Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Çawreşamın...

@ahan5354

MERYEMCE...

"Meryemce duydun mu beni yaran daha iyileşmedi. Dikişlerin alınmadı. Sürekli yatacaksın. Bir aylık raporda yazıyorum. "

"Tamam hocam tamam. Aff daha işe başlamadan rapor aldık ya "

"Mızmızlanma Meryemce, bak Mert'e söylerim seni. "

"Beni kardeşimle mi korkutuyorsun hocam yaa"

"Fazla konuşma bana ba-"

Naci hocanın sözünü odaya giren Mirza amca kesti. Bize doğru tebessümle gelirken ;

"Kızım hazır mı doktor, alıp gideceğim."

"Mirza bey bu uslu durmaz. Gözünüz üzerinde olsun. Meryemce yataktan kalkarken yavaş kalk"

Başımı sallarken Mirza amca ufak çantamı eline alırken;

"Sen merak etme. Bir ay boyunca gözüm üzerinde olacak bu delinin"

"Sağ olun Mirza bey ben biliyorum bu kızı, oturmaz hiç. "

"Konakta herkes Meryemce'yi bekliyor."

Naci hoca Mirza amca ile el sıkıştıktan sonra odadan çıktı. Ben kapanan kapıya bakarken, Mirza amca bana dönerek;

"Delim gidelim mi?"

Başımı evet manasında salladıktan sonra sol elimi karnıma koyarken, sağ elimle Mirza amcanın kolunu tuttum. Odadan çıkarken, yavaş yürüdüğümüz için canım sıkılsa da sabretmiştim. Hastanenin önüne çıktığımızda önümüzde bir araba durdu. Mirza amca arka kapıyı açtığında şoför tarafından arkaya oturdum. Başımı arkaya doğru koyuyordum ki dikiz aynasından Kadir'le göz göze geldik. Tebessümle;

"Meryemce nasılsın?"

"İyiyim Kadir"

Kadir ağzını açmıştı ki Mirza amca yanıma oturdu. Başımı onun omzuna yasladığımda Kadir dikiz aynasından hafif kaşlarını çatarak;

"Ağrın mı var Meryemce"

Başımı sallarken arabanın ön kapısı açıldı. Serdar öne oturduğunda Mirza amca;

"Serdar hiç gelmeseydin oğlum"

"Baba ne yapayım. Doktor hanımın aaa sen ne zaman geldin"

Kadir ve Mirza amca aynı anda Serdar'ın başına vurduğunda gülmemek için kendimi zor tutmuştum. İçtiğim ağrı kesici uykumu getirmeye başladığında gözlerimi kapadım.

............................................

MUSTAFA HAMZA...

"Oğlum emin misin misafir odasında rahat edeceğine "

"Eminim anam merak etme. Doktor benim odada kalsın. Düz ayak canı sıkıldığında hemen avluya çıkar. Merdiven falan çıkmasın. "

Bugün doktor hastaneden çıkıyordu. Mert bana yani bize emanet edince konakta kalmasına karar vermiştik. Konakta kalacağı için Büşra evinden bir kaç eşyasını getirmişti. Benim odada daha çok rahat edebileceği için odamın hazırlanmasını söylemiştim. Gelinlerim ve annem benim odamı düzeltirlerken bende kütüphanede son hastane işi için dosyalara göz geçirirken arada annemin sorduğu sorulara cevap veriyordum. Benden rahatsız olmasınlar diye kapıyı yarım kapamıştım. Önümdeki dosyaya dikkatle bakarken odanın içinde hiç hoşlanmadığım ses yankılandı. Berfin kütüphane kapısının önünde durup;

"Mihriban ana niye Mustafa Hamza'nın odasını hazırladınız? Misafir odasını hazırlardık. Hem de benim odamın yanındakini"

"Berfin kızım, bu oda düz ayak. Meryemce kızım merdiven çıkmasın dedim"

"Aman ana ne olacak koluna girerdik. Hem artık burada kalacağım ya ben. Yanında kalırım ben. Mustafa'nın misafiri sonuçta da"

Sinirle oturduğum yerden kalkıp kapıyı tamamen açtım. Annem dahil odadaki herkes kendine çeki düzen verirken, tam önümde sırtı bana dönük olan Berfin yavaşça arkasını döndü. Gözlerime bakınca kaşlarımı iyice çatarak

"Berfin, Mustafa Hamza ağa ne zaman Mustafa oldu. Haddini bil ben bildirmeden. Anam, ben şirkete gidiyorum. Kütüphanenin camlarını açın hem havalansın hem de doktor odada sıkılırsa kitaplara bakar.

Odamdan çıktığımda konağın kapısına yürümek yerine çalışma odasına çıkan merdivenlere yürüdüm.

......................................

MERYEMCE...

Gözlerimi başıma konulan elle açtım. Başımı kaldırıp baktığımda Mirza amca tebessümle yüzüme bakıyordu. Yüzümü ovuşturup elimi kapının koluna uzattığımda kapı Kadir tarafından açıldı. Elimi karnıma koyarak yavaşça indiğimde göz ucuyla evimi gördüm. Evime ne kadar gitmek istesem de Mirza amcanın izin vermeyeceği bakışlarından belliydi. Bir iki adım atmıştım ki kapıdaki korumalar ceketlerini ilikleyerek kapıyı açmışlardı. Büyük kapıdan içeri bir adım atmıştım ki bütün konak halkını gördüm. Yavaş yavaş yürürken Mirza amcam arkamda Kadir ve Serdar yanımdaydılar. Avlunun ortasında duran masanın yanındaki sedire oturduğumda Mirza amca birden gür bir sesle;

"Meryemce ne yapıyorsun, doğru yatmaya "

"Mirza amca ben böy-"

Sözümü Mihriban teyze yalancı bir sinirle keserek;

"Kalk kız kalk. Ayak altında hastamı olur muş"

Mihriban teyzenin gözlerine baktığımda itiraz istemediğini tavırlarından anlamıştım. Hızlı bir şekilde oturduğum yerden kalktığımda gözlerim hafif kararmıştı. Adım attığımda karanlığı biraz daha koyulaşmıştı. Bir adım daha atmıştım ki her yer zifiri karanlık olmuştu. İçim çekilmeye başladığında sırtım sert zemine vuracak derken bedenim havalandı. O an burnuma gelen kokuyla, kulağıma da asinin sesi geldi.

"Ah doktor ah"

...............................

Kulağıma gelen Mustafa Hamza beyin sesiyle gözlerimi araladım. Kısık gözlerle yatağın ayak ucunda oturan Mustafa beye baktım. Hafif kaşları çatık telefonla konuşuyordu.

"Tamam mert"

"...."

"Tamam bir şey yok aklın kalmasın aslanım. Biz gözümüz gibi bakacağız merak etme. Zaten Naci bey geldi baktı."

"....."

"Evet evet bir anda kalkınca bayılmış. Zaten Naci hoca tembihlemiş söz dinlememiş doktor hanım"

" ...."

"Şuan uyuyor. Hadi sana kolay gelsin"

Gözlerimi tamamen açtığımda ayağımın ucunda oturan Mustafa bey yavaşça kalktı. Kapıya doğru bir iki adım atmıştı ki azcık doğrularak;

"Mert'i tekrar arar mısın? Kendi telefonun nerede bilmiyorum"

Mustafa Hamza bey bana tekrar dönüp bir iki adım attıktan sonra elini yatağın cibinlik direğine koyarak;

"Şimdi dinlen. Mert bir toplantıya giriyordu"

Ağızımı açmıştım ki arkasını dönüp seri adımlarla odadan çıktı. Tekrar başımı yastığa koyduğumda krem rengi tülle bakışmaya başladık. Başımın bağlı olması başımı ağrıtmıştı. Yavaşça yataktan kalktım. Banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıyı açtığımda tahminimde yanılmadığımı anladım. Elimi yüzümü yıkayarak tekrar odaya girdim. Odada volta atmaya karar verdiğimde gözüm açık olan kapıya takıldı. Ağır adımlarla oraya girdiğimde ufak bir kütüphaneyle karşılaştım. Camın önünde duran lacivert renkteki berjere oturup kitaplara göz geçirdim. Beğendiğim yazarın bir kitabını görünce yavaşça kalkıp raftan aldım. Derin bir nefesle tekrar berjere oturup okumaya başladığımda bir iki sayfadan sonra gözlerim kapanmaya başlamıştı. Kendimi sıksam da başımı berjere yaslamıştım.

Gözlerimi açtığımda avludan sesler geliyordu. Yattığım yerden doğrulduğumda yatakta olduğumu fark ettim. Ben uyumadan evvel kütüphanede kitap okuyordum. Başımı sallayarak elimi karnıma koyup zorlansam da yataktan kalktım. Yerini öğrendiğim banyoda elimi yüzümü yıkayarak odaya tekrar döndüm. Büşra'nın benim için getirdiği kıyafetlerimi aramak istemiştim fakat ağrı kesicinin etkisi biraz geçmiş olacak ki azcık ağrım olduğu için boş verdim. Üzerime çeki düzen verip şifonyerin üzerindeki ağrı kesicimi yanında duran bir bardak suyla içtim. Ağır adımlarla odadan çıktığımda uzun masayı akşam yemeği için hazırlıyorlardı. Biraz yürüyerek kenarda duran yastıklı sedire oturdum. Gözlerimi kapatıp burnumdan derin bir nefes almıştım ki yanıma birinin oturduğunu hissettim. Gözümü açıp soluma baktığımda yüzüme bakan Melek;

"Meryemce abla nasılsın? ağrın var mı"

"İyiyim, ağrım yok canım"

Melek başını salladığında, mutfak tarafından elinde börekle gelen Peri beni görünce gözlerini kocaman açıp;

"Meryemce abla sen ne arıyorsun dışarıda "

"Bende iyiyim Peri, sen nasılsın"

"Ay ablam pardon. Sen rahatsız şey aman ya"

"Tamam canım, ben seni anladım"

Peri karşımdaki sandalyeye oturduğunda Meleğe bakarak;

"Ablam babama söyle istersen Meryemce ablanın uyandığını merak etmişti."

"Doğru ben babama söyleyeyim. Sende artık fazla ayakta durma. "

"Hım tamam Melek hanım"

Melek yanımdan kalktığında Peri yanıma oturmuştu. Ben biraz yerimde dik oturduğumda Peri birden bana döndü. Elimi elinin üzerine koyarak ;

"Merak etme iyiyim. Dik oturmaya alışığım ondan öyle oldu"

"Anladım abla. Boyunda baya uzun yani bir bayana göre"

"Öyle mi"

"Öyle "

"Peri benim kaldığım oda kimin odası. Geniş güzel bir oda. Bir mutfak eksik"

Peri gülerek ağızını açmıştı ki merdivenden Kadir ile peş peşe inen Serdar;

"Orası aslan yuvası, bir aslanın mabedi."

Kadir elini Serdar'ın omzuna koyarak yanımıza geldiler. Önümdeki iki sandalyeye oturduklarında hala tebessüm ediyorlardı. Odanın asi ağanın olduğunu başka şekilde anlatamazlardı. Başımı sallarken Kadir hafif öne eğilip;

"Nasılsın Meryemce"

"İyiyim Kadir. Uyandığımda ağrım vardı ama şimdi iyiyim"

"Dikkat et kendine aman Meryemce abla sonra babam hepimize kök söktürür"

"Olur ederim Peri"

Dördümüz gülmeye başladığımızda bize Kadir ve Serdar'ın eşleri Kader ve Selvi katıldı. Kader ve Selvi beni tanımak için bana sorular sorarken, kısa öz cevaplar veriyordum. Onlar cevaplardan tatmin olurken Serdar bir anda;

"Meryemce abla kadınlara yaş sorulmaz ama"

"EEE"

"Senin yaş kaç"

"Tahminin ne? sence kaç yaşındayım Serdar"

"32"

"32 diyorsun birde ablamı diyorsun bana"

"Saygı ondan"

"Peki Serdar. Kadir senin bir fikrin var mı"

"33 veya 34"

"Hım kızlar sizden bir tahmin"

"Biz Kadir'e katılıyoruz"

Yaşımı söylemek için ağızımı açmıştım ki konağın kapısı açıldı. Baran bey ve Mustafa bey içeriye girdiğinde kocalarının yanında oturan Kader ve Selvi ayağa kalkmıştı. Ben onlara bakarken, Kader'in kalktığı yere Baran bey, Selvi'nin kalktığı yere Mustafa bey oturdu. Baran arkasına biraz yaslanarak;

"Nasılsın doktor"

"İyiyim Allaha şükür Baran bey"

"Allah daha iyi yapsın"

Amin demek için ağızımı açmıştım ki Mustafa ve Baran bey hariç hepsi bir ağızdan '' eee hadi '' dediklerinde gülerek;

"Serdar ben 36 yaşımı bitirmekteyim"

Serdar bir anda 'oha' dediğinde Mustafa bey ona ters bir şekilde baktı. Serdar başını hafif önüne eğerek;

"Özür dilerim abi bir anda ağızımdan çıktı. Meryemce ablada hiç yaşını göstermiyor"

Ben gülümseyerek karşımdakileri izlerken, muhabbet başka bir yere dönmüştü. Kısa zaman sonra bir kız Mustafa Hamza beye yaklaşıp masanın tam olduğunu söylediğinde yavaşça yerinden kalktı. Bir odaya doğru yürüyerek o odaya girdi. Biz yavaşça yerimizden kalktığımızda Kader elimi tutarak beni kaldırdı. Benimle yavaşça yürüyerek bir sandalyeye oturttu. Karşıma oturan Mirza amca ile huzur bulmuştum. Tanıdık güzel bir huzur.

Mustafa bey masanın başına oturduğunda sol tarafına Mirza amcanın ameliyatında gördüğüm kız oturdu. Mustafa Hamza bey afiyet olsun dediğinde herkes yemeye başladı. Önümdeki çorbadan bir kaşık aldığımda tatlı bir sohbet başladı. Bir iki kaşık aldıktan sonra sandalyeme sırtımı yasladım. Gözlerimi tam karşımda oturan bir gözüyle beni takip eden Mirza amcaya diktim. Gözlerinde gördüğüm sıcaklık ilgi alaka moralimi bozunca müsaade isteyerek yerimden kalktım. Az önce oturduğum sedire oturup masadaki aileyi izledim. Aşiret olmalarına rağmen sıcak güzel bir aileydi Alibeyoğlu ailesi.

...................................

Yemekler yenmiş masada çaylar içilirken, yerimden yavaşça kalktım. Dikişlerim azcık sızlayınca fazla oturduğumu anladım. Bir iki adım atmıştım ki Peri yerinden kalkıp;

"Abla bir şey mi istedin"

"Odaya gideceğim Peri, siz rahatsız olmayın"

Peri yerine oturduğunda bir adım atmıştım ki sağ koluma biri girdi. Sağ tarafıma baktığımda Mustafa beyin yanına oturan kız ters bir bakışla odaya yürümeme yardım ediyordu. Odaya girdiğimizde kolumu çekerek;

"Siz gidebilirsiniz"

"Seni yatırayım öyle giderim"

"Gerek yok Berfin hanım ben yatarım"

Kız odadan bir sinirle çıktığında bende yatağa yürüdüm. Yatağa oturduğumda ayağımdaki ayakkabıları zorda olsa çıkardım. Kendimi geriye çekip, ayaklarımı uzattım. Başımı yatak başına yaslayarak gözlerimi kapamıştım ki bir anda bir kapı çarpma sesiyle yerimden sıçradım. Kendimi toparladığım da karşımda boynunda havlu, üzerinde eşofmanlarıyla Mustafa bey duruyordu. Elini yatağın direğine koyarak;

"Bir isteğin var mı "

"Yok teşekkür ederim. "

Mustafa bey ağır adımlarla kütüphaneye girdi. İçeride biraz durduktan sonra elinde iki sarı dosyayla odaya tekrar geldi. Bacaklarıma pikeyi örtmeye çalışırken yanıma gelip bacaklarıma pikeyi örttükten sonra hafif doğrulup;

"Sen avluda otururken, odam da işlerimi halledeyim dedim. Seni korkutmak istemedim. Mert'i aramak istersen telefonun yatağın yanındaki çekmecede."

Yatağın yanındaki komodinin üzerindeki boş su bardağını alıp kapıya doğru yürürken, kapının önünde durdu. Sol omzunun üzerinden;

"İyi geceler Çawreşamın"

Asi ağa odadan çıktığında ne dedi diye düşündüm. Yatağa uzanıyordum ki odamın kapısı çaldı. Gel dediğimde evin yardımcılarından bir kız odaya girdi. Elindeki ufak cam sürahiyi ve bardağı yatağın yanındaki komodinin üzerine koyduğunda;

"Çok teşekkür ederim "

"Rica ederim Meryemce hanım"

"Abla desen olmaz mı"

"Olur mu ki ben şey sen koskoca doktorsun"

"Doktor olmaktan önce Allahın yarattığı insanım abla de sen bana"

"Olur Meryemce abla. Hayırlı geceler "

Kız yavaş yavaş odadan çıktığında yatağa tekrar uzandım. Gözlerimi kapadığımda uyku beni içine alıyordu.

......................................

Gece gözlerimi karnımın guruldamasıyla açtım. Çok nadir olan şey bu geceyi mi bulmuştu. Elimi hem kendimi zorlamamak için hem de açlığımı bastırmak için karnıma koydum. Yavaşça yataktan kalkıp terliklerimi giydim. Odanın kapısını açtığımda avlu gece ışıklarıyla çok güzel gözüküyordu. Ağır adımlarla mutfağa yürümeye başladığımda serin havayı burnuma çektim. Mutfağa girdiğimde avlunun ışığı vurduğundan ışık yakmama gerek yoktu. Mutfağın büyüklüğü o kadar güzeldi ki. Buzdolabını açarak yemek ısıtmakla uğraşmamak için kahvaltılık bir şeyler masaya koydum. Dolaptan bardak almak için bir dolabı açtığımda iki kürek kemiğimin arasına dayanan silahla bir anda irkildim. Derin nefes aldığımda ağızıma bir el kapandı. Ensemde hissettiğim nefesle olduğum gibi kaldım. Gözlerimi kapadığımda asi ağanın sesiyle rahatladım.

"Sen deli misin? Allahım birde soruyorum delisin tabi. Bana bak şimdi elimi çekiyorum bağırma tamam mı?"

Elini ağızımdan çektiğinde arkamı döndüm. Elindeki silahı tezgaha koymuş gözlerime bakarak

"Doktor manyak mısın kendini mi öldürteceksin? Ne yapıyorsun bu saatte burada"

"Şey ben açıktım da. Akşam yemekte pek bir şey yiyememiştim. Birazda başım ağırınca bir şeyler yemek istedim "

Bay asi ağa masaya koyduklarıma bakınca hızla kaşları çatık;

"Bunları mı yiyeceksin. Geç masaya bekle ..."

Masaya oturduğumda Mustafa bey masadakileri kaldırıp iki tane ufak tava çıkardı. Dolaptan çıkardığı yemekleri tavalara azcık koyarak ısınmaya bıraktı. Dolabı tekrar açıp cam tencerenin içindeki cacığı çıkardı. Kase alıp bir kepçeyle cacık koyarak önüme bıraktı. Yemekleri de önüme bırakıp;

"Bunları ye "

Yüzüne baktığımda kaşları iyice çatılmıştı. Karşıma oturduğunda yavaşça yemeye başladım. O bana bakarken nasıl yediysem doymuştum. Ben bu zamana kadar kimseden korkmamıştım. Fakat bu gece bu adamdan fazla korkmuştum. Ne yapacağı belli değildi.

Oturduğum yerden ağır bir şekilde kalkıp tabakları elime aldığımda;

"Sen bırak. Kızlar sabah toplarlar"

"Ben mutfakta akşam bulaşık bırakmam."

Elimdekileri tezgaha bırakıp makinanın kapağını açtığımda, yanıma gelip ;

"Hastasın"

"İki tabaktan bir şey olmaz"

"Offf inatçı doktor bırak ben yaparım"

Mustafa Hamza bey makineye tabakları koyarken göz ucuyla cezveyi aramaya başlamıştım. Bakır cezveler ve fincanların yerini fark ettiğim de bakışlarımı asi ağaya çevirdiğim de eliyle kapıyı işaret etti. Ben önde asi ağa arkamda mutfaktan çıktık. Benim odanın yanındaki misafir odasında kalıyormuş. Odaya girince başımdaki ağrı şiddetlenmeye başladı. Doğal olarak kaç gündür kahve içmiyordum ve benim kahve içmem lazımdı. Duvardaki saate baktığımda aradan on dakika geçmişti. Odanın kapısını sessizce açıp ayağımdaki terlikleri parmak ucunda rahat yürüyebilmek için çıkardım. Mutfağa parmak ucunda girdiğimde kendime gülüyordum. Işığı yakıp ada tezgahın üzerindeki bakır cezveyi elime alarak ocağın üzerine bıraktım. Dolaptan fincan alıyordum ki arkamdan gelen sesle sıçradım;

"Bir tane de bana yap "

Arkamı dönerek elimde fincanlarla;

"Ne demek ağam hemen "

"Sen benle dalga mı geçiyorsun"

"Sende beni mi takip ediyorsun "

"Ağzın çalışmasın doktor elin, elin çalışsın. Elinden bir kahvede ben içeyim, fakat önce ayağına terliklerini giy"

"Afff tamam asi ağa tamam. Ah mert ahhh. Kahveni nasıl içiyorsun "

"Sade içiyorum "

"Tatsız yani "

"Sen .?"

"Şey ben, bende sade"

Bana güldüğünü görmemek için hemen ocağa dönüp kahveleri yapmaya başladım. Kahveler olunca masaya koyduğumda sessizce 'eline sağlık' dediğini duydum. Kahvemden keyifle yudumlarımı alırken baş ağrımın geçtiğini hissediyordum. Asi ağa kahvesi bittiğinde yüzüme bakıp; ' eline sağlık gerçekten güzeldi kahve ' dediğinde ağızımdaki son yudumu yüzüne püskürtmemek için çok çabaladım. Bu adamın böyle kibar olmasına şaşıracakken "hadi kalk üşüyeceksin " dediğinde yanıldığımı anladım. Demek ki sadece bozuk saat gibi günde iki defa doğruyu gösteriyormuş.

Ah Mert ben sana soracağım. Aslında sana değil o amcamız olacak ite soracağım, o davayı açmasaydı kardeşim, adamım yanımda olacaktı. Afffff içimden söylene söylene asi ağanın peşinden mutfaktan çıktım. Mustafa ağa beni odamın önüne kadar getirip kapımı açtı. Eliyle içeriye geç yapınca içeriye bir adım atmıştım ki;

"Doktor"

Ona doğru dönerek yüzüne baktım. Kaşları çatık yüzüme bakarken;

"Söyle asi ağa"

"Sen kürtçe biliyor musun ?"

"Hayır bilmiyorum. Niye sordun ?"

"Tamam doktor. İyi geceler "

..........................................................................

Gece kahve içtikten sonra rahat bir uyku çekmiştim çekmesine ama Mustafa Hamza ağanın gece niye kürtçe biliyor musun diye sorduğunu anlayamamıştım. Üzerimi değiştirip zorda olsa sabah namazını kıldıktan sonra avluya çıktım. Avlunun kenarındaki sedire oturup bütün avlunun sessizliğini dinliyordum. Gözlerimi kapamıştım ki bir taraftan kapı sesi geldi. Başımı o tarafa çevirdiğimde Ayşegül ve Songül aynı odadan çıktı. Mutfağa geçiyorlardı ki beni görünce yanıma geldiler. Ayşegül gözlerime bakarak;

"Meryemce abla bir şey mi istedin? Niye burada oturuyorsun"

Ayşegül'e tebessümle baktıktan sonra elini tutup;

"Sana da günaydın Ayşegül. Ben normalde hep bu saatte uyanırım. Bir şey istee...istiyorum. Bana bir kahve yapar mısın "

Ayşegül yüzünü ekşittiğinde Songül bir adım daha bana yaklaşıp;

"Doktor abla sende ağam gibi aç karnına mı içiyorsun kahveyi "

"Evet"

"Doktor abla "

"Efendim Songül"

"Sende sade içiyorum de tam olsun "

Kızlar gözüme bakarken hafif onlara yaklaşıp sır veriyor muş gibi ' evet ' dediğimde ikisi de gülerek yanımdan ayrıldılar. Mutfaktan gülme sesleri gelirken, merdivenlerden inen Kader ve Selvi beni görünce hızlı yanıma geldiler. Kader yanıma oturduğunda, karşıma oturan Selvi gözlerime bakınca;

"Kızlar iyiyim bir yerim ağrımıyor. Ben sabah erken kalkmaya alışkınım. Şuan yaram olmasa spor yapıyor olurdum."

Kızlar şaşkınca bana bakarken, elimi tutan Kader'e hafif dönerek ;

"Kahve demiştim kızlara gelmedi Kader"

"Hemen bakayım ablacığım"

Kader ayağa kalkınca Selvi de peşine ayağa kalkmıştı. Onlar mutfağa giderken, konak halkı yavaş yavaş avluya gelmeye başlamıştı. Konağın gençleri benden biraz çekindikleri için köşede sedire oturmuşlardı. Konakta öyle güzel bir düzen vardı ki onları izlerken, kahvem gelmişti. Kahvemi içerken masayı hazırlayan kızlara yardım etmek için kendimi zor tutuyordum.

Masa kurulduğunda herkes oturmaya başlarken, yanıma gelen Berfin hanım elini uzatınca herkes bize bakıyordu. Kısa bir an göz göze geldikten sonra elini tutmadan elimi karnıma koyarak zorda olsa kalkmıştım. Berfin hanıma bir adım yaklaşıp;

"Birine el uzatırken gözleriniz o insanı yılan gibi sokmasın. Mümkünse ben burada olduğum sürece bana yaklaşmayın"

Berfin'in yanından geçerken zorlansam da umursamadım. Masaya yaklaştığımda Kadir sandalyemi çekmişti. Sandalyeme oturduğumda karşımda oturan Mirza amca gözlerime bakıyordu.

Masa tam olduğunda bir tek kişi eksikti. Boş sandalyeye bakarken, sert şekilde kapanan kapı sesiyle yerimden sıçramıştım. Yaptığım ani hareketle canım acımıştı. Derin nefes aldığımda önüme konulan bir bardak suyla başımı kaldırdım. Mihriban teyzem tebessümle bardağı gösterdiğinde bir yudum almıştım. Masanın başındaki boş sandalye dolunca herkes oturuşunu düzeltmişti. Mustafa Hamza bey afiyet olsun dediğinde herkes yemeye başlamıştı. Az bir şeyler yedikten sonra sadece çayımı içerken avluda gür davudi ses yankılandı.

"Kahvaltını düzgün yap sonra ameliyatlı halinle mutfak faresi gibi dolaşıyorsun"

Mirza amca dahil herkes bana bakarken, kısa bir an Mustafa beye baktıktan sonra ağızımı açıyordum ki Mirza amca;

"Sen gece acıktın mı kızım"

Başımı salladığımda bu durumdan hoşlanmamıştım. Elimdeki peçetemi sıkarken Selvi;

"Ablam bize niye haber vermedin. Mustafa ağam telefonuna tek tek numaralarımızı kayıt etti. "

Sinir olmuş şekilde ayağa zorda olsa kalktım. Elimle masadan destek alarak;

"Canım benim bir daha olursa haber veririm sana ve Kader'e söz. Fakat Selvi canım sana da haber vermeme gerek yok ki bu mutfak faresini takip eden bir kedi var zaten değil mi Asi ağam. Ben doydum müsaadenizle odama geçeyim. Müsaadeniz var mı Mustafa Hamza ağam"

Ağır adımlarla odama yürürken kulağıma ince gülme sesleri geliyordu. Elimi kapının koluna koymuştum ki Asi ağanın gür sesiyle yerimden yeniden sıçradım.

"Serdar!!! az gül. Sen de doydun Kadir kalkın işe gidin. Kader kızlara söyle masayı kaldırsınlar. Selvi sende anamla babama kahve yap haydeee"

Mustafa Hamza ağaya bakmak için arkamı kapıya dönüp avluya baktığımda herkes aceleyle iş yapıyordu. Odaya girerken gülerek başımı sallıyordum. Yatağa oturup ilaçlarımı içerken kendimi düşündüm. Ben böyle korkan biri değilim. Artık özüme dönme, sirkelenme zamanı. Yataktan kalkıp kütüphaneden okuduğum kitabı elime aldım. Yatağa oturduğumda bacaklarımı uzattım. Sırtımı yatak başına yaslamadan yastık koymuştum. Kitabımı elime aldığımda kapım çalındı. Gel dediğimde Kader içeriye girdi. Tebessümle;

"Meryemce abla kahve içer misin? Hemen yapayım istersen"

"Yok Kader kitap okuyacağım."

"Tamam ablam. Şey abla bir şey istersen bizi ara olur mu?. Avluya çıkma tamam mı bir kaç misafir gelecekte rahatsız olmanı istemiyoruz biz."

"Kim ge-"

Sözümü Mustafa Hamza ağa böldü odaya girerek. Kaşları çatık üzerinde gömleği elinde kravatı sert bir tonla;

"Kim geliyor Kader. Diyemediniz mi rahatsız olmaması gereken misafirimiz var diye "

Kader bir iki adım geriye atarak, başını eğip;

"Şey ağam. Berfin annesi ve halasını çağırmış. Annemde tamam demek zorunda kaldı. Az önce haberimiz oldu."

"Bu kız tövbe estağfurullah. "

"Ağam sinirlenme. Bizim önceliğimiz Meryemce abla olacak emin olabilirsin. Berfin Meryemce ablaya biraz takmış vaziyette. Onun için ablamıza söyledik"

"Benim burada olmam sorun olacaksa evimde kalayım yan-"

Kader bana inanamayan gözlerle bakarken, asi ağa sert bir şekilde bana baktıktan sonra bir elini beline koyarak ;

"Doktor saçmalama yat şurada. Kader gözünüz doktorda olacak tamam mı"

"Tamam ağam sen merak etme"

"Kader şimdi çık. Kapı aralık kalsın "

Kader başını sallayarak odadan çıktığında, Mustafa ağa dolabının kapısını açtı. Kravatının rengine uygun lacivert ceketini eline aldı. Aynada kravatını yaptıktan sonra ceketini yatağın üzerine koyup kütüphaneye geçti. Bacaklarıma koyduğum kitabımı elime aldığımda odaya girdi. Kısa bir an göz göze geldiğimizde hemen bakışlarımı aralık olan kapıya çevirdiğimde;

"Demin kapı aralıktı ve Kader burada diye çalmadan girdim kusura bakma. Kütüphanede benim özel bilgisayarım var kullanabilirsin. Kitaplar, yani oda senin. İstediğin gibi zaman geçir. Birde Kader'in dediği gibi şu kadınlar gidene kadar çıkmamaya çalış. Nasıl söyleyeyim gariptirler onlar biraz. Şimdi müsaaden var mı deli doktor"

Kaşlarımı çatıp ona baktığımda benimle uğraştığı belliydi. Tek kaşımı kaldırdığımda elindeki dosyalarla kapıya doğru bir iki adım atmıştı ki hızla arkasına döndü. Yatağa doğru yürüdüğünde tek kaşımı kaldırıp hayırdır der gibi bakınca, hafif bir tebessümle;

"Ceketi unuttum. Görüşürüz kendine dikkat et çavreşamın (karagözlüm) "

Mustafa ağa odadan çıkarken yine o anlamadığım kelimeyi söyleyerek çıkmıştı.

ah asi adam ah sen nasıl birisin yaaa..............

.............................................................

MUSTAFA HAMZA...

Meryemce konağa geleli on gün olmuştu. Her sabah kalkıp avluda oturuşunu izlemekten keyif almaya başladım. Mert gelmedikçe babam onu evine göndermiyor, bu da benim hoşuma gidiyordu. Benden korkuyordu ama fazla belli etmiyordu. Gün geçtikçe kendini topluyordu. Dün akşam avluda biz bize baya oturmuştuk. Bir ara Meryemce'ye ulaşamayan Mert beni arayınca telefonu ona uzatmak yerine hoperlöre vermiştim. Mert'in sesini duyan Meryemce, yüzüme bakınca almak için de elini bana uzatmamıştı. Mert ablasına takılırken, doktor hakkında bir kaç şey öğrenmiştik. Meğer doktor hanım çok güzel kahvaltı hazırlarmış, bir türkü okurmuş insan mest olurmuş. Herkes Meryemce'ye baktığında utanmış olacak ki başını eğmişti. Telefonu kapadığımda yanımızda fazla oturmamıştı. Yanımızdan ayrıldığında yeğenlerimi yarın pazar diye çok uzun zaman sonra gezdireceğimi Kadir ve Serdar'a söylediğimde yüzüme bakmışlardı.

Yataktan kalktığımda bu sabah sedirde yoktu doktor. Camın önünden çekilecekken Ayşegül ve Songül'ü gördüm. Mutfağa gidiyorlardı. Onları görünce kahvaltı saatine kadar dosyalara bakmaya karar verdim.

Zaman su gibi akmış annem kapımı üç defa tıklatıp kahvaltının hazır olduğunu söylediğinde üzerime çeki düzen verip avluya çıktım. Kahvaltı masasına baktığımda resmen kuş sütü eksikti. Kızlar bu sabah baya hamarattı. Masaya oturduğumda bir tek Meryemce hanım yoktu

.......................................

MERYEMCE...

Sabah namazından sonra odada yarım saat volta attıktan sonra sıkıldım. On gündür hiç iş yapmamak canımı sıkmıştı. Üzerimi giyinip yavaşça odadan çıktım. Mutfağa giderken derin nefeslerle temiz havayı ciğerlerime çekiyordum. Mutfağa girdiğimde büyük semaveri yaktım. Kolumdaki saate baktığımda beş buçuğu gösteriyordu.

Kendimi kahvaltı hazırlamaya o kadar kaptırmıştım ki mutfağın içinde birden 'abla' sesiyle arkama döndüm. Songül ve Ayşegül bana bakıyordu. Ayşegül yanıma gelip;

"Abla senin ne işin var burada"

"Günaydın Ayşegül gyuli çkimi. Günaydın Songül şurişk'imi. Hadi masayı kurun bende kuymağı yapmaya başlayacağım. İki tava yeter her halde he kızlar "

Songül yüzüme bakarken, Ayşegül yanıma gelip;

"Bunların hepsini sen mi yaptın abla "

Ayşegül yanağından makas alarak;

"Evet gyuli çkimi"

Ayşegül başını utandığı için eğdiğinde Songül bana doğru bir adım atarak kaşlarını çattı. Ben ona bakınca kendini sert göstermeye çalışarak;

"Meryemce abla bize yabancı iki kelime kullandın. Sende o Berfin'le Hazal gibi aşağılıyor musun bizi"

İkisini kolumun altına alarak hafif sıkıp, tebessümle

"Hayır gyuli çkimi gülüm demek. şurişk imi canım demek güzellerim benim tamam mı? hadi masayı hazırlayın"

Kuymaklar olduğunda altını kıstım. Kızlara en son masaya tavaları getirmesini söyleyerek kokan üstümü değiştirmek için odama geçtim. Banyoya girdiğimde Mustafa ağanın kokusu yüzüme yine vurmuştu. Ben odada yokken odasında olduğu için kokusuna alışmıştım. Kısa bir duş alarak üzerimi giyindim. Kütüphaneden avluya baktığımda herkes masaya geçiyordu. Mustafa ağa masaya oturduğunda odamdan çıktım. Masaya doğru yürürken, Ayşegül ve Songül'e göz kırpıp; '' günaydın Alibeyoğlu ailesi'' dedikten sonra yerime oturdum. Bu sabah masa biraz daha kalabalıktı. Melek ve Peri eşleriyle birde Baran beylerde gelmişti. Mustafa ağa afiyet olsun dedikten sonra yemeye başladığımızda kuymağa ekmeğimi bandığımda Baran bey birden;

"Kızlar ne yaptınız? Hiç yatmadınız mı? Bu ne güzel hazırlık, ne güzel kahvaltı"

Herkes kızlara masayla ilgili bir şeyler söylüyordu. Kızlar bana bakarken ben kuymak yemekle meşguldum. Ayşegül tam ağam dediğinde konağın kapısı açıldı. Herkes oraya baktığında bende arkama bakmak zorunda kaldım. Mert'im tebessümle bize doğru gelirken ayağa kalktım. Yanına gidip sıkıca sarılmıştım. Yanaklarını, başını öptüğümde;

"Bende özledim ablam, karam bende. Nasılsın?"

Masaya çekerken iyiyim demiştim. Sandalyemi ona bıraktığımda, başıyla hayır demişti. Beni oturttuğunda ona baktım. Ayşegül sandalye getirdiğinde Mustafa ağa ile aramıza koydu. Mert sandalyeye oturduğunda bende kuymağa ekmeği batırıp biraz alarak Mert'e uzattığımda ağızını açmıştı. Gözlerime bakınca tek kaşımı kaldırdım. O bakışımın seni gebertirim anlamına geldiğini bildiği için susmuştu.

Kahvaltı bittiğinde çayları içerken, Mustafa Hamza ağa masayı toplayan Ayşegül'e ;

"Ayşegül kızım böyle bir masa yine istiyorum"

"Şey Ağa-"

Mert hafif gülerek Ayşegül'ün sözünü kestikten sonra;

"Mustafa Hamza abi kızlar eminim güzel masa kuruyordur ve elleri de lezzetlidir. Fakat bu masayı ancak bizim evde görürsün. Değil mi Meryemce ama ayıp kek yetişmedi mi "

Herkes bana bakınca Mert'e ters bakıp adını dişlerimi sıkarak söylediğimde, benden korkmadan;

" Ablam be kızları yorma da zaten yormamışsın. Kadife kahveleri de yap iyileşmişsin belli hadi"

Oturduğum yerden kalktığımda herkes bana bakıyordu. Mert'in yanağına sever gibi hafif vurup;

"Hay hay paşam hemen"

Ben mutfağa giderken herkes şok olmuş şekilde bana bakıyorlardı. Kahveleri yapmaya başladığımda kızlar beni takip ediyordu. Üç cezvede yaptığım kahveleri avluya kızlar getirecekti. En son Mert'in tuzlu kahvesini yapıp tezgaha koydum. Dolaptan soğuk su alıp onda tuz kattım. Su ile kahveyi tepsiye koyduğumda arkamı dönmüştüm ki mutfağa giren Berfin hanım tepsiyi alıp mutfaktan çıktı. Peşinden mutfaktan çıkıp avluya geçtiğimde Mustafa ağanın önüne koymuştu bile. Ayakta duran Kader ve Selvi'nin yanına giderek;

"Kızlar o kahveyi ağanın içmemesi lazım. O kahve Mert'in"

Kader şaşırarak ;

"Ablacığım olsun ne olacak "

"Öyle mi ondan geriye sayın o kahve ve su tuzlu"

Kızların hepsi korkuyla gözlerini açtığında Mustafa ağa bardağı eline aldığında dudaklarına götürürken derin nefes alıp tuttum. Mustafa ağa büyük bir yudum aldığında ne yutabildi ne de çıkarabildi. Zor yutkunduktan sonra suyundan da bir yudum aldığında iyice sinirlenmişti. Suyu da zoraki yuttuğunda avluyu Mert'in kahkahası sardı. Kendini toparlayarak;

"Ah Mustafa abim aH. Benim kahvem sana geldi galiba. Ah ablam bu sefer tutmadı"

Kaşlarımı çatarak masadaki sürahiden bir bardağa su doldurup Mustafa ağaya uzattım. Asi ağa elimden bardağa alırken sessizce özür dilerim dediğimde sadece derin bir şekilde gözlerime baktı. Nefesim ciğerimi yakmaya başladığında elindeki suyla ayağa kalkıp yanımızdan ayrıldı.

.................................

Mert bizim eve geçtiğinde ben de eşyalarımı toplamaya başladım. Odanın kapısı açılınca kızlar geldi sandım. Kader diyecekken arkamdan gelen sesle arkama döndüm. Asi ağa bana doğru bana yaklaşıp iki adım aramızda bırakarak gözlerime baktı. Derince gözlerime bakarken;

"Tuzlu kahve önemli değil Meryemce. Önemli değil çavreşamın "

"Mustafa Hamza ağa çavreşamın ne demek. On gündür hemen hemen her gün söyledin ne demek "

"Git doktor git. Sen gelerek benim gerçek bildiğim şeylerin yalan olduğunu gösterdin. Sen geldin benim berbat hayatım iyice berbat ettin. Ben alışmıştım bu hayatıma, içimdeki acıya alışmıştım. Seninle birlikte bir deli rüzgara tutuldum. Sen geldiğin gibi git. Sen her geçen gün yaralarıma basıyorsun. Beynimin içinde fırtınalar koparıyorsun. Git seni görmek sesini duymak istemiyorum

................................

Yazım hatam olursa aff ola

Umarım beğenirsiniz .......

Allaha emanet olun...

Sizi seven çatlak yazar :))....

 

Loading...
0%