47. Bölüm

Düğün dernek...

Aslıhan k.
ahan5354

MUSTAFA HAMZA...
Meryemce, Hazar'a cevap verdikten sonra uyumuştu. Konağa gelene kadar sessizdik. Konağın önüne geldiğimizde Meryemce uyanmıştı. Bizimkiler konağa giderken, Meryemcenin tarafına geçip kapısını açtığımda elini uzattı. Elinden tutarak arabadan inmesine yardım ettim. Avluya girdiğimde merdivenleri çıkan Hazar'a;
"Hazar abim"
"He abim"
"Kızmıyorsun inşallah bu ara fazla yanaşıyorum ağama"
"Sen doğurduğun gün transfer edeceğim koynuma "
Hazar gülerek merdivenleri çıkmaya devam ederken, bizde odamıza geçtik. Odamıza girdiğimizde Meryemce çok yorulmuş olacak ki başını omzuma koymuştu. Yatağa kadar yürüyerek, yatağa oturttum. Yatak başındaki abajurları yakıp, gül kokulumun yanına geçtim. Başındaki şalının iğnelerini çıkardıktan sonra başını açıp, uzun siyah saçlarını tokasından kurtararak omzuna salık bıraktım. Üzerindeki tuniğin fermuarını indirip üzerinden çıkarmıştım. Göz göze geldiğimizde, yutkunduğumu Meryemce fark etmiş olacak ki belindeki elimin üzerine elini koyarak;
"Sen git duşa gir ben geceliğimi giyerim"
Hayır manasında konuşmadan kafamı sallayarak eğilerek eşofmanını çıkarmasına yardım ettim. Dolaptan lacivert geceliğini üzerine giydirdikten sonra yastıklardan yatakta ki yerini yaptığımda elini tutarak yatağa yarım uzanmasını sağladım. Anlına dudaklarımı bastırdığımda, meryemce derin bir nefes çektiğinde yüzünü sevdim. Gözlerini kapadığında onun kirli eşyalarını da alıp banyoya geçtim.
Kısa ama soğuk bir duşun ardından odaya girdiğimde bir tek güzelimin abajuru yanıyordu. Dolabımdan kıyafetlerimi alıp giyinirken uyuyan karımı izlemeyi ihmal etmemiştim. Soğuk su olan uykumu da açtığında karımın yanına oturmuştum. Elimi karımın, nefesimin karnına koyarak;
"Merhaba oğullarım; uzun zaman oldu sizinle konuşmayalı. Ne diyeceğim size bilmiyorum ama az kaldı sizi de abiniz Talha, ablanız Mina gibi kucağıma alacağım günü iple çekiyorum. Sağlıkla hayırla gelin benim oğullarım. Asaf'ım sana çok nadir Mirza derim, bu baban ne kadar büyük olsa da babamın ismini çok zor söylerim. Ömer sende, babam sana da çok zor hamza derim. Gelin bir anlaşma yapalım, ben size hep iki isim kullanayım. Onu bunu bırakın babam annenizi yormayın olur mu? Size bir sır vereyim, hepiniz eksiksiz bir yana ama anneniz bir yana. Nefessiz yaşam olmaz bunu bilin. Ben onsuz yapamam yormayın olur mu. Koskoca adamda olsam, en büyük ağada olsam da ben ananıza bir evladın annesine muhtaç olması gibi muhtacım oğullarım.. Sizi seviyorum aslan parçalarım"
Meryemcenin karnına iki öpücük kondurduktan sonra hafif doğrulup onun gibi sırtımı yatağa yasladım. Meryemcenin başını göğsüme koymadan önce anlına sonra dudaklarına ufak bir buse kondurup başını göğsüme yatırdım. Gül güzelim kokumu almış olacak ki başını hafif kaldırıp dudaklarını şah damarıma dayadı. Elini de boynumun diğer tarafına geçirerek parmaklarıyla şah damarımı bulduktan sonra uykusuna devam etti. Bir kaç aydır alışkanlık gibi olmuştu, bu durum. Başımı hafif eğerek şakağını öpüp o şekilde gözlerini kapadım. Gül kokusuyla kendimi uykuya teslim ettim.
.............................
Sabah gözlerimi boynumdaki dudakların kıpırdanmasıyla açtım. Derin bir nefes çektiğimde boynumdaki dudaklar üst üste iki defa şah damarıma buse kondurmuştu. Elimi karımın belinden uzatarak karnını severken iyice yüzünü boynuma soktuğunda elimi karnından çekerek başına koydum. Güzel saçlarını severken deri nefes çektikten sonra;
"Dün konuşamadık kocam, ne düşünüyorsun Yasin için"
"Zehir gibi bir adam. Sen karavanda uyurken ve kulaklık kulağındayken söyledikleri, dedikleri düşündüm de düğünden sonra a-"
"Hayır kocam onlar burada kalamaz. Şu iki günü sorunsuz geçirirsek gidecekler"
"Niye sevgilim "
"Onlar Şahin'in yanında duruyorlar, Şahin zor bir adamdır"
"Bu Şahin'i merak ettim daha doğrusu merak ettik."
"O başka büyük bir mevzu kocam, güven bana zamanı geldiğinde sana ilk ağız ben anlatacağım"
"Anladım huzurum"
"Hadi kocam namaza"
Meryemce yavaşça yataktan kalktığında bende yerimden kalkmıştım. Banyoya beraber girdiğimizde göz göze geldik. Burnuna bir öpücük kondurduktan sonra abdest almasına yardımcı olarak onu odaya gönderdim. O hazırlanana kadar bende abdest alıp odaya girdim.
Beraber kıldığımız namazdan sonra ben ayağa kalktığımda, Meryemce hala yerde oturuyordu. Dikkatli baktığımda başını eğmiş bacaklarının üzerinde birleştirdiği ellerine bakıyordu. Seccademi katlayarak dolaba koydum. Daldığı ve derin bir düşüncede olduğu belliydi. Arkasına oturup, sırtını göğsüme yasladığımda şakağına bastırarak öptükten sonra tülbentinin üzerinden burnumu boynuna dayayarak derin nefes çektim. Öyle derin bir nefes çektim ki içime almak istedim. Ben karımı koklarken, gül güzelimden derin bir hıçkırık duydum. Hafif bana döndürdüm. Göz göze geldiğimizde gözlerinden düşen inciler içimi yaktı. Gözlerini öptüğümde hafif sesli ağlamaya başlayarak;
"Dedem görmedi son gülüm dediği kızının düğününü. Seyhan halamın mutlu gününü de çok gördüler. Mustafa çok ağır babasız annesiz evlenmek. Kadir babam da görmedi kızının en güzel gününü, dedem de."
"Tamam sakin olur musun karım. Ağlama, Kurbana gıriya çaveteme( gözyaşına kurban olurum) jınamın ( karıcım) Çawreşamın"
Meryemce içini çekerek yüzünü boynuma yasladığında, yanağını seviyordum. Başını tekrar kaldırdığında göz göze geldik. Gözlerime öyle bakıyordu ki içim parçalandı. Yanaklarını avuçlarıma aldığımda peş peşe dudaklarına kondurduğum ufak buselerle gözlerini kapadı. Durup, duru sakin güzelliğini izlemeye başladığımda derin bir nefes alıp gözlerini açtı. Anlına dudaklarımı bastırıp derin nefes aldıktan sonra;
"Sakin, huzurlu limanım, sevgilim Neynoketw beşe eze bimrim( tırnağına zarar gelse ben ölürüm) jinamın êşk (aşk)"
"Kocam ne diyorsun anlamıyorum ama gözlerin var ya şu gözlerin bana her şeyi anlatan ve hissettiren onlar bana yetiyor be kocam"
Meryemceyi sıkıca kollarımla sardığımda kapımız çaldı. Karımı olduğu yerde bırakarak ayağa kalktım. Kapıyı açacağım zaman bir dakika arkama dönerek karıma baktım. Dönerek sırtını koltuğa yaslayıp, bana gülmüştü. Bu saate kim gelir diye düşünerek kapıyı açtığımda sinirli bir Talha ile karşılaştım. Kaşları çatık, bir anda;
"Baba!"
"Oğlum"
"Şimdi bu devran babam ile Avşin annem evlenecek ya"
"Evet paşam"
"Ben artık Avşin annemle yatamayacak mıyım? babam"
"Gel oğlum gel aslanım odada konuşalım"
Talha'm burnundan soluyarak yanımdan geçerken kapıyı kapatıyordum ki, merdivenlerden gözlerini ovuşturarak dizlerini geçen açık saçlarıyla annesi kokulu bizim odaya doğru geliyordu. Yere tek dizimin üzerine çöküp kollarımı açtığımda Mina beni fark etti. Koşarak kollarımın arasına girdiğinde ayağa kalktım. Mina ile odaya girdiğimizde Talha Meryemceye sarılmış öyle duruyordu. Mina'yı yeri bıraktığımda o da gidip annesine sarılmıştı. Yanlarına gittiğimde Meryemce gibi sırtımı koltuğa yaslayarak bacaklarımı uzatıp bacak bacak üstüne attım. Talha birden önümüze geçip odada volta atmaya başladığında kızım bacaklarımın üzerine oturdu. Saçlarını geriye atıp;
"Talha beni niye beklemedin"
"Dur fıstığım yaa"
Mina ellerini göğsünde birleştirip sırtını göğsüme yasladı. Kızımın saçlarını severken gözlerim volta atan oğlumdaydı. Boşuna dememişler kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan, Talha benim gibi sinirle elini beline koyduktan sonra birden bana döndü. Derin bir nefes çekip;
"Baba ya"
"Söyle oğlum, söyle badim yakışıklım"
"Niye böyle oldu ki, ben bunu düşünmemiştim ya. Onlar yan yana yatacaklar ben.. evlenmesinler bunlar yaa"
Meryemce başını eğmiş gülmeye başladığında, Talha birden Meryemcenin yanına diz çöküp;
"Anne gülme, baba devran babam sevemez ki Avşin annemin saçlarını benim gibi"
"Ah oğlum ne diyeyim sana ben, ama baban sever... ımm aman ya oğlum ya"
Meryemce bana bakıp iyice gülmeye başladığında, Talha başını Meryemcenin karnına koydu. Ben yanağını severken, Mina ayağa kalktı. Meryemce ve benim arama geçerek ikimize birden sarılarak;
"Talham canım eşkıyam. Babalar anneleri çok severler sen üzülme evet artık çok nadir yatacaksın Avşin halamla ve Devo dayımla, olsun eşkıyam bırak evlensinler. Bizim babamız ortak babamız annenize sarılmıyor, babam artık bizimle yatar dimi babişko"
Meryemce ile göz göze geldiğimizde;
"Evet koskoca Azrail ağa, ağalar ağası Mina ve Talha'nın babişkosu cevap ver kızımıza"
"Meryemceee!!! Evet kızım artık üçümüz 4 bilemedin 5 ay beraber yatacağız sizin odanızda"
Talha ve Mina bir anda boynuma sarılınca, kendimi daha da güçlü hissettim. Talha ve Mina'yı kollarımın arasına alıp gıdıklamaya başladığımda kahkahaları odamızı dolduruyordu. Talha elimden kurtulup arkadan boynuma sarıldığında;
"Hatunum yanımızdan kalk, çocuklar bir yerine vurmasın"
Meryemcem gülerek yanımızdan yavaşça kalktığında, iyice çocuklaşmıştım. Talha'nın çığlıkları odamızı inletmeye başladığında Meryemce elinde telefon bizi çekiyordu. Mina sırtıma atladığında, Meryemce gülerek kütüphaneye geçmişti. Mina ve Talha'yı yerde gıdıklamaya devam ederken, sırtıma atlayan Sinan'la bir an afallasam da hemen onunda sırtımdan yere yatırdım. Yerde boğuşmaya başladığımda Mina ve Talha yatağa çıkıp ' hadi baba' diyerek beni destekliyorlardı. Biraz zaman geçmişti ki Emrah ve Yılmaz da sırtıma atlamıştı. Sinan'ın dedikleriyle amaçlarının çocukluklarından beri yapmak istedikleri olduğunu anlamıştım. Her boğuştuğumuzda amaçları sırtımı yere değdirmekti.
Sinanlar beni yere deviremeyeceklerini anlayınca, dışarı da olan Mihriban, Aslı ve Gül'ü çağırmışlardı. Odamızın kapısı açıldığında kızlar, dayı amca diye sırtıma atlamıştı.
Ne kadar boğuştuk, ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama, Meryemcenin hadi masaya demesiyle oyunumuz bitmişti. Beni deviremedikleri için suratları asık odadan çıkarken Meryemce onlara gülüyordu. Oda da ikimiz kaldığımızda yanağıma ufak bir öpücük kondurup;
"Gece ve sabah sağlam spor yaptın güneşim hadi bir duşa gir de gel"
Dudaklarımı yanağına bastırarak öptükten sonra cevap vermeden, banyoya yürümüştüm.
Kısa bir duşun ardından avluya çıktığımda avludaki masaya baktım uzaktan. Meryemcenin sabah ne demek istediğini anlamıştım. Koskoca konağımın avlusunda herkes varda bir kişilik yer boştu. Ah dedem ah ağam
Masaya yanaştığımda yüzüme gülen kız kardeşlerimin yanına gittim. Önce meleğin arkasından yaklaşarak alnını öptükten sonra yanındaki Periyi öptüğümde herkes bana bakıyordu. Yerime otururken, Kezban halam;
"Mustafa ağam niye öptün bacılarını"
"Niye öpemez miyim hatırlatırım Kezban hala ben önce onların abisiyim uzun zamandır görmedim bacılarımı"
Yerime oturduğumda afiyet olsun dediğimde herkes sakince kahvaltıya başlamıştı. Çayımdan bir yudum almıştım ki Sinan'ın sağ kaşının biraz morardığını gördüğümde;
"Sinan'ım amcam kaşına ne oldu"
"Vicdansızsın amca bir devrilmedin. Bende seninle uğraşırken kaşımı yatağın kenarına vurdum galiba"
"Galiba mı?, onu bile bilmiyorsun oğlum, krem bir şey sürelim amcam"
"Gülcan yengem az önce sürdü amcam"
Gülerek başımı salladığımda Kezban halamla göz göze geldim. Kevser halama bir şey dedikten sonra Kezban halam bana dönerek;
"Senin hiç bir sertliğin kalmadı Mustafa Hamza sirkelen kendine gel"
"Ne demek istiyorsun Kezban hala, ben ailemin yanında evladım, dayıyım, amcayım ve siz benim bu mutlu günümü zehir edemezsiniz kesin sesinizi"
Masaya döndüğümde herkes önüne dönmüştü. Kahvaltımız halamlar yüzünden sessiz geçmişti.
Kahvaltımız bittiğinde biz masadan kalkmadan, Kadir ve Serdar bir iki saatlik işlerini halletmek için damatları da alıp konaktan çıkmışlardı. Bedirhan ile göz göze geldiğimizde, Baran ile bir şey konuşup yanıma gelmişlerdi. Bedirhan hafif gülerek;
"Biz arabın yerine geçiyoruz, hazırlıklara bakalım. Akşam orada buluşuruz. Sorun olursa da zaten gün içinde haberleşiriz"
"Ulan var ya iyi ki hayatımdasınız. Tamam Bedom. "
"Her zaman ağam, önce kardeşiz biz ve Devran bizim de hem dostumuz hem de damadımız"
Bedirhan ve Baran gülerek, avludan çıkarken, hanımlar yavaşça yerlerinden kalkıyorlardı. Dağhan abim ve Devran gülerek peş peşe avluya geldiklerinde;
"Hayırdır abi"
"Bizim bir kaç arkadaşımız Ankara'dan geldi oteldelermiş yanlarına gidiyoruz. Sıra gecesinin yapılacağı yere geliriz olur mu ağam"
"Olur abim"
Onlarda konaktan çıktıklarında avluda babam, amcam, Ünal amcam ben ve Hazar kalmıştık. Mert nerede diye bakınırken, Hazar kulağıma;
"Nisa gelinin canı tatlı çekmiş, bende Mert'i ve Gelinimizi antebe yerine yolladım. Meriç yanlarında "
"Ulan senden korkuyorum"
"Yok ağam korkma sana aşığım sadece"
"Ulan hazar"
Babamların yanına geçmiştik. Ayşegül elinde kahvelerle geldiğinde, bizim odamızın tarafından Meryemce ve Leyla yanımıza geliyordu. Göz ucuyla yanıma yaklaşan karıma baktım. mavi boydan elbiseyle çok güzel gözüküyordu. Elini babamlara fark ettirmeden sırtıma koyduğunda ona döneceğim sırada konağın kapısı açıldı. Gelenlere baktığımızda Şule ve peşinde bir kız girdi avluya. Bize yaklaştıkça yanımdaki Hazar'ın gerildiğini anlamıştım. Şule'nin yanındaki siyah uzun saçlı, burnundaki hızmasıyla Lavindi. Hazar yerinden kalkıyordu ki, elimi masanın altından bacağına koydum. Hazar gözlerini fincanına diktiğinde derin nefesler alıyordu. Karşımda ayakta duran Şule'ye kaşlarımı çatarak baktığımda;
"Şey ağam, şey Lavin dostuna yardım etmek için geldi."
"Tamam Şule Avşin odasında gidin"
Şule benden korkusuna merdivenlere yürürken, arkamda duran güzel karım Hazar ile ikimizin arasına eğilerek, kahvemin yanında gelen suyu almıştı. Bardak ufak olduğu için, Hazar karşısındaki Lavin'e bakmadan ona sırtını dönerek kendi suyunu ona uzatmıştı. Lavin gözleri Hazar da;
"Mustafa Ağam nasılsın"
"İyim Lavin sen, annen nasıl"
"iyiyiz ağam sağlığınıza duacıyız"
"Sağ ol Lavin, Avşin odasında çıkabilirsin"
Lavin, merdivende onu bekleyen Şule'nin yanına koşarak gitmişti. Onlar merdivenlerin sonuna gelmişlerdi ki Hazar bir hırsla yerinden kalktı. Hazar'ın bu kalkmasından Meryemce korkmuş olacak ki elindeki bardağı yere düşürdü. Ben ona döndüğümde Ünal amca birden gür bir sesle;
"Otur yerine Hazar ağa, delirme ölüm hazar. Şule ve Mahzar senin delirmen için yapıyor anlamıyor musun"
"Ünal baba"
"Oğlum bak ben senin babanı da biliyorum daha doğrusu biliyoruz baban gibi Neçivan (avcı) gibi avını bekle sakince "
Hazar gözlerini Ünal amcanın üstünden ayırmazken, Meryemce Hazar'a sinirle bakıp odamıza gitmişti. Ben hangisini takip edeceğimi şaşırmıştım. Hazar bir sinirle konaktan çıkarken gözlerim bir an Leyla'ya takıldı. Hazar'ın peşine biraz baktıktan sonra yanıma yaklaşıp;
"Mustafa abi ben, ben Avşin ablanın yanına çıkıyorum Meryemceye söylersin olur mu"
"Olur Leyla, sen çık"
Leyla merdivenleri çıkarken babam, amcam ve Ünal amcam kısa bir an Leyla'nın peşine baktıktan sonra hızla bana dönerek üçü de aynı anda;
"Hazar'ı artık evlendir"
.........................
LEYLA...
Avşin ablanın odasının önüne geldiğimde telefonum çalmaya başladı. Arayana baktığımda Kahraman bey olduğunu gördüm. Üst avludaki sedire oturarak açtım.
"Efendim "
"Nasılsın yavrum "
"İyiyim Kahraman bey siz"
"Leyla'm ne zaman bu resmiyet kalkacak aramızdan "
"Size biraz daha alışmam lazım, hayatımda olmanıza. Bu arada niye nefes nefesesiniz"
"He ben mi şey, şantiyedeyim"
"Anladım"
"Leyla düğün yarın değil mi"
"Evet bir sorun mu var"
"Yok İtalya dayım biliyorsun, yetişmeye uğraşacağım"
"İnşallah Kahraman bey"
"Öpüyorum ve haber veriyorum geldiğimde o dolgun dudaklar benim. Leyla eğer istersen çabuk alışmamız için beraber bir tatile çıkalım he ne dersin"
"Beni Meryemce hanım çağırıyor "
"Şey, hımmm, şey Leyla hanım, bayan ateşe selam söyleyin"
"Olur"
Telefonu kapadığımda içimdeki sıkıntı beni boğuyordu sanki. Ne zaman Kahraman beyle konuşsam bir sıkıntı göğsüme giriyor. Yerimden kalkmaya niyetlendiğimde aklımda olan Hazar'ı aradım. Bir iki çaldıktan sonra kimse bilmese de ne zaman arasam, nasıl açıyorsa öyle açmıştı.
"Ava Dilemin (Gönül Suyum )"
"Nasılsın, bir sinirle çıktın "
"Merak etme iyiyim, sen kendine dikkat et "
"Olur ederim, sende.. sende et olur mu? sen öyle gidince seni.. mm"
"Merak etme Merinos'um, birazdan konakta olurum "
"Tamam "
"Tamam "
"Oldu o zaman "
"Oldu o zaman, avukat hanım hayırdır dilinize ne oldu"
"Gıcıksın ağa, uyuzsun pis ağa, afff yaa git ya. Gameş ( manda) kapat şu telefonu"
"Doğru kabul ben mandayım Xezalamın (Ceylanım) hadi kapat telefonu"
Telefonu kapatıp hırkamın cebine koyarken, Meryemce merdivenlerden çıkıyordu. Ayağa kalkarak onu beklemiştim. Yanıma geldiğinde elini omzuma koyarak;
"Ne o feminist hanım yüzünüz gülüyor, kahramanla mı konuşuyordun"
"Yok ben haz. yani evet evet Kahraman beyle konuşuyordum"
Meryemce kafasını salladığında yürümeye başladık. Odanın önüne geldiğimizde Meryemce kapıyı açtı. Önce ben odaya giriyordum ki Meryemce kulağıma yaklaşarak;
"Hiç bir zaman benden bir şey gizleyemedin veya bana yalan söylemeyi beceremiyorsun. Leyla ne karar verirsen ver ben her zaman dimdik arkandayım. "
Arkamı döndüğümde annemin gözlerinde gördüğüm saf sevgiyi gördün yine Meryemce de. Annemden sonra kardeşlerine açtığı kanatlarının altında bende vardım. Elimi karnına koyarak;
"Sen bir tanesin, hadi gidelim geline yardım edelim"
....................................
MERYEMCE...
Akşama kadar yoğun bir gün geçirmiştik. Hazırlıklar, koşturmalar beni ilk defa yormuştu. Ayşegül den yapmasını istediğim bitki çayını alıp dinlenmek için odama geçmiştim. Kader minasını kimseye bırakmadan kendi hazırlayacağını söyleyerek yanımdan almıştı. İşin ilginç tarafı selvi ve Kader'e arada cici anne demeye başlamıştı Mina.
Erkekler konaktan çıktıklarında misafirler gelmeden, annem yanıma gelip;
"Odanı kilitlemeyi unutma "
"Yok anne kilitledim anahtar Sultan ablada zaten"
"Tamam annem, hadi gel bak seni kiminle tanıştıracağım"
Annem ile büyük sedire geçtiğimizde Adalet halanın yanında annemin kız kardeşi Nurcan teyzem, Reşo dayının karısı Ezra yenge ve esmer çok güzel bir kadın oturuyordu. Sedire oturduğumda kadın birden ayağa kalktı. O kalkınca anneme rahatsızca baktım. Hoşlanmıyordum benden büyüklerin ben geldim diye ayağa kalkmalarından annem eliyle kadına otur demişti. Kadının yanına beyaz tenli çok güzel bir kız geldi. Kız kadının omzuna elini koyarak ayakta duruyordu.
Annem ve kız birbirine gülerken, Nisa yanıma geldi. Yanağımı öperek yan tarafta oturan Kaderlerin yanına geçmişti. Yan tarafa baktığımda Leyla, Kader, Selvi, Zümrüt, Başak, Peri, Melek, Zümrüt'ün görümcesi Gonca ve Başağın eltileri sohbet ediyorlardı. Gülcan ve Nisada yanlarına gitmişlerdi. Ben onlara dudaklarımı büktüğümde bana gülmüşlerdi. Tekrar olduğum Masaya sedire döndüğümde annem elini elimin üzerine koyarak;
"Meryemce bu karşındaki kadın var ya"
"Evet annem"
"O benim en küçük kardeşim Sare ve yanında ayakta duran kızı, kızımız Berfe Ömür"
"Adalet halamın kızı değil mi yani, öyle kız kardeşiniz"
"Evet annem"
"Anne ana kız çok güzel bunlar"
Sedirdeki kadınlar ağırlıklarına yakışır şekilde tatlı bir kahkaha atmışlardı. Onlara bakarken ayakta ki kar tanesi gibi bembeyaz teni olan kıza gözüm takıldı. Ayakta beni izliyordu. Yanım boş olduğu için elimi yanıma vurarak;
"Yanıma gelir misin Berfe ömür "
Başını sallayarak yanıma gelmişti. Yanıma oturunca hafif ona dönerek;
"Ben Meryemce "
"Biliyorum hanım ağam"
"Hanım ağa mı"
"Evet "
"Sen Mustafa Hamza'ya nasıl hitap ediyorsun "
"Kalabalıksa Ağam diyorum, sadece yan yana biz varsak Hamza abi diyorum. Sadece Hamza'yı benim kullanmamı sevdiğini söylemişti."
"Hım demek öyle Ömür hanım, peki sana yüz puanlık soru, abinin eşine ne denir"
"Yenge denir"
"O zaman ben neymişim"
"Ablaymışsın"
"Kız yerim senin ağızını"
"Abla, dayımın dediği kadar varsın "
"Reşo dayı ne dedi ki"
"Azrail ağanın içindeki merhamet, Mizgin ananın kopyası. Ben ufaktım bir kere görmüştüm Mizgin anneanneyi onun gibi gözlerin gülüyor"
"Sağ ol bir tanem, kaç yaşındasın sen berfe"
"28 yaşındayım abla"
"Okudun mu sen canım "
"Avukatlık okudum ama çalışmıyorum söz olur diye"
"Nasıl söz olur diye"
"Şey benim anneme kara dul diyorlar abla"
Hızla başımı anneme çevirdim. Annem bizi dinliyor olacak ki hafif eğilip;
"Berfem kim diyor teyzem onu, bak ben bunu bilmiyordum"
"Teyze şey "
"Söyle berfem "
"Teyze lütfen zaten annemi zorla getirdik Ezra anneyle, Nurcan teyzemle"
"Tamam teyzem ben bir şey duymadım, ablanla konuş sen"
Annem ayağa kalkıp, Sare ve Nurcan teyzemin arasına geçerek oturmuştu. Annemin kalktığı yer boş kaldığında, berfe bana içini rahat boşaltsın diye yaptığını anladım. Ben biraz daha Berfe ye döndüm. Elini tutarak ağızımı açtığımda;
"Abla sende bir şey var, benim sırdaşım günlüğümdü. Sen konuşturuyorsun insanı"
"Ne güzel işte, anlatmak istersen dinlerim"
"Abla ben daha iki aylıkken babamı amcam bir sebepten dolayı çarşıda öldürmüş, daha doğrusu infaz işte. Burada töreler dediklerinden, annemde dedemin, reşo dayımın yanına sığınmış. Bu yaşına kadar çok nadir konaktan çıkar annem, çünkü babamın tarafı kara dul, uğursuz der annem için, dayımın zorlamasıyla çok istediğim hukuk bölümünü okudum. Dayım şirkette çalış dedi ama yok istemedim. Çünkü bizim ayağımız aman neyse ablam"
"Berfe'm bana abla dedin ya, artık benden kurtulamazsın. Bu konuyu konuşacağız"
"Abla"
Ağızımı açtığımda kulağıma berrak güzel bir ses geldi. Sesin geldiği yöne baktığımda ne ara yanımıza oturduğunu anlamadığım Sare teyze gülerek;
"Kızım senindir Meryemce verme onu bana"
Sedirdeki herkes bir ağızdan ' Sare' deseler de ben anlamadan Sare teyzemin elini tutarak;
"Sare teyze benim bir tane teyzem vardı, Onu da eşi öldürdü. Sizde töreler var bizde kıskançlıklar var. Bir de şöyle bir şey var kadının hiç bir değeri yok şu dünyada sanki. Oysa kadınlar annelerimiz, bacılarımız evlatlarımız. Biz doğduğumuzda babalarımıza cennet kapıları açılır, evlendiğimizde kocalarımızın imanını yarısını tamamlarız, Anne olduğumuzda ayaklarımızın altına cennet serilmişti. Ne diyor Peygamber efendimiz veda hutbesinde; ' kadınlar size Allah'ın emanetidir.' Kadına yaptığın eziyetini hesabını da Allah'a verecekler, çünkü biz Allah'ın emanetiyiz."
"Sen nasıl huzursun be kızım"
"Niye ki teyze"
Sare teyze sıkıca sarılmıştı. Karşıma baktığımda annem, Ezra yenge, Nurcan teyzem ve Adalet hala ağlıyordu. Sare teyzeme sessizce;
"Niye ağlıyorlar"
Teyzem benden biraz uzaklaşıp gözlerime bakarken, yanımdaki Berfe göz yaşını silerek;
"Çünkü sen annemin 9 senedir suskunluk orucunu bozdun. Abla annem 9 senedir konuşmuyordu"
Teyzeme sarıldığımda, annem birden;
"Sare bacım, kalk gelinimizin yanında o bu aralar baya sulu gözlü şimdi ağlarsa Ağam susmaz"
"Onu ayağımın altına alırım olur biter"
Herkes tekrar gülmeye başladığında Gül yanımıza gelerek;
"Berfe abla, Avşin halam gelsin dedi"
"Niye Gül"
"Sen eksikmişsin"
"Tamam geliyorum"
Berfe, Gül'ün peşine gittiğinde Sare teyze alnımdan öperek sanki suskunluğunun acısını çıkarmak için ablasının, annemin kolunun altına girmişti.
Davetliler gelmeye başladığında annem, gelenlerle ilgileniyordu. Sare teyzenin naif sesi kulağıma geldiğinde huzur bulmuştum. Oysa ben bir şey yapmamıştım. Bazen Çınar'ın gecenin bir yarısı odamın kapısından bağırarak söylediğini düşünmüyor değilim. ''Sen efsunlusun''. Cebimdeki telefonumu elime alıp, Çınar'a mesaj çekmiştim saati umursamadan. ''Ben efsunlu değilim'' diyerek. Biraz zaman geçmişti ki '' yine kime huzur oldun, yine kime bilmeden yararın dokundu lilyum prensesim'' mesaja gülerek cevap vermeden cebime koyduğumda dikkatimi Selvi çekti. Gülcan, Kader ve Nisa rahat etsin diye uğraşıyordu. Sedirden yanından yavaşça kalkarak onların yanına gittim. Kaşlarımı çatarak;
"Selvi"
"Efendim Meryemce yenge"
"Bu kadınlar hamile hasta değiller, kendini parçalama. Sen farkında değilsin ama sen böyle yaptıkça onlar utanıyorlar bırak güzel eltim. Keyfine bak sen "
Selvi elindeki böreği ısırdıktan sonra, Başağın yanına otururken;
"Ben de yapacağım"
"He yapın, hepiniz yapın. Bende ağama söyleyeyim de yan taraftaki konağı da alsın. Sonuçta benim kocaman ailemin çocuklarına bir okul kreş lazım olacak. Anam konak konaklıktan çıktı, Alibeyoğlu mahallesi oldu"
Kızlar kahkaha atmaya başladıklarında annemle göz göze geldik. Gözleriyle yanını işaret ettiğinde, bir dakika dedikten sonra kızlara döndüm. Onlar yüzüme bakarken, cebimdeki telefonu çıkardım. Mustafa'yı aradığımda hemen açmıştı. Alo demesine fırsat vermeden;
"Ağam beni boşar mısın?"
"Af buyur hanım ağam anlamadım"
"Boşa beni ben hanım ağa olmak istemiyorum yaa"
"Bir dakika, ağalar bana az müsaade."
Biraz bekledikten sonra sesler azalınca;
" Ne oldu hatunum"
"Ya kızların yanına oturamıyorum annem yanına oturtturuyor"
"Güzelim karım, üzgünüm annem haklı sen şuan hanım ağa olmak zorundasın. Sen herkesten üstün olacaksın çünkü Avşin senin kızın ve bende babası gibiyim unutma Hamza ağam babasıydı, Mizgin hanımağam annesiydi."
"Afff yaaa istemiyorum"
"Aflama doğru annemlerin yanına"
"Tamam "
Telefonu kapatıp, kızlara dudaklarımı bükerek tıpış tıpış annemlerin yanına geçtim. Annemlerin yanına geçtiğimde Avşin merdivenlerden inmeye başladığında herkes alkışlamaya başlamıştı. Kadınlar zılgıt çekmeye başlamışlardı. Avşin ortaya geldiğinde annem, yengesi olarak başına kırmızı duvağını örtmüştü. Avşin sandalyeye oturduğunda annem, Sare teyzeme bir şey rica eder gibi bakınca, Sare teyze ayağa kalkarak, Avşin'in yanına yere oturdu. Avşin şaşkınca bakarken, avluyu Sare teyzemin sesi doldurdu. Kürtçe kına türküsü söylemeye başlamıştı. Yanımda oturan çiçek teyze kulağıma Türkçeye çeviriyordu; (Medya)
Tükçesi;
Kınayı getirin leğene koyun
Süt ve şerbet yapın
Kınayı kaşık kaşık yapın
Getirip damadın eline sürün
Getirip gelinin başına sürün

Gelinin duvağı yedi renklidir
Anne kalk vakit geçtir
Düğün gelmiştir kapıya
Düğün gelmiştir evin yanına
Damadın canı sıkılır
Gelinin canı sıkılır

Düğün alayı gelmiştir kapıya
Kalk güzel gelin
Ha düğün düğün düğün
Şarkı, zılgıt ve düğün
Nede güzel bir gelindir
Damat artık ev reisidir
Bizim kızlarda dönmeye başladığında gözlerim kına tepsisini taşıyan, Berfe'ye takıldı. Hem annesine bakıyor hem de ağlıyordu. Annem yanıma gelip oturduğunda, ona baktım. Gülerek anlımı öptükten sonra gözleriyle bir yeri işaret etti. Kafamı çevirip işaret ettiği yere baktığımda Kaderin ve Selvi'nin kurbanı olan kızıma baktım. Mina aynı Avşin gibi ufak bir bindalı içindeydi. Mina, Avşin'in etrafında dönenleri atlatıp ortaya geçti. Avşin'in yüzünde olan tülün altına başını sokup, ellerini yüzüne sürdükten sonra ağlayarak yanımıza koştu. Annem ben kucağıma alamayacağım için hemen kucağına aldı. Başını annemin göğsüne yaslamış;
"Babaanne, ben çok üzüldüm"
"Oy babaannen kurban olsun niye"
"Aşkım halam ağlıyor, hani evlilik kötü bir şey değildi"
"Sen onun için mi ağlıyorsun"
"Evet, çok ağlıyor"
"Oy kurban olsun babaannen, evlilik kötü bir şey değil ki, ağlama yoksa bende ağlarım babaannem"
"Tamam bak ağlama ben ağlamıyorum"
Ben kızımın saçlarını severken, Berfu birden;
"Avşin abla, evliliği huzurlu, mutlu olan, bir gelin yaksın kınanı"
Avşin gür bir sesle;
"Zümrüt, Başak, Kader, Nisa, Selvi, Gülümcan, Mihriban yengem, Ayşe yengem, Çiçek yengem, Ezra yengem, Nurcan ablam hepsi ufak bir parça koysun"
Herkes sırayla giderken, kendimi tutamadım.;
"Avşin"
"Buyur dayem"
Derin bir nefes çektikten sonra;
"Bu kadar hatununa kınanı yaktırdın. Fazla mutluluk huzur akıllısın vallahi kızım"
"Sağ ol Dayem"
Herkes yerine oturduğunda ayakta kadınlar olduğu için, üzerine siyah ince askılı bacak boyu yırtmacıyla göz dolduran Leyla ile göz göze geldiğimizde yanıma çağırdım. O bana doğru gelirken avluda Helin'in sesi duyuldu. Karşı sedire de yanında Lavin, Şule, üçü oturuyordu. Avşin ona dönerek;
"Söyle Helin"
"E teyze sende elini açmıyor yapılmadı, beleşe mi gittin şimdi"
"Hayır Helin, benim elime çok önceden en pahalı altını, oğlum Talhayı koydu babası başkasına gerek yok"
Avşin yerine oturduğunda yanında Berfu oturuyordu. Leyla hala yanımda dururken;
"Leyla erkekler gelmeden elbiseni değiştir tamam mı"
"Tamam aklımda Meryemce"
"Tamam canım, şey ne diyeceğim yarın Kahraman gelecek mi?"
"Bilmiyorum belli değil beş gündür İtalya da "
"Niye orada"
"Karısı çağırmış, çocukların vekaleti için"
"Tamam hadi git bizimkilerin yanına"
"Kıskandın dimi elbisemi "
"Çok fena, yürü git kızım"
Leyla yerine giderken dikkatimi Lavin çekmişti. Gözleriyle Leyla'yı yiyecek gibiydi. Sabah Avşin'in odasından beri gözleri hep Leylanın üzerindeydi. Yanımdaki anneme doğru biraz eğilerek;
"Annem"
"Yavrum"
"Şu Şule ile gelen kız var ya lavin mi ne? Kim o sabahtan beri bir soramadım. Hazar ağam onu görünce çok sinirlendi. Ağama da soramadım."
"Lavin Hazar'ın ilk aşkı gibiydi, sonra ne oldu bilmem sabah Hazar'ın amca oğlunun koynundan çıktı dediler"
"Neyyy!! Annem sen ne diyorsun ya"
"Sus, kapat ağızını"
Annemin beni ufak çocuk azarlar gibi azarlamasına yanımızda olan sevdiklerimiz gülmeye başladıklarında, dudaklarımı büzmüştüm ki;
"Hele şuna bakın, birde hanımağa olacak azcık ağır ol "
"Peki kaynanacığım"
Çiçek teyzem bir kahkaha attı ki hepimiz gülmüştük.
Kınanın sonuna geliyorduk ki Avşin ayağa kalkıp yanımıza geldi. Yanıma oturarak elimi tutunca ona bakmıştım. Elimin içini öptükten sonra;
"Biliyorsunuz ki hanım ağamız ikiz aslanlara hamiledir. Onun için sessiz ve sakindir. Ondan sizin önünüzde bir şey isteyeceğim. Benim için o güzel sesinden bir türkü söyler misin"
"Peki ;
'eski zaman sevdalilerden biraz anlatayim size oğul;
eski zamanda delikanliler boyle sevdaluk ederdiler, cizli cizli...
derdiler ki: gökte yildiz bir nişan delidir aşka duşen,
ne huridir ne melek sevdiğune kavuşan.

çıktum karayemişe, ne yedum ne da bişe.
bana derler sevdali, ne sevdam var ne bişe.
karayemiş dibine karayemiş fidani
beni mi cok seversen, yoksa eski sevdani?

sevdaluk da oyle...e ben guzel değildim, öyle irmaklarda mirmaklar da etmiştim (?)
sevdaluk...ben güzel değildum bana kimse bakmayidu; ben de kimseye bakmayidum."

bakişlarundan belli
sevdaluk bunun adi

bilurum sevdaluği
hep aci olur tadi

çok mu yandi yüreğun
bu sevdaluk yüzinden

kimseye güvenemem
kimler geçti sözinden

senin güzel gözlerun
aldi aklumi benden

öyle sevda olsam ki
hiç ayrilmasam senden "
Herkes alkış ve zılgıtla tebrik etmişti. Avşin gülerek yanağımı öpmüştü.
.......................
Misafirler gittiğinde avluda biz bize kalmıştık. Kezban ve Kevser hanım odalarına geçtiğinde, Ezra yengem, Nurcan teyze ve Sare teyzem odalarına giderken yanımda oturan Berfu'nun elini bırakmamıştım. Oda başını omzuma koymuştu. Birden etrafıma bakmaya başladığımda annem elini omzuma koyarak yanıma oturdu. Ona baktığımda;
"Boşuna bakınma, Sultan hanım benim odama yatırdı. Talhayı da az önce Boran getirdi. oda benim odamda"
"Annem"
"İşine bak gelin"
Başımı annemin omzuna yasladığımda Ayşe yengem, Zümrüt'ün kucağında Hattab'ı , Çiçek teyzem başağın kucağından Gülşah'ı almıştı. Ben onların ne yapmak istediğini anlamıştım. Ayşe yengem ile Çiçek teyzem gece süte getiririm dediğinde kızlar yok anne siz yorulmayın deseler de hanımlar dinlemeden torununu alan çıkmıştı. Yanımda oturan avluda tek büyük kalan annemin kulağına;
"Anne ben sizi anladım. Hadi Baran abim ve Bedirhan abim rahatlarda, Ağamın durumu zor be annem"
"Edepsiz seni"
Annem gülerek dudaklarıma yavaşça elinin tersiyle vurduğunda, herkes gülmüştü. Ben anneme bakınca annem yanımdan ayağa kalkarak önce alnımı öptü. Biraz eğilerek;
"Senden başkası girmez ağamın koynuna, o tende senden başkasının kokusu olmasın. Sen kocanı huzurla sardın mı zaten o ona yeter"
"Anne"
Elini tutup içini öpmüştüm. Annem tekrar başımın üzerinden öperek yanımızdan gitmişti. Avluda genç bayanlar olarak kalmıştık. Peri gülerek yanımıza geldiğinde;
"Anneme Seyhan'ı da verdim"
"Ne o annemlerin dertleri başkaydı, ama senin de kenan'la yalnız kalman lazım doğru"
"Anam yenge yaaa"
Avluda bir kahkaha kopmuştu ki Zümrüt ve Başak aynı anda;
"Anam onun için mi aldılar çocukları"
Tekrar bir kahkaha kopmuştu ki Kamil avluya girdi. Müsaitsek kapıdaki ağalarının avluya gireceğini söylemişti. Göz ucuyla önce sedirde oturan Gülcan ile konuşan Leyla'ya baktım. Ayakta duruyordu. Birden aklıma gelenle tamam demiştim. Avluya önce babam, amcam, Ünal amcam ve peşine Reşat dayı girmişti. Ayağa kalkmıştım. Leyla odasına gidecekken;
"Yerinde kal, geç kaldın"
Leyla olduğu yerde dururken, babamların yanına geçtim. Mustafalar da yanımıza geldiğinde koskoca Reşat ağa bir anda herkesi şok edecek bir şey yaptı. Aniden elimi tutup öpmüştü. Başımı eğdiğimde babam birden;
"Reşat abi ne oldu niye öptün kızımın elini"
"Mirza bu hanım ağa ki benim 9 senedir dilsiz olan bacımı konuşturdu. Bütün varlığımı ayağına sererim ben bu kızın"
"Dayı ben, ben bir şey yapmadım. Kendi "
Bu hamilelikte bir tek şeyden nefret ettim oda ağlamaktan. Ben kolay ağlamazdım, ama şuan bana sarılan babamın göğsünde ağlıyordum. Babam başımın üzerine dudaklarını bastırdığında gözlerimi daha sıkı kapadım. Ah kemal ateş ah...
Gözlerimi açtığımda babamla beraber yürüyorduk. Beni sedirlere oturttuğunda alnıma bir öpücük kondurup, bize iyi geceler diyerek yanımızdan uzaklaştı. Göz yaşlarımı silerken, Berfu yanağımdaki göz yaşımı silerek yanıma oturdu. Başını omzuma koyduğunda susmuştum. Avluya baktığımda sadece Mustafalar vardı. Herkes eşinin yanına geçmişti. Karşımızdaki sedirde Helin, Şule ve lavin oturuyordu. Mustafa birden ayağa kalkarak hala bindallıyla duran Avşin'i ayağa kaldırdı. Bir şarkı söyleyerek, dans etmeye başladılar;
"Serin Sessiz Eser Şimal Rüzgarı"
Ne O Bugün Yoksa Esmiyormusun
Gözümün Nuru Canımsın Benim
Büyüdün De Şimdi Gidiyormusun
Mutluluğa Doğru uç Güzel Kızım
Dallarıma Defne Ol Güzel Kızım
Allah' a Emanet Git Güle Güle
Gül Dalıma Kon Da Gül Güzel Kızım
Allah' a Emanet Git Güle Güle
Gül Dalıma Konda Gül Güzel Kızım
Ne Çabuk Büyüdün Seneler Geçti
Daha Doya Doya Koklamadım Ki
Gideceksin Diye Kalbim Kahretti
Büyüdün De Şimdi Gidiyormusun
Mutluluğa Doğru Üç Güzel Kızım
Dallarıma Defne Ol Güzel Kızım
Allah' a Emanet Git Güle Güle
Gül Dalıma Konda Gül Güzel Kızım
Allah' a Emanet Git Güle Güle
Gül Dalıma Konda Gül Güzel Kızım
Serin Sessiz Eser Şimal Rüzgarı
Ne O Bugün Yoksa Esmiyormusun
Gözümün Nuru Canımsın Benım
Kızım Yavrum Büyüdün de Şimdi
Gidiyormusun, Gidiyormusun
Allah' a Emanet Ol Üç Güzel Kızım
Dallarıma Defne Ol Kızım
Allah' a Emanet Git Güle Güle
Gül Dalıma Konda Gül Güzel Kızım
Allah' a Emanet Git Güle Güle
Gül Dalıma Konda Gül Güzel Kızım.."
Avşin sıkıca Mustafa'ma sarılmış öyle duruyorlardı. Mustafa alnından öperek sedire oturmuştu. Dağhan birden;
"Devrem bir şey soracağım ama hanımlar var. Sadece şunu diyorum gelinliği Meryemce giydirmesin"
"Niye ki "
Hepimiz gülerken, Devran boş boş bakıyordu. Avşin Mustafa'nın kolunun altından çıkarak Devranın yanına oturdu. Avşin sessizce ben sana anlatırım dediğinde Ayşegül erkeklere kahve yapmıştı. Kahveler içilirken, Hazar abim birden ayağa kalktı. Hepimiz ona baktık. Üzerindeki ceketi çıkarıp, ayakta duran Leyla'nın yanına geçti. Leyla'nın gözlerine bakarak;
"Senden bir ricam var kıvırcık"
"Söyleyin Hazar ağam"
"Ah ulan, Bu akşam benimle kaleye gelir misin"
"Bir şey mi oldu"
"Bir şey mi olması lazım "
"Yok daa"
"Tamam o zaman benimle geliyorsun"
"Niye, sebep"
"Seninle konuşmak istiyorum."
"Konu nedir ağam"
"Konu mu? ben senin ile konuşmayı seviyorum, konunun bir önemi yok"
Leyla şaşkınca ağızı açık Hazar abime bakarken, abim çıkardığı ceketi omzuna attı. Bir adım daha yaklaşıp;
"Bir daha böyle askılı giymiyorsun Bela Seremın( başımın belası)"
Leyla'nın ağızını açmasına fırsat kalmadan, Hazar abim bileğinden tutarak konaktan çıktılar. Olaya yakından tanıklık ben ve berfu etmiştik. Berfuya dönerek;
"Kürtçe ne dedi o "
"Hazar abim o ablaya başımın belası dedi"
Gülerek bizimkilere baktığımda herkes kendi eşiyle sohbet ederken Mustafa'm ben ve Berfu'ya bakıyordu.
Herkes eşleriyle ayrılırken, başı omzumda olan Berfu'nun saçlarını seviyordum. Mert ve Dağhan yanağıma bir öpücük kondururken Mert biraz hafif eğilerek;
"Güzel bacım ortak olmuş"
Berfu başını kaldırıp;
"Nasıl yani"
"Aynı ablaya sahibiz"
"Siz mert abisiniz değil mi"
"Evet, peki ben kiminle konuşuyorum"
"Berfu Ömür, Hamza abimin teyzesinin kızıyım. Yalnız biz ortak değiliz "
"Nasıl yani"
"Sizin sadece ablanız, ben karlıyım, yengem, ablam, hanım ağam bir bakıma anneannem daha karlıyım abi"
Herkes gülerek avludan çıkarken, Berfu'nun kulağına ;
"Dağhan benim abim, Devran abim süt kardeşim, Leyla ve Gülcan bacım, Nisa benim gelinim, sen de artık benim kızım olursun"
"Olurum ablam ama Avşin ablam"
"Oda bacım kız"
Berfu sıkıca sarıldığında kolunu karnımda durduğu için sağlam bir tekme yemişti. Berfu şaşkınca gözlerime bakınca;
"Bu da Ömer hamza, diğeri uyuyordur oda Mirza asaf"
Berfu gülmeye başlamıştı. Etrafımıza baktığımda karşımızda bizi tebessümle izleyen kocam ve yan sedirde sohbet eden Helin, Şule ve lavin vardı. Mustafa yerinden kalkıp yanımıza gelmişti. Ceketini çıkarıp sedirin üzerine koydu. Yanıma oturduğunda başımı omzuna koymuştum. Berfu birden ;
"Hamza abim, çok özledim seni"
"Sus kaç defa gel dedim, aldırayım seni dedim"
"Abi şey bilmediğin şeyler var"
"Ne oldu"
"Bu Fazıl var ya"
"Amcan mı"
"Evet abi, işte bu adam demediğini bırakmadı abi. Hicret yengemin üstüne üçüncü kadını getirdi. "
"Ah Hicret ablam, Alacağım az kaldı çok az kaldı"
Başımı kaldırıp kocama baktığımda;
"Hatunum, Hicret çiçek annenin en küçük kız kardeşi 41 yaşında. Çocuğu olmuyor diye senelerdir dini nikahla oturuyor ama normalde onun değil Fazıl itinin çocuğu olmuyor ama Hicret ablam uğursuz seçildi"
"Yok Hamza abim, benim annem uğursuzluğu bulaştırmış"
"Nasıl yani Berfu "
"Abi uzun hikaye annemin 9 sene susmasına sebep bir olay"
"En yakın zamanda konuşacağız bu olayı abim"
"Olur abi, bana müsaade yatayım yarın güzel bir düğün var "
Berfum yanağımı öptüğünde yanağını sevdikten sonra merdivenlere doğru giderken, Mustafa ile belli süre arkasından baktıktan sonra kocam ile göz göze geldik. Mustafa derin bir nefes çekip kolunun altına almıştı. Yüzümü boynuna sakladığımda dudaklarımı, şah damarına bastırdım. Mustafa elini bel boşluğuma indirdiğinde elimi göğsüne koydum. Mustafa birine iyi geceler dediğinde başımı kaldırdım. Varlıklarını unuttuğum Helin, Şule ve Lavin yanımızdan geçiyorlardı. Helin ve Şule merdivenlere gitmişlerdi ki Lavin önümüzde durdu. Mustafa belimde elini sanki sakinleşmek için aşağı yukarı yaptıktan sonra;
"Söyle Lavin"
"Ağam, o kadın.. o kadın Hazar'ın neyi oluyor"
"Seni ilgilendiriyor mu Lavin"
"Ağam kurban olayım söyle, neyi oluyor"
"Hiç bir şeyi olmuyor yani akrabası falan değil "
"Ağam kıskandı onu, Dila'dan başkasını kıskanmazdı ağam o"
"Hazar için kıymetli Leyla "
"Ağam ben Hazar'ı çok özledim ve Halit'ten boşandım."
"Lavin var git odana misafirimsin. Ben seni anlamıyorum zamanında bu adamı bırakan terk eden sendin. Akşam çiftlikte birlikte oldun sonra sabah aynı konakta yan odada halit abinin koynunda çıktın. Amacının ne olduğunu da biliyorduk ve sen yanlış tahtaya bastın. Şimdi sakın ama sakın özledim deme"
"Ağam ben ha-"
"Lavin odana git, bir kadın olarak gözümde daha da düşme"
Lavin neredeyse ağlayarak, kızların yanına giderken, biz göz göze geldik. Mustafa birden Boran'ı çağırdı gözleri bende. Boran soluk soluğa içeriye girdiğinde;
"Avlunun gece ışıklarını yak Boran ali, herkes odalarına çekildi."
"Tamam ağam"
"Boran ali mutfaktakilere söyle odalarına çekilsinler, burada Meriç'e de söyle fazla uzun olmasın"
"Ta..ta..tam.tamam"
Avlunun gece ışıkları yandığında, loş ışıkta Mustafa'm biraz daha yanaşmıştı. Dudaklarımın üzerindeki dudaklarıyla gözlerimi kapadım. Biraz öyle durduktan sonra kocamdan uzaklaştım. Kaşlarını çatarak baktığında;
"Kocacığım bölüyorum ama birini aramalıyım"
"Bu saate, farkında mısın saat gece 1"
"Kısa olacak hata hoperlörde konuşayım"
"Kısa olsun"
"Emin ol konu senin de dikkatini çekecek "
"Nasıl yani"
"Bekle sevgilim"
Telefonumu alıp masanın üzerine koyarak Hünkarı aradım. Bir iki çaldıktan sonra;
"O itin kafasını koparacaktım, şu arayanın şükretsin. Dostum Alibeyoğlu"
"Kimin kafasını koparıyorsun "
"Sinan'ın neyse bende seni arayacaktım. Fakat dostum evli olduğu için sabah namazında arayacaktım. "
"Bazen evli olduğuma ve bu Mardin de olduğuma seviniyorum"
"Niye ki "
"Niye mi? gece yarıları bahçeme tünediğini unutmadım."
"Deli doktor, canım dostum açma şu konuyu, 9 ay oldu. Sen niye aradın "
"Kahraman yurt dışında mı?"
"Pezevenk burada, niye ki"
"Leyla'ya İtalya'dayım demiş"
"İt işte neyse ben de onun için arayacaktım. Kahraman bir kaç adama senin şirkete yerleşmeye çalıştığını söylemiş, leyla piyon Meryemce amaç farklı"
"Tamam ben yarın Leyla ile konuşacağım"
"Yarın oraya gelecek duydum. "
"Tamam sen o zaman bir ateş almaya gel bakalım"
"Olur sen iste seve seve, o zaman bende ertesi gün geçerim dağ evine"
"Kimle gidiyorsun vicdansız"
"Nazlı'm Hüma ve ben "
"Hüma ve dağ evin"
"Dostum bak hamilesin, kaşınma. Hadi iyi geceler yarın yoğun bir gün olacak benim için"
"Uçak biletini keseyim mi"
"Allah razı olsun yaa, uçağıma bilet gerekmiyor ama yakıt parasını gönder"
"Tamam hadi hayırlı geceler dostum yarın bu saatlerde görüşürüz"
"İnşallah dostum"
Telefonu kapadığımda kocam ile göz göze geldiğimizde sıkıca sarılmıştı. Dudaklarını şakağıma bastırarak;
"Leyla'yı o itten ayır"
"Ayıracağım daha doğrusu anlatacağım"
"Tamam ömrüm. Dans edelim mi karım"
"Avluda şimdi"
"Evet gülüm, evet nefesim"
Mustafa elimden tutarak kaldırdığında avlunun ortasına geçtik. Elimi uzatacağım sırada kollarının arasına aldı beni. Karnım el verdikçe sarılarak dans ediyorduk. Yüzünü boynuma koymuş kulağıma kürtçe bir türkü söylüyordu. Tanımıştım türküyü Mina, Trabzon'a giderken bize hediye ettiği türküydü. Biraz daha dans ettikten sonra, el ele odamıza gidiyorduk ki Avşin önümüzü kesti. Gözlerimize bakıp;
"Meryemce, Mustafa sizden bir şey isteyeceğim"
................................
LEYLA...
Konağın önüne çıktığımızda, Meriç Hazar'ın arabasını getirmişti. Hazar direksiyona geçerken, gözlerime bakmıştı hadi der gibi. Bir adım atmıştım ki Hazar gözlerini kocaman açarak, gür bir sesle;
"Yuh, çüşşş bu ne kızım ya, hemen arkanızı dönün sende çabuk bin şu arabaya"
Adamların hepsi hızla arkalarını döndüklerinde hemen arabaya binmiştim. Hazar yanına oturduğunda kolunu arkaya uzattı. Arka koltuktan bir şal alıp kucağıma attı. Yüzüne baktığında;
"Bacaklarını kapat, üşürsün"
"Bekle üzerimi değiştireyim"
Hazar bana cevap vermeden arabayı çalıştırdı. Sakin yavaş gittiğimiz için başımı koltuğa yaslayarak yolu izliyordum. Kale bütün ihtişamıyla önümüzde duruyordu. Yanından geçip hem kaleyi yan tarafımıza hem de Mardin ayaklarımız altında duracak bir yerde arabayı durdurdu. Derin bir nefes alıp koltuğunu hafif yatırıp gözlerini kapadı. Hafif dönerek ona baktığımda niye hiç dikkatli bakmadım diye kendime kızdım. Yaşadıkları yüzüne yansımış gibiydi. Şuan anladığım duyguyla içim huzur kaplamıştı. Ben Hazar'ın yanında huzurluydum, mutluydum. Sanki annem yanımdaydı, sanki Meryemce yanımdaydı.
Sırtımı kapıya iyice yasladığımda, Hazar gözlerini açtı. Bana doğru eğilip elini karnımın üzerinden yan tarafa uzatıp koltuğumu yatırdı. Ben ona bakarken tekrar yerine yerleşip gözlerini kapadı. Derin bir nefes çekip;
"Hazar, iyi misin"
"İyiyim Leyla, izin ver bacımdan sonra annemden sonra huzuru soluyayım"
"Hazar ben..be-"
"Beni dinle, bu gece beni tanı. Her şeyi bil "
"Hazar anlatma"
"Kesme dinle Leyla, anlatma deme. Bu eller ilk defa kadın olarak arsızca Lavinin tenine dokundu. Bir gece onunla birlikte olmuştum. O gece anlamıştım aslında ilk benimle birlikte olmamış, ama yine de gece evine bırakırken pişmandım. Sabah babasından isteyecektim. Gece konağımıza geldiğim de amcamın oğlu Halit abim misafirimiz olmuş bir iki lafladıktan sonra babası, amcam odama çıkarken önümü kesti. Senin kaldığın odaya soktu beni gözlerime bakarak 'Benim oğlum ama gözü senin ağalığında' dedi. Olmaz diye düşünerek odama geçtim yani yan odaya. Sabah takımımı giyinerek aşağı indiğimde Halit abimin odasının önünde mutfakta çalışan kız duruyordu. Ne oldu diye sorduğumda kıpkırmızı şekilde yanımdan gitti. Odaya girmek istemedim ama girmiştim. Halit abimin yatağında sevdiğim kız duruyordu hem de çıplak. Meğer o kıza göre Halit'e giden yol bendim. Sonrasında bir sürü olay biliyorsun zaten. Ahsen girdi hayatıma, bir kaç kere birlikte oldum bunların hepsi onun istemesiydi. Nefsim işte. Benim zaten kadınlara güvenim yoktu. Ahsen de beni aldatınca hepten karar verdim kadınların kirli ve güvenilmez olduğuna. Bunları sana niye mi anlatıyorum. Ben birine yani bir kadına Dilamdan sonra değer veriyorum kıyamıyorum. Ben sadece dila'mı kıskandım fakat İstanbul da amcanın oğlunu yanında gördüğümde seni de kıskandığımı anladım. Seni kötü düşünmedim kalbim izin vermedi. Leyla, leylam ol istiyorum. Her dakika yanımda ol, o yeşil gözlerinle huzur ver istiyorum. Ölüm Hazar ismim senin gamzelerinle birleşsin istiyorum."
"Hazar sus, ne olur sus"
"Susmak istemiyorum, ben seni istiyorum canıma can ol istiyorum. Sen o Kahraman ile mutlu olmazsın. O adam kırar seni, ben senin bir damla yaşına bin can alırım. "
"Olmaz, Hazar yapamam"
" Te rıhemı jimin ıstand ( sen ruhumu aldın benden), Leylam Hayrana wan çaven temme (hayranım o gözlerine) çav xezalamın (ceylan gözlüm) "
"Lingemi Hereji Durite Dilemin Cemteye (Ayaklarım Senden Uzağa Gitsede Kalbim Hep Seninle), Hevala jiyana min bi (Hayatımın arkadaşı ol), Hazar Tuyi Xweziya Wi Dili (Sen Bu Kalbin İsteğisin) Hazar'ım Daxaziyamı Tene Tiyi (Tek İsteğim Sensin) bunlar senin için gerçek duygularım ama özür dilerim benim hayatımda Kahraman bey var"
"Ez te pir hezdikim Çav Xezalamın "
"Hazar beni konağa götürür müsün"
"Senden bu gece son bir şey isteyeceğim. biraz böyle duralım seni izlemek istiyorum "
İkimizde yarım yatmış koltuklardan birbirimizi izliyorduk. Hazar koltuğunu tamamen yatırıp, sırt üstü yatmaya devam etti. Derin aldığı nefeslerle sakinleşmeye uğraşıyordu. İçimden geleni yapmıştım. Biliyorum günahtı, biliyorum hayatımda biri varken ihanetti ama Allah'ım ben bu adama aşığım ben bu adamı seviyorum. Üzülmesini istemiyorum. Başımı göğsüne koyduktan sonra kulağına doğru;
"Mı ser singexwe razin. (Göğsünde uyut beni.)"
Hazar kollarını bana sardığında, inip kalkan göğsünde gözlerimi kapamıştım. Yarın Kahraman beyle düğünden sonra ayrılmayı aklıma yazarak kendimi Hazar'ın huzur kokan, kokusuyla uykuya teslim ettim
...............................
MUSTAFA HAMZA...
Sabah namazından sonra benim yaptığım kahvelerle, dama çıkmıştık karımla. Sabahın ayazında elimizde kahveler etrafı izlerken, başı omzumda duran karım;
"Kocam"
"Efendim karım"
"Sare teyzemle, Berfu niye bizim yanımızda durmuyorlar"
"Dayımdan dayak yemek için artık genç değilim hatun"
"Niye ya"
"Bak güzelim, bak huzurum Sare teyzem dedemin emaneti dayıma"
"Mustafa'm sen ağalar ağasın ya o aşiretlerin içinde niye dayım yok "
"Dün akşamdan sonra var, dayım bir anda, yani bir telefon geldikten sonra herkesin içinde aşiretim, Alibeyoğlu aşiretinin bir koludur. Zaten aramızda en büyük bağ var bacım Mirza ağanın karısıdır dedi"
"Eee nasıl böyle ayrı gibiydiniz siz"
"Önceden birmiş babamla annem evlenince. Bir gün Adalet halam gidince Hamza ağam yok saymış sağ kolunu kesip atmış herkese de duyurmuş"
"Sağ kol derken"
"Bak güzelim, sende bil Kahramanoğulları aşireti yani dayımın başında olduğu aşiret yarısı Diyarbakır da, yarısı Urfa da, yarısı da bizde baya büyük bir aşiret ve dayım kendini benim emrime verdi."
"Ben ne diyeceğimi bilmiyorum"
"Bir şey deme karım, sadece arkamda dur ve destek ver yeter. Ben senden güç alıyorum"
"Her zaman güneşim. Ben dünya, etrafında hep dönerim sen hep ısıt beni yeter"
Meryemcenin dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda birden geriye çekilerek;
"Kocam gece gibi yine bölüyorum ama dün sormayı unuttum"
"Buyur sor sor"
"Hazar abim o kadınla birlikte olmuş, ya sen"
"Ne ben"
"Sende o kadın veya"
"Meryemce senden saklamayacağım. Hazal'la bir defa birlikte olmuştum"
"Yuh bırak beni pis ağa "
"Meryemce "
"Sus Meryemce deme bana "
"Hayatım"
"Iyyy hayatım mış"
"Kadın bak"
"Baktım ne olacak"
"Bir sus"
"Susmam "
"Sen sordun ben sana söylemeyecektim"
"Ha yani arkamdan iş mi çevirecektin"
"Ne alakası var sen yanlış an-"
"He ben anlama özürlüyüm"
"Yok ben öyle d-"
"Ne demek istedin he söyle"
" Bir kereydi oda neyse karım boş ver sen benim kıymetlimsin. O bir hataydı bir günahtı Allah aff etsin. Bak 19 yaşımdan beri içmezdim, sadece hatırlarsın o geceyi sonunda kalede dizlerinde uyudum. 19 yaşımdan sonra o zaman içtim. Sen benim huzurlu yanımsın"
Meryemce ağızını açtığında kapının önüne gelen Hazar'ın arabasıyla aşağıya baktık. Meryemce ile göz göze geldiğimizde aynı anda;
"Bunlar yeni mi geliyor"
"Galiba hanım ağam, Doğumdan sonra sizi rahatsız ederim hayırlı bir iş için"
"He bakaruk, önce Leyla'yı şu beladan kurtarmam lazım"
"Ben Hazar'a anlatacağım"
"Anlat kocam"
Avluya doğru baktığımızda Leyla merdiveni çıkıyordu ki Hazar arkasında;
"Xude Te Jiminre Bihele Xezalamın"
Leyla koşarak odasına girdiğinde, Hazar Merdivenleri çıkmaya başlamıştı. O da odasına girdiğinde Mutfağa el ele Meryemceyle inerken, Meryemce yanağımı öptükten sonra;
"Hazar ağa ne dedi Leyla'ya"
"Banane inat et öğren Kürtçeyi"
"Öğrenmek istesem bir haftamı almaz ama sen gözlerime bakarak söylüyor anlatıyorsun ya"
"Yapma şöyle ne olur, ne demişti o gamêş, Allah Seni Bana Bağışlasın Ceylanım dedi"
"Amin inşallah. Sende başka bir şey dedin"
Meryemcenin burnun ucunu öperek;
"gamêş yani manda dedim"
"Peki atmaca ne demek"
"Başok"
Meryemce ile el ele avluya girdiğimizde kızlar upuzun bir masa hazırlıyorlardı. Kızlar bizi gördüklerinde şaşırsalar da gülüp işlerine devam ettiler.
.................
Masa kurulduğunda herkes avluya gelirken, merdivenden inen Sare teyzem bize doğru geliyordu. Çok özlemiştim sesini bana masal okuduğunda her şeyden soyutlanırdım. Sare teyzeme sıkıca sarılmıştım. Yanağını öperken kulağıma;
"Benim yiğidim, benim kocaman ağam kendin gibi merhametli akıllı bir hatun bulmuşsun"
"SAYEM"
"Saren kurban oğlum"
Teyzem ile sedirlere oturduğumuzda avluda tek eksik Hazar ve Devran'dı. Hazar yanımıza gelirken konakta bir kükreme duyuldu. Herkes korkarak birbirine bakarken, Hazar hızla Devran'ın odasına girdi. Çok geçmeden Hazar kahkaha atarak odadan çıktı. Elini korkuluklara koyarak;
"Haha, Damadı kim yatağa dikti"
Hazar Dağhan'ın düğününde olmadığı için bilmiyordu, tıpkı dayımların ve teyzemlerin bilmediği gibi. Dağhan hızla yerinden kalkıp Meryemcenin anlından öptüğünde, Mert'te hemen peşinden öptü. Hazar yanıma gelip oturduğunda Devran burnundan soluyarak Meryemcenin önüne gittiğinde , Dağhan araya girdi. Elin Devran'ın göğsüne koyarak;
"Devrem hayırdır kırmızı görmüş boğa gibisin"
"Beni yatağa dikmiş hanımefendi"
"Bizi de dikmişti hatırlatırım, ama üzgünüm şuan tekrar o cezayı veremeyiz"
Hazar birden yüksek sesle;
"Ne cezası, ya neler kaçırmışım"
Herkes gülerken, Ben bilmeyenlere dönerek;
"Meryemce hanım Dağhan abi ve Mert'i kına gecesi yatağa dikmişti. Yani aynı düğün sabahı mert ve Dağhan abim böyle bağırmıştı. Ceza da şu yukarı avlunun korkulukları var ya Dağhan ve Mert ayaklarından tutup sallandırmıştı Meryemce hanımı"
Hazar birden hafif kaşları çatık;
"Ya elinden kaysaydı. "
Meryemceye baktığımda gözleri o zaman dedemin oturduğu yere bakıp dalmıştı. Sultan ablanın hadi masaya demesiyle upuzun masanın başına geçtim. Meryemce sedirden yavaşça kalkıp yerine oturduğunda, Kevser Halam Sare teyzeme bakarak;
"Sare dilsizliğin geçti ama sığıntılığın baki değil mi"
Elimi sertçe masaya vurduğumda Mina gözlerime baktı. Hata yaptığımı düşünürken, kızım hiç bir şey olmamış gibi Berfuna bakıyordu. Kevser halama bakarak;
"Kapat o ağızını Kevser hala yeter şu düğünü atlatayım kimin sığıntı olduğunu anlayacaksınız. Kevser hala son şans, dedeme verdiğim sözü yememe bir tık kaldı. O adi kocanız zamanında çok canlar yaktı. Bana Azrail lakabımı kullandırtmayın. Sare teyzemin kestiği tırnak olamazsınız ikinizde. Size afiyet olsun"
Masadan hızla kalkmıştım. Bir iki adım atmıştım ki;
"Mustafa Hamza ağam, bu gün düğünümüz var masayı terk etmek olmaz. Benim tanıdığım bir ağa var. Sofraya küsülmez, sofrada kavga edilmez derdi o da ağasından öğrenmiş bu adabı"
Tebessümle masanın başında ayakta duran karıma baktım. Geriye döndüğümde herkes karıma bakıyordu. Yerime oturduğumda bir şey dikkatimi çekti. Meryemcenin eli karnındaydı. Yüzünde bir acı çeker ifade vardı. Hafif eğilerek sessizce;
"Neyin var gülüm"
"Oğulların hareket etmeye uğraşıyorlar"
Dizini sıkarak çayımdan bir yudum almıştım. Devran birden;
"Beni nasıl diktin Hanımağam"
Avşin gülerek;
"Ben diktim o yardım etti sadece. Ben hak geçmesin istedim"
Herkes gülerek, kahvaltımız eski neşesine kavuşmuştu. Çaylar tazelenirken Mina birden;
"Babişko "
Hazar içtiği çayı püskürterek;
"Ney ney"
"Babişkom "
"Sen koskoca ağa ol, yetmedi dün kahramanoğullarının sahibi ol ama konağına gel kızın sana babişko desin"
Ağızımı açmama fırsat kalmadan Leyla gülerek;
"Sen Hancıoğlu aşiretinin kudretli ağası ol, adın ölüm hazar diye anılsın ama gel gör ki manda desinler"
Hazar kıpkırmızı şekilde Leyla'ya bakarken, Reşat dayım gülerek bana baktı. Dayım gülmesini toparlayarak;
"Aileni, birliğini Allah daim etsin oğlum. Bu masada hep ağız tadıyla yemek yiyin oğlum "
"Allah razı olsun dayım, Benim kocaman ailem var Rabbime ne kadar şükretsem az"
"Bence seni daha da kudretli yapan ananın duasından sonra sağlam desteğin"
Meryemceye baktığımda elindeki telefona baktıktan sonra elini karnına koyarak, kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Derin bir nefes alıp ;
"Müsaadeniz var mı Mustafa ağam ben kalksam azcık"
"Buyur hanım ağam, müsaade senin"
Meryemce ayağa kalktığında Leyla'ya ters bir şekilde baktı. Leyla hemen yerinden kalkıp peşine gitti. Onlar odaya geçtiğinde Mina tekrar kendini hatırlattı.
"Baba ben mini elbise giyemez miyim"
"Kızım sen kendin minisin zaten"
"Dede ya, babama bir şey de"
"Sence diyebilir mi Mina deden babana bir şey"
"Diyemez mi reşo dede"
"He cimcime bir sen eksiktin reşo demeyen "
Herkes gülmeye başladığında dayım eliyle gel demişti. Mina yanına gelip, yanağını öptükten sonra;
"Sen de o zaman babama giysin de"
"Mustafa ağam torunum mini elbise giyecek "
"Tamam dayı"
Mina sevinerek gözlerime baktıktan sonra kolumun altına girip;
"Korkmadım senden asi aslan babam"
............................
Masadan kalktığımızda hanımlar Otel'e geçmek için hazırlanmaya odalarına geçmişti. Bütün erkekler avluda kahve içerken berber Ahmet avluya girdi. Dayım damat traşı yapacağız demişti. Dayım, Devran'ın babasının kim olduğunu bildiği için bir bakıma aslında babalık yapıyordu. Devran ile önceden tanışıklıkları varmış ama mesleği yüzünden ailesini gizli tuttuğunu dayım bildiği için dün geceye kadar bize söylememişti.
Bu kadar zaman Leyla bizim odadan çıkmadığı için bende odaya geçmemiştim. Ayağa kalktığımda bizim oda tarafında Leyla yüzüne ilk gün geldiği gibi sert bir duvar örmüştü. Yanımdan geçerken yüzüme bakmadan merdivenlere gitti.
Bir adım atmıştım ki Meryemce üzerini değiştirmiş yanımıza geldi. Kaşlarımı çattığımda;
"Siz Otel'e geçersiniz ağam, Gülcan benim kıyafetimi hastaneye gönderecek. Süreyya aradı iki büyük ameliyat varmış, düğüne geleceğim ancak"
"Meryemce hanım"
"Ağam az gelir misin"
Başımı sallayarak, Meryemce önde ben arkasında kapının oraya geldik. Elini sakallarıma koyarak biraz sevdikten sonra;
"Gerçekten iyiyim merak etme, yavaş yavaş sancılarım olacak ve bir saat içinde iki defa oldu sadece. Bu arada gerçekten ameliyata gidiyorum. İstediğin zaman ara, ameliyatta olsam da açarım"
"Nasıl açacaksın ki"
"Senin için ömrüm, bizde delilik hocadan. Hadi gidiyorum ben Asi bende. Bu arada takımını dilsiz uşağın üzerine astım"
Meryemceye güldüğümde, göz kırpıp çıkmıştı kapıdan...
.........................................
Akşama doğru konağa on beş koruma bırakıp, otele en son Hazarla ikimiz geçmiştik. Hanımlar onlar için açılan iki süitte hazırlanıp aşağı ineceklerdi. Hazar ile düğünün yapılacağı salona geçtiğimizde gerçekten oturma planı çok güzel yapılmıştı. Ağaların oturacağı büyük masa tam salonun ortasındaydı. Büyük masanın sağ tarafında iki büyük masa ve arka kısmında ufak bir masa kurulmuştu. Orası daha güvenli masalardı. Oraya bizimkiler oturacaktı. Ağalar masasının sol tarafında davetliler ve ağa eşleri aileleri oturacaktı. Ailemin hanımları hepsi yerine geçmeye başladığında çalışanlar büyük masanın arkasına bir masa daha kurmaya başladığında Sultan ablalar için olduğunu anlamıştım.
Ağalar gelmeye başladığında, Baran babamların olduğu masada oturacaktı. Bedirhan, Hazar ve Ben ağalar masasındaydık mecburen. Ağa hanımları masalara geçerken, Dağhan abim ve bir kaç arkadaşı babamların olduğu masaya geçiyorlardı. Bütün ailem gözümün önünde, dayım solumda, Hazar sağımda oturuyordu. Bütün herkes eksiksiz masada otururken, salonun ışıkları kısıldığında düğünün başlayacağı anlaşıldı.
Devran ve Avşin salona alkış eşliğinde girdiğinde, gözlerimi Avşin'den çekemedim. Üzerindeki beyaz gelinlikle tıpkı dedemin beyaz gülüydü. Onlar slow müzikle dans etmeye başladıklarında ister istemez Hamza dedemi düşündüm...
Dans müziği bitmiş onlar masasına geçerken, Hazar'a göz ucuyla baktım. Gözleri kocaman açıldıktan sonra zorla yutkunmuştu. Nereye bakıyor diye baktığımda, kapıdan içeriye zümrüt yeşili derin göğüs dekolteli uzun kollu, uçuş uçuş uzun bir elbiseyle Leyla girdi. Annemlerin yanına oturduğunda Hazar müsaade isteyerek yanımızdan kalktı. Baran'ı alıp arka kısımdaki masaya geçtiğinde Bedirhan da müsaade isteyerek o da kalktı. Hazar'ın yanına giderken Leyla'yı da almıştı. Leyla, Hazar'ın yanına oturduğunda, bu gün çalışma odasında Hazar'a Kahramanı anlatmıştım. Çalışma odasında ki Hazar'ın tepkisinin üzerine Leyla'nın da şimdi Hazar'ın yanına oturmasıyla anlamıştım tek taraflı olmadığını. Leyla çoktan huzuru ölüm Hazar da bulmuştu. Ben onları izlerken dayım kulağıma;
"Bu avukat ve Hazar bence çok yakışıyorlar"
"Bence de dayı ikisi de inat"
Dayım gülerek başını salladığında, Savaş ile göz göze geldik. Pis bir şekilde güldükten sonra;
"Ne o ağam hanım ağamız, düğüne gelmeyecek mi"
"Mesleğini icra ediyor kendi, senin veya bazıları gibi baba parası ya da koca parası yemiyor"
"Ne o ağam para vermiyor musun"
"Dediklerimden onu mu çıkardın Varlıoğlu. Karım en kutsal mesleklerden birini yapıyor. Meryemce hanıma saygım büyüktür kendi parasını kazanıyor. Savaş ama sende haklısın, insanın hayatına hep basit kadınlar girince, güçlü ve onurlu kadının ağırlığını taşımak ve gurur duymak nasıl bir şey bilmiyor"
Savaş sinirden kıpkırmızı olurken, aklıma gelenle;
"Geçen gün Cavit ağa ortak bir işe gireceğiz dedi. İnşallah arkanızı toplamak zorunda kalmam, ben Rahmetli Halil ağa gibi babacan düzeltmem, haberiniz olsun "
Ağaları kendi arasında bırakıp azcık müsaade isteyerek, masadan kalktım. Mina ve Talha birden bacaklarıma sarılınca ikisini de kucağıma alıp Avşin ve Devran'ın masasına geçtim. Çocukları yere bıraktığımda Devran ve Avşin'i tebrik ettikten sonra;
"Devran gel seninle bir anlaşma yapalım"
"Yapalım ağam ama ne anlaşması"
"Bak Avşin'i verdik sana. Geçen dediğin hayalini de bu sabaha oğlum gerçekleştirdi. Avşin'in çiçeğini Talha verdi."
"Evet ağam"
"Tamam artık senin bir oğlun yok unut tamam mı? siz kendinize yeni çocuklar yapın. Babam ve amcam duysa keser beni, neyse değil mi babam"
"Evet baba, Devran babam ile Aşkım annem beraber yatıyorlar zaten"
"Kabul ağam. Adam bana sadece baba bile demiyor artık, al hayrını gör"
"Baba ya bak hemen verdi beni, gidelim en kral asi babam. Devran baba merak etme sana da arada oğulluk yaparım"
Devran ve Avşin'i gülerek masada bırakıp Baranların olduğu masaya geçtim. Çocukları Hazar ile aramızdaki iki sandalyeye oturtmuştum. Salondaki garsonlar, ufak ikramlara başladıklarında çocuklar kurabiye yerken, Mina birden sandalyede ayağa kalktı. Nereye bakıyor derken;
"Pars, ertu, Reisim"
Yanımıza gelen üç adama baktığımızda, Yasin bey bir iki adım hızlı atarak, Mina'yı kucağına almıştı. Pars ellerini Leyla'nın omzuna koymuştu. Mina, Yasin'i hızlı hızlı öperken;
"Reisim canım benim"
"Peri kızı nasılsın"
"İyiyim, bak sen tanıştın mı? babam ve aşkım amcamlar başka amcamlarda var. Bak bu eşkıyam"
"Yavaş Mina'm"
"Reis, Pars gelmiş"
"Evet bu iki uyuz benim yanımdalar"
Mina etrafa bakmaya başladığında, Pars ellerini Leyla'nın omzundan çekerek, Minayı kucağına aldı. Mina elini Pars'ın ceketinin içine sokup bir kalem çıkardı. Pars gülmeye başladığında, Mina ;
"Senin mi bunlar"
"Evet benim"
Kaşlarını çatarak, Yasin beye baktı Mina. Elini omzuna koyarak;
"Reisim, sen koruyorsun burayı dimi. Bak Tylor orada"
"Anası kılıklı zeki kızım, peki peri kızı"
"Sır Reis sır"
"Niye öyle bakıyorsun Peri kızı"
"Dışarıda gördüm kocaman oyun parkı var"
"Babanıza sormanız lazım"
Mina başını eğip bana bakınca, üstüne Talha da başını koluma yaslayınca, tamam manasında başımı sallamıştım. Yasin bey gülerek;
"Hadi çıkın "
Pars kucağından Mina'yı indirmişti. Mina, Talha'nın elini tutarak, salondan çıkarken, Pars hepimizi şaşırtacak şeyleri söyledi kulağına dokunduktan sonra;
"Tylor Mina ve Talha sende, 10 kişi, ufacık bir çizgi bile olmayacak üzerlerinde "
Ertuğrul yanımızdan ayrılırken, Yasin beyle göz göze geldiğimizde;
"Emin olun şuan ufacık esvedinizi, Zümrüt hanımefendi bir sandalyede tek bıraksa sadece onu korumak için 2 koruma var. Şimdilik bana müsaade Mustafa bey ben arkadayım. "
Yasin giderken Pars Leyla'nın arkasında duruyordu. Leyla tatlı bir tebessümle hafif Parsa dönerek;
"Pars nasılsın"
"İyim Afrodit, sen nasılsın"
"Düğün ve bir haber aldım. Keyifsizim"
"Ahh benim minik kelebeğim, seni keyiflendireyim"
"Nasıl"
"Como gölündeki yüzme yarışının kazananı sendin, hediyeni vereyim"
Pars elini ceketinin cebine attığında, Hazar sinirden kıpkırmızıydı. Pars cebinden kırmızı kadife kutuyu çıkarıp önünde açarak masaya bıraktı. Leyla hızla ona baktığında, Pars kutudan çıkarıp boynuna taktı. Büyük su damlası şekilde yeşil etrafı beyaz taşlarla süslenmiş bir kolyeydi.
Leyla elini kolyenin üzerine koyarak;
"Bu senin o gece çizdiğin hatta kendin yapacağın kolye değil mi"
"Evet senin için yavrum"
Biz pars ve Leylaya bakarken, adam tekrar elini cebine soktuğunda, yine bir kutu çıkardı. Bu sefer taşlı bir toka çıkmıştı. Kıvırcık saçlarını hafif toplayarak taktı. Pars elini omzuna koyarak;
"Senin için. İkisi de senden ricam konağa gidene kadar üzerinde dursun."
Bize bakarak;
"Bende Reisin yanına geçeyim"
Pars giderken, Leyla onun peşinden biraz baktıktan sonra bize döndü. Yanında oturan Hazar'ın koluna elini koyarak;
"Hazar, bana bir su alır mısın"
"Tabi kıvırcığım"
Hazar yanımızdan kalktığında, Leyla bize dönerek;
"Beni yanlış tanımayın. Pars abim gibidir. Meryemce tanıştırdı bizi, beni unutamadığı ilk aşkına benzetiyor onun için böyle samimiyim"
Hazar elinde su şişesiyle geldiğinde, takı törenine başlanmıştı. Herkes hediyelerini takarken ben uzaktan izliyordum. Devran ve Avşin'in üzerine takı takılmıyordu. Takı merasimi bittiğinde ben ayağa kalktım. Herkes bana bakarken, cebimdeki dedemin sedefli kutusunu çıkardım. Ayakta duran çiftin yanına geçerek, gür sesimle;
"Ben hediyemi Mustafa ağa olarak değil, Avşin'in yeğeni olarak takıyorum. Dedemin Avşin'e mirası, Mizgin sultan ile Hamza ağamın alyansı. Dilerim Allah'tan yuvanız da evliliğinizde onlar gibi saygı ve sevgi çerçevesinde geçer. Rabbim mutluluğunuzu daim etsin"
Alyanslarını parmaklarına takıp yerime, ağaların yanına geçmişti. Benim yerime oturmamla yemek servisi başladı. Yemeklerimizi yerken, birden sanki içim ferahlamıştı. Bir an sanki salon aydınlanmıştı. Üzerimde siyah ve griden oluşan çok hoş pantolon tunik takımıyla Meryemce salondan içeriye gülerek girdi. Önce annemlerin yanına geçti. Herkesle ilgilendikten sonra Babamların yanına geçti. Leyla ile bir şeyler konuştuktan sonra, Sultan ablaların yanına geçti. Onlara bir şeyler dedikten sonra Sultan abla gülerek ayağa kalkmıştı. Onlar salondan çıkarken, Meryemce daha hiç oturmadan, Devran ve Avşin'in yanına gitti. Dikkatimi çeken Ertuğrul'un gözleriyle her şeyi takip ediyor oluşuydu. Devran ile milletin için de sarılamasa da Avşin'e sıkıca sarılmıştı. O esnada Ertuğrul yanlarından geçer gibi yapıp Avşin'in arkasından bir şey vermişti Meryemceye. Avşin ile bir iki güldükten sonra elinde gümüş rengi kalem ile yanımıza doğru gelirken, Behçet ağa arkada oturan kızına baktıktan sonra;
"Bazı kızlar, babalarına ve kocalarına gururdur. Ağam Hanımağamızın bakışları seni aratmıyor. Hamza ağam zamanında fazla çıkarmazdı, Mizgin hanımı çünkü Mardin kızıydı, sert ve naifti. Fakat görüyorum ki Hanım ağamız hem naif hem dediğin gibi güçlü ve sert senin gibi. Her baba yiğidin harcı değil böyle kadınları taşımak"
"Allah razı olsun Behçet ağa, fakat böyle konuşma sonra itler yalanmaya başlıyor"
"İtler ancak yalanır ağam, hiç kimse senin gibi, asil kurt gibi değil ki canlarını alırsın da ruhları duymaz"
Masada ki herkes Behçet ağayı başıyla desteklemişti. Meryemce yanımıza gelip elini omzuma koyarak;
"Muhabbetinize dahil olmak isterdim fakat hanım ağa olarak misafirlerle ilgilenmem gerek hoş geldiniz demek istedim"
Herkes saygıyla tebessüm ederek, başını salladığında ben karımla gurur duymuştum. Ben karımın peşinden bakarken, Cavit ağa ile Savaş'ın konuşmasına kulak misafiri olmuştum.
"Savaş ağa, bana bir kız bulsak"
"Nasıl yani"
"Evdeki karıda iş yok üç çocuk doğurdu kendini saldı. Vursam bir ayrı dert, yatağa çağırsam ayrı dert"
"Oğlum ne demişler kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin. Cavit ben seni düğünden sonra birine götüreyim gönlünü gözünü doyur"
.........................
MERYEMCE...
Mustafaların masasından ayrıldığımda Devran yerinden kalkmıştı. Gülcan'a gözlerimle yapmasını söylediğimde, Gülcan ayağa kalkmıştı ki benim yeni kızım hemen Gülcan'ın yanağına bir öpücük kondurup Avşin'in yanına giderek oturmuştu. Berfuyu gözlerimle severek annem ile Sare teyzemin arasına oturacakken, Zümrüt hattabı susturamıyordu. Hattabı kucağıma alıp salonda gezmeye başladım. Minik yakışıklımı severken, salonun ışığı kısıldı. Herkes ne oldu diye bakarken, müzik esat kabaklının eseri oğlum çalmaya başladığında, içeriye 7 tane özel harekat kıyafetli polis girdi. İçlerinden biri eliyle Avşin'e kalkmasını rica ettiğinde, Berfu yardım etmişti. Avşin ortada dururken, Devran üniformasıyla içeriye girdiğinde Avşin'in gözündeki gurur benim için dünyalara bedeldi. Devran, Avşin'in anlından öptüğünde salonda büyük bir alkış kopmuştu. Devran arkadaşları bir şey diyecek diye beklerken, özel harekatçılardan biri gür bir sesle dikkat çekince, herkes salonun kapısına bakmıştı. Bozkurt bıyıklı Gaffar komutan içeriye gülerek girdi, yanında bir doksanlık bir yiğitle. Uzun boylu özel harekatçının elindeki gümüş kutunun ne olduğunu biliyordum.
Gaffar komutan rahat dedikten sonra, Devranın alnından öpüp, yanındaki özel harekatçının elinde tuttuğu kutuyu açtı. İçinden çıkan Kuran'ı kerimi ve Türk bayrağını Avşin'e teslim ettiğinde tekrar bir alkış kopmuştu. Gaffar komutan bize döndüğünde göz göze geldiğimizde başımı eğmiştim. Gaffar komutanın yanındaki özel harekatçı gür bir sesle;
"Ben Mehmet Akif Bozkurt, Ankara gölbaşı özel harekat timinin ister komutanı deyin ister baş komiseri. Bizler hepinizin evladı kardeşiyiz. Bizim için mesleğimizde evlenmek büyük başarıdır. İstemeyiz arkamızda ağlayan olsun. Her kadın, her bacımız kaldıramaz bizim mesleği. Ben kendim şehit oğluyum, biz iki kardeşiz babamız öldüğünde yemin ettik, bu vatanı biz koruyacağız diye abim, Bordo bereli yüz başı Yiğit Bozkurt. Bu salondaki bütün herkese sözüm satmayın bu güzel vatanı, kürdüyle, türküyle, lazıyla, çerkeziyle, azerisiyle biriz biz tekiz. Bir bayrak altındayız. Benden bu kadar Allaha emanet olun"
Mehmet akif başkomiser geriye çekildiğinde, Gaffar komutan gür sesiyle;
"Bizler böyle mehmedim gibi yiğitlerimiz olduktan sonra bir ölüyoruz bin diriliyoruz. Benim sözüm bu salondaki bacılarıma kızlarıma bizleri sizler yetiştiriyorsunuz. Sağlam adam gibi adam yetiştiğimizde ne yiğitler çıkıyor bizden bir görseniz. Şimdi size desek ki savaş var kaç kadın dökülür. Eminim içinizde sağlam bir nene hatun çıkar, bir nene hatun, bir şerife bacı daha niceleri vardı. Eminim sizde onlar gibisiniz. Şuradaki kucağındaki bebeğiyle bana bakan kızım"
"Buyurun"
"Kucağındaki, karnındaki"
"Bu vatana abilerimin hepsini, kocamı dayı.. dayılarımı, karnımdaki, kucağımdaki bütün oğullarımı gözümü kırpmadan feda eder, vatan sağ olsun derim . Nene hatun gibi evlatlarım anasız yaşar da vatansız yaşayamaz der bende çıkarım, düşmanla kalleşle çatışmaya"
"Ne yaptın kızım, Senin gözlerinden belli zaten, Allah razı olsun"
Gaffar komutan yanındaki askerlerini toplayarak salondan çıktığında Yerime oturuyordum ki salonda Mustafa'nın gür sesi yankılandı. Ayağa kalkarak salonun ortasına geldi. Hepimize baktıktan sonra;
"Az önce salondan çıkan Komutanın dediği gibi bir şeyler söylemek istiyorum. Ben Mustafa Hamza hepinizin 39 yaşındaki ağanız ama ben önce evladım. Benim gül kokulu bir anam var, sonra abiyim cennetten çıkma kız kardeşlerim var. Kadınlarımız bizi biz yapan varlıklarımız. Allah teala havva annemizi adem (a.s) kaburgasından yarattı. Peygamber efendimiz bir hadisinde ne diyor '"Allah'a ve ahiret gününe iman eden, bir meseleye şahit olduğu, gördüğü zaman ya hayır konuşsun veya sussun. Kadınlar hakkında iyilik ve hayır tavsiye ediniz. Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı da üst tarafı, uç kısmıdır. Eğer onu doğrultup düzeltmeye kalkışırsanız, onu kırarsınız. Kendi hâlinde bırakırsanız daima eğri kalır. Öyle ise birbirinize, kadınlara iyi davranmayı tavsiye ediniz." Kadınlarımız bizim en narin en güzel emanetlerimiz. Onlara yaptığımız her şeyin ecrini de, cezasını da Rabbimden alacağız. Biz ne yapıyoruz bize oğullar vermeyince, dövüyoruz. Sokağa çıktı diye hakaret ediyoruz. beş harflik kelime kadın bir sürü karşılığı var anne, kız kardeş, kız evlat, kadınlarımız her yerde. Önce onlara saygı duymak zorundayız ama biz ne diyoruz aman elimizin kiri aman bu gider başkası gelir. Hele bir laf var kadın değil mi karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyin. Koynumuza alırız bize bir kaç çocuk doğurur vücudu bozuldu mu bitmiştir o kadın değil mi. Bunları diyen adam değil, erkek olmak kolay hadi hepinizi adamlığa davet ediyorum. En son size geçenlerde okudum bir yazıyı ile konuşmamı sonlandırıyorum.."
Mustafa elindeki telefonuna bir şeyler yaptıktan sonra, derin bir nefesle;
Bir kadın çocuktur aslında..
Çocuk gibi davranmayı sever.
Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de
ister.
Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek
kadını Ama her kadın çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.
Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz,
ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.
Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez.
İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin.
Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler.
Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir.
Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında.
İçinde her zaman sevgiyi taşır.
Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz.
Sevdiklerini kolay kolay kıramaz.
Zor sever ama tam sever.
Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul
ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir.
Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız
Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.
Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz.
Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette.
Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acımak" duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını
bütünüyle elde edemezsiniz.
Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır
O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.
Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz.
Yalnızlık onun sığınağıdır
O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi
karar verir.
Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek
kaybedebilirsiniz.
Bir kadın bilgindir aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez.
Yaratıcılığının sınırı yoktur
Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler.
Hoyratça harcamaz yaratıcılığını sadece erkeğine saklar.
Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok
şanslısınız demektir.
Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.
Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey
ancak kadınlar olduğunda anlam
kazanıyor.
Yemek yemek, su içmek bile.
Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı
doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size.
Anlamıyorsanız, ne yazık ki yaşamıyorsunuz.
Son olarak ben anlıyorum ve Peygamber efendimizin dediği gibi' kadın erkeğin gelincik çiçeğidir.' ben gelincik çiçeğim olan karımı seviyor ve Meryemce hanıma saygı duyuyorum"
Mustafa sözü bittiğinde gelip anlımdan öpmüştü. Ne ara aktığını anlamadığım göz yaşlarımı baş parmağıyla sildikten sonra yerine geçti. Su içip kendime geldiğimde, Meriç istediğim çantayı getirmişti. Beraber Avşin ve Devran'ın yanına geçmiştik. Çantadan çıkardığım orta boy sandığı açarak salona döndüğümde Devran'ın benden ricasını yerine getirecektim.
"Bu sandıkta ki bilezikler, Devran beyin annesinin bilezikleri ve kıymetli rahmetli annesin ve babasının alyansları hayır ve uğur getirmesi dileğiyle. Sabah eniştemiz benden rica edince, ben verdim. "
Bulut amca ile göz göze geldiğimizde gözünden düşen bir damla yaşı sildiğini görmüştüm. Çantadaki diğer kutuyu çıkardığımda, Gülcan yok artık demişti. Gerdanlık kutusunu açıp;
"Bu gerdanlık Rahmetli dedemin anlatmasıyla çizilip yaptırılmış bir gerdanlıktır. Avşin için bana bırakılmıştır"
Avşin ağlayacakken, sakın demiştim. Çantadan çıkardığım iki kutuyu Meriç'in eline bıraktım. salona tekrar dönerek;
"Bilen bilir ben Trabzon kızıyım. Eminim hepiniz çok güzel hediyeler verdiniz. Ben hanım ağa olarak değil Mustafa Hamza ağanın Trabzonlu karısı olarak hediye mi taktim ediyorum."
İlk Trabzon hasırı kemeri çıkardığımda Emrah'ın vay dediği kulağıma gelmişti. Kemeri taktığımda diğer iki kutuyu açtığımda iki tane Trabzon hasırı bileziği bileklerine takmıştım. Yerime geçiyordum ki Emrah salonun ortasına gelip yanımda durdu. Mustafadan korktuğu belliydi. Derin bir nefes alıp;
"Devran enişteee"
"Söyle paşam"
"Sen bence Avşin halam için koruma tut, baksana hanımağam bir geldi, herkesin taktığını bir seferde taktı"
"Sen merak etme ben korurum halanı"
Salonda herkes gülmeye başladığında, ben Emrah'ın koluna girerek masaya götürdüm. Başağın yanına oturduğumda, Gülşah'ım yüzü bana doğru annesinin kucağında uyuyordu. Parmağımla burnunu severken, salonda tango şarkısı çalmaya başladığında, yok artık demiştim. Piste Hazar abimle, Leyla yavaşça çıktığında bende yerimden hızlı olmaya çalışarak kalktım. Ertuğrul'la göz göze geldiğimde ışıklar demiştim. Işıklar loş olduğunda herkes Hazar abimle, Leyla'nın haddinden fazla samimi olan tangosunu gözünü kırpmadan izliyordu. Leyla ile Hazar abim kendilerini bizden soyutlamış gibiydiler. Tangonun sonunda Leyla, Hazar abimin dizine doğru yatar vaziyetteyken ışıklar yanmıştı. Herkesin ıslık ve alkışıyla kendilerine gelmişlerdi. Gülerek yanımıza geldiklerinde Baran abim ve Bedirhan abim aynı anda;
"Salon erkeği, ölüm Hazar"
Beşimiz sessizce gülmeye başladığımızda, kocamla göz göze gelmiştik. Hafif göz kırptığımda gülerek başını eğmişti.
................................................
Salon boşalmaya başladığında babam ve Mustafa misafirleri yolcu ediyordu. Mustafa birden yanıma gelip;
"Kızım ve oğlum parkta yok Meryemce"
"Ah ağam ah, onlar çoktan bizim odamızda konakta uyuyorlar. Sultan ablalar giderken gönderdim"
"Arayacağım "
"Ara yakışıklım"
Mustafa gülerek yanımdan uzaklaşırken, onu izliyordum. Biriyle konuştuktan sonra gülerek göz kırpmıştı bana. Devran ve Avşin'i bir haftalık İstanbul'a göndermiştik. Salona baktığımda tek bayan ben kalmıştım. Baran abim ve Bedirhan abim herkesi bizim konağa götürmüştü. Salonda Babam, amcam, Ünal amca, reşat dayım bir masada oturuyordu. Ayakta Hazar abim ve Mustafa otelin müdürüyle konuşuyordu. Konuşmaları bittiğinde yanıma gelmişlerdi. Hazar abime ;
"Leyla konağa gitti de bana"
"Yok biz Tango yaptıktan sonra bir telefon geldi. Kulağıma birazdan geleceğim dedi gitti"
"Gelmedi mi"
"Gelmedi"
Kapının yanında duran tylora kapıyı işaret ettiğimde hemen kapı kapanmıştı. Kapı kapandığında herkes bana bakıyordu. Reis, Pars ve Ertuğrul salona yanımıza geldiğinde telefonum çaldı. Hoperlörde açtım.
"Efendim"
"Ahh bayan ateş, her daim güzel kadın. Ses tonun bile adamı yatağa çağırıyor neyse konumuz bu değil. Bayan ateş, sevgili Leyla'n benim yanımda. şimdi Leyla için Antalya'daki iki malikanenin bana devre ediyorsun, üstüne 2 milyon dolar hazırla yoksa manevi bacın veya kızın kadınım olur ve bütün çığlığını bütün Mardin'e duyurum"
...............................................
Yazım hatam varsa aff ola...
Sizi seven çatlak yazar...
Allaha emanet olun...

Bölüm : 26.07.2025 20:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Düğün dernek...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...