Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Deli atmaca...

@ahan5354

MERYEMCE...

Mehmet Akif'in ne yapmak istediğini bildiğim için hafif gülümseyerek bir adım ondan uzaklaştım. Elimdeki çiçekleri kokladıktan sonra tebessümle;

"Bunun cevabını ben sana çok önce vermiştim"

Mehmet hemen ayağa kalktı. Gözlerime bakarken;

"Meryemce ben seni çok seviyorum. Seni burada da görünce yaptığım hatayı anlayıp bir şans daha istiyorum. Kendimi affettireceğime söz veriyorum"

"Hiç bir zaman seni sevmedim. Hem sen demez miydin delilerin sevmeye hükmü yok diye."

Mehmet kaşlarını çatarak elindeki yüzü yere atıp iki kolumu sıkıca tutarak;

"Seni seviyorum Meryemce niye anlamıyorsun"

Bir hışımla kollarımı kurtarıp;

"Bana dokunulmayacağını bilmiyor musun"

Mehmet Akif beni duymazlıktan gelerek ellerini bana uzatırken, Mehmet'in ceketin yakalarını tutarak 'yeter seni uyardım kaç kere ' dedikten sonra burnuna kafa attım. Mehmet yere düştüğünde yanıma gelen Mert'e ;

"Ben gidiyorum Mina'm sana emanet"

Hızlı adımlar atarak salondan çıkarken arkamdan birinin bekle beni demesiyle arkama baktım. Baran abi yanıma gelip;

"Yürü beraber gidiyoruz"

Baran abinin arabasına bindiğimizde ne Baran abim konuşuyordu ne de ben. Baran abi zifiri karanlıkta arabayı kullanırken sadece susuyorduk. Bir anda önüme uzatılan su şişesiyle soluma baktım. Baran abim ;

"İç içindeki sinirini alır"

Yavaşça başımı salladıktan sonra suyu içtim. Baran abi simsiyah bir yerde durduğunda ona baktım. Arabanın farlarını kapadığında ona doğru döndüm. Baran abi dışarıya bakarak;

"Deli doktor gidiyormuşsun "

"Baran ağam olmadı işte ayak uyduramadım "

"Sen ne diyorsan o kardeşim. Ben bekle derim. Gitme yani "

"Hemen gidemiyorum zaten "

"Gitme zaten .."

Başımı salladığımda Baran abinin telefonu çaldı. Bana uzatınca Mert'in ismini gördüm. Hemen açtığımda Mert konuşmama fırsat vermeden;

"Abla biz eve geçtik haberin olsun. Baran abiye de söyle Zümrüt yenge yanımda. Bu arada Mehmet'in burnunu fena kırdın. "

" Tamam kardeşim "

Telefonu kapatarak Baran abiye uzattığımda, alıp cebine koydu. Arabayı çalıştırıp zifiri karanlıktan aşağıya arabayı sürmeye başladı. Geldiğimiz yer çok ama çok karanlıktı etrafa baktıktan sonra;

" Beni öldürmek gibi bir niyetin varsa söyle "

"Yok kız ne öldürmesi sen bize daha çok lazımsın. Hadi in arabadan"

Arabadan indiğimde Baran abi arabanın farlarını yaktı. Cama yaklaştığımda camı açtı. Tebessümle;

"Bak orada bir kuyu var, o kuyu benim, Bedo, Mustafa Hamza'nın kuyusu. İstediğimiz zaman tek başımıza gelip içimizde ne varsa buraya dökeriz.. Hadi sıra sende ben arabadayım. Korkma sakın"

Tamam manasında başımı sallayarak kuyuya doğru yürümeye başladım. Arabaya doğru baktığımda Baran müzik dinliyordu fakat gözleri benim üzerimdeydi. Kuyunun başına geldiğimde ellerimi kenarlara koydum. İçine doğru baktıktan sonra önce avazım çıktığı kadar bağırdım. Öyle bir bağırdım ki kuyuda yankılanan çığlığım beni daha kötü etti. Konuşamadan hıçkırarak ağlamaya başladım. Ağladıkça ağladım. Dizlerimin üzerine çöktüğümde içimin çekildiğini fark ettim.

.....................................................................

Ne kadar ağladım. Ne zaman arabaya bindim. Ne zaman eve geldim hiç hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda Mert'in kucağındaydım. Başımı kaldırdığımda Mertle göz göze geldik. Yavaşça beni bırakıp yataktan kalktı. Bende onunla birlikte ayağa kalktığımda Mert önümde durdu. Gözlerime bakarak;

" Karam, ne oluyor sana hani sen güçlüydün. Bir aşk seni bu kadar yıkamaz kızım kalk sirkelen kendine gel. Sen dedemin atmacası, öğrencilerinin deli hocası, Kızının aslan annesi, benim dayandığım yıkılmaz duvarım, annem babam, hadi kalk bağır ne saçmalıyorsun de ama diyemezsin dimi. Abla bu kadar mı bittin"

Kaşlarımı çatarak;

"Ben bittim evet ben yok oldum evet. Mert ben gidiyorum "

" Nereye gidiyorsun. kaçıyorsun yine dimi, kalıp savaşan ablama ne oldu benim "

"Bitti artık Meryem sultanın yanına gidiyorum. Görevime de, anneliğime de Trabzon'da devam edeceğim arada gelirim buraya "

"Tamam ablam sen yine kararını vermişsin. Bana yine susmak düşer"

Mert odadan çekip gittiğinde duvardaki saat sabaha karşı beşi gösteriyordu. Abdest alıp sabah namazımı kılıp tekrar yatağıma uzandım. Gözlerimi kapadığımda boğazımdaki acıyla bağırdığımı hatırladım. Derin bir nefesle gözlerimi sıktım...

...............................................

Yanağıma konulan peş peşe öpücüklerle gözlerimi açtım. Mina'm yatakta oturmuş yüzüne gelen saçları arkaya doğru iterken belimdeki elle irkildim. Mert arkadan yanağımı öptüğünde ailemin kıymetlilerinin yanımda olduğu bilinci iyice mutlu güçlü hissettirdi beni. Birde o vardı ailemin diğer parçası. Acaba şimdi nerede. Onu düşünmek bile iyi gelmişti. İşte şimdi güçlüyüm ben. Mina göğsüme yatınca bende gözlerimi kapamıştım ki Mert'in telefonu çaldı. Mert'im hafif yatakta doğrulup, komedinin üzerinden telefonu alıp açtı. Kulağına koyduğunda hafif boğazını temizleyerek;

" Efendim"

" ..."

"Hayırlı sabahlar Mirza amca "

"......"

"Şimdi kalktık"

" ......"

"Tamam söylerim"

" ..."

"Tamam geleceğiz tamam "

Mert yüzüme baktığında anlamıştım Mirza amca yine kahvaltı için emrivaki yapmıştı. Mert yanağıma yaklaşıp öptüğünde " Karam hadi gidelim " dediğinde tamam manasında başımı salladım. Mina başını kaldırıp iyice boynuma yüzünü koyarken uymak istesem de Mina ile yataktan kalktık.
Evden çıktığımda Mina sıkıca elimi tutuyordu. Konaktan içeriye girdiğimde herkes eksiksiz buradaydı. Masaya oturduğum da Mina'm koşarak Baranın kucağına gidip uzun uzun öptü. Mustafa Hamza masaya geldiğinde Mina'nın hala Baranı uzun uzun öptüğünü görünce;

"Mina'm kıskandım niye Baran amcanı öyle öpüyorsun da beni öpmüyorsun "

Mina güldükten sonra etrafa baktı. Baranın kucağından inip Mustafa'nın kucağına koştu. Onu da peş peşe öptü ama inmedi. Elini kirli sakallı yanağına koyduktan sonra;

"Kahramanım niye öptüm biliyor musun? Baran amcamı yok dayımı "

Biz Mina'nın dediğine gülerken Mustafa kızımı koklayarak öperek;

"Niye prensesim "

"Çünkü Bedirhan eniştem gibi Baran amcam da annemi seviyor ağlamasına kıyamıyor "

"Nasıl yani "

"Anne dü-" Mina'nın sözünü Serdar " Mina'm koş Ayşegül abladan tuz iste " diyerek kestiğinde Mina tamam manasında başını salladı. Mustafa'nın kucağından inip koşarak mutfağa gitti. Baran öksürünce ne demek istediğini anladım. Masaya gelen Ayşegül'ü görünce

"Ayşegül Mina'yı azcık mutfakta oyalar mısın "

"Tamam Meryemce ablam "

Ayşegül masadan uzaklaştığında herkese baktıktan sonra;

"Mirza amcam ve Mihriban teyzem tahmini iki hafta sonra gidiyorum buradan. Trabzon'a yerleşeceğim size şimdiden söylemek istedim. Ben bugün akşam üzeri uçağım var. Trabzon'a gidip beni çok isteyen özel hastaneyle görüşeceğim. Burada ki evim duracak. Mert buraya geldikçe kullanır. Bende gelirim sizde gelirsiniz. Birde Mina'ya iki gün bakar mısınız? çünkü haberi yok gideceğimizden"

Kader, Selvi ve Zümrüt ağlarken, Mihriban teyze gözlerime bakıyordu Mirza amcayla. Kimsenin böyle bir şey beklemediği belliydi. Masa da bir bardak çatlama sesi duyulduktan sonra Mustafa sinirle yerinden kalktı. Ben ona bakınca;

"Gözün arkada kalmasın gönlün rahat olsun. Mina bize emanet. İşlerini bir an önce topla."

Herkes gibi bende Mustafa ya bakıyordum. Ben de ne bekliyordum ki adam evleniyor gitme mi diyecekti......

...........................................

Kahvaltıdan sonra eve gidip valizimi hazırlamaya başladım. Valizim hazır olunca konağa tekrar geldiğimde herkes gözüme bakıyordu. Mina'm ufak valizimi görünce hemen bana koşmuştu. Mina'mı kucağıma alıp;

"Annem Meryem sultan biraz rahatsızmış benim gitmem gerekiyor. Sen mert dayınla kal olur mu"

"Olur annem hem herkes burada sen git "

Mina'mı sıkıca sardıktan sonra herkesle görüşüp çıktım. Mert beni hava alanına bırakıp giderken iyi düşün demeyi ihmal etmemişti. Biletlerimi halledip bekleme salonuna geçtiğimde telefonum çaldı. Bakmadan açmıştım Mert'in olduğuna emindim. Derin bir nefes alıp;

" Söyle Mert"

"Benim güzelim "

"Se.. sen Dağhan yoksa pamuk teyzeye bir şey mi oldu "

"Hayır ona bir şey olmaz. Benim bir buçuk aylık görevim Mardin'de. Seni ve senin cadıyı görmek istiyorum "

"Tamam Dağhan da ben iki günlüğüne Trabzon'a gidiyorum sen oraya gel arabayla dönelim "

"Olur güzelim o zaman yarın alırsın beni hava alanından "

" Tamam Dağhan, pamuk teyzeye selam "

" Ve aleyküm selam deli güzelim "

Telefonu kapatıp cebime koyduğumda Trabzon işinin bir buçuk ay gecikeceği belli olmuştu. Dağhan selim, babamın giderken bize bıraktığı abimiz. Benim ailemin kıymetli diğer parçası. Babam annemle evlenmeden üç sene önce ki kısa evliliğinden olan abimiz. Birbirimizi çok kısa zamanlarda görsek de Mert'te bende saygımızı gösteririz annesi pamuk teyzeye de, ona da. Görevi gereği her ne kadar doğuda gezse de eli hep bizim üzerimizdeydi. Mert bey ben ve Meryem sultan onu Ankara'da askerde biliyoruz zannetse de Dağhan'ın onun için Hakkari'de görev yaptığını bilmiyordu. Biz babadan deliyiz galiba ben ile Dağhan birbirimize çok benzeriz. Ben böyle düşünürken uçak Trabzon'a inişe geçmişti. Hava alanından taksiye bineceğim sıra telefonum yine çaldı. Arayanın Mustafa Hamza olduğunu görünce açmadım. Taksiye binince direk eve geçtim. Eve geldiğimde dedemler dayımlarla kendi evlerinin çardağında oturmuş keyif yapıyorlardı. Yavaş yavaş bahçeye girip; "Gece gece hayırdır gençler " dememle dedem ve Mahmut dayım sevinçle sarılmışlardı. Anneannem ve Yavuz yüzüme bakıyorlardı. Yavuz'a tek kaşımı kaldırıp;

" Hayırdır Yavuz niye bakıyorsun "

"Senin neyin var? Kızın yok, Mert yok ve gece gece geliyorsun. Sen niye abimlerle gelmedin hem gelecektin de "

" Bir şey yok sadece iki günlük seminer var ona geldim. Aniden çıktı yoksa bende dayımlarla gelirdim. "

"İnşallah öyledir Atmaca inşallah öyledir "

"Öyle, he yarın Dağhan gelecek düzgün davran abime."

"Niye geliyor o asker bozuntusu "

"Yavuz ağızını topla. Neyse size hayırlı akşamlar dünden yorgunum "

Dedeme sıkıca sarılıp azcıkta olsa sakinleşerek eve geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama geçtim. Üzerimi değiştirip yatağıma uzandığımda telefonum çalmaya başladı. Mustafa Hamza sürekli aradığı için telefonu tekrar meşgule düşürdüm. Işıkları kapatıp yatağıma tekrar uzandığımda telefonum tekrar çalınca ekrana bakmadan açıp;

"Ne var ne oldu "

"Şşşşt güzelim "

"Dağhan "

"Evet benim güzelim aç kapıyı "

Hızla yataktan kalkıp kapıya koştum. Kapıyı açarak çocukluğumun huzur kokulusuna, baba kokulusuna sarıldım. Dağhan'ın elleri belimi sardığında iyice sarıldım. Derin nefes aldığımda;

"Abim, dostum neyin var"

Ondan ayrılıp tebessümle yüzüne bakarak;

"Hoş geldin, iyi ki geldin"

Dağhan hemen kolunun altına alıp içeriye yürüttü. Oturma odasına geçtiğimizde beraber koltuğa oturduk. Kolunu kaldırıp beni göğsüne yasladı. Elimi karnına koyduğumda burnunu saçlarıma dayayarak derin nefes aldıktan sonra;

"Ne oldu birtanem sana "

"Eminim bilmiyorsundur "

"Mustafa Hamza Ağamız galiba sorun. Mert bir şeyler geveledi geçenlerde "

"Boş ver ya senin yani baba kokusuyla uyumak istiyorum Dağhan "

"Bende en önce çay sonra da Mert'imin sesini duymak istiyorum "

Ben gülerken telefonu eline alıp hoperlörden Mert'i aradı. Bir iki çaldıktan sonra açıldığında kalabalık sesi geldi. Dağhan derin nefes alıp;

"Mert'im "

"Vayyy değerli Komutanım "

"Yürü git lan "

" Bir dakika, Mina'm sen Mustafa abimin yanına git azcık"

Biraz bekledikten sonra Mert güldüğü belli olan bir sesle;

"Tamam şimdi müsaitim nasılsın abim "

"İyim koçum, siz "

"Abi senin görevin ne zaman bitecek. Geçen pamuk teyzeye uğradım. Senden dert yanıyordu haberin olsun. Birde ablam sorun tabi. Burası garip ben hangisine yetişeceğim şaşırdım"

"Hadi oradan hergele Meryemce arkanı topluyordur yine"

"Orası öyle abim. Abi seni hiç kimseye söylemiyoruz. Senin istediğin gibi sanki abimiz yok gibi davranıyoruz ama sana ihtiyacım ve ihtiyacımız var."

"Ne oldu oğlum"

"Ablam bitti abi yoruldu geçen ki davadan dolayı şimdi de Trabzon'da gel de topla abi ablamı "

"Tamam abim zaten geleceğim bir buçuk aylık görev yerim Mardin ama ben yirmi gün erken geleceğim he müsait misin görüntülü arayacağım seni sana göstermek istediğim biri var koçum "

"Evet abim ara bekliyorum "

Dağhan telefonu kapatıp bana kaşlarını çatarak baktıktan sonra Mert'i görüntülü aradı. Yüzümü Dağhan'ın boynuna gizlediğimde tek koluyla sarılıp arkaya yaslandı. Mert'in telefonu açtığını az önceki arkadaki kalabalık sesten anlamıştım. Dağhan gülerek;

" Mert bak yanımda sevgilim var "

"Abi ne yaptın ya rahatsız etmeyelim yengeyi "

Başımı Dağhan'ın boynundan çıkarıp başımı omzuna yasladığımda Mert çocuk gibi önce şaşırsa da gür sesle;

" Siz var ya çok kötüsünüz "

Dağhan kahkaha atarken, Mert suratını asmıştı. Ona göz kırptığımda Mert çocuk gibi omuz çektiğinde Dağhan kahkahasının arasında;

"Sesini çıkarma Mina'm ağlamasın. Zaten daha dayısı olarak kabul etmedi beni. Beni diğer erkekler gibi annesine aşığım diye düşünüyor tövbe yarrabbim. Hadi hadi yarın akşama Meryemce ile geleceğiz. Hiç bir şey yapmayacak bir günlük kaçamak yaptık biz."

"Tamam "

"Mert hadi görüşürüz oğlum ben azcık bacıma sarılıp uyuyayım. "

"İyi iyi siz orada hasret giderin, bende burada kıskanayım"

Dağhan yanağımı öperek konuşmayı sonlandırdı. Çay için ayağa kalktığımda elimi tutarak çaya gerek olmadığını söyleyerek ayağa kalktı. Abime sıkıca sarıldığımda kulağıma;

"Hadi kara kız sana masal anlatalım"

.....................................................

MUSTAFA HAMZA...

Meryemce hepten gidecekti ve sadece iki günlüğüne kızıma bakın deyince hepten sinirlenmiştim. Çalışma odasına geçtiğimde düştüğüm halime, gururuma, verdiğim sözüme saydırdım. Meryemcenin vedalaşmaya geleceğini bildiğim için hemen şirkete geçtim. Şirkette Bedirhan ve Baran oturmuş kahve içiyorlardı. Koltuğuma oturup;

"Ne rahat insansınız lan. Meryemce gidiyor siz kahve için"

Baran kahvesinden bir yudum daha alarak;

" Ağam sende soğuksu iç istersen. Biz gideceğini biliyorduk. Bedirhan onun için balayına bile gitmedi. "

"Bedirhan doğru mu "

"Evet ağam. Sen sözünden dönme tamam mı? hata dur nikah şahidini Meryemce yapalım mı?"

" Bedo sabrımı taşırma istersen "

Baran ayağa kalkıp kaşlarını çatarak;

"Ne olur taşsa Mustafa Hamza, Hazal'da olduğu gibi yine bizi dinlemiyorsun "

"Bedo, Baran beni tanımıyor gibi"

Bedirhan hızla yerinden kalkıp Baran'ın yanına geçerek;

" Evet seni çok iyi tanıyoruz ama bu saçma Mustafa Hamza çok saçma. "

"Sende gerçekten gideceğini biliyor muydun"

"Evet biliyorum daha fazlasını da biliyorum. Mesela sana değer verdiğini ama sen o değeri Berfin'in Mina'ya vurmasıyla kaybettin. Sadece şunu diyorum inşallah canın yanmaz. İnşallah o kıza geç kalmazsın"

İkisi peş peşe odamdan çıktıklarında elimdekileri kapıya savurdum. Hızla ayağa kalkıp odamdan çıktım. Asistanıma bir şey demeden, yanıma koruma almadan şirketten çıktım. Arabama binerek istediğim yere geldiğimde kapıda ki korumalar kendilerine çeki düzen verdi...

.............................

Akşam konağa geçtiğimde kocaman bir masa etrafında herkes vardı. Hoş geçen bir yemekten sonra kahve içerken Mert biriyle konuşuyordu. Mina benim kucağıma geldiğinde Mert oturduğu yerden kalkıp avlunun köşesine geçti. Kısa zaman sonra normal konuşma görüntülü konuşmaya döndü. Biraz da öyle konuştuktan sonra telefonu kapatıp yanımıza geldi. Bedirhan'ın yanındaki Başak gülerek;

"Merdo hayırdır gülüyorsun"

"Hayır Başak hayır. Meryemce ile görüntülü konuştuk"

Saat ilerlemiş Mina kucağımda uyuklarken ilk defa ayım diye tutturmuştu. Başak ve Mert Meryemce olmadığı için yapıyor dediklerinde anlamıştık. Zümrüt ve Başak Mina ile eve gittiklerinde bizde konuşmaya devam ettik. Biraz zaman geçmişti ki bir iki silah sesi duyulduğunda hemen konaktan dışarıya çıktık. Zümrüt ve Başak kaldırımda ağlarken, hemen yanlarına koştuk. Mert hemen Mina'nın yokluğunu fark etmiş olacak ki;

"Başak Mina nerede"

"Mert, Mert kaçırdılar. Ablam öldürecek beni, öldürecek Mert "

Mert kaldırıma tekme attığında Bedirhan Başağa sıkıca sarılmıştı. Mert söylenerek aşağı yukarı volta atarken Zümrüt ağlayarak;

"Baran'ım sahip çıkamadım gülümüze. Ben buranın kızıyım ben sahip çıkamadım "

"Tamam sus gördünüz mü zümrüt'üm kim olduğunu"

Zümrüt başını evet manasında sallarken, Başak bayılmıştı. Bedirhan konağa taşırken, hepimiz avluya geçtik. Zümrüt hıçkırıklarının içinde;

" Mehmet Akif ve o o Azad onlar aldı. Evden çıktık, Mina önümüzden yürüyordu. Birden bir minibüs durdu ve Mina'yı hemen içeriye aldılar"

Mert oturduğu yerden hızla kalkıp;

"Asıl ablam beni öldürecek "

Biz Mert'e bakarken saçlarını yolacak gibi çekiştirirken yanına gittim. Kolundan tutup durdurduğumda gözlerime baktı. Elimle omzuna vurduğumda;

" Mustafa ağam, Bedirhan ağam, Baran ağam Mina'yı yarına kadar bulmayız yoksa bu Mardin'i yakacak bir kişi daha var "

"Yavuz mu ona haber verme "

"Hayır ona zaten haber vermemde ama bulalım yarın ablam geliyor yoksa Mustafa abi "

"Yoksa ne "

Mert bir şey demeden konaktan çıktı. Biz ona bakarken, annem bile ağlamaya başladı.

..................................

MERT...

Konaktan çıktığımda kolumdaki saat gece biri gösteriyordu. Telefonu elime alıp biraz bekleyerek cesaret aldıktan sonra Dağhan abimi aramıştım. Mina ilk kaçırıldığında da aramıştım. Mina ilk kaçırıldığında da sadece telefondan bilgi veriyordum ona. Şimdi de söylemem lazım. Telefonu çalmaya başlamıştı. Açılmayınca kapatıyordum ki ;

"Aslanım geldin mi yoksa "

"Abi karam nerede "

"Uyuyor, ne oldu"

" Abi şimdi odadaysan çık bir şey diyeceğim, Sana vereceğim haberle sinirleneceksin"

"Söyle çabuk "

"Mina'yı Mehmet Akif ve Azad denilen itler kaçırdı "

"Size yani o ağa olacak adama ben gelene kadar süre veriyorum. Mina'yı buldu buldu yoksa yakarım orayı "

"Tamam abi"

Telefonu kapatıyordum ki kulağıma ablamın " Mina'm " diyen sesini duyunca abim sinirle;

"Allah kahretsin Mert kapat telefonu "

............................

MUSTAFA HAMZA...

Mina'yı on iki saattir arıyorduk ama bulamıyorduk. Adamlar gelip gidiyorlar, Mert sürekli birileriyle konuşuyordu konuştukça kızarıyordu. Saat ilerledikçe sinirleniyordum. Telefonumun çalmasıyla hızla cebimden çıkardım. Arayanın Meryemce olduğunu görünce iyice gerildim. Derin bir nefes aldıktan sonra açtım

" Efendim çavreşamın "

"Başlarım senin karagözlüne. Hani sen söz verdin mi tutardın. Hani koca Mardin senindi. Hani nerede kızım nerede bul kızımı bari verdiğin sözü tuttuğunu bunda da göster bana "

Konuşmak için niyetlendiğimde telefon yüzüme kapanmıştı. Saat ilerledikçe Mina'yı bulamıyorduk ve dakikalar geçtikçe Meryemcenin sesi kulağımda yükseliyordu. Adamlarımdan biri " Ağam " demesiyle arkamı döndüm. İki adam Mehmet Akif'i ve Azadı konağın ortasına bırakırken Mina'm Mert'in kucağında avluya girdi. Ben Azada doğru bir hamle yapacakken Mert; " Abi sen bırak " demesiyle hiç bir şey anlamadım. Kısa bir zaman sonra, bir anda konağın kapısının açılmasıyla üzerinde rahat kumaş pantolonu ve üzerine giydiği uzun kahverengi hırkasıyla Meryemce girdi. Meryemce önce kızını öptü kokladı. Mina uyuduğu için "Zümrüt Mina'yı bir odaya götürsene rahatsız olmasın gürültüden" dediğinde Zümrüt'e kafamla benim odamı gösterdim. Meryemce avluda ki herkese baş selamı verdikten sonra Mehmet'e doğru yaklaşıp kafasını burnuna geçirmişti. Mehmet yere düştüğünde ;

"Sen kimsin de benim kızımı kaçırıyorsun. Sen dua et buradayız sen dua et. Mehmet öldürürüm seni"

Mehmet ayağa kalktığında Meryemce hızla etrafına baktıktan sonra hızla yanıma geldi. Belimdeki silahı hızla alıp Azad'a yaklaşırken konağa koşarak uzun boylu yapılı, dağ gibi bir adam girdi. Hızla tek eliyle Meryemcenin beline sarılıp Meryemcenin sağ elindeki silahı alıp;

" O kadar da değil güzelim. Ben buradayım "

Meryemce parçalamak için bekleyen aslan gibi hafif çırpınırken Mehmet ve Azad'ı getiren adamlara dönerek ;

" Çocuklar kaçarken olmuş dersiniz "

"Emredersiniz komutanım "

Adamlar Mehmet ve Azad'ı alıp çıkarken, adam elindeki silahı Mert'e uzatıp Meryemceyi belinden daha da sıkı tuttu. Meryemce'nin yavaş yavaş sakinleştiği belli oluyordu. Adam hepimizin gözüne bakarak Meryemcenin başına dudaklarını bastırdıktan sonra;

"Sakinleştin mi yavrum"

"Tamam bırak beni iyiyim"

Adam Meryemceyi kolunun altına alarak bize doğru yanaşırken sağ tarafta duran Bedirhan ve Baran'a baktım. Onlarda adamı öldürecek gibi bakıyorlardı. Adam ile Meryemce avluya doğru biraz daha yaklaşarak Mert'in önünde durdu. Sağ elini Mert'in omzuna koyup sıktıktan sonra;

" Bir de dayı olacaksın koçum ya "

Mert gayet sakin bir şekilde;

" Özür dilerim kızınıza sahip çıkamadım Komutanım "

"Bir daha olmasın koçum "

Adam güldükten sonra Meryemceyi Mert'e bıraktı. Mert ablasına sarıldığında adam Mert'e bir şey dediğinde Mert tamam manasında başını salladı. Adam babamın önüne geçerek elini uzatıp;

" Hayırlı akşamlar Mirza Alibeyoğlu, ben jandarma özel harekat terörle mücadeleden binbaşı Dağhan selim ATEŞ "

Avluda ve kulaklarımda sadece ateş soyadı yankılanıyordu. Kendi kendime söz vermiştim artık Meryemce söylemeden hiç bir şey düşünmeyecektim fakat babam bile garip bakıyordu. Yanıma gelen Bedirhan ve Baran'a dönüp " Sorun kim bu adam " dediğimde Bedirhan tek kaşını kaldırıp yanımızdan ayrıldı. Adamın yanına giderek elini uzatıp;

"Ben Bedirhan İnan, Dağhan bey siz Meryemcenin neyi oluyorsunuz "

Dağhan bey gülmeye başladığında mutfak tarafından gelen Başak birden ;

" Dağhan abi "

"Başak kızım"

Adamın önüne giderek;

"Hoş geldin. Seni tekrardan Meryemce ablamın yanında görmek çok güzel. "

"Özledim sizi. Birde duydum evlendin geleyim dedim. Hayırlı olsun"

"Sağ ol abim. Bu eşim Bedirhan"

"Şimdi tanıştık canım."

"Ne zamana kadar buradasın abi çayının yanına tatlı yapmak isterim"

"Buradayım bir buçuk ay yaparsın eminim "

Başak gülerken, Bedirhan ters ters başağa bakıyordu. Adam bana doğru bir adım atmıştı ki odamın kapısının açıldığını duydum. Arkama dönerek baktığımda Mina koşarak bana geliyordu. Kollarımı açarak hemen kucağıma almıştım. Boynuma sarılıp;

" Bana çok sıkı sarıl, çok korktum ben kahramanım "

Mina'nın bana sarılması, sığınması çok hoşuma gitmişti. başına dudaklarımı bastırdığımda arkama döndüm. Meryemce ile göz göze geldiğimizde Dağhan bey birden " dilam " demesiyle Mina başını kaldırdı. Mina gözlerini kocaman açtıktan sonra hemen adamın kucağına geçmek istedi. Adama Mina'yı verdiğimde Mina adamın yanaklarını peş peşe öptükten sonra;

"Dur yavaş yavaş prenses. Çok mu özledin beni"

"Çok özledim tatlım "

Dağhan kafasını Mina'nın boynuna koyup kokladı. Kafasını kaldırıp Mina'ya iyice sarılıp; " Kokun aynı annenin kokusu prensesim " dediğinde Mina'm gülerken Bedirhan kulağıma yaklaşıp;

" Geçmiş olsun ağam meğer bizim deli doktor sahipliymiş "

Bedirhan'a ters baktıktan sonra Baran yanımıza gelip;

"Meryemcenin kokusunu bilecek kadar yakınsa geçmiş olsun ağam"

Ellerimi yanımda yumruk yaptığımda gür bir sesle;

"Berfin yürü seni evine bırakayım "

....................................................

BEDİRHAN...

Mustafa bir hışımla konaktan çıkınca içimden ' oh iyi oldu' dedim. Gözlerimi kapıdan çekip Meryemceye çevirdiğimde yakıştıramadım. Başak, sevgili karım bile tanıyordu. Mert ayağa kalkıp Mirza amcaya bir şeyler söyledi. Mirza amca kafasını sallayarak kalkıp, beni, Baran'ı, Serdar ve Kadir'i çalışma odasına çağırdı. Biz Mirza amcanın peşinden çalışma odasına girdiğimizde Mert ve Dağhan beyde girdi. Tek kaşımı kaldırıp ona baktıktan sonra Mirza amcaya dönerek;

"Hayırdır Mirza amcam "

"Bedirhan, Dağhan bey bizimle konuşmak istedi"

"Tamam "

Dağhan beye dönerek sinirden gür çıkacak sesimi kontrol altına alarak;

" Buyurun "

"Ben bir buçuk aylık görev için buraya geldim. Burada bir takım karışıklıklar olacak gibi. Onun için buranın nabzını tutacağım. Öğrendiğim kadarıyla en büyük Mustafa Hamza bey, siz ve Hancıoğlu aşireti. Herkes sizden yani Alibeyoğlu aşiretinden çekiniyor. Bana yardım ederseniz çok memnun olur ve sevinirim. Vatanın ne kadar sevdiğiniz biliniyor"

"Tabi Dağhan bey, ne gerekiyorsa. Mustafa Hamza ağam Hancıoğlu aşiretinde yönetimini yapıyor zaten. Yardımcı oluruz size vatan için"

" Dağhan veya selim derseniz sevinirim "

Bir şey demeden başımı sallamıştım. Mirza amca ile adam konuşurken, Baran yanıma yaklaşıp;

" Ben bu adama dalarım nasılda sarılıyordu Meryemceye "

"Sen değil de Mustafa yakında dalar "

"Lan bedo Meryemce seviyorum dedi ama evliymiş şuraya bak lan "

Mert birden kahkaha attığında ikimizde kaşlarımızı çatarak ona baktık. Kendini topladığında çalışma odasının kapısı çalındı. Mirza amca gel dediğinde Meryemce içeri girmişti. Meryemce Dağhan'ın önüne biraz yaklaşıp;

" Dağhan eve gidelim mi dinlenirsin sende"

"Olur güzelim dün gecede yatmadık zaten "

Duyduğumuzla hepimizi gıcık tutmuş gibi öksürmeye başladığımızda Mert kahkaha atarak;

" Karam sen Mirza amcaya su versene"

Meryemce anlamadan masanın üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurup Mirza amcaya uzattı. Mirza amca suyu içip boş bardağı ona uzattı. Meryemce bardak elinde kapıdan çıkarken hafif omzunun üzerinden " Abi " dediğinde Baran ile birlikte efendim deyince Mert gülerek ;

"Bedirhan abi size demedi ki "

"Başka kime diyecek ki koçum "

Dağhan ayağa kalkarken 'bana 'dedikten sonra Meryemcenin yüzüne elini koyup;

" Söyle güzelim"

" Mihriban teyze kahve içelim demişti içelim de öyle çıkalım olur mu "

"Tamam güzelim, sen çık hadi"

Meryemce odadan çıktığında hepimiz Dağhan'a bakıyorduk. Mert gülerek koltuğa oturduğunda Dağhan tebessümle;

" Ben Meryemce ve Mert'in babadan bir abisiyim. Babamız önce üç sene benim annemle evliymiş ben üç yaşımdayken ayrılmışlar sonra kardeşlerimin annesiyle evlenmiş. Meryemce ve Mert benim kıymetlilerim ama onlara benden bahsetmelerini yasakladım. Kendi mesleğimden dolayı kardeşim oldukları bilinmesin diye. Her zaman ellerim üstlerindedir tabi Meryemce ayrı bir dünyadır."

Herkes mahcup şekilde başını eğince Dağhan'a dönerek;

"Dağhan kusura bakma biz geldiğinden beri arkandan çok saydırdık "

"Biliyorum önemli değil, oda kardeşimi sevdiğinizden kaynaklı"

"Öyle galiba"

Odadan çıkmak için ayağa kalktığımızda Mirza amca birden ;

"Dağhan kimseye abisi olduğunu söylemeyeceksin dimi "

"Evet de hayırdır "

"Peki Meryemce sana dışarıda abi der mi "

"Normalde demez de bir daha demeyeceğim hayırdır "

Mirza amca elini Dağhan'ın koluna koyarak;

" Dağhan oğlum sen böyle devam et senden ricam çünkü benim oğlum yanlış bir karar alıyor"

Dağhan gülerek;

" Benim bacım da babamızdan aldığı dürüstlük inatla o kararı tetikliyor galiba. Tamam ben varım"

Çalışma odasından gülerek çıktığımızda avludaki kimsenin içeride konuşulandan haberi yoktu..

................................................

MUSTAFA HAMZA...

Konağa geldiğimde herkes hala konaktaydı. Babam, Bedirhan ve Dağhan beyin sohbeti dikkatimi çekmişti. Ben onların yanına giderken vazgeçip annemlerin yanına gidip Mert ve Baran'ın yanına oturdum. Annem Meryemceye dönüp

" Şimdi vazgeçtin öyle mi Meryemce'm gitmekten"

"Evet ama hepten değil. Dağhan tek yapamaz. Mert İstanbul'a döndüğünde sorun olacak. Anlayacağın Mihriban sultan Dağhan'ın burada kaldığı sürece buradayım "

Sinirlendiğimde Baran gülerek;

" Meryemce belli mi olur karar değiştirirsin belki "

"Belki de Baran abi belli olmaz zaten Dağhan'da iyi düşün öyle karar ver dedi"

"İyi demiş Dağhan abi "

Baran'ın abi diye hitap etmesiyle hızla başımı ona çevirdim. Elimi bacağına koyarak tek kaşımı kaldırarak;

" Abi derken "

" Adam kırk, kırk bir yaşında ne diyeyim "

Bakışlarımı Meryemceye çevirdiğimde başı önünde Kader'in anlattığını dinliyordu. Kısa zaman sonra babamlar bizim yanımıza yanaştığında Meryemce ayağa kalkıp Dağhan'a yer verdi. Dağhan Meryemcenin yerine otururken, Meryemce bir adım öne doğru atınca bileğinden sertçe tutarak;

" Nereye gidiyorsun "

" Sen rahat et diye Dağhan. Ben şurada ki sandalyeye otururum "

"Mert sen git o sandalyeye otur Meryemce yanımda otursun."

Mert yerinden kalktığında Meryemce Dağhan'ın yanına oturdu. Sinirle üzerimdeki ceketi çıkarıp ayakta duran Selvi'ye uzattım. Mert yanıma oturuyordu ki telefonu çaldı. Avlunun sonuna doğru giderken, yerimden kalktım. Odama doğru yürürken kenarda oynayan Mina'yı gördüm. Mina'yı kucağımı alıp;

" Mina'm niye burada oynuyorsun. Annenin yanına gitsene özlemedin mi anneni "

Mina yanağımı öpüp başını salladı. Onu yere bıraktığımda koşarak Meryemcenin yanına gitmişti. Amacım o adam daha fazla sarılmasın diye Mina'yı yanlarına yolladım. Geriye dönerek az önceki sandalyeme oturduğumda Mina annesinin kucağındaydı. Mina birden annesinin kucağından Dağhan'ın kucağına geçti. Adamın yanağını öpüp;

" Prensim gitmeyeceksin dimi "

Adam başını hayır manasında salladığında şaşırmıştım. Bu adam Meryemce'nin evinde mi kalacaktı yani. Dağhan bir şey söylemek için ağızını açtığında Mert yanımıza gelip;

" Karam ben gidiyorum. Şirkette işler karışmış. İki saat sonraya uçakta yer ayırttım. "

"Eve geçecek misin "

"Yok şimdi çıkıyorum abla"

Mert herkesle görüştükten sonra Dağhan'ın önüne geçip;

" Sen yaptın dimi daha fazla karamla vakit geçirebilmek için "

Dağhan kucağında Mina ile ayağa kalkıp Mert'in omzunu sıkarak;

"Meryemce ile yatmak için senin evde olup olmaman benim için önemli değil bilirsin koçum. Ben senin yanında da kokusunu içime çeker, göğsüme yatırırım "

Mert ile Meryemce konaktan çıktıklarında Mina başını Dağhan'ın omzuna yaslamış gözleri kapanıyordu. Dağhan tek eliyle sıkıca sarılıp babam ve Bedirhan'ın dediklerini cevaplıyordu. Meryemceyi kıskanırken, Mina'yı da kıskanmaya başlamıştım. Biraz zaman sonra Meryemce avluya girerek oturmadan;

"Mirza amca her şey için çok sağ olun, bizde eve geçelim "

Bir anda hafif gür sesle;

" Meryemce sen kahveyi seversin bir kahve içelim isterseniz "

Herkes gibi Meryemce de bana şaşkınca bakıyordu. Babam hafif öksürdüğünde Meryemce'ye baktım. Meryemce bakışlarını Dağhan'a çevirdiğinde kızmıştım. Adama yumruk atmak istesem de adam tamam manasında başını sallamıştı. Ayşegül'e kahve yap dediğimde hemen mutfağa koştu.
Kahveler geldiğinde Meryemce sessizce kahvesini içerken, saat geç olduğu için babam ve annem odalarına geçmişlerdi. Mina başını kaldırıp ;

"Uykum geldi"

" Dilam hadi eve gidelim o zaman"

Mina omuz çekerek Meryemceye dönerek;

"Ben Zümrüt yengemle, Baran amcalara gidebilir miyim anne"

Meryemce başını evet manasında salladığında Dağhan Mina'nın yanağını öperek;

"Ama bak seninle yatacağım "

"Sen benimle yatmazsın ki. Her zaman ki gibi beni uyutursun sonra gidip anneme sarılıp yatarsın"

"Tamam annen izin verdi sen kal bakalım. Yarın akşam seninle yatacağım söz"

Mina Meryemce ve Dağhan'ı öpüp Zümrüt'ün kucağına geçtiğinde Dağhan ayağa kalkıp Meryemcenin elini tutup kaldırdı. Bizimle tokalaşıp konaktan çıktıklarında sanki kalbimin üzerinde kocaman bir kaya vardı. Sedire oturduğumda Baran adamıyla Zümrüt ve Mina'yı konağına yollamıştı. Onlar giderken Başak'ta Bedirhan'ın adamıyla konaktan çıktılar.

Avluda Baran, Bedirhan üçümüz kaldık. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Bedirhan'a sonra Baran'a baktım. Bedirhan tek kaşını kaldırıp hayırdır der gibi bakınca;

"Siz nasıl adamsınız lan. Şuan çok sevdiğiniz bacınız, çok tuttuğunuz bacınız el alemin adamıyla tek başına aynı evde hata aynı yatakta yatacak. Bana bakın buralar bunu kaldırmaz ben söyleyeyim. O değil de Mert bile kabul etmiş ben onu da böyle bilmezdim ."

" Ne o bıremin kıskandın mı "

"Ne kıskanayım, kıskanmak. Bedo kim lan bu adam. Nasılda kokluyor lan kıskandım lan. Ben gerçekten Meryemceyi kıskandım. "

Baran önündeki suyundan bir yudum alıp;

" Bilmiyoruz ama Trabzon'da da birliktelermiş. Sen Berfin'i götürdüğünde Dağhan abi çalışma odasında buraya gelme sebebini amcamla Bedoya anlattı yardım istedi"

Bedirhan'a dönerek ;

"Ne yardımı"

" Biraz karışıklık varmış. Onun için gelmiş. Dağdaki çakallar inmiş büyük çakallar "

Anladım der gibi başımı salladığımda aklıma takılan tek soru Trabzon'da birlikte olduklarını bizimkiler nasıl biliyordu. Derin bir nefes alıp;

" Baran siz nereden biliyorsunuz Trabzon'da beraber olduklarını "

Baran ve Bedirhan birbirlerine bakıp gülmeye başladıklarında iyice sinirlendim..

..............................................

BEDİRHAN...

İşte şimdi elimize düştün asi inatçı ağa. Baran'a çaktırmadan göz kırptım oyun başlasın diye. Baran ile elimle sen anlat demiştim. Baran hafif boğazını temizledikten sonra;

"Dur ya sinirlenme anlatıyorum. Biz çalışma odasındayken konuşuyorduk Meryemce odaya gelip 'eve geçelim mi artık dedi dün gecede yatmadık bir doğru düzgün' dedi oradan biliyoruz"

Mustafa öksürmeye başladığında hemen Mustafa'nın kolundan tuttum. Mustafa'nın boynundaki damar da çıkmaya başladığında Azrail ağanın uyandığını anlamıştım. Hiç kıpırdamadan öylece dururken Baran ;

" Mustafa iyi misin? Hamza alo ağam iyi misin Bedo suyu getir "

Suyu getirdiğimde Mustafa resmen taş kesmişti. Baran bana dönerek;

" Bedo koş Meryemceyi çağır lan tansiyonuna baksın bunun "

Cebimden telefonumu çıkarıp Meryemceyi aradığımda hemen açmıştı. Meryemce'nin alo demesine fırsat vermeden " Meryemce yetiş Mustafa'ya bir şey oldu konuşmuyor kıpkırmızı oldu " dediğimde telefonu yüzüme kapadı. Kısa zaman sonra üzerinde siyah feracesiyle Meryemce avluya girdi. Gözündeki korkuyu görünce içimden Mustafa'ya salak demekten başka bir şey geçmemişti. Mustafa'nın tam önünde durarak;

"Mustafa Hamza beni duyuyor musun? Bana bir cevap verir misin ?"

Meryemce gözlerine baktığında Mustafa bakışlarını Meryemcenin gözlerine çevirdi. Meryemce ağızını açıyordu ki;

"Sen o adamla evli misin "

Biz gülmeye başladığımızda Meryemce bir adım geriye giderek;

" Hangi adamla"

Mustafa sinirle ayağa kalktığında Baran ile gülmemizi kestik. Şuan karşısındaki Mustafa değildi Meryemcenin Azraildi ve onun kadın, erkek kavramı yoktu. Acıması hiç yoktu.

" O Dağhan mıdır nedir "

"Seni ilgilendirmez, hem, hem sen niye soruyorsun. Kimsin hangi hakla sorabiliyorsun. Şurada beş gün sonra evlenecek biri için çok cesur sorular bunlar. Sen geç kaldın asi ağa geç kaldın. Bana müsaade sen iyisin asi ağa, sen baya iyisin. Bana bak asi ağa şunu demeden geçemeyeceğim bir kalpte iki sevda olmaz hadi bak işine "

Meryemce arkasını dönmüştü ki Mustafa;

"Lan deli doktor o zaman ne sarılıyorsun elin adamına "

"ilk önce ağızını topla bana lan deme. Sanane be ister sarılırım ister beraber yatarım seni ilgilendirmez"

" Sen birde kapalısın dimi, deli doktor dinimizde öyle nikahsız yatamazsın "

"Merak etme senden çok iyi biliyorum. Sen bilmiyorsun bu kesin Berfin hanımın yanında yatabildiğine göre "

" Ağzını topla benim ne yaptığım seni ilgilendirmez "

"Ama ne hikmetse benim ki seni ilgilendiriyor "

Mustafa, bir anda Meryemcenin sol kolundan tuttu. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp;

"Senin her şeyin beni ilgilendiriyor, çünkü, çünkü seviyorum seni aşığım san-"

Mustafa'nın sözünü Meryemcenin tokadı kesmişti. Meryemce gür bir sesle;

"Bir daha ama bir daha bana yanaşma. Senin parmağında başka bir kadının yüzüğü varken bu ne cüret. Senin de hiç bir farkın kalmadı benim gözümde kartaldan. Uzak dur benden "

"Deli doktor kendine gel istersen yoks-"

Mustafa'nın sözünü kapının önünde duran Dağhan kesmişti. Meryemcenin yanına gelerek;

" Yoksa ne olur Mustafa Hamza Alibeyoğlu, yoksa ne olur "

"Sen karışma Dağhan selim Ateş sen karışma "

" Karışırsam ne olur lan "

Mustafa Hamza, Dağhan'a cevap vermeden yumruk atmıştı. Dağhan yerinden gram oynamadan ağzındaki kanı yere tükürdü. Meryemce Mustafa'ya doğru giderken Dağhan Meryemce'ye arkadan sarıldı. Mustafa'nın gözlerine bakarak yanağını öpüp;

"Tamam güzelim, sakin ol. Hadi sen eve git bende azcık Mustafa beyle konuşup geleceğim"

"Ama"

"Hadi birtanem söz dinle"

"Tamam"

Dağhan abi Meryemcenin yüzünü iki elinin arasına alarak alnını öptü. Meryemce konaktan çıkarken, Dağhan abi arkasından baktı. Konağın kapısı kapanınca arkasına döndü. Mustafa bir adım yaklaşıp;

"Sen daha dün bir, bu gün iki nasıl öpersin onu "

Dağhan abi de bizimle birlikte gülmeye başladığında Mustafa iyice sinirlendi. Dağhan abi bir adımda tam Mustafa'nın önünde durup;

"Ne o kıskandın mı ağam "

"Sana ne lan "

"Ağam yanlış sularda yüzüyorsun bence "

"Beni tehdit mi ediyorsun "

" Hayır ama uzak dur Meryemce'den. Şurada bir kaç gün sonra evleniyorsun zaten "

"Evlenmiyorum lan evlenmiyorum "

Baran ile aynı anda " Vallaha mı " dediğimizde sadece kafasını salladı. Dağhan elini Mustafa'nın omzuna koyarak;

"Mecbursun ağam mecbur evleneceksin. Sen benden daha iyi bilirsin ki töreleriniz izin vermez. Birde duyduğum kadarıyla senin verdiğin sözlerin her şeyden üstünmüş. Onun için yapamayacağın şeyler söyleme. Size hayırlı geceler"

.....................................................

5 GÜN SONRA ...

MUSTAFA HAMZA...

Bugün Berfin için doğum günü benim için ölüm günüydü. Kapıda çalan davul zurna sinirimi bozarken, son kez kendi odama baktım. Çocukluğumdan beri bu odaya giren ilk bayan Meryemceydi. Onun için bu oda böyle kalacaktı. Avluya çıktığımda büyük kalabalık buradaydı.
Aslına Meryemce o adama sıkıca sarılınca ben bittim. Adam onu öpüyor kokluyor ve benim babam kızım dediği kıza bir şey demiyordu. Dağhan'a yumruk attığım gecenin sabahı bütün aşireti konakta topladım. Bu adam toplantıya katılarak mesleğini ve niye geldiğini anlatmıştı. Allah'tan aramızda hain yoktu.
Beni asıl etkileyen, Mina'm dün benim evleneceğimi duyunca çok ağlamış. Annemler, herkes sakinleştirmeye çalışmış ama susmamış hep ağlamış benim kızım. Meryemce kına da olmadığı için çıkışta Dağhan susturmuş prensesimi. Ne iyi adammış, annemler anlata anlata bitiremediler adamı.

Düğün salonuna geçtiğimizde Berfin ve bana ayrılan masaya oturmak yerine geziyordum. Kenara çekilip salona baktığımda herkes, bütün Mardin buradaydı. Gözüm bir an Mert'e takıldı. Mina kucağında hasta gibi başını omzuna yaslamış etrafa bakıyordu. Mina ile göz göze geldiğimizde gözünden bir yaş düşmüştü. Onun o bir tane göz yaşı kalbime düşüp yakmıştı beni. Etrafa iyice baktığımda ne Meryemce nede Dağhan yoktu.

Yanıma gelen Bedirhan'dan Meryemcenin hastanede olan bir sorundan kaynaklı hastanede olduğunu, oradan buraya geleceğini öğrendiğimde içim rahat etmişti. Masama doğru giderken Dağhan'ın salona girdiğini gördüm. Bir kaç adamla sohbet ettiğinde kim olduklarını anlamıştım. İki gün önce bana gelip ' düğünde bir kaç tane sivil polis olacak' dediğinde bir şey demedim. Yerime oturduğumda salonda bir uğultu oldu. Derin bir nefes alıp başımı kapıya doğru çevirdiğimde yanılmamıştım. Meryemce'm Çawreşamın salona girmişti. Beyaz uçuş uçuş bir elbise ile tam karşımda sanki melek gibiydi. Mert'in kucağındaki kızını sevip öptükten sonra kulağına bir şey dedi. Mina gülünce, bende huzur bulmuştum. Mina yere inip oynamaya başladığında Dağhan, Mina'nın başını sevdikten sonra Meryemceye sarılıp alnını öptü. Meryemce, Dağhan'ın yakalarını düzelttiğinde Dağhan'ın yerinde olmak için neler vermezdim.
Düğün sonlarına doğru salona Azad'ın amca oğlu Kenan girdi. Tam salonun ortasında durarak;

" Berfo beni nasıl kandırdın lan"

Berfin gelinliğiyle ayağa kalkıp masanın önüne geçti. Kenan bir adım daha yaklaştığında kan beynime sıçradı. Bu kadın benimle nişanlıyken bu adamla birlikte miydi. Bedirhan yanıma gelince Baran da diğer tarafıma geldi. Derin bir nefesle;

"Ne diyorsun sen Kenan"

"Ağa bu kadın iki senedir benim altımdan çıkmazdı diyorum."

Berfin'in ailesi ayağa kalktığında Berfin bir adım Kenan'a doğru atarak;

" Kenan beni af-"

Berfin sözünü tamamlamadan iki el silah sesi duyuldu. Gözlerimi sımsıkı kapamıştım, çünkü bana doğru koşan Mina'yı fark etmiştim. Sesler birbirine karışırken içime bir sızı oturdu. Çok kısa zaman sonra Meryemcenin 'Mina'm ' diye bağırmasıyla gözlerimi açtım. Salonun ortasında Mina ve Berfin yatıyordu. Mina'nın bembeyaz gelinliği kan olmuştu. Meryemce kızının yanına çökmüş göğsünden akan kana tampon yaparken, bağırarak ;

"Ambulans çağırın hemen"

Yanlarına giderken Büşra yerdeki Berfin'le ilgileniyordu. Yere dizimi koyduğumda Meryemce Mina'nın yüzünü severek;

"Annem kapama gözlerini bana bak hadi annem"

Kısa zaman sonra ambulans geldiğinde Berfin ile Büşra, Meryemce Mina ile gitti. Aracın arkasından bakarken, bir el omzuma konuldu. Yanıma baktığımda Bedirhan'a baktım.

..............................................

Hastaneye geldiğimizde Berfin ve Mina'yı ameliyata almışlardı. Saat ilerliyor Meryemce Berfin'in, Naci bey Mina'nın ameliyatındaydı. Dört saat sonra önce Naci bey çıktı ameliyathaneden. Hepimiz Naci beyin önüne geçip;

" Konuş Naci bey kızımız nasıl"

Naci bey başını önüne eğince ne zaman geldiğini fark etmediğim Dağhan Naci beyi yakasından tutarak duvara yasladı. Yüzünü adamın kızarmış yüzüne yaklaştırıp;

" Naci hoca beni tanırsın dimi nasıl kızım çabuk söyle "

"Selimm beyy siz "

"Evet ben çabuk söyle "

"Mina'nın içine giren kurşun organları fazla tahrip etmiş onun için yoğum bakıma aldık. Hayati tehlikesi devam ediyor"

Dağhan'ın koluna elimi koyarak;

" Sakin ol Dağhan gel otur bekleyelim kızımızı "

Dağhan sadece başını tamam manasında sallamıştı. Bekleme koltuklarına geçerken kendime hayret etmiştim. Sevdiğim kadının sevgilisini sakinleştiriyordum. Dağhan tam oturacakken Yavuz yoğun bakımın önüne gelmişti. Dağhan'a göz ucuyla baktıktan sonra önüme gelerek;

" Meryemce yani Mina nasıl Mustafa ağa "

Ağızımı açtığımda ameliyathanenin kapısı açıldı. Meryemce yüzündeki maskeyi çıkarırken, Berfin'in annesi Meryemcenin önüne geçerek;

"Doktor hanım kızımız nasıl ?"

Meryemce alnını ovuşturduğunda Berfin'in abisi ve tüm ailesi Meryemcenin önüne geçmişti. Meryemce iki eliyle yüzünü ovuşturduktan sonra;

"Berfin hanımın kalbine yakın olan kurşunu çıkardık. Fakat hayati tehlikesi sürüyor. Önümdeki yirmi dört saat çok önemli, dediğim gibi kalbe çok yakın gelmiş kurşun bekleyip göreceğiz "

Berfin'in abisi bir anda Meryemcenin kollarını sıkıca tuttu. Meryemce gözlerini sıkıca kapadığında bizde yanına gitti. Berfin'in abisi beni görünce;

" Ne o ağalar kıymetlinizin canı mı yandı? hele sen hiç konuşma Mustafa ağa. Kardeşimi hiç istemedin zaten "

Ben adama doğru bir adım atmıştım ki Bedo ve Baran kollarımdan tuttu. Bedirhan ve Baran'a ters baktığımda kolumdaki eller gevşedi. Adamın tam önüne geçip;

"Lan görmedin mi kardeşin aşığı vardı aşığı"

Berfin'in abisi Meryemceyi çekiştirmeye başladığında, Meryemce sol elini kaldırıp Dağhanlara durun dedi. Adam biraz daha sirkeleyerek;

"Sende benim bacımla nişanlıyken bu adi beş para etmez kadınla aldattın. Hem yeni duyduk beş gündür de bir adam girip çıkıyormuş evine he şu adam "

Dağhan bir adım atmıştı ki Meryemce adamı duvara çarptı. Adam ne olduğunu şaşırdığında Meryemce iki yakasını tutarak;

" Ne demek istiyorsun lan sen. Ben sakin durdukça üstüme geldiniz. Ulan şerefsiz senin kardeşinin içeride iki defa kalbi durdu, haberin var mı? Ben çalıştırdım. Beni çıldırtmayın senin çok sevgili kardeşin yüzünden benim kızım, canım şu lanet olası yoğun bakımda yatıyor, anladın mı? Eğer benim kızıma bir şey olursa ben atmaca Maçka deresi gibi coşarım ve bu koca Mardin'i yakarım ve hepinizi yıkar geçerim. anladın mı beni "

"Ben ben"

"Sizi öldürmek için saniye gözümü kırpmam. Bu ellerle kardeşinin kalbini tekrar çalıştırdığım gibi durdurmasını da bilirim"

Dağhan yanımdan geçip, Meryemcenin beline sarılarak;

"Güzelim tamam, gel kızımıza bir şeyi olmayacak. Mert al ablanı ben karakola geçiyorum. O itin sorgusunu ben yapacağım."

Mert ablasına sıkıca sarıldığında göz göze geldik. Mert'in yanında ben de yürüdüm. Bir banka oturttuğunda, Meryemcenin yanına oturdum. Meryemce gözlerimin en içine, en diplerine bakarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözünden akan yaşı elinin tersiyle silip sessizce;

" Asi ağa eğer kızıma bir şey olursa seni hiç ama hiç affetmeyeceğim. Berfin kızıma vurdu bir şey yapmadın. Yetmedi kaçırılmasına yardım etmiş yine bir şey demedin. Şimdi kızım senin yüzünden, onun yüzünden ölüyor. Sen yine bir şey yapmıyorsun. Mina silahın sana doğrulduğunu görmüştü. Sen hani bana aşıktın, seviyordun. Yalansın kocaman bir yalan. Benim kızım, ufacık kızım sana baba dedi. Kızım iyileşir iyileşmez alıp gidiyorum hem de Amerika'ya. Ben belki Mina burada durmalı senin yanında durmalı diye düşünüyordum ama yanılmışım. En iyisi en iyisi "

Mert sert bir ses tonuyla Meryemcenin sözünü keserek;

"Hadi karam gidelim. Sakinleşmen lazım. Pişman olacağın kelimeler çıkmasın ağzından"

Mert, Meryemceyi odasına doğru götürürken, Bedirhan ve Baran'a bizimkileri toplayarak götürmesini söyledim.

..............................................

Sabaha karşı uykumdan yoğun bakımdaki hareketlilikle uyandım. Doktorlar yoğun bakıma girip çıkıyordu. Hepimiz yoğun bakımın camından içeriye bakarken hızla Meryemce içeriye girdi. Yarım saat sonra yoğun bakımdan Meryemce çıktı ama teni bembeyaz, dudakları mordu. Hızla hepimiz yanına gittiğimizde Yavuz tam sarılacağı sıra Meryemce yere çöktü. Meryemce çocuk gibi içini çeke çeke ağlamaya başladığında Yavuz ve Mert yanına çökmüştü. Yavuz Meryemceye sarılmak istediğinde Meryemce elleriyle izin vermedi. Ayağa kalkarak ;

"Yavuz kızım ölüyor bak hadi söyle bakamadın de kızına sana dedim de hadi susma beceremedin de "

Yavuz ve Mert'te peşinden ayağa kalkarak önüne dikildi. Yavuz Meryemcenin dediklerine sinirlendiği belli şekilde;

" Ne saçmalıyorsun Meryemce kendine gel "

" Her zaman öyle demiyor muydun? Aslında hiç bir zaman kabul etmedin Mina'yı. Onu benim sırtımdaki yük gördün. Hadi konuş Yavuz konuş"

Yavuz, kaşları çatık Meryemceye doğru yürürken, Mert araya girdi. Elini Yavuz'un göğsüne koyarak;

" Yavuz dayı lütfen şimdi yeri ve zamanı değil. Karam kendinde değil zaten "

Yavuz, Mert'i yavaşça kenara iterek;

"Tam zamanı Mert. Evet her zaman sana yük olarak gördüm Mina'yı. Senin enayi olduğunu düşündüm. Onun için annem baksın istedim, o senin yanında durdukça hayatını yaşayamıyorsun aynı Mert'le parmağınıza taktığın yüzük yüzünden yaşayamadığın gibi "

Mert şaşkınca Yavuz'a bakarken, bu adamın Meryemceyi ayırdığı belliydi. Trabzon da anladığımız doğru çıkmıştı. Mert tekrar ablasıyla dayısının arasına girerek;

"Dayı ne demek istiyorsun? Ben ve Mina ablama yük müyüz sırtına. Biz ablamın kamburu muyuz böyle mi düşünüyorsun "

Meryemce, Mert'i kolundan çekerek yanına aldığında, Yavuz hin bir gülüşle Meryemce'ye baktığında;

"Bırak Mert bırak, ben Yavuz'un yüzünü dört sene evvel öğrendim. Sen sıkıntı yapma "

Yavuz beyin gözleri Meryemcenin dedikleriyle büyümüştü. Mert ablasının beline elini koyduğunda bir şeyi fark ettim. Meryemce ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Mert yanından uzaklaşsa yere düşecekti. Yavuz bir adım daha attığında Meryemce resmen kükreyerek;

" Yavuz bana ve aileme yaklaşma. Bana açtırma ağzımı. Yeter git dede mi evlat katili, Mert'i dayı katili etme gittt "

Mert hızla başını ablasına çevirdiğinde benimle birlikte Bedirhan ve Baran da Meryemceye bakıyordu. Yavuz bir adım atarak;

" Meryemce kendine gel dedim sana o gec-"

Yavuz'un sözünü, ne zaman geldiğini fark etmediğimiz Dağhan çenesini sıkarak kesmişti. Gözlerine bakarak;

" Uzak dur Meryemce'm den ve Mert'imden. Yavuz dört sene evvel seni vurmadım diye şimdi de vurmayacağım anlamına gelmez "

Yavuz'u itip Meryemce'ye gidip ellerini yanaklarına koyarak;

" Tamam güzelim ben buradayım. Yavuz da şimdi gidiyor zaten Trabzon'a. Kapıdaki arkadaşlarım hava alanına kadar sana eşlik edecek yavuz hadi "

Yavuz Meryemceye baktığında Dağhan gür sesiyle selim dediğinde bir adam yanımıza geldi. Adam Yavuz'un kolundan tutarak yanımızdan götürdü. Meryemce bir anda yere dizlerin üzerine çöktüğünde onunla birlikte Dağhan'da çöktü. Başını Dağhan'ın göğsüne yaslamış bize bakarak;

" Dağhan kızım ölüyor, ölüyor. Ben kızımı çok seviyorum. Gitmesin benden ne olur gitmesin. Mustafa Hamza'ya baba dedi mutluydu benim kızım daha dün 'anne buradan hiç gitmeyelim bak asi babamda var. Mustafa ya asi baba diyor artık. Amcalarım, dayımlar, teyzelerim, yengelerim var dedem var babaannem bile var lütfen gitmeyelim dedi. O Mustafa evlense de onu bırakmayacak olduğuna inanmıştı. Mina'm çok mutluydu. Bak kızım gidiyor Dağhan "

Meryemcenin dedikleriyle Meryemcenin önüne diz çöktüm. Gözlerine bakarak;

" Meryemce hadi kalk kızımıza bir şey olmayacak. Hep birlikte daha Urfa'ya gideceğiz. O bize yine şarkı armağan edecek "

Meryemce güldükten sonra gözlerimin içine baktı. O simsiyah gözler de acı vardı. Meryemce bir anda titremeye ve " YETER YETER " diye bağırmaya başladı. Sinir krizi geçiriyordu. Dağhan hemen kucağına yatırdı. Meryemcenin yüzünü severek;

" Mert koş doktoru çağır, Meryemce güzelim bana bak Mina'ya bir şey olmayacak. Meryemce beni duyuyor musun"

Meryemce çırpınmaya devam ederken Dağhan bana bağırarak ;

"Mustafa ellerini aç "

Meryemcenin ellerini tutarak ellerini açtığımda başımı kaldırdım. Dağhan'ın saf acı çektiği belliydi.

.......................................................

Meryemce'yi bir odaya yatırmışlardı. Annem, Başak ve Zümrüt Meryemcenin yanında kalırken ben Mert bedo baran ve Dağhan yoğun bakımın önündeydik. Yirmi dört saat dolmuştu ama ne Berfin ne de Mina uyanmıştı. Koridorda bir adım sesi duyduğumda sağ tarafa baktım. Meryemce sallana sallana ilacın etkisiyle yanımıza geliyordu. Dağhan ve benim ortama oturdu. Boş gözlerle koltuklarda uyuklayanlara baktıktan sonra önce bana sonra Dağhan'a baktı. Başını benim omzuma koyduktan sonra, Dağhan'a döndü. Elini ona uzattı. Dağhan elini sıkıca tuttuğunda;

" Keşke Mina sizi böyle görseydi"

Dağhan sessizce;

" Niye güzelim "

" Çünkü iki kahramanı da yan yana oturuyor. Hoş asıl kahramanı neyse prensi Dağhan'ı baba diye seçtiği adam Mustafa Hamza. Uyanır dimi bizim kızımız Dağhan yine sabah sana gelip sarılma anneme der dimi "

Dağhan başını salladığında, içim acıdı, aileydi onlar. Omzumdaki baş kalkınca ona baktım. Gözlerime bakıp;

" Mustafa senin evleneceğini duyduğu zaman dedi ki; keşke gerçekten benim babam olsaydı dedi biliyor musun "

Dilim dolandı bir şey diyemedim. Meryemce yavaşça yanımızdan kalkıp yoğun bakıma girdi. Biraz zaman geçmişti ki Naci hoca ve bir kaç doktor koşarak yoğun bakıma girdi. Etrafta ki hareketlere bizimkilerde uyanmıştı. Annemler de yanımıza geldiğinde bekliyorduk.
Yoğun bakımın otomatik kapısı yavaşça kayarak açıldığında hepimiz o tarafa baktık. Meryemce bembeyaz yanımıza geldi. Bana yaklaştı. Elini koluma koyarak;

"O yok artık. O ÖLDÜ"

Ağızımı açtığımda Meryemce kollarıma bayıldı.....

Ne yani şimdi biz şimdi Mina'sız mı kaldık o şimdi yok muydu..

........................................

Yazım hatam varsa aff ola...

Allaha emanet olun....

Sizi seven çatlak yazar... ::):):

 

Loading...
0%