Bu bölüm severek okuyan herkese hediyemdir....
SİZİ SEVİYORUMMMMMM
........................................
MUSTAFA HAMZA...
Dağhan abinin dostunu Mardin'in çıkışına kadar götürmüştük. Arabayı kullanan Devran'a gelen mesajı gösterip göstermemek arasında kalmıştım.
"Mustafa Hamza ağam neye sinirlendin, ellerin sıkmaktan bembeyaz oldu"
"Nasıl yani"
"Sıkma, tutma içinde söyle"
"Konağa gidelim Meryemce'yi görmem gerek"
"Ne alaka ağam "
"Hadi Devran'ım hadi"
.............
Konağa geldiğimde artık kendime engel olamamıştım. Kapımı açan Ercan'ın omzuna vurarak
"Boran nerede"
"Ağam haberim yok, Kamil abi de yok"
Boran kapıda yoktu. Meryemceyi en çok emanet ettiğim adam yoktu. Konağa girdiğimde, avazım çıktığı kadar bağırmıştım.
"Boraaaannnnn, Kamiillll"
Hızla odamıza girdiğimde odanın hiç bir yerinde Meryemce yoktu. Avluya tekrar çıktığımda babam ve dedem avluya iniyordu.
"Mustafa ağam sakin ol"
"Devran karışma, Borannnnn, kamilll"
Kamil yanıma geldiğinde ceketimi çıkarmıştım. Kamil titreyerek ellerini karnı da birleştirdiğinde iyice sinirlenmiştim.
"Neredesin lan sen"
"Ağam azcık dinlenmek istemiştim"
Kamil'in dedi ile sakinleşmeye uğraşırken etrafıma baktığımda konağın bütün erkekleri birde Devran vardı. Arkamdan gelen Boranın sesiyle arkamı dönmüştüm.
"Ağam ne oldu"
"Ne mi oldu Boran ne mi oldu, Meryemce nerede"
"Ağam odanızdadır"
Kamil'e baktığımda tastikler şekilde kafanı sallaması üzerine kendimi kaybetmiştim. Boran'ın üzerine yürüdüğümde herkes geriye çekilmişti. Boran'ın yakasını tutunca gözümdeki siniri, boynumdaki damarı görmüş olacak ki ;
"Ağam vallahi odasındaydı, Hanımağam "
" Yok lan yok Meryemce odada yok"
Boran'a attığım yumrukla yere düştüğünde, Kamil kekeleyerek;
"Ağam konağın hiç bir yerinde kuş uçmadı uçmuyor konaktadır"
Kamil'in üzerine yürüdüğümde konakta duyduğum sesle kan beynime sıçramıştı.
"Ne o ağam sevgili hanım ağanız konakta yok mu"
"Baba, dede beni hala katili etmeyin yoksa seve seve avşin ve Meryemcenin yapmadığını yaparım. Alın karşımdan şu kadını"
Dedem benim yapacaklarımı bildiği için, yukarıdaki halama başı ile odasını işaret edince halam sesini kesmiş sadece bakıyordu. Boran dudağını silip yanıma gelmişti. Odamızdan çıkan Devran sinirden kıpkırmızı olmuş elindeki kağıdı bana uzatınca, kağıdı okuduğumda hepten kendimi kaybetmiştim. Kamil anlamış olacak ki geri geri giderken Boran mertliğini gösterip sadece benim duyacağım bir şekilde ;
"Ağam, ablamı koruyamadıysam vur beni"
Boranın dediyle iyice delirmiştim. Boran'a vurmaya başlamıştım. Etrafımdakiler bana bir şeyler söylüyorlardı ama elimden Boranı almaya kimsenin cesareti yoktu. En son belimdeki silahı yerde yatan Boran'ın kafasına dayamıştım.
"Lann!!! ben size ... ikinize emanet ediyorum bu konağı içindeki yılanı bile size emanet ediyorum."
Boran'ın sessizce dedikleriyle canım acımıştı.
"Ağam öldür beni bize sahip çıkan ablamı konaktan götürdüyse o şerefsiz vur ağam vurr. Ben kazada da koruyamadım Ağamı, vursana ağam "
Elimdeki silahın tetiğini çektiğimde, konakta Meryemcenin sesi yankılandı;
"Mustafaaaa"
Elimdeki silahı havaya kaldırarak ateş etmiştim. Meryemce hızla yanımıza gelip;
"Herkes odasına herkess, kamil sende benim kırmızı çantamı getir hemen, Devran sende o bakışlarını düzelt ve Boran'ı sedire oturttur."
Ben Meryemceye bakarken o dedem ve babamın yanına giderek;
"Dedem özür dilerim, baba senden de size haber vermeliydim ama kapıdaki bir adama söyledim, biliyordu nereye gittiğimi"
Dedem Meryemceye sarılırken, babam hafif bir sinirle ;
"Bu iki oldu Meryemce bir daha olursa hiç kimseyi dövmedim seni döverim Meryemce'm"
"Tamam babam, boynum kıldan ince. Şimdi Kezban hanımı dedemi ve bütün erkekleri odalarına götürür müsün"
Babam kafasıyla herkes haydi dediğinde herkes sadece başını sallamıştı. Meryemce odaya gittiğinde avluda ben Devran ve Boran kalmıştık. Meryemce üzerine rahat bir şeyler giyip yanımıza gelmişti. Boran ayağa kalkarken Meryemce onu omzundan bastırıp kalktığı yere tekrar oturttu. Kamil, Meryemcenin çantasını getirdiğinde tam avludan çıkıyordu ki;
"Hanım ağam Allah rızası için bir daha habersiz bir yere gitmeyin"
"Tamam kamil abi ben sizi görmeyince. "
Kamil bir şey demeden avludan çıkmıştı. Meryemce, Boranın yüzünü temizlerken Devran yerinde duramıyordu. Sinirle ellerini beline koyarak;
"Neredeydin Meryemce "
"Pamuk hanım çağırdı, birde odamda çöp vardı atmam gerekti Devran"
"Onu fark ettik ama üzerindeki kağıdını yatağın üzerine düşürmüşsün"
" Fark etmedim, bir dakika Mustafa bu çocuğun yüzü onun için mi böyle"
Meryemcenin vurdum duymaz hali beni iyice deli etmişti. Devran sinirle ;
"İyi geceler fıstığım iyi geceler senin ile sonra konuşacağız"
"İyi geceler eşkiya"
Devran odasına giderken bende sinirlenmiştim. Ben odama giderken Boran'ın Meryemce ile arasındaki diyaloğa gülmek istesem de kendimi sıkmıştım.
"Abla canlı dikme ben ağam kadar cesur değilim"
"Emin misin ? Ağan vuracaktı seni ben gelmeseydim"
"O başka o cesurluk senin içindi, hatam içindi"
Odama girdiğimde ışığı açmadan kendimi banyoya atmıştım.......
......................................
MERYEMCE...
Elimde çiçeklerle olduğum yerde kaldığım, yatağın üzerinde çalan telefonumla kendime gelmiştim. Arayana baktığımda Pamuk hanım olduğunu görünce hemen açmıştım. Evde bir sorun olduğunu söyleyince, üzerime feracemi giyinip Mert'in evine gitmiştim. Eve geldiğimde kapıda Songül'ü ağlarken buldum. Hızla Songül'ün yanına gidip sarılmıştım.
"Ablam ne oldu sana "
"Şey ağam, Dağhan abimin annesi bana "
"Ne dedi sana "
"Ağam hizmetçi dedi. Yataklarını yapıyordum, yaptığım işi beğenmedi bağırdı hep"
"Tamam kuzum sen git mutfağa bir kahve yap bana, kendine de ben hallederim"
Songül mutfağa giderken bende üst katta çıkıyordum. Yukarıdaki salondan Pamuk hanımların sesleri üzerine o tarafa yönelmiştim. Ben içeriye girdiğimde Pamuk hanım ile Pınar hanım ellerinde sigara beni görünce Pamuk hanım ;
"Ah küçük hanım rahatsız ettik ama bu kızlar bir işe yaramıyorlar, ama neyse biz annemin odasını ve yatağını yapıp yatırdık."
"Beni niye çağırdınız o zaman Pamuk hanım"
"Kahve canım kahve yapar mısın bize"
Sabır çekerek aşağı mutfağa geçmiştim. Songül beni görünce ;
"Ağam niye geldin ki "
"Kahve yapacağım yukardakilere"
"Ağam benim yaptığımı götür, sen niye yapacaksın ki. hem Dağhan ağam hiç benzemiyor bu kadına "
Songül'ün dediğine gülerek yaptığı iki kahveyi tepsiye koyup yukarıya çıkmıştım. Salonda yaşlarına hiç aldırmadan neredeyse kucak kucağa oturan Pamuk hanım ve Bülent bey mide mi bulandırsa da içimden Dağhan görmediğine sevinmiştim. Elimdeki kahveleri Odanın ortasındaki sehpaya koyarken Bülent bey;
"Vay küçük hanım sende mi buradaydın"
Ben ters bir şekilde bakarken Pamuk hanım benim bakışımı görmüş olacak ki ;
"Bülent sen Meryemceyi tanıyor musun"
"Tanıyorum sevgilim, Ufak bir kız iken bakıcısı vardı Ebru diye oradan biliyorum "
"Anladım sevgilim"
Bülent beyin Ebru ablayı söylemesinden sonra kan beynime sıçramıştı. Ağızımı açıp bir şey diyecekken;
"Hanım ağam kahve hazır aşağıda, buraya mı getireyim"
"Geliyorum güzelim sana da zahmet oldu "
"Olur mu ağam buyur o zaman "
Songül giderken Pamuk hanıma dönerek ;
"Songül odasına çekiliyor, her yeri anlamıştırsınız. Kendiniz halledersiniz . bir de sabah 8 de kahvaltıya konağa gelirsiniz. hayırlı akşamlar"
Hızla mutfağa geçtiğimde songül dik dik bana bakıyordu. Ona göz kırpıp yanındaki sandalyeye oturarak ;
"Ne oldu cancağızım"
"Ağam niye sekiz dedin ki Mihriban anam saat dokuz gibi kahvaltı hazır olur demişti."
"Bunlar ancak ayılırlar o saatte"
"Meryemce abla sende alemsin"
Songül ile kahvelerimizi içip tam evden çıkıyordum ki konaktan Mustafa'nın kükreme seslerinin üzerine koşarak konağa gelmiştim. Konağa girdiğimde Boran'ın yüzü gözü kan içinde üstüne anlında silah dayalı gördüğümde iyice gerilmiştim. Mustafa'nın dediği gibi onun gibi kükremiştim. Herkes odasına gittiğinde Devran ve Mustafa hesap sormaya çalışsa da hiç bir şey demediğim için sinirle odalarına gitmişlerdi.
Boran'a baktığımda canım sıkılmıştı. Mustafa odasına girdiğinde ikimiz avluda kalmıştım.
"Boran ben o şerefsize dedim"
"Ercan'a mı ? abla o şerefsiz demiş haberim yok diye"
"Neyse ben yakında o adamın hakkından geleceğim"
Boran'ı tedavi ettikten sonra onu odasına yollamıştım. Ben çantayı birine verip odama girmiştim. Odaya girdiğimde odanın karanlık olması Mustafa'nın bana çok kızdığının bir kanıtıydı. Bende ışığı yakmadan dolaba yönelmiştim. Dolaptan eşyalarımı alıp banyoya geçmiştim. Banyoda üzerimi değiştirip odaya girdiğimde yatağa baktığımda boş olması iyice canımı sıkmıştı. Mustafa yatağa gelmeyerek beni cezalandıracağını anlamıştım. Mustafasız yatağa yatmak istemediğim için odamdaki kanepeye oturarak kütüphaneye bakmaya başlamıştım. Kütüphanede bir çakmak ateşi çıkınca ayağa kalkıp yavaş yavaş asi'me yürümeye başlamıştım. Mustafa'nın oturduğu koltuğun önüne geldiğimde bacaklarının önüne diz çöküp başımı dizlerine dayamıştım. Mustafanın sessizliği benim canımı acıtsa da ona yansıtmadan ;
"Ben her zaman tek başıma savaştım. Ben hep ailemin arkasında tektim benim mücadelem yedi yaşında başladı. Şimdi sen varsın ben kadın oldum ama dedem daha bir yük verdi. Mustafa izin ver alışmam lazım. Ben ailemde herkesi severken sen...sen beni kalbine aldığın günden sonra ben sana dayadım sırtımı. Ben babamdan sonra bir erkeğin beni korumasına alışkın değilim. Kocam, dağım özür dilerim beni ne kadar sevdiğini bu gün daha iyi anladım. Bu Savaş itiyle beraber yeneceğiz Asi kocam, azrail kocam"
Ben konuşmamın sonuna gelirken Mustafa saçlarımı seviyordu. Mustafa derin bir nefes alıp ;
"Karım, gül güzelim sana güvenim sonsuz. seni seviyorum. Beni daha fazla konuşturma. Bu şerefsiz zamanında bizim Hazar'ın bacısına tecavüz edip öldürdü."
"Hazar kim"
"Hanım ağam, Hazar, Bedirhan, Baran ve ben yılmaz dörtlü ama kendisi yurtdışında yaşıyor uzun zamandır arada gelir. Bir kaç gün kalır işleri halleder ve gider."
"Ne işle uğraşıyor"
"Bak şimdi üç ayaklı sandalye düşün; birinci ayağı ben ikinci ayağı Bedo üçüncü ayağı Hazar şimdi anladın mı ne işle uğraşıyor"
"Anladım kendi ağa ve seninle ortak ve senin gibi ayriyeten kendi şirketi var dimi. kocamm artık yatalım mı"
"Uykun mu geldi"
"Yorgunum hem sabah namazda unutturma Dağhan'ın dairesine gideceğim"
"Niye gül güzelim"
"E ee beni asmasının bir cezası olması gerekti"
"Ne yaptın?"
"Şuan sevgili abim bana bildiği bütün sevgi kelimelerini söylüyordur"
"Bir daha sormayacağım ama"
"Gülcan'ın gelinliğini çıkaramamış olabilir"
"Yuhhhh hatun ne yaptın yaa. Hayatım Selim abimi vursaydın daha iyi"
"Niye ki yaa "
"Gel sana anlattayım uygulamalı"
.....................
Sabah ezanı okunmadan yavaş yavaş Gülcanların dairesine girmiştim. Yatak odasına gönül rahatlıyla girmiştim çünkü Gülcan öleceğini bilse benim çizdiğim gelinliği kestirmezdi. Odaya girdiğimde Dağhan beyaz gömleği ve damatlığın pantolonu ile Gülcan'ım sadece başı açık bir şekilde sırtı kapıya dönük uyuyorlardı. Parmak uçlarımda yanlarını yaklaşarak gelinliğin iplerini açmıştım. Odadan tam çıkıyordum ki ;
"Güzelim, seni seviyorum. İyi ki varsın"
"Babam kokulum bende seni seviyorum. Bana kızmadın mı"
"Öldürebilirdim ama iyi oldu bence hadi git. git uyanırsa utanacak karım"
"Hadi kaçtım, bu arada seninkiler kahvaltıya gelecek "
"Çok sevindim"
...............
Odama geldiğimde kocamın hala uyuduğunu gördüğümde saatime baktım. Ezanın okunmasına beş dakika olduğunu anlayınca aklıma gelen ile yatağa yaklaşıp;
"Mustafa Hamzaaa kalksana bebekkk geliyor"
Mustafa hızla yatağından kalkarken ben gülüyordum. Doğum günümde bana yaptığı şakasının değişik bir şekillini ona yapmıştım. Yataktan kalkmış bana sinirli sinirli bana bakarken üzerime yürümeye başlamıştı.
"Kocam şaka ama aa aşk olsun "
"Ahhh deli delii doktor, kızım peri hamile değil mi ödüm patladı zaten rüyamda doğuma gitmiştik "
.................
Namazı kıldıktan sonra canım sıkılmıştı. Uyumak istemediğim için uyuyan kocamı öpüp ilk önce devranın odasına gitmiştim. Odasına girdiğimde namazdan sonra sigara içtiği odanın kokusundan anlaşılıyordu. Üzerinde sporcu atleti yüz üstü uyuyordu. Sessizce yanına yaklaşıp var gücümle sırtının açık yerine vurdum. Yataktan nasıl sıçradığını görünce ben gülmekten yatağa düşmüştüm.
"Hay ben senin süt validenin , elinin ayarına kızım manyak mısın ... ulan evlendin kızın var hemde halasın ,yandım anasına yandığımın kızı"
"Ehhh ne saydın eşkiya, bende seni seviyorum aslan parçası"
Devran hızla yanıma gelip beni gıdıklamaya başlayınca, hem kahkaha atıyorum hemde konuşmaya çalışıyordum.
"Manyakk.... durrrr... vallahi.....kocama... diyeceğim .. senii"
Devran gıdıklamayı bırakıp sarılmıştı. Bende ona sarılarak biraz öyle durmuştuk.
"Fıstığım, mutlusun dimi"
"Evet eşkiyam ama görüyorsun alışmaya çalışıyorum birinin beni gerçekten sevmesine"
"Anladım sevgili keçim"
"Hadi bırakta sıra sevgili kardeşim Mert'i uyandıracağım"
"Nereye gidiyorsun kızım adam evli karısı koynunda uyuyor sen kocandan sonra bana geleceksin her zaman aklına koy canım benim"
"Affff odunsun neyse hadi gidip kahvaltı hazırlayalım"
"Bu saate mi?"
"Bırak ya gidiyorum ben sende uyu hadi"
Devranı odasında bırakıp mutfağa girmiştim. Kahvaltı hazırlamaya kendimi nasıl verdiğimse yanağıma konulan öpücükle kendime gelmiştim. Yanıma baktığımda Ayşegül tatlı bir tebessümle yüzüme bakıyordu.
"Abla biz ne yapacağız şimdi"
"Masayı hazırlayın, bende üzerimi değiştireyim, misafirler gelir"
"Abla şey Dağhan abi ile Gülcan ablaya tepsimi hazırlayacağız"
"Hayır gelecekler masaya hatta bak sesleneceğim ama önce söyle konakta misafir var mı"
"Yok ablam konak halkı, baran ağamlar ve Bedirhan ağamlar kahvaltıya geleceklerdi. şimdi nasıl sesleneceksin"
Gülerek avluya çıkmıştım. Cebimdeki telefonu çıkarıp bir şarkı çalmaya başladım. Ben de bağıra bağıra şarkıya eşlik ediyordum.
"Fistanı Biçtim Dar Geldi, huriyem
Fistanı Biçtim Dar Geldi, huriyem
hastalandim yar geldi huriyem
hastalandim yar geldi huriyem
geldiyse yarim geldi huriyem
geldiyse yarim geldi huriyem
başima neler geldi huriyem
oh başima neler geldi huriyem
Şamamada küçük hanim Şamama
Şamamada küçük hanim Şamama
hergün gider sinemaya hamama
hergün gider sinemaya hamama
delikanlilar dururken vay aman
niye de vardin babama babama
düz kayada duramazsin huriyem
düz kayada duramazsin huriyem
taban da tutturamazsin huriyem
taban da tutturamazsin huriyem
evli kocaya varsan huriyem
evli kocaya varsan huriyem
ondan ayrilamazsin huriyem
ondan ayrilamazsin huriyem
Şamamada küçük hanim Şamama
Şamamada küçük hanim Şamama
hergün gider sinemaya hamama
hergün gider sinemaya hamama
delikanlilar dururken vay aman
delikanlilar dururken vay aman
niye de vardin babama babama
niye de vardin babama babama"
Ben telefondaki şarkıyı değiştirirken yukarıdaki avludan Devranın söylediği türküye eşlik etmeye başlamıştım.
"Gide gide bir söğüde dayandım, dayandım
O söğüdün allarına boyandım gelin, boyandım
Ben o yare dağlar kadar güvendim, güvendim
Güvendiğim dağlar elime geldi, elime geldi
Ölem ben ölem ben
Kurban olam ağzındaki
Dile ben gelin dile ben
Yüce dağlar size var mı zararım, zararım
Yar yitirdim uğrun uğrun ararım, gelin ararım
Ben o yari her gelenden sorarım, sorarım
Güvendiğim dağlar elime geldi, elime geldi"
Devran türküyü söyleyerek yanıma geldiğinde mutfağın avlusunda karşılık Ankara'sı oynamaya başlamıştık. Biz oynarken çok geçmeden karşıma Mert gelince iyice çoşmuştuk. Şarkıları sıra ile söylemeye başlamıştık. Avlu yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Kadir, Serdar bile oynuyordu bizimle aklıma gelen türküyle ortaya geçmiştim. Önce etrafa baktığım babam, dedem ve annnemin olmaması üzerine birazda içten başlamıştım türküye ;
"Bahçe duvarından aştım
Bahçe duvarından aştım
Sarmaşık güllere dolaştım
Sarmaşık güllere dolaştım
Öptüm sevdim helallaştım
Öptüm sevdim helallaştım
Yanıyorum, yanıyorum, yanıyorum hele
Mayil oldum gonca güle
Acem şalı ince bele
Acem şalı ince bele
Yanıyorum, yanıyorum, yanıyorum hele
Mayil oldum gonca güle
Acem şalı ince bele
Acem şalı ince bele
Bir bakışta yaktın beni
Bir bakışta yaktın beni
Dert ile bıraktın beni
Dert ile bıraktın beni
Yaktın beni, yaktın beni
Yaktın beni, yaktın beni
Yanıyorum, yanıyorum, yanıyorum hele
Mayil oldum gonca güle
Acem şalı ince bele
Acem şalı ince bele
Yanıyorum, yanıyorum, yanıyorum hele
Mayil oldum gonca güle
Acem şalı ince bele
Acem şalı ince bele"
Türkü bitip kendime geldiğimde karşımda Mustafa'yı üst katta babamı ve dedemi beklemiyordum. Herkes beni alkışlarken ben kırmızının her tonuna girmiştim. Herkes avluya yürürken küçük avluda Mustafa ve ben kalmıştık. Mustafa yanıma gelirken ben kaçacak yer arıyordum......
............
Kızlar upuzun bir masa hazırlarken, babam ve dedem Amcam ile sohbet ederken bütün erkeklerde onları dinliyordu. Halamlar sabah ki uçakla dönmüştü. Amcam öğlen uçağıyla dönecekti. Masaya son hazırlıklar yapılırken Konağın kapısında Pamuk hanım eşi bülent ve pınar hanım eşiyle gelmişlerdi. Dağhan hızla annesin yanına giderken Gülcan'a baktığımda Avşinle konuşuyordu.
"Gülcan, Dağhan'ın yanına git çabuk"
Gülcan hızla dediğimi yapıp Dağhan'ın yanına gitmişti. Herkes bana bakarken ben gülerek odama geçmiştim.
Masa tam anlamında kurulduğunda dedem yine Mustafa'yı masanın başına oturtturmuştu. Herkes yerine geçerken Bülent bey yerine tam oturuyordu ki avluda yerde oynayan Minaya bakarak;
"Pamuk hanım gördün mü ne tatlı kız"
"Evet küçük hanımın kızı"
" Vay bizim küçük hanım büyüdü de kızı var aynı kendi gibi simsiyah saçlar "
Herkesin dikkatinin bende olduğunun farkında değildim. Bülent bey tam elini kaldırmış Minayı sevmek için. Hızla yanına giderek bileğini tutarak;
"Sakın dokunma kızıma"
"Korkma sadece seveceğim küçük hanım"
Ben tam ağzımı açıyordum ki avluda küçüklüğümden kalma güven veren bir ses;
"Bak bu sefer geç kalmadım kuzum gördün mü"
"Gördüm selçuk dayı gördüm"
Selçuk dayı yanıma geldiğinde, ben gözlerim Bülent bey de sinirle bakarken, Dağhan yanıma gelerek kulağıma;
"Mustafa ağam ters bakıyor bileğini bırak şu adamın anlamasını istemeyiz dimi"
Bülent beyin bileğini hızla bırakarak mutfak tarafına gitmiştim. Mina benim o halimden korkmuş olacak ki ben mutfak tarafına giderken o da Mustafanın kucağına çıkmıştı.
Kahvaltı başlamış sohbet eşliğinde herkes kahvaltı ederken bende elimde kahveyle masaya tekrar gelmiştim. Dedemin yanına oturarak sohbetti dinliyordum.
Herkes masada otururken kahveler ve çaylar ikramına geçerken Selçuk dayı Minayı kucağına alıp;
"Bak şimdi bende dedeyim söyle bakalım kaç tane deden var senin minik kuzum"
Mina el parmaklarını sayarken hepimiz ona gülüyorduk. Mina birden ;
"Benim koca dedem var, sonra Mirza dedem var sonraaa mımmm Ömer dedem var. şeyy yunus dede var. birde Ahmet dede var o Mirza dedemin kardeşi biliyor musun."
"Başka kim var"
"Hee ölmüş dedem var kemal, birde sen varmışsın şimdi başka yok "
Selçuk dayım ağzını açıyordu ki Bülent lafa atladı;
"Peki kaç tane baban var"
Avludaki herkesi bir öksürük tutarken Mustafa'ya baktığımda tam ayağa kalkıyordu ki elinden tuttuğumda Dağhan'ın söylediği söyle yerine oturmuştu.
"Meryemce senin karın gibi sen hayatındayken, on koca bırakmadı pamuk hanımın kocası. Minanın bir tane babası var kendi Mustafa Hamza, üç tane dayısı, dört tane amcası bir sürü abisi var cevapladım mı sizi Bülent bey "
Mustafa kulağıma yaklaşarak ;
"Bu adamı öldürmek istiyorum ama önce sen anlatacaksın ne olduğunu ne bittiğini"
"Sonra Asi'm sonra"
..........................................
Öğlene doğru amcam herkesten müsaade isteyerek tam kalktığında, bende hızla yerimden kalkarak yanına gitmiştim. Amcamın elini öptüğümde amcam da anlımdan öperken;
"Sen çok güçlü bir kadınsın Meryemce tam babanın kızısın. Abin kardeşlerin sana emanet . Mert'in hediyesini en yakın zamanda yollayacağım kızım."
"Yok amca ben bir düğün dah-"
"Biz bir daha biraz zor kızım, hayvanlar işler güçler ama kalbim seninle güzel kızım. Bu arada abime yaptığın şey çok hoşumuza gitti. Para içinde çok sağ ol işimize yaradı"
"Ne demek amca"
Amcamı yolcu edip içeriye girdiğimde, Mihriban annem Dağhan için yaptığı sütlacı önüne koyarken, kızlarda misafirlere dağıtıyordu. Ben yanlarına gittiğimde avşin beni dedem ve babamın ortasına oturtmuştu. Dağhan kimseyi gözü görmez bir şekilde sütlacı yerken Mustafa bana yaklaşarak ;
"Meryemce hanım sizde bir ara irmik helvası yapsanız artık"
"Yaparım ağam yaparım"
Babam beni kolunun altına alarak arkaya yaslandığında Mustafa yerinden kalkarak odaya doğru gitti. Babam kulağıma;
"Kızım, Mustafa sinirlenip gitmesi gerekiyordu. onun için uzaklaştırdım seni."
"Tamam baba önemli değil"
Herkes kendi arasında sohbet ederken, Bülent bey hafif bir öksürme ile dikkati kendine çekmişti. Pamuk hanım kocasının elini tutunca Dağhanın boynundaki damarlar çıkmıştı. Gülcan fark etmiş olacak ki birden koluna girdi.
"Şimdi Dağhan oğlum artık bize müsaade İstanbul'a geldiğiniz zaman bizede gelin "
"Evet oğlum bu kız ay yani gelinimle gelin bekliyorum"
Pamuk hanımın resmen Gülcan'ı hiçe sayması hepimizi kudurtmuştu. Ben ayağa kalktığımda herkes bana bakarken, herkesin dikkatini Mihriban annem dedikleriyle üzerine çekmişti.
"Pamuk hanım insan oğlunu davet etmez evine, zaten oğlu o eve gelmesi gerektiğini bilir. Tıpkı on beş günlük operasyonundan dönüşte evi , ailesi bilerek bu konağa gelmesi gibi. Dağhan senin oğlun olabilir ama benim geldiği günden sonra yavrum oldu. Siz anladığım kadarıyla Meryemceyi sevmediğiniz için hırsınızı oğlunuzdan çıkarıyorsunuz şimdi birde sizin geliniz benim kızım olan Gülcan ile birlikte iyice sinirlendiniz kızıma .Pamuk hanım benim sizin üzebileceğiniz yavrum yok . Dağhan İstanbul'a geldiğinde gelmek isterse gelir ona bir şey diyemem. "
Hepimiz bu kadar sert ve keskin konuşan anneme bakarken Dağhan'ın anneme bakan gözlerinde ki mutluluk görülmeye değerdi. Annem hafif sinirle ;
"Hamza ağam, babam bana izin verir misin odama geçmek istiyorum"
"Tabi kızım, avşinim yengeni odasına gitmesine yardımcı ol"
Avlu yavaş yavaş boşalırken, en son avluda Pamuk hanım ile Bülent beyin karşısında ben Dağhan ve Gülcan kalmıştık. Pamuk hanım ayağa kalktığında Dağhan da ayağa kalkmıştı.
"Dağhan oğlum biz kalkalım artık, Hadi Bülent bey"
"Anne, bir şeye ihtiyacın olursa ara diyemiyorum artık eşin var ama oğluna ihtiyacın olursa ara"
Bülent bey hırsla konaktan çıkarken, Pamuk hanım elini Dağhan ve Gülcan'a uzattığın da sessizce elini öptüler. Pamuk hanım arkasını dönüp bir adım atmış gidiyordu ki;
"Küçük hanım bana eşlik eder misin kapıya kadar"
Dağhan anlamaz gözlerle bana bakarken, gözlerimle sorun yok demiştim. Dağhanlar avluya doğru giderken bende kapıya doğru gitmiştim. Kapıya geldiğimde kapıda sadece Boran vardı. Pamuk hanım birden kolumdan tutup kendine çekmişti.
"Sen bizim hayatımıza girdiğin günden sonra oğlum hep seni önceliği yaptı sonra seni evime almadığım o akşam kapımda köpek gibi olduğun akşam kardeşim Selçuğu bizden aldın. Bana bak küçük hanım ayağını denk al. senin şeytanlığın bana sökmez."
Boran, Pamuk hanımın her dediğini kelimesi kelimesine duyduğundan sinirle yanımıza gelince, ben ortamı düzeltmek için ;
"Geldiğiniz için teşekkür ederim abimi mutlu ettiniz. Boran pamuk hanımları götürsünler. Sende Ayşegül'ü alın evi temizlersiniz"
Pamuk hanım benim tavrıma sinirlenerek eve gitmişti. Bende düşen yüzümü toplamaya çalışarak içeriye girdiğimde avluda kimse yoktu. Adımlarım beni odama götürüyordu. Odama girdiğimde yatakta uyuyan kocama bakakalmıştım. Yatağa yanına uzandığımda bir anda kendimi Mustafanın kollarında bulmuştum.
"Güllerin solmuş gül güzelim"
"Evet susuz kaldı güllerim çünkü kocama sarılmadım uzun zamandır"
"Bak sen neyse azcık uyuyalım bu gün kimse ortalara çıkmaz herkes odasında olur"
"Niye kocam?"
"Çünkü yeni evli bir çift var konakta o ayrı birde bu gece görümce artı kızkardeş kurbanı olan bir çift"
"Ama şeyy........mımm...... Mustafa çok kötü bir şey mi yaptım."
"Sence karıcığım. ahh benim karımın içinden merak ediyorum kaç tane daha Meryemce çıkacak"
"Bilmem ama sen ne olursa olsun bırakma bu marabanı tamam mı ağam"
"Meryemce'm gül güzelim uyuyalım dedim sinirlendir demedim. Neyse bekle azcık"
Mustafa telefonunu yastığın yanından alarak kulağına koymuştu.
"İlker hazır mı çiftlik...........tamam ben Dağhan abime söylerim ..... benim arabayla gitmeyecek siz götüreceksiniz ve orada olacaksınız...... Hadi kolay gelsin"
Mustafa telefonu kapatıp, hemen Dağhan'ı aramıştı.
"Dağhan abi rahatsız ediyorum ama...........Sağ ol abi, sizi bu akşamlık çiftlik evine yollayacağım.........Tamam abi sen nasıl istersen yarın ararsın o zaman bizim çocuklar ayarlar zaten onlar yanınızda olacaklar uzaktan durarak... Tamam abi"
Mustafa telefonu kapatarak bana döndüğünde gözlerindeki çekim beni bitirmişti. Mustafa yaklaşarak kulağıma nefesini üfleyerek;
"Özledim seni "
"Yuh adam sabah...afff aman yaa git ben kocama irmik helvası yapmaya gideceğim"
"Tamam Marabam bu ağanın gönlünü hoş etsen olmaz mı çünkü ben dudaklarına, kokuna, tenine, sana doyamıyorum. "
Mustafa yüzünü bana yaklaştırırken, yüzümün kızardığını hissediyorum. Mustafa dudaklarını dudaklarıma yaklaştırırken;
"Hala heyecanlanman beni bitiriyor, ömrüme ömürsün be kadın"
.............................
GÜLCAN...
Hayatımın en güzel akşamı her ne kadar Meryemce'nin kurbanında olsak da sohbetle bilmediğimiz yönlerimizi konuşarak geçirmiştik. Sabah Meryemcenin kendini İstanbul'daki evdeki gibi kaldırması bana verdiği sözüydü. Evlendiğinde evini basıp Ankara havası ile kaldıracağım seni dediğinde inanmamıştım. Meryemce her şeyi önceden bildiği için demiş meğer. Sabah ki olaylardan sonra odamıza geçtiğimizde Dağhan oturma odasındaki koltukta bir eli karnında diğer eli anlından tavana bakarak öyle uzanmıştı. Yanına gidip yere oturmuştum. Karnındaki elini tutarak;
"Ne oldu benim kocama, ne düşünüyor"
"Ne mi? gördün dimi annemi nasıl davrandı."
"Üzülme hayatım ben yanındayım biz yeninden bir ateş ailesi kuracağız sen tıpkı baban gibi olacaksın adaletli."
"Sende "
"Benden Mihriban anne gibi olacağım"
Dağhan uzandığı yerde oturur vaziyette geldiğinde benden başımı onun dizine koymuştum. Dağhan açık saçlarımı severken telefonu çalmıştı. Mustafa ağa ile konuştuktan sonra bana dönerek;
"Mustafa bizi çiftliğe gönderiyor duyduğun üzerine hazırlan istersen bahar gözlüm"
"Biz...bizi.nniiyee..gönderrriyor"
"Sakin sessiz baş başa kalalım diye "
"Ama ama ben şeyy mmmm yaaa tamamm"
Ben ayağa kalktığımda Dağhanda ayağa kalkmıştı. Arkamı dönmüş tam bir adım atmıştım ki Dağhan elimden tutup kendine çekmişti. Küçük bir kedi yavrusu gibi yerimi bulmuştum. Dağhanın elleri belimde sıkı sıkaya birleştiğinde iyice içine girmek istedim. Dağhan başımın üzerine ufak bir öpücük kondurup;
"Kendini hazır hissettiğinde sana geleceğim korkma karım benim"
"Şeyy.. Dağhan benn... "
"Tamam hadi hazırlan, canım benim "
.........................................
DAĞHAN SELİM...
Çiftliğe geldiğimizde hava kararmıştı. Eve girdiğimizde her yer karanlıktı. Işıkları yakmak için içeriye yürüdüğümde bahar gözlüm hemen gelip arkamdan sarılmıştı. Korktuğu her halinden belliydi. Kolumu ona sararak ışıkları ararken aklıma telefonum gelmişti. Telefonumun ışığı yakarak düğümleri aramaya başlamıştım. Elektirik düğmelerini bulduğumda açmak için bastığımda ışıklar yine yanmamıştı. Bahar gözlümden biraz uzaklaşarak sinirle Mustafayı aramıştım.
"Alo ağam niye burası karanlık"
"Selim abim Gülcandan uzaklaş da söyleyeyim"
"Tamam söyle"
"Abim, halden anlarım dün akşamı sevgili karıcığım sabote etti ama ben abimin yanındayım "
"Ulan ağa, neyse demek genel kesiklik anladım ne yapalım mum falan var mı bari"
"Var var, neyse hadi benim karımla işim var "
"Mustafa hemen cıvıtma ne işin olacak senin benim kardeşimle "
"Birincisi senin kardeşin benim karım , ikincisi benim biraz başım ağrıyor bir yazı var türkçeye çevireceğiz çalışma odasındayız yani yatak odasında değil"
"Ağa ben sana yarın akşam sorarım"
"Hadi kolay gelsin aman hayırlı akşamlar diyecektim"
Telefonu Mustafa'ya gülerek kapatmıştım. Gülcanın yanına giderek elektiriğin bu akşam gelmeyeceğini söyleyince , telefonun ışığından gördüğüm kadarıyla üzüldüğünü anlamıştım. Odamıza girdiğimizde yatağın yanındaki mumları gördüğüm hemen gidip yakmıştım.
Gülcan üzerini giyinmek için banyoya girdiğinde, bende üzerimi değiştirip yatağa uzanmıştım. Kapı açılma sesiyle banyo tarafına baktığımda mor ince bir gecelikle bahar kokulum nazlı nazlı utana sıkıla yanıma geliyordu. Gülcan'ın tatlı pembe kırmızı yanaklarıyla bende yataktan kalkmıştım. Yanına gittiğimde sıkıca sarılarak kokusunu içime çekmiştim. Heyecanlandığı her halinden belli olan karımı sakinleştirmek adına dudaklarını ufak bir buse kondurmak istediğimde Bahar gözlümden gelen karşılıkla benim masum buse derin bir öpücüğe dönmüştü. Aklıma ona verdiğim söz gelince kendimi zor bela Bahar kokusunun büyüsünden çekiminden kurtarmıştım. Gülcan başını boynuma doğru koyunca bende boynuna bir öpücük kondurdum, sonra kulağına dudaklarımı yaklaştırarak;
"Bahar kokulum, beni zorluyorsun kokunla, teninle se-"
Gülcan, cümlemi parmak ucunda yükselerek dudaklarıma kondurduğu dudaklarıyla kesmişti. Gülcan gözlerime bakarak;
"Namaz kılmamız lazım toprağına hasret kaldığım adam"
"Tamam bahar kokulum "
Gülcan tekrar banyoya girdiğinde bende koridordaki banyoya gidip abdest almıştım. Odaya tekrar girdiğimde Gülcan seccadeleri seriyordu. Namazlarımız bittiğinde yerdeki seccadeyi katlıyordum ki Gülcan elimden alıp kendi seccadesinin üzerine koyarak kenardaki koltuğun üzerine koymuştu. Gülcanın kendime çektiğimde sarılmadan üzerindeki fermuarlı feracenin fermuarını açarken kulağına;
"EE nerede kalmıştık hanımefendi"
"Şeyyy.... mmmmm... "
"Neyy bahar kokulum"
"Dağ'ım, kocam benn... senin ...mmmm.aaffff"
Gülcan'ın üzerindeki ferace omuzlarından aşağıya ayaklarımızın ucuna düşünce karşımdaki ürkek kedim ürpermişti. Sarılarak göğsüme hapis etmiştim. Gülcanın kendimden biraz uzaklaştırıp anlına bir öpücük kondurmuştum. Yavaşca geri geri yatağa doğru giderken bahar kokulumun kulağına;
"Emin misin bahar kokulum"
"mmm şeyy emiiinnniimm amaa"
Gülcanın dudaklarını bir öpücük kondurup sustuktan sonra kucağıma alarak yatağa yatırmıştım. Gülcan öyle tatlı bakarken son kez kulağına yaklaşarak;
"Korkma, seni üzmeyeceğim. canını yakmayacağım seni seviyorum."
............................................................................
Sabah gözlerimi göğsümün üzerindeki ağırlıkla açmıştım. Gülcan'ım başını göğsüme koymuş yüzü bana dönük şekilde uyuyordu. Bahar kokulum benimdi artık benim karım benim kadınım. Gülcan'ı kendime doğru çekerek dudaklarına bir öpücük konduracaktım ki;
"Uslu dursan artık diyorum dağ'ım"
"Bahar kokulum ne yapayım, kokun... kokun beni deli ediyor"
"Namazdan sonra ancak uyuduk biraz azcık daha uyumak istiyorum"
"Benimde karnım aç kalk kahvaltı hazırla bana "
Gülcan yüzünü boynumla omzum arasına koyarak boğuk bir şeyle;
"Bonane"
"Benim için hiç sorun değil gülüm ben burada hemen doyarım "
Gülcan hızla başını omzumdan kaldırıp hafif doğrulmuş bir vaziyette gözlerime bakarken saçları bir omzundan aşağı dökülmüştü. Gülcanın saçlarını arkaya doğru atarak;
"Ben aç karnına tatlı yemeği severim, dudaklarını sütlaç niyetine ..."
"Terbiyesizsin Dağhan"
Gülcan yataktan hızla kalktığında, üzerindeki krem rengi geceliğin arkasını beline kadar açık olduğunu gördüğüm de, biraz sinirle çokça kıskançlıkla sesim biraz gür çıkmıştı;
"Üzerini değiştir, bahçede korumalar var"
"Tamam Dağ'ım haklısın "
...................................
Bütün günü evin içinde birbirimiz izleyerek, birbirimize doyarak geçirmiştik. Gülcan'ın kokusuyla mest olmuş bir şekilde oturma odasındaki koltukta sarılarak televizyondaki filme bakıyorduk. Gülcan kolumdaki saatte bakınca birden kucağından kalktı. Gülcan merdivenin orada bana bakarak;
"Dağ'ım kalk üzerini değiştir az sonra bacın gelir"
"E gelsin ne olacak ki, asıl sen değiş üstünü sabahtan beri gecelikle oturuyorsun"
"Bak ya kaç defa dedim çıkarayım diye sen demedin mi böyle dur diyen ..."
"Evet ben dedim ama sor niye dedim"
"Niye dedin"
"Her seferin de zaman kaybı diye"
"Aaaaaaa Dağhan terbiyesizsin inan ki"
"Bir dakika hatta bekle az bahar gözlüm "
Telefonu cebimden alıp Mustafa'yı aramıştım.;
"Ağam neredesin"
"Hayırdır abi şimdi konaktan çıkıyoruz bir şey mi isteyeceksin"
"Evet acele etmeyin gelirken yavaş yavaş gelin tamam mı abisinin ağası tamam mı canımın canı"
"Anladım abi tamam aldım ben mesajı"
Telefonu kapatıp, merdivenleri koşarak çıkan karımın peşine koşarak çıktım ;
"Binbaşı kızı ben sana pul koleksiyonumu gösterdim mi .... bekle bende yardım edeyim geceliğini çıkarmana "
............................................
Ben banyodan çıktığımda yatağın üzerindeki kıyafetlerimle gerçekten evlendiğimi anlamıştım. Gülcan'ım benden önce banyodan çıktığından ayna karşında başını yapıyordu. Belimde havluyla yanına yaklaştığımda Gülcan yerinden ayağa kalkarak;
"Dağ'ım vallahi üzerimi giyindim, uğraşma benimle "
Gülcanın üzerini ıslatmamak için uzaktan burnunu öpmüştüm. Gülcan odanın kapısını açtığında dışarıdan da korna sesleri geliyordu. Üzerimi giyinip aşağı indiğimde mutfak tarafında hanımları görünce salondan bahçeye çıkmıştım. Mustafa biraz sesli yanındakilere;
"Adam anca çıktı beyler "
"Ağam kaşınma istersen"
"Abi sen rahatsız olmasaydın. Biraz temiz hava çeker giderdik biz "
"Merttt"
"Ne devrem doğru söyledi Süt kardeşim konuş oğlum arkandayım"
"Devrannnnn"
"Ayıp oluyor beyler ama "
"Evet Bedirhan haklısın sen konuş "
"Evet haklıyım adam ancak vuslata erdi"
"Ulan bedirhan sende mi bee"
Baran yanıma gelerek ;
"Bakma sen bunlara abi işte uğraşacak bir şey buldular yaa"
"Sağ ol Baranım"
"Ne demek abi nereden bilecekler dile kolay kırk sene "
"Ulan baran, kadir serdar damatlar siz uğraşacak mısınız benimle"
Bütün erkekler gülerken, hanımlar da yavaş yavaş bahçeye çıkmışlardı. Meryemce hızla yanıma gelirken başı dönmüş olacak ki kolumu tutunca direk beline sarılmıştım.
"Kimse fark etti mi Dağhan "
"Yok da ne oldu benim güzelime rengin bembeyaz"
"Açım ondan "
"Niye açsın ki "
"Midem bir acayip"
Meryemceye sarılıp kokusunu içime çekip kulağına ;
"Sana bir şey olmasın kurban olayım, hem daha annem sana kapıda ne dedi söylemedin"
" Ben iyim korkma , annenin dediğinde boşver Dağhan boşver"
...................................................
Hanımlar içeride salataları yaparken, Bizde mangalın da başından sohbet etmeye başlamıştık. Biz normal günlük sohbet ederken dikkatimi Mustafa çekmişti. Hanımlar masayı kurmaya başladıklarında bende içeriye karımın yanına gitmiştim. Mutfakta Meryemce ile tabakları hazırlıyorlardı. Mutfağa tam girmiştim ki Meryemce elindeki sürahiyi düşürdü. Meryemce hemen eğilerek yerdeki cam parçalarını toplamaya başladığında Mustafa mutfağa girmişti. Yerdeki büyük parçayı alacağı sırada Mustafa'nın ona seslenmesiyle büyük parça elini kesmişti. Meryemce kanayan elini tutarken ;
"Ben şu gömleği değiştireyim bana yardım eder misin asi'm"
"Özür dilerim karım"
"Önemli değil şu ameliyat geçti ilaçlar anca bitti baş dönmesi yapıyor bana"
.................................
MUSTAFA HAMZA...
Çiftlikte ki yatak odamıza girdiğimizde kaçmak istedim. Benim yüzümden o akşam karımı görmüştü o şerefsiz. Bu odadan çıkıp gitmemek için odanın kapısını kilitledim. Meryemce üzerindeki gömleğin düğmelerini açarken benim aklıma en son buraya gelişimiz gelince karıma belli etmeden buraya sonradan yaptırdığım kalın perdeleri çekmiştim. Arkamı döndüğümde Meryemce ile burun buruna gelmiştik. Meryemceye baktığımda üzerinde geniş pantolonu ve üst kısmında iç çamaşırı vardı. Meryemce minam gibi başını omzuna düşürmüştü. Meryemce elini bana uzatarak ;
"Pansuman eder misin "
"Tabi ki sultanım"
Odadaki koltuğa oturmasını söyleyip, banyodaki ilk yardım çantasını alıp geldiğimde hala ayakta duruyordu. Yanına gidince ben daha ağzımı açmadan ;
"Sen otur koltuğa asi'm"
Meryemce ben oturunca diz çökecek sanarken, tek bacağıma oturarak elini uzatmıştı. Ben elinin kanını temizlerken, oda başını omzuma koymuş ara ara boynumu öpüyordu. Meryemce öptükçe içim bir acayip olmaya başlamıştı. Elini pansuman ettiğimde ona baktım. Yanağıma bir öpücük kondurdu. Bende dudaklarından öperek karşılık vermiştim. Meryemce kucağımdan kalktığında bende ayağa kalkmıştım. Tam odanın kapısının kilidini açıyordum ki;
"Asi'm bana yardım eder misin"
Meryemce elinde bir gömlek bana bakıyordu. Ona yaklaştıkça içimdeki ateş harlandıkça harlanmıştı. Tam önüne geldiğimde elindeki gömleğiyi elinden alarak koltuğun üzerine atmıştım. Başındaki şalın iğnesini çıkardığımda Meryemce kulağıma yaklaşıp;
"Şimdi bana dokunmazsan burada artık benimle yatamazsın bile ve benim sana ihtiyacım var."
"Sen nasıl anladın. Seninle bu odaya bile girmeye çekindim ben"
"Seni tanıyorum kocam elimi de bilerek kestim"
"Psikopat seni ama şimdi sana dokunmayacağım üzgünüm"
"Nasıl yani, niye ki yaa"
"Hanımağam hayırdır ne oldu sana her seferinde.... tövbe ya hatunum dünden beri bir şey yemedin açsın. Geldiğimizde gözünün kararıp Dağhana sarıldığını fark etmedim sanma"
"Tamam giydir şu gömleği bana o zaman"
"Tamam hanım ağam"
..........................
Aşağı indiğimizde herkes bana bakıyordu. Masaya oturduğumuzda Meryemce benim yanıma oturacakken Avşin elinden tutup;
"Üzgünüm ağam karınız benim yanıma oturacak sizde Devran bey ile oturun sana toplumda karınla oturmayı babam yasaklamış ben evlenene kadar oda olmayacağı için üzgünüm o zaman "
"Dedem yaa ne kadar düşünceli işte aslında bana iyiliği dokundu. Şimdi avşinim bunlar hepsi karılarına yedirmeye çalışacak ama biz Devranla keyifini çıkaracağız. Dimi devranım"
"Aynen enişte ağam"
"Öyle mi sevgili ağam, sizinde alacağınız olsun Devran bey"
Devran gülerek yanıma oturunca hepimiz Meryemce bir şey desin diye beklerken sessizce Avşinin sandalyesinin yanına oturmuştu. Masadaki erkeklerin hepsinin dikkatini çekmişti Meryemcenin suskunluğu. Yemekler yenmiş semaverdeki çayları kızlar servis etmeye başlamıştı. Mutfağa gittiğimde kader ve selvi bulaşığı yıkarken, avşin ve Nisa tatlıları hazırlıyordu. Gülcan, başak ve Zümrüt'e bir şeyler anlatıyordu. Meryemce yoktu piyasada hızla odamıza çıktığımda oradada yoktu. Bahçeye indiğimde de yoktu. Ercan'ı görünce hemen yanına gittim. Ağzımı açıyordum ki Boran arkamdan;
"Ağam, Meryemce ağam at ahırın-"
Boran cümlesine tamamlayamadan Meryemce en hırçın atın üzerinde dört nala çiftliğin karşısındaki tepeye sürmeye başlamıştı. Dağhan ve Devran atı tanıdıkları için arkasından bağrıyorlardı. Boran'a dönerek ;
"Projektörleri yak birde karamı hazırlayıp getir bana"
Ben erkeklerin yanına gittiğimde Baran ve Bedo o tarafa doğru yürüyorlardı. Ben gururla bakıyordum karıma;
"Amcamın oğlu ne gülüyorsun asi çiğner onu"
"Hayır çiğnemez asi Meryemceyi çünkü ikisi de aynı ruhtalar baksana nasıl hükmediyor ata"
Benim dediklerimden sonra içerdeki hanımlar bile dışarıya çıkmış Meryemceyi izliyorduk. Boran karamı yanımıza getirdiğinde Bedo sinirle yanıma gelmişti;
"Yuh asi ye karşı karam mı sende bilirsin ki bu ikiliği yarıştırmıyoruz"
"Hemde çok güzel olacak , boran ben Meryemceye yaklaştığımda son projektörü kapa"
"Ama ağam.... tamam ağam tamam "
"Dağhan abi, Mert ve Devran bedonun dediklerinden sonra kafaları karışık bir şekilde bakıyorlardı. Üzerimdeki ceketimi çıkardığımda Bedo ağzını açıyordu ki hemen susturdum. Dağhan abime dönerek;
"Dağhan abi, asi karamın eşi. Asi kızım hiç bir erkeği kabul etmedi bir tek karamı ama yarışa gelince karam ile inatlaşıyor "
"Aynı seninle Meryemce gibi, bak başına bir şey gelmesin güzelimin "
"Tamam abi"
Karama bindiğimde hızla Meryemcenin peşine gitmeye başladım. Karam hızlanmadan kişneyerek şaha kalkınca asminin çığlını duymuştum. Karam hızlandıkça önümdeki Asi hızlanmaya başladı. Meryemce arkasına baktığında beni görünce hızla dizginleri çekince gözlerimi kapamıştım. Asi asileştiğinde dizginlerinin çekilmesini sevmediği için hemen şaha kalkmıştı. Gözlerimi açtığımda Meryemce asinin üzerinde gülüyordu.
"Ağam korktun mu "
"Korkmadım gururlandım asi karımla "
Meryemce tam ağzını açıyordu ki son ışıklar sönmüştü. Meryemce ve ben atlardan inmiştik. Çiftliktekiler bizi görmüyorlardı ama biz onları görüyorduk. Karama deh dediğimde karam dört nala çiftliğe gitmeye başlamıştı. Meryemceye sarıldığımda oda başını boynuma koyup koklayarak öpmüştü.
"Sen hangi iyiliğimin karşılığısın gül güzeli"
"Bilmem, herkes kalbinin ekmeğini yer Asi'm, ağam "
Meryemceye sarılmaya devam ederken yan çiftliğin ışıkları yanınca rahatsız olmuştum. Asinin üzerine çıktığımda Meryemceye baktım, nasıl bir karım olduğuna gururlandım. Asiyi severek ;
"Ne dersin kızım alalım bu deli doktoru yanımıza "
Asi dediğimi anlamış gibi şahha kalkarak cevap vermişti sanki. Meryemceye elimi uzattığımda hızla kucağıma gelmişti. Meryemceye baktığımda çekimine kapılarak dudaklarından öptüm. Bizim aramızdaki çekimi karşı çiftlikteki silah sesleri bozmuştu. Asimi dehleyince bir anda hızlanmaya başlamıştı. At çiftliğe yaklaştıkça Boran tek tek arkamızdan ışıkları söndürüyordu. Bizimkileri korkutmak istediğim için engellerin oraya sürmeye başladığım Meryemcenin kulağına yaklaşarak;
"Korkma biraz engel atlatacağım kızıma"
Asi engelleri biz üzerinde atlarken bedo bile avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftliğe girdiğimizde Dağhan sinirle Meryemceyi hemen kucağına almıştı. Meryemceyi yere bıraktığında Meryemce koşarak eve girmişti. Dağhan abi sinirle önümü keserek;
"Ne demek engel atlatmak Ağam yaa"
Herkes ters ters bana bakıyordu. Kimin bana ne dediği umurumda değildi. Eve hızla girdiğimde yukarıda Meryemcenin midesini çıkardığını anlamıştım. Odamıza girdiğimde yüzünü yıkamış koltuğa oturuyordu. Yanına giderek kucağıma çekmiştim. Yanağını severek ;
"Senin şu miden benim canımı sıkmaya başladı. Niye bulandı şimdi"
"Mustafa, dün o şerefsiz bana mail atmış sana demek istemedim. Bu da mideme vurdu."
"Savaş mı? niye söylemiyorsun. ne yazdı sana"
"O değil ki ama sende haklısın benim yüzümde hayatına bir sürü şerefsiz girdi"
"Meryemce, hangisi söyle"
"Yavuz "
"Ne yazmış it"
"Annanem ve dedem beni özlemiş. Onlarla buraya gelecekmiş"
"Gelsin gülüm gelsin kendi ayağıyla gelsin"
"Ama mus-"
"Tamam hadi aşağı inelim ve aşağıdakilere söyleme "
........................................................
Saat ilerlemiş biz erkekler sohbet ederken, hanımlarda kendi arasında çocuk gibi oyun oynuyorlardı. Hanımlar yorulmuş olacak ki hepsi yanımıza gelmişlerdi. Hanımların hepsi kocasının dizinin dibine oturduğunda Avşin de benim ile Devranın ortasına, yere oturduğunda, Meryemcenin zorlanmayacağını anlamıştım ama niyese içime kıskançlık oturmuştu. Devran birden ;
"Fıstığım, hadi bir keyiflendir bizi be"
"Hayır yaa"
"Hadi söyle bir şarkı be güzelim"
" Dağhan hayır yaaa"
Meryemceye baktığımda oda bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde gözlerime huzurla gülmüştü. Meryemce derin bir nefes alarak;
"Yarınım bugünüm her zerrem bütünüm,
Beni senden ayırma vallahi ölürüm.
Ama varsın senin elinden olsun ölümüm.
Bir tesadüf eseri tanıdım seni,
Kalbe zarardı o derin bakışların.
Kendimde değilim ben o gün bugündür,
Hep sorarım kendime ne boş ömürdür.
İyi ki gördüm seni iyi ki sevdim .
Bunca yıl geçmiş bak yeni fark ettim,
İyi ki gördüm seni iyi ki sevdim,
Sende saklıymışım yeni fark ettim .
Yarınım bugünüm her zerrem bütünüm,
Beni senden ayırma vallahi ölürüm.
Yarınım bugünüm her zerrem bütünüm.
Beni senden ayırma vallahi ölürüm,
Ama varsın senin elinden olsun ölümüm,
Yeter ki senin elinden olsun ölümüm ."
Herkes bize bakarken ben karıma bakıyordum. Ayağa kalkarak yanına gidip kucağıma çekmiştim. Dağhan abiye baktığım da öksürmedi bile. Meryemcenin kulağına ;
"Bak evlilik yaradı bizim binbaşıya"
"Bencede kocam bencede"
................................
Herkes eve geçtiğinde Meryemce ile ikimiz ayakkabılarımızı çıkarıp çimenden yürümeye başlamıştık. Çiftlik evine baktığım da tek tek odaların ışıkları sönerken ben karıma daha da yanaşmaya başlamıştım. Arkama dönüp baktığımda Korumalar arkalarını dönmüş konuşuyorlardı bir tek Boran ve Ercan bize bakıyorlardı. Bir bakışımdan sonra onlarda arkalarını dönmüştü. Ben çimenlere oturduğumda karımın arkasından seslenmiştim. Bana gülen gözlerle bakan karıma, yanımı gösterdiğimde minam gibi sevinerek yanıma gelmişti. Meryemce yanıma yan bir şekilde oturarak başını kalbimin üzerine, elini sakallarıma koyarak beni sevmeye başlamıştı. Meryemce öyle güzel bakıyordu ki burnundan öperek;
"Söyle bakalım hanım ağam "
"Ney söyleyim, dur ben sana bir şey soracağım. Sen şimdi koskoca ağasın şirket yönetiyorsun mükemmel bir şekilde ama senin gerçek mesleğin ney"
"Hanım ağam ne çabuk fark ettiniz siz yaa"
"Dalga geçme bizim normal bir evliliğimiz yok hatırlatırım"
"Orası öyle, benim okuduğum birincilikle bitirdiğim mesleğim ama yapamadığım"
"Ney hayatım söyleyecek misin"
"Ya o kadar büyütülecek bir şey değil. Uçak mühendisiyim"
Meryemce öksürerek ;
"Af buyur ney, sen bir fizik dehasın be adam birincilik nedir yaa"
"Ama dedem her şeyi bana devredince işletme , yönettim ne varsa dışarıdan okudum karıcığım"
"Ya Mustafa sen ciddi ciddi uçak mühendisisin yani öyle mi"
"Evet Meryemcem evet "
"Sana bir kez da aşık oldum be adam"
Meryemceye iyice sarıldığımda, telefonuma gelen mail sesiyle ikimizde irkilmiştik. Meryemce gözlerime bakarak;
"Bakma yine moralimiz bozulacak bak hep böyle oluyor"
"Bakacağım korkma biz ikimiz deliyiz unutma"
Telefonuma baktığımda gülmeye başladım. Mail bizim hazardan geliyordu. Meryemce garip bir şekilde bakınca ;
"Dinle bak okuyorum;{Ağam ben gelebilir miyim artık bitti mi sürgünüm zaten sen, bedo ve baran benim üzerime gül koklamışsınız ama senden umudum var sende çocuk yokmuş neyse sizi özleyen okeye dördüncünüz Ahmet hazar hancıoğlu}
"Bu hazar bizi ayırır bence ağam"
"Bana da öyle geliyor ama onun kalbini bir avukat çalmış fazla bulaşmaz bize"
"Vahh yazık "
"Kime gülüm"
"Tanımıyorum ama hazar'a "
"Niye ki "
"Benim deli avukattan biliyorum manyak oluyorlar hep didikliyorlar, hep soru soruyorlar. Bide benim babamın öğrencisi biliyor musun"
"Hadi gidip yatalım karım sabah erken gideceğiz dedem evde olacak dedi senin için "
"Tamam ama sana son bir soru zeki, cesur asi kocam"
"Sor marabam sor"
"Yan çiftlik kimin?"
"Adar Varlıoğlun yani savaş itinin "
" Kocam bu adar, o adar mı "
"Evet o it o itin oğlu"
"Kocamm "
"Kar'ımm"
"Sen dayına mı benziyorsun ciwan dayına"
"Evet sen nereden anladın "
"Peki seyhan hala, Mizgin sultana mı benziyordu"
"Evet de kar'ım ama bir dakika ya evet ya bana bak adar seni görmemeli Meryemce anlıyor musun "
"Tamam delirme kocam delirme, senin zayıflığının benim olduğumu bilmemeliler"
"Nasıl yani Deli doktor"
"Normal davran bana kötü davran demiyorum sadece beni kaybetmenin seni bitireceğini anlamasınlar anladın mı"
"Anladım Meryemce sultan, anladım hanımağam"
..............................................
Sabah uyandığımızda Meryemce odada yoktu. Her yere baktığımda yoktu. Odadan hızla çıkıp koşarak aşağı indiğimde herkes karşıda bir şey izliyordu. Bende gittiğimde Meryemce kendini kaybetmiş bir şeklide asiyi dört nala kullanıyordu. Herkes gülerek onu izlerken, boran yanıma gelip kulağıma ;
"Ağam, Varlıoğlu buradaki konağını açmışlar. Savaş ve babası Adar ağa buradalar kendi çiftliklerinde"
Duyduklarıma hemen resmen kükremiştim.
"Herkes toplansın hemen"
Herkes bana bakarken yan çiftlikten Adarın karısının sesi gelmişti. ;
"Kocam ölüyor kimse yokmu"
Gülcan'a baktığımda bir adım atıyordu ki önüne geçerek;
"Aklından bile geçirme o adama yardım edilmeyecek. Boran Karamı hazırla gid-"
"Ağam çok geç bak"
Meryemce atını çitlerden atlatarak yan çiftliğe girmişti. Asi o çiftliğe girdikçe huysuzlaşmaya başlamıştı. Devran bana sinirle bana bakarak;
"Kimin o çiftlik "
"Varlıoğlu çiftliği yeni almışlar"
Baran ve Bedirhan kudurmuştu. Herkes bir adım atıyorlardı ki;
"Kimse ama kimse o tarafa geçmeyecek. Boran Arabaları hazırlıyorsun hepimiz konağa gidiyoruz"
"Mustafa ağa, Meryemce ne olacak"
"Doktorculuk oynayacak hanımefendi Dağhan abi, hadi Boran herkesi konağa götür bende Meryemcenin arabasıyla geleceğim. Ercan sen kal ağanla gelirsin"
Herkes arabalara binerken bende Meryemcenin arabasına binmiştim. Konağa doğru sürerken, karımın gece bahçede ve sabah namazında dediklerini düşünerek konağa gitmeye başlamıştım.
...............................
MERYEMCE...
Sabah asiyi alıp gün ışığıyla at binmeye başlamıştım. Bütün içimdeki siniri atmaya çalışıyordum. Namazda kocama her şeyi anlatmıştım.
"Kocam bu Ercan sana ihanet ediyor, bizim resimlerimizi bu adam çekmiş. Sen gece uyurken o taraftan geliyordu. Bana inanmazsan bekle dinle şimdi"
Boranı arayarak Mustafa'ya dinlettim;
"Abla nasılda sezgilerin kuvvetli. Savaşa haber yollayan bu adam ercan , abla söyleyelim artık ağama"
"Sen git az yat bakalım Boran"
Mustafa sinirle yerinde kudururken, sarılarak kulağına ;
"Ben artık hanım ağa olmak istiyorum. Müsaade var mı "
"Nasıl yani "
"Bana güven canım bana güven ben artık Meryemce Alibeyoğlu yani namı diyar Azrail ağanın karısı asi hanımağa"
Mustafa bana bir şey demeden abdest almaya giderken bende peşinden banyoya girdim. Mustafa yüzünü yıkarken arkadan sarılarak kafasını dağıtmak için kulağına ;
"Unutma konağa gittiğimizde bu Maraban seninle banyo etmek istiyor"
"Yok yaa, emrin olur gülüm ama ben abdest alacağım bana sabah sabah soğuk duş aldırma "
"Tamam tamam çıktım ben"
Mustafa abdest alıp çıktığında bende hemen abdest almaya girmiştim. Odaya geldiğimde Mustafa namazı neredeyse bitirmişti. Ben namaza tam başlıyordum ki yanağımdan öperek ;
"Şimdi den Allah kabul etsin hanım ağam bu adamın yatsın mı"
"Yatsın adamım"
Ben namazı bitirdiğimde kocam çoktan uykuya geçmişti. Benim uykum açıldığı için Mustafa'nın anlından öperek odadan çıkmıştım. Bahçeye çıktığımda aklıma gelen fikirle asiyi alıp at binmeye başlamıştım. Ne kadar sürdüğümü bilmiyorum. Bizim çiftliğe baktığımda herkes beni izliyordu. Atımı çiftliğe sürmeye karar verdiğimde dün akşam Mustafadan öğrendiğim kadarıyla Varlıoğlu konağında kadının biri yardım isteyince içimden ' hadi asi deli düşmanlarınla tanış bakalım' deyip atımı çitlerden atlatarak o tarafa geçmiştim. Çiftliğin kapısına geldiğimde hızla eve girmiştim. İçerideki sedirde zor nefes almaya uğraşan bir adam vardı . Adamın yanına giderek uzanmasını sağlayarak ayağın altına yastık koyduğumda gözlerini açmıştı. Elini bana uzatınca şaşırsam da bekledim ne diyeceğine bakmak için ama bir şey demeden susmuştu. Adam sakinleşince tam çıkıyordum ki . Karşıma kirli sakallı bir adam geçerek elini bana uzattı.
"Ben Savaş Varlıoğlu sizde Meryemce Alibeyoğlu yani Mardin'in yeni hanımağası"
"Evet oyum, şimdi önümden çekil babanın bir şeyi yok "
"Baba duydun mu bir şeyin yokmuş"
"Duydum aslanım duydum. Savaş bu kadın aynı Seyhan'a benziyor yani Mizgin hanımın gençliğine ahh babam görseydi keşke"
Baba oğlun tuzağına düşmüştüm. Bilmedikleri vardı asıl ben onları kendime çekmiştim. Savaş kolumu tutmaya niyetlenince ;
"Çek toynaklarını üzerimden "
"Ahh Meryemce hanım fazla cesursun at binmekle olmaz ama cesurluk"
"Gerçek Meryemceyi çıkarma sakın görmek bile istemezsin. Şimdi çık önümden "
"Helinden duyduğum kadarıyla çok narinmişsin hiç bir şey yapamazsın. Siyah kuğum bana geleceğin günü iple çekeceğim"
"Sana ancak öldürmek için geleceğim emin ol"
Çiftlikten çıkarken gözüm sokak köpeği gibi kapıdan çıkan Ercan'a takılmıştı. Çiftliğe geldiğimde direk telefonu alıp boranı aramıştım.
"Sakın çaktırma ben olduğumu, Ercan konağa gelip hakkımda atıp tutacak ben at ile geleceğim ben konağa girdiğimde Ayşegül çocukları avludan alsın"
"Tamam hanımağam "
.................................
MUSTAFA HAMZA...
Konağa geldiğimizde Baran ve Bedirhan karşıma geçip dedem ve babamın yanında hesap sorarken görmedikleri vardı. Dağhan, devran ve Mert yerlerinde zor dururken Mina ve Talha ağlamaya başlamışlardı.
"Mustafa o aile senden, sen daha dünya da yokken iki can aldı şuan en kıymetlin o evde iki saattir az sonra atarlar ölüsünü kapıya"
"Bedo kapa o ağzını bir şey olmayacak Meryemceye"
"Sana öyle geliyor Mustafa Hamza ağam Bedirhan haklı ben adamları alıp gidiyorum"
"Hayır dedim kimse gitmeyecek"
Herkes kudururken, ben dün gece yatak odasında Meryemcenin dediklerini hatırlayarak Ercanı bırakmıştım. Avşin Minayı ve Talhayı sakinleştirmeye çalışırken, Dedem bastonu yere vura vura ayağa kalktığında hepimiz ona bakıyorduk.
"Mustafa Hamza ağa, Mizgini, anasına benzeyen Seyhanımı ve karını bu konağa getirmek için bir saatin var"
Dedem dediğini demiş tam odasına çıkıyordu ki konağın kapısı büyük bir gürültü ile açılmıştı. Ercan soluksuz önüme düşünce hemen onu kaldırdım her ne kadar ağzını burnunu kırmak istesemde ;
"Ağam, Meryemce ağam ile Savaş arabaya binip gittiler ağam "
"Nasıl lan nasıl giderler"
"Gitti ağam"
Herkes bana bakarken, Boran Ayşegül'e çocukları avludan alıp götürmesini söylemişti. Ercan dedemin önüne geçerek ;
"Ağam hanımağam sizi bırakı-"
Ercanı cümlesini Meryemce kesmişti. Hızla Ercanın yanına gelip omzundan çekerek yere atmıştı ;
"Ne yaptım ben lan söyle ne yaptım ben"
"Ağam, Mustafa ağam kurtar beni"
"Benim ulan senin ağan benim "
Meryemce yerden kaldırıp bütün hırsını Ercan dan alıyordu. Meryemce karşındaki insan değil de kum torbası gibi dövüyordu.
"Söyle lan ben ne yaptım ,Seni şerefsiz, adi sen kimsin lan yediğin ekmeğe ihanet ediyorsun kimsin lan kim"
Meryemce yerde sürünen, pelte hale gelmiş Ercanı son kez yerden kaldırdığında Mert ne yapacağını anlamış olacakki ;
"Abla yapma "
Meryemce duymamış çoktan kafayı atmıştı. Ercan yerde bayıldığında eniştem Ercanı yerden kaldırmaya uğraşırken, Meryemce hırsını almamıştı. Avlunun ortasına gelerek ;
"Herkes şu manzaraya baksın, bir daha ailem arkasından oynanan oynu görür duyarsam emin olun öldürürüm arkama bile bakmam. Duydunuz mu beni. Şimdi herkes ayağını denk alsın ama herkes. Ben Mizgin anne gibi serttim ama odan daha sinirliyim. Boran bu iti sahibinim evinin önüne bırakın."
Boran yere eğilmiş Ercanı tam kaldırıyordu ki Meryemce birden ;
"Emrah bana bir kağıt ve kalem getir çabuk"
Meryemce, Emrah'ın getirdiği kağıda yazdığı notu cebine koyarak göndermişti.
Herkes Meryemceye bakarken, o sadece benim gözlerime bakıyordu. Meryemce bir adım atmıştı ki olduğu yere yığılmıştı. Hepimiz başına toplandığımızda, Gülcan gülerek;
"Dün yediklerini de çıkarmıştı ata bindikten sonra bir şey yediremedik ağam ondan oldu."
Devran Meryemceyi kucaklayıp bizim odaya götürmüştü. Ben Ayşegül'e Sofrayı hazırlamasını söyleyerek odama girdiğimde yatakta yatan karımı izlemeye başladım. Yanına gittiğimde üzerindeki kıyafetteki Ercan itinin kanını görünce üzerindeki çıkarmaya başladığımda Meryemce tek gözünü açarak;
"Sözünü tut ağam Maraban ile yıkan bence. At bindim ıyyy ter kokuyorum "
"Hay hay gül güzelim canıma minnet ama sen yorgun değil misin"
"Senin için değilim"
.....................
Yazardan....
Alibeyoğlu konağında Mustafa ve Meryemce aşklarına doyarken, varlıoğlu konağında Savaş ağa kapısına atılan Ercanı gördüğünde siniri tepesine çıkmıştı.
"Mustafa ağa iyi iş çıkarmış adam pert olmuş"
"Ağam, Mustafa ağa değil"
"Kim lan o zaman"
"Hanım ağa yapmış"
"Boş boş konuşma lan, O narin eller bunu yapamaz . Götür şu adamı çöpe at"
"Savaş ağam, Ercanın cebinden bir not çıktı"
"Oku bakalım ne yazmış Mustafa ağa "
"Ağam ben okumasam"
"Oku dedim lan"
"Tamam ağam"
Savaş ağanın adamı Levent elindeki notu nasıl okuyacağım diye düşünürken birde içeriye büyük ağası adarda girince, levent eskiyi tek bilen adam olduğu için derin bir nefes alarak okumaya başlamıştı.
" Ben siyah kuğu değilim. Ben sinirlendiğinde ölüm getiren Kara kartalım söz konusu sevdiklerim olduğunda gözüm hiç bir şey görmez. Savaş haklısın yeni başlıyoruz. Bu oyun bittiğinde benim ailem ayakta kalır ama sen Ercan gibi babanın kapısında bitmiş olacaksın. Atmaca Meryemce Alibeyoğlu"
Adar ağa sinirle odadan çıktığında, Savaş kendine has gülüşüyle ;
"Başlasın bakalım hanım ağam, er ya da geç benim olacaksın Siyah kuğum. Babam Seyhan'ı almadı ama ben seni alacağım."
................................................................................................
Umarım beğenirsiniz....
Sizi seven çatlak yazarınız...