Rabbim ne duanız varsa kabul buyursun ..........
MERYEMCE...
Gözlerimi sevdiğim yerde Asi'min göğsünde açmıştım. Gözümü kapatıp sevdiğim kokuluyu ciğerlerime doldururken huzurlu olduğumu hissetmiştim. Mustafa'nın sakallarını severek yataktan kalkıp banyoya geçmiştim. Kısa bir duşun ardından odaya girdiğimde Mustafa üzerine takım elbisesini giyinmiş, kravatını düzeltiyordu. Dolaptan üzerime giyinmek için bir şeyler bakarken ensemde hissettiğim nefesle hafif kıpırdanıp yutkunmuştum. Mustafa ellerini karnıma koyarak;
"Bu gün elbise giyin bence. Sana yakışıyor ve suratını asma dışarda"
"Ama...ama Asi'm ya Dağhan, Gülcan, Mert ve Nisa yani ailem gidiyor yaa"
"Gül güzelim, karım.. kadınım Dağhan balayına ve Kadir binbaşının mezarına gidiyor. Mert Nisa'nın işlerini toparlamak için gidiyor. Birde hanım efendi onlar Ateş ailesi siz Alibeyoğlu ailesine mensupsunuz senin ailen benim."
"Ama ben tamam yaa. Doğru ben artık alibeyoğluyum dimi"
"Evet hem de hanım ağasın"
Mustafa, beni kendine çevirip burnunu boynuma koyup kokladıktan sonra sıkı sıkı sarıldı. Mustafa sarılır vaziyette kapıya kadar yürüyüp, kapıyı açmadan kulağıma;
"Hazırlan da gel, ben içerde durmaya devam edersem avluya akşam yemeğine çıkarız"
Mustafa'nın dediğine utanarak hemen kapıyı açıp hızla dışarıya atmıştım . Dolabın önüne tekrar gelip çok sevdiğim gül kurusu elbisemi giyinmiştim.
Avluya çıktığımda herkes masadaydı. Yavaş adımlarla masadaki yerime geçmek yerine Nisa ile Gülcan'ın ortasına oturdum. Mustafa'ya baktığımda hafif kızsa da başını sallayarak kahvaltısına devam etmişti. Ben kızlara sarılırken Devran ufak bir öksürükle dikkati kendine çekmişti. Hepimiz Devran'a bakarken, o direk benim gözlerimin içine bakıyordu.
"Meleğim, ben on günlüğüne Tunceli'ye gideceğim"
"Sen de gitt. Tamam ya gidin"
Dağhan hafif bir kahkaha atsada hemen kendini toplayıp;
"Meryemce iyi misin güzelim"
"İyi değilim Dağhan yaaa"
"Karam sende gel"
"Hayır gelmiyorum Mert bey siz gidin"
Masadaki herkes bana gülerken Mustafa acayip bakıyordu. Devran'a tekrar bakarak;
"Talha burada kalıyor dimi"
"Tabi ki sen yanındayken ,yurt da kalmasın bir anlamı yok dimi Meryemce"
"Yani neyse siz hazırlanın"
Dağhan ve Gülcan dairesine giderken, Devran ise Talhayla konuşuyordu. Mert yanıma gelip;
"Karam imzalar birikmiş Leyla hanım söyledi"
Ben Mert'in gözlerine bakıyordum susması için ama benim akıllı kardeşim anlamadı. Mert dediklerini tekrar ederken, Mustafa birden;
"Meryemce ne imzası"
" Önemli bir şey değil Asi ağam, uğraşıyor işte benim ile . Ben babadan kalma işleri yürütüyorum uzaktan da "
"Ama sen doktorluk yapmıyor musun Meryemce"
Ben ağzımı açıyordum ki avludan içeriye Dağhan yukarıdan bizim konuştuklarımızı duyduğu için gülerek yanımıza geldi ve konuşmaya başladı ;
"Mustafa ağam karını hafife alma bence "
Mustafa Hamza ve dedem bana garip bir şekilde bakarken Devran benim sıkıştığımı anladığı için;
"Devrem, Mert hadi sizi götüreyim hava alanına "
İkisi de aynı anda kafalarını sallarken benden Devran'a minnettar bakmıştım. Mustafa'ya baktığımda kafasında hala oturmayan şeyler vardı belli. Mustafa, Devran'a minibüsünü vermişti. Dağhanları gönderdikten sonra tekrar konağa girdiğimizde Mustafa tam soru soracakken ;
"EEE kimler kahve içiyor"
Hamza dedem sorulardan kaçtığımı anladığı için bıyık altından gülerek;
"Herkese yap benim güzel mizginim"
.......................
Akşam yemeğinden sonra biz kahveleri içerken, Talha, Avşin'in Mina benim kucağımda uyukluyordu. Devran, Talha'nın uyuklamasını fırsat bilip;
"Aslanım ben sabah olmayacağım tamam mı"
"Tamam baba sen git Melek annem ile Aşkım annem burada bana bir şey olmaz"
Devran, Talha'nın dediğiyle bembeyaz olsada bozuntuya vermeden kendini toparlamıştı. Avşine baktığımda ona anne demesiyle çok mutlu olmuştu. Hamza dedem önce bana sonra önündeki manzaraya bakıp keyifle önündeki kahvesinden içmişti.
Devran da hazırlanıp konaktan herkes ile görüşüp çıkarken beni ve Avşin'i yanına çağırmıştı. Avşin ilk defa başı önünde yanımda duruyordu. Devran bana sarılıp, Avşine hitaben ;
"Ağa kızı oğlum önce Allah'a sonra sana emanet. Oğlum ilk defa huzurlu Allah razı olsun senden. sen de benim bir bac-"
"Lan eşkiya bir susta var git yoluna Allaha emanet ol sağlam git sağlam gel"
"Tamam Meryemce'm tamam"
Devran da gittiğinde sanki konakta tek kalmış gibi hissetmiştim. Konağın kapısını kapatıp sırtımı kapıya dayayarak içeriye avluya baktığımda, sabah Asi'min dediği doğru benim ailem bunlardı Alibeyoğlu ailesi dedemle, babamla, annemle ve kocamla herşeyiyle benim geniş ailemdi. Beni düşüncelerimden çıkaran diğer avlu tarafından gelen Kezban halanın kocası kerimin söyledikleri olmuştu. Kerim bey yanıma yaklaşarak ;
"Vay vay Hanım ağam mutsuz mu ailesi gitti diye "
"Benim ailem bir yere gitmedi. Tamda şuan karşımda duruyor Kerim bey"
"Çok mu akıllısın Gelin hanım. Sende bende biliyoruz ki sen Alibeyoğlu adı için evlendin şimdi birde Mustafa ağaya mevki olarak eş oldun. Hamza babam yüzünden "
"Devam etmeyin Kerim bey çünkü bende ki Ateş gücü seni toz eder ama ben Mustafa Hamza ile evliyim soyadıyla değil ama sen galiba karının eteğinin altında duruyorsun"
"Ateş güçü nasıl beni toz edecek bir mimarlikla, doktorlukla mı?. Bu alibeyoğlu adı bile seni ezer"
"Senin soyadın ney enişte bey onu söyle bana, yoksa sen karının soyadını mı aldın. Son kez söylüyorum kocamın parası pulu beni ilgilendirmiyor Kerim bey"
Kerim bey ağzını açıyordu ki, yüz ifadesinin değişmişti. Tam arkamı dönüyordum ki konuşan kişi için canımı verirdim.
"Kerim enişte, sen kimsin ki hanımağaya böyle şeyler söyleyebiliyorsun. Onu geçtim, sen kimsin ki benim karım hakkında ithamda bulunuyorsun."
" Mustafa Hamza ağam şaka yapmıştım gel- hanımağamıza "
"Yapma Kerim enişte ve ayağını denk al, hadi Meryemce dedem seni çağırıyor"
Ben önde Mustafa'm ve enişte arkamdan geliyordu. Masaya dedemin karşısına oturduğumda herkes bana bakıyordu. Dedem önündeki sudan bir yudum alarak söze başlamıştı.
"Mizgin hanım anlat bakalım ailene sabah ne demek istedi Dağhan ve Mert "
" Hamza ağam, dedem zamanı geldiğinde anlatsam olur mu şimdi ne kadar anlatsam da çok uzun "
"Mizgin iyi bir şey mi onu söyle bari"
"Dede iyi bir şey, sizi utandıracak bir şey değil dedem"
"Tamam Gelinim tamam "
....................................................
Mina ve Talha Avşinle oyun oynamak için yeni yaptıkları odaya gitmişlerdi. Kadir'in oğulları fizikten bir kaç tane soruları için Mustafayı resmen tutsak etmişlerdi. Emrah ve Gül'de onlara bakıyorlardı. Kader, Selvi, annem ve ben oturmuş sohbet ederken, telefonum çalmaya başlamıştı. Telefonumu alıp avlunun bir köşesine geçmiştim.
"Hayırlı akşamlar benim tatlı sert avukatım"
"Hayırlı akşamlar Meryemce hanım, nasılsınız"
"Leyla kimse yok yanımızda"
"Doğru ya nasılsın "
"İyim iyi, anlat bakalım"
"Müsait misin?"
"Evet anlat bakalım ney bu imza işleri, sabah Mert söyledi"
"Ulan Mert, neyse Gaziantep'den Behçet Yalçınkaya diye bir adam kendi ile birlikte bir kaç iş adamı Medikal yardım işiyle ilgili hem lojistik hem de avukatlık için bize baş vurdu. "
"Büyük iş diyorsun yani"
"Baya büyük bir iş hemde güzelde bir iş."
"EEE ne yapacağız"
"Seninle konuşmak, tanışmak istiyorlar. Belki senide ortak etmek istiyorlar"
"İsimleri var mı"
"Var isimleri var, ama birinin ismi seni bağırtacak sakin ol"
"Tamam söyle isimleri"
"Gaziantep; Behçet yalçınkaya, Bekir uluba, Cavit çırakoğlu. Şanlıurfa; Bulut kurt yardımcısı Kenan kurt, Atabey akbulut, Barlas karakum"
"Leyla Bulut kurt bizim "
"Evet Devran beyin amcası olan "
"EE Başka"
"Mardin; Mustafa Hamza Alibeyoğlu"
"Leyla saçmalamaaa"
"İnanki Meryemce "
"Neyse devam et devam"
"İşte Mustafa Hamza alibeyoğlu ve dedesi Hamza alibeyoğlu, Bedirhan İnan, Ahmet Hazar hancıoğlu"
"Sen Leyla diyorsun ki; gazan mübarek olsun"
"Nasıl yani Meryemce"
"Boşver Leyla boşver canım. Neyse dört gün sonraya burada bir toplantı ayarla, Mert beye de söyle günü birlik gelsin toplantıya"
"Meryemce zaten Mert gelmek zorunda, çünkü Mustafa beyin mimarı olarak gelecek "
"Desene eğlenceli bir toplantı olacak"
"Hemde nasıl, hani senin bizzat kovduğun avukat varya Ahsen dedeman "
"Hani şu çalıştığı yerin Davalarını bilerek kaybeden.. tövbe Yarrabim eee ne olmuş ona"
"Görevden aldığın şirketin sahibi Ahmet Hazar Hancıoğlu. Şimdi bu iş için ismini gizli tutan biri için toplantıya girecek"
"Çünkü hanımefendinin yurtdışı belgesi var diye"
"Aynen zeki patronum"
"Sen o gün burada ol erkenden, birde gelirken Burhan'ı almayı unutma"
"O olmaz Meryemce o adamın affı yok kestirip atıyor. Lojistiğin başında olmasa varyaa"
"Daha iyi yaa"
"Ben sana ne diyim daha zeki patronum"
"Tamam benim o gün hastanede işim var. O gün ben herkes çıktıktan sonra imza için gelirim"
Leyla ile telefonları gülerek kapadığımız da arkamda hissettiğim duvar gibi göğüs ile kendime gelmiştim. Mustafa başımdaki tülbenti kenarını açıp boynumu öpmüştü. Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp;
"Kiminle konuşuyordun"
"Avukatım Leyla ile"
"Hanımağam senin benden gizlediğin bir şey var mı"
"Bir şey var ama onu da yakında öğreneceksin"
"Şimdi senden duysam, başkasından öğrenmesem"
"Ben sadece doktorluk yapmıyorum yani asıl meslek Doktorluk ama ben uzaktan uzağa babamın avukatlık şirketini yönetiyorum. Birde Mert'in mimarlık bürosunun yönetim kurulu başkanı benim yani iki yerin başı da benim ama kimse beni bilmez"
"Yani benim gibisin bir tek farkın sen asıl mesleğini yapıyorsun"
"Aynı senin gibi bende dışardan üniversite okumuş olabilirim"
"Yeter karım yeter bu kadar bilgi bana yeter hem banane sanki seninle iş yapacağım. Meryemce bir şey soracağım"
"Sor Mustafa'm"
"Mert tek başına çalışan bir mimar değil miydi ya"
"Allah aşkına sen nasıl buldun Mert'i"
"Bizim Hazar önerdi, onun arkadaşı babası gibi bir adam iş yapmış neydi adı ER.."
"Erkan karaduman, duman yapı"
"Sen nereden tanıyorsun"
"Babamızın arkadaşıydı."
"Hadi karım hadi hem kızıyorum hemde başka erkekleri tanımandan nefret ediyorum. Odamıza gidelim kokunla uyumak istiyorum"
Avluya doğru yürürüz diye düşünürken biz odamıza doğru gidiyorduk. Odaya geldiğimizde Mustafa banyoya tam giderken telefonu çalmaya başladı. Telefonu açıp sesi hoperlöre verdi.
"Mustafa Hamza ağa, nasılsın"
"İyim Behçet ağa, gece gece hayırdır"
"Hayır hayır şu bizim avukatlık ve lojistik için dolaştığımız holding vardı ya"
"EE ne olmuş onlara, hala dönmediyseler başka bir yer araştır"
"Yok avukatı aradı dört gün sonra Mardin'de boşluğu varmış görüşecekmiş bizimle"
"Adama bak ya it gibi bizi dolaştırıyor peşinde "
"Onu bunu bilmem ağa bunlar işinin en iyisi. Duyduğum kadarıyla çok disiplinli biriymiş."
"Tamam Behçet ağa , Yeri biz mi ayarlayacağız"
"Evet, Ben diyorum ki Hazar ağanın oteli"
"Tamam Hazar zaten dört gün sonra geliyor. iyi oldu erken olsaydı, bu holding sahibine iyi sayardı."
Mustafa ve Behçet bey telefonda gülerken ben kocamın dört gün sonra yüzünün alacağı rengi merak ediyordum. Mustafa telefonu kapatıp banyoya girmişti. Bende üzerime geceliğimi geçirip yatağa yatmıştım. Kendimi uykuya teslim ederken kendimi tanıdık kollarda bulmuştum. Uykuya geçmeden hatırladığım şey kocamın sesi ve söylediği cümleydi.
"Seni seviyorum deli doktor"
.....................................
DÖRT GÜN SONRA...
Yarım saat sonra toplantı vardı ve ben Büşra'nın odasında çıkacak tahlillerimin sonucunu bekliyordum. Ben kahve, Büşra çay içerken odaya Büşra'nın asistanı girmişti. Büşra yüzüme gülerken ben niye güldüğünü anlamamıştım. Büşra birden yerinden kalkarak;
"Hanımefendi sizi ultrasona alabilir miyiz"
"Niye o kadar mı kötü kızım yumurtalıklar"
"Ya kızım kalksana ya"
Büşra'nın dediğini yapıp yatağa geçip karnımı açmıştım. Büşra o hiç sevmediğim soğuk jeli karnıma sürerken konuşmaya başlamıştı.
"Kazadan sonra ilk ne zaman birlikte oldun Mustafa ağa ile"
"Sana ne kızım ya "
"Söylesene kızım ya"
"Kazadan yirmi gün sonra falan "
"Kazadan sonra kaç ay geçti"
"Hemen hem-"
Sözümü odanın içini dolduran kalp atışı sesleri kesmişti. Büşra gözleri dolu dolu bakıyordu. Ben ağzımı her açışımda konuşamıyordum. Büşra baktığımda ekrana daha dikkatli baktığında, bir şey oldu sanmıştım.
"Büşra ne oldu"
"Bir şey olmadı Meryemce hanım sadece 11 haftalık ikizlere hamilesin"
"Şaka dimi şaka "
"Yok gayet ciddiyim, hadi üzerini düzelte masada konuşalım"
Üzerimi giyinip hemen masanın oraya geçtiğimde, Büşra bana reçete yazıyordu. Büşra ile genel konularda konuşup toplantının olduğu otel'e doğru yola çıkmak için hastaneden çıktım. Boran'ı görünce önce konağa gitmeye karar verdim. Arabayı kullanan Boran'a baktığımda bir şey diyecek gibiydi. Arka koltuktan azcık öne yaklaşıp;
"Ablam hayırdır"
" Meryemce Abla bir sen niye içten gülüyorsun aman yanlış anlama hep gülde sanki o günkü gibi"
"Boran keyifliyim diyelim ama sende başka bir şey var"
"Abla seni uyarmak istiyorum"
"Ne konuda, bu arada beni konağa bırak ben sonra bir yere arabamla gideceğim sen sadece arkamdan takip edebilirsin"
"Tamam ablam, Bu gün Mardin'de büyük ağaların ortak yapacakları bir iş için toplantıları var ağam çok sinirli olur onun için "
"Tamam paşam sağ ol uyardığın için"
Konağa geldiğimde avluda annem ve Avşin oturuyordu. Kader ve Selvi karşı köyde olacak olan kadınlar arasındaki sohbette katılmaya gitmişlerdi. Annem beni görünce hemen ayağa kalkarak yanıma gelmişti. Annem yüzümü iki elinin arasına alarak;
"Annem sen niye erken geldin"
"İşim var annem üzerimi değiştirip çıkacağım"
"Tamam annem "
Anneme sarılıp avşine doğru elimi sallayarak;
"Nerede senin çocukların hanım"
"Anam nerede olacaklar odalarında oynuyorlar. zor be anam iki çocuk başta koca yok baba yok"
"Delisin yeminle deliii, hadi ben kaçtım"
Odamda üzerime siyah geniş pantolon, uzun beyaz bir gömlek giyerek başıma da uyacak şalla hazır bir vaziyette çıkmıştım. konaktan çıktığımda asi çalışır vaziyette beni bekliyordu. Arabaya binip yola çıktığımda telefonum çalmaya başladı. Hemen açtım.
"Biz şimdi toplantı salonuna giriyoruz efendim sizi bekliyoruz ne zaman gelirsiniz"
"Siz girin Mert en son kendini tanıtır siz imzaları atarsınız, dediğim gibi herkes çıktıktan sonra toplantı odasına gireceğim"
"Peki efendim"
Telefonu kapattığım an tekrar çalmaya başladı.
"Söyle ömrüne ömrümü adadığım"
" Gül güzelim her geçen gün ne güzel cümleler duyuyorum senden. Ben şimdi toplantıya gireceğim haberin olsun. Gül güzeli! dedem bile burada ona göre hastaneden direk eve gidersin tamam mı"
"Merak etme gözünün önünden ayrılmam Asi ağam"
"Deli Doktor'um benim bu arada Büşra ne dedi"
"Akşam konuşsak"
"Tamam senin sesin bozuk üzülme birtanem "
"Tamam ağam hadi ben kapatayım işim var"
"Seni seviyorum deli ve bir o kadar Gül güzeli karım"
...................................................................
MUSTAFA HAMZA...
Sabah karımı öpüp erkenden çıkmıştım odamdan . Meryemceyi uyandırmak istemiyordum. İki gündür sabahları midesi bulanıyordu. Hasta olmasına dayanamıyordum. Konaktan çıkarken Boran'ı gördüğümde yapacaklarını ve Meryemceyi tek bırakmamasını söylemiştim. Boran'ın bu günkü toplantıdan haberi vardı. Ona göre adamları çoğaltmıştı. Babam benim yerime şirkete giderken dedem toplantı saatinde gelecekti otele. Biz Hazar geliyor diye üçümüz otele geçmeye karar vermiştik. Otelin önüne geldiğimde Bedirhan ve Baranla peş peşe giriş yaptık. Arabadan indiğimizde üçümüzde bir gülme almıştı. Hazar'ın gece geldiğini duyduğumuzda direk odasına çıkmıştık. Odanın kapısını otelin görevlisine açtırıp içeriye girdik.
Hazar her zaman ki gibi yüz üstü bayılmış gibi yatıyordu. Baran ve Bedirhan yatağın karşısındaki berjerlere oturup bacak bacak üstüne atınca ben Hazarın yanına uzanmıştım. Hazar'ın saçlarıyla oynamaya başladığımda Hazar her zaman ki gibi saydırmaya başlamıştı.
"Çek elini üzerimden "
"Kime diyorum "
"Ahsen sana ki-"
Hazar gözlerini açıp beni görünce;
"Vay ağam bu ne şeref benim yatağımı nasıl şereflendirdin. Yoksa yoksa hanımağam yataktan mı attı."
"He senin hasretine dayanamadım Ahmedim. Hazar'ım"
Hazar gülerek yatakta oturur vaziyette geldiğinde Baran ve Bedirhan'ı gördü.. Hazar birden kahkaha atmaya başladı.
"Oğlum sizin hanımlarda mı kapı dışarı etti.. vahh vahh"
"Hadi hazırlanda çıkalım. kahvaltı edelim sonra toplantı"
"Emredersin Mustafa ağam. Ama önce bir hasret giderelim dimi ama"
...................................
Hazar ile dört arkadaş çocuk gibi boğuştuktan sonra odadan üzerimizi düzelterek kahvaltı etmek için otelin restorantına geçmiştik. Biz kahvelerimizi içerken Mert otele geldiğini haber vermiş yanımıza çağırmıştım. Masaya geldiğinde Hazar birden ;
"Lan bu mimar benim sana dediğim mimar değil dimi"
"Yoo , o işte Mert Ateş"
"İyi de bizim adam işinin iyisi demişti. Genç bu yaşlı değil"
"Öyle ama, hem iyi olmak için yaşlı mı olmak lazım "
"Hadi , geç otur Mert bey "
"Hazar, Mert'te bey deme çok değil pişman olursun"
"Niye ki Bedo"
"Farklı bir çocuktur"
"Vay beni sattınız mı"
"Yok yakında anlarsın"
"İyi siz öyle diyorsanız"
Hazar birden ciddi bir ifade takınarak;
"Mustafa, Behçet ağa bu yardım olayına yabancı birini sokacakmış eğer lojistik işi olmazsa. Onun için o yabancı olan adamın avukatı girecekmiş toplantıya "
"Bana avukatı Ahsen Hanım deme "
"Aynen ben ne yaparım bilmiyorum. Kadın resmen bilerek benim bütün şirket davalarını kaybetmiş."
"EE sen nasıl bir şey yapamadın bu kadına"
"Çünkü benim iki senelik sevgilim Ahsen hanım şuan Savaş Varlıoğlunun avukatı artık ve yatağ-- tövbe Yarrabim onun yanında yani"
"Çüşşş "
"Bu kadın iki sene boyunca bu adam yüzünden bütün davalarımı kaybetmiş. Bu hanımefendin patronu yani bağlı oldu avukatlık bürosu hemen benim şirketimden çekti. İşini kötüye kullanıyor diye hanımefendi ama bu gün mutlaka gelecek toplantıya "
"Ayrıldınız mı o kadınla Hazar"
"Yok Bedo birlikteyiz hala, manyak mısın len"
"Aman kafamı kaldı bee, hadi kalkın toplantı zamanı yaklaştı geçelim salona"
"Hadi sıcacık bir toplantı olacak, he birde şu bizim avukatlık ve lojistik isi yapacak adam lütfetmiş onu unutmayalım"
Odanın önüne geldiğimizde dedem kapının önündeydi. Hepsini içeriye gönderdim. Ben kapının önünde telefonu elime almıştım ki kaşları çatık vaziyette elinde bir sürü dosya ile bir kadın ve birde adam odaya doğru geliyordu. Kadın bir taraftan da telefonla konuşuyordu. Onlarda içeriye girdiğinde ben gül güzelimi ile konuşup içeriye girmiştim.
Odaya girdiğimde masadaki yerime oturduğum da karşımdaki açık saçık kadına bakmama ya gayret ediyordum. Kadın büyük ihtimalle Hazar'ın eski sevgilisydi. Masaya baktığımda dedem Odadaki masaya yakın kanepede oturuyordu. Ben dedeme bakarken Hazar kulağıma ;
"Senin mimar içeriye girmeden kaçtı galiba"
"İşi vardır karışma kardeşime "
"Nasıl kardeşinn lan"
"kardeşim işte akşam konakta anlarsın"
"İyi Mustafa ağam tamam zaten Hanımağam var "
"Ne oldu şimdi Hazar ne alaka benim hanım"
"Seni aldı elimden ağam"
"Ulan Hazar, neyse masanın başındakine hiç baktın mı"
Hazar kafayı kaldırıp baktığında odada sadece Hazar'ın sesi yankılandı.
"Bu gerçek mi lan"
Hazar'a ters bakarak tekrar önümdeki dosyaya bakmaya başlamıştım ki Behçet ağa konuşmaya başladı.
"Şimdi ağalar, yardıma ihtiyacı olan insanlara medikal destekte bulunacağız biliyorsunuz. Birde üzerine iki farklı yerde klinik yapacağız ücretsiz çalışsın diye. Urfada ki arkadaşımız Bulut beyde gıda yardımı da yapalım dedi. İşin sonucu biz buraya aslında bizim yurtdışında adımıza konuşacak avukatlar en önemlisi taşımacılık olarak lojistiğimizi sağlayacak Ateş holdingin sahibiyle anlaşma yapabilmek için buradayız. Ama ateş bey bize destek çıkmazsa, aramızda olan Ahsen dedeman hanım bize avukatlık ve Lojistik konusunda yardımcı olacak "
Behçet ağa gözleriyle masanın başındaki kadını ve adamı göstermişti. Biz kadına bakarken kadın önündeki dosyaları boş sandalyenin üzerine koymuştu. Kadın boş sandalyenin yanındaki sandalyeye oturup, Yanındaki adama bir şey söyleyip bize bakmıştı.
"Şimdi beyler, hepinizin iş geçmişinizi içeren dosyalar masanın üzerinde birazda-"
Kadın cümlesi bitmeden toplantı odasının kapısı açıldı ve içeriye elinde iki dosyaya ile Mert girmişti. Masadaki kadın konuşmasına devam etti.
"Ateş holding yönetim kurulu başkanı Mimar Mert ateş "
Mert yerine geçtiğinde hiç birimizin yüzüne bakmıyordu. Dedeme göz ucuyla baktığımda gayet gururluydu. Ben ise bu işte bir iş olduğunu anlamıştım. Ben öyle düşünürken Urfa dan aramızda olan Bulut beyin Yeğeni Kenan lafa girmişti;
"Mert bey biz yardı-"
"Size söz hakkı vermedim Kenan kurt, Leyla hanım dosyalar ilk önce Behçet beyden başlayalım."
Toplantı başlayalı yarım saat olmuştu Mert sadece dosyalarla ilgileniyordu. Mert kafasını kaldırıp masada göz gezdirip gözü dedemde takılı kalmıştı. Kendini toplayarak yanındaki adama dönerek ;
"Burhan bey, beyler yurt dışında kendilerini savunacak avukatlar istiyorlar. kendilerine işlerinde ehli iki tane avukat atıyoruz. Yalnız Mustafa Hamza Alibeyoğlu, Bedirhan inan Ve Ahmet Hazar hancıoğlun'a avukatlığı Leyla soylu yapacak"
"Peki efendim"
"Burhan bey, lojistik işinde de ne kadar gerekiyorsa araç tahsil edilecek fakat gerekli olan aralamalar yapılacak"
"Peki efendim"
"Şimdi kenarda bekle, Hanımefendi siz kimsiniz"
"Ben Ahsen Dedeman, beylere bizde bir teklifle geldik. Sizin veremeyeceğiniz, Lojistik işini makul bir şekilde yerine getirmek için. Benim kendimin yurtdışında avukatlık yapabilme yetkim olduğu için hepsini ben kendim tek başıma temsil edeceğim "
"Ahsen"
"Ahsen hanım derseniz sevinirim"
"Zamanında emrimde çalışan bir kadına hele hukuk büromun adını kötüye kullanan birine hanım demem ben. Şimdi gelelim size, siz kimsiniz ki benim karşımda lojistik desteği vereceksiniz"
"Kara lojistik olarak Mert bey"
"Davut kara yani bizim adımızı duyduğunda değil size lojistik yardımı yüzünüze bakmaz. Ahsen hanım üzgünüm ama sizin yurtdışında avukatlık yapmanız on gün önce iptal edildi. Birde baro hakkınızda soruşturma açtığı için avukatlıkta yapamazsınız. Şimdi buyurun dışarı çıkın"
Mert'in dediklerinden sonra Ahsen hanım odadan çıkarken Hazar kulağıma yaklaşarak ;
"Bu nasıl mimar oğlum"
"Bende ilk defa bu halini görüyorum ama başka bir şey var"
"Yuh ben ağalığı senin mimara teslim ediyorum. Bu nasıl kendini işe vermek bir kere yüzüne bakmadı. Allah razı olsun. avukat kendi avukatı şu bayan dimi"
"Evet, sus "
Mert, oturuşunu düzeltip konuşmaya başlamıştı. ;
"Behçet bey, size ve diğer beylere istediğiniz maddi desteği, lojistik desteğini Avukatlık desteği ve Mimarlık desteğini vereceğiz. Aslında holding başındaki kişi çok farklı biri. Ben değilim ama sizin işlerinizle Lojistik işin başındaki; Burhan bey. Avukatlık işin başındaki Leyla hanım ve Mimarlık işinizle bizzat ben ilgileneceğim
"Teşekkür ederiz Mert bey, Sizi ağarlamak şerefin-"
"Teşekkür ederiz Behçet bey, Biz otelde biraz daha kalacağız. Bu arada ben, Mustafa Hamza beyin Mima-"
"Biliyoruz Mert bey, çok iyi oldu yabancı biri girmedi araya. bunun için ayrıca teşekkür ederiz. Biz sizi bilmeden iletişime geçmiştik ama çok iyi oldu"
"O halde tekrardan Hayırlı olsun diyelim"
....................................
Bütün ağalar toplantı odasından çıkmıştı. Dedem konağa gitmek için araba istediği için onunla birlikte Baran, Bedirhan ve ben lobiye inmiştim. Tekrar toplantı odasına geldiğimizde Mert, Leyla hanım ve Burhan bey dosyaları inceliyorlardı. Müsaade isteyip yan taraftaki toplantı odasına Hazar'ın yanına geçmiştik. arada sadece siyah film cam vardı. Hazar gözlerini dikmiş Leyla hanımı izliyordu. Biz yanına gittiğimizde bize bakmadan konuşmaya başladı;
"Bir daha avukat mı tövbe demiştim. Bu nasıl avukat lan, ne kadar sert dikkat ettim hiç gülmedi."
"Hazar abartma bence avukat işte"
"Oğlum ben bu avukatı bir kere bizim şirkette gördüm. Ahsen bundan it gibi korkuyordu."
Baran birden ;
"Nasıl yani"
"Baran'ım bu avukat, avukatlık bürosun başındaki adamla demek ki Mert oluyor bu arkadaşıymış. Bu avukatın bir sözüyle kimsenin gözün yaşına bakmaz mış"
"O zaman bu kişi Mert değil"
"Nasıl yani Bedo"
Bedirhan gülerek arkasına yaslanarak ;
"Yakındır kokusu çıkacak ve biz o zaman daha güçlü olacağız beyler."
Biz kendi aramızda düşünürken, Hazar yan odanın masanın altındaki mikrofonları açmıştı. Odanın içini Mert'in sesi doldurdu.
"Leyla hanım, benim imzalarım bitti uçağa yetişeceğim. Ablamın haberi var onun yanına uğramayacağım. Eniştemi ve Baran abimleri bulayım. Sizin uçak üç saat sonra galiba"
"Evet Mert görüşürüz"
Mert, odadan çıkınca Hazar hemen sesleri kapattı. Mert yanıma geldiğinde Bedo camın perdesini çaktırmadan kapamıştı. Mert hepimizle görüşüp çıkmıştı. Tekrardan avukat ve lojistiğin başındaki adamı izlemeye başladığımızda, Leyla hanımın telefonu çaldı. Leyla hanım telefonu açtığında hazarda sesi açmıştı.
"Ne demek soruşturma tekrar açıldı......... Bu adam kafayı mı yedi............ Tamam kapa gelmektedir.......... Ne kadar uzaklaştırma aldı........ On gün mü? bir şey değilmiş........"
Leyla hanım telefonu kapadığında bizimde kahvelerimiz gelmişti. Biz kahvelerden birer yudum almıştık ki Yan odanın kapısından Meryemce girdi. Direk masanın başına oturduğunda karşımdaki Bedo ya yazık olmuştu. Baran ve ben kahveyi yüzüne püskürtmüştük. Hazar'a dönüp üçümüzde aynı anda;
"Sesi aç"
Meryemce oturduğu yerde hem dosyalara bakıyordu, hem de konuşuyordu.
"Benim konuşacaklarımı konuştunuz. iyi oldu Mert bey aramıştı odada dinledim. Şimdi imzaları atıyorum, hayırlı olsun. Leyla sende Mardin, istanbul arasında mekik dokursun artık. Burhan size hepinize güvenim sonsuz."
"Senin soruşturma son kez açılmış on gün izinlisin"
"Ohhhh, iyi olmuş yatarım azcık,"
"Allah seni yaa.. neyse bize müsaade. Telefonla iletişeme geçeriz"
Leyla hanım ve Burhan odadan çıktıklarında Meryemce biraz tek başına odada oturdu. Hazar tanımadığı için birden;
"Ne yani bunların en başındaki bu kadın mı? sırık gibi bir şey. geldi, imzaladı ve herkesi gönderdi."
Baran ve Bedirhana göz kırparak;
"Güzel kadın gidip, tanışalım mı Hazar"
"Yuh ağa senin duyduğum kadarıyla deli bir karın varmış üstüne seni neşterle çizer bence"
"Nereden duyacak hadi kalkın"
Odadan çıkıp direk yan odanın kapısını tıkladık. İçeriden buyurun diye Meryemce cevap verince önce hazar peşine biz girdik. Meryemce ayağa kalkmış bize bakarken Hazar elini uzatarak;
"Ben Ahmet Hazar Hancıoğlu"
Meryemce, elini uzatmadan ciddi bir yüz ifadesiyle;
"Memnun oldum Hazar bey"
"Elinizi yemezdik hanımefendi. iş yapacağız galiba sizin ile"
"Hazar bey el vermiyorum hem Mesleğim hemde dinim gereği"
Hazar'ın sinirlendiği belliydi. Masaya yerimize oturduğumuzda Hazar tekrardan söze girdi.;
"Toplantıya niye girmediniz hanımefendi"
"Çünkü kendi mesleğimi yapmayı seviyorum bu işler bana babamdan kalma. Kardeşlerimin yetkileri benim üzerimde olunca bana sadece imza atmak kalıyor"
"Çok mu zekisiniz? ya sizi dolandırırsak"
"Niye dolandıracaksınız ki sizin davalarınız dört senedir biz üstleniyoruz. yani sizi tanıyorum"
"Bana bakın hanımefendi iyi ki sizinle muhatap olmuyoruz. Ama sizinle her gün muhatap olmak mı ,Allah göstermesin"
"Allah büyük belki sizede kardeş olabilirim büyük konuşmayın"
"Hadi oradan sizin gibi hazır cevap biriyle aynı masaya oturmam ben"
Ben, Baran ve Bedo, Hazar'ın dediklerine gülerken, Meryemce yerinden kalktı. Hazar burnundan solurken fark bile etmemişti. Baran, ayağa kalkıp Hazar'ın kolundan tutup masaya oturttu. Ben Meryemceye bakarken odanın içindeki su şişelerinden birini alıp odanın içindeki kanapeye oturmuştu. Ben söze başlamıştım.
"Hazar kovayım mı bu kadını"
"Yok lan iş yapacağız ama hiç hoşlanmadım. Ulan bana el vermemek nedir lan"
"Yok ben bu kadını gidip öpeceğim seni ilk defa bir kadın kızdırdı. Bu kadın tarihe geçmesi lazım"
"Hee git bana el vermedi Mustafa senin öpmene izin verir. Mustafa ağa bu kadar öz güvenli olma"
Yerimden kalkıp Meryemcenin yanına gitmiştim. Meryemce bizi uzaktan dinlediği için gülüyordu. Meryemcenin yanına oturup kolumun altına almıştım. Hazar hızla yerinden kalkarak;
"Hanımefendi bana el vermiyorsunuz, Mustafa sizi kolunun altına alıyor "
"Alır Hazar abi, çünkü kocam"
"He öyle desene kı-"
"Lan sen Meryemce misin"
"Ta kendisiyim "
"Meryemce, hanımağam bana az müsaade eder misin"
"Meryemce kalkma"
Meryemcenin gözünün önüne Hazar beni odada kovalarken Bedirhan, baran bizi ayırmaya uğraşıyordu. Yorulup tekrar kanepeye oturduk.. Meryemceyi kolumun altına alıp anlından öptüm.
Meryemce ile iş hakkında konuştuğumuzda benim karımın hiç bir şekilde adı geçmeyecekmiş. Kimse karımı bilmeyecekmiş. Hepimiz rahat etmiştik. Hazar'ı şuan bilmiyorum ama Baran ve bedirhan bile kıskanıyorlardı meryemceyi.
............................
MERYEMCE...
Toplantı olayının üstünden bir hafta geçmişti. Hazar abiyle çok iyi anlaşmıştık. Hazar abimin Savaş yüzünden ölen kız kardeşinin isminin dila olduğunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Mina'nın adının da dila olduğunu duyduğundan beri kucağından hiç indirmiyordu. Şimdiden sözler vermeye başlamıştı Hazar abi Minama. Hazar abi hepimize dila ismini bir tek ben kullanacağım dediğinde hepimiz kabul etmiştik. Talha, Hazarı gördüğünde şaşırmıştı çünkü Devran ve Hazar tanışıyormuş. Devran geldiğinde daha detaylı anlatacakmış. Bir haftadır Mustafaya bebekleri söylemek için fırsat kollasam da hiç bulamadım. Hazar abi resmen kocamı bir haftadır ele geçirmişti. Tabi bir tek ben değil, Zümrüt, Başak, Kader ve selvi de dertliydi. Dedem kızmıştı onlara konağa gelmiyorlar diye. Bu akşam geleceklerdi
Akşam olmuş yemek masası hazırlanırken bende içeride üzerimi değiştiriyordum. Odanın kapısı açıldığında gelenin Mustafa olduğunu kokusundan anlamıştım. Arkamı dönmeden;
"Vay ağam siz ne şeref bu saatte evdesiniz"
"Meryemce'm, Ömrüm, gül güzelim haklısın. Seni çok özledim"
"Doydun mu Hazar abiye"
"Doyduk doyduk. ama sana aç bir insanım"
"Yavaş ağam yavaş, benim önce sana bir şey söylemem lazım. ama içeridekilere hazır değilim söyleme ama sana söyleyeceğim. Aslında içeriye Dağhanlar gelince söyleyeceğim. Ya da bi-"
Konuşmamı Mustafa'mın dudakları kesmişti. Mustafa sustuğumdan emin olduğunda ;
"Şimdi söyle Gül güzelim"
"Odunsun ağa söylemiyorum. Ne demek çat diye dudaklarımı öpmek yürü git banyoya"
"Tamam gül güzelim"
Mustafa banyonun kapı kolunu tutmuştu ki arkasından elimi karnıma koyarak;
"Görüyorsunuz dimi çocuklar babanızı hemen sen bilirsin dedi gitti. Bir haftadır sarılmadı bile bize"
"Çocuklar annenize söyleyin ben ona fır.s- Bir dakika Meryemce sen ne dedin...... babanız mı dedin..... çocuklar mı dedin... sen hamile misin.... sen şimdi baba ben anne mi oluyorum ayyy yani sen şimdi anne ben baba mı oluyorum "
"Yok sen amca ben hala"
"Dalga geçme kocayla "
Mustafa gülerek hızla yanıma gelerek kucağına almıştı. Beni döndürmeye başlamıştı. Benim başım dönmeye başladığında, Mustafa yere koymayı akıl etmişti. Mustafa göğsünde sıkı sıkı tutarak;
"Gülüm, ömrüm sen beni ne kadar mutlu ettin. Sen şimdi tekrar anne oluyorsun dimi. Benim Minam ablamı oluyor"
"Adam sen baba oluyorsun baba"
"İlk defa olmuyorum. benim dünyalar tatlısı bir kızım var zaten "
Mustafa benden biraz uzaklaşıp elini karnıma koyarak ;
"Bunlarda fena olmadı. Rabbime şükür Mardin'e geldiğin için, teşekkür ederim bana iyi geldiğin için karım."
"Mustafa'm ömrüne ömrümü adadığım asıl sen iyi geldin bana"
"Senin adın aşk,senin adın huzur be kadın, neyse dışarıdakilere söylemeyelim şimdi. Dağhan, Mert ve Devran gelsin. kızlarımın dayıları da olsun öyle söyleriz"
"Kızlar, doymadın mı kıza, Gülcan kızın, Nisa kızın, Mina kızın. Hem ne biliyorsun belki benim oğullarım olacak"
"Olsun fazla kız göz çıkarmaz, ben kızlarımla övüneceğim ama en çok Minam ile bak şimdi karnındakilere ve ilerdeki oğullarıma ve kızlarıma diyorum. Minamı üzerlerse kapıya koyarım onları. benim kıymetlim Mina'm"
"Tamam şampiyon sakin, Hepsi duydu da sen kaç tane çocuk istiyorsun ki "
"Altı tane"
"Yuh kuluçka makinasımıyım ben, hem Mina ile altı dimi"
"Yok onunla yedi "
"Çüşş, tamam Mina ile altı kabul "
"Hayır, Mina ile yedi"
"Niye adam niye "
"Çünkü benim kızım her zaman tek olacak, Baran ve Bedoya da dedim. Allahtan onların oğulları olacak yoksa kızları olsaydı kızımın yanında kızlarını sevemezlerdi."
"Ben sana daha nediyim kocam ya"
"Bir şey deme, benim kızım kıymetli gül olacak kimsenin sevgisi ona azalmayacak. O bize Allah tarafından hediye unutma sen getirdin onu bize"
"Tamam sustum ve Avluya çıkıyorum."
Mustafa tekrar anlımdan öperek banyoya girdiğinde bende üzerime şal alıp avluya çıkmıştım. Kızlar masayı hazırlarken Mina ve Talha ortada oynuyorlardı. Talha ve Minaya seslendiğimde hızla üzerime gelirken hemen yere diz çökmüştüm. Çocuklar boynuma sarılınca kulaklarına;
"Sizinle bir şey konuşabilir miyim muhteşem ikili"
Mina ve Talha başlarını sallayınca topluluktan uzaklaşıp avlunun diğer tarafındaki salıncağa oturmuştum bir tarafımda Minam bir tarafımda Talham. İkisini kolumun altına alarak ;
"Şimdi sizle bir sır paylaşacağım size ben bunu söyleyene kadar kimseye söylemeyeceksiniz"
Çocuklarım gözlerimin içine bakıyorlardı. ;
"Çocuklarım, ilk aşklarım siz benim her zaman kıymetlim olacaksınız bunu unutmayın. Ben, yani siz aman "
Etrafa baktım kimse bana bakıyor mu diye. Kimsenin bana bakmadığını anladığımda çocukların elini karnıma koyarak;
"Burada iki tane kardeş var. Sizin abisi ve ablası olduğunuz iki kardeş"
Çocuklar aynı anda;
"Yaşasınnnnn"
"Ama şttt sessiz kimse bilmeyecek daha dağhan mert ve devran gelmeden kimseye söylemeyeceğiz tamam mı gençler"
Çocukların ikisi asker selamı vererek mutfağa koşmuşlardı. Bir adım atmıştım ki , avlunun kapısı açılıp içeriye Mert ve Nisa peşine Dağhan ve Gülcan girmişti. Onları görünce sebepsiz içimden ağlamak gelmişti. Dolan gözlerimi silerek onların yanına gitmiştim.
Dağhan ve Gülcan'a sıkı sıkı sarılmıştım. Mert homurdanmaya başladığında Dağhanlardan ayrılıp Mert ve Nisa'ya sarılmıştım. Ayşegül bizimkileri görünce sevinçle birden;
"Songül masaya dört tane daha sandalye getir "
Ayşegül'ün haline gülerek masaya oturmuştuk. Yemekler yenmiş kahveler içilirken Mustafa gözlerime bakıyordu söyleyeyim mi diye. Mustafa gözlerimle tamam dediğim de önündeki sudan bir yudum içtikten sonra;
"Hamza ağam, müjdeme ne vereceksin"
"Ne istersen senin olsun zaten senin ya"
"Olmaz ver bir şey"
"Mizgin hanımın çiftliği senin"
"Ne yaptın ağam yaa"
"Söyle eğer değmezse geri alırım üstüne asi atlarında alırım"
"Alibeyoğlu konağına yeni nefesler geliyor ağam, tekrardan koca dede oluyorsun ağam"
Mustafa cümlesini bitirdiğinde Dağhan ve Mert içtikleri kahveyi birbirlerine püskürtmüştü. Ben onların haline gülerken, annem beni kucaklamıştı. Konakta yer yerinden oynamıştı resmen herkes heyecanla bana sarılırken benim içime bir sıkıntı oturmuştu. Dedem ve babam bana sıkı sıkı sarılmışlardı. Dedem ve babam telefonla bir yerleri arayıp fakir fukara doyurma başlamışlardı. Dağhan telefonla konuşurken birden ;
"Kaç kişi....... bir tim mi........ hiç sağ yok mu..... Tamam kapat telefonu"
Herkes birden Dağhan'a bakmıştık. Dağhan tam konuşacaktı ki beni görünce sustu. Mustafa birden;
"Söylesene abi"
"Tunceli'de bir gizli operasyon yapılmıştı. Özel hareket ve bordo bereler ortak"
Kalbim sıkıştı, Devran oraya gitmişti. Yola çıktıktan sonra gece aramıştı. Biliyorum zor bir operasyondu. Ah ah hızla ayağa kalkarak;
"Dağhan yok mu kurtulan"
"Yokmuş da sen niye merak ettin"
"Devran da gitti oraya"
"İyide gizli bir opers- lan yine beni ayakta uyuttu bu adam yaa"
"Sen bilmiyormuydun"
"Yok be kızım"
Herkes vahlanmaya başladığında birden;
"Avşin çocuklara bir şey belli etmeden sen odanda yatır, Dağhan sende ulaşabildiğin herkese ulaş"
"Tamam güzelim."
Emrah birden gelip bana sarılmıştı. Herkes Emrah niye böyle bir şey yaptı diye bakarken tam ağzımı açıyordum ki Gül'de gelip sarılmıştı. Ben onlara bakarken Mustafa birden;
"Ne oluyor size "
Onlar ağzını açmadan Kadir'in büyük oğlu Sinan;
"Ben anladım, haklılar "
"Niye Sinan'ım"
"Ağa amca, yengem hamile ya. yine bir şey olacak ona sandılar. ben bile gidip sarılmak istedim ama utandım açıkcası"
Avluda herkes bana garip garip bakarken ;
"OOO gençler ben uzaklaştırma aldım. evdeyim yani bir yere gittiğim yok. hadi geç oldu kimse ortalıkta olmasın. Allah'ın izniyle bana bir şey olmaz hem daha hanımağalık yapacağım ben"
Cümlemi bitirdiğimde Sinan'a göz kırpmıştım. Sinan utanarak başını öne eğince Kader hafif gülerek;
"Sinan'ım annem hadi topla kardeşlerini odalarınıza"
"Tamam anne, hadi gençler"
Avluda herkes oturmuş Devrandan haber bekliyorduk. Dağhan herkesi aramış ama kimse bir şey bilmiyordu. Artık dayanamadım.
"Ayşegül,"
"Efendim Meryemce ağam"
"Bana odamdan telefonumu getirir misin? birde çekmecedeki ilaçlarımı"
Ayşegül başını salarak odaya giderken Dağhan ve Mert yanıma gelip oturmuştu. Ayşegül koşarak odadan çıktı elinde telefonumla. Telefonu alıp hemen açmıştım.
"Meryemce'm"
"Devran, nas-"
"Sus sorma gel beni havaalanından al, tek başına gel"
"İlaçlarını getireyim mi"
"Hayır sana ihtiyacım var"
Devran telefonu yüzüme kapamıştı. Dağhan dahil herkes yüzüme bakıyordu.
"Dağhan sen hiç Devran'ı dağılmış gördün mü"
"Yok, o hep dimdiktir göz yaşı bile dökmez. ruhsuz onu lakabı "
"Sen öyle san. az sonra görürsün, gidip alıp geleceğim. sizin burada olduğunuzu bilmiyor"
Avluya dönerek;
"Ben gidip alıp geleyim onu, birde gece olacaklardan şimdiden özür dilerim"
Odama gidip üzerime feracemi giyinip çıkmıştım. Herkes avluda oturuyordu. Ben kapıya doğru giderken Mustafa arkamdan geliyordu. Kapıya çıktığımızda Mustafa birden kolumdan tuttu.
"Meryemce sen iyisin dimi"
"İyim ağam alıp geleceğim"
"Tamam dikkatli git..tamam mı"
"Tamam sağlam geleceğim, pardon bir deliyle geleceğim"
Mustafa beni güldürmek istediği belli olacak şekilde;
"Seni görünce çomağını saklar o"
"Dimi haklısın"
Arabama binip uzaklaşmıştım. Havaalanına giderken telefonum tekrar çaldı. İçim acıyarak açmıştım.
"Neredesin"
"Geliyorum canım geliyorum"
"Tek misin meleğim"
"Tekim canım tekim, sen anlat"
"Canım acıyor Meryemce canım acıyor. Dayanamıyorum çabuk gel"
Havaalanına geldiğimde arabayı park edecektim ki yan tarafımın kapısı açıldı. Devran çantasını arkaya atarak;
"Durdurma sür. sonra sessiz bir yere çek"
Kafamı salladım. Devranın gözleri kan çanağıydı. Belli baya kendini sıkmış uykusuz kalmıştı. Devranı Mustafa'nın beni getirdiği o güzel tepeye getirmiştim. Devran hızla arabadan indi. Arabanın önüne geçerek kaputa oturdu. Ceketinin cebinden sigara çıkararak içmeye başladığın da bende Yavaş yavaş arabadan inip yanına gittim. Devran'ın karşına geçerken Devran konuşmaya başladı.
"Ahmet, Çınar, Mehmet ve senin belalıların ikizler Bora ve sedat hepsi öldü. Meryemce hepsi şehit oldu. Ben ya, ben yaşıyorum. Altı kişilik timden bir tek ben . Ahmet mutluydu kızım, sevdasına açılmıştı. Bu operasyon bitsin isteyeceğim demişti. Çınar'ın, kızı olmuştu. Damlasıyla mutluydu o. Mehmet, anasına yeni ev almış artık evlenirim Devran komserim dedi dinlenirken. Bora seni istedi benden. tamam lan dedim gel iste kocasından dediğimde, Sedat evlendi mi ki dedi. Senin gelinlikli resmini gösterince Ah be dediler. Senin elinden bir kahvaltı etmek istemişlerdi. Operasyon bitsin , buraya getirecektim bir anası olan ikizlerimi buraya ablam dedikleri kızın yanına getirecektim. Meryemce bu vatan ayakta dursun diye ülke dardan çıksın diye canlarını ortaya koydular."
"Ne zaman şehit oldular"
"Dün Tunceli merkeze getirdik. Ben cenazelerine katılacak güç bulamadım. Onları son yolculukların da yanlarında olamadım "
Devran bana sarıldığında ağlıyordu. O koskoca dev gibi adam çocuk gibi ağlıyordu. Onu böyle ikinci görüşümdü. Ben her zaman ki gibi yanına gideceğim ağzına geleni sayacak sonrada iğne yap bana uyuştur beni diyecek diye beklerken benim eşkiyam ağlıyordu.
Arabaya tekrar bindiğimizde, tam çalıştırıyordum ki Devran başını omzuma koyup;
"Ağa kızı nasıl"
"Avşin mi, iyi seni merak etti yani ettik "
"Meryemce ilk defa geçen gece Meleği rüyamda gördüm. Bana dedi ki oğlumu annesiz bırakma dedi."
"Yani"
"Meryemce ben ev- aman boşver"
"Ne gördün rüyanda"
"Avşin'i gördüm. Meryemce kapa ağzını yok bir şey. Beni ona götür"
"Kime"
"Av- aman oğluma götür bir yanımda sen bir yanımda o yani oğlum uyumak istiyorum "
Devran başını omzumdan kaldırıp cama koymuştu. Devranın gözleri kapanırken ben arabayı çalıştırmıştım. Konağa geldiğimizde Boran merak etmişti. belli hızla kapımı açtığında Boran'a dönerek;
"Ablam iyim ben ama içerideki başkomiser hiç iyi değil"
Arabanın etrafını dolaşarak Devran'ın olduğu tarafa geçtim. Kapıyı açtığımda başı aşağı düşünce hafif bir çığlık atmıştım. Kapının yanına çömelerek ;
"Devran'ım hadi konağa geldik, uyansana "
"Meryemce az daha uyuyayım"
"Canım hadi odana gidelim orada uyu"
Devran kafasını sallayarak arabadan çıktı. Devran sanki sarhoş gibi beni kolunun altına alarak kapıya geldiğimizde, konağın kapısını Dağhan açmıştı. Devran, Dağhan'ı görünce beni bırakıp sımsıkı sarılmışlardı. Ben onları orada bırakıp avluya girdiğimde avluda Mustafa, Avşin, ve Mert vardı. Mustafa'nın yanına gidip sarılmıştım. Mustafa başımı göğsüne koyarak kulağıma;
"Ne oldu atmacam"
"Süt abim çok üzülmüş be ağam"
"Geçer gül güzelim, kış güneşim "
Devran, avluya geldiğinde Mustafa beni bırakıp, Devran'a bir adım attığında Devran birden;
"Hepinize sarılmayacağım ama ağam şey Meryemceyi bu gece senden alabilir miyim"
"Hayır tabi ki ne münasebet"
"Ağam yapma bee yazık çocuğa "
"Dağhan abim banane "
"Mustafa abi izin versene "
"Mert hayırdır koçum, ben sizi anladım"
Mustafa birden beni yanına çekerek kulağıma ;
"Bak Devranı nasıl iyileştiriyorum"
Ben Mustafa'ya bakarken O Devran'a bakarak;
"Devran şuan ne olsan mutlu olursun "
"AMCA"
"Yok koçum biz daha yeni evliyiz"
Biz gülerken Devran birden Mustafa'ya kaşlarını çatarak;
"Ağa mağa demem döverim seni bana dayı oluyorsun dersen"
"Yavaş gelir misin Devran"
"Ne yani ben, ben dayımı oluyorum"
"Hayır eşkiya teyze oluyorsun "
"Hee iyi o zama- Meryemce dalga geçme benimle"
Devran yanıma gelip karşımda durdu. Birden dizlerinin üzerine çökerek işaret parmağını karnıma sallayarak;
"Bana bak bücür Meryemceyi üzeyim hasta edeyim deme hele Talha abin gi-"
Birden yere çöktüm ve Devran'ın başını göğsüme yatırarak;
"Bir, beni hasta etmez. iki, uslu çocuk olacaklar dayısı, Talha abileri başka birini belki hayatına sokacaktır."
"Bana acımı niye yaşatmıyorsunuz Meryemce. ben altı yiğit verdim şu vatan toprağın kucağına."
"Devran senin kadar olmasa da bizde o acıyı yaşıyoruz. o Yiğitler bizim için, bizim rahatımız için şehit oldular. sen..sen bizim için benim için kıymetlisin. Ulan ben ne yapayım, dayım komutan abimin biri binbaşı, biri özel harekate başkomiser, kocam mı, onu boş ver ,onun sizden daha çok ölüm tehlikesi var ama söyle bir şey var siz ölürseniz bana şehit bacısı diyecekler ama bu adam ölürse..... anam bana hanımağa diyecekler"
Devran birden beni kolları arasına alarak;
"İyi ki anam beni anana bırakmış kız fıstık, iyi ki hayatımdasın canım kardeşim. "
Devran ayağa kalktığında Dağhan ve Mert beni yerden kaldırmışlardı. Mustafa yanımıza geldiğinde belime eline koyarak yanına çekmişti. Devran odasına çıkmak için merdivenlere bir adım atmıştı ki birden durdu. Devran arkasını birden bize dönerek ;
"Meryemce"
"Efendim Devran"
"Allah'ını seversen seni karnında kaç tane velet var"
Avluda bir kahkaha kopmuştu. Mustafa yalandan bir sinirle elini havaya kaldırarak;
"Alo baş komiser, sen benim çocuklarıma velet diyemezsin"
"Tamam ağa, Meryemce kaç tane sıpa var"
"Lannn"
Devran tam ağzını açıyordu ki konağın balkonundan Hazar abi;
"İki tane veledi var tertip, senin bacın benim kardeşimi elimden aldı"
Devran bıyık altından gülerek;
"Sen sıkıntı yapma alırım bacımı tertip "
"Ah ne iyi olur"
.....................................
BİR HAFTA SONRA...
Devran kendini bir haftada ancak toplamıştı. Devran'ın kendini çabuk toplamasında Avşin parmağı yok değildi tabi ki. Mustafa Hamza, sevdiği herkesi toplamış çiftliğe mangala getirmişti. Hazar abi, meğer bu grubun çengelli iğnesiymiş, hepsiyle uğraşmayı seviyordu. Devran ve Hazar abi beraber askerlik yapmışlar sonra ayrılmışlar. Askerlik bittikten sonra yurtdışında Hazar abi ahsen hanım yüzünden birini dövünce doğru karakola, tesadüf eseri o gün binada Devran varmış tabi bizim askerlik arkadaşı birbirini bulmuşlar. Ben hamilelik haberimden sonra Dağhan ve Devran Mustafa'yı hep tersliyordu.
............................
Mustafa üzerini değiştirmek için yukarı çıktığında bende peşinden çıkmıştım. Mustafa geldiğimi hissetmemişti. Üzerindeki gömleği çıkarırken, bende hemen dolabın önüne geçtiğimde kaşları çatık vaziyette bana bakıyordu.
"Asi ağam tamam yaa"
"Ne tamam mı? Meryemce iyi misin? ata binmek nedir"
"Tamam binmedim buradayım "
"Sanki ikimizde bilmiyoruz ben tamam desem koşarak gidip bineyeceğini"
"Heee desen binerim. ben koca sözü dinlerim"
"Bak hala konuşuyor, deli misin kızım"
"Ama yaa"
"Aması maması yok, söyleyeyim mi aşağıdakilere Hazar bedoyu geçti abilikte hepsi benim tarafımda hele ki hepimiz anlattık daha ondan da kurtuluşun yok"
"Ah Allah razı olsun. e sen görürsün, hem senin veletlerin deli bir anneleri olduğunu bilmesi lazım"
"Ah merak etme iki gün önce öğrendiler sayende. Ağaca çıktın ya hani. ney için dur neydi adı, nereden bittiyse burada. neydi adı yaa"
" Kara yemiş ama oda çürümeye yüz tutmuştu"
"Ay canım kıyamam, delirtme söyleseydin alırdım kendim bak senin yüzünden Boranın kolu kırık"
"He ben dedim dimi git çocuğa kız kolunu kır diye. o konuyu açma uyuzum sana. ahh benim canım kardeşcağızım"
"Meryemce biraz daha orada durursan seni yiyeceğim"
" Tamam ye kabul ama ne olur ata bineyim"
"Yavaş binmeyeceksin biliyorum. uzatma gül güzeli kırmayayım kalbini "
"İnan yavaş bineceğim"
"Tamam yarım saat ama "
"Tamam kabul "
"Boran'a söyle hadi yürü"
Mustafa'nın dediğine karşılık boynuna atlamıştım. Ben bu adamın yanında çocukta oluyordum. Kadında, dostta...
Mustafa gözlerimi öpünce kendime geldim. Mustafa' ya iyice sokularak;
"Seni çok seviyorum sevgilim, asi'm"
" Meryemce'm deli doktorum. Bir tek sana şarkı söylüyorum biliyorsun ama bu sefer ben söylemeyeceğim. Geçen bizim Emrah dinletti bana "
Mustafa telefonu eline alıp bir şeyler yaptıktan sonra Mustafa yıldızdoğan söylemeye başlamıştı.
"Fırtına kopuyor içimde bilsen
Yağmurum sen olsan
Gözümden insen
Ey benim yoldaşım, gönül yüreğim
Uykusuz gecemin ihlamı bir sen
Ya sen gel yanıma, ya da ben varayım
Derdine derman yaranı sarayım
Ey benim güneşim, ışığım, yıldızım
Seninle olayım sende kalayım
Çaresiz kalmışım bağlı bileğim
Kahretsin sen yoksun, nasıl güleyim
Ey benim hevesim, arzum, dileğim
Yaşamak seninle, öl de öleyim"
Mustafa ile dans ederken odanın kapısı açılıp, kızımız Minam koşarak yanımıza gelmişti. Mustafa kucağına alıp ikimizin arasında tutmuştu. Mina bir koluna benim bir kolu Mustafa'nın boynuna koymuştu. İkimizde yanağını öpünce, Minam ;
"Sizi seviyorum kocaman, İyi ki benim annem babamsınız"
Mustafa, Minayı kucağından indirip, beni de kapı dışarı etmişti. Kapıdan kafasını uzatıp;
"Siz iki güzel hanım başımı şişirdiniz, hadi aşağı hadii"
Ben ağzımı açıyordum ki Mina'm kaşlarını çatarak;
"Babama bak yaa, bende giderim aşkımın kucağına, nerede hazar'ım. Anne bu babam yine asi olmuş bence sende git"
Mina'm merdivenlerden inerken Mustafa bir bana birde Minanın indiği merdivenlere bakarak;
"Anası kılıklı hemen yapıştırdı cevabı, Ulan hazar ben sana sorarım, Meryemce "
"Ne bağırıyorsun buradayım "
"Senin hormonlar kızında nüksetti bence"
"Benim kızım, dimi"
"Evet "
"Bir hafta önce senindi hani"
"Bu kız senin atarlı Mina senin kızın"
"Seni seviyorum adam"
"Hadi yarım saatin var.gülüm yavaş tamam mı"
"Tamam, binmem belki. aşağı iniyorum ben "
"Bende üzerimi değiştirip geliyorum"
Aşağı indiğimde şükür diyordum. Mustafa ve ailem yani kocaman ailem bana ay öyle yapma böyle yapma diye bana karışmıyorlardı. sadece çok büyük şeylerde toplu olarak Mustafa'nın arkasında oluyorlardı. Mutfağa geldiğimde bütün hanımlar bir işin ucundan tutmuşlar hem sohbet hem iş yapıyorlardı. Peri mutfakta bir köşeye oturmuş meyve yiyordu yanında Başak ve Zümrütle.
Ayakta çocuklara patates soyan Gülcan'ıma emanetime hafif yaslanarak;
"Kız sen ne zaman yapacaksın bebek"
"Hamile olanlar bir doğursun öyle "
Mutfaktakilerle bir ağızdan ;"YUHHH" dediğimizde bir kahkaha tutmuştu bizi. Nisa kapının oradan bana kaş göz yapınca Gülcan'ın yanağından makas alıp Nisanın yanına gittim. Nisa dolu dolu gözlerle bana bakıyordu. Nisaya hemen sarılmıştım. Benim asıl kimsesiz kızım. Nisa'nın elini tutup boş olan bir odaya sokmuştum. Nisa'yı bir koltuğa oturtup hemen kollarımın arasına aldım önce. Nisa'm iyice ağladıktan sonra çenesinden kaldırıp gözlerine baktığımda içini çeke çeke ;
"Abla..be.ben..ben.. seni... çok.. seviyorum"
"Bende seni seviyorum kızım, ne oldu niye ağlıyorsun sen "
"Abla, Mert başka biriyle konuşuyor galiba. telefonda mesajlarını gördüm "
"Nasıl yani"
"Abla, Hande kim akça soyadı"
"Hande mi? nasıl ya ne alaka bekle burada"
"Abla kim o"
"O mu... o Mert'in ilk sevgilisi.. Çıkma bu odadan tamam mı "
"Abla sinirlendin sen. abla tamam ben kon-"
"SUS ve buradan çıkma "
Hızla odadan çıktığımda arkamdan kapıyı çarpmıştım. Bahçeye çıktığımda avazım çıktığı kadar bağırarak Mert'i çağırmıştım. Mert korkarak yanıma gelmişti.;
"Abla ne oldu"
"Geç içeriye seni burada paralama mı istemiyorsan"
"Abla"
"Sus dedim sana ve içeriye geç"
İçeriye geçerken Dağhan ve Devran bize doğru gelirken parmağımı sallayarak;
"Sakın abileri sakın, Yürü "
Odaya girdiğimizde Mert odada ağlayan Nisayı görünce hızla yanına gidip tam sarılıyordu ki kolundan tutup kendime çevirmiştim.
"Abla ne oluyor"
"Sarılmayacaksın o kıza "
"Abla ne oluyor banada söyle o zaman "
"Hande ile mi görüşüyorsun"
"Abla şey...ben "
"Ney sen lan, o kız seni aldatmadı mı lan "
"Abla bana ihtiyacı-"
"Kes sesini. uzun bir süre Nisa'nın yüzünü görmeyeceksin, Nisa çık odadan "
"Abla"
"Nisa çık dedim sana"
Nisa odadan çıktığında ikimiz yalnız kalmıştık odada. Mert koltuğa oturup başını ellerin arasına alarak ofladığında sinirlenmiştim. Hormonlarda sağ olsun iyice zır deli etmişti beni.
"Mert, bu kız hem yetim hem öksüz niye evlendin bu kızla o zaman niye"
"Abla bana ihtiyacı varmış, annesi hastaymış"
"Sanane oğlum sanane, Dağhan bu kızı bilmiyor, duyarsa seni benden beter eder biliyorsun dimi. hoş şuan ağzını burnunu kırmıyorsam, bir evli bir adamsın, iki dışarıda dedem babam ve annem var diye"
"Abla ben "
"Mert ne ben ben , Nisa'yı görmeyeceksin bitti"
"Ama abla ben çok seviyorum Nisa'mı papatyamı"
"Bekle"
Garibim Nisa'm kapının önüne kapasını eğmiş bekliyor. Nisayı öyle görünce içim acısada bir şey demeden ;
"Ayşegül, Mustafa ağan ile Dağhan ve Devranı çağır mısın"
Ayşegül hızla dışarı çıktığında bende odaya girerken başıma Nisa'ya içeriye gel demiştim.
Odaya girdiğimde Mert, Nisa'ya sarılmak için bir adım atınca;
"Kal yerinde"
Nisa ağlarken içeriye peş peşe girmişlerdi damat ve kayınlar. İç sesime gülmek istesemde ciddi durarak;
"Bana bakın, bu adam bir haftadır ilk aşkıyla görüşüyormuş, Nisa da telefonda mesajını görmüş galiba. Bu kız Mert'en bir yaş büyük ve evlenip boşanmış bir kadın "
"Abla"
"Sus Mert yeter aha sana abilerin ve enişten bilsinler"
"Mert'i aldatmıştı. Şimdi ihtiyacı varmış Mert'e."
Dağhan ve Devran sinirle Mert'in oturduğu koltuğa oturmuşlardı. Dağhan sadece bakarken Devran bana bakıyordu. Mustafa sakallarını kaşıyarak odada volta atıyordu.
Uzun bir sessizlikten sonra Nisa birden;
"Mert, bu Hande senin bana bir gece anlattığın Hande mi"
"Evet o ama Nisa b-"
"Tamam Mert ona gidebilirsin. Sonuçta ben....... neyse ya Meryemce abla beni gönderir misin "
"Nereye kızım "
"İstanbul'a yurda giderim. sonra Leyl-"
Tam ağzımı açıyordum ki Mustafa resmen kükremişti. Dağhan bile Mustafa'nın bağırmasına yerinden sıçramıştı. Parmağını sallayarak;
"Dağhan abi bir şey diyecek misin"
"Mustafa ağa ne diyim , benim kardeşim salak gül gibi karısı varken "
"Tamam abi, Nisa kızım sen bir yere gitmiyorsun. Mert, sende bu kadınla görüşmüyorsun. "
"Mustafa ağa ne yaptın, bende biliyordum bunları demesini. siz hani abisi ve eniştesiniz ya afff kime diyorum ki..."
"Bir dakika Meryemce hanım, Mert Amerikada ki işin başına gidiyorsun ve bir sene Nisa ile telefon bile konuşmayacaksın"
"Mustafa ağam, abim yapma ben ne yaparım"
"Onu o kadınla konuşmadan düşünecektin. Hadi çıkalım dışarıya kimseye bir şey demeyin. Meryemce sende. Nisa sende son kez Mertle konuş iki saat sonra uçak bileti hazır olur"
"Mustafa Hamza ağam ne yaptın"
"Yapılması gerekeni Meryemce hadi"
Hepimiz odadan çıkarken arkamızda Nisa ve Mert kalmıştı. Kapıyı kapattım tam bir adım atıyorduk ki Mustafa arkamızdan;
"Hande akçanın annesi kanser hastasıymış. Mert'te yurtdışına gidebilmesi için vize gibi işleri hallediyordu. Ben de fark ettim buradan telefonla bir şeyler yapıyordu. Çünkü ikisine kızdım. açık yüreklikle Mert anlatmadı diye olanı biteni . Nisa'ya kızdım önce kocasına sormadı diye. odadan çıktıklarında barışmış çıkacaklar, uçak bileti de yalan"
"Mustafa senden korkulur"
"Yok aslında korkulmaz yani siz korkmayın. Dağhan abim ben ailemi gözettim altında tutmayı severim. Sizde benim geniş ailemin en güzel parçalarısınız. Meryemcenin kıymetlileri olarak"
"Meryemce gibi"
"Evet Devran öyle biz aynıyız galiba"
Devran ve Dağhan aynı anda ;
"Galiba mı"
Onlar gülerek yanımızdan ayrılırken ben Mustafa'nın gözlerine bakıyordum. Mustafa bana yaklaşırken sadece gözlerine bakıyordum. Mustafa yanıma geldiğinde ;
"Sen nasıl bir yürek taşıyorsun be adam"
"Bilmem bakan olmadı."
"Ben senin gözlerinden görüyorum merak etme"
"Meryemce, bir gün olurda o soğuk odada elinin altında olursam ne yaparsın, yada o ameliyata girer misin"
"Saçmalama Mustafa Hamza"
"Yok geçen gece çok eski bir film izledim sen uyurken, şimdi sormaya fırsat buldum"
"Ben seni kesemem, seni orada o şekilde göremem. Kanlar içinde çıldırırım "
"Bak bunu sana son kez diyeceğim dahada demeyeceğim. Meryemce bana bir şey olursa yani"
"Tamam devam etme aslan gibi ayakta duracağım. Merak etme ama bir şey soracağım"
Mustafa'ya soracağım soruya vereceği cevabı bildiğim için azcık uzaklaşıp ellerimi arkamda birleştirip;
"Hani sen ölünce aslan gibi ayakta duracağım ya"
"Evet hanımağam"
"Tekrar evlenebiliyor muyuz"
"Meryemce, sen ne dediğinin farkında mısın. Kaç karıcığım zira yakalarsam kötü olacak "
"Babaa, dedeee, anneeee"
Ben önde Mustafa arkada koşarak bahçeye çıkmıştık. Herkes bahçedeydi. Herkes bana yavaş derken, Annem yanıma geliyordu ki dedem kolundan tutup yanına oturtmuştu.
Mustafa dedesini, babasını unutmuştu resmen sinirle şaka karışık peşime koşuyordu. Hazar önüme geçince;
"Dila ile aranı bozarım ve Leyla işini unut sevgili Hazar abiciğim"
Hazar abim önümden çekilince Mustafa sinirle ;
"Ulan hazar sorarırım sana Bedo tut şu deli doktoru"
Bedirhan abi önüme geçince ;
"Başağı ve oğlunu rüyanda görmek istemiyorsan çık önümden "
Bedirhan abim hızla yakalayamamış gibi yapınca, Mustafa nefes nefese;
"Sanada soracağım Bedo, baran yakala şu keçi hanımağayı"
"Hee herkesi tehdit ediyor oğlum, ki dediklerine yapar bu deli"
Baran abinin dediğine, bahçede bir kahkaha kopmuştu. Ben arkama bakarak koşarken kendimi birden Dağhanın kucağında bulmuştum. Dağhan sırtımı göğsüne dayayarak kollarımı tutmuştu.
"Mustafa ağa gel al emanetini"
"Sende mi abi yaaa, hainsin abi hain "
"Mustafa ağa gel bu çok konuşuyor"
"Bak ya bana cevap bile vermiyor. Sen kaşındın bende Gülcan'a söylerim askere gitmeden önce onun sevdiği sarışın bir bomba vardı diye. Gülcannnnn"
Dağhan beni birden bırakınca Baran abim gülerek birden ;
"Mustafa ağam, bak Dağhan abim bile bıraktı."
Mustafa izin verdiği için ahıra doğru koşmuştum. Asi kızımı alıp üzerine eyerini koymuştum. Asinin yelesini severek üzerine çıkmıştım. Asinin kulağına ;
"Hadi kızım ama yavaş sonra açılırız olur mu"
Asi beni anlamış gibi yavaş yavaş yürüyerek ahırdan çıkmıştı. Mustafaların yanından geçerken Mustafa birden ;
"Asi üzerindekini yavaş taşı yorulmuştur"
Kafamı onlara çevirerek baktığımda hepsi memnunda kafamı tam çeviriyordum ki evden Nisa ve Mert gülerek çıkmıştı. Kafamı onlara sallayarak çiftlikten uzaklaşmaya başlamıştım. Arkama bakıp yeterince uzaklaştığıma kanaat getirerek birden asi ye;
"Hadi kızım rüzgarla yarış"
Asi ilk önce şah'a kalkıp kişneyince mutlu olmuştum. Asi dört nala tepeyi çıkıyordu. Tepeye geldiğimde çiftliğe baktığımda sinirli oldukları belliydi. Tekrar atımı geriye çevirip boş olan tarlalara sürmüştüm. Asi şah'a kalkınca karşı da gelen atlıyı gördüğü için huzursuz olduğunu anlamıştım. Attan inmek istemiştim. Asi inmek istediğimi anlamış gibi bir kayanın yanına gitmişti. Asiden inince, kayaya oturmuştum. Asi yanımda ot yemeğe başladığında karşıdan gelen atlı yanımızda durdu, gelenin Savaş Varlıoğlu olduğunu anlamıştım. Savaş atından inince, Asi sahibi gibi şah'a kalkmıştı. Savaş, Asinin sırtına vurunca hızla koşarak beni bırakıp gitmişti. Savaş bana yaklaşınca yerimde duruyordum.
"Vay siyah kuğum vay, ata binmek bir kadına bu kadar yakışır"
"Bir köpeğe de afkurmak bu kadar yakışır, Hayde çekil önümden "
"Siyah kuğum yanlış kollardasın"
"Sende yanlış sulardasın. Savaş Varlıoğlu"
"Ben o sularda belki boğulmak istiyorumdur"
Savaş elini kaldırmış tam eli yanağıma gidiyordu ki Asinin üzerinde Mustafa hızla yanımıza gelmişti. Mustafa hızla attan atlayıp beni arkasına almıştı. Ah adam ne var yani gelmeseydin. Mustafa'nın sinirlendiği her halinden belli oluyordu. Ah kafam tabi ya Mustafa beni öldürecek. Mustafa'ya korkmuş gibi yaparsam acır bana galiba.
"Mustafa Hamza alibeyoğlu bizde senden bahsediyorduk"
"Savaş Varlıoğlu, benden bahsetmek için yürek yemiş olman lazım "
"Yok yaa, Neyse siyah kuğu bir dahakine daha uzun konuşacağız"
Savaş hızla atına binip giderken birden durup, kafasını arkaya çevirdi ve leş kokan ağzıyla;
"Bu arada hayırlı olsun Mustafa hamza, inşallah ilk çocuğun gibi olur"
Mustafa tam gidiyordu ki kolundan tuttum. Savaş uzaklaştığında Mustafa hızla kolunu ellerimin arasından çekmişti. Yeni geldiğim zaman Azad ağa yüzünden kollarımı sıktığı gibi birden kollarımı sıkmaya başladı. Mustafa kollarımı sıkarken kükremeye başladı.
"Niye benim sözümü dinlemiyorsun niye"
"Must-"
"Kapa ağzını kapa, Meryemce sen bir ateş değilsin sen bensin unutma. Meyremce ben kendim deliyim zaten iyice delirtme beni. Şu at bomboş yanımıza gelince ne hissetim haberin var mı"
"Ben-"
"Laaaan sus...sus anladın mı? sesini duymak bile istemiyorum. Akıllan burası ne Trabzon nede İstanbul. Benim ailemi koruya bilmem için kafamın sağlam olması lazım. Ben, deli karım yine ne delilik yapıyor diye düşünmemem lazım anladın mı"
"Canım acı-"
"Kolun mu acıyor, benim kalbim acıyor. Bana bak küçükhanım seni odalara kilitlememi istemiyorsan uslu dur "
Mustafa çığırından çıkmıştı. Kollarımı bıraktığında asinin sırtına vurdu. asi hızla bizden uzaklaşmaya başlamıştı. Mustafa önde ben arkada yürüyorduk. Bu sefer benim asi'm haklıydı. Kaç defa zayıf yanım sen oldun dedikçe ben üstüne gidiyordum. Ağlayamadığım için üzüntü mideme vurmuştu. Midem bulanmaya başladığında kenara çekilip iki büklüm olmuştum. Midemdekileri çıkarırken kollarımı birinin tutmasıyla irkilsemde Mustafa'm sakince destek oluyordu.
Midemi tamamen boşaltınca tam ayağa kalkıyordum ki gözüm karardı ve kendimi Mustafa'nın kucağında buldum.
..............................................
MUSTAFA HAMZA...
Biz bahçede konuşurken aklım Meryemcedeydi. Biraz zaman geçmişti ki Asi yuları boynunda çiftliğe geldiğinde, Herkes tepeye baktığında Meryemce yoktu. Asinin yularını yakalayıp üstüne atlayıp hızla sürmeye başlamıştım. Tepeye geldiğimde Savaş karıma dokunmaya niyetliydi ama Savaşın fark etmediği Meryemce atakta bekliyordu. Benim karım zekiydi ama biraz söz dinlese deli olmasa çok daha iyi olacaktı. Savaş, Daha doğmamış çocuklarıma resmen beddua edince iyice sinirlenmiştim. Savaş gidince hırsımı karımdan çıkarmıştım. Meryemcenin kollarını sıkarken canının yandığını gözlerinden görüyordum ama burada canı yanmazsa daha önünü alamayacaktım çünkü ben Meryemceyi kaybetmekten çok korkuyordum. Asiyi çiftliğe yolladığımda ben önde o bir adım arkamdan geliyordu. Akşam güneşi bize vurduğu için gölgesini takip ediyordum. Biraz geride durup midesini tutunca kusacağını anlamıştım. Meryemce yere çömeldiğinde yanına gidip sakinleşmesini bekledim. Meryemce ayağa tam kalkmıştı ki Bayılmıştı. Meryemceyi kucağımda çiftliğe getirdiğimde herkes başına toplanmıştı. Herkes gözüme bakarken ;
"Attan inmiş, o esnada Savaş yanına gelmiş atı Savaş dehlemiş. Savaş gittikten sonra biraz fazla yüklenmiş olabilirim. "
Dağhan ve Devran aynı anda;
"Az bile yapmışsın, ayağını denk alsın"
Hepimiz Dağhanlara bakmıştık. Ben meryemceyi tekrar kucağıma alıp odamıza götürmeye başlamıştım. Dedem bu gün bir farklıydı. Kovalamaca oynadık bir şey demedi. Meryemceyi kucağıma aldım odaya çıkıyorum yine bir şey demedi. Odaya geldiğimizde üzerindeki kirlenmiş kıyafetleri çıkarmak için kapıyı kapatıp kilitledim. Tekrar yanına gelip üzerindeki gömleği çıkardığımda kollarındaki hafif morarıklar canımı yakmıştı. Meryemce'nin üzerine rahat bir şeyler giydip yatağın yanına feracesini koyup odadan çıkmıştım. Bahçeye çıktığımda masa hazırlanıyordu. Mina'm hepimizi boşlamış, Hazar'ın kucağından inmiyordu. Hazar'a başka bakıyordu. Hazar birden ;
"Mustafa sanki Dila bakıyor, bu kız bana bakarken "
"Farklı bir kız Mina'm"
"Onun için benim bu dila"
Hazar sıkı sıkı Mina'ma sarıldığında kıskançlıkla birden ;
"Yeter lan bırak kızımı aaa seni damat falan alamam"
"Niye lan işim güçüm yerinde "
"İhtiyarsın lan"
Biz farkında değildik ama herkes bizi dinliyormuş. Bahçede bizim konuşmamız üzerine bir kahkaha patlamıştı.
.................................................
Masaya geçtiğimizde,Dedem Meryemce gelmeden Bu akşam herkes eşinin yanına otursun demişti. Avşin benim yanıma gelecekken;
"Avşin'im umman gözlüm, Devran oğlumun yanına otur sen"
"Baba ama"
"Otur dedim"
Avşin, Devran'ın yanına oturunca, ben onlara bakarken birden Hazar;
"Dila'm, gel yanıma otur sana yemek yedireyim"
"Mina'm, git kızım Hazar annen yedirsin seni"
Hazar tam ağzını açıyordu ki benim anası kılıklı kızım;
"Ne annesi yaa, o benim aşkım. hıh hem seninle konuşmuyorum asi babişko"
Masada herkes gülerken evin kapısından Meryemce üzerine bıraktığım feracesini giyip yanımıza gelmişti. Yanıma gelip ellerini önünde birleştirip başınıda önüne eğdi.
"Herkesten özür dilerim, söz dinlemeliydim."
Hepimiz Meryemcenin tepkisini garipsemiştik. Ama dağhan birden yerinden kalkıp Meryemceye sarılmıştı. Meryemce sessizce ağlamaya başlayınca Dağhan bize doğru bakarak;
"Bize beş dakika verir misiniz"
Ben ağzımı açmadan dedem ;
"Sadece beş dakika sonraa mizgin yanımda olacak"
Dağhan ve Meryemce içeriye girmişlerdi ama ben onları net görüyordum. Dağhan bir şeyler söylüyor Meryemce sadece dudaklarını okuduğum kadarıyla tamam diyordu. Beş dakika olmadan yanımıza gelmişlerdi. Dedem, Meryemceyi benim ile kendi arasına oturtmuştu. Meryemce sadece ekmek ve salata yerken, birden dedemi unutup tabağımdaki tavuğu ekmeğe koyarak Meryemceye yedirmiştim. Herkes bakışlarını tabağına verince Kezban halam ;
"Mustafa bu ne saygısızlık deden yanında birde kucağına alaydın karını"
Ben ağzımı açıyordum ki dedem;
"Kezban yemeğini ye, Mustafa Hamza benimde ağam istediğini yapabilir. Diyorsun ki deden yanında sen bir torunsun. Bu akşam ben hiç bir şey demiyorum . Bu akşam ben Mustafa da Ciwan'ı, kendimi , Meryemce de Seyhan'ı, Mizgin'i gördüm. şimdi herkes yemeğini yesin"
Anneme baktığımda kafasını sallıyordu. Meryemce başını kulağıma yaklaştırarak;
"Özür dilerim seni üzdüysem "
"Gül güzelim, kış güneşim sakın bir daha yapma, ben seni sıkmıyorum sende beni üzme. Sen dedin ki benim senin zayıf noktam olduğunu belli etme dedin ama sen mübarek hiç durmuyorsun"
" Tama-"
"Sizde abartmayın gençler "
"Tamam dede, hanımağam sende yemeğini ye"
Biz üçümüz gülerken dikkatimi çeken Kezban halamın kocası telefonla konuşarak yanımıza geliyordu. Kerim enişte masaya otururken yan çiftliğe bakıyordu. Meryemce ile aynı anda bir birimize döndüğümüzde tam ağzımı açıyordum ki Dedem;
"Siz ikiniz benim fark ettiğimi fark ettiniz uslu durun, Bu arada Mustafa bu adi adama dikkat et"
"Olur dedem"
..........................
Yemekler yenmiş dedem Kamil'e çimlerin üzerine kilimleri sermesini söylemişti. Kocaman bir aile olarak çember şekilde oturduk. Dedem birden ;
"Mizgin, Çocukları uyutun sonra gelin demişti."
Meryemce ve Avşin çocukları alıp içeriye girmişti. Dedem bize dönüp;
"Bu akşam Mirza ve Ahmetlerin gençliklerinde oynadıkları oyunu oynayacaksınız"
Herkes merak ederken , babam ve amcam en başa gelerek;
"Bayanlar bir tarafa, Mustafa siz bir tarafa ama eşleriniz karşınıza gelecek"
Babamın dediğini yaptığımızda eşlerimiz karşımızdaydı. Devran kalkmaya niyetlendiğinde Dedem ;
"Devran otur yerine bu akşam Avşin sana eşlik edecek tek değilsin"
Meryemce ve Avşinde gelince bizim karşımıza oturmuştu. Babam oyunu anlatmaya başladığında, hepimizi bir gülme almıştı. Herkes eşini bir hayvana benzetecekti. Hazarı dedem hakem yapmıştı. Herkes eşine sevimli sevimli hayvan isimleri söylerken sıranın sonunda biz kalınca herkesin gözü bizdeydi.
Meryemce gözlerime bakarken, ben ağzımı açmıştım.
"Meryemce hanım, sen denilince aklıma ; EŞEK, FİL, JAGUAR,ÇİTA,YUNUS BALIĞI, ATMACA en önemlisi taipan yılanı geliyor"
"Maşallah Mustafa ağam hayvanlar alemi geliyormuş aklınıza"
Etrafımızdakiler gülerken, dedeme baktığımda oda bıyık altından gülüyordu. oturuşumu dikleştirip;
"Eşek geliyor; inatçısın. Fil geliyor; hafızan çok kuvvetli. Jaguar geliyor; onun gibi çok iyi avcısın. Çita geliyor; başarısızlıkları çok nadir ve avını parçalarsın. Yunus balığı geliyor; çok merhametlisin. Atmaca geliyor; gözlerini çok iyi biliyoruz. ve taipan yılanı geliyor ; acımasız ve çok zehirlisin kızdığında."
Toplulukta oooo diye sesler yükselince Meryemce başını eğmişti. Dedem hafif bir öksürükle ;
"Sıra sende Mizgin söyle bakalım"
"Tamam Ağa dedem; Mustafa hamza ağa denildiğinde ;Albatros kuşu geliyor. hani eşlerine son derece saygılı olan, kanatları çok geniş ve heybetli olan, çocuklarına ve ailesine sahip çıkan. benimde aklıma jaguar geliyor, çok zeki olduğu için. arslan geliyor hem merhametli hem de yırtıcı olduğu için. Deniz atı geliyor, tek eşli olduğu için. ve son olarak kartal geliyor. daima yükseklerde olduğu için "
Herkes bize bakarken Meryemce tam ayağa kalkıyordu ki Hazar gecenin bomba lafını ortaya atmıştı kucağın da Mina ile bize doğru gelerek ;
"Meryemce, güzel doktor bacım; O deniz atlarının erkekleri hamile kalan tek canlı bir de dimi"
"Evet abi öyle"
Dedem bile sesli güldüğünde, Hazar'a ters ters bakmıştım. Meryemce Hazar'ın kucağındaki Mina'mı almak için elini uzatınca Hazar geriye çekerek;
"Almasan benden Meryemce sanki... sanki dila..."
"Tamam abi almıyorum kalsın."
Mina tekrar Hazar'ın kucağında uyumaya başladığında Meryemce de dedemin yanına oturmuştu. Avşin Talha'ya bakıp geldiğinde Devran gözleriyle Talhayı sormuştu. Avşin sakin bir şekilde biraz uzağına oturup cevap vermişti. Geniş alanda oturan aileme baktığımda gururlanmış ve mutlu olmuştum. Ben çok güçlü bir adamım, ağayım.
Gece ilerlerken dedem Kamil'e sazını alıp gelmesini söylediğinde hepimiz keyiflenmiştik. Kamil çalmaya başladığında Boranda bir türkü söyletmiştik. Boran söylerken hepimiz dalmıştık.
Boran bir türküyü bitirdiğinde hepimiz Boran'a bakıyorduk ne yaptın der gibi. Dedem, Meryemceye ne dediyse önce yok desede, dedem bana bakınca anlamıştım. Türkü söylemesini istemişti. Başımla tamam dediğimde, Meryemce dolu dolu gözlerle dedeme bakarak;
"Dede her şeyi iste söyleyeyim o türküyü söyletme"
"Söyle Mizginim söyle"
"Tamam dedem tamam ağam. Çal kamil abi"
Dedem, Meryemceyi kendine çevirip, gözlerime bakarak söyle demişti. Meryemce türküye başladığında Mert, Devran, Dağhan ve Gülcan bir ağzından ''ah '' demişlerdi. Meryemce söyledikçe gözlerinden incileri yavaş yavaş yolmuştu.
""Bana ne bahardan yazdan bana ne borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor
Azrailin gelir kendi ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor
Geçtim dünya üzerinden ömür bir nefes derinden
Bak feleğin çemberinden yolun sonu görünüyor
Azrailin gelir kendi ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor
Bu dünyanın direği yok merhameti yüreği yok
Kılavuzun gereği yok yolun sonu görünüyor"" (medya)
Meryemce türküyü bitirdiğinde, kendi de bitmişti. Dedem, Meryemcenin göz yaşlarını kendi elleriyle silmişti. Meryemce hızla içeriye gittiğinde ben gidiyordum ki Dağhan abi;
"Mustafa, onu sen o şekilde görme bırak Gülcan gitsin"
Gülcan, içeriye giderken Devran Avşin'e başıyla sende git demişti. Dedemde dahil hepimiz ona bakarken, Dağhan tekrar söze başladı.
"Babam ve Selma anne kaza olduğu günün sabahı kahvaltıda bu türkü söylemeye başlamışlar. Babam Meryemce bakarak demiş ki; 'belkide yolun sonu görünmüştür he kızım' demiş. Babam ve Selma anne o gün vefat etmişlerdi. Aradan zaman geçtikten sonra yine birine bu türküyü söyle-"
"Devrem, benim babama söyledi telefonda, gel kızım dedi babam ona oda geleceğim babacım. dedi Sonra babam bu türküyü söylemesini istedi o gecede babam kalp krizi geçirdi. Meryemce o akşam gelmediği için, yanında olmadığı için, o türkü için hep pişman oldu. Babamdan sonra ilk defa söyledi bu türküyü galiba"
Hepimiz eve doğru baktığımızda dedem yerinden kalkıp içeriye gitmişti. Dedem içeriye girdiğinde biraz zaman sonra Avşin ve Gülcan evden çıktılar. Aradan geçen bir saat sonra dedem evden çıkıp yanımıza gelmişti. Hepimiz dedeme baktığımızda ;
"Herkes odalarına yerleşsin, yarın büyük bir düğün var unutmayın hadi."
Herkes toplanıp odalarına geçmişlerdi. Dağhan, Mert ve Devran peşime geliyorlardı. Ben odamızın önüne geldiğimizde Dağhan abim ;
"Bizde gele-"
"Abi sormayın, benden önce sizin varlığınız o unutmayın. buyurun"
Onlar önden içeriye girdiğinde bende peşlerinden girmiştim. Meryemce içini çeke çeke ağlayarak ayağa kalktığında Dağhan'a sarılır diye beklerken, hızla gelip boynuma sarılmıştı. Başını boynuma koyduğunda iyice ağlamaya başladığında tam bir şey diyordum ki Meryemce kollarıma yığıldı. Meryemceyi kucağıma aldığımda Dağhan abim yatağın örtüsünü açmıştı.
............................................................
Sabah güneşin ilk ışıklarıyla gözlerimi açmıştım. Meryemcenin başı göğsümde saçları yüzümdeydi. Meryemcenin başını yastığa koyduğumda yüzüne baktım. Göz kapakları su toplamış, dudakları ağlamaktan şişmişti. Meryemcenin saçlarını severken, gözlerini açmıştı. Meryemce buruk bir gülümsemeyle sakallarımı sevmişti. Ben o çok sevdiğim bakmaya kıyamadığım gözleri ilk defa böyle görüyordum. Gözlerin akı yoktu kıpkırmızıydı.
"Ağam, bakma öyle kol çantamın içinde gözlüklerim var verebilir misin"
Ayağa kalkıp çantasını ona uzattığımda çantasından gözlük kabı çıkarınca ;
"Güneş gözlüğümü takacaksın "
"Yok kaynak gözlüğü, Dinlendirici çabuk düzelsin gözlerim"
"Tamam gül güzelimi ama sen bir daha ağlama ömrüm yaa"
"Tamam hayatım"
"Meryemce bu akşam büyük bir düğün var hayatım"
"Tamam canım, söz dinlerim uslu dururum"
Meryemceyi kollarıma alıp uzun uzun öpüp koklamıştım.
................................................
Kahvaltıdan sonra hepimiz konağa gelmiştik. Düğün için herkes odalarına geçip hazırlanıyorduk. Meryemce pijamalarıyla oturuyordu. Meryemceye sorduğumda dedem ona bir elbise getirecekmiş onu bekliyormuş. Dedem yine ne yapacak diye beklerken ben üzerimi giyinip avluya çıkmıştım. Çok zaman geçmeden Ahmet amcam ve Baranlar gelmişlerdi. Biz konuşurken Boran düğünde takacağım hediyeyi ve özel yaptırdığım kolyeyi getirmişti. Ben Minamı çağıracakken konaktan içeriye bedirhan ve Başak girmişti. Hepimiz buradan toplu gidecektik. Damatlar ve kızlarda geldiğinde, babam ve annemde odasında çıkmışlardı. Dedem yanımıza geldiğinde elinde bir şey vardı. Dedem, köstekli saatini bana uzatarak;
"Bu senin oğlum. bana da dedem vermişti. Benim için kıymetli olan ağalık yüzüğüm ve bu saatti çünkü ağalık bana da dedemden geçmişti."
"Ağam ama"
"Ağa sensin, omzundaki yük ağır daha da ağırlaşacak. unutma ki senin arkanda çok güçlü bir desteğin var. kocaman bir aile ve en önemlisi deli ve asi bir karın var"
Herkes gülerken ben dedemin elini öpmüştüm. Herkes hazırdı Meryemce ve Hazar'ı bekliyorduk. Biraz zaman sonra avludan içeriye Hazar girdi. Hiç birimize selam vermeden ;
"Dila'm neredesin""
"Bizde iyiyiz Hazar ağa"
" Dur ağam ya, iznin olursa Dila ve Talha'ya bir şey verecektim."
Ben kafamla tamam dediğimde Dila da mutfaktan Talhayla ellerinde ekmek yanımıza gelmişlerdi. Talha üzerinde beyaz gömlek, kot pantolon ve deri ceket giydirmişlerdi. Mina ise uçuk sarı bir elbise giydirmişlerdi.
Mina ne kadar bana kapris yapsa da her zaman ilk benim kucağıma çıkıyordu. Hazar kucağımdan hemen Minayı alıp yere koydu. önüne diz çöküp cebinden iki tane künye çıkardı. Mina'nın künyesini bileğine takarken, Baran, bedirhan ve ben şaşırmıştık. Künye Dila'nın künyesiydi. Hazar diğer künyeyide Talhanın koluna takmıştı. Hazar ayağa kalkıp;
"Çocukların künyelerinde içinde ince ince hepimizin soy adı yazıyor"
"Ulan Hazar helal olsun sana "
"Çocuklar bizim oğlum Mustafa ağa"
Bende Minaya özel yaptırdığım kolyeyi kızımın boynuna takmıştım. Kolye M şeklinde bir kolyeydi. Arka tarafında Mustafa, Meryemce Alibeyoğlu yazıyordu. Mina sevinmişti. Meryemceyi beklerken, yukarıdan aşağı merdivenlerden inen Emrah ıslık çaldığında hepimiz kafamızı benim odamın tarafına çevirmiştik. Meryemce uçuş uçuş beyaz bir elbiseyle bize doğru gelirken Babam birden ;
"Hamza ağam, yapmasaydın niye ... "
"Baba o ne "
"Seyhan halanın giyemediği gelinliği"
Meryemce yanımıza geldiğinde gözleri doluydu. Dedem bana bakıp;
"Siz biraz daha sonra çıkın, hadi yürüyün"
Herkes konaktan çıktığında biz ikimiz avluda kalmıştık. Meryemce bana bakarken birden sarılmıştım. Meryemce yüzünü boynuma koymuştu.
"Dedem beni dünden beri mahfediyor AĞAM "
"Fark ediyorum Gül güzelim, ağlama kurban olayım hadi yüzünü yıka çıkalım"
Meryemce hazır bir vaziyette konaktan çıkıyorduk ki, birden ayyy dediğinde yüzüne baktığımda;
"Benim canım kadayıf dolması çekti"
"Şimdi "
"Evet olmaz mı böyle şerbeti damlaya damlaya .. tamam alma yaa"
Meryemceden çok benim kullandığım arabasını binip şifreyi girip çalıştırmıştım bile. Meryemce düğün yerine kadar ayağındaki topuklu ayakkabılarını çıkarmış,ağa gibi resmen bağdaş kurmuştu ön koltuğa. Meryemce baktığımda yüzünü asmış yola bakıyordu. Yanağını severek;
"Asma suratını güneşim, asma ömrüm önce hadi gidip benim gül güzelime tatlı alalım . giderken yeriz"
"Yeriz derken "
"Bende yerim yani"
"Yok ben oğullarımla yiyeceğim"
"Oğul mu kız diyecektin herhalde "
"Yoo iki tane babasına benzeyen aslan parçalarım olacak"
"Hayır iki tane analarına benzemese de olur kızımlarım olacak"
"Niye bana benzemesinler ağam"
"Biriciğim, Mina sana benziyor ya. Avşin ve Gülcan ile aynı topraktansınız. onlarda bana benzesin yani"
"ayyyy sen çok normalsin yani, ağam ağam sizin lakabınız azrail asi ağa hatırlatırım"
Meryemce cevap verecektim ki tatlıcın önüne gelmiştim. Camı açtığımda Meryemce ağzını açıyordu ki tatlıcıdan sahibi çıkıp elindeki kutuyu bana vermişti. Afiyet olsun ağam deyip Meryemceye bile bakmadan geriye gitmişti. Arabayı tekrar hareket ettirdiğim de Meryemce ;
"EE ağam parasını vermedin. birde nasıl anladı "
"Parası çoktan ödendi sen konuşurken Boran'a mesaj çekmiştim. Oda burayı arayıp söyledi ve yüklü bir ödeme yapıldı. Hani ömrüm düşünme ye"
Meryemce kutuyu açıp tatlıyı yerken, o kadar dünyadan kopmuştu ki. yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi.
"Arabayı kenara çek "
" O kadar çok yedin ki miden bulandı dimi"
"Ayy kocam çekk ne çok konuştun ya"
Arabayı sağa çektiğimde, Meryemce arabadan iner diye beklerken elindeki tatlıyı bana uzattı. Meryemce Mina gibi gözleri gülerek benim yememi izliyordu. Yediğimde arabayı tam çalıştırıyordum ki Şerbetli ağzıyla yanağımdan öpmüştü.
Arabayı hareket ettirdiğimde elindeki ıslak mendille yanağımı ve dudaklarımı silmişti. Meryemce sonra kendi üstünü başını düzelttiğinde düğün yerine gelmiştik. Arabadan indiğimizde Meryemcenin elinden tutarak düğün yerine girdiğimizde herkes bize bakıyordu. Düğün alanı o kadar büyüktü ki kadınlar bir tarafta erkekler bir taraftaydı.
Meryemce annemlerin yanına giderken bende babamların yanına geçmiştim. Biraz zaman geçmişti ki alana Adar ve Savaş girdiler. Adar ağa dedemin önüne gelerek, elini öpmek için eğildiğinde dedem elini çekmişti.
"Hamza ağam ben evladın gibi önüne geldim izin ver öpeyim"
"Adar ağa var git geldiğin yere senin elinde benim oğlumun kızımın kanı var. Kan dökülmesin geç yerine "
Adar ve it oğlu yerlerine geçerlerken hepimizin gözü kadınların olduğu yerdeydi. Düğün devam ederken biz bir kaç ağa ile işlerle ilgili başka masa da konuşuyorduk. Biz konuşurken yanımıza Savaş iti gelmişti. Mecburen aynı masada otururken, birden biri koluma dokundu. Yanıma baktığımda Mina belli ki ağlamıştı gözleri dolu dolu;
"Baba, Talha uyuyordu. Bende masada oturuyordum. senin yanına gelmek istedim. Helin teyze bana bağırdı."
"Annen neredeydi"
"Annem şey gitti" Mina kulağıma tuvalette gittiğini söyleyince gülmüştüm. Mina kucağımdan inmek istemeyince kucağıma iyice yerleştirdim. Hazar yanımdaki ağa ile yer değiştirmişti. Hazar, Minayı çağırdığında kucağımdan gitmek istememişti. Hazar, kızıma garip garip bakarken bende onlara baktım. Mina birden koluma vurmaya başlamıştı. Kafamı kızıma eğdiğimde kulağıma;
"Baba, karşımızdaki adam helin teyzeyi dudaklarından öptü"
"Hangisi kızım, Hazar mı"
"Hayır aşkım değil yaa, şu "
Minanın gösterdiği yere baktığımızda Savaşı göstermişti. Hazar birden ;
"Güzel dila'm kimseye söyleme tamam mı . helin teyzene bile gördüğünü söyleme ve o adamdan uzak dur. onu gördüğünde kimse yoksa yanında bizi çağır tamam mı."
"Tamam aşkım"
Ben, Boran'a gözlerimle Minayı işaret ettiğimde Boran yanıma geliyordu ki, masadan bir ağa;
"Mustafa Hamza ağam kızın çok güzelmiş, duyduk bu arada hayırlı olsun ağam"
"Sağ ol kudret ağa, Allah razı olsun"
Mina , Boran'ın elinden tuttuğunda Savaş birden;
"Bu küçük kızın adı ne Mustafa ağa"
Ben daha ağzımı açmadan masaya gelen kerim eniştem;
"Mina dila, Savaş ağam"
"Dila mı vayyy"
Hazar kalkmaya niyetlendiğinde Bedirhan ve ben aynı anda kolunu tutmuştuk. Mina, Meryemcenin kucağında uyuklarken, çaktırmadan düğün alanına kılık değiştirerek gelen Dağhan ve Devran'a bakıyordum. Dağhan ve Devran şüphelendiklerini ve aldıkları bilgileri araştırıyorlardı. Birden silah sesiyle ortalık birden karışmıştı. Hepimiz elleri belindeki silahlara giderken, ortada elinde silah Kerim eniştem dedeme doğru yürüyordu. Hepimiz dedeme doğru giderken, bir gözümde Meryemcedeydi. Meryemce Minayı annemin kucağına vermişti. Kerim eniştem silahını dedeme doğrultmuş gülüyordu.
"Koskoca Hamza ağa bir kenarda oturuyor ve ağalığı toruna bırakmış "
"Kerim, kendine gel yeni mi verdim ağalığı ben ne saçmalıyorsun sen. Benim damadım iken kime itlik yapıyorsun "
Çocukluğumun tek ideollu Hamza ağa, birden oturduğu yerden kalkıp hiç bir korkusu olmadan Kerim enişteye yürüdü. silahını almadan osmanlı tokatını yapıştırmıştı. Kezban halam enişteme yürüyordu ki gözlerimle kamil'e halamı gösterdiğimde, halamı tutup uzaklaştırmıştı. Dedem arkasını dönüp bize baktı. Dedem tekrar enişteme döndüğünde, düştüğü yerden kalkarken eniştem silahı alıp tekrar dedeme doğrultuğun da. Ben enişteme bir adım atmıştım ki iki el silah sesinden sonra peşine bir silah sesi daha gelmişti.
Dedeme döndüğümde yerdeydi. Ben dedemin yanına gidiyordum ki Avşin'in sesi hepimizi kendine getirmişti.
"BABAAAAAA"
Herkes dedemin başına toplandığında Meryemce hızla dedemin başına gitmişti. Meryemce hızla dedemin yakasını açarken ;
"Gülcan diğer itle ilgilen, Avşin dedemi bırak"
Devran gelip yerden Avşin'i almıştı. Avşin Devran'ın kollarında çırpınırken ;
"Ambulansı arayın, Meryemce ne yapayım söyle"
Meryemce bize bakmıyordu. Meryemce, hızla ayağa kalıp masanın üzerindeki örtüğü hızla çekip dedemin yarasına bastırıyordu. Ambulans geldiğinde Meryemce tam ayağa kalkıyordu ki. Dedem gözlerini açtı;
"Meryemce'm, beni......götürmesinler... oraya.... sa..saana dediklerimi un...nutma."
"DEDEM SUS"
"Dinn..le..ben seen...dee kı...ızı..mı görrrdüm. Sen..de karrrımı gör..gördüm.. Bu aşiiret ve her..şeyiimm tek vaaarlığım avşiinn sana""
"Dedeee"
"Herrr..şey sanaa ve asii oğluuuma emaanet.. eşşhee.."
"Dedee, Hamza ağa bizi bırakma kalk kalkkk"
Koskoca Hamza Alibeyoğlu, tek ideolum Meryemcenin kollarında ölmüştü. Benim için bir devir kapanmıştı. Etrafımdaki ağıt sesleriyle beraber doktorlar dedemin sedyeye koymuşlardı. Dedemin yüzünü kapatıyorlardı ki Meryemce izin vermedi. Meryemce dedem ile aynı ambulansta gitmişti. Herkes ağlarken Hazar beni kenara çekip;
"Enişten üçüncü kurşunu sana sıkacaktı. ama kim vurdu görmedim"
.............................................
Umarım beğenirsiniz...
Sizi seven çatlak yazar...