Bu bölümü sabırla bölüm bekleyen herkese hediye ediyorum,
.........
Neden mutlu evlilikler kumruların evliliklerine benzetilir ;
çünkü..
Kumru, eş değiştirmez.
Kumru, başka bir kuşun yuvasına girmez.
Kumru, şartlarına uyum gösterir ve şikayet etmez.
Eşlerine bağlılığı ile meşhurdur. Eşlerden biri ölecek olursa, kalan eş ömür boyu başkasıyla eşleşmez.
........................................
MUSTAFA HAMZA...
Baranın son dediklerinden sonra Meryemce Baranın yakasına tutup ;
"Sen kimsin kim benim kardeşimi öldürüyorsun baran ağa"
"Meryemce gel buraya" dedemin yanında yapmayacağımı yapıp Meryemceyi kolumun altına alıp;
"Bedirhan al baranı da gidin buradan yoksa ben delirmeye başlıyorum"
"Tamam kardeşim tamam, hadi Baran ağa yürü gidelim"
Bedirhan hepsini toplamış konaktan çıkarken, yüzümü avluya dönerek ;
"Herkes odasına duydunuz mu beni, Meryemce hanım senden odana hadi "
Herkes sakince odasına giderken, avluda mert kalmıştı sadece. Mert'in yanına gidip omzuna dokununca dolu dolu gözlerle;
"Ağam, abim ben ne yapacağım ben bir şey yapmadım abi"
"Hadi doğru ablanın koynuna gir yat "
"Ama abi "
"Yürü dedim sana "
Mert giderken, bende konaktan dışarıya çıktım. Kapıda güvendiğim iki adamım boran ve kamil duruyordu. Kamil'e döndüm önce ;
"Kamil sen burada dur ben Boran ile birlikte Bedirhan ağaya gidiyorum kuş uçmayacak hele ben yokken Baran ağanız konağa girmeyecek ve Baran ağanıza zarar gelmeyecek duydunuz mu"
"Emredersin ağam "
"Hadi Boran yürü"
Arabaya bindiğimizde Boran arabayı kullanırken benden arkada oturmuş düşünüyorum. Bedirhan'ın konağına geldiğimizde, adamlarından biri
"Ağam konağın arkasındaki depoda ağam"
Boran'a dönerek ceketimi verdim.Boran ceketimi alırken ;
"Ağam bir emrin"
"Yok arabada dedikleri mi unutma, iki saat sonra hallet gel beni al "
"Tamam ağam "
Boran giderken bende depoya yürüdüm. Depodan içeriye girdiğimde Baran ve Bedirhan oturuyordu. Hızla Baranın yakasından tutup ayağa kaldırdığım, üzgün bir suratla bakarken yüzüne yumruğumu geçirmiştim. Baran yerde dudağını silerek kalkarken;
"Mert lan Mert, nasıl inandın idille "
"İnanmadım ki amcamın oğlu inanmadım "
"O zaman ne halt yemeğe çocuğun başına silah dayandın, üstüne Meryemceyi korktun "
"Mustafa sakin ol bir dinle, dinle ki senin bile nasıl bir zor duruma girdiniz anla"
"Ne oluyor bedo"
"Baran sen sus ben anlatacağım"
Baran hiç bir şey demeden başını salladığında, Bedirhan anlatmaya başladı;
"Mustafa'm bizim idil meğer 1 senedir arkanızdan iş çeviriyormuş. Baran da bunu iki ay önce öğrendi ama senden korktuğu için sana bir şey diyemedi.Birde üstüne bu gün hamile olduğunu öğrenince deliye döndü."
"Onun için mi Mert'in başına silahını dayadı"
"Hayır kardeşini korkutmak istedi ama kardeşi gözü dönmüş gibi Masum bir adamı vuracak olmasına bir şey demedi"
"Bizim idilin gözü bu kadar mı döndü Baran "
"Dönmüş ağam, dönmüş amcamın oğlu"
"Belli kimsesiz bir kızı kimsesiz bırakacak kadar"
"Meryemce çok kızdı dimi Mustafa "
"Sizden sonra baya titriyordu sinirden ama ben onu demedim ki baran "
"Kim mi diyorsun"
"Mert'in karısını diyorum "
Bedirhan ve Baran yüzüme şaşkınca bakarken ben konuşmaya devam ettim.
"Meryemcenin kazasından sonra İstanbul'a gitmiştim. Mert'in yanında kalacaktım ama evde bir kız vardı. Kim diye sorduğumda yetimhanede yetişmiş kimsesiz bir kız aşık olmuş meğer bizim Mert benden o hafta içinde hem dini nikah hemde resmi nikahı kıydım geldim."
"Meryemce seni vuracak "
"Ne fark eder dünya gözüyle 3 kız babası olmuşum"
"Ona da mı baba oldun"
"Kimsesiz bedo"
"O değilde ağam siz bence tencere kapak gibi oldunuz karınla "
"Öyle mi dersin "
"Öyle ağam öyle"
Sabaha karşı Boran gelip beni almıştı. Konağa geldiğimde kapıdaki korumalarla konuşup içeri girmiştim ki üzerinde hırkasıyla Meryemce avluda ağlıyordu, beni görünce hemen yerinden kalkarak bana doğru gelmeye başladı. Ben kızacak diye düşünürken boynuma sarılmıştı. Karım boynumda hıçkıra hıçkıra ağlarken, onun bu hali canımı sıkmıştı. Meryemceyi bir anda kucağıma alarak çalışma odasına çıkardım. Odaya girdiğimiz de odadaki uzun koltuğun üzerine koydum. Açık kalan kapıyı kitleyip tekrar yanına gittiğimde ağlamasın arasında;
"Baran..mert'i ..öldürecek mi.. Mustafa.. Mert'im böyle..bir şeyy yapmazz"
"Biliyorum gül güzeli biliyorum hayatım "
"Bir şey yap Baran abiden korkuyorum çok korkuyorum"
Meryemcenin yanına oturup kucağıma çekmiştim. Başındaki tülbenti iyice açılmıştı, benden hepten başından çıkarıp saçlarını koklayarak;
"Korkma sen benim karımsın, en önemlisi sen deli atmacasın sirkelen kendine gel "
"Kardeşim daha ufak Mustafa "
"Biliyorum ve daha abisi, eniştesi ölmedi. Bir gün aydınlansın bakalım birazdan gelirler amcam ve baranlar "
"Mustafa ölecek dimi kardeşim"
"Güven bana ölmeyecek, güveniyorsun dimi kocana"
"Güveniyorum "
Meryemceye sıkı sıkı sarılmıştım, Meryemce içini çeke çeke uyumaya başladığın da bende gözlerimi kapatarak düşünmeye başladım.
........
Kahvaltı masasında herkes sessizce yemeğini yiyordu. Dedem bu sabah masanın başına benim oturmamı istemişti. Yavaş yavaş Baranlar ve Bedirhanlar gelmeye başlamışlardı. Masadan gelenlerle birlikte zehir olan kahvaltıdan hepimiz kalkmıştık. Bayanların hepsi masayı toplamıştı. Ayşegül hepimize çay dağıtırken, Mert ablasının göğsüne başını koymuş gözleri kapalı öylece duruyordu. Meryemce kardeşinin saçlarını severken, konağa aşiretin diğer bir kaç ağası da gelmişti.Meryemce gözlerime bakarken sadece gözlerimle güven bana demiştim ama karım ağlıyordu. Mert ve Mina karımın elinin kolunun bağladığı noktalar, yumuşak karını küçükleri.
Ağalarda biri ayağa kalkarak;
"Mustafa Hamza ağa ne karar verdin, nedir kararın"
"Ölüm kim yalan konuşuyorsa onun ölümü ama ikisi de baran abisinin arkasından iş çevirmişse ikisinde ölümü"
"O zaman ağam sen vuracaksın "
"Hayır yalan konuşan kimse onun abisi vuracak ama ikisi ise ben ikisini de vururum"
Son dediğimle Meryemce iyice ağlamaya başladığında , Dağhan ve Devran onu odaya götürüyorlardı. içimden ne kadar affet desem de mert'i vuracak kadar şerefsiz bir adam değilim. Mert gözlerime bakarken kafamı çevirmiştim. Dedem bastonu yere vurarak ;
"Nasıl bir karar bu, araştırdın mı ağam"
"Karışma ağam ben verdiğim kararı biliyorum." Dedem beni tanıdığı için üstelemedi. Konağın diğer haklı benden korktukları için ağızlarını bile açamıyorlardı. Mert'i ve İdil'i önüme diz çökmelerini izledim. Meryemce hızla odadan çıkıp Mert'in önüne geçecekken kolundan tutup yanıma çektim. Kulağına yaklaşarak;
"Meryemce dur sakın "
Meryemce için için ağlarken kulağıma ;
"Sana inandım güvendim öldürme beni, ne olur yapma bunu bana, ağam istersen beni öldür ama yapma"
"Ağlama, baba Meryemceyi alır mısın ben diyene kadar da bırakma "
Babam Meryemceyi gelip almıştı elimden ve dedemle kendi arasına oturturdu.Önümdekilere sert bir sesle;
"Ayağa kalkın ikinizde "
Mert ve idil ayağa kalktıklarında, bende silahımı Mert'in başına dayayarak borana seslendim. Konağın kapısı açıldığında Nisa içeri girdi. Nisa kimseyi tanımadığı için gözleri ilk beni ve Mert'i bulunca direk gelip Mert'e sarılmıştı. Mert bana dönüp;
"Mustafa ağam keşke getirmeseydin. Ağam sana emanettim yetimim "
"Sus Mert sus sarıl şu kıza korktu zaten"
Mert sıkı sıkı Nisa'ya sarılırken, ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığımı çözmeye uğraşıyordu. Tekrar boran diye bağırdığımda, konağın kapısı tekrar açıldığında Boran elinde Cem'le içeri girmişti. Konakta herkes şaşkındı. İdil, Cem görünce bana bakarak;
"Ağam yalvarırım yapma "
İdil'i duymamazlıktan gelip Mert'in başındaki silahı indirerek;
"Mert sarıldığın kim"
"Mustafa ağam, yapma "
"Söyle Mert'im"
"Karım ağam"
"Peki idil senin karşındaki kim"
"Tanımıyorum ağam"
"Tanımıyorsun öyle mi"
İdil tekrar bilmiyorum diye kafasını sallarken iyice sinirlenmiştim. Baran ne olduğunu anlamamıştı. Ben önce yanımdaki ağalara baktığım da ne demek istediğimi anladıklarında kafaları aşağı yukarı sallamışlardı.Bende Mert'e başımla kenara geç dedim. Mert ablasının yanına giderken, ben azadın kardeşinin başına gittim. Ben silahı tekrar kaldırıp ama bu sefer kurşunu ağzına getirmiştim. Cem'in arkasına geçip omzunda tutup arkadan dizlerine vurunca önümde diz çökmüş vaziyette geldi. Silahı başına dayayarak;
"Söyle idil tanıyor musun Cem'i"
İdil ağlayarak hızla yanıma geldi bacağıma sarıldı;
"Ağam af et bu adam benim çocuğumun babasıdır bağışla"
"Sen dün Mert abine acıdın mı"
"Ağam korktum, korkuyla aklıma Mert abimi otelde gördüğüm gelince "
"Sende suçu ona attın dimi"
İdil'in cevap vermesini beklerken amcamın sesi konağı inletti;
"Benim idil diye bir kızım yok"
Amcam Baran'a dönerek ;
"Kararı ağan verdi uygulamak sana kalmış benim için ölse de bir ölmese de"
Baran belindeki silahı eline alarak başına dayadığında nasıl olduğunu anlamadık, Meryemce yanımıza gelip Baran'ın elindeki silahı namlusunu tutarak;
"Baran abi hayır yapma"
"Meryemce kızım, karışma"
"Abi bırak evlensinler çocuğu da varmış bırak gitsinler ne olur"
Ben Meryemceye tekrar başımla git dediğimde içimde dua etmiştim deli damarı tutup inat etmesin diye ama benim karım gerçekten bana saygı duyup yerine geçmişti. Ağalar yanımıza gelip;
"Mustafa ağa bizde senelerce bedelle kurban vermedik ihanette de, gelin ağanın dediği gibi bırakın gitsinler. bizim töremizde merhamet yok mu ?yoksa sen Vakkas ağa benzemeye niyetliysen vurun bu kızı burada durmayın ama ağamız sensin karar senin son söz sende"
Baran'a baktığımda yerdeki idil'le bakmıyordu bile elimdeki silahı belime koyarak Baran'ın omzuna elimi koyarak sıktım ne demek istediğimi anlamıştı. Ben Mert'in yanına geçtiğimde Nisa korkusundan bir anda benimle Mert'in arasına geçti. Hepimiz Baran'ın kararını bekliyorduk, çok geçmeden elindeki silahı beline koydu ve ;
"Artık biz senin aile değiliz, unut bizi. Gözüme de gözükmeyin çıkın ve gidin buradan "
Cem adamlık yaparak idil'i kolundan tutarak götürürken İdil şiddetli bir şekilde ağlıyordu. Amcam da kalbini tutmaya başladığın da Meryemce hızla amcamla ilgilenmeye başladı. Diğer ağalar da başlarıyla müsaade isteyerek çıkmışlardı. Gülcan yengemle, Meryemce amcamla ilgileniyordu. Baran yine ruhsuz sanki kardeşini kovan terk eden o değilmiş gibi normal davranıyordu. Bedirhan'a kaş gözle al götür bunu dediğim de Bedirhan hepsini toplayıp gitmişti. Konakta sadece biz kaldığımızda Mina'm ve Talha bu zamana kadar nerede olduklarını bilmesem de koşarak avluya gelmişlerdi. Talha Meryemce ile avşin arasına gidip otururken Mina kucağıma atlamıştı. Meryemce birden;
"Mina babanın kucağından in gel koca dedenin yanına"
"Ama anne niye "
"Çünkü babana bir şey soracağım"
"Tamam yaa"
Mina kucağımdan indiğinde Talha'ya;
"Gel eşkiya gidelim"
Onlar bizim odamıza giderken Meryemce yavaşça ayağa kalktı. Mert'e yaklaşarak tam karşısında durdu önce Nisa'ya baktı tekrar Mert'e dönerek;
"Ben sana hiç bir zaman özlem öztürk gibi davranmadım. Sen niye benden gizli sedat gibi yaptın Mert ateş"
"Karam, ablam ina-"
"Kes sesini Mert "
"Meryemce kendini özl-"
"Gülcan sus "
Meryemce sinirli değildi gözlerinde kırgınlık vardı. Yanımdan rüzgar gibi geçip odaya gitti ben peşinden giderken beni şaşırtan Dağhan ve Devran, Meryemceyi destekler diye düşünürken Mert'in sırtını sıvazlıyorlardı.
Ben odaya doğru bir adım atmıştım ki Meryemce hızla odadan çıkıp yanımdan geçerken "
"Sen söyleseydin bana Mustafa Hamza Alibeyoğlu"
Konağın kapısına doğru yönelince Mert bana yalvarır gözlerle bakıyordu. Meryemce konağın kapısının önüne gelince Gülcan'a bakarak;
"Ben hastaneye giderim ama az işim var "
Gülcan tam ağzını açıyordu ki Meryemce kapıyı açıp çıkmıştı bile dışarıya, çok geçmeden dışarıdan Meryemcenin arabasının sesi geldi. Nisa'ya baktığımda kağıt gibi bembeyazdı. Ayşegül'le su için sesleneceğim sırada Dedem ;
"Mustafa Hamza sakın Meryemcenin üstüne gitme, Kendine göre hiç sayıldı"
Ben ağzımı açtığımda Gülcan elinde su ile yanımıza gelip Nisa'ya uzatınca ;
"Gülcan abla mert veya bana çok kızar mı Meryemce abla"
"Korkma Nisa"
Nisa suyu içerken avluya boran girince kan beynime sıçramıştı. Hızla yerimden kalktım.
"Boran senin burada ne işin var"
"Ağam Meryemce ağam yanına almadı beni eğer uzatırsam şey"
"Tamam boran tamam çık "
Boran çıkarken Mina ve Talha yanımıza geldi. Talha devran'ın yanına gidip;
"Babam melek annem niye silahını aldı"
"Nasıl silahını al aslanım"
"aldı baba bizde uslu durun dedi ve gitti"
Herkes bana bakarken Mert, Gülcan'a ;
"Gülcan ablam özlem abla gibi"
"Yok artık o kadar da değil"
"Ne oldu özlem dediğiniz kıza "
"Şey Dağhan kız babasının silahıyla intihar etmeye kalkmıştı ama başaramadı ama beyinden baya ameliyat geçirmişti."
Dağhan ve Gülcan konuşma devam ederken ben hızla çıkmıştım konaktan. Boran arabayı getirdiğin de hemen arka koltuğa geçmiştim. Sinirimi Boran çıkarmak istemediğim için sakinleşmeye çalışırken Boranın telefonun sesi ile dikkatimi ona verdim. Boran konuşurken rengi atmaya başlayınca, hızla elinden telefonu aldım.
"Duydun mu Boran gelin ağam kızıl uçurumun orada arabanın içinde duruyor "
"Tamam Süleyman bekle geliyorum ben"
"Aaağğamm"
Telefonu cevap vermeden kapamıştım. Boran her zaman aklı adamdı kendi gitmediyse peşine birini mutlaka takardı onun için en güvendiğim adamdı. Boran uçurumun kenarına tam gelmeden arabayı durdurmasını istedim.
"Boran ben burada iniyorum, Süleyman'ı ara beni görünce o da dönsün ben Meryemce ile gelirim konağa"
"Tamam ağam"
Tam arabadan bir bacağımı atmıştım ki Boran'ın seslenmesi ile dikiz aynasın da göz göze geldik.
"Söyle Boran "
"Özür dilerim ağam Meryemce ağamı yalnız bırakmak istemedim"
Cevap vermeden arabanın kapısını kapattım. Arabasının yanına geldiğimde arabanın içinde Meryemce yoktu, tam geri dönüp gidecekken uçurumun kenarında bir kayanın dibine oturmuş elinde silahı öylece Mardin'e bakıyordu. Yanına gittiğimde elindeki silahı yaramazlık yapan çocuk gibi yere bıraktı. Meryemcenin yanına oturduğumda gözlerinden akan yaşlar usul usul çenesinden aşağı süzülüyordu.Ben ağzımı açmaya niyetlendiğim anda Meryemce boğazını temizleyerek;
"Ben çok kötü bir abla olmadım hiç bir zaman aslında her zaman önceliğim Mert oldu annem ve babam o kaza olmadan bir gün önce akşam evde otururken annem dedi ki {mert ne zaman adam olacak korkuyorum bir kız kaçırıp gelir Kemal dediğinde babam ablası var hanım yapmaz o ablasına her şeyini anlatıyor tıpkı abisi gibi tıpkı ikizi Gülcan ve başının belası Devran gibi ah benim kara kızım 3 erkek 1 kızla kaldı başı belada . annem ayağa kalkıp yanıma gelip Meryemce onlara hep anne olacak kızım sen hiç bir zaman yıkılma tamam mı en çokta Mert'in sana ihtiyacı var. O gece sondu ondan sonra yok. Onun için güçlü bu karın ama şunu da bil ağam bu güçlü kadının içinde çok büyük enkazlar var. Mustafa Hamza ağa senin içinde dilenci olduğun şehir'im bir enkazın üzerine kurulu ve benim şehir'im de yaşayanlar bana yalan söylediklerin de benden bir şey gizleyip güvenimi sarstıkların da benim enkaz üzerine kurulu şehir'im yıkılıyor yapmayın yakmayın canımı ne olur"
Meryemcenin dedikleriyle içimden bir şeyler koptu. Benim güçlü karım kırılmıştı ondan bir şey sakladık diye evlendi diye değil bir şey gizledik diye. Kolumu kaldırıp sarılacakken bir anda yerinden kalktı, benden onunla birlikte ayağa kalktım. O yerdeki silahı alıp bana doğru uzattığında ne yapacağına bakarken Meryemce hızla elindeki silahın namlusunu kendine çevirip silahı elime bırakmıştı.
"Ne yapıyorsun Meryemce "
Meryemce konuşmadan sadece silahın önüne yürüdü ve silahın namlusu tam kalbinin üzerinde duruyordu.
"Mustafa beni vur desem vurabilir misin"
"Saçmalamayı kes"
"Yapamam deme sen benim arkamdan iş çevirdin"
"Mecburdum kardeşim dediğim adamın mutluluğu için mecburdum"
"Mecbur muydun? yoksa.. kız hamile deme, kardeş katili edersin beni"
"Deli karım, atmaca sevgilim, Meryemce'm kız kimsesiz yetimhanede büyümüş. On sekiz yaşından sonra mesleğini eline alınca çalışmaya başlamış büyüdüğü yetim hanede kiraladığı evin kirasını ödeyemeyince atmışlar kimsesiz diye. Mert'te seviyor kızı almış evine. Bu kaza ve Amerika işi olmasaydı sana anlatacakmış sonra ben İstanbul'a gidince bu kızı gördüm sizin evde. Mert'im bana anlatınca böyle olmaz dedim, seviyorsanız nikah kıyılacak sonra uygun dile Meryemce anlatılacak ve Selim abimden sonra size de düğün yapılacak dedim."
"Mustafa Hamza olmaz "
"Ne olmaz ne, kendine gel benim iyilik meleğim karım sen misin"
"Olmaz istemiyorum"
"Tanısan kızı böyle demezsin eminim bir Gülcan edersin bir avşin edersin"
"Ben gidiyorum sen ne yapıyorsan yap"
Meryemce bu işi çabuk kabullenmeyecekti bunu anlamıştım. Arabaya yaklaştığında bende yanına gitmiştim. Meryemceye arkadan sarıldığımda hızla kollarımın arasından çıktığı gibi işaret parmağını sallayarak;
"Üzgünüm ağa sana verdiğim cezaya devam ediyorum hemde üstüne koyarak artık hiç bir şekilde yaklaşma bana, arabamı ben kullanacağım çok istiyorsan yanıma gel otur hastaneye gitmeyeceğim konağa dönüyorum."
"Her cezayı ver ama kendinle cezalandırma sonra yazık oluyor şirkette ki kızlara adamlara"
"Nasıl yani"
"Bir gün anlarsın. Sen benden uzaklaştıkça huzur uzaklaşıyor ve huzursuz bir asi ağayı tanımak istemezsin"
Meryemce bir adım bana yaklaştı, parmağını göğsüme vurarak;
"Emin ol sinirli bir atmaca , huzursuz bir asi ağadan daha beter şimdi gelisan gel gelmeyesen hayde "
Meryemce sinirle şoför koltuğuna oturunca benden yanına oturmuştum. O arabayı kullanırken onu izlemek gurur ve huzur veriyordu. Benim deli bir karım var tıpkı kocası gibi gözü kara ve Mardin'in azrail ağa diye bildiği bana bile kafa tutabilecek bir karım. Allah'ım sana şükür..
"Sen deli kadın, ne iyilik yaptım da bana hediye gönderildin"
Meryemce kısa bir süre yüzüme bakıp güldükten sonra arabanın gazını kökleyince birden nefesim kesilmişti.Şuan arabanın camını açsam dışarıdaki hava yüzüme g kuvveti etkisi yapacağına adım gibi emindim. Araba yavaşlamaya başlayınca Meryemce yine kısa bir bakmanın ardından gülünce yine hızlanacak zannetmiştim.
Konağa geldiğimizde Meryemce arabadan inerken, yüzüme bakarak;
"Beni dinle, açık kalp ameliyatları uçak uçurmaya benzer, yolcu yani hasta uçaktan korkmamalı uçak inerken ve kalkarken de sarsılmamalıdır, işte güvende aynı öyledir sarsılmamalı ağam şimdi hayırlı işler "
Meryemce konağa girerken sadece arkasından bakmakla yetinmiştim. Benim karım, bu toprağa hanım ağa olmak için gelmiş dünyaya.
............................................................
MERYEMCE...
Konağa girdiğimde Gülcan hazırlanmış hastaneye gidecekti belli. Gülcan bana doğru gelirken sarılacağını anlamıştım. Ben elimle dur dediğimde anlamıştı.
"Ben bu gün gelmiyorum. sen git."
"Tamam terapini kırıp dökmeden yap "
"Yok yemek yapacağım sadece "
"Bende onu diyorum ya"
"Ahh zaza kızı beni tamamlama be neyse nerede beyler"
"Dağhan, devran çıktılar işleri varmış, Mert , kadir ve serdarla çıktı şirkette gitti. Mirza baba ve Hamza dede hasta ziyaretine karşı köye gittiler. Raporu aldıysanız gidebilir miyim deli doktor gelin ağa"
"Delisin hadi git "
Gülcan konaktan çıkarken bende avşinlerin yanına yürümeye başladığımda belimdeki silah canımı acıtınca tam oturacaktım ki çıkarıp masaya koyunca Nisa bir anda yerinden kalktı. Nisa'nın benden korktuğu belliydi. Annem beni kolun altına alınca Kader masadaki silahı alıp;
"Ortada durmasın Meryemce abla çocuklar geziyor Allah göstermesin."
"Doğru dedin ben üzerimi değiştireyim hemde onun kaldırayım"
Ben annemin göğsünden başımı kaldırıp tam ayağa kalkıyordum ki helin yanımıza gelip ayakta duran Nisayı hafif itince;
"Helin eline ayağına sahip çık kırdırma bana uzuvlarını"
Avşin sırtıma hafif vurunca anlamıştım helal olsun dediğini ikinci dost avşinim. Ben odama giderken Nisa benim arkamdan geliyordu. Ben üzerimi değiştirmek için banyoya geçerken odanın kapısının çalınıp açıldığını duyduğum da içimden {kızım hazır değilim ben daha}
Banyoda üzerime dolaptan aldıklarımı giyinip çıktığımda kuzularım ayakta duran Nisa'ya bakıyorlardı. Mina birden bana doğru gelince hemen yere diz çöktüm çok geçmeden Talha'm da gelmişti ben yere oturup onları severken, birden baktığımda ayakta başını eğmiş ellerine bakan Nisa sinirimi bozmuştu.
"Nisa Ateş orada ne yapıyorsun"
"Şeyy Meryemce hanım ben şeyy"
"NEY.. oldu olacak Meryemce Alibeyoğlu deseydin Nisa"
"Ben....ben "
Çocuklarımı bakışlarımla dışarı yolladıktan sonra ayağa kalkıp Nisanın önüne gittim. Ellerimi çenesinin altına koyarak başını kaldırdığımda ağladığını görünce iyice tepem attı.
"Niye ağlıyorsun Nisa"
"Şey siz Mert'e çok kızdınız dimi tabi birde Mustafa baba var"
"Baba mı bu adam sana da mı baba oldu"
"Özür dilerim Mustafa ba yani ağa "
"Bana bak ilk önce Mustafa nasıl hitap etmeni istiyorsa öyle hitap et. ikinci bana bir daha hanım dersen koparırım o dilini. üçüncüsü seni benim ile korkutan Mert beye yapacağımı bilirim ve son olarak ben mutfağa gidiyorum yemek yapmaya sende dinlen istersen bu arada senin mesleğin ney "
"Ben şey ben anaokulu öğretmeniyim "
"Kutsal meslek helal olsun tini mini hanım "
Ben odadan çıkarken, ? Nisa da peşimden çıkmıştı odadan. Kader, selvi, avşin Helin ve annem sedire oturuyorlardı. Ben annemin yanına geçip oturunca Nisa da avşinin yanına tam karşıma oturmuştu. Ben mutfağa gitmeye niyetlenince herkes yüzüme bakmaya başlamışlardı.
"Meryemce nereye annem "
"Anne ben mutfağa gidiyorum yemek yapmaya"
"Meryemce iyi misin kuzum"
"İyim avşin , terapi yapacağım kendime yoksa kafamı toplayamıyorum ama yok Meryemce beni ameliyat et hiç bir şeyin kalmaz diyorsan hemen yat masaya"
"Deli, kocasının aynısı ne olacak"
"Yatmıyorsun dimi avşin iyi o zaman gidiyorum ben"
Mutfağa giderken herkesi arkamda gülerek bırakmıştım. Ben mutfağa girdiğimde Ayşegül ;
"Meryemce abla bir şey mi istedin"
"Evet canım "
"Kahve mi ablam hemen yapayım"
"Hayır siz ikiniz ayağımın altında dolaşmayın kek ve helva yapacağım"
"Yardım edelim mi"
"hayır doğru sen odana Songül, Ayşegül sende dışarı ama avluya dışarı derken konak dışına değil"
Kızlar çıktığında benden başlamıştım kek yapmaya. Kendimi kek yapmaya ne kadar kaptırdıysam, omzumdaki elle yerimden sıçradım, dönüp baktığımda Nisa ürkek bakışlarla bana bakıyordu.
"Efendim Nisa "
"Şey Meryemce ha.. yani şey yardım edebilir miyim"
"Hayır, niye ki "
"Dışarıda sıkıldım, birde şu bir kadın var o geldi acayip acayip konuşunca "
Ben ağzımı açıyorduk ki, mutfakta üçüncü bir ses devam ettirdi konuşmayı;
"Ablam geldi de"
"Bir şey mi dedi Nisa'ya Kezban hanım avşin"
"Yok ama bakışları yeter biliyorsun kenafir gözlü"
"AAA avşin hala halamız hakkında doğru konuşsana yaa"
"He annem nerede iyi ki kafamı toplamam lazım dedim hee"
"Buradayım kızım "
"Annnee"
"Hadi bu günde Nisa gelinimden kahve içelim"
Mutfaktaki masaya hepsi otururken, Kader ve Selvinin gülüşmelerinden sonra Avşin;
"Kız Meryemce bu helvalar kimin "
"Evin kız kimin olacak"
"Hım ben Mert'in sandım ama "
Ben ağzımı açıyordum ki Nisa içini çekince ona yaklaşarak ;
"Niye ağlıyorsun"
"Şey küstünüz mü mert'e"
"Hayır insan hiç kardeşine küser mi"
"O zaman çok kırıldınız Mert'e "
"Evet şimdi ağlama tamam mı"
"Ama.. af-"
"Amasını karıştırma"
"Özür dilerim "
Tamam ağzımı açıyordum ki annem ;
"Meryemce kek pişti galiba he kız'ım koktu "
Birden önüme baktım keki fırına koymadım bile. Birden sesim yüksek çıkmıştı gayri ihtiyari;
"Hep senin yüzünden Nisa"
Nisa sesimden ürkerek bir adım geri gitmişti. Ben keki fırına koyup masaya yöneldiğimde masaya kahveleri dağıtmış tam yerine oturan Nisa ayağa kalkarak bana yer vermişti. Ben hiç bir şey demeden verdiği yere oturmuştum. Nisa mutfaktan ayrılıp dışarı çıkmıştı. Mutfakta hepsi bir ağızdan konuşmaya basladı. Herkesi susturan annem olmuştu.
"Meryemce annem günah değil mi senden ne kadar korkuyor bir bilsen annem"
"Ben ne yaptım ki anne"
"Niye kek yüzünden bağırdın kıza. Bak dışarıda Kezban kimsesizleri topladı iyice başımıza deyince yine gelip sana sığındı kız"
"İyi de anne ben bir anda saka yap-"
"Meryemce'm annem senin Mina'dan bir farkı yok o kızın"
"E o zaman kahveleri avluda içelim ama sizden bir şey istiyorum. Mert ile Mustafa bu kıza iyi davrandığımı bilmeyecek tamam mı "
"Niye annem "
"Küçük bir ders sadece Mihriban annem"
Herkes gülerken ben ağzımı tekrar açıyordum ki , Mina peşine Talha mutfağa girdi. Çocuklar solukluğa kucağıma sığınırken, avludan Helin ile Kezban hanımın sesi gelirken hızla yerimden kalktım. Avluya çıktığımda helin elini kaldırmış tam Nisa'ya tokat atacakken elini geriye indirdi. Nisa ya baktığımda sadece başını yere eğmiş duruyordu. Helin tekrar bir adım attığında önüne geçtim.
"Hayırdır helin hanım hayırdır"
"Bu kız benim anneme nasıl cevap vermez saygısız gelin ağa bu kız "
"Sana ne helin sana ne vermez sen kimsin ki üzerine yürüyorsun "
"Ben Mustafa ağanın halasının kızıyım ve benim anam babam var görgüsüz veya saygısız değilim"
Ben ağzımın tam açıyordum ki, Nisa konuştu.
"Ne mutlu sana Helin hanım benim ailem yok diye ben saygısız ve terbiyesiz değilim. Allah şükür bir terbiyem ve saygım var. Evet benim bir ailem yok ama sahipsiz değilim"
"Kime güveniyorsun kızım sen "
"Önce Allah'a sonra eşime güveniyorum"
Helin verecek cevap bulamadığı için tekrar elini kaldırmıştı Nisa'ya vurmak için ama ben daha fazla dayanmadım ve Helin'i yakasından tutup öteye itmiştim. Helin'in üzerine yürüyerek işaret parmağımı sallayarak;
"Bir daha sakın ama sakın Nisa'ya tokat atmaya kalkmak, hafif sesin yükselsin keserim o sesini sahipsiz mi sandın sen bu kızı ben ölmedim daha "
"Ne o sabah yok saydığın kardeşinin karısını mı koruyorsun Meryemce"
Ben ne helin'i nede Kezban hanımı umursamadan odama geçerken anneme baktığımda gözleriyle iyi baktın der gibiydi. Ben bir adım daha atmıştım ki Helin arkamdan seslendiğinde ona döndüğümde üzerime geliyordu.
"Helin benden uzak dur inan daha fazla sinirlendirmek istemezsin beni "
"Ne yapabilirsin ki"
Ben ağzımı açıyordum ki annem ;
"Helin geç yerine yeter, Kezban sustur kızını"
"Niye yenge niye haklı kızım "
"Evet yenge ben haklıyım bu Meryemce konağa geldiğinden beri it gibi her-"
Helin'in sözünü attığım tokatla kesmiştim. Avşin önüme geçmiş beni tutuyordu. Ben işaret parmağımı sallayarak;
"Senin canını alırım Helin sakın bir daha benim aileme it dersen seni o itlere yem ederim duydun mu beni"
Nisayı da alıp odama geçmiştim. Nisa ayakta duruyordu, ben başımdaki tülbenti başımdan çıkararak saçlarımı açmıştım. Nisa'nın ağladığını duyduğumda onun yanına giderek ;
"Niye ağlıyorsun Nisa"
"Ben özür dilerim benim yüzümden kavga ettiniz"
"Yok o kız çoktan hak ediyordu sen sadece vesile oldun"
"Yalnız fena vurdunuz galiba"
"öyle mi dersin"
"Meryemce ha..şey yani evet "
Ağzımı açmıştım ki odanın kapısı çaldı sonra içeriye Avşin elinde telefonumla girdi. Arayana baktığımda Naci beydi geri dönüş yapmıştım.
"Hocam buyurun"
"Midyat devlet hastanesindeyim ve çok zor bir ameliyatta gireceğim senden başkası ne hızlı gelebilir ne de yardımcı olabilir. adam fena her şey var"
"Tamam hocam geliyorum "
"İyi misin ona göre gel uzun sürebilir"
"Tamam geliyorum dedim "
Telefonu sinirle kapamıştım. Avşin ve Nisa beni izliyorlardı, hızla üzerimi giyinmiştim. avşine dönerek;
"Nisa sana emanet, mutfak dedikleri mi unutmayın. Birde ben Midyat'a gidiyorum ve geç gelebilirim"
"Tamam dikkat et ve silahını al ne olur ne olmaz bence "
"Tamam , Nisa bana bak senden bir şey isteyeceğim. Sana iyi davrandığımı bu akşamlık söyleme olur mu "
"Olur Meryemce..şeyy "
"Abla Nisa abla korkma tamam benden Mert neyse sende osun benim için tamam mı canım"
Nisa cevap vermeden boynuma sarılmıştı, benden sarıldığımda sadece kulağıma ;
"Sağ ol ablam, Mert'in dediği anne gibi annesin"
"Hadi ben gidiyorum "
Odadan çıktığım Mihriban annem önüme geçip ;
"Ne oldu kuzum nereye "
"Anne Naci hoca çağırdı ameliyata gidiyorum korkma, burada yeni gelini ezdirme "
"Yürü kız deli ama şunu söyleyeyim o tokattı Kezban hak etmişti "
Konaktan çıktığımda Boran sinirli gibiydi. Boran beni fark edince yanıma gelip;
"Nereye gelin ağam "
"Ağam derken "
Boran biraz daha yanaşıp ;
"Abla biraz mahalle karıştı, sinirliyim sen nereye gidiyorsun zaten sabah ağam canımı okudu senin yüzünden "
"Boran kendine gel, ben hastaneye gidiyorum ve kimseyi sen zaten gelemezsin kamil yok piyasada "
"Abla gözünü sevem dikkatli git araban gelir şimdi"
Araba geldiğinde şoför koltuğuna oturmuştum. kapıyı kapatıp camı açmıştım. Boran tekrardan 'abla dikkat et'dediğin de beni bizim hastaneye gideceğimi sandığını anladım. Ben arabayı çalıştırdığımda arkamdan bakıyordu. Gaza bastığım gibi ilk Mustafayı aradım.
"Efendim "
"Mustafa Hamza ağam "
"Buyurun Meryemce hanım"
"Ben hastaneye gidiyorum ameliyat çıkmış haberin olsun "
"Benim de toplantım var "
"İyi Asi ağam"
"İyi deli doktor"
İkimiz de inat bir şekilde telefonları kapatmıştık ama bu inadın sonunda sinir olacak olan Asi ağam olacaktı ve sinirini üzgünüm kimseden çıkaramayacaktı. Mustafa'dan sonra telefonum çalmaya başladı. Arayan borandı.
"Meryemce abla bir şey mi oldu"
"Hayır ne olabilir ki"
"Hastaneye gitmemişsin"
"Ay Boran unuttum be kardeşim ben Midyat'ta gidiyorum"
"Abla ne diyorsun sen.. abla ağam beni öldürecek ya bekle abla ben geleyim oraya tek gitme ne olur abla"
"Üzgünüm hastaneye geldim bile "
"Abla 1 saat 15 dakikalık yolu yarım saate mi gittin ya kime diyorum altında uçak var abla ben ne diyeceğim kapat abla kapat ağamm arıyor"
"Özür dilerim "
"Hakkını helal et abla yaaa"
Telefonu kapadığım da gerçekten hastanenin önündeydim. Arabayı park ettiğimde arabamı sevmiştim.
Hastanenin önünde beni bekleyen Naci hocam baş selamı vererek içeri girmiştik......
AVŞİN...
Meryemce çıktıktan sonra hepimiz avluda çay içiyorduk. Mina'nın uykusu gelince odasına çıkarıp yatırmıştım. Şuan güzel gözlü Talha yanımda büyük adam gibi oturmuş çay içiyordu. Ben Talhayı izlerken Mihriban yengemin dikkatini çekmiş olacak ki;
"Avşinim ne güzel bakıyorsun Talha'ya"
"Bak sana yenge nasıl güzel bir çocuk saygılı da "
"Evet Maşallah"
Ben ağzımı açıyorduk ki Talha yüzüme bakıp;
"Aşkım teyze saçını sevebilir miyim"
"Tabi ki yakışıklım"
Saçlarımı uzaktan sevmeye çalışan Talhayı kucağıma oturtup saçlarımı tokadan kurtardım hepsini sağ omzumda toplamıştım. Talha saçlarımla oynarken başını omzuma koyup koklayıp;
"Aşkım teyze saçların gül gibi kokuyor"
"Öyle mi yakışıklı "
"Evet gözlerinde deniz gibi, sen çok güzelsin biliyor musun"
"Bak utandım şimdi ama "
"Sen benim olsa aşkım teyze"
"Olurum yakışıklım ama babama sormam lazım"
"Koca dedeye mi ben sorarım"
"Ya sana kızarsa benim babam"
"Ben seni korurum ama badime de söylemem lazım"
Ben gülerek Talhayı izlerken herkes gözlerinle yaşla Talhayı izliyordu çünkü Talha'nın en büyük yanı eksik diye. Ben ağzımı açmıştım ki Mihriban yengem;
"Talha'm ben alırım onu sana ama dediğin gibi Mustafa ağaya söylemek lazım "
"O iş bende sultanım"
Talha'nın en son dediğine hepimiz gülmüştük. Biz gülerken konağın kapısı açılmıştı. Konaktan içeriye Mihriban yengemin abisi Reşat abi ve kız kardeşi Nurcan abla girdiğinde, uzun yıllardır abisi ve bacısını görmeyen yengem ağlayarak gidip sarılmıştı. Reşat abi ile Nurcan ablanın gelmesine sevgili ablacığım Kezban hiç hoşlanmamıştı. Nurcan abla bana doğru gelirken ağlaması beni garip etmişti tam ayağa kalkıyordum ki Talha'nın kucağımda uyuduğunu fark edince Nurcan abla eliyle otur dediğinde geriye yerime oturmuştum. Nurcan abla bana sarıldığında istemden bende ağlamıştım. Sedirlere tekrar oturduğumuzda Reşat abi gözleriyle Talhayı gösterince hafif tebessümle;
"Benim değil reşo ağa"
"Kız avşin bir sen birde Hamza ağa reşo ağa diyor "
"Ama ağa değil misin"
"Sizin yanınızda değilim kızım "
"Olsun ağam"
Reşat abi ile biz gülerken, Nurcan abla biraz heyecanla;
"E kimin bu yakışıklı"
"Gelin ağanın yeğeni"
"Maşallah yakışıklı ama kuzum kucağına yakışmış"
"Sağ ol Nurcan ablam"
Biz gülerken avluya açık saçlarıyla uykulu bir vaziyette Mina yanımıza gelmişti. Yengemin kucağına çıktı. Mina uyanınca huysuz olduğunu bildiğimiz için soru sormuyorduk. Talha rahat uyuyamayacağı için kucağıma alıp kendi odama gidip yatırmıştım. Avluya geldiğimde Mina hala yengemin kucağında ve Reşat abiye bakıyordu. Yanlarına gittim bana baktığında ağlayacağını anlamıştım. İçini çekmeye başladığında kucağıma aldım.
"Ne oldu kuzum"
"Bu.. bu amcadan korktum"
"Niye kuzum "
"Bilmiyorum, kim bu amca"
"O mu ba-"
Cümlemi avluya giren Mustafa kesmişti.
"O dede benim dayım çavreşamın"
Mustafa, Reşat abiye ve Nurcan ablaya sarılırken , Mina yanında gitmişti. Mustafa, kızını kucağına alıp yanıma oturmuştu. Mina başını Mustafa'nın boynuna koyarken, Reşat abi birden ;
"Mustafa bu çok güzel bir şey oğlum Allah bağışlasın "
"Allah razı olsun Reşat dayı"
Mina başını kaldırıp Mustafa'ya dolu gözlerle bakarken, Mustafa sanki unuttu bir şeyi hatırlar gibi Minayı sevmeye başladı.
"Baba bu dedenin adı Reşat mı"
"Bu Reşat iyi, seni sever "
"Annemi ara onunla konuşacağım, lütfen baba"
"Ama kızım annen ameliyatta girmiştir"
"Ara sen"
Mustafa ne yapacağınız bilmez bir şekilde hastaneyi aradığında Meryemcenin hastanede olmadığını öğrendiğinde boynundaki damarlar ben buradayım demişti. Mustafa avazı çıktığı kadar Boranı çağırdığında Talha bile ağlayarak odadan çıkmıştı.Hepimiz Mustafa'dan korkarken Nisa koluma girmişti. Talha kucağımda Nisa kolumda olacaklara bakarken ,Boran titrer vaziyette avluya girdiğinde, Mustafa bir adım atmıştı ki Konağa Dağhan abi, devran bey girmişti. Dağhan abi;
"Hayırdır Mustafa ağa"
"Bilmiyorum Borana soracağım"
"Ağam, şey gelin ağam çok sonra dedi Midyat'ta gideceğini yoksa yalnız bırakır mıyım"
"Sus çık şu konaktan"
Mustafa bize doğru yanımıza gelirken, Reşat abi gülerek ;
"Mustafa ağa gözü kara bir gelin ağa var galiba"
"Dayı gözü kara derken, bak bu abisi Binbaşı Dağhan selim ateş, bu süt kardeşi Özel harekattan Baş komiser Devran kurt "
"OO maşallah düğüne gelmedik ama merak ediyorduk"
.........
Akşam olmuş yazın son günleri olduğu için avluya uzun bir masa kurulmuştu. Biz bayanlar yemek masasının kurulmasına yardım derken sevgili ablam yine susmamıştı.;
"Mustafa Hamza ağa karınız hazır masaya mı oturacak"
Mustafa ağzını açıyordu ki açık sözlülüğü her zaman sevdiğim Nurcan abla;
"Ne o Kezban zoruna gidiyor galiba kızını değilde başkası Mustafa'ya gelin oldu diye"
"Yoo..yok yani gelin ağa dediği-"
"Evet kendi ağzınla söyledin gelin ağa sen bile hizmet edeceksin "
Babam bile Nurcan ablanın dediklerini tastiklemişti. Masaya oturduğumuzda herkes yerini aldığında sohbet eşliğinde çok güzel bir yemek yemiştik bir tek eksik Meryemce idi. Yemekler yenmiş kadınlar bir tarafta erkekler bir tarafta çay içmeye başlamıştık. Ayşegül elinde irmik helvalarıyla geldiğinde Mert birden Mihriban yengemin yanına gelip hemen önünde diz çöktü. Mert yengemin elini tutarak;
"Ne olur Mihriban annem dedi ki Mert oğlum helvayı ben yaptım de ne olur "
Yengemin ağzını açmasına fırsat kalmadan, Gülcan gülerek elindeki keki Mert'e vererek ;
"Ablan yapmış Mertcim"
"Deme be "
Biz çayları içerken Mert'in haline hepimiz gülmüştü. Saat ilerliyor Mustafa ara ara Meryemce'den haber alıyor. Midyat'tın berbat olduğu sonradan aklıma gelmişti, orası Mustafa için bizim için tehlikeliydi ve ben kendi ellerimle izin vermiştim. Ben böyle konuşurken yokluğunu hiç fark etmediğim helin yanımıza gelmişti.Avludaki sesi Mustafa'nın sesi susturmuştu;
"Helin senin yüzüne ne oldu"
"Şey ağam kapıya çarptım, yani mutfaktan tabak alıyordum çıkarken şey oldu"
"Tamam helin "
Bizler kıs kıs gülerken, helin yanımıza gelip oturduğunda Gülcan Dağhan abinin yanından daha fazla dayanamadan ;
"Helin hanım yanağınıza izi çıkmış kapının"
"Nasıl yani Gülcan hanım"
"Made in atmaca ama yavaş çarpmış belli yoksa şuan estetik çene ameliyatı oluyor olurdunuz emin olun. Bir şey sorabilir miyim "
"Sor "
"Uyardı dimi seni"
Helin cevap vermeden avluda Meryemcenin sesi duyulmuştu. Mina ve Talha koşarak Meryemce gittiklerin de bu kızda nasıl bir güç olduğunu anlamamıştım bir koluna Minayı bir koluna Talhayı almıştı. Meryemce bize doğru gelirken ;
"Ez ın vai, i geştari nike mı"( ben söyledim ama kulak asmadı)
"E fom ke gec vayemı" (ben anladım deli bacım)
Dağhan abinin dediğine Gülcan ve Meryemce aynı anda cevap verince zazaca bilenler gülmeye başlamıştık.
"Türki kıse bıkın"
"Tamam bremın"( tamam abi)
"Tamam merdı mın"( tamam kocam)
Herkes gülerken Mina ve Talha ikisi Meryemceyi öpüp kucağından inmişlerdi. Meryemce oturduğu yerden kalkarak babamların yanına gittiğinde Reşat abim ağlayarak ayağa kalkmıştı.
Reşat abim annemin kucağında büyümüş bir adamdı. Meryemcenin annemin gençliğine benzemesi onu da etkilemişti. Reşat abi Meryemce kolun altına alınca, Mina annesin yanına gitmişti.
.....
Meryemce Minayı sakinleştirmiş uyutmuştu bile. Talha benim kucağımda saçlarımla oynarken birden babasına bakarak seslendi;
"Baba"
"Efendim aslanım "
"Aşkım teyzeyi bana alalım mı"
"Aslanım o nasıl söz ama ayıp Meryemce annen duymasın "
"Ya baba sen alalım dersen koca dedemle konuşacağım"
Hepimiz Talha'nın dediklerine gülüyorduk, bir tek Devran bey renkten renge giriyordu. Babam bize gülerek bakarken, Talha'ya bacağına vurarak yanına çağırmıştı. Talha koşarak yanına gidip kucağına oturmuştu. Talha babamın sakallarıyla oynayarak;
"Koca dede verecek misin aşkım teyzemi bana"
"Ama sen küçüksün hem kız böyle istenmez yanında büyük olması lazım"
"AA Mirza dedem var"
"Ama o aşkım teyzenin abisi"
"O zaman badim Mustafa baba var"
"O da benim torunum "
"Ama sende koca dede vermemek için "
Hepimiz gülerken ben ayağa kalkıp babamın yanına gidip Talhayı kucağıma alıp yanağını öpmüştüm. Talha kucağımdayken babasına dolu gözlerle bakıyordu sonra birden Meryemce dönerek ;
"Melek anne al bana aşkım teyzemi all"
Talha ağlarken Devran bey yanımıza gelerek kucağımdan almak için elini uzatınca başını boynuma koymuş sıkı sıkı sarılıyordu. Ben Devran beye gözlüm ile tamam dedikten sonra Talha kucağımda odama doğru geçtim. Odaya girdiğimizde yatağa uzandığımda oda yanıma uzanmıştı.
"Aşkım teyzem seninle uyuyabilir miyim"
"Tabi yakışıklım, tabi ki orman gözlüm"
"Teşekkür ederim, deniz gözlü aşkım"
Talhayı göğsümde uyuttuktan sonra avluya tekrar döndüğümde babam odalarına çekilmiş sadece avluda gençler oturuyordu. Sedirlere geldiğimde avluda Meryemcenin olmadığını görünce Gülcan'ın ile Nisa'nin ortasına oturdum. Gülcan'a dönerek;
"Gülümcan gelin ağa nerede"
"Bilmiyorum Mustafa ağa odaya go"
Mert bir nisaya bir de Mustafalarının odasına bakıyordu. Ayşegül çayları tazelerken Meryemce ve Mustafa odalarından çıkıp yanımıza gelmişlerdi. Mert ablanın önüne gidip diz çöktü.
"Karam,Meryemce'm, ablam bak yüzüme artık yeter da sen bana bu kadar küs kalmazsın lütfen bak yüzüme "
"Mert, Meryemceyi rahat bırak"
"Ama abi yaa"
"Mert doğru diyor selim abim konuşmuyor işte "
Mert, birden ayağa kalkarak ;
"Şuraya bak biri abim biri de eniştem hemde Mustafa ağa namı diyar Azrail ağa, farkında mısınız ablam benim konuşmuyor niye evlendim diye "
"Mert sus bence abiciğim "
"Sende mi süt abi ya sen konuş bari"
Mert hızla Meryemcenin kolundan tutup ayağa kaldırdı;
"Abla konuş benimle barışalım, yeter da ben nefes alamıyorum sen konuşmayınca, Ablam hadi ama sen benim annem ablam sevgilim dostum her şeyim kötü bir şey yapmadım konuş"
"Mert bırak beni "
"Bırak mı abla benim hee mert annenin emanetti küçük kardeşin adamın kıyme-"
Mert'in cümlesini Meryemcenin tokattı kesmişti. Hepimiz bir anda ayağa kalktığımızda Meryemce ikinci tokattı atmıştı. Biz bütün hırsını almıştır diye düşünürken Meryemce üçüncü tokattı atıyordu ki Mustafa bileğinden tutup sarıldı. Meryemce ağlayarak;
"Kıymetli, emanet sen öl de öleyim ama güvenim kırıldı anlıyor musun ablanım senin annenin ben senin ama sen bırak ya mustafa bırak "
Meryemce zorla Mustafa'nın kucağında konuşurken Nisa elindeki suyu ile Meryemcenin yanına gitmişti. Nisa hiç zorlanmadan Meryemcenin kolundan sakince tutarak;
"Ablam gel sedire otur şu suyu iç"
Meryemce yaşlı gözlerle Nisa'ya bakarak elini kaldırınca Mert tam bir adım atıyordu ki daha fazla dayanamadım;
"Kal yerinde Mert sakın "
"Ama Avşin hala ya vursa ablam "
"Dur dedim sana ne kadar yanlış tanıyorsun ablanı "
Meryemce, Nisa'nın yanağını severek ;
"Sağ ol güzelim içmeyeceğim ama kahve yaparsan içerim o suyu kocana ver"
Nisa koşarak mutfağa gittiğinde, Mert ablasına arkasından sarılmıştı.
"Abla özür dilerim"
"Tamam dileme ama güvenimi tekrar kazanmaya bak"
Hepimiz avlunun ortasındaki manzarayı izliyorduk. Mustafa gururla karısına bakarken Dağhan abi ve Devran bey de gidip sarılmıştı. Meryemce birden ;
"AA yeter ya azcık öte gidin yaa"
Meryemce hepsini kovduğunda Mustafa birden ;
"Bence de"
......
Nisa kahvelerle avluya tekrar girdiğinde, kendi aramızda sohbet ederken Meryemce elinde kahve ile Devran beye göz kırpmıştı. Meryemce birden boğazını temizleyerek;
"Devran bu sabah Nisa diye biri geldi konağa"
"eee"
"Mert'in yanına bir koştu ki, çüşş dedim"
"Yüzüneee"
"Hee yüzünee"
"Öyle dümdük"
"Dümdük"
"Kimmiş kii"
"Vallahi hayatımda hiç görmemişim, güzel yüzü, boyu ,posu, sonra bir şey dedi ben Mert 'in karısıyım dedi"
"Hemen inanmasaydın Meryemce "
"İnanmadım zaten Devran"
"Sonra dedim ki ya Nisa sende hiç akıl yok mu Bu Mertle evlendin dedim"
" Öyle dümdük"
"Dümdük"
"Yüzüneee"
"Yok içimden dedim gelindir sonuçta"
Devran ve Meryemcenin yaptığı komik konuşmadan sonra hepimiz yerlere yatmıştık gülmekten. kötü başlayan sabahtan sonra gecemiz güzel tamamlanmıştı. Hepimiz odalarımıza çekilirken, bende odama geçerken Devran bey Talhayı ne kadar istese de yinede vermemiştim.
.............................
MERYEMCE...
Herkes yatmıştı ama ben yatakta oturmuş kocamı izliyordum. Mustafa Hamza, asi ağam nefesim, bir insan uyurken bile kaşları çatık olur mu benim kocam olur. Ben dalmış bir şekilde kocamı izlerken;
"Yetmez mi kestiğin gül güzeli"
"Mustafa Hamza ağa seni kesmiyorum bir kere "
"Tamam o zaman gel sarılayım sana özledim seni kokunu"
"Yok ya kaybettin canım "
"Ama kadınım, karım af etsen olmaz mı"
"Olmaz , yaklaşma yaa"
"Ne olduu hayatım duymadım "
"Aamaa sesenn hepp bööyle yappıyorssun, heepp belden aşşşağıı vuruyorsuunn"
"Ahh benim cennetim, ah benim huzur kokulu kadınım benden uzak durma nefes almıyorum ben kabul sevdam kabul ama kokundan mahrum etme haklısın ama bırak da sarılayım sana"
"Ah asi'm ahh derdim ahh dermanım "
Ben her zaman ki gibi başımı sağ göğsünün üzerine koydum önce sonra sağ elimle sevdiğim kirli sakallarını sevmeye başlarken başımın üzerine konan ufak bir öpücükle mest olmuştum.
.............
Sabah ezan sesine kalkmıştım. Mustafa ya baktığımda yatakta yoktu ama sesi kütüphanede tarafından geliyordu. Hiç sevmesem de istemeden de olsa az da olsa konuşmaları duymuştum.
"Boran ne demek anlamıyoruz niye yolladım lan seni oraya ben sabah sabah getirmeyin beni oraya, neyse kapat telefonu"
Mustafa'nın canı bir şeylere sıkılıyor ve ben ilaç olamıyorum. Mustafa telefonu kapatıp yanıma geldiğinde beni banyoya geçerken gördüğünde sesini ayarlayamadığını anlamıştım.
"Ne işin var ayakta"
"Namaz kılacağım Mustafa Ağam"
"Gül güzeli özür dilerim sinirle çık-"
"Önemli değil duydum kapat telefonu diye bağırınca anladım sinirli olduğunu"
"Sen benim başıma gelmiş en güzel şeysin Gül güzelim"
Banyoya girdiğimde Mustafa'nın odadan çıktığını kapanan kapı sesiyle anlamıştım. Abdest alıp odaya geçtiğimde Mustafa seccadeleri sermiş elinde benim feracem beni bekliyordu. Mustafa yavaşça önce elindeki feraceyi bana giydirdikten sonra tülbentimi başıma bağlayıp iğneledi bile anlımdan öpüp önüme seccadesine geçmişti. Beraber sabah namazımızı kıldık, ayağa kalkıp tam başımı açıyordum ki elimden tutup kütüphaneye götürdü. Kütüphanedeki bir koltuğa oturttuktan sonra elime kuran vermişti.
"Bana kuran okur musun kadınım "
"Okurum ama sen okusan yaa"
"Bu sabah sen oku istiyorum "
"Tamam asi'm"
.....
Mustafa ben kuran okurken diziminin dibine oturduğu için başını dizime koymuş beni dinlerken uyumuştu. Ben saçını severken tekrar uyanmıştı;
"Allah kabul etsin gelin ağam"
"Allah razı olsun ağam"
"Ecmain gül güzelim hadi kalkalım bacakların uyuşacak"
"uyuştu bile yaaa"
"O zaman alibeyoğlu hava yolları iyi yolculuklar diler efendim"
Mustafa beni kucağına alınca ufak bir çığlık atsam da özlemiştim kocamla şakalaşmayı. Mustafa beni yatağa bıraktığında ikimizde gülüyorduk.
........
Güzel bir kahvaltının ardından Mustafa ile bütün erkekler konaktan çıkmış işlerine gitmişlerdi, kadirin oğulları Sinan ve Yılmaz, Talha ile Minayı alıp parka gitmişlerdi. Mert bey barışmamın rahatlığı ile sevgili karısına Mardin'i gezdirmeye çıkmıştı. Bizde annemin Nurcan teyzenin ölen arkadaşının kızlarını davet etmişti onun için hazırlık yapıyorduk. Nurcan teyze ile annemin benzerliği şaşılacak gibiydi. Annem bir ara benim bu dediğime karşılık benim benzettikleri babannenin resmini gösterince gerçekten benzerlik Gülcan ile tüylerimizi diken diken etmişti.
Öğlene doğru konağa İki tane taze suyu gibi kız girmişti birinin kucağında bir yaşlarında erkek bir bebek vardı. Kızlar annem ve Nurcan teyze ile görüşürlerken, bizim bebek düşkünü Gülcan çoktan bebeği kucağına alıp avşinle sevmeye başlamışlardı. Benim dikkatimi ufak olan kız çekmişti. Hepimiz sedirle geçtiğimizde avşin arkadaşı olan elvanın yanına geçip oturmuştu kız kardeşi olduğunu anladığım kız mecburen yanına oturmuştu. Ürkek davranışları bana başka şeyler hatırlatmaya başladığında odama geçilmek üzere ayağa kalkmıştım ki avşin arkadaşı Elvan;
"Mustafa Hamza ağam yaraşır bir kadınmışsınız Allah mutlu etsin hanımağam"
"Teşekkür ederim Elvan ama be-" Sözümü avluya giren Gül'ün sesi kesmişti.
"Eliff hoş geldin, şeyy özür dilerim babannne yaa"
"Deli önemli değil "
Gül herkesi öptükten sonra yanımdaki kızı alıp odasına giderken birden ;
"Aaa ben yengemi öpmedim"
"Hangi yengeni kader Yengeyi öptün ya Gül"
"O değil ya Meryemce yengemi"
"Aa sen gelin ağaya yenge mi diyorsun"
Ben duyduğum konuşmaya daha fazla kayıtsız kalmadım gül yanına gidip ikisine birden sarılıp öpmüştüm gül'ümüz şımarırken Elif utanmıştı. Elif, Gül'ün arkasından giderken Elvan'ın 'Elif unutma ' dediğinde iyice rahatsız olmuştum.
Biraz daha oturduktan sonra içimdeki sıkıntıyla rahatsız olup müsaade isteyerek odama geçerken Gülcan benim halimi anlamış olacak ki oda benim peşimden odama geldi. İkimiz odadaki koltuğa oturduğumuzda;
"Meryemce bir şey mi oldu?"
" Elif yani bu kız"
"Evet çok durgun bir kız dikkatimi çekti benim de"
"Ona benziyor dimi"
"Evet benziyor ama ne-"Gülcan'ın sözünü Ayşegül kesti
"Gülcan ablam Dağhan abim geldi seni çağırıyor odandaymış"
"Tamam geliyorum canım sen çık"
Gülcan ayağa kalktığında yüzünün renkten renge girmesini azda olsa engellemek için;
"Utanma bir şey diyecektir beni çağırmaz artık hadi yürü"
Gülcan yanağımdan ufak bir kız çocuğu gibi hızla öpüp çıkmıştı odadan. Gözümün önündeki görüntüleri silmek için kütüphaneye geçiyordum ki odamın kapısı çalınıp daha gel demeden hızla kapı açıldı karşımda Gül ve Elif'i beklemiyordum.
"Gül'üm hayırdır canım"
"Yenge seninle bir şey konuşacağız"
"Gelin söyle oturun bakayım"
Kızlar ile biraz önce kalktığım koltuğa tekrar oturdum. Gül birden başladı anlatmaya;
"Yenge bak şimdi elif benim arkadaşım yani sınıf arkadaşım dersleri çok iyi oda senin gibi doktor olmak hayali hatta eğittim masrafını Mustafa ağam karşılıyor kimseye bırakmıyor ama Vakkas ağa artık okula gitmeyecek demiş "
"Öyle mi Elif"
"Şey evet gelin ağam"
"o zaman şu telefonu ver bakayım"
Telefonu almış tamam Mustafayı arıyordum ki, odanın kapısından kravatı elinde Mustafa odaya girdi, kızlar birden ayağa kalkınca Mustafa gülerek kapıyı kapattım;
"Oturun çocuklar dersimiz fizik konu kuvvet ve hareket, hayırdır gençler"
"Mustafa Hamza ağam seninle azcık konuşabilir miyim "
"Olabilir ama bu kızların sakin bir sıkıntısı var gibi"
"Kızlar çıkın siz hadi"
Kızlar çıktığında Mustafa bana dogru sarilmak için kollarını açtıgında, kollarını tutup koltuğa oturturdum.
"Ben tanımam ama vakkas ağa diye biri varmış bu elif kızın okumasını engellemis gitmeyecek demiş"
"Ne demek o kızın eğittimini ben karşılıyorum öyle bir sey diyemez"
"Gül dedi simdi "
"Tamam düşünme mizgin sultan. ya tamam insan insana benzer ama huy da benzer mi yaa"
"Bilmem özlediysen belki sana öyle gelmis olabilir"
"Evet seni özledim "
Mustafa bana sarılmak için kolunu omzuma atınca birden olduğum yerden kalktığımda, yalan bir sinirle;
"Dışarı çık üzerimi değiştirip geleceğim ben "
"Emriniz olur ağam"
Ben hızla odadan çıkarken avluda ki herkes bana bakmıştı. Avşin Mustafa dan kaçtığımı anlamıştı. Annemin yanına geçip oturduğumda, konağın kapısı açılmış içeriye tanımadığım iki erkek ile birlikte babamlar girmişti. Annem dedemi babama sorunca Reşat dayı ile sonra geleceklerini söylemişti. Akşam çökmeye başladığında Mina ve Talha arkalarında abileri konağa girdiğinde, dikkatimi Mustafa çekmişti. Mina ve Talha benim kucağıma gelince, avsin ağzını açmış tam bir şey diyecekken, Mustafa
" Mina yanıma gelir misin Talham sende badim"
Mina ve Talha, koşarak Mustafa'nın yanına gittiklerin de, isimin vakkas olduğunu öğrendiğim ağa Minayı kucağına almak isteyince Mina birden;
"Ben senin kucağına gelmem, annem güvenmediğin ve tanımadığın adamlarla konuşma bile dedi "
Herkes Mina'ya gülerken, kulağıma gelen elif ile elvanın arasındaki konuşma canımı sıkmıştı.
"Çocuk iste hissediyor"
"Elif sus enişten anlayacak"
Elvanın elif'in üstüne gitmesini istemediğim için;
"Gül canım Mina ve Talha'nın üstünü değiştir misin elifle "
"Tamam yengem"
Kızlar tamam yanımızdan ayrılıyorlardı ki benim ne dediğimi duymayan kocam ;
"Kızlar şu Minayı da alın da üzerini değiştirin "
"Amca bizde ona gidiyorduk"
Herkes Mustafa'nın dediğine gülerken, Ayşegül bizleri masaya davet etmişti. Herkes masaya geçerken Avşin , Gülcan ile benim ortamıza oturmuştu. Avşin birden Gülcan'ı dürtterek;
"Gülümcan kocan nerede"
"Devran abi ile işleri varmış gece gelirlermiş"
Biz kendi aramızda gülerken masa yine erkekler ve bayanlar olarak ikiye ayrılmıştı. Vakkas ağanın gözleriyle Elif'i sürekli takip etmesi iyice sinirimi bozmuştu. Yemekler yenmiş çaylar içilirken Mustafa yanına elif'i yanına çağırıp;
"Elif kızım yarın Boran abin senin paranı okula getirir varsa bir eksiğin söyle boran abine "
"Ağam şey sağ ol ama be-"
Elif'in sözünü Vakkas ağa kesmişti;
"Mustafa ağa, Elif okumayacağım dedi istersen biraz dur ben konuşacağım gitsin diye bilirim babası öldüğünde bütün masraflarını sen aldın ama okula tekrar başlasın alır parasını dimi kar-kızım...elif kızım"
Elif sadece kafasını sallayınca, Mustafa bir şey döndüğünü anlamıştı. Elif yerine geçip oturduğunda çok geçmeden Vakkas ağa müsaade alarak kalkmışlardı.
Hamza dedem Vakka ağanın peşinden ayağa kalkarak birden ;
"Bu it Vakkas yine bir şeyler çeviriyor Mustafa ağa gözün üzerinden olsun varlıoğluları zaten kudurmaya başlamışlar"
Dedem ve babam odalarına çekilirken, konağın kapısından sırayla Dağhan, Devran, Mert ve Nisa girmişti. Avluda hepsini durdurdum.
"Siz iki silahlı kuvvet mensubu ve mimar bey bu akşam konakta kalmıyorsunuz hadi şimdi Mert'in evine"
İlk ağzını açan Dağhan olmuştu;
"Güzelim ayıp oluyor ama işimiz vardı bak resmi nikah olmasa da benim burada bir karım var"
"Sevgili Binbaşım yerim senin karını haydeee cehennem ol get "
Dağhan'ın ağzını açmasına fırsat vermeden bu sefer Mert kemal sunal'a bağlayarak;
"ağam gözün yağını yiyem beni karımdan ayrı goyma "
"Ulan get "
"Kovirmisen ağam "
"Mert git dedim sana geç binbaşı abinin yanına"
Bu ikiliye katıla katıla gülen Devran'a;
"Hayırdır dayıoğlu ne iş "
"Alemsin meleğim yaa neyse devrem , süt kardeşim ben gidiyorum yatmaya sabah görüşürüz"
"Eşkiya sen hayırdır, hadi sende gidiyorsun devrenle"
"Ulan ben ne yaptım anamın içirdiği süt burnundan gelsin Meryemce"
"Süt anamı karıştırma ve devreni süt kardeşini al git oğlun zaten aşkıyla yatıyor hadi bakim marş marş"
Arkamı döndüğümde kocalarına ciğerci kedisi gibi bakan iki güzelliği beklemiyordum. Mustafa yanıma gelip ;
"Yazık yazık hadi Dağhan'a bize yaptıkları için gıcıklık yapıyorsun Mert'imden ne istiyorsun"
"Efendim Mustafa Hamza ağam sende mi gitmek istiyorsun anlamadım"
Mustafa birden Dağhanlara bakarak;"
"Ben size beyaz çamaşır getiririm öbür eve, hakim yardım ve yataklıktan beni içeriye ay yani yanınıza göndermeden ben odama gidiyorum"
Konak halkı olduğu gibi gülerken Emrah asrın bombasını ortaya atmıştı;
"Vayyyyyy vayyyyy azrail ağa karısından korktu"
"Vayyyy vayyy alibeyoğlların bir tanecik torunu Emrah istediği mesleğe kavuşamadan ağa amcasının elinde kaldı "
Dağhanlar giderken Mustafa'nın en son dedikleri beni iyice sinir ederken, tam kafamı kaldırdığımda babam ve dedemin Mustafayı işaret edip kafalarıyla onuda gönder dediğini anladığımda ;
"Dağhan az bekleyin gitmeyin"
Hepsi af ettim sanıp beklerken hızla odama girip Mustafa'nın eşofmanlarını elime alıp avluya tekrar çıktığımda Emrah, sinan, yılmaz ve gül resmen yerlere yatıyorlardı gülmekten. Mustafa'ya yanaşıp;
"Ağam hadi sende görüşürüz"
Mustafa bir elindekilere birde bana bakarak ;
"Ney benden hanım hanım sen kendinde misin"
Ben daha ağzımı açmadan balkondan dedem ;
"Mustafa ağa duydun gelin ağayı hadi hayırlı geceler, boran misafirleri yolcu et oğlum evlerine kadar"
Boran kapıyı açmış eliyle Mustafa'ya buyurun yaparken, erkekler bir ağzından ;
"Boran Ayşegül'ü unut"
Mustafalar giderken bizde odalarımıza geçiyorduk......
.............
MERT...
Ablamdan böyle bir sürgün bekliyordum ama Mustafa ağaya yapabileceği aklıma gelmemişti. Mustafa ağanın ağzından sinirle çıkan bir cümleye hepimiz gülmüştük;
"Ulan kurt dedik şüphelendik ceza yedim, abisinin gazına geldik uzaklaştırma yedim, kardeşi benim kardeşim dedim sahiplendim sürgün yedim. Daha sizi arkalanırsam iki olsun ulan"
Biz Mustafa ağanın dediklerine gülerken Mustafa ağa dama çıkıp ;
"Lan beni satan adamım Boran, git sigara al gel benim ki konakta kalmış"
"Çakma ağa baba evde kahve de yok "
"Başka selim abi "
"Ya Mustafa ağa, benim karınım aç"
"Mert oğlum sende bir şey istiyor musun"
"Ya mustafa abi benim canım çikolata falan istiyor"
"lan beni iyice mahalle karısına çevirdiniz. Hay ben baranın evlendiği güne "
......................
Boran istediklerimizi getirdiğinde hepimiz damda oturmuş sohbet ediyorduk. Benim aklıma karım güzel gözlüm gelince Hemen aramak için odama geçecektim ki Mustafa abim;
"Nereye geç otur zaten sizin yüzünüzden sürgün yedim ben "
"Ama Mustafa ağam yaa"
"Tamam tamam şu kenarda sızan Binbaşıyı da odasına götür"
Ben abime bir adım atmıştım ki abim birden gözlerini açıp;
"Mert sen git aslanım biz Mustafa ağanla bir şey konuşacağız"
Ben onlara arkamı dönüp giderken onlar çoktan derin sohbette girmişlerdi. Avludan inerken en son duyduğum;
"EE ne olacak Meryemceye söyleyecek misin"
Geriye dönmeye niyetlendiğim de telefonum çalmasıyla , arayana baktığım Nisa olduğunu görünce dama çıkmaktan vazgeçip odama girmiştim.
..............
MERYEMCE...
Sabah uyandığımda avludan Dağhan ve Mustafa'nın Mert ile uğraşma sesleri geliyordu. Odanın camından avluya baktığımda Mustafa devran ve Dağhan'ın arasında oturmuş Mert'e gülüyorlardı onlara biraz daha bakıp gülerek banyoya geçmiştim. Kısa bir duş alıp banyodan odaya geçtiğimde Mustafa odadaki koltukta elinde bilgisayarı bir şeyler bakıyordu. Mustafa başını kaldırmadan :
"Gül kokulum yine odayı kokunla şenlendirdin"
"Senin ne işin var burada"
"Hayatım gülüm oda hani ikimizin ya üzerimi değiştireyim Toplantı var hastanede Gülcan ile hastane geçeceğiz Almanya'dan bir tane gözetmen genel cerrah gelmiş Alman bir doktor arkadaş yolladı
Belge mi ne alacakmış Süreyya hanım Hastane için
Mustafa hem konuşuyor hemde bana doğru yürüyordu.
Mustafa birden bana sarılınca içim acayip olsa da yenilmeyecektim
" Mustafa Hamza ağam uzak dursan diyorum"
"Özledim hatun ufacık öpeyim ne olur"
"Aff tamam öp sonra çık git 1 hafta devranla koyun koyuna yatacaksın
" tamam kabul hatun ama bir şartla"
"Neymisss oo"
" sence hatun"
"Yürü gitt asi ağa elimde kalma 1 hafta değil 1 ay oldu devranla yatman 15 günü devran 15 mert
"Yuhhh zalimin kızı öpmüyorum ben gidiyorum banyoya sende çı dışarıya bana da yazık "
Mustafa banyoya hızla girerken bende giyinmek için dolabın önüne geçmiştim üzerime geniş koyu kahve pantolon üzerine krem rengi geniş gömlek giydiğimde başımı bağlamak için aynanın önüne oturduğumda banyonun kapısı açılmıştı. Aynadan banyo kapısına belinde havluyla yaslanmış bir adet asi ağa duruyordu. İçim ne kadar acayip olsa da çaktırmadan başıma kahve tonlarındaki şalımı bağlayarak ayağa kalktığımda Mustafa'da dolaba yöneldiğinde
"Kıyafetlerini çıkardım yatağın üstünde hayatım"
" sağ ol gül güzeli , sen hastaneye geçecek misin"
" biraz daha sonra Emrah ve gül okula bırakmak için söz verdim
"Tamam karım gül kokulu kadınım"
" sen bir odunsun asi ağa hadi ben kahvaltıya gidiyorum"
"Bende seni seviyorum hanım ağam"
"Sağ ol marabam"
"Ahaa benim repliğim deli doktor kendine yeni laf bul"
Odadan çıktığım da Mustafa'mın güzel gülme sesi geliyordu masaya oturduğumda Kezban hala yüzüne hafif bir eğrelti bir gülüşle "
"Kadın dediğin kocasından önce odadan çıkmaz
Kadın dediğin kocası gelmeden masaya oturmaz ki senin kocan koskocaaa Mardin'in asi ağası sirken ve kendine gell"
"Kezban hanim dediğiniz gibi benim kocam ki siz dediniz benim kocam ağam ve bildiğim kadarıyla kocası ağa olan kadın hanım ağa oluyormuş o zaman kocam yoksa hanım ağa benim simdi azcık. müsade edersen ben yemek yiyeceğim çünkü yeğenlerimi okula götüreceğim" Herkes bıyık altından gülerken Mustafa odadan çıkıp masaya geldiğinde içerideki şakasını sürmek istemişti anlaşılan
Ellerini karnına koyarak
"Hanım ağam müsaade var mı"
Ben daha ağzımı açmadan Kezban hanım
"Mustafa kendine gel sen ağasın"
Mustafa ağzını açıyordu ki Hamza dedem
"Ne çabuk unuttun annenle böyle şakalaştığımı helal olsun ki Mustafa ve Meryemce torunum şakalaşabiliyorlar şimdi onlara karışma ve sus sende otur ağan izin verdi sana"
Biz gülerken Mustafa masaya otururken göz kırptığında hiç umursamadan önüme gelen kahveme bakmıştım
.......
Kahvaltından sonra Mustafalar ve diğerleri çıktığında bende üzerime kahve rengi yeleğimi giyip avluya çıktığım da gül ve Emrah kapıya doğru yürürken avluda Nisa ve avsin kahve içiyorlardı çocukları okula bıraktığımda. Boran evden çıkarken az işim var abla dönüşte çarşından beni alırsın dediği için çarşıya geçmiştim.
Çarşıdan boranı alıp hastaneye doğru giden yol kapalı olunca ara bir yola girdiğimde
" abla ben kullanayım mı"
" olur canım gel"
Ben araban indiğimde az ilerideki konaktan genç bir kız koşarak çıktı. Üzerinde ince bir gecelikle arkasından orta yaşlı bir adam da elinde silahla peşinden koşarak çarşıya doğru giderlerken birden adam
"Elif" diye bağırınca üzerinde ince gecelikli olan kız arkasını döndüğünde kızın dün gece konakta olan elif ve adam da vakkas ağa olduğunu anlamıştım.
Ben tam bir adım atmıştım ki boran kolumdan tutarak
"Abla gözünü sevem durr"
" bırak ben gidece-" cümlemi duyduğumuz silah sesi kesmişti bakışlarımı boran dan çekip elif'e doğru baktığımda elif yerde kanlar içinde yatıyordu.
Koşarak yanına gittiğimde üzerimdeki yeleği çıkarıp yarasına bastırıyordum.
Boran yanıma geldiğinde "ambulansı ara çabuk, korkma kızım ben buradayım. korkma "
" Gelin ağam sen meleksin, ben korkuyorum ağam"
"Korkma kızım ben senin yanındayım"
Ben elif'in yarasıyla ilgilenirken ambulans çoktan gelmişti. Ben elif'in yarasına elimle tampon yaptığım için ambulans doktoru;
"Hanım efendi elinizi çekmeyin şuan siz durduruyorsunuz kanını" dediğinde yüzüne bakıp
" vallaha mi isini yapp doktor"
Doktor yüzüme bakıp bir şey diyecek oldu ama benim bakışlarımdan sonra vazgeçip Elifi sedye koyup ambulansa yerleştirdik. Ambulansın kapısını kapanmadan Borana ;
"Arabayla takip ett"
............................................................
MUSTAFA HAMZA ...
Hastaneye adım atar atmaz Süreyya hanım bizi toplantı salona almış konuştukça konuşuyordu. Karşımdaki Burak bey Süreyya hanımın her dediğine ters karşılık verirken biz üçümüz gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Gülcan toplantıya girerken acile gelen bir hasta için acile geçmişti.Süreyya hanım ayağa kalkarak;
"Doktor Burak, hocan olduğumu unutma"
"Baş hekim Süreyya hanım elimde olduğunu unutma, ahh zamanında neyse Naci hoca seni yerine geçmene nasıl izin verdi merak ediyorum neyse hastaneyi dolaşmak istiyorum"
Odadan çıkaracakken içeriye Gülcan girdi, Burak bey ,Gülcan'ı görünce birden durakladı. Burak bey, Gülcan'ın önüne gelip elini uzatınca, Gülcan ufak bir tebessümle karşılık verince Burak bey bozulacak sandığımda oda tebessümle karşılık verdi.
Gülcan birden ;
"Nasılsın Burak "
"İyim Gülcan burada mı çalışıyorsun "
"Evet Burak buradayım, bunlarda patronlar"
"Hım tanıştık patronların ile , tanıdık birini görmek hoşuma gitti sende bize eşlik eder misin "
"Tabi ki buyur"
Burak bey ve Gülcan ile yürürken Burak bey birden ;
"Mert nasıl Gülcan"
"iyi evlenecek yakın da oda burada Mustafa ağanın yeni yaptıracağı Hastaneyi yapacak"
"Helal olsun ona , atlattı mı"
"Neyi atlattı mı "
Acil katına geldiğimiz de hepimiz Mert'in neyi atlattığını merak ediyorduk. Burak bey ağzını açtığın da ister istemez kalbim acımıştı.
"EE Süreyya hanım 2 sene evvel Almanya'ya bir seminere geldiğinde karşılaştık. Meryemceyi sorduğumda Kartal ile trafik kazası geçirdiğini Kartal yaşadığını ama Meryemce öldüğünü dedi"
"Neyy Burak keşke bir arasaydın "
"Elif'ten sonra Meryemcenin mezarına da gelemezdim Gülcan. İnan sizle konuşmayı Elif ile aramda kalan tek bağ olan Meryemcenin yokluğuna buradayken tahammül edemezdim. "
"Meryemce yaşıyor ki hemde kanlı canlı"
"Ee nerede peki şimdi bizim deli doktor çok özledim onu "
Gülcan tam ağzını açıyordu ki acil içinde Meryemcenin sesi yankılandı;
"Eliff uuyannnn"
Hepimiz kafamızı acil kapısına çevirdiğimizde sedye ile birlikte Meryemce acil odasına girdi. Gülcan ve Burak bey önden koşarken, Bizde peşlerinden acile girdiğimizde Meryemce hem ağlıyor hemde Elif'i kimsesiz elifimizi kurtarmaya uğraşıyordu. Gülcan Meryemcenin yanında yardım etmeye uğraşırken, Burak bey ise sadece izliyordu. Meryemce delirmiş gibiydi.
Meryemcenin eli, üstü, başı kan içindeydi bir anda bağırmaya başladı;
"kalk ablam kalk uyann, aç gülüm gözlerini sen daha doktor olacaksın kalkkk, hadi geri dön aynı acıyı yaşatma bana ne olur kalk"
"Meryemce kendine gel vayemin ölmüş bırak eziyet etme "
"Sus Gülcan sus, uyanacak o "
Ben daha ne olduğunu anlamadan Burak bey üzerindeki ceketi çıkartıp yere atmıştı , Meryemcenin yanına gitti ve birden kolundan tuttuğu gibi bağırdı;
"Meryemce ateş hastanın ölüm saatini söyle"
"Hayır Burak bu Elifte gidemez"
"Meryemce söyleee dedim sana söyleeeee"
"11:40 HASTA EKS Burak"
"Tamam Meryemce hadi gel dışarı çıkalım "
Meryemce beni görünce iyice ağlamaya başladı. Meryemce karşımda tıpkı bir çocuk gibi ağlarken, ben kollarımı açmıştım ki acile Vakkas ve Elvan girince benim ağlayan karım birden sinirlendi. Meryemce Burak beyin elinden kurtularak Vakkas ağanın üzerine gittiğinde Burak beyin;
"Gülcan iğneyi hazırlaaa, Meryemce sak-" cümlesi bitmeden koskoca Vakkas ağayı yere sermişti tek kafa atmasıyla. Meryemce tam yere eğiliyordu ki Meryemce sarılmıştım. Burak bey kucağımda çırpınan karıma doğru gelirken, Burak bey sinirle ağlamakla karışık bir yüz ifadesiyle ;
"Gülcan Meryemcenin yanına git ve boynunu aç"
"Boynundan vurma "
"Karışma işime doktor "
Gülcan Meryemcenin boynunu açtığında Meryemce gözlerime bakıp;
"Niye genç kızlar ölüyor ağam, oysa kadınlar peygamber emanetiydi size"
Meryemce Burak beyin vurduğu iğneyle bilincini kapanınca başı göğsüme düşmüştü. Burak bey kucağımdan almaya niyetlendiğinde, ben ağzımı açmadan Gülcan ;
"Burak, Mustafa ağa Meryemcenin kocası"
Burak bey anlayışla başını sallamıştı. Ben Meryemceyi kucağıma alarak sedye koyduğumda Gülcan dönerek;
"Özel odaya alsınlar Gülcan geliyorum şimdi"
Meryemceyi odaya götürüyorlardı. Ben Meryemcenin odasına geçerken yanımda Baran ve Bedirhan vardı, aslında biz iyi dört dostunuz ama bir tanemiz aramızda yok bazen eksikliğini hissetmiyor değilim. Meryemcenin odasına geldiğimizde Bedirhan ve Baran odadaki uzun koltuğa oturduğunda Boran'ı çağırıp yapacaklarını söyleyip yollamıştım. Bu olayı böyle bırakmayacaktım...
...............................................
Köyde fazla dedikodu olup tertemiz kızımızın adını kirletmemek için ikindi namazından sonra Elif'imin cenazesini kaldırmıştık. Cenaze boyunca aklım hep Meryemcedeydi, bu yüzden cenaze biter bitmez kendimizi hastaneye atmıştık. Meryemce Burak beyin vurduğu iğneyle hala uyuyordu. Hastaneye geldiğimizde Dağhan abim, Devran ve Mert diğer arabandan inerken bende babam ile benim arabadan iniyorduk.Meryemcenin başından Avşin ve Gülcan vardı.
Odaya girdiğimiz de Meryemce boş gözlerle dışarı izlerken, Meryemcenin başında Avşin oturuyordu. Babam Meryemcenin başına gittiğinde Avşin benim yanıma gelip oturdu. Babam Meryemcenin alnından öpüp elini tutarak yanına oturdu. Babam;
"Deli kızım nasıl oldun" diye sorduğunda Meryemce hala boş gözlerle dışarı izlemeye devam etti. Babam konuşmadan Meryemcenin elini tutarken Avşin bana dönerek ;
"Mustafa Hamza cenazeye sultan abla geldi mi"
"Geldi gelmesine hemde ne geldi Elvan'ı cenazeden kovdu. Vakkas'ı elinden zor aldılar"
"Yazı-" Avşin cümlesini Meryemcenin bir anda yataktan kalkması kesti. Meryemce hızla yanıma gelirken benden ayağı kalmıştım. Meryemce ağlayarak;
"Bu ellerle mi bir geleceği gömdün, bu ellerle mi bir çiçeğinin üzerine toprak atın. Oysa peygamber emanet etmedi mi bizi size. Buraya geldim geleli kaç kız bu yeterr bıktım"
Meryemce hem bağırıyor hemde göğsümü yumrukluyordu. Bizim hiç birimiz Meryemceyi zapt etmezken birden Odanın kapısı açıldı. Üzerinde eşofmanlarıyla Burak bey içeriye girdiğinde Meryemce hızla Burak beyin önüne gitti, ellerini göstererek;
"Bak bu eller nice insanları iyi etti ama yine bir elif'i kurtaramadı. Neden Burak neden "
Burak bey Gizliden Gülcan'a çekmeceyi işaret ettiğinde Gülcan hızla çekmecenin içindeki iğneyi hazırlarken, babam Gülcan'ın elindeki iğneyi tutarak ;
"Vurmayın artık iğne, yaşadığı acılarının zehrini dışarıya kusun." Dediğinde ben Meryemcenin yanına giderek kolundan tutunca babamın gür sesi odada yankılandı;
"Sarıl karına normal zamanda yaparsın saygını bana"
Babamın bana dediğinden sonra Gül güzelini kucağıma alıp yatağa yatırmıştım. Meryemcenin yüzünü severken babam arkasını bize dönmüş odadaki kanepede kolun altına avşini almış, Devran ve Dağhan abimle konuşuyordu. Meryemcenin anlından öpüp yüzünü severken Meryemce gözlerini gözlerime dikmiş sadece ağlıyordu, birden yanağındaki elimi tutup içini öptükten sonra iki elinin içine alarak gözlerini kapadı.
Meryemce sakince nefes almaya başladığından uyuduğunu anlamıştım. Ben yatağın yanından kalkmak için elinden elimi yavaşça çekmek istediğimde birden gözlerini açıp bana baktı ve kısılmış sesi ile ;
"Gitme burada dur ne olur asi ağam"
"Tamam gül güzelim korkma cavresamin"
Yeniden yerime oturduğumda odaya biraz önce dışarı çıkan mert ve Burak bey elinde çaylarla ve bir tane türk kahvesi geri gelmişlerdi. Mert çayları dağıtırken Burak bey türk kahvesini bana uzatıp konuşmaya basladı;
"Meryemce gibi sade kahve içtiğine eminim onun için Mustafa bey"
"Meryemceyi bu kadar iyi tanıman sinirimi bozuyor Burak bey"
"Tahmin edebiliyorum,kendi uyuyorsa anlatayım size nasıl iyi tanıyorum"
Babam eli ile anlat der gibi elini uzatınca Burak bey elindeki çayından bir yudum aldıktan sonra boğazını temizledi ;
"Ben, Meryemce ile ayni hastanede 4 sene asistanlık görevi yaptık. Gülcan da başka bir hastanedeydi. biz 3 senelik asistanken yeni asistanlar geliyordu. Bir gün yeni bir asistan geldi elif görür görmez vuruldum. Meryemceden herkes korkardı. Çatık kaşlar deli bir asistandı ama Elif gelir gelmez Meryemceye sığındı. Bir sene sonunda bir gün Elif ağlayarak hastaneye geldi. Üvey babası sıkıştırıyormuş, taciz falan tabi Meryemce deliye döndü biz bu arada 6 aydır beraberdik. Sıkıştırma olayın üzerinden on beş gün geçmişti ki sabaha karşı o gece ben ve Meryemce nöbetçiydik sizi bilir misiniz bilmem Gülcan iyi bilir Meryemcenin nöbetleri hep 48 saat olmuştur ama o 48 saat içinde ameliyat ve olaylı geçmişse aşırı sinirli olur. O sabah hastane yakınlarında kızın birine araba çarpmış hızla oraya gitmiş ben o saate doktor odasında uyuyordum. Acile indiğim de Meryemcenin sesi yankılanıyordu acilde. Meryemceye yaklaştığımda sedyede kanlar içinde elif ve onu uyandırmaya çalışıyordu. Elif ölmüştü. Ondan sonra Meryemce çıldırmış gibiydi. O olaydan sonra 15 gün hastanede yattık. Evet ikimizde hastanede yattık sonradan duyduklarımızla 3 aylığına bizi yurt dışına eğitimine yolladılar 3 ay aynı evde 3 kız bir ben yaşadık. Benim eğittim bitti Meryemce daha kaldı tabi sonra yanına Gülcan gitti, Sonra 2 sene de iki kardeş kaldılar. Sonr_" Burak beyin sözünü Meryemcenin sayıklaması kesmişti. " Ebru ablaa, ben yapmadım anne, abii koru beni"
Dağhan abim birden bembeyaz şekilde yerinden kalkarken ben elim ile dur dediğim de olduğu yerde kaldı. Babam eliyle Burak beye dışarıya çıkalım demiş onlar dışarıya çıkarken ben gül güzelime iyice sokularak kucağıma çekmiştim. Ben Meryemcenin yüzünü severken gözlerini açtı. Meryemce elini yanağıma koyup sevdikten sonra gözlerime bakarak;
"İyi ki yanımdasın ağam, asi kocam seni seviyorum."
Meryemce her zaman yaptığı gibi yüzünü boynuma gizler gibi yapıp kokladı ve sonra başını kaldırıp odadakilere bakıp tekrar yerine koyup uyumaya devam ettiğinde herkes gülümseyerek bakıyordu. Ayağımdaki ayakkabıları çıkarken ;
"Dağhan abi siz konağa geçin ben yanında kalırım babamı da alın "
"Tamam Mustafa Hamza sabah görüşürüz"
Herkes çıkarken bende karıma iyice sarılmıştım. Özlediğim gül kokusunu içime çekerken ara ara içini çeken karım içimi acıtıyordu.
............
Sabaha karşı göğsümde yatan karımın üzerini el yordamıyla baktığımda açıldığını anladığımda hafif doğrulduğum da odadaki kanepede bizi izleyen dedemle olduğum yerde sıçradım
"Hamza ağam hayırdır "
"Yeni geldim konakta duramadım. nasıl gelinim?"
"İyi şükür de, sen burada olduğuna göre bir şey düşünüyorsun "
"Seni niye ağa yaptım anladın mı Mustafa ağa hadi yanıma gel "
Meryemcenin üzerini örtüp dedemin yanına geçip oturduğumda derin bir nefes alıp başladı, anlatmaya...
................
Elif'in ölümün üzerinden dört geçmişti. Meryemce bir haftalık izin almıştı, sabah ki konuşmayı düşünürken gülmemek elde değil. Meryemce namazdan sonra küçük bir kız çocuğu gibi gözlerimin içine bakıp;
"Bu gün ne güzel bir gün dimi kocam"
"Evet mübarek gün güzelim, cuma ya"
"Evet asi kocam "
"Başka bir şey mi var yoksa Gül güzelim"
"Hayır yok, bazen abime hak veriyorum kalassın ağam kalas"
"Teşekkür ederim neyse bir kaç saat sonra büyük bir toplantıya gireceğim. Akşama doğru büyük ağalar konakta olacak zaten yorma beni karım hadi azcık daha yatalım"
"Hay hay ağam ben gidiyorum kuran okuyacağım sonra hastaneye gideceğim."
"Tamam sultanım, ver bir yanak öyle git marabam"
Meryemce sakince yanağını uzatıp yanımdan kalkmıştı tabi kütüphaneye giderken söylene söylene gitmeyi ihmal etmemişti. Bu gün güzel gözlümün doğum günüydü ama selim abim ve Mert İstanbul'da oldukları için ailem ile kutlamayı sonra yapacaktık. Konağın önüne geldiğim de bütün eski kurtlar konağa gelmişlerdi. Dedem dediğini yapacaktı arabadan inerken Bedirhan, Baran ile Hazar ağamın aşireti arabalarından iniyorlardı. Konağa girdiğim de herkes ayağa kalkmıştı. Ben odama geçerken diğerleri yerini alıyordu. Odaya girdiğimde Meryemce birden ayağa kalktı.
"Mustafa'm neler oluyor"
"Dedem son kez ağalığını yapacak ve bütün Mardin'e duyuracak verdiği kararı senden hazırlan sonra seninle bir yemeğine gideceğiz."
"Tamam Asi ağa,kalas ağa yaa...yaa tamam yaaa"
Ben üzerimi giyindikten sonra çıkıyordum ki Meryemce keyifsiz bir sesle ;
"Ben hazırım "
Meryemce dönüp baktığımda açık mavi işlemeli boydan bir elbise giymiş ayağında düz beyaz ayakkabıları ve krem rengi şallı ile karşımdaydı. Ben elimle buyur etmiştim dışarıya tam kapıdan çıkarken kulağına yaklaşıp ;
"Aldığın nefes olmak isterdim, çeksen beni içine sevsen beni delice ,baksan bana o gözlerle, güzel gözlüm böyle güzel olma ne olur"
"Ne o ağam kalas iken yontulmaya niyetlendin"
"Hadi hanım ağam hadi"
Meryemce yanaklarını şişire şişire avluya giderken benim karımın benim yanımda böyle olması gerçekten hoşuma gidiyordu. Ben de avluya geldiğimde dedemlerin yanına biraz yaklaşıp durmuştum.
Herkes avluda, ayaktaydı ve herkes dedemin ağzından çıkacak kararı bekliyordu. Dedem derin Nefes alarak;
"Bizim aşirette tek hanım ağa benim eşim Mizgin idi ne ondan öncesi vardı nede sonrası olur diye düşünürken uzun uzun ağalarla konuştuk diğer aşiretin ağalarıyla da. Şimdi tüm Mardin duysun bundan sonra Mustafa'dan sonra ağa Meryemcedir."
Dedemin konuşması bittiğinde herkes memnun idi tabi sevgili halam,eşi ve kıymetli kızı hariç. Meryemce donmuş bir şekilde olduğu yerde kalırken, babam elinde dedemin dedesinin babanneme verdiği silah ile yanına geldi. Dedem silahı alıp Meryemcenin önüne geçip önce alnından öptü sonra silahın kadife kutusuyla eline verip;
"Kocan varken sen eşsin, kocan varken kocan kurt sen boynunun altında duran asenasın tehlikeler ve sıkıntılara karşı daima yanında.Kocan yokken bu aşiret senden sorulur, oldu ki Mustafa'ya eşine bir şey oldu bu koskoca konağı, aşiretti ve Mardin'i sen yöneteceksin gelin ağa yeni hanım ağam. Evliliğiniz tıpkı kumruların evliliği gibi olsun. şimdi hayırlı olsun"
Dedemin dediklerinden nereye takıldığını anlamıştım ama üzerine gitmemiştim Gül güzelimin. Dedem cebindeki babannemin ağalık yüzüğünü çıkarıp parmağına takıp tekrar anlından öptüğünde Meryemcenin gözlerinden iki tane inci yuvarladığını gördüğümde bir adım atmıştım ki anam benden önce davranıp almıştı kolunun altına.
Bedirhan ve Baran da konaktan çıktıklarında konakta biz bize kalmıştı. Ayşegül çaylarımızı tazelerken, mutfak tarafından Mina'm önde Talha arkasından koşarak dedemin yanına geldiler. Talha, soluk soluğa derdini anlatmak isteyen gonca gülüme ;
"Bir dakika Mina ben sorcam koca dedeye, dede sen niye melek anneme ceza verdin"
"Nasıl ceza vermiş koca deden annene badim"
"Badim, şu yaşlı teyze dedi ki Meryemce cezayı hak etmişti dediler"
Talha'nın gösterdiği yerde halam ve teyzem vardı. Resul dayım mutfak tarafından gelerek yanına oturdu ve Talha'ya ;
"Talha melek annen ceza almadı aksine koca deden onu ödüllendirdi."
Mina birden sevinçle isiminden dolayı kaçtığı dayımın boynuna sarıldı. Hepimiz onları izlerken, Mina birden dayımın kucağından inip az öte de oturan Meryemcenin önüne gidip;
"Annecim, ben çok küçükken senin olmuşum, sonra dayım, teyzem asker dayım oldu sonra eskiyam oldu sonra devro dayım oldu sonra beni en çokta babam olduğu için çok seviyorum. sen anne annem olmasaydın dedelerim babannelerim halalarım dayılarım amcalarım yengelerim abilerim ablarım hiç biri olmazdı seviyorum seni anne"
Meryemce dolu gözlerle kızına sarıldığında, herkes dolu gözlerle onları izlerken ben böyle bir kıza böyle bir meleğe sahip olduğum için çok şanslıydım. Boran dan beklediğim telefon geldiğinde yerimden kalkıp babam ve dedem den müsaade isteyerek Meryemceye başımla kalkalım dediğimde Mina'm gözlerime bakarken kızımı kucağıma alıp ;
"Gece geleceğiz kızım sabah bizi uyandırmaya gel tamam mı şimdi bir arkadaşımın yemeği var. Sende gül ablan kadar olduğunda böyle yemeklere anne ile değil seninle gideceğiz tamam mi gülüm"
"Ağam babam tamam"
Mina avşinin yanına giderken bizde kapıdan çıktığımızda Meryemcenin arabası kapıdaydı. Meryemce arabasını görünce;
"Mustafa ağa benim arabam niye burada"
"Şoförüm sen olur musun kara gülüm"
"Hay hay ağam sen emret"
Arabaya bindiğimde Meryemce de direksiyona geçmişti. Meryemce gaza bastığından nereye gittiğini bilmeden yola çıktığında tek elini kucağına koyduğunda hastane de bana yaptığını ona yaptım. Biraz yaklaşıp kucağındaki elini tutarak içini öptüm.
"Karım kadınım çiftliğe gidiyoruz yemek orada "
"Tamam hayatım "
Biraz daha gitmişti ki ona sarılmak istediğim için ;
"Arabayı kenara çeker misin"
Meryemce anlamamıştı ama dediğimi yapıp çektiğinde hemen arabadan inip, hemen onu tarafına geçmiştim. Meryemcenin kapısını açıp;
"Hadi gülüm in ben kullanayım"
"Tamam hayatım"
Meryemce arabadan inmeden diğer tarafa geçmiş, yaramaz kız çocuğu gibi kıkırdayınca da içim neşelenmişti. Ben direksiyon geçtiğim de oda bana bakıyordu arabayı çalıştırmadan bana şirin şekilde bakan yüzünü sevdim sonra burnuna kısa bir buse kondurduktan sonra arabayı çalıştırmıştım. Araba biraz hareket ettikten sonra tek kolumu uzatıp göğsüme çekmiştim gül güzelimi. Buram buram gül kokarken ben o koku ile mest oluyordum.
Çiftliğe geldiğimizde korumalar kapıdaydı. Kapıya geldiğimizde Meryemcenin kulağına;
"Sen gir ben geliyorum, sorayım bizim arkadaş nerede kalmış"
"AFFFFF Mustafa Hamza sen "
"Hadi karım hadi ben geliyorum"
Meryemce eve girdiğinde bende boranlar la görüşüp içeri girdim. Ben salona yemek masanın yanındaki yere kadar olan camdan bahçeye bakarken, parkeden gelen topuk sesiyle arkamı döndüm.
.........................................................................
MERYEMCE...
Mustafa'nın dediği ile eve girdiğim de gözlerime inanamadım.Yerde ufak mumlarla yol yapılmış havada duran kalp şeklinde balon ucunda bir zarf vardı eğilip alıp açmıştım.
"Hayatıma bir anda çılgınca, delice giren güzel kadın iyi ki doğdun hep benimle olman dileğiyle şimdi burada ki odamıza çıkmanı istiyorum"
Seri adımlarla burada ki odamıza giden mumlarla yapılmış yolu takip ettim odaya girdiğimde yine yerde ipinde zarf olan bir balon karşıladı beni. Zarfı açtığımda içinden benim düğünümüzde çekilmiş fotoğrafım birde not çıkmıştı, önce resim arkasındaki yazıyı okudum
"Bir adam ne kadar güçlü olursa olsun,sevdiği kadının dizlerine yatmaya muhtaçtır"
Sonra notu okuduğumda içimdeki mutluluk git gide artıyordu.
"Şimdi yatağın üzerindeki kutunun içindeki elbiseyi giyin ve benim yanıma salona gel şayet çok özledim seni Hanım ağam"
Elimdeki notları ve resmi yatağın yanındaki çekmecenin üzerine koydum. Yatağın üzerindeki büyük kutuyu açtığımda her zaman başardığı gibi midemdeki kelebeklerimi yine uçurmayı başarmıştı ASİ'M.
Siyah kayık yaka fakat omuz ve kol kısımları ince tül, tül kısmını saymazsak göğüs kısmı kalp şekilde straplez , bacak boyu yırtmaçlı şık bir elbise yanında ayakkabılarıyla. Elbiseyi giyindiğim de aynanın önünde ki not dikkatimi çekti. Notu elime aldığımda bir kez daha aşık olmuştum kocama.
" Ne güzel söylemiş nazım; Şehrime gel sevgili. Yarın çık gel. Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel. Gel ki, şehir adımlarınla anlamlansın. Gel ki bu şehir, nefretim olmaktan çıksın. Gel ki nefes alayım. Gel."
Saçlarımı açıp doğal şekliyle bırakıp yavaş yavaş odadan çıktım. Adımlarımı salona atarken evlendiğimiz ilk gecedeki heyecan sarmıştı beni. Salona girdiğimde ayakta bir eli cebinde bahçeyi izleyen kocamı gördüğümde içimi kaplayan huzur paha biçilemezdi.
Mustafa ile göz göze geldiğimizde ona doğru yürürken içimden gelini söylemiştim;
"seni sevmek bende duygu değil. Alınan nefesi, koyulan kural, kitaptan farz gibi... seni sevmek sanki anne sütü gibi bir kere alıp ömür boyu idare etmek gibi"
Kendimi bir anda Mustafa'nın kollarının arasında buldum. Mustafa başını boynuma koyup ufak buseler koyarken,sesli bir şekilde yutkundum.Mustafa bunu anlamış olacak ki dudaklarını kulağıma yaklaştırarak sıcak nefesiyle ;
"Sana yaklaştığımda heyecanlanman, nefesimi kesiyorsun, aklım,kalbim ve bedenim senin için deliriyor. Sınırlarımı zorluyorsun, seni bu kadar sevmem normal mi, bir kalbimin bu kadar hızlı atması "
"Mustafa'm seni seviyorum. sen nasıl bir aşksın ey yar. Ben sert rüzgarlara karşı dimdik ayakta duran beyaz gül isem sende o yağmurlara fırtınaya rağmen dalımda duran asi bülbülüm iyi ki asi ağam oldum"
Mustafa kollarını iyice sıktığında ne kadar çok özlediğimi daha çok anlamıştım. Mustafa daha sonra elimden tutup masadaki, yerime oturmam için yardım etmişti. Bu akşam aramızda her zaman olan aşk bu akşam bir üst seviyeye çıktığına eminim. Mustafa ile birbirimizi izlemekten önümüzde duran yemek soğumuştu, biraz daha sonra Mustafa yerinden sakince kalkıp odadan çıktığında benden yerimden kalkıp bahçeye bakan camın önüne geçtiğimde eve arkaları dönük korumalar dikkatimi çekmişti,ben bunları düşünürken boynumda hissettiğim soğuklukla ürpersem de ensemde hissettiğim sıcak nefes ve karnımda birleşen ellerle kendimi geri doğru güvene,huzur bulduğum kollara , bedene teslim etmiştim. Ben başımı geriye doğru Mustafa'nın omzuna yaslarken Mustafa'nın dudaklarını boynumda hissettiğimde iyice mayışmıştım. Mustafa dudaklarını kulağıma yaklaştırıp;
"En büyük sevdam,kaderim huzurum kadınım. Bu can bu beden de oldukça seni seveceğim senden başkası haram bana artık. Biliyorum bu ara çok kırdım üzdüm seni ama seni koruyabilmek içindi hepsi. Aff et beni güzel gözlüm, gül güzeli karım."
Tek elimi kaldırıp en çok sevdiğim şeyi yapmak istediğimde izin vermemişti. Mustafa boynumu öperken aralarda konuşuyordu.
"Bu ....akşam...seni ..doya..doya...sevmek....istiyorum"
"Ammaa sesesen böböyle yayaptığınnnda ben çoçok heheheyeccanlanıyorumm"
Mustafa'nın kollarının arasından ona döndüğümde gözlerinde gördüğüm arzu, istek beni yakıp kavurmuştu. Mustafa'nın elleri sırtımda gezerken gözlerime bakarak serseri bir gülüş takınarak ;
"Bana güveniyor musun " dedi ilk geceye atıfta bulunarak, benden cevap bekler gibi bakmaya başladığında biraz daha yüzüne yaklaşarak dudaklarının kenarına benim için masum onun için ise ateşe benzin dökmek gibi bir şey olmuştu ufak öpücüğüm. Mustafa'nın elleri elbisenin fermuarını gittiğinde ellerimi göğsüne koyarak;
"Camın önündeyiz üstelik dışarıda korumalar var ve sen bana böyle bir elbise giydirdin,böylece yanaşıyorsun.Biri görebilir. Bir dakika ağamm kıskançlık huyunuza ne oldu"
Mustafa burnuma bir buse kondurup;
"Birinci korumalar ölmek isterlerse seve seve öldürürüm, ikinci bu elbiseyi sadece ben görüyorum, üçüncüsü hala aşırı derecede seni kıskanıyorum şu sakallarımı seviyorsun ya onları bile kıskanmak geliyor içimden ama sonra bakıyorum seni herkesten kıskanıyorum karım.. Meryemce'm şu dünyada ailemdi benim zayıf noktam ama sen kaza geçirdiğin günden sonra anladım ki benim zayıf noktam sensin sana bir şey olacak diye içim gidiyor. Kıskançlıktan ve aşırı sevgiden odalara kilitlemek geliyor içimden ama sen hırçın dereler gibi yırtıcı hayvanlar gibi tutsak olursan kendini ...aman boş ver hatunum"
"Ah benim gönlümün ağası, ah derdimin dermanı sen benim vazgeçilmezim, sen benim yaşamama sebebim, sen benim babam, sen benim dostum,sen benim kocam, sevgilim. Sen geldin kurak şehirlerim yeşerdi, sen geldin viran şehirlerime güneş doğdu. Sen benim güvenli limanım sen benim arkasına sakladığım koca çınarım...... "
Cümlemi tamamlarken Mustafa'nın yanağına elimi koyduğumda elimi tutarak içini öptüğünde dudakları aşırı sıcak gelince ;
"Asi'm senin ateşin mi var, dur bakayım "
"Hee ateşlendim çawreşamın, ateşimi alsana "
"YAAA seni düşünende kabahat iflah olmasın ağam"
Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi Mustafa'nın kucağında buldum. Yatak odasına geldiğimizde beni yavaşça yere bıraktığında, ilk gün olduğu gibi utanmıştım. Mustafa arkamdan gelip elbisenin fermuarını açtığında elbise düşerken yine sesindeki serseri tınıyı takınarak kulağıma;
"Çok bile üzerinde kaldı"
......................................................................................
Gözlerimi açtığımda yatakta tek başıma yatıyordum ve Mustafa yanımda yoktu biraz daha sesi dinlediğimde banyodan gelen su sesinin kesilmesiyle gözlerim tekrar kapadım. Biraz zaman sonra banyonun kapısı açıldı ıslık ile bir şarkı söylüyordu. Ben kendimce karanlıktan faydalanıp çaktırmadan üzerime yorganı sarmaya çalışırken Mustafa'nın sesi geldi kulağıma ;
"Geceliğin var üzerinde merak etme sen uyurken giydirdim"
"Sen hep bunu yapmak zorunda mısın "
"Ne yapıyorum ay yüzlüm"
Yataktan kalkarken üzerimdeki geceliğe baktığımda evdeki geceliklerimden değildi. Belinde sadece havluyla camın kenarındaki koltuğa oturmuş beni izleyen Mustafa'nın yanından banyoya doğru gidecekken bir anda kendimi Asi ağamızın kucağında buldum. Mustafa yüzüme gelen saçlarımı geriye kulağımın arkasında sıkıştırarak yanağımı sevdikten sonra köprücük kemiklerimi öptü, sonra kulağıma yaklaşıp sır verir gibi ;
"Seni seviyorum deli doktor"
Mustafa'nın dediğine hafif gülerek elimi yanağına koydum. Biraz eğilip yanağına kondurduğum bir busenin ardından ;
"Deli kadını sevmek.. Cesur adam işidir asi'm. cesur kocam"
"Bir eşi olmalı insanın,bakarken yüreğinin kabardığı,gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı. Aşık olduğu bir eşi olmalı. Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp,Şükürler etmeli yaradana koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne. Bir eşi olmalı insanın!!! varlığını hissedebilmek için. parmakları titremeli,incitirim korkusuyla. sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü. Kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe"
Mustafa'nın dediklerine karşılık boynuna sarıldım kucağındayken o da başını boynuma koyup derin nefes alınca ben de kulağına yaklaşıp;
"Bir eşi olmalı insanın!!! Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini,Tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu...Güven duymalı, her şeyiyle.Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli,Tüm düşüncelerinden arınmış olarak.Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı...Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da..."
Mustafa kucağına alarak ayağa kalktığında, kendimi ona bırakmıştım. Yatağa yatırdığında sarıldığımı boynumu bırakma istemiyorum.Mustafa biraz daha yanaşıp kulağım geçen araba beraber dinlediğimiz Şarkıyı söylemeye başlamıştı. Araba sende söylesene dediğimde yerini gelince demişti;
"Aşk Serseri Bir Kuş
Bazen İstesen de Tutamazsın
Aç Kanatlarını Bırak Korkuların Orda Kalsın
Biz Seninle Sonsuz Olalım
Her Sabah Yanında Uyansam
Gözlerinde Yakamoz Olsam
Ömrümü Ömrüne Doladım
Bırak Sen De Kaybolayım
Bu Masalda Mutluluk Var
İnanırsan Var Olurlar
Tutun Bana Nolur Korkma
Bu Masalda Mutlu Son Var
Sen De Benim Yarınım Var
İnan Bana Nolur Korkma"
Mustafa hem söylüyor, hemde seviyordu, yanıma uzanınca beni de göğsüne çekmişti. Ben kendimi uykunun kollarına bırakacakken başımın üzerine kondurduğu öpücükten sonra ;
"Kalk duşa gir de kızımın yanına eve gidelim gül güzeli"
"Olur bey, olur ağam"
Ben yataktan kalkarken oda arkasını dönmüştü bana,ben onun haline gülerken tam banyo kapısını açıyordum ki ;
"Biraz daha gülersen seni ben yıkarım kısa sürede çıkamazsın oradan saygı değer hanım ağam"
Hızla kendimi banyoya attığımda,odanın içinden bana huzur veren gülme sesi geliyordu.
.......
Hazırlanıp Çiftlikten çıkarken korumalar da arabalara binerken bir tane koruma dikkatimi çekmişti. Arabaya binerken Mustafa'nın elindeki poşetti alıp arabanın arka koltuğuna koyduğunda dikiz aynasından baktığımda bana baktığını fark ettim de ;
"Çantayı koy ve kapat kapıyı haydee "
"Emredersiniz efendim"
Arabaya Mustafa bindiğinde;
"Arabayı sen kullan vazgeçtim "
Mustafa başı ile tamam dedikten sonra arabadan inerken bende indiğimde bana garip baksa da bir şey demedi. Arabaya bindiğimizde Mustafa arabayı çalıştırdığında gözü yolda ;
"Neyin var gülüm"
"Bir şeyim yok asi'm"
"Az önce evde çocuk gibi kucağımda oturan kadın mı söylüyor bana bunu senin her şeyini biliyorum hayatım, söyle ne oldu"
"Üşüdüm sarılır mısın bana"
"Tabi hayatım da yutmadım bunu"
Mustafa'nın dediğine gülerken bir taraftan da kolunun altına girmiştim. Mustafa başımı öperek ;
"Ne de güzel gülmelerin var bir bilsen içimi panayıra çeviriyor, sahi nasıl yapıyorsun, nasıl bu kadar güzel gülebiliyorsun"
"Mustafa'm ya aşırı aşktan kalpten gideceğim inanan, sahi ne kadar seviyorsun beni"
"Ne kadar seviyorum hımmmm ''nar ''kadar "
"Nasıl yani asi ağam , nasıl nar kadar "
" Dışımdan bir ben görünürüm içimden binlerce sen dökülür"
"Yaaa"
"Hadi azcık uyu yoruldun sen"
"Hoş geldin azrail ağaa"
"Hoş bulduk deli doktor"
..............
"Meryemce'm geldik hadi"
"Beş dakika daha ağam ne olur"
"Hocam acil vaka geldi"
"Hee nerede"
Hızla yerimden sıçradığımda bana gülen kocama sinirle baktığımda hala gülüyordu. Sinirle arabandan inerken aklıma gelenle dikiz aynasının arkasındaki hafıza kartını çıkardı..
"Hayatım o ne "
"Araç kamerasının kartı onu boşaltacağım dolmuş bugün bildirim verdi."
"Tamam...bir dakika.bu arabada kameramı var ve ne zaman süreyle çekiyor.."
"6 aylık canım benim"
" Sen yorulma ben boşaltayım "
"Gerek yok asi ağam"
Arabadan indiğimiz de o koruma yine bakışlarıyla dikkati mi çekti. Konağa girerken Mustafa bana dönerek;
"Sen odaya geç ben kızıma bakıp geliyorum "
"Tamam ağam sen çık benden geçiyorum "
Mustafa, Mina'nın odasına giderken benden borana koruma ile ilgili bir şeyler soracaktım ki, hafıza kartı aklıma gelince Mustafa gelmeden bakmam lazımdı. Odaya hızla girdiğimde üzerimdeki kıyafetlerimi çıkarıp dolaptan krem rengi geceliğimi üzerime geçirip kütüphaneye geçmiştim. Kartı bilgisayara taktığımda açılan dosyalardan ben hastanede iken Davut ile Mustafa'nın ne konuştuğuna bakmak istemiştim ama gördüğüm bir görüntü beni bitirmeye yetmişti.
............................................
MUSTAFA HAMZA...
Mina'ya bakıp odaya döndüğümde, odada kendi sesimi duyunca adımlarımı sesin geldiği yere kütüphaneye çevirmiştim. Kütüphanede ki koltukta üzerinde saten geceliğiyle kucağındaki bilgisayardaki videoyu izlerken hem ağlıyordu hemde kendi kendine konuşuyordu. Bir insan ağlarken bile güzel olabilir mi?.Ah ben o araba Kamera olduğunu bilsem ağlar mıydım. Ben kapının pervazına yaslanmış Meryemceyi seyrederken , birden beni fark ettiğinde bilgisayarı masaya koyup hızla gelip sarıldığında onu üzdüğüm için kendime içimden baya güzel dualar okumuştum. Meryemce'm fark etmeden gözümden düşen tek damla göz yaşımı hemen silmiştim. Meryemcenin saçlarını severken birden kafasını kaldırıp bana baktığında daha ne olduğunu anlamadan gözlerimden öpünce hemen sebebini sordum;
"Gül güzeli niye öptün"
"Benim için gözyaşı döken gözlerin benim için kıymetli asi'm "
Ben Meryemceyi kucağıma alıp yatağa taşırken Meryemce anlımdan öpüp;
" Sağ ol marabam hanım ağana böyle hizmet et"
"Emredersiniz ağam yarın tahtınızın siparişini vereceğim"
Yatağa bıraktığımda açılan geceliğini kapatmaya çalıştığında yine fark etmenden o küçük kız çocuğu olmuştu benim güzel karım. Üzerimi değişmek için dolaba yöneldiğimde Meryemce yataktan kalkıp önüme geçti. Ellerini önünde birleştirip hafif başını eğerek;
"Sen dur ağam maraban çıkarsın kıyafetlerini"
"Hazırlasın bakalım "
Meryemce kıyafetlerimi dolaptan çıkarırken, telefonuma gelen mail sesi dikkatimi çekmişti. Telefonuma gelen maili açmaya uğraşırken Meryemce üzerimdeki gömleğin düğmelerini açıyordu. Ben maili açamayınca Meryemceye ;
"Ben üzerimi değiştireyim eminim sen açarsın bu maili "
"Tamam hayatım "
Ben üzerimi değiştirirken Meryemceye bir taraftan ;
"Yurt dışından gelmiş çevirip bana okur musun sevgili marabam"
"Emrin olur ağam"
Üzerimi değiştirip koltuğa oturduğum da Meryemcenin bakışları canımı sıksa da hafif tebessümle ;
"EE hayatım neymiş okusana "
"Mustafa Hamza ağam, gelin ağanın güzelliğini duymuştum ama bu kadarını beklemiyordum. siyah elbisenin içinde tıpkı nadir bulunan siyah kuğu gibiydi. Her zaman ağzının tadını biliyorsun zaten sen.. Zamanında sen Hazalın yanından Mardin'e döndüğünde bir gece isteyerek onun tanı baktığımda anlamıştım. Sana da hak verdim ama gelin ağa pardon Hanım ağa kıskandığın kadar var. Ben senin yerinde olsam evden bile çıkarmam. Asıl güzel olanı bordo geceliği ile kucağında tıpkı masum kız çocuğu gibi oturuşu, bordo gecelik süt tenine çok yakışmıştı. ahh ağam ah zamanı geldiğinde Sevgili karın benim olduğunda emin ol onun vücudu görünmesin diye yatak odamın camlarını kalın perdelerle kapayacağım. Şimdilik tadını çıkar karının çünkü biraz zaman sonra karın benim yatağımda şenlendirecek, Ama sana bir şey itiraf edeceğim gerçekten gözlerimi alamadım Meryemceden"
Meryemce olduğu yerde yere çökerek ağlamaya başladığında iyice sinirlenmiştim.
"Seni kendi ellerimle öldüreceğim Savaş"
..................................................................................................................
Allah'a emanet olun
sizi seviyorummm
Beni oysuz en önemlisi yorumsuz bırakmayın..
YAZIM HATALARIM VARSA AF OLA