68. Bölüm

Güneş olmadan...

Aslıhan k.
ahan5354

LEYLA...

Gözlerimi açtığımda hala yorgundum. Hazar'ın biz bize kına istemesi üzerine dün büyük kınamı yapmıştık. Ağalar herkes oradaydı. Yoğun ama keyifli geçen büyük kınadan sonra konağa geriye geldiğimizde Mustafa abimin getirdiği imamla dini nikahlarımız tazelenmişti. Meryemce Musab ve Ekin'in nikahlarında tazeletmişti. Gece geç saate kadar Hazar'la damda onun göğsünde sessizce öyle oturmuştuk. Allah katındaki kocam, geç gelen evim huzurum olan adam. Resmi nikahı düğün gününe bırakmıştık.

Ah Meryemce'm her şeyim olan kadın. Her yere yetişmeye çalışması, bana ailesizliğimi hissettirmemek için yaptığı çabası ona daha çok bağlanmamı sağlıyordu. Onu bulduğum yerde sarılıp huzur kokusunu içime çekiyordum. Bir bakıyorum annem olmuş çeyiz derdime düşmüş, bir bakıyorum babam olmuş düğün derdine düşüyor. En çok da abla olup evden uçup gideceğim diye hüzünleniyordu. Meryemce'm, ablam hiç bir zaman değişmedi. Ben onu nasıl tanıdıysam hala öyleydi. Anneydi, ablaydı, her şeydi hala. Dağhan abiyi fazla tanımasam da Mert ve Gülcan beni çok şaşırtıyorlardı. Öncelerini görmesem inanmazdım. O kadar çok değişip bencil bir kişiliğe bürünmüşlerdi ki. Mert benim ilk tanıştığımdaki bencil, egolu ukala ve ablasına saplantılı kardeşine dönüşmüştü. Meryemce onun her tatilde bir yerlere gitmesine onun için izin verirdi. Mert ondan ne zaman uzaklaşsa kendini benimle birlikte Hünkarların içine atardı. O zaman sakinleşirdi. Mert çok iyi bir mimar olsun diye yanına kabul ettiği asistanlarının nasıl bir zehir olduğunu ben görüyordum. Hele Gülcan, o ayrı bir değişim göstermişti. Gülcan mesleğinde çok iyi bir doktor olmasına rağmen Meryemcenin gözünün içine bakardı yol göstersin diye. Bu hallerini ben ona yakıştıramazken Meryemce yıllar önce bilmişti. Onunla bir gece evinin, yuvamızın terasında göğsüne yattığımda saçımı severken söylemişti. Dün gibi kulaklarımda çınlıyordu Gülcan'ın değişimini gördükçe. Nasıl da bu günü görerek demişti;
"Herkes değişir minik serçem. Sen değişmezsin ama Gülcan bile değişecek. Bak değişebilir demiyorum değişecek güzel kızım. O hayalini kurduğu, gençliğinde deli gibi görmeden aşık olduğu adamı bulsun, hemen değişecek. Arkasına bile bakmadan çekip gidecek kıvırcığım."
Meryemce gibi bir ablam olduğu için ne kadar Allah'a dua etsem az kalıyor.

Düşüncelerle ne ara gözümü kapattım bilmiyorum ama yanağıma konulan elle gözlerimi açtım. Hazar yatağımda tam bel boşluğumda oturuyordu. Ben onun gözlerine tebessümle baktığımda yavaşça bana yaklaşıp alnıma dudaklarını bastırdığında tekrar huzurla gözlerimi kapadım. Kocamı hissederken, yanağımı severek; "Günaydın ceylan gözlüm. " dediğinde gözlerimi açtım. Yanağımdaki elinin üzerine elimi koyarak;

"Günaydın Hazar'ım"

"Neyin var ceylanım, pek düşüncelisin. Odaya girdim fark etmedin"

"Hiç düşünüyordum cesur yüreklim"

"Ne düşünüyor benim gönül işleri avukatım"

"Üniversitedeki dönem ödevim olmasaydı, ne olurdu onu"

"Ne olurdu güzel kıvırcığım"

"Hiç olurdum. Rabbim hiç bir şeyi nedensiz yapmıyor. Meryemce önce patronum oldu. Bir baktım ablam oldu. Annem gitti, annem oldu. Hiç olmayan babam oldu. Düştüm elleriyle yaralarımı tedavi etti. Hiç bir zaman beni yalnız bırakmadı. Hiç bir zaman dizinin dibinden ayırmadı. Şimdi bakıyorum kendine verdiği koskocaman aileyi bana da verdi. Şimdi tam karşımda elini yanağıma koymuş olan, huzurumu, koca çınarımı, derdimin dermanını verdi."

"Dila'mın kocaman kalbi ve kocaman bir sevgisi var"

"Ah onun güzel kalbi. Onun sevgisinin de, öfkesinin de, nefretinin de sınırı yok. Mert'i düğünümüze getirtmedi. Dün sabah Nisa'ya dayanamadığı için sen istiyorsan çağırayım dedi ama Nisa yok istemiyorum abla dedi. Meryemce o kadar güzel bir yürek işte"

"Kıvırcığım "

"Efendim Hazar'ım"

"Mert hep böyleydi aslında diyorsunuz, Meryemce nasıl katlandı"

"Mert değişmişti ama Meryemcenin İstanbul da olmaması onu eski Mert yaptı. Boşuna demiyorlar can çıkar huy çıkmaz diye. Hoş Meryemce, İstanbul'da olsaydı Mert için hiç iyi olmazdı"

"Neden ki"

"Meryemce yemin etmişti, seni öyle bir döverim ki demişti. Dua etsin şuan kendinden uzak tutuyor. Hazar benim böyle bir erkek kardeşim olsay-"

Hazar hızla elini yanağımdan çekerek;

"Ben Mustafa gibi sabretmem gebertirdim. Seni kimse ama kimse öyle üzemez, kıramaz, ağlatamaz. Senin canını yakanın eceli olurum eceli. Bu dediklerime kendimde dahilim. Herkese ateş olurken sana su olurum, gül bahçesi olurum. Bir gün canını yakarsam, işte o dakika Allah benim canımı alsın. Sen benim öksüzüm, yetimimsin. Senin gözünden düşecek bir damla yaşa bin adam öldürürüm Leyla'm"

"Hazar ben seni çok seviyorum. Rabbim seni iyi ki gönlüme, ömrüme nasip etti"

"İyi ki güzel karım iyi ki. Hadi kalk yataktan da konağımıza gidip bakalım. "

"Ama kahvaltı. Biz bize son kahvaltı. Yarın biz bize kına var. Sabahtan çok kalabalık olacağız."

"Geleceğiz karım, geleceğiz"

"Tamam"

"Bükme dudağını"

Hazar'ın bacağında duran elini alarak içini öptüğümde gülerek;

"Neydi şimdi bu"

"Bilmem"

"Hadi kalksana "

"Şey sen odadan çıksan da öyle kalksam"

"Neden"

"Hani benim bütün kıyafetlerim konağa gitti ya"

"Evet"

"Hani dün sabah gitti ya "

"Eee hatun"

"Ya ben buraya gece yatmak için kıyafet ayırmamışım. Meryemce hiç kullanmadığı offf Hazar, gameş çık şu odadan"

Hazar yataktan kahkaha atarak kalktığında yanımdaki yastığı yüzüne fırlattım. Sağlam refleksleriyle yüzüne vurmadan yakalayarak;

"Kırmızı yanaklarına yakıştı. Ben şurada oturayım sen giyin"

"Hazar çık şu odadan, vallahi Mirza babamı ararım. Hazar beni sıkıştırıyor derim"

"Eminim dersin"

"Diyemez miyim"

"Bir tanem daha bana üzerimde gecelik var diyemedin. Mirza babama hiç diyemezsin"

"Öyle mi? tamam kabul ona diyemem ama ablama açık açık derim ve sevgili palasıyla yanımızda olacaktır eminim"

"Ooo büyük oynuyorsun hatun. Ben seni rahat bırakayım da sende rahat rahat giyin"

Hazar neredeyse koşarak odadan çıktığında, bende hemen yataktan kalktım. Banyoya geçerek elimi yüzümü yıkadım. Havluyla yüzümü kurulayarak odama tekrar girdiğimde yüzümdeki tebessümü aynadan gördüm. Mutluydum ben, huzurluydum. Dolaptan çiçekli elbisemi elime alıp yatağa bıraktığımda, Meryemcenin giyinmem için gece verdiği kahverengi uzun hırkayı da dolaptan aldım. Hızlı şekilde üzerimi giyinerek, kabarmış kıvırcıklarımı zorda olsa ördükten sonra hırkayı üzerime giymiştim. Telefonumu cebime koymuştum ki odamın kapısı çaldı. İçeriye girmesi için izin verdiğimde odama giren Mina ile yatağa oturdum. Yavaş adımlarla yanıma gelerek o da yatağa oturdu. Ellerini kucağında birleştirip ellerine bakarken ona doğru döndüm. Kucağıma oturttuğumda başını omzuma yaslayarak;

"Leyloş"

"Efendim prensesim"

"Sen şimdi gelin olup gideceksin ya"

"Evet prensesim"

"Başak teyzem gibi hep geleceksin dimi"

"Evet prensesim"

"Peki bende size gelebilirim dimi"

"Her zaman gelebilirsin. Mina'm senin bana söylemek istediğin bir şey mi var"

"Leyloş sen mutlusun dimi"

"Mina kızıyorum ama"

"Tamam kızma söylüyorum. Gülcan teyzemdi yengem oldu. Başak teyzem yine teyzem ama daha yakın teyzem oldu."

"Evet"

"Ama sen hiç bana teyze olmadın ki. Sen ve ben anneme anne dedik. Sen benim büsbüyük ablamdın. Ben sen gidince, ben Hazar amcamı değil, seni çok özlerim sen hep gel tamam mı Leyloşum"

Mina'ya sıkıca sarıldığımda içini çekmesiyle daha da sıktım. Başının üzerine dudaklarımı bastırıp huzurlu, sakin liman olan kokusunu içime çektikten sonra yanağımı başına yaslayarak;

"Her zaman geleceğim. Her akşam beni göreceksin hatta hafta sonları benimle olacaksın"

"Hazar, aşkım amcam bana kardeş almak için seninle konuşmaz mı?"

Yanağımı başından kaldırıp yüzüne bakarak güldükten sonra ellerimi yanaklarına koyarak sessizce;

"Hafta sonları konuşmasın benimle kardeş için ben söylerim ona"

Mina sıkıca boynuma sarılıp yanağımı öptüğünde bende yanağını öperek kucağımda onunla beraber ayağa kalktım. Kucağımda Mina'm yavaş yavaş merdivenlerden indiğimde avlunun ortasında Hazar ve Mustafa abimi gördüm. Onların yanına gittiğimizde Mustafa abim kaşları çatık bana günaydın dedikten sonra kollarını Mina'ya uzattı. Mina babasının kucağına geçtiğinde başını hemen omzuna yasladı. Hazar elindeki kalın şalı omzuma koyduğunda sabahın ayazıyla, sıkıca sarıldım. Hazar başıyla hadi dediğinde bir adım atmıştım ki Mustafa abim;

"Geç kalmayın ve Hazar dikkatli olun"

"Tamam ağam merak etme"

Hazar ile konaktan çıktığımızda araba tam kapının önünde çalışır durumdaydı. Meriç arka kapıyı açtığında arabaya bindiğimde diğer kapıdan Hazar da yanıma oturdu. Direksiyona geçen Meriç yola çıktığında başımı yavaşça Hazar'ın omzuna yasladım. Hazar dışarıya sessizce bakarken, dikiz aynasından fark ettiğim arabalarla elimi Hazar'ın bacağına koydum. Hazar bendeki irkilmeyi hissetmiş olacak ki elini hemen elimin üzerine koyarak;

"Ne oldu kıymetlim"

"Neden arkamızda bu kadar koruma var"

" Bir şey yok sevgilim. Sen düşünme bunları narin orkidem"

"Nasıl düşünmem ki, kaç gündür ne senin nede diğerlerin yüzü bir acayip. Mustafa Hamza ağam bildiğin pimi çekilmiş bomba gibi kaşları hep çatık."

"Ben ağayım her ne kadar Alibeyoğlu konağında oturuyor olsam da aşiretimin başındayım. Kimseye yansıtmasam da aşiretimin de başındayım. "

"Anladım sana, sana bir şey olmaz dimi Hazar beni bırakmazsın dimi"

Hazar başımın üzerini öptükten sonra kolunu kaldırıp başımı göğsüne yasladı. Elimi karnına koyarak yüzümü boynuna gizlediğimde Hazar'ın dudaklarını şakağımda hissettim. Burnundan nefes alarak şakağımı öptüğünde;

"Ama Hazar bir şey de"

"Tamam korkma ne bana ne de kimseye bir şey olmayacak. Sana abi olan adam olduktan sonra hiç birimize, hiç bir şey olmaz"

"Korkmuyorum. Sizin iyikiniz Mustafa abim ama benim iyikim Meryemce. O olduktan sonra hiç bir şey olmaz"

"Aynen sana katılıyorum. Dün akşam Mustafa kınada onu izlerken; "Bir gün ölsem gitsem sizi benim gibi canı pahasına koruyacak delikanlı bir karım var" dedi. Meryemce naif, kibar görünüyor ama o çok başka bir kadın. Cesur, korkusuz, sert biri. Bazen onun gözlerine ne görüyorum ben bile bilmiyorum"

Hazar dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi kapadım. Derin nefes almıştım ki Hazar'ın sesi kulaklarıma doldu.

"Meriç kaleye sür, konağa gitmiyoruz. Hanımınla baş başa kalalım"

..................................................

MERYEMCE...

Sırtımdaki ağırlıkla gözlerimi gülerek açtım. Başımı hafif kaldırıp saate baktığımda ezanın okunmasına yarım saat vardı. Başımı tekrar yastığa koymuştum ki sırtımdaki ağırlık enseme çıktı. Belimdeki eli daha sıkılaştığında derin nefes almıştım ki ensemdeki ağırlık yerini sıcak nefese bırakmıştı. Gözlerimi kapadığımda aşık olduğum davudi ses kulaklarıma doldu.

"Uyanıksın Meryemce kalk"

Sesindeki netlik ve sinirlilikle hızla yerimde dönerek dirseklerimle biraz doğruldum. Mustafa ile göz göze geldiğimizde zorda olsa yutkundum. Yatakta oturmuş yandan bana bakan adam kocam değil Azrail ağanın ta kendisiydi. Derin nefes alarak sesini düzeltmek için hafif öksürüp;

"Sen, sen iyi misin"

"Değilim hem de hiç iyi değilim"

"Neden, ne oldu ki"

Mustafa bir hiddetle yataktan kalkıp yüzüme baktı. Onun siniriyle yatakta oturup, açık saçlarımı geriye atarak;

"Ne oldu, neye sinirlendin"

"Sen bana nasıl söylemezsin. Nasıl benden gizlersin"

"Neyi söylemedim, gizledim senden"

"Tövbe estağfurullah ağızımı bozmayacağım. Karaca'yı it kopuktan kurtardığını"

"Önemsizdi, senin de canın sıkılsın istemedim. Eren mi söyledi"

"Hayır, dün kına salonunda Savaş iti söyledi. "

"Nasıl yani"

Mustafa işaret parmağını bana doğru sallayarak;

"Bir daha Meryemce, bir daha o içine ettiğimin arabasından korumasız, savunmasız çıktığını duyarsam, görürsem kırarım bacaklarını, duydun mu beni"

"Ama önemsizdi Mustafa Hamza"

"Aması yok deli kadın. Karaca veya olay önemsiz olabilir ama sen önemlisin. Sana bir şey olsaydı ne olacaktı. Karım, güzel sevgilim ben sakin durdukça düşmanlarım, itler beni ucu sivri çubuklarla dürtüyorlar. Perde arkasındaki Azrail çıkarsa hiç biriniz için hiç ama hiç iyi olmaz. Bu ateşin en yakınındaki sen olduğun için en çok sen yanarsın. Uslu dur. Ben zaten yeterince sorunla uğraşıyorum seni yıpratmak istemiyorum. Dün köpek hin bir gülüşle "Ne o Azrail karından ne kadar çabuk geçtin ki korumasız gezdiriyorsun." dediğinde öldürecektim iti"

"Tamam Azrail ağa tamam. Sabah sabah iyi fırça attın"

"Meryemce"

"Peki peki sakin ol. Düğün pazar günü sen nasıl bir önlem aldın. O büyük salonu tutmuşsun"

"Bu akşam Yasin gelecek. Dün herkes kınadayken salonun krokisini gönderdi. Gece de konuştuk"

"Ne konuştunuz"

"Devran'ın düğünü gibi onlar güvenliği sağlayacak. Son bir haftadaki olayları ona anlattığımda, daha sağlam güvenliği sağlayacaklar"

"Bu hafta neler oldu ki"

"Meryemce bizim yani benim ve Hazar'ın adamlarının içindeki hainleri tek tek temizledik. Bizler temiziz ama çevremdeki itlerin adamlarının veya dost aşiretlerinin içindeki hainleri bilmiyorum. Siz fark etmediniz ama salı günü çocuklar, dün Mina ölümün kıyısından döndün."

"Nasıl yani"

Mustafa'm yatağa tekrar oturup ellerini yanağıma koydu. Gözlerine bakarken dudaklarıma minik bir öpücük bırakıp geri çekildi. Kaşlarımı çatarak;

"Ne oluyor"

"Hadi karım kalk, benim sana güvendiğim gibi sende bana güven "

"Mustafa"

"Hadi cennet yüzlüm, en deli tarafım hadi"

"Tamam kocam buna da tamam"

"Bu akşam dayımlar ve Yusuf ağalar gelecek"

"Yarın kahvaltıya da Serdar babamlar gelecek"

"Sefa getirsinler ailen, özledim bir haftada kayın babam ve kaynanamı"

Mustafa'ya güldüğümde yanağımı öperek banyoya geçti. Yataktan kalktığımda beşikte sabahtan beri sesi çıkmayan oğullarıma baktım. Dün gece hafif gazları var diye sultan bitki çayı içirmişti yine oğullarıma vicdansız karı. Kendime gülerken kocam odaya girdi. Alnımı öperek;

"Ben müsaade edersen sabah namazımı kılıp çalışma odasına çıkacağım."

"Tamam sen kıl kocam"

Mustafa seccadesini eline aldığında bende banyoya girdim. Rutin işlerimi halledip lavaboya yaklaştığımda bir an başımın dönmesiyle durdum. Mustafa'nın salı gününden beri inanılmaz şekilde değişmesine canım sıkıldığı için her zamanki sıkıntım nüksetmişti. İştahım yine kapandı. En son pazartesi akşamı karnımı doyurmuştum sanki.
Başımı sallayarak abdest alıp odaya girdiğimde Mustafa'm odada yoktu. Benim için çıkardığı namaz feracemi üzerime giyip başımı bağladım. Yerde ucunu katlayıp bıraktığı seccadesini düzeltip namazıma niyet ettim. Kafamdaki düşünceleri silerek Allaha şükür namazımı kılmıştım. Yerde tesbihimi çekerken minik aslanlarım aynı anda ağlamaya başladılar. Biraz hızla yatağa oturduğumda aslanlarıma seslenmiştim. Bir anda susarak beni aranır gibi bakarken ilk Mirza'yı sonra Ömer'i kucağıma alarak yatağa koydum. Mirza'yı tekrar göğsüme aldığımda, çok acıktığı belliydi. Reha dayısı gibi bakan minik aslanım karnını doyururken, Ömer'e gözüm takıldı. Babası gibi kaşları çatık eli ağızında öylece etrafa bakıyordu. Hafif Mirza'yı rahatsız etmeden eğilerek oğlumu üzerindeki tulumdan tutarak bacağımın yanına çektim. Ömer ile göz göze geldiğimizde içimdeki gurur beni mutlu etmişti. Ömer'im, Hamza'm ah benim koca yiğit olacak aslan parçam. Elimle yanağını severken oğlumla konuşmaya başladım. Ömer hiç kıpırdamadan bana bakmaya devam ederken, kucağımdaki oğlumda karnını doğurmayı bırakmış beni izliyordu. Onun haline gülerek parmağımla onunda yanağını severken yanıma koydum. Ömer'i kucağıma aldığımda içimdeki gurur, huzur çoğalınca nefesim kesildi. Aklıma gelen anıyla gözümden yaşlar dökülürken kulağımda çınlamaya başlayan sesle bir anda sus diye bağırmıştım. Bebeklerim bağırmamdan rahatsız olmuş olacaklar ki dudaklarını büktüler. Ömer'i karnını doyurması için göğsüme yaklaştırdığımda, hemen karnını doyurmaya başladı. Mirza'nın yanağını severek öylece dururken, aynı ses kulaklarımda çınladı. "Eğer oğullarımı üzer, bir dediklerini iki edersen, dilerim Allah'tan sana evlat sevgisi tattırmasın"

Başımı sallayarak sesten ve anıdan kurtulmaya çalışırken aynı anda sağ elimin baş parmağıyla, sol elimin işaret parmağın tutulmasıyla oğullarıma baktım. Ah benim babaları gibi beni geçmişten çekip alan prenslerim.
Karnını doyuran Ömer'i de Mirza'nın yanına koyduğumda, Ömer hissetmiş gibi başını Mirza'ma doğru çevirdi. Onları öyle bırakıp yataktan kalktım. Etraflarına yastık koyarak odamı toplamaya başladım. Kirlileri banyodaki kirli sepetine atarak odaya tekrar döndüğümde, odamın kapısı çalındı. Mina'nın geldiğini anladığım için neşeyle gel dediğimde, kapım yavaşça açıldı. Mina'm yavaşça içeriye girip kapıyı usulca kapadı. Uzun koltuğuma oturup elimi ona doğru uzatarak;

"Günaydın Asi ağanın asi kızı"

"Günaydın babamın deli karısı"

"Mina"

"Şaka yaptım anneciğim."

"Uyuz Mina "

Mina bana hiç pas vermeden yatağa ayak ucundan çıkarak kardeşlerini usulca öpüp yanıma gelirken odamın kapısı açıldı. Mustafa odaya girdiğinde hangisine bakacağımı şaşırdım. Mustafa şakağımı öperek yanıma oturduğunda, elimi bacağına koydum. Mina bacaklarımın arasına girerek ellerini bacaklarıma koyarak gözlerime baktı. Mustafa'nın bacağındaki elimi çekip kızımın yanağını severek;

"Neyin var nefesim"

"Anneciğim"

"Çiçeğim"

"Annem, Ben bu gün biraz erken okula gidebilir miyim"

"Neden annem"

"Samet ve Delfin'le oturuyoruz sınıfımızda"

"Samet ve Delfin senin samimi arkadaşın galiba artık"

"Evet. Onlar çok güzel arkadaşlar. Hem biliyor musun Samet bir gülüyor bööyleee yanakları içine giriyor. Onlara şaşkınca bakarken, Delfin de bana gülüyor. Hem sonra senin gibi upuzun siyah kirpikleri var Samet'in sanki böyle kaşına değiyor anne biliyor musun"

"Peki Delfin nasıl bir kız"

"Ay o aynı sindirella, öyle güzel altın gibi saçları var ki anne. Hımm sonra Leyloş gibi ağızına ne geldiyse söylüyor. Öğretmenim dün gülerek onun saçlarını severken dedi ki benim dobra kızım dedi ona"

"Sana bir şey dedi mi"

"Evet bana hanımefendi kızım diyor"

"Samet'e bir şey diyor mu"

"Ayyy, ona yakışıklı beyefendi uslu oğlum diyor. Anne biliyor musun? ben onları amcam ve Leyloşumun düğününe çağırdım. "

"Ne dediler"

"Onlara babamlar çoktan davetiye göndermişler"

"Gelecekler mi peki"

"Evet gelecekler"

"Çok güzel prensesim"

"Anne ben o pembe elbiseyi giymek istemiyorum"

"Ne giyinmek istiyorsun kızım"

"Ben o mavi kelebekli elbisem var ya hani"

"Evet "

"Onu giyinmek istiyorum. "

"Neden kara kuzum"

"Çünkü şey "

"Ney "

"Samet benim için annesine mavi gömlek giymek istediğini söyleyecekmiş, Delfin de beyaz elbise giyecek diye onun içinde beyaz pantolon giyecekmiş. Sen benim başıma o beyaz kurdeleden olan tokayı takarsın dimi anne"

Göz ucuyla kocama baktığımda boyun damarları oklava gibi çıkmış, gözlerini kızıma dikmiş öylece duruyordu. Mina babasının onu kıskandığının farkında bile değil konuşmaya devam etti.

"Anneciğim ben güzel bir kızım dimi"

"Evet annem"

"Biliyorum Samet'te öyle diyor "

Ağızımı açmıştım ki Mustafa hafif eğilip kızımızı kucağına aldı. Sıkıca sarılıp başını öptüğünde Mina babasına sırnaştı. Mustafa bacağına kızımızı oturtup, sol eliyle yanağını severek;

"Sen çok güzel bir kızsın. Benim kıymetli gonca gülümsün. Sen babana güzelsin, başkalarına değil. "

"Babacığım"

"Mina'm "

"Babacığım giyebilirim dimi mavi kelebekli elbisemi"

"Giyemezsin. Güzel şeker gibi pembe elbiseni giy."

"Neden babacığım "

"İşte sen pembe elbiseni giy. Samet bey istediğini giyebilir"

"Ama baba"

"Konu kapanmıştır Mina Dila Alibeyoğlu. Şimdi doğru odana gidip iki gecedir giydiğin mavi pijamalarını çıkarıyorsun. "

"Baba beni üzme, lütfen giyeyim"

Mustafa, yavaşça kızımız yere bırakıp;

"Hadi Mina"

Mina arkasını dönüp ters bir şekilde baktıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladığında arkasından seslendim. Mina durup bana baktı. Gözlerinde gördüğüm hüzünle canım sıkılsa da Mustafa'nın otoritesini yıkmamak için sözünü çiğnemedim. Babasından biraz çekinmesi benim için çok iyi olacaktı. Derin bir nefes alıp;

"Anneciğim odanda oyalanma olur mu hemen gel"

"Peki anne"

Mina odadan çıktığında kapıyı yavaşça kapadı. Ayağa kalkıp yavaşça yatağa yaklaştım. Oğullarım kendi halinde keyifli sesler çıkarırken hızla kocama dönerek;

"Ne yapıyorsun sen ağa"

"Ne yapmışım "

Mustafa'nın yanına oturup elimi yanağına koyarak;

"Kocam, o daha çocuk kurban olayım"

"Pazartesinden beri Samet aşağı, Samet yukarı. "

"Ne var Mustafa'm. Arkadaşını anlatması normal değil mi"

"DEĞİL"

"Mustafa'm"

"Meryemce ben babasıyım bu kızın"

Mustafa'ya hafif gülüp yanağını öptüm. Kaşlarını çatarak bana bakarken elimle bacağıma vurdum. Başını yavaşça bacağıma koyduğunda saçlarını severek;

"Mustafa'm benim kıskanç kocam. Bak ben sana çok modern baba ol demiyorum. Tabi kendinden ödün verme, senin bir yapın var. Pazartesi akşamı Mina'ya dediklerimi hatırla. Bir sıkıntısı derdi olduğunda başkalarına değil babasına gelsin. Şimdi anlattıkları sakince dinlersen seni daha da benimseyecek. Sen şimdiden kükrersen olmaz. Onu biz yetiştireceğiz. İlmek ilmek işleyeceğiz. Yeğenlerini fark ediyor musun? Kızımız onlara bakıyor, bize bakıyor. Korkma senin kızın abileri, abları nasıl davranıyorsa öyle davranacak. Sizin aileniz ahlaklı, edepli, saygılı. Şimdi kızımızı kısıtlarsan, sinirlenirsen senden kaçacak. Onu dinle, onu dinledikçe babasına daha bağlı olacak. Başka erkeklere gidip derdini dökmeyecek. Benim babam var, her ne yaparsam yapayım. Beni sıkıca kollarımdan tutup kaldıracak, koruyup kollayacak babam var desin. Ben düşsem de babam kaldırır diyecek. Elbet hatalar yapacak, elbet bize karşı gelecek ama yine babam var diyecek. Sadece onu dinle, ona ufacık şeylerle kızma. Şimdi sana bir soru; üniversite de başı sıkıştığında, seni mi arasın baba yetiş diye yoksa kalkıp Sinan'ı mı arasın abi sıkıştım diye"

"Her zaman ilk dudaklarından baba dökülsün kızımın"

"O zaman"

"O zaman Samet beyle iyi geçineceğiz."

Mustafa'ya güldüğümde yüzünü tamamen bana çevirip gözlerimin en derinlerine bakmıştı. Sakallı yanağını severken;

"Ben o ölene kadar yetiş veya sıkıştım diyemedim. Bilakis o beni peşinde en rezil yerlere taşıdı."

Mustafa hızla bacağımdan başını kaldırıp, sıkıca sarıldı. Yüzümü boynuna gizlediğimde şakağımı öptükten sonra;

"Meryemce sus anlatma"

"Yok iyiyim. Bir gece odama geldi. Temmuz ayı çok sıcak olduğu için penye geceliğimi giyip yatağıma uzanmıştım ki bileğimden tutup kalk gidiyoruz dedi. Nereye gidiyoruz bile diyemedim. Kendimi arabada buldum. Üzerimdeki siyah dar penye gecelik elbise gibi dursa da gecelikti sonuçta. Arabayı durdurduğunda geldiğimiz yere baktığımda hiç şaşırmadım, her zaman ki pavyondu. Ona baktığımda o keyifle gülerek; '' Büyük bir parti var ve sen benim yanımda durmak zorundasın" dediğinde partiden kastının ne olduğunu biliyordum. Arabadan indiğinde benim inmemi bekliyordu. Benim inmeyeceğimi anladığında benim tarafıma gelerek kapımı açtı. Bileğimden çekerek dışarıya çıkardığında ağlamak istemiştim. Zorla içeriye çekerken insanların bana acıyarak bakmalarıyla daha da canım yanıyordu. İçeriye girdiğimizde içki ve sigara kokusu ciğerlerime eziyet ederken nefesimi tuttum. Loca gibi bir yere geçtik. Arkadaşları tek tek gelmeye başladıklarında, masaya da içki servisi başlamıştı. Onun yanından kalkıyordum ki bileğimden tutup; "Bu gece locadan çıkmayacaksın ve sende içeceksin." dediğinde başımı hayır manasında sallasam da rakı bardağını dudaklarıma dayadı. Yanımıza gelen bir arkadaşı çenemi sıkınca birinci bardağı resmen ağızıma döktü. Peş peşe herkesin önündeki bardakları alarak bana bir şişe rakıyı sek içirdi. İki gündür, iki gündür"

Nefesim bir anda ciğerlerimde hapis olunca Mustafa, başımı boynundan kaldırıp;

"İki gündür ney"

"O zaman iki gündür açtım. "

"Neden"

"Çünkü cezalıydım"

"Meryemce güzel karım anlatma. Ben yeterince sinirliyim. "

"Peki"

Mustafa sıkıca sarılıp dudaklarını boynuma bastırdı. Bir kaç defa öptükten sonra kulağıma yaklaşarak;

"Senin karanlık kuyunu yıkmadan, temizlemeden ölmeyeceğim. Sen ve ben yaşlandığımızda geçmişimize bakıp "iyi ki " diyeceğiz. Senin bütün yaralarını saracağım"

Kalbimde çoğalan aşkla, sevgiyle kocama iyice sırnaştığımda, kapımız çaldı. Mustafa rahat bir şekilde gel dediğinde Mustafa'dan uzaklaşmak istesem de bırakmıyordu. Kocam nasıl gel dedi anlamadım ama kapının önünde bakıştığım Sare teyzemle kıpkırmızı kesildim. Kendimi geriye çekmek istesem de Mustafa sakinleşmeye uğraştığı için ne gel dediğinin farkındaydı, nede gelen kişinin. Mustafa hafif boynuma dudaklarını bastırmıştı ki Sare teyzem bana sus dedikten sonra odadan çıktı. Mustafa başını kaldırıp;

"Az önce kapı mı çalınmıştı"

"Evet"

"Ve ben gel dedim dimi"

"Evet kocam"

"Kime yakalandık"

"Sare teyzeme"

"Oy tamam, teyzem zararsız"

"Kalk rezil olduk. Birde teyzem zararsız diyor. Hadi avluya çıkalım"

"Tamam sevgilim"

Mustafa dolaptan takımını alırken ben oğullarımızı giydiriyordum. Bu kadar sessiz ve sakin durmaları çok hoşuma gidiyordu ama bunların ayaklanmış hallerini düşünemiyorum. Böyle asi babanın böyle sakin çocukları olacağını hiç sanmıyorum. Oğullarımı ana kucaklarına koyarak yere koyduğumda Mustafa yanağımı öpüp oğullarımızla birlikte odadan çıktı. Üzerime hardal sarısı geniş pantolonumu ve siyah ayak bileğine kadar uzun, dizimin hizasında yırtmacı olan tuniğimi giydim. Başıma siyah tülbentimi bağlayarak odadan çıkıyordum ki ayağımdaki terliklerle kendime geldim. Ayağıma yumuşak deriden siyah babetlerimi giydim.
Avluya çıktığımda havaların bir garip olmasından kaynaklı tekrar avluya kurulan sofraya doğru yürürken Sare teyzem yanına çağırdı. Onun yanına yaklaştığımda elimi tutarak kenara çekti beni. Avluya kenardan baktıktan sonra bana dönerek;

"Meryemce'm, benim güzel kızım. Kocanı sakin tut. Bu aralar haddinden fazla gergin ve sinirli. O size silahla saldırdıkları zaman ki gibi sen su ol kocana olur mu"

"Bir şey mi biliyorsun teyze"

"Bir şey bilmiyorum teyzem. Benim bildiğim tek şey var, Mustafa'nın saklı tuttuğu asıl azrail gelirse masumların bile canını yakar. Sen onu durduracaksın."

Ağızımı açmıştım ki Sultan abla yanımıza geldi. Elini koluma koyarak;

"Beyim masaya gelsinler dedi"

Sare teyzem başını sallayarak masaya doğru yürürken Sultan abla hafif bana yaklaşıp;

"Kaç gündür yemek yemiyorsun. Yanakların içine çöktü."

"Tamam abla"

"Karadenizim ne olur yemek ye, dün akşam kınada başının döndüğünü fark ettim."

"Tamam abla söz yiyeceğim şimdi. Zaten bu halsizlikle hasta olursam serum yemeden ayağa kalkamayacağım"

"Tamam kızım"

Masaya yürürken Mustafa'm afiyet olsun demişti. Yerime oturduğumda Mina'm o kadar iştahla yiyordu ki onun haline gülerken, önüme konulan çayla Mustafa'ya baktım. Kocam tabağına masada ne varsa koyarken önümde tabak olmadığını fark ettim. Mustafa'nın önüne baktığımda benim tabağımı doldurduğunu anladım. Tabağı önüme bırakırken hafif eğilip;

"Salı gününden beri sabrediyorum, yemek yersin diye ama nerede. Bu tabak bitecek"

"Tamam ağam"

Çatalımı elime almıştım ki konağın kapısının açıldığını duydum. Çatalı tabağımın kenarına koyarak çayımdan bir yudum almıştım ki duyduğum peş peşe gelen seslerle yudum boğazımı yakarak mideme indi. Sağ omzumun üzerinden arkaya baktığımda yanıma gelen üçlüyle sinir kanımı kaynatmaya başladı. Derin bir nefes almıştım ki Gülcan, Dağhan ve Mert yanağımı öperek yerlerine oturdular. Başımı Mustafa'ya çevirdim. Kocam gayet sakin kahvaltısını ederken Mert karısını kolunun altına alarak;

"Allah razı olsun Mustafa ağam bizi yine bir araya topladı"

Gözümü sıkıca kapatıp bir iki derin nefes alarak gözlerimi açtığımda gür sesle;

"Sultan çayımı ve tabağımı al ve bana büyük bardak kahve getir. Türk kahvesi değil filtre kahve "

"Peki Karadeniz"

Kızlar önümdeki tabağı ve bardağı alarak mutfağa yürürken Mert bana seslenince ona döndüm. Mert şımarık şekilde gülerek;

"Abla nasılsın"

"İyiyim sen nasılsın, amcan nasıl"

"İyiyim abla, amcam da dün İstanbul'a geldi"

"İyi işlerin nasıl"

"Bizim ofise geçemedim daha ama kendi yürüttüğüm işlerim çok iyi ilerliyor"

"Hım gördüm nasıl ilerlediğini ay pardon duydum"

Mert tebessümle kahvaltısına devam ederken, Dağhan dikkati kendi üzerine çekerek;

"Meryemce"

"Efendim"

"Nasılsın, biraz keyifsiz gördüm seni"

"İyiyim, siz nasılsınız ne yaptınız"

"Çok iyiyiz, yeğeninde çok iyi. Evimizin bütün işleri bitti. Tamamen yerleştik. Buradaki eşyalarla, İstanbul'da ki benim ve Gülcan'ın eşyalarını gönderdiğin için çok teşekkür ederiz. İnan çok mutlu olduk"

"Göreve ne zaman başlayacaksın"

"Pazartesi tamamen görevdeyiz ikimizde"

"Hım sevindim. Buradaki dairenize Devran ve Avşin'i geçirdim. Orada daha rahat edeceklerinde inandığım için size de güzel bir oda hazırladık. Kahvaltıdan sonra geçer dinlenirsiniz"

"Teşekkürler Meryemce"

"Ne demek Gülcan"

Kahvaltı devam ederken Mustafa elini bacağıma koymuştu ki bacağımı çektim. Mustafa tekrar elini bacağıma koyduğunda bacağımı çekmek yerine elini elimle kendi bacağına koydum. Bizim bu durumumuzu yanımda oturan Hazar abim fark etmiş olacak ki bize doğru eğilip Mustafa'ya doğru;

"Dila'yı rahat bırak Mustafa, sende kalk git odana az sonra masayı devirecek gibi bakıyorsun"

Hazar abime baktığımda ilk defa bu kadar sinirli görüyordum onu. Başıyla kalk dediğinde yerimden yavaşça kalktım. Sultan abla elinde büyük kahve fincanıyla yanıma yaklaştığında Hazar abim gür sesiyle; ''Sultan abla Leyla içecekmiş kahveyi Meryemce öyle dedi " dediğinde hızlı adımlarla odama doğru gittim. Sertçe odamın kapısını kapadığımda soluğumu banyoda aldım. Kendimi kıyafetlerimle buz gibi suyun altına attığımda sinirim geçmek yerine katlanıyordu sanki. Ne kadar zaman orada öyle kaldım, hiç farkında değildim. Islak elbiselerle banyodan odaya geçtiğimde odada volta atan kocamla kaşlarımı çattım. Bana doğru bir adım atarak;

"Meryemce, bu ne hal"

"Sus nasıl ya, nasıl benim sözümü çiğnersin"

"Mert benim gözümün önünde olması lazımdı"

"Değildi, onun burnunun sürtmesi lazımdı. "

"Meryemce "

"Tamam Mustafa yeter, ben gidiyorum"

"Nereye"

"Biraz daha durursam hiç ama hiç iyi şeyler olmayacak ya Mert'in kemiklerini kıracağım yada başkasını kıracağım"

Arkamı dönerek dolabıma yürürken, Mustafa birden belime sarıldı. Yavaşça onunla beraber aynanın önüne geçtiğimizde benim üzerimin ıslaklığı onu da ıslatıyordu. Aynada göz göze geldiğimizde;

"Bana kızıyorsun ama bir düşün karım. Sakince düşün. O yanında olmasaydı, senin de aklın onda kalacaktı. Ben nasıl halamları gözümün önünde olmasını istediğim gibi Mert'e gözümün önünde olsun dedim"

"Haklı olabilirsin ama işime karışıyorsun. Mert'in it gibi sürünmesi lazımdı. Şimdi beni bırak"

Zorda olsa sıkıca sardığı kollarından çıktığımda, o da sinirle odadan çıktı. Üzerimdeki ıslak kıyafetleri hızlıca çıkarıp elime ne geçtiyse giyindim. Aynanın önündeki telefonumu, cüzdanımı alarak odanın kapısını sertçe çekerek avluya yürüdüğümde herkes hala masaydı. Mina bana doğru geliyordu ki bir anda durdu. Göz göze geldiğimizde bir iki adım geriye giderek;

"Şey beni, beni kim götürecek efendim"

Mina'nın başını eğmesiyle gözlerimi kapadım. Kızımın korktuğunu anlamıştım. Derin bir iki nefes alarak;

"Ben götüreceğim anneciğim"

Mina hızla başını kaldırarak bana baktıktan sonra;

"Beni siz götürmeyin. Ben, ben sizden korkuyorum"

"Peki, Leyla "

Leyla hızla ayağa kalktığında, anneme bakarak;

"Anne benim biraz işim var geleceğim. İsterseniz alayım bebekleri"

"Git işini hallet gel"

"Peki"

Konaktan çıktığımda Eren koşarak önüme geliyordu ki beni anlamış olacak ki bir şey demeden arkaya koşmaya başladı. Kısa zaman sonra arabam önümde durunca hızla direksiyondan indi. Arabanın her şeyini açarak kapıyı bana tuttuğunda yerime yerleştim. Kapıyı kapamadan ;

"Kimse beni takip etmeyecek"

"Emriniz olur hanımefendi. Reisler geleli bir saat oluyor bilginize"

"Tamam "

Gazı köklediğimde bulunduğumuz sokak egzozun sesiyle inlerken Eren kapımı kapadı. Caddeye çıktığımda Yasin'i arayarak hoperlöre aldım. Bir iki derken açıldığında ağızımı açıyordum ki;

"Atmaca vallahi Mustafa bey bir anda karar verip uyguladı. "

"Kes sesini ben düğün için mi sinirliyim"

"Mert konusunda dedim zaten."

"Sen nasıl önünü kesemedin "

"Kes sesini. Kocanı durdurmak mümkün mü "

"Kerem"

"Karavanın oraya gel ve içine ettiğimin arabasını normal kullan"

"Kerem"

"Meryem seni gebertirim. Bekliyorum"

Telefonu kapattığımda hızımı biraz düşürerek karavanın oraya sürmeye başladım. Arabanın camını açtığımda soğuk hava yüzüme yüzüme vururken hızımı tekrar arttırmaya başladım. Karavanın olduğu gizli yola giren keskin virajı arabanın arkasını kaydırarak girdim. Toprak yolda gaza bastıkça arabanın daha çok bağırmasıyla iyice sinirlendim. Arabayı karavanın yanında ani frenle durdurduğumda Kerem karavandan çıktı. Arabadan hızlı indiğimde benden önce Kerem sinirle bağırarak;

"Senin yanında biz yoksak bu şekilde sinirle araba kullanmayacaksın demedim mi sana "

"Kerem "

"Kes sesini. Neyin var senin, bu sen değilsin. Önce bir sakinleş. Senin sakinliğine ne oldu. Düşünemiyorsun "

"Adam benim ona hediye ettiğim evi sattı. Amcası gibi milleti dolandırmaya başladı ve sen bana sakin ol diyorsun. Adam babasının en sadık dostlarıyla hiç olmayacak işlere imza attı farkındasın dimi. Mustafa da gözümün önünde olsun diye getirdim diyor"

"Meryem kurban olayım bir dur. Bir sakinleş, bende sakinleşeyim. Salak kaç defa kaza atlattın farkındasın dimi"

"Sen nasıl fark ettin"

"Arabaların kamerasına bağlanmak zor olmuyor biliyorsun"

"AAA Kerem, ben ne diyorum sen ne diyorsun"

"Bana bak sana bir çarparım görürsün. Meryemce kendine gelir misin? Mustafa Hamza aslında doğru bir şey yaptı. Mert bir kaç gün daha kalsaydı orada iyice batıracaktı."

"Ne yani Kerem gerçekten haklı mı görüyorsun Mustafa'yı"

"Ben Mustafa'nın yanındayım açıkçası. Senin için bilmeden güzel bir şey yaptı. Mustafa'nın yaptığının son derece arkasındayım. Allah'ın işi bir temiz Allah rızası için evire çevire bir dövse ne rahat edeceğim" "

Ağızımı açmıştım ki başımın üzerine konulan çeneyle arkamı döndüm. Çınar'ın boynunu gördüğümde;

"Sakinleş lilyum prensesim. "

"Çınar'ım"

"Söyle huzur kokulu kadın, söyle"

Başımı Çınar'ın göğsüne dayadığımda ;

"Sakinleş lilyum prensesim, huzur kokulum. "

"Ama o"

"Kim"

"Mert"

"Mustafa Hamza çok güzel bir şey yaptı. Sakince düşününce sende fark edeceksin."

Başımı salladığımda alnını başımın üzerine yaslayarak;

"Şu kıymetlini de hoş gör dört defa çok ters makaslara girdin. Onları gördü delirdi. Onun için ne kadar kıymetlisin"

Ben konuşmadan başımı yine salladığımda;

"Lilyum kokulum hadi sen doğru konağına kocanın yanına, bu Kerem de gitsin yarın halamla, dayımı alıp gelsin. Akşam Pars ve Yasin gelir konuşur kocanla düğün planı için sende uslu cici kız olup oğullarınla kızınla ilgileniyorsun tamam mı"

"Ama Çınar"

"Aması yok. Artık bazı şeyleri kocana bırakman konusunda anlaşmıştık diye hatırlıyorum. Bir ay sonra hastaneye görevine döneceksin. "

"Hani sen benim kocamı sevmiyordun"

"Hala sevmiyorum fakat adam Mert konusunda çok ama çok haklı. Kerem'e de şu konuda katılıyorum, jaguar parçalara ayırsa çok mutlu olurum gerçekten"

"Ama"

Çınar bileğimden tuttuğunda Kerem'le ikimizde aynı anda önce ona sonra tuttuğu bileğime baktık. Çınar beni hafif çekerek arabamın yanına getirdi. Kapımı açarak direksiyona oturtup;

"Hadi lilyum prensesim, dikkatli git konağına "

"Tamam"

"Kerem de kalmasın aklın birazdan o da gidecek ve onu buraya ben çağırdım. Denk geldi diyebiliriz"

"Neden çağırdın."

"Bizim üçümüzün davası konusunda konuşacaklarımız vardı. Şu dava zaman aşımına uğrasın diye bekliyoruz biliyorsun. O zaman bütün her şey bitecek ve her şey rayına girecek. Dedeme verdiğimiz sözde bitecek"

"Bende o sürenin dolmasını bekliyorum, emin olabilirsin"

"Çok eminim. O zaman her şey daha güzel olacak. Hadi bakalım kafanı dağıttığıma göre sakince yuvana gidebilirsin"

"Akşam sende gelsene konağa "

"İnan çok isterim fakat Mert'i ve Dağhan'ı öldürmek istemiyorum. "

"Kocamdan yana değil yani"

"Sinan'ı yani bütün çocukları da özledim"

"Sevdin mi gerçekten yeğenlerini kocamın"

"Bayıldım hepsine. Hepsi ağır başlı, ahlaklı, saygılı ve çok zekiler. "

"Öyleler"

Çınar ağızını açmıştı ki Kerem üzerini değiştirip yanımıza geldi. Çınar'ın omzuna yumruk atarak;

"Bensiz sıkıştırma güzeli"

"Sonuçta bizim değil mi"

"Her zaman bizim. Onun her şeyi sen ve benim, yalan mı Meryem"

"Doğru, hadi gel seni hava alanına bırakayım"

"Süper olur."

Kerem yan koltuğa geçtiğinde Çınar kapımı kapatarak elini havaya kaldırdı. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda Kerem sigara yakmıştı. Ana caddeye çıktığımda;

"Nasılsın güzel"

"İyiydim Mert'i görene kadar"

"Mert'in önünü kesmeye başladın"

"Daha neler yapacağım o ite"

"Gülcan ve Dağhan"

"Gülcan kocayı, Dağhan karıyı bulunca benimle işleri bitti Kerem. Her erkek öyle değil midir, evlendiklerinde her şey terse döner karısı kıymetli, bacıları el kızı gibi"

"Benim için öyle değil biliyorsun. Kız kardeşlerim için neler yaptım gördün"

"Gördüm."

"Hüma'ya aşık olabilirim. Her sabah sırayla ararım hepsini bilirsin"

"Bilirim"

"Neyin var senin güzel, sen iyi değilsin"

Arabayı sağa çekerek ona döndüm. Kerem bana hafif döndüğünde; "Hadi in geldik" dediğimde etrafına baktı. Kaşlarını çatarak;

"Yine içine kapanıyorsun Meryem"

"Kerem hadi, yarın sabah görüşmek üzere"

"Kuyuna inme"

"Kerem hadi kıymetlim"

"Seni gerçekten alırım o konaktan ve bunu ateş topu halene çevireceğim Çınar'la yaparım"

"Hadi Kerem"

Kerem arabadan indiğinde ona bakmadan yoluma devam ettim. Biraz daha hızımı artırdım. Yol beni kaleye doğru götürdükçe gözümden yaşlar dökülüyordu. Kalenin arkasına arabayı park ederek koltuğu hafif yatırıp Mardin'i izlemeye başladım. Gözlerimi hafif kapadığımda içimin üşüdüğünü hissediyordum.

.................................................

MUSTAFA HAMZA...

Meryemce hızla konaktan ayrıldığında iki şeyi fark ettim. Birincisi Mina annesini ne kadar iyi tanıyordu. Annesinin sinirini azcık gördüğü halde ondan uzak durdu. İkincisi ise Meryemce gerçekten bendi. Benim tepkilerimin aynısını veriyordu. Başımı sallarken Mina'nın dediklerini duydum.

"Annemden çok korktum. İyi ki annem gitti"

Mina'ya başımı çevirdiğimde göz göze geldik. Elimle yanıma çağırdığımda koşarak yanıma geldiğinde hemen kucağıma alarak ayağa kalktığımda Mina boynuma sarıldı. Şakağını öptükten sonra;

"Leyla sen işine bak abim. Ben bu gün şirkete gitmeyeceğim. Kızımı okuluna ben götürürüm. "

"Tamam abi"

Mina'nın çantasını Kader'in elinden alarak kapıya yürüdüm. Kapıyı dışarıdan açan Avşin'le;

"Nereye baba kız"

"Okula gidiyoruz Aşkım yengem"

"Yengesinin balı, seni seviyorum Talha'mın güzel kız kardeşi"

"Bende seni seviyorum Devran dayımın güzel hatunu"

Onlar gülerken, sağ elimle Avşin'in yanağını severek;

"Bende seni seviyorum dedem ve babaannemin en güzel emaneti"

"Mustafa Hamza ilk defa seni su olarak gördüm. Karın ateşti ve sen su oldun"

"Ben su olamadım. O gitti."

Ağızımı açmıştım ki Mina;

"Baba ve aşkım yengem, annem size bağırmamak için gitti. Buraya döndüğünde sakinleşmiş gelir."

Mina'ya baktığımızda gülerek bize başını sallıyordu. Avşin içeriye girerken biz dışarıya çıktık. Boran arkaya giderken Eren yanımda sessizce durduğunda;

"Meryemce nerede"

"Bilmiyoruz ağam"

"Nasıl, takip etmediniz mi?"

"İstemedi ağam"

"Nasıl böyle bir zamanda tek bırakırsınız onu"

"Ağam, biz onu takip etseydik bile bizi atlatırdı."

Ağızımı açmıştım ki araba yanımızda durdu. Arka kapıyı açan Eren'e ters ters baktıktan sonra kucağımda Mina ile arka koltuğa oturdum. Mina başını göğsüme koyduğunda başının üzerini öptüğümde güzel kızım hafif sesli güldükten sonra başını kaldırdı. Göz göze geldiğimizde elini sakallı yanağıma koyarak;

"Sen çok güzel babasın biliyor musun babacığım"

"Öyle miyim Mina"

"Evet, bana kızsan da, elbise giymeme kızsan da çok güzel iyi babasın. İyi ki seni Allahtan istedim ben "

"İyi ki istedin babam"

"Baba sen annemi çok seviyorsun dimi"

"Evet kızım"

"O da seni çok seviyor biliyor musun"

"Öyle mi?"

"Öyle "

Mina başını tekrar göğsüme koyduğunda Boran ile göz göze geldik. Boran sıkıntıyla yüzüme bakınca ;

"Hayırdır"

"O seni çağırıyor anlatacakları var mış"

"Nerede"

"Terk edilmiş, metruk bina var ya"

"Mardin'in çıkışında ne işimiz var"

"Ağam, bilmiyorum"

"Tamam "

Boran arabayı okulun önünde durdurduğunda;

"Adamları gönder konağa, Eren'i ara konağın güvenliğini artırsın ve Meryemce'yi bulsun"

"Tamam ağam, gidecek miyiz"

"İkimiz gideceğiz"

"Tamam ağam"

Kızımla arabadan indiğimizde, Mina'nın gözle görülen mutluluğuyla yanağını öptükten sonra;

"Mutluluğunun sebebi inşallah şu karşıdan gelen minik delikanlı değildir"

Mina bakışlarını oraya çevirdiğinde hayran hayran çıkan sesiyle 'Sametcan' dediğinde dişlerimi sıktım. Mina hafif saçlarını düzeltince kızımı arabaya geriye koyarak eve götürmek gelse de içimden, sabır çekerek kızımı yere bıraktım. Mina üzerini düzelttiğinde iyice deli olmuştum. Samet ve babası Mehmet abi önümde durunca elimi Mehmet abiye uzatarak;

"Mehmet abi nasılsın"

"Allaha şükür ağam sen nasılsın"

"Allaha şükür abi. Mina Dila'yı bu gün okula ben getirmek istedim."

"Ağalıktan daha çok yakıştı sana babalık "

"Allah razı olsun abi"

Mehmet abi tebessümle başını salladığında Samet'in Mina'ya sessizce söylediğini ikimizde duymuştuk.

"Babanın kaşları çok çatık Mina'm"

"Evet babam hep öyle bakıyor"

Mehmet abi gülerek başıyla selam verip binaya girdiğinde Mina elimi hafif çekerek;

"Beni kucağına alır mısın baba"

"Alırım benim Mina'm"

Mina'yı kucağıma aldığımda sıkıca boynuma sarılıp yüzünü boynuma sakladı. Binaya girdiğimde güvenlik hafif titrese de selam vermişti. Merdivenleri çıkarken Mina sessizce öyle duruyordu. Sınıfların olduğu kata geldiğimde öğretmeni Gülşah hanımla karşılaştık. Mina başını kaldırıp öğretmenine güldükten sonra elmacık kemiklerimi öpüp sessizce;

"Buraya geldiğimizde mutlu olmamın sebebi sendin baba. Ben seninle geldiğim için mutlu oldum. Benim babam var diye çok mutlu oldum"

Kızıma sıkıca sarılıp yanağını öperek yere indirdim. Mina öğretmeninin elini tuttuğunda ;

"Seni seviyorum baba"

"Bende seni seviyorum Mina'm"

Kızım el sallayarak öğretmeniyle içeriye giderken vakit kaybetmeden merdivenleri inmeye başladım. Binadan çıktığımda Boran arabanın kapısını açarak beni bekliyordu. Arkaya oturduğumda Boran vakit kaybetmeden direksiyona geçerek yola çıktığında kısa sürede hızlandıkça hızlandı.
Gizli yollara girmeye başladığında kendime geldim. Arabayı durdurduğunda silahımı belime yerleştirerek indiğimde Boran da beni takip ederek metruk binaya girdi. Merdivenleri hızlı hızlı çıkarak en üst kata çıktığımda karşımda gülen adama tebessüm ederek;

"Eşref bayılıyorsun dimi aksiyona"

"Ne yapayım ağam, Diyarbakır da biliyor kullandığım kadını"

"Ne oldu, neden çağırdın"

"Ağam, Karaca hanımağamıza büyük bir tuzak kuracak. Abisinin haftaya olacak oğlunun sünnet düğününde canını yakacakmış"

"Nasıl yani"

"Ses kaydı var bekle ağam dinleteyim"

Eşref telefonu çıkarıp bir şeyler yaptıktan sonra boş binada Savaş ve Karaca'nın sesi yankılanmaya başladı;

"Ne yani hanımağa koskoca diablonun sağ kolunun adamına kafa mı tuttu. Bu Meryemce kocasının sonunu çabuk getirecek Karaca"

"Mustafa'nın başına bir şey gelirse onu kendi ellerimle öldürürüm Savaş"

"İlla gireceksin dimi onun koynuna"

"Çocukluğumdan beri aşığım ona Savaş. Ufak bir kızken başımı okşadığını unutmam. Onun kokusunda huzur var"

"Ahh neden bu adamı seviyorsunuz anlamıyorum"

"Sen neden takıldın o doktor karıya"

"Benim amacım acı çektirmek o dörtlüye"

"O zaman seninle güzel bir plan yapalım."

"Nasıl? yine aklından ne geçiyor Karaca"

"Ne mi geçiyor. Bizim sünnet düğününde sevgili hanımağanızı kaçıracaklar"

"Nasıl yani"

"Ya bir kargaşa oluştururum. Sende adamlarınla alıp götürürsün. Atabekle kurduğun plan gibi olmasın ama"

"Tamam konuşalım"

"Hatta bizim konağın arkasındaki gizli depo var ya oda yatak var Savaş"

"Düğüne geldiğimde bana göster orayı"

Eşref yüzüme bakarken Boran'ın küfürleri ufkumu açmaya başlamıştı. Eşrefle ona doğru bakınca başını önüne eğerek merdivenlerden inmeye başladı. Başımı tekrar Eşref'e çevirdiğimde yüzündeki hüzün canımı sıktı. Göz kırparak ne oldu dediğimde;

"Bu kadar bizim gibi itlere değer veren bir hanımağanın eteğinde olmak yerine bir şeytanın evinde durmak kanıma dokunuyor ağam"

"Sabret Eşref geleceksin. Eşref aklıma geçen gün ne takıldı biliyor musun"

"Ne takıldı ağam"

"O zaman Meryemce hanımı kaçırdıklarını neden bana haber vermedin"

"O zaman Adar ağanın göz hapsindeydim. Benden şüpheleniyordu. Ben oraya gelemedim bile"

"Anladım. Başka bir durum var mı"

"Hazar ağanın düğününe araplardan bir kaç kişi gelebilir ağam. Hepten sana bileniyorlar"

"Bana bilenmeleri en doğru hakları"

"Neden ağam"

"Başları benim diye biliyorlar onun için"

"Ağam dün akşam Karaca ve Savaş iti konuşurken duydum. Diablo ve Arapların en başındaki adam Rahman Ali çok samimi dostlarmış ve geçen hanımağam diablonun sağ kolunun adamına posta koyunca sana daha çok bileneceğini diyorlardı. "

"Diğer işlerden bir şey var mı"

"Var ağam, onlarda Savaştan haber bekliyorlar seni bir anda hep birlikte indirmek için. Atabek'in amca oğlu Ekrem herkesi tek güç altında toplamaya başlamış"

"Başka"

"Ağam birde kesinleşen bir ay sonraki büyük toplantıya tek gitme. O toplantıya diğer adamlarda gelecek. Bütün korumalarınla gel"

"Eşref o toplantı son olacak. O toplantıdan sonra seni artık yanıma alacağım"

"Gerçekten mi ağam"

"Evet yeter it ekmeği yediğin. Başka bir şey yoksa toz ol"

"Ağam bir şey söylemek istiyorum müsaadenle"

"Nedir"

"Ağam, hanımağam gibi mert, delikanlı bir kadın görmedim ben. Kına gecesinde kapıda o soğukta sigara içiyordum. Hanımağamız bir an dışarıya çıktı. Ağır adımlarla arkaya doğru yürüdü. O kadar rahatsız oldum ki tek başına salonun arka bahçesine doğru yürümeye devam etti. Elimdeki sigarayı hızla yere attım. Ona ve dışarıya fark ettirmemek için takip etmeye başladım. Ağaçları geçtim ve hanımağamı bir taşın üzerinde otururken buldum. Yanına gidip gitmemek arasında kaldım. Bana bakıp eliyle beni çağrınca yanına gittim. O yanına eliyle vurup otur dediğinde şaşırdım. Yanına zorda olsa, utanarak oturdum. Derin nefes alarak; 'Neden buraya geldiniz' dediğimde ' hava almaya ihtiyacım vardı' dedi. Ben 'neden yanınıza adam almadınız' dediğimde, bana tebessümle baktıktan sonra sen varsın ya dedi. Ağam ben, ben"

"Tamam Eşref anladım. Sen de geleceksin gerçek ailene"

"Sağ ol ağam"

"Hadi toz ol"

Eşref yanımdan gittiğinde ellerimi cebime koyarak çerçevesiz camdan dışarıya baktım. Aklıma karım gelince boş binanın merdivenlerini inerken Boran ile karşılaştık. Arabanın yanına koşarak arka kapıyı açtı. Arabaya yerleştiğimde Boran zaman kaybetmeden kapımı kapatıp, direksiyona geçti. Yola çıktığımızda Boran'a Meryemce için bir şey diyecekken telefonum çalmaya başladı. Ceketimin cebinden çıkardığımda Yasin beyin adını görünce hemen açtım.

"Efendim Yasin bey"

"Sizin meşhur kalenizde arabasında uyuyan bir deli buldum. Siz gelir misiniz yoksa ben arabayı çekiciyle konağın kapısına bırakayım mı"

"Ben geliyorum deli mi almaya "

"Biz bekliyoruz o zaman"

"Teşekkür ederim"

Telefonu kapadığım da gülmek ve sinirlenmek arasında kalmıştım. Boran'a kaleye sürmesini söyleyerek dışarıyı izlemeye başladım.
.............................

Kalenin oraya geldiğimde bir an şok yaşadım. Elliye yakın adam Meryemcenin arabasının etrafında sırtları arabaya dönük arabayı kamufile etmişlerdi. Arabadan indiğimde Yasin bey siyah minibüsten indiğinde karşı karşıya geldik. Elini uzattığında karşılık vererek elini sıktım.

"Merhaba Mustafa Hamza bey"

"Merhaba Yasin nasılsın"

"Gördünüz gibi. Baya sinirlenmiş anladığım kadarıyla"

"Nereden anladınız"

"Arabanın bütün kapıları kilitli ıssız bir yerde uyuduğuna göre"

"Neyse teşekkür ederim. "

"Rica ederim, o zamanda demiştim. Bizim için daha kıymetli bir insan. Tırnağına zarar gelsin istemeyiz"

"Anlıyorum. Akşam konakta bekliyorum "

"Geleceğim krokilerle"

"Tamam görüşmek üzere"

Yasin adamlarına başıyla hadi diyerek yanımızdan ayrıldığında arabaya yaklaştım. Arabanın camından biraz uyuyan karımı izledim. Cama vurmak için elimi cama yaklaştırmıştım ki Meryemce başını kaldırdı. Göz göze geldiğimizde yavaşça camı açtı. Tebessümle;

"Ne arıyorsun bu dağ başında Asi adam"

"Ben mi? bu ıssız yere çıktım bir aslan avlamaya ama galiba masum bir ceylana denk geldim"

"Hım galiba"

"Sahibin var mı güzel ceylan"

"Var"

"Hım, nasıl bir adam ki seni tek, yalnız başına buralarda bırakmış"

"Ben kaçtım, aslanımın ininden "

"Öyle mi? sen o zaman yaramaz bir ceylansın"

"Biraz öyle oldu galiba. Bir şey yaptı benim aslanım, bende ürktüm"

"Neden ürktün"

"Ben tek başıma alışmıştım başımın çaresine bakmaya. Fakat o doğru bir şey yaptı ama ben ürktüm."

"Anladım. Sen güveniyor musun peki o sahibi olduğun aslanına"

"Kendimden bile çok. Ben o, o ben demek. "

"O zaman daha çok güven o aslanına"

"Güveniyorum ki zaten ona. O benim aşk ararken bulduğum değil, hiç aklımda yokken aşık olduğum adam"

"Ah kadın ah. Kapıyı aç"

Meryemce arabanın kilidini açtığında kapıyı açarak ; "Diğer koltuğa geç hatunum" dediğimde hemen geçmişti. Direksiyona geçtiğimde arabayı çalıştırdım. Meryemce başını cama yasladığında;

"Yorgun musun karım"

"Yok değilim"

"O zaman başını neden omzuma değil de cama yasladın."

"Ailemin dengesizleriyle uğraşıyorsun, birde başım ağırlık yapmasın"

"Ne demek bu"

"Benim gibi deli bir karın var daha ne olsun"

"Ben ömrümün sonuna kadar onun yükünü kalbimle taşımaya yemin etmişim. Başı tüy kadar hafiftir onun"

Meryemce başını omzuma yasladığında, hemen kolumun altına aldım. Başının üzerini öptüğümde;

" Sen çok sinirleneceksin"

"Ben alışkanım karım merak etme. Bak adamlar beni öldürmek için kendi cellatlarıyla anlaşma imzalayacak duruma gelmiş"

"Nasıl, nasıl seni öldürmek"

"Bu Rahman Ali denen adam var ya, bana üç defa göz dağı verdi, emin misin bu işe girmek için. Şimdi benim güzel karım bu adam beni tehdit ettiği işte hiç bir parmağımın olmadığını anlarsa beni mi öldürür, onları mı?"

"Tabi ki onları"

"Peki huzurum hatunum, bu Karaca tövbe estağfurullah küfür etmeyeceğim. O kadın diablo denen adamı iki defa dolandırmaya kalkmış, şimdi bu kadını mı ortadan kaldırır beni mi"

"Karacayı ama ona kalır mı bilmem "

"Ceylanım kaçmış aslanım gelmiş, hoş geldin azrail hanım ağa "

"Hoş bulduk"

"Şimdi karım ben yoluma devam edeceğim. Onlar bu olayın başında beni bilsin. Beni öldürseler de sen bu aşiretin başında oldukça, sağlam bastıkça benim kanım yerde kalmaz ve Aşiretim daha da büyür"

"Deme şöyle, senin nefesinin kesildiği gün Mardin cayır cayır yanar üzerine sen toprağa girmeden seni orada ben karşılarım. "

"Tamam sakin ol karım. Sende bende ölmeyeceğiz. Hadi gidip kahvaltı edelim. Sende bende açız"

"Konağa gitmeliyim. Oğullarımı baya boşladım."

"Peki bizde konakta karnımızı doyuyuruz"

"Bak bu olur"

Arabayı konağa doğru sürmeye devam ettiğimde Meryemce yüzünü boynuma yaklaştırdığında alnındaki sıcaklık canımı sıktı. Arabayı yavaş yavaş sürerken Meryemcenin eli karnıma düşünce uyuduğunu anladım. Konağın önüne geldiğimizde Meryemcenin yanağını severek adını seslendim. Meryemce yavaşça başını kaldırdı. Konağa geldiğimizi anlayınca yavaşça arabadan inerken ondaki durgunluk canımı sıkmıştı. Bende arabadan indiğimde Eren arabaya binip arka tarafa gitti. Konağa girdiğimde herkes arı gibi çalışıyordu. Meryemce kucağına oğullarımızı alarak odamıza doğru giderken teyzem yanıma geldi. Elini koluma koyarak;

"Sende git odana, bu gün odanızda beraber zaman geçirin. Meryemce bir garip bakıyordu"

"Bende fark ettim teyze"

Odamıza doğru yürümeye başladığımda annem yanıma geldi. Kaşlarımı çatarak baktığımda;

"Halanlar bu akşam geleceklermiş ağam"

"Tamam anne ama sende başka bir şey var"

"Ağam, Şule'yi Mazhar ağa kapıya koymuş"

"Neden, NE HAKLA? KİM O KÖPEK. BU KÖPEK GÖNDERDİ ONLARI İSTANBUL'A. BEN ONLARA YAPACAĞIMI BİLİYORUM"

Hızla odamıza girdiğimde oğullarım yataklarında sesler çıkarıyordu. Kapıyı kapatıp ceketimi üzerimden çıkardım. Beşiğin başına gittiğimde oğullarıma seslendiğimde bir anda durdular. İkisinin gözleri beni bulunca onlarla konuşmaya başladım. Bazen gülerek, bazen kaşlarını çatarak bana bakmaları çok hoşuma gitmişti. Ben onlarla uğraşırken banyodan üzerinde askılı elbisesiyle Meryemce odaya girdi. Dolabının önüne geçtiğinde kıyafet çıkarıyordu ki;

"Üzerindekiler iyi odadan çıkmayacağız"

"Yardım edecektim annemlere"

"Bana yardım et"

"Nasıl bir yardım"

"Benimle ilgilen, ben seninle ilgileneyim"

Meryemce gülerek yanıma geldiğinde kolumun altına aldım. Başını omzuma yasladığında saçını tokasından kurtardım. Saçlarının ıslaklığıyla;

"Sabahtan beri ıslak bu saçlar dimi"

"Evet"

"Gel kurutalım"

"Yok kendi kurur"

Meryemce konuşurken bir şey dikkatimi çekti. Meryemce konuşunca oğullarımız dik dik annelerine bakıyordu. Meryemce de fark etmiş olacak ki onlara dönerek konuşmaya başladı. Onu minik adamlarıyla bırakıp aynanın önüne giderek tarağını alarak yanına gittim. Elini tutarak yatağa oturtup saçlarını taramaya başladığımda;

"Biliyorum kızacaksın ama senden bir şey isteyebilir miyim"

"Nedir güzelim"

"Saçımı azcık keser misin"

"Hayır"

"Lütfen uçları kırıldı."

"Hayır"

"Saçlarımın sağlığı bozulsun istemiyorum"

"Meryemce hayır. İnan keserken ağlarım"

"Neden"

"Saçların, saçların benim için, benim için senin saçlarının siyahı benim sana ait olduğumun kanıtı. Kes deme bana "

"Uçlarını diyorum adam"

"Hayır ve birine kestirirsen hemen anlarım bunu bil"

"Tamam kesme de, kesmem de"

Meryemcenin saçını örüp omzuna attığımda önüne geçtim. Kucağına yattığımda elleri sakallarımı buldu. O sakallarımı severken;

"Sana bir şey itiraf edeyim mi?"

"Evet"

"Bu zamana kadar kimsenin saçını taramadım. Kız kardeşlerimde dahil"

"Bende sana itiraf edeyim mi"

"Tabi ki"

"Saçlarıma dokunulmasından nefret ederdim."

"Meryemce sabah anlattığın olay vardı ya"

"Devam mı edeyim"

"Evet "

"Bekle hatırlayayım nerede kaldığımı"

"Açtın iki gün"

"Tamam, iki gün boyunca açtım. O içkiler beni o kadar çarptı ki. O zaman baya sıkıntımda vardı. İki üniversite okuyorum. Şirketi yönetmeye çalışıyordum. Gecenin ilerleyen saatlerinde Kemal ateşin arkadaşları yanımda kadınlarla birlikte olmaya başladığında midem bulandı. Başka masaya oturduğumda önüme bırakılan biralarla başımla hayır desem de garson o it heriften emir almış ya zorla içtim. Altı şişe bitmişti ki artık kafamı tutamadım sertçe başımı masaya vurduğumu hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda Erdem dedemle göz göze geldik. Yanağımı severken ben ağlıyordum. İçeriye giren Serdar babamın halini unutamam. O gece Serdar babama haber gitmeseydi ben ya ölmüştüm yada, yada ne olurdum bilmem."

"Kaç yaşındaydın karım"

"On dokuz yaşındaydım."

"Neden sana bunları yapıyordu karım"

"Kocam ben acıktım. "

"Anladım. Hım ne yapalım"

"Şimdi mutfak karışıktır"

"Dışardan söyleyeyim"

"Sen gidip alsana biraz pis şeyler yiyelim"

"Nasıl pis"

"Hamburger"

"Hayır, kızıma yedirmediğini sana yedirir miyim"

"Pis adam, söyle kızlara bize bir şeyler getirsinler"

"Tamam pis anne, kızımıza yedirmeyecek kendi yiyecek"

Meryemcenin kucağından kalktığımda, o da yatağın ortasına çekildi. Odadan çıktığımda Ayşegül elinde kova ile bana yakalanınca kovayı bir anda yere bırakıp;

"Şey ağam"

"Ayşegül sana iş yapmayacaksın demedim mi"

"Şey ağam ama"

"Bir daha görürsem, doğru köydeki babaannenin evine gidersin. Haftada bir kere belki kocanı yanına gönderirim. "

"Tamam ağam söz iş miş yok. Sen bir şey mi istedin"

"Hani sen bazı geceler Boran'a böyle güzel ekmek arası yapıyordun ya"

"Evet ağam"

"Meryemce ablan acıkmış"

"Hemen ikinize güzelce yapar getiririm. Senin ekmek arana bol pul biber dökeyim mi ağam"

"Dök Ayşecik"

"Tamam ağam, ayranda yapayım mı"

"Bol köpüklü olsun. Tepsiyi sen getirme ama. Sana ve torunuma bir şey olsun istemiyorum"

"Ağam tepsiden bir şey olmaz. Vallahi söz daha ağır iş yapmayacağım"

"Tamam kızım tamam"

Ayşegül mutfağa giderken, odaya tekrar girdiğimde Meryemce kucağında Mirza odada bir aşağıya bir yukarıya yürüyordu. Yanına gittiğimde Meryemce'nin şakağını öperek;

"Allah kurtarsın hanımağam, neden içeride yatıyorsunuz"

Meryemce kahkaha atarak;

"Çocuk doğurdum "

"Hakim ne karar verdi"

"Ağırlaştırılmış aşk müebbetti"

"Allah kurtarmasın o zaman "

"Amin"

Mirza annesinin kucağında uyuklarken, Ömer ağlamaya başladı. Ömer'i kucağıma aldığımda Meryemce ile karşılıklı odada yürümeye başladığımızda göz göze geldikçe gülüyorduk. Çocuklar tam uyumuştu ki kapı çaldı. Gel dediğimde Ayşegül elinde tepsiyle odaya girdiğinde biz yürümeye devam ederken Ayşegül gülerek;

"Ağam tepsiyi nereye koyayım"

"Gülme kız"

"Tamam ağam"

"Kütüphaneye bırak tepsiyi sonra kaybol"

"Ağam"

"Söyle "

"Allahım kurtarmasın"

"Amin Ayşecik amin"

Ayşegül elindekileri bırakıp odadan çıktığında Meryemce Mirza'yı yatağa bırakıp bana döndü. Ömer'i kucağımdan alıp Mirza'nın yanına bıraktı. Üzerini beraber örterek kütüphaneye geçtik. Ben kendi berjerime oturduğunda Meryemce kendi berjerine geçmeden tepsiden ekmeğini alarak bacağıma oturunca;

"Hatun"

"Ne oldu"

"Neden bacağıma oturdun"

"Bir mahsuru mu var"

"Yok da"

"Ben anladım sen beni beğenmiyorsun artık"

"Meryemce"

"Püff bak, hamile değilken sana kapris yapamıyorum"

Ekmeğimi almadan Meryemceye sıkıca sarılıp koltuğa yaslandığımda karım ekmeğini yemeğe devam ediyordu. Alnına dudaklarımı bastırmıştım ki sıcaklığıyla;

"Sen üşüyor musun"

"Biraz, neden sordun"

"Ateşin var sevgilim"

"Geçer üşüttüm galiba"

"İlaç yada kalk hastaneye gidelim"

"İyiyim bir şeyim yok"

Meryemce yavaşça kucağımdan kalkıp yan taraftaki berjerine oturduğunda ekmeğimi elime almadan ayranını karıma uzattığımda hemen almıştı. Büyük bardak ayranın yarısını içerek elindeki ekmeği hafif havaya kaldırıp;

"Bunun içinde kavurma var çok güzel ya"

"Ayşegül, bizim hergele ile sevgiliyken gece böyle bir bütün ekmek verirdi ona"

"Sen nereden biliyorsun kocam"

"Bir kaç defa ortak oldum"

"Harika yapmış ama"

"Gerçekten öyle yapıyor"

Ekmeğimi elime alıp yemeye başladığımda Meryemce ekmeğin yarısına gelmeden orta sehpaya bırakıp başını koltuğa yasladı. Bacaklarını yanına kıvırarak gözlerini kapattığında;

"Meryem"

"Meryem mi?, sen bana ilk defa Meryem diyorsun neden"

"Bilmem Meryem demek geldi içimden "

"Sen Meryemce de"

"Neden? Hünkar'lar hep Meryem diyor"

"Onlar babamdan sebep Meryem diyor. Kerem Güzel diyor"

"Ya diğerleri"

"Diğerleri kim"

"Hani anaokulunda dedin ya Kerem'le birlikte olan Genco"

"Tamam anladım. Genco ve Cüneyt, onlar, meloş, prensesim, şımarık en çokta bizim kız"

"Kerem asker arkadaşım diyor ama onlar yani onlar"

"Onlar bana aşık olamazlar "

"Ne kadar eminsin"

"Cüneyt ve Genco'nun çok güzel bir evlilikleri var. Genco'nun iki oğlu var. Cüneyt'in de üç oğlu. Genco'nun karısı rus"

"Rus mu?"

"Evet, teyzesinin yanına gide gele kocasının kızına aşık oldu"

"Ooo eee"

"Eesi biz üniversite sınavından çıktık ve iki gün sonra babası düğün yaptı."

"Gerçekten mi, peki Cüneyt"

"Cüneyt durur mu? babaannesine bana kız bul, bende evleneceğim dedi ve Huriye babaanne kız kardeşinin torununu Cüneyt'e aldı. Genco on dokuzunda, Cüneyt de on sekizinde evliydi."

"Şaka ee askerlik"

"Askerlikleri üçünün peş peşeydi. "

"E onlardan küçüktün dimi"

"Evet"

"Senin lisenin sonuna kadar hayatın çok eğlenceliydi galiba sevgilim"

"Yok benim hayatım çocukluğumdan berbattı ama onlar benim güler yüzümdü. Babamın vefatıyla her şey tepe taklak oldu."

"Anladım. Lise de senin hiç kız arkadaşın yok muydu"

"Lise de benden başka iki kız vardı onlarda kız kardeştiler. Bizim sınıflar seviye belirleme sınavlarıyla belli olurdu. Bizim sınıfta birinci sınıftı. Bizim sınıfın tek kızı da bendim"

"Anladım. Peki ne kadar sinir olsam da o kadar erkek olduğu halde sevgilin olmadı mı yada sevdiğin biri"

"Hayır olmadı. Hep okudum. Hep onlar yanımdaydı. Ne lise nede üniversitelerde de olmadı. Kerem normal değildi. Yanıma yaklaşan her erkeğe düşman gözüyle bakıyordu."

"Anladım karım"

Meryemce gülerek başını salladığında gözleri kapanıyordu. Oturduğum yerden kalkarak karımı kucağıma aldığımda Meryemce başını kalbimin üzerine koydu. Elini şah damarıma yerleştirirken burnunun üzerini öptüğümde;

"Ölürken bile bu kalp atış seslerini duymak istiyorum. Benden önce ölme"

"Olur deli karım olur"

Meryemce'nin halsizliği canımı sıkarken onu yatağa bıraktım. Alnını öperek üzerini örttüm. Odamdan çıktığımda bütün hanımlar hızlı hızlı iş yapmaya devam ediyorlardı. Çalışma odasına girdiğimde kapıyı kapatarak ağır adımlarla masama oturdum. Bilgisayarımı açarak çekmeceden sigaram ve çakmağımı aldım. Sigaramı yakarak maillerime bakarken yeni bir mail geldi. Açtığımda bir kaç tane resim yükleniyordu. Resimlerin açılmasını beklerken masanın altına çakmağım düştü. Eğilerek çakmağımı alarak tekrar başımı kaldırırken ekranda gördüğüm resimlerle kan beynime sıçradı. Resimleri tek tek büyüterek baktığımda fotoğrafların photoshop değil gerçek resim olduğu belliydi. Benim yarım saat önce hiç aşık olmadığım diyen karım bir adamın omzunda uyuyordu. Başka fotoğrafa baktığımda Meryemce önündeki kağıda bir şeyler yazarken adam yanında oturmuş onu izliyordu. Diğer fotoğrafa baktığımda Meryemce bu sefer Kerem'in göğsüne başını koymuş uyurken adam yine uyuyan karımı izliyordu. En son ve canımı yakan resim Meryemce üç resimdir onu izleyen adamın resmine sarılmış uyuyordu. Resimlerin altında büyük harflerle yazılan yazıyla büyük bir darbe yemiş gibiydim. "Mustafa Hamza Alibeyoğlu karının ilk aşkı, sevdiği adam sen misin gerçekten. Karının kalbindeki yarasına merhem oldun sadece"

Hızla epostanın kimden geldiğine baktığımda yanlış posta yazıyordu. Biraz uğraşsam da, uğraşlarım bir sonuç vermeyince resimlerle birlikte epostayı da bilgisayara indirip bilgisayarımı kapadım. Derin nefes alarak ayağa kalktım. Çalışma odasından çıktığımda ruhum bedenime sığmıyordu. Kendime engel olmak istesem de içimde büyüyen sinir ve kıskançlık beni yerken beyimdeki ses avaz avaz sakin olmamı söylüyordu. Karını kırma diyordu, bir açıklaması mutlaka vardır diyordu ama adamın karımı izlemesi ve karımın gözleri kızarık fotoğrafına sarılmış uyumuş hali gözümün önünden gitmiyordu. Yavaşça mabedimize girdiğimde güzel karım yatakta yoktu. Odadan çıkıyordum ki banyodan gelen öğürme seslerini duydum. Hızla banyoya girdiğimde Meryemce azda olsa yediklerini çıkarırken hemen yanına gittim. Saçlarını ensesinde topladığımda Meryemce yüzünü ekşitince midesinin hala zorlandığını anladım. Onu yavaşça yerden kaldırdım. Yüzünü yıkadığımda alnını çeneme yaslayarak ;

"Ben hasta oldum ya"

"Hadi üzerini giyin de hastaneye gidelim"

"Yok yatalım mı seninle, benim şifam sensin. Her yarama merhemim, her şeyim sensin"

Bir şey demeden sadece başımı salladım. Beraber yatağa geçtiğimizde hemen yorganın altına giren karıma baktım. Yanına uzandığımda zaman kaybetmeden dudaklarını şah damarıma yasladı. Elini boynuma koyduğunda mırıldanmaya başladı.

"Benim her şeyim sensin. İlk aşkım, son sevdamsın. Sana bir şey olacak diye canımdan can gidiyor güneşim"

Sıkıca beline sarıldığımda Meryemcenin güldüğünü dudaklarından anlamıştım. Bir şeyler söylemek dilime gelse de yapamadım. O adamın bakışları o adamın gözlerinde gördüğüm aşk canımı çok yakıyordu. Gözlerim kapanırken başımı hafif yan çevirip dudaklarımı karımın şakaklarına bastırdım.

.........................................

MERYEMCE...

Kulağıma gelen seslerle gözlerimi açmadan dinlemeye başladım.

"Neyi var babacığım annemin"

"Hasta olmuş prensesim"

"Doktora götürelim mi annemi. Ben elini tutarım annemin"

"Gitmek istemedi ki prensesim"

"Hım ben gidip ona ilaç getireyim mi"

"Nasıl ilaç"

"Annem bazen benim şurubumdan içiyordu. Hemen gidip dolaba bakarım varsa getiririm ki"

"Tamam git getir bakalım. "

"Tamam babişko"

"Ah Mina ah, senin yanında ne ağalık kalıyor nede sertlik. Hadi koş, Mina babaannene söyle gelip kardeşlerini alsın"

"Tamam benim canımcım babam"

Mina'nın yatakta ayağa kalktığını anlamıştım. Kısa zaman sonra kapı sesini duydum. Gözlerimi açacakken alnıma konulan elle ağlamak istedim. Ah be adamım ah. Gözlerimi açıyordum ki kocamın sesi kulaklarıma doldu.

"Seni benden başkası sevmesin. Sana kimse kırılacak kıymetli mücevher gibi bakmasın. Sana kimse aşkla bakmasın. Nefessiz kalırım, seni benden alacak adamın eceli olurum. Karım, huzurum."

Bir şey var hissediyorum. Başımı kaldırıp kocama bakacakken odanın içinde annemin sesi yankılandı.

"Mustafa'm, Mina annem hasta olmuş dedi"

"Ateşi var biraz anne"

"Annem sende niye haber vermiyorsun."

"O zaman ki gibi sıtma mıdır anne"

Alnımda annemin elini hissettiğimde daha fazla kendimi tutamadım. Nefret ediyorum senden Selma hanım, nefret ediyorum senden Kemal ateş. Hasta olmaktan nefret ediyorum. Alnımda hissettiğim dudaklarla gözlerimi açtığımda huzur olan bakışlar karşımdaydı. Elini yanağıma koyarak;

"Meryemce'm, güzel gelinim, kızım neyin var"

"Anne"

"Annem"

"Ben hasta oldum. "

"Fark ettim annem. Hadi kalk yemek yiyelim sonra sana ilaç vereyim dinlen annem"

"Tamam anne"

Annem yatağın kenarından kalkarken;

"Meryemce "

"Efendim anne"

"İnci abla demişti, sen bir anda ateşlenip kusarsan üzüldüğünü anlıyorlarmış öyle bir şey değil dimi annem"

"Yoo, yok annem. Sabah saçlarımı kurutmadan avluya çıktım. Üşüttüm anne merak etme"

"Kaç gündür yemekte yemiyorsun. İyice zayıfladın."

"Tamam anne iyiyim. "

"O zaman kalk artık lohusa kadın gibi kaldın kocanın göğsünde "

Annemin dediğiyle hemen utanarak yatakta oturdum. Ben kocamın kalp sesiyle sakince dururken unutmuştum adamı. Annem gülerek Ömer ve Mirza'yı pusetlerine koyarak odadan çıkarken Mina elinde şurupla gelmişti. Yavaş yavaş yatağa geldiğinde gülerek;

"Mina'm"

"Anne hasta mı oldun sen"

"Evet annem, hadi gel öp de iyileşsin annen"

"Olmaz "

"Neden"

"Ya bulaşan hastalıksa düğüne gidemem sonra Samet'i göremem tabi Delfin'i de"

"Peki öpmem. "

Mina elindekini şifonyerin üzerine koyarak yatakta sessizce oturan kocamın kucağına oturdu. Mina babasının boynuna sarılarak yanağını öptüğünde kocam sıkıca kızıma sarılıp şakağını öptükten sonra;

"Babacığım sen annenin yanında dur, bende üzerimi değiştirerek avluya çıkayım"

"Tamam babacığım "

Mustafa bana bakmadan yataktan kalktığında içim acımıştı. Dolaptan eşyalarını alarak banyoya geçti. Mina ile göz göze geldiğimizde;

"Babama ne olmuş anne"

"Ne olmuş annem"

"Sana buz gibi bakıyor anne"

"Sana öyle gelmiştir annem"

"Bilmem"

"Hadi koş sende git üzerini değiştir avluda buluşalım"

"Anne ben üzerimi gelince değiştirdim. Gülru'm gelmiş ya"

"Öyle mi geldiler mi"

"Geldiler ya"

Ağızımı açtığımda Mustafa banyodan üzerinde temiz kıyafetleriyle çıktı. Yatağa yaklaşıp kızımızı kucağına alarak odadan çıktığında onun arkasından bakarken elimi alnıma koydum. Hafif ateşim olduğunu fark ettiğimde kendimi tekrar ılık suya atmak için yataktan kalkıp banyoya geçtim. Suyu açtığımda kocamı düşünmeye başladım. Ne olmuştu kocama kaleden aşağıya inerken de, burada ekmek yerken de hiç bir şeyi yoktu. Ne olmuştu ona. Suyu kapadığımda ılık değil buz gibi suyla yıkandığımı fark ettim. Üzerime aldığım bornoza sıkıca sarılıp odaya girdiğimde iyice titremeye başladım. Üzerime ne giysem diye dolabın önüne geçtiğimde aklımı hala Mustafa'nın tavrı kurcalıyordu. Üzerime bordo örme elbisemi onun üzerine önden bağlamalı siyah yeleğimi giydim. Başıma şal veya eşarp bağlayarak bu durumdayken boğulmamak için siyah tülbentimi çenemin altından iğneleyerek odadan çıktım. Büyük salona yaklaştıkça kalabalık ses kulaklarıma dolarken içimden gülmek gelse de gülemedim. İçim titremeye devam ederken salona girdim. Bu büyük salon çok hoşuma gidiyordu. Erkekler L şekildeki sedirlere otururken, hanımlar tam karşılarında oturuyordu. Onlara sarılarak hoş geldiniz derken her seferinde olduğu gibi beni hayranlıkla dua ile övmeleriyle utanmıştım. Gençlerin yanına giderken Mustafa'ya dikkat ettim. Kaşları aşırı çatık ve çok sinirli olduğu belliydi. Gençleri öperken Mina'yı Gül'e sorduğumda mutfakta çok sarma yiyecekmiş dediğinde gülmüştüm. Sultan abla onu iyice doyuracağını bildiğim için gönlüm rahat tekrar annemin yanına gittiğimde Sare teyzem kucağıma Ömer'i bıraktı. Başımı boynuna yaklaştırdım. Kokusunu içime çekerken şifa bulma umuduyla derin derin ciğerlerimi dolduruyordum. Başımı kaldırdığımda Adalet hala ile göz göze geldiğimizde zor da olsa yutkunmuştum. Öyle derin bakıyordu ki derin nefes alarak;

"Hala bir şey mi oldu"

"Sana ne oldu asıl gelin"

"Bir şey yok hala"

"Gözünün feri gitmiş. Neden Hamza'nı öyle kokladın. "

"Bilmem koklamak istedim hala"

Adalet hala ağızını açmıştı ki Mustafa ayağa kalkarak masaya buyur ettiğinde susmuştu. Herkes masaya geçerken kucağımda Ömer ile ayağa kalktığımda Mustafa yanıma geldi. Ben ona bakarken o kucağımdan Ömer'i aldı. Ağızımı açmıştım ki bana sırtını dönerek oğlumu Ayşegül'e verdi. Ayşegül ve Songül kucağında Mirza ile salondan çıktığında Mustafa başıyla yanını gösterdi. Yanına oturduğumda beklemeden afiyet olsun demişti. Önümdeki çorbamdan bir kaşık almıştım ki bacağımın üzerindeki sol elimi Mustafa'm sıkıca tutunca bende sıkıca tuttum. Göz göze geldiğimizde bakışlarındaki soğukluk değildi başka bir şeydi. Kafası karışık gibi, sıkıntısı var gibiydi. Ağızımı açıp soracakken Kevser hanımın hafif öksürüğü masada duyuldu. Herkes gibi bizde ona baktığımızda Mustafa bir şey söylemek istediğini anladığı için eliyle buyur dediğinde hafif gülüşle;

"Hanımağa ne zaman çocuklarına analık yapacaksın çok merak ediyorum. Kızını Selvi, oğullarına Mihriban yengem ve Sare bakıyor. Nasıl ana olacaksın "

Ağızımı açmıştım ki Mustafa;

"Kevser hanım zincirin boşalmış frenle istersen. Aile içindeyiz diye bu yaptığını görmezden geliyorum zorlama"

Kevser hanım yemeğine devam ederken, herkes kendi arasında sohbete dönmüştü. Kevser hanımın dediklerini düşünürken, Mustafa elimi sıkarak dikkatimi çekince ona baktım. Kaşları çatık yemeğini ye dediği için yemeğime dönmüştüm ki salonun kapısı bir anda açıldı. Hepimiz kapıya baktığımızda Mina ağlayarak yanıma geldi. Kucağıma aldığımda salonun kapısı tekrar açıldı. Mert içeriye girdiğinde kaşları çatıktı. Mina'ya baktığımda yanağındaki parmak izleri dikkatimi çekti. Derin nefes alarak Mustafa fark etmesin diye sağ yanağını göğsüme bastırdım. Mina sarılmaya uğraşarak sıkıca sarmaya çalışıyordu. Mert ile göz göze geldiğimizde;

"Neredeydin "

"Telefonla konuşuyordum abla uzadı da"

"Tamam geç yerine, yemekten sonra seninle bir şey konuşacağım "

"Tamam abla"

Mert yerine oturduğunda Mustafa kızımızın saçını severek; "Neden ağlıyorsun Mina" dediğinde Mina sessizce anne demişti. Mina kucağımda ayağa kalkarak; "Ağam müsaade var mı " dediğimde sesi haddinden fazla gür ve sinirli; "Yemeğiniz bitmedi" dedi. Başımı hafif yan yatırıp "Ben doydum." dediğim de ise Mustafa başını salladı. Mina ile salondan dışarıya çıktım. Mina ile dama çıkarken;

"Anneciğim bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

"Mert dayım bana vurdu"

"Neden vurdu"

"Ben yemeğimi mutfakta yerken Sultan anneannem bana meyve suyu verdi. Onu babama sormak için yanınıza geliyordum ki dayımı fark ettim. Telefonda birine yakında ablam kocasından ayrılacak eminim dediğini duydum. Babamdan ayrılacak mısın anne"

"Tabi ki hayır annem"

"Sonra dayımın yanına gittim. Dayım beni fark etmedi. Telefondaki kimse ona bir de dedi ki ablam Mina'yı bırakır, bizimki babası için ölüyor dedi. Anne beni bırakmazsın dimi"

"Mina seni hiç bir zaman bırakmam. Mert sana neden vurdu"

"Beni fark ettiğinde hemen telefonu kapadı. Hafif eğilerek bana ne duyduğumu sordu. Bende duyduklarımı söyledim. O da sana söylememem için bana kızdı. Bende sana söyleyeceğimi söylediğimde vurdu bana "

"Mina'm ben babanı çok ama çok seviyorum. Sen nasıl benim nefesimsen, babanda benim güneşim. Güneş olmadan gün doğmaz, çiçekler büyümez, kuşlar ötmez. Babanı bırakırsam yada babana bir şey olursa ben cellat olurum Mina"

Mina bir anda yanaklarımı hızlı hızlı öperek;

"Sen cellat olma annem. Babam bizi bırakmaz anne"

"Evet kızım. Baban senin ilk aşkın senin için her şeyi yapar"

"Canım annem"

"Birtanem. Mina babana neden söylemedin, Mert'in sana vurduğunu"

"Misafirlerimiz var ya onun için sonra söyleyeceğim ki"

"Söyleme ben az sonra dayına bunun hesabını güzelce soracağım"

"Babam bana kızmaz mı"

"Bana söylediğin için kızmaz. Bizden ikimizden birden saklarsan kızar"

"Peki anne"

"Yanağın çok acıyor mu annem"

"Yok geçer annem"

Ağızımı açmıştım ki kucağımda oturan Mina'yı biri kucağımdan aldı. Başımı kaldırdığımda Mustafa kaşları çatık;

"Evet siz iki gönlümün prensesi, benden ne saklıyorsunuz"

"Anne ben babama söyleyeceğim"

"Söyle "

"Baba, Mert dayım bana vurdu"

Mustafa öyle bir 'ne yaptı' diye bağırdı ki Mina birden ağlamaklı bana bakınca Mustafa'nın kucağından aldım. Mina boynuma sarılarak yüzünü boynuma saklayınca;

"Mustafa sakin olur musun"

"Nasıl sakin olayım bana söyler misin"

"Ben halledeceğim"

"Yok artık sen bir şey halletmeyeceksin"

"Mustafa"

"Meryemce, bu kızın soyadı artık ateş değil. Bu kız benim, o it hangi hakla benim kızıma vurabiliyor. Kırarım o ellerini. O köpek haddini aştı."

"Bunu da ben halledebilir miyim? Ne olur"

"Meryemce yeter. Ne kadar daha toplayacaksın onun arkasını"

Mustafa hızla merdivenlere giderken Mina başını kaldırıp;

"Baba beni bırakma"

Mustafa iki basamak inmişti ki Mina'nın ağlayarak söylediğiyle olduğu yerde kaldı. Mina ağlayarak babasını yanına çağırdığında, arkasını dönerek bize doğru gelmeye başladı. Mina'yı kucağına alarak;

"Bırakmam babam"

"Baba sen azrail olma benim yanımda. Ben senden korkmuyorum ama olma. Ben bu kolları daha çok seviyorum. Ben bu gün duydum. Sen çok sinirlendiğinde çok can yakıyormuşsun. Sen Azrail olma, annem de cellat olmasın"

Ben kızıma gülerken, Mustafa kızımıza sarılıp;

"Annesi sen git Mert'le konuş ve benim diyeceklerimi de söyle"

"Peki babası. Sen salona geç kızınla, ayıp oldu misafirlere"

"Tamam hadi kızım gidip seninle tatlı yiyelim. Sen benim elimi kolumu bağlıyorsun"

"Yok bağlamam ki sonra bana nasıl sarılacaksın. Hadi sarma yiyelim babişko"

Babası ve kızı yanımdan ayrıldıklarında yavaş yavaş kimsenin çıkmadığı konağın en üstüne çıktım. Esen rüzgar bedenimi sararken bulduğum çıkıntıya oturdum. Cebimden telefonumu çıkarıp Çınar'ı aradım. Telefonun çalma sesini saymaya başladım. Bir iki derken ;

"Güzel gözlüm"

"Mert, Mina'ya tokat atmış"

"Kırarım ellerini o itin"

"Kırın"

"Meryemce"

"Efendim Çınar "

"Sen iyi değilsin"

"Ben boşanmak istemiyorum "

"Tabi ki boşanmayacaksın lilyum prensesim. Ağlama "

"Çınar beni, beni çok yıpratıyorlar"

"Fark ettim. Mutluluğunun bedelini ödetiyorlar sanki"

"Kemal ateş'in birebir kopyası oldu"

"Geleyim mi yanına"

"Konağa mı geleceksin"

"İstiyorsan gelirim. Yanına otururum, başını omzuma yaslarsın"

"Gelme"

"O zaman güneşinin yamacına git. Sen onun yanında değilsin diye bu kadar bulutlanmışsın"

"O bulutlu aslında. Onun bir şeyi var çözemiyorum "

"Az önce duydum baya tehdit alıyormuş. "

"Başka bir şey var. Bana bakınca bir şey oluyor ona"

"Git sor gözümün nuru."

"Hadi gidiyorum ben"

"Neredeydin ki"

"Konağın en tepesinde oturuyordum"

"Bu soğukta mı"

"Nasıl rüzgar esiyor"

"Yuvamı buldum diyorsun yani"

"Ben yuvamı bulalı çok oluyor. "

"O yuvanı korumak için her zaman yanında olacağım"

"Sen iyi misin"

"Ben sen iyi isen iyiyim. Sen mutluysan mutluyum"

"Seni seviyorum. İyi ki hayatımdasın "

"Sende yüreğim, güzel bakan, güzel gülen neşem"

Telefonu kapadığımda içim rahatlamıştı. Telefonu kapatıp Mardin'i izlemeye başladım. Başımı arkamda duran çıkıntıya yasladığımda gözlerimi kapadım. Rüzgar kulaklarımda uğuldarken güldüm. Rüzgar öyle kuvvetli esiyordu ki o estikçe ben gülüyordum. Gözümden yaşlar akarken gülmeye devam ediyordum. Ne kadar zaman geçti hiç bir fikrim yokken ;

"Hanımefendi, yetmedi mi bu soğuk"

Gözlerimi açarak başımı çıkıntıdan kaldırarak yanımda sigara içen Eren'e baktım. Hafif ona dönerek;

"Ağanın neyi var Eren"

"Bilmiyorum hanımefendi. Çalışma odasından çıktıktan sonra çok sinirli, patlamaya hazır bomba gibi"

"Tehditler devam ediyor mu"

"Evet hanımefendi"

"Tamam, saat kaç"

"On bire geliyor "

"Kaça geliyor, ben kaç saattir buradayım"

"Saat sekiz gibi çıktınız buraya"

"Reis geldi mi"

"Az önce çıktı. O dedi zaten yeter bu kadar diye yoksa ben biraz daha bırakacaktım."

"Tamam sağ ol Eren"

Eren bir anda ayağa kalktığında merdivene baktım. Mustafa ağır ağır merdivenleri çıkarken Eren aşağıya inmeye başladı. Tam yanıma geldiğinde ayağa kalkıyordum ki eliyle beni yerime oturttu. Yanıma oturup kolunun altına beni aldığında yüzümü boynuna sakladım. Sıkıca sarıldığında;

"Atmaca mısın? Şahin mi? yükseklerdesin hep"

"Ben gülüm, sevgilimin kalbinde yeşeren"

"Ah gülüm, ah gül güzelim. Hadi kalk gidelim odamıza"

"Ben kötü anneyim dimi Mustafa. Bak sana Kevser hanımda ne dedi"

"Onun dili uzamış, başı gövdesine ağırlık yapıyor. Onu bunu bırak Mert'le ne zaman konuşacaksın"

"Konuşacağım. "

"Hadi gidelim, kokuna doyayım."

"Ayıp oldu herkese"

"Kimseye ayıp olmadı"

"Nasıl"

"Mina salona girer girmez anneme dedi ki; 'babaanne annem biraz rahatsız oldu. Ben de izin verdim yatsın dedim iyi yaptım dimi babaanne' dedi"

"Şaka yapıyorsun"

"Dur devamı var. Teyzeme döndü dedi ki 'Sare babaannem seninle kardeşlerimize bakalım mı ' dedi"

"Mustafa biz bu kızı okuldan alalım mı"

"Neden"

"Ya bu bir haftada bu kadar olduysa"

"Kalk hatun kalk, birazdan gidip alacağım oğullarımı. Mina'mı alamayacağım"

"Neden"

"Kızların hepsi aynı odada yatacaklardı"

Mustafa ayağa kalktığında elini bana uzattı. Elini tuttuğumda beraber merdivenleri inmeye başladık. Ana avluya indiğimizde Yusuf ağa ile Reşat dayım ile karşılaşınca bir adım geride kalarak Mustafa'nın elini bıraktım. Mustafa gür sesiyle;

"Ne oldu"

"Konuşalım mı ağam"

"Tamam, Meryemce hanım odaya geçebilirsin"

Başımı tamam manasında sallayarak odamıza girdim. Üzerimdekileri çıkarıp geceliğimi üzerime giyindim. Kütüphaneden avluya baktığımda Hazar abim ve Baran abimin de geldiğini gördüm. Onların işinin uzun süreceğini anladığım için, banyodaki hint kınamla dövme yapmaya karar verdim. Banyoya geçerek sol bileğime büyük m harfi yazdım. Kurumasını beklerken odada çalan telefonumla odaya girdim. Ekran da yazan isimle hemen açtım.

"Reis"

"Seni göremedim. Nasılsın diye aradım"

"Yalanını seveyim"

"Kızım anlama bir kerede"

"Söyle bakalım"

"Mert, babanın "

"Babam değil o adam"

"Özür dilerim Kemal ateş'in dostlarıyla dost olmaya başlamış"

"EE"

"Esi senin epostanda "

"Tamam reisim"

"Kendine dikkat et hanımefendim"

"Sizde, Yasin "

"Efendim"

"Çınar nerede"

"Karavanın üzerinde"

"İçiyor mu"

"İçiyor ama kahve. Ben konağa gelmek için çıkacakken sen aradın ya o zaman yukarıya çıktı, daha inmemiş. "

"Kötü mü"

"Ne konuştunuz ki"

"Boş ver, kötü mü"

"Kötü değil çok ciddi. Hastanedeki adam oldu. Başkan resmen"

"Tamam iyi o zaman "

"Delisiniz ya"

"Öyleyiz ben deli o manyak"

"Allah bana sabır versin. Hadi hayırlı geceler"

"Hayırlı geceler"

Telefonu kapadığımda kolumdaki dövmenin de kuruduğunu anladım. Banyoda kuruyan kınayı dökerek badem yağıyla temizleyerek odaya girdim. Yatağa oturacakken odanın kapısı açıldı. Mustafa o kadar sinirliydi ki olduğum yerde kaldım. Üzerindeki ceketi dilsiz uşağa bırakıp bana doğru gelirken sol bileğimi arkama sakladığımda;

"Ne saklıyorsun ağandan marabam"

Yanıma gelince bileğimi ona doğru uzatıp;

"Nasıl olmuş Mustafa'm"

Mustafa bileğimi tutarak bir kaç defa öptükten sonra;

"Çok yakışmış sevgilim. Geçen ki gibi geçici değil mi?"

"Bileğimdeki geçici, kalbime yazılan ömürlük kocam"

"O orada ömürlük kalsın ölünceye kadar. Benim kalbimde de var, birbirine geçmiş altından yazılmış M harfi"

"Onlarda orada kalsın. O iki m harfinin orada durmaya çok ihtiyacı var çünkü"

Mustafa sıkıca sarıldığında boynunu öpmüştüm. Kocam kulağıma serseri bir tınıyla;

"Seni sevmek istiyorum, izin verir misin"

Ağızımı açmıştım ki Mustafa'nın telefonu çalmaya başladı. Mustafa hiç oralı olmadan yanağımı öperken, telefon susmadan çalmaya devam ediyordu. Elimi boynuna koyarak;

"Kocam kurban olayım bak şu telefona"

"Boş ver, kim kimi keserse kessin. "

Telefon susmadan çalmaya devam ederken Mustafa beni zorda olsa bırakıp ceketinin yanına giderken söyleniyordu. Telefonu eline aldığında telefon kapanmıştı. Kaşları iyice çatılınca;

"Ne oldu"

"Gizli numaraymış "

"Bir durum mu var peki"

Mustafa susmuş telefona bakmaya devam ederken ona doğru bir adım atmıştım. Elini havaya kaldırıp beni durdurdu. Ben kocama bakarken, sol eli yumruk olduğunda;

"Mustafa Hamza iyi misin"

Mustafa bakışlarını telefondan çekip bana baktığında iki adım geriye gittim. Gözlerinin beyazı nasıl kısa sürede kıpkırmızı olmuştu anlamadım. Zorda olsa yutkunarak;

"Mustafa Hamza"

"Ben oğullarımızı alıp geleyim."

"Ama"

Mustafa hızla odadan çıktığında peşine gittim. O kadar hızlı yürüyordu ki derin nefes alarak geriye yatağıma gittim. Kısa zaman sonra odaya gelen Mustafa ile oturduğum yataktan kalkıp yanına gittim. Bana bakmadan kucağındaki Ömer'i almam için sağ tarafını yaklaştırdı. Ömer'in uyanmamasına dikkat ederek kucağıma aldım. Oğlumu öperek beşiğe bırakıp, Mirza'yı almak için Mustafa'ya dönmüştüm ki;

"Sen yatağa geç ben yatırırım oğlumu"

"Peki"

Yatağa uzanıp yerime yerleştiğimde, Mustafa'yı izlemeye başladım. Oğullarımızın üstünü ince yorganlarıyla örterek kısaca izledi. Ben onu, o oğullarımızı izlerken adını seslendiğimde sadece parmağını dudaklarına koyarak beni susturmuştu. Ellerini hafif beşiğin tahtasına vurup beşiğin yanından uzaklaşarak dolaba yaklaştı. Dolabın benim olan tarafını açarak bir şeyler eline alarak yanıma geldi. Eşofmanlarımı bana uzatıp;

"Hastasın bunları giyin"

"Ben iyiyim "

"Bunları giy, bende duşa girip geleceğim"

"Hayır "

Arkamı dönerek oğullarıma baktım. Odanın ışığı söndüğünde gözlerimi kapatmadan elimi beşiğin parmaklıklarından oğullarıma uzattım. Mirza sağ elimin işaret parmağını, Ömer serçe parmağını tutunca sakinleşmiştim. Uyku beni içine çekerken yanağımda hissettiğim dudaklarla başımı hafif çevirdiğimde Mina uykulu gülerek;

"Ben geldim"

"Ablanlarla yatacakmışsın, neden geldin"

"Seni özledim. Kokunu özledim"

"Baban mı getirdi."

"Yok babam nerede ki "

Mina konuşarak beşikle arama girip yüzünü göğsüme yasladı. Sol elimle kızıma sıkıca sarıldığımda hepten huzur dolmuştum. Mina boynuma yakın bir yeri öperek;

"Sen gibi annem olduğu için çok mutluyum. Gül kokulu, papatya gülüşlü lilyum prensesim"

"Ah benim nefesim kızım, hadi uyu bakalım"

"Anne sen mutsuz musun"

"Hayır annem çok mutluyum. Ailem var, bebeklerim ve nefesim kızım var ve onların çok yakışıklı babası var neden mutsuz olayım"

"Olma annem"

Mina uykuya geçtiğinde oda bir anda sessizleşince hala gelen su sesiyle kocamın banyoda olduğunu anladım. Burnumu kızımın saçlarına dayayarak gözlerimi kapadım.

...............................................

Kulağıma gelen ağlama sesiyle gözümü açtığımda, oğullarımın biri beşikte yoktu. Mina'nın başını yastığıma bırakıp yatakta oturduğumda kucağında ağlayan bebeğimle Mustafa odada volta atıyordu. Yataktan kalkıp onların yanına gittim. Mirza'yı kucağıma aldığımda hafif ateşi vardı. Acıktığını anladığımda koltuğa oturdum. Mirza'nın karnını doyurmaya başladığında Mustafa bacağımın yanına yere oturdu. Başını dizime yasladığında onun haline gülmek istesem de bir şey demedim. Saçlarını sevmeye başladığımda dizimi öperek;

"Ben, ben çok bocalıyorum karım. Söz konusu sen olduğunda bende bütün dengeler şaşıyor "

"Ne oldu anlatmak ister misin"

Mustafa başını hayır manasında sallarken, saçlarını sevmeye devam ettim. Mustafa'nın sakallarını sevmek için elimi sakalına atmıştım ki elimi tuttu. Elinin sıcaklığı elimi yakarken;

"Sevme sakallarımı bu akşam"

"Neden"

"Sevme karım sevme"

Başımı sallayarak saçlarını sevmeye devam ederken, Mirza kucağımda uyudu. Mirza kucağımda Mustafa bacağımda uyuduğunda gülmüştüm. İçinde yaptığın savaştan kim galip çıkacak kocam çok merak ediyorum. Mirza'yı yanıma yatırarak üzerindeki tulumuyla üşüyeceği için zorda olsa koltuğun kenarındaki battaniyeyi elime aldım. Oğlumun üzerini örterek yanından kalktım. Mustafa'nın başı koltuğa düştüğünde gözlerini açtı. Kaşlarını çatarak;

"Ne oldu"

"Mirza'yı beşiğe koyacaktım"

Mustafa ayağa kalkıp oğlumu benden önce kucağına alarak beşiğe bıraktı. Üzerini örterek yanıma geldiğinde ben onu izlerken, kocam elini yanağıma koyarak;

"Karım, nefesim huzurlu limanım"

"Söyle sevgilim"

"Ben bu gece sana dokunsaydım. Kıskançlığımla, aşırı sinirle canını yakardım. Senden uzak durmam bundan sebep"

"Seni böyle yapan nedir, bana da söyle içinde tutma"

"Yok şuan bunu konuşmak istemiyorum. Hadi gel yatalım. Kokunla huzur bulayım. Senden uzak duramıyorum"

Kocamın elinden tutarak yatağa yürüttüm. Yatağa oturup sırtımı yatak başlığına dayayarak elimle kocamı çektim. Mustafa hemen başını göğsüme koyarak belime sarıldı. Başının üzerini öperek kulağına doğru;

"İçindeki savaşı kim kazanırsa bana söyle olur mu"

"Yarın akşam çözmüş olacağım emin olabilirsin"

" Benden kaynaklı değil mi?"

"Evet"

"Kocam şunu unutma senin gibi benimde dostumda çok düşmanımda"

Mustafa başını sallayarak cevap vermişti. Yanağımı kocamın başına yasladığımda Mina'nın kıpırdandığını hissettiğimde ona baktım. Kızım yatakta oturup gözlerini ovuşturup;

"Anne"

"Prensesim"

"Babam mı hasta oldu şimdi"

"Biraz kızım"

"Hım bende sana sarılmak istiyorum ama"

Elimi bacağıma vuracakken Mustafa biraz kenara çekilerek kızımızı kendine çekti. Mustafa'nın başı göğsümde, kızımın başı karnımda uyumaya devam ederlerken gözlerim beşiğe takıldı. Ömer'in eli Mirza'nın sırtında uyuyorlardı. Kucağıma baktığımda Mustafa'nın eli de Mina'nın sırtındaydı. Gözlerimi kapadığımda odadaki dört değerli varlığımın kokusunu ayrı ayrı alıyordum. Uyku beni içine çekerken kapımızın çalındığını duyduğumda korktum. Mustafa başını kaldırıp bana baktığında;

"Ne oluyor"

"Korkma bir şey yoktur"

"Saat dört kocam"

"Tamam dur bakalım"

Mustafa kapıya giderken gözlerim onda derin nefes almıştım. Kapıyı açtığında kaşları hafif havalanmıştı. Karşısındaki kimse gülerek eliyle içeriye buyur etmişti. Başı önünde Leyla odaya girdiğinde bende gülmüştüm. Leyla bana yaklaştığında ;

"Ne oldu güzelim"

"Ben seninle yatmaya geldim"

"Gel bakalım"

Leyla Mustafa'ya baktığında;

"Leyla kızım sen git ananla yat bende ilk aşkımla gidip yatayım"

Biz gülerken Leyla az önce Mustafa'nın yattığı yere yattı. Mustafa yanımıza gelerek alnımı öpüp kulağıma sessizce;

"Ne olursa olsun sana güvenim sonsuz sevgilim"

Mustafa'ya baktığımda gözlerindeki o garip bakış çoğalmıştı. Odadan çıktığında Leyla yanağımı öperek;

"Beni Hazar gönderdi "

"Neden ki"

"Mustafa abim iyi değilmiş. Reşat dayı ve Yusuf ağa ne dediyse hep kesin kararlar almış. En sonda Hazar demiş ki ağalar bu olayı benim düğünümden sonra konuşalım."

"Bir sıkıntı var benimle bir savaşı var ama ne yaptım, ne oldu hiç bir fikrim yok"

"Neyse yatalım mı çok yorgunum"

"Hadi uyuyalım"

Leyla'nın başına dudaklarımı bastırıp gözlerimi kapadım.

..............................................................

Gözlerimi ezan sesiyle açtım. Mina'nın başı bacağımda Leyla'nın başı karnımdaydı. Onlara gülerken ayağımı oynatmak istediğimde oynatamadım. İlk korksam da biraz dikkatle baktığımda ayak ucumda yatan Ömür Berfe ile kahkaha attım. Yataktakiler benim sesime sıçradığında elimi ağızıma kapadım. Leyla yatakta uykulu uykulu oturduğunda Mina iyice bana sokuldu. Ömür kaşlarını çatarak;

"Ne gülüyorsun yenge ya"

"Sen ne arıyorsun burada"

"Hazar abim, Mustafa ağamı yatağına istemeyince, abimde gelip beni yatağımdan etti"

"Sende buraya mı geldin güzelim"

"Ben gelmedim rota buraya oluşturuldu Mustafa ağam tarafından"

Leyla başını omzuma koyduğunda;

"Hadi kalkın namaza o zaman "

"Kuran oku o zaman"

"Tamam leyloş hadi bakalım"

Kızlarla beraber abdest alarak yan yana namaza durduğumuzda mutlu olmuştum. Cemaatla namaz kılmak her zaman hoşuma gitmiştir. Namazımız güzellikle bitirip dua etmeye başlamıştık. Oda da bir hıçkırık sesi yankılandığında hemen yanımda dua eden Leyla'ya baktım. O da yanındaki Ömür'e bakıyordu. Ömür için için ağlarken yerimden kalkıp onun yanına oturdum. Ömür boynuma sarılarak iyice ağlarken Leyla ayağa kalkıp sessizce ben gidiyorum dediğinde başımı salladım. Leyla odadan çıktığında Ömür'ün sırtını biraz sıvazladıktan sonra;

"Ne oldu kızım neden ağlıyorsun"

"Yenge benimde bir babam olsaydı keşke diyorum bir haftadır"

"Neden kızım, nedir seni bunu düşünmeye sevk eden durum"

"Abla dayımdan çok Hamza abim, ben bir şeyler yapayım diye uğraşıyor. Mirza eniştem hep başımı okşuyor ama yok benim arkam, sırtım hep üşüyor yenge"

"Çok iyi bilirim o duyguyu yengem. Belki senin de Mina gibi dua etmen gerekir"

"Nasıl yani"

"Mina Allahtan baba istedi, kızıma aslan geldi. Sende iste belki kocaman bir baba gelir sana"

"Aman yenge ya sende, annem bu yaştan sonra evlenir mi?"

"Kız anan yaşlı biri değil "

"Kız yengem anam evlense adam beni istemez ki"

"Sende benimle yaşarsın. Benim gibi bir kayınbaba bulursun belki"

"Olur yengem"

"Hadi koş odana git üzerini değiştir. Bu gün sana da abla olacak yüreğe sahip üç tane deli gelecek"

"Nasıl yani"

"Geçen gelen İnci annem ve Serdar babam vardı ya, onların üç tane çatlak kızı var. Üçü de anlatılmaz yaşanır. "

"O zaman gidiyorum bende"

Ömür yanağımı öperek ayağa kalkıp koşarak odadan çıktı resmen. Başımı kaldırdığımda ne zaman geldiğini fark etmediğim kocam koltukta oturuyordu. Kaşlarımı çatarak;

"Ne zaman geldin sen "

"Teyzemi evlendiriyordun en son"

"Ne yapayım kocam. Ömür'ün ağlamasına dayanamadım"

"Aslında var ya teyzem duymasında güzel fikirmiş"

"İiiii seni teyzeme söyleyeceğim"

"Meryemce"

"Canım sevgilim"

"Bu düğün ve büyük ağalar toplantısı bitsin. Bir beş günlüğüne sen mesleğine başlamadan kaçalım buralardan"

"Aslında güzel fikir ama çocuklar"

"Sen şimdiden süt sağmaya başla, zaten o zamana kadar altı ayı geçerler annemler tamamen bakarlar"

"Sonra Kevser ve Kezban hanımın dilinden kurtulamam her halde"

"Keserim o dilleri bir şey duymazsın"

"Sakin ol kocam"

Ağızını açmıştı ki aramıza giren saçı başı dağılmış meleğim;

"Baba sen gece nereye gittin"

"Leyla teyzen gelince bu odada kalmak olmazdı "

"Dimi ayıp olurdu baba"

"Evet babam"

Mina babasının yanına oturduğunda Mustafa kucağına kızını alarak sarılmıştı. Mina babasının sakallarıyla oynarken yatağımın nevresimlerini değiştirmek için topladım. Dolaptan temiz nevresim alarak yatağımı düzelttim. Yerdeki kirlileri toplarken Mina babasının kucağından inmiş bana yardım etmeye başlamıştı. Bir an durup kızımı izlemeye başladığımda mutlu olmuştum. Mina elini beline koyarak;

"Beni banyo ettirebilir misin anne"

"Yoruldun mu"

"Yok anne temiz kokayım. İncili anneannem gelecek ya"

"Tabi annem"

"Anne saçlarım çok ağır oldu keser misin"

"Geçen Leyla ile kestirmediniz mi"

"Kestirdik ama azcık. Sen keser misin?"

Ağızımı açıyordum ki Mustafa birden 'hayır 'dediğinde Mina bir adım geriye giderek;

"Neden hayır baba"

"Annen de sende saçını kesmeyeceksin"

"Hopa neden baba"

"Ben sizi saçlarınızla seviyorum."

"Bende seni sakallarınla seviyorum ama sen arada kesiyorsun baba"

Mina'ya gözlerimi kocaman açarak baktığımda Mustafa bir anda susmuştu. Mustafa'nın haline gülerek Mina'ya göz kırpmıştım. Kızımız ellerini göğsünde bağlayarak;

"Şimdi izin veriyor musun baba"

"Tamam ben keseceğim ama"

"Tamam baba"

"Hadi git kıyafet al gel hazır cevap kızım"

Mina babasının yanına gelerek o da benim gibi elmacık kemiğini öpüp odadan çıktı. Mustafa'ya sarıldığımda geriye yaslanarak öylece duruyorduk. Birbirimizi dinlerken odanın kapısı çalındı ve tekrar açıldı. Mina elinde kıyafetleriyle yanımıza geldiğinde ayağa kalktım. Kızımla banyoya girdiğimizde saçlarını açtım. Mina'm keyifle duşakabine girdiğinde banyonun kapısı çalındı. Mina iç çamaşırlarıyla yüzüme bakınca gel dedim. Mustafa başı önünde;

"Bende gelebilir miyim"

"Gelme babası biz sana geliriz"

"Peki güzellerim"

Mustafa banyodan çıktığında Mina suyu açtı. Güzel kızımı yıkayarak tekrar odaya döndüğümüzde Mustafa odada yoktu. Mina'nın üzerini giydirdiğimde saçlarını tarıyordum ki Mustafa elinde tarak ve makasla odaya girdi. Mina arkasını babasına döndüğünde Mustafa yavaş yavaş yanımıza geldi. Mina'yı yerden kaldırıp koltuğun üzerine bıraktı. Mustafa kızımızın saçlarını tararken onları izleyecekken oğullarım ağlamaya başladı. Beşiğe yaklaşıp oğullarımla konuşarak baba kızı izliyordum. Mustafa bir iki defa makası kızımızın saçına yaklaştırsa da kesememişti. Onun haline gülmek istesem de sessizce izlemeye devam ettim. Mustafa bir parmak kadar olmadan uçlarını kesecekken;

"Yukarıya çık biraz"

"Yeterli bence"

"Mustafa ben elime o makası alırsam var ya sana gıcıklık olsun diye tam kulak hizasında keserim"

"Sakın"

"O zaman kes üç parmak"

"Kaç parmak "

"Üç "

"İki "

"Dört"

"İki"

"Beş"

"Tamam tamam iki parmak"

"Tamam kocam iki parmak"

"Mina iki parmağını göster bakayım"

Mina şaşkın kızım babasının dediğini yaptığında Mustafa gülerek;

"Benim parmağımla bir buçuk parmak, tamam kızım"

Mustafa, Mina'nın saçını keserken acı çekiyor gibi yüz ifadesiyle rabbime şükrettim. Mina'nın elinde kalan saçlarıyla bana bakınca tebessüm ettim. Mina bana dönerek;

"Ben gidiyorum Gülru yengem saçlarımı örsün"

"Hadi koş bakalım"

Mina koşarak odadan çıkarken neden kapıyı kapatmadı diye kaşlarımı çatmıştım ki annem içeriye girdi. Bize doğru gelirken Sare teyzem de peşine içeriye geldi. Annem alnıma dudaklarını bastırıp biraz bekledikten sonra;

"İyi ateşin yok güzel kızım"

"Yok anne iyiyim"

"Tamam biz alalım oğullarımızı, babanlar İnci ablaları almaya gitti"

"EE Kerem getirirdi"

"Olur mu annem öyle, hadi misafirlerimizde var biliyorsun. Meryemce "

"Efendim anne"

"Adalet halam bütün gece yatmamış, seni merak etmiş"

"Tamam annem üzerimi giyinerek geliyorum büyük salona"

"Tamam annem"

Sare teyzem yanağımı öperek beşikten Ömer'i aldığında, annem de Mirza'yı aldı. Battaniyelerine sararak odadan çıktıklarında Mustafa da banyodan elinde havluyla odaya girdi. Dolaptan eşyalarını alarak giyinmeye başladığında aynada göz göze geldik. Kocam bana göz kırparak ;

"Hadi beni izleme, üzerini giyin"

"Mustafa sen iyi misin"

"Değilim Meryemce hiç iyi değilim"

"Tamam bir şey demedim"

Banyoya girerek elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya girdim. Mustafa'nın odada olmamasıyla iyice sinirlendim. Üzerimi giyinerek odamdan çıktığımda merdivenleri çıkan Adalet halayı fark ettim. Biraz hızlı yanına giderek koluna girdim. Adalet hala yüzüme bakıp ;

"Sultan kadın, hanımağanla bana dama kahve yap, çabuk olsun"

"Hemen büyük hala"

Adalet hala kolundaki elimi biraz sıkarak bir şey demeden merdivenleri çıkmaya devam etti. Dama tamamen çıktığımızda ellerini taştan korkuluklara koyarak gözleri uzaklarda;

"Bu konak çok yaşlı, nice dertler nice sevinçlere şahit oldu. Anam, Mizgin sultanım bu konağa senin gibi neşe, güven getirmedi galiba hanımağa. Sen dünden beri keyifsiz, hastalıklı gibisin ve bu durum herkese yansıyor. Sen yokken bu konağın siyah beyaz olduğunu söylerdi Reşat'ım, bende anlamazdım. Dün gece sen yemek yemeden çıkıp gittin ve bir daha gelmedin. O zaman anladım. Bu konağın hanımları sen varken sanki senden destek alıp gür konuşuyor, senden enerji alıp rengarenk oluyor. Anan dün dedi ki mırıldanarak; "Meryemce olmadan ne kadar keyifsiz oluyor her şey dedi". Sen herkesi etkin altına almışsın. Silkelen, güçlen hanımağa. Dün zeytin gözlüm içeriye gelip senin için annem hasta olmuş dediğinde herkes sessizleşti. "

"Hala"

"Kesme sözümü, lafı uzatmayacağım. Sen kocanı ayakta tut, o sana destek olacak emin ol. Hanım ağa dünden beri fark ettiğim bir şey var. Kocanın kafasını karıştıran bir sıkıntısı vardır, sakince bekle onu"

"Tamam hala"

Adalet hala bana dönünce gözlerinin dolmuş olmasıyla;

"Adalet hala iyi misin"

"Meryemce, ben çok uzun zaman sonra yengemi ve abimi rüyamda gördüm. Bana sana sarılmamı ve destek olmamı söylediler. Sen ne yaptın, nasıl sevdin bizi. O kadar mı yalnızdın da bize sığındın"

Başımı önüme eğdiğimde halam sıkıca bana sarılınca bende karşılık verdim. Hamza dedemin temiz kokusunu halamdan alarak gözlerimi kapadım. Öyle dururken hafif bir öksürük duyduğumuzda ayrıldık. Sultan abla kahvelerimizi bize uzattığında elimize alarak sedire oturduk. Sessizce Mardin'i izlerken halam elini elimin üzerine koyarak;

"Alibeyoğlu ailesinin kıymetlisi, ağamın huzuru olmuşsun. Kocan sana sarılmadıkça huzur bulamıyor anladım."

"Mustafa benim her şeyim oldu hala. Tek başına dünyam"

...................................................................................

Kelime harf hatam olursa aff ola...

Allaha emanet olun...

Sizi seven çatlak yazar.... :) :)

Umarım beğenirsiniz...

Bölüm : 01.08.2025 15:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Güneş olmadan...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...