
ÇINAR KARAASLAN...
Ankara'daki seminer ve eğitim planları bittiğinde, sağlık kuruluşundan çıktım. Meryemce hamile diye çağırmamıştım. Dosyalara baktıktan sonra adamlara bırakıp toplantı odasından çıktım. Kolumdaki saate baktığımda gece yarısına geliyordu. Kuruluştaki odama geçmekten vazgeçip eve gitmeye karar verdim. Yasin arabamı getirdiğinde, hiç beklemeden yanına oturdum.
Sessiz bir yolculuktan sonra iki katlı evime gelmiştik. Arabadan inerek eve geçtiğimizde çalışanlarım başları önünde hiç yüzüme bakmıyordu. Yasin'le salondaki koltuklara oturduğumuzda genç çalışanım yanımıza geldi. Sessizce başı önünde dururken;
"Yasin ne içiyorsun"
"Kahve sade olsun"
"Bize iki kahve "
Kız salondan çıktığında ceketimin cebinden iki puro çıkarıp birini Yasin'e uzattım. Yasin purosunu yaktığında, cebimdeki üzerinde şahin yazılı özel yapım çakmağı çıkardım. Çakmak elimde öylece dururken, Yasin derin nefes alınca ona baktım. Hayırdır der gibi göz kırptığımda;
"Yaksana puronu ne düşünüyorsun"
"Bunun hediye ettiği gün geldi aklıma"
"Atmaca hanım deli patronum. Mardin'e gidecek misin baş hekimlik için"
"Meryemcenin doğumuna gideceğim. Bebekleri merak ediyorum. Resimle değil canlı görmek amacım"
"Ben pars, Ertuğrul gider görürüz de sen nasıl"
"Sezeryanla olacak ya. Diana'ya randevuyu cumaya yazdıracağım. İki gün hafta sonu mecbur kalacak bende gece gidip göreceğim. "
"Ben sizi anlamıyorum, çözemedim ne seni ne de onu. Çok ayrı tutuyorsun, aşık desem değilsin çünkü inanmıyorsun aşka. Atmaca, Meryemce dendi mi o gözlerin ayrı dönüyor. Onunla baş başa kalmayı seviyorsun fakat bulunduğunuz ortamın ya kapısı açık yada kalabalık içinde ayrı bir köşedesiniz. Hastanede yan yana sizi görmemize izin vermiyorsunuz. Ufacık hatasına tahammülün yok o kadar bizim yanımızda atmacayı sokmadığın hal kalmıyor, fakat sabah uyandığında odandaki duvarda beşimizin olduğu resme bakıyorsun veya sesini dinliyorsun. Takıntı değil, aşk değil ne var sizin aranızda. Biz dost değil miyiz Şahin"
"Aşk deli işi onu da bizim deli yaptı zaten. O benim her şeyim, efsunlu melek o. bizim ki yani benim ki sade-"
Cümlemi reisin telefonunun sesi kesti. Yasin'in kaşları çatılınca ister istemez bende gerildim. Ayağa kalkıyordu ki tek kaşımı kaldırdım otur diye. Yasin hafif kalktığı yere oturdu. Telefonu açmadığı için arama kapanmıştı. Ayağa kalkıp camın önüne yürüdüm. Koskoca soğuk şehrin ışıkları parlarken Yasin'e ;
"Kimdi"
"Dianaydı"
"Geri dön ara niye aramış bak bakayım"
"Tamam şahin"
Camdan Yasin'i izliyordum. Telefonu kulağına koyduğunda, gözümü kapatıp bekledim. Yasin derin bir nefes aldıktan sonra;
"Söyle"
".........."
"Nasıl lan, ne zaman "
"........."
"Şimdi nasıl yani son durum ne ? yaşıyor mu"
".........
"Tamam kapa şu telefonu"
Yasin sinirle ayağa kalktığında ona döndüm. Ellerimi cebime koyarak yanına yürürken, Yasin;
"Şahin hadi bir Mardin yapalım"
"Meryemceye ne oldu"
"Doğ..doğuruyormuş çiftlikte"
"Nasıl lan. Bu gün diana öğlen iki hafta sonra sezeryana karar verildi dedi."
"Ne bileyim şahin normal doğuruyormuş işte. Duruma göre pars ve Ertuğrul Amerikadan gelir"
"O normal doğuramaz, Reis burada diyorum ona bir şey olursa, o konağı içindekilerle yakarım. Bir tek Mina Dila, Mirza Asaf, Ömer Hamza ve Mustafa Talha'yı yanıma alırım"
..............................................................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemcenin Medine hanımla konuşurken, mimikleri ve hali hoşuma gitmemişti. Eve girerken karnını tutması biraz daha merak uyandırmıştı bende. Ayağa kalktığımda yanıma gelen Hazar kolumu tutunca;
"Hazar az dur Meryemceye bakacağım. Hali hiç ama hiç sarmadı beni"
"Bende onu diyecektim. Eve bir garip girdi Mustafa"
Başımı sallayarak Hazar'dan ayrılarak eve yürürken birinin bağırdığını duyduğumda hızla eve gitmeye başladım. Eve giriyordum ki Kamil ile huriye aralarında bir şey konuşuyorlardı yanına gidiyordum ki üst kattan bir çığlık koptu. Hızla merdivenleri çıkıp, odamıza girdiğimde iki büklüm yatağın yanında duruyordu. Yanına gittiğimde başını göğsüme koymuştu. Elimi yanağına koyduğumda gözlerinde yaşlarla bağırmıştı. Göz göze geldiğimizde;
"Mustafam geliyorlar"
"Tamam bir tanem sakin ol hemen hastaneye götüreceğim seni "
"AAA giiidemeyeeyiz"
Meryemceyi hızla kucağıma aldığımda tekrar çığlık atmıştı. Odadan çıktığımda daha çok canı yanar gibi çığlık atmıştı. Merdivenleri inerken elbisesinin kan olmaya başladığını gördüm. Merdivenlerin sonuna gelmiştim ki Meryemce'nin çığlığı evin içinde yankılandı. Salona kucağımda Meryemce ile geldiğimde bahçe kapısından giren Medine hanımla karşılaştık. Medine hanım kaşlarını çatarak;
"Ne yapıyorsunuz Mustafa bey doğum başlamış, kanaması var . Ne istiyorsunuz yolda mı doğursun. Odaya çıkarın"
Kaşlarımı çatarak ağızımı açıyordum ki, annem yüksek sesle;
"Hemen arkandaki benim odama gir Mustafa"
Odaya girdiğimde Medine hanım kapıda Gülcan'a dönerek;
"Hazırlan yardım edeceksin"
"Tamam Medine, ne yapayım"
"Sıcak su, temiz bez çarşaf falan bir de şey nasıl çıkacağımızı bilmiyorum yana nasıl biteceğini ambulans kapıda beklesin"
Medine hanım girerken, annem, yengem teyzem yardım etmek isteseler de Medine hanım izin vermemişti. Medine hanım üzerindeki hırkayı çıkarırken, Meryemcenin çığlığı sessiz odayı doldurmuştu. Derin bir nefes alıp;
"Mustafaaaa!!!! çıksın!!"
"Sakin ol Meryemce Mustafa bey seni tutacak şuan ne abilerin nede kayın validenler senin tutamaz. Gerilme den bitirelim"
"Medine!!!"
"Söyle ama sakin sakin nefes al"
"Biri"
"Tamam düşünme "
Medine hanım bana bakıp;
"Şimdi Mustafa bey yatağın ortasına oturup iki bacağınızın arasına Meryemceyi oturttun. Kollarınızı Meryemcenin koltukaltından geçirerek sıkıca tutun olur mu?."
Medine hanımın dediklerini yaparken Meryemce derin derin nefes alıyordu. Medine hanım ters bir şekilde Meryemceye bakarak;
"Mümkün oldukça bağıracak ve doğuracaksın. Normal bir kadın şuan yırtar burayım. Başlarım senin acı eşiğine"
Meryemce terli yüzünü boynuma koyduğunda başımı ona doğru eğdim. Öyle dururken içeriye Gülcan girdi. Elinde büyük çarşafı Medine hanıma verdiğinde, Meryemcenin göğsüne kadar örtmüştü. Meryemcenin bacaklarını katlayarak açtıklarında, onlara baktım. Derin bir nefes alıp, gözlerinden yaşlar süzülen karıma, canıma baktım. Anlına dudaklarımı bastırıp;
"Ben yanımdayım korkma tamam mı? sakin ol ne sana nede oğullarımıza bir şey olmayacak"
Meryemce gözlerini acı çektiği belli şekilde sıkıp bıraktıktan sonra sancıyla adımı söyleyerek bağırmıştı. Sancılar peş peşe geldiğinde Meryemcenin bağırmaları da peş peşe olmaya başladı. Bir an canın acısıyla elini çekti sandığımda sol elini boynuma koyarak ıkınmaya başladı. Medine hanım derin bir nefes alıp;
"Hadi kardeşim daha kuvvetli derin bir nefes al ve sağlam ıkın "
Meryemce denileni harfiyen yaparken, bir bağırış koptuğunda Medine hanım başını kaldırıp tebessümle;
"Hadi Meryemce başı göründü geliyor hadi"
Meryemce derin nefes alarak, ıkınarak denilenleri yaparken, Medine hanım;
"Hadi son kez Meryemce derin bir nefes al ve sağlam kuvvetli ıkın canım"
Meryemce derin bir nefes alıp, başını sağ yanağıma koyarak kuvvetli ıkındığında, odanın içinde bir ağlama sesi duyuldu. Ne ara kapadığımı anlamadığım gözlerimi açtım. Medine hanım ayaklarından baş aşağıya tuttuğu oğluma hafif vuruyordu. Gülcan beyaz gibi bir çarşafa sararken, meryemce sessizce; "Mirza Asaf'ım" dedikten sonra başı koluma düştü. Medine hanım fark edip hemen yanımıza geldi. Yanaklarına hafif hafif vururken;
"Hayır Meryemce şimdi olmaz aç gözlerini. Diğeri ters, yolu açıkken hadi ıkın sancının gelmesini bekleyemezsin hadiii"
Medine hanıma baktığımda başını kaldırıp;
"Mustafa bey uyanması lazım "
Meryemceye hafif vurduğumda gözlerini açmasıyla bağırması aynı anda olmuştu. Medine hanım çarşafı kaldırıp baktıktan sonra hızla başını kaldırdığında;
"Meryemce kendini sıkmayı bırak, ıkın hadi kanaman çoğalıyor. BEBEK RAHMİNE ZARAR VERİYOR"
Medine hanım, Meryemcenin karnına baskı uygularken, canım acıyordu. Meryemce'ye baktığımda sadece alt dudağını ısırıyordu. Boşta kalan elimle yüzünü silerek o sessizce gözlerime bakıp zorlanarak;
"Ağlama ne olur ağlama"
Ağızımı açtığımda, Medine hanım gür bir sesle; "Gülcan!!!!!!" dedikten sonra Meryemceye bakarak;
"Meryemce ıkın doğur şu bebeği, elini de Mustafa beyin şah damarından çek. Şuan o değil sen önemlisin, nabzını kontrol etmeyi bırak kocanın. Mustafa bey sağlam durun onu çok etkiliyorsunuz"
Medine hanım tekrar eğildiğinde karıma baktım. Kendini sıkıyordu. Kendime gelerek;
"Meryemce bağır, ıkın hadi bir şey yap. Sana zarar veriyor"
Meryemce bir çığlık atmıştı ki, odaya giren Gülcan'ın bağırarak Meryemce demesiyle, Medine hanım başını kaldırıp;
"Mustafa bey çıkın odadan, sizin yüzünüzden kendini sıkıyor. "
Zorda olsa olduğum yerden kalkarken, etkilemek istemediğim için bakmadan bir adım atmıştım ki bir eli bileğimi kavradı. Baktığımda gözlerinde yaşları, alnındaki teriyle Meryemce;
"Dörrrrtttt çocuuuuğğğuumm sana emaaaannneeett. Güççççllüüü durr"
Bileğimi kurtarıp zorda olsa kapıya yanaştığımda bir çığlık koptu. Gözümdeki yaşları silip kapıdan çıktım. Salona bir adım atmıştım ki babamla göz göze geldik. Annemler içerideyken bizimkiler içeride değildi. İçeriden gelen peş peşe çığlıklarla yerimde duramadım. Derin bir nefes aldıktan sonra kendimi bahçeye attım. Hepsinin elinde sigara volta atıyorlardı. Hazar yanıma gelip elini omzuma koyduğunda;
"Nasıl Meryemce"
"Sence, canı acıyor, kanaması var Hazar"
Etrafa bakarken yanıma gelen Baran;
"Kadir ve serdar çocukları ve hanımları alıp gitti. Burada kalabalık olmasın diye Sare teyze ve reşat dayının hanımı dedi. Reşat dayıda ne olur ne olmaz diye oda konağa geçti. Hastaneye geçecekler biz giderken. "
"Geçmesin kimse. Bebek nerede"
"Hastaneye götürdü ambulans Dağhan ve Mert'te peşinden gitti"
"Ambulans gelsin kapıya"
"Sakin ol iki tane gelecek "
"Tamam, Devran nerede"
"İçerideydi. "
Sigaraları içip salona girdiğimizde Meryemcenin çığlıkları hala geliyordu. Zaman geçmek bilmiyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama odanın kapısı açıldığında hepimiz aynı anda başımızı kapıya çevirdik. Gülcan kucağında mavi bir çarşafın içinde bebekle çıktığında ona bakmadan odanın içine girdim. Yatağa baktığımda Medine hanım aceleyle dışarıya bağırdı.
"Gülcan aşırı kanaması var, doktorlara söyle gelsinler"
Yatağın yarısından fazlası kan olmuştu. Kendime gelerek üzerindeki çarşafla karımı kucağıma aldım. Odadan çıktığımda kısa bir anneme baktım. Ayşe yengem zor tutuyordu. Hızla dış kapıya yürürken Hazar gözündeki tek yaşı silip;
"Aç gözlerini Dila'm, bacım hadi aç gözlerini"
Kapıda hazır duran ambulansın sedyesine Meryemceyi yatırdığımda, karnındaki eli aşağıya düşmüştü. Medine hanımla birlikte ambulansa bindiğimizde kapı daha kapanmamıştı ki araç hareket etti. Medine hanım elindeki telefonu ile bir kaç tuşa bastıktan sonra kulağına tuttu. Karşısındaki alo diyemeden;
"Ameliyathane hazırlansın. 37 yaş aman ne diyorum ya, Meryemce Alibeyoğlu doğum yaptı aşırı kan kaybediyor. anestezi hazır olsun bahane istemiyorum. En az dört ünite kan da hazır olsun"
Telefonu kapatıp bana baktığında sanki yanlış bir şey yapmışım gibi elimin içindeki elini tekrar karnına koydum. Gözlerine bakarken;
"Sizi çok fazla seviyor. Ben bu delinin bu kadar canından geçercesine birini seveceğine inanmamıştım."
Sedyedeki elini tekrar tuttuğumda kendimi sıkıyordum. Babamın annem için dediği benim içinde gerçek oldu. Nefesim daralıyordu Meryemceye bir şey olduğunda. Elindeki kendi kanları olduğunu fark ettim. Ambulans bütün hızıyla giderken o sevmediğim ses bağırıyordu. Beynimin içinde o kadar ses vardı ki bildiğim duaları unutmuş gibiydim. Ambulans yavaşlamaya başladığında Medine hanım neredeyse arabadan atlayacak gibiydi. Ambulans durup kapılar açıldığında Medine hanım hemen inip koşarak hastaneye girmişti. Ben sedyeyle birlikte inerken, elini hala tutuyordum. Ameliyathanenin kapısında elini bırakmak istemesem de bıraktığımda içim çekildi canım yandı. Bir iki adım atıp duvarın dibine yere çöktüm.
Ne kadar öyle durdum bilmiyordum ama bir el omzuma kondu. Başımı kaldırdığımda ameliyat kıyafetleriyle Gülcan tebessümle;
"Bebeklerin her şeyi çok normal. Küveze koymayacaklar. "
"İyiler yani minik asilerim"
"İyiler çok iyiler hatta tüm tetkikleri yapılsın karınları doyurulacak"
Başımı salladığımda Gülcan ameliyathanenin kapısını açıp içeriye girdi. Başımı çevirdiğimde Zümrüt, Başak, Avşin, Leyla bankta oturuyordu. Babam, Hazar, Baran, Bedirhan, Devran, ve Dağhan abim benim gibi gözleri ameliyathanenin önündeydi. Biraz zaman geçmişti ki Başak ve Zümrüt oldukları yerden kalkarken, Gülcan'da ameliyathaneden çıktı. Hepimiz ayağa kalktığımızda Gözündeki yaşı silip;
"Başka ameliyattaydım ben, çıkarken Meryemceye de baktım. Medine uğraşıyordu."
Herkes banklara çöktüklerinde, ben ameliyathanenin kapısının yanına yere oturdum. Gözümün önüne gelenlerle kimseye çaktırmadan göz yaşlarımı silmiştim. Ameliyathanenin kapısı açıldığında hemşire bir gür bir sesle '' Meryemce hocamıza 0 Rh pozitif kana ihtiyacımız var " dediğinde babam hariç hepimiz kan vermeye gitmiştik.
...............
Kan verdikten sonra iki saat geçmişti. Gülcan içeriye girmek için hazırlanıyordu ki ameliyathanenin kapısı açıldı. Medine hanım maskesini çıkarırken, içten derin bir nefes bırakmıştı. Hepimiz ona bakarken, hafif tebessümle;
"Kanamayı durdurduk. Rahimde küçük beyin yaptığı tahribatı onardık. Şimdi aşırı kan kaybettiği için, vücut kendini çok yıprattığı için tedbiren iki gün hem uyutacağız hem de yoğum bakımda tutacağız"
Herkes rahat bir nefes verdiğinde Medine hanım bana bakınca;
"Medine hanım bir şey mi var"
"Mustafa bey sizinle konuşalım mı biraz"
Başımı sallayarak Medine hanımı takip ederek odasına girmiştik. Masasına oturduğunda bende karşısına oturdum. Medine hanım ellerini masasının üzerinde birleştirdikten sonra;
"Mustafa bey korkulacak bir şey yok. Ben size Meryemcenin doktoru olarak değil dostu olarak bir şey diyeceğim"
"Buyurun Medine hanım"
"Meryemceyi hiç bir zaman bırakmayın olur mu?. Biz ilk tanıştığımda Meryemce erkek gibi sert ama dikkat ettim de siz yanındayken Meryemce kadın, Meryemce kız Meryemce çocuk oluyor. Onu gerçekten bırakmayın."
"Medine hanım ben"
"Bir şey demeyin sadece ben bu gece gerçekten sağlam bir aşk gördüm. Allah ayırmasın "
"Kolay gelsin Medine hanım"
Medine hanımın odasından çıktığımda ameliyat hanenin önüne geçmeden, yoğum bakımın oraya yürüdüm. Babam camın önünde içeriye bakıyordu. Yanına gittiğimde elimi omzuna koydum. Başını bana çevirdiğinde bir anda sarıldım. Babam başımı severken;
"Baba ben kaybediyordum onu "
"Şttt bak sadece uyuyor orada "
"Baba "
"Bir tek senin doğumun evde oldu. Tam altı saat doğum sancısı çekti annen. O altı saat beni benden aldı. Babaannen eben senin biliyorsun. Ben iki gün senin yüzüne bakmadım biliyor musun? niye sevdam olan kadının canını yaktın diye "
Geri çekilip babama baktığımda, gülerek başını salladı. Kaşlarımı çattığımda elini omzuma koyarak;
"Ah bu Hamzalar ah. Hadi ben gidiyorum herkesi konağa yolladım. Bir tek Hazar burada o da bahçede galiba"
"Annem nasıl baba"
"İyi merak etme sabah görüşürüz. "
Babam gittiğinde başımı cama dayayarak, içeride uyuyan meleğime nefesime bakıyordum. Soğuk teni, rengi gitmiş dudaklarıyla canımı yakıyordu. Bakışlarım eline kaydığında ellerinde hala kendi kanı vardı. Elimi cama koyduğumda, gözlerim meryemcedeyken yanıma gelen Hazar'ı hissetmiştim. Elimi camdan indirirken Hazar'ın aldığı derin nefesle;
"Ne oldu Hazar'ım"
"Oğlum bir yakışıklılar ki görme"
"Kimler"
"Bizim bakkal Rüstem'in oğulları"
"Hımmm"
"Lan Mustafa"
Ona döndüğümde kaşlarını çatmış;
"Lan oğlum senin bir kaç saat önce iki tane oğlun oldu hani. İki çocuk babasıyken bir anda dört çocuk babası oldun ya, üç oğul bir prensesin var hoş oda 18 yaşına kadar sizin onu da ben alacağım senden "
"Höst lan yavaş gel kırarım çeneni, sen burada dur ben gidiyorum. Bir yere ayrılma yalnız kalmasın Meryemce"
"Doğru uyanıp kaçar deli ya bu"
"Hayır, o yalnızlıktan korkar"
"Ulan ona bir şey olmaz benim bacım o"
"He gardaş he"
Hazar'ın omzuna bir yumruk atıp yanından uzaklaştım. Yeni doğan bölümün kapısından içeriye girerken, Medine hanım yanında bir doktorla bana doğru geliyorlardı. Önümde durduklarında Medine hanım;
"Galiba iki aslan parçasıyla tanışmaya gidiyorsunuz"
"Evet, Meryemce olmadan nasıl olacaksa"
"Olur olur, buyurun"
Medine hanımın yanından ayrılıp içeriye girdim. Hemşire beni görür görmez yanıma gelip bebekleri gösterip gitmişti. Camın önünden içeriye baktığımda iki mavi beşik gibi bir yatağın içinde beyaz kıyafetleriyle uyanık olan Meryemcenin deyişiyle minik asilerime bakınca gözümden düşen iki damla yaşa izin vermiştim. İçeriye tek başıma girmeye cesaretim yoktu. Derin bir nefes aldıktan sonra elimi cama koyarak;
Ne gariptir hastane ortamında içeri giremediğim için bir camın arkasındayım. Ama gözümdeki yaş, gönlüm yorgun ve kalbimin bir yanı hala acısa da, şu anda mutluluktan içim içime sığmıyordu. Paşalarım, prensesimden sonra gönlümü aydınlatan babalık duygumu pekiştiren minik aslanlarım; hoş geldiniz! Dünya ya, dünyama, dünyamıza... en sevdiğimin yol arkadaşım, gönül yoldaşım, meleğim, gül yüzlüm, kördüğümümün emanetleri. Rabbimin hediyeleri hoşgeldiniz... Nasıl bekledik sizi bir bilseniz? Geçmek bilmedi aylar. Farklı sıkıntılardan geçsek de! Bu dönem de mutlu anlarımız da çok oldu bu mutlulukların için de bile annenize baktığım da o yüzündeki sönmek bilmeyen ışıkta sizin heyecanınız ve sizi beklemenin huzuru mutluluğu vardı; tabi benim de kalbimde... Hoş geldiniz minik paşalarım, ablanız sizden önce taht kurdu kalbime ama sizin için hazırladı sanki beni. Bakın şimdiden anlaşalım; kızımı üzmek yok ha... O üçümüzün de kıymetlisi olacak. Bu arada hep ablanız dedim Talha abiniz var onu da üzmek sözünden çıkmak yok. Anlaştık mı?
Aslında azcık da kızmam lazım size, daha gelmeden annenizi paylaştım sizinle keratalar. Sayenizde benim dünyam, huzurum dediğim hatunum, yarım dünya oldu ya! Burada olsaydı nasıl kızardı bana! Nasıl kaprislenirdi söylediklerim için bir bilseniz? Diyeceğim de siz zaten onun bu duyguları ile harmanlandınız doğruya! Sahi yanındayken, yakınındayken hissetmeyi sevdiğim kalp atışları; gerçekten değişiyor muydu beni görünce? Söz aramız da sır olarak kalacak; söylemem ben ona... Ama keşke burada olsa da söyleyebilsem hem aşkımızın üç meyvesini hem de onu nasıl ve ne kadar sevdiğimi !..
Camdan ayrıldığımda ağır adımlarla bölümden çıkıp, yavaş yavaş yoğum bakımın önüne çıktım. Ağır adımlarla camın önüne geçtim. Elimi tekrar cama koyduktan sonra;
"Gücüm, huzurum şimdi uyutuyorlar ya seni, ama senin dudakların şah damarıma değmemiş rahat uyumazsın ki sen. Merak etme oğullarımız çok iyiler, senin gibi benim gibi güçlü sapasağlam. Biliyor musun Medine hanım beşiklerinin üzerine isimlerini yazdırmış. Affet karım ben sensiz görmeye gittim. Uyuman gerektiğini biliyorum ama gönül bu ya deli gibi o gözlerini açmanı bekliyorum"
Camın önünden geçip koltuklara oturduğumda hafif uykuya sahip olan Hazar hızla gözlerini açarak;
"Ne oldu Mustafa'm"
"Ne olsun oğullarımla, karımla konuşup geldim"
"Çok güzeller değil mi? amcasının ve babasının beklediğine değdi"
"Nasıl yani"
"Mirza Asaf'ın babasıyım kayın babası. Bir de anası gibi dilli, kıvırcık bir kızım oldu mu Allah benden mutlusu yok"
"Anası kim? "
"Kıvırcık lady'ım Leyla'm "
"Hazar ağızından çıkan duan olur "
"Biliyorum bende onun için diyorum."
"Hazar'ım"
"Buyur Azrail'im, asma suratını ne yapalım senden olması imkansız çocuğumuzun"
"Hazar"
"Tabi tabi kıskandın dimi, oğlum azcık Hanım ağam gibi medeni ol o beni hemen kabul etti"
"Lan"
"Buyur asi ağam"
"Konağa git Meryemce ile doğum için hazırladığımız valiz var kızlar bilir bebekler içinde ayrı hazırlamıştık. Onları getirsinler"
"Tamam bende üzerimi değiştirim. Akşama gelirim biraz işlerim var"
"Tamam hadi git"
Hazar ayağa kalkıp azcık uyuşan bacaklarını açtıktan sonra yürümeye başladığında arkasından bakarken;
"Hazar"
"Buyur ağam"
"Leyla'ya bulaşma sakın, gördüm onu buraya geldiğinde bembeyazdı"
"Tamam tamam bulaşmam, ama görürsün bir gün neyse sakinim"
Hazar koridorda gözden kaybolduğunda tekrar camın önüne geçtim. Karımı izlerken, yan kapıdan içeri giren Medine hanımın asistanı Meryemcenin kolunu açtı. Ne yaptığına dikkat ederken, kaşlarımı çatmıştım. Kız Meryemcenin kolundan üç tüp kan almıştı. Tüpleri cebine koyarak kapıdan çıkıyordu ki kolundan tuttum. Korkusuzca gözlerime baktığında;
"O kanlar niçin"
"Tahlil yapılacak"
"Ne tahlili"
"Hiç bilmiyorum bana kan alınmasını söylediler"
"Tamam ama kim"
"Medine hanım dedi"
Kız merdivenlerden inerken, tekrar camın önüne geçtim. Başımı cama dayadığımda sanki kokusunu alacakmışım gibi derin nefesler alıyordum.
.......................................................
MİHRİBAN ANNE...
Herkes odasına geçtiğinde konağın sessizliğinde odamızın önündeki sedirde oturuyordum. Gözüm Mustafa ve Meryemcenin odasındaydı. Meryemcenin neşeli ele avuca gelmez halleri gözümün önüne geliyordu. Elimde çiftlikte çıkardığı şalı dua ederken, anlıma değen dudaklarla Meryemceye dua etmeyi kısa bir ara bırakıp abim ve yengem Seyhan'a dua etmeye başladım. Mirzam huzurum, sakin liman olanım. Ne ara kapadığımı anlamadığım gözlerimi açtığımda Mirzam yanıma oturmuştu. Başımı omzuna koyacakken kolunu kaldırıp başımı kalbinin üzerine yasladı. Ben kalp atışını dinlerken, Mirza'm çenesini başıma dayamıştı. Mirza sağ elini yüzüme getirip severken;
"Gözümün nuru kadın. ilk sevdam, son nefesim kadın. Yıpratma kendini, bak gelinin çok iyi sadece uyutuluyor işte"
"Ah adam ben onu kanlar içinde Mustafa'nın kucağında görünce, Mizgin annemi gördüm."
"Sakın sakın bu konuyu Mustafa duymayacak"
"Duymaz merak etme, hoş halam olsaydı ne olurdu bilmem"
"Mihriban'ım o gün "
"O gün bir evladın anasını nasıl öldürmek istediğini öğrendik Mirza. Bu benim annem öleceğim diye biliyorsun babama eş arıyormuş. Tabi senin anneannene söylemişler o da Adalet halayı demiş, neyse Abimde zaten Seyhan yengemi konağa halama, babamdan bir şeyler getirmek için gelip giderken görmüş, birbirlerini sevmişler işte. Adalet halamda bir gün Hamza ağama kızdığı için kabul etmiş gizli gizli kıymışlar nikahı. Gel zaman git zaman hamile olduğunu ilk Mizgin anam öğrenmiş. Hamza ağamın korkusuna göndermiş Diyarbakır'a, neyse doğurmuş çocuğu yani sareyi tabi annemin üzerine yazıldı. Resmi nikah anamdaydı. Biliyorsun biz evlendikten sonra her şey ortaya çıkınca Hamza ağam bacısını kovdu. Babamla olan bağını kopardıydı. Annem ölünce senin işlerin var diye babam götürdü beni. Adalet halayı görünce dışı sert içi yufka olan babam, babamdan önce babam olan Hamza ağam bacısını aff etti. O gün bu Allah alsın bacıların bu olayları sen duy, evlilik dışı çocuğu varmış da bize ahlak dersi veriyor diye, ortalığı yıkıyorlar. Annemden önce merdivenin başındaki büyük vazo düştü. Ben bir adım atmıştım ki annem merdivenlerden yuvarlanmaya başladı. Biraz hızla kırık vazonun üzerine düşünce karnına saplandı. Biz başına gittiğimizde babamda içeriye girmişti. O koskoca anam babamın kucağında kuş kadar kalmıştı sanki. Bunu bilen altı kişi birde sen biliyorsun Ahmet abim askerdeydi. işte böyle"
"Tam olayı bilmiyordum kaç sene olmuş bak anam babam göçtü gitti. Ben yeni öğrendim. Neyse ağam duymasın inan artık kimse tutamaz Mustafa'yı"
"Mirzam, oğlum git gide abim ve en çok Hamza ağama benziyor"
" Farkındayım, Meryemce de sanki yanlarında büyümüş gibi, ablam ve anama benzedi"
"Onlar en çok birbirlerine benziyorlar"
"Bence de ab_ı hayatım"
"Hadi sevdam gidip yatalım"
"Yatalım gözümün nuru, sabah Meryemcenin yanına gidelim "
Mirzam ayağa kalktığında elini uzatmıştı. Elini tuttuğumda ilk günkü gibi heyecanlanmıştım...
..............................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemce de olan bakışlarımı omzuma konulan el kesmişti. Yanıma baktığımda babam gülerek bana bakıyordu. Yanıma oturduğunda;
"Saat kaç baba"
"On buçuk oğlum"
"Ooo baba ben sabah namazını kaçırdım ya. "
"Hiç kalkmadın galiba yerinden"
"Evet baba"
"Allah af etsin oğlum. Nasılsınız"
"Ben iyim baba gelinin de uyuyor akşama doğru ilacı keseceklermiş."
"Mustafam merak etme uyanacak gelinim. Hadi ağam git üzerini değiştir. Herkes işinde gücünde Baran ağam merak etmesin dinlensin dedi. Kardeşlerin de öyle "
"Tamam babam gideyim kızımı oğlumu göreyim. Merak etmişlerdir."
"Baba annem, annem nerde"
"Selvi ve o diğer arabadaydı, gelirler şimdi. Bebeklere ve Meryemceye kıyafet getiriyorlar birde bebeklerin karnı doyurulacak"
"Nasıl Meryemce vermeyecek mi süt"
"Oğlum sen git dinlen zehir gibi beynin arıza veriyor. Meryemcem uyuyor zaten ameliyattan dolayı bir ay ilaç kullanacak ya onun için mama verecekler büyük ihtimalle oğlum"
" Ah babam neyse ben gidiyorum burası sana emanet"
Meryemceye son biraz bakıp, babamın yanından ayrıldım. Hastanenin kapısına çıktığımda Boran sırtıma ceketimi atmıştı. Üzerimi değiştirmediğim için pantolonumda ve gömleğimin büyük kısmında Meryemcenin kanı vardı. Arabaya doğru bir adım atmıştım ki, Boran elime eğilince izin verdim. Borandan sonra Meriç de elimi öptüğünde ikisinin de omzunu sıktım. Kapıyı Meriç açtığında oturdum. Boran direksiyonun başına geçtiğinde Meriç hemen yanına oturmuştu. Boran yola çıktıktan sonra ters yola girince;
"Boran Ali sağ çek ve içindeki zehiri dök"
Boran arabayı sağa çekip bana doğru döndü. Kaşlarımı çattığımda;
"Ağam öncelikle rabbim analı babalı büyütsün küçük ağalarımızı."
"Amin hadi Boran yorgunum "
"Ağam dün gece hepimiz konağa döndüğümüzde Meriç ile bize, Ayşegül ve bana verdiğin iki göz daireye girdik. Gece Meriç odasına geçerken bende sigara içmeye arka kapıya çıkacaktım. İkimiz Kamil ve Huriyeyi mutfak tarafında gizli gizli bir şey konuşurken duyduk"
"Ne konuşuyorlardı"
"Baya sessizdiler ağam"
"Ben onlarla sonra ilgileneceğim. Şimdi Meryemceye ne olduğunu bulmam lazım."
"Ağam bizde onu demek istiyoruz"
"Nasıl yani"
"Sabah çok erken uyanmış Ayşegül, mutfağa gittiğinde Kamil Huriye'ye ''At o otları soran olursa o kadının içtiği çayı verdim dersin ağaya'' dediğini duymuş. Kilere saklanmış kamil onu görmesin diye."
"O otları aldı de bana "
Meriç elindeki orta büyüklükte poşeti bana uzattığında, Derin bir nefes alıp;
"Boran Aktar İbrahim'e gidiyoruz"
...........
Aktar İbrahim'in dükkanına geldiğimizde Boran'a siz inmeyin dedikten sonra elime poşeti alıp indim. Dükkana girdiğimde aklıma çocukluğum geldi. Dedemin çocukluk arkadaşıydı İbrahim amca, her geldiğimizde gözleri kapalı ezberinde olan kuranı okuyor olurdu. Dükkanın ortasında durup derin bir nefes aldım. Biraz daha içeriye yürüdüğümde onu yine çocukluğumdaki gibi bulmuştum. Yanındaki tabureye oturduğumda, gözleri kapalı elini omzuma koymuştu. Biraz zaman sonra elini sakalına sürdükten sonra gözlerini açtı. Eline uzanıyordum ki;
"O kadar değil oğlum, Hamza'mın emaneti. Üzerine ne oldu"
"Dün benim hanım acil normal doğurdu"
"Anladım ağam. Söyle bana hangi rüzgar attı seni bana"
"İbrahim amca bu otlar hangi otların karışımı"
"Bakayım ağam"
İbrahim amca uzattığım poşetten eline biraz alarak bakmıştı. Biraz kokladığında kaşlarını çattı. Yüzüne baktığımda;
"Ağam bu otları çok inceltmişler anlaşılmasın diye "
"Tamam İbrahim amca tamam"
"Ağam bunda meyve var onu iyi anladım ama"
"Nasıl ne meyvesi"
"Ahududu, Ağam son aylarında olan hamile kadına ahududu çayı verirsen, erken doğum yapar"
Elime poşeti alıp ayağa kalkmıştım ki İbrahim amcanın İzmir'de yaşayan yeğeni Özgür içeriye girdi. Selamlaştıktan sonra İbrahim amcanın avcunun içindeki inceltilmiş karışımı görünce;
"Amca sende mi otları inceltiyorsun, dünde bizim aşağıda İzzet amca var ya adamın birine bir karışım hazırlamış, sordum normalde zehirler o kadar inceltmek sen derdin ya."
"EE Özgür'üm, ne dedi oğlum"
"Amca dedi ki adamın karısı hamileymiş çocuk sakatmış adamda karısı anlamasın diye düşürtecekmiş"
"İzzet ne koyduğunu söyledi mi Özgür"
"Yok amcam ne oldu ki"
İbrahim amca bana bakınca;
"Sen hallet İbrahim amca akşama kadar haber bekliyorum senden "
İbrahim amca başını salladığında elimde poşetle dükkandan çıktım. Arabaya oturduğumda Boran ve Meriç'ten ses çıkmıyordu. Konağın önüne geldiğimde arabadan inmeden;
"Boran sen karına, Meriç sende sevgiline söyle kimseye bir şey demesinler"
İkisi de başını eğdiğinde ikisinin de omzuna vurduktan sonra indim. Konağa girdiğimde kimse yoktu avluda. Bir iki adım attığım da Mina'm koşarak bana geliyordu ki birden durdu. Kocaman açtığı gözleriyle;
"Baba orası kan olmuş, ne oldu ki"
Başımı eğdiğimde kanlı gömleğimi gördüğümde kendime bir ton söylenmiştim. Elimi kızıma uzattığımda gözleri dolu dolu;
"Sana vurdular mı baba"
"Hayır prensesim, hem sen niye teksin nerede eşkıyan"
"Onlar Avşin halamla çarşıya gittiler, ben gitmek istemedim."
"Niye meleğim"
"İstemedim işte. Baba canın acıyor mu"
Mina'yı kucağıma almak istememiştim. Elimi ona uzattığımda üst avludan Kader;
"Mina'm hadi sen gel yanıma ağam üzerini değiştirsin sonra gidersin"
"Yok Kader anne ben babamı istiyorum"
Kader'e başımla tamam dedikten sonra kızımla odaya girmiştik. Elimi bırakmak istemiyor gibiydi. Koltuğunun yanına gittiğimizde;
"Sen burada otur babam. Ben bir duşa gireyim hemen geleceğim tamam mı"
"Tamam babam"
Dolabımdan eşyalarımı alıp banyoya girmiştim. Sıcak suyla aldığım duşla iyice rahatlamış, gevşemiş hissediyordum. Üzerimi giyinerek odaya girdiğimde Mina'm hemen ayağa kalkıp bacaklarıma sarılmıştı. Kucağıma almak için eğiliyordum ki Mina'm yüzünü buruşturdu. Gözlerine baktığımda;
"Eğilme baba canın acır"
Onun bu haline gülmek istedim ama üzgün gibiydi kızım. Saçını sevmek için elimi kaldırdığımda, o benden önce davranıp karnımı açtığında, gözlerinin parladığına yemin edebilirdim. Hızla kucağıma çıkmaya çalıştığında hemen kucağıma almıştım. Beraber yatağa geçtiğimizde Ben uzandığımda Mina'da başını göğsüme koymuştu. Saçını severken, aklıma gelenle;
"Mina'm annenin nerede olduğunu biliyor musun"
"Kardeşlerim gelmiş ya baba, oda çok yorulmuş Medine teyze uyuyacak demiş"
"Evet prensesim ama sen sanki biraz üzgün gibisin"
Mina başını göğsümden kaldırdığında her an ağlayacak gibiydi. Uzandığım yerden kalkıp gül kokulumu hemen kucağıma aldım. Sıkıca sarıldıktan sonra başına bir öpücük kondurdum. Titrek bir şekilde içini çekince biraz kendimden uzaklaştırıp;
"Babam ne oldu"
Mina o annesinin kirpiklerinden bile sık ve uzun olan kirpiklerini sıkıca kapatıp açtıktan sonra;
"Baba artık beni eskisi gibi sevmezsin dimi"
"O nereden çıktı babişkosunun altın topu"
Mina ile birlikte yatağa uzandığımızda annesi gibi yüzünü boynuma saklayacaktı ki izin vermedim. Gözlerine bakarak;
"Mina'm cennet kokulum sen ilk göz ağrısı ne demek biliyor musun"
"Biliyorum ilk olan demek o hiç unutulmaz mış"
"Evet güzel prensesim. Sende benim ilk göz ağrımsın. Bana baba olmayı sen anlattın, sen öğrettin bebeğim. Senin isterse on kardeşin olsun bu kalbim seni gördüğüm gibi atmaz. Sen bana baba dediğinde bu koca dünya benim oluyor. Sen hep teksin, kıymetlisin. Annen duymasın ama ondan bile çok seviyorum seni"
"Ama ben senden olmamışım, senin kanını taşımıyormuşum. Hem benim babam da annemde belli değilmiş."
"Kim dedi meleğim bunları sana"
"Sabah uyandığımda ezan okunuyordu. Sizin odanıza geldim. Siz yoktunuz avluda oturuyordum ki hani Baran amcamlarla birlikte gelen mutfaktaki ablalar var ya o beni mutfağa götürdü. Ben süt içerken kamil var ya o söyledi o kıza"
"Öyle mi prensesim"
"Öyle ya, baba!!"
"Efendim ömrümün gülü"
"Bir yani hımm çay içtiğinde insanın bebeği olur mu baba"
"Yok kızım olmaz "
"Peki çay içti diye insan ölür mü"
"Mina'm"
"Efendim babacığım"
"Ağızını yerim senin, sen ne duydun bana söyle bende ne demek yani sormak istiyorsan cevap vereyim"
"Ama senin duymaman lazımmış baba ama ben sana söylerim babam. Sabah bana süt veren kız var ya adı neydi"
"Huriye mi"
"Evet canım babam. O dedi ki bir bardak çay verdim doğurdu, gelsin bu sefer başka çay veririm dedi. Kamil de o kızı dudaklarından öptü ıyyyy, sonra kucağına aldı bebek gibi o kızı. Baba"
"Efendim neşem"
"Öyle öpüşmek olmaz dimi? ayıp dimi? Ben hemen çıktım mutfaktan."
"Hadi prensesim uyuyalım mı"
"Olur babam "
Mina yüzünü boynuma koyduğunda sinirlerimi yatıştırmak için kızımı kokluyordum. Gözlerimi kapadığımda Mina'nın boğuk bir şekilde "mmm baba kokuyor" demesiyle tebessüm etmiştim. Derin nefes alıp gözlerimi açtığımda kısacık zamanda uyuyan Mina'nın mırıldanması çok hoşuma gitmişti. Gözlerimi tekrar kapadığımda uyku beni içine çekmişti.
.........................................
Gözlerimi açtığımda odanın içi karanlıktı. Göğsümde uyuyan kızımın saçını severken, karnımda yüzü bana dönük yatan oğlum, Talha'mla çok mutlu olmuştum. Saçlarını severken derin bir nefes alıp;
"Allah'ım ikiyken, dört ettin evlatlarımı sana çok şükür. Karımı nefesimi bana bağışla "
Talha saçlarını severken gözlerini açınca ona da kolumu açmıştım. Talha hemen gelip başını göğsüme koyarak yatmıştı. İki evladıma sarılırken aklıma gelenle zor da olsa yastığın kenarında duran telefonumu almıştım. Rehbere girip Hazar'ı aradığımda hemen açmıştı. Çocuklar rahatsız olmasın diye sessizce;
"Neredesin"
"Odamdayım sen neredesin"
"Bende odamdayım, az gelsene"
"Bu bir teklif mi? olmaz kumam konakta değilken beni yatağa atmana izin veremem tadı çıkmaz"
"Hazar"
"Efendim ilk göz ağrım"
"Lan gel diyorum benim odaya, bu arada bizimkiler geldiyse onları da al gel"
"Tamam ağam kızma geliyorum"
Telefonu kapadığımda çocukların ortasından kalkıyordum ki, kapım çaldı. Gel dediğimde Hazar peşine Baran ve Bedirhan girdi odaya. Hazar yardım ettiğinde çocukların arasından kalktım. Kütüphaneye geçtiğimizde Baran ve Bedirhan berjerlere oturduğunda, Hazar orta sehpaya oturmuştu. Derin bir nefes alıp;
"Meryemcenin erken doğurmasının bir sebebi var"
Üçü yüzüme bakınca;
"Şu kadar diyorum çünkü aklıma geldikçe Kamil'i öldürmek istiyorum. Dün huriye Meryemceye bir çay vermiş ve öyle doğurmuş"
Üçü aynı anda nasıl diye bağırınca, kaşlarımı çattım. Ağızımı açıyordum ki İbrahim amca aradı. Hoperlöre vererek açtım. İbrahim amcadan derin bir nefes duyduğumda;
"Söyle İbrahim amca bunalma"
"Ağam İzzet'e geldim az önce kamerasına baktık. Dün öğlen gibi senin adamın Kamil karım ikizlere hamile çocuklar sakat, doğursun istemiyorum. Bana bir çay yapsan da düşse demiş. İzzet'e mine çiçeği, ökseotu, yasemin, melek otu, oğul otu, biberiye, ahududu, akçaağaç, bunların biri bile sakıncalıyken hepsiyle çay yapmış. Dozu biraz kaçmış olsaydı, bebeklerde hanımağamız da ölebilirdi. Ağam bu çaylardan belli süre uzak dursun hanımağam"
"Sağ ol İbrahim amca"
Telefonu kapadığımda, bizimkiler bana bakmıyor arkama bakıyorlardı. Arkama döndüğümde Dağhan abim, devran ve Mert sinirden kıpkırmızı bana bakıyorlardı. Mert gidiyordu ki;
"Mert siz hiç biriniz bir şey yapmayacaksınız. Sadece sizden bir rica Mina'mı ben delirdiğimde götürün yanımdan "
Hepsi sinirle başını salladığında, derin nefes almıştım. Bizimkilerle ufak ama huzur olan kütüphanemde biraz sohbet etmiştik. Onlar odadan çıkarken Talha uyanmıştı. Devran aslanım dese de hiç ona bakmadan bacağıma sarılmıştı. Devran'a dönerek;
"Devran yarın gidelim de oğlumu alayım üstüme"
"Durum onu gösteriyor ama oğlumda haklı 6 yaşına geldi babası hiç bu kadar ilgilenmedi ki onunla"
"Hadi gidin ben üzerimi değiştireyim, ağa olup geleyim"
Hepsi gülerek odadan çıktığında, gülmek gelmedi içimden. Sanki ben burada gülsem karıma haksızlık olacak gibi hissetim. Talha gülerek;
"Babam ben gideyim de üzerimi değiştireyim"
"Tamam babam bende Mina'yı uyandırıp geleyim"
"Tamam, baba!!"
"Söyle canım"
"İyi ki melek annem seninle evlendi"
"İyi ki beni baba diye seçtin Mustafa Talha "
Talha gülerek odadan çıktı. Odanın kapısına bakarken, elimi tutan ufak elle sağ tarafıma baktım. Güzel gözlüm bana bakıyordu. Eğilip kucağıma aldığımda sıkıca boynuma sarılmıştı. Banyoya girdiğimde başını kaldırıp yüzüme baktı. Lavabonun yanına oturttuğumda gülmüştü. Yüzümü yıkarken, beni izliyordu. Islak ellerimi yüzüne sürdüğümde annesi gibi kaşlarını çatmıştı. Odaya girdiğimizde kıyafetlerimi alarak banyoya girdiğimde kızım odada beni beklemişti.
.....................................
HAZAR...
Mustafa kucağında Mina ile odasından çıkmış masaya doğru geliyordu. Mustafa masaya oturduğunda Meryemcenin oturduğu sandalyeye ben oturmuştum. Mustafa kucağında Mina ile afiyet olsun dediğinde çorbamdan bir kaşık alıyordum ki Minanın gür uzun saçlarından bir kaçı yüzüne geldiğini gördüğümde yerimden kalktım. Mustafa'nın arkasından dolanıp, Mina'nın saçlarını tokasından kurtarıp elime düzgünce toplayarak lastiğini taktım. Yerime otururken, Mustafa tebessümle;
"Şuraya bakın kaç tane hanımsınız, bir kızın saçını toplamıyorsunuz. Hep benim ilk göz ağrımı yoruyorsunuz. Teşekkür et kızım Hazar annene"
"Anne mi?"
Masada herkes gülerken, Mina gibi bana şaşkınca bakan yanımdaki leylanın çenesine elimi koyarak kapamıştım. Masada bir kahkaha tufanı daha koptuğunda, Mina kucağıma gelmişti. Sol bacağımın üzerine oturttuğumda Mustafa ve ben yemeklerimizden yediriyorduk. Mina masadaki ekmeğe uzanmak istediğinde, Mustafa kollarını yukarıya kıvırdı. Elindeki ekmeği salataya batırıyordu ki Devran birden gür bir sesle;
"Mina dayım senin koluna ne oldu, nasıl morardı"
"Şey devo dayı şey"
"Devran baba"
"Söyle Talham"
"Huriye abla sabah mutfakta cimciklemiş "
Mina yüzünü Mustafa'ya yaptığı gibi boynuma gizlediğinde, elimi çenesine koyuyordum ki içten öyle bir abi demişti ki içim titredi. Talha'ya dediği abi hitabı beni bitirmişti. Sıkıca sarıldığımda Mustafa ayağa kalkarak Huriye'yi çağırmıştı. Mina'yı sağ bacağıma alıp Leyla ile bakıştığımızda gözümle yaklaş dedim. Leyla bana yaklaştığında kulağına doğru;
"Ben sana başımla git dediğimde Mina'yı al odana git tamam mı"
Leyla konuşmadan başını sallamıştı. Huriye ellerini üzerine silerek avluya gelmişti. Başı önünde dururken, Mustafa sağ kolunu sıkıp;
"Sen kimsin de benim kıymetlimi, tırnağına zarar gelse yapanı öldüreceğim kızın canını yakıyorsun"
"Ağam ben şey, yanlışlık-"
Kızın konuşmasını Mustafa'nın attığı tokat kesti. Huriye yerde elini yanağına koyduğunda, Mustafa kolundan tutarak boş torba gibi kaldırmıştı. İkinci tokadı da atmıştı. Mina yüzünü iyice boynuma gizlediğinde, Leyla'ya al dediğimde elini uzatmıştı ki Mina sıkıca boynuma sarılmış bırakmıyordu. Elimle tamam dediğimde ayağa kalkmıştım. Çocuklara başımla kalkın dediğimde hepsi kalkmıştı. Leyla ve Nisaya baktığımda onlarda yanıma gelmişti. Merdivene yaklaştığımızda Minanın kulağına doğru;
"Dila'm hadi aşkım kızım sen abinlerle leyloşunla Nisa yengenle oyna. baban azcık sinirlendi."
Mina beni bırakıp Sinan'ın kucağına gitti. Onlar toplu halde merdivenleri çıkarken arkamı dönmüştüm ki Mihriban annem ve Yengem hariç bütün hanımları Dağhan abi ve Baran odalarına gönderiyordu. Masaya yaklaştığımda Huriye denen kızın dudağı patlamış yerde oturuyordu. Mustafa iyice sinirlenip Kamil'i çağırdığında, hepimiz ona bakıyorduk. Kamil arka kapıdan koşarak geldiğinde, Mustafa insanı felç edecek tokadını yüzüne geçirmişti. Kamil kalkmadan Mustafa, karşısındaki insan değil kum torbasıymış gibi vuruyordu. Huriye yerinden kalkıp biraz bağırarak;
"Ağam kurban olayım bırak"
Mustafa durup sertçe baktıktan sonra;
"Niye bırakayım karımı öldürün diye mi? hiç mi hakkı yok o kadının sizin üzerinizde bir kere dedi mi gözünüzün üzerinde kaşınız var. Sizin yediği kaba pisleyen köpekten farkınız yok"
"Ağam biz bir şey yapmadık ağam"
Mustafa elinin tersiyle konuşan kıza tokat attığında, hızla yere çarpmıştı. Kamil ayağa kalktığında Mustafa hırsla bir yumruk atmıştı. Düşmemek için kendini zor tutmuştu. Kamil gür bir sesle;
"Ağam affet "
Mustafa yayından çıkmış ok gibi giriştiğinde, artık onu kimsenin durduramayacağını anladık. Kamil yerde ölü gibi yatarken, Huriye zorda olsa yerinden kalktığında avluya giren Ayşegül'e doğru yürümeye çalıştı. Elindekileri almak istediğinde, Ayşegül biraz ilerisinde duran Boran'ın arkasına sığındı. Mihriban annem ayağa kalktığında, hepimiz ona baktık. Ayşegül'ün elindekileri alıp, Huriyeye döndü;
"Bunlar ne huriye"
"Hanımım ben şey"
"Söyle, Meryemcenin tülbenti ve iki ufak bebeğin senin odanda işi ne "
Mihriban annemin sözünü elinde bıçakla gelen sultan abla kesmişti. Elindeki bebekleri alıp kestiğinde içinden iki muska çıkmıştı. Biz daha ne olduğunu anlamadan Mihriban annem Huriye'ye tokat atmıştı. Hırsla saçlarından sürükleyerek konaktan çıkardığında peşinden bakıyorduk. Mustafa ayağıyla Kamil'e vurduğunda, Meriç sırtına alıp götürmüştü.
Hepimiz sedire geçtiğimizde, sessizce oturuyorduk. Kızlar masayı kaldırırken, Mustafa odasına gitmişti. Üzerini değiştirip tekrar avluya çıktığında Merdivenlerden inen Mina koşarak onun bacağına sarılmıştı. Mina'yı kucağına alıp, avluya dönerek;
"Ben çıkıyorum, gideyim de babam gelsin. Allaha emanet olun"
Göz göze geldiğimizde sedirde olan ceketimi alıp kapıya çıktım. Fazla zaman geçmemişti ki Mustafa geldi. Boran arabayı çalıştırdığında ikimizde arkaya geçmiştik. Yola çıktığımızda Mustafa derin bir nefes aldıktan sonra;
"Boran ali artık yükün daha ağır oğlum, bütün korumalar sende. Meriç ve Baran ağanın adamı Selçuk da var konağın güvenliği sizden sorulur "
"Emredersin ağam nasıl istersen"
Biraz daha gitmişti ki hızla bana dönüp;
"Oğlum ben ve Meryemce Mina'ya yanlış örnek olmayalım diye birbirimize sarılmaktan öteye gitmeden o şerefsiz kızımın yanında neredeyse sevişecek duruma gelmiş sabah "
"Çüş ne diyorsun lan"
"Vallahi, sen bu akşam beni bırakıp babamı alarak konağa geri dönüyorsun. Bu kamil salak belli olmaz sağı solu. Baran tek kalmasın. Bedirhan konağına döner"
"Tamam ağam"
..........................................
MUSTAFA HAMZA...
Hastaneye girdiğimde yoğum bakımın önüne geçtim. Babamın camdan karıma bir şeyler dediğini anladığımda, biraz uzaktan izledim. Yanına yaklaşmadan hafif öksürmüştüm. Yanına gittiğimde eline eğildiğimde öpmeme izin vermişti. Başımı kaldırırken anlımı öpmüştü. Gözlerine baktım. Dolu gözlerle;
"Allah yeni evlatlarını hayırlı eylesin. Kızın ve üç oğlunla hayırlı ömrün olsun oğlum. Rabbim birbirinizin kederini size, hiç birinizin acısını bana göstermesin."
"Amin baba. Babam ezanları sen okusan kulaklarına"
"Hayır oğlum senin ağızından duyacağım o isimleri"
Tekrar eğiliyordum ki bu sefer izin vermedi. Eğildiğim şekilde omzumu tutup kulağıma ;
"Bu kadar benzeme oğul dayına da dedene de korkuyorum seni erken alacaklar benden diye"
"Baba"
"Hadi git kızıma iyi bak sabah uyanık görmek istiyorum"
Babam gittiğinde, camın önüne geçtim. Sessizce uyuyan karıma baktım. Ellerinde duran kana niye bir şey yapmadıklarını soracakken, arkamda hissettiğim bedenle hızla döndüm. Medine hanım ellerini önlüğünün cebine koymuş tebessümle;
"Mustafa bey ilacı bir saat önce kestik. Uyutmamıza gerek kalmadı vücut kendini hızla topluyor. Gece uyanırsa odasına götürecekler ben konuştum. Öğlende çıkarırım sizi inşallah"
"İnşallah teşekkür ederim Medine hanım her şey için"
"Rica ederim Mustafa bey, Meryemcenin benim için yaptığı şeylerin yanında ne yapsam az"
"Medine hanım "
"Buyurun Mustafa bey"
"Niye üzerini giyindirmediler "
"Sabah izin vermedim ama şimdi isterseniz bir hemşire üzerini değiştirsin"
"Müsaade varsa ben yaparım"
"Tabi ki hemşirelerde çantası, ben size gönderiyorum bir hemşire"
Medine hanım başını eğerek yanımdan ayrıldığında, tekrar başımı cama çevirdim. Kısa bir zaman sonra yanıma gelen hemşire elindeki kıyafetleri bana verince;
"Çantası vardı"
"Gerekli olanları getirdim Mustafa bey yardım edebilirim"
"Teşekkürler ben hallederim"
Hemşire bana kapıyı açtığında yavaş adımlarla içeriye girdim. Hemşire camı kapayarak çıkmıştı. Yanına gittiğimde dudaklarımı anlına bastırdım. Derin bir nefes alarak kokusunu içime çektim. Üzerindeki örtüyü yavaşça kaldırdığımda iç çamaşırlarını giydirdiklerini görmüştüm. Üzerindeki hastane önlüğünü yavaşça çıkardım. Üzerini seri halde giydirdiğimde ellerini silmek için, bir şey isteyecekken esmer genç bir kız girdi içeriye. Gülerek Meryemceye baktıktan sonra elindeki bir sür gazlı bez ve suyla ayak ucuna gelmişti. Ona baktığımda gözlerini bana çevirip;
"Ben ellerini silmek için gelmiştim. Sizin burada olduğunuzu bilmiyordum."
"Teşekkür ederim bende onu isteyecektim. "
"Rica ederim, hocamın elinin sadece ameliyatta kan olmasına alışkınım. Rahatsız ediyor beni burada yatması zaten"
"Öğrencisi miydin?"
"Evet adım Neşe, sadece öğrencisi değil beni okutanda o. Ben Meryemce hocamın burslarıyla okudum. İki kardeşimde öyle, biri Mina adına okutuluyor, biri de Mustafa Talha adına "
"Benim yerime elini silmek istersen silebilirsin"
"Yok Mustafa bey siz silin, ben çıkayım."
Kız çıktığında bende ellerini silmeye başladım. Sol elini sildikten sonra sağ tarafına geçerek sağ elini silmeye başladım. Yere oturup sağ elini sildikten sonra elinin içini öptüm. Eli dudaklarımda kalkıp hafif eğildim. Sağ elinin parmaklarını şah damarıma getirdim. Gözlerimi kapadığımda her gece olan mırıldanması geldi kulağıma. Gözlerimi açıp elini karnının üzerine koyduktan sonra başındaki bonesini düzeltip yoğum bakım odasından çıktım.
Tekrar camın önüne geçtim. Derin bir nefes alıp karımı izlemeye devam ederken, yanıma gelen temizlik görevlisi;
"Mustafa bey koltuğu çevirelim, oturun"
"Böyle durabilirim"
"Yok olur mu bekleyin"
Temizlik görevlisi ikili koltuğu camın önüne getirdiğinde oturmuştum. Kolumu koltuğa koyduktan sonra başımı elime dayadım. Biraz zaman geçmişti ki bir hemşire elinde sıcak çayla yanıma geldi. Çayı bana uzatıp;
"Mustafa bey, Süreyya hanım özür dileyerek size bildirmeye unutmuş. Gece denetime gelecek olan bir grup varmış. Haberiniz olsun istedi"
"Önemli değil işlerini yapabilirler"
"Tamam ileteceğim Mustafa bey"
Karımı izlerken, elimdeki çayımı bitirmiştim. Kolumdaki saate baktığımda 11e geldiğini görmüştüm. Tekrar elimi başımın altına destek gibi koymuştum. İçim geçip gözlerim kapanırken dirensem de uyku daha ağır basacak gibiydi.
.............................
ÇINAR KARAASLAN...
Bütün gün çiftlikte dört dönmüştüm. Gece Mardin'e indiğimde Meryemcenin bir anda normal doğurması hoşuma gitmediği için dianaya kan almasını ve tahlil yapmasını istedim. Sabah tahlilleri bana getirdiğinde, tahmin ettiğim gibi bitkilerle tetiklenmişti doğum. Yasin kim yapmış olabilir diye araştırırken, Meryemcenin benden gizlediği bir kaç şey öğrenmiştik. Azad diye bir adamın Minayı kaçırdığını, evlendikten sonra Urfa'ya bir düğün için gittiklerinde vatan hainleri tarafından kaçırılmasına yardım eden bir hala oğlu olduğunu, Yasin ben halledeceğim dedikten sonra akşam kimin yaptığı piyasaya çıkmıştı. Adam bir anda ortadan kaybolmayı başarmıştı ama kadını almıştık.
Gece yarısında hastaneye gitmek için evden çıktık. Yasin elinde ufak bilgisayarı hastanenin güvenlik kameralarıyla uğraşıyordu. Hastaneye girdiğimizde beni görebilecek hiç bir kamera yoktu. Acil kısmından girdiğimizde seri adımlarla yoğum bakımın önüne gittik. Geçtiğimiz yerlerde ikişer adam kalınca yoğum bakımın önüne yasin'le birlikte gitmiş olduk. Yoğum bakımın önüne geldiğimizde camın önünde uyuyordu bay asi ağa. Yanına gidip oturduğumda, ayakta duran Yasin;
"Çok güçlü bir adam ve parsta dikkat etmiş çok acımazsız ve lakabı gibi Azrail gibi bir adam"
"Duruşundan belli baksana kaşları çatık. Hatırlıyor musun Meryemce Amerika da terasta yıldızları izlerken, ne demişti. Her kalp eşini arar ama bulur ama bulmaz ama arar. Bak bulmuş gördün mü? ama bu değil ki bu adamın tek yanlışında canını almayacağım."
"Hadi başkan içeriye gir "
Yoğum bakıma girdiğimizde derin bir nefes çekmiştim. Yattığı yatağa yaklaştıkça sanki kan damarlarımdan çekiliyordu. Gözümün önüne bana asistanlık ettiği zaman gelmişti. Benimle nöbette 90 saati devirmişti. Ayaklarının ağrıdığını biliyordum. On dakikalık bir müsaade istemişti. On dakikanın sonunda hastanede ararken onu yoğum bakımda boş bir yatakta uyurken buldum. O zaman bağırmıştım ona ' burada yatamazsın sen ' diye. O zamandan beri kabul etmemiştim böyle yerlerde yatmasını. O günden sonra dinlenecekse bile kendi odasında dinlenecekti. Yanına yaklaştığımda başındaki lacivert büyük fiyonklu, otellerde kullandığı bonesi vardı. Yüzüne baktıktan sonra başımı önüme eğdim. Gözlerimi kapatıp Meryemcenin nefeslerini duymaya çalıştım. İnce nefesini duyduğum da başımı kaldırdım. Yasin ile göz göze gelip;
"Sen çık ben geliyorum"
"Tamam şahin"
Yasin çıktıktan sonra sol tarafına iyice yanaşıp hafif eğildim. Gözümden düşen iki damla yaşın omzuna düşmesine izin vermiştim. Kulağına eğildim sessizce;
"Lilyum prenses bu iki oldu. Senin için ağladığım iki oldu üç olursa seni döverim. Yapma bunu bana beni acınla sınama. Senin böyle yatmalarını sevmiyorum istemiyorum. Senin hızlı seri halde dolaşmanı, cesur bakışlarını, güçlü olmanı seviyorum. Sert, korkusuz olmalısın, bastığın yeri sallamalısın. Lilyum prensesim seninle, sen rahatsız olma diye kapadığım barda sana anlattıklarımı sessizce dinledin gün var ya işte o zaman benim en değer verdiğim varlığımın sen olduğunu anladım. O gece bana söz verdin ama hep yanında olacağım diye. Hiç kendine dikkat etmiyorsun. Meryemce sen hiç derin uyumazsın bilirim. Hadi aç gözünü sana ilk defa hastanede güleceğim, hocan Karaaslan olmayacağım hadi, açta bir ters bak bana ne olur"
Derin bir nefes alıp doğruldum. Biraz daha Meryemceyi izledikten sonra arkamı dönerek yoğum bakımdan çıktım. Yasin sırtını duvara dayamış beni bekliyordu. Elimi pantolonumun cebine koyarak başımla hadi demiştim. O çıkışa doğru giderken, ben yeni doğum bölümüne yürüdüm. Yasin hemen fark edip peşimden gelmeye başladı. Yeni doğanlar odasının önüne geldiğimde camdan içeriye baktım. Odaya girmek istemedim, sadece seyretmek istedim. İki mavi beşikte Meryemcenin demesiyle uyuyan iki ufak asi. Nasıl güzeller Minam gibi ufacıklar. Elimi cama koyarak içimden ;
"Hoş geldiniz Meryemcenin aslanları şanslı güzel çocuklar olun. Annenizin ablanıza dediği gibi hayırlı evlat olun "
Omzuma konulan el ile yanıma baktım. Yasin sessizce hadi derken gözünden düşen yaşı sildiğini görmüştüm. Beraber hastanenin önüne çıktığımızda araba kapının önüne gelmişti. Ben arabaya binerken, yanıma diana binmişti. Yasin'e kaşlarımı çatıp;
"Biz gidiyoruz sen yapacaklarını yap ve sabah olan biletini unutma birde benden selam söyle hediyemi gidince yollayacağım"
"Tamam patron"
....................................
MERYEMCE...
Gözlerimi açtığımda odanın kapısı kapanmıştı. Tebessüm ettikten sonra başımı sağ tarafıma çevirip cama baktığımda Çınar ve Yasin yoğum bakımın önünden ayrıldılar. Başımı hafif kaldırıp üzerime baktığımda bir kablo yoktu. Sol parmağımda tansiyon ve nabzımı ölçen mandal vardı onu da çıkardım. Biraz hızla doğrulmak istediğimde karnım acımıştı. Niye diye baktığımda sezeryan dikişim olduğunu anlamıştım. Neden diye düşünürken sağ elimi karnımın üzerine koydum. Doğumu hatırlamaya uğraştığımda iki bebeğimi de doğurduğumu hatırlıyordum. Biraz daha düşünürsem başım ağrıyacak olduğunu anladığımda başımın yanındaki çağrı düğmesine bastım. Kısa bir zaman sonra simsiyah upuzun saçlarıyla bir asistan içeriye girdi. Tebessümle bana yaklaştığında tanımıştım. Öğrencilerimden Neşeydi. Normalde buralıydı bursla üniversiteyi İstanbul da okuyordu. Yatağın yanına gelip;
"Meryemce hocam nasılsınız"
"İyiyim ama benim niye sezeryan dikişim var "
"Hocam normal doğumda aşırı kan kaybettiniz. Birde rahminiz doğumda biraz zarar gördüğü için acil ameliyata aldı sizi Medine hanım. onun için sezeryan dikişiniz var"
Tebessümle başımı salladığımda elimi ona uzatarak;
"Neşe kalkmama yardım eder misin yürümek istiyorum. Narkoz üzerimde durmasın. Normal odamı hazırlasınlar ve bebeklerimi görmek istiyorum. Onlar iyi mi?"
"Hocam beni hatırlıyorsunuz"
"Evet ben unutmam hatırlamıyor musun"
"Evet hocam, şey hocam bebekleriniz çok sağlıklılar. Fakat Medine hanım uyansa da bir iki saat yoğum bakımda kalsın dedi"
"Neşe bir şey olmaz sen beni kaldır sana kızarsa bana havale et "
Neşe ellerimden tutarak yatakta oturtmuştu beni. Camdan dışarıya baktığımda kocam, her şeyim uyuyordu. Kesin Çınar beni görmek için uyuttu aslan kocamı. Derin bir nefes çekerek ona baktım. Elimi karnıma koyarak kalkarken, Neşe yanıma gelip;
"Meryemce hocam normal doğumda alt kısımda biraz yırtılma olunca iki dikiş var"
Besmeleyle ayağa kalktığımda bir iki adım attım. Başım döner gibi olsa da umursamadım. Neşeye dönerek;
"Beni kim giydirdi"
"Şey hocam eşiniz, ama sabah anneniz çok ısrar etti ama Medine hanım izin vermedi. Fakat akşam eşinize izin verdi."
"Tamam peki sana bir soru daha"
"Buyurun hocam"
"Bebekleri eşim gördü mü"
"Siz ameliyattan çıktıktan sonra gidip görmüş hocam, bir tek anneniz görmedi. Onu da yanındaki kızı selvi hanım dediğinde duydum"
"Bana telefonunu verir misin? birde bana odamdaki terliklerimi getirir misin?"
"Hemen hocam "
Neşe cebinden telefonunu çıkarıp, bana uzatmıştı. O yoğum bakımdan çıktığı zaman bende annemi aramıştım. Bir iki çaldıktan sonra o güzel sesi kulaklarıma doldu. Ağlama isteğimi bastırıp;
"Annem"
"Meryemcem, annem"
"Sakin ol annem, ben iyim, uyandım. Oğlun şuan uyuyor odanın dışında, bu nasıl adam bana bakamıyor."
"Geleyim annem hemen"
"Yok annem şimdi gelme, yarın beni görmeye kucağında oğullarımızla gel olur mu? Sen görmeden sen dua etmeden görmeyeceğim"
"Olur annem olur can parem, anasının kara gözlü gelini. "
"Annem hadi dinlen sen sabah görüşürüz inşallah"
Annem telefonu kapadığında biraz uzağımda duran Neşe benim doktor terliklerimle yanıma geldi. Ayaklarımın önüne koyunca ayağımdaki çoraplar dikkatimi çekti. Ne kadar dikkat ediyorsun adam dedim içimden. Zamanında en çok ameliyathanede ayaklarım üşüyor, onu da ameliyat haneden çıktığımda anlıyorum demiştim. Neşe ile birlikte yoğum bakımın kapısına yürüdüğümüzde ikimizde aynı anda sesli bir nefes verip besmele çekmiştik. Yoğum bakımın kapısını açtığımda karşımda duvara sırtını dayamış bana bakan yasin'le gözlerim dolmuştu.
Neşe'ye başımla gidebilirsin dediğimde ikiletmeden hemen yanımdan ayrıldı. Elimi karnıma koyarak Yasin'e bir adım daha yaklaştım. Gözünden peş peşe düşen göz yaşlarıyla;
"Kıymetlim ablam, annem olan kadın iyi ki varsın. İyi misin"
"İyiyim Yasin çok iyim"
Başımı yana çevirdiğimde uyuyan kocama baktım. Derin bir nefes alıp;
"Ne verdiniz adamıma"
"Merak etme şuan etkisi geçmiştir. Normal kendi uykusu"
Yanına yaklaştığımda, Yasin'e başımla git demiştim. Yasin birden gülerek;
"Hey gidi hey, koca atmaca, korkusuz cellat meryemce"
"Yasin gebertirim"
Yasin teslim olur gibi elini kaldırıp yanımızdan uzaklaştığında, kocamın arkasından dolaşıp yanına oturdum. Yan azcık dönerek Mustafa'nın saçını severek, elimi yanağına koyduğumda gözlerini açtı. Çatık kaşları normal halini alırken, başımı yavaşça sevdiğim yere boynuna koydum. Derin bir nefes alıp dudaklarımı şah damarına bastırdığımda Mustafa sanki rüyadaydı da uyanmış gibi sıkıca sarmıştı beni. İçimde yine peydahlanan ağlama isteğiyle kendimi tutmadım. Ben ağlarken, Mustafa'nın sesi kulağıma doldu.
"Ağlama gülüm ağlama bak geçti kollarımdasın oğullarımız sağlıklı ağlama "
Başımı tamam manasında salladıktan sonra, ondan biraz uzaklaştım. Gözlerimdeki yaşı sildikten sonra eliyle başımı tekrar göğsüne bastırdı. Derin bir nefes alıp;
"Nasılsın gül güzelim, ağrın var mı ? nasıl çıktın odadan. Ben bakıyordum sana nasıl uyudum bilmiyorum"
"İyiyim kocam sakin ol. Ağrım azcık var. Olsun aşkım yorgunsundur"
"Olmasın bir tanem olmasın. Ben sabah eve gidip akşama kadar kızım ve oğlumla uyudum."
"Tamam kocam, merak etme zaten tek değilmişsin. Sen uyurken Yasin gelmiş. Ben yoğum bakımdan çıktığımda yanındaydı. "
"Anladım Sevgilim"
Ağızımı açmıştım ki yanımıza Neşe gelip odamın hazır olduğunu söylemişti. Mustafa ayağa kalkıp elini uzatmıştı. Yavaş ve dikkatli şekilde ayağa kalktığımda beraber yürümeye başladık. Odanın önüne geldiğimizde Yasin yanıma gelmişti. Mustafa ile selamlaştıktan sonra üçümüz odaya girmiştik. Ben yatağa uzandığımda, Mustafa'm üzerimi örtmüştü. Yasin ayakta gözüme bakıyordu. Derin bir nefes alıp;
"Gidebilirsin çok iyim merak etme "
"Burada az işim var sonra sabah gideceğim. Bir hafta sonra gelirim sen ve bebekler kendini toplar öyle"
"Tamam reis git "
Yasin, Mustafa ile görüştükten sonra odadan çıktı. Mustafa yanımdaki koltuğa oturup elimi tuttuğunda hafif ona döndüm. Elimi onun eliyle yanağımın yanına getirdim. Aklıma gelenle;
"Hazar abimi görüntülü arar mısın"
"Bu saatte mi? gülüm uyuyordur adam"
"Banane arar mısın lütfen"
Mustafa tamam manasında kafasını salladıktan sonra, telefonunu cebinden çıkarıp aradı. Bir iki çaldıktan sonra Hazar abim homurdanarak telefonu açtı. Derin bir nefes alıp;
"Ne var ağa "
Mustafa bana çevirdiğinde Hazar abim gözleri kapalı açmıştı telefonu. Onun haline gülerek;
"AAA kumama bak sen nasıl benim yanımda olmazsın. Kumalık vazifeni yerine getirsene, kuma demek anası yoksa bebeklere analık etmek değil mi?"
"Ananı..... Dilam sen uyandın mı hani sabah uyanacaktın"
"Uyandım işte "
"Bekle geliyorum. Anası kurban olsun Ömer Hamzasına, babası sevsin Mirza asafını. Babası dediysem kayın babası"
"Kayın babası? Yanlış hatırlamıyorsam senin kızın yok abi. Aslında senin bir karında yok"
"Olabilir ben damadımı önceden rezerve ediyorum"
"İlahi abim ya? hadi yat yat sabah babamlarla gelirsin"
"Sus kızım ya, hadi kapat kapat"
Telefonu kapadığında, Mustafa gülerek anlımı öpmüştü. Gözlerimi kapadığımda elimdeki telefonu almıştı. Kısacık bir an, uykuma yenik düşmeden hissettiğim Mustafa'nın yüzünü boynuma koymasıydı.
......................................
Gözlerimi yanaklarıma konulan minik dudaklarla açtım. Mina ve Talham gülerek bana bakarken, bende gülmüştüm. Yanımda ayakta duran Dağhan, Devran ve Mert dikkatle bana bakıyorlardı. Karşıma baktığımda Baran abim, Bedirhan abim, Kadir ve Serdar gülüyordu. Mustafa ve Hazar abim yoktu. Derin bir nefes alıp;
"Vay be hanımlar yok mu"
Dağhan elini yüzüme koyarak;
"Onlar senin evde bekliyorlar, bir iki saat sonra çıkacaksın"
"Tamam abi"
Dağhan güldüğünde çok nadir çıkan gamzesi bana selam verdiğinde çok mutlu olmuştum. sağ tarafımda duran Talha sol tarafıma geldiğinde kızım ve oğlumun ellerini tek elimle tutmuştum. Onlara bakarken odanın kapısı açıldı. Annem ve yengem içeriye girdiğinde kaşlarımı çatmıştım. Ağızımı açıyordum ki, kucaklarında bebeklerle Mustafa ve Hazar abim geldi. Oturmak için hafif doğrulmaya uğraştığımda Dağhan ve Devran yardım etmişti. Çocukları kucağıma almadan yüzlerine bakmıştım. Mina ve Talha elimi bırakınca, iki bebeği de kucağıma vermişlerdi. İkisini de aynı anda koklamıştım. Ne kadar uzun süre kokladıysam başımı kaldırdığımda odada sadece benim çekirdek ailem vardı. Mustafa kızım ve oğlumu kolunun altına almış beni izliyorlardı. Gülerek;
"Mustafa çocukları yatağa oturtur musun"
Başını sallayarak çocuklarla yanıma geldiler. Mustafa önce Mina'yı sonra Talha'yı yatağa oturttu. Mustafa'ya gözümle Mirza Asaf'ı gösterdim. Mustafa yavaşça Talha'nın kucağına bırakmıştı. Talha ürkek bir şekilde bakarken, bende kucağımdaki Ömer'i Mina'nın kucağına verdim. Sıkıca tutmuş koklamıştı kardeşini. Gözümden düşen yaşları sildikten sonra kızımın yanağını sevmiştim.
Mustafa önce Talha'nın kucağındaki Mirzayı, sonra Mina'nın kucağındaki Ömer'i alıp beşiğe koydu. Mina ve Talha yataktan kalktığında bende biraz uzanmıştım. Gözümü kapatıyordum ki odaya giren Medine ile tekrar oturur duruma geldim. Medine uygun bir dille çocukları dışarı çıkardı. Kapıyı kapatıp yanıma oturan Mustafa'ya baktıktan sonra;
"Şimdi meryemce'm, canım Ömer bey dışarı çıkarken rahmi biraz enkaza çevirmiş diye bilirim ama ameliyatla onardım. Bir ay kadar bebeklerine süt veremeyeceksin. Bir ayın sonunda bir kan tahliliyle bakacağız canım. Sütün gelebilir hep sağ canım sana çok faydası olacak"
"EE Medine kıvırma konuş işte "
Medine göz kırparak derin bir nefes aldıktan sonra;
"Meryemce en az dört sene bebek yok. Birde dört ay ilişkiden kaçının, ağır bir doğum geçirdin canım"
"Tamam Medine başka bir şey var mı"
"Ağır kaldırma iki ay, bir haftada yavaş yürü canım benim"
"Tamam Medine çıkabilirsin"
Medine çıkarken, yanımda oturan Mustafa'ya baktım. Derin bir nefes alıp, gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Yatağın üzerindeki elini tutup;
"Kocam"
"Efendim ömrüm"
"Hiç seslenmek istedim"
"Sen yaşa da 132 gün sayarız ne ki"
"Sana inanmıyorum gerçekten saydın mı"
.........................................
Hastaneden çıktığımızda kapıda davul zurna bir sürü gürültüyle yüzümü buruşturdum. Minibüse bindiğimde koltuğun ortasına oturduğumda kızım ve oğlum yanıma gelmişti. Başlarına birer öpücük kondurup, karşımda kucaklarında bebeklerimle oturan annem ve yengeme baktım. Kısa süren yolculuktan sonra konağın önüne gelmiştik. Bir kalabalık, gürültüde burada vardı. Arabadan indiğimizde geçmiş olsun, hayırlı olsun dilekleriyle içeriye girdik. Kapının önündeki kurbanlara göz ucuyla bakmıştım. Avluya girdiğimde kızlar sıkıca sarılmıştı. Gülcan ile göz göze geldiğimizde ağlamaya başlamıştık. Sarıldığımızda Dağhan, Gülcan'a seslendikten sonra hemen kucağına almıştı beni. Odaya girdiğimizde annem ve yengem bebekleri yatırıyordu. Beşik büyük ve eski fakat güzel bir beşikti. Dağhan yavaşça beni yatağa bıraktı. Alnıma bir öpücük bırakıp odadan çıkmıştı. Annem ve yengem de çıkınca, uyuyan bebeklere beşiğin parmaklıklarından baktım. Yatağın ortasına uzanıp, ince gelen gürültüyle gözlerimi kapadım. Biraz zaman geçmişti ki göğsüme çöken ağırlıkla gözlerimi açtım. Mustafa dudaklarıma dudaklarını bastırıp öylece durdu. Elimi sakallı yanağına koyduktan sonra uzaklaştım. Mustafa derin bir nefes alıp;
"Hastane kokuyorsun kendi kokunu bastırıyor"
"Biliyorum"
"Yıkayayım mı seni"
"Yok olmaz"
"Niye yasak mı Medine hanım öyle bir şey demedi"
"Sen yıkama"
Mustafa'nın kaşları çatıldığında, kapımız çalınmıştı. Mustafa sinirle gel dediğinde, yanımdan da kalkmıştı. Annem gülerek yanımıza yaklaşıp;
"Mustafa oğlum sen dışarı çık kızın ve oğlunla ilgilen. Fakat önce kızımı banyoya götür yürümesin"
Ben anneme bakarken, Mustafa iyice kaşları çatık ;
"Niye anne"
"Hastane kokuyordur, normal doğurdu ter kokusu da vardır. Sen yıkamayacaktın her halde bu ne surat ağam"
Mustafa yanıma gelip, kalkmama yardım ettiğinde, annem beşiğin yanına geçmişti. Banyoya girdiğimizde Mustafa suratı asık, pijamamın düğmelerini açarken;
"Bir daha çocuk yapmayalım"
"Niye ömrüm"
"Çocuklar ele avuca gelene kadar odamıza giren çıkan belli olmayacak belli Meryemce"
Elini ellerimin arasına alıp yanına yaklaştım. Dudaklarımı boynuna bastırıp, derin bir nefes aldım. Biraz dudaklarımı yukarıya kulağına yaklaştırıp;
"Merak etme bir hafta sonra kendimi toplamış olurum. Unutma Mina'yı tek başıma ben büyüttüm. Dikişlerim ve kendimi toplayım sanki hala yorgunum"
"Ben teşekkür etmek için kumanın ay Hazarın yanına gideyim"
"Niye ki"
"Bebeklerin beşiği benim beşiğim, dünden beri onunla uğraşıyormuş"
"Tamam hadi git annem yanlış anlayacak"
Hızla dudaklarımı öpüp çıkarken sessizce;
"Ben kıyafetlerini hazırlarım anneme çaktırma"
"Tamam"
.........................
Annem ufak kız yıkar gibi beni yıkamıştı. Odaya girdiğimizde yatağın üzerindeki kıyafetleri gördüğümde başımı eğmiştim ki, annem gülerek ;
"Utanma, aferin ona. Hadi sen giyin de saçlarını tarayım"
İç çamaşırlarımı alıp tekrar yavaşça banyoya girdiğimde zorda olsa giyinmiştim. İçeriye girdiğimde annem zorlandığımı anlamış olacak ki pijamalarımı giymeme yardım etti. Yatağa oturduğumda annem saçımı taramaya başladı. Annemin yumuşak bakışlarıyla neredeyse uyuyacakken bebeklerim ağlamaya başladı. En son hastaneden çıkarken annem ve yengem doyurmuştu. Medine'ye ne maması verdiniz dediğimde verdik işte bir şey diyerek geçiştirmişti beni. Annem ördüğü saçıma lastiği taktıktan sonra ayağa kalktı. Ömer Hamza'yı annem kucağıma koyduğunda hemen susmuştu. Bebeklerin sesini Mustafa duymuş olacak ki hemen içeriye girdi. Annem kucağındaki Mirza'yı Mustafa'ya bırakıp odadan çıktı. Ömer kokumla susmuş öylece dururken Mirza çatlayacak gibi ağlıyordu. Mustafa Mirza'yı kucağıma koyunca oda susmuştu. Mustafa başımı öptüğünde annemde içeriye girmişti. Peşine giren Başak, Zümrüt başları önündeydi suçlu gibi. Ben onlara bakarken, annem ;
"Mustafa, Meryemce sizden gizli biz yani ayşe, çiçek ve ben bir şey yaptık. Çocukların mama yemesini istemediğimiz için, hiç mama yemediler. Mirza'nın sütünü zümrüt, Ömer'in sütünü de Başak verdi. Doğduğu gün emzirdiler sonra Selçuk ve Sait sağdıkları sütü hastaneye getirdi."
Benim çok hoşuma gitmişti fakat yanımda oturan Mustafa'ya göz ucuyla baktım. Kızar diye düşünmüştüm. Sakince yerinden kalktığında annem ve kızlarda gözleriyle takip ediyordu. Kızların yanına gittiğinde derin bir nefes alıp;
"Sağ olun gelinlerim. Allah razı olsun. Meryemce kendini topladığında yani süt vermeye başladığında isim annesiyken süt annesi de olsun"
Ben ona bakarken, odadan çıkan Mustafa'nın ardından Zümrüt;
"Mihriban ana şimdi ağam kızdı mı kızmadı mı"
Annem oğlunun arkasından hala dalmış bakarken, ben gülerek ;
"Garip oldu kızmadı hatta çok hoşuna gitti. Hadi ama süt anneleri benim oğullarım aç"
Annem gözündeki yaşı silerken, kızlar da ayak ucuma oturdular. Çocukları ikinci defa emziren kızları izlerken başımı yatağın başlığına koyduğumda gözlerim kapanmaya başladı.
............
Gözlerimi açtığımda odam loştu. Ne ara uydum bilmiyorum fakat en son hatırladığım Zümrüt ve Başağın tek elleriyle yavaşça beni çekmeleriydi. Başımı sağa çevirdiğimde bebeklerim güzelce uyuyorlardı. Sol tarafıma döndüğümde Talha ve Mina'm yanımda uyuyorlardı. Yavaş yavaş sağ taraftan zorda olsa kalkmıştım. Banyoya geçerek yüzümü yıkadıktan sonra odama girdim. Çocukların üzerini örtüp, dolaptan feracemi aldım. Kapıyı hafif aralık bırakıp avluya çıktım. Sessiz olan avlu rahatlatmıştı beni. Odamın kapısının yanındaki sedire oturup, hava alıyordum. Gözlerimi kapatıp başımı duvara dayadığımda Ayşegül ve Songül, birine bir şey söylüyorlardı. Tekrar gözümü açıp baktığımda Sultan abla masayı açarken, Ayşegül ve Songül konuşuyorlardı. Sultan ablam birden;
"Meryemce bebekleri sizden ve bizden gizlemez ki"
"Ama Sultan anne, ağam çok kızdı ya izin vermezse"
"Fırtına beyim öyle bir şey yapmaz"
Elimi karnıma koyarak ayağa kalktım. Bir kaç adım attıktan sonra;
"Ağam size niye izin vermeyecek bebekleri görmeniz için"
Arkası bana dönük olan Ayşegül birden yerinden sıçradıktan sonra;
"Alllah ablam ya, ne zaman uyandın sen"
"Soruma cevap ver Ayşegül"
Ayşegül olan biteni bana anlatınca sessiz kaldım. Sinirlensem de bir şey demedim. Kocam haklıydı, bitkiler çok tehlikeli olabiliyordu bazen. Onun için susmuştum. Ayşegül tekrardan yardım etmeye başladığında ilk avluya babam girdi. Orta sedirde oturduğum için babam kaşlarını çatarak yanıma gelmişti. Anlımı öptükten sonra;
"Niye avluda benim güzel kızım"
"Nefes almaya ihtiyacım vardı baba"
Başını salladığında yanıma oturup kollarının arasına almıştı. Gözlerimi kapatıp babamın kalbini dinlerken uyku tekrar beni içine almıştı.
Kulağıma gelen annemin sesiyle gözlerimi tekrar açtım. Babam gülerek;
"Hadi uykucu kızım masaya"
Üzerimdeki ince battaniyeyi annem alınca babamın yardımıyla ayağa kalktım. Masanın başındaki Mustafa kaşları çatık bana bakıyordu. Masaya yavaş adımlarla yürürken herkesin eksiksiz masada olduğunu gördüm. Halaların ve helin'in olmaması hoşuma gitmişti. Babam beni yerime oturttuğunda Hazar abim gülerek yanıma oturmuştu. Mustafa derin bir nefes alıp;
"Aile her şey demek derdi rahmetli Hamza ağam. Benim ailemde gücüm iyi ki varsınız, iyi ki geldiniz. Afiyet olsun"
Hepimiz önümüzdeki çorbadan bir kaşık almıştık ki Mustafa yanımızda ayakta duran Ayşegül'e;
"Ayşegül, Boran ve diğerlerini alıp bebekleri görmeye gidin, duydum ki daha size sıra gelmemiş"
Ayşegül gülerek Songül'ün kolunu tutup, mutfak tarafına gitti. Kısa bir zaman geçmişti ki Boran, Meriç, Sait ve Selçuk bizim odamıza girmişlerdi. Sultan abla birden;
"Mustafa beyim, Ekrem ve benim size söylemek istediğimiz bir şey var"
"Buyur ablam"
"Şu kadın gitti ya onu yerine benim iki tane yeğenim var. Anaları iki sene öldü. Yanıma almak istiyorum tabi iznin olursa, ben kefilim"
Mustafa bana baktıktan sonra;
"Sen kefilsen bana sormana gerek yok abla, senin gibi birde hızlılarsa "
"Sağ ol ağam"
Sultan abla bir adım atmıştı ki arkasından ;
"Asiye ve Gülendam mı"
Bakmadan başını sallamıştı. Mutluluktan ağladığını biliyorum. Kızlar ablasının öksüzleriydi. Üvey anasından çekiyorlardı. Ablası sağken gidip görmüştüm. Neşeli elleri çabuk kızlardı. Ablası ölünce eniştesine dikkat et üvey ana canlarını yakar demişti de, eniştesi de al sen bak çok biliyorsan demişti. Soğuyan yemeğime baktığımda, ayağa kalkıyordum ki bizim odadan çıkan Ayşegül yanıma gelip hemen kasemi almıştı. Sıcak yemeği önüme koyduğunda, Babam derin bir nefes alıp;
"Ağam, Kevser'in oğlunun sabaha karşı koğuşta kollarını kırmışlar. Birde şey baya işkence etmişler"
"Baba, ben bir şey yapmadım kaç zaman geçti üstünden"
"Bir şey demedim ağam haberin olsun halan sana saldıracak"
"Merak etme baba"
Çatalımı yemeğe batırmıştım ki Baran abim ağızındaki lokmayı bitirip;
"Mustafa Azad ağa vardı ya"
"Eee ne olmuş "
"Hapisteydi ya, koğuşta boğazından kesilerek ölü bulunmuş."
"Düşmanı yoktu benden başka. Ben yaptırmadığıma göre"
"Bilmiyorum, az önce Bedirhan dedi huriye var ya"
"Ona ne olmuş"
"Sabaha karşı onunda boğazını kesmişler"
"Bunu da ben yapmadım. Kim yaptıysa elleri dert görmesin."
Herkes yemeğine döndüğünde benim duyduklarımla yemek boğazımda kalmıştı. Masadaki suyumdan bir yudum aldığımda Yasin'in hastanede dediği kulağımda yankılandı "Az işim var" demişti....
............................................................
Allaha emanet olun...
Yazım ve kelime hatam varsa af ola...
Sizi seven çatlak yazar...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 31.1k Okunma |
3.32k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |