Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Ne mükemmel şey seni sevmek...

@ahan5354

MUSTAFA HAMZA...
Avludaki sesler iyice yükselmeye başladığınca Meryemceyi odada bırakıp tekrar avluya çıktım. Şule avlulun ortasında elinde bıçak önüne gelene salıyordu. Beni görünce bana doğru bir adım atarak;
"Gel ağam gel, Sen beni niye babam yaşında adama verdin ki "
"Kendine gel, ben seni çarpmadan"
"Ben kendimdeyim, hiç mi yüreğin acımadı"
"Ağa karısı olmak istiyorum diyordun."
"Ağa karısı olmak istiyorum, kuması değil. Kuma olacak birisi varsa annesi gibi oros-"
Şule'nin cümlesini bitirmesine izin vermemiştim. Attığım tokatla yere düşen Şule'nin kolundan tutarak sürüklercesine Avşin'in ayaklarına atmıştım. Sinirime engel olmayarak, saçlarından tutarak kafasını kaldırdım. Yüzünü Avşin'e çevirerek;
"Özür dile çabuk, eğer seni şuan bu özür dilemezsen, Mahzar ağanın konağına gerçekten dul gibi bırakırım. "
Avşin ağlayarak özür dilemişti. Ayağa kalkıp arkamı dönmüş bir adım atmıştım ki Avşin'in acı dolu sesi avluyu doldurdu. Hızla arkamı döndüğümde bileğini tutuyordu. Yanına doğru bir adım attığımda Avşin'in parmaklarının arasından kan damlıyordu. Şule tokat attığımda yere düşen bıçağı yerden alıp, Avşin'in bileğini kesmiş. Gülcan hızla Avşin'in yanına giderken bir taraftan da masanın üzerindeki peçeteleri almıştı. Hızla Şule'ye doğru bir adım atmıştım ki, Kevser halam, Helin ve Şule'yi kolundan tutup uzaklaştırmıştı. Onların hesabını sonraya erteleyerek Avşin'in yanına gidiyordum ki avluya Devran ve Dağhan abim girdi. Avşin canının acısıyla ağlarken, Devran ile aynı anda başına gitmiştik. Gülcan bileğindeki kanı durduramıyordu. Masanın üzerindeki örtüyü çekerken;
"Hayır yaa, Meryemceeeee yetişşş"
Ayşegül bizim odaya doğru giderken, Dağhan çatık kaşlarla;
"Bahar gözlüm, hastaneye gidelim hemen"
"Niye? bu saate Avşin'i sol bileğini kestiği için hastaneye gitmesi ne anlama gelir biliyor musun ? Gerek yok Meryemce ve ben varım"
Hepimiz Gülcan'ın haklılığına hak vermiştik. Örf ve adeti, töreyi bilmesi çok güzeldi. Meryemce yanımıza geldiğinde, Gülcan'ın elinin içindeki Avşin'in bileğini çektiğinde şaşırmıştık. Gülcan'a bakarak;
"Sen fazla bakma tamam mı gülüm sadece yardım et"
"Aysel gibi olmamış dimi"
"Hayır olmamış, Çantam nerede"
Meryemcenin kırmızı çantası yine yanına getirilmişti. Gülcan hızla çantanın içinden setleri çıkarmaya başlamıştı. Meryemce eldivenleri tek eli ile çantadan almaya çalışırken hızla ben almıştım. Eline eldivenleri geçirdiğimde gözlerime baktı, minnettar bir şekilde. Avşin'e baktığımda yine aynısı olmuştu. Avşin, Meryemceyi görünce susmuş, onu izliyordu. Avşin sanki Mizgin sultana bakıyordu.
Gülcan enjektöre bir sıvı çektiğinde, Meryemce Avşinin gözlerine bakarak;
"Bak o iğneyi sana vurmaya Gülcan mecbur tamam mı? istediğin kadar bağıra bilirsin"
Gülcan kesik yerin etrafına iğneyi vururken, Avşin'in sağ elini o kargaşada Devran'ın tuttuğunu ben ve Meryemce fark etmiştik. Birbirimize bakarak gülmüştük. Meryemce iğneden sonra kırmızı bir sıvı sürmüş, iğnesini hazırlıyordu. Birden avluya bakıp;
"Mustafa Hamza ağam bizim odanın yanındaki odayı bana hazırlatsana, bu ne ya sabah ameliyat, gece dikiş atıyoruz ya"
Bizi sakinleştirmeye çalıştığı her halinden belliydi. Herkes Meryemcenin dediğine gülerken, Gülcan önce bize sonra Meryemceye bakıp;
"Vayemin ben ne çok ameliyatlara giriyorum, neler dikiyoruz ama biri bileğini kestiğinde Aysel yani amcanın kızı geliyor gözümün önüne"
"Ama Gülcan o fena kesmişti. Birde hiç acımadım ona, intihar etmişti."
"Hastanede hocalar bakmamıştı hatırlıyor musun "
"Evet asistanlar dikecekti de ben girdim mecburen"
"Ay evet"
Meryemcenin gözü, Avşin'in bileğinde, Gülcan ile sohbet ediyorlardı. Ameliyatlarda da böyle oldukları için hiç fark etmiyorlardı ama bize garip geliyordu. Avşin birden ;
"Dayem, Meryemce'm gören diyecek ki nakış işliyor, azcık ya yüzünü ekşitsen"
"Ah Avşin ah, ben böyle olmasam, işimi yaparken duygusuz olmazsam bu mesleği nasıl yaparım. Sen benim ne ameliyatlara girdiğimi bilsen neyse bitti geçmiş olsun . Gülcan şurası büzüldü mü söküp yeniden dikeyim, tüh yanına overlokla, fisto geçmeyi unuttum"
Meryemce ve Gülcan gülerken, babam ve amcam Avşin'i dikkatle yerinden kaldırmışlardı. Sedirlere geçtiğimizde Boran Meryemcenin yanına gelip çantasını almıştı. Babam Avşin'e sıkı sıkı sarılmış öylece duruyordu. Avşin birden ;
"Meryemce bu akşam sen ve Mustafa ağa ile kalabilir miyim"
"Sen nasıl istersen. Sen bu gece ağan ile kal bende müsaade ederse Devran ile "
"Tamam hanım ağam sen Mustafa izin verdi say"
Meryemceye baktığımda kedi gibi bakıyordu. Tamam der gibi kafamı salladığımda sevinmişti. Aklıma gelen fikirle bizim odanın yanındaki misafir odasını hazırlatmıştım. Avşin ve bizimkilere, Hazar, Bedirhan, Baran ve ben eski günlerdeki gibi dedemin konağında olduğu gibi sabah kadar sohbet edelim dediğimde hepten sevinmişti. Meryemceyi yatmadan odaya çağırmıştım. Odada azcık konuştuktan sonra avluya çıkıp Devran'a teslim etmiştim. Onlar yukarıya çıkarken Dağhan abim ve Mert homurdanmaya başlamışlardı. Arkalarından yanaşıp ikisinin omzuna elimi koyup bana bakmalarını sağlamıştım. Çatık kaşlarla bana bakarken;
"Sakin olun beyler, bence Devran bu akşam hak etti. Bu geceden sonra birer gecede siz alın, sonra daha yok artık seneye veririm tabi paşa gönlüm isterse"
Dağhan ve Mert gülerek odalarına doğru giderken, bende bizim için hazırlanan odaya girmiştim. Hazar ve Avşin sohbet ediyorlardı. Oda tam da benim istediğim gibi hazırlanmıştı. Yerde dördümüzün sığacağı bir yer yatağı, tam karşımızdaki sedire Avşin'e yatak hazırlanmıştı. Avşin'in yanına oturduğumda sohbete dahil olmuştum. Biraz zaman sonra Baran ve Bedirhan eşlerini uyutup gelmişlerdi. Bizimkiler yer yatağında bize doğru ayaklarını uzatmış sohbet ederken Avşin başını omzuma koymuştu. Eski günleri konuşurken Baran ve bedo gözleriyle omzumu işaret ettiklerinde, başımı hafif yana çevirip baktığımda Avşin çoktan uyumuştu. Avşini yatağa yatırdığımda Baran yanımıza gelip üzerini örtmüştü. Yer yatağına bende geçtiğimde sohbet derinleşmişti. Yan yana uzandığımızda aynı anda ;
"Çok iyi oldu arada böyle yapalım"
Gözlerimi kapatıyordum ki Hazar birden ;
"Ağam yarın nasıl söyleyeceksin Devran ve Avşin çok kötü olacak "
"Ne yapalım söylemem lazım yoksa olaylar çıkılmaz hale girecek. Mecburum... artık aff edecekler beni "
............................................................................
MERYEMCE...
Devranın odasına girmeden, çocuklarıma bakmıştım. Avşin her gece bu odada olduğu için hiç aklım kalmıyordu. Bu odayı Mustafa çocuklara özel yaptırmıştı. Bir kapıdan içeriye girdiğinde üç odada karşına çıkıyordu. Talha ve Mina'nın geniş odaları ve oyun odası vardı bu küçük dairede. Mustafa ikisi için benim kıymetlilerim diyordu. Hatta bir ara Devran evlenmek isterse o evlensin Talhayı vermeyelim dediğini hatırlamıştım. Mina'mı öptükten sonra Talha'nın odasına gidip saçlarını geriye elimle tarar gibi yapıp anlını öpmüştüm. Odadan çıktığımda Devran ile karşılaşmıştım. Elindeki sütü gördüğümde, gözlerimle bardağı işaret ederek;
"Çocuklar uyumuş ama"
"Sana bu fıstığım. Unuttun mu bizde kaldığın gecelerde Devran sütümü içirsin dediğini "
"Ballımı yine"
"Evet hadi gel odamıza gidelim fıstığım, meleğim"
Bir elinde süt bardağı bir eliyle elimi tutarak resmen odasına sürüklemişti. Odaya girdiğimde yatağa oturmamı sağladıktan sonra elime süt bardağını tutuşturduğunda hızla bileğini tutup;
"Ne bu hız, ne acele"
"Ya meleğim ağam vazgeçer diye bu hız"
"Allahım ya. Sakin almayacak beni rahat ol"
"Sen sütünü iç, ben bir duşa girip geliyorum"
Devran anlımdan öpüp banyoya girmişti. Sütümü içip, yatağın yanındaki şifonyerin üzerine koymuştum bardağımı. Devran yatarken şiir okumayı sevdiğini bildiğimden hemen şifonyerin çekmecesini çekmiştim. Yeni başladığı kitabı elime aldığımda merakla içine bakmıştım. Şiirlere not almayı severdi. Biraz karıştırdığımda yeni başlayacağını anlamıştım. Kitabı yerine koyduğumda banyonun da kapısı açılmıştı. Gözlerimi o tarafa çevirdiğimde Devran siyah atletini giyerek banyodan çıkıyordu. Gözüm göğsünün biraz aşağısındaki kurşun izine takılmıştı. Aynı izden biraz santim farkı ile Dağhan'da da vardı. Benim gurur kaynaklarım iki abimdi. Her ne kadar Devran kabul etmese de altı ay büyük abimdi. Ben Devran'a bakarken;
"Ah benim cennet kokulu dostum, huzur veren meleğim Keşke hiç evlenmeseydin sen "
"Ne oldu Urfa eşkıyası"
" Meryemce'm dizinde bütün yorgunluklarımı, dertlerimi atmak istiyorum"
Devran bana bakarken, biraz yatakta yana kayarak dizlerime vurduğumda hiç tereddüt etmeden yanıma gelip, başını dizime koymuştu. Saçlarını sevecekken, elimi tutup yanağına kirli sakalların üzerine koymuştu. Hafif yüzünü bana dönerek;
"Bakma bana öyle. İçimde öyle bir duygu var ki, beni öyle yiyor ki nefes alamıyorum. Ona bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Her dakika gözümün önünde olsun istiyorum. Bu zamana kadar sınırda, operasyonda, karakolda bana bir şey olsa meleğim var fıstığım var diyordum. Aklımda ve kalbimde ikiniz vardı. Şimdi mavişim, uman gözlüm var diyorum. Meryemce ben vallahi meleğe ihanet etmek istemedim, istemiyorum da ama ağa kızı öyle bir geldi ki, öyle bir taht kurdu ki kalbimin tam ortasına anlatamam. O gece sakinleştirici iğneyle kafa bulmuşken her şeyi, içimde tuttuğum her şeyi söyledim. Sabah hatırlamam sanıyordum ama noktasına kadar her şeyi hatırlıyordum. Kahvaltıya indiğimde hiç bir şeyi hatırlamıyor gibi yapmak işime gelmişti. Eğer onun bana olan duygularının karşılıklı olduğunu ağam bilse beni yakar. Benim bir çocuğum var Meryemce. O bekar bir kız, güzel ve özel bir kız. Meryemce bu akşam Dağhan, devrem yengenin bir arkadaşı olduğunu, beni evlendirmek istediğini söyledi. Bende doğru olanın bu olduğunu düşünüyorum. Bir müsait zamanda"
"Nasıl yani, ne demek istiyorsun "
" Meryemce'm evlenmek istiyorum. Hem gece konağa girmeden adamlar kendi arasında konuşuyordu. Hamza dede birine vermiş ölmeden Avşin'in sözünü"
"Devran'ım can kardeşim, Gerçekten Avşin"
"Evet Avşin beni seviyor. Bana ve oğluma aşık ama biz imkansız olmaz yani"
"Hadi uyu , sabah konuşayım Dağhan ve Gülcan ile bakayım kimmiş. Ben senin ikizinim "
"Olur meleğim. Bana bak kızla evlendiğimde yine alırım seni koynuma, fazla takılmam el kızının koynunda "
"Alemsin Devran ya, ama sen yine büyük konuşma el kızının koynu, kokusu daha iyi gelirse sana"
"Ben şu dünyada iki kokuda huzur buldum, rahatladım. Biri senin gül kokun, biri de... biri de lavanta kokusuyla, tuzlu deniz kokusuyla oğlumun aşkım annesinin kokusu"
Devran yanıma uzanıp, beni kollarının arasına almıştı. Başını başıma yaslayıp derin bir nefes çekti. Biraz zaman geçmişti ki Devran'ın düzenli nefes alış verişiyle uyuduğunu anlamıştım. Kollarının arasından yavaşça çıkmıştım. Üzerini örtüp, başından öpmüştüm. Odadan çıktığımda tekrar çocuklarıma bakıp odama gitmek için Merdivenleri yavaş yavaş iniyordum. Tam avluya girmiştim ki Boran elinde çay bardağını masaya koymuş Ayşegül'ün odasına bakıyordu. Yanına yaklaşıp;
"Ne o delikanlı sevdanı mı vermiyorlar sana"
Boran birden belindeki silahı çekip bana çevirmişti. Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırmıştım. Boran beni görünce hemen silahı beline koyup başını eğmişti. Onun haline gülerek;
"Bir gün gerçekten beni vuracaksın diye korkuyorum."
"Ablam sende aniden karşıma çıkma ama "
"Haklısın kardeşim, neyse ne oldu dertlisin"
"Abla ben artık Ayşegül olmadan uyumak istemiyorum, yüzüme bakmıyor neymiş niye ağama dememişim"
"Allah Allah sen bizim kıza bak hele, Tamam üzülme ben onunla konuşurum."
"Konuşma abla boş ver neyse ağam ne sen beni burada gördün ne de ben seni. Ağam seni gece gece gezdiğini duyarsa keser seni ve beni"
"Haklısın hadi sen çayını iç"
"Dışarıda içeceğim ağam"
"Ağam derken "
"Aman abla bu gecede böyle olsun"
"Olsun bakalım"
Boran dışarı çıkarken odama doğru bir adım atmıştım ki, misafir odasına gitmeye karar vermiştim. Odaya girdiğimde önce Avşin'in üzerini örtüp, bileği aşağı doğru olduğu için yastıkla destek yapmıştım. Yer yatağına baktığımda, gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Hazar abimin bacağı, Baran abimin belinde. Bedirhan abinin başı Mustafa'nın sırtında, Mustafa yüz üstü yatıyordu. O hallerinin resmini çekmeden edememiştim. Telefonumu çıkarıp resimlerini çekip tekrar ince hırkamın cebine koymuştum telefonumu. Yavaşça yere, Mustafa'nın yanına çöktüm. Saçlarını sevip, başından öpmüştüm. Elinin altında duran silahı ve telefonu dikkatimi çekmişti. Telefonun bildirim ışığı yanıp sönüyordu. Dayanamayıp açtığımda ekrandaki resime içim gitmişti. Bir tarafımda Talha, bir tarafımda Mina başları göğsümde uyuyorduk. Uyuduğumuz zamanı hatırlamıştım. Talha'nın bize geldiği geceydi. Ne ara bütün bilgileri bu telefona aktardı şaşırmıştım. Aklıma gelen ile maile bakmıştım. İş ile alakalı olduğunu görüp okunmamış yapıp yanına koymuştum. Ayağa kalkıp arkamı dönmüş tam çıkıyordum ki, Hazar ağanın sesini duyduğumda olduğum yerde kaldım. Yavaşça arkamı döndüğümde Baran ağamın saçlarını severek uykusunda konuşuyordu. Gülerek odadan çıkmıştım. Avluya çıktığımda aklıma Kezban hanım gelince tekrar yavaşça yukarıya çıkmaya başlamıştım. Odaya girdiğimde bitmiş serum kolunda duruyordu. Serumu çıkarıp kenara koymuştum. Damar yolundaki iğneyi çıkarıp hepsini elime alıp odadan çıkıyordum ki;
"Niye iyi davranıyorsun bana"
"Sizinle bir alakası yok"
"O zaman neyle alakası var"
"Babamın kardeşisiniz, kocamın halası ve doktorum ama en önemlisi insanım ben Kezban hanım"
"Sen delisin"
"Yeni mi anladınız. Benim bütün duygularım ve tepkilerim haddinden fazla. Neyse benimle böyle uğraştığınıza göre ateşiniz düşmüş. Geçmiş olsun "
Kezban hanımın cevap vermesine fırsat vermeden odadan çıktım. Merdivenlerden inecekken aklıma gelen ile özlediğim şeyi yapmak istedim.....
.............................................
MUSTAFA HAMZA...
Sabah namazından sonra mescitten çıktığımızda Baran ve Bedirhan kendi odalarına giderken Hazar ve ben yine misafir odasına geçmiştik. Avşin'in üzerini örtüp Hazar ile yatmaya devam etmiştik. Hazar ile gözlerimizi Mina'nın aramıza girmesiyle açmıştık. Mina'm bir elini benim sakalıma, bir elini Hazar'ın sakalına koymuş seviyordu. Hazar ile sıkıca sarılmıştık kızıma. Odada Avşin'in 'günaydın paşam' demesiyle Talha'nın odada olup Avşin'in kucağına girdiğini anlamıştık. Avşin bileğine dikkat ederek Talha'nın saçlarını sevmesini izlerken, avludan gelen seslere yataktan kalkmıştık.
Avluya benim kucağımda kızım, Hazar'ın boynunda Talha ile çıkmıştık. Avşin gülerek peşimize geliyordu. Devran ve Dağhan karşı karşıya durmuş atışıyordular.
"Dağhan, devrem niye aldın yanına Meryemceyi"
"Deli misin divane misin devrem ben niye alayım gerçekten, Hem ağam bu gecede bana verecek bacımı"
"O zaman Mert aldı, lan niye alıyorsun"
"Ya süt abi ben niye alayım. Hem o ağırlaşmıştır o, kucağıma alamam belim ayrılır benim"
Ben sadece avlunun ortasındaki üçlüye gülerek bakıyordum. Eminim gece rahat edemediği için odamıza geçip yatmıştır. Ayşegül ve Songül kahvaltı masasını hazırlarken bütün konak sakinleri de avluya gelmişti. Devran, Dağhan ve Mert bana ters ters bakmaya başlamışlardı. Onları hiç umursamadan, yerimden kalkıp odaya geçmiştim. Odaya girdiğimde kan beynime sıçramıştı.
Yatak hiç bozulmamış, banyo kapısı dün gece benim bıraktığım gibi yarım açıktı. Hızla avluya çıkmıştım. Masaya oturmaya başlayan herkes bana bakıyordu. Gülcan'ın yanına yaklaşıp;
"Gülcan, Meryemce sabah hastaneye mi gitti"
"Yok bildiğim kadarıyla, sizin odanızda değil mi ki"
Ağızımı açıyordum ki sandalyesinden hızla kalkıp;
"Sabah namazında mı gidecek ağam, uyandığımda yoktu yanımda"
"Ne diyorsun Devran. Namazda niye demedin"
"Biriniz gelip aldınız sandım"
Birden sırtımı hızla masaya dönerek;
"BORAN!!!!!!!"
Boran soluksuz dışarıdan avluya girmişti. Ceketinin düğmesini ilikleyerek;
"Buyur ağam"
"Sabah Meryemce hanımı gördün mü"
"Ağam yok sabah kimse çıkmadı konağın hiç bir yerinden ama ağam ge-"
"Tamam çık dışarıya "
Elimin birini belime koyup, tek elimle sakalımı kaşırken, babam ve annem merdivenlerden iniyorlardı. Babam benim yüzümü görünce;
"Hayırdır ağam sabah sabah niye bağırdın Boran'a "
"Baba, Meryemce yok hiç bir yerde"
"Nasıl yok"
"Yok işte baba"
"Git bizim yatakta uyuyor, gece babası ve annesi ile yatmak istemiş"
Koşarak merdivenleri çıkarken, onu kaybetme korkusunun her daim beni yakacağını anlamıştım. Hızla odaya girdiğimde yatakta uyuyan Meryemceyi gördüğümde tuttuğum derin nefesi bırakmıştım. Kapının yanındaki dolaba omzumu yaslayıp, kollarımı göğsümde bağlayarak izlemeye başlamıştım. Meryemceyi izlerken karnının hafif kıpırdadığını hissettim. Kapıyı kilitleyip yatağa yanaştım. Meryemcenin ayak ucundan emekleyerek karnının üzerine geldim. Karnına iki öpücük bıraktığımda saçlarımda hissettiğim ellerle, kafamı kaldırdım. Meryemce elleri saçlarımda gülerek bana bakıyordu. Meryemceye biraz daha yaklaşarak dudaklarına hafif bir öpücük kondurduğumda, saçlarımdaki ellerini sakalıma getirerek sevmeye başladı. Ben ona bakarken;
"Bu virane hayatıma, güneş gibi doğdun be adam"
"Sende gül güzeli, sende kış günü içimi ısıtan kış güneşim, kadınım"
"Mustafa'm, asi'm daraldım üzerimden kalkar mısın?"
"Bak sen niye? beni aldattığın babama gidip sarılacaksın dimi"
"Olabilir babasını kıskanan ASİ, Azrail ağa"
"Benim ilk ve son aşık olduğum kadını kıskanmak hakkım değil mi? Bu arada niye burada uyudun"
"Benim son aşkım, ben annem ve babamla uyumak istedim. Ben..şey çocuk olmayı özledim"
"Son aşkım derken? hatun ilk aşkın kim"
"Kemal ateş hayatım, her kız çocuğu gibi ilk aşkım babam"
"Anladım. Hadi kalk kahvaltı edelim. Benim güzel karım ve her daim çocuk olan gonca beyaz gülüm"
Ayağa kalktığımda elimi meryemceye uzatmıştım. Karımı ayağa kalkarken izlemiştim. Uzun boyuna, sert duruşuna, çaktırmasa da hafif kaslı bedenine rağmen içinde sanki yaralı bir kız çocuğu vardı sanki. Meryemcenin çocukluğunu merak etmeye başlamıştım. Ben bunları düşünürken Meryemce birden belime sarılıp, başını kalbimin üzerine koydu. Karıma sıkıca sarılıp içime sokmak istemiştim. Meryemceyi kolumun altına alıp, kapının kilidini açtığımda;
"Ağam kapıyı niye kilitledin"
"Burası bizim odamız değil. Ayşegül de her zaman annemin odasından başlar toplamaya"
"Ah asim, düşünceli adamım"
Meryemcenin anlından öpüp kapıyı açmıştım ki, Ayşegül'le karşılaşmıştık. Meryemcenin elini tutup kulağına ' ben sana demiştim' dediğimde gülerek kafasını evet der gibi aşağı yukarı sallamıştı. Merdivenlere geldiğimizde elimi arkaya belime koyarak Meryemceyi yanıma biraz daha yanaştırıp yavaşça iniyorduk. Masaya yanaştığımızda Meryemce elini elimden kurtarıp yanıma gelmişti. Herkes kahvaltı ederken, yavaşça yerimize oturduğumuzda Hazar ağızındaki lokmayı hızla yutup;
"Hiç öyle bakma canım ağam, senin yani hamile hanımağamızı bekleseydik aç kalırdık aç. Bak bu benim üçüncü çayım. Hem senin, Baran'ın, Bedirhan'ın birbirimizin ailesinde evinde söz hakkımız olduğu için ama işte uzatma afiyet olsun"
Masada herkes gülmeye başladığında, bende hafif gülmüştüm. Kahvaltı devam ederken telefonum çalmaya başladığında, herkes bana bakmıştı. Telefonu meşgule aldım. Önümdeki çayımdan bir yudum alıp;
"Herkes beni dinlesin"
Herkes elindekileri bırakıp bana bakmaya başlamışlardı. Hafif yerimde doğrulup, derin bir nefes çektim. Aldığım nefes bana güç vermeyince, masanın altında meryemcenin dizindeki elini sıkı sıkı tutarak;
"Hamza ağam ölmeden Avşin'in sözünü Urfalı bir ağaya vermiş. Dün gece Mazhar ağalar gelmeden arayıp, bu gün için geleceğinin söyledi. Akşam için misafirimiz var hazırlığınızı ona göre yapın. Melek ve Periyi de çağırın"
Avşin kafasına bana çevirmiş bakarken hiç o tarafa doğru bakmıyordum. Masada bir ince bardak çatlama sesi gelince hepimiz Devran'a bakmıştık. Elindeki bardağı sıkarak kırmıştı. Hızla yerinden kalkarak;
"Size afiyet olsun"
Ağzımı açıyordum ki birden Dağhan'a bakarak;
"Devrem, o hanıma haber versin yengem en yakın zamanda görüşmek istiyorum. "
Ben Dağhan abime baktığımda, kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Ağzımı açıyordum ki Devran birden;
"Ağam, yakın zamanda bana da bir ağalık yaparsın inşallah"
Hepimiz Devran'a bakarken, arkasını bize dönmüş hızla yeri göğü inletir gibi yürüyordu. Meryemce ayağa kalkıyordu ki elini sıkı sıkı tuttum. Halamlar ve kızları masadaki olayı keyifle izliyorlardı. Masaya baktığımda herkes keyifsiz çaylarını içiyorlardı. Gözüm Talha'ya takılmıştı. Avşin'in kucağına sığınmış gibi saçlarını seviyordu. Meryemceye baktığımda hayır manasında kafasını sallıyordu. Talha hızla Avşin'in kucağından inip, Mina'nın elinden tutup odasına götürmüştü. Ben avluya bakarken Devran üzerini değiştirmiş yanımıza geldi. Ona baktığımda kaşları çatık;
"Ağam ben biraz geç geleceğim şirkete"
"Tamam Devran keyfine bak, ama bir kahve içelim otur "
Devran masaya tekrar oturduğunda, Dağhan abim ağa ile güvenilir mi gibi bir şey diyecekken, Devran;
"Ağam araştırdın mı ağayı"
"Evet araştırdım, ama sen haklısın çok güzel bir dostluğunuz var senin deyişinle ağa kızıyla. Sen daha iyi tanırsın ağa ile konuşur bakarız olmaz mı"
"Tamam haklısın. Doğru söylüyorsun ağa kızının oğlunu arada kabul edecek mi sonuçta artık Talha onunda oğlu. Talha ona aşkım anne diyor "
"Evet haklısın"
Devran sandalyesinde hafif bir şekilde oturmaya devam ederken, Avşin birden;
"Ağam bana müsaade eder misin odama gideyim"
"Ahu gözlüm bakma bana öyle dedemin sözü yerinde getirmek için hem ben senin mutlu olacağına inanıyorum."
" Tamam ağam haklısın, benim sizin dediklerinize boynum kıldan ince"
Ağzımı açmama fırsat vermeden Avşin hızla yerinden kalktı. Avşin yerinden kalkarken Devran'ın gözlerine öyle bir baktı ki beni perişan etmişti. Avşin giderken arkasından bakmaktan başka bir şey yapamamıştım. Herkes rutin işine gitmek için masadan kalkarken, Hazar, leylayı ve çocukları alıp çiftliğe gitmişti. Meryemceyi avluda bırakıp odaya geçmiştim. Ceketimi giyinirken sinirle odaya meryemce girdi. Parmağını bana sallayarak;
"Bana emanet bir kızı bu kadar üzemezsin Azrail ağa yeter, son ver şu isteme işine"
"Karışma bana deli doktor böylesi çok güzel olacak"
"Ne halin varsa gör ağam ama bu gece sakın yanıma gelme "
Meryemce hızla geldiği gibi odada çıktı. Ceketimi giyinip, konaktan çıktım.
..............................
DEVRAN...
Üzerime ceketimi giyinip aynadan kendime baktığımda, aklıma mavişim geldi. Masadan kalkarken bana olan bakışını gördüğümde en çetin operasyonda kurşunsuz kalmış gibi hissetim. Nefessiz kaldım. Öldüm sanki orada, Ah Hamza ağa ne olur şuan yaşasaydın ne olurdu. Sinirle kafamı sallayarak arkamı döndüğümde odamın kapısı hızla açıldı. Geleni gördüğümde tekrardan vurulmuş gibi hissetim. Ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleriyle Avşin tam karşımda duruyordu. Odanın ortasında sadece aramızda iki adımlık bir mesafede durup gözlerimin tam içine bakarak;
"Kaybetmişsin, en kıymetlini, en sevdiğini kaybetmişsin. Yaralısın anlıyorum seni, ama ben senden önceyi unuttum. Ben sevmek neymiş, yanmak neymiş sende anladım. Ben seninle ilk defa umudu, güveni hissetim. Sen benim yıllardır içinde olduğum yalnızlığıma doğan umut ışığım, huzur verenim oldun. Konuşsana taş mısın be adam . Ben seni sevdim be aşık oldum sana. Geç olmadan konuş yalvarırım, konuş o kadını alsan ne olacak hepten yakacaksın bende kendini de"
Avşin'den zorda olsa bir adım daha uzaklaşıp;
"Git ağa kız, odana git. Git ki daha fazla yıpranma, yaralanmayalım. Ben konuşursam olmaz "
Avşin gözünden yanaklarına düşen göz yaşlarını eliyle silerek, arkasını dönüp kapıya doğru yürüdü. Arkasından gidip sarılmamak için kendimi sıkmıştım. Gidiyordu sevdiğim kız, kendi ellerimle git demiştim. Biliyordum şimdi gel desem Hamza ağanın söz verdiği adam can isteyecekti Mustafa ağadan, yapamazdım. Avşin kapıyı açıp son kez bana bakarak;
"Ben seni sevene kadar bir duvarı sevseydim, şimdi çiçek açardı be gözün de huzur bulduğum"
Avşin arkasında kapıyı sertçe çeker çıkmıştı odadan. Hırsla bende peşinden odadan çıkmıştım. Avludan iniyordum ki Avşin'in odasından hıçkırık seslerinin geldiğini duymuştum. Odaya doğru bir adım atıyordum ki, vazgeçip merdivenlerden koşarak inip konaktan çıktım.
.....................................................
MUSTAFA HAMZA...
Şirketten biraz erken çıkıp konağa gelmiştim. Konağa gelmeden dedemin eski konağına uğrayıp, dedemin odasına hızla girmiştim. Dolaptan Avşin için hazırlanmış beyaz abiye tarzı elbiseyi alıp arabaya koymuştum. Konağa girdiğimde elbise elimde Avşin'in odasına sessizce girdim. Banyonun kapısı açıldığında arkamı dönmüştüm. Avşin kısılmış sesiyle;
"Üzerim giyinip ağam bakabilirsin",
Arkamı döndüğümde kıpkırmızı gözleriyle bana bakıyordu. Elimi kaldırıp sevecekken bir adım geriye gidip;
"Biraz dinleneceğim Ağam çıkabilir misin"
Avşin'i odasında bırakıp, odama gelmiştim. Odaya girdiğimde Meryemceyi ararken gözünde dinlendirici gözlük kütüphanede kitap okuyordu. Yanına giderken ilk defa ceketimi kravatımı çıkarıp yere atmıştım. Huzursuzdum ve huzur veren limanıma ihtiyacım vardı. Hemen dizinin önüne çöküp başımı dizine dayamıştım. Elindeki kitabı rafa koyup, saçlarımı sevmeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp;
"Hayatım, huzurum"
"Ne oldu nefesim"
"Avşin acı çekiyor, gözleri kıpkırmızı ilk defa böyle görüyorum. O adam öldüğünde bile bu kadar bitmiş görmedim onu. O zaman susmuştu."
"Seviyordu o adamı ama şimdi bizim kurda aşık oldu. Senin gibi aşık oldu. Sen o kadını seviyordun, öldüğünde çok üzüldün o da üzüldü ama benim öldüğümü duyduğunda ne hissetin. O da öyle, Devran'a güven duydu, huzur buldu aynı senin gibi. Hadi gel vazgeç "
"Ben gideyim de bir duşa gireyim"
"Tamam ağam tamam, git bakalım. İnatsın bu arada inatt"
Banyoya girdiğimde tam suyu açmıştım ki kapı açıldı. Meryemce eşyalarımı getirip koymuştu. Hızla suyun altına girdiğimde, su beni rahatlatmıştı. Üzerimi giyinip odaya girdiğimde, odadaki kanepe de Meryemcenin boynunda Avşin ağlıyordu. Avşin beni görünce hızla yerinden kalkıp, karşıma dikildi.
"Hani benim için can alırdın, haklısın benim canımı benden alıyorsun. Yapma verme beni o ağaya. Ben... ben bu konakta durmak istiyorum. Talha ile yaşamak sizinle, çocuklarınızla yaşlanmak istiyorum."
"Senin de ailen olsun, sen de gerçek anne ol, ailen olsun"
"İstemiyorum benim ailem sensin başkasını istemem. Benim çocuklarımda var "
"Devran'ı seviyorsun dimi"
Meryemce bir adım atmıştı ki
"Karışma meryemce, söyle hadi aşıksın dimi. Konuş gözüme baka baka de, seviyorum dee"
"Evet aşığım. Evet seviyorum. Evet ona zarar gelecek diye aklım çıkıyor ödüm kopuyor. Onun bana gülerek ağa kızı demesini seviyorum. Bazı geceler Talha ile uyurken gelip üzerimizi örtmesini seviyorum. Bir gün ya bir gün bu konaktan gidecek diye ölesiye korkuyorum. Mustafa ağa o mutlu olsun diye, sırf yanımda dursun diye her şeye razı oluyordum. Ya ben onun kalbindeki sevda yarasını bile seviyorum.
Avşin'i kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldım. Başını öperken;
"Avşin'im, çocukluğum, dedemin emaneti sakinleş, tamam anlıyorum seni. Hatırlıyor musun dedemin Civan dayım ile Seyhan halamı anlattığı geceyi. O gece dedem seni Meryemceye emanet etti ve senin sözünü verdiğini söyledi. Yapabilecek bir şeyim yok özür dilerim. Hadi git üzerini değiştir getirdiğimi giyin"
"Yok mu gerçekten yapabileceğin bir şey, yaa sen ağalar ağasısın. Tamam ağam tamam benden bu kadar çabuk kurtulmak isteyeceğin aklıma gelmemişti. Buna da tamam"
Avşin sinirle kollarımın arasından çıkarak kapıyı çarpıp çıkmıştı. Meryemce ye baktığımda ağlıyordu. Yanına gittiğimde kafasını sallayarak;
"Git yat, yaklaşma bana acı çekiyor benim kıymetlim"
Meryemce beni odada bırakıp, sertçe kapıyı çekip gitmişti. Kendimi Meryemcenin yattığı tarafa attım. Yastığına sarılarak kendimi uykuya teslim etmiştim.
......................
Gözlerimi saçlarımın sevilmesiyle açtım. Şakağıma konulan bir öpücükle arkamı döndüm. Yatakta biraz oturur vaziyette geldiğimde, Meryemcede yanımdan kalkmıştı. Üzerinde kot bahçıvan hamile elbisesiyle aynanın karşısına geçmişti. Başına uçuk mavi şalını yaparken;
"Kalkmıyor musun ağam"
"Kalkacağım ama sen üzerini değiştir "
"Niye ki"
"Güzel olmuşsun, ben şu karnındaki adamlara gıcık olmaya başladın"
Meryemce elini karnına koyarak;
"Ne yaptı sana küçük asiciklerim"
"Bana bir şey yapmadılar, analarına yaptılar. Anaları güzeldi iyice güzelleştirdiler"
"Aferin aslan parçalarıma oh sana da ceza. Hadi kalk kalk herkes geldi yemek yiyeceğiz"
"Tamam hatun çık ben geliyorum"
Meryemce odadan çıktığında hızla banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Tekrar odaya döndüğümde dolaptan Meryemcenin şalının rengindeki gömleğimi giymiştim. Avluya çıktığımda Boran öğlen istediğim gibi u şekilline getirmişti yine sedirleri. Yemek masasına geçtiğimizde hiç kimseden ses çıkmıyordu. Avluda sadece çatal kaşık sesleri duyuluyordu.
Yemek bittiğinde erkekler sedirlere oturmuştu. Babam ve amcam bizimkilere takılırken ben de gülerek onları izliyordum. Biraz zaman sonra Devran, Dağhan'ın yanına gelip oturmuştu. Meryemce mutfak tarafından elinde kocaman su bardağıyla yanıma oturmuştu. Yan gözlerle ona baktığımda gülüyordu. Herkes tamam olduğunda Baran'a göz kırptım. O da ayağa kalkıp Boran'ı çağırmaya gitmişti. Baran giderken Avşin'in odasının kapısı açıldı. Beyaz elbisesi, dantel gibi işlemeli babet ayakkabılarıyla çok güzel olmuştu. Avşin yavaş adımlarla gelip, Meryemcenin yanına oturmuştu. Boran geldiğinde Baran, Dağhan ve Devran'ın arasına oturtmuştu. Ayşegül çayları dağıtınca, Songül'ün yanına geçmişti onu. Arkamızda ayakta duruyorlardı.
Dağhan abim birden hafif bir öksürükle dikkati kendi üzerine çekmişti;
"Ağam sebebi ziyaretimiz belli. Bu adam iyi temiz bir delikanlı. Bizi de kendine aile bilmiş, büyük bilmiş. Bizde büyüklük yapmak düşer. Benden iyi bilirsiniz bu adam. Mustafa Hamza ağam uzun lafın kısası Allah'ın emri peygamber efendimizin kavliyle kızınız Ayşegül'ü oğlumuz Boran'a istiyoruz"
Arkamdaki Ayşegül öksürürken, hanımlar ona bakarak sessizce gülüyorlardı. Boran, Dağhan abimin ağızından çıkan kelimelere bakıyordu sanki. Onun haline hafifçe gülüp;
"Vallahi oğlan abisi, oğlunuzu senelerdir tanırım. İyi bir çocuktur. Sizden iyi kapımı bulacağım. Verdim gitti. Rabbim hayırlı etsin"
Ayşegül ağlamaklı gidip anneme sarılmıştı. Bizim hepimizin dikkatini Boran çekmişti. Şaşkınlıkla önce ayağa kalktı, sonra tekrar yerine oturup avluyu izledi. Kafasını kaşıyıp, hızla ayağa kalktı. Ben yüzüne bakıyordum. Boran birden elini karnının üzerinde birleştirip;
"Ağam hayırlı olsun, ben kapıya çıkayım"
Konakta herkes Boran'ın dediğine gülerken, ayağa kalkıp yanına gittim . Elimi omzuna atıp, sıktığımda yüzüme baktı. Gözüne baktığımda hızla elime eğiliyordu ki, elimi geriye çekip sarılmıştım. Ayrılırken;
"Hayırlı olsun Boran'ım Allah tamamına erdirsin inşallah"
"Amin ağam. Allah seni başımızdan eksik etmesin"
"Amin Boran . Allah razı olsun"
Zümrüt ve Başak mutfak tarafından bir tepsiyle gülerek yanımıza gelmişlerdi. Yüzükleri özel aldıkları nişan tepsisine koyup Avşin'in eline tutuşturdular. Yüzükleri babam kesmişti. Boran gülerek Ayşegül'e baktığında, Ayşegül ufak çocuk gibi yüzüğü onun gözüne doğru sallamıştı. Biz onların haline gülerken, telefonum çaldı. Arayana baktığımda zamanın geldiğini anlamıştım. Ayşegül ve Boran mutfak tarafına giderken, Avşin buruk bir gülümsemeyle arkalarından bakıyordu. Kafamı Devran'a çevirdiğimde gözü Avşin de öylece duruyordu. Ağızımı açıyordum ki Şule dün gecenin hırsını almak istercesine;
"Avşin, bak öyle arkalarından, o sevdiği adamı aldı. Ama sende annen ve benim kaderimi yaşayacaksın"
"Hiç olmazsa benim ki bekar, senin gibi kuma gitmeyeceğim"
"Nereden biliyorsun"
"Babam söz vermiş, Meryemceye emanet etmiş. Benim üzülmemi istemez. Ağam bana ceza vermiyor. Hamza ağasına verdiği sözü tutuyor"
Şule ağızını açıyordu ki, oturduğum yerden kalktım. Şule, iki halamın arasında ufalmaya çalışıyordu. Meryemce derin bir nefes aldığında, ona döndüm. Çatık kaşlarla bana bakarak;
"Avşin, hadi git kahve yap. Senin elinden bir kahve içelim, Misafirler gelene kadar"
"Tamam Daye'm "
Yerime otururken Meryemce, Leyla'yı da Mutfağa yollamıştı. Şule gülmeye başladığında, halamlarda gülüyordu. Meryemce yavaşça yerinden kalkıp, Şule'ye doğru yürümeye başladı. Tam karşısında durarak;
"Bana bak kendi acını kimseden çıkarma, hele Avşin'den asla duydun mu beni. Yoksa sonucuna katlanırsın."
Şule ayağa kalkacak gibi olduğunda, Kezban halam kolundan tutup yerine oturttu. Karşımdaki sedire babam ve annem oturmuştu. Amcam ve yengemde benim yanıma, babamın oturduğu yere oturmuştu. Dağhan abim Gülcan, yanında Nisa ve Mert hemen yanında, Devran ile yan yana oturuyorlardı. Tam babam ile göz göze gelmiştik ki Avşin elinde kahvelerle avluya girdi. Kahveleri dağıtmış yanımıza oturmuştu. Dağhan abim eline kahve fincanını aldığın da , bende almıştım. Dağhan abim hafif bir öksürükle;
"Ağam bu akşam baya kafanı şişirdim farkındayım. Bizim sebebi ziyaretimiz belli, uzatmanın hem sana hem de bize zararı büyük. Dünkü sinir krizi ve bu günkü şirketin cam olan toplantı masasının kırılmasından sonra Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Avşin Alibeyoğlu'nu, oğlumuz Devran Kurt'a istiyoruz"
"Bende dedemin gecenin bir yarısında Meryemceye emanet ettiği, onları evlendir kızım dediği ve söz verdiği için. Bu günkü İtirafından sonra oğlunuzun ve kızımızın gerçekten çok sevdiğini anladım. İstemese de bir Urfa ağası olan Devran Kurt'a verdim gitti. Rabbim mutlu huzurlu etsin. Talha'ya badime aşkım annesini verdim gitti."
Devran olduğu yerde şaşkınca bize bakıyordu. Avşin Meryemceye sıkı sıkı sarılmış öylece duruyordu. Hepimiz ayağa kalktığımızda Devran hala bize bakıyordu. Avşin hızla gelip boynuma sarıldığında, bende sıkı sıkı sarılıp kulağına;
"Senin canını almadım, sana canını umudunu verdim. Avşin çok mutlu ol. Dedem Meryemceye emanet ederken sizi evlendirmesini istemişti. "
"Sen çocukluğumdan beri tek dostum oldun. Seni çok seviyorum. Mustafa babamdan sonra babam oldun. Hiç değişme olur mu"
Avşin'in başını öpüp kendimden uzaklaştırmıştım. Avşin babam ve amcama sarılırken, şule ile göz göze gelmiştik. Ağzını açıyordu ki sakın manasında kafamı sallamıştım. Kafamı Devran'a çevirdiğimde hala olduğu yerde duruyordu. Dağhan elini Devran'ın omzuna koyduğunda yüzünü ona çevirip, hafif gülmüştü. Dağhan karşılık verdiğinde, yavaşça yerinden kalkıp, Meryemcenin yanına geldi. Meryemce oturduğu yerde ona bakarken, kolundan tutup ayağa kaldırmıştı. Devran Meyremcenin yüzünü ellerinin arasına alıp;
"Sen delisin, sen meleğimsin. Dün gece onun için bir şey demedin evleneceğim diye "
"Evet onun için bir şey demedim."
Dağhan abim yanlarına gittiğinde, Devran ona dönerek;
"Ulan devrem sen onun için dün yok ben bir kız istesem, yok hayatına karışsam bir şey der misin. Siz kemal ateşin çocukları iyi ki hayatımdasınız. Mert gel sende "
Avlunun ortasında dört kardeşin birbirine sarılmasına hepimiz mutlulukla bakıyorduk. Bedirhan cebinden yüzükleri çıkardığında, babam Devran'ı amcam da Avşin'i ortaya çekmişti. Babam yüzükleri ikisinin parmağına taktığında hepimiz onu izliyorduk. Kurdeleyi kesmeden;
"Allah sizi daima mutlu huzurlu etsin. Dağhan oğlum ve Gül kızımın düğünü gibi bir düğünü siz ikinize en yakın zamanda düzenleyeceğim. Avşin'im benim en kıymetli en masum bacım. Mustafa'mdan ayırmadığım güzel kızım hep yüzün gülsün"
Avşin ağlarken, babamın yanına amcam geçmişti. Amcam, Avşin'in anlını öpüp;
"Mirza abim gibi sana sevgimi, duygularımı göstermesem de ilk babamın kucağında bu konağa geldiğinde içimi anlamsız huzur kaplamıştı. Senin adını ben bulmuştum, annen başkası diye seni sevmiyor gibi göründüm. Neyse benim boncuk gözlü kızım, hep mutlu isimin anlamı gibi Devran oğlumun kalbinde yeşeren su ol. Hep gül güzel ufak bacım"
Avşin ağlarken, Devran'ın elinin iki defa kalkıp inmesinden sarılmak istediği her halinden belliydi. Onun halini yanımdaki bütün erkekler anlayınca bizim aramızda bir ufak kahkaha kopmuştu. Devran bize kaşları çatık bakınca Dağhan abim;
"Devrem sen nasıl öyle bakarsın. O senin kayın baban zamanında benim az canımı okumadı sıra sende"
Herkes Dağhan abimin dediğine gülerken, Meryemce bize çatık kaşlarla bakınca, ben hariç herkes susmuştu. Ben de meryemce gibi onun gözlerine baktığımda, kafasını eğmişti. Dağhan abim birden omzuma hafif vurup;
"Sen Meryemcenin başını eğdirdin, helal olsun sana"
"Abim ben onun kocasıyım. Allah şükür her şeyden önce eşi olarak saygısı var. Sizz bacınız olarak korkmadınız ama sustunuz. Ben bakınca o da saygısından karım olarak başını eğdi"
"Aman bana bak oğlum o benim bacım"
"Allah Allah abi bir şey mi dedim"
Dağhan abim ve bir birimize bakarken, babam ve amcam yerine oturmuştu. Devran bize bakarak;
"E bu kurdeleyi kim kesecek"
Ben babama bakarken, babam gülerek gözleriyle sen demişti. Meryemceyi yanıma alıp tam karşılarına geçmiştim. Devran ilk önce bakışlarını bana sonra Meryemceye çevirdi. Ağzını açmasına izin vermeden Meryemce konuşmaya başladı.
"Süt kardeşim mutlu ol, Allah utandırmasın."
Makası elime aldığımda, Meryemce bir adım geriye gidiyordu ki hemen hafifçe kolunu tutup yanımda tuttum. Makası ikimiz bir tutup kurdeleyi kesmiştik. Avşin, aşık olduğunu söylediği adamın gözlerine bakmazken, Devran dik dik ona bakıyordu. Konağın kapısı açıldığında Hazar gülerek yanındaki adamı eliyle içeriye buyur etmişti. Meryemce adamı görünce;
"Devran, Avşin hadi gidin abdest alın gelin "
Avşin ve Devran boş boş Meryemceye bakarken, Dağhan abim Devranın yanına gidip odasına doğru itmişti. Gülcan da Avşin'i götürüyordu. Onların haline hepimiz gülmüştük. İmam yerini aldığında babam ve amcam Devran ve Avşin'in şahidi olacağı için yerine geçerken, annem ve yengem oturdukları yerde ağlıyordu. Annem ve yengemin yanına gittiğimde, hafif gülerek kafamı salladım. Arkamı dönüyordum ki Meryemce hafif arkamda durarak serçe parmağımı tutup kulağıma yaklaştı. Azcık ona doğru döndüğümde burnu yanağıma değiyordu. Derin bir nefes çektiğimde;
"Sen asıl benim kahramanımsın. Sen bana daha çok yardımcı oluyorsun artık her şeyi sana anlatacağım babaları"
"Babaları derken"
"Devran biz konuşmadığımız zaman demişti. Biz derdimizi sana söyleyeceğiz, sende anne gibi Mustafa'ya söyleyeceksin. O da babamız gibi halledecek. Saklama bir şey demişti."
"Doğru demiş adam. Bu konuyu kapatalım artık, sen daha saklamazsın inanıyorum ben sana. Birde Meryemce gerçekten uzaklaş benden."
"Niye yaa özledim yanında durmayı"
"Dün gece babamın yanına gideceğine arayıp, yanına çağırsaydın"
"Ben dün gece senin yanına geldim, öptüm seni, saçlarını sevdim"
"Sen var ya, neyse git hanım ağam git yanıyorum sıcak oldu burası"
Meryemce gülerek yanımdan uzaklaştığında, haline gülmüştüm. Ne kadar zaman geçse de, karnında benim parçalarımda olsa hep utanacaktı bu bir gerçekti.
Avşin ve Devran da geldiğinde imam başlamıştı duasına. Hepimiz avlunun ortasında ki nikahı izlerken, Boran yanıma gelmişti. Herkesi avluda bırakıp, çalışma odasına girmişti. Boran yüzüme baktığında;
"Konuş Boran'ım"
"Ağam, şüphelerin doğru Kamil abi Mazhar ağanın amcasına gidip geliyor. Birde ağam şey"
"Ney Boran"
"Helin hanım, Varlıoğluyla olan konuşmasını duydum. Meryemce ab- yani hanımımla ilgili bir şeyler anlatıyordu. "
"Şaşırmadım. Boran, Kamil'i takibe almaya devam, son-"
Cümlemi odaya giren Meryemce kesmişti. Sakince masamın önündeki koltuğa oturup;
"Ağam, imam gidiyormuş babam gelsin dedi"
"Tamam sevgilim geliyorum, duydun mu Beni Boran"
"Tamam ağam"
Meryemcenin elini tutup, odadan beraber çıkmıştık. Meryemcenin yanağını öptükten sonra hafif kulağına yaklaşıp;
"Eşkıya karım benim, ne duydun"
" Ben bazıları gibi kapı dinlemem. Bir şey duymadım, duymam ve bilmem gereken bir şey varsa zaten ağa kocam bana söyler"
"Sen çok fenasın. Bazen gerçekten gizli bir asker, ajan gibi hissediyorum seni"
"Hadi kocam hadi"
Avluya geldiğimde Boran imamı alıp, konaktan çıkmıştı. Leyla elinde şerbetlerle gelince, Avşin birden gülerek yüzüme bakmıştı. Devran Avşin ve Meryemcenin arasından oturuyordu. Herkes şerbetini içerken, halamlar ve kızlar hırsla yerlerinden kalkıp, odalarına gitmişlerdi. Avluda hepimiz hafif bir sohbet içinde kendi arasında konuşurken, Talha birden koşarak avluya gelmişti. Biz ona bakarken, bütün yeğenlerim ona bakarak gülüyordu. Peri de arkalarından elindeki Seyhan'ı benim kucağıma bırakıp, elimdeki şerbeti almıştı. Talha, Devran'ın yanında oturan Meryemcenin kucağına çıkmak isteyince, Devran azcık yana kayıp oturduğu yere, Talha'yı çıkardı. Meryemcenin yanağını öperken, daha fazla dayanamadan;
"Talha badim niye öpüyorsun melek anneni"
"Ağa babam, melek annem babam ile konuşmuş şimdi Aşkım annem gerçek annem olmuş"
Talha'nın mutluluğuna hepimiz gülerken, Avşin kollarını açmış Talha'yı yanına çağırmıştı. Mina benim kucağımdaki Seyhan'ı görünce annesinin dizine başını koymuştu. Onun haline bakıp, canım sıkılmıştı. Kıskanmıştı benim güzel kızım. Seyhan'ı verecektim ki Meryemce sakın der gibi kafasını salladığında, iyice göğsüme yatırmıştım. Mina'm bizi izlerken, göz kırpmıştım. Bana gülünce bende ona gülmüştüm. Talha, Avşin'in kucağından inip, Mina'nın elinden tuttu. Koşarak Mina'm merdivenleri çıkarken, birden baba diye bağırınca ona bakmıştı. Elini dudaklarına koyup öpmüştü. Ben ona gülerken, avcunun içini üflediğinde bende yakalamış gibi yapıp avcumun içini öptüm. Meryemce ile göz göze geldiğimizde, hafif öksürükle;
"Meryemce hanım, hanım ağam artık kendini düşünürsün dimi? bak emaneti de yerine teslim ettin Gülcan gibi"
"Yok Mustafa Hamza ağam, Leylam var daha"
"O kolay Hanım ağam"
"Nasıl ağam "
"Boran imamı geri çağır, Hazar ve Leyla'ya nikah kıyacağım"
Avluda herkes gülmeye başlarken, Hazar ve Leyla bir anda ayağa kalkıp, aynı anda;
"Tövbe de ağam yaa"
Hazar ve Leyla'nın haline herkes gülerken, Bedirhan birden ayağa kalktı. Bedirhan, Başağın elini tutup, Meryemcenin yanına gitti. Başak, Meryemcenin yanına yere oturacakken, Meryemce izin vermemiş kendi ayağa kalkmıştı. Bedirhan hafif bir öksürükle sesini kontrol edip;
"Meryemce, bacım sen Mardin'e geldikten sonra benim hayatımı değiştirdin kızım. Sen gelmeseydin ben hala tek başına kardeşlerinin çocuklarını seven bir ağa olarak hayatıma devam edecektim. Sen gelmeseydin hayatımı huzurumu bulamayacaktım. En önemlisi senin gibi mert deli bir kız kardeşe sahip olamayacaktım. İyi ki geldin kızım"
Meryemce ağızını açıyordu ki, Baran ayağa kalkıp yanına gitti. Meryemce Baran'a bakınca;
"Bakma bana öyle deli doktor, Bedirhan gibi düşünüyorum sen gelmeden önce biz aslında Mustafa ile ağa ve ona saygı duyan amcasının oğluydum. Sen geldin benim çocukluğumu, senin demenle Mahşerin dört atlısını yeniden tamamladın. İyi geldin Mardine deli doktor. İyi ki bize benim düğünümde kafa tuttun kız"
Meryemce dolu gözlerle bana bakarken, önümdeki kahvemden içiyordum. Gözlerime bakıp lütfen der gibi ezilince ağızımı açıyordum ki önüne Devran ve Avşin geçti. Devran Meryemcenin elini tutup;
"İyikim meleğim, sen benim öncemde sonramda olacaksın her zaman. Bana hiç bir zaman tek çocuk gibi hissettirmedin kendimi. Sen hep vardın, elini omzuma koyup ben daha ölmedim dediğin. Sen benim her şeyimsin kızım. Dert ortağım, dostum. Sana herkes iyi geldin diyor ama bence sen iyi ki ağamla evlendin vallahi senin kahrını kimse çekmezdi"
"Devrannnn"
"Efendim meleğim"
"Yok bir şey"
Devran, Avşin'e eliyle buyur yapıp, yerlerine geçmişti. Babam Avşin'e yanını gösterince, ister istemez gülmüştüm. Dağhan abim, Meryemcenin yanına geçip kolun altına almıştı. Ben onlara bakarken, Mert birden;
"Abla!!"
"Söyle adamım"
"Biliyor musun iyiki beni her ay zorla o yetim haneye gönderdiniz leyla ile"
"Tamam yaa, Mustafa Hamza ağam sustur şunları yalvarırım"
"Ben ne yapayım Meryemce hanım haklılar. Bak sen gelmeseydin, benim dünyaya değişmeyeceğim, nazına, ağlamasına kıyamadığım kızım olmayacaktı. Hiç kimse bilmez, tabi Bedirhan, Hazar ve Baran sadece biliyor. Ben hep kızım olsun isterdim. Adını Mina dila koymak isterdim. Nasıl bir dua etmişsem bana gonca gül verdi hem de tamda bana benzeyen bir kız. Sen iyi ki kızımı bana getirdin. Sen buradaki herkesin hayatına bir şekilde dokundun ve Hala dokunmaya devam ediyorsun. Hani bir söz var ya erkekler için söylüyorlar ben senin için söylüyorum. Ölsem gitsem sen herkese yetersin hanım ağam"
Meryemce gözlerime bakarken, Devran ayağa kalkıp dikkati kendi üzerine çekti. Hepimiz ona baktığımızda, önce Avşin'e sonra bana bakarak;
"Mustafa ağam müsaade var mı Avşin ile biraz konuşmak istiyorum."
"Müsaade senin ama dışarıya çıkamazsınız. Dağhan abim söylesin nereye gideceğinizi, nede olsa Hamza ağam yok ki yol göstersin size"
Dağhan abim, damı gözleriyle gösterdiğinde, babam ve amcamı öksürük tutmuştu. Devran ve Avşin dama çıkarken, Babam ile göz göze geldiğimizde;
"Beyler ne oldu zamanında Baran'a ve bana gülüyordunuz. Bizim kardeşimiz eşleriyle bir yere gittiklerinde sinirlendiğimizde. Hadi buyurun küçük bacınızı elin oğlu geldi aldı, birde sizin ki daha kötü tam gözünüzün önünde adam"
"Mustafa düğüne kadar Gül kızım gibi olacak"
"Aksi düşünülemez baba merak etme konuşsunlar, Dağhan abim gibi Allah razı olsun Devran da merak etme baba"
"Biliyoruz Mustafa'm "
Amcam ve babama güldüğümde, Meryemce birden ;
"Ağam çaylarınızı içtiyseniz şu hastane olayını konuşalım."
"Evet haklısın Meryemce hanım"
Annem ve yengem iş konuşulacağını anlayınca, Çiçek hanım ve bütün hanımları alıp mutfak tarafındaki avluya geçmişlerdi. Avluda babam, amcam , Ünal amcam ve biz bütün erkekler tam karşımızda oturan Meryemce ve Leylaya bakıyorduk. Meryemce birden ;
"Şimdi size anlatacaklarımı iyi dinleyin. Mustafa ağam azcık biliyor. Bildiğim kadarıyla hepiniz hastaneye ortaksınız. Anlatacaklarım hastane ile ilgili, şimdi bu Süreyya hastaneyi ve açacağınız klinikleri ve yeni hastaneyi yurt dışında çok önemli özel bir sağlık kuruluşuna kayıt ettirmiş. Kuruluş öyle basite alabileceğiniz bir kuruluş değil. Şuan hastanede yanlış bir tedavi, veya işini ve görevini kötü amaçla kullanan bir doktor olursa sizi hastane konusunda çökelte bilir. Bunun başında lanet bir başkan var. Bu başkanın, başta Ankara olmak üzere Türkiye'de sayısız hastanesi ve klinikleri var. Yurt dışındakileri söylemiyorum bile. Bu kurulda sadece dört tane hastane kayıtlı, beşinci sizin ki demek ki. Başkanın sadece en büyük hastanesi kayıtlı. Bu başkanın kendi hastanesi ve klinikleri sıkı bir hastane olduğu için, bırak Türkiye'yi yurt dışındaki doktorların bile gözü o hastanelerde. Süreyya sizin hastanenizde çalışıyor diye nasıl yaptıysa kayıt ettirmiş işte. Bu kurul anlamazsınız sizi denetler ve hiç anlamadan size güzel bir ceza keser. Ben bu kurulda eğitmenlik ve gözetmenlik yapıyorum. Eğitmenliği şöyle yapıyorum, seminerlere gidiyorum, Branşımı anlatıyorum geçen on günlüğüne gittiğim gibi. Ama gözetmenlik berbat bir görev. Uzun lafın kısası yurt dışı ayağınız var artık, yanlış yapmamaya çalışın ve artık baş hekiminize karışamayacaksınız. Kurul atayacak puanınıza göre. Size bir şey diyeyim siz sahipleri olarak yanlış ve hata yapmamaya çalışın, Süreyya zaten akıllı kendi kuyusunu kazmış. Biz yani Ateş lojistik olarak zaten bu başkanın işlerini biz yapıyoruz. Asıl konuyu söyleyeyim. Bu kurula bağlı olan üç hastane sahipleri, sizi kendi bünyesine almak isteyecek, kesinlikle kabul edilmeyecek. Mustafa ağam eğer bu denetim yüksek puan alırsanız. Hastane bünyesine yüklü miktar ödenek sağlayacak kurul"
Hepimiz iş kadını meryemcenin ciddiyetine bayılmıştık. Anlattıkları, söyledikleri hepimizi rahatlatmıştı. Yurt dışına açılmak gerçekten çok güzel olmuştu fakat zorluğu baya yüksekti. Hazar birden;
"Her şey tamam da Hanım ağam, bir şeyi merak ettim"
"Buyur abi"
"Gözetmenlik nasıl oluyor"
"Nasıl mı? Ben ve dört tane arkadaş daha var gözetmen olarak, Ben gittiğim hastaneler de doktorları takip ederim. Seminerlerde anlatmalarına bakarım. Sonra her doktor için eğitim sonucu başkana rapor yazarım teker teker, sonra kimi terfi alır kimi sürülür. En kötüsü kimi meslekten men edilir. Naci hocanın beni buraya çağırma sebebi buydu. Süreyya nasıl geldiyse olaylar biraz karıştı kurulda. "
"Senden korkuyorum Meryemce kızım "
"Yok korkma abi, evlendikten sonra kurulun mesajlarına onay vermiyordum. Gitmeyecektim ama ağam o sabah onay mesajı verince mecbur oldum gitmeye. Geçen sene bir aylık yurt dışı görevindeydim Mina perişan olmuştu. "
Babam ve amcam gururla meryemceyi izlerken, baran birden;
"Bende şeyi merak ettim, bu başkanı hiç gördün mü"
"Evet gördüm, 42 yaşında sert bir adam. Soru soramazsın , ağızını açıyorsa bilin ki bağırmak veya laf sokmak içindir, zor bir adamdır. Bu kurulda bir tek kadın Süreyya varmış, İki defa uyarı alınca, Süreyya bakmış bu adam bir raporla meslekten attırıyor. Ben 29 yaşındaydım, beni bu kurula kayıt ettirdi. Kadının amaç başka tabi, o sene 6 ay eğitimdeymişim meğer o zaman son altı ayı da Amerika da geçirdim. baya uzun hikaye abi yani baran abi. Bir kere de Mert gördü adamı. Adam kısa ve öz psikopat"
Hepimiz Meryemceyi izlerken, Mert gülerek ;
"Abla kaç tane rapor yazdın"
"20 tane yazdım Mert, Beş doktor işini baya ilerletmiş, ama on beşi yüzde doksan sürülecek"
"Abla adresini vermedin dimi"
"Manyak mıyım, bankaya yatsın ücretler. Neyse Mert sus."
.........................................
Saat ilerlemiş sohbet devam ederken, Bedirhan ve Baran müsaade alıp konaklarına gitmişti. Konakta biz bize kaldığımızda Serdar ve Kadir bir kaç günlük kayınvalidelerine gitmek istediklerini söylediğinde, tamam dediğimde sevinmişlerdi. İşe oradan gidip geleceklerdi. Kadir ve Serdar hazırlanmak için odalarına çekilmişti. Biraz daha oturmuştuk ki, Dağhan abim ve Mert sabah bir haftalık Kapadokya'ya gideceklerini söylediklerinde, Meryemce azcık üzülse de gülerek tamam demişti.
Dağhan abim ve Mert bizim yanımızda biraz daha oturmuşlardı. Onlarda hazırlanacaklarını söyleyip yanımızdan ayrıldı. Avluda babam, annem, Hazar, Leyla, Meryemce ve ben oturuyorduk. Babam hafif öksürür gibi yapıp;
"Mustafa oğlum, Ünal yarın çiftliğe geçiyor, amcan ve beni de davet etti. Eski günleri yad edelim diye. Bir gece kalacağız oğlum"
"Tamam baba korumaları almayı unutmayın "
"Mustafa Hamza, oğlum biz annenle Talha ve Mina'yı yanımıza almak istiyoruz. Biliyorsun çiftliğin duvarları çok yüksek yanımızda rahat oynarlar. sıkıldı çocuklar"
"Tamam baba alın ama annem yorulursa, gece kaç olursa olsun arayın gelip kendim alırım. Birde baba Devran sorun, bizim bırakmış gibi görünse de babası o"
Babam kafasını sallıyordu ki, Meryemce;
"Gerek yok ben izin verdim ağam. Baba ama gerçekten yorulursa Mihriban sultanım arayın gelip alalım"
"Tamam deli doktorum, hadi hanım odamıza çekilelim. Size hayırlı geceler evlatlarım."
Babam giderken, Leyla garip bir şekilde arkasından bakıyordu. Meryemce birden koluna hafif vurup;
"Hayırdır"
"Vay be benim babam bir kere evladım demedi bana Meryemce"
"Mirza ağam öyledir hemen sahiplenir"
Leyla ağızını açıyordu ki, Hazar birden ayağa kalkıp ceketini üzerine giyinmişti. Leyla birden;
"Bay gıcık ağa, neye sinirlendin"
"Ben mi? yok sinirlenmedim kıvırcık"
"Bana kıvırcık deme "
"Sende gıcık ağa deme"
"Tamam demem Hazar ağam"
"Avukat iyi misin"
"Bilmiyorum ki Hazar ağa"
Meryemce ve ben karşımızda oturan, Hazar ve Leyla'yı izliyorduk. Onlar sohbet ederken, Meryemce yavaşça yerinden kalkıp yanıma gelip başını omzuma koymuştu. Kafamı azcık eğip anlından öpmüştüm. Aklıma gelenle;
"Hazar'ım sen konağına gidecektin"
"Evet ya ağam ya, Annem gelecekte Meryemce bir konağa ayar vermem lazım"
"Anladım abim"
"Şey meryemce senden bir şey isteyeceğim. Kendi de isterse konağımda, bu akşam Leyla hanımı ağırlamak istiyorum"
Meryemce, Leyla'ya bakıp ağızını açıyordu ki, Leyla sedirdeki hırkasını eline alıp;
"Bakalım bizim gıcık ağa, kendi konağında aslan mı, kaplan mı oluyor"
"Yok merinos, benim lakabım aslan veya kaplan değil. Ölüm hazar, hadi buyur merinos hanım"
Hazar ve Leyla konaktan çıktıklarında, Meryemce ile kalktığımız yere tekrar oturmuştuk. Meryemce başını omzuma yaslayınca, başını öpüp yaslandığı kolumu kaldırıp altına almıştım. Sıkıca sarılıp kokusunu içime çekerken;
"Ağam sana bir şey söylemem lazım, görünce duyunca şaşırıp sinirlenmeni istemiyorum"
"Oho ne ala iyi ki saklama dedik hanım ağam"
"Tamam sustum Kocam"
"Söyle gönlüm söyle, susma"
"Bak ben bu kuruldan, üç ayrı maaş alıyorum ve bu maaşlar çok yüklü paralar. Adresimi bilemedikleri için, bankaya yatacak. Ben beş senedir kendi doktor maaşım ve şirkete ki paramdan ayrı bu kuruldan gelen paraya dokunmuyorum fazla. Leyla'nın, Mert'in, Dağhan'ın, Devran'ın Talha'dan ayrı olacak çocuklarını geleceğini kuracak hesapları var. Şimdi müsaade edersen yeğenlerin yani yeğenlerimizin eğitimine saklamak istiyorum"
"Hangisine "
"Ne hangisine aşkım"
"Emrah, Sinan, gül
"Mustafa'm Seyhan için bile, çok yüksek bu para diyorum. Bak tekrar diyorum zaten bu kuruldan benim hesabıma her ay maaşım yatıyor. O maaşın yüzde sekseni ihtiyaç sahiplerine gidiyor daha fazla konuşturma beni bu eğitim ve gözetmenlik maaşı çok yüksek. Mustafa sen izin ver kimse bilmesin lütfen "
"Tamam Meryemce tamam kimse bilmeyecek"
"Mustafa'm Baran, Bedirhan ve Hazar ağamın çocuklarına da bırakayım mı? Ben "
"Anladım sen gerçekten parayı sevmiyorsun "
"Gerçekten sevmiyorum. Annem gibi olmak istiyorum bazen, sen işe giderken harçlık ver bana istiyorum. "
"Gerçekten mi"
"İnan ki, Mesela seninle beraber pazara gidelim, alış veriş yapalım istiyorum. Mustafa biliyor musun maddi ve manevi çok güçlüyüm aşırı ama sevmiyorum ben. Onun için artık konuşmak istemiyorum. Boş ver ağam."
"Anladım benim marabam, köylü al yazmalı sevgilim yârim"
"Mustafa'm sen benim ruhumsun"
"Meryemce aşksın sen, bu gece seni istiyorum."
"Ağam yavaş yaaa"
"Hadi gel odamıza gidelim, ama önce damdaki kedileri indirmem lazım"
"Hayır bırak, nikah kıydık içlerini döksünler konuşsunlar rahatça"
"Ah o nikah başka bir şey için kıyıldı bilsen"
"Söyle diyeceğim ama sen zamanı gelince anlatırsın bilirim"
"Hadi akılı zeki, deli hatunum. Senin dediğin gibi zamanı gelince anlatırım"
"Hadi ağam benim ve oğullarının uykusu geldi"
Meryemce gözlerini ovuşturmaya başladığında daha fazla dayanamadım. Ayağa kalkıp elimle kalkmasına yardımcı olmuştum. Meryemce ayağa kalktığında hemen kucağıma aldım. Başını boynuma koyunca, çenesine bir öpücük kondurdum. Gözleri kapalı gülümseyince, yavaş yavaş odamıza doğru yürümeye başladım. Odamıza girdiğimizde kucağımda kısacık mesafede uyuyan karımı yavaşça yatağa yatırmıştım. Başındaki şalı çıkardığımda, çocuk gibi mırıldanıp;
"İyi ki varsın kocam"
"Ne mükemmel şey seni sevmek Gül güzeli"
.............................................
DEVRAN...
Dama çıktığımızda, Avşin arkası bana dönüktü. Avşin damdan koskoca Mardin'i izlerken, yavaşça arkasından yaklaşarak, omzuna elimi koydum. İlk önce irkilse de, Sonra siyah upuzun saçlarını savurarak bana döndüğünde bende bir adım geriye gitmiştim. Gözümü kapatıp derin bir nefes çektiğimde yoğun lavanta kokusu mest etmişti beni. Gözlerimi açtığımda içinde boğulmak istediğim maviler içine çekmişti beni. Tekrar bir adım yaklaşarak, gözlerimi gözlerine diktim. Derin bir nefes alıp;
"Özür dilerim ağa kızı"
"Niye özür diliyorsun. Bu gün konuşmadığın için mi? Evet geç kaldın"
" Ağa kızı, Avşin "
"Efendim Devran bey"
"Ben... ben bugüne kadar boşuna yaşamışım, boşuna ağlamışım. boşuna gülmüşüm. Boşuna kederlenmişim. Benim her şeyim kaderim de , kederim de, özlemim de senmişsin. Fark etmemişim. Ben Devran kurt sana kör kütük aşık olmuşum da fark etmemişim mavişim be"
"Devran, sen?"
" Ez te pir hezdikim, şahiya dilemin"
"Sen o gecey-"
"Evet, ben o geceyi noktasına kadar hatırlıyorum."
"Sen nasıl bir adamsın. Ben sana daha ne diyeyim be adam, bende seni seviyorum Umudum. düşeşim "
"Mucizemsin, taşlaşmış kalbimi yeniden canlandıran can suyum benim. Geleceğim masal perim"
Avşin son dediklerimle gözleri dolu dolu olunca aramızdaki az olan mesafeyi hızla kapatarak kollarımın arasına aldım. Hemen başını göğsüme koyunca sanki her zaman yeri orasıydı ama uzun zamandır yokmuş gibi hissettim. Bu kadar zamandır gizli gizli içime çektiğim kokuyu sonunda bile isteye çekiyordum içime. Avşin kollarımın arasındayken, yavaş yavaş damdaki kare şeklindeki sedire oturdum. Sırtımı sedire dayadığımda, Avşin de yanıma oturmuştu. Tekrar kollarımın arasına çekip, saçlarının üzerine dudaklarımı dayayıp, kokusunu içime çektim. Gözlerim kapalı ne kadar orada öyle durduk hiç bir fikrim yoktu. Avşin yerinde azcık kıpırdanınca;
"Ne oldu umman gözlüm"
"Sen meleği çok sevdin mi"
"Sevdim ama sadece sevdim. Onu 6 sene boyunca unutamadım. Buraya geldim, nasıl yaptın bilmiyorum önce oğlumun sonra benim kalbime taht kurdun. Meleği hiç bir zaman unutmayacağım. Çünkü o bana oğlumu hediye etti. Sen ölüp gitsem kalbim kurup yok olana kadar orada kalacaksın. Mahşer gününde yanımda olmanı isteyeceğim. Avşin nasıl yaptın, "gerçekten bilmiyorum ama iyi ki yaptın, iyi ki aşık ettin kendine"
"Sen nasıl bir adamsın. İçini dökerken bile bana özel olduğumu hissettiriyorsun"
"Çünkü sen özelsin saçının karasına yandığım, çünkü sen nadir bulunan hayalet orkidesin çünkü"
"Ben kalbimi en güzel sende hissettim."
"Benim de o gözlerine eşlik eden gülüşünü gördükten sonra aşık olmaktan başka çarem yoktu."
"Sen, sen artık tek sığındığım adamsın"
"Hep yanında olacağım. Seni her şeyden ve herkesten koruyacağım"
Avşin kafasını kaldırıp gözlerime baktığında, göğsümdeki dün Şule'nin kestiği elini alıp dudaklarıma bastırdım. Gözlerini kapatıp biraz öyle durunca, elini dudaklarımdan çekip bileğini öptüm. Biraz yaklaştığımda tuzlu deniz kokusunu almıştım sanki. Gözlerimi kapatıp anlından öpmüştüm. Gözlerini açtığında;
"Hadi ağam damı basmadan odalarımıza gidelim umman gözlü yârim"
Avşin konuşmadan sadece başını sallamıştı. Ayağa kalkıp bir adım yüksek olan sedirden aşağı inip beni beklemişti. Bende yanına gidince, gözlerime baktığında hemen kolumun altına almıştım. Merdivenleri indiğimizde avluya göz ucuyla baktık. Meryemce ve Mustafa sarılmış bir şeyler konuşuyorlardı. Avşin çocukların odasına yürürken bende biraz gerisinde odama gitmek için onu takip ediyordum. Avşin odaya girdiğinde bende odama geçmiştim. Üzerimi değiştirip yatağa uzandım. Elimi anlıma koyduğumda anlıma değen soğuk metal ile elime baktım. Avşin ile birbirimizin olduğunun bir sembolü olarak takılan gümüş alyansım. Benim Allah katında karım vardı. Umman gözlü, lavanta kokulu cesur bir o kadar ürkek narin karım. Odayı sadece abajurun ışığı aydınlatıyordu. O kısık ışığı da kapatıp kendimi karanlığa bırakmıştım. Sırtımı kapıya gelecek şekilde yan dönmüştüm. Uykum ağır basmaya başladığında odamın kapısı açılmıştı. Bazı geceler Talha'm yanıma geldiği için bakma gereği duymadığım için hiç şekillimi bozmadım. Gözlerimi açmadan üzerimdeki pikeyi açmıştım.
Kolumu hafif kaldırıp, Talha'nın göğsüme sığınmasını beklerken, burnuma gelen lavanta kokusuyla gözlerimi açtım. Işığı açtığımda üzerinde lacivert pijamasıyla bile güzelliği parlayan Avşin kalbimi tekletmişti. Kafasını göğsüme koyduğunda, ışığı kapatıp beline sarılmıştım. Burnumu boyun boşluğuna koyup derin bir nefes çektim. Avşin'in yüzü boğazımda öyle hafif hafif nefes alırken, kulağına yaklaşıp;
"Sabah Mustafa Ağam seni burada görünce vuracak beni"
"Gideyim o zaman"
"Yok... kal fena mı son gecemi senin kokunu çekerek geçiririm"
"Şeyy... ıımmm "
"Sakin ol ağa kızı"
"Tamam Devran"
"Biliyor musun senin bileğinden kan aktığını gördüğümde, Şuleyi öldürmek istedim"
"Bende dün gece Meryemceyi öldürmek istedim."
"Mavişim niye? "
" Seninle yattı, sakin limanına sığındı"
"O benim kız kardeşim, o benim gül bahçesine düşmeme sebep ama benim karım kıskanıyorsa o ayrı"
"Şaka şu dünyada tek kıskanmadığım kadın o olacak senin yanında "
"Başkaları olmayacak zaten ağa kızı, hepsi bir kaç saat önce öldü benim için"
"Şey hadi uyuyalım. Sabah ağam ve abimler seni öldürecek, son gecemizi mutlu geçirelim"
Saçlarını öpüp, derin bir nefes çektim. Boğazıma konulan dudaklarla içim garip olsa da;
"İyi geceler Masal perim, mavişim"
"İyi geceler oğlumun babası
........................................
MERYEMCE...
Sabaha karşı hafif bir sancıyla gözlerimi açtığımda, Mustafa başını boynuma koymuş eli karnımda uyuyordu. Elini hafif kenara koyduğumda arkasını dönüp, uyumaya devam etmişti. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Hafif sancılardan korkmuyordum. Rahimdeki büyüme yüzünden olduğunu biliyorum. Odaya tekrar girdiğimde, kendi tarafıma geçmeye üşendiğim için Mustafa'nın göğsüne, kollarının arasına uzanacaktım ki, telefonuma mail gelmişti. Kendi tarafıma yürüyüp, telefonumu elime aldım.
Mail adresime girip gelen Maili okumaya başladığımda odanın, abajuru yanmıştı. Kafamı kaldırdığımda Mustafa hafif yerinde doğrulup;
"Bana da oku o maili"
"Sen uyumuyor muydun"
"Hadi gül güzeli oku bana "
"Mustafa'm "
"Hadi güzel karım oku bana, son kez diyorum bak"
"Tamam Asi'm... {Çok bir şey istemiyorum... sadece nadide bir kara elmas yüzük gibi tenime sadece sen dokun, tenini sadece ben ateşe vereyim istiyorum. Aşk meşk safsatasından uzak şehvetin yakan ateşinde boğulalım istiyorum. Ve senin o kara elmas parmaklarıma sarılman için elimden geleni esirgemeyeceğimden emin olabilirsin. Meryemce siyah kuğum senin deliliğin, asiliğin ve hırçınlığın sadece benim sana olan tutkumu ve tenini merakını kamçılar.... Ve yemin ederim bir gün seni bu tene etrafındaki tüm varlıklardan sıyırıp, esir edeceğim. O gün zaferin tadına ben kanacağım. Kocana söyle küçük zaferinin tadını damağına kazısın. Çünkü görüp görebileceği yegane zafer bu olacak Sevgilim .......... Savaş Varlıoğlu}
Mustafa hızla yataktan kalktığında, ne yapacağımı şaşırmıştım. Mustafa üzerime gelirken, bende ona bir adım atmıştım. Mustafa'nın gözlerinde gördüğüm sinirle, ağlamaya başlamıştım. Beni kollarının arasına alıp sadece;
" Korkma seni benden kimse alamaz. Sen benim kanımsın, sen bana aitsin. Sen benim kalbimin kokususun."

.................................

Umarım beğenirsiniz...

Sizi seven çatlak yazarınız...

Allaha emanet olun...

Loading...
0%