61. Bölüm

Kızım iyi ki...

Aslıhan k.
ahan5354

MUSTAFA HAMZA...

Beyaz sudan dönerken Meryemcem tekrar uyumuştu. Okuduğu şiirde neler saklıydı aslında. Kucağındaki elini tutarak dudaklarıma yaklaştırıp hafifçe öptüm. Hafif soğuk ve narin elini dudağımın üzerinde tutarak yoluma devam ederken karımın derin uyuduğunu fark ettim. Elini kucağına tekrar hafifçe koyarak zorda olsa telefonumu çıkarıp Firaz'ı aradım. Bir iki defa çaldıktan sonra;

"Emret ağam"

"Hanımağanızın yanına gelen adamı azcık okşayın"

"Peki ağam, zaten az önce çıktılar. Bizde dediğin gibi takip etmeye başladık. "

"Tamam "

Telefonu kapatarak göz ucuyla karıma baktım. Meryemcem nasılda huzurla uyuyordu. Konağa yaklaştığımda telefonum çalmaya başladı. Babamın aradığını görünce hemen açtım. Ağızımı açmıştım ki;

"Ağam neredesin "

"Konağa yaklaştım bir şey mi var "

"Tamam ağam gel konuşuruz. Meryemce yanında mı"

"Evet baba. Bir durum mu var ?"

"Alkan geldi"

"Tamam baba kapat, kapat geliyorum"

Telefonu kapadığımda hızımı da artırdım. Sol şeritte giderken kolumun üzerindeki elle yanıma baktığımda gül güzelim tebessümle bana bakıyordu. Göz kırptığımda;

"Ben yine uyumuşum ağam "

"Dinlendin karım işte"

"Hım sen beni kokunla uyutuyorsun. Ben çok uykusuz kalır yine de böyle derin uyumazdım. Bu huyunuzu sevmedim ağam"

Meryemceye gülerken konağın sokağına girmiştim. Ağır ağır konağın önüne giderken Meryemce çantasını arkadan alıyordu ki, hafif eğilip yanağını öpmüştüm. Meryemcenin aldığı derin nefesi duyduğumda ne kadar sarılmak istedim. Arabayı durdurduğumda, Hazar'da arabasını önümde durdurdu. Arabadan indiğimizde kaşları çatıktı. Meryemce arabadan indiğinde öne doğru değil arabanın arkasına doğru yürüdü. Ona baktığımda konağın kenarında taşın üzerinde eşofmanlarıyla sigara içen Leyla'yı gördüm. Meryemce önde Hazar'la ikimiz arkasında Leyla'nın yanına geçtik. Meryemce çantasını Leyla'nın yanında ayakta duran Eren'e uzattı. Eren çantayı alıp yanımızdan uzaklaşırken, karım elini Leyla'nın çenesine koyarak başını kaldırdı. Leyla gözleri kıpkırmızı üçümüze baktıktan sonra elindeki sigarayı yere atıp oturduğu yerden kalktı. Meryemcenin boynuna sarıldığında, karım saçlarını severek;

"Buğdayım söyle ne oldu"

"Benim niye kimsem yok Meryemce."

"Nasıl yani ne demek bu"

"Annem, kardeşlerim ne bileyim dayım, amcam halam, teyzem"

"Leyla ne olduğunu anlatır mısın? inan o kadar yorgunum ki "

"Benim babam annemi öldürdü. Tek başıma kaldım. Ben bir katilin kızıyım. Ben Hazar ağaya layık değilim. "

"Leyla, ben öldüm de haberim mi yok? Kendine gel. Senin ailen benim ve sen kimsesiz değilsin. Hazar abim mi seni böyle üzüyor o mu sana bu şekilde hissettiriyor"

Leyla, Meryemcenin kollarından geriye çekilerek başını eğerek;

"Yok Hazar, Hazar'ın amcası ve yengesi geldi. Beni araştırmışlar Meryemce, yengesi sen katilin kızısın. Sen"

"Sus Leyla. Hadi düş önüme eve girelim. Kızımı ve oğullarımı özledim"

Meryemce, Leyla'yı kolunu altına alarak konağa doğru yürürken, yanımda sinirden kıpkırmızı olan Hazar'a döndüm. Hazar belindeki silahı bana uzatıp;

"Sende dursun ne olur ne olmaz"

"Ne oldu Hazar'ım"

" Leyla bu gün şirkete gelmeyeceğim dinlenmek istiyorum dedi. Bende kendi ufak şirketime geçtim. Senin büyük binaya geçeceğim için son işleri topluyordum ki amcam Alkan aradı. Karısıyla geldiklerini benim konağıma uğramak istediklerini söyledi. Bende sizinle yaşadığımı söyledim evlenene kadar. Amcam da buraya geçtiğini benimde gelmemi istedi. İşleri halettim tam çıkıyordum ki telefonum çaldı. Mirza amcam olduğunu gördüğümde sen olmadığın için hemen açtım. Mirza babam baya gergin ses tonuyla amcam ve yengem Leyla'ma hiç hoş şeyler söylemediklerini söylediğinde hemen geldim. "

"Aynı anda geldik yani"

Hazar başını salladığında, elindeki silahı alıp belime koydum. Beraber konağa girdiğimizde annemler bir tarafta, babamlar bir tarafta çay ve ikramlık bir şeyler yiyerek sohbet ediyorlardı. Hazar ile babamların yanına yürürken, Hazar'ın yengesi Şefika hanım ayağa kalkarak selam vermişti. Başımla selamına karşılık verirken, Leyla dikkatimi çekti. Avşin'in elini tutuyordu. Amcam ayağa kalktığında kaşımı çatınca yerine oturdu. Alkan ayağa kalkıp elime uzanınca bir şey demeden elimi öpmesine izin verdim. Alkan'a elimle otur dediğimde o yerine otururken Hazar'a çay veren Asiye bana dönerek;

"Ağam kahveni mi getireyim yoksa çay mı "

"Kahve getir Asiye"

"Emrin olur ağam"

Asiye giderken kısa bir an arkasından baktım. Meryemce gibi başka biri varken bana ağa demeleri çok hoşuma gidiyordu. Hazar'la karşılıklı otururken amcası Alkan;

"Ağam nasılsın"

"İyiyim Alkan sen nasılsın"

"İyiyiz Allaha şükür. Hazar'ın evleneceğini duyunca bir bakalım dedik"

"Anladım."

Hazar ağızını açmıştı ki mutfak tarafından Mina'nın sevinç çığlığı gibi bir sesle avluya girmesine baktık. Mina'yı görünce gözlerime inanamadım. Üstü, başı hep toprak çamurdu. Saçları dağılmış yanına geldi. Çamurlu elini bana uzatıp;

"Babam"

"Efendim pis kızım"

"Bana para verebilir misin"

"Ne için Mina'm"

"Aşağıdaki çocuklar para veriyorlar böyle salıncak gibi dönen bir şey var ona biniyorlar. Bende bineyim ne olur, lütfen"

Elimi gülerek cebime sokmuştum ki Meryemce odamız tarafından avluya girdi. Üzerini değiştirmiş bana doğru yaklaşmıştı ki Mina'yı fark etti. Gözlerini kocaman açarak kızımıza bakarken, Mina çamurlu ellerini sakallarıma sürerek;

"Lütfen babam"

Cebimden para çıkararak;

"Kaç paraymış Mina"

"Bilmem ki sen ver bana ben veririm"

Mina'ya hepimiz güldüğümüzde, Mina hiç kimseye bakmadan gözlerimin içine bakıyordu. On lira verdiğimde Mina canım babam diyerek elimden parayı alıp koşarak yanımızdan ayrıldı. Boran'ı çağırdığımda soluksuz avluya girdi. Boran bana bakınca dört yüz lira verip;

"Mina'nın yanına git. Çocukların hepsini bindirin. Mina'm arkadaşlarıyla eğlensin"

Boran gülerek yanımızdan ayrıldığında Meryemce annemlerin yanına yürüdü. Annemin yanına oturduğunda Şefika hanımın hal hatır sormasını sert bir dille cevapladı. Kahvem gelmişti ki Alkan Hazar'a dönerek;

"Hazar'ım şimdi sen emin misin "

"Ne konuda amca"

"Şu avukatla evlenmek konusunda "

"Evet amca neden sordun"

"Oğlum kızın babası katil hem de karısının"

Hazar gür bir sesle;

"Eminim amca. Leyla'mı gönlüme yar, omzuma kar, konağıma hanım yapacağım"

"Hazar, nasıl hanım yapacaksın. Babası katil farkındasın dimi"

"Amca karım şuan avluda ve senin dediklerini duyuyor. Biraz daha devam edersen hiç iyi olmayacak bil. Onun babası katil dimi, amca sende, babam da ve ben de katilim. O zaman onun yanında biz kirliyiz. Allah'a şükür ki tertemiz karım beni alıyor"

"Kimden isteyeceğiz o zaman onu"

"O değil amca, Leyla adı. Ben karımı istedim sen merak etme"

"Kimden istedin. "

"Bütün ailesinden istedim. Abisi Mustafa Hamza Alibeyoğlundan istedim. Ondan büyük aile var mı amca"

"Oğlum şey"

"Sus amca sus"

"Hazar"

Hazar bir sinirle ayağa kalktığında, olaya dahil olmak istedim.

"Alkan Hancıoğlu ne istiyorsun"

"Ağam haksız mıyım sen söyle. Bizde kızlar soylu alınır. Kimi kimsesi yok, siz aile olmuşsunuz ama olmaz. Hancıoğlu aşiretine gelen gelinin, hanımağa olacak gelinin bir varlığı olmalı. Hazar aşık gözü görmüyor ama öyle"

"Bence öyle değil. Leyla'nın bir ailesi var zaten. "

"Allah razı olsun ama sahiplenmişsiniz"

Ağızımı açmıştım ki avluda benim kükrememe eş değer bir kükreme duyuldu. Hepimiz sesin geldiği sol tarafa baktığımızda Meryemce tek kaşını kaldırmış;

"Ailesi benim. Onun annesi de babası da ablası da benim. Benim kızım Hancıoğlu ailesine, ağırlığıyla, edebiyle, saygısıyla yakışır bir gelin olacak. Size gelin olmayacak kocasına gelin olacak. Siz diyorsanız ki varlık, ne istiyorsunuz."

Alkan başını eğmiş yenilgiyi kaybetmiş gibi dururken karısı Şefika hanım;

"Ağaya gelin geliyor hanımağam. Bir avukatlık maaşıyla ne çeyiz getirebilir. Şehirli düğünlerinde damada takılan saatle veya damatlıkla olmaz "

"Anladım hanımefendi size göre evlilikler maddiyata dayalı. Benim kitabımda evlilik sevgiyle, saygıyla, maneviyatla kurulur. Siz istiyorsunuz iş anlaşması gibi bir evlilik olsun. Peki kabul ben Leyla'nın babası olarak ağanıza yirmi dönümlük iki arsa, ben Leyla'nın annesi olarak ağanıza Amerika da iki daire, ben Leyla'nın ablası olarak son model bir araba. Yengesi olarak size on dal bilezik, kocanıza arsa yeter mi? Ben bunları karşılarım, ya siz benim kızımın kalbine açtığınız yarayı tamir edebilecek misiniz Şefika hanım. Kadın olarak bu kadar ağır cümleler söyleyerek ne kazanacaksınız. Ben abi kabul ettiğim adama, kızım kabul ettiğim kızı layık gördüm. Siz yeğeniniz olan adama iyiliği mutluluğu çok gördünüz. Sizde merhamet yok, insanlık yok, sevgi yok. Benim için bu konuşma bitti"

"Hanımağam şey"

"Konuşma bitti hanımefendi. "

Hepimiz aslan kesilen bayan ateş hanıma bakıyorduk. Esti gürledi ve herkesi susturdu. Ailesi bildiklerini koruyup kollayan abla Meryemce, benim gönlüme taht kurmuş sultanım olan karım, kadınım herşeyim.

..............................

Hazar'ın amca ve yengesi Meryemceden yedikleri laflardan sonra fazla durmadılar. Hazar amca ve yengesini yolcu ederek yanımıza gelip;

"Meryemce "

"Efendim abi"

"Araba ve ev hariç alırım arsaları kol saati niyetine"

"Tamam abi ben onları Mustafa'nın karısı olarak demiştim ağamla konuş"

"Hanımağaya bak bana kolpa yapmış, kız seni kovarım buradan beni kandırdığın için ama palan mutfakta korkuyorum senden"

Hepimiz Hazar'ın dediğine gülerken o yanıma oturdu. Çaktırmadan silahını ona uzattığımda, beline takmıştı. Hazar'a sessizce 'Leyla'yı al odasına gidin' dediğimde ayağa kalkmıştım ki Ömür ve Selvi'nin kucağında oğullarım avluya geldiler. Meryemce ayağa kalkıp;

"Allahım getir Ömür bana Asaf'ımı canım oğlumu getir bana. Bir öpeyim koklayayım. Nasıl özledim Allahım ben Asaf'ımı"

Herkes tebessümle Meryemce'ye bakarken, yerimden kalkıp ağır adımlarla Meryemce'ye biraz yaklaşıp sessizce kulağına;

"Ağızından bir daha sadece Asaf çıkarsa, Afrayı unut hanımağam"

"Ula"

Meryemce kaşlarını çatarak Selvi'den Ömer'i kucağına alıp odamıza doğru yürürken, Ömür onu takip ederek odamıza doğru gittiler. Babam ve amcamın yanına geçip oturduğumda Hazar ve Leyla yan yana yukarıya çıkıyorlardı. Babam ağızını açmıştı ki konağımın kanıdeli gençleri kavga, gürültü avluya girdiler. Benim avluda olduğumu fark edince bir anda durdular. Ağır ağır yanımıza gelip hal hatır sorup özür diledikten sonra Emrah ve Yılmaz aynı anda Sinan'a hafif sallayarak hadi dediklerinde;

"Söyleyin ne oldu"

Herkes Sinan'a bakarken, o karşımda biraz sıkıntılıydı. Hafif öksürdüğümde avluya giren Cansel;

"Sinan abi söyledin mi"

"Ne söyleyecek Sinan abin Cansel"

"Abim söylesin Mustafa ağa abim"

Sinan'a baktığımda bizim oda tarafına baktı. Meryemceyi beklediği kesindi. Kaşlarımı çatarak ismini söylediğimde;

"Ağa amca biz şey diyoruz. İzin verirsen, yanımıza bir kaç tane adam alıp çiftliğe gitmek istiyoruz"

"Neden "

"Eğlenmek için ağa amca yarında okul yok. "

"Nasıl okul yok"

"Tadilat var okulda"

"Tamam Boran, Ayşegül, Eren, Asiye, Gülendam, Yasemin, Songül, Meriç Ömür gidin o zaman. Bu arada Mihriban ve Aslı'yı almayı unutmayın"

"Nasıl vallahi mi"

"Sinan vazgeçiyorum bak"

"E amca mutfaktan bir Sultan teyze eksik"

"O mecbur kalıyor, hadi az kaldı vazgeçiyorum"

Çocuklar çığlık çığlığa hazırlanmak için odalarına koşarken Cansel yanıma gelerek;

"Abi annem nerede"

"Odada kızım"

Cansel ayağa kalkmıştı ki Meryemce odadan çıkıp yanımıza geldi. Ömür, Cansel'e göz kırptığında;

"Berfe abla, biz gençler çiftlik evine gidiyormuşuz"

"Bende mi"

"Gelmez misin"

"Gelirim hem de eğleniriz"

Cansel, Ömür'e sarılmıştı ki Meryemce garip bakmıştı onlara. Meryemce annemlerin yanına giderken, Cansel annesinin tavrını hissetmiş olacak ki Meryemcenin yanına gitti. Meryemce kızıyla azcık uğraşarak yanından uzaklaştırmıştı. Cansel ve Ömür gülerek merdivenleri çıkarken, avluya Boran Ali girdi. Önüme gelerek;

"Ağam sen bizi gönderiyorsun ama "

"Ekrem abi burada, adamlarda kapıda"

"Tamam ağam"

"Boran azcık kafa dinleyin. "

"Allah razı olsun ağam"

Boran mutfak tarafına giderken, çocuklar avluya indiler. Hazır bir şekilde Boranları beklerken, Meryemce, Avşin, Selvi, Sare teyzem akşam yemeği için masa kurulmasına yardım ederken halalarım kenarda oturuyorlardı. Ağızımı açmıştım ki Boran çocukları alıp arka kapıdan çıkıyoruz ağam diyerek gittiler. Ayağa kalktığımda Serdar, Baran, Devran, Dağhan ve Mert içeriye girdiler. Sedirlere oturduklarında onların yanına gitmek için ayağa kalkmıştım ki konağın kapısı yavaşça açıldı. Ufak ayak görünce tebessümle bedeninde içeriye girmesini bekledim. Mina içeriye tamamen girdiğinde çamurlu yüzüyle etrafa bakıyordu. Belli ki Meryemceye yakalanmak istemiyordu. Bir iki adım atmıştı ki göz göze geldik. Mina'ya göz kırpmıştım ki avluda Mert'in gür sesi duyuldu.

"Mina bu halin ne senin. Üstün başın pislik içinde, çabuk git üzerini değiştir"

"Kendine gel aslanım. Benim kızmadığım yerde senin sesin çıkmaması lazım. Bilmem farkında mısın onun bir babası var oda benim. Mina'm gel "

Mert susarak başını önüne eğince, yere dizimin birini koyarak kollarımı açtım. Mina kollarımın arasına girerek çamurlu ellerini sakalıma koyup;

"Babacığım ben şey hım şey var ya"

"Ney bebeğim"

"Hani aşağıda böyle çok büyük gözleri olan bir kız var ya, hım şey, hem babaannemde onları tanıyor."

Yanımıza gelip Meryemce de benim gibi yere çömelerek bizi dinliyordu. Mina yanağımı öpüp;

"Babacığım"

"Dinliyorum Mina'm"

"Şey işte Zenan ve Mine var. Onları anneleri eve çağırdı. "

"Akşam oldu ya prensesim"

"İşte bana anneleri dedi ki sende gel istersen bahçede oynarsın dediler. Gidebilir miyim babacığım"

"Mina akşam oldu babacığım. Gündüz oynarsınız. Ablanlar ve abinlerde çiftliğe gittiler"

"Biliyorum beni çağırdılar ben gitmedim. Babacığım azcık gideyim ne olur"

Mina bana ısrar ederken göz ucuyla yanımızda bizi izleyen annesine bakmayı ihmal etmiyordu. Meryemce sabırla bizi izlerken, Mina bir kaç defa daha yanağımı öpünce ağızımı açtığımda Meryemce konuştu.

"Annem fazla ısrar ediyorsun. Baban hemen yok demiyor ama sen ısrar ediyorsun"

"Olmaz dimi anne fazla ısrar "

"Olmaz tabi. Hem sen bu gün gidemezsin. "

"Neden anne"

"Hem üzerin çok pis annem, hem yarın elinde kekle gidersen, bende arkadan bebeklerini getiririm. Belki sabah Zenan ve Mine'ye hediye almak istersin."

"Ay anneciğim sen aklında yok nasıldı o söz"

"Aklınla bin yaşa"

"Evet, sabah kahvaltımızı ederiz, sen kek yaparsın. Bende geçen Kadir amcamla aldığım bebeklerin ikisini daha açmadım. Onları Zenan ve Mine'ye hediye ederim. "

"Aferin benim kızıma. Şimdi koş arkadaşlarının evine git ve yarın geleceğim de. Arkadaşların üzülürse de ki annem beni çok özlemiş"

"Peki anne, teşekkür ederim hiç bir zaman bana kızmadığın için"

"Ben teşekkür ederim Mina'm hiç bir zaman bana karşı gelmediğin için. Hadi koş git gel de seni yıkayayım"

Mina kollarımın arasından koşarak çıktığında Meryemce ile ayağa kalktık. Meryemce bir şey demek için ağızını açtığında annem yanımıza geldi. Elini Meryemcenin koluna koyarak;

"Meryemce sen nasıl yetiştirdin bu ay yüzlü mü"

"Neden anne"

"Meryemce siz gelmeden yani kahvaltıdan sonra kendini dışarıya attı. Sare oğullarınızla ilgilenirken peşine bende çıktım. Mahalledeki kadınların yanına oturdum hal hatır sormak için herkes Mina'yı övüyordu."

"Nasıl yani"

"Bazı kızlar sen ağa kızısın bizimle niye oynamak istiyorsun demişler. Mina benim babam ağa diye çocuk değil miyim demiş. Hiç kendini yüksekte görmeden onlarla oynuyor. Allah razı olsun kızım senden hiç şımarık değil"

"Anne o senin torunun, o Mustafa'nın kızı o sizin. O sizden ne görüyorsa onu yapıyor. "

"Örneği sensin annem bizimle bir alakası yok. Mayasını, huyunu sen vermişsin. Senin karnından çıkmayan böyleyse, süt verdiğin, doğurdukların "

Meryemce başını önüne eğince annem yanağını sevdikten sonra;

"Meryemce Mina herkesten önce benim ilk göz nurum. Onu her zaman ayrı tutacağım senin evlatlığın diye değil Mustafa'mın ilk evladı olduğu için"

"Allah razı olsun anne"

Annem yanımızdan uzaklaştığında Meryemce kısa bir an Mert'e baktıktan sonra bana döndü. Gözlerime bakarak;

"Mert'e kızdın sen"

"Mina'ya o dahil kimse bağıramaz. Ben varken kimse-"

"İyi yaptın teşekkür ederim. Mina'nın babası varken kimseye laf düşmez."

"Meryemce"

"Sen Mina'nın babasısın. Kimse ağızını açamaz bu benim kardeşlerimde olsa"

Meryemcenin elini tutacakken Mina ağlayarak avluya girdi. Sesli ağlıyorsa korkmuş olduğunu anlıyordum artık. Meryemce hemen kucağına aldığında, göz yaşıyla hepten çamur olmuş yanağından göz yaşları düşerken, elimi yanağına koyup;

"Ne oldu meleğim"

"Kadir amcam çok bağırdı, çok kızdı"

"Sana mı"

Mina başını hayır manasında sallarken, sinirden kıpkırmızı olmuş Kadir avluya girdi. Hızla Mina'nın yanına gelip;

"Amcam çok özür dilerim. Ben sana kızmadım, ben o adama kızdım"

"O adama niye kızdın? O Bekir'in amcası"

"O adam çok pis işler yapıyordu amcam. Ben onun için o adama bağırdım. Seni de o avluda görünce onun için senin ismini bağırarak söyledim."

"Ne yapıyordu o adam amca"

"O Bekir'e geceleri çok pis cezalar veriyormuş bende bunu duydum onun için kızdım ona"

"Nasıl ceza veriyor muş amca"

Kadir cevap verecek gibi değildi. Mina başını hafif eğip Kadir'in yüzüne bakınca;

"Meryemce hanım sen kızımı gidip yıka da temiz temiz amcası öpsün. Belki amcası özür diler kızımdan "

Mina hafif gülüp çamurlu dudaklarla Kadir'in yanağını öpüp;

"Hadi gidelim annem, amcam benden özür dilemesin babacım, çünkü amcam bana bağırmak istemedi dimi amcam "

"Evet prensesim"

Meryemce kucağında Mina ile bizim odamıza giderken, Kadir bir sinirle sedirlere oturdu. Hazar elinde bir bardak suyla gelip suyu Kadir'e uzattığında;

"Seni çok çok nadir böyle görürüz Kadir ne oldu"

"Ne olacak ağam bu gün çarşıda dolaşırken bizim Şiwan ile karşılaştık. Bu bizim aşiretten rahmetli Kendal'ın kardeşi var ya "

"Ferzan mı abi"

"Evet Serdar o"

"Ne yapıyormuş ki bu it"

"Saruhan var ya bizim neyse ona yardım ediyormuş, Saruhan'ın verdiği malları dağıtırken, ufacık çocuğu gece dışarıya çıkarıp kuriyelik yaptırıyormuş. Ana yok, baba yok yedi yaşındaki çocuğa birde geceleri azcık azcık"

"Hazar, Baran gidin halledin şu adamı gece gidip göreyim"

"Tamam "

Devran, Dağhan ve Mert'in başka sedirde olmaları çok hoşuma gitmişti. Hazar ve Baran konağın önüne çıkıp geldikten sonra yemek masasına oturduğumuzda hanımlar masaya bir şeyler getirirken masada suları dolduran Avşin'e dönerek sessizce;

"Kaç aylık oldun sen "

"Şey iki ayı doldurmak üzereyim. Ben biraz erken aman Mustafa ağam ya"

"Avşin iyi misin ?"

"Çok iyiyim sadece Mustafa'm canım babam yerine geçen ağam. Devran'a bazen dikkat eder misin"

"Ne için"

"Mert'i öldürmesinden korkuyorum"

"Neden "

"Ona çok sinirleniyor bu ara"

"Tamam sen merak etme. Hadi dayeni çağır gelsin yemeğe"

Avşin yanımdan uzaklaşırken, Mert hafif öksürüp yerine oturdu. Ona baktığımda;

"Ağam, abim çok özür dilerim seni sinirlendirmek istemedim. Bazı alışkanlıklar çabuk geçmiyor"

"Mina'nın babası benim Mert. O bir ateş değil Alibeyoğlu. Onun hakkında kararları ben veriyorum artık. Ben bir şey demiyorsam kimseye laf düşmez umarım anladın beni"

"Anladım abi özür dilerim"

"Bu gün baktın mı projedeki eklemeye. "

"Baktım abi, fakat hastanede öyle bir yer saçma olur. O projedeki alana görüntüleme merkezi gelmeli. Duruma göre ek bina yapabiliriz"

"Neyi beğenmedin, neresi saçma Mert"

"Abi hangi hastanede kreş var ki. Bu düşünce, fikir saçma onun için beğenmedim"

Ağızımı açmıştım ki üzerini değiştirip masaya gelen Kadir konuşmanın sonunu duymuş olacak ki;

"Mert ben kreş için bir çizim yaptım. Görüntüleme merkezini sadece ek bina yaparız demiştik. Şimdi merkezi hastanenin içine mi soktun. "

Mert ağızını açtığında masada eksik olan Meryemce ve Mina 'da masaya geldiler. Afiyet olsun demiştim ki Mert;

"İyi de Kadir abi, ağama da dedim hangi hastanede var ki kreş. Konteyner bir kreş yapabiliriz. O binaya kreş koymak kimin aklına gelir ki"

Hazar'ın kucağına geçen Mina;

"Benim aklıma geldi Mert dayı. Ben istedim. Annem beni hep hemşirelere veriyordu. "

Mert başını tamam manasında sallayarak, önündeki çorbasından yerken, Meryemce yanıma oturdu. Göz ucuyla karıma baktığımda kolundaki saate bakıp duruyordu. Bu akşam geçen gece konuştuğu çocuk gelecekti. Masadaki bardağından su içiyordu ki telefonu çalmaya başladı. Cebinden çıkarıp ekranına baktığında yüzünü ekşitti. İstemeyerek telefonu açarak;

"Efendim Naci hocam"

"......."

"Yorgunum acil bir şey yok inşallah"

"......"

"Haberim var bu gün karşılaştık Allahın işi"

".........."

"Nerede, nerede. Nasıl olmuş ki"

"................."

"Durumu nasıl şimdi"

"..................."

"Gülcan gelemez, ben gelirim. Kalbe yakın kırık var mı"

"................."

"İki kemik baskı mı yapıyor tamam geliyorum."

".........."

"Merak etme ben konuşurum onunla. Sen bekleme al ameliyata hocam"

Meryemce telefonu kapatıp kısa bir an bana baktıktan sonra Gülcan'a dönerek;

"Asaf hoca buradaydı. Sabah gördüm."

"Hangi Asaf senin sapığın olan mı"

"Yavaş Gülcan yavaş. Ben anlamıyorum ki hamilelik size tövbe yarrabim neyse bu gün burada arkadaşlarıyla gezerken iki kurt köpeği saldırmış Asaf hoca bilirsin köpekten korkar kaçınca köpeklerde bunu kovalamışlar. Uçurum gibi bir yerden aşağıya yuvarlanmış. Genel cerrah olarak seni çağırdılar ben gidiyorum senin yerine "

Gülcan başını sallarken, Meryemce ayağa kalktı. Odamıza doğru giderken, Mina annesinin arkasında üzgün gibi bakınca Hazar;

"Mina ne oldu prensesim"

"Annem yorgun ama hastaneye gidecek "

Mina'ya kollarımı açtığımda Hazar'ın kucağından inip yanıma geldi. Kucağıma oturttuğumda Meryemce elinde cüzdanı ve telefonu yanımıza gelmişti. Mina ile biraz zor olsa da cebimdeki arabanın anahtarını çıkarıp ona uzatırken;

"Ağam fazla gecikmem. Misafirim uçağa bineli yarım saat oldu, sen "

"Merak etme Meryemce hanım aklın kalmasın"

Meryemce masadan bir dilim ekmek alıp Mina'nın saçını severek;

"Sen sakın uyuma tamam mı annem"

"Neden anne"

"Malkoçoğlun gelecek onun yanında olmalısın"

Mina birden göğsüme yasladığı başını kaldırıp kocaman açtığı gözleriyle heyecanlı ses tonuyla;

"Gerçekten mi anne"

"Evet annem"

Mina başını sallayarak tekrar göğsüme koyduğunda Meryemce avludan çıktı.

.....................................................................

Yemek masası kalktığında Devran ve Dağhan Mert'i alıp yukarıya çıkarken, babamla amcamda salona geçmişlerdi. Hamile hanımlar kendi arasında başka sedirde sohbet ederken , diğer hanımlar mutfakta Sultan ablaya yardım ediyorlardı. Halamlar kendi odalarında televizyon izleyeceklerini söyleyerek yanımızdan ayrılırken, Baran kulağıma sessizce; 'Haberin olsun yine bir şeyin peşindeler ' demişti. Ona baktığımda elini göğsüne hafif vurup gözüm üzerlerinde dedi. Leyla çayları ikram ettiğinde Hazar, Baran gülerek aldı. Leyla'nın git gide değişmesi çok hoşuma gidiyordu. Bana çayımı uzatırken;

"Mustafa abi niye bana öyle bakıyorsun "

"Nasıl bakıyorum"

"Kızmış gibi"

"Yok kızmadım. Ne kadar değiştin, ne kadar güzel oldun diye baktım. Leyla Peri ve Melek 'den farkın yok benim için. Başak ve sen bir sıkıntınız olduğunda önce bana geleceksiniz tamam mı"

"Tamam abi de ben önce sana gelmem ki, Başak da gelmez"

"Neden"

"Bizim bir annemiz, ablamız var. Bize bir şey olsa yapanları parçalayacak bir anne"

"Emin ol Bedirhan veya Hazar fark etmez sizi üzerlerse bende parçalarım onları merak etmeyin"

Leyla gülerken elinde tatlı tepsisi olan Zümrüt;

"Beni üzdün ağam"

"Neden gelinim"

"Onlar bacı ben "

"Sen gelinsin bizimsin. Başak ve Leyla el kapısına gidecekler arkalarında abileri olduklarını bilsinler "

"Bak böyle düşünmedim ağam ama ağam ya Baran benim canımı sıkarsa"

"Onun cezası daha kötü"

"Nasıl "

"Önce ben, sonra babam, sonra amcam, sonra senin baban ve en son Hazar, Bedirhan ve ben"

"Size afiyet olsun, Baran duydun"

Baran şaşkınca Zümrüt'e bakarken, yanımıza gelip sessizce olanları dinleyen Kadir ve Serdar gülmeye başladılar. Zümrüt kocasına göz kırpıp yanımızdan giderken, Baran Hazar'a dönerek;

"Hazar'ım amcan hala karısının ağızına bakıyor"

"Ben onlara yapacağımı biliyorum"

"Ne yapacaksın ki"

"Zamanı var düğünü bir yapayım. O zaman göreceğim onları ben"

Derin bir nefes alıp;

"Ölüm Hazar gelsin artık. Koca aşiret seni bekliyor. Uyandır uyuduğu yerden"

"Gerçekten istiyor musun gelsin"

"İstiyorum ama şimdilik perde önündeki gelse kafi. Dün gece çalışma odasında Ünal amcayla telefonda görüştüm. Şanlıurfa da olacak büyük ağa toplantısında İnal aşiretinin başına Bedirhan'ı tamamen geçirdiğini ilan edecek"

"O toplantıya sen tek gideceksin dimi"

"Sizin gelmenize gerek yok ki"

"Peki niye Bedirhan geçiyor ağam"

"Nedeni Hicret abla Baran. Ünal amca ölse de o da Çiçek annede yeminlerinden dönmezler biliyorsun. Çiçek annenin babası Dijvar ağa Hicret ablanın üzerine yemin etti. Şimdi ağa tamamen Bedirhan olursa, yaşlı kurt torunu Bedo'dan korktuğu için burada olduğunda görüşmesine bir şey demeyecek, daha doğrusu diyemeyecek"

Yanımdaki herkes bana inanmayan gözlerle bakarken;

"Ne oldu "

"Mustafa ağam"

"Efendim Hazar"

"Hadi işi Bedirhan'ın üzerine atma. Bütün aşiretlerin senden korktuğunu çekindiğini biliyoruz. Yaşlı kurt şunu iyi anlayacak Bedo başa geçerse, bir elin daha sağlam İnan aşiretinin üzerinde olacak. Hamza dedem öyle bir yetiştirdi ki ben bile sana güveniyorum. "

Hazar'ın dediklerine bir şey dememiştim. Gerçekleri söylemişti. Ünal amcanın yapmak istediği de böyle bir şeydi. Yaşlı kurt Bedirhan'ın arkasında benim olacağımı bileceği için ağzını açamayacaktı. Hicret ablayı almam daha kolay olacaktı. Başımı sağ tarafa çevirdiğimde babamların, sol tarafa çevirdiğimde Devran ve Dağhan'ı yanımıza geldiklerini gördüm. Mert nerede diye bakarken, Mina koşarak yanıma geldi. Elindeki böreği bana uzatıp;

"Sen bunu ye baba sonra seninle gidip minik eşkiyalara bakalım"

"Eşkiyalar"

"Talha'nın yerine onlara diyorum baba. Siz minik asiler, bende minik eşkıyalar diyeceğim"

Mina'nın elindeki böreği ısırdığımda, Kadir omzumun üzerinden uzanıp Mina'nın elindeki böreği alınca Mina gülerek;

"Eyvah baba karga kaptı peyniri ay böreği"

Gülerek kızımı kucağıma alarak odamıza doğru yürümeye başladım. İçeriye girdiğimizde sare teyzem Ömer'i annem Mirza'yı doyuruyordu. Onların yanına gidip;

"Galiba bunları siz büyüteceksiniz hanımlar. Hanımağanız hep size bırakıp gidiyor"

Annem gülerken, Sare teyzem kucağındaki Ömer'i koklayarak;

"Ömer'imi bana verin ben bakarım, büyütürüm"

"Ömer he teyzem "

"Evet Ömer iyidir"

Annem de gülerek;

"Bence Mirzam daha iyidir "

Mina'm gülerek boynuma sarılıp;

"Babaannem sanki dedeme sarılıyor gibi baba, sen en iyisi annemle Afra'yı alın"

Mina'nın dediğine gülerek yatağa oturup koltuktaki annem ve anne yarımı izlemeye başladık gül kokulu kızımla...

.....................................

BORAN ALİ...

Çiftliğe geldiğimizde biz minibüsten inerken, Cansel babasından bir şey isteyince, Eren minibüsün direksiyona geçip gelirim diyerek gitmişti. Hanımlarla ve gençlerle mutfağa geçtiğimizde Cansel büyük çaydanlığı alıp çay koyarken, herkes bir işin ucundan tutmuştu. Kısa zaman sonra mutfağa güzel kahvaltı hazırlamıştık. Çocuklarla güle eğlene karnımızı doyurduğumuzda bir anda zaman durdu sanki. Sağ tarafımda yârim aklımda hiç bir şey yoktu. Derin bir nefes alarak çok şükür dediğimde hafif birinin beni sarsmasıyla kendime geldim. Büyük masada karım, Ayşegül'üm karşımda Meriç ve Songül vardı. Meriç göz kırpıp;

"Nereye daldın"

"Nereden nereye be Meriç"

"Nasıl yani"

"Mustafa ağam bize pamuk gibi bir ağaydı. Hazal gelene kadar, o geldi herkesi tuz buz etti. Öldü bildi hepten asi lanet bir adam çıktı içinden. Hepimiz nefesimizi tutuyorduk o zaman yanımızdan geçerken. Sen yurtdışındayken daha neler neler. Kimse bilmez ağam hazırlık yapıyordu, Hamza ağanın yanına gitmek için. Baran ağanın düğününden sonra oraya yerleşecekti. Bir gün ağamın bir avukatı vardı Berke diye, onun nişanlanacağı bir doktor vardı. Peri hanım hamileyken onu o kadına götürdüm. Kapıda beklerken koridora bir kadın girdi. Geniş kot pantolon, pembe geniş bir uzun gömlek gibi bir şey vardı üzerinde. Elinde türk kahvesiyle yanında Naci bey vardı. Kapı kapalı tam önümde azcık sohbet ettiler. Naci hoca gittikten sonra tam karşıma oturdu. Bir elinde fincan bir elinde telefonu bir şey bakıyordu. Gözlerimi kadından alamadım. Resmen bakışları ağamın sert bakışlarıydı fakat bir şey vardı kadın çok ama çok güzeldi. İçimden melek gibi dedim. Kadın sanki dediğimi duymuş gibi başını kaldırınca hemen başımı eğdim. "

"Kadın bana Meryemce ablaydı deme"

"Oydu. Baran ağanın düğününde salona girdiklerinde benimle birlikte yanımdaki adamlarda bir anda nefesini tuttu. Düğünün sonuna doğru Mirza ağam kalp krizi geçirmeye başladığında kimse fark etmedi ama Meryemce abla masanın üzerinden atlayarak yanımıza geldi. Hastaneye gittiğimizde Deli ve Asi bir aşk, hikaye başladı. "

"Gerisi zaten belli değil mi Boran Ali"

"Rabbim eksik etmesin ikisini de başımızdan Meriç"

"Öyle Boran Ali, Hazar ağamın da hayata bu kadar sağlam tutunması Meryemce ablam sayesinde"

Ağızımı açmıştım ki Ayşegül koluma bir cimcik attıp;

"Demek bana aşıkken başka bayanları süzüyordun Alicik"

"Ayşem ona mı taktın gerçekten"

"Evet ona taktım. Allahtan yabancı değil ablan, annen gibi gördüğün bir kadın"

Biz mutfakta gülmeye başladığımızda mutfağa Yasemin, Asiye girdi. Yanımıza oturduklarında Songül onlara çay koyduğunda telefonuma bir mesaj geldi. Gizli bir şekilde beklediğim mesaj mı diye baktığımda, tahmin ettiğim gibiydi. Telefonu cebime koyarak, Ayşegül'ün başını öpüp geleceğim diyerek mutfaktan çıktım. Çiftliğin ön kapısından çıkıp, simsiyah havada yürürken, birinin kolumdan çekmesiyle sote bir yere girdik. Karşımdaki adama bakıp güldükten sonra anlat dediğimde enseme yediğim tokatla ensemi ovalarken;

"Ne zaman öğreneceksin abinle nasıl konuşulacağını hırt"

"Abi yaa, ne zaman gelirsin ağamın çatısının altına o zaman"

"Bana bak"

"Tamam Eşref reis sensin"

"Boran Ali"

"Efendim Eşref Ali"

"Sululuk yapma. Dinle beni ağama söyle sabah Helin zillisi Savaş'la eski yol ayrımında buluştular. Savaş Helin'in Urfa'ya gitmesini istiyor."

"Neden istiyor abi"

"Urfa'daki büyük toplantı baya büyük olacak"

"Nasıl yani"

"Bunların arap adamları da oraya gelecek. Savaş zaten Helin'i birine resmen sattı. Bu arada ağama söyle o toplantıya sakın ama sakın tek gelmesin. Birde ağama de ki hanımağam ve kendi çok tek gezmesin. Şu devil mi diablo mu dedikleri adamın en sağlam adamı sağ kolu gibi bir adam Mardin'e gelmiş. Karaca şırdan suratlısı bu İtalyan adama büyük zarar vermiş. "

"Tamam abi başka bir şey var mı"

"Yok kendine gelinime ve yeğenime dikkat et"

"Olur abi sende kendine dikkat et"

"Boran Ali kızıl saçlı kız kim? mutfak çalışanlarından"

"Asiye, çok iyi kız ne oldu ki? hain deme inanmam. Sultan annenin yeğeni"

"Yok çok güzel kız Allah sahibine bağışlasın. Kızıl saçları ve gözleri, onu çarşıda gördüm"

"Senin kız ne oldu"

"Yalan oldu. Savaş bu gün, yarın öldürecek biriyle bağlantısı var çözemiyoruz. neyse boş ver sen. Boran Ali, ne dedin kızın adını"

"Asiye "

"Demek Asiye, Eren denen adam bacısına mı bakıyor"

"Hayır, Eren farklı biri sanmam yani"

"Allah kerim sen gene de ne bileyim"

"Tamam abi göz kulak olurum. Sen birini sev"

"Kafama yediğim çantadan sonra olsa gerek"

Abimin yanından gülerek ayrıldığımda, kafamda ağama söyleyeceklerim vardı.

........................................................

MUSTAFA HAMZA...

Annem ve teyzem oğullarımı uyutunca hep birlikte odadan çıktı. Sedirlere oturduğumuzda kolumdaki saate baktım. Saatin on olduğunu görünce Meryemce'min misafiri yarım saat gecikmişti. Kaybolmuş olabilir miydi. Cebimden telefonumu çıkarmıştım ki adamlarımdan Yaman eli karnında içeriye girdi. Önümüze gelip;

"Ağam, hanımağamızın misafiri geldi"

"Alsana Yaman içeriye "

Yaman koşarak kapıya giderken, gözüm Mina'yı aradı. Meryemce kızına bir görev verdiyse kesin bildiği bir şey vardır. Hanımlar bir sedirde erkekler bir sedirde oturuyorduk. Hanımların arasında baktığımda Mina yoktu. Ayağa kalktığımda Yaman ile birlikte Meryemce gibi bir seksen boylarında esmer sert bakışlı bir delikanlı bize doğru yürüyordu. Elindeki siyah deri ceketi ve sırtındaki sırt çantasının sapını o kadar sıkıyordu ki gergin olduğu belliydi. Karşı karşıya geldiğimizde sağ elinde olan çanta ve deri ceketi sol eline alıp sağ elini bana uzattı. Elini sıkarken;

"Hoş geldin delikanlı, ben Mustafa Hamza Alibeyoğlu"

"Hoş buldum, bende Ali Reha Dalgan"

"Memnun oldum Ali Reha"

"Ablam yok mu"

"Ufak bir ameliyat çıkınca oraya gitti ama gelmektedir"

Ali Reha başını anladım der gibi sallarken, avluda Mina'nın daha önce hiç duymadığımız heyecanlı bir ses tonu yankılandı. Merdivenleri inerken 'Geldin yaşasın' diye söyleniyordu. Ali Reha'nın gözleri resmen parlamıştı. Elindeki çanta ve ceketi yere bırakıp kollarını açmıştı. Mina o kadar hızla sarılmıştı ki çok özlediği belliydi. Bir anda iki şey dikkatimi çekti, biri Mina daha önce ne Devran, ne Dağhan ne de Mert'e böyle sıkı sarılmadığıydı. İkinci dikkatimi çeken Ali Reha'nın gözleri çok tanıdıktı.
Ali Reha Mina'nın saçını sağ eliyle sevdikten sonra şakağına dudaklarını bastırarak öptü. Mina boynunu daha çok sıkınca;

"Prensesim boynum acıyor ama"

"Özür dilerim orman kokulum, Malkoçoğlum"

Mina kollarını boynundan çözerek, ellerini omzuna koyup;

"Ali'm sen çok hoş geldin. Nasılsın, ne güzel iyi ki geldin"

"İyiyim huzur kokulu neşeli bülbülüm. Sen nasılsın"

"Uykuluyum Ali'm ya. Senin sultanın seni beklememi istedi"

"Seni uyutabilirim hemen bülbülüm"

"Ben uyuduğumda hemen gidecek misin"

"Hemen gitmem galiba en azından sabah beni görürsün "

"O zaman beni uyut sen"

"Peki miniğim."

"Maço dayım sen sinirli misin"

"Hem çok sinirliyim, hem gerginim birde çok üzgünüm"

"Ah Ali'm ya. AAA sen otursana ayakta kaldık"

"Ben ayaktayım sen gayet rahatsın kucağımda"

Mina, Ali Reha'nın boynuna sarıldığında Ekrem abi avluya girdi. Ali Reha'yı görünce;

"Hoş geldin paşam"

"Hoş buldum Ekrem dayı nasılsın"

"İyiyim oğlum, sen otur ben çantanı kaldırayım"

"Ceketi ver bana dayı"

Ekrem abi ceketi Ali'nin eline verip, çanta ile yanımızdan ayrıldı. Ali Reha yanıma oturduğunda Mina yanağını öpüp kucağından indiğinde;

"Hadi koş su getir bana"

"Tamam dayı"

Mina mutfak tarafına koşarak giderken, Ali Reha bize kısa bir an baktıktan sonra babama bakıp;

"Mirza amca sizi de rahatsız ettim"

"Olur mu oğlum. Meryemcenin misafiri her zaman baş üzerinde bizim için"

"Biliyorum Mirza amca Allah razı olsun"

"Sen bizi tanıyorsun galiba"

"Alibeyoğlu ailesinin her ferdini resimlerinden tanıyorum. "

Babam ağızını açmıştı ki Mina elinde hafif dökerek getirdiği suyla yanımıza geldi. Ali Reha suyu elinden alıp masaya koyduktan sonra Mina'yı kucağına aldı. Mina Ali Reha'nın bacaklarına yan şekilde oturduğunda elini Ali Reha'nın karnında aşağı yukarıya doğru sürmeye başladı. Ali Reha hafif tebessüm ettiğinde Mina başını Ali Reha'nın göğsüne koyup;

"Uykun çok gelmiş senin"

"Evet çok uykum var. Ali sen biliyor musun benim bir sürü kardeşim oldu. En yakın iki de erkek kardeşim oldu, Sen onları mı seversin beni mi"

"Tabi ki seni, onlar yeğen sen can"

"Canım malkoçoğlu. Biliyor musun benim eşkıyam, Mustafa Talha o cennete gitti. "

"Biliyorum bülbülüm. Ben gelemedim ben çok seviyordum Talha'yı. Sen üzülme tamam mı"

"Yok üzülmedim yani üzüldüm ama üzülmedim. O Dila halamın, Koca dedemin yanına gitti"

"Öyle akıllı bebeğim. "

"Annemin ruhu hastalanmıştı biliyor musun"

"Öyle mi? anladım prensesim"

"Ali'm Nevinciğim nerede o, ağrıları var mı hala"

"Mina, annemin artık ağrıları kalmadı. Bana dedi ki Mustafa Talha'nın bir sürü babaannesi, dedesi, annesi varmış ama anneannesi yokmuş cennete bende gideyim dedi bende git dedim"

"Nevinciğim öldü mü dayım"

"Evet "

"Ay o şimdi büyük beyaz tülbentini takmıştır dimi "

"Evet takmıştır "

Mina başını kaldırıp Ali Reha'nın gözlerini öptükten sonra sıkıca boynuna sarıldı. Avluda herkes durmuş karşımızda olan olaya bakıyorduk. Mina ve Ali Reha sohbet ediyor bizde onları izliyorduk. Mina kollarını Ali Reha'nın boynundan çözüp, kollarını bana uzattı. Ben kucağıma aldığımda Ali Reha eline bardağı alıp içine doğru üflediğinde Mina kucağıma iyice yerleşmişti. Ali Reha bardağı Mina'ya uzatarak;

"Hadi iç bakalım"

"Üfledin mi"

"Üfledim. Şimdi sen bunu içeceksin ve rahat uyuyacak, belki rüyanda görmek istediğin herkesi göreceksin"

"Talha'yı ve Nevinciğimi görür müyüm dayı"

"Bilmem ama annemi görürsen benim yerime de öper misin"

"Öperim yanımıza geldiğini söylerim "

Mina'nın başını öptüğümde, Ali Reha suyu içirmişti. Mina yüzünü boynuma gizlediğinde sıkıca sarılmıştım. Fazla bir zaman geçmeden kızımın omzumda duran eli kucağıma düşünce;

"Mina ne çabuk uyudu"

"Onunla konuşurken içtiği suya Yasin süresini okudum. Melek olduğu için hemen uyudu. "

Annem yanımıza gelip kızımın saçını sevdikten sonra Selvi al kızım demişti. Annem ve Selvi bizim odaya doğru giderken, Ali Reha hafif öksürüp;

"Ben lavaboyu kullanabilir miyim"

Kadir oturduğu yerden kalkıp buyur edince Ali Reha yanımdan kalkarken ceketi sedire bırakmıştı. Kadir ile yan yana merdivenleri çıkarken, Kadir hafif başını Ali Reha 'ya doğru eğmiş bir şey söylüyordu. Onlar üst avluda gözden kaybolunca Mert sert gür bir sesle;

"Bunun burada ne işi var şimdi. Ne zamandır görmüyordum "

"Tanıyor musun Mert? Geçen gün annesi vefat etmiş, Meryemce hanım getirtti"

"Şaşırmadım her zaman ki ablam, Tanımıyorum abi. Bu çocuk her ay şirkete ablam olduğu gün gelir, o gün ablamı her şeyden soyutlar. Bu ablamın odasına girer, hemen ablam bütün toplantıları, görüşmeleri iptal eder. Kapısını kilitler. Bazen çıkış saatinde çıkar gider bu çocuk, bazen de ablam bununla çıkar gider bazen gece, bazen sabah eve gelirdi"

Devran, Dağhan aynı anda ''ne alaka '' dediklerinde Mert sinir bir bakışla omzunu çekerek;

"Ne bileyim onu ablama sorarsınız. Başımıza bela olacak gibi bu çocuk bak görürsünüz. Leyla sen tanıyor musun bunu"

Leyla başını hayır manasında salladıktan sonra;

"Benim bu çocukla ilgili bildiğim yirmi dört, yirmi beş yaşlarında olduğu ve Meryemce ile bir kaç defa belki beş, belki altı defa bir kaç günlüğüne İtalya'ya gittikleri. "

Hepimiz Leyla'ya baktığımızda o sakince bizim gibi gözünde bir şüphe olmadan başını Hazar'ın omzuna koydu. Dağhan yanında duran Gülcan'a bir şeyler sorarken, Mert saf bir sinirle duruyordu karşımda. Kendi aileme baktığımda herkes sakindi. Biz azcık tanıdıysak karımı yaptığı nedensiz değildi. Altından ne çıkarsa çıksın, kesin geçerli bir sebebi vardır. Kadir merdivenleri tek başına inerken bana çaktırmadan sigara içiyor demişti. Başımı tamam manasında salladıktan sonra Hazar ve Baran'a baktım. Onlar benden çok Mert'e kızmaya başladıkları için sakin durmaya çalışıyorlardı.
Sultan abla boş bardakları toplarken, konağa Meryemce girdi. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Elindekileri yanına gelen Avşin'e verirken sadece telefonunu vermemişti. Yanımıza gelerek elindeki telefonunu masaya bırakıp az önce Ali Reha'nın oturduğu yere oturdu. Mert abla dediğinde başını ona doğru çevirdiğinde merdivenlerden inen Ali Reha'yı görünce alt dudağının titrediğini fark ettim. Mert'e 'birazdan' dedikten sonra ayağa kalktı. Bir adım atmıştı ki dudaklarını okudum. ''Hoş geldin küçüğüm'' dediğinde gözlerine baktım. Meryemce'nin karşısında sanki Talha vardı, sanki minik asilerimiz, sanki Mina'mız varmış gibi şefkatle, merhametle hala onu fark etmeyen Ali Reha'ya bakıyordu.
Merdivenin son basamağına basan Ali Reha başını kaldırdığında Meryemceyi gördü. Bir anda olduğu yerde kaldığında hızla gözlerini kapadı. Ellerini yanında yumruk yapınca Meryemce derin bir nefes alıp ''ALİ'M'' dediğinde çocuk gözlerini açtı. Ali Reha'nın gözlerindeki o sertlik gitmiş, bütün duvarlarını yıkmış, beş yaşındaki çocuk gibi Meryemceye bakıyordu. Meryemce kollarını açtığında öyle hızla gelip sarılmıştı ki herkes bir anda öksürmüştü. Meryemce yüzünü boynuna saklamış ağlayan çocuğun saçlarını tek eliyle severken, diğer eliyle gözünden akan yaşları siliyordu. Ali Reha Meryemce'ye öyle sıkı sarılıyordu ki ben olayın ne olduğunu, durumun ne olduğunu anladım. Babama baktığımda, karşındaki manzaraya öyle garip bakıyordu ki yanına geçip sorasım gelmişti içimden.

Meryemce çocuktan biraz uzaklaşıp göz yaşlarını silerken, Ali Reha ağlayarak;

"Benim annem öldü abla, ben artık tamamen kimsesizim."

"Ben sana yetmez miyim küçüğüm"

"Ablam sen on cihana bedelsin"

"O zaman ağlamak yok oğlum"

"Tamam abla"

Meryemce, Ali Reha'yı kolundan tutarak yanımıza sedire oturttu. Meryemce de yanına oturduğunda Ali Reha başını Meryemcenin omzuna yaslayarak, alnını da çenesine yaslamıştı. Ben onlara bakarken Meryemce gür bir sesle Sultan ablayı çağırdığında hemen gelmişti. Meryemce ona tebessümle ağızını açmıştı ki;

"Karadeniz Ali'min odası hazır sen merak etme"

"Tamam abla. Ali Reha kalk Sultan ablayla odana git. Bir duş al gel kendini topla ben seni burada bekliyorum"

"Abla ben daha yatsıyı kılmadım zaten."

"Tamam kalk kıl gel"

Ali Reha yanından kalktığında Meryemce de onunla birlikte ayağa kalktı. Ali Reha bir adım atmıştı ki Meryemce adını söylediğinde arkasına döndü. Meryemce elini bir şey ister gibi uzatınca;

"Cüzdanım, telefonum ceketimin iç cebinde"

"Paket"

"Abla o kalsın"

"Tamam git, çantan nerede"

"Ekrem amca eminim odama koymuştur bile"

"Tamam hadi git"

Ali Reha yanımızdan ayrıldığında, Meryemce oturmadan ceketin cebinden telefonu ve cüzdanı çıkardı. Telefon kapalı olduğu için açmıştı. Onu masaya bıraktığında ekranda ki resim dikkatimi çekti. Meryemce yanaklarını şişirmiş sağ yanağından Mina, sol yanağında Ali Reha öpmüş ekrana gülüyordu. Telefonu elime alıp ekrana dikkatli baktığımda beyaz tülbentli bir kadın onlara gülerek bakıyordu. Telefonu masaya bıraktığımda, elindeki cüzdanla yanıma oturduğunda kucağında duran açık cüzdana baktım. İçinde sadece elli lira vardı. Meryemce cüzdanı tuttuğu elini yumruk yapmıştı ki Mert haddinden fazla yüksek bir sesle ;

"Abla "

Meryemce başını kaldırıp Mert'e baktığında kaşları çatıktı. Derin bir nefesle kendini toplayarak;

"Efendim Mert"

"Bu adam kim geldiği dakikadan beri ablam diyor zırt pırt. Mina dayı diyor"

Meryemce başını bana çevirip;

"Gördü mü Mina"

"Onu bekledi Meryemce hanım. Kızım çok güzel ağırladı malkoçoğlusunu"

"Kızım "

Mert ayağa kalkıp gür sesiyle tekrar abla dediğinde Meryemce başını ona çevirip;

"Otur yerine Mert"

"Oturmayacağım abla, kim bu adam kim. "

"Nevin Dalgan'ı hatırlıyor musun"

"Aaa şu adi"

"Mert ağızını topla sakın ağızından o laf çıkmasın. Ali Reha, Kemal aman çok muhterem babamızın sekreteri Nevin abladan olan oğlu, bizim en küçük kardeşimiz"

Mert ablasına doğru bir adıma attığında Dağhan da ayağa kalktı. Meryemce yavaşça elindeki cüzdanı bana uzatıp o da ayağa kalktı. Cüzdanı gömleğimin cebine koyduğumda Hazar yanıma biraz yanaştı. Başımı kaldırmıştım ki Dağhan'dan bu zamana kadar duymadığım ses tonu ve görmediğim yüz ifadesiyle;

"Saçmalama Meryemce bizim babamızın böyle bir çocuğu yok. O kadın babamıza iftira attı sende biliyorsun. O kadın babamızın adını kirletmek isteyen oyuncu bir kadındı. Sen ne kadar eminsin bizim kardeşimiz olduğuna"

Dağhan konuştukça Meryemce'ye doğru yürüyordu. Mert'de Dağhan'ı takip etmeye başlamıştı. Meryemce benden sadece iki adımlık uzaktaydı. Dağhan sinirle iki elini birden havaya kaldırdığında Hazar ayağa kalkıyordu ki Baran ve ben bileğinden tutarak oturttuk. Dağhan ellerini yüzüne sürerek;

"Sen delisin, kafayı yemişsin. Annenin nasıl hastanelik olduğunu hatırla. Meryemce bana böyle bir saçmalığa inandığını bana sakın söyleme"

Mert abisinin bir adım önüne çıkarak;

"Tabi ki benim saf, yufka yürekli ablam inanıyor buna. Bana bak abla herkesi sen kurtaramazsın. Her garibanı barındıran Meryemce, doktor hanım. Mina'yı sahiplendiğin gibi, o adamın kızını sahiplendiğin gibi bu çocuğu da manevi oğlun olarak mı alacaksın abla kendine gel. Babamızın ittiği, sahip çıkmadığı çocuğa sen mi sahip çıkacaksın. Serseri tipli it kopuk bir şey"

Meryemce önce Dağhan'a baktı sonra bakışlarını Mert'e çevirdi. Başını iki yana salladıktan sonra ağızını açmıştı ki masanın üzerinde telefon çalmaya başladı. Meryemce masadaki telefonu açıp kulağına koyduğunda gözleri Dağhan ve Mert'teydi.

"Efendim Hünkar"

".........."

"Geldi yanımda yatsıyı kılmak için odasına gitti"

".............

"Ben iyi gibi gördüm. Ameliyata gittim. Mustafa Hamza ağam karşıladı."

"............."

"Anladım. Her şey için sağ ol dostum."

"......................"

"Biliyorum senin içinde kıymetliydi ama artık maalesef"

"...................."

"Ne mi yapıyorum şimdi, Sorguya çekiliyorum hesap veriyorum. Dağhan'ın elinde silahı, Mert'in elinde copu eksik"

"...................."

"Yaşım kırka dayandı Hünkar. Hadi öp yeğenimi benim yerime "

"................"

"Tamam bir şey olursa haber veririm"

Meryemce telefonu masaya bırakıp, karşısında dimdik duran Dağhan ve Mert'e dönerek;

"Ben kendimdeyim, ben saf değilim Mert Ateş. Ali Reha Dalgan babadan öz kardeşimiz."

Dağhan sinirle;

"Meryemce ne halin varsa gör"

Dağhan konağın kenarına sinirle giderken, Mert ablasına doğru bir adım daha atarak;

"Ne kadar eminsin abla, hatırla o gece babamız annemize neler dedi. Sorsan babam ya, babamız o kadına zorla bizim evimizde sahip olmuş. Aklın alıyor mu? Bizim babamız onurlu gururlu koskoca Avukat Kemal ateş"

Dağhan oturduğu yerden gür bir sesle;

"Bu sefer Mert haklı. Bizim babamız ya bizim. Bu dediğin olmaz olamaz Meryemce."

Mert Dağhan'dan aldığı destekle;

"Bizim bu çocukla bir bağımız yok "

"Sizin yok bunu bende kabul ediyorum. O benim küçüğüm, siz onun hiç bir şeyisiniz"

"Abla sen evlendikten sonra yok yok sana o kazadan sonra bir şey oldu. Sen, sen ben seni tanıyamıyorum. O Davut meğer ne haklıymış. Sen kapıdaki adamın kızına annelik yapıyorsun, ne olduğu belli olmayan adama sarılıyorsun, kardeşim diyorsun"

"Mert kendine gel karşında ablan var. Pişman olacağın şeyler söylüyorsun"

"Ben kendimdeyim hem de hiç olmadığım kadar. Bu çocuk niye şimdi çıktı? Ateş holdingden hisse almak için mi? Ne kendi hakkımı, ne abimin nede Leyla'nın hakkını vermem. Bana bak Meryemce hanım ya kendine gel"

"Meryemce hanım, vay beee Meryemce hanım"

"Abla, ben öyle demek istemedim. "

"Ne demek istedin peki söyle bekliyorum. Ne demek istedin"

"Abla"

"Bana bak Mert boğaz dokuz boğumdur sekizi yutkunmak, biri de konuşmak için ona göre konuş"

"Abla onu bunu bilmem bu çocuk hayatımızda olmayacak duydun mu beni. "

"Mert söylesene kaç para var cüzdanında yüz lira, iki yüz, üç yüz söylesene oğlum. Kartlarının limiti kaç para beş bin, yedi bin, on, yirmi kaç para Mert kaç. Sana şuan şirketteki haklarını kim sağlıyor"

"Ben kendim, benim param benim hisselerim, benim malım"

Meryemce kısa bir an başını Mert'ten Dağhan'a çevirdi. Dağhan başını başka tarafa çevirince Meryemce tekrar başını Mert'e çevirmişti ki Mert bir adım daha yaklaşarak;

"Bak abla, canım benim sen şuan kalbinle, vicdanınla düşünüyorsun. Bu çocuk bizim değil, damarında bizim babamızın asil kanı dolaşmıyor. Abla babam kabul etmemiş onun olsa sahip çıkmaz mıydı"

"Bak Mert, Ali'nin öz çocuğu olduğunu bu kulaklarım duydu, bu gözlerim gördü. Baba, babam bizzat ofisinden kovdu Nevin ablayı. Hafta sonu bir pazar ben ofisi temizlerken, o bir dosya üzerinde çalışırken geldi Nevin abla kucağında altı aylık Ali'yle. Bab aman Kemal ateş sinirle oturduğu yerden kalkıp aynen söyle dedi ; 'Bana bak Nevin beş dakikalık zevkim için bu bebeği kabul etmeyeceğim. Benim evlatlarım var ve ben karımı çok seviyorum. Senin veya bu benim olan yaratık yüzünden karım üzülürse sonu sana fena patlar ' dedi. Sen bunları biliyor musun tabi ki bilmiyorsun. Bu konuyu veya kardeşimi daha fazla sana veya abine anlatmayacağım. Şimdi ikinize söylüyorum, Ali Reha buraya geldiğinde mümkünse ağızınızı açmayın. Daha fazla kırılsın üzülsün istemiyorum. Yarın akşam Cansel ile İtalya'ya gidecekler, yapabilirseniz dişinizi sıkın"

"Birde, birde mmmm buna yurtdışında mı bakacaksın. O kız yetmiyor gibi birde bu çocuk mu"

Meryemce kısa bir an gözlerini kapadı. Elleri yanında yumruk olmuş bir kaç derin nefesten sonra gözlerini açarak;

"Bakacağım Mert son nefesime kadar bakacağım. "

"Bakmayacaksın"

"Baksam ne olur Mert baksam ne olur"

"Eğer bakarsan"

"Evet Mert bakarsam eğer ne"

Mert sağ elini havaya hızla kaldırdığında ayağa kalkıp Meryemcenin arkasına geçip;

"Aklından bile geçirme aslanım. İlk yaptığında sessiz kalmam Meryemce hanımdan sebepti ama bir daha olursa"

"Mustafa abi farkında değil misin ablam git gide değişiyor. Sen nasıl izin veriyorsun böyle bir adama sarılmasına "

"Mert, o elini indir"

"Abi görmüyor musun"

"Mert elini aşağıya indir dedim"

Mert elini indirmemek için direnirken, bir adım atmıştım ki karnımda Meryemcenin elini hissettim. Elini karnımdan çekecekken omzumda hissettiğim elle sağıma baktım. Ali Reha Meryemcenin tebessümünü andıran bir tebessümle;

"Sen otur enişte ben bakacağım duruma "

Ali Reha ablasının yanına geçerek;

"Mert Ateş önce o elini indir öyle konuş."

"Defol karşımdan "

"Mert o elini indir sana dokunmak istemiyorum. Senin derdin benimle bence."

"Kapat ağızını"

"Bak Mert senin ablana karşı saygın, kalbinde bir sevgin yoksa benim yanımda duran ablama, dünyam dediğim kadına saygımda, sevgimde var. Sizleri bilmem ama benim için kıymetli bir insan Meryemce sultan. Şimdi birine vuracaksan o insan benim"

"Bana bak elimde kalırsın "

"Elinde kalırım öyle mi? elinde kalırım. Bana bak Mert, Kemal ateş'in şımarık oğlu. Elde kalmak öyle kolay olunmaz. Sen önce içindeki şımarık çocuğu büyüt, büyüt ki ablanın yanında ol. İçindeki kıskanç, hastalıklı bebeği büyüt karşıma çık elimde kalırsın de. Ablam kaç gece sen sıcak yatağında mışıl mışıl uyurken ablam parça parça olduğunu bu gözlerimle gördüm. Sen bayramlarda tatillerde gezerken ablam tek başına evde oturduğunu ben gördüm. Sen ablamın kurban bayramında ne yaptığını biliyor musun tabi ki bilmezsin. Sen o zamanlarda gezmekle meşguldün. Dağhan Selim bey kendi istekleriyle, sevdiği mesleği icra ederken, sen gençliğini yaşıyordun.
Şimdi senin ve abinin aklındaki soruları ben yanıtlayayım. Ben maalesef sizin erkek kardeşiniz, iyi ki ablamın paşasıyım. Ben daha altı aylık oğlunu kabul etmeyen Kemal ateş'in oğlu, sekiz yaşında kış ayında damı akan buz gibi eve giren Meryemce Allaha şükür artık Alibeyoğlunun ciğer parçasıyım. Şimdi böyle bir insan olmamı sağlayan, beni okutan, yetiştiren, ahlak, edepli adam gibi adamsam tek hazinem dünyam saydığım Meryemce Alibeyoğlunun kardeşi olduğum içindir. Sana bir sorum var Mert ateş, sana soruyorum çünkü kırk yaşına gelmiş olsa da aslında babasıyla veya sizinle pek zaman geçirmeyen Dağhan beye bir sorum olmaz. Dağhan bey hep uzakta olmasına rağmen Kemal ateşin en kıymetlisiydi. Aslan oğlu Dağhan, yakışıklı oğlu Mert. "

"Ne soracaksan sor ne kıvırıyorsun"

"Sen hiç soğuk havada yalın ayak mendil sattın mı? Sen hiç milletin ayakkabılarını boyayıp, parasını istediğin için dayak yedin mi? Ben senin baban yüzünden altı yaşımda sadece kuru ekmek için mendil sattım. Annem iyileşsin diye her işi yaptım. Günlerce aç yattım aç. Sizin kıymetli anneniz sizin için abisine gidip yediği tavuğun kemiklerini size getirdi mi? Siz ilk ne zaman dumanı üzerinde sıcak ekmek yediniz hatırlar mısınız veya sıcak evde sıcak yemekler yediğinizi, ben hatırlıyorum. Ben sekiz yaşında orospunun piçi diyerek hiç bir zaman beni ne aralarına ne de oyunlarına almayan çocukları evin kırık camından izlerken, mahalleye gelen siyah Bmw araba ile hayatımın değişeceğini bilmezdim. Siyah o arabanın içinden yeşil boydan elbisesiyle bir melek indi. Ağır adımlarla bizim eve doğru yürürken, annem birden ağlamaya başladı. Ben anneme bakarken, kapıdan annemin ismi söylenince hemen gittim. Evimizin pis kirli salonunda uzun boyuyla duruyordu. Elini yanağıma koyup yüzümü sevdikten sonra içeriye girdi. O gün o buz gibi evi ısıtan da, benim karnıma sıcak yemeğin girmesini sağlayanda ablamdı. Şimdi ablamın tırnağına zarar gelse canım yanar benim. Şimdi senin merak ettiğini söyleyeyim. Ne malınızda ne mülkünüzde gözüm var. Ben bir tek ablamın sevgisini istiyorum"

"Mal da mülkte gözüm yok diyorsun fakat o paralarla bu zamana gelmiş ve okumuşsun"

"Sana öyle geliyor Mert ateş, Ben ablamın alnının teri, kanlı parasıyla okudum ve büyüdüm. Sen ablamı çok ama çok basit görüyorsun. Ablamın sen mutlu ol, sen üzülme, senin canına zarar gelmesin, sen hiç bir şeyden geri kalma diye nelerden vazgeçtiğini, neler yaptığını bilsen hala havada duran elini değil kaldırmak, ayaklarına kapanır yalvarırsın. "

Mert kısa bir an gözünü kapatıp, açmıştı. Kaşlarını çatarak kısa bir an Ali Reha'ya baktıktan sonra nasıl olduğunu anlamadan sert bir tokat atmıştı. Ben Mert'e kilitlendiğim için tokatın kimin yüzüne indiğini sonradan fark ettim. Dudağının kenarından kan akan Meryemce sol eliyle Ali Reha'yı tutarken, Mert'e dönerek;

"Mert bu iki oldu. Sen haddinden fazla büyümüşsün oğlum"

Ayağa kalktığımda Dağhan Mert'in yanına geldi. Benim kolumu babam, Hazar'ın ve Devran'ın kolunu amcam, Baran'ın kolunu Serdar tutuyordu. Babamın elinden kolumu kurtardığımda, Dağhan Mert'in omzunu sıkarak;

"Seni gebertirim. Bu iki oldu ne yaptığını sanıyorsun"

Mert ablasına doğru bir adım atmak isterken, Meryemce elini havaya kaldırıp onu durdurdu. Kaşlarını çatarak;

"Mert sen bana diyorsun ya çok değiştin diye dön kendine bak"

"Abla, abla ben sana değil ona vuracaktım. O, o"

"Ben veya o ne fark eder. Sen git gide Kemal Ateş'e benziyorsun. Ne mutlu sana babanın kopyası olacaksın"

"Abla babam bize hiç el kaldırmadı."

"Mert"

"Tamam abla, köydeki senin yani benim suçumdu ama babam bizi çok severdi."

"Tamam kes sesini ve otur yerine "

Dağhan, Mert'i çekerek sedire götürürken, Ali Reha parmağıyla, Meryemcenin dudağının kenarını siliyordu. Meryemce kaşlarını çatarak;

"Sende beni bırak git dışarıya"

"Abla"

"Ali Reha"

"Tamam abla"

Ali Reha başı önünde kapıya doğru adım atmaya başladığında, Meryemce odamıza doğru giderken;

"Leyla bir peçete getirsene"

"Kahve yapayım mı"

"Yapsana çok iyi olur kızım"

"Tamam abla"

Leyla'nın içten abla demesiyle hepimiz ona bakmıştık. Leyla mutfak tarafına giderken Meryemce annemlere dönerek;

"Annem, hadi sizde geçin yatın saat baya geç oldu. Kader, Nisa size de bu kadar gerilim yeter, tabi gülümcan sana da hadi "

Annemler başını salladığında hanımların hepsi ayağa kalkmıştı. Meryemce odamıza girdiğinde annemler iyi geceler diyerek yanımızdan ayrılmışlardı. Avluda göz gezdirdiğimde sedirde tek başına oturan Avşin dikkatimi çekti. Gözü bizim oda tarafında öylece oturuyordu. Leyla herkese kahve yapmış yanımıza geldiğinde;

"Sende git yat Leyla"

"Yok abi iyiyim ben"

"Tamam kızım"

Leyla, Avşin'in yanına elinde iki bardak sütle gitti. Leyla, Avşin'in yanına oturduğunda bizim odanın kapısı kapandı. Meryemce ağır adımlarla yanımıza geldiğinde yavaşça yanıma oturdu. Sağ yanağındaki kızarık koyu bir ton almaya başladığında, sabır çekiyordum. Meryemceye saygım olmasa Mert şuan ne halde olurdu Allah bilir.
Meryemce kahvesinden bir yudum alarak masanın üzerine koyduğu telefonda rehbere girdi. İsimleri hızlı hızlı geçerek s harfinde durdu. Serdar Hünkar yazılı birini hoperlörden aramıştı. Bir iki çalmıştı ki gür bir ses;

"Meryemce kızım"

"Abi bu saatte rahatsız ettim ama"

"Yok kızım ne rahatsızlığı senin ayrıcalığın var. Her zaman, istediğin saatte arayabilirsin"

"Sağ ol abi Allah razı olsun. Nasılsın diyeyim önce"

"İyiyim torun seviyorum kızım. Nazlı hanım geldi bir kaç saatliğine babasının bir işi varmış. "

"Anladım abi, halasının yerine de öp abi"

"Öperim kızım. Hadi söyle hayırdır bu saatte "

"Abi sende ki dilekçem var ya hani, ona tarih at ve delilleri çıkar abi. Mahkemey-"

"Hakim Seymen üngör mü görsün"

"Evet abi. Ben İstanbul'a gelmek istemiyorum"

"Bekle Meryemce "

Meryemce kahvesini bitirerek fincanı Leyla'ya gösterdiğinde, Leyla hemen ayağa kalktı. Fincanı elinden alıp mutfak tarafına giderken, telefonda bir arama sesi duyulmaya başladı. Kısa zaman sonra konuşma konferans konuşmaya döndü. Hafif bir öksürükten sonra;

"Bu saatte Meryemce sen ve ben bir konuşmadaysak sayın savcım, Meryemce kızım bana ne söyleyeceksin"

"Seymen abi kulaklarını aç iyi dinle; Aziz Dalgan ve babası İsmet Dalgan kasıtlı, bilerek ve isteyerek Avukat Kemal Ateş'i ve karısı Selma ateşi öldürmüştür. Bu olayda İsmet beyin kızı Nevin Dalganın hiç bir ortaklığı yoktur."

"Tamam Meryemce, sen gelmeyeceksin dimi buraya"

"Yok Seymen abi, Serdar abim göz kulak olacaktır"

"Avukatın"

"Nedret bey gelecek yarın yanına"

"Tamam kızım. Kendine dikkat et"

"Olur abi "

Konuşma teke döndüğünde;

"Meryemce benden bir şey istiyor musun"

"Yok abi Allah razı olsun"

"Cümlemizden kızım. Unutma sen benim ilk kızımsın "

"Biliyorum abi sağ ol"

Meryemce telefonu kapadığında Mert ve Dağhan aynı anda ''kazada ölmediler mi?'' dediklerinde Meryemce gür sesiyle başını kaldırırken;

"Hayır değildi. Kurcalamayın olayı. Babanızın ve annenizin katilleri ömürlerini hapishanede geçirecekler. Siz de hala bilmeyeceksiniz. O adamlar sessiz sedasız içeriye girecekler."

Dağhan hızla ayağa kalkıp;

"Sen böyle bir şeyi nasıl saklarsın"

"Senin mesleğin yüzünden dayım engelledi, Mert'in de ileride bu olayla uğraşmasın diye yeterli oldu mu cevabım"

"Meryemce "

"Efendim Dağhan söyle"

"Sana ne diyeyim ben "

"Bir şey deme bana sakın, senden ricam yada boş ver"

Dağhan ayağa kalktığında, Mert'te ayağa kalktı. Ablasına doğru bir adım attığında;

"Mert git yat sakın yanıma gelme"

"Abla"

"Mert git dedim sana "

Dağhan Mert'in kolundan çekerek merdivenlere götürürken, konağın kapısından içeriye Ali Reha girdi. Elindeki paketi ve çakmağı hızla cebine koymuştu. Biraz hızla yanımıza yanaşıp Meryemcenin arkasından boynuna sarılıp çenesini Meryemcenin omzuna koyarak;

"Ben sana dedim beni bilmesinler. Bak seni nasıl yordular, bak seni nasıl üzdüler ablam. Onlar senin kıymetini hiç bir zaman bilmeyecekler ablam. Bak onları sana kötülemiyorum biri abin biri kardeşin ama abla sen çok yoruldun. "

"Ali Reha"

"Ablam, neşem, gözümün nuru, yol göstericim. Babam, annem, ablam. "

Meryemce elini yukarıya kaldırıp Ali Reha'nın yanağının üzerine koyduğunda Babam;

"Meryemcem"

"Babam, amcam kurban olayım bana öyle bakmayın"

"Tamam kızım, sadece senin bir baban olduğunu unutma tamam mı"

"Unutmam babam, unutmam "

Babam ve amcam ayağa kalktığında Ali Reha doğruldu. Babam ve amcama başıyla iyi geceler dediğinde babam Ali Reha'nın başını okşadı. Babamlar merdivenleri çıkarken, Kadir ve Serdar ayağa kalktılar. Kadir kaşları çatık;

"Meryemce yengem, bizim için paha biçilmez kadın üzülme"

Meryemce başını salladığında, Kadir ve Serdar da başıyla iyi geceler dileyerek yanımızdan ayrıldılar. Diğer sedirlerde oturan Avşin ve Leyla'yı yanımıza çağırdım. Leyla, Hazar'ın yanına oturduğunda, Devran ayağa kalktı. Meryemce'nin yanına geçti. Meryemcenin dizleri önüne diz çökerek;

"Meryemce, meleğim kıymetlim, herşeyim"

"Niye böyle oluyor Devran"

"Onlar şu arkada duran delikanlının dediği gibi senin kıymetini bilmiyorlar bence. Seni tam tanımıyorlar benimde bu gece anladım kadarıyla benimde tanımadığım gibi. Mert, Mert"

"Ne Mert Devran"

"Meryemce, Mert senin onun olduğunu idda ediyor"

"Tamam Devran"

"Meryemcem"

"Devran konuşmak istemiyorum ama sen benim küçücüğümle tanışabilirsin"

"Ali bey azcık sabretsin ben bu gece bir alışayım. Karşı değilim hoşuma gitti. Fıstığım bu çocuk hepimizden daha çok sana benziyor, ne Dağhan ne Mert ne de ben. Bu senin kopyan gibi"

"Hadi Avşin al git bu özel gıcığı ay harekatı"

Devran Meryemcenin başının üzerini öpüp Avşin'le yanımızdan uzaklaştı. Onlar yukarıya çıkarken, Meryemce ayağa kalktı. Ona baktığımda çocuklara bakıp geleceğim demişti. Ali Reha Meryemcenin yerine oturup;

"Enişte ben özür dilerim. Herkese keyifsiz bir gece yaşattım. En önemlisi ablamın benim yüzünden ilk defa canı yandı"

"Seninle bir alakası yok oğlum bizim hiç bir gecemiz normal değil ki. Bir günümüz sakin olaysız geçmez hep bir aksiyon var bizde. Mesela geçenlerde konağı kurşunladılar"

Ali gözlerini kocaman açarak bana bakınca;

"Anlat bakalım Ali Reha "

"Ne anlatayım enişte gördün, duydun."

Ben başımı sallarken, Hazar cebinden sigara paketini çıkarıp bize uzattığında başımla hayır dedim. Leyla hiç istifini bozmadan dururken, Baran alıp yakmıştı. Hazar, Ali'ye uzattığında görmemiş gibi yapmıştı. Hazar gülerek bir sigara alıp yaktıktan sonra;

"Ali sen ikisine karşısın hatta belli ki nefret ediyorsun, neden ablana öyle değilsin"

"Nefrette bir duygudur şey hım"

"Hazar"

"Nefrette bir duygudur Hazar abi, ben onlara hiç bir şey hissetmiyorum. Ablama niye karşı değilim veya sinirli değilim. Ben ablamın neler yaptığını gördüm bizim için. Mert çok yalan konuşuyor. Ablamda biliyordu Mert'in beni bildiğini fakat bilmiyormuş gibi yaptı. Ablam ona bir konuda hak veriyor o da kabul etmemesi normal diyor ama Mert nasıl desem neyse ben on beş yaşıma kadar ablamı annemin bir dostu sanıyordum. On beşimde annemin bir dostuyla konuşmasında duydum gerçekleri. O akşam biliyordum ablam gelecekti. Ablam geldiğinde ağızıma geleni saydım. Ablama iki elimi birden kaldırdığımda ablam gözlerime bakarak; 'Bana ne kadar vursan da ben senin ablanım ve seni çok seviyorum. Kemal ateş sahip çıkmamış olabilir ama ben varım. Özür dilerim sekiz sene yanında olamadığım için ' dedi. Aslında o iki elimi bir anda kaldırmam vurmak için değil sıkıca sarılmak içindi enişte. Benim ablam her şeyim. Bu yaşıma kadar her istediğimde, her ona ihtiyacım olduğunda ama geldi, ama birilerini gönderdi. Ben ablamı hep geceleri görürdüm yada hafta sonları, ne görmeler ama. Enişte hiç merak ettin mi düğününüze niye hiç onun arkadaşları dostları gelmedi."

"Aslında evet ne Gülcan, ne Leyla evet evet Leyla sen niye yoktun bu kadar ablan gibi görüyordun"

"Çünkü o zaman Meryemce bizi istemedi. O zaman zorla verilen bir kadın olarak görünüyordu. Gülcan yurt dışında eğitimdeydi."

"Meryemce beni seviyordu"

"Evet seviyordu hatta aşıktı ama o zorla verilen gelin diye duyulsun istenmedi. Meryemceyi sana veren Dağhan beydi abi"

"Leyla sen yani"

Ali Reha elini kolumun üzerine koyarak;

"Eniştem, şimdi öyle bir durum yok. Siz evlenmeden önce bu Kartal iti ablamı vurduğunda hastaneden çıktıktan sonra ablam benim ilk gördüğüm ablam olmaya karar vermişti. Önce Çınar abime sonra Hünkar abime kendi gelinlikli resmini yolladı. Benim her şeyden hep haberim vardı. Eniştem, Gülcan hanım, Dağhan veya Mert onlar ablamın kardeşleri onları çok sever ve ayrı tutar hatta ölüme bile gider. Fakat bir gerçek var ki Leyla abla beni bilmez ama ablamın gizli ailesi bizdik. Öyle yani ablam siyah kaplı kalın bir kitap sayfalarını yavaş yavaş isteyerek açar. Kara kutu gibidir aslında onu okuyacak olanda onu çözebilecek kişidir."

Ali Reha'nın dediklerini düşünüyordum. Meryemce bana içini açıyordu yavaş yavaş, bendim onu okuyacak olan. Başımı sallarken Hazar gülerek;

"Ali Reha, kal burada "

"Yok Hazar abi ben gideceğim"

"Kal bence aslanım"

Ali Reha bu zamana kadar konuşmayan Baran'a garip baktıktan sonra;

"Kalamam Baran abi, o Mert ablamın burnundan getirir"

"Sen benim adımı nereden biliyorsun"

"Sende benim gibi sert bakıp yumuşak kalpliymişsin öyle dedi ablam senin için. Birde ben senin yüzünden ablamdan bir kere güzel bir kalay yedim"

"Ne zaman"

"Sen Mert'in başına silah dayamışsın. Bende oh iyi yapmış aslan abim, belki aklını başına alır dedim ve güzel bir kalay yedim Baran abi seni unutmam. "

Hazar ve Baran kahkaha attığında, ben içimden gülmüştüm. Hazar kendini toplayarak;

"Gitme, ben Leyla ile evleneceğim bizimle kal. Leyla'ya kardeşmişsin bilmeden bende kayınço yok Azrail ağamda çok var. Sen bizimle kal. Bak kalırsan sana söz hafta sonu kumamı bizim konağa alacağım"

"Kuman"

"Mustafa ağa benim ilk aşkım, bu durumda ablan kumam oluyor"

Ali Reha tebessümle bana bakınca;

"Kaça kadar okudun Ali Reha"

"Benim okul geçen sene bitti enişte. Bilgisayar mühendisiyim. Lisede birinciydim, ablama sordum doktorluk okuyayım mı diye hayır dedi canın ne istiyorsan onu okuyacaksın dedi. Bende bilgisayar mühendisi oldum"

Karşımdaki yaşından beklenmeyecek şekilde olgun, akıllı, kalbi ve ruhu büyük çocuğa baktım kısa bir an. Meryemceden başka kimsesi kalmayan çocuğa. Ben Meryemcenin babasıyla gurur duyarken aslında Meryemceyle gurur duymam lazımmış yetiştirme konusunda. Adamın belli yaşa getirdiği adamın içinden saçma sapan biri çıkmaya başlarken, Meryemcenin yetiştirdiği çocuklar birer pırlanta. Mina'm, Cansel ve Ali Reha........

Elimi dayanamayıp kuzguni siyah saçlarını karıştırarak sevdiğimde, gözlerimin içine baktı. Gözleri bana birini hatırlatıyor fakat bir türlü çıkaramıyordum. Derin bir nefes almıştım ki Ali Reha;

"Enişte ne yaptın ya, ben zaten biliyordum artık öksüz olduğumu"

"Nasıl yani Ali"

"Efendimiz öksüzün saçını karıştırarak, yetimin başını aşağıya doğru severmiş. "

"Oğlum Ali ben sana ne diyeyim şimdi"

"Bir şey deme enişte sevebilirsin. Ablam ve annemden sonra ilk sen sevdin başımı"

Ben Ali'nin saçını biraz daha sevdiğimde Leyla;

"Biz seninle bir iki defa Meryemcenin odasında karşılaştık. Meryemceye seni sorduğumda sadece kıymetlim diyordu senin için"

"Ben hiç istemedim benden sebep üzülsün Leyla abla"

"Anladım Ali"

Ali, Leyla'ya tebessüm ettikten sonra etrafa baktı. Bir şeyden emin olduğunda elini cebine atmıştı ki kapı kapanma sesi geldi. Elini çekip bizim odanın olduğu tarafa baktığında Meryemcenin geldiğini anlamıştım. Meryemce yanımıza geldiğinde oturmadan elini Ali'nin karnına koydu. Midesine eliyle baskı uyguladığında Ali Reha başını eğmişti. Meryemce sağ elini Ali'nin ensesine koyarak sıkmaya başladığında;

"Ne zamandır sadece kahve ile yaşam sürdürüyorsun"

"Abla"

"Aliiii"

"Dört gündür abla. En son hastane kantininde yanımda Çınar abi eli ensemde, Yasin abi ve Kerem abim karşımda tost yedim."

"Çınar yanında mıydı senin"

"Annemin son nefesinde yanımda Çınar abim vardı. O olmasaydı her halde şey"

"Nereyi dağıtacaktın"

"Her şeyi abla, her yeri"

"Anladım oğlum hadi sana ve buradakilere kaşarlı menemen yapayım"

Hepimiz Meryemcenin dediğine baktık. Hazar hafif öksürüp;

"Sen hala bir şey yemedin mi kaynanam"

"Sabah yediğim kahvaltıyla duruyorum abi damat kumam. Abi yok ya biz kuma daha iyiyiz"

"Bence de kumam"

Hepimiz ayağa kalktığımızda Ali Reha meryemcenin yanına yanaşıp kulağına bir şey dediğinde Meryemce başını evet manasında sallamıştı. Hep birlikte mutfağa geçtiğimizde Leyla daha önce yemiş olacak ki acısını biraz fazla koy bence demişti. Meryemce siz oturun dediğinde hepimiz masaya oturduk. Güzel karım arkasını bize dönerek iş yapmaya başladığında Ali Reha kısa bir an ablasına bakıp ayağa kalktı. Bileğini tutunca;

"Ben bir sigara içeyim enişte "

"Burada iç yanımızda"

"Enişte sen babanın yanında hiç sigara içiyor musun"

"Çok nadir genelde yok diye bilirim"

"İşte bende babam gibi gördüğüm insanın yanında sigara içmiyorum. Şurada ablam olmasa sizinle içerim ama ablam varsa asla"

Ali Reha mutfaktan çıktığında Meryemce yüzünü bize döndü. Ufak çaydanlığa çay demlerken göz göze geldik. Ne kadar isterdim şuan sadece Mustafa Hamza olmayı. Normal bir işte çalışıp akşam evime gelseydim. Kıt kanaat yaşayıp mutlu olsaydık. Allahım şuanda çok mutluyum çok şükür ama Meryemcem, karım.

Meryemce transa girmiş gibi bir şeyler yaparken, Hazar, Leyla'ya yardım etsene dediğinde Leyla;

"Vallahi canımı sokakta bulmadım"

"Nasıl yani merinos"

"Meryemce masa kurarken veya mutfakta bir şey yaparken o yardım et dememiş, ona yardım etmemiz yasak. Ah onun nasıl biri olduğunu gerçekten bilmiyorsunuz. Onun için bazı şeyler çok önemli. Ramazan ayında nöbet kabul etmez, ben Gülcan, Mert ve Mina sahura kadar uyurduk o sahura kadar kuran okur, namaz kılardı. Sahurda tek tek hepimizi severek uyandırırdı. O en son Mert'e gittiğinde ben ve Gülcan mutfağa inerdik o gelene kadar Gülcan çayları koyardı, ben kahvesini yapardım. Biz karnımızı doyururduk o öyle yerdi. Biz masada yer kalkardık. O masayı kaldırır mutfağı toplar, hepimize serin sularımızı verip odasına geçerdi. Meryemce, aslında size bir şey diyeyim mi Hazar'ım"

"Söyle gönlüm"

"Meryemce'nin kıymetini ben dahil hiç birimiz bilmiyoruz. Siz iyice sinir etmek değil amacım ama Mert neyse"

Ağızımı açmıştım ki Ali Reha yanımıza geldi. Yerine oturduğunda Meryemce masayı hazırlamaya başladı. Her şey tam olduğunda çaylarımızı önümüze koydu. Yanıma oturduğunda hepimiz tavaya elimizi daldırdığımızda Meryemce sadece çayını içiyordu. Ekmeğe azcık menemen alarak Meryemce'ye uzattığımda başını hayır manasında salladı. Kolumu omzuna atarak kendime çektim. Meryemce başını göğsüme koyduğunda içine çektiği derin nefesi ben duymuştum. İçimden yalvardım sakın ağlamasın diye. Meryemce şuan göğsümde ağlarsa hiç iyi olmaz.
Başını öpüp kulağına eğilerek;

"Zifiri karanlığına sevdalı olduğum kadın. Bana söylesene ne yükler var sırtında ne dertler, neler saklıyorsun"

Meryemce, göğsümde başını kaldırıp gözlerime baktığında o gözler sus diyordu, sorma diyordu. Kucağındaki elini tuttuğumda başını Ali'ye çevirdi. Ali ablasına kısa bir an baktığında Meryemce;

"Çıkar ağızındaki baklayı"

"Abla ben dışarıya çıkmak istiyorum. Sabaha kadar dolaşmak, sabah namazını burada şey varmış Kasımiye medresesi varmış orada kılmak istiyorum"

"Tek gezemezsin burada. İnan oğlum gece gece karakolda gezemem"

Baran, Hazar ile üçümüz aynı anda 'beraber gideriz' dediğimizde Meryemce bize tebessümle baktı. Leyla birden ''bunlara eğlence çıktı'' dediğinde iyice gülmüştük. Meryemce, Ali Reha'nın saçını severken;

"Ali Reha dinliyorum"

"Abla "

"Hadi söyle"

"Bak "

"Ali"

"Abla Mert'i geçen gece Hande akça'nın evinden çıkarken görmüşler. Bizim Barut var ya Hande'nin abisinin oğlu o dedi. "

"Ne dedi"

"Abla Mert senin için diyormuş ki ablam az kaldı İstanbul'a dönecek. Kocası her şeyini kısıtladı. Özgürlüğünü elinden aldı. İkizler doğduktan sonra hepten ev hanımı oldu. Ablam böyle şeye gelmez. İstanbul'a gelecek tası tarağı toplayarak. O kadar ki ablam kocası ve çocukları yüzünden benimle bile ilgilenmiyor demiş. Abla yetmedi mi artık? Senin gözünde görmüyor mutluluğunu abla, varsa yoksa kendi abla. Kendi menfaatleri uğruna yapmayacağı yok. Abla Devran beyin dediği doğru. Mert bir tek onu sevmeni, hayatının odak noktası onu yapmanı istiyor eskisi gibi"

Meryemce, Ali Reha'ya bakarken, o hızla yerinden kalkarak ellerini ablasının yanaklarına koyup;

"Ablam ben onun yüzünden seni bir kere daha parça parça olmuş görürsem artık durmam. Yeter ya bırak. Senin ailen artık yanındaki adam farkındasın dimi? senin duan kabul olmuş, bak etrafına. Ablam kurban olayım bırak onları. Abla, Mert seni tekrar yıkacak ve sen bunun altından kalkamazsın demiyorum elbet ustaca kalkarsın fakat şunu unutma o seni düşünmüyor. Ne de olsa ablam var toplar diyor ablam"

Meryemce başını önüne eğince, Hazar ve Baran'a baktım. Hepsi Kilitlenmiş şekilde Ali Reha'ya bakıyorlardı. Hafif öksürüp;

"Hadi kalkın. Leyla kızım sen odana doğru yatmaya, Hazar, Baran sizde gidin hazırlanın. Hazar, Bedoyu ara oda gelsin. "

Hazar, Leyla'nın elinden tutarak mutfaktan çıkarken, Baran 'da onları takip ediyordu. Mutfakta Ali, Meryemce ve ben varken ayağa kalktım. Meryemce'nin elinden tutarak kaldırdım. Kollarımın arasına alarak şakağını bastırarak öptüm. Ali bize bakarken;

"Bak oğlum şunu unutma ve emin ol. Ne ablan beni, nede ben ablanı bırakmam, ecel gelip bulursa o zaman ayrılırız. Bak Ali gün gelir bu kollarımın arasındaki gül kokulu hanım için, gözünden düşecek göz yaşı için kimseyi gözüm görmez. Ben şuan susuyorsam veya bazı şeyleri görmemezlikten geliyorsam bil ki ablana olan saygımdan, sevgimden anladın mı"

Ali başını önüne eğerek;

"Anladım enişte, neyse ben avluya geçeyim. "

Ali hızlı olmaya çalışarak, mutfaktan çıktığında, Meryemceyi daha sıkı sardım. Meryemce derin bir nefes çekmişti ki kendimden uzaklaştırdım. Ellerimi yanaklarına koyarak gözlerine bakıp;

"Bak Meryemce bu diyeceklerimi sana ilk ve son defa diyeceğim. Can kulağınla beni iyi dinle. Mert bir kere daha sana vurursa artık azrail ağa olurum bunu unutma. Meryemce senin yıpranmanı, üzülmeni istemiyorum. Ben seni öyle bir seviyorum ki şuan bana desen ki neyse Meryemce'm karım geçen akşam dediğin gibi ben senin yıkılmanı beklemem. Bu gece Dağhan'ın hele de Mert'in davranışları hiç ama hiç hoşuma gitmedi. Benim ilk gördüğüm adamlar değil bunlar. Meryemce bak ben"

Meryemce'nin gözlerinin akları kızarmaya başladığında sıkıca göğsüme çektim. Meryemce öyle dururken, karımın şakağına minik minik buseler konduruyordum. Meryemce elini şah damarıma koyduğunda;

"Mert'le konuş Meryemce, ben konuşursam hiç düzgün konuşmam."

Meryemce başı göğsümde tamam der gibi başını sallamıştı. Şakağını bastırarak öpüp bir şey demeden mutfaktan çıktım. Avlunun ortasında Baran, Hazar ve Ali Reha duruyordu. Ali Reha mutfağa doğru giderken;

"Nereye Ali"

"Ablamdan cüzdanımı ve telefonumu alacağım"

"İkisi de bende hadi yürü gidelim"

Ali Reha yanıma geldiğinde kolumun altına aldım. Dördümüz konağın kapısına çıktığımızda Eren'in geçici getirdiği arabayı gören Ali Reha;

"Arabadan anlıyorsun enişte"

"Ablanın arabası yerine geldi Ali. Bende severim hızlı arabaları"

"Bende severim enişte. Ablam bana ehliyet alma konusunda çok düşündü."

"Hadi bin arabaya, delikanlı bin. Hazar, Baran geçen gün dediğimi hatırlıyor musunuz"

Baran ve Hazar başlarını gülerek sallarken, Ali reha;

"Ne demiştin enişte"

"Yirmili yaşlarda kardeşim yok Allahtan elimde kalırdı dedim Ali"

"Bende yirmi dört yaşımda olduğuma göre anladım ve arabaya biniyorum"

Ali Reha arkaya geçip oturduğunda, Baran ve Hazar'da bindi. Direksiyona geçmiştim ki Ekrem abi yanımıza geldi.

"Konak sende abi sabah namazından sonra geleceğim"

"Tamam beyim içeride karadeniz, dışarıda ben aklın kalmasın"

......................................................

MERYEMCE...

Mustafa bir şey demeden mutfaktan çıkınca, yavaşça masayı toplamaya başladım. Kafamın içi karma karışık bulaşıkları makinaya koyarken içeriye Ekrem abi girdi. Yüzüme biraz baktıktan sonra;

"İyi misin kızım"

"Bilmiyorum ki abi "

"Meryemce güzel kardeşim, kızım, gözlerin o zaman ki gibi beyazların kızarmaya başlamış iyi misin"

"İyiyim abi"

"Meryemce sırtını kocana daya kızım yoruldun artık. Bırak Mert ile enişte olarak beyim ilgilensin"

"Ekrem abi ben aradan çekilirsem Mustafa Mert'i çiğ çiğ yer ve ben bunu şuan kaldıramam"

"Ne zaman kaldıracaksın Mert sırtına dördüncü bıçağı geçirdiğinde mi? Meryemce ben bu gözlerimle gördüm senin "

"Abi tamam "

"Meryemce biraz daha onun kulağını çekmezsen, seni dinlemez beyime, Devran'a ve Dağhan'a anlatırım yaptıklarını. Üç defa yaptıklarını af ettin, ettiklerini sinene çektin ama yeter kızım sende can taşıyorsun"

"Tamam dedim Ekrem abi"

"Tamam kızım, buna da peki. Meryemce farkındayım abla olarak sahip çıkıyorsun ama yapma"

Ekrem abi mutfaktan çıktığında yarım kalan işini bitirip mutfak avlusuna çıktığımda Mert'le karşılaştık. Mert elini yüzüme koyarak;

"Abla özür dilerim, ben bir an kendimi kaybettim. O, o çok fazla ileri gitti. "

"Mert baş başayken sana bir şey soracağım. "

"Sor ablam, karam"

"Benden gizlediğin bir şey yok değil mi?"

"Yok abla ne olabilir ki. Ben seni ancak gururlandırırım biliyorsun"

"Biliyorum Mert"

"Abla beni af ettin mi?"

"Mert, bu ara kocamın, eniştenin gözüne çok batıyorsun. Ayağını denk al, ben artık size değil en çok Mustafa Hamza'ya aitim. "

"Nasıl ona aitsin abla, sen özgür bir kadınsın. Babama dikleniyordun, şimdi kocana boyun mu eğeceksin"

"Kocama boyun eğmiyorum, benim ona karşı olan sorumluluklarımı yerine getiriyorum"

"Abla"

"Mert git yat sabahta mümkünse kahvaltıda da ne laf sok Reha'ya ne de bir şey yap. O eminim seni ve Dağhan'ı görmemezlikten gelecek sende öyle yap"

"Doğru akşam o gidecek"

"Hayatımdan gitmiyor, ülke değiştiriyor"

Mert bir şey demeden yanımdan mutfağa geçtiğinde ağır ağır odama yürümeye başladım. Odamın kapısını açarak yavaşça içeriye girdim. Kızım yatakta başı benim yastığımda, kucağında babasının yastığı uyurken, oğullarım mırıldanarak uyuyordu. Gerçek hazinelerimin kokularını derin nefesle içime çekip telefonumu elime alarak kütüphaneye geçtim. Mustafa'nın siyah berjerine oturup ayaklarımı yanıma kıvırdım. Telefonumun hızlı aramalar sırasında ikinci sırada olan numarayı aradım. Biraz bekledikten sonra;

"Efendim Lilyumum"

"Nasılsın "

"İyiyim lilyum prenses, sen iyi değilsin galiba"

"Çınar"

"Canım"

"Ben çok yoruldum. Ben"

"Meryemce hemen beni görüntülü arıyorsun "

Telefonu kapatıp görüntülü aradığımda neredeyse çalmadan açıldı. Çınar kaşları çatık;

"Gözlerin kanlanmaya başlamış, sen tansiyonuna baktın mı? Senin yanağına ne oldu"

"Yavaş kurban olayım, yavaş"

"Kocan nerede"

"Ali Reha, Hazar abim, Baran abim galiba Bedirhan abimle dışarıya çıktılar"

"Koruma göndereyim mi yanlarına "

"Ne o kocamı mı koruyacaksın"

"Ne yapayım sana sahip çıkan bir tek onlar"

"Hadi ama Çınar "

"Meryemce yanağına ne oldu"

"Mert tokat attı"

"Ne hakla"

"Yasin yanında mı"

"Aşağıdalar, ben etrafa bakıyordum"

"Çağırsana"

"Tamam "

Çınar gür sesiyle aşağıya bağırdığında, kısa zaman sonra Pars ve Yasin içeriye girdi. İkisi beni görünce ilk Pars;

"Sen bir olduğun ortamın bir ışığını yaksana"

"Pars uzatma, Yasin neler dönüyor"

"O kardeşinin parmaklarını kıracağım Meryemce. Kocan saygı duyuyor sana ama ben "

"Yasin tamam anlat "

"Mert, Hande akça dan para almış yarım milyon neredeyse. Kadında bunu elde ettim diye seviniyor. Gizli evlendiği Tevfik de kendince seni eline almış gibi hissediyor. Tevfik, amcan Rauf ve sincanlı ortak bir işe girdiler ve senin kardeşin de bunlara gizli geçişleri olan iki bina yaptı"

"Bu binaları yaparken sen neredeydin"

"Meryemce açtırma ağızımı"

"Tamam devam et. "

"Bir sürü kirli iş"

"Yani amcam en sonunda "

"Evet Mert'i kendine çekti. Amcan bir kaç kişiyi dolandırıp senin yani şirketin adını vermiş."

"Mert biliyor mu bu konuyu"

"Evet amcasına arkanda biz varız amca sıkıntı yok fakat Mert dolandırdığını bilmiyor"

"Tamam Yasin, Çınar siz yarın öğlen gitsenize, Hünkar'a söyle gelsin sabah ki iş bittikten sonra"

"Hünkar bir iki saate buraya gelecek"

"Niye geliyor ki"

"Meryemce"

"Ne var Yasin kurban olayım söyle"

Yasin ağızını açmıştı ki içeriden oğullarım ağlamaya başladı. Yasin başını eğdiğinde;

"Yarın sen ve Pars gitmiyorsunuz. Hünkar ile karavanın oraya gelin. Mert'in artık büyüme zamanı geldi. Çınar, diğer işi sabah hallet, ben bir şeyleri yavaş yavaş yapacaktım ama olmayacak galiba"

Telefonu kapatıp içeriye girdiğimde, oğullarım uyuyorlardı. Bu ikinci defa olmuştu. Neden böyle oluyor ki. İkizler sanki bazı şeyleri zamanından önce duymamı engelliyorlardı.

Bilgisayarımı kucağıma alarak yatağa geçtiğimde, Mina uykusunun arasında bana bakıp gözlerini tekrar kapadı. Bilgisayarı açıp konağın kamera kodunu girdim. Kameraları yavaş yavaş geriye sardığımda benim hastanede kaldığım gece kardeşlerim damda çay içmişler onu görmüştüm. O aradaki kamere sesli mi acaba derken ses açıldı. Mert'in dediklerini duyduğumda kulaklarıma inanamadım.

Mert baya özgüvenle en son; "Ablam benim ve size bir şey diyeyim mi çok değil yakın zamanda ablam özgürlüğü için Mustafa Hamza abiyi bırakacak. Ablam emir altında olmaktan, işlerine karışılmasından hiç hoşlanmaz. Babam ona azcık baskı uyguladığında eve gelmezdi. Mustafa Hamza ağa onu o çok sevdiği mesleğinden ediyor çok az kaldı. Bende onun için İstanbul'daki işlerimi büyütüyorum. Burada önemli bir konu var ki ablam benim. Babam ve annem beni ablama bıraktılar" dediğini duyduğumda kulaklarım uğuldamaya başladı. Ellerimle yüzümü bir iki sıvazlamıştım ki yüzümün yandığını hissettim. Bilgisayarı duvara çarpmak istedim.
Benim kardeşim ya benim Mert'im. Her zaman herkesten önce tuttuğum, nazlı bebek gibi büyüttüğüm. Hoş ben büyütmedim. Ben sadece onun arkasını toplayan Allah'ım. Git gide babasına benzeyen bir adam....

Kucağımdaki bilgisayarı kapatıp yere yatağın altına koyduğumda Mina yatakta oturdu. Gözlerime bakınca bir anda geriye gitmesine şaşırdım. Elimi ona uzattığımda;

"Anne gözlerin, gözlerin kıpkırmızı"

"Işıktandır annem, gel kucağıma"

Mina kucağıma korkarak geldiğinde sıkıca sarıldım. Kokusunu içime çekerken Mina;

"Anne babam nerede"

"Ali'nle gezmeye gittiler, sabah gelecekler ne oldu ki annem"

"Anne sen"

"Ben ne annem"

"Anne sen o zaman baktığın gibi bakıyorsun. Gözlerine bakamıyorum"

"Nasıl bakıyorum anneciğim"

"Hani Mert dayım şey hani o zaman şey hım"

"Yok annem uykusuzum ya ondan. Çok iyiyim annem"

Mina ellerini boynumda, kollarımda gezdirirken kızımı takip ediyordum. Ellerini enseme, saçlarımın arasında gezdirirken;

"Anne, babamı arayalım mı "

"Neden"

"Bilmem yanımızda olsun"

"Mina"

"Anne, Allah bize iyi ki babamı verdi dimi "

"Evet kızım iyi ki baban var, iyi ki onun yanındayız. Bizim ikimizin ilk aşkı nefesi olduğu için iyi ki baban var"

"Anne, sen cellat olmak istemiyorsun. Sımsıcaksın hadi devim gibi koluna bakalım"

"Mina'm hadi uyu sen annem. Bende uyuyayım hatta senin sevdiğin gibi uyuyalım"

"Nasıl"

"Ben senin kollarında uyuyayım"

"Gerçekten mi"

"Gerçekten"

Mina hemen yatağa uzandığında bende başımı onun kalbinin üzerine koydum. Mina'nın minik kalbini dinlerken, içimden dua ediyordum.

"Allah'ım sen beni kocamdan, evlatlarımdan, ailemden ayırma"

................................

Kelime harf hatam olursa aff ola...

Allaha emanet olun...

Sizi seven çatlak yazar.... :) :)

Umarım beğenirsiniz...


 

Bölüm : 27.07.2025 01:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Kızım iyi ki...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...