Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Masum ağa, güçlü hanım ağa...

@ahan5354

MERYEMCE...
Hamza dedemi hastaneye öldüğü kayıtlara geçmesi için getirmiştim. Dedeme hiç bir tedavi adı altında eziyet etmelerine izin vermemiştim. Dedemi morga koyduklarında bende onu o soğuk odada bırakıp yukarıya çıkıyordum. Hastaneye bahçe kapısından girdiğimde, hastanenin içi de dışı da ana baba günüydü. Gülcan'ımın yanına, acile geçmiştim. Dedemin katillini tedavi ediyordu. Gülcan beni görünce adamı sedyede bırakıp, her halinden acemi olduğu belli olan bir asistana bırakmıştı dikişi. Yanıma gelip önce sarılmıştı. Gülcan gözlerime bakıp;
"Mustafa ağa gelmeden üzerini değiştir."
"Gülcan, farkında mısın"
"Neyin vayemin"
"Benim artık hiç beyaz elbiselerim beyaz kalmıyor"
"Meryemce'm sakin ol, beyaz senin rengin her şerr de vardır bir hayır. üzülme"
Ben ağzımı açmıştım ki Gülcan'ın ten rengi atmıştı. Arkamı döndüğümde Mustafa Hamza sinirden kıpkırmızıydı. Mustafa bize doğru bir adım atınca gözlerinde azrail ağayı görmüştüm. Yanımızdan yüzümüze bile bakmadan Kerim'in yanına gitmişti. Mustafa parmağını adama sallayarak;
"Sana cenazemiz kalkana kadar müsaade tövbe mi edersin ne yaparsan yap"
"Ağam ben şeyt-"
"Sus, ben sana konuş demedim. Sana dedemin acısını yaşatmadan almayacağım canını"
Mustafa'nın yanına gidiyordum ki, hızla yanımızdan geçip gitmişti. Acilde normal hastalarda olduğundan sessizce Gülcan'a sokulup;
"Bu adamla işin bittiğinde Konağa git, orada sana daha çok ihtiyaç var gülüm. Ben burada kalayım. Babam ve amcama dikkat et. Halaya bakmasan da olur diyeceğim ama hipokrat çarpar bizi"
"Meryemce, ben sanki tekrar bab-"
"Sakın, gülüm sakın. Sen gidersen ben baş edemem. Kadir binbaşıyı hatırlama ben hatırlasam daha kötü. Hadi bacım hadi"
Gülcan'ın yüzünü severek tam çıkıyordum ki, tekrar gülümün yüzüne bakarak;
"Konağa giderken depodan atropin al biraz "
"Meryemce ne yapacaksın "
"Dediğimi yap, nedenini sorma"
Gülcan'ı acilde bırakıp, poliklinik tarafına giriyordum ki, koridorda Avşin'in çığlıkları duyuldu. Kafamı girişe çevirdiğimde Devran sıkı sıkı sarılmış hastaneye sokuyordu. Avşin beni görünce Devran'ın kollarından kurtulup hızla bana sarılmıştı. Avşin'i kolumun altına alarak boş bir odaya götürdüm. Odaya girdiğimizde ağlamaktan harap olan Avşin'i yatağa yatırmıştım. Devran'a baktığımda gözleriyle ben buradayım demişti. Çıkmak için kapıya yaklaştığımda, içeriye, Mustafa ve Hazar abi girdi. Mustafa bana bakmadan yanımdan geçip gittiğinde, Hazar abiye dönerek ;
"Babam, annem, amcam nasıllar abi, neredeler"
"Hepsini konağa götürdük, Merak etme kızım hepsine ilaçlarını verdik. Dila'm, Talha'm konaktalar. Bedo ve Baran konakta hepsi emin yerdeler. Avşin kötü olunca getirmiş Devran."
"Tamam abi"
Hazar abim odadaki kanepeye otururken göz ucuyla asi'me, kocama baktım. Yüzünde hiç bir ifade yoktu. Mustafa Hamza dedesine düşkün adam, kocamdan korkuyordum. Odada onları bırakıp, tekrar acile indiğimde Kamil abi, enişteyi almış götürüyordu. Arkamı döndüğüm de Dağhan ve Gülcan el ele bana doğru geliyorlardı. Gülcan beni görünce unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi Dağhan'a bir dakika deyip yanından ayrıldı. Dağhan başını sallayıp, yanıma gelip bana sarılmıştı. Dağhan anlımdan öpüp konuşmaya başladı.
" Güzelim, ben Bahar gözlümü alıp gidiyorum. Aklınız konakta kalmasın söyle ağaya. Sabah cenaze için geleceğiz zaten"
"Tamam Dağhan'ım, Herkese iyi bak, bu arada gözünü Gülümden ayırma, yalnız bırakma geçmişi düşünmesin. Onun mutsuz olmasına dayanamam hele üstüne Avşin de böyleyken"
"Merak etme Güzelim, kardeşine iyi bakarım. emanetin artık bende unutma. Ah ateş ailesinin, küçük kurt ailesinin kanatsız meleği, hepimizin annesi, merak etme sen bu ara bakarız başımızın çaresine. unutma sana ihtiyacı olan koskoca bir aşireti, alibeyoğlu ailesi ve Yıkılmış bir ağa var . Senin ayakta durman lazım kocan için, Mina için ve Karnındaki yeğenlerim için"
"Tamam abim, hadi gidin "
Dağhan arkasına baktığında Gülcan da yanına geliyordu. Onlar hastaneden çıkarken, odama gitmeyi düşünürken vazgeçip tekrar morga inmiştim. Morg odasının önüne geldiğimde, Görevli hiç bir şey demeden kapıyı açmıştı. Soğuk odaya tek başıma girip, dedemin içinde olan dolabı açtım. Çekmeceyi çekip yüzünü açmıştım. Dedemin beyaz sakallarını severek konuşmaya başladım;
" O gece çiftlikte o şarkıyı sana söyledim diye ağlarken, yanıma gelip sarıldın ya o sıcaklık hala içimde. Dedem, gece dediklerini unutmayacağım. Alibeyoğlu konağı her zaman güçlü olacak. Emanetlerine her zaman gözüm gibi bakacağım. Dedem gözün arkada kalmasın. Senin her torunun kıymetliydi biliyorum ama Mustafa senin için ayrıydı. Söz sana Avşin'i senin verdiğin adama vereceğim ikisi de yarasını saracak. Mustafa'nın her zaman arkasında olacağım. Hanımağalığı verdiğin gün dediklerini uygulayacağım. Mustafa, senin gençliğin her zaman güçlü olacak. Aynı Mizgin sultanın senin arkanda durduğu gibi bende Ağamın arkasında olacağım"
Dedemin sakallarını son kez sevip morgdan çıkmıştım. Kapıdaki görevli yanıma gelince ;
"Avşin hanım, Hamza ağayı görmek isterse açmayacaksın, duydun mu beni"
"Duydum Meryemce hocam"
Alt kattan üst kata çıktığımda, Avşin'ın odasının olduğu kattan çığlık sesleri geliyordu. Hızlı adımlarla odaya girdiğimde, ne Mustafa ne Hazar nede Devran, Avşin'i zapt edemiyorlardı. Onların o çabasına baktım önce, sonra gözüme Gülcan'ım geldi. Sonra Leyla geldi şimdi de Avşin. Ben acımı hiç yaşamadım, hep sert bir kız oldum. Galiba olmaya da devam edeceğim. Demek ki hormonlarım beni etkilemeyecekti. Avşin bağırmaya başladığında birden ;
"Bırakın onu, tutmayın"
Benim dediğime garip garip baksalar da, Avşin'i bırakmışlardı. Avşin önüme gelip, ağlamaya devam ederek;
"Üzerinde babamın kanı var Meryemce. Ben üşüyorum, Mizgin annem yok, şimdi babamda yok üşüyorum. Söylesene sen nasıl dayandın bir anda kaybetmeye. Konuş yalvarıyorum konuşşş. Bak benim kimsem kalmadı. Tekim, tek başımayım. Meryemce sakın beni bırakma olur mu?"
" Bırakmayacağım. Yanındayım hep. se-"
"Dinle, O gece çiftlikte senin ağladığın zaman gece yanıma geldi. Saçımı öptü dedi ki; ' Sırtını gelinime, Mizginime daya kızım, korkma. Sende Gülcan gelin gibi artık emanetsin Meryemceye' dedi. Nefessiz kaldım. Abilerim hariç kimse beni sevmedi. Ablarıma göre ben pi-"
Avşin'in sözünü Mustafa'nın attığı tokat kesmişti. Mustafa ikinci tokatı atıyordu ki bileğinden yakaladım. Gözlerine bakarak Hazar abiye;
"Bunu çıkar buradan Hazar ağa çıkar"
Mustafa sinirle elimin içinde olan bileğini hızla çekmişti. Mustafa'nın odadan çıkışına resmen savrulmuştum. Hazar abimde peşinden çıkmıştı. Tekrardan bakışlarımı odaya çevirdiğimde Devran, Avşin'i yatağa yatırmış, yatağın yanındaki koltukta oturuyordu. Onları odada bırakıp çıkıyordum ki Devran arkamdan yumuşak bir sesle;
"Meleğim üzerini değiştir, saat geç oldu odana git biraz uzan."
"Tamam eşkiya, sen Avşin'in yanında dur az sonra hemşire gelip serumuna hafif bir sakinleştirici yapacak"
" Tamam meleğim. Meryemce senin ayakta durman lazım ağa kızı için, ağa için, kısaca hepimiz için "
Devran'a bir şey demeden odadan çıkmıştım. Odama gelip üzerimi değiştirip tekrar acile inmiştim. Saat üç civarı uykum olduğunu hissedip açılması için bahçeye çıkmıştım ki bahçe bir sürü koruma ve aşiret üyesinden geçilmiyordu. Bahçeye çıkmaktan vazgeçip, odama gitmeye karar verdim. Odama geçerken Avşin'e bakmaya odasına girmiştim. Odaya girdiğimde Avşin verilen sakinleştirici sayesinde uyuyordu. Devran da yatağın yanındaki sandalyede başı Avşine bakar vaziyette uyuyordu. Yanına gidip, dolapta ki yedek pikeyi Devranın üzerini örtmüştüm. Odama geldiğimde kapıyı açtığımda şaşırmıştım. Odamdaki kanepede ne zaman geldiğini görmediğim Bedirhan abi ile Hazar abi uyuyorlardı. Odamdaki pikeyi onların da üstünü örtüp, tam çıkıyordum ki , dikkatimi sandalyemin üzerindeki Mustafa'nın ceketi çekmişti. Mustafa yok, dedem yok. Nefes almaya ihtiyacım vardı aklıma gelen fikirle kendimi Terasın kapısının önünde bulmuştum. İşin garip tarafı kapı açıktı. Terasa bir adım atmıştım ki, kenarda yerde bir bacağını uzatmış, diğer bacağı toplu sırtı duvara dayalı Mustafa duruyordu. Başı geriye doğru gözleri kapalı olduğu için beni fark etmemişti. Olduğum yere oturup Mustafa'yı izlemeye başladım. Karanlık olduğu için beni görmesi de imkansızdı. Mustafa sigaralarını peş peşe içerken benim içim gidiyordu. Yanında olmama izin vermiyordu. Ne kadar orada durdum bilmem hava aydınlanmaya başladığında beni görmesin diye hemen aşağı inmiştim.
Lavaboda yüzümü yıkayıp, Avşin'in odasına girmiştim. Üzerinde hala düğün için giydiği kıyafetler vardı. Avşin farkında değildi ama onunda üzerinde dedemin kanı vardı. Avşin beni görünce yataktan sakince kalkıp yanıma gelmişti. Yüzüne baktığımda Mustafa'nın vurduğu yerde mordu. Yüzünü sevip sarıldığımda oda sarılmıştı. Biraz kendimden uzaklaştırıp;
"Nasılsın diye sormayacağım, ama güçlü ol tamam mı"
"Bana kıyafet getirsinler söyler misin"
"Tamam güzelim, bir şeyler yedin mi"
"Yok canım istemiyor"
"Tamam Boran'a söyleyeyim getirsin kıyafet"
Arkamı dönüp tam odadan çıkıyordum ki, Mustafa, Bedirhan ve Hazar abi içeriye girdiler. Onlara baktığımda odadaki kanepeye oturmuşlardı. Tekrar arkamı döndüğümde Avşin arkamdan ;
"Beni fazla yalnız bırakma, üşürüm Meryemce'm daye'm"
Hızla arkamı döndüğümde Avşin dolu gözlerle bana bakıyordu. Ağzımı açıyordum ki Avşin başını önüne eğmiş sessizce ağlıyordu. Odada durmak istemediğim için hemen çıkmıştım odadan.
....................
Cenazeyi konağa getirdiğimizde koca Mardin ağlıyordu sanki. Üzerime daha düzgün bir şeyler giyinmek için odanın önüne geldiğimde, kapının önünde iki koruma duruyordu. Nedenini odanın içine girince anladım. Talha ve Mina sessizce odamda oynuyorlardı. Çocuklarım beni görünce elindeki oyuncaklarını bırakıp yanıma koştuklarında yere oturmuştum. Mina bir bacağıma, Talha bir bacağıma oturmuştu. Avludaki seslerden korktukları için yüzlerini boynuma gömmüşlerdi. Çocuklarımın saçlarını severken Mina başını kaldırıp yüzüme bakmıştı. Bir şey söylemek istiyor ama konuşamıyordu. Yanağı severek ;
"Söyle anneciğim"
"Annem, koca dede gitti dimi? daha gelmeyecek dimi? "
"Evet annecim Hamza dede gitti"
Mina tekrar başını boynuma koyduğunda, Talha'nın ağladığını anladım. Mucizemin yüzüme bakmasını sağladım. Talha bu sefer başını göğsüme koyup beni bitiren lafları sıralamaya başlamıştı.
"O adamı sevmiyorum Melek anne, O dedemi aldı. Melek anne, koca dedem öldüyse ben kimden alacağım Aşkım teyzemi. Yine annesiz kaldım. Zaten dün gecede gelmedi Aşkım teyzem. Melek anne koca dedem gitmeseydi ama ben Aşkım teyzemi isteyecektim. Melek anne, aşkım teyzem çok ağladı mı"
Talhaya bir şey diyememiştim. Minanın başı boynumda, Talhanın başı göğsümde uyumuşlardı. Ne yapayım diye düşünürken imdadıma Emrah ve Gül yetişmişlerdi. Emrah Talhayı, Gül Minayı alıp yatağa yatırmışlardı. Gül üzerlerini örterken, Emrah ağlamaklı gözlerle ;
"Yenge, dedem öldü. ya ağa amcama bir şey yaparlarsa"
"Amcanıza bir şey olmaz korkmayın. Amcanız çok güçlü bir adam"
"Yengem iyi ki varsın "
"Hadi paşam hadi siz buradan çıkmayın soran olursa yengem oturttu dersiniz"
Emrah ve Gül'ü odamda bırakıp çıkmıştım ki avluda Avşin'in sesi yankılandı.
"Abim, Mirza abim..Meryemce, Gülcan yetişin"
Avludaki sedirlere Gülcan ile aynı anda gelmiştik. Sedirde yatan babamın yanında Mustafalar vardı. Babam beni görünce, tatlı tebessüm yaptı kalbini tutarak. Babamla ilgilendiğimde Ahmet amcada gözümden kaçmadı. Gözlerimle Gülcan'a bakması söyledim.
.............................
Cenazemizin üzerinden on gün geçmişti. Herkes kendini zorda olsa toplamaya çalışıyordu. Avşin, dedemi toprağa verdiğimiz gece konağın avlusunda bağırarak ağlarken, Talhayı avşin'in yanına göndermiştim. Talha yerde ağlayan Avşin'in saçını sevmeye başladığında, Avşin başını kaldırıp Talhayı gördüğünde hemen susmuştu. kucağına çekmişti. Devran onların yanına gitmeye niyetlendiğinde izin vermemiştim. Çünkü Avşin'e iyi gelecek olan Talhaydı. Avşin'i annesinin öldüğü zaman ki gibi sessizliğe bürünmesine izin vermeyecekti. Talha zamanında babasına iyi geldiği gibi Avşin'e iyi gelecekti. Mina'm gülmeleriyle ölümün olduğu bu hayatta yaşamın devam ettiğini gösteriyordu. Babam ve annem on gündür Minasız yatmıyorlardı. Minam da hayatından memnundu çünkü her gece babam ona masal anlatıyormuş tabi ki masallar Mustafa'nın küçüklüğü, amcalarının, halalarının yaptıklarıydı.
Devran on gün boyunca gecenin bir vakti Avşin ve Talhanın odasına gidiyor yarım saat sonra çıkıp odasına geçiyordu. Ey gidi Hamza ağam ben değil de sen yapıyorsun bu iki yaralının arasını.
Ahmet amcam ile Ayşe yenge kendi konağına gitmiyorlardı. Babamla gündüzleri baş sağlığı için gelenlerle ilgileniyorlardı.
Baran, Bedirhan ve Hazar abimler sabah konağa kahvaltıya geliyorlar, sonra buradan Kadir ve Serdarla işe gidiyorlardı. Başak ve Zümrüttün doğumuna daha zaman olduğu için paşaları onları yormuyordu. Onlarda kader ve selvi gibi gelenlerle ilgileniyorlardı. Peri'nin hamileliğinin son günleri olduğu için bir benim odamda bir annemin odasında oluyordu. Gülcan'ım can şenliğim sabah hastane akşam konak gün içinde yarış halindeydi. Dağhan iki gün önce mecburen Hakkari'ye bir toplantıya gittiği için diken üzerinde duruyordu. Nisa'm duygusal kızım nasıl yardım etsem diye kendini parçalıyordu.
Konak halkı, benim geniş ailem kendine gelirken, Asi'm, Mustafa'm dedemin vurulduğu gün sustu, daha konuşmadı. Daha doğrusu benimle konuşmadı. Gelen ağalarla, Baran abilere kısa ve öz cevaplar veriyor, uzatmadan konuşuyordu. Mustafa buraya ilk geldiğimde gördüğüm adam olmuştu. Kaşları çatık kimsenin soru sormaya bile cesaret edemediği. Cenazede Dağhan, Devran bile ağladı ama Mustafa bir damla göz yaşı dökmedi. On gündür, ne odaya gelmişti nede konuşmuştu benimle.
.....................................................
Akşam yemeğini büyük salona kurmaya karar vermiştik gelinler olarak. Avlu artık biraz serin oluyordu. Ayşegül ve Songül masaları açarken bende Mutfağa geçmiştim. Mutfağa geçerken avludaki sedirde üzerlerinde hırkalarıyla çocuklarım Hazar abinin yanındaydılar. Mina'm ve Talha'm Hazar abiye bir şeyler sorarak, köşeye sıkıştırmalarına gülerek mutfağa girmiştim.
Ben mutfağa girdiğim de Kader hafif gülerek;
"Anaam, kız selvi hele şuna bak, üzerinde basma etek ile bu kadın hanımağa elemi"
"He vallaha hee"
"Ne var be ne yapayım yaa"
Biz gülerken arkamızdan, 'maşallah' diye bir ses gelince üçümüzde arkamızı dönmüştük. Annem bize gülerek bakıyordu. Annemin yanına gittiğimizde anlımızdan öpüp ;
"Merak etmeyin ananız ayağa kalktı."
Anneme üçümüzde aynı anda sarıldığımızda, kapı tarafından Avşin, Gülcan ve Nisa kaşları çatık bize bakıyordu. Avşin bir adım öne gelerek ;
"Hayırdır Mihriban sultan biz dış kapının mandalı mıyız"
"Ah benim has kızım sensin, elimde büyüdün unutma bunlar gelin, dimi ayşe"
"Evet yenge bunlar hep gelin, aha bak diğer ikisi de geldi"
Mutfağa Zümrüt ve Başakta girince, bir adım öne çıkarak kızları arkama aldım. Önümde annem, yengem ve Avşin varken arkamda Kader, Selvi, Nisa, Gülcan, Zümrüt ve Başak vardı. Elimi belime koyarak ;
"Siz üç hanım, ezdirmem eltilerimi ve kardeşlerimi"
Annem halime gülerek;
"Hele bizim deli hanım ağa şah'a kalktı ayşe gördün mü?. Bana bak doktor hanım senin ağalığın dışarıya söker. Ben senin annenim alırım ayağımın altına. hadi çabuk dağılın sofra kurulacak. Anam şunlara bak azcık köşeye çekildik. Hemen diller pabuç olmuş Ayşe. bana bak gelin hanım, anne benim. duydun mu beni"
Arkama dönüp baktığımda, mutfakta bir ben kalmıştım. Herkes resmen toz olmuşlardı. Anneme baktığımda gülüyordu yengemle. Annem yanıma gelip sarılmıştı. Yengemde elimde tuttuğunda annem bana gülerek baktı, sonra derin bir nefes alarak;
"Hep böyle dimdik ayakta dur kızım sevdiklerini koru. Bu konağın bu ailenin sana ihtiyacı var. Bu on gündür herkes sen ne dersen onu yaptı. Zamanında Mizgin anamın sözünü bizimde dinlediğimiz gibi. İyi ki Mardin'e ayak bastın kızım"
Anneme bir şey demeden, tezgahın üzerindeki tatlı tabaklarını elime alıp Mutfaktan çıkmıştım. Merdivenleri çıkarken Emrah elimden tabakları alıp koşarak salona gitmişti. Salona girdiğimde herkes bir köşede sohbet ediyordu. Odada olmayan babam ve Mustafaydı. Masaya oturduğumuzda salonun kapısı açılmış önde babam arkada Mustafa odaya girmişti. Babam yerine oturmadan Avşin'in başından öpüp öyle yerine geçmişti. Avşin bana bakıp sessizce teşekkür ederim daye dediğinde, on gündür olduğu gibi içim kötü olmuştu. O gece çiftlikte olduğumuz gece dedem demişti. 'bana bir şey olursa Meryemceyi daye bil öyle hitap et diye'.
Mustafa masanın başında eliyle buyur edince, ben Hazar abinin kucağında göz ucuyla babasına bakan Mina'mın yanına gitmiştim. Mustafa, on gündür kızımızın başını bir kere bile okşamamıştı. Hazar abinin yanına diz çöktüğümde, Mina'm başını Mustafa'ya çevirmiş sadece ona bakıyordu;
"Annem hadi bak hazarcığın yedirecek seni, bak üzülüyorum ama ben"
"Yemeyeceğim istemiyorum"
"Mina iki gündür ağzına bir şey koymadın annem, su içiyorsun başka bir şey yapmıyorsun. Hem bak Talha nasıl yiyor"
Minam birden yüzünü bana çevirerek;
"Onun yanında bak devo dayım var "
Hepimiz minanın ne demek istediğini anladığımızda hepimiz Mustafa'ya baktık. O sadece tabağındaki çorbayı kaşığı ile karıştırıyordu. Bakışlarımı Asimden çekerek tekrar kızıma baktım. Mina sadece yüzüme bakıyordu. Masada herkes Mina'ya yemek yemesi için bir sürü şey söylemişti. Mina nuh dedi peygamber dememişti. Mustafa'nın dediği gibi, ben kılıklı ne olacak. ya huyumdan ya suyumdan. İç sesime gülmek istesem de kendimi tutmuştum. Elime ekmek almış tam Minaya verecekken Mustafa birden bağırmıştı.
"Yemiyorsa yemesin, ne uzatıyorsunuz"
Mustafa'nın bağırmasına Minam ağlamaya başlamıştı. Hazar abim kucağında Mina ile ayağa kalktığında Hazar abime yaklaşıp;
"Bir şey deme ona sakın, Al minayı çık salondan abi ne olur"
Hazar abim kapıya yaklaşmıştı ki Mina'm, Hazar abinin boynundan başını kaldırıp;
"Babaaa, artık beni sevmiyor musun? Annemin karnındaki kardeşlerimi daha çok mu seviyorsun. Baba ben seni çok özledim"
Minanın dedikleri hepimizi bitirmişti. Ben Mina'nın yanına giderken Mustafa sinirle odadan çıkmıştı. Minayı kucağıma aldığımda Hazar abim bana bakıyordu. Mina kucağımda masaya yaklaşıp;
"Siz yemeğinize devam edin, Mustafa'ya da kızmayın. Mustafa yarın kendi ayarlarına dönecek merak etmeyin. Siz ayakta dimdik durun ki ağanız da sağlam bassın yere. Onu da anlayın, yükü ağırdı daha da ağırlaştı."
Babama bakarak ;
"Kezban hala ve Helin ne zaman gelecek"
"Bir saat sonra gelecek, niye kızım"
"Yok bir şey konuşacağım sadece, Bu arada çayları avluda içelim mi? kızlara söyleyeyim semaverler kurulsun"
Herkes gülerek bana bakıyordu. Mina kucağımda dışardaki sedire oturduğumuzda gözüm çalışma odasına takıldı, ışığı yanıyordu. Minayı yanıma oturttuğumda, salondan Hazar abim çıkıp yanımıza gelmişti. Hazar abim bizim biraz uzağımıza oturduğunda bende Minanın gözlerine bakıp konuşmaya başladım.
"Annem, ilkim, Ömrüm, huzurum. Hatırlıyor musun Burçin ablanın annesi öldüğü zaman ne kadar sinirli bir kız olmuştu."
"Evet, sana annem dedim diye çok bağırmıştı."
"Ne demiştim sana bazı insanlar acılarını avşin hala gibi ağlayarak çıkarır bazıları da Burçin gibi sinirlenerek atar. İnsanlar zorlandıklarında sinirli olurlar . Böyle zamanlarda ya susarlar yada bağırırlar. Babanda öyle oldu. Çok yakın zamanda senin yine kahraman baban olacak yine gözüne bakacak üzmemek için "
"Olacak mı anne"
"Evet, hem sana bir sır vereyim mi?"
"Hıhı"
"Baban seni benden, karnımdaki kardeşlerinden daha çok seviyor. hem biliyor musun Hazar'ın sana sarıldığında çok kıskanıyor"
"Gerçekten mi anne"
"Evet kuzum, hadi şimdi içeriye git yemek ye, acıktım ben de. Yemek yemezsen baban daha çok üzülecek"
Mina yanağımdan öperek hızla salona girmişti. Bende ayağa kalkıp korkuluklara dayanarak çalışma odasını izlerken, Hazar abim arkamdan ;
"Çok güçlü bir kadınsın. Sen yıkılmazsın, senin öyle kalın duvarların var ki Mardin'i oynatırsın. Hamza dedem sana ağalığı boşuna vermedi ya"
Hazar abiye dönüp baktığımda sedirde bacak bacak üzerine atmış, oda çalışma odasına bakıyordu.
"Hazar abi"
"Kesme sözümü, Bedirhan ve Baran seni niye çok sevdiklerini ayrı tuttuklarını anladım. Bak benim hiç kardeşim yok, bir anam var oda yurtdışında tedavi oluyor biliyorsun. Ben memleketime kesin döndüm. Baran ve Bedoyu bilmem ama benim gerçek Dila'm sensin artık. O bacımı koruyamadım ama seni canım pahasına abim. Sen sakın yıkılma Hanımağam yıkılma ki Mustafa ayakta dursun. Sen yıkılma ki Alibeyoğlu koca aşiret ayakta dursun. Sen yıkılma ki bedo ve ben,bu tek başına olan adam ayakta dursun yıkılmasın"
"Olur yıkılmam abi ama bende insanın yani"
"Sen yıkıldığında abilerin burada hepimiz kanatlarından tutarız merak etme. En önemlisi senin aslan gibi bir kocan var."
"Abi, senden bir şey isteyeceğim"
"Söyle canemin"
"Kerim nerede, Bu akşam artık herkes rahat yatması lazım"
"Nasıl yani Meryemce aklından ne geçiyor"
"Konağa getir onu"
"İnsanlar hazır değil abim, Mustafa öldürmemek için zor duruyor zaten yapma bacım"
"Tamam işte kimse katil olmasın getir onu bana "
.....................................
Avluda çaylar içilmiş çocukları yatırmıştık. Gençlerde yatınca sedirler de oturuyorduk. Kezban hala ve Helin gözünün önünde ;
"Baba, herkes silahlarını bana verebilir mi"
Belinde silahı olan herkes silahları gönül rahatlığıyla bana vermişti. Mustafa'nın önüne geldiğimde yüzüme bakmadan silahı masaya koymuştu. Telefonuma gelen mesajla avluya dönerek;
"Az sonra kerim bey gelecek avlu ya, sizden sadece sakin olmanız için yalvarıyorum"
Ahmet amca ayağa kalkarak;
"Güzel gelinim gelmesin o adam. Öldürürüm o adamı ben "
"Amcam, müsaade et gelsin istediğinizi söyleyin ama hiç bir şey yapmayın"
Amcam da yerine oturduğunda Boran'ın yanında it gibi titreyerek Kerim avluya girmişti. Mustafa hızla yerinden kalkıp Kerim'e yumruk atmıştı. İkinci yumruğu atıyordu ki Hazar abim bileğinden tuttu. Kerim yerden kalkıp Mustafa'nın bacağına sarıldı.
"Aff et ağam, şeytana uydum. Hem ben babama böyle bir şey yapmak ister miyim? nasıl yaptım bilmiyorum . affedin beni ağam, Mirza abi, Ahmet abi af edin. Babama kim bilir nasıl bir acı çektirdim."
Mustafa sinirle bacağını çekip Avşin'in yanına oturmuştu. Avşin sessizce ağlarken, Kezban hala avlunun ortasında olan kocasının yanına gittiğinden sinirlenmiştim. Hızla yanlarına gidip halanın kolundan tutup kenara ittim. Kezban hala sinirle elini kaldırdığında bileğinden yakaladım. Kezbanın gözlerine bakarak;
"İnsan öldürmek büyük günah olmasa , ne ağanıza nede avşine bırakırım . Kendim alırım kocanın canını"
"Sen ne hakla -"
"Hanımağan olarak, o hakla konuşuyorum. Kezban hanım senin kocan, senin babanı öldürdü babanı. Cenazede durmadınız bile. Şimdi geç yerine"
Kezban hanım yerine oturduğunda korktuğu belli oluyordu. Yerde oturan adamın yanına diz çökerek;
"Seni döverek kendimi yormayacağım. Sana koskoca Hamza ağayı öldürmenin bize nasıl acı verdiğini göstereceğim. Sana dedemin canını verirken ne hissettiğini , nasıl bir acı çektiğini göstereceğim"
Herkes bana bakarken, hırkamın cebinden çıkardığım şırıngayı gören Gülcan hemen yanıma geliyordu ki. Gözlerine baktığımda tekrar yerine oturdu. Ben şırınganın içindeki havayı alıp avluya döndüğümde herkes bana bakıyordu. Şırıngayı Kerimin boynuna batırdığımda, boynundan vurduğum için hemen etki etmişti.Sara hastası gibi yerde çırpınmaya başlamıştı. Kezban ağlamaya başladığında, bende konuşmaya başlamıştım.;
"Ne oldu kerim efendi, nefes alamıyorsun dimi. işte biz on gündür böyleyiz. Kalbin yerinden çıkacak gibi dimi, işte dedemde böyle oldu. Sana kimse yardım etmeyecek, Merak etme ölmeyeceksin. Bir daha ailemin yakında görmeyeceğim, ki zaten olmayacaksın"
Devran'a bakıp ne yapması gerektiğini söylediğimde, başı ile tamam demişti. Herkes bana bakarken ben Avşin'e bakmıştım. Avşin ayağa kalkıp gelip sarılmıştı. Avşin'in saçlarını severken, derin bir nefes alarak;
"Teşekkür ederim, ablamada sevdiği erkeği kaybetme korkusunuda verdiğin için teşekkür ederim"
Avşin herkese başı ile iyi geceler deyip odasına çıkmıştı. Herkes rahatlamış bir yüz ifadesiyle odalarına dağılmıştı. Odama girecektim ki Gülcan yanıma gelip;
"İyi misin bacım"
"İyim yengem merak etme "
"Deli dalga geçme bee"
Gülcan'a sıkı sıkı sarılıp odasına göndermiştim. Hazar abi burada ki odasında kalmak istemişti. Konağın her odası doluydu. Devran da geldiğinde bende odama geçmiştim. Odamın camından avluya baktığımda Mustafa'm sedirde oturmuş öylece gözleri kapalı duruyordu. Başımdaki tülbentimi çıkarmıştım ki, odanın kapısı açıldı. İçimden çok şükür dedim ve arkamı döndüm. Mustafa üzerindeki ceketini koltuğa atmış bana bakıyordu. Ufak bir çocuk gibi başını sağ omzuna düşürmüş öylece bakıyordu. Bir adım atıp kollarımı açtığımda hiç düşünmeden hızla gelip sarılmıştı. Asi'm başı boynumda sadece ağlıyordu. Mustafa ağladıkça içim kötü oluyordu. Ayakta daha fazla duramadan olduğumuz yere çökmüştük. Mustafanın başı göğsümde ağlarken sadece kendi gibi inatçı, sert saçlarını sevmeye başladım. Derin bir nefes alarak konuşmaya başlamıştı.
"Ben çok güçsüz kaldım sandım. Dedem benim tek kahramanımdı. Dedem koskoca Hamza ağa, onun bastığı yer inlerdi. Babam babaydı ama dedem öyle değildi bana her şeydi. Dedem her torununu ayrı severdi ama bende her zaman dediği gibi kendini görürmüş. Şimdi akıl hocam gitti gül güzelim. Biliyor musun dedem buradan olmayan bir kızı sevdiğimi, aşık olduğumu duyduğunda kızdı. Konuşmadı benim ile sonra düğünümüze iki gün kala yanına gittim. Yüzüme bile bakmadı. Ben seni anlattım duymadı bile sonra resmini gösterdim. Resmine baktı nefesi kesildi. sadece dudaklarından Mizgin'im çıktı. Senin yanına gelmeye hiç cesaret edemedi taki sen o kazayı yapana kadar. senin için o hapishane gibi konaktan çıktı. Dedem seni çok sevdi üzüldüğünde üzüldü. Sen bu on günde dedemi hiç ama hiç yanıltmadın sağ ol kadınım. Meryemcem sen benim en büyük destekçimsin. Sen bu aileyi bu ağayı ayakta tutan tek varlık iyi ki varsın. Ben sensiz ya-"
Mustafa'nın cümlesi yarım kalmıştı çünkü on gün boyunca o avluda ben odada sabahlamıştık. On gün boyunca on saatlik uykuyla duruyorduk. Mustafa benim kucağımda uyurken iyice sokulmuştu bana. Bende başımı, sırtımı dayadığım yatağa yaslayarak gözlerimi kapamıştım. Gece yüzümün yanmasıyla uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda Mustafa'm ateş gibi yanıyordu. Kolumu yatağın üzerine uzatarak yastığı alıp başının altına koymuştum. Başıma tülbentimi takarak mutfağa geçip ilaç alıp odaya giriyordum ki arkamdan gelen sesle içim huzur bulmuştu;
"Güzelim ne oldu"
"Dağhan'ım, Mustafa ateş gibi yanıyor"
Dağhan, yanıma gelip kapıdan bakarak;
"Girebilir miyim?"
"Tabi girebilirsin Dağhan, bana da yardım edersin"
Odaya girdiğimizde Mustafa'm cenin pozisyonunda yatıyordu. Dağhan yere oturarak Mustafa'nın başını dizine koyup;
"Mustafa, aslanım "
"Abi, dur uyanmaz o. şu iğneyi yapayım"
Mustafa'nın sakinleşmesi için onunda boynundan vurmuştum iğneyi. Mustafa'nın başını tutup göğsüme dayadığımda Dağhan bir an burnundan solusa da birden kendini topladı.
"Ne oldu ağama"
"Bu akşam ancak açıldı. Şimdi de rahatta kavuştuğu için siniri boşaldı."
"Anladım, kimse ağamı böyle görmesin. Allah başımızdan eksik etmesin ağamızı"
"Amin abi, bana yardım et, banyoya götüreyim"
Dağhan başıyla tamam dediğinde, çoktan Mustafa'yı ayağa kaldırmıştık. Banyoya girdiğimizde Dağhan, asi'mi ayakta tutarken, bende pantolonun cebindeki telefonu cüzdanın çıkarmıştım. Gömleğinin düğmelerini açarken, Dağhan derin bir nefes alarak;
"Güzelim ağayı boğmamı istemiyorsan, sokalım şu kabine şu adamı"
"Tamam Dağhan tamam kıskanmasaydın iyiydi."
"Ya ya, benim tek bacım var. zaten hala çocuğun pardon çocuklarının olacağını hazmedemedim"
Dağhan'ın yanağını sevdikten sonra öpmüştüm. Dağhan'a yardım edip, Mustafa'm duşa kabine oturttuk. Suyu açacaktım ki Dağhan'a dönerek ;
"Abim sen çıksan, seni görmesin"
"Tamam güzelim tamam. bir şey olursa ararsın. Gideyim de karımı koklayayım"
"Abiii"
"Ne oldu kıskandın dimi "
"Evet ben hepinizi, bütün erkeklerimi kıskanırım ama şurada çocuk gibi başı karnımda olan Güneşimi daha çok"
"Meryemce boğarım o güneşi"
"Hadi çık uğraşma benimle, hasta olacak ağam"
"Lann"
"Hayırlı geceler canım babam"
Dağhan anlımı öpüp banyodan çıkmıştı. Biraz zaman sonra odanın da kapısının sesi gelince suyu açmıştım. Buz gibi su vücudundan akarken yavaş yavaş kendine geliyordu. Mustafa'nın üzerindeki gömleği çıkardığımda iyice gözlerini açmıştı. Mustafa'nın yüzünde bir an rahatlama olsa da birden kaşlarını çatmıştı. Mustafa oturduğu yerden bir anda ayağa kalktı. O suyun altında ben dışarı da öyle bakıştık. Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi suyun altında Mustafa'nın beline sarılır vaziyette buldum. Mustafa başımın üzerinden öptüğünde bende sakallarını seviyordum. Mustafa beni kendinden uzaklaştırarak önce yanağım ile dudağımın arasını öptükten sonra iyice kaşlarını çatarak;
"Beni nasıl-"
"Sen kendin yürüdün, ben seni taşımadım "
"Hatırla-"
"Hatırlamazsın tabi ki kendinde değildin"
Mustafa tekrar sarıldığında boynunu öperek ondan uzaklaştım. Tekrar sakallarını severek;
"Ben çıkayım, sende ılık bir duş al gel ağam. Maraban seni odada bekliyor olacak"
Duşa kabinden çıkarken kenarda olan havluyu almak için bir adım atmıştım. Ayağım kayınca tam düşüyordum ki. Sırtı bana dönük olan kocam ne ara döndü fark etmedim ama kollarımdan tutmuştu beni. Mustafa'nın yüzündeki sular yüzüme damlarken sadece gülmüştüm. Mustafa'm ıslak ıslak duşa kabininden çıkıp, kapıya kadar eşlik etmişti bana. Odaya girdiğimde, üzerime bir gecelik geçirip asi'me kıyafet hazırlamıştım. Saçlarımı ev topuzu yapıp arkamı dönmüştüm ki, Mustafam belinde havluyla banyodan çıkmıştı. Mustafa belindeki havluyla yatağa oturduğundan ,bende elime küçük bir havlu alıp başını kurulamaya başlamıştım. Saçlarını kuruladığımda başını karnıma koyup bir eliyle de severek;
"Biliyor musunuz, ben bu gün ve on gündür ablanızı, benim kıymetlimi üzdüm"
"Oradakiler sana üzüldü ama kıymetlin, Mina'm üzülmedi. O babasını kahramanını özledi."
"Ne yapacağım ben Meryemce'm. İlk babalık sınavından kaldım. Salonda dedikleri canımı çok yaktı."
"Kalmadın ömrüm, kalmadın. Sabah gördüğünde açarsın kollarını prensesim dersin olur biter"
Mustafa karnımı öptüğünde huylansam da saçlarını sevdim. Başını kaldırıp gözlerime baktığında, ellerimi yanaklarına koyarak sevdim.
"Hadi kocam hadi, üzerin giydirelim yat kaç gecedir uyanıksın"
"Sende uyanıksın"
"Sen nereden biliyorsun"
"Karımı tanıyorum diyelim, kış güneşim"
"Mustafa'm, ömürlüğüm, sen benim yanıma niye gelmedin hiç? birde elimden hiç bir şey almadın"
"Hastanede üzerinde dedemin kanı vardı. Elinde de öyleydi."
"Onun için "
"Hadi hanımağam çok konuştuk, yatalım"
Mustafa'nın üzerini giydirdiğim de çocuk gibi bana gülünce, bende gülmüştüm. Mustafa yatağa uzağında, bende üzerime giydiğim geceliği de ıslattığı için banyoya girdim. Banyonun ıslak olacağını düşünerek dikkat ederek girmiştim. Banyoya girdiğimde yerlerin kurulanmış olduğunu görünce tam arkamı dönmüştüm ki kendimi kocamın kucağında bulmuştum.
Mustafa elindeki geceliği bana verip banyonun kapısında beklemişti. Üzerimi giyinip kapıyı açtığımda kapıda güler yüzle bana bakıyordu. Mustafa elimden tutup yatağa yatırdığında oda yanıma gelip yatmıştı.
...........................................
MUSTAFA HAMZA...
Uyandığımda yatakta Meryemce yoktu. Odaya bir göz gezdirdiğimde her yer topluydu. On gündür ilk defa bu kadar deliksiz uyumuştum. Yatakta oturur vaziyete geldiğimde, geri de kalan on günü düşündüm. Meryemce'nin on gündür hiç bir şekilde konaktan çıkmadan sanki tek başına herkese yetişmesini, Mina'nın beni uzaktan uzağa izlemesi, Ailemin, hepsinin gözümün içine bakmasını izledim. Yataktan kalkıp, dolaptan üzerime hem pazar, hem de konaktayız diye rahat bir şeyler giymiştim. Odadaki aynada saçımı düzeltirken dikkatimi aynanın önünde ki Meryemcenin al yazması çekti. Elime alıp koklamıştım, huzur kokan yazmayı. Göz yaşımı Meryemce'nin tülbentine sildim. Odadan çıkıyordum ki birden kapı açıldığında Meryemce ile çarpışmıştık. Meryemcenin düşmesini engelleyerek kollarımın arasına almıştım. Anlını öpecekken benden uzaklaştığında kaşlarımı çatmıştım. Meryemce sinirlendiğimi anladığı için elini sakalıma koyup;
"Ağam dur, üzerin lekelenmesin"
Meryemce eliyle üzerini gösterince karnındaki ıslaklık dikkatimi çekmişti. Karnına dokunduğum da gülümseyerek bana bakınca,
"Ne döküldü üzerine Gül güzelim"
"Avşin çikolatalı süt döktü, çocuklara hazırlarken"
"Sıcak mıydı"
"Yok ağam, soğuktu süt. hadi sen çık masa kuruluyor. Ben de üzerimi değişip geleyim"
Meryemcenin anlından öpüp, odada bırakmıştım. Avluya çıktığımda herkes bana baktı bir anda, yüzümden bir şeyler anlamak için. Sedirlere göz gezdirdiğimde büyük bir boşluk olsa da artık benim de omzumdaki ağırlaşan yüklere ve sorumluluğa ve kalbimdeki acıya alışmam lazımdı. Annem bana baktığında öylece avlunun ortasında durduğumu anlamıştım. Birden gülerek;
"Günaydın Alibeyoğlu ailesi ve İnan ailesi ve Hancıoğlu aa.. nerede Hazar bey"
"Yatıyor abi"
"Gidip kaldırın şu ağa olacak adamı benim konağımda bu kadar uyunmaz"
Kadir gülerek yukarı kata çıkarken annemde yanıma gelip sarılmıştı. Bende annemin anlından öpüp sarılmıştım. Babama uzaktan baktığımda amcamla dolu gözlerle bana bakıyorlardı. Masa tam hazırlanana kadar sedirlere oturduğumda Talha yanıma gelip kucağıma çıkıp;
"Badim iyileştin mİ ? Aşkım anne öyle dedi o biraz rahatsız dedi"
"İyileştim badim, aslanım"
Talha yanağımdan öperek, mutfak tarafına koşarak gitmişti. Arkamı dönüyordum ki Avşin boynuma sarılmıştı. Elimi geriye uzatarak tokat attığım yanağını sevmiştim. Avşin yanağımı öptüğünde kafamı hafif yana çevirerek;
"İyim Avşin iyim dosttum. Merak etme yine dimdik dedem gibi ayaktayım. Bu arada o gün ki tokat içi-"
"Tamam ağam özürün ka-"
"Yok özür dilemeyecektim hak ettin diyecektim."
Avşin beni birden bırakıp, olduğu yerde tepinince hep yaptığı gibi dedemi çağıracak sandığım;
"Abilerim yaaa bir şey söyleyin şu ağa olacak adama"
"Mustafa Hamza uğraşma gül bacımla"
"Vay hele Mirza ağaya bak"
Avludaki herkes gülmeye başladığında, bir tek ortamı bozan Kezban halam ve Helindi. İkiside kaşları çatık vaziyette duruyorlardı. Hala ayağa kalıp yanıma gelmişti. Karşıma oturup;
"Mustafa oğlum, Kevser halanla şule buraya gelecekler yanımıza müsaaden var mı "
"Gelsinler hala sorman bile hata "
Halam gülerek yanımdan ayrıldığında aklındaki şeytanlığı anlamıştım. Bir şey demeden arkamı döndüğümde, Hazar Merdivenlerden iniyordu. Hazar'a garip bakmıştım, çünkü şuan onu kucağında Mina olması lazımdı. Hazar yanıma gelip oturduğunda;
"Ağam, bugün nasılsınız"
"İyim Hazar ağa hayırdır ne bu resmiyet"
"Ne bileyim lan sen on gündür böyleydin de"
"Hadi lan yürü git benimle uğraşma"
"Geriye döndün dimi. seni sinir etmeyi özledik, baran bedo ben"
"Belli, Hazar'ım, Minam nerede"
"Uyuyordur. yanıma gelmedi bu sabah"
Ayağa kalkıp odasına gidecektim ki, kendi dairelerinden Dağhan ve ikinci kızım Gülcan yanımıza gelmişlerdi. Dağhan bana sarıldığında, kendimi ilk defa kardeş gibi hissettim. Ben hep abiydim, arkadaştım ama hiç kardeş olmamıştım. Dağhan abim kulağıma yaklaşarak;
"Kalas ağacığım nasılsınız"
"İyim sayın binbaşım,ulan abim"
Dağhan abiden gülerek uzaklaştığımda, herkes bize bakmıştı. Kız kardeşlerimde geldiğinde masaya geçecektim ki, mutfağın kapısına başını koymuş beni izleyen Minayı gördüğümde kendime bir sürü sövmüştüm. Bir adım atmıştım ki, bir adım geri atmıştı. Mina korkuyor muydu benden, Meryemceyi çağıracaktım ki gece dediği aklıma gelmişti. Yere diz çöküp kollarımı açıp;
"Prensesim"
dediğimde, Mina'm annesi gibi derin bir gülümsemeyle konağı inletecek şekilde bağırarak bana koşmuştu.
"Babamm"
Minaya sarıldığımda başını boynuma koymuştu. Ben onun saçlarını severken oda hep yaptığı gibi sakallarım dudaklarına battığı için elmacık kemiklerimden öpüyordu.
"Prensesim, özür dilerim seni üzdüğüm için"
"Ben üzülmedim ki, seni özledim ben"
Mina ile masaya oturduğumuzda, Hazar homurdanarak;
"Ama Dila'm bana gelsene "
"Yok hazarcım, beni kahraman babam yedirecek"
Hazar güldüğünde hepimiz gülmüştük. Kızlar çayları koyarken bende Minayı yediriyordum. Kader ve Selvi elinde iki şer tava ile gelince Meryemce yine uymadığını belli etmişti. Başak birden ;
"OOO kuymakda geldi... Allahh"
Biz Başağa gülerken, Dağhan gözleri arkamda konuşmaya başladı.;
"Ağam, benim bacım nerede ve bu odandan çıkan kız kim sahibi yoksa alırım yani"
Masada herkes arkama baktığında hepsinin yüzünde tatlı bir gülümseme olmuştu. Arkamı döndüğümde, siyah üzeri renkli renkli çiçekli boydan bir elbise, başında da aynı şekilde tülbentle Meryemce bize doğru geliyordu. Bir adım daha atmıştı ki yürümenin etkisiyle elbise biraz üzerine değince karnında ki tatlı çıkıntı ile diğer evlatlarım baba bizde buradayız demişti. Meryemce masaya yanaştığında ayağındaki siyah terlikler dikkatimi çekmişti. Çıplak ayakla giydiği terlikler.
"Anam, bizim Meryemce off moduna girmiş bu gün"
Gülcan'ın dediğine hepten kahkaha atmaya başlamıştık. Meryemce benim kucağımda Minaya bir şeyler yedirirken, konağın kapısından Kevser halam ve Şule görünmüştü. Kızlar onlar için de masaya sandalye getirmişti. Herkes bir şey anlatırken, Mina elindeki reçelli ekmeğini bana uzattığında, masada bir an sessizlik oldu. herkes bize bakmıştı. Tam ağzımı açıp ısıracaktım ki geri çekip, kendi ısırınca herkes gülmüştü. Kevser halam birden;
"Mustafa ağam daha babamın kırkı çıkmadı bu ne neşe kendinize gelin"
Evet Kezban halam tek başına canımı sıkmak istememiş diğer yancısını da çağırmış. Benden niye izin istediği belli oldu . Ahh dede ah giderken bunları da alamıyor muydun. İçimden geçirdiğime gülünce bu sefer Kezban halam;
"Ağam duymadın mı halanı sen hala gülüyorsun"
"Bunları babasını toprağa koydukları günü urfaya giden kadınlar mı söylüyor. Merak etmeyin dedeme saygımız vardı. siz kendinizi sıkmayın ve kahvaltını devam edin"
........................................
Kahvaltı bittikten sonra babam ile amcam annemlerle halamları alıp dedemin konağına gitmişlerdi. Dedemin kıyafetlerini toplamak için, Avşin de gitmek istediğinde ben ağzımı açıyordum ki Meryemce sus demişti gizlice. Baktığımda Devran gözleriyle Talha'yı gösterdiğinde Avşin hafif gülerek yerine oturmuştu. Kahvelerimiz geldiğinde Meryemce ye baktığımda avluda yoktu uzun zamandır. Sormaya niyetlendiğimde mutfak tarafından elinde büyük bir tepsiyle gelmişti. Yanımıza geldiğinde tepsinin içindeki irmik helvalarını görmüştüm. Meryemce benim tabağıma seviyorum diye fındıkta koymuştu. Canım çok yemek istese de yiyemiyordum. Kafamı kaldırdığımda herkes yiyordu. Ağzımı açıp tam Minaya seslenecektim ki . Avşin yanıma gelip tabaktaki helvadan bir kaşık alıp ağzıma tıkmıştı. Kaşlarım çatık Avşine bakarken, o kulağıma yaklaşarak;
"Ye ağam ye, bu helva babamın helvası değil, senin helvan ay Allah göstermesin. Yani senin için, mutlu ol diye dayem tarafından yapıldı"
"Ahh Avşin ah, birde yazık Meryemceye daye deme üzülüyor"
"Yakında demeyeceğim, hem babamın sözünü yerine getiriyorum hem de bana hala dediği zaman ne hissettiğimi anlasın diye"
"Kötü hala avşin"
"Hiiihh Meryemceee"
"Hadi Mustafa'ya sarılmayı bırak yanımıza gell"
Meryemce yavaşca yerine giderken ben de helvamı yemeğe başladım. Biz erkekler kendi aramızda sohbet muhabbet ederken, avluya boran girerek;
"Ağam, Leyla hanım yani avukat hanım geldi"
"Al içeriye Boran sorma"
Kafamı çevirip gözlerimle hanımlara Meryemceyi sorduğumda onlarda gözleriyle odayı göstermişlerdi. Leyla hanım ilk gördüğümüze nazaran baya rahat bir şekilde gelmişti. Hazar yanıma geldiğinde, Baran ve Bedirhan da benim gibi bıyık altından gülmeye başlamıştı. Kadınlar kendi arasında Leyla hanıma bakarak konuşurken tatlı bir kıskançlığa girdiklerini anlamıştım. Gülcan, Leyla hanımın yanına gelip sarılmıştı. Leyla hanım bizim yanımıza gelip tam karşımıza otururken Dağhan ve Mert ile selamlaşmayı ihmal etmemişti. Kader'e gözlerim ile ikram dediğimde benim akıllı gelinim hemen mutfağa gitmişti. Kadir'in oğlu sinan;
"Amca bu kadın gerçek mi"
"Evet paşam gerçek yeni avukat"
"Bu ne amca yaaa... kıvırcık simsiyah saçlar....... koyu yosun gözler.......sık ve upuzun kirpikler Maşşallah kaşına değiyor ya"
Ağzımı açıyordum ki Hazar birden Sinan'ın kafasına vurup;
"O benim, beyfendi sen ötede oyna"
Duyanların hepsi kahkaha atmıştı. Dağhan abim gözleriyle hayırdır deyince sessizce sonra anlatırım demiştim. Avludaki kız kardeşlerim, gelinlerim hepsi Leyla hanıma bakıyordu. Kader çay ve helva ikram etmişti. Leyla hanım ağzını açıyordu ki, avluda Meryemce'nin söylediği türkü yankılamıştı.

""Kirpiğin kaşına değdiği zaman
Bekleme sevdiğim vur beni beni
Sevdanın şafağı söktüğü zaman
Diyardan diyara sal beni beni
Saçların rüzgarı tel tel biçende
Dudağın dilinden şerbet içende
Gönlünde duygular ateş saçanda
Alevden gömleğe sar beni beni
Hasreti bırakıp özlem getiren
Güllerin yerine diken bitiren
Gönlümde yarayı açan o tren
Ötünce hatırla yar beni beni""
Hepimiz Meryemceye döndüğümüzde, o gözleri Leyla hanımda türküyü söylüyordu. Ben karımı izlerken kolumdaki acıyla yanıma bakmıştım. Hazar var gücüyle kolumu sıkıyordu. Hazar'a ters ters bakarken;
"Mustafa ağam, bu kız gülmüyor resmen cenneti bağışlıyor adama. baksana,....... yok bakma "
"Lan kolumu bırak kolumu, ahh Hazar bıraksana... öküz"
Bizi duyan Baran ve Bedirhanda bir kahkaha kopmuştu. Meryemce, Leyla hanıma sarıldığında dikkatimi çeken, her bayana gülmek yakışıyordu. Meryemce eliyle buyur ederek yanıma gelip oturmuştu. Meryemce başını Hazar'a doğru uzatarak ;
"Biraz daha ağamın kolunu bırakmazsan ben sana yapacağımı biliyorum Hazar ağa"
"Hemen hanımağam emret "
.......................................
Leyla hanım ile işlerle ilgili neler yapacağımızı, nasıl bir yol çizeceğimizi konuşmuştuk. Çevremizdeki kadınlara baktığımda kıskançlıktan eser yoktu çünkü Leyla hanım bir daha hiç gülmeden işini yapıyordu. Bizim iş ile ilgili konuşmamız bittiğinde Leyla hanım çantasından tuğla gibi bir dosya çıkarıp Meryemceye uzatmıştı. Meryemce aldığı dosya göz geçirip gülmüştü. Elinde dosya ile ayağa kalktığında Mert birden;
"Leyla abla kimin mesleğini bitirdi"
"Ahsen Dedeman. artık hiç bir şekilde değil yurtdışında, hiç bir şekilde avukatlık yapamayacak. meslekten men edildi"
Hepimizin gözü Meryemce'de ne yapacağına bakarken, Hazar o ara sormayı akıl etmişti.
"Nasıl yapamayacak"
Leyla hanım ağzını açıyordu ki, elinde dosyaları önündeki tenekeye yırtıp atmış üzerine azcık kolonya ile ateşe vermişti Meryemce. Yanımıza gelip Gülcan'ın yanına oturmuştu. Elini karnına koyarak;
"Bu kadının her şeyi sorun ya, Nasıl, şöyle Hazar abi senin davaları kaybedince, savcılığa suç duyursun da bulunmuşlar , sonra baro derken bir baktık aaaa soruşturma açılmış ve iki gün önce meslekten men edildi. Leyloş devam et"
Leyla hanım önündeki sudan bir yudum alarak;
"Hazar bey, bu kadın sizin davalarınızı Savaş Varlıoğlu bey için kaybetti. Bende davaları tekrar açtığım da sonuç beş davanın beşini de kazandık. Şimdi Savaş Varlıoğlunun yurt dışındaki dört iş kolunun ikisini Ateş avukatlığın desteğiyle kesmiş oldunuz"
Dördümüz Meryemceye baktığımızda sadece bıyık altından gülüyordu. Devran ve Dağhan garip garip bakıyordu. Devran bir şey diyecekken Leyla hanım bu sefer ona dönerek;
"Devran bey, sizin babanızdan kalma işleri yöneten de benim. amcanız Bulut bey'in avukattı başka birini bilse de ben yapıyorum."
"Meryemce bu kadın ne diyor"
"Doğru söylüyor, Alibeyoğlu, İnan, Hancıoğlu ve kurt ailelerini tek savunan hukuk işini haleden canım avukatım Leyla soylu"
Herkes keyifle gülüyordu. Meryemce alttan alttan çoktan bizi eline almaya başlamıştı. Leyla hanım devam edecekken Meryemce birden gözleriyle yukarıdan inen Helin ve Fundayı gösterdiğinde Leyla hanım,
"Neyse, Mert bey ben akşam sizi alıp dönmek için geldim. Hem de sizi görmeye geldim"
şule ve Helin dışarı çıkacaklarını söyleyip gitmişlerdi. Leyla hanım anlattıkça Meryemcenin yurtdışında şirket yönetimi bitirdiğini öğrenmiştik. Meryemce'nin şirketi nasıl yönettiğini anlatınca hepimizi bir gülme almıştı. Leyla hanımın üniversite hocasının Dağhan'ın dayısı olduğunu öğrendiğimizde şaşırmıştık. Leyla hanım daha fazla dayanamadan ;
"Bize son senemizde bir suçlu bulmamız söyledi. Selçuk hoca Meryemcenin adresini verdi. gittim uzaktan izledim. okulda öğrenci döverdi, Selçuk hoca ile gider alırdık. hep bir vukaatı vardı. Sonra tamamen mesleği aldığımda kendimi Ateş avukatlık bürosunda buldum. Bu yaştayım ve mahkemelere girdiğimde zor kadının zor avukatı diyorlar bana tanıyanlar. Hakimler beni görünce ' tamam leyla hanım müvekkeliniz haklı' deyip yolluyorlar. Ben.. ben en hasta zamanımda bile Meryemceyi bırakmadım. onun için onun sayesinde çok tanınan, çok söz sahibi olan bir avukatım. Tanımadığım savcı , tanımadığım hakim kalmadı. İş adamlarından bahsetmiyorum bile."
Hepimiz Meryemceye bakarken, o kucağında minayı seviyordu. Meryemceye yaklaşıp kolumun altına almıştım. Minam annesinin kucağından kalkıp odasına gitmişti. Leyla hanım elindeki çaydan bir yudum alıp ;
"Sen ve bir erkeğin kolunun altında oturmak "
"Leyla kendisi kocam hatırlatırım. Sen hala feministsin "
"Aynen öyleyim, bir zamanlar sende öyleydin"
"Haklısın Leylam, ama gerçek bir aşk kapını çaldığında sorgusuz sualsiz çekip gidiyorsun peşine. Bakıyorsun onu sevmen yasak ama her yol ona çıkıyor boğuluyorsun o suda. Yine de o mutlu olsun diye uzak duruyorsun. Nefessiz kalacağını biliyorsun ama kaçıyorsun. İçindeki aşk gün geçtikçe seni yüceltirken ona göstermemek için saçma sapan şeyler yapıyorsun. Yer değiştirmek istiyorsun. Onu üzgün görüp üzüleceksin diye. Öyle bir duruma geliyorsun ki ömrünün sonuna kadar beklemeye razı kalıyorsun. Öyle bir duruma geliyorsun ki öleceğini hissettiğin an onu arıyorsun son sesini duymak istiyorsun. Aşk nedir biliyor musun Leyloş, kavuşamayacağını bile bile sevmektir. Neyse aşk olduğunda yanında olacağım merak etme "
Meryemce öyle güzel anlatmıştık ki aramızdaki aşkı, dayanamamıştım. Sıkıca sarılmıştım. Herkes oo derken tabi ki üç kişiden öksürük sesleri çıkmaya başlamıştı. Kafamı kaldırıp baktığımda Mert gülerken, Dağhan ve Devran sinirle bakıyordu. Leyla oturduğu yerde biraz dikleşip Meryemceye gülerek;
"Şimdi, sazım olacaktı be "
"Sen çalmaktan ol ben sana bulurum"
"Deliye bak. ayıp ama sözüm olsun en yakın zamanda yani buraya geldiğimde getiririm. çalarım olur mu? ama bir şartla"
"Tamam söyleyeceğim eskisi gibi"
Leyla ayağa kalktığında, Meryemceye gözleriyle bir şey demişti. Meryemce, Gülcan'a dönerek ;
"Leylayı sizin daireye götürür müsün? Mina ve Talhaya görünmek istemiyor"
Gülcan ile Leyla mutfak tarafına giderken, hepimiz Meryemceye baktığımızda eliyle bir dakika demişti. Meryemce nefesini toplayarak;
"Sigara içecek ama Mina ve Talha görsün istemiyor"
"Meryemce'm bu kız hiç gülmez mi? sadece sen türkü söylerken güldü"
"Mustafa ağam, ben o kadar güldüğüne şükür ediyorum"
Ağzımı açtığımda avluya babamlar girince Meryemce yanımdan kalkmıştı. Babamlarda yanımıza geldiğinde, babam sessizce;
"Ah ağam, pardon rahatını bozdum"
"Bir daha olmasın Mirza ağa. bu ne saygısızlık desturda almıyorsun "
"Özür dileriz ağam, abimi aff et. alma oğlunu elinden ağam"
"Tamam Ahmet ağa aff ettim, ama alırım iki yüz liranızı"
"Yuh Mustafa, amcam doymadın mı harçlığa bu yaşa geldin"
Babam ve amcamla şakalaşırken avluya Gülcan ve Leyla hanım girince, annem birden;
"Mustafa bu kız kim"
"Ne oldu anne"
"Çok güzel kızmış"
Leyla hanım başını eğerek annemin yanına gidip yengem ve annemin elini öpmüştü. Leyla yanımıza tekrar oturduğunda Ayşegül çayları tazelemiş dağıtırken, annem tanıma derdine düşmüştü.
"Hanım kızım annen, baban ne işle uğraşıyor"
Leyla hanım ağzını açmıştı ki Meryemce içtiği suyla resmen boğuluyordu. Hepimiz Meryemceye bakarken, o öksürürken gözü Leyla hanımın üzerindeydi. Meryemce kendini toplayınca Leyla hanım konuşmaya başladı.
"Annem sizlere ömür, Hüsnü bey yani babam bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde yatıyordu"
Meryemce birden oturduğu yerden hırsla kalkarak ;
"Yatıyordu derken"
"İki gün önce ölmüş, intihar etmiş "
"Nasıl yani"
"Boş ver, ama bana sözün vardı, türkü mü söyler misin"
"Leyla sen iyi misin "
"Gayet iyim, hüsnü bey öldü diye fakiri fukarayı doyurdum. Yetim haneye gidip çocuklarla zaman geçirdim"
"Anladım, şarkıyı sen sazı çaldığında söylerim olur mu"
"Olur, neyse uçağı kaçırmadan biz kalkalım, Mert bey hadi"
Leyla hanımın babasıyla ilgili dediklerinle hepimiz kızmıştık. Ne olursa olsun bir evlat babasının arkasından bu şekilde konuşmalı. Mert ve Nisa yarı ağlamalı yarı gülmeli bizimle vedalaşıp gitmişlerdi. Avluya girdiğimizde Ayşegül ve Songül akşam yemeği için masayı ayarlıyorlardı. Hanımlar mutfağa gittiğinde Meryemce elinde telefon biriyle konuşuyordu. Hepimiz ona bakarken, o bizim yanımıza gelip;
"Mustafa Hamza ağam, bu akşam fakiri fukarayı doyur musun"
"Tamam da sebebini sorabilir miyim"
"Leyla'nın babası kendi öldüğü için yani intihar etmeseydi iyiydi ama neyse kendi öldüğü için işte"
Ben ağzımı açıyordum ki Kezban halam dalga geçer gibi kınarcasına;
"Ölümün peşinden bu şekilde konuşman ne kadar saçma Meryemce hanım. Zaten kıza bak babasının arkasından neredeyse göbek atacaktı."
"Yemin etmiş olsaydı eminim yapardı. Bazı insanların hayatını bilmeden hüküm vermek sizde adet galiba, Neyse Ağam yapmayacaksan, ben bakarım başımın çaresine İstanbul'da ve Trabzon'da dağıttım zaten"
Meryemce sinirlenmişti belli. Sinirle mutfağa doğru gitmişti.
.................................
Masa kurulduğunda hepimiz masaya geçtik. Annem Meryemceyi masanın başına oturtmuştu. Ben tam karşısında oturuyordum. Yemekler yenmeye başladığında Meryemcenin telefonu çalınca meşgule vermişti. Bir kaç defa çaldıkça hep aynısını yapmıştı. Sinirle ağzımı açıyordum ki Kamil yanıma gelip ;
"Ağam, başkan aradı bu gece saat bir ile üç arası yol çalışması varmış. senin de haberin varmış ama yine de hatırlatmamı istedi"
"Tamam Kamil yine de adamları tembihle"
Kamil başıyla onaylayıp avludan çıkmıştı. Yemeğe tam dönüyordum ki Meryemcenin telefonu tekrar çaldığında eline telefonu alıp tam ayağa kalkıyordu ki sesim biraz yüksek çıkmış olacak ki hafif sıçramıştı.
"Burada aç ve hoperlöre ver "
"Mustafa Hamza ağam o....Tamam ya Ayşegül mina ve Talha mutfakta yemeğine devam etsin alın"
Çocuklar giderken Meryemcede telefonu açmıştı.;
"Efendim yağız"
"Meryemce, amcam öldü haberin var mı"
"Bu gün öğrendim,Leyladan"
"Bu işte bir parmağın yok dimi"
"Yok yağız kendi intihar etmiş ama emin ol kendim....... neyse konuşturma beni ve bir daha sakın arama"
"Bu işin peşini bırakmayacağım"
"Bırakma, beni sürekli dava edip durma."
Meryemce adamın cevap vermesine fırsat vermeden telefonu kapamıştı. Benim konuşmama da Kezban halam fırsat vermeden konuşmaya başlamıştı. Laflarıyla yemeği boğazına dizmişti resmen halamı susturacakken, Meryemce sinirle yerinden kalktı. Elini var gücüyle masaya vurarak;
"Bana bak Kezban hanım; Leylanın babası olacak it, o kızın annesini diri diri doğradı haberin var mı? o kız gecenin bir yarısı eve gitti ve annesini yatak odasında öyle buldu. Başında babası elinde bıçakla duruyordu. Gece beni aradığında nasıl gittim bilmiyorum o eve. O evin odası kan gölüydü. Ben gitmeseydim, belki Leyla da yoktu bu hayatta. Şimdi bu kız bu hayata tek başına meydan okuyor. Şimdi kızın gibi sende dersin bütün itleri topladı çevresine, evet benim çevremde hep garipler var. Ben sayısını hatırlamam kaç aile içi şiddeti mağdur kız okutuyorum. Evet size göre it bana göre gerçek insanları hayatıma sokuyorum. Demin arayan Yağız, leylanın amcasının oğlu. Ben bu adamı Leylanın üzerine gitti diye öldüresiye dövdüm. Bu adam yüzünden benim soruşturmam var. Bu kız kaç sene babasının tedavisiyle ilgilendi. Şimdi kendi eceliyle ya da kendi öldü diye sevindik. Umarım herkesi aydınlatmışımdır"
Meryemce arkasını dönüp tam gidiyordu ki avluda bir ses yankılandı.
"Az bile anlattın Meryemce. Senin beni kurtardığın o gece senin az daha öleceğini anlatmadın. o bıçağın önüne atladığı söylemedin. İyi ki bizlerin hayatındasın. neyse ben burada çantamı unuttum diye gelmiştim. Uçak iki saat rötar yapınca "
"Leyla"
"İyi geldi müvekkelim emin ol, bana araba ayarlar mısın"
Boran'a seslenecektim ki Hazar abim ayağa kalkıp;
"Ben götüreyim sizi avukat hanım, Ayşegül çocukları ve hırkalarıyla getir onlara da dondurma sözüm var"
Hazar çocukları da alıp Leyla hanımla çıkmıştı. Meryemcenin anlattıklarından sonra bir tek halamlarda iştah vardı çünkü hala yiyorlardı.
Babam Meryemceye sarılmış öylece sedirde duruyorlardı. Annemler avlunun bir ucundaki sedirlerde otururken bizde tam karşı sedirde duruyorduk. Babam, amcam ve Meryemce başka sedirdelerdi. Hazar avluya girdiğinde kucağında çocuklar vardı. Avşin Talhasını, Gül minayı almış, Avşin'in odasına götürmüşlerdi.
Saat ilerlemiş sohbet muhabbet konu konuyu açmıştı. Dışardaki çalışmalar başlamıştı. Babamlar, amcamlar yatmaya gitmişlerdi. Hepimiz avlunun ortasında gülerken, birden Peri'nin olduğu odanın kapısı açılmıştı. Peri kapıya tutunarak dışarı çıkarken birden;
"Abiiii , Meryemce abla aaaa doğuruyorum"
Omzumda uyuklayan Meryemce birden gözlerini açıp Perinin yanına gitmişti. Gülcan'da yanına gittiğinde ;
"Mustafa, Büşra'yı arayın hastaneye geçsin, bizde hastaneye geçelim"
Meryemcenin dedikleriyle hemen Boran'ı çağırmıştım. Boran karşıma gelip;
"Ağam çıkamayız ki çalışmalar başladı. Yerdeki taşları toplamaları iki saat sürer"
"Hay ben sizin yolunuza, Çık karşımdan "
Perinin yanına gittiğimde canın acısıyla ağlıyordu. Babamlarda Perinin sesine avluya inmişlerdi. Gülcan yanımıza gelip;
"Meryemce, şey Büşra bir saat önce acil bir iş için İzmir'e inmiş"
Meryemce sinirle bakıp;
" Hay ben onun işine de güçüne de , Mustafa bizim hastaneden sağlam kadın doğumcu, ebe bir şey getirin. Ağzımı açmıştım ki Meryemce birden;
"Yaa hayır yaaa... suyu geldi"
"Ne olacak gülüm"
Meryemce sinirle kaşlarını çatarak;
" Çay demleyeceğim Allahım ya, Ne mi olacak doğurtacağım bacını ağa. odaya alalım."
Ayşegül'ün getirdiği battaniyeyle Periyi odaya taşımıştık. Annemler perinin odasına girerken, Meryemce de odamıza gidip üzerini değiştirmişti. Tam odaya giriyordu ki sanki unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi yanımıza gelip;
"Devran periye bir şey olmayacak kendine gel "
Meryemce Devran cevap vermeyince bir adım atıyordu ki Kolundan tutup odaya götürmüştüm. Kapıdan içeriye girerken;
"Bunlar yüzünden Branş değiştireceğim."
Meryemce odaya girdiğinde avluya baktığımda herkes avludaydı. Gülcan arada içeriye giriyor bize durumu söylüyordu. Odanın içinden perinin çığlıkları geldikçe hepimiz dört dönüyorduk avluda. Kenan'a baktığımda babamı unutmuş sigaranın birini yakıyor öbürünü söndürüyordu. Peri içeride bir doğuruyor bizim damat bin daha doğrusu biz dokuz doğuruyorduk. Saat ilerliyor, Hastaneden ebe gelmemişti. Perinin çığlıkları yükseldikçe bende sinirleniyordum. Perinin utanmayacağını bilsem odaya çoktan girmiştim. Benim kardeşlerim hele de kız kardeşlerim kıymetliydi. Tırnakları taşa değse canım yanardı. Babam ile amcam sedire oturmuş dua ederlerken, gözüm Baran ve Bedirhan'a takılmıştı. Başak ile zümrüte bakıp iç çekiyorlardı. iki saat olmuştu ama hala ses yoktu hastaneden. Daha fazla dayanamadan hızla yerimden kalkınca herkes bana baktı. Bismillah diyerek perilerin olduğu odaya girdiğimde odada bir bebek sesi yankılanmıştı. Yatağa baktığımda Peri terler içinde yatakta uyur vaziyetteydi. Periye yaklaşıyordum ki annem kucağıma beyaz bir çarşaf için de kar topu gibi bir melek vermişti. Burnumu boynuna yaklaştırıp kokladığımda cennet kokusunu almıştım. Dudaklarımı kulağına yaklaştırarak;
"Hoş geldin dayım"
Annem yanıma yaklaşıp bir şey diyecekken içeriye iki hemşire bir tane erkek doktor girmişti. Görevliler Periyi sedye koyduklarında bir hemşirede kucağımdan bebeği almıştı. Herkes odadan çıktığında gözüm odada Meryemceyi aramıştı. Odanın karanlık tarafında dolapla banyo kapısı arasında yerde oturuyordu. Yanına gittiğimde üzerine giydi tişort üzerine terden yapışmış anlında da bir kaç tane saçıları. Meryemceye daha dikkat edip baktığımda gözleri kapalı öyle duruyordu. Dizimin birini yere koyarak terli olan anlını öptüğümde, gülerek gözlerini açmıştı.
"Dayı oldun ağam , gözün aydın"
"Sende yenge oldun gül güzelim."
"Fark ettim. cadı gelmek bilmedi."
"Ebesine çekmiş. Sen niye burada durdun"
"Sinirle içeriye girdiğinde tam karşında bebeği anneme vermiştim. O kadar bi heyecan ve sinirle girdin ki görmedin. Yanına gelecektim ki içeriye erkek doktor girince gördüğün gibi halim ortada"
"Anladım gül güzelim, konakta birtek biz kaldık galiba"
Meryemce yerde bana doğru biraz kayarak başını göğsüme koyacakken odanın içini Avşin'in sesini doldurmuştu.
"öhöm.... Ağam birde bize varız"
Arkama döndüğümde odanın kapısında yaramazlık yaparken yakalanmış çocuk gibi bana bakıyordu Devran ve Avşin. Onların haline gülerken benim üç buçuk aylık karımın başı göğsüme düşmüştü. Meryemce yorulduğu için uyumuştu. Ben onun haline gülerken Devran hızla yanımıza geldi.
"Ağam ne oldu Meryemceye"
"Yoruldu, birden uyudu."
Meryemceyi kucağıma aldığımda, Avşinde peşimden geliyordu. Odamıza girdiğimde Meryemceyi yavaşça yatağa koymuştum. Üzerini örtecekken üstündekiler le hasta olacağı aklıma geldiği için Avşin'e dönerek;
"Çocukları, Ayşegül'e bırak sen ben ve Devran hastaneye gidelim. "
"EE Meryemce'm ne olacak"
"Yoruldu uyuyacak Avşin, zaten fazla durmayız"
"Tamam ben gideyim, sende ilgilen karınla acele etme yani ancak Peri 'yi odaya falan alırlar"
"Avşin odadan çık, Hemen"
Avşin ufak bir kahkaha atarak odadan çıkmıştı. Meryemceye yaklaşıp yanağını severek ;
"Güneşim, hadi bana yardım et üzerini değiştirelim"
"Hımmm"
"Hım değil gülüm hadi uyan"
"Ben çok yoruldum ama acı bana"
"Ben sana kıyamam, can şenliğim ama terli kıyafetlerle uyuma"
"Tamam yaa tamam"
Meryemce çatık kaşlarla yataktan kalktı. Dolaptan yanına gecelik alırken bana ters ters bakmayın da ihmal etmemişti. Banyoya girdiğinde su sesi geldiğinde sevinmiştim. Ben üzerime bir şeyler giyerken, Meryemcem de banyodan çıktı. Yatağa geçerken yanağımı öpüp;
"Nereye gidiyorsun, sen yaa"
"Hastaneye gideyim gülüm, herkes orada"
"Bende geleyim"
"Yok sen yatıp dinleniyorsun, ömrüm "
"Tamam sen nasıl istersen, benim yerime de öp küçük nazlı periyi"
"Meryemce'm "
"Efendim Mustafa'm"
"Sana hamilelik yaradı. ben ne dersem onu yapıyorsun. Bunlar dünyaya geldiğinde hemen diğerlerine çalışalım"
"Mustafa'm kaşınma, yaaa yürü gitt"
"Fena mı marabam, ohh hemen hepsi çıkar aradan. Ee altı tane az değil yani, hem senin yaşında ilerledi"
Meryemce sinirle bana bakıp tam bir şey diyordu ki, avludan Avşin'i sesi gelmişti. Meryemceye yanaşıp öptüğümde üzerine yorganı çekerken;
"Deli yaaa"
"Evet sana deliyim hatunn"
Meryemce hızla yataktan kalktığında bende koşarak odadan çıktım.
........................................
Hastaneye geldiğimizde direk Perinin odasına girmiştik. Oda resmen ana baba günü gibiydi. Periye yanaştığımda sulu göz kardeşim;
"Abi, ben anne oldum. Abi senin yeğenin beni çok yordu."
"Benim küçüğüm, ne güzel yakıştı sana annelik, Nerede küçük nazlı peri"
Annem yanımıza gelip önce Peri'yi öpüp sonra bana sarılıp;
"Gülcan kızım, Büşra'nın yerine gelmiş olan kadın doğum doktoruyla konuşmaya gitti. gelirken de giydirip getireceğim dedi"
"Tamam annem, kız Mihriban sultan yeniden anneanne mi oldun"
"Evet , ağa oldum, Deli oğlan"
Odadaki herkesle şakalaşırken, odanın kapısı açıldı. Gülcan kucağında pembe kıyafetlerin içinde küçük periyi getirmişti. Bebeği annesinin kucağına bıraktığında, Kenan ayağa kalkıp Perinin yanına gitmişti. Bizim yanımızda saygıdan sadece Peri'nin gözlerine bakmıştı. Babam, amcam ve ben çıkıyordum ki Kenan hafif bir öksürükle ;
"Baba ismini söyle de, ağam okusun kulağına"
"Kenan siz söyleyin, ağanız okusun. Sizin evladınız, hayırlı mübarek olsun. Ben karışmam"
Babama baktığımda her zaman ki gibi vakur, saygılı baba gibi babaydı. Evlatlarına saygılı, kararlarını destekleyen bir baba. Kenan, Peri'nin kucağından bebeği alıp herkesin içinde kucağıma bırakmıştı. Yüzüne baktığımda ister istemez nazar korkusuna okumaya başlıyorsun. Kenan eliyle hadi der gibiydi. Tatlı meleği kendime yaklaştırıp kulağına ezan okumuştum. İsim vermeye gelince, herkesin gözü kulağı bendeyken benim gözüm babamdaydı. Derin bir nefes alıp;
Senin adın Seyhan... senin adın seyhan......senin adın seyhan"
Kafamı kaldırıp odaya baktığımda herkesin gözleri doluydu. Peri'ye yaklaşıp kucağına küçük Seyhan'ı bıraktım. Anlını öptüğümde Peri'm tekrar ağlamaya başladı;
"Ah cadı, ağlamaya yer arıyorsun."
Odaya bakarak başımla Avşin'e hadi demiştim. Babamın yanına yaklaşarak;
"Ben gidiyorum Devran ve Avşin de benimle geliyor. Benim konakta uyuyan bir kızım var"
Herkes bana gülerek bakıyordu. Ne kadar ağada olsak açık açık söyleyemezdim karım uyuyor diye.
Hastaneden çıkarken arabada arkada Dağhan, Gülcan ve Avşin, devran benim yanımdaydı. Arabayı çalıştırmıştım ki telefonum çalmaya başladı. Arayana baktığımda Meryemce olduğunu görünce hemen açmıştım. Telefon arabaya bağlı olduğu için Meryemcenin sesi arabanın içinde yankılandı.
"Mustafa'm"
"Hımmm"
"Kocam"
"HImmm"
"Ne hım yaa benim canım, hımm şeyy "
"Hımm ney Meryemce hanım"
"Aha hanım dedi yaaa, tabi sende sıkıldın dimi, şimdi diyorsun ki ben on gün ne rahattım. tamam ya istemiyorum. Ben de çıkar kendim alırım"
"Deli doktor ne istedi canın"
"Şeker pare, kemal paşa, ayran hııım birde gazoz. birde Mina çikolata, Talha kazandibi hadi benim aslan kocam. Söz gelince seni öpeceğim Güneşim benim"
Ben araba da Dağhanlar olduğu için bir şey diyemiyordum. Meryemce seni öpeceğim dediğinde, ben daha fazla bir şey diyemeden Dağhan ve Devran aynı anda ;
"Boğarım senin güneşini"
"Hİİİİİ, onların orada ne işi var ya. Mustafa yaa sen telefonu hoperlörde mi açtın yaaa afff yaa"
"Hadi kapa telefonu istediklerini alıp geleyim bu saate nasıl olacaksa "
Ben bıyık altından gülerken, Devran ve Dağhan homurdanıyorlardı. Aslında kızamıyordum onlara bir bakıma tek varlıklarını ben almıştım. Meryemce onlara arkadaş, dost, anneydi. Gülcan, başını Dağhan'ın omzuna koyduğunda, Dağhan sakinleşirken Devran hala ters ters bana bakıyordu.
.............................................................
Konağa geldiğimizde hava artık aydınlanmaya başlamıştı. Herkes odasına geçerken, Avşin benim ile birlikte odaya girmişti. Talha'yı kucağına alıp odadan çıkarken gülerek bana bakmıştı. Bir şey diyecekti ki işaret parmağımı salladığımda ağzına fermuar yaparak çıkmıştı odadan. Yatakta Mina'm ve Meryemce aynı sayılacak şekilde uyuyorlardı. Elimdeki tatlı kutusunu açıp içinden bir tatlı alarak Meryemcenin dudaklarına sürmüştüm. Meryemce uykusunda dudaklarını yalayınca gülmek için kendimi zor tutuyordum. Elimi kaldırıp tekrar süreceğimde;
"Oyun oynama benimle "
Baktığımda gözleri kapalı Meryemce konuşuyordu. Yanağını sevdiğimde gözlerini açmıştı. Yatakta oturur vaziyete geldiğinde, elimdeki tatlıyı yedirmiştim. Meryemce'm tatlıyı, Mina'm gibi heyecanla yerken ben mutlu oluyordum. Meryemce tatlıları bitirdiğinde tatlıdan yapış yapış olmuş dudaklarla beni öpmüştü. Meryemce yatakta Mina'yı azcık öteye yatırdığında benden üzerime eşofmanlarımı giyinip, yanına uzanmıştım. Meryemce başını göğsüme koyduğunda, başının üzerine bir öpücük kondurdum. Huzur kokusunu çekerken;
"Seni seviyorum, Masum ağa"
"Seni seviyorum , Güçlü hanım ağa"

.....................................................

Umarım beğenirsiniz...

Sizi seven çatlak yazar...

Loading...
0%