40. Bölüm

Beni ihtiyar eyledin...

Aslıhan k.
ahan5354

MERYEMCE...
Urfa'dan dönmemizin üzerinden on gün geçmişti. O gecenin sabahında babam beni dövmekten beter etmişti. Herkesi şaşırtan olay babamın elini vurmak için kaldırması olmuştu. Sekiz gün boyunca hiç kimse konuşmamıştı benimle. Utandığımdan odamdan çıkmamıştım. Konakta herkes bana kızarken, kocam asim o geceden beri her şeyiyle bana yardım ediyordu. Akşamları yemekten sonra yemeğimi bile o getiriyordu odaya. Ta ki iki gün önce sabah çok acıktığım için namazdan sonra kocam uyurken mutfağa geçtiğimde Sultan ablaya ile karşılaştığımızda bitmiştim. Sultan abla açmıştı ağızını, sözleri kalbime ok gibi saplanmıştı. Konağın hepsi dediklerini duyduğu için babam koşarak kucağına almıştı beni. Ben ağladığım için herkes affetmişti. Son bir haftadır da ağırlaşmıştım, Yürüyüşüm, oturuşum hepten yorulur olmuştum.
Konağın bir haftadır sessiz olmasının sebebi de Adalet hala Kevser ve Kezban hanımları kızlarıyla konağına götürmüştü. Mazhar ağanın annesi Şule'nin hamile olduğunu duymasıyla olacak düğünü iptal edip, kuran okutarak alacaktı. Kevser hanım hazmedemese de Mustafa'nın ben söyledim, demesiyle sesi kesilmişti.
Dikkatimi çeken diğer konuda Akın'ın uzun zamandır konakta olmamasıydı. Çocuklar on gündür bizimle aynı odada yatıyordu, daha doğrusu çocuklar babalarıyla yatarken ben koltukta uyumaya çalışıyordum. Mustafa fark etmiyorum zannediyor ama her gece herkes yattıktan sonra çıkıyor, sabah namazına on dakika kala geliyordu. Yeni uyanmış gibi buz gibi dudaklarıyla yanağımı öptüğünde içim gidiyordu. Ne zaman sormak istesem karnımdaki küçük asiler bir iki tekmeyle beni durduruyorlardı.
............................
Saate baktığımda öğlen ikiyi gösteriyordu. Akşam üzeri annemin hep ertelediği misafiri, gençlik arkadaşının kızı sevim hanım bu akşam çaya gelecekti. Geniş salona hazırlık yapılıyordu. Kütüphanedeki Mustafa'mın siyah berjerinden avluya baktığımda Sedirde oturan Zümrüt ve Başak elleri karınlarında bir şeyler konuşuyorlardı. İkisinin arasında fazla bir gün yoktu. Oturduğum berjerden yavaşça kalkarak dolabımın önüne geçmiştim. Hardal sarısı hamile elbisemi giyinirken, ayağıma siyah taşlı babetlerimi giyindim. Başımı yaparak odadan çıktım. Avluya yavaş yavaş yürürken Başak ve Zümrüt beni görünce gülmüşlerdi. Elimi karnıma koyarak yanlarına oturdum. Ağızımı açıyordum ki konağın kapısından Melek ve Peri göründü. Peri'nin göğsüne başını koyan minik Seyhan hanım etrafa bakıyordu. Ellerimi Peri'ye doğru uzatınca minik bebeğim Peri'nin kucağında çırpınmaya başladığında Peri hiç düşünmeden kucağıma vermişti. Kucağıma alıp burnumu boynuna dayamıştım. Ben Seyhan'ı koklarken, Melek yanıma gelip kulağıma;
"Yenge sanki sen doğuracaksın yakın zamanda"
"Sus kız, ben ne yapayım bende hamilelik çarpı iki be yavrum. Ben doğurana kadar iki karın büyüklüğünde karnım olacak "
"İlahi yengem ya"
Seyhan'ın uykusu gelmiş olacak ki yüzünü yavaş yavaş boynumda yüzüne yer yapmaya uğraşıyordu. Ufak ayakları karnıma hafif hafif vurmaya başladığında Gülcan ve Avşin yanımıza gelmişlerdi. Melek, suratı asık elticikleri görünce tebessümle iyice bana yanaşıp;
"Kız yengee, bu hanımlar ne güzel bir duyguya sahipler, asker yarenleri olmak ne kadar zor ve ne kadar gururlu duyulacak bir duygu"
"Öyle Meleğim öyle vallahi"
Kızlar yanımda günlük sohbetlerine döndüklerinde ben gözlerim kapalı Seyhan'ı kokluyordum. Gözlerimi açacaktım ki Kader ve selvi Melek ve Periyi salona yardıma çağırmıştı. Onlar salona geçerken Avşin ve Gülcan'ım tatlı tatlı başak ve Zümrüt'e takılıyorlardı. Biraz daha sonra onlarda salona geçmişti. Avludaki sedirde Seyhan ile baş başa kalmıştık. Seyhan hanım yüzünü en son boynuma kapatmış ritmik nefes alıp vermeye başlamıştı. Derin güzel uykusundayken aklıma kızım Mina'mın bebekliği gelmişti. Gözlerim kapalı nefesin ve minik kalp atışlarıyla huzur bulurken başımın üstüne konulan öpücükle gözlerimi açtığımda babamla karşılaştım. Yanağımı severek yanıma oturmuştu. Kucağımda uyuyan Seyhan'ın sırtını severken;
"Nasılsın deli kızım"
"İyim babam, sen nasılsın "
"İyim gönlü güzel kızım, ben sana bir şey sormak istiyorum kaç zamandır. Hazır tek buldum seni"
"Hayırdır babam sor"
"Meryemce'm sen ailenin her ferdinden sevgiyle bahsederken, babanla ilgili fazla bir şey duymuyorum ağızından"
"Babam, Kemal babam beni sever görünürdü, ama onun en çok sevdiği evlatları Dağhan ve en çok Mert'ti. Ben sadece onun için zeki kızıydım. Benim ona saygım çok büyüktü ama o beni mal varlığını her şeyini teslim edebileceği tek insan olarak görüyordu. O benim ilk aşkımdı sadece on yaşına kadar, on yaşından sonra beni yanında gezdirdi. Ona göre neyse babam, neyse çok uzun bir mevzu bu dediklerim aramızda kalsın. Mert, Dağhan ve Devran Kemal Ateş'in beni çok sevdiğini biliyor, hep de babamla geçen güzel anlarımı anlatırım. Onlarda öyle bilir. Bir gün babam, bir gün sana anlatırım söz."
"Meryemcem, kara kızım güzel bakan dostum. Seni dinlemek için her zaman baban burada"
"Biliyorum babam"
Babam kalkarken tekrar anlımdan öptükten sonra;
"Bir şey soracağım ama hatırlar mısın bilmem"
"Sor babam"
"O benim kucağımda sustuğun zamanı hatırlar mısın"
"Baba ben 9, 10 yaşımdan beri maalesef ki hiç ama hiç bir şeyi unutmuyorum. Yüzleri, konuşulan konuları, olayları, hataları, sesleri. Bazen çok nadir unutuyorum. Mesela seni ve Hamza dedemi hatırlamam için olayların söylenmesi gerekmişti. "
"Anladım kızım, hatırlıyorsun o zaman o günü "
"Evet baba, ben korkmuştum, sarılmak istedim babama. O izin vermedi, ona sarılmama sonra sen girdin toplantı odasına. Senin kucağında sustum, çünkü sen babaydın baba. Konuşturma beni baba, çok uzun bu olay sen sadece neyse baba. Babam Periye söylesene gelsin kızını alsın"
Babam yanımdan başını sallayarak uzaklaştığında, derin bir nefes çekmiştim. Peri eteğini tutarak yanıma gelmişti. Yavaşça Seyhan'ı benim göğsümden alırken anlıma abisi gibi öperek;
"İyi ki varsın ebe annesi"
"Hadi Peri'm hadi götür kızımı uyusun rahat rahat, istersen götür bizim odaya"
"Yok yengem, yanıma alırım. Sen de gel salona"
"Yok burası iyi canım"
Peri gülerek salona doğru yürürken ona bakıyordum. Önüme konulan sütle önüme baktım. Sultan abla elini omzuma koyup;
"İç Karadeniz'im "
"Tamam ablam, sultan abla yarın galiba lahanalar gelecekmiş"
"Tamam karadeniz hallederiz."
Sultan abla mutfak tarafına geçerken konağın kapısı büyük gürültüyle açılmıştı. Konağımızın gençleri ellerinde okul çantaları hızla içeriye girdiler. Sinan ve Emrah bir birine laf yetiştirirken Gül ve Yılmaz beni fark etmişler yanıma doğru geliyorlardı. Gül arkama geçip boynuma sarıldığında, Yılmaz yanağımdan bir makas alıp hemen yanıma oturdu. Gül de diğer tarafıma oturduğunda, gözlerim önümüzdeki ikilideyken, ağzımı açıyordum ki konağın kapısı tekrar açıldı. Kim geldi diye baktığımda Meleğin iki güzel kızı gelmişti. Sinan birden Mihriban'ın kolundan hızla kenara çekerken, Emrah da Aslı'yı kenara çekmişti. Gözlerim onlarda elimi Yılmaz'ın koluna koyarak;
"Bunların neyi var Yılmaz'ım"
"Ne olacak hanım yengem, Sinan abimin güzel, hanım bir sevgilisi var. Mihriban ablamların sınıfında iki gündür gelmiyordu. Bu gün gelmiş kesin onu soruyordur. Emrah da akşam gelecek olan Sevim teyzenin kızına hemen abayı yaktı. Aslıların sınıfında, Emrah da garanti onu soruyordur."
"Ahh ah, peki küçük bey sizin var mı "
Yılmaz, başını omzuma yaslamış Gül'e baktıktan sonra kafasını evet manasında salladığında, elimin altındaki kolunu sıkıp;
"Yılmaz, oyarım o gözlerini, sökerim kalbini duydun mu beni"
"Aha içine Ağam amca kaçtı. Hanım yengem Gül değil Allah göstermesin. Bir tek o biliyor onun için ona baktım söyleyeyim mi diye. Biz, ikimiz Talha ve Mina gibiyiz. Her şeyimizi biliriz"
"Anladım canım benim özür dilerim"
"Yok yengem haklıydın. Biz kardeşlikten önce dostuz."
Ağızımı açıyordum ki diğer dörtlüde yanımıza gelmişlerdi. Onlarda sedirlere oturduğunda bir tek Emrah ayakta duruyordu. Boynundaki kravatı çıkarırken;
"Kız hanım ağa, bir kız bulmuşum görme ay parçası. "
"Ağa amcan duymasın. Anladığım kadarıyla önceliğinizin meslekleriniz olsun istiyor"
"Duymaz o ağam olacak amcam, neyse canlarım ben gideyim de güzel Hilal'im için süsleneyim. Akşam geldiğinde gözü şöyle bir yakışıklı görsün"
Biz onun tavırlarına gülerken Gül birden;
"Emrah, desene konak akşam ego kusacak"
"Kıskanma Gül'üm yengen olunca seversin"
Emrah ceketinin yakalarını düzelterek yanımızdan uzaklaşırken, Aslı;
"Gül niye öyle diyorsun Hilal'im için"
"Allah'ını seversen Aslı bayan ego, egolu piremses ne olacak"
Aslı, hemen ayağa kalkıp, Gül'ü çekiştirerek yanımızdan uzaklaştırırken, Yılmaz da peşlerinden kalkmıştı. Sedirde Sinan, Mihriban ben oturuyorduk. Mihriban sanki zor beklemiş gibi hemen yanıma oturup bana sokulmuştu. Yüzünü sevdiğimde Sinan boynundaki kravatı Mustafa'm gibi çıkarıp düğümünü çözüp katlamıştı. Mihriban, Sinan'la okulla ilgili konuşurken bende onları dinliyordum. Ailemde en çok sevdiklerimden biride bu çocukların çok iyi anlaşmasıydı. Talha ve Mina'ya bile kucak açıp gerçekten amca, dayı çocuğu gibi sahiplenmişlerdi. Sinan da fark ettiğim şeyle daha da dikkatle bakmaya başladım. Sinan olduğu gibi sanki Mustafa'nın lise yıllarıydı. Sinan'a gülerek bakarken konağın kapısı açıldı. Kapıdan içeriye Esmer, iri gözlü saçları balık sırtı örülmüş bir kız elleri önünde bize doğru geliyordu. Kızın gelişini izlerken, Mihriban yanımdan hızla kalkıp kızın yanına gitti. Kız Mihriban'ın koluna girip biraz ayakta konuştuktan sonra tekrar bize doğru gelirken anlık Sinan'la göz göze geldiğimizde;
"Nasıl Hanım ağam gelen kız, güzel mi"
"Nasıl yani"
"Sen söyle sultanım güzel mi"
"Çok güzel Sinan peri gibi, gözleri kehribar rengi mi onun"
"Evet bal gözlüm o ve gerçekten adı da Gül peri, dört aydır gelinin hanım ağam"
"Ne diyorsun Sinan"
"Amcam duymasın olur mu yenge, ikimizde derslerimizde aklımız. Üniversite de aynı yeri tutturmaya uğraşıyoruz. "
"Tamam bu mevzuyu konuşacağız"
Sinan emret dedikten sonra amcası gibi göz kırpınca şaşırarak kaşlarımı çattım. Kızlar yanımıza geldiğinde Mihriban tekrar yanıma sokulduğunda, kız ayakta duruyordu. Sinan ayağa kalktığında kız bir adım geriye gitti. Ağızımı açıyordum ki Sinan kızın yanından geçerken parmaklarına dokunarak kulağına hafif yaklaşıp, bizim duyabileceğimiz tonda;
"Gül Peri'm Meryemce yengemden çekinme rahat ol, üzerimi değiştirip geliyorum"
Kız kıpkırmızı yanaklarla başını eğince, Sinan bizden uzaklaşmıştı. Mihriban yanağımı öpüp;
"Otur kardeşim, yengemden çekinme. Kahraman yengem benim. Ozan hocanın olayını anlatmıştım ya"
Kız başını sallayarak Mihriban'ın yanına oturmuştu. Ben elindeki telefonuma gelen maillerime bakarken, onlar kendi arasında normal sohbet ediyorlardı. Kafamı bir an kaldırdığımla kızla göz göze gelmiştik. Bir anda sustuğunda benden utandığını anladım. Mihriban bir ara gelecek olan Sevim hanımın Gülperinin amcasının eşi olduğunu söylemişti. Başımı tekrar telefona eğdiğimde yanımıza Gül ve Aslı da gelmişti. Dört genç hanım efendi, okullardan konuşurken, sessizce dinliyordum. Biraz zaman geçmişti ki Emrah, Yılmaz ve Sinan yanımıza gelmişlerdi.
Gençlerin içinde biraz daha kendimi rahat hissetmiştim. Derslerden, arkadaşlarından konuşmaya başladıklarında kafamı kaldırdığımda yine Gülperiyle göz göze geldik. Mihriban, Gülperi ve Sinan matematik dersindeki bir problemi konuşmaya başladıklarında, kafamı kaldırıp onları dinlemeye başlamıştım. Sinan, soruyu çözebilmek için Emrah dan kağıt istediğinde problemi kağıda gerek duymadan anlattığımda hepsi ağızı açık bana bakmışlardı. Emrah birden;
"Sinan abi bak amcam fizik dehası olduğu için, karısı da boş değilmiş"
"Öyle, yenge bir haftadır bunu çözmeye uğraşıyoruz. "
Ben güldüğümde hepsi gülmüştü. Sultan abla bizim gülüşme seslerimizde bize iyice keyiflenelim diye çay getirmişti. Ayşegül kurabiye, börek olan tabakları ortaya koydu. Bizim muhabbet devam ederken Sinan önündeki çayı Gülperiye uzatırken, kız bana bakıp başını tekrar eğdiğinde , Emrah birden;
"Gül peri abla ne o yeni gelin gibi kırıtıyorsun"
Mihriban ve Sinan ters ters bakarken, Emrah gülüyordu. Sinan ağızını açıyordu ki, bileğini hafif sıkarak;
"Gül'üm babaannene söyle hiç halim yok Sevim hanımlar haftaya gelsinler"
Emrah birden yerinden kalkıp, arkama geçip hızlı hızlı yanaklarımı öperken;
"Canım hanımağam, aslan yengem özür dilerim. Demesin ne olur demesin"
Avluda herkes kahkaha atarken, Sinan, boynuna sıkı sıkı sarılan Emrah'a elini göğsüne sürerek oh diyordu. Emrah boynuma sarılır vaziyette konuşurken, konu birden iki gün sonra olacak pikniğe gelmişti. Emrah yerine geçtiğinde fikir üretiyorlardı. Gençler kendi başlarına gitmek istediklerini söylerken, birden ayağa kalktıklarında arkama bakacaktım ki sağ omzuma konulan sağ elle Mustafa'mın ağalık yüzünü gördüm. Boğazını temizleyerek ;
"Oturun gençler"
Mustafa tam yanıma oturup elini sedirin arkasına koyarak hafif hafif sırtımı seviyordu. Hazar abim de biraz uzağımızdaki sedire oturmuş bize bakıyordu. Mustafa'm hafif bir öksürükle sesini düzeltip;
"Çocuklar pikniğe sizi Meryemce hanım götürür"
Emrah coşkulu bir sesle;
"Hadi be, ciddi misin ağa amcam "
"Ciddiyim, en fırlama yeğenim Emrah"
Hepimiz gülerken yanımdaki Mustafa ile göz göze geldiğimizde hafif yutkunduğumda;
"Çocukları sen götürürsün, Mina ve Talha'mı da alırsın. Zaten annemler de gider. Bende o gün işten çıkıp yanınıza gelirim"
Sadece kafamı sallıyordum, çünkü hiç gözünü kırpmadan gözlerime bakıyordu. Dudaklarıma değen nefesini hissettiğimde, çocukların yanında olduğumuzu hatırlayıp geriye çekiliyordum ki;
"Hanım ağamıza fazla mı yakınsın, gençlerin yanında Mustafa'm"
Hazar abimin kıskançlığı işe yaramıştı. Gençler ikimizi pür dikkat izlerken, kaşlarımı çatıp biraz kulağına doğru sessizce;
"Edep ya hu edep, kalk yanımdan. Odaya git üzerini değiştir ve bir daha çocukların yanında beni etkin altına alma"
Mustafa bıyık altından gülerek yanımdan kalkarken iyice sinirlenmiştim. Asi'm Hazar abimin yanına geçerken konağın kapısından içeriye Baran abim girmişti. Avlunun ortasında Mustafa kolunu Baran abimin omzuna atıp;
"Baran ne yaptın kardeşlerimizi, nerede Kadir ve Serdar"
"Gelinlerim bir şeyler istemişler, beni bırakıp gittiler"
"Peki ne oldu benim dediğim iş"
"Bu akşam geleceklermiş"
"Tamam Baran'ım"
Mustafa ve Baran abim Hazar abimin olduğu sedire geçmişlerdi. Bakışımı Mustafaların üzerinde çekerken Gülperiyle çakıştı. Gül peri başını eğdiğinde;
"Gülperi geldiğinden beri benimle göz göze geldiğinde niye gözlerini kaçırıyorsun"
"Şey hanımağam siz, nasıl desem siz böyle çok farklı bir güzelliğiniz var. Ben sizi ilk defa yakından görüyorum. Mihribanın telefonunda resminiz var, bütün kızlar bile size bayılıyor"
"Çok teşekkür ederim, senin güzel gören gözlerin öyle görüyor. Bende bal gözlerine vuruldum mesela"
Gül peri başını eğdiğinde gençler oo dediğinde, Sinan yanıma gelip sessizce;
"Yenge niye utandırıyorsun"
Ağızımı açıyordum ki avluda Mustafa'nın türkü söyleyen sesi yankılanmaya başladı. Kürtçeydi;
te ez kuştim, te ez kuştim nesrînê
dilê'm dixwaze te bibîne
kulîlka sor û şînê
te ez pîr kirim lê dînê
dilê'm dixwaze te bibîne
kulîlka sor û şînê
te ez pîr kirim lê dînê
çavreşê, çavreşê, dilgeşê
rû wek sitêrka bi nexşê
roj rengê çavreşê
li ber mala me dimeşe
Türkçe
beni öldürdün, beni öldürdün nesrin'im
gönlüm seni görmek ister
kırmızı, yeşil çiçeğim
beni ihtiyar eyledin hey deli kız
gönlüm seni görmek ister
kırmızı, yeşil çiçeğim
beni ihtiyar eyledin hey deli kız
kara gözlüm, kara gözlüm, neşelim
yüzü nakışlardaki yıldız gibi olanım
kara gözlüm, güneş renklim
evimizin önünde dolaşır
Sinan kulağıma Türkçeye çevirdiğinde kıpkırmızı olmuştum. Sözleri çok güzeldi. Normalde nesrinim olan yerleri Meryemcem diye söyleyince iyice utanmıştım. Türkü bittiğinde konakta herkes şaşkınca Mustafa'ya bakarken, ben gözlerine bakıyordum. Elindeki sigarayı küllüğe söndürdüğünde çocuklarda yanımdan kalkmışlardı. Ufak salona geçtiler. Ayağa kalkıyordum ki bizim Urfa'ya gittiğimiz gün kafa dinlemek için giden Leyla'm elinde ufak valiz avluya girmişti. Üzerinde spor kıyafetler, buz gibi bakışlarla bana yanaştı. O sert zırhı üzerindeydi. Leyla'yı kollarımın arasına aldığımda Hazar abime takıldı gözüm, hızla sırtını bize dönmüştü. Leylayı kendimden biraz uzaklaştırıp üzerindeki badisin kollarını yukarıya sıyırdım. İki morlukla sağ kolunu sıkarak;
"Bunlar ne? çabuk söyle"
"Sakinleştiricilerim, dört gündür iyi değilim. Zaten 3 gün kalabildim como da, sonra 7 gündür İstanbul'daydım biliyorsun. "
"Biliyorum Leyla'm"
" Meryemce savcıyı gördüm karısıyla"
"O it oğlu it İngiltere de değilmiydi"
"Yok temelli gelmiş"
"Bu sakinleştiriciler onun için değildir inşallah"
"Yok patron değil ya, benim kiracılar çıktı. Eski eve geçtim bakmak için sonra olan olmuş işte. Zaten İdris ve Tahsin hep peşimdeydiler"
"Tamam sus, o değil de 5 gündür Hazar abim ruh gibi"
"Bana ne, karışmasın bana"
"Nasıl yani?"
"Meryemce, Ahmet Hazar Hancıoğlu benim hiç bir şeyim değil. Bu hayatta bana sadece ve sadece sen karışabilirsin."
"Ne oldu ki "
"Geldi 5 gün önce"
"Hadi canım. Haberim var, ben Tahsin'e tamam demeseydim, mahalleye giremezdi"
"Orası da doğru, neyse geldi kapıya dayandı. Yeter sana bu kadar kafa dinlemek, hadi gidiyoruz dedi. Ben yok dedim, üstüne birde"
"Ömür evdeydi ve üstü rahat giyinikti"
"Evet"
"Ben o Ömür'e soracağım bu durumu, neyse hadi sen git üzerini değiştir canım"
"Yok yanında durmak istiyorum"
Leyla yüzünü boynuma gizleyip öyle dururken, tek kolumla sarıldım. Bakışlarımı Mustafaların olduğu sedire çevirdiğimde Hazar abim ters ters bize bakıyordu. Ağızımı açıyordum ki yanımıza Gülcan ve Avşin gelmişti. Gülcan da hemen diğer tarafıma oturup Leyla gibi yüzünü boynuma koymuştu. Avşin ile göz göze geldiğimizde sadece tebessüm etmiştim. Benim kıymetli üç bacım nasılda eksikler. Aklıma gelen diğer kıymetlimle Nisa'mı aramıştım. Biraz çaldıktan sonra kapatıyordum ki nefes nefese telefonu açmıştı. Yalan bir sinirle kızacaktım ki;
"Ablam, annem kıymetlim, şey nasılsın"
"İyim tini mini hanım, bir ablan olduğunu ben aramasam hatırlamayacaksın anladım. Sana çok sinirliyim"
"Biliyorum ablam, şey ben sana dayanamıyorum annem ya"
"Tamam sakin ol güzelim, Nasılsınız"
"İyiyiz ablam, Mert şimdi geldi yemek yiyorduk. Abla yanında kimler var"
"Gülcan, Avşin, Leyla, Mahşerin dört atlısı, şimdi annem geldi yanımıza"
"Tamam abla, şimdi seni görüntülü arayacağız olur mu?"
"Tamam kızım"
Telefonu kapatıp Mert'in aramasını bekledim. Biraz bekledikten sonra çalmıştı telefonum. Telefonu açtığımda Leyla ve Gülcan da telefona bakıyordu. Mert gülerek ;
"Karam, ablam annem nasılsın"
"İyim Mert, belli sen kıvırıyorsun söyle ne diyeceksin"
"Ablam şey"
"Ney canım"
"Biz var yaa"
"EE siz var ya ne oldu"
"Abla ben ve Nisa var ya hani"
"Mert konuş artık vallahi erken doğuracağım"
"Karam biz var hani"
Ağızımı açıyordum ki omzumdaki elle ağızımı kapamıştım. Mustafa gür bir sesle;
"Mert gebertirim seni çıldırtma adamı söyle"
"Tamam sakin ağam, şey ağam dede oluyorsun"
"Ulan Mert'im bende bir şey diyeceksin sandım. Duydun mu Meryemce hanım hala ol- neyy!!!!! siz yani biz aman neyse bizim ailemize yeni biri mi geliyor yani"
Mert görüntüde başını sallarken bir taraftan da Nisa'yı kolunun altına alıp anlından öpmüştü. Yanımdakiler birbirine sarılırken, ben sadece kardeşime bakıyordum. Benim küçük kardeşim, annemin emaneti babamın kıymetli iki evladından küçüğü, baba oluyordu. Gözümden düşen tek göz yaşını silip, hafif tebessümle;
"Hayırlı olsun Kemal Ateş'in oğlu. Sen baba oluyorsun ve ben yaşlanıyorum. Evladının gurur duyduğu bir baba olursun İnşallah Mimar Mert ateş"
"Ablam, annem her şeyim, dünya yıkılsın sen bizim arkamızda her daim ol inşallah. Zifiri karanlık gözlerinde boğulduğum, vurgun olduğum karam"
"Hadi kapat şu telefonu hadii"
Telefonu kapadığımda herkesin yüzünde tatlı bir tebessüm sohbetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Karnımdaki asiciklerim aşırı hareketlenmeye başladığında ayağa kalkmıştım. Bir iki adım attığımda kasıklarıma giren sancıyla birden nefesimi tuttum. Biraz daha yürüyerek Mustafa'nın yanına gitmiştim. Bir adım daha atmaya gücüm yoktu sanki. Mustafa'nın omzunu sıkıp bana bakmasını sağlamıştım. Gözlerime baktığında hafif eğilerek;
"Odamıza gitmeme yardımcı olur musun? asi ağam"
Hemen ayağa kalkmıştı. Elini belime koyup yavaş yavaş odaya yürümeye başladığımızda her adımda sanki asiciklerim kendilerini köşelerine çekiyorlardı. Odamıza iki, üç adım kalmıştı ki sağlam gelen sancıyla hafif bir iç çekip Mustafa'nın belimdeki elini sıkmıştım. Mustafa hemen sol eliyle odanın kapısını açıp eğilince;
"Mustafa sakın"
"Kes sesini "
Hızla kucağına aldığında odaya girdik. Ayağa ile kapıyı sertçe kapatıp, hızla yatağa yatırmıştı. Ayaklarımın altına iki yastık koyup, parmağını sallayarak;
"Ne iş yaptın yine bu gün"
"Hiç bir şey yapmadım ki, hep oturdum"
"O zaman ne oldu çawreşamın, niye canın yandı? niye sancın oldu?"
"Hiç bilmiyorum kocam, yarım saat içinde iki defa oldu. Zaten dörtten fazla olduğunda hastaneye gideceğiz"
"Tamam karım gideriz. Meryemcem"
"Söyle Mustafa'm"
"Mustafa'n sevsin seni, kilo almışsın "
"Normal asi ağam çok normal, oğulların toplamda bir buçuk kiloyu geçmiştir. Bunların plasentası da var, etti iki buçuk kilo. Ben de hamile kalmadan 70 kiloydum, şimdi kesin oldum toplamda 80, boyum zaten 1.80 "
"Hay maşallah tosunuma. Gül güzelim kurbana seni keselim mi"
"Ağa, ağa özüne gelesin, avradın boyludur kesemezsen"
Mustafa bacağımın yanına oturarak;
"Boyludur ne demek"
"Halamlar hamile kadına karsta öyle diyorlardı, bir kaç kere duymuştum"
"Bak sen, neyse birtanem sen dinlen bende bir duşa gireyim"
"Avludakilere söyleseydin"
"Hazar anladı, o söyler herkese"
Mustafa ayağa kalkıp yatağın ayak ucuna geldiğinde gözüme bakıyordu. Gömleğinin düğmelerini açarken;
"Kocaaamm!!"
"Söyle deli karım"
"Sen Hazar abimle daha mı yakınsın"
"Aslında üçüyle de aynıyım. Hazar bir tık daha önde o da Hazar ile ben, Bedirhan ile Baran birbirimize benzediğimizden. Hazar ile ben, Baran ile Bedo kan kardeşiyiz. Sonuç olarak dördümüz birbirimize çok düşkünüz. Bizim dördümüz ikişer ay ara ile doğmuşuz."
"Kim büyük ay olarak"
"Ben tabi ki sonra Hazar sonra Bedo sonra Baran"
"Hım anladım."
"Hazar farklı, bedo ve Baran sinirlendiklerinde hemen tepkilerini verirken Hazar ölüm gibi sessiz olur ve o adamı kendi diyor bir tek ben çözüyormuşum"
"Tamam anladım, hadi banyoya gir hasta olacaksın"
Mustafa gülerek banyoya girdiğinde, hırkamın cebinden telefonu alıp Medineyi aramıştım. Uzun çaldıktan sonra açılmayınca sinirlenip kapamıştım. Aklıma gelenle telefonu elime alıp iki hattından Çınar parantez içinde Şahin olan yazıyı aramıştım. Bu hattın açılması için dua ederken açılmayınca, korkarak başkan olanı aramıştım. Bir iki çaldıktan sonra açılmıştı. Telefonun diğer ucundan gür bir sesle evet sesi gelince derin bir nefes çekip;
"Nasılsınız"
"İyim asistan, ne oldu söyle"
"Şey hocam, benim sol kasıkta artan bir sancı vardı, kendi doktorum açmayınca be-"
"Kes sesini bekle"
Telefon kulağımda terliğinin gıcırdıyan sesleriyle yürüdüğünü anlamıştım. Telefonda beklerken Mustafa'm belinde havluyla odaya girdi. O dolabın önüne geçtiğinde ben onun mükemmel sırtını izlerken, birden kulağıma ;
"Asistan"
"Buyurun dinliyorum"
"Sol kasıktaki kaçıncı sancı"
"Şuan bir saat içinde 2 defa oldu, daha olmadı bende hafif kor-"
"Tamam, heyecan yapmayacaksın, gereksiz fuzuli aksiyonlar çekmeyeceksin. Kendine ve bebeklerine dikkat et. Bir saat içinde dörtten fazla olursa hemen hastaneye gidiyorsun"
"Tamam "
"Şimdi kapat telefonu, ameliyatıma devam edeyim"
"Sen, sen ameliyattan mı çıktın az önce"
"Kes, hemşire aspire et sende bana bakma, kapat "
Hızla telefonu kapatmıştım. Mustafa üzerini giyinip, yanıma gelerek benim gibi oturmuştu. Sırtını yatağın başlığına dayayarak beni kolun altına aldı. Elini bel boşluğuma koyarak karnımı sevmeye başladı. Dudaklarını şakağıma bastırdığında gözlerimi kapatmıştım ki derin bir nefes çekerek yüzünü boynuma koyduktan sonra dudaklarını kulağıma yaklaştırarak;
"Ah kadın! ağızını yüzünü yemeye sabırsız, kokuna soluğuna arsızım lan senin!! Tenine dokunsam da bedeninle değil. Ruhunla sevişirim senin, Neden mi?? Niyetim tatmak değil yaşamak çünkü seni"
"Şey, ben sen ama şey biz asilerimle, Sevim hanımlar gelene kadar uyusak mı acaba"
"Bence de uyumalıyız"
Mustafa sıkıca bana sarıldığında bende başımı onun boynuna koymuştum. Anlıma değen şah damarının atışıyla kafamı hafif kaldırdım. Gözlerine baktıktan sonra dudaklarımı şah damarına bastırdım. Yavaşça elimi boynunun diğer tarafına koydum. Derin bir nefes çekip gözlerimi kapadım.
.......................................
Gözlerimi kapının çalınmasıyla açtım. Aynı uyuduğum şekilde uyandığımı anladığımda mutlu olmuştum. Elimi çektiğimde Mustafa'yla göz göze geldik. Boynundaki damarlar çıkmış çatık kaşlarla bana bakıyordu. Ağzımı açıyordum ki kapı bir defa daha çaldığında Mustafa gür bir sesle, gözlerime bakarak kapıdakine hitaben;
"Ne varr"
"Şey,, şey ağğam MihriMihriban annanam gellsinler dedi. Sevim abla ve kızı hilal geldi de"
"Tamam git"
Ağızımı açıyordum ki Mustafa iki elini yanaklarıma koyup peş peşe öpmeye başlamıştı. Mustafa hızlı hızlı öpmeye devam ederken, ellerimi ellerinin üzerine koyup;
"Tamam dur. dur ne oldu KOCAM "
Mustafa sanki beni yeni görüyormuş gibi sıkıca sarıldığında;
"Yavaş öldüreceksin beni, canım acıyor, çok sıkıyorsun"
Mustafa beni bırakıp gözlerime bakarken, elimi sakalına koyarak yüzünü sevmeye başladım. Beni yatakta bırakıp yataktan kalktı. Hızla kendini banyoya attığında bende yataktan kalktım. Dolaba yaklaştığımda Mustafa da odaya geri geldi. Yanına gidip iki elimle ıslak sakallarını severek;
"Ne oldu söyle gönlümün ilk kıblesi, söyle güneşim, nefesim"
"Rüyamda avluda oturuyordum, kucağımda iki erkek bebek tıpatıp bana benzeyen, Mina ve Talha bana ve onlara hüzünle bakıyorlardı. Sen yoktun Meryemce sen yoktun gitmiştin"
"Nereye gitmiştim kocam"
"Ölmüştün Meryemce, sen ölmüştün. Ellerimde, ellerimde kan vardı benim"
"Ben Allah'ın izniyle ölmeyeceğim, oğullarımız dünyaya gelecek ve ben sadece narkoz etkisini kaybedene kadar yanında olmayacağım. Medine'ye söyleyeceğim oğullarımızı sen giyindir, bebek odasında zaman çabuk geçer"
"Meryemce ben bunlardan başka çocuk istemiyorum. Üç oğul bir kız bana yeter daha yapmayalım"
"Olmaz sana bir de kız vereceğim"
"Hayırla şunları doğur ben başka bir şey istemiyorum"
"Mustafa'm sakin "
"Hatırlıyor musun? sen kazadan sonra bana bir şey olacak diye çok korkuyordun. Ben seni çok iyi anladım. deli kadınım. Beni bırakıp gideceksin diye ben şey"
"Korkma adamım korkma. Eyvah!!! koskoca ağalar ağası korkuyor mu?. Uslu duracağım artık kendimi tehlikeye atmıyorum da"
Mustafa birden sıkıca kollarının arasına almıştı. Yüzünü boynuma koyarak;
"Hadi gel giyinmene yardım edeyim nefesim"
........................
Büyük salonun kapısına Mustafa ile el ele gelmiştik. Mustafa kapıyı açtığında bende yavaşça içeriye girdim. Salonda çok güzel bir sohbet ortamı vardı. Emrah ile göz göze geldiğimizde odadaki ikili koltuğa yürüyordum. Koltuğa tam oturuyordum ki Emrah gülerek;
"Ağa amca"
"Söyle koçum"
"Sen gel buraya otur hanımağamızın yanına oturma, kendi üç kişi birde ikili koltuğa oturacak şimdi"
Ayakta onlara bakarken, Mustafa bir iki adım daha yaklaşıp;
"Emrah'ım yaşım ilerledi kulaklarım tam duymuyor, ne diyorsun Seyfullah ustanın tamirhanesinde mi yazı geçirmek istiyorsun"
Emrah gözlerini korkarak açarken, Hazar abim birden gülerek;
"Yok ağam o yeni aldığın işlemeli zippo çakmayı kafasına yemek istiyor bence"
Salonda herkes gülerken, ben annemin yanında Mustafa'nın oturmasını bekleyen güzel kadını izlemeye başladım. Mustafa'ya bir abla gibi gururla bakıyordu. Yerime oturmadan kadına doğru yaklaşıp, elimi uzatıyordum ki bir anda sıkıca sarılmıştı. Sevim ablanın sarılmasına karşılık bende karnım el verdikçe sarılmıştım. Annem yerine beni oturtmuştu. Sevim abla benim yanıma otururken, annem de benim yerime geçmişti. Mustafa da, babamların yanına oturdu. Hepimiz güzel bir sohbete girmiştik ki gözüm gençlere takıldı. Sessizce bizi izliyorlardı. Onların haline acıyarak salona giren Sultan ablaya;
"Sultan paçi, hao yangazları(haylaz) al diğer salona götür üsküt(sakin) durmayler"
"Ula ander gaybanalar düşün önüme"
Gençler odadan çıkarken Sinan öpücük atmıştı bana. Ayşegül herkese çay verirken bana reyhan şerbeti vermişti. Mustafa birden;
"Sevim abla tekrar hoş geldin. nasılsın"
"Hoş bulduk Azrail ağam, çok şükür ağam. Bizim herif geçici buraya gelince bende kızla geldim. Bakalım eğer ayak uydurursa temelli kalacağım. Kalamazsa bile bir sene mecbur buradayız ağam"
"Çok güzel olmuş abla özlemiştik seni"
"Sağ ol Baran'ım, inan ki Fransa da yetim gibiydim"
Herkes Sevim ablaya garip bakarken, Hazar abim derin bir nefes çekerek;
"Ah ablam ah gurbet berbat bir durum bilirim. Birde kendi vatanına dönüyorsun, bir de üstüne öksüz kalıyorsun o daha kötü be ablam"
"Ah Hazar'ım duydum. Annem gibiydi bilirsin. Çok üzüldüm duyduğumda başın sağ olsun"
"Allah razı olsun ablam"
"E Hazar bir tek sen kalmışsın bekar yok mu ufukta bir evlilik"
"Yok ablam aman olmasında zaten. Bu zamanların kızları kafa dinlemek için uzaklaşırlar sonra bir bakarsın evinde bir adamla oturur bulursun"
Mustafaları öksürük tutarken, Leyla derin bir nefes çekmişti sabır diler gibi. Onlara baktığımda gülsem mi ağlasam mı bilememiştim. Mustafa kaşlarını çatarak Leyla ve Hazar'a baktıktan sonra;
"Sevim ablam, sen evlenmem demiyor muydun? Hele enişte içindi galiba yakıştırmışlarda, iki dağ bir araya gelir, bizi onunla olmayız dememiş miydin?. Bir askere gittim sende uçmuşsun Fransalara"
"Sende Fransa'ya geldin gittin hiç uğramadın"
"Ah sevim ablam ya, EEE nasıl oldu"
" Beni şu karşı köyden istemeye geleceklerini söylediler, bir duydum yıktım geçirdim her yeri. Bilirsin o zaman sağlık ocağında çalışan amcam vardı. Aradım onları yengem çıktı telefona, amcamı sordum yok gelmedi dediğinde amcama söyle geldi geldi yoksa bu evden cenazemi çıkarırlar. Babam istiyordu tabi o aileyi. Akşam üzeri amcam geldi, babamın karşısına dikildi. Bir tane kızın var o mu yük oldu sana dedi. Kıyamet koptu bizde. Neyse biraz zaman geçti, bizi hiç aramayan teyzem aradı. İstemeye gelecekler beni, benim yok dediğim adama, Rabbim dilimi bağladı. Asıl olay babam oldu, Benim istediğim adamı istemedi bunu istedi dedi. Beni istemeye geldiklerinde babam evde yoktu, halama gitmişti. Eniştenler normal oturmaya gelmiş gibi gelip gittiler, sonra bizim aile meclisi toplandı babam ikna edildi. Dini nikahımı evde kıydılar. Düğünüm Aksaray da yapıldı ailemden kimsem yoktu. Tabi asıl olay düğünden bir hafta sonra babamın evine geri döndüm, pasaport olmadığı için olana kadar iki buçuk ay baba evindeydim."
"Vay ablam beee"
"Vah ki ne vah Bedirhan sorma kardeşim"
"Abla yapabileceğimiz bir şey olursa söylemen yeterli"
"Biliyorum Azrail ağam biliyorum"
.....
Zaman geçtikçe Mustafalar Sevim ablayla çocukluklarına dönmüşlerdi. Elticiklerim, başak, Zümrüt, görümcelerim, Gülcan, Leyla ve Avşin kendi arasında sohbet etmeye başlamışlardı. Babam ve amcam kendi arasında sohbet ederken ben sıkılmıştım. Yengem ile sohbet eden annemin gözlerine bakıp çocukların yanına gideceğimi söyleyip yavaşça salondan çıkmıştım. Küçük salona girdiğimde gençler masanın etrafında sohbet ederlerken, mucizelerim yerdeki büyük yastıklara yüz üstü uzanmış abilerinin açtığı animasyon filmini sessizce izliyorlardı. Masanın başına oturduğum da susmuşlardı. Sinan'ın omzuna başını yaslayan Gülperi yavaşça başını kaldırmıştı. Onların haline tebessümle baktıktan sonra aralarındaki sohbeti dinlemeye başladım. Sandalye de oturmak istemediğim için Koltuğa geçtiğimde Gül ve Mihriban da yanıma gelmişti. Koltuğun ortasına oturmuştum kızların sarılacaklarını biliyordum. Tamda tahmin ettiğim gibiydi. Kızlar başlarını omzuma koyup ellerini karnıma koymuşlardı. Onlar karnımı severken bende gözlerimi kapatmış Mustafa'nın gördüğü rüyayı düşünüyordum. Yüzüme bakıldığı hissiyle kafamı kaldırıp karşıma baktım. Sinan Gülperi ve yılmaz karşı koltukta oturmuş beni izliyorlardı. Göz kırptığımda, Sinan;
"Yengem iyi misin"
"İyim yengem"
Sinan ağızını açıyordu ki, Emrah, Hilal ve aslı da yanımıza gelmişlerdi. Sinan kaşları çatık;
"Emrah sakın o soruyu yengeme sorayım deme"
"Niye abi yaa"
"Sor Emrah sor"
"Yenge bak iyi bak şimdi Gülperi ablam mı güzel yoksa Hilal mi"
Ağızımı açıyordum ki salonun kapısı açıldı. Hazar abim ve Mustafa içeriye girdi. Onlar geldiğinde Mihriban ayağa kalkıyordu ki elini tuttum otursun diye. Mihriban oturduğunda Hazar abim ve Mustafa'm sandalye çekmişlerdi yanımıza tekrardan gençlere dönmüştüm. Derin bir nefes çekip;
"İkisi de güzel. Su gibi güzelsiniz. Bakın bir tanelerim güzellik göreceli bir kavram, kime göre neye göre güzelsiniz. Unutmayın çocuklar önce kalbiniz güzel olsun. Erkekler eşleri, anneleri, bacılarından sonra diğer kızları da bacı gözüyle görüyorsa, namuslarına bakmıyor söz etmiyorsa öyle güzeldir o adam. O adamın hz. Yusuf misali göz kapaklarıdır namusu. Kızlar edebiyle yaşıyorsa, nerede nasıl davranacağını biliyorsa odur güzellik bence. Benim çok yakından tanıdığım biri var, aynaya baktığında kendi güzelliğinden tiksinen, güzelliği, huzuru bir bela gibi onu takip eden"
"Bir insan güzelliğinden tiksinir mi hanım ağam"
"Tiksinir Hilal, güzelliği ona bir günahı, bir bedduayı hatırlatıyorsa tiksinir neyse güzellerim, bu konu sizi yorar, onun için güzel yeğenlerim önemli olan kalp güzelliğidir güzellik."
Hepsi gözlerime bakarken, derin bir nefes çektim. Ben konuşurken Mihriban yanımdan kalkmıştı. Sağ tarafıma oturan Mustafa'nın omzuna başımı yasladığımda, Hazar abim;
"Hop Hanım ağa o benim "
"Ahh pardon kum- ay ağam buyur senin olsun. Gelen sizdiniz"
Salonda herkes gülerken, Mustafa derin bir nefes çekip;
"Seni merak ettim, sancın vardı ya hanım ağam onun için bu Hazar ağada bacısını merak etmiş "
"Sağ olun Azrail ağam, içim bir acayip ağam "
"Ne gibi, doktora gidelim mi"
"Hayır böyle heyecan gibi sanki"
"Hadi odaya götürelim seni Hazar ağa ile"
"Aman yok kalsın, en sonunda sizin ikinize bir oda hazırlayacağım"
Hazar abim hızla ayağa kalkıp, çocukları azarlar şekilde;
"Kalkın çabuk salona geçiyorsunuz gençler"
Çocuklar hızla ayağa kalkıp çoktan kapıya çıkmışlardı. Mustafa benden önce kalktığından elini bana uzatmıştı. Elimi uzatıyordum ki Mina ve Talha yanımıza gelmişlerdi. Talha bir elimi Mina bir elimi tutunca onlardan destek alıp kalkmıştım. Çocuklar salondan çıkarken, üçümüz avluya gelmiştik. Hazar abim birden olduğu yerde durduğunda bizde durup ona baktık. Kafasını kaşıyarak benden utanıyor gibi sessizce ;
"Mustafa'm duydun mu? Şahin ağanın Atike kadın vardı ya, onun erkek kardeşini düğünün ertesi günü evin önüne atmışlar. Malum organı da ağızındaymış"
"Hadi be kim yapmış, hoş olmasaydı ben yaptıracaktım ya oda ayrı mesele"
"Bilmiyorum, birde Atike hanım sadist diye söylenen Ökkeş var ya ona kuma verilmiş. Kadının babası sahip çıkmamış, o adamda bir eve kapatmış."
"Oğlum o adam şey, ulan Meryemcenin yanında konuşturma beni"
"Neyse hadi salona geçelim, hoş ben o adama Meryemce bir şey yaptırır diye bekliyordum"
"Meryemce nereden bulsun o Seyit itini İstanbul da, dimi Hanımağam"
Mustafa'ya evet der gibi kafamı salladıktan sonra gülerek salona doğru yürümeye başladık. Hep birlikte salona geçtiğimizde Sevim abla göz ucuyla Hilal ve Emrah'a baktıktan sonra, Gülperiye dönerek;
"Gülperi yengem siz avluya inin çıkalım bizde"
Kolumdaki saate baktığımda gece on bire geldiğini gördüğümde elimi Sevim ablanın koluna koyarak;
"Abla bizim çocuklar götürsün sizi bu saate tek gitmeyin"
"Yok hanım ağam yürümek istiyorum kızlarımla. Bu şehrin sessiz sakin gecesini özledim. Fransa ruhsuz ama burası öyle değil. Sessiz ama canlı ruhu var bu sokakların Hanımağam"
"Fransa'nın ruhsuz olduğuna katılıyorum. Sadece eyfel kulesi sözde aşıklar şehir insanı mutlu ediyor"
"Geldiniz galiba Hanım ağam"
"Bir çok kez ama üç dört günü geçmezdi. Geldiğimde hep Shangri la hotel kalıyordum oda Eyfel kulesini gece izleyebilmek için"
"Anladım güzel oteldir, neyse bize müsaade "
..........
Sevim abla ve kızlarını yolcu ettikten sonra tekrar salona geçmiştik. Talha hafif uykusu geldiği için Mustafa'nın dizine başını koyduğunda Mina'da benim dizime başını koymuştu. Hanımlar sevim ablanın anlattıklarını konuşurken birden babam ve amcam yan yana oturup;
"Ağam yarın ki Fenerbahçe maçı ne olur"
"Tabi ki amcam ve senin aslanı kediye çevirecek"
"Bence de Mirza amca kediye çevirecekler"
Odada herkes babama ve amcama yüklendiklerinden hepsinin koyu fenerli olduklarını anlamıştım. Hazar birden Talha'nın saçlarını severek;
"Talha'm sen niye konuşmuyorsun sen hangi takımlısın amcam"
"Ben Beşiktaşlıyım Hazar amca"
"Olsun amcam, Mirza ve Ahmet deden gibi Galatasaraylı olmada"
Hazar abim gülerken, Mustafa Talha'nın saçını severek;
"Mina'm babam sen hangi takımlısın "
Minam heyecanla başını dizimden kaldırıp;
"Baba ben futbol sevmiyorum annem gibi. Biz annemle basketbol seviyoruz dimi anne. Neydi anne bizim takımın adı"
"Los Angeles Lakers prensesim"
Salonda herkes ikimize tebessümle bakarken, ağızımı açıyordum ki Mina'm heyecandan iri açılmış gözleriyle;
"Anne neydi Dev'imin yani arkadaşının adı"
"Dev? ne devi.. dev mi he dev gibi olan futbol ay basketbolcunun adı Tyson chandler kızım"
"Onunla resmim vardı benim dimi anne"
"Evet Mina Dila"
Mustafa ağızını açıyordu ki salonda bir çığlık koptu. Hepimiz yerimizden sıçradıktan sonra hemen salonun köşesindeki Başağa baktık. Annem hızla yerinden kalktığında, yerimden kalkarken başak gözlerime bakıp;
"Abla geliyor"
Başağın yanına gittiğimde Asi kocamın desteğiyle hafif eğilip karnını yoklarken, Bedirhan abim de ailesini aradıktan sonra Başağın yanına gelerek yüzünü severken;
"Tamam, Başağım geçecek şimdi"
"Sus dokunma bana ne geçecek, ahhhh geçmiyor çek ellerini"
Bedirhan abim hızla elini çektiğinde, gülmemek için hepimiz kendimizi sıkıyorduk. Salonun kapısını açtığımızda Kader ve Selvi Başağın koluna girdiler. Başak hafif sancıyla yürürken bende Medineyi aramıştım. Avluya geldiğimizde çok kuvvetli sancı vurmuş olacak ki Başak dizlerinin üzerine çöktü. Avazı çıktığı kadar bağırınca Mustafa Boran'a arabayı getirmelerini söylediğinde Bedirhan abim de Başağın yanına gelip kucağına almak için eğilirken;
"Geçecek gülüm, nefes al araba gelsin gidiyoruz hemen"
Başak kuvvetli bir çığlık attıktan sonra çatık kaşlarla;
"Ne geçecek, nereden biliyorsun kaç defa doğurdun ağaaaa, İsteyeceksin, zevk alacaksınnnnn, tohhhumu atacaksın sonra kenardan izleyeceksin. Oh ne ala Milletttt. ablaa ağama da sancı taksınlaaaaar"
Herkes Başağı izlerken, ben gülmemek için iç yanaklarımı ısırıp, susması için ;
"Kes sesini Başak sancını sessizce çek sus, araba nerede kaldı"
Boran arabayı getirdiğini söylediğinde, Bedirhan abim Başağı kucağına alıp arabaya oturdu. Peşindeki arabaya da Avşin, Gülcan binip peş peşe konağın önünden ayrıldılar. Avluda gülmeye başladığımızda annem ve yengem hazır vaziyette kapıya çıkmışlardı. Babam ve amcam da onların yanına gelince Sait onları alıp hastaneye gitmek için yola çıktılar. Odama geçip giyindikten sonra avluya tekrar girdiğimde Mina Kader'in bacağına sarılmış, Talha da Selvi'nin bacağına sarılmış bizimkileri izlerken beni görünce koşarak bacaklarıma sarılmışlardı. Hafif eğilerek ikisinin çenesine elimi koyup, bana bakmalarını sağlamıştım. İkisinin gözü de dolu dolu aynı anda;
"Sende öyle bağırmayacaksın dimi anne"
Çocuklarımın saçlarını severek, güldüm. Onlarda bana gülünce;
"Siz beni öyle görmeyeceksiniz annem. Ben kardeşlerinizi doğurduktan sonra siz hastaneye geleceksiniz. Şimdi siz uyumaya bizim odamıza gidin. Bizde gidip Başak teyzenize bakalım olur mu annem"
Çocuklar başlarını sallayarak Kader ve Selvinin yanına geçmişlerdi. Kapıya çıktığımızda aklımıza geldikçe gülüyorduk. Boran ve Meriç minibüsü kapıya getirdiğinde hemen binmiştik. Baran abim ve Hazar abim yan yana Mustafa ile karşımıza oturmuştu. Baran abim Hazar abimi koluna vurup, Başağın taklidini yaparak;
"Sus geçmeyecek hep senin yüzünden "
"O neydi be Dila'm senin delilik Gelinime nasıl geçti anlamadım"
"O delilik değil içine Meryem sultan kaçtı onun"
Minibüste büyük bir kahkaha koptuğunda yanımdaki adamıma baktım. Bacağının üzerinde sıkıca tuttuğu elimle dışarıyı izliyordu. Onun camdan gördüğüm yüzünün yansımasıyla içim garip olmuştu.
Hastaneye geldiğimizde hızla doğumhanenin önüne geçtik. Mustafalar şaşkınca duran Bedirhan abimin yanına giderken doğumhaneden çıkan Medine'yi koridorun sonunda görünce yanına gittim. Gülerek gözlerime bakarken yanına yaklaştım. Elimi tutup;
"Anam ne inat sülalesiniz be, bebek gelmek bilmedi"
"Annesi inat, bebek nasıl inat olmasın"
İkimizde güldükten sonra Medine yüzünü biraz ciddi tutarak;
"Akşama doğru beni aramışsın, uyuyordum da"
"Sancım vardı azcık"
"Bir saat içinde kaç defa"
"İki, üç gibi"
"Tamam normal ruhum, bu arada ne koyacaklar kıza isim"
"Kız derken"
"Evet Meryemce görmen lazım bembeyaz pamuk gibi. Bir dakika siz, tabi ya göbek bağı bacak arasında görünce erkek bekleniyordu galiba"
"Evet biz erkek bekliyorduk, ünal koyacaklardı"
"Git gör teyzesi melek gibi"
Medine ile görüştükten sonra doğumhanenin önüne yürümeye başladığımda, sadece bekleyen Mustafaydı. Yanına gittiğimde göz göze geldiğimizde gülerek aynı anda;
"Kız mış"
Gülerek odaya doğru yürümeye başlamıştık. Mustafa kapıyı iki defa vurduktan sonra içeriye girdiğinde, ben adım atamamıştım. Burnumdaki sızının geçmesini bekledim. Gözümün önüne gelenlerle gözlerimi sıkıca kapadım. Bir gece Meryem sultan annemi aramıştı yetiş diye. Annemle uçak bileti bulamadığımız için 18 yaşımda acemi halimle arabayla trabzona ilk defa gitmiştim. Teyzemin evinin önüne geçtiğimizde üstü başı kirli ağlayan Başak geldi gözümün önüne. Eniştem, teyzemi kıskançlık yüzünden öldürmüştü. Annem bayılınca onu içeriye taşıyan dayıma baktıktan sonra Başağı kollarıma almıştım. Derin bir nefes alıp gözümden düşen bir damla yaşı sildikten sonra odaya bir adım atmıştım ki odadaki herkesin gözü bendeydi. Ben Başağın annesi, ablası tek ailesi bendim. Başak ile göz göze geldiğimizde çok söylediğimiz gürcüce olan türküyü söyledim. Teyzem ve annem aklımıza düştüğünde söylerdik daha doğrusu ben söylerdim.
"Si mažiru xolo
Gok'um3xi ham seri
Gomançeli xolo nana
Nana nana
Sǩanisuzi mup̆a Nana
Ağne tuta mulun
Mabgarinen andğa
Mumağodu mi3'vi Nana
Nana nana
Sǩanisuzi mup̆a Nana "
Türkçesi
Seni gördüm yine
Uyandım bu gece
Özledim yine seni anne
Anne anne
Sensiz ne yapayım anne
Anne anne
Yeni ay geliyor
Ağlayasım var bugün
Ne oldu bana söyle anne
Anne anne
Sensiz ne yapayım anne
Başak ne dediğimi anladığı için sessizce ağlamaya başlamıştı. Yanına söyleyerek yaklaştığım için iki elimle göz yaşlarını silerken birden sağ elimi tutup bileğini öpmeye başladı. Sol elimle yanağını severken;
"Ablam, annem, teyzem iyi ki varsın. Ben sağlıkla kızımı kucağıma aldıysam senin sayende ablam. Bedirhan ağa hayatımdaysa senin saye-"
Cümlesini dudaklarına koyduğum elimle kesmiştim. Gözlerime bakarken;
"Susar mısın? nerede annesinin içinden Meryem sultanı çıkaran ufak cadı"
"Abla ya kızıma cadı deme"
Odada herkes gülerken odanın kapısı açıldı. Gülcan ve Avşin peş peşe odaya girdiklerinde, Gülcan'ın kucağında beyaz kundağında, gerçekten kar topu gibi siyah kaşları ve kirpikleri belli bir kızdı. Gülcan'ım minik hanımla dikkatli bir şekilde Başağa yürürken Bedirhan ve Başak aynı anda;
"Meryemce ablama"
"Bacıma "
Gülcan geriye dönüp bana yaklaştı. Beyaz kundağı kucağıma bırakırken sessizce;
"Sıra sende, artık teyzehala olmak istiyorum"
Gülcan'ım kıpkırmızı bebeği kucağıma bırakıp hemen Avşin'in koluna girmişti. Onun haline güldükten sonra kucağımdaki meleğimi severken, Ünal amcanın adımı söylemesiyle ona bakmıştım.
"Meryemce kızım, oğlumuz olsaydı, evlatlarım benim adımı vererek beni mutlu edeceklerdi. Rabbim nasip ederse başka zamana inşallah. Sen kızımın tek ailesisin, bende dedesiyim senden isteyim sen adını ver, Azrail ağamız kulağına okusun. Bakma öyle kızım sen ver ki teyzesi olmaktan başka isim annesi ol. "
"Ünal amca ben"
Mustafa yanıma gelip ufak meleği öperken gözlerime baktı. Derin bir nefes alarak zorlukla yutkundum. Gözlerimi bir iki dakika kapalı tutmuştum, gelen göz yaşlarımı geri göndermek için. Gözlerimi açtığımda;
"Kıble ne taraf ağam geçelimde ver ismini"
Mustafa kucağına aldığında yavaş yavaş cama yaklaşarak kulağına vereceği ismi söylediğimde oda yutkunmuştu. Mustafa derin bir nefes alıp sesi titreye titreye ezanı sağ kulağına okumaya başlamıştı. Ezan bitip sıra isim vermeye geldiğinde emin misin der gibi gözlerime baktığında gözlerimi sıkıca kapatıp açmıştım. Mustafa boğazındaki büyük yumruğu yutmak için uğraştıktan sonra sesi iyice titreyerek;
"Senin adın Gülşah Semra, senin adın Gülşah Semra, Senin adın Gülşah Semra"
Herkes bana minnettar bir şekilde bana bakarken, Mustafa bebeği kucağıma vermişti. Yavaş yavaş Başağın yanına yaklaşıp miniği kucağına bırakırken;
"Başağa Semra'sını Bedirhan abime Gülşah'ı verdim."
Biraz daha durduktan sonra hep birlikte kalkmıştık. Hastanede Çiçek teyzeyle Bedirhan abim kalacaktı. Onlara sabah görüşürüz diyerek hastaneden çıkmıştık. Hastanenin bahçesinde arabaları beklerken, babam birden kollarının arasına almıştı beni. Yüzüm omzuna geldiğinde Mustafa ile babamın boyunun aynı olduğunu bir kez daha anlamıştım. Yüzümü boynuna koyduğumda babam sessizce kulağıma;
"Her geçen gün biraz daha kocana benziyorsun, her geçen gün biraz daha hanımağa oluyorsun. Herkese mutluluk huzur dağıtıyorsun. Allah razı olsun kızım benim"
..........................................................
YAZARIN AĞIZINDAN...
Alibeyoğlu konağın sakinleri konağa geldiğinde saat gece biri gösteriyordu. Herkes odasına girerken Mustafa ve Hazar ağa az bir işimiz var diyerek tekrar konaktan çıkmışlardı. Meryemce yavaş yavaş odasına girdiğinde yatağında yatan iki mucizesinde baktı kısa bir süre derin bir nefes çekerek üzerindekileri çıkarıp dolaptan bir gecelik giyerek çocuklarının ortasına yarım uzanmıştı. Uyku onu içine çekerken hiç direnmemişti.
Konak gece karanlığında sessizliğini korurken, Avşin Gülcan'ın dairesinde aşırı susadığı için dairedeki ufak mutfakta su bulamayınca elindeki sürahiyle yavaş yavaş daireden çıkıp mutfağa geçmişti. Sürahiye su dolduracağı sırada ana avludan gelen sesle dolu sürahiyi tezgaha koyup avluya çıkmasıyla Akın ve Celal'i karşısında görmesiyle avazı çıktığı kadar ;
"Abii!!!!! Mustafa!!!!"
Yüzüne yediği tokatla sarsılsa da yere düşmemişti. Celal bileğinden tutmuştu ki konakta bir silah sesi duyuldu. Silah sesiyle Avşin den bir çığlık daha kopmuştu. Konağın ana ışıkları yandığında korumalar avluya koşarak gelmeye başlamıştı. Avşin'in karşısında sol kolun da kol askısıyla Devran duruyordu. Kaşları çatık silahını Celal'e doğrultmuştu. Avşin zor bela bileğini Celal den kurtarıp Devran'ın arkasına saklanmıştı. Celal bir adım atmıştı ki Devran onu bacağından vurmuştu. Celal yerde bağırırken Akın bir ona bir Devran'a bakıyordu. Kim olduğunu anladığında korksa da belli etmemişti.
Devran bu duruma sinirlenmişti. Çatışmada yaralanıp eve gelmese demek ki karısını kaçıracaklardı ve Asi ağanın ruhu duymayacaktı. Devran kendine ihanet edilmiş gibi hissederken;
"Mustafa ağa nerede senin ağalığın böyle mi bakıyorsun benim emanetlerime "
Gözleriyle herkesi taradığında yavaş yavaş herkes avluya çıkmıştı ama Mustafa ağa yoktu. Avşin abisini görünce hemen Mirza abisinin kollarına koşmuştu. Akın Mirza ağanın bacağına sarılarak;
"Dayı Ağam duymasın beni öldürür ağam ben-"
Mutfak tarafından üzerlerinde sadece incecik gömleklerle Hazar ve Mustafa avluya girdiğinde, Devran silahını Mustafa'ya doğru tuttu. Mustafa yerde yatan Celal'e baktıktan sonra gür bir sesle;
"Boran bu ikisini de alın gözüm görmesin hemen. Celal'i yerine bırakın akını ne yapacağınızı biliyorsunuz"
Adamlar akın ve Celal'i yerden kaldırıp avludan hızla çıkmışlardı. Mustafa, Devran'ın elindeki silahı göğsüne yaslayarak;
" Vurmak istiyorsan vur ama ben emanetlerime nasıl sahip çıktığımı bilmiyorsun "
"Görüyorum ağa çok iyi görüyorum"
"Ben bu geceyi bekliyordum, bu ikisini almak için ama sen benden önce davrandın."
Devran silahını indirdiğinde Avşin abisinin kollarından ayrılıp koşarak Mustafa'ya sarıldı. Mustafa, Avşin'i kollarının arasına alıp arkasını Devran'a dönerek herkesi odasına göndermişti. Babasıyla göz göze geldiklerinde, babası anlamıştı onu. Mustafa Hamza da dedesinin zekası, dayısının davranışları vardı. Odasına gitmeden evvel oğlunun yanına geldi ve omzunu sıkıp odasına öyle çıktı. Azrail ağa babasının ne yapmak istediğini anlamıştı. Avluda Avşin, Devran, Hazar ve kendi kalmıştı. Devran'a tekrar yüzünü döndüğünde Devran silahı zor bela beline koyduktan sonra;
"Zor bir çatışmadan çıktım, geldim karımı götürüyorlardı. Aklım hala sınırda bizimkiler de orada. Ben büyük bir planı mı bozdum ağam"
Mustafa kollarındaki Avşin'i kenara bırakıp, sıkıca sarılmıştı Devran'a. Sırtına yavaşça bir kaç defa vurduktan sonra;
"Hoş geldin Süt kayın, hoş geldin eşkıya bey"
"Hoş bulduk eniştem"
"Hadi git odana dinlen sabah konuşuruz"
Devran başını yavaşça salladıktan sonra bir iki adım attıktan sonra Avşin Mustafa'nın gözlerine baktığında Mustafa tamam anlamında kafasını sallayınca, Avşin koşarak Devran'ın elini tutmuştu. Devran ve Avşin, el elle merdivenlere çıkıyordu ki avluda alkış sesi duyuldu. Dördü de sesin geldiği yöne bakınca, Meryemce eli karnında avlunun ortasına geldi. Meryemce kaşları çatık;
"Sen az önce o silahı Ağaya mı doğrultun ağamı vuracak mıydın"
"Hayır "
"O zaman o silahın namlusu ağamı bulmayacak duydun mu beni"
"Bende seni seviyorum fıstığım"
"Yürü git"
"Anladım bende seni özledim"
"Hoşt Devran hoşt afkurma odana git, sabah soracağım sana"
"Emrin olur meleğim"
Devran ve Avşin yavaş bir şekilde merdivenleri çıkarken Meryemcede sedire oturmuştu. Yorgun bir nefes dışarı bırakıp Mustafa'nın gözlerine baktığında Mustafa da gül kokulum dediği karısının yanına oturmuştu. Hazar ağada sakince tam karşılarına oturmuştu. Meryemce yanına oturan kocasına doğru döndüğünde Mustafa işaret parmağını Meryemcenin dudaklarına bastırıp göğsüne çekti. Meryemce kocasının kokusunu içine çekip dudaklarını yine şah damarına bastırdı. Elini boynuna koyduğunda Mustafa da Karısının yanağını severken Hazar ağa cebinden bir dal sigara çıkardı. Hazar ağa sigarasını yakarken Mustafa derin bir nefes çekip;
"Hamza ağa, zamanında yine bu şekilde bir dava vardı. Avşin'i sevmiyor ilgilenmiyor gibi davranır, sabahın ilk ışıklarına kadar beklerdi çakallar kucağına düşsün diye. O adam yani Avşin'in peşine takılan sapık dedemin kucağına düşmüştü. Bende o tuzağı bu Celal'e uyguladım. Sonuca ulaşıyordum ki Devran benden önce davrandı. Yatağa buz gibi girmemin sebebi uyumamak için damda bekliyorduk"
Mustafa anlatırken Meryemce dudağına ve parmaklarına değen atışları sayıyordu. Derin bir nefes çekip yüzünü boynundan kaldırdığında Hazar ağa ile göz göze geldiklerinde, hafif gülerek;
"Hazar ağa özür dilerim sevgilini taciz ettim"
Meryemce, Mustafa ağa ve Hazar ağanın sinirleri bozulduğu için artık bir anda gülmeye başlamışlardı. Meryemce ağızını açıyordu ki konakta bir çığlık koptu. Hazar ağa ve Mustafa ağa şaşkın gözlerle etrafa bakarken, Meryemce başını Mustafa ağanın göğsüne hafif vurur şekilde koyup;
"Bitmiyordu doğumlar, gözümüz aydın juninor baran ağa geliyor"
Hazar ağa ve Mustafa ağa hafif gülerken Baran ağada çıplak ayakla odasından çıkıp;
"Ana, baba, Mihriban yengeee zümrüt doğuruyor, Deli doktor yetişşş"
..........................................

Tekrardan hoş geldim galiba ama yorumsuz ve oysuz bırakmayın...

Bölüm : 26.07.2025 17:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Beni ihtiyar eyledin...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...