MERYEMCE...
Sabah tatlı mevzusundan sonra nasıl uyuduğumu hatırlamıyordum. Kulağıma gelen Mustafa'nın sesiyle gözlerimi açmıştım. Yataktan kalkmadan duvardaki saate baktığımda, öğlen on ikiyi gösteriyordu. Banyoya geçip güzel bir duş almıştım. Odaya girdiğimde sinirden burnundan soluyan bir adet ağa vardı karşımda. Mustafa'ya yanaştığımda birden işaret parmağını bana doğru sallamaya başladı.
"Sakın deli doktor!! beni sakinleştirmek için yanaşma"
"Hayır dolaptan üzerime kıyafetlerimi alacaktım."
"Tamam geç"
Ben üzerimi giyinirken, Mustafa odada bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Bu gün hastanede nöbetçi kalacağım için üzerime rahat bir şeyler giymiştim. Aynanın önüne geçtiğimde dikkatimi günden güne büyüyen karnım çekmişti. Aklıma peri gelince birden Mustafa'ya döndüm;
"Asi'm"
"Hımmmm"
"Peri çıktı mı hastaneden"
"Hayır, geçici gelen doktor hanım efendi!bu günde kalsın dedi "
"Peki benim ağam neye sinirli, marabasının karındaki çocukları korkuyor onun için soruyorum"
"Ya deli doktor, ne olacak "
"Anlaşıldı, geçici doktor izin vermediği için sinirliyiz"
"Evet sağlıklı ikisi de, neymiş evde doğum olduğu için çıkaramazmış"
"Sakin olur musun ? normal bir şey"
"Normal mi gerçekten "
Mustafa'ya yaklaşıp sarılmıştım. Elimi kalbinin üzerine koyup, yanağından öpmüştüm. Mustafa sakinleşmeye başladığını, bana sarılmasından anlamıştım. Burnumu boynuna koyup;
"Burası cennet be adam "
"Öyledir Marabam, herkes öyle diyor"
"Yuhhh, ayıp bee. "
Mustafa'nın boşluğuna dirseğimi vurup ondan uzaklaşmıştım. Mustafa kendine has gülüşüyle arkamdan gelip sarılmıştı. Mustafa'nın elleri karnımı bulduğunda mutlu olmuştum. Mustafa boynuma bir öpücük kondurup;
"Can şenliğim, kış güneşim hadi başını bağlada şu elimin altındaki evlatlarımı doyur. Sabah aç karınına yediğin tatlılar yakmıştır onları."
"Tamam Asi'm, bu arada benim ahu gözlüm nerede"
"Kim o"
"Kızım var ya benim, hani kahraman babasına aşık "
"Hee, anası kılıklı talha'ya küsmüş, terör estiriyor. Garibim Avşin, 'nereden yaptım bu kadar çocuk diyordu az önce.' git bir bak ,hem bu akşam nöbetçisin"
"Tamam da bir şey merak ettim"
"İzini mi geri almama mı istemiyorsan, yürü yemek yemeğe"
Mustafa önde ben arkada avluya çıktığımızda, Talha ve Mina barışmış oyun oynuyorlardı. Mutfak tarafına gidecekken Mustafa gözüyle sedirleri işaret ettiğinde söz dinlemek adına sakince oturmuştum. Halalar giyinmiş konaktan çıkıyorlardı ki Mustafa'nın sesiyle durdular;
"Nereye hanımlar"
"Oğlum gidip periye bakalım dedik"
"Tamam bekleyin bende gideceğim sizi de götüreyim"
Mustafa ve halalar çıkarken bende Ayşegül'ün getirdiği kahvaltılardan yiyordum. Konakta kimse yoktu Avşinden başka. Avşin yanıma geldiğin de, bende sırtımı sedire yaslamıştım. Avşin karnımı severken Ayşegül birden heyecanla;
"Meryemce abla şimdi senin karnında iki tane bebek var ya"
"Evet gülüm"
"Zor değil mi"
"Şuan hissetmiyorum ağırlıklarını Ayşegül'üm"
Avşin Ayşegül'e baktı sonra bana göz kırpıp;
"Boranla evlendiğinde hemen çocuk yaparsın bakarsın ağır mı değil mi diye"
"Olu... yaa Avşin ablaya yaa.."
Ayşegül heyecanla ne yapacağını şaşırıp önümdeki tepsiyi almıştı. Ben onun arkasından gülerken, üst kattaki odasından üzerini düzelterek Devran iniyordu. Devran yanımıza gelip anlımı öpmüştü. İşe gidiyordu belli. Konaktan tam çıkıyordu ki;
"Ağa kızı ben çıkıyorum bir şey istersen söyle"
Avşin'e baktığımda şaşkın bir şekilde kafasını sallayınca, ben onun haline gülmeye başlamıştım. Devran konaktan çıktığında Avşin de hızla yanımdan kalkmıştı. Avşin de gidince bende telefonumu elime alıp Gülcan'ımı aramıştım.
"Gülüm"
"Vayem"
"Ne yapıyorsun"
"Şimdi odama geldim, hastalarım var onlarla ilgileniyorum"
"Tamam bende geliyorum, bu akşam sende nöbetçisin dimi"
"Evet Meryemce'm"
"Sen gergin misin"
"Evet"
"Ne oldu kız"
"Senin o abin olacak adam, İstanbul'a gitti"
"Aaa yine niye"
"İşi varmış, Selma hanımda olacakmış yanından. inana biliyor musun açık açık bana söyledi bunu.... odun herif ne olacak"
"Sakin kardeşim sakin, bende geliyorum....şey Gülcan"
"Efendim, o ses inceldi hayırdır"
"Bizim nöbetti kırksekiz saat yapsana. amaaaa Ağamın haberi olmasın tamam mı"
"Tamam, doymuyorsun dimi"
"Özledim lan hastaneyi aaa"
"Tamam sakin ol sende gel hadi"
....................
Üzerimi giyinip konaktan çıkarken avluda oturmuş kızlarla kahve içen Avşin'e sarılırken ;
"Avşin bu akşam olmayacağım, Talha'yı kendi nüfusuna geçirdin zaten. Kızıma da bakar mısın"
Avşin birden acayip bir şekilde bana bakarak;
"Meryemce"
"Efendim gülüm"
"Senin ne zaman kızın oldu ki, ben bakacağım. Seninkiler karnında ya"
"Nasıl yaa"
"Bak şurada oynuyanlar var ya, benim çocuklarım sen karnındakilerle yetin anacım"
"Allahın delisi, Talha'nın babası senden memnunda, Mina'mın babası hiç memnun olmaz istersen Ağana git benim de... Adam beni bile geri plana atıyor söz konusu Mina olunca"
Avludakileri güldürüp konağın kapısına çıktığımda Boran hemen yanıma geldi.
"Hanımağam"
Ah şu herkesin için de bir de hanımağam demiyorlar mı kanım çekiliyor sanki. Boran'a sinirle bakıp;
"Hastaneye gideceğim"
"Araban geliyor hanımağam"
"Bir dakika sen gelmiyor musun "
"Geliyorum Hanımağam niye gelmeyeyim. Hem nöbetçisin mutlaka geleceğim"
"Ohh, sevindim"
"Niye Hanımağam"
"EE sen gelmesen ağan gelecek ondan"
Boran yüzüme gülerken, arabam da gelmişti. Arabaya bindiğimizde Boran direk emniyet kemerini takmıştı. Yola çıktığımızda tatlı sohbet eşliğinde hastaneye geldik. Anahtarları Boran'a verip hastaneye girmiştim. Odama gitmeden Peri'nin yanına gitmek için can atıyordum. Odanın önüne geldiğimde, odanın içinde cazgır bir ses geliyordu. Tanıyordum bu kadın doğumcuyu, Gaziantep'te görev yaparken tanışmıştım. Benim kadar deli olmasa da deli bir doktordu. Erkek gibi ,uzun boylu sivri bir kadındı. Kocası da kendi gibi deliydi. Odaya girdiğimde yeni girdiği belliydi. Hem periye bakıyor hem de söyleniyordu. odada erkek olarak babam amcam ve Mustafa vardı. Annemler şaşkınca doktoru izliyorlardı. Ellerimi göğsümde bağlayarak omzumu duvara dayamıştım. Medine hanım bebek yatağının önüne geldiğinde;
"Peri hanım, bu kızı bu şekilde yatıramazsınız"
"Ama dokt-"
"Ben konuşun demedim. bu ne başındaki çatlar bu kız.. Allah'ım ya yeni doğan çocuk hemen bu kadar giyindirilmez"
Mustafa 'ya baktığımda sinirden kıpkırmızıydı. Babam ve amcamın elleri onun omzundaydı. Medine hanım, küçük bebeğin başındaki bereyi çıkardığında;
"Bu bebeği normal doğum yaptıran , ebeyi şikayet etmek lazım"
Ben daha fazla bu deli den uzak durmamak için cevap vermiştim.
"Bende seni şikayet edeyim, bir sürgün daha ye"
Medine hızla arkasını döndüğün de beni beklemediği belliydi. Medine olduğu yerde kalırken yanına gidip yatağında uyan meleği kucağıma almıştım. Aynı peri gibi tatlı masum kız çocuğuydu. Burnumu boynuna koyup kokladıktan sonra Hafif başımı kaldırıp Mustafa'nın gözlerine bakmıştım.
"Asıl cennet kokusu, ımm yengesi sevsin seni"
Medine yanıma geldiğinde, kucağımdaki bebeği hafif eğilerek Periye vermiştim. Kafamı kaldırdığımda herkes bana bakıyordu. Medine beni kollarının arasına alıp sıkıca sarılmıştı.;
"Görüyorum ki Deli kalp cerrahı da sürgün yemiş"
"Yok be Medine hocam, benim ki kalbe sürgün"
"Nasıl yani"
"Evlendim, bu yatakta yatanda benim küçük tatlı görümcem"
"Şaka yapıyorsun, o zaman bu bebeği, Allah'ım bende diyorum ki hangi deli cesaret etti"
"Evet ben doğurttum da, sen niye izin vermiyorsun çıksın ailem"
"Bizim bozkurtta sinirliydim"
"Ya bozkurt abi ne yaptı yine? ama az dur dosyaları imzala çıksın ailem"
"Tamam hemen, sonra seninle bir kahve içelim"
"Tamam sen kahve iç ben .."
Elimi karnıma koyup cümleme devam etmiştim.
"Ben süt içeyim"
"Ay inanmıyorum. senin gibi deli bir doktorun çocuğunu görmem lazım. kaç aylık 5, 6"
"Ya ya Medine üç buçuk aylıklar
"Lar derken , kaç tane oradakiler "
"iki kişiler teyzesi, aaa Medine gel seni tanıştırayım. Bu babam Mirza , amcam Ahmet, annem, yengem, elticiklerim, bu iki hanım görümcecikler ve birde eşimin halaları"
Medine benim gibi babamlara el vermemişti. Annemlerle sarılıp birden bana döndü. Yanıma gelip gözleriyle camdan dışarıya bakarak telefonla konuşan asi'mi gösterip;
"Bu adam kim peki, çok suratsız. Demin kovdum resmen odadan biliyor musun"
"Kovdun mu? Medine eşim o Mustafa Hamza Alibeyoğlu. Burasının sahibi ve Mardin'in en büyük ağalarından "
"Şaka mısın kızım sen yaa"
"Yok değilim, hadi ailemi yolla gitsinler ,dünden beri buradalar "
Medine bütün işlemleri yapıp, Perilerin çıkış işlemlerini tamamladı. Annem ve babam giderken anlımdan öpüp tembihlemeyi unutmamışlardı.
Herkes gittiğinde bende odama geçiyordum ki birden bire biri arkamdan sarıldı. Dönüp baktığımda güzeller güzeli Gülcan'ımdı. Gülcan ile ayak üstü kapıda konuşup, odaya girmiştim. Az konuşmuştuk çünkü gece sohbetleri en sevdiğimizdi. Üzerimi değiştirip Medinenin yanına gitmiştim. Odaya girdiğimde güler yüzle beni karşılamıştı. Masasının önündeki koltuğa oturacaktım ki elimden tuttuğu gibi sedye yatırmıştı. Karnımı o soğuk jeli sürüp ultrason aletini karnımda gezdirmeye başladı. Medine hem bakıyor hem de konuşuyordu.
"Sen evlendin, hem de bir ağa ile. üstüne birde ikiz bebeklere hamilesin öyle mi"
"Evet Medine'm olamaz mı"
"Bozkurt bunu duysa ne kadar mutlu olur"
"Nerede şimdi"
"Akşam burada olur hödük, iki aylığına eşyalı ev kiraladım"
"Bozkurt abi hazıra gelecek anlaşıldı"
"Sormaaa, neyse dur. Meryemce, bebeklerin güçlüler senin gibi. Şuan karnında çok gergin duruyorlar. Sen yine bir olayın içine girdin ve ağlayamadın, çok gerildin dimi"
"Evet medine ağlayamadım. dedemizi kaybettik on gün önce ."
"Tabi sen yine sağlam durdun. Güzelim senin ağlaman, tepkini dışa vurman lazım. Bazen güçlü olma ağla. bak ben sana diyorum. Sen ayakta durmak istedikçe, seni galiba oğulların onlar da sana destek olmak için geriliyorlar. Meryemce zor bir hamilelik ve doğum geçirirsin."
"Medine beni biliyorsun, ben hep dik durmaya alıştım. eğer ben çökersem herkes çökecek gibi. Bak Medine aff yaa."
"Güzelim son kez söylüyorum. ağla bağır çağır ama sıkma kendini yoksaa"
"Yoksa ne kızım ya"
"Meryemce bu çocukları doğurken.... aff kızım yaa"
"Ölür müyüm"
"Evet, Allahım ne kadar rahatsın"
"Tamam sinirlenme asena hanım, bozkurt abiye kız sen"
"Meryemce anlaştık mı"
"Anlaştık da, benim küçük küçük asilerim mi olacak şimdi "
"O ne bee"
"Kocamın lakabı asi ağa"
"Alemsin kızz, evet galiba iki tane küçük adam geliyor"
Medine ile biraz daha konuşup odama geçmiştim. Odaya geldiğimde hastalar, raporlar tahliller derken akşam olmuştu. Odamdaki uzun koltuğa uzanmıştım. Kapının tıklatılmasıyla oturur vaziyete gelip ayaklarımı uzatmıştım. Gel demem ile içeriye elinde koca bardak süt ve kakaolu bisküvilerle Boran girmişti. Boran elindekileri masaya koyup çıkıyordu ki birden durdu. Bana bakıp başını eğerek;
"Meryemce abla"
"Söyle Boran"
"Abla, ben yarın ağama artık demek istiyorum, Ayşegülle evlenmek istediğimi "
"Söyle Boran arkandayım, ben biliyorsun hem şimdi Devran abinde arkanızda "
"Abla kim isteyecek bana Ayşegül'ü. şeyy dedemde gitti"
"Bak Avşin, Dağhan, Gülcan ve Devran ile gelirsiniz. Ben ve ağandan istersiniz"
"Allah razı olsun ablam, hanımağam sağ ol"
Boran, odadan çıkıyorduk ki arkasından seslendim.
"Boran sana bir şey diyeyim. konağa git dinlen gelirsin sabaha karşı hee"
"Ama abla"
"Aması maması yok, git dinlen dün gece hastanedeymişsin. Hem Ayşegül şey dedi"
"Ne dedi abla"
"Hiç ilgi göstermiyor bana dedi"
"Yalan abla yalan "
Ben gülmeye başladığımda Boran kızarmış bir şekilde yanıma geldi. Önümde diz çöküp;
"Abla, iyi ki Mardin'e geldin biliyor musun"
"Niye ki Boran"
"Ağam seninle huzurlu, Ağam seninle güçlü ve en önemlisi"
Boran ayağa kalkarken önümdeki tepsi alıp masamın üzerine koymuştu. Kapının kolunu tutup;
"En önemlisi bize çok sevdiğimiz bizi üzüp kırmayan ağamızı getirdin."
Ben bir şey demeden çıktı odadan. Ayağa kalkıp peşine gittiğimde bir adama bir şey dediğini gördüğümde, görmezden gelip acil tarafına gitmiştim. Boran gitse de tedbirini alıp gider tabi ki. Acile geldiğimde Gülcan'ım yorulmuş sinirle hastalarla ilgileniyordu. Gülcan'ın yanına gidecektim ki bir hemşire yanıma gelip;
"Hocam, 5 yaşında kız çocuğu kalbim ağrıyor diye getirildi."
"Sen git ben geliyorum"
Kız çocuğunun yanına gitmeden Gülcan ile göz göze gelip elimle bir saat sonra benim odada çay dedim işaretlerle. Gülcan bana gülerken , bende kızın yanına gitmiştim. Kızın yanından iki erkek, bir kadın vardı. duruşlarından gariban bir köylü oldukları belliydi. Sedyede oturan kızın yanına tebessümle iyice yanaşarak;
"Merhaba küçük hanım"
"Meyaba doktoy apla"
"Neyin var senin "
"Buyası çoo acıyo"
"Tamam dur bakalım"
Çocuğun üzerindeki tişortu çıkardığım da utanmış olacak ki, ellerini vücuduna sardı. Boynumdaki Stetoskobu elime alıp, hafif ısıtıp kalbini dinlemeye başladım. Kızın yanındaki adamlardan biri;
"Doktor hanım neyi var kızımın"
"Bakacağım beyfendi bir dakika"
Çocuğun kalp atışında bir sorun var gibi duruyordu. Kızın saçını severek;
"Güzel kız şimdi sana bir şeyler soracağım."
"Tamam doktoy apla"
"Sen oyun oynarken çabuk yoruluyor musun"
"Ebet çapuk yoyuluyoyum, böyye çok çok yefes alıyoyum"
"Hım küçük hanım anladım."
Ailenin yanından uzaklaşıp, bir hemşireyi yanıma çağırdım. Hemşire yanıma gelip;
"Buyurun hocam"
"Küçük kızı, bir odaya alın, birde ekokardiyografiyi odaya getirin. bana da hangi odada olduğunu söylemeyi unutma"
Geceye yakın hemşirelerin moralini düzgün tutacaksın ki dikkatli olsunlar. Hemşire dediğime hafif gülerek yanımdan ayrılmıştı. Odama giderken telefonum çalmıştı. Arayana baktığımda babamdı. Tebessümle açıp Mustafa'm gibi takılmak istedim.
"OOO Mirza ağam, hayırdır gece gece. Annem yanında değil galiba"
"Evet güzelim, sesini duymadan yatmayayım dedim deli doktor"
"OO baba senin eskilerin aklına gelmiş, merak etme baba iyim."
"Gülcan kızım"
"Oda acildeydi iyi yani"
"Deli'm Allaha emanetsin"
"Sizde babam, baba Mina nerede"
"Annen, Talha'm ile Mina'ma süt ısıtıyordu kızım"
"Tamam sağ ol hadi öptüm seni"
"Kız deli, bak benim güzel hanımım, senin asi, azrail, inat, başka neyse ağa olacak o adam kıskanır"
"Aman babam annem kıskanmasın, bu arada sende benim ağamdan ne dertliymişsin"
"Deli gelip alayım mı seni? benim ile konuşmayı özlediysen"
"Aldım ben mesajı hadi size iyi geceler"
Babam gülerek telefonu kapattığın da içim iyice mutlu olmuştu. Hemşire yanıma gelip kızın olduğu odayı söylemişti. Omzuna dokunup dediği odaya gitmek için bir adım atmıştım ki hemşire arkamdan ;
"Meryemce hocam, Naci hoca çok haklıymış sizi buraya getirmekte. Çok iyi bir doktorsunuz"
Yüzümdeki tatlı gülümsemeyle odaya gittim. Odaya girdiğimde küçük kız yatakta oturuyordu. Ben odaya girdiğimde yanındaki adamlar ve kadın ayağa kalkmışlardı. Elimle onlara oturun demiştim. Kızın yanına gidip;
"Prenses, kalbini dinleyeyim mi"
"Naşıl"
"Bekle bakalım"
Ben kalp ultrasonunu kalbinin üzerinde gezdirirken, küçük kıza da kalbini dinletmeye başlamıştım. Kız kalp atışlarını dinlerken mutlu oluyordu ama ben hiç mutlu olmamıştım. Cebimden telefonumu çıkarıp Gülcan'a mesaj çekmiştim. Yanıma gelmesin ve gelirken de bir hemşire getirmesi için. Gülcan yanıma geldiğinde yanındaki hemşireye;
"Bak bu prensesin, doktor olmak istemesi lazım büyünce. Onun için onu hastanede gezdir bakalım ablası"
"Yaşaşın"
Hemşire kızla giderken bende ailenin yanına geldim. Gülcan kaş gözle olayı öğrenmeye çalışsa da gözlerimle bekle demiştim. Kızın babası;
"Doktor hanım Allah rızası için bir şey de"
"Şimdi kızınızda, ventriküler septal defekt yani kalbinde delik var"
Yanlarındaki kadın ağlamaya başladığında, Gülcan yanıma gelip;
"Vakit kaybetmeden bakalım, tahlillerini yaptıralım alalım ameliyata"
Ağzımı açıyordum ki, kızın babası yanıma gelip ağlamaklı bir yüzle;
"Doktor hanım, ölecek mi kızım"
"Hayır tabi ki Allah göstermesin, Eğer onay verirseniz bir iki saat sonra kızınızı ameliyata alabiliriz"
Yanlarında ki kadın iyice ağlamaya başladığında, hiç konuşmayan genç olan adam kadına sarılmıştı. Kızın babası başını aşağı eğerek;
"Doktor hanım, burası özel bir hastane gibi biz Midyat'tan geliyoruz. Bizim hiç paramız yok, ağamızı arayayım "
Mustafa'dan bildiğim için elimle buyurun demiştim. Adam olduğu yere çöküp elindeki telefonun rehberine girdi. Merak ettiğim hangi aşiretti. Gülcan odadan çıkmış çoktan tahlillerini yapmaya gitmişti. Aslanım Gülüm, abimin karısı bee. asker kızı, karısı. Aklımdaki düşüncelerimi kızın babasının telefon konuşması kesti.;
"Levent abi söylesen, Savaş ağama, kızım çok hasta vermez mi borç"
"Levent abi benim iki evladım var birini kurtarayım derken oğlumu gönderemem hapise"
Adam ağzını açtığında, telefon kapanmış olacak ki boş boş telefona baktı. Adam da ağlamaya başladığında genç olan adam;
"Baba söyle Savaş ağaya, kimse o adam gidip"
"Sus araf ,sen o işi yapmayacaksın"
Kızmıştım. Savaş Varlıoğlu insanlığını kaybetmiş adi adam. Kızın babasının yanına gittim. Adama bakarak;
"Beyefendi azcık konuşalım mi , sen araf galiba sende sakin ol"
Aile odadaki koltukta otururken, bende karşılarına oturdum. Cebimden telefonu çıkarıp;
"Gülcan hastane kayıtlarına söyle ameliyat kaydını girsinler. Sonra bana getirsinler belgeleri ben imzalayacağım"
"Delim benim ya"
"Hadiii"
Telefonu kapadığımda aile yüzüme bakıyordu. Kızın babasına dönerek ;
"Siz olduğunuz aşiretten çıkabilme, ne bileyim inkar etme gibi bir seçeneğiniz var mı"
"Doktor hanım, biz orayı zaten terk etmek istiyoruz ama bu ağa bizim garibanlığımızdan faydalanmak istediği için bırakmıyor bizi"
"Varlıoğlu aşireti mi peki"
"Evet doktor hanım"
"Ne istiyor sizden "
"Bir ağa varmış, onun işlerini karıştırmak istiyormuş"
"Tanıyor musunuz o ağayı"
"Mardin'in en büyük ağası Mustafa Hamza Alibeyoğlu, nam'ı azrail ağa, adını bilirim başka bir şey bilmem"
"Tamam beyfendi anladım."
Adam ağzını açıyordu ki danışmadan bir bayan yanıma gelmişti. Dosyaları önüme koydu. Adımı soyadımı yazarak, önümdeki dosyaları imzalamaya başladığımda genç olan adam heyecanla;
"Doktor hanım, siz, siz"
"Evet Araf bey ben hanımağayım, neyse kardeşinin ameliyatını yapalım sonra sizi o aşiretten alalım"
Adam ve kadın elimi öpmek için eğildiklerinde izin vermemiştim. Adam gözüme bakarak;
"Allah ne muradın varsa versin hanımağam, Rabbim sizi hiç ağlatmasın inşallah"
Bir şey demeden odadan çıktığımda tamda istediğim olmuştu. Boran bana doğru geliyordu kamil abi ile birlikte;
"Hayırdır Kamil abi "
"Hanımağam ben bir dosya var diye geldim inan gecenin bu saatinde. Boranda sana bakmak için geldi"
"Tamam şimdi sizden bir şey isteyeceğim"
.............................................................................
Olan biteni Kamil abi ile Boran'a anlatmıştım. Onlar olayları çözüp bir saat içinde sonuca ulaştırmışlardı. Tabi ki de araştırmadan kabul etmeyeceklerdi. Gerçekten gariban çıkmışlardı. Ameliyattan çıktığımda hafif başım ağrıyordu. Odama geldiğimde saat gece ikiyi gösteriyordu. Telefonu elime aldığımda Asi'mden dört cevapsız arama bir tane mesaj vardı. Mesaja baktığımda yüzüm gülmüştü.
{Deli doktor hanımağa olmuş da aşirete adamda alırmış. İyi yapmışsın gül güzeli. Ben yarın hastaneye gelip konuşacağım onlarla merak etme.. seni seviyorum kış güneşim. bu arada bir daha benim iznimi suistimal etme. bu 48 saat son nöbetin}
Odamdaki kanepeye uzanıp üzerime pikeyi alıp uymak için hazırlanıyordum ki kapım açıldı. Gelene baktığımda Gülcan elinde pikesi yanıma gelmişti. Ben onun haline gülerek ayağa kalktım. Benim odadaki koltuk arkadan açıldığından arkadan açıp yatak şekline gelmişti. Gülcan bekarlığımızda olduğu gibi başını göğsüme koymuştu. Bir elini karnıma koyup;
"Hayırlı geceler toprak gözlümün yeğenleri, herşeyimin bebişleri"
Gülcan gülerken ben yavaş yavaş uykuya teslim olmuştum.
................................................
Uyandığımda yanımda Gülcan yoktu. Saate baktığımda sabah ezanı okunacaktı. Telefonu elime alıp hemen asimi aradım. Çaldı, çaldı ama açmadı tam kapatıyordum ki, Asi'im uykulu, kalın sesi kulaklarımı doldurdu.
"Ne var yine"
"Yavaş ağam yavaş "
"Gül güzelim bir şey mi oldu"
"Evet, yangın var"
"Nerede gül güzelim, korkma tamam mı geliyorum"
"Namazını kılmazsan cehennemde "
"Meryemceee, bana bir daha Emrah'ın ağzıyla konuş, bak görürsün. Sabah sabah aklım çıktı"
"Amaa"
"Dur bir dakika. 'korkma kızım yat sen.' alo"
"Ayyyy, Mina yanındamıydı"
"Ayy yaa ,kızımla yatıyorum. Bu akşamda o nöbettesin, sonra artık sana sene de bir yazsınlar nöbet. aklım çıktı burada ."
"Tamam Asi'm yaa. Neyse benim asi ağam şimdi uykunda açıldı. Hadi namaza. Bir de ağam sana zahmet benim koca oğlumu uyandırsana"
"Kim o koca oğlun, Emrah deme sinirlendim ona"
"Yok Özel harekattan Başkomiser Devran kurt"
"Kendi kalkamıyor mu beyfendi"
"Yaa ağam gerçekten sen ben yokken baya uyuzmuşsun anladım"
"Ne alaka, kızım "
"Bana kızım deme"
"Sana demedim zaten, Mina yatakta oturdu. Hadi kapat benim anası kılıklı bir kızım var"
"Ya ama ben kıskandım yaa"
"Hadi gül güzelim, bende seni seviyorum siz üçünüz uslu durun"
"Adamım yaa"
Mustafa kendine has gülüşüyle telefonu kapatmıştı. Odamdaki lavaboda bende abdest alıp namazımı kılmıştım. Üstümü düzeltip, odamdan çıktığımda odamın önündeki koltuklarda uyuyan Araf dikkatimi çekti. Yanına yaklaşıp seslendiğimde hemen kalkmıştı. Uykulu gözlerle;
"Meryemce hanımım, geldim uyuyordunuz hemen çıktım odanızdan. sizi beklerken de uyumuşum"
"Bir şey mi oldu kardeşine "
"Yok hanımım, şey ben teşekkür edecektim"
"Niye?, ne oldu ki"
"Ailemi, beni kurtardın."
"Sadece bir şey soracağım araf"
"Buyur hanımım"
"O ağa, Mustafa Hamzayı öldürmeni istedi dimi"
Arafa baktığımda başını önüne eğince anlamıştım. Araf'a bir adım daha yaklaşıp;
"Utanma, eğme başını. Sen mert bir çocuksun öldürmek isteseydin."
Araf elime eğilince elimi çekip ;
"Sakın araf hadi gidip kardeşine bakalım"
Araf'ın kardeşi Ayşin'in yanına yoğum bakıma geldiğimde onlar dışarıda kalmışlardı. Yoğum bakımın içinde Ayşin olduğu yatağa yaklaştığımda aklıma Mina'nın yoğum bakımda olduğu zaman geldi gözümü kapattım. Ben kendime gelmeye çalışırken kulağıma;
"Doktoy apla"
Hızla gözlerimi açtım. Ayşin gülmeye çalışarak bana bakıyordu. Küçük kızın kontrollerini yapıp, yanağına bir öpücük kondurdum. Ben odadan çıkarken Ayşin tekrar uyumuştu. Yoğum bakım servisinden çıktığımda, kapısının önünde Mustafa'm sabahın bu saatinde gayet şık takım elbisesiyle Ayşin'in babasıyla konuşuyordu. Adam Mustafa'nın eline eğilince, elini çekmedi öpmesine izin vermişti. Sinirlensem de Hamza dedemin bir kere kulağıma 'o ağa, bakma oda istemiyor elini öpmelerini demişti' ahh dedem ah
Mustafaların yanına gittiğimde Ayşin'in annesi yanıma gelip;
"Doktor, kızım nasıl"
"İyi ablacığım, Odaya girdiğimde gözlerini açtı. Akşama kadar yoğum bakımda kalmaya devam edecek ama siz beş dakika ara ile odaya girebilirsiniz"
"Allah razı olsun hanımağam, sen kurtardın kızımı
Kadın elime eğilince elimi çektim. Kadın bana bakarken, ben onun elini tutarak;
"Ben vesileyim ablacığım, Rabbim verdi şifasını, birde ben burada doktorum, hanımağalık konakta "
Ben onları yoğum bakımın önünde bırakıp, odama doğru giderken aklıma Medine geldi. Onun odasına doğru gittiğimde önümden bir doksanlık yürüyen adamı görünce birden durdum. Medinenin odasının kapısını çalıp içeriye girmişti. Ben odanın önüne geldiğimde içeriden Medinenin sesi geliyordu.
"AAA imdat diye bağıracağım, çık odadan bir kere ya bir kere "
Ben gülerek dinlerken, biri kapının kolunu tuttuğunda elin sahibine baktım. Mustafa kaşları çatık bana bakıyordu. Bir kaşımı kaldırdım hayırdır der gibi.
"İçerideki doktor bağırıyor, bende buranın pa-"
"Dur yaa, özledim onların kavgalarını dinlemeyi"
" Nasıl yaaa"
"Bekle "
Kapıyı açtığımda Medine beni gördüğünde birden ;
"Bozkurt"
"Efendim asenammmmm"
"Bozkurt, Meryemce vardı ya hani"
"Ne olmuş ona "
"Anne olmuş"
"Günaydın asenam, Meryemce anne olalı beş sene var dimi meryemce"
Ben gülerek içeriye girmiştim. Bozkurt abi beni bildiği için elini uzatmadan karşısındaki koltuğu işaret etti. Koltuğa oturduğumda, odaya baktım. Mustafa peşime girmemişti. Gülcan da Bozkurt abiyi tanıdığı için ona da mesaj çekmiştim. Gülcan da gelince biz sohbet etmeye başlamıştık. Aklıma birden Mustafa gelmişti. Yerimden kalkıyordum ki bozkurt abim;
"Kız atmaca sen kilo mu aldın"
"Yok bozkurt, hanımefendide iki tane eşkiy-"
Medinenin sözünü kapının çalması kesmişti. Medine gel demeden kapı açılmıştı. Bozkurt abi birden ;
"Hayırdır beyfendi, dingonun ahırımı yada babanın çiftliğimi"
"Yok birader benim çiftliğim"
Evet ağam kıskanmıştı, çünkü Bozkurt abi tam dibimde duruyordu. Mustafa bize doğru gelirken Gülcan yerinden kalkıp hemen elini karnının önünde birleştirip;
"Affet ağam hemen gidiyorum işimin başına"
"Gülcan nereye yaa"
"Medine abla hastalarım var birde ağam beni işimden etmeden gideyim"
Gülcan giderken ben gülüyordum. Mustafa elini Bozkurt abiye uzatarak;
"Ben Mustafa Hamza Alibeyoğlu, buranın sahibiyim"
"Bende bozkurt, Medine hanımın eşiyim"
Olay uzamadan hemen el koydum olaya. Mustafaya yanaşarak;
"Bozkurt abi eşim Mustafa Hamza"
"Hadi lan"
"Vallahi bee"
"Kızım seni alan adamda peygamber sabrı olması lazım, seni alan adam baya baskın biri olması lazım ki seni elinde tutsun"
Ağzımı açıyordum ki Mustafa birden hızla kolun altına aldı. Bozkurt abimin ağzı şaşkınlıkla açılmıştı;
"Yuh asenam gördün mü kim derdi ki bu deliyi bir adam kolun altına alsın"
"Hadi size iyi kavgalar. Ben açım, hazır beyim gelmiş. Belki benim ve bebeklerimle kahvaltı eder"
Mustafa tebessümle anlımı öpüp, eliyle önüne doğru işaret yaptı. Bir adım atmıştım ki birden ağzın ayarı olmayan Bozkurt abim;
"çüşşşşş, laannn, sen hamile misin? hemde bebekler"
Medine'ye baktım sustursun kocasını diye. Medine her zaman ki gibi tepem atıyor ses tonuyla;
"BOZKURTTTTTT!!!!!!!!"
"Emret asenam"
Ben odadan çıkıyordum ki Medine ;
"Meryemce söylediklerimi eşine söylemeyi unutma"
"Tamam"
..........................................................................
Odama geldiğimizde Mustafa tam ağzını açıyordu ki telefonu çalmaya başladı. Arayan Baran abimdi. İşler karışmış Mustafa'ya ihtiyaç varmış. Mustafa anlımdan öpüp odadan çıkmıştı. Bütün gün hastalarımla, acile ve Gülcan ile akıp gitmişti. Hastanenin bahçesine çıktığımda hava kararmıştı. Bir banka gidip oturmuştum. Etrafıma baktığımda Boran yoktu. Alışmıştım ikiz gibi dolaşmaya dışarıda içim bir acayip olunca hemen aramıştım. Hastanenin diğer tarafında olduğunu söyleyip kapamıştı. Etrafa baktığımda bana belli etmeden sözde başka bir işleri varmış gibi duran iki koruma koymuş zaten Boran.
Hastaneye girdiğimde boran beni aramıştı. Hastaneye niye bir anda girdiğimi sorduğunda, Bir şey olmadığını benim bir doktor olduğumu söyleyip onu da eve yollamıştım. Saatler ilerlemiş acilde yoğunluk azcık azalınca, Gülcan'a kaş göz yapıp dün yapamadığımız çayı yapmayı teklif ettim. hemen tamam demişti. Odaya geldiğimde telefonum çalmaya başlamıştı. Cebimden çıkarıp baktığımda Mustafa'm görüntülü arıyordu. Odamdaki koltuğa bacaklarımı uzatıp telefonu açmıştım. Ekrana baktığımda Mustafa odamızda yatak başına sırtını dayamış bir kolu ensesinde bana gülerek bakıyordu. Onun bana bakışına içim gitmişti. Mustafa'ya pür dikkat bakıyordum ki biraz daha yüzündeki gülüşü genişledi. Mustafa bana göz kırparak;
"Yavaş marabam gözünle yedin, biliyorum Asi ağan çok yakışıklı"
"Ya, ya ne demezsin. Ağam söyler misin egona seni terk etsin"
Mustafa kendine has kahkahasını atınca;
"Sessiz olsana kızım yanında değil mi"
"Yanımda "
"EE uyanacak yavaş ağam "
"Yok uyanmaz bu gün baya yorulmuşlar"
"Nasıl?"
"Hazar, özel hoca tutmuş çocuklara at binmesini öğrettiriyor"
" Sen ciddi misin"
"Evet, Hazar bu iki canavarı çok seviyor"
"Onun farkındayım. Mustafa o zaman gece bak Mina'ya, terler o"
"Sırtına tülbent koydum. annem dedi gece terlerse yenisini koyacağım. niye gece uykusundan edeyim meleğimi"
"Beni ediyorsun ama kızına geldi mi"
"Meryemce ne oluyor"
"Galiba seni özledim"
"Deli doktorum bende özledim. Neyse acıktın mı, yemek yedin mi"
"Yedim ağam merak etme"
"Gülcan yedi mi"
"O da yedi, beraberdik"
"Gül güzeli nasılsın peki yoruldun mu"
"Yok yorulmadım iyim, merak etme"
"Hadi sen biraz dinlen bende yatayım. Yarın cenaze var erkenden Diyarbakır'da oraya gideceğim"
"Kim öldü başınız sağ olsun ağam"
"En büyük ağa öldü. Yani bütün ağaların ağası dedemden bir kaç yaş büyüktü. Bizim hepimiz o ağaya bağlıydık, anlatırım sonra. Biraz ortalık karışık ona göre kış güneşim. Bir şey olursa ara zaten boran yanında"
"Ağamm, Mustafa hamza bir şey diyeceğim ama kızma"
"Pazarlık yapma benim ile, söyle"
"Ben Boranı konağa yolladım. "
"Meryemceeee"
"Bağırma ya, Çocuk helak oluyor burada"
"Tamam deli doktor tamam. kapat şu telefonu kapat"
"Mustafa'm"
"Efendim"
"Yüzüme bak ama"
"Söyleee"
"Özür dilerim asi ağa, seni seviyorum"
"Bende deli doktor"
Mustafa yüzüme bakmadan kapamıştı telefonu. Tekrar arayacağım zaman elinde iki kupa çay ile Gülcan içeriye girdi. Uzattığım bacaklarımı aşağıya sarkıtıp oturur vaziyete gelmiştim. Telefonumu önümdeki orta sehpaya koymuştum. Gülcan da çayları orta sehpaya koyarak başını dizlerime koymuştu. Gülcan yüzünü karnıma çevirdi. Elini karnıma koyarak konuşmaya başladı.
"Piştt aslan parçaları, dayıları gibi özel harekatçılar ne yapıyorsunuz, bu ananız olacak kadın sizi yordu mu"
"Evet, deli teyze annem babama demedi ama çok yorulduk"
"Vicdansız oğlum sizin ananız"
"Beni babaları gibi güçlü asilerime kötüleme"
"Dur sen yarın sabah enerjim kalırsa nasıl inletiyorum konağı, Alibeyoğlu konağına iki aslan geliyor diye"
"Daha belli değil kii , hem Mustafa ilk benden duyacak"
"Tamam sen odanda söyle bende Mihriban annemlere söyleyeyim . Hee olmaz mı"
"Olur vayemin olur, ben seni ne zaman üzdüm ki olur"
"Ahh Meryemce keşke Hamza dede de görseydi, ağamın mutluluğunu"
"Nasip, ama unutma ağama ben söyleyeceğim"
Gülcan ağzını açmıştı ki, odanın içinde Mustafa'nın sesi yankılandı.
"Neyi bana sen söyleyeceksin Deli doktor"
"Hiii, Mustafa Hamza senin ne işin var burada, kızımız ne oldu"
"Boran yoksa ben varım, annem zaten istiyordu. Babam gelip aldı meleklerini"
Gülcan gülerek kucağımdan kalktığında kulağıma doğru eğilerek;
"Biriciğim hayırlı olsun ve gazan mübarek olsun ağa babam gelmiş. Neyse hastalarım beni bekler"
Sinirle gözlerine bakarak;
"Gülcan çık şu odadan çıkk"
Gülcan hafif bir kıkırtıyla kapıdan tam çıkıyordu ki, kapıya yakın olan Mustafa onu durdurdu. Gülcan, Mustafa'ya bakarken o cebinden çıkardığı iki karam çikolatasını Gülcan'a uzatarak;
"Biri kocan olacak abimden, diğeri de Ağan olacak benden"
"Teşekkür ederim ağam, Meryemce gibi arkamızda durduğun için"
"AAA Gülcan bak seni çağırıyorlar"
Gülcan Mustafa'nın ne yapmak, ne demek istediğini anlamıştı. Mustafa benim ailemden biri teşekkür ettiğinde garip oluyordu. Biz aileyiz arada teşekkür olmaz dedikçe onlar teşekkür ediyordu. Artık bir şey demek istemediği için hemen konuyu değiştiriyordu. Gülcan odadan çıkınca Mustafa kapıyı kapatıp, hemen Gülcanın yattığı gibi kucağıma yatmıştı. Mustafa yüzünü karnıma doğru yatırınca bende çok sevdiğim kendi gibi sert asi saçlarını sevmeye başlamıştım. Asim hafif çıkıntısı olan karnımı iki kere öptüğünde için garip olsa da tebessüm ederek ona karşılık vermiştim. Mustafa gözlerime bakarken nefesimi dışarı vererek konuşmaya başladım.
"Mustafa'm asi ağam, canım kocam"
"Ahh kış güneşim, Gül güzelim. Söyle huzur hatunum"
"O elinin altında iki babaları gibi asi güçlü inatçı yiğit uyuyor olabilir"
Mustafa dediğimle gözlerini sımsıkı kapatıp açtığında beni şaşırtmıştı. Benim asi'min gözleri dolmuştu. Yüzünü tekrar karnıma çevirip öpmüştü. Ben onun saçını tekrar severken o konuşmaya başladı.
"Hoş geldiniz ablaların aslanları, Hoş geldiniz asi ağanın yiğitleri. Çok şükür sizi bana verene"
"Mustafa'm"
"Söyle hanımağam, söyle "
"Bu gün Medine dedi ki bebekler çok güçlüler"
"EE yani birtanem"
"Ben dimdik sizin arkanızda durduğumda, onlarda kendini savunmaya geçiyormuş, Kendilerini korumaya alıyorlarmış"
"Ne yapalım üzmeyiz biz de seni, ağlamana sıkılmana fırsat vermeyiz. Sen de artık benim olduğumu kabullen üzüldüğünde ağlamak istediğinde buradayım"
"Aşksın adam aşk"
"Başka bir şey dedimi Medine hanım. Onlar kendine korumaya geçtiklerinde sana bir şey yapmıyorlar dimi. Doğumun falan güzel olur dimi"
"Yoo. yok yapmıyorlar. Tabi ki bizim küçük asilerimiz onlar ne yapabilirler ki."
"Doğru dedin Deli doktorum"
"Mustafa'm hadi sonra değil, şimdi bulalım isimlerini"
"Olur sen söyle, ben kabul ederim"
"Tamam o zaman edi ile büdü"
"O kadar değil deli doktor"
"Ama asim yaaa"
"Neyy aması düzgün bir şey olsun"
"Tamam şaka tamam, Birinin adı Ömer Hamza olsun"
"Olsunda bu koca Mardin hazır mı sence üçüncü bir Hamza'ya"
Mustafa'nın dediğine gülerken birden elini dudaklarıma koyarak;
"Mirza asaf"
"Olsun ağam olsun, hadi sen burada biraz uyu. Yarın cenazeye gideceksin. Bende acile ineyim azcık"
Mustafayı odada bırakıp acil bölümüne tam adım atmıştım ki, traktör kazası sonucun da iki ağır yaralı hasta acile giriş yaptı. Hızla birinin başına gittiğimde ambulans doktoru neyi olduğunu anlatmaya başlamıştı. Kafa mı kaldırıp Gülcan'a baktığımda diğer hasta ile uğraşıyordu. Önümdeki hastayı hemen ameliyata almıştık. Odama girip üzerimi giyinmeye başlamıştım. Odadan tam çıkarken yanımda olabilmek için, uzun boyuna iri cüssesine rağmen koltukta iki büklüm uyuyan kocam canımı sıksa da ona bir şey diyemedim. Asi'min yanına gidip yere diz çöktüm. Anlından öptüm. Saçlarını severken konuşmaya başladım.
"Seni nasıl seviyorum bir bilsen, benim yapamadığımı sen yaparsın yeri göğü inletirsin. Sana bir şey olacak üzüleceksin diye canım çıkıyor. Mina ve Oğulların seni çok sevsinler, olurda bana bir şey olursa babalarına destek olsunlar."
Konuşmama devam edecektim ama aklıma gelen ameliyatla hemen kalkıp ameliyata girmiştim. Ameliyathanede Gülcan vardı. Yanına gittiğimde ;
"Baktığım hasta vefat etti, sana yardıma geldim vayemin"
"Allah razı olsun yengeciğimmm"
Gülcan ağzını açmış bir şey diyecekken ameliyathaneye giren Naci hoca çatık kaşlarla;
"Akrabacılık oynamayın, hadi ameliyatınıza odaklanın"
Kendi aramızda gülerek ameliyatta başlamıştı....
...........................
Ameliyatın ortasına doğru Gülcan'ın yapacakları bitince o çıkmıştı. Benim kalple işim uzamıştı. Zorlu bir ameliyat olmuştu. Ameliyathaneden çıktığımda kapıda sadece gençten bir kız bekliyordu. Koltuklarda oturmuş bir noktaya bakarak dua okuyan kızın yanına gidip oturmuştum. Genç kızın elini tuttuğumda yavaşça kafasını bana çevirmişti.
"İçeride ki hasta senin neyin oluyor"
"Abim, doktor abla. şeyy nasıl geçti ameliyatı?"
"Güzel geçti, şimdi yirmi dört saat uyutacağız. Sonra ilacı kesip, uyanmasını bekleyecekler canım"
"Teşekkür ederim doktor abla"
"Ne demek canım benim görevim. Allah şifa versin inşallah"
Kız ağzını açıp bir şey diyecekti ki arkama bakarak sustu. Gelenlere baktığımda iki tane babamla yaşıt adam yanımıza geldi. Adamlar bana başlarıyla selam verdiğinde bende ayağa kalkmıştım. İki adım atmıştım ki Hemşire önümü kesip bir kaç dosyaya bakmamı istemişti. Ben yakındaki bankoda dosyalara bakarken, genç kız ve o iki adamın konuşmasını ister istemez duymuştu.
"Miyesse, kızım biliyorsun Davut'u kaybettik"
"Biliyorum baba başımız sağ olsun, ben yüzüğ-"
Kafamı dosyalardan kaldırıp onları izlemeye başlamıştım. Adının miyesse olduğunu öğrendiğim kız parmağındaki yüzüğü çıkarırken hiç söze girmeyen diğer adam kızın elini tutup konuşmaya başladı.
"Güzel gelinim, Davut'um öldü ama nişan devam ediyor. Bilal ile evleneceksiniz"
Kıza baktığımda sadece kafasını sallamıştı. İki adam kızın yanlarından ayrılınca hemen yerimden kalkıp kızın yanına gittim. Dizin üzerindeki elini tutup dikkatini kendi üzerime çektim. Kız dolu gözlerle bana bakarak;
"Ne oldu doktor abla"
"Ben gayri ihtiyari sizi duydum. hakkını helal et ama "
"Anladım doktor abla, Merak etme zorla evlenmiyorum. Nişanlım yani vefat eden nişanlım ile birbirimizi sevmeye başlamıştık. Abim ile bize gelirken kaza geçirdiler. Onlar çok iyi bir aile. Merak etme abla yaşım küçük değil, görücü usulü işte"
"Anladım canım ama"
"Aması biz bilemeyiz ablam belki de nasibim Bilal abi ay yani Bilal di."
Kız gülünce bende gülmüştüm. Kızın yanağını severek konuşmaya başladım.
"Amena canım ona ne şüphe, Maşallah sana neyse sen iyi misin"
Kız tebessümle bir şey diyecekken birden omzumdan arkama bakıp sustu. Başını önüne eğerek ayağa kalktı. Arkama baktığımda Miyessenin babası ve kayınbabasıyla konuşarak bize doğru Mustafa geliyordu. Tekrar genç kıza baktığımda ellerini önünde birleştirmiş başı önünde ayakta bekliyordu. Mustafalar yanımıza geldiğinde kızın babası;
"Kızım Mustafa Hamza ağa hem geçmiş olsuna hem de baş sağlığı için yanına geldi."
"Allah razı olsun ağam. Rabbim seni başımızdan eksik etmesin"
Kız eğilip Mustafa'nın elini öpecekken kolundan tuttum. Kız bana garip bir şekilde bakarken, kızın babası yanımıza gelip;
"Aman doktor hanım, ne yapıyorsun"
"Ne yapmışım amcacığım"
"O bizim ağamız bırak da öpsün ağasının elini"
"Öpmesin bence, çünkü ağanız buna bakacak bir ağa değil"
"Öyle ama "
Benim ağzımı açmama fırsat kalmadan Mustafa tebessüm ederek söze girdi.
"Aması yok Rıdvan abi, hanımağanız haklı. Siz saygı gösterirsiniz ama ben bacılarıma el vermiyorum bilirsin beni"
İki adamda birden iki adım geriye giderken, yanımda olan güzel genç hafif gülüşle bana bakmıştı. Kızın babası birden ;
"Aman ağam doktor hanım, hanımağamız mı? Allah başımızdan eksik etmesin sizi."
"Allah razı olsun Rıdvan abi, duyduğum kadarıyla Sadık abi, Miyesse gelini ocağından çıkarmayacakmış. Var mı bizim yapacağımız bir şey"
"Estağfurullah ağam, düğüne gelirseniz şeref verirsiniz"
"Nasip, inşallah"
Mustafa yanıma gelip eli ile buyur yapınca bir adım atıyordum ki Miyesse yanıma gelip;
"Anlatılandan daha güzelsin hanımğam, yorgun görünmene rağmen.. birde şey hanımağam"
"Ney güzel kardeşim"
"Bebeğin"
"Bebeğin değil miyesse bebeklerim"
Kız birden yüzüme bakıp güldükten sonra önce Mustafaya sonra bana bakarak;
"Allah üç evladınızı da size bağışlasın ağam, hanımağam"
Kızın elini tutup gözlerine bakarak;
"Allah razı olsun canım, Bu arada gelinlik alma tamam mı ben göndereceğim, sadece düğün ne zaman olacağını haber ver bana"
Kız birden bana sarılınca gözlerim Mustafa'yı buldu. Mustafa dudaklarını kıpırdatıp seni seviyorum dediğinde doğru bir şey yaptığımı anlamıştım. Miyesseden ayrıldığımda onları orada bırakıp odama doğru yürümeye başlamıştık. Odaya geldiğimizde havanın aydınlanmasına daha var diye koltuğa oturup dizlerime vurdum. Mustafa bana bakarken;
"Gel yat ağam maraban sevsin saçlarını"
"Emrin olur hanımağam hemen"
Mustafa dizlerime yattığında saçlarını seviyordum. Mustafa birden yüzünü karnıma çevirip tek eliyle severek konuşmaya başladı. Bebekleri öğrendiği andan itibaren yaptığını yapmaya başladı.
"Duydunuz mu aslanlarım, anneniz yine meleklik görevini yaptı. Uslu durun tamam mı? Bakın annenizden merhametini alın, delilik huyunu almayın zaten siz beni korkutuyorsunuz. dedeler zaten deli babanız deli annenizin zaten lakabı deli"
Mustafa gülmeye başladığımda, başını dizimden kaldırıp hızla sarılmıştı. Yüzümü en çok sevdiğim yere, asimin boynu ve omzu arasına koyarak koklayarak gözlerimi yummuştum.
................................
Gözlerimi ezanın sesiyle açmıştım. Başım Mustafa'nın omzunda iki büklüm uyuyorduk. Mustafa'nın yanağını öperek namaza kaldırmıştım. Odamdaki seccademi ona serdiğim de yüzüme bakıp;
"Arkama gelmiyor musun"
"Sen kıl Asi ağam ben senin peşine kılarım"
"Tamam Gül güzelim"
Mustafa namazını kılarken, bende onu izliyordum. Bir adam her şekilde güzel durur ama adam gibi adamın en güzel durduğu şekil Allah'ın huzurundaki haliydi elbette. Mustafa gibi bir adamın, kimseye boyun eğmeyen, sadece Allah huzurunda eğilmesi bana gurur vermişti. Dağhan da öyleydi. Dev boylu adamlarım yıkılmaz kalem Dağhan, Korkusuz süt abim, dostum Devran ve saf bir o kadar mert kardeşim adamım Mert. Rabbim sizi huzurundan ayırmasın....
........................................................
Gülcan'ı da Mustafa hastaneden çıkarken alıp götürmüştü. Süreyya cadısı hastaların var ilgilen öyle gidersin dediği için bir şey dememiştim. Mustafa, hastaneden çıkarken cenazeye gideceği için hemen konağa gidip üzerini değiştirmesi gerekiyordu. Onlara hastaneden çıkana kadar eşlik etmiştim. Hastaneye, odama girip gelen hastalarla ilgilenmiştim. Yoğun bir günün ardından kafamı kaldırdığımda saat öğlen üçü gösteriyordu. Üç gündür hastanedeydim ve ilk defa sıkılmıştım. Odamın kapısı çalındığında başımı masaya koyup ağlamak istedim resmen. Kapıya bakarak gir dediğimde kafasını içeriye boran uzatarak;
"Bitmedi mi işin ağam"
"Bitti Boran bitti ama bende bittim"
"Hadi gidelim o zaman ağam"
"Tamam bekle çantamı alayım"
Boran başını sallayıp kapıyı kapatıp çıkmıştı. Üzerimi düzeltip dışarı çıkarken çantamdaki kutuları görünce aklıma gelini yapmak için bütün enerjim yerine gelmişti.
Hastaneden çıktığımda Boran arkamdan ;
"Hanımağam"
"Neredesin sen arabanın yanında değilmiydin"
"Yok ağam hadi gidelim"
Arabaya geçtiğimizde Boran arka kapıyı açacakken , ön koltuğa oturmuştum. Boran sürücü koltuğuna geçtiğinde gülüyordu. Ben telefonumu alıp Mustafayı aramıştım.
"Asi ağam"
"Deli doktor"
"Neredesiniz ağam"
"Şirketteyim bedirhan, Baran ve Hazarla küçük bir toplantımız var sen hastaneden çıktın dimi"
"Evet ağam konağa gidiyorum"
"Tamam deli doktor"
Telefonu kapattığım da Boran'a hafif çatık kaşlarla;
"Niye gülüyorsun ve sen bana niye ağam diyorsun"
"Meryemce ablam artık dışarıda böyle biz bizeyken abla derim"
"Anladım peki niye gülüyorsun"
"Rahmetli Berfin hanım olsaydı ağamın eşi, şuan arkada kurum kurulurdu emirler yağdırırdı."
"Yani"
"Yanisi sen çok iyi merhametli bir ağa oldun"
"Bak bak neyse yine de sağ ol. Bu arada bir daha Berfin hanımın adını duymazsam sevinirim paşam"
"Özür dilerim Meryemce abla"
"Önemli değil, şimdi arabayı şirkette sür "
"Niye abla"
"Evlendim evleneli şirketi görmedim daha. Evlenmeden bir kere gitmiştim."
Boran birden gülmeye başlamıştı. Şirkete geldiğimizde Boran arabayı park etmişti. Binaya girdiğimde önümü bir koruma kesti.
"Buyurun hanımefendi"
"Mustafa Hamza Alibeyoğluyla görüşecektim"
"Randevunuz var mı"
"Olması gerekiyor mu"
"Tabi bacım"
Kafamı arkaya çevirdiğim de boran binaya giriyordu. Beni görünce hızlanacakken elimle dur dedim. Boran olduğu yerde kalmıştı. Bana da eğlenmek. Tekrar korumaya dönerek ;
"O zaman gideyim mi ben kardeşim"
Yanımıza açık bir kadın geldi. her halinden sinirli uyuz bir şey olduğu belliydi. Sinirli bir şekilde ;
"Temizlik işi için mi geldiniz"
"Hayır Mustafa Hamza Alibeyoğlu ile görüşecektim"
Kadın yanında ki korumaya hafif bir gülüş ile ;
"Köylü bu, para isteyecek büyük ihtimalle"
Koruma cebinden çıkardığı parayı bana uzatarak;
"Al bacım şimdi git buradan"
Adamın bana uzattığı yüz lirayı alıp şirketten çıkmıştım. Arabanın yanına geçtiğimde Boran elimdeki paraya bakıyordu. Boran'a her şeyi anlattığım da önce güldü, para mevzusuna geldiğimizde sinirlendi. Boran'ın kolundan tutarak;
"Dur ağanı ara, kaçta çıkacak öğren bizde az daha eğlenelim"
Boran Mustafayı arayıp kaçta çıkacağını öğrendiğinde daha iki saatimiz vardı. Borana ne yapacaklarını anlatıp tekrar şirketin önüne geldim. Boran benden önce şirkete girmişti. Kapıda iki tane az önce olmayan dev gibi koruma vardı. Bir tanesi önüne geçip;
"Kadın nereye "
"İçeriye gireceğim şhrek"
"Kadın burası dingonun ahırı mı "
"Bakayım"
Az geriye gidip tabelaya baktım tekrar iki adım öne atarak;
"Yok değilmiş Alibeyoğlu şirketi galiba"
"Çok mu zekisin kadın"
"Bakayım , çekil önümden cam kapı bir işe yarasın"
Cam kapıda kendime bakıp yani doğrusu Boran'a bakıp tekrar korumaya dönerek ;
"Vallahi zekiymişim"
Koruma tam elini koluma koyuyordu ki Boran kapıdan çıkıp;
"Hanımağam sizi bekliyorum ben"
"Geliyorum Boran geliyorum"
Korumanın rengi kızarırken Boran yaklaşıp;
"Kimseye bir şey deme ve sus, Buyur ağam"
Şirkete girdiğimizde danışmadaki kadın yoktu o koruma ile. Bende asansör kullanmayı sevmediğim için merdivenleri çıkmaya başlamıştım. En üst kata geldiğim de telefonumda çalıyordu.
"Efendim boran"
"Abla kameralardan baktım ağamlar, ağamın odasındalar haberin olsun."
"Tamam canım sen git al arabayı da ben ağanla gelirim "
"Tamam abla"
Telefonu kapadığımda sekreter yüzüme garip garip bakıyordu. Kadına baktığımda resmen giyinmeyi unutmuştu sanki. Ağzımı açıyordum ki sekreter ağzının ucundan ;
"Buyur canım, yanlış geldin galiba Temizlik katı aşağıda"
"Yok doğru geldim bence Mustafa Hamza bey ile görüşecektim"
"Öyle mi otur şuradaki sandalyeye kendi toplantıda"
Kadının burnuyla gösterdiği sandalyeye oturmuştum. Kadın bilgisayarında okey oynarken ben sadece garip bir şekilde bakmıştım. Bir an olduğum daireye baktım. Serdar'ın, Baran abinin, kadir'in isimlerinin yazılı olduğu üç kapı vardı. Tam karşımda Mustafa'nın adı yazıyordu. Sekreter oyununa devam ederken yanına aşağı da beni kendince aşağılayan kadın gelmişti. Kadın beni görüp hiddetlense de garip bir şekilde burnunu kıvırdı. Sekreterin karşısına oturup kahve söylemişti. İki kadında en nefret ettiğim şeyi yapıyordu. İşini boşlayan insanlardan nefret ediyordum. Sinirlensem de ağzımı açmayacaktım. Kahveler geldiğinde iki kadında şirketin dedikodusunu ederken birden masadaki telefon çaldı. Sekreter birden kendini düzeltip;
"Buyurun Mustafa ..bey"
"..............."
"Peki Mustafa hamza bey"
Kadın telefonu kapatıp tekrar aşağı arayıp dört kahve istemişti. Kahveler geldiğinde bende lavaboya gitmiştim. Geriye geldiğimde yanındaki kadınla konuşmaya devam ediyordu. Sekreterin karşısındaki kadın birden ;
"Sedef ne yaptın baş başa kalabildin mi Mustafa Beyle"
"Yok be canım nerede, yasemin senin dediğini yaptım yine bakmadı bee"
"Neyse canım başka sefere, Hazar ağada bana bakmıyor. Geçen Serdar beyin odasında ona yardım ediyordu yakamı açıp az eğilip kahvesini uzatıyordum ki kafasını çevirip sadece..ımm ne dedi yaa.... he edep ya hu dedi"
"Anam senin ki yine bekar ama Mustafa ağa evli"
"Bana bak eşi cerrahmış deşer seni"
Kadınların arasında dedikoduya çok sinirlenmiştim. Saatime baktığım da, iki saatir burada oturuyordum. Ayağa kalktığımda sekreter;
"Buda sıkılmadı bekliyor"
"Evet sedef, aşağıda Selçuk eline para sıkıştırdı ama işte yüzsüz"
Ağzımı açıyordum ki Mustafa'nın odasının kapısı açıldı. Sekreterle üzerlerini düzeltip iş ile ilgili konuşuyor gibi yaparken onlara bakıyordum. Kafamı kaldırdığımda Mustafa da aynı anda;
"Meryemce'm"
"Efendim ağam"
"Ne zaman geldin, niye içeriye girmedin"
"Yaklaşık iki saattir buradayım ağam, toplantın varmış sekreterlerin, sizin dedikodunuzun yaparken söyledi"
Mustafa sinirle kafasını çevirip bir şey diyecekken, ondan önce Baran abim kükredi.
"Siz kimsiniz lan"
"Şeyy Baran ağ-"
"Başlatma ağana, azcık dedikodu yaparken de bilgi alın kim bu Mardin'in hanımağası. Ancak tövbe yarabbim"
Mustafa sinirle yanıma gelip, elini belime koydu. Mustafa ile birlikte tekrar odaya girmiştik. Mustafa beni kendi masasına oturtmuştu. Mahşerin dört atlısı da tam masanın karşısındaki kanepeye oturmuştu. Hazar abim birden ;
"Kızım ne bakıyorsun sen onlara bas gir içeriye "
Ağzımı açmama fırsat kalmadan sekreter içeriye girmişti. Sekreter başı önünde ayakta durdu. Mustafa birden ;
"Meryemce ne içersin"
"Ağam ben iki saattir katıksız sizin ve şirketin dedikodusunu dinledim ve hiç su içmedim. soğuk bir su"
Bedirhan abim birden ;
"Bir şey ikram edilmedi mi sana "
"Yok Bedirhan ağam"
Mustafa sinirle kadına bakarken Baran abim ;
"Sedef, soğuk su ve Selçuk gitsin tatlı alsın"
"Baran ağam Selçuk kapıdaki koruma mı, danışmadaki"
"Evet Meryemce"
Elimle bir dakika dedim herkes bana bakarken cebimdeki yüz lirayı çıkarıp;
"Sedef hanım, bunu Selçuk beye verin onun parası"
"Şeyy, Meryemce hanım "
"Hadi al ve kapıyı dışardan yüzüne kapat"
Kadın çıktığında bende çantamdaki kutuları alıp, Mustafaların yanına gitmiştim. Elimdeki kutuları tek tek abimlere vermiştim. Onlar kutuları açtıklarında ben tekrardan çantamı elime almıştım. Abilerime özel kehribardan farklı renklerde tesbihleri hediye etmiştim. Tesbihlerin püskül yerlerinde harfler vardı. Yan yana geldi mi isimleri yazıyordu. Sadece tek bir harf kalıyordu. Onlar da eşlerinin isimlerinin baş harfleri. Bedirhan abi ve Baran abi anlamışlardı. Hazar abi hala anlamadığı için sorun yoktu ama fark etmediği onun tesbihinde de L harfi. Hazar abim birden ;
"Ahaa Meryemce, Mustafa'ma yok mu? ahh yazık sana, ağam bak kıymeti mi bil"
Mustafa ağzını açıyordu ki elimdeki iki kutuyu Mustafa'ma uzatmıştım. Mustafa tesbih kutusunu açtığında hepsi birden ;
"Yuhh kız bu ne"
Mustafanın tesbihinin püskül kısmı çok kalabalıktı. Mustafa elindeki tesbihe bakarken;
"Sevgili abilerim sizin ki kehribar ama Mustafa'nın ki oltu taşından "
Hazar abim kahkaha atarak;
"Belli kendi sinirlendiğinde aldığı renk, siyah"
Hepimizi güldürmüştü Hazar abim. Baran abim kaş göz yaparak Bedirhan abim ile Hazar abimi çıkarmıştı odadan. Mustafa bileğimden tutup kucağına çekmişti. Mustafa'nın kucağından kayarak kolunun altına geçmiştim. Yüzümü boynuna koymuştum. Ben boynunu öptüğümde o başını hafif bana çevirip yanağımı öpmüştü. Cebimdeki diğer küçük yüzük kutusunu çıkarıp Mustafa'nın elini tuttum. Kutuyu ona uzatarak konuşmaya başladım.
"Seni ilk Baran abinin düğününde gördüğümde ne kadar soğuk bir adam dedim. kavgalar ettik. büyük olaylar atlattık. O karışıklıkta sevdik birbirimizi aşık olduk. Birbirimizin olduk. Sen ben oldun, ben sen oldum. Şimdi sen Asi ağa, şimdi sen koskoca Mustafa Hamza ağa, senin bana demediğini diyorum. Benimle evlenir misin"
Mustafa kendine has kahkahasını attığında bütün yorgunluğum gitmişti. Kutuyu açıp kendi saç telim ve Mina'nın saç telleriyle M harfli özel yapım yüzüğü parmağına takmıştım. Mustafa sarılıp kokumu içine çekmişti. Mustafa derin bir nefes çektikten sonra;
"Sen benim iyikimsin be kadın. İyi ki geldin bu adamı özüne döndürdün. Seni seviyorum."
"Bende koca adam Bende"
"Ama ben evet demedim sen taktın yüzüğü"
"Bana bak kime evet diyecektin"
Mustafa ayağa kalkarken beni de kaldırmıştı. Ayağa kalktığımda beni bırakıp odadaki dilsiz uşağın üzerindeki ceketini alıp yanıma gelmişti. Kapıdan tam çıkıyorduk ki benim soğuk suyum ve tatlı gelmişti. Mustafaya su şişesini verip tatlı olan tabağı elime alıp odadan çıktım. Sekreterin önündeki koltuklarda oturan Hazar abimler benim halime gülmemek için zor durdukları belliydi. Mustafa birden hepsine parmağını sallayarak;
"Güleni vururum, sen ye Deli doktor bakma sen onlara"
Şirketten çıkarken kapıya herkesin kendi arabası gelirken, benimde tatlım bitmişti. Bizimkilere gülerek Mustafanın koluna girip kulağına yaklaştım.
"Asiyi ben kullansam sadece bir araba gitsek"
"Olur deli'm "
Mustafa benden biraz uzaklaşıp;
"Kamil Hazar'ın, Bedirhan'ın ve Baran'ın arabasını siz getirin arkamızdan."
"Tamam ağam"
Herkes bize bakarken Mustafa arabamın anahtarlarına bana vermişti. Arabaya bindiğimizde arka tarafa dikiz aynasından bakarak;
"Sevgili ağalarım kemerlerinizi bağlayın bence"
"Meryemce sen şimdi seksenden yukarı çıkamıyorsun dur"
"Evet hazar ağam çok korkarım ben "
Arabayı hareket ettirdiğimde bir tek arabadaki Hazar abi bilmiyordu, arabamı nasıl kullandığımı. Telefonumu elime alıp ilk önce Leylayı aramıştım.
"Leyloş neredesin"
"Yoldayım geliyorum "
"Tam olarak neredesin"
"Mardin girişine az kaldı."
"Tamam senin kızla geldin dimi"
"Evet Meryemce"
" Harikasın, olduğun yerde mola ver, ben geliyorum"
"Asi ile dimi"
"Evet hazır mısın"
Telefonu yüzüme kapatmıştı. Arabayı yavaş yavaş kullanmaya başladığımda herkes ofluyordu. Mola yerine geldiğimde arabadakilere baktığım da hepsi bana bakıyordu. Mustafa'ya göz kırptığımda hemen kemerini bağlamıştı. Mola yerinde Leylanın kızını yani BMWsini gördüğümde arabayı onun yanına sürmüştüm. Mustafa'nın tarafındaki camı açtığımda Leyla da camını açmıştı. Arabamdaki erkekler şok olurken, ben gülüyordum.
"Meryemce, alırım anahtarını"
"Leyla bana kaptırdığın kaçıncı araban"
"Bunu da alırsan üç olacak"
"Bu sefer araba değil ben ne istersem o olacak"
"Kabul deli müvekkilim"
"Kabul avukat"
Camları kapatıp dikiz aynasıyla arkaya baktığımda hepsi gayet rahat bakıyorlardı. Mustafa'ya baktığımda hafif kaşları çatık bana bakıyordu. Elini tutup;
"Güven bana yapmadığım bir şey değil. Arkasını gece izleteceğim sana kamerayı açacağım"
"Dikkat et ve beni delirtme"
Arabayı çalıştırmadan telefonu yuvaya koydum. Arabayı yavaş yavaş sürerken Leylayı görüntülü aradım. Kamerayı açtığım Leyla gülerek ;
"Meryemce sadece Mustafa bey yokmuş araba da "
"Yok bütün hepsi burada"
"Korkmasın koskoca Mardin ağaları"
"Kızım alacağım nefesini hadi ama tüh Mina yok"
"Çok kızacak eğer kaybedersem "
"Hadi başla yola giriyoruz"
"Ayıpsın "
Leyla arabayı durdurduğun da bende durmuştum. Leyla arabayı olduğu yerde gaza bastığından araba olduğu yerde kaymaya başladı. Arabanın olduğu yerde çıkardığı ses kulakları delecek dereceye geldiğinde Hazar abi birden ;
"Bu kız ile yarışacağız deme"
Ben daha ağzımı açmadan görüntü arama açık olduğundan ;
"Korkmayın Hazar bey, Meryemce hanım sadece bu akşam İrmik helvası yapacak gece ikide "
"Az konuş hadi beş dakika sana müsaade bas ve git"
Leyla ayağını frenden çektiği gibi hızla yanımızdan ayrılmıştı. Herkes Leylaya ağzı açık bakıyordu. Hazar birden;
"Oha ben aşık oldum. bu ne lan"
Hepimiz gülerken Hazar abi bana bakarak;
"Sen bu kızı yakala, sana en kıymetli atımı vereceğim tabi yakalaya bilirsen "
Ben hariç hepsi bir ağızdan ;
"Aferin hazar "
"Yapamaz ki ama yapsın bebekler de birer at lan hem de hepinizin çocuklarına ama dila ve Talha'nınkine karışmayın"
Gaza basmaya başladığımda bir taraftan da frene bastım. Tekerlekler olduğu yerde dönerken o çok sevdiğim siyah duman çıkmaya başlamıştı. Ayağımı frenden çekmemle ok gibi gitmeye başlamıştık. Yanından geçtiğim her arabayı sollamaya başladığımda Mustafa sessizce Hazar'a saydırdığını duyuyordum. Son sürat gitmeye başladığımızda arkadakiler benim yavaşlamam için hepsi bir ağızdan konuşmaya başlamıştı;
"Meryemce bak başak beni bekliyor kızım. Sende biliyorsun kimsesi yok benden başka"
"Zümrüt bensiz ne yapar Meryemce yazık karıma "
"Meryemce güzel bacım, Azrail ağanın deli karısı şaka yaptım sen geçersin şu deli avukatı. hadi ama yavaşla"
Onlara cevap vermeden yola baktığımda Leylanın araba önümdeydi. Arabaları sollamaya devam ederken Leylanın yanından hızla geçip el freni çektiğimde araba boş yolda kayarak döndü. Leylanın arabasıyla kafa kafaya durmuştuk. Ben arabadan inerken arabadakiler hazar abiye vurmaya uğraşıyorlardı. Leyla ile konuştuktan sonra arabaya yanaştım. Arka kapıyı açıp;
"Hazar ağa, Leylanın arabayı kullanır mısın. İstanbul'dan geliyor son enerjisini yarışa harcadı."
"Tamam seve seve. Bu arada senin gibi bacıya her şey feda kardeşim"
"Sağ ol abi "
Hazar abim Leylanın arabaya geçtiğinde tekrar arka tarafa hitaben;
"Baran ağam sen arabayı kullansan, bedirhan ağam da senin yanına geçse. bende arkada dinlensem çünkü ben çok yorgunum"
Baran abim ve Bedirhan abim öne geçtiğinde Mustafa arkaya oturmuştu. Ben başımı Mustafanın omzuna koyacakken birden beni kolun altına alarak başımı göğsüne yatırmıştı. Ben kendimi uykuya teslim ederken duyduğum son konuşma kalbimi acıtmıştı.
"Bana bakın Bedo, baran, olurda bir gün bana bir şey olur bu deli karıma iyi bakın. Ölsem bile bu karım yıkılmayacak üzülmeyecek"
"O bizim her şeyimiz merak etme amcamın oğlu, ama sana bir şey olmasın sen sağ iken böyle deli bu senden sonra düşünemiyorum"
"Sana bir şey olmasın dostum. Meryemceye gelecek zarardan sonra korksun Mardin sana bir şey olursa"
............................................
MUSTAFA HAMZA...
Konağa geldiğimizde Meryemce üç gecedir doğru düzgün uyumadığından kucağımda uyanmak bilmiyordu. Baran konağa girip bir battaniye almıştı. Meryemceyi kucağıma aldığımda Baran üzerini örtmüştü. Konaktan içeriye girdiğimde herkes Meryemce bir şey oldu sandığından bize doğru gelirken, arkamdan gelen Leyla hanım ile Gülcan bir ağızdan ;
"Deli doktor şarteli indirdi ve kış uykusuna geçti"
Konakta bir kahkaha patlamıştı. Odaya girdiğimde kapıyı arkamdan kapamışlardı. Meryemceyi yatağa yatırıp başındaki şalının iğneleri yavaşça çıkarmıştım. Üzerindekileri çıkarmaya kalksam uyanacağı için dokunmadan üzerine battaniye örtüp avluya çıktım. Avluda erkekler kendi arasında konuşurken Gülcan yanıma gelip;
"Ağam şey"
"Söyle Gülcan "
"Dağhan'a ben ulaşamadım bu gün sen ulaştın mı diyecektim"
"Akşam üzeri konuştuk yarın gelecekmiş aradığın mesaj olarak ona düşmüş. Bana dedi ki babasından alışık olması lazımdı dedi"
"Sağ ol ağam"
Gülcan giderken bende babamların yanına oturmuştum. Kızlar masayı hazırladıklarında Leyla hanım ile annemlerin sohbeti çok hoşuma gitmişti. Masa hazır olduğunda hepimiz yerimize oturduk. Herkes buradaydı Kız kardeşlerim, Meryemce ve Dağhan hariç herkes masadaydı.
Yemeğin sonuna doğru hafif bir öksürükle dikkati kendime çekmiştim.
"Konak halkı beni dinleyin. Hazar, Bedirhan ve Baran biliyor ilk defa olacak bir şey diyeceğim. Bir hafta sonra hepiniz bir geceliğine Çiftliğe veya Hazar'ın konağına geçeceksiniz."
"Niye oğlum"
"Baba rahmetli halil ağanın oğlu Melihşah cenazeden sonra bütün ağalara babasının ölmeden dediğini dedi. Aşiretler başsız kalmayacak demiş. Onun için bütün ağalar toplanacak tarafsız bölge olarak da bizim konağı öne sürdüler. Bir hafta sonra Diyarbakır, Urfa, Antep ve Mardin'in büyük ağaları buraya gelecek"
"Ağa seçimi için mi ağam "
"Evet baba"
"Hayırlı olsun oğlum ne diyeyim. Biz konaktan çıkmayız oğlum herkes odasında olur"
"Baba iyisi de kötüsü de burada olacak. Bu arada bir de Savaş iti girecek bu konağa"
"Tamam oğlum hanımlar Gülcan kızımın tarafta olurlar "
Ben ağzımı açıyordum ki Gülcan bana bakarak kafasını sallamıştı. Bacılarımdan farksızdı benim için Gülcan. Babama tamam dedikten sonra sedirlere geçmiştik. Kahveler içilmiş sohbet ederken konağın kapısından içeriye Peri ile kenan gelmişti. Peri'nin kucağındaki küçük hanım avluyu yıkıyordu ağlamasıyla. hepimiz yanına gittiğimizde benim küçük perim ağlayarak;
"Anne bu çok ağlıyor yaaa"
"Bebek ondan olabilir mi annem "
"Yok canı yanıyor gibi anne"
"Sana eve gitme dedim. Kaynanan neredeydi."
Peri bir şey demeden Kenan çatık kaşlarla ;
"Annem siz bakarsınız dedi ve gitti Mihriban annem"
"annem siz odanıza geçin ben bakacağım küçük hanıma"
Periler odasına doğru giderken Mina önlerine geçip;
"Peri hala kardeşime bakabilir miyim"
"Tabiki kıymetlim, Kenan eniştesi Mina ve Talha paşamı al gel"
"Tamam halası"
Onlar giderken Avşin ayağa kalkıp;
"Ben de gideyim sonra çocukları alır yatırırım"
"Tamam Avşin'im"
Avşin bir kaç adım uzaklaşmıştı ki Devran birden ;
"Ağa kızı, çocukları odaya getirdiğinde beni çağır mısın"
"Ta..tamam Devran bey"
Babamlara gayri ihtiyarı baktığımda kıskandıklarını anlamıştım. Meryemcenin burada olması için neler vermezdim. Bu manzarayı görüp keyiflenmesini isterdim. Ben böyle düşünürken Leyla hanım birden ;
"Mustafa bey ben kalkayım otele geçeceğim sabah şirkette sizinle görüşürüz"
"Leyla hanım sabah kahvaltıda Meryemce sizi görmezse sizin ve benim canımı okur. Kaderler size oda hazırlamıştır buyurun"
Kader yanımıza gelip ;
"Abi, odası hazır, hazar ağamın odasının yanındaki odayı Leyla hanıma hazırladık. Orası daha ferah ve geniş rahat eder"
"Tamam gelinim, buyurun Leyla hanım sabah görüşürüz"
Leyla hanım kader ve Selvi ile giderken Hazar gözleri parlamış bir vaziyette arkalarından bakıyordu. Avluda Devran, Bedirhan, Baran, hazar ben oturuyorduk. Kadir ile Serdar sabah şantiyeye gidecekleri için erken kalkmışlardı yanımızdan. Ayşegül yanımıza gelip son bir istediğimiz var mı diye sorduklarında kahve isteyip göndermiştim. Kahveler geldiğinde konak baya sessizleşmişti. Aşiret işini konuşurken Devran;
"Dağhan gelebilecek mi"
"Burada olacak konuştuk. Kılık değiştirecek galiba"
"Aynen Ağam"
O gün baya bir güvenlik önlemlerini almam gerekiyordu. Sadece Savaş iti değil bir kaç tane daha zalim olan ağalarda gelecekti. Hele ki Diyarbakır'dan gelecek olan Atabek Ataman benden Savaş gibi ölesiye nefret eden bir ağa. Avşin yanımıza gelip;
"Mustafa sana bir şey diyeceğim"
"Söyle Avşin"
"Bu gün çocukları alıp eski konağa gittim"
"Haberim var, tamamen kapattın galiba"
"Öyle, yanımda bir kaç korumayla gittim ama sana demek istediğim bu değil"
"Söyle Avşin"
"Şeyy, biz yolda gelirken şey"
"Ney Avşin ney"
" Savaş Varlıoğlu ile şule ve helin'i gördüm. Bir de helin ile çok aşırı samimiydiler"
"Tamam sen git yat"
Avşin yanımızdan ayrıldığında Hazar ayağa kalkmıştı. Hazar baktığımda ceketini giyiniyordu. Baran ve Bedoda aynı şekilde ceketlerini giyinip kapıya yöneldiler. Bedo gülerek;
"Sen nereye Hazarcığım"
"Eve canım siz"
"Beni hanımım bekler, Başak tek bensiz uyumuyor da"
"Hanım köylü bedo ne olacak, ya siz baran bey"
"Benim Zümrüt sıkılmıştır. Buraya da gelemedi biraz rahatsız diye"
"Al sana bir hanım köylü daha ,yürüyün gidin len"
Bedo ve Baran gülerek konaktan çıkmışlardı. Hazar elini bana uzatarak;
"Ben gidiyorum ağam Hayırlı geceler"
"Odan hazırdır nereye "
"Yok ağam şimdi Leyla hanım benim odanın yanında ki odada kalacak. Bir de Kader gelinim benim odanın yanında olduğunu söyledi rahatsız olmasın"
Ağzımı açıyordum ki Devran birden;
"Hazar ağam, sen kendini sadece yardımcıların olduğu konağa atma. Gel biz senin ile Mert'in eve geçelim"
"Olur mu ki"
"Olur olur pansiyon gibi olmuş canım ev"
Devran ile Hazar Mert'in eve gitmişlerdi. Ben de kapıdan Kamil ile konuşurken birden yanımda bir beden hissetmem ile arkamı döndüm. Üzerinde feracesi gözlerin altı koyu mor halkalarla Meryemce yanımda duruyordu. Kamil'e kolay gelsin deyip kapıyı kapattım. Meryemceyi kollarımın arasına alıp başını öpmüştüm.
"Sen yoksun asi ağam yatakta üşüdüm"
"Şimdi yanına geliyordum Meryemce'm"
"Benim canım "
"Ne çekti yine üzerimi değiştirmeden söyle gidip alayım. Tatlı ise, iste hemen antebe gideyim"
"Benim canım senin kokunu çekti."
"Beni mi yiyeceksin hatun"
Meryemce başını kaldırdığında göz göze gelmiştik. Uğruna öleceğim gözlere yağmur yağmıştı sanki. Meryemce'm ağlamak için kendini sıkıyordu. Daha ne olduğunu sormadan hıçkırıklarla boynuma sarıldı. Sesinin duyulmasını istemediğim için kucağıma alıp odamıza götürmüştüm. Odamıza girdiğimizde sakinleşmeye başlamıştı. Yatağa oturup bacaklarımı uzatarak, iyice kucağıma hapis etmiştim Meryemceyi. Başındaki tülbenti çıkardığımda saçlarındaki kalemi görünce gülmeye başladım.
"Eyy güzel kadın, benim sevdiğim saçlarını toplayacak tokamı bulamadın"
"Bulamadım "
"Ne oldu sana anlat bu ağana"
"Ben araba da uyuyacağım zaman beni niye Baran abimlere emanet ettin. Ben senin değil miyim"
"Benimsin, karımsın herşeyimsin"
"O zaman niye emanet ediyorsun, bir şey mi var"
"Karım, en iyi dostum bak sana da deyim. Haftaya bir ağalık seçimi olacak hem de bu konakta ve böyle toplantılar sorunlu geçer"
"Sana bir şe-"
"Hayır bana bir şey olmayacak hem olsa kaç yazar saniyede hepsini indirebilecek Deli atmaca bir karım var"
"Yaaa"
"Hadi korkma sen uzan ben üzerimi değiştireyim yatalım. Ben senin ile ince ince ilgileneyim üç gündür hasret kalmışsın bana belli. Hemen kafanda ba-"
Cümlemi Meryemcenin koşarak lavaboya koşması kesmişti. O banyoya girdiğinde midesinin bulandığını anlamıştım. Banyoya geçerken karnındaki evlatlarıma tatlı tatlı söylenmeyi ihmal etmemiştim.
Meryemce yüzünü yıkarken bende mutfağa gittim. Ilık bir süt kızların yaptığı kurabiyelerle geri geldiğimde Meryemce çoktan uyumuştu. Elimdekileri aynanın önüne koydum. Üzerimi değiştirip yatağa geçtiğimde Meryemceyi de göğsüme çektim. Elimi Meryemcenin karnına koyarak kendimi uykuya teslim etmiştim.
..........................................................
Umarım beğenirsiniz....
Sizi seven çatlak yazarınız...