığı tekrar kapattırdığında bende sinirle kütüphaneye geçmiştim. Meryemce ile kendimize kuran ve kitap okumak için aldığımız berjerlerden bana ait siyah olana oturarak sakinleşmek için gözlerimi kapadım. Gözüm kapalı ne kadar durdum bilmiyorum ama omzuma konulan elle gözlerimi açtım. Devran tebessümle;
"Biz odalarımıza dağılıyoruz, Sende meleğimin yanına geç ağam"
Gülerek odaya girdiğimde Devran arkamdan odaya girmişti. Devran odanın kapısını açtığında Avşin, Nisa ve Gülcan'ın peşine odadan çıkmıştı. Kapı aralık dururken Dağhan abim önüme gelerek;
"Güneş bey, bir şey olursa haber ver"
"Olur Dağhan abi"
Dağhan abimin arkasından kapıya bakarken, Mert hafif öksürükle ona bakmamı sağlamıştı. Mert'e baktığımda çatık kaşlarla;
"Bana da haber ver Karamın adamı"
"Olur Meryemcemin gerçek adamı"
Odadan herkes çıktığında kapıyı tamamen kapatıp, Meryemcenin yanına yatağa geçmiştim. Yatağın bana ait olan tarafa geçip, omzumu yatak başlığına yaslayarak, karımı, gül güzelimi izlemeye başladım. Yüzünü sevmeye başladığımda, parmaklarım çenesindeki parmak izlerine gitmişti. Yanağını öperken, ezanın sesiyle kendime gelmiştim. Meryemcenin anlını öptüğümde, gözümden düşen tek göz yaşını hızla silmiştim.
Meryemce yavaşça gözlerini açıp bana baktığında, kaç gündür almadığım nefesi almıştım sanki. Bana gülerek yatakta doğrulmaya çalışınca, canın acısıyla hafif bir inilti kaçmıştı ağızından. Ayağa kalktığımda oturduğu yerden bana, gözlerime bakıyordu. Meryemceyi kucağıma alıp banyoya götürmüştüm. Banyoda onu bırakıp tekrar odaya girmiştim. Onu beklerken, hamile haliyle onu bu hale kim getirene neler yapacağımı düşünüyordum. Kapı hafif aralanınca hemen içeriye girdim. Lavaboda abdest almaya çalışan gül güzelime yardım etmiştim. Kucağıma alıp tekrar odaya, yatağın üzerine oturtmuştum. Bende banyoya girip hızla abdest aldım. Odaya geldiğimde bıraktığım yerde sadece bana bakıyordu. Dolaba yönelip, namaz için kullandığı feracesini ve tülbentini alıp yanına gelmiştim. Koluna dikkat ederek, üzerine feracesini giydirdim. Başına Tülbentini bağladığımda, başını kaldırmış gözlerime bakıyordu. Anlından öpüp ayağa kaldırıp, seccadeleri arka arkaya sermiştim.
Namazımızı kıldığımızda, dua ederken kulağıma gelen sessiz iç çekmelerle huzur bulduğum kadının ağladığını anlamıştım. Oturduğum yerde arkamı döndüğümde, hem ağlıyor hem de ellerini açmış dua ediyordu. Seccadeden kalkıp yanına gittiğimde, ayağa kalkmaya çalışmıştı. Meryemceyi kolundan tutup ayağa kaldırdım. Yürümesine izin vermeden kucağıma alıp, Yatağa yatırdığımda yavaşça bana dönerek göğsüme girmişti. Başındaki tülbentini çıkarıp, burnumu saçlarına dayadığımda oda yakamı sıkıca tutmuş konuşmaya başlamıştı.
"O adam, ikisini öldürdüğünde ben hiç bir şey yapamadım Mustafa kucağımda öldüler"
" Hangi adam gül güzelim, anlat bana hadi güzelim"
"Ben, ben şey tanımıyorum, iğrenç bir adamdı"
"Tek miydi gülüm"
"Tekti, bana sahip olmak istedi. Ben izin vermeyince üzerime yürüyünce evde yaşlı kadın beni korumak istedi ama o adam o kadını anlından vurdu. Kadın ölünce, oğlu beni kurtarmak için önüme geçti, bu sefer onu kalbinden vurdu. Ben evden kaçıyordum ki beni vurdu işte sonrada Hazar ağa beni bulmuş getirdi."
"Çeneni o adi herif mi yaptı."
"Evet, Mustafa'm. Asim ben seni çok özledim. sarıl bana ,öp beni, sev beni ne olur"
Meryemceyi göğsüme iyice hapsetmiştim. Tekrar ağlamaya başladığında onu bu hale getirene daha da öldürme isteğiyle tutuşmaya başlamıştım. Ona bunu yapana yavaş yavaş ölümü yaşatacağıma yemin etmiştim.
Meryemcenin nefes alış verişleri düzene girince bende kendimi uykuya teslim etmiştim.
Gözlerimi karnımda oturan Mina ve yanımda uzanan Talha ile açmıştım. Dün geceyi bir an rüya zannetsem de kısa süre sonra kolunda askıyla Meryemce odaya girdi. Gülerek eğilip anlımı öpüp;
"Aman ağamm, sende ne uykucu çıktın yaa. Görende diyecek ki bir kaç gecedir uykuya hasret"
"Yok yaa ne hasreti karım yoktu bir kaç gecedir bir deliksiz uyudum sorma"
" Hadi kalk, kalk masa kuruluyor. Dağhan, Mert ve Devran seni soruyor"
"Tamam sen al çocukları çık avluya bende geliyorum"
Meryemce ve çocuklar çıkınca arkasından bakmıştım. Benim karım gerçekten deliydi artık inanmıştım. Sabah o kadar ağlayıp, şimdi hiç bir şey olmamış gibi herkese destek ve ayakta duruyordu. Üzerimi giyinip avluya çıktığımda annem ve yengem Meryemceye sarılmış sedirlerde oturuyordu. Masaya yavaş yavaş herkes geçerken, Hazar'ın olmadığını fark edince biraz gür bir sesle;
"Hazarrr, hayatım kahvaltını odana getireyim mi"
Konakta herkes gülerken, Hazar odasından çıkıp üst katın korkuluklarına hafif yaslanarak;
"Hanım ağam, hanım ağam dikkat et kocanız bana yürüyor. Bir daha yanından fazla uzaklaşmayın. Ben namuslu bir ağayım söyleyin kocanıza her ağanın eti yenmez "
"Ne yaparsın Hazar ağam yaa, sana ya da Devran'a yürür, Çünkü tek bekar sizsiniz"
Hazar gülerek avluya inerken, Meryemce birden sanki bir şey arar gibi etrafa bakmaya başladı. Ben ağzımı açıyordum ki, Meryemce birden ;
"Emrah ve Sinan nerede Gül'üm"
"Şey yenge onlar kalkmıyorlar. Senin bulduğunu, geldiğini söyledik yine inanmadılar."
Meryemce şaşkınca bize bakınca, ona dönüp bana dediklerini, yaptıklarını anlattım. Gözleri dolmuştu. Gözlerimle çağır dediğimde, tatlı gülümsemeyle;
"OOOO Mustafa ağam nerede bu evin yakışıklı paşaları, bu kadar bağırıyorum da duymuyorlar Sinaaaannn, Emraaaaaah neredesin siz yaaa"
Konağın iki odasının kapısının hızla açıldığını duymuştuk. Yukarıdan avluya aynı anda ikisininde sesi gelmişti;
"Yengeeeeee"
Emrah ve Sinan koşarak aşağı inerken, Sinan'ın utangaç olup hemen sarılmayacağını biliyordum ama benim deli yeğenim Emrah ayarsız olduğu için hemen sarılacağını anlamıştım. Meryemce oturduğu yerden kalkıp kolunu ikisine gösterdiğinde, birden ikiside durmuştu. Sinan birden;
"Ne oldu sana yengem"
"Sinek ısırdı Sinancım"
"Yenge fazla ısırmış galiba"
"Galiba Emrah galiba, hadi geçin yerinize"
Çocuklarda yerine geçtiğinde afiyet olsun diyerek, buyurun etmiştim. Kahvaltımızı ederken, konağın kapısı açıldı ve Leyla hanım içeriye girdi. Leyla hanımı masaya buyur ettiğimizde bize gülerek;
"Teşekkür ederim Mustafa bey, Hazar seninle bir yere gidebilir miyiz"
Hazar ile dün atışan bu ikili ne ara bu kadar samimi olmuşlardı. Hazar şaşırmış olacak ki öksürükle tamam manasında kafasını sallamıştı. Leyla hanım yerine oturmadan Meryemcenin yanına gelip;
"Meryemce hanım sizde kahvaltınızı ettiyseniz, İsmail bey ile olan görüşmenize bırakayım"
Hepimiz meryemceye bakarken, o hiç bir şey olmamış gibi yerinden kalkıp odaya doğru yürümeye başladı. Meryemcenin peşinden bende odaya girmiştim. Üzerine hırkasını alırken tam ağzımı açıyordum ki hızla gelip başını göğsüme kalbimin üzerine koyarak;
" Asi ağam, bu adamla görüşmem lazım benim. Mert bu adamla ile görüşmezse izin alamayacak. Kısa bir görüşme olacak. Merak etme babamla yaşıt"
"Tamam fazla uzun sürmesin ve hemen eve gelip dinleniyorsun anlaştık mı"
"Hemencik geleceğim söz, zaten kolum azcık ağrıyor."
Meryemce boynumu öpüp odadan çıkmıştı. Odadan çıkarken sadece cüzdanını ve telefonunu alması da , hemen döneceğinin kanıtıydı. Meryemcenin peşine bende avluya çıkmıştım. Sedirlere tam oturuyordum ki, babam birden bağırmaya başladı.
"Ağam, oğlum azcık oturt artık kızımı, o kendini düşünmüyor ama biz onu düşünmek zorundayız. Bu akşam abisi onunla konuşacak "
"Baba, Meryemce hanımın kendine göre iş-"
"Mustafa Hamza şuan benim ağam değilsin oğlumsun ben ne diyorsam o duydun mu beni"
Babama cevap vermeden bakışlarımı avluya çevirdiğimde, herkesin babamla aynı fikirde olduğunu anlamıştım. Sedirlere hiç oturmadan sandalyedeki ceketimi alıp konaktan dışarıya çıkmıştım.
..............................................
MERYEMCE...
Leyla arabayı kullanmaya başladığında, Hazar ağam yanında oturuyordu. Elimi Leylanın omzuna koyduğumda, dikiz aynasından bakışmıştık. Hazar ağa bir yere gitmediğimizi anlayınca;
"Benim dediğim yere gidelim, şehir dışına sür çok bilmiş avukat"
"Olur üstün zekalı ağa"
Hazar ağanın tarifiyle geldiğimiz yer terk edilmiş, depo ve fabrikaların olduğu yerlerdi. Arabadan indiğimizde onu takip etmeye başlamıştık. Depoya girdiğimizde Hazar abi birden deponun demir kapısını hızla çarparak kapatmıştı. Üzerindeki ceketi çıkartıp, çatık kaşlarla;
"Hiç ağzını yorma Meryemce, seni bu hale getirenin Savaş iti ve eniği Atabek ağa olduğunu söylemeyeceğiz dimi"
"Hazar ağam yavaş yavaş ölümlerini izlemek varken neden bu kan dökme hırsı"
"Nasıl? kızım biz onların kanını dökmezsek onlar azacak iyice"
"Bak abi, tamam gidip söyleyeyim. Savaş'ın elinden kaçmasaydım, şuan sınırı geçmiştik. İleride senin aslan parçaların Savaş'a baba diyecekti. Ya dur ben o evden dün kaçmasaydım. Atabek karnımda senin oğulların varken bana tecavüz edecekti. Hangisini söyleyeyim he ağam sen söyle hiç birini söylemeyeceğim. Hazar ağam ben her zaman güçlüydüm ve hep güçlü olmak zorundayım. Şimdi beni kayıtsız şartsız seven sizleri bitiremem anladın mı.? benim bunları demem Mustafasız , nefesiz kalmam demek. Bunu isteme benden yalvarırım. Mustafa zeki adam, can alsın iyice, sinirli bir adam olsun istemiyorum. Zaten... zaten o ben gittikten sonra çok ama çok değişecek"
"Sen nereye gidiyorsun Meryemce"
"Evet benim niye haberim yok"
"Sakin olur musunuz ikinizde "
Leyla ve Hazar abim üzerime doğru yürümeye başlarken, aynı anda;
"Çatlatma adamı konuş"
"Ayy siz ikiniz nasıl aynı düşüncede oldunuz"
"Meryemcee, bacım sinirleniyorum artık"
"Tamam Hazar ağam tamam. Bebekler ben kendimi sıkmaya, güçlü durdukça onlarda kendilerini güvene almak için rahmimde geriliyorlar böyle devam ederse doğumda onlar yaşar ama ben öleceğim"
Hazar ağa birden önündeki sandalyeye tekme geçirdiğinde, Leyla annesinden sonra hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Ben onlara bakarken, hafif bir gülmeyle üzülmelerini istemediğim için;
"Gençler şimdi ölmüyorum ki, doğumda da ölmeyebilirim. Artık sizinle zaman geçireceğim. Hep sizinle olacağım"
"Ahh hanımağam lütfettin. Mustafa bunu ondan sakladın diye seni ölmekten beter edecek haberin var mı"
"Sen söylemeyeceksin, oda bilmeyecek. sana bunları dedim, olurda doğumda ölürsem hemen toplarla asi ağamı ve sevdiklerimi"
"Hanım ağam oradan bakılınca, ruhsuz bir adama mı benziyorum"
"Biraz öyle galiba"
"Meryemceee"
"Tamam abim, tamam ağam yaa"
"Hanım ağam "
"Tamam ağam ölmeyeceğim, daha sizi evlendireceğim. Devran ve Avşin var. Bu deli doktor çok olacak hayatınızda merak etmeyin"
"İnşallah dilam inşallah"
"Söyleme tamam mı ağam?. Beni kaçıranın o olduğunu, Melihşah ağaya da söyle. Ben tanımıyorum dedim. Mustafa ağam mutlaka araştıracak, sen yaparsın artık bir şeyler abim"
"Mustafa, Baran ve Bedirhan beni öldürecekler, kızım sen farkında değilsin. Sen bize çok iyi geldin hazal bizi dağıtmıştı. Mustafa asiydi, o kadından sonra iyice delirdi. Sonra sen geldin anlamadan her şeyi, herkesi, bizi topladın. Ölme tamam mı deli doktor ölme. Mustafa'yı nefesiz bırakma. Biraz bencilce olacak ama en önemlisi bana tekrar bacı acısı yaşatma"
"Olur ağam olur"
Hazar ağam sigarasını içmek için deponun dışına doğru giderken, sandalyede oturan Leylanın yanına gittim. Yüzünü ellerimin arasına alarak;
"Ağlama avukatım, ağlama canım. Merak etme ben Zeynep sultan gibi bırakıp gitmeyeceğim"
"Gitmezsin dimi Meryemce "
"Allah izin verirse gitmem merak etme "
Leylayı sandalyeden kaldırıp, dışarıya doğru yürürken yüzüne gülüyordum. Arabaya bindiğimizde arabayı Hazar ağam kullanıyordu. Leyla yanıma oturduğunda, Hazar ağam dikiz aynasından Leylaya bakarak;
"Avukat sen ağlayınca çok çirkin oluyormuşsun. Sen suratsızken bile böyle çirkin değilsin"
"Sende sinir bir adamsın yaa, "
"En azından ben sinirim sen çirkinsin"
"Hazar beyy, siz... siz gıcıksınız "
"Avukat hanım, bence zorlama artık"
Leyla hızla kafasını omzuma koyup gözlerini kapamıştı. Hazar abime baktığımda kaşları çatık yola bakıyordu. Konağın önüne geldiğimizde Hazar ağam ve Leyla şirkete geçmek için beni bırakıp gitmişlerdi. Konağa girdiğimde avluda babam ve amcam kahve içiyorlardı. Babam ve amcamın arasına oturduğumda, babam elini çeneme koyup yüzüne bakmamı sağlamıştı. Ben gülerek ona bakarken, oda anlımdan öpüp konuşmaya başlamıştı.
"Kızım, deli kızım artık uslu dur, bak seni bizden aldılar sandık. Annen, yengen , ben ve amcan yaşlı insanız. Tamam gözümüzün önünde işine git gel bir şey demiyoruz ama"
"Tamam baba söz uslu duracağım"
"Ama kızım niy.. bir dakika sen tamam mı dedin"
"Evet babam sizi üzmeyeceğim. Hastanede doktor, konakta gelin, yenge çocuklarıma anne olacağım. Mustafa Hamza ağam ne derse o olacak"
Babam tekrar sarıldığında Gülcan'ım masanın yanına gelip, hafif yüzüme baktı. Bende ona bakınca;
"Meryemce gel de odada koluna bakayım, pansumanını yapalım"
"Olur vayemin"
Ben ayağa kalktığımda Gülcan önden odama girdi. Bende odaya girerken askıyı kolumdan çıkarıyordum. Odaya girip kapıyı kapadığımda Gülcan yüzüme bakmadan üzerimdeki gömleği çıkarmama yardımcı oluyordu. Gülcan'ı ilk defa böyle bana karşı ilgisiz, donuk görüyordum. Elimi çenesine koyup, yüzüme bakmasını sağladım.
"Vayemin niye yüzüme bakmıyorsun"
"Bana ne zaman söyleyecektin. Bebekler seni yorarken, yavaş yavaş ölümünü hazırladıklarını ne zaman söyleyecektin. Ben geçenlerde sana 48 saatli nöbet yazdım yaa. Onlar sen üzüldüğünde rahmine zarar verirken, sen bu nasıl saklarsın yaaa"
"Sessiz olur musun"
"Sessiz olayım öyle mi Meryemce sessiz olayım. Tamam ne halin varsa gör tamam mı? bunlarla da kendin savaş bize yansıtma tamam mı? Ben senin ölmeni istemiyorum. Doğumu yapana kadar bırak doktorluğu"
"5 ay öyle mi? koca beş ay evde mi otur diyorsun"
"Anlamıyorsun dimi, sen o çocukları doğururken ölürsen ne olacak? dur sen yorulma ben söyleyeyim hepimiz o çocukları senin katillin olarak göreceğiz. Herkes dağılacak, Kezban hanım seve seve kızını kocana verecek. Ağla kızım, yıkıl merak etme seni kimse yadırgamaz"
"AAAA yeter anlıyor musun yeter. karışma bana. Ben bu çocukları doğururken ölsem, sadece 10 gün sonra hepiniz kendinizi toplayacaksınız. Eski düzene devam edeceksiniz. Siz hiç biriniz farkında değilsiniz benim sizin arkanızda durmam lazım. Kadir baba seni bana emanet etti. Dağhan ve Mert annem ve babamın emanetleri ne kadar evli olsalar da bana muhtaçlar. Devran, Talha ve Avşin benimle can buluyorlar. Kızım, Mina'm her şeyim annesi giderken bana emanet ettiği en güzel varlığım. Alibeyoğlu ailesi, İnan ve hazar ağam hepiniz bana diyorsunuz iyi ki geldin iyi ki varsın. Ben ilk defa aşık oldum kızım, nefesim olan adamı bırakıp gitmek kolay mı? Ben doğarken büyük doğmuşum. Evet bencillikse kendimden önce sizi düşünmem bencilim kendi başımın çaresine bakarım ben. Ben alıştığım düzenimi bozduğumda ne kadar berbat hale geldiğimi senin bilmen lazım. Neyse Gülcan boş ver"
Gülcan sinile kapıyı çekip, gittiğinde içimde tuttuğum göz yaşlarımı serbest bırakmıştım. Yere oturup sırtımı yatağa yaslayarak ağlamaya devam etmiştim. Ne kadar ağladım bilmiyorum ama ağlarken olduğum yerde sızmışım. Gözlerimi kolumun acısıyla açmıştım. Uyurken yere uzanmışım oda kolumun üzerine dikişlerim açılmasa da kanama yapmıştı.
Banyoya girip ilk yardım çantasını bulup bandajı yenilemiştim. Üzerimi değiştirip avluya çıktığımda kızlar masayı hazırlıyordu. Gülcan ile göz göze gelmemeye gayret ederek sedirlere oturmuştum. Konağın kapısı hızla açıldığında hepimiz oraya bakmıştık. Mustafa iki adımda yanıma gelip, çatık kaşlarla;
"Seni kim kaçırdı Meryemce Alibeyoğlu"
"Sabah söyledim ya tanımıyordum diye"
"Emin misin Meryemce"
"Eminim Asi ağam"
"Tamam "
Akşam yemeği sessiz geçmiş, çayları içerken sedirlere geçmiştik. Önümdeki tatlımdan bir çatal almıştım ki Dağhan'ın seslenmesiyle yiyemeden geriye tabağa koymuştum.
"Meryemce seninle bir şey konuşacağım"
"Buyur Dağhan"
"Bu günlük beni abi gibi dinle, babamız gibi dinle olur mu"
"Dağhan şimdi değil lütfen"
"Ne lütfen ne, kızım sen gece buraya kanlar içinde geldin. Sabah hiç bir şey olmamış gibi gidiyorsun sözde toplantın varmış gibi. Otele soruyorum ne gelen ne giden var. Bana bak benciliğin yeter herkesi sen koruyamazsın, herkesi sen düşünemezsin. Evlisin evli gibi davran, senin bir kızın ve şimdi karnında iki tane oğlun var. Mert evlendi, bırak onu . Ben evlendim, bırak beni. Devran koskoca adam, bırak bizi bırak kızım düşünme. Yorulmadın mı ayakta durmaktan yorulmadın mı bizi ve yeni aileni sevdiklerini düşünmekten."
"Abi"
"Ne abisi lan , elimde kalacaksın yeter. Psikolojin gitti senin, geçen kızını neredeyse dövecektin. Kendine gel anlıyor musun beni. Seni kim kaçırdı söyle ama dur sen onu da söylemezsin dimi. Başının çaresine kendin bakacaksın, sebep aman abilerime, kocama bir şey olmasın diye"
"Beni dinler misin"
Dağhan birden ayağa kalkıp önüme dikilmişti. Kaşları çatık,gür bir sesle;
"Seni ne ben nede kimse dinlemeyecek anladın mı?. Ne zaman bizi abi, kocanı bilirsin o zaman dinleyeceğiz. Lan Leyla senden korkusuna bir şey anlatamıyor. Hazar sadece bir köy evinin önünde yaralı buldum diyor. Meryemcee konuşturma beni ne sen on yaş-"
Dağhan lafını on yaşıma getirdiğinde hızla ayağa kalkıp önüne dikildim. Kasıklarıma giren ağrıyı yok sayarak elime hafif göğsüne vurdum;
"Bana bak bana, o gün sen dedin o salonda güçlü olacaksın yıkılmayacaksın. Sen, babam, Kadir binbaşım ve annem sen güçlüsün Meryemce, sen herkesi düşünürsün Meryemce. Ben on yaşımda o evde senden yediğim tokatla büyüdüm Dağhan efendi. Evet yoruldum evet bittim. Ben bu yaşıma kadar siz daha güçlü olun siz daha mutlu olun diye yaşadığım, gördüğüm duyduğum her şeyi sineme çektim Binbaşım, babamın emaneti. Mert daha çok okusun diye her zaman adımlarıma dikkat ettim. Annemin emaneti huzurlu olsun diye Trabzon'da oturdum. Devran, yıkılmasın diye ne zaman yetiş dedi yetiştim. Şimdi evet ben susturdum Leylayı. ben susturdum Hazar ağayı. beni kaçıran Atabek ağaydı. Karnımda Mustafa ağanın çocukları varken bana tecavüz edecekken kaçtım o evden. yine gözümün önünde iki kişi öldü ve ben yine susmak zorunda kaldım. Evet ben bencilim kendimden önce sizi düşünüyorum diye. aslında bencillik kendini düşünmekken benim benciliğim sizsiniz."
"Ablaa"
"Kes sesini Mert, dinle Dağhan efendi, ben belki beş ay sonra öleceğim ve yine sizi düşündüğüm için üzülmeyin diye söylemedim. Karnımdaki aslan parçaları beni yavaş yavaş öldürürken ben siz gülün mutlu olun diye söylemedim. Evet ben belki doğum yaparken öleceğim. Tamam kabul artık susuyorum, haklısınız siz, ben haksızım. Ben bu konaktakileri ve sizi çok sevdiğim için suçluyum. Hayatımı size adadığım için suçluyum. Herkes Mustafayı iyileştirdin derken onu üzmemek için, eski Mustafa olmasın diye sustuğum için suçluyum. Hamza dede sen ayakta tut kızım konağı dediğinde söz verdiğim için suçluyum. Annem ve babam ölmeden abin ve kardeşini üzme onları dediğinde, üzmemek için çabaladığım için suçluyum. Binbaşım Kadir kızım ağlamasın, üzülmesin dediğinde ona verdiğim söz için suçluyum. Devran, Avşin ve Talha onların üzülmemesi için yanlarında olduğum için suçluyum. Şimdi Binbaşım Dağhan Selim Ateş ben sizi sevdiğim için suçluyum haklısın"
Arkamı döndüğümde Mustafa ile göz göze geldiğimizde yıkılmıştım. Karşımda kocam aşık olduğum adam yoktu. Ben ona bakarken hızla kolumu tutup sürüklercesine odamıza götürmüştü. Beni odaya resmen fırlatmıştı. Kapıyı kapatmadan ;
"Bir Allah kulu bu kapıya gelmeyecek"
Hızla kapıyı kapatıp kilitlemişti. Sinirle burnundan soluyarak karşıma dikildi. Ben onun gözlerine bakarken iki kolumu tutup sıkmaya başlamıştı. Yaralı kolumdaki ıslaklığı fark etmiştim ama susuyordum. Canım yanmaya başladığında, Mustafa da konuşmaya başlamıştı.
"Anlat bana da dök içini, Lan ben senin için ölürüm, ölür. Sen o yoğum bakımda nefesin kesildiğinde kalbin durduğunda ben öldüm lan. İçine ettiğimin hayatın da ömrüme bir kış güneşi gibi doğduğun için ben yaşıyorum. Sen beni düşünme, ben senden çocuk istemedim, sen zaten bana kızımla geldin. Ağalık mı gidecekti gitseydi lan gitseydi. O ağalık benden gitseydi de senin canına bir şey olmasaydı. Şimdi kendini düşünmeden ben mutlu olayım diye dünyaya getireceğin çocuklarım, oğullarım dünyaya geldiğinde ben onlara babalık yapar mıyım ? dur ben söyleyeyim hanım efendi yapmam benim için katilden farksız olurlar. Anne sevgisi olmayan çocuklarda baba sevgisi de olmazdı. Sana bir şey olursa inan yakarım bu Mardin'i, kimsenin külü bulunmaz. Şimdi anlıyorum ben ölürsem evlenir misin, yok hayatta olursam. Bana bak Meryemce hanım bu günden sonra o çocuklar doğana kadar Azrail ağa ile yaşayacaksın. Bu oda ikimize de cehennem olacak bundan sonra duydun mu beni?. İlk doktor kontrolüne geleceğim olurda Medine hanım zor derse.... eğer zor derse Şule ile iyi geçinmeye çalış. Çünkü sen o doğumda ölürsen senden sonra onlara annelik Şule yapacak. İnan bana doğuma gitmeden bir gün önce gözünün önünde nikah kıyarım ona. Bana ben mutlu olayım diye bu kadar şeyi sakladın ya, ben senin gibi arkandan iş çevirmem her şeyi gözünün önünde yaparım. Sen başında anne diye olmadığın çocuklara babalık yapmam, yapmayacağım. Bu arada şunu da söyleyeyim, sırf sana benziyor diye, sen kokuyor diye Minayı yatılı okula veririm. Şimdi Meryemce hanım ister sus ister susma, ister güçlü dur ister durma artık böyle. Sen beni ve kendini düşünmedin ya"
Mustafa, cümlesini bitirmeden hızla kollarımı bıraktı. Ben ona bakmak isterken O yüzüme bile bakmadan kapıyı çarpıp çıktı. Kasıklarımdaki ağrı iyice kendini belli etmeye başladığında dişlerimi sıkmaya başladım. Zorda olsa banyoya girmiştim. Üzerimdeki pantolonda gördüğüm kanla hızlı olmaya çalışarak avluya çıktım. Herkes kendi arasında bir şey konuşurken, kolumdaki askıya aldırış etmeden kapıya yöneldiğimde, gök gürültüsünü anımsatan gür bir sesle Mustafa Hamza;
"Nereye gidiyorsun"
Kimseye bir şey demeden ve bakmadan;
"Leyla arabanı getir çabuk"
Leyla hızla yanımdan geçerken, kapıdan çıkıyordum ki arkamdan herkesin ayağa kalktığını gördüm. Geriye dönerek annem ve babama bakarak;
"Korkmayın anne, baba ve kimseyi istemiyorum gerek yok"
Konağın kapısına geldiğimde Leyla kolumdan dikkatle tutarak beni arkaya yatırdı. Leyla direksiyona geçerken kapıyı kapamadan arabayı çalıştırmıştı. Araba hareket etmeye başladığında elimi karnıma koydum.
"Asilerim, babalarının aslan parçaları korkmayın uslu durun tamam mı"
Hastaneye geldiğimizde, hızlı olmaya çalışarak hastaneye girmiştik. Medinenin odasına girdiğimizde gözlerim kararmaya başladı. İçim çekilmeye başladığında yere düşeceğim diye beklerken havalanmıştım.
..............................................
Gözlerimi açtığımda başımda sadece Leyla vardı. Gözümü kısa bir an koluma çevirdim. Pansumanı yenilenmişti. Gülerek yüzüme bakarak;
"Bebekler tosun gibiler, ama rahatlama hemen o kan kendini sıktığın için gelmiş."
"Kimse geldi mi"
"Hiç kimse gelmedi, yalnız tesadüf Yaman bey burada"
"Hangi Yaman? senin psikiyatri mi"
"Evet, Medine hanımın abisi ya. Bir haftalık yanına gelmiş Süreyya yurtdışına gitmiş Naci onu çağırmış"
"Vayy, eski aşk alevlenir mi?"
"Bana bak hasta demem vururum seni hee"
"Merak edip aramadılar mı bile"
"Üzülme Meryemce'm hepsi şuan kapıda Yaman sokmadı içeriye onları"
"Kimler var"
"Hazar, Bedirhan, Devran, Baran, Dağhan, Mert, Avşin, Gülcan, ve Nisa diğerleri konakta Mina'yı sakinleştirmeye uğraşıyorlardı en son"
"O, ağam gelmedi mi"
"Geldi o da kapıda"
"Niye girmiyorlar içeriye"
"Yaman bir tek beni soktu."
"Kimlere kıl oldu"
"Kızlar hariç hepsine kıl. Bana dedi ki kim bu hanzolar"
"Şaka yapıyorsun, Yaman işte"
Leyla ağzını açıyordu ki, odanın kapısı açıldı. Kafamızı o tarafa uzatınca, gülerek;
"Beni bekliyordunuz galiba"
"Yaa sizi bekliyorduk Yaman bey"
"Aaa Leyla yine gerginsin tatlım"
"Ben beş dakika dışarı çıkayım hava almam lazım"
"Leyla'm içme şu kötü şeyi sağlığına zararlı"
"Uyardığınız için sağ olun, Yaman bey"
Leyla sinir olmuş bir vaziyette odadan çıktığında, Yaman bey gülerek kolumdaki seruma baktı. Ben Yaman beye gülerken;
"Kız deli korkuttun bizi ama bizim kız seni baya korkutmuş. Korkma bebekler sana zarar vermiyorlar bizimki sen azcık kendini dizginle diye demiş. Birde üstüne kocana söyle demiş ki sen durmazsan o durdursun diye ama her şey galiba terse dönmüş"
"Evet Yaman bey ama neyse"
"Bak tehlikeli şu anlık bir durum yokmuş, istersen ağır kaldırmadan spor bile yaparsın ama kendini sıkma rahat bırak güzel meslektaşım."
"Ama doğum"
"Evet doğum normal olursa sıkıntı doğabilir, dikkat et kendine sıkılma, üzülme etkileniyor paşalar"
"Gördün mü onları"
"Leyla, Medineye bak dedi bende yanındaydım. Vallahi sadece ekrana baktım hiç sana bakmadım."
"Sağ ol bana saygı duyduğun için"
"Her zaman, bak son kez söylüyorum korkma seni etkilemiyorlar ama lütfen artık sert kabuklarını azcık arala. Normal doğum yapmayı düşünme birde sakın. Hadi ben çıkıyorum, birde şu dışarıdaki hanzoları içeriye almıyorum azcık daha dinlen"
"Kocamı al bence, siniri beni geçer"
"Ahh canım o zaten sinir yumağı olarak doğmuş bence"
"Yaman bey"
"Efendim deli kalp cerrahi Meryemce ateş, pardon Alibeyoğlu"
"Kocamı diyorum "
"Tamam hadi dinlen"
Yaman odadan çıktığında kafamı cama çevirerek, düşünmeye başladım. Ben hep alıştım önce sevdiklerim olmasına ve hep de öyle olacaktı. Kapı sesine kafamı çevirip baktığımda içeriye Hazar ağa girmişti. Yatakta oturur vaziyette gelirken oda karşımdaki koltuğa oturmuştu. Gülerek;
"Hayır olsun ağam"
"Sana hala sinirliler"
"Tamam abim, sana bir şey dediler mi"
"Yok, hatta benim ruhsuz olmamdan kaynaklı bana anlatmana sevinmişler ama seni göresi gözleri yok"
"Anladım abi anladım, sana bir şey demesinler benim yüzümden aranız açılmasında "
"Yok dila'm iyiyiz, ama ağam sana çok sinirli"
" Sen mi söyledin Atabek'i"
"Evet abim, ne yapayım"
"Tamam abim, bana ne dedi biliyor musun ağan"
"Ne dedi ağam olacak kocan"
"Şuleyi kuma alacakmış üzerime "
"Çüşşşşş, Oha ne diyorsun kızım sen"
"Öyle dedi abi, neyse hazar abim sana sorarlarsa söylersin, ölüm tehlikesi sadece normal doğum yaparsam varmış şu an gayet iyilermiş"
" Gerçekten mi abim"
"Evet ağam sakin ol, Hadi sende git biz Leyla ile geliriz. Serumun bitmesini bekliyorum"
"Beraber döneriz Hanım ağam"
"Peki ağam, sen bilirsin"
Hazar abim elindeki telefona bir şeyler yazıp kapatmıştı. Mustafa'ya haber verdiğinden adım gibi emindim. Çok geçmeden kapı açılmıştı. Hazar ağamın adamı Meriç elinde bir tabağa konulmuş tatlı ile gelmişti. Kucağıma koyarken hafif tebessüm etmişti. Meriç odadan çıkarken, arkasından seslendim. Dönüp bana baktığında;
"Teşekkür ederim Meriç"
"Ne demek hanım ağam, Boran aradı az önce sana tatlı getirmemi söyledi"
"Tamam Meriç sağ ol, onu ara söyle iyi olduğumu "
"Baş üstüne hanım ağam, Allah seni başımızdan eksik etmesin"
Ağzımı açıyordum ki Hazar ağam hafif bir öksürükle,
"Sen benim arabayı al git, ben Leyla hanım ve hanımağanla Alibeyoğlu konağına geçeceğim. Sonra ararım oraya gelir beni alırsın ya da sen direk Alibeyoğlu konağına git"
"Emredersin ağam"
Meriç hızla odadan çıktığında, Hazar abim kaşlarını çatarak;
"Böyle iyi olma, sonra millet sana bir şey olacak diye korkuyor"
"Niye yaaa"
"Tamam kendin gibi davran"
Hazar abime hafif gülerek, kafamı cama çevirmiştim. Ben Mustafa ve kızımı düşünürken odanın kapısı açıldı. Bir umut belki asi'm gelmiştir diye kafamı çevirmiştim. Odaya peş peşe Yaman, Medine ve Leyla girmişti. Yamam, Hazar'a bakıp;
"Ateş, bu mu senin kocan"
"Hayır en yakın dostu, benimde abim olur kendi."
"Ben diğer hanzo zannetmiştim. Neyse ben Leylayı kaçırıyorum azcık tedavi edeceğim seni bu adam götürsün"
"Olmaz Yaman bey, Leyla benimle gelmesi lazım"
"Sen bana karşımı geliyorsun basarım sana morfini leyla olursun inan ki. Bu arada geçici başhekim görevini ben yapacağım için 15 günlük kafa raporu yazıyorum sana azcık spor yap, kitap oku ama gözünü seveyim kavga gürültü yapma. yani yazık paşalarına"
"Tamam Yaman bey tamam yormam asilerimi"
Medine ile biz konuşurken, Yaman bey eliyle Leylaya kapıyı göstermişti. Leyla bir adım atmıştı ki, Hazar abim sesini biraz kontrol etmeye çalışarak;
"Avukat hanım bir saat sonra Alibeyoğlu konağında olun"
"Sebep Hazar ağa"
"Sebebi yok ben öyle istiyorum. Sende uyacaksın bayan zeki avukat"
"Hazar ağa bana karışamazsın"
"Seninle bir alakası yok baş hekim bey yeni geldi yorgundur diye dedim"
"Belki yorgunluğunu ben alacağımdır, Neyse Yaman bey buyurun."
Leyla kapıdan çıkarken, Medine elimi tutup;
"Bana çok kızdın mı Meryemce"
"Keşke dikkat et deseydin be kuzum, olaylar bu kadar sarpa sarmasaydı. Neyse üzülme vardır bir hayır. Sonra konuşuruz olur mu"
"Olur canım yarım saat sonra çıkabilirsin"
Leyla çıktığında, Hazar ağam birden sinirle yerinden kalktı. Odada bir sağa bir sola volta atmaya başladığında midem bulanmaya başlamıştı. Hazar ağanın tavırları bana tanıdık gelmeye başlamıştı. On dakika sonra seruma baktığımda bitmeye yakındı ve ben çok sıkılmıştım. Birden;
"AAAA!!!! Hazar ağam, yeğenlerin ve ben çok sinir olduk sana hadi çık dışarıya üzerimi değiştireyim de çıkalım"
"Tamam kızım ben kapıdayım. Bak o zeki avukatı yollamasaydın sana yardım ederdi. Hemşire yollayım mı"
"Gerek yok ne Leylaya ne de hemşireye"
Hazar abim burnundan soluya soluya kapıya çıkmıştı. Yavaşça ayağa kalkıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp, odaya girdiğimde içimden ağlamak gelmişti. Dolabı açıp siyah hırkamı tek kolunu giyindim. Askıdaki koluma dikkat ederek, odadan çıktığımda kapının önünde Hazar ağa volta atmaya devam ediyordu. Beni görünce eliyle önünü göstermişti. Hastaneden çıktığımızda Leyla bahçede bizi bekliyordu. Anahtarları Hazar abiye uzatıp;
"Hazar ağa sen kullanır mısın"
"Tamam Avukat"
Hazar ağa kapıları açarken, leyla kulağıma ;
"Sığır vallahi sığır bu adam"
"Sakin güzel leylam ne oldu"
"Hiç hadi arabaya bin"
Leyla beni arka koltuğa oturtmuştu. Diğer tarafa dolanıp yanıma oturmuştu. Başımı tutup dizine yatırmıştı. Yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladığında, Hazar ağanın sesini duymuştum. Leylaya niye uyuduğumu sormuştu. Leylada seruma ufak bir doz sakin uyabilmem için sakinleştirici koyduklarını söylemişti. Gözlerimi Leylanın yüzümü severek adımı seslenmesiyle açtım. Arabadan uyuşuk bacaklarla içeriye girerken, Hazar ağam arabayı park ediyordu. Konağa girdiğimde avluda bir tek annem ve babam vardı. Leyla ve Hazar beraber odalarına çıkarken, ben anneme doğru yürümeye başladım. Masaya yaklaşmıştım ki , annem hızla kalkıp beni kollarının arasına almıştı. Annemin kokusunu çekerken kendimi o ufak kız çocuğu olmuştum. Hastaneden beri tuttuğum göz yaşlarımı bırakmıştım.
"Anne, ben sizin için, siz üzülmeyin diye yaptım. Suçlu muyum anne ben"
"Değilsin annem değilsin. Bende senin gibi güçlü olsaydım. Emin ol o zaman babana söylemezdim, o kalede Mustafa'yı"
Annemden azcık uzaklaşıp elimin tersiyle göz yaşlarımı silip;
"Anne, ben ne yapacağım herkes bana sırtını döndü"
"Kim döndü herkes senin yanında en önemlisi ben daha ölmedim"
Annem elimden tutup babamın yanına oturttu. Ben babama bakarken, birden kolunu kaldırıp sarılmıştı. Başım babamın göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Ben ağladıkça babam sadece geçecek kızım sakin ol diyordu. Ağlamamı durdurduğumda;
"Babam, ben hata yaptım. Ben en istemediğim şeyi yaptım. Mustafa'dan bir şey gizledim. Bencilce davrandım baba. Kendim başarırım çeker giderim diye düşündüm. Beni ne kadar sevdiğini, sevdiğinizi anladım. Ben hep ayakta durdum baba. On yaşımdan beri hep tek başıma ayakta durdum. Babam beni çok severdi değer verirdi ama beni hep sert bir disiplinle büyüttü. Sonra herkes birilerine bana emanet etti. Sonra bir baktım hepsi bana muhtaç, sonuç bu kızın deli olarak herkese yetmeye çalıştı."
"Tamam güzel kızım, deli doktorum. Tek tatlı arkadaşım, dostum ağlama"
"Baba, Mustafa bana dedi ki"
"Ne dedi kızım söyle "
"Baba, bana dedi ki Şuleyi sana kuma alacağım dedi"
Babam gülerek yüzümü ellerin arasına alarak;
"Alsın boş ver ben seni kız olarak bu konağa almışım. Annen gelin diye almış herkes sahiplenmiş seni boş ver o ağa olacak adamda sana onu kuma alsın. En önemlisi bu Mardin'in tek Hanım ağası olarak seni ilan eden Hamza ağadır."
"Baba"
Ben babama bakarken, annem elini karnıma koydu. Ben ve babam ne yapıyor diye bakarken, annem karnımı severek;
"Yeter ağlama bak buradaki küçük adamların babalarına sinirlenip, seni üzmesinler"
"Yok annem beni artık üzmeyecekler"
"Nasıl yani deli doktorum"
"Şey anne, baba. ben eğer normal doğum yaparsam ölüm tehlikem varmış. Çocuklar biraz büyükmüşler galiba kemik olarak"
"Sen normal doğurmazsan yani, sen şimdi ölmeyeceksin yani. Allah'ım çok şükür"
Babam başımı öpünce, gülerek ;
"Ben artık yatayım olur mu çok yoruldum saat 11 olmuş"
"Tamam güzel kızım git bakalım odana"
Yavaşça odama doğru yürürken, annem ve babamda odalarına çıkıyorlardı. Babam birden ;
"Kızım beni affet"
"Niye babam"
"Ben dedim sabah abine konuş diye"
"Olsun babam, belki de böyle olması iyi olmuştur bilemeyiz."
Odaya girdiğimde oda kapkaranlıktı. Odaya göz gezdirdiğimde Mustafa yatakta bile yoktu. Kafamı kütüphaneye çevirdiğimde, elinde sigarası ile bilgisayarda bir şeyler yazıyordu. Sessizce dolaba yönelmiştim ki, Mustafa birden ;
"Git bana kahve yap "
Mustafa'ya hiç bir şey demeden, başımı sallayarak odadan çıktım. Mutfağa girip kahve yapmıştım. Odaya girdiğimde hala bilgisayardaydı. Kahveyi önüne koyduğumda yüzüme bile bakmamıştı. Yavaş yavaş odaya gidiyordum ki, yine gür bir sesle;
"Nereye, benim karnım aç git bana yemek hazırla"
Tekrar mutfağa gidip, dolaptaki yemekleri tezgahın üzerine koydum. Ufak tencereleri çıkarıp yemekleri azcık koyup ısıtmaya başladım. Mutfaktaki masaya sofrasını hazırlamıştım. odaya girip, kütüphanenin kapısında;
"Masanı hazırladım. Başka bir isteğin yoksa duşa girip, kolumu pansuman edeceğim"
"Yemekleri buraya getir, kolunu sonra halledersin"
Tekrar kolumdaki askıya dikkat ederek, mutfağa geçmiştim. Yemekleri tepsiye koyup, odaya gelmiştim. Tepsiyi odadaki koltuğun üzerine koyup, bir tane sehpa aldım. Koltuğun üzerindekini sehpaya koyup;
"Yemeğin burada, Müsaade edersen duşa girmek istiyorum."
"Vazgeçtim, git götür onları bu fincanı da al"
"Peki Mustafa Hamza peki"
"Mustafa değil, ağam diyeceksin. "
"Peki ağam "
Sehpanın üzerindeki tepsiyi elime alırken kolumdaki acımayla istemeden inlemiştim. Kafamı çevirip baktığımda kanı görmüştüm. Hiç bir şey olmamış gibi tepsiyi alıp, mutfağa gelmiştim. Bulaşıkları makinaya koyup, odaya dönmüştüm. Odaya girdiğimde banyodan su sesi geliyordu. Gömleğimi zorda olsa çıkardığımda, sargı bezi yaranın üstü kan olmuştu. Dikişleri açıldı mı diye düşünerek açtığımda korktuğum gibi olmadığına sevinmiştim. Kütüphanedeki ilk yardım çantasını alıp kolumu pansuman etmiştim. Üzerimdekileri dolabın önünde çıkarırken , banyonun kapısı açılmıştı. Duşa girmekten vazgeçmiştim. Pijamamın altını canım acıyarak giymiştim. Üzerini giyemeyeceğim için askılı badimi düzeltip, yatağa girmiştim. Gözlerimi kapadığımda odanın ışıkları da sönmüştü. Yatağın Mustafa'ya ait tarafı çöktüğünde içimden sevinmiştim. Benden ayrı yatsaydı dayanamazdım.
Sabah gözlerimi açtığımda yatakta tek başıma yatıyordum. Hava daha aydınlanmamıştı. Ezan okunmaya başladığında, yavaşça yataktan kalkıp banyoya geçmiştim. Abdest alıp odaya girdiğimde, Mustafa kaşları çatık odaya girmişti. Ben gözlerine bakmamaya çalışarak, dolabın yanındaki pufun üzerindeki seccademi alıp yere sermiştim. Üzerimi giyinip, huzura durmuştum.
Namazım bittiğinde, yerde tesbihimi çekerken, göz ucuyla Mustafa'ya bakmıştım. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Ayağa kalktığımda;
"Bana kahve yap "
"Tamam Ağam"
Mutfağa gidip Mustafa'nın kahvesini yapıp geriye odaya geldiğimde yatakta uyuduğunu görmüştüm. Yaptığım kahveyi alıp, kütüphaneye geçtim. Fincanı orta sehpanın üzerine koyup, benim için aldığımız beyaz berjerime oturup ayaklarımı uzatmıştım. Fincanı bacağıma koyup bir taraftan kahve içiyorum bir taraftan da küçük asilerimi seviyordum. Kahvem bittiğinde fincanı alıp mutfağa geçmiştim. Fincanımı yıkadıktan sonra avluya geçip oturmuştum. Sabahın ışıkları avluya vurduğunda yavaş yavaş konağın üstüne çıkmıştım. Damdaki kare şekillindeki sedire oturup tepelerden doğan güneşe bakarken kendimi elim karnımda uykuya teslim etmiştim.
Gözlerimi göğsümdeki iki ağırlıkla açtım. Hafif başımı kaldırdığımda Mina'm ve Talha'm olduğunu anlamıştım. Gülerek bana bakan bebeklerimin, burunlarını sıkarak oturmuştum. Mina'm ve Talha'm yanağıma kısa bir öpücük kondurup;
"Annem, sen mutsuz olma tamam mı"
"Tamam annecim korkma ben iyim"
"Bence de melek annem"
"Siz beni sevin, böyle öpün ben hep mutlu olurum üzülmem"
Çocukların ellerinden tutup, avluya indiğimde herkes masaya geçiyordu. Masaya dikkatle baktığımda bir tek Hala ve kızların yüzü gülüyordu. Çocuklar benim elimi bırakmadan çeke çeke masaya oturttular. Mina'm, Ayşegül'den sandalye istemişti. Çocuklar benim yanımda oturmuşlardı. Talha, Avşin'in yanına gitmemişti. Ben çocukları yedirirken, Mustafa çatık kaşlarla;
"Mina'yı annem yedirsin, Avşin sende Talha'yı yedir. Sende kalk bana kahve yap Meryemce hanım"
Hiç bir şey demeden kalkmıştım. Çocuklar hiç bir şey anlamadığı için Mina'm annemin yanına, Avşin de benim yerime geçmişti. Mutfağa girdiğimde kızlar yüzüme üzgün bakıyorlardı. Ayşegül birden arkamdan sarılınca;
"Boş verin üzülmeyin, neyse hadi ağama kahve yapayım ben"
Kahveyi yapıp masaya tekrar geri geldiğimde, Mustafa masada yoktu. Babam üzgün gözlerle;
"Odanızda kızım"
Başımı sallayıp, odaya doğru yürümeye başlamıştım. Kapıyı çalıp gel demesini beklemiştim. İçeriden gel sesini duyduğumda odaya girdim. Kütüphanede bilgisayarında işlerine bakıyordu. Kahvesini masaya koyup, yüzüne bakmadan kütüphaneden çıkıyordum ki;
"Yanımda otur"
"Ben duşa girecektim"
"Yanımda otur dedim sana "
Bir şey demeden yanındaki berjere oturmuştum. O işlerini yaparken, bende ellerime bakıyordum. Gözlerim bir an yanımda iş yapan kocama, her şeyime takılmıştı. Elimi karnıma koyup içimden, küçük asilerimle konuşmaya başlayacaktım. Elimle karnımı sevmeye başladığımda elimin altında peş peşe iki vurma hissetim. Biraz daha gezdirmeye başladığımda tekrar aynısı olmuştu. Asilerim sanki bana bizde ablamız ve Talha abimiz gibi yanındayız der gibi ufak ufak tekmeler atıyordu. Ben karnıma bakarken;
"Niye karnına bakıyorsun, sancın mı var"
"Mus- şey ağam, bebekler tekme attı ona baktım"
" Onlara iyi bak, sen gittikten sonra size iyi baktı desin Şule senin için"
"Olur ağam"
Berjerden yavaş yavaş kalkıp, kütüphaneden çıktım. Dolaptan yeni aldığım beyaz üzerine mavi çizgisi olan hamile elbisemi alıp banyoya geçmiştim. Kısa fakat soğuk bir duş alıp çıktım. Banyoda üzerimi giyinip çıkacaktım fakat kolum bunu engel olmuştu. Elbisemin fermuarını çekememiştim. Sırtım açık banyodan çıktığımda, Mustafa da ceketini dolaptan almıştı giyinecekti. Bir an ağzımı açıp yardım isteyecektim ki, sonra vazgeçtim. Telefonumu elime alıp, Avşin'i aramıştım.
"Avşin, bana Mina'yı yollar mısın"
Avşin seven bir sesle peki dedikten sonra, gülerek telefonu kapamıştı. Arkamı döndüğümde yatakta uzanmış hissettiğim kadarıyla göz ucuyla beni izleyen kocamı fark etmiştim. Kaşları çatık bir eli anlında öyle duruyordu. Kızımın ufak yumrukları, kapıya vurduğunda yavaşça gidip açmıştım. Mina'm gülerek içeriye girdiğinde tek aşkı olan babasını görünce beni unutmuştu. Koşarak yatağa çıkmıştı. Mustafa güler yüzle sıkıca sarılmış ve koklamıştı. Mina'm her zaman olduğu gibi, derin bir nefes çekip;
"Baba kokuyor babaa"
"Öyle mi prenses"
"Evet babam"
Koltukta oturmuş sessizce onları izlerken, Mina'm babasının göğsüne başını koymuş bana bakarak;
"Annem beni niye çağırdın"
"Şey, fermuarımı çeker misin diyecektim ama neyse sen babana sarıl ben üzerimdekini çıkarayım"
Koltuktan kalkıp, dolabın önüne geçmiştim. Ne giyeyim diye düşünürken, Mina'm birden ;
"Yatağa otur deli annem, ben çekerim babamın kucağında "
Kızıma gülerek başımı hayır anlamında salladığımda, üzülmüştü. Üzerime yeni aldığım kıyafetlerimle banyoya girmiştim. Rahat bir beli lastikli pantolon ve tunik giymiştim. Odaya tekrar döndüğümde, Mina yoktu. Mustafa yatakta uyuyordu, onu öyle görünce canım iyice sıkılmıştı. Aşık olduğum sevdiğim adam, benim hiç sevmediğim şeyi kendim yaptığım için benden uzak duruyordu. Odadaki kanepeye sırtımı koluna dayayarak ayaklarımı uzatıp, aşık olduğum adamı izliyordum.
...........................
Gözlerimi açtığımda koltukta ters yatmaktan, boynum tutulmuştu. Avludan gelen seslere bakılırsa akşam yemeği telaşı vardı. Üzerime siyah hırkamı alıp, başıma da siyah yazmamı bağlayıp avluya çıktım. Avluda bir tek hala ve kızları vardı. Şuleye gözüm takıldığında baya keyifliydi. Onlardan uzak bir sedire geçip oturmuştum. Ben onlara bakarken, omzumda hissettiğim başla gözümü sağ omzuma çevirdim. Gülcan'ım gözlerime dolu bir şekilde bana bakıyordu. Ağzını açıp bir şey diyordu ki, masanın üzerindeki elini sıktım. Sağ kolumu kaldırıp, kolumun altına almıştım. Başının üzerine dudaklarımı bastırıp;
"Vayemin, iki gündür görüşemedik nasılsın"
"Meryemce"
"Tamam yok bir şey ben hiç bir şey hatırlamıyorum. Beni kimse değiştiremez, her zaman siz kıymetlisiniz. Varsın canım yansın siz gülün mutlu olun can bacım"
"Yapma, böyle olma lütfen, kalk deli olsana yine düşün bizi ama gül be"
"Teyzesi biliyor musun? senin yeğenlerin bu gün hareket ettiler"
"Gerçekten mi"
"Hem bana dediler ki biz normal dünyaya gelmezsek sana kavuşuruz anne dediler"
"Ciddi misin sen.. sen ölmeyeceksin yani"
"Evet senin ve Binbaşımın çocuklarını görmeden ölmem"
"Deli vayemin delii"
Ağızımı açıyordum ki boynuma dolanan kollarla irkildim. Başımı azcık yan yatırdığımda Avşin yalan bir hüzünle;
"Hep beni unutuyorsunuz ayıp oluyor ama"
"Aşk olsun Avşin olur mu öyle şey be halam"
"Meryemceee"
"Tamam tamam sakin ol canım dostum"
Ben başımı Avşin'in omzuna yasladığım da çok geçmeden, karşıma Nisa ve Leyla oturmuştu. Masaya baktığımda içim huzur dolmuştu. İki eksiğim var diye düşünürken;
"Helee selvi şuraya bak almış bacılarını, bize yer yok "
"Hee Kader şuraya bak"
Kafamı kaldırıp iki eksiğime baktım. Onlarda benim gibi dokunsalar ağlayacak gibiydiler. Onlarda masaya oturduğunda ben onların sohbetlerini dinlerken, gözüm konağın kapısına takıldı. Zümrüt ve Başak konağa girmişlerdi. Onlar da bizim yanımıza geldiğinde, Ayşegül önüme büyük bir tabak tatlı koymuştu. En son tatlıyı Diyarbakır'da yemiştim. Gözlerim bir an parlasa da, Ayşegül'ün Mirza ağam yesin dedi deyince, başımı hayır anlamında sallamıştım. Tabağı Başak ve Zümrüt'e doğru uzatmıştım. Bizimkilerin sohbeti koyulaşmıştı. Annem ben, Zümrüt ve Başak hariç herkesi mutfağa yollamıştı. Akşam Mustafa'nın önemli bir misafiri varmış yurt dışından. Başak ve Zümrüt yavaş yavaş mutfağa giderlerken, yanıma atom karınca gibi koşarak gelen meleklerime kollarımı açmıştım. Talha ve Mina elleri karnımda bebeklerle konuşuyorlardı. Ben onları izlerken, konağın kapısından içeriye Mustafa hariç bütün konağın erkekleri girmişti. Göz ucuyla baktığımda Kadir, Serdar, Baran, Bedirhan ve Hazar abimler göz kırpmışlardı bana.
Dağhan, Devran ve Mert yüzüme bakmıyorlardı. Kafamı önüme eğip, çocukların konuşmalarına dikkatimi verirken Mina ve Talha birden çığlık atmışlardı. Bebekler karnımda hareket ediyorlardı. Bunu hisseden çocuklar çığlık çığlığa bağırken ben onlara bakıyordum. Annem birden yanımıza gelince, omzuma koyduğu elini alıp karnıma koymuştum. Annem gözleri dolu dolu sessizce ;
"Allah'ım sana çok şükür "
Hazar ağa birden avluda heyecanla koşan Mina'yı kucağına alıp;
"Dila'm niye bağırdın öyle Talha ile"
"Annemin karişindeki kardeşlerimiz bize cevap verdi Hazarcığım"
Ben onları gülerek izlerken, Avşin elindeki tabağı masaya koyup yanıma gelmişti. Elini karnıma koyduğunda biraz da sesli konuşmaya başladı.
"Vay isimlerini aldığınız dedeleriniz gibi, güçlü mü olacaksınız siz. Bana bakın oğlan dayıya demişler onlara da çekerseniz , bu Mardin de taş üstüne taş kalmaz. Bana bakın birde yok biz dayılarımızdan aldık, amcalarımızdan da alalım derseniz eyvah ki ne eyvah Uslu durun. Bir dakika ben kime diyorum sizin anneniz deli babanız asi hadi hayırlısı"
Konakta herkes tatlı tatlı gülmeye başladığında benim içimde huzur bulmuştu. Avşin mutfağa yardıma gittiğinde ben omzumun üstünden avlunun az ilerisin de oyun oynayan çocuklarıma bakıyordum. Birden karnımda gezen bir el ile irkildim. Kafamı çevirip baktığımda Devran gülerek;
"EE fıstık bunlar niye hareket etmiyorlar"
"Uyuyorlar sanırı-" dememe kalmadan karnımdaki peş peşe gelen tekmelerle ben Devrana baktığımda o şaşırmış biraz da gözleri dolarak;
"Adamlarım merhaba ben dayınız özel harekattan baş komiser Devran kurt"
Devran'ın dediklerine gülerek;
"Bekle şimdi onlar kendilerini tanıtacaklar"
"Deli fıstık, canımın içi bu arada özür dilerim seni çok ihmal ettim galiba"
"Yok Devran'ım, eşkıyam yok. Ben değişmem bakma sen. Senin beni ne kadar sevdiğini düşündüğünü bilirim merak etme"
"İyi ki bacımsın, bu arada sen yine benim arkamı topla tamam mı, bir gün evlenirsem bile"
"Olur merak etme sen, ben değişmem korkma"
Devran sarılıp başımın üzerinden öpmüştü. Devran daha ayrılmadan;
"Karam, bende karnını seveyim mi"
"Soruyor musun birde ablana, burada bizim için kıymetli iki canavar var"
Mert birden yanıma oturup sarılmıştı. Başını boynuma koyup;
"Benim için en kıymetli olan bu önce, annem, ablam, dostum, can damarım her şeyim"
"Benimde öyle lan"
"Devran abi ayıp ama çocukların yanında lan falan ayıp ama"
"Hangi çocuklar lan, Talha ve Mina beni duymuyor ki"
Mert karnımı severek;
"Görün çocuklar sizin ne kadar ağızı bozuk dayınız var, bir de sizi çocuktan saymıyor"
Devranda elini tekrar karnıma koyduğunda ikisinin elinin altında bir hareketlik olunca ikisine de gülmüştüm. Şaşkın şaşkın birbirlerine bakarken, ağzımı açıyordum ki;
"Yeter bu kadar rahat bırakın kızı, çocuklar size tepki verdikçe onun canı yanıyor"
"Yok Dağhan yanmıyor ki, birden hızlı vurunca canım yanar oda sabah odada oldu."
Üçü bir anda nasıl dediklerinde, gülerek ;
"Çok hızlıydılar, sanki önce döndüler sonra peş peşe iki tekme "
Dağhan, hafif bir kıskançlıkla;
"Siz ikiniz, biriniz ablanıza biriniz süt kardeşine azda olsa doyduysa azcık bizi bir rahat bırakın"
Devran ve Mert gülerek yanımdan kalkarken, Dağhan hemen yanıma oturmuştu. Sırtımı çocukluğumdan beri bulduğum her fırsatta yaptığım gibi, abimin babamın göğsüne dayamıştım. Dağhan elini bel boşluğumdan geçirip, karnıma koymuştu. Dağhan karnımı severken konuşmaya başladı.
"Can parçalarım, dayılarının aslanları, yiğitleri bozkurtları. Özür dilerim sizden, annenizi üzdüğüm için. Ben biraz geri kafayım ona bir şey olacak diye canım gidiyor. Anneniz on yaşında o kömür karası gözleriyle bana ağlayarak baktığında bitmiştim. Ben kardeşimi kaybedeceğim diye çok korktum Mirza Asaf, Ömer Hamza özür dilerim sizden yine kaybedeceğim zannettim. Ben annenize sadece abi değilim, aslanlar. Ben ona dost, baba ve en önemlisi sırdaşım. Söyleyin beni affetsin olur mu"
Dağhan'ın dediklerine daha fazla dayanamadım. Ben için için ağlamaya başladığımda daha sıkı sarıldı. Başımı göğsüme koyup sessizce;
"Abi, nefesim kesildi. Ölüyorum siz yoksanız hayatım da bırakın artık beni değiştirmeye çalışma, ben böyleyim yorma beni. Korkma ben zayıf değilim artık "
" Değişme, yine arkamızda ol yine bizi topla can suyum, biz evli de olsak biz bir anne gibi sana yine koşacağız bu değişmez ne kadar kabul etmesek de. Bizi de anla tek kıymetli aile sensin bize. Benim artık baharım, orman gözlüm var. O benim ömrüm, nefesim ama sen damarımda kanımsın kızım. Devran içinde böyle, Hele Mert sanki oğlun gibi. Biz senden şunu istiyoruz yorulduğunda ben yoruldum, düşüyorum abi de, Başım sıkıştı Mustafa de. Biz sana koşacağız sende kocana koş Güzelim"
"Tamam abim tamam"
.........................
Masa kurulduğunda herkes Mustafa ve misafirini bekliyordu. Sedirde yanımda oturan Dağhan'ın omzuna başımı koyup uyukluyordum. Kolumdaki azcık sızı olsa da umursamadan öyle duruyordum. Babam yanıma gelince Dağhan birden tatlı bir şakalaşmayla;
"Özür dilerim, Mirza ağam kızınıza yan gözle bakmadım. Buyur senindir"
Babam yanıma otururken, herkes babama şakayla takılıyordu. Babam beni kolun altına alıp sarılmıştı. Yüzümü babamın boynuna koyup, öylece duruyordu. Gülcan birden hızla yanıma geldi.
"Sen sabahtan beri bir şey yemedin dimi. Kızım sen manyak mısın? sen hamilesin. Avşin bir tabak hazırla. Bende diyorum ki niye uyukluyor. Kan şekerin düştü senin"
Herkes bana kızmaya başladığında, ağzımı açtığımda konağın kapısı da açılmıştı. Mustafa, yanında baya giyinmeyi unutmuş bir kadınla avluya girdi. Canımı yakan Mustafa kadına baya içten gülüyordu. Herkesin dikkatini kadın çekmişti. Kadın Mustafa'nın kolunu tutarak sedirlere kadar gelmişti. Babam ben göğsündeyken, sinirlendiğini boynunda anlıma değen damarından anlamıştım. Mustafa'lar sedire geçmeden, Ayşegül masaya buyur etmişti. Uyku beni içine almaya başladığında, babam birden ;
"Ayşegül şerbet yap kızım hemen "
Gözlerim kapalı avluyu dinliyordum. Babam yanağıma hafif hafif uyumayayım diye vururken, amcam yanımıza gelmişti. Annemin titreyen sesi kulağıma gelince gözlerimi açmadan;
"Mihriban sultan korkma, sadece gözlerim kapalı"
Annem şerbeti içirirken, yavaşça gözlerim açmıştım. Herkes bana bakarken Mustafa yanındaki kadınla sohbet ediyordu. Babam, kolumdan tutup masaya götürmüştü. Annem ve babamın ortasına oturduğumda Mustafa tam karşımda oturuyordu. Yanındaki kadın birden;
" EE Mustim anlat bakalım ailen baya genişlemiş"
"Evet Alev, genişledi kızım var tanıştın mı sen benim prensesimle"
Mina, hızla yerinden kalkıp, babasının yanına gidecek diye bakarken, benim yanıma gelmişti. Mina kucağıma gelmek isteyince, Hazar onun tavrından bir şey sezmişti benim gibi. Hazar ağam yerinden kalkıp, Minayı benim yanımdan almıştı. Mina'mı kucağına alıp;
"Dila'm ne oldu sevgilim"
Mina'm Hazar ağanın kulağına ne dediyse, kıpkırmızı bir vaziyette Alev hanıma dönmüştü. Bir sinirle Minayı kucağına alıp yerine oturmuştu. Ben onların haline bakarken, yemeğimin soğuduğunu anlamıştım. Bir şey yiyemeden yine masadan kalkmıştım. Sedirlere geçerken Mina, Talha ve Hazar ağa saklambaç oynamaya başlamıştı. Ben onları izlerken yavaş yavaş herkes onlara katılınca, ben iyice gülerek onları izlemeye başladım. Dağhan uzun boyuna rağmen saklanmaya çalışması herkesi güldürmüştü. Gözlerim alev hanıma takıldığında geniş dekoltesini Mustafa'ya yaklaştırmış gülerek bir şey anlatıyordu. Ayşegül elinde çaylar ve tatlılarla geldiğinde karnımda bir hareketlenme olunca, elimi karnıma koydum. Masaya konulan tatlıya elimi uzatacaktım ki, burnuma o çok sevdiğim huzur buldum koku dolmuştu. Ben derin nefes alırken aldığım nefes Mustafa'nın kulağıma dedikleriyle zehir olacağını nereden bilebilirdim.
"Sana seçme şansı sunuyorum, deli doktor Şule mi, Alev mi ? karnında büyüttüğün çok sevdiğin asilerinin hangisi annesi olsun. Hangisi benim koynuma girsin. Kararını söyle ona göre bende nikah kıyayım"
Hızla kafamı Mustafa'ya döndüğümde, o gözlerde aşkımı, sevgimi görmedim. Azrail ağaydı karşımdaki her an yıkıp gidecek olan. Gözleriyle Şule ve Alevi göstermişti. Ayağa kalktığımda, içim çok kötü olmuştu. Mustafa'ya hiç bir şey demeden odama doğru giderken, avluya dedikleriyle sırtım Mustafa'ya dönüp öylece kalmıştım.
"Ben, bu akşam otelde kalırım. Yurtdışından arkadaşlar gelecek haberiniz olsun. Zaten Hazar konakta, tabi birde hanım ağanız var."
..................................
MUSTAFA HAMZA....
Alev ile Otel'e girdiğimizde herkes bize bakıyordu. Alev koluma girip eskisi gibi yılışık bir şekilde;
"Eski günlerdeki gibi iki bira içelim mi ağam. Barda"
"Alev, o dediğin 17 yıl önceydi ben 20 yaşımdayken. Ben artık kullanmıyorum."
"Ne olacak ağam ya, Bu arada istersen bu akşam beraber kalabiliriz"
"Odan hazır alev geç yat saçmalıyorsun. Benim diğer otelde işim var sabah Erdal'lar geldiğinde haberleşiriz."
"Ama Mustafa çok özledim seni"
"Alev evliyim farkındaysan, bir kızım ve annelerinin karnında iki tane oğlum var"
" Farkındayım Allah'ım seni zorla o kadınla evlendirmişler, o kızın senden olmadığı belli. Dul bir kadın mı aldın Musti yaa"
"Alev bir, karım dul değil, kızım benim kızımdır. İki, beni hiç bir zaman kimse bir şeye zorlayamaz bilirsin. 17 sene önce baban zorla seni bana vermek istediğinde almadığım gibi. Üç, iki de bir musti deme bana benim adım Mustafa Hamza hatırlatırım. Geleyim asıl konuya, karıma ölecek kadar aşığım. "
"Mustafa, onun için mi aşık olduğun karının yüzüne bile bakmadın"
"Alev, haddin olmayan şeylere karışma, şimdi çık odana sabah kahvaltıda akıllanırsan konuşuruz"
Alevi arkamda bırakıp, arabaya binerken telefonum çalmıştı. Arayana baktığımda hızla açmıştım.
"Baba"
"Mustafa sakın gözüme gözükme "
Ağzımı açıp bir şey diyecektim ki telefon kapandı. Arabayı konağa sürmüştüm. Konağın önüne geldiğimde, hızla arabadan indim. Boranı yanıma çağırmıştım.
"Konakta ben çıktıktan sonra bir şey mi oldu"
"Şey ağam hanım ağam bayıldı."
"Hastaneye götürdüler mi, kötü bir şey var mı"
"Yok ağam ama çok ağlamış, birde ağam"
"Nee lan nee"
"Ağam meğer Hanım ağam sabahtan beri bir şey yememiş, sen misafirinle konağa girmeden, yemek yedireceklerdi. Sen gelince bir umut sen ona kızarsın duyarda hiç bir şey demediler. Sen sedirlere oturduğunda ona yani hanım ağama zorla şerbet içirdiler uyuyor diye"
"Ben onu ona iyi gelsin diye annemin yine şifalı bir şeyi zannettim Boran"
" Yok ağam, Kusura bakma ağam "
"Tamam koçum kolay gelsin"
Konağa girdiğimde, sessiz bir konak beni karşılamıştı. Boynumdaki kravatı çıkartarak içeriye, odama girdim. Ceketimi dolaba asarken bir iç çekme duyunca hemen arkamı döndüm. Yatağa baktığımda benim tarafımda elinde benim atletim, Meryemce ter içinde kalmıştı. Kabus gördüğü her halinden belliydi. Üzerimdeki gömleğin düğmelerini açıp, yanına oturdum. Anlındaki teri elimle silmiştim. Anlına bir öpücük kondurup yanından kalkmıştım. Banyonun kapısının önüne gelmiştim ki, Meryemce rüyasında konuşmaya başladı.
" Beni Bırakma Mustafa, yalvarıyorum bırakma beni"

.................................................

Umarım beğenirsiniz...

Sizi seven çatlak yazar...

Allaha emanet olun...

Loading...
0%