DAĞHAN SELİM...
Mardin'deki görevim gizli göreve dönmesinden sebep bir haftalık tatil almıştım. Benim İstanbul'a gelmemin ardından, ertesi gün gülüm bana sürpriz yapıp İstanbul'a gelmişti. Bahar kokulumun gelmesiyle güzel bir tatil yapmak istediğim için arkadaşımın yalova'daki yazlığına gelmiştik. Yarın akşam Mert, Nisa, Leyla hanım arabayla Mardin'e gidecektik. Onun için yazlıktaki günümü dolu dolu geçirmek istemiştim. Kollarımda uyuyan bahar kokulumu yatakta bırakıp mutfağa geçmiştim. Çaydanlığa çay suyu koyduktan sonra masayı kurmaya başladığımda, Mardin de ne var ne yok diye Devranı aramıştım. Ben daha alo demeden;
"Devrem, sabah sabah ne var, yengemle ilgilensene lan"
"Sabah sabah neşe saçıyorsun lan bir sus "
"Tamam devrem sen büyüksün , söyle "
"Ne var ne yok Mardin de"
"İyiyiz, Mustafa ağamlar dün öğlen Diyarbakır'daki bir ağanın toplantısına gittiler. Konakta asayiş berkemal. Mardin şu anlık sakin bir hareketlilik yok. Asıl bomba Ankara'dan gelen kararla bende gizli göreve çekildim. Hiç bir şekilde görevimi yapmıyorum"
"Sende mi? Niye ki "
"Seni niye geri çektilerse beni de ondan sebep"
"Ortalık fena karışacak desene"
"Hem de ne fena, ben bilgisayardan iyi anlıyorum diye ağam sağ olsun beni şirketine aldı"
"Senide mi yanına aldı Mustafa ağam, Devran bir uzak dur benden "
"Ne yapayım sevgili devrem sensiz yapamıyorum"
"Yürü git lan "
"Neyse kapa şu telefonu bir haftalık tatilimin tadını çıkarmak istiyorum"
"Tamam, tamam yarın gece yola çıkacağız bizde"
"Tamam sevgili abiciğim kurban olayım bırak da uyuyayım. Az sonra Mina ve Talha gelip uyandıracaklar ne olur sus bak yengemi arıyorum. Seni benimle aldatıyor diye"
Devran'a gülerek telefonu kapamıştım. Çay bardaklarını çaydanlığın yanına koyduğumda belimdeki ellerle derin bir nefes almıştım. Bahar gözlümün karnımda birleşen ellerini çözüp ona dönmüştüm. Gülerek bana bakarken kollarımın arasına almıştım bahar kokulumu. Başının üzerini öpüp, masaya oturtuyordum ki birden durdu. Yüzüne baktığımda yanağımı öpüp;
"Toprak kokusuna vurulduğum adam sen otur ben çayları koyarım"
"Olur gözlerinin yeşiline yandığım"
Gülcan çayları masaya koyduğunda tam arkamdan geçip yanıma oturacakken bileğinden tutup kucağıma oturtmuştum. Gülüm gözlerini açabildiği kadar açıp birden;
"Binbaşım ne yapıyorsun yaaaa"
"Karımı seviyorum, Binbaşı kızı bir mahsur mu var"
"Yok, yokta aman yaaa"
Gülcan hızla kucağımdan kalkıp yerine oturmuştu. Gülerek ona baktığımda yanaklarının al al olması çok hoşuma gitmişti. Kahvaltı ederken Gülümün elini tutmak istemiştim. Elimin üstüne elini koyup;
"Ne oldu vatanım adam"
"Ben diyorum ki iyi ki seni sevmişim görmeden"
"Ben de iyi ki seni beklemişim"
"Ben senin sevgili, eşin, baban, ağabeyi, arkadaşın. Biri bitse biri kalır. Seni hiç bırakmayacağım"
"Yaaa Dağhan yaa"
"Ne oldu nefesim"
"Seni çok seviyorum. Peki kimindi söz"
"Cemal Süreyya gülüm"
"Sen benim kalbimin ilk atışısın"
" Seni bu kadar sevmem ve istemem beni korkutuyor"
Gülcan hemen yanımdan kalkıp, önümdeki yarım olan çay bardağımı almıştı. O tezgaha yaklaştığında;
"Ne oldu bahar kokulu kadın"
"Şeyyy.ııımmmm çayın soğumuştur. Tazeliyeyim"
"Eminim soğumuştur çayım tazele bakalım"
"Tamam kocam"
"Gülüm"
"Efendim hayatım"
"Bu gün tek başıma yüzmek istemiyorum havuza da. Beraber yüzeceğiz"
"Ben....şeyyy yani tamam Dağhan ama ben"
"Biliyorum yüzme bilmediğini, benimle yüzeceksin"
"Nasıll"
"Görürsün güzel karım"
.............................
MERT...
Sabah papatyamın güzel kokusuyla uyanmıştım. Saçlarını severken, kafasını kaldırıp gülerek gözlerime bakmıştı. Bana biraz daha yanaşıp yanağımı öpmüştü. Elini yanağıma koyarak;
"Günaydın adamım her şeyim"
"Nisa'm Meryemce'm duymasın bana adamım dediğini, ben onun adamıyım"
"Sen öyle san hayatım. Ablam çoktan güneşim dediği Mustafa ağama adamım demeye başladı"
"Ablam, benim tek karam dediğim varlık hayatta öyle bir şey yapmaz. Yaparsa boğarım o güneş olacak adamı"
"Tamam kocam tamam"
"Nisa'm ba-"
"Tamam kocam tamam"
"Beni bir din-"
"Tamam kocam sakinleş"
"Bak ya, yürü git kız kahvaltı hazırla. Yine bağladın o ufak kıza"
"Tamam kocam tamam sakinleş"
"Senin ile sakinleşmemi istemiyorsan"
"Tamam kocam emrin olur gittim ben"
Nisa gülerek yataktan kalktığında onu izliyordum. Üzerine giydiği sabahlığıyla odadan çıkmıştı. Aslında Mustafa abim, eniştem olmasaydı, benim olur muydu bu melek. Aklıma gelenle hemen ablamı aramıştım. Meryemcemin telefonu kapalı olunca, Mustafa ağamı aramak istememiştim. Tek bekarımız olan aslan cici süt abimi aramıştım. Ben daha abim diyemeden;
"Ne var yaa"
"Nasılda süt kardeşine benziyorsun ya, Devran abim nasılsın"
"İyim paşam iyi, ne oldu"
"Devran abi iyi misin gerçekten"
"Değilim Mert'im uyumak istiyorum. Az önce abi, benim kıymetli devrem uykumun içine etti . Şimdi sıra sana geldi galiba"
"EE abi ne yapalım tek bekar sensin"
"Ulan bu yüzden evleneceğim yeminle"
"Kiminle evleneceksin, kim alır seni ablam gibi delisin"
"Avş-, sana ne oğlum"
"Tamam abim kızma yaa, hadi sen yat. Ben sizi merak ettim de"
"İyiyiz paşam merak etme ablan ve ağam Diyarbakır'a gitti. Bu gün dönecekler. Bende Dağhan gibi gizli göreve çekildim. Şimdi tatil yapıyorum"
"Tamam abim, bir şey istiyor musun dışarıda olacağım bu gün."
"Yok... ama dur ya eminönüne git sana bir adres atacağım. Onlar kargoya verdiklerinde gelmesi uzun sürecek. O adresteki kolyeyi al "
"Tamam abi ben oraya geçtiğimde atarsın bana adresi"
"Tamam kardeşim"
Telefonu kapatıp aşağı inmiştim. Mutfağa baktığımda Nisa'm masayı hazırlamış, sahanda yumurta kırıyordu. Ocağın başında dururken arkasından sarılıp çenemi omzuna koydum.
"Ne oldu Mert'im"
"İçim bir acayip oldu. Senin huzur kıyılarına geleyim dedim"
"İyi yaptın adamım"
"Nisaa"
"Efendim kocam"
"Ablam gerçekten Mustafa abime adamım diyor mudur"
"Ahh kocam, diyordur tabi sen nasıl benim her şeyimsin oda ablamızın her şeyi kocası"
Nisayı ocağın orada bırakıp masadaki yerime geçtim. Nisa tavayı eline alıp masaya gelmişti. Tavayı masanın üzerindeki nihalenin üzerine koymuştu. Bana gülerek bakıp, ellerini çocuk gibi üzerine silmişti. Ben ona baktığımda elleriyle yüzümü kavrayıp gözlerime baktı. Ben de onun gözlerine bakarken birden sarılmıştı. Ayakta olduğu için başım göğsünde öylece duruyordum . Nisa derin bir nefes alıp;
"Canım kocam, Ablamız hala senin ablan, annen her şeyin o senin"
"Ama ben"
"Tamam kocam, kıskan ablanı. Bak Dağhan abimde, Devran abimde kıskanıyor sen anlattın ama şunu unutma, unutmayın Meryemce hatunun sevdiği aşık olduğu bir kocası var."
"Haklısın ama ablam hala beni seviyordur dimi, çok seviyordur dimi"
"Tabi ki koca bebek kocam, unutmadım daha gizli evlendik diye sana yapmadığını bırakmadı."
"Evet haklısın, ne bileyim Nisa'm ama işte"
"Mert, ablama diyeceğim gittiğimizde alsın seni koynuna bir gece yatsın senin gazını alsın"
"De kız arkandayım ama o eniştem olacak Azrail ağa beni gece odama postalar. Hep o yatıyor onunla"
"Hee yani Mustafa babam yollamasa gelmeyeceksin yanıma"
"Ben öylemi dedim papatyam"
"Tamam ben anladım seni"
Nisa beni bırakıp, arkasını dönmüştü ki hemen ayağa kalktım. Arkasından sarılıp kokusunu içime çektim. Nisa gülerek bana döndüğünde, bende ona gülmüştüm. Masaya tekrar oturup kahvaltımıza başlamıştık. Masada Devran abimin tepkisini yaptıklarını anlatarak kahvaltıyı bitirmiştik. Nisa'nın masayı kaldırmasına yardım ederken aklıma ablam gelmişti. Az bağırmıyordu. Bir kere yardım etsen ölür müsün diye, ben ona güldüğümde sen karına bir yardım et vuracağım seni derdi. Ahh ablam, Kafamı sallayarak, ablamın odasına çıkmıştım. Bizim evimiz yani artık benim evim dışarıdan triplesti. Normalde bordum katındaki alanla dört katlıydı. En üst kat teras katı ve en alt kat ablamın özel alanlarıydı. Ablamın odası en üst kattaki odasına çıkmıştım. En son Mustafa abim istanbul' a geldiğinde o kalmıştı. Odaya girdiğimde duvardaki fotoğrafları, terasa çıkan kapının yanındaki sallanan koltuğu, ben ablamı gerçekten özlemiştim. Annemden çok ablam vardı benim her anımda, dolabı açıp üzerinden en son çıkardığı geceliğini alıp sarılmıştım. Üzerinde civciv olan geceliği ben almıştım ona. Odadan çıkıp aşağı indiğimde Nisa başını bağlamış gülerek bana bakıyordu. Yanına gittiğimde elimi tutup öpmüştü. Ağzımı açıyordum ki gülerek söze girdi.
"Kocam sen gerçekten ablamın koynuna gir bir gece söz Mustafa babamla ben konuşacağım"
Nisaya sarılıp, evden çıkmıştık. Araba ile eminönüne geçtiğimizde hemen alış veriş yapmaya başladık. Herkese ufakta olsa bir şeyler alıyorduk. Devran abimin söylediği aklıma gelince hemen onu aramıştım. Telefonu meşgulle düşürüp mesajla adresi atmıştı. Adresteki gümüşçüye gitmiştik. Devran abimin siparişini alıp çıkıyordum ki cam mekandaki Meryemcenin en sevdiği taş olan firuze taşından yapılan kolyeyi görünce hemen almıştım.
................................................
DEVRAN...
Sabah uykumun en tatlı yerinde Dağhan ve Mert'in aramasıyla uyku kalmamıştı. Çocukların odama hızlı girmelerinden kaynaklı kıyafetlerimi alıp banyoya girmiştim. Sabah sabah uykum açılsın diye soğuk bir duş aldım. Üzerimi banyoda giyinip odaya girdiğimde Avşin yatağımın üzerine oturmuş ağlıyordu. Ben ne olduğun sormama fırsat kalmadan, Avşin hızla gelip belime sarıldı. Başı kalbimin üzerinde hıçkırıkla ağlarken, sıkıca sarılmıştım. Avşin'in ferah deniz kokusu burnuma dolarken, kendimi sıkmaya başladım. Sakinleşmesi için sırtını severken, kesik kesik konuşmaya başlamıştı.
"Devran..... Meryemce........ kaçırılmış....... sabah .... nerede....olduğunu...bilmiyorlarmış..."
Avşin'i kollarından tutup kendimden uzaklaştırmıştım. Canını yakmak istemedim. Ben Meryemcenin kaza haberini aldığımda operasyondaydım. Meryemcenin acısıyla tek başıma on kişilik vatan haini grubu indirmiştim. Avşin'in eğik başını çenesinden tutup, gözlerime bakmasını sağlamıştım. Sesimi sakin tutmaya çalışarak;
"Ağa kızı, söyle nasıl kaçırılmış"
"Bilmiyorum abim dedi"
"Tamam ağa kızı sen çık ben geliyorum"
Avşin çıkmıştı ki, Mustafa'yı aradım. Uzun bir çalmanın ardından telefon açılmıştı. Mustafa'ya patlamamak için derin bir nefes alarak;
"Ağa bacım nerede"
"Devran bilmiyorum, çıldıracağım sanki yer yarıldı içine girdi sanki"
"Tamam sakin ol ağa, geliyorum ben"
"Gelme konakta dur senin görevi-"
"Başlatma görevine lan, geliyorum ben"
"Gelme Devran konakta dur "
"Aaaa tamam haber ver bana saat başı Ağa enişte"
Telefonu kapatıp tam odadan çıkıyordum ki, bizim ekipten Deniz aramıştı. Hemen açmıştım.
"Söyle devrem"
"Devran komiserim, Erdoğan amir aramamı istedi. Bir kaç şüpheli kişi Antep'ten çıkmış ve Mardin istikamete geliyorlar şu anlık."
"Tamam devrem tamam "
Telefonu kapattığımda delirecek gibiydim. Görev bir taraftan, Meleğim yok bir taraftan. Odadan çıktığımda merdivenlerden inerken, gördüğüm manzara canımı yaktı. Talha ve Mina olanı duymuş olacaklar ki, avluda Mihriban annenin onlar için yaptırdığı oyun köşelerindeki sedirde sarılmış ağlıyorlardı. Mirza babayı görüp hemen yanına gittim. Mirza baba bana baktığında;
"Ne olmuş Mirza baba"
"Sabah odadan çıkmış, sonra konağın bahçesinde yerde tülbentini bulmuşlar Devran oğlum"
"Tamam baba ben şimdi öğrenmeye çalışacağım, artık nasıl olacaksa."
Çocukların yanına geçmiştim. Yanlarına oturduğumda konuşmaya çalıştım. Beni dinlemek şöyle dursun yüzüme bile bakmamışlardı. Avşin'e dönüp baktığımda, için için ağlıyordu. Avşin'e yanaşıp;
"Kurban olayım ağlama umman gözlüm, zaten elim kolum bağlı, birde sende ağlarsan ben biterim yapma "
"Ben, şeyy Devran"
"Tamam sakinleş ağa kızı hadi kalk çocuklarımızı al odaya götür"
Avşin göz yaşlarını silip, olduğu yerden kalkmıştı. Mina'yı kucağına almış, Talha'nın elinden tutup odaya çıkmışlardı. Şuan ne yapacağım, nasıl yapacağım hiç bir fikrim yoktu. Ah meleğimn neredesin uzaklaşma benden benim aklım sensin kızım ikiz gibiyiz biz.
Elime telefonu alıp, konaktan dışarı çıkmıştım. Kapıdaki Kamil'e Meryemcenin ilk buraya geldiği arabasını istemiştim. Araba önüme geldiğinde hızla arabaya bindim. Elime telefonumu alıp Devrem Deniz'i aradım.
"Efendim Devran "
"Neredesin "
"Sivil sivil takılıyorum birader sen, şu sabahı olay için aradıysan "
"Bana sakin bir yer bul ve bana adresini at "
"Tamam hemen"
Telefonu kapadığımızda Mardin sokaklarında arabayla boş boş gezmeye başlamıştım. Yarım saat sonra Deniz Mardin kalesini söylediğinde sinirlenmiştim iyice. Arabayı kaleye sürmüştüm. Kaleye geldiğimde arabayı tam park ediyordum ki arabanın kapısı açılmıştı. Deniz gülerek arabaya bindi.
"Sür birader"
"Lan adresi ver dedim beni buraya niye çağırdın "
"Sür işte bir yer bulamadım arabada konuşalım"
"Ulan devrem"
"Derdin var ama sabah ki konuştuğumuz konu değil anladım"
"Evet, Meleğim kayıp"
"Meleğin derken ?, Pardon ya, tamam Meryemce Alibeyoğlu. Nasıl kayıp"
"Bilmiyorum Diyarbakır'da daha doğrusu kaçırılmış"
"Tamam ben el altından haber sallarım"
"Sadece Meryemce Alibeyoğlu diye araştırma"
"Nasıl yani"
"Meryemce Ateş diye de baktır"
"Ulan bu Ömer komutanın bir şey çıkmasın, tabi birde Dağhan binbaşı da var"
"Deniz, Ömer komutanın yeğeni, Dağhan binbaşının kız kardeşi duyulmasın ama "
"Anasının satayım lan, bu kızı kaçıranın aklı yoktur her halde"
"Niye lan"
"Abiler ikisi de deli, Ömer komutan zaten manyağın önde gideni. Birde kocası duyduğum kadarıyla Azrail ağa diye anılıyor"
" Evet deli abiler ikisi de gizli görevde, Ömer komutan sınırı geçmiş, bir tek ağalarımız var inşallah neysee"
"Tamam Devrem hadi gidelim "
"Lan zaten geziyoruz yaa"
"Yaa sen beni bizim İbrahim'in meyhanesine bırak, ben Berk'i alıp Diyar Bakır'a geçelim"
"Tamam devrem bende konağa geçeyim"
................................
GÜLCAN...
Mardin'e dönmek için evin önünde iki sinirli boğanın arabaya valizleri koymasını izliyorduk. Mert ve Dağhan dün sabahtan beri Meryemce ulaşamıyorlar diye baya sinirliydiler. Benim tatlı eltim evin kapılarını kilitliyordu ki Mert'in ilk defa ona bağırdığına şahit olmuştuk.
"Ne yapıyorsun Nisa ceketimi aldım mı ben"
"Şeyyy Mert ben"
"Ne sen çık önümden geç yengemin yanına"
Nisa yanıma geldiğinde kolumun altına almıştım. Nisa'ya baktığımda tatlı tebessümle;
"Gülcan yenge, hiç ablamı kıskandın mı Dağhan abimden"
"Yok kıskanamıyorum çünkü bende onlar gibi ona çok düşkünüm. Galiba sen kıskanıyorsun"
"Yok abla kıskanmıyorum. Daha çok hoşuma gidiyor hepimizin arkasında yanında olması sadece bazen galiba kıskanıyorum"
"Ah güzelim benim"
Mert kapıyı kapatıp yanımıza gelmişti. Telefonunu alıp Leylayı arayacakken evin önünde bir taksi durdu. Leyla elinde ufak bir valizle taksiden inmişti. Dağhan hemen elindeki valizi alıp arabaya yerleştirdi. Biz üç bayan arkaya oturduğumuzda Dağhan'ım üzerindeki ceketi benim kucağıma bırakmıştı. Yüzüne baktığımda bacımı nedensiz öldürmek istemiştim. Adamın resmen ayarları bozuldu biraz daha kaşlarını çatsa birleşecek kaşları. Dağhan direksiyona geçtiğinde akşam çökmeye başlamıştı. Dağhan'ım vakit kaybetmeden arabayı çalıştırmıştı. Yola çıktığımızda dikiz aynasından leylaya bakıp, Meryemceyle görüşüp görüşmediğini sorduğunda en son Diyar Bakır'a gittikleri gece görüştüklerini söylemişti. Dağhan'ım iyice sinirlenip, Devran'ı aramıştı. Telefonu hoperlöre almış, tam alo diyecekken;
"A Dağhan devrem çıktınız mı"
"Evet devrem çıktık, şimdi sana bir şey soracağım"
"Sor devrem sor "
"Meryemcenin telefonu niye kapalı"
"Bilmiyorum ki Devrem, hastaneden gelsin sorarım"
"Devrem"
"Efendim Dağhan "
"İnşallah beni kızdıracak bir şey yoktur , Baş komiser Devran kurt"
"Çocuklar beni çağırıyor devrem ben avluya ineyim"
"Tamam devran"
Dağhan iyice arabayı hızlandırdığında, sanki yol uzuyordu. Meryemcenin telefonun kapalı olması benimde canımı sıkıyordu. Biraz daha gitmiştik ki toprak kokusunu sevdiğim adam dikiz aynasından bakarak;
"Gülcan, Avşin'i ara bir öğren bakalım neler oluyor konakta"
"Dağhan sabah biz-"
"Ya bir kere tamam de ya "
"Tamam da Dağhan sabah konuştum. Bir şey demedi diyecektim"
"Yine arasan parmağın mı kulağın mı aşınır"
"Aaaa evet parmağım aşınır"
"Gülcan"
"Efendim Dağhan, senin canın ne kadar sıkılıyorsa benimki de sıkılıyor saracak başka adam bul"
"Tamam sus binbaşı kızı sus"
Dağhan kaşlarını çatmış yola bakarken, Mert arkasını dönüp Nisa'ya bakmıştı. Nisa, leyla ile aramızda oturduğu için başını omzuma koymuş sessizce yolu izliyordu. Mert, göz ucuyla Dağhan'a bakıp elini Nisa'nın dizine koymuştu. Nisa kafasını kaldırıp;
"Bir şey mi istedin"
"Yok seni kırdım ya özür dilerim diyecektim"
"Yok önemli değil, ablamı gör sende rahatla bende rahatlayacağım. Bu arada büyük zevkle ablama seni şikayet edeceğim"
"Tamam papatya prenses "
Mert gülerek önüne dönmüştüm. Mert'e bakarken gözüm dikiz aynasından bana bakan Dağhan'a denk gelmişti. Ah o gözlerinde yandığımın adamı bu kadar güçlüyken iki değerlisi karısına vurgun olan adam. İçindeki fırtınalarını indir be adam ben yanındayım. Yanımda dinlen be adamım. Kafamı çevirip dışarıya bakmaya başladığımda, telefonumun mesaj sesiyle telefonumu elime almıştım. Mesaja baktığımda kafamı hızla kaldırıp dikiz aynasından Dağhan'a bakmıştım. Dağhan tatlı bir tebessümle bana bakıyordu. Mesaja tekrar bakmıştım.'' oy benim sevdiceğim asma gül yüzünü. Özür dilerim bahar gözlerine vurduğun olduğum kadın'' Dikiz aynasına bakıp, gülerek elimi omzuna koyup sıkmıştım.
Mardin'e kadar bir kaç defa mola vermiştik. Dağhan, İstanbul'dan beri arabayı kullandığı için Leyla arabayı kullanmak istemişti. Dağhan başta olmaz dese de Leyla ile ikna etmiştik. Arabayı bir mola yerine çektiğinde Nisa, leylanın yerine geçmişti. Ben ortaya geçtiğimde Dağhan'ımda benim yerime geçmişti. Dağhan beni kollarının arasına almıştı. Başını boynuma koyup gözlerini kapamıştı. Leyla arabayı kullanmaya başladığında dikiz aynasından bana baktı. Gözleriyle Dağhan'ı işaret ettiğinde uyuduğunu söylemiştim. Leyla yanında yatan Mert'e bakıp gülmüştü. Telefonu eline alıp birini aramıştı. Dikiz aynasından yüzüne bakıyordum. Telefondaki kimse baya aramıştı ama açan olmamıştı. Leylanın sinirlendiği yüzünden belli oluyordu. Telefonu bacağın arasına koyup çatık kaşlarla yola devam etmişti. Hafif öne eğilerek omzuna dokunmuştum. Arabada bir tek ikimiz uyanıktık. Dikiz aynasından bana bakıp;
"Hazar beyi aradığım, Meryemcenin telefonu çok nadir kapalı daha doğru hiç kapalı olmaz onun telefonu"
"Biliyorum Leyla, sence bir şey mi var "
"İnan hiç bir şey bilmiyorum ama durumun böyle olması canımı sıkıyor Gülcan "
"Benimde"
...................................................
MUSTAFA HAMZA...
Diyarbakır'da taş üstüne taş bırakmadım. Melihşah ağanın konağında terör estirmiştim. Baran ve Bedirhan Hazar'ı zor tutmuşlardı Savaş ve Atabek'i dövmesin diye. Bütün ağaların adamları Diyarbakır'ın altından girip üstünden çıkmışlardı. Sanki yer yarıldı içine girmişti Kış güneşim. Hazar, Melihşah'ın yakasına yapışmıştı.
"Melihşah 24 saatin var Diyarbakır'ın en büyük ağası bacımı dila'mı buraya getirmek için tamı tamına 24 saatin var"
Herkes şaşkınca Hazar'a bakıyordu. Meryemce hepimiz için kıymetliydi. Ben ne kazasında nede şimdi kaçırılmasında tam olarak duygularımı dışa vuramıyordum. Şuan Savaş ve Atabek'in canını almamak için zor duruyordum. Bulut ağa yanıma gelip;
"Devran duydu mu "
"Bilmiyorum Bulut ağa, niye sordun"
"O devran ki adamın bir tarafından kan alır o kıza bir şey olursa"
"Niye ki"
"Meryemce onun için çok kıymetlidir, Canı için beni ve koskoca Kurt aşiretini bir lafıyla yerle bir edecek güce sahip ve şuan ayakta duruyorsak senin hanımın, bizim hanımağamız sayesinde"
"Ne demek istiyorsun Bulut ağa"
"Dediğim şu elimden ne gelecekse yardım etmeye hazırım. Çünkü senin karın hepimizi dün akşam nasıl koruduysa, yıllardır Devranı dizginleyen bir kadın"
"Anlamadım ama tamam Bulut ağa adamlara söyle iyi arasınlar"
Bulut ağa yanımdan kalkıp adamlarını aramıştı. Hazar ve Bedirhan yanıma gelmişti. Baran tanıdıklarını görmek için Diyarbakır'a merkeze inmişti. Karşımızda oturan Savaş ve Atabek ağa gayet rahat durmaları canımı sıkmıştı. Bütün ağaların ağası olduğum için fazla, herkesin içinde bir şey diyemiyordum.
Bütün gün ve gece meryemce aranmıştı. Gün yeniden doğduğunda içim iyice sıkılmıştı. 24saat geçmişti benim gül koklum yoktu. Bütün ağalar yaşları büyük olsa da benden korktukları belliydi. Gün yine akşama dönerken Babam avludan içeriye girdi. Babamın kaşları çatık yanımıza oturdu. Konağı sorduğumda Mert ve Dağhan onları da arayıp durduğunu, Devranın nasıl atlatacağını şaşırdığını söylemişti. Daha fazla Diyarbakır'da durmanın bir anlamı olmadığını anlamıştım. Bütün ağalarla konaktan çıkmıştık.
Konağa geldiğimizde saat 10nu gösteriyordu. Arabalardan inip konağa girecekken Hazar kolumu tutup;
"Ben konağa geçiyorum. üzerimi değiştirip geleceğim"
"Tamam kardeşim"
Hazar arabasına binerken bizde konağa girmiştik. Konağa girdiğimde kadınlar bize bakıyordu. Başak Bedirhan'a gelip sarılmıştı. Zümrüt ahh güzel gelinim ağlamaktan yerinden kalkamıyordu bile. Onları avluda bırakıp odamıza girmiştim. Banyoya girip elimi yüzümü yıkamıştım. Üzerimi değiştirdiğimde odaya Devran girmişti. Devran kaşları hafif çatık;
"Ağam"
"Geç otur Devran, ne sen yorul nede ben. sana anlatayım"
Odadaki koltuğa oturup ne var ne yok anlatmıştım. O gece olanları bile anlatmıştım. Devran başını geriye yaslayıp gözlerini kapamıştı. Benim anlatmam bittiğinde yüzüme baktı. Elimi dizine koyup;
"Böyle işte ben ne yapacağım bilmiyorum. İlk defa elim kolum bağlı sana bir şey söyleyeyim. Hazal olsaydı hiç ama bu kadar canım yanmazdı ama Meryemce o "
"Tamam ağa enişte bey, Merak etme öldürmeyecek kim kaçırdıysa ama "
"Sus Devran Meryemce sapasağlam üçü de gelecek "
"İnşallah, şayet yeğenlerime veya üçüne de bir şey olursa, ne mesleğim gözümde olur ne de aşiretim. Yakarım hepinizi. Bulut amcamın yerine geçer can alırım can "
"Amcan da öyle bir şeyler dedi seni Meryemce durduruyormuş gibi"
"Evet, Meryemce olmasaydı çoktan kurt aşireti bitmişti."
"Nasıl yani"
"Benim babamı öldüren amcammış, Bulut değil diğer amcam ve bu bizim aşiret için çok büyük suç ben ölüm istersem ölürler."
"Kafamı karıştırıyorsun"
"Ya uzun hikaye, şunu bil benim amca oğlu kenan babamın yerine geçebilmek için. Meryemce meğer morg da babamı görmüş anlamış ilaçla öldüğünü, hemen araştırmış işte neyse boş ver ağa"
"Tamam ne diyeyim benim karım ajan olacakmış da gelmiş bana eş olmuş"
Devran odadan çıktığında bende dolabı açıp üzerime eşofman üstümü alacaktım ki Meryemcenin siyah hırkası dikkatimi çekmişti. Hırka acayip bir şekilde katlı duruyordu. Elime aldığımda içine bakmıştım. Hırkanın içinde bir sürü çikolata vardı. Ahh benim güzel hatunum senin küçük asilerin ne kadar tatlı yediriyor sana .
Avluya çıktığımda sadece konağın erkekleri vardı. Babama annemleri sorduğumda bütün bayanların yattığını öğrenmiştim. Mina'm aklıma geldiğinde tam ağzımı açmıştım ki Emrah'ın odası hızla açılmıştı. Emrah koşarak aşağı inerken, Sinan arkasından onu durdurmaya uğraşıyordu. Emrah tam avlunun ortasında karşıma geçmişti. Bende ayağa kalkmıştım. Karşı karşıya duruyorduk. Emrah gözünden düşen bir damla yaşı elinin tersiyle silerek;
"Ağam yine gitti yok dimi yengem. Seninle evlenmeden önce ne güzeldi ya hep buradaydı. Geliyordu gidiyordu. Biliyorduk evindeydi yada hastanede. Seninle evlendi Urfa'ya gittiniz kaçırıldı. Sonra dayısı arabayı bozdu ölümden döndü. Şimdi de Diyarbakır'a gittiniz yine kaçırıldı. Amca, sen koskoca herkesin korktuğu Azrail ağa nasıl bizi çok iyi korurken kendi karını aşık olduğun kadını koruyamıyorsun nasıl"
Avludaki herkes Emrah'ı susturmaya uğraşmıştı. Emrah susmamış içindekileri dökmüştü. Elimi havaya kaldırdığımda herkes vuracağım sanmıştı ama ben boynundan yakalayıp kendime çekmiştim. Emrah'a sarıldığımda Sinan da yanımıza gelmişti. Emrah ağlayarak;
"Amca getir yengemi ne olur, ona bir şey olmasın hem karnın da bizim kardeşlerimiz varken"
"Tamam oğlum söz yengeni getireceğim"
Herkes odasına çekildiğinde avluda Bedirhan, Baran, Devran ve ben vardık. Konak o kadar sessizdi ki içim iyice sıkılmıştı. Biz ne yapacağımızı konuşurken mutfak tarafından gözleri ağlamaktan şişmiş Avşin'im elinde kahve ile gelmişti. Biz kahveleri aldığımızda Avşin yanıma oturmuştu. Başını omzuma koyunca elimdeki fincanı masaya koyup kolumun altına almıştım. Başının üzerini öpünce;
"Mustafa Hamza "
" Bilmiyorum Avşin hiç bir şey bilmiyorum. Kızım nasıl"
"İyi değil ağlayıp duruyor hiç susmadan, tabi Talha'nın da ondan kalır yanı yok."
"Gelip bakayım mı"
"Sen gelme, onları öyle görürsen iyice delireceksin"
"Tamam Avşin'im, Devran sen gidip bakar mısın"
"Tamam ağam, ondan sonra bende odama geçerim"
Devran ve Avşin yanımdan uzaklaşmaya başladığında bizimkilerde kalkmıştı. Avluda tek başıma oturup,kapıya bakmaya başladım. Başımı geriye duvara yaslamıştım. Gözlerimi kapatıp kendi kendime konuşmaya başladım.
" Ah, gözlerinin karasına canımı vereceğim güzel karım, destekçim sırtımı yasladığım güçlü kadınım neredesin dilemin( kalbim) neredesin delalamın( değerlim).. O sabah küsmüştün bana hala kırık mı kalbin bana ahh gül güzelim, kış güneşim"
Kendi kendime konuşurken birden boynumda bir yüz ve o çok sevdiğim koku burnuma gelmişti. Hızla gözlerimi açtığımda annesinin bir kopyası olan güzel kızım, annesi gibi başını boynuma koymuş sessizce ağlıyordu. Bir insan bu kadar mı ondan doğmasa da annesine benzer. Minama sıkıca sarıldığımda, annesi gibi elini sakalıma koymuştu. Kızımı kucağıma alıp ayağa kalkıp odama geçmiştim. Yatağa oturduğumda beni hiç bırakmamak için yeminli gibiydi. Yatağa onunla birlikte uzanmıştım. O güvendiği baba kokusuna, bense özlediğim kokuya sığınmıştık. İkimizde öksüz gibi sessizce uyumaya çalışmıştık.
Sabah uyandığımda Mina'm yatakta annesi gibi oturmuş beni izliyordu. Bende onun gibi yatakta oturup, sırtımı yatak başlığına dayamıştım. Karşımda sanki Meryemcenin küçük versiyonu vardı. Minaya dikkatli baktığımda ağlamaya hazır gibiydi. Mina'yı kucağıma çekmiştim. Başını göğsüme koyduğunda başından öptüm.
"Babacığım, prenses kızım sen niye çıkmadın avluya"
"Yok çıkmayacağım baba"
"Niye güzel küçük çawreşamın, bak Avşin halan ve Talha'nın sesi geliyor avludan "
"Ya sende gidersen baba, sende gelmezsen"
Minaya sıkıca sarılmıştım. Mina'm başını omzuma koyduğunda onunla birlikte banyoya geçmiştim. Minanın yüzünü yıkarken gülmesini beklerken, hiç gülmemişti. Ben yüzümü yıkamak için kızımı yere koyduğumda bacağıma sarılmıştı. Yüzümü yıkayıp, tekrar kızımı kucağıma almıştım.
Avluya çıktığımızda herkes bize bakıyordu. Avşin yanımıza geldiğinde kucağımdan minayı almak istemişti. Mina sıkıca boynuma sarılmış bırakmıyordu beni. Annem, babam kim çağırdıysa sakince hırçınlaşmadan yok demişti. Kahvaltı masasına oturduğumuzda, canım hiç bir şey istemiyordu. Kucağımda oturan annesi kılıklı kızım yüzüme bakınca, onu yedirmeye çalışmıştım. Mina'm yemeğince Hazar onu yedirir belki diye aradığımda, telefonumu açmamıştı. Masadan kalkacaktım ki Emrah kucağımdaki Mina'ya hafif çatık kaşlarla çikolatalı ekmek uzatınca Mina'm sessizce elinden ekmeği alıp yemeğe başlamıştı. O ekmeğini yerken bende sütünü içiriyordum. Emrah'a baktığımda Mina'ya bakıyordu. Mina'yı Emrah'ın yanına bırakıp sedirlere geçmiştim. Sinan bir tarafında süt içirirken, Emrah kahvaltılık yedirmeye başlamıştı.
Öğlene doğru adamları aradığımda hiç bir iz olmadığını söylüyordu. Ağaları aradığımda bin türlü özürle aradıklarını söylüyorlardı. Sanki yer yarıldı içine girdi karım. Kadir ve Serdar işlerin başına şirkete gitmişlerdi. Ben çalışma odasına gidecektim ki koca konağın kapısı kırılırcasına açılmıştı. Kim diye baktığımda hiç şaşırmamıştım. Kızgın boğa gibi Dağhan abim avluya girmişti. Dağhan abim bana doğru gelirken, Devran onun sinirini anlamış olacak ki hemen önüme geçmişti. Dağhan abim daha ağızını açmadan Devran ;
"Ağa kızı çocukları götür buradan hemen"
Avşin çocukları avludan çıkarırken, Devran bir adım daha Dağhan abime yaklaşmıştı. Bir elini Dağhan abimin göğsüne, bir elini de abimin belindeki silahın üzerine koydu. Dağhan abimin gözlerinden ateş çıkarken Devran konuştu;
"Devrem sakin ol, aklından geçenleri unut. Meryemce sadece kayıp arıyorlar"
"Ne sakini lan, bu adam yüzünden benim güzelimin başına gelme-"
"Dağhan, devrem sonunda pişman olacağın şeyler söyleme "
"Ne diyorsun oğlum sen, bacı bizim bacımız "
"Konuşturma beni devrem konuşturma"
"Konuş lan ne söyleyeceksin bu adamı haklı gösterecek ne"
"Lan o adamın karısı, çocuklarının anası uğruna ölmek istediği kadın. Aşık olduğu, koynuna aldığı karısı. Sen demedin mi ne zorluklara kafa tuttular diye?. Gülcan yengemin başına böyle bir şey gelse, sonra bir abisi çıksa sana gelip bunları dese. Bana bak Binbaşı Dağhan, Meryemce bir tek senin bacın değil duydun mu beni"
"Devrem, Devran ben"
"Boş ver devrem sus, al çektim elimi çek vur, tam anlının çatından vur hem de. Şunu unutma ama bu adam herkesten önce sana güveniyor abisi olarak. ulan madem bu adam yüzünden, madem başına gelmeyen kalmadı. Niye verdin bu adama bu kızı, gidiyordu meleğim. Şimdi Mustafa ağam suçluysa sende suçlusun benim tek varlığımı bu adama vererek. Şimdi sen bul getir benim kıymetlim hadi. Asıp kesmek kolay Binbaşım, Daha fazla konuşmayalım devrem senin yerin bende çok ayrı. Ben meleğimin kıymetlilerini kırmam, emanet çünkü o gelene kadar bana. "
Devran hepimize ders verip, odasına doğru gitmişti. Merdivenleri hızla çıkıp odasının kapısı kapanmadan elinde silahı avluya indi. Devran yanıma gelip beline silahını koyarken ;
"Ben bir bakayım bizim çocuklar bir iz buldu mu"
" Tamam devran, özür dilerim koruyamadım meleğini"
"O sağlam gelsin de sonra canını okuyacağım senin"
Devran konaktan çıktığında hepimiz arkasından bakmıştık. Dağhan abimle göz göze geldiğimizde daha fazla uzak duramadık. Avlunun ortasında sarılıp, sırtına vurmuştuk bir olduğumuzu sanki birbirimize kanıtlamak istercesine. Sedirlere geçerken Mert bana ufak bir çocuk gibi bakmıştı. Mert'i kolumun altına alarak sedire oturmuştum. Nisa ve Gülcan odalarına geçip üzerlerini değiştirip yanımıza gelmişlerdi. Leyla hanımın valizini kızlar alıp odasına götürmüştü. Saatler ilerliyor hiç bir haber gelmiyordu.
Saat gece yarısını gösterdiğinde, çocuklar ve gençler hariç hepimiz avluda oturuyorduk. Hepimizin dikkatini çekeni Leyla hanım dile getirmişti.
"Hazar bey nerede"
"Diyarbakır'dan döndüğümüzden beri ne gördük ne de ulaşabildik"
Leyla hanım yüzüme garip garip bakarken birden konağın önünde acı bir fren sesi duyuldu. Ayağa kalktığımızda konağın kapısı hızla açıldı.
.............................................................
MERYEMCE...
Gözümü açtığımda ilk nerede olduğumu anlamamıştım. Başımdaki ağrıyla biraz doğrulduğumda bir köy evinde olduğumu anlamıştım. Dışarıdaki hava kararmıştı. Üzerinde yattığım eski divandan kalkmıştım. Ayağım divanın ayağına bağlanmıştı. Ellerimin bağlı değil de ayağımın bağlı olmasına hafif gülmüştüm. Ayağımı çözüp cama yanaştım. Tülden dışarıya baktığım da kapıda kimse yoktu. Kapıya yanaştığımda tam kapıyı açacaktım ki kapı açıldı. Yaşlı bir kadın içeriye girdi. Yaşlı kadın bana eliyle bekle deyip tekrar dışarıya çıkmıştı. Ben boş boş kapıya bakarken içeriden sesler gelmeye başladı.
"Allah'ın belası o it adama uydun getirdin bu kızı, kim bu kız it oğlu"
"Ana karışma Atabek ağanın misafiri, çok zengin olacağız ana çok"
"İt oğlu it çok zengin olacakmış, bizim ağamız bile değil Melihşah ağa duyduğunda ne yapacaksın bakalım"
"Duymayacak ana o duyana kadar bu Allah'ın unuttuğu yerden gitmiş olacağız"
"Nasıl duymayacak, hem o odaya bir daha girmeyeceksin "
"Aman sağlıklı olsun da ne halt yersen ye ana"
Bir kapı sesi duyduğumda bir adım geriye gitmiştim. Camdan dışarıya baktığımda Atabek ağanın adamını ve evden çıkan bir genç görmüştüm. İki adam evden uzaklaşırken, odanın kapısı tekrar açıldı. Kafamı o tarafa çevirdiğimde başındaki beyaz şal tülbentiyle o yaşlı teyze odaya girdi. Elindeki tepsiye baktığımda bir bardak süt ve ekmek vardı. Tepsiyi bana uzattığında elinden alıp kalktığım divana oturmuştum. Ben ekmek ve sütü içerken, yaşlı teyzede karşımdaki divana oturmuştu.
"İç kuzum iç belli ki hamilesin"
"Evet teyzem hamileyim, şey teyzem beni kim getirdi buraya"
"Benim işe yaramaz oğlum ve o it atabek ağanın adamı getirmişler"
"Anladım teyzem"
"Seni bir ağaya vereceklermiş, sonra çok zengin olacakmış benim it oğlum. Korkma ha kuzum belli ki sen çok önemli bir kızsın "
"Belki de teyzem, şey teyzem benim başımdaki bu kırmızı yazmayı sen mi koydun"
"He ya kuzum ben koydum başında o neyse ufak olmuş başına "
"Bone teyzem, beni getirirken yazmam düşmüş demek ki"
Kadın ayağa kalktığında, elimdeki tepsiyi ona uzatmıştım. Birden elimdeki tepsiyi alıp divana koydu. Ben ne olduğuna bakarken o elimi tutup, Mizgin sultanın ağalık yüzüğüne bakıyordu.
"Sen.. sen Alibeyoğlu aşiretinin yeni hanımağası mısın kızım"
"Evet teyzem oyum ama sen nasıl anladın"
"Mizgin hanım beni gelin ederken parmağındaki bu yüzüğü sorduğumda ağalık yüzüğü demişti. Ben Mardin kızıydım, anam ve babam ölünce amcam beni kocama vermişti. Benim çeyizimi Mizgin hanım yapmıştı. Onun için üzerimde az hakkı yoktur. "
"Teyzem benim buradan gitmem lazım"
"Ben bu gece yan tarafta kalan kimsesiz bir kızcağız var söylerim gider Melihşah ağaya söyler seni olur mu kızım. Onlarda kocana haber verirler"
"Tamam teyzem, şey ben kaç saattir uyuyorum teyze"
"Ah kuzum nasıl kaç saat benim it oğlum ben gelene kadar uyutmuşlar seni. Seni dün sabah getirmişler."
"Tamam teyzem, saat kaç "
"Dokuzdu kuzum benim it oğlum giderken"
"Teyzem beni tekrar bağlayacak mısın"
"Yok kuzum bağlamam seninle yatarım. Gece benim it oğlu içmiş gelir o zaman yan tarafa geçerken kapını kilitlerim kuzum"
"Tamam teyzem, giderken bana söyle tamam mı"
"Tamam kuzum"
Yaşlı teyze divanın üzerindeki tepsiyi alıp odadan çıkmıştı. Bende camın önündeki divana oturup karnımı sevmeye başlamıştım. Biraz zaman geçmişti ki kapı açılmıştı. Yaşlı teyze gülerek yanıma gelmişti. Yanıma oturup oda elini karnıma koymuştu.
"Kaç aylık beben"
"Dört aylık teyzem"
"Anam kızım bu altı aylık gibi duruyor"
"Teyzem orada iki tane adam var ondan"
"Mustafa ağanın iki oğlu mu olacak öyle mi"
"Evet teyzem"
"Neyse kuzum ben gidem de ipek kıza söyleyem seni"
"Tamam teyzem "
Yaşlı teyze odadan çıkmadan ben diğer divana geçmiştim. Teyze kapımı kapatıp kilitlemişti. Ben elimi tekrar karnıma koyduğumda kapının kilidi açılmıştı. Karşımda gördüğüm iki adamla kan beynime sıçramıştı. Savaş varlıoğlu ve Atabek ağa içeriye girdiğinde bende yerimden doğrulmuştum. Kafamı tekrar kapıya çevirmiştim. Atabek ve Savaş'ın adamları ve yaşlı teyzenin oğlu bize bakıyordu. Savaş ve Atabek karşımdaki divana oturup sigaralarını yakmışlardı. Savaş bana dönerek;
"Bana bak dişi aslan yada dişi Azrail ağa"
" Baktım ne var Varlıoğlu"
"Sevgili ağan seni bırakıp, Mardin'e döndü"
"Azrail ağanız emin ol geri gelecektir"
"Ne fark eder iki gün sonra seninle ikimiz sınırdan Suriye oradan sonra Allah neresi derse siyah kuğum"
"Beni kaçıramazsın hele sınırdan asla"
"Kim bulabilir seni uzun bir sandığın içinde "
"Beni o sandığın içine koyamazsın "
"Seni bayıltıp öylece güzel koyarım ki"
"Yapamazsın"
"Neyse ne siyah kuğum. Aslında biliyor musun seni o gece Mustafa'nın kucağında o gecelikle otururken görmeseydim, çoktan seni öldürüp çekip gitmiştim. Seni gördükten sonra benim olmalısın dedim. Ömrümün sonuna kadar benim"
"Gün gelecek Savaş ağa bu masum gibi görünen siyah kuğu, kocamın aşık olduğum adamın lakabı gibi Azrail gibi seni nefessiz bırakacak"
"Nerede isterse orada nefessiz kalırım, ama benim tercihim yatakta kalmak siyah kuğum"
"Yanlış insana bulaştın çok yanlış"
Savaş ağa yerinden kalktığında Atabekte yerinden kalkmıştı. Atabek yanıma geldiğinde tam yüzüme elini uzatmıştı ki bileğini tutup sıkmaya başladım. Gözlerine bakıp;
"Bileğini kırmamı istemiyorsan, uzak dur benden"
"Tamam bırak... bırak bileğimi"
Atabek'in bileğini bırakırken itmiştim. Ben ona bakarken daha ne olduğunu anlamadan iki kolumdan tutmuşlardı. Savaş bana doğru gelirken konuşmayı da ihmal etmiyordu.
"Sadece kokunu senden almak istiyorum. Süreyya ameliyatta kullandığın boneni verdiğinden beri bağımlısı oldum. Ah bu Azrail ağa her zaman ağzının tadını biliyordu."
Savaş ağa tam kafasını boynuma koyacakken, burnuna kafa atmıştım. Savaş attığım kafayla yere düşmüştü. Hızla yerden kalkıp, canının acısıyla çenemi sıkmaya başlamıştı.
"Bana bak hanım ağa er yada geç o müptelası olduğum kokunu altımda kıvranırken öperek alacağım senden"
Savaş bir eliyle burnunu tutuyordu. Sıktığı çenemi birden geriye doğru itip odadan çıkmıştı. Savaş'ın evden çıktığını evin kapısının çarpma sesinden anlamıştım. Atabek odadan tam çıkıyordu ki birden yanıma yanaşıp, pis bir şekilde gülerek;
"Yarın akşam hazır ol Meryemce hanım benden sadece Savaşa yardım edecek göz var mı ondan önce ben bakacağım tadına"
Atabek gülerek evden çıktığında sinirlenmiştim. Tecavüz kelimesiyle damarlarımdaki kan sanki donmuş gibiydi. Odanın kapısı tekrar hızla açılmıştı. Baktığımda evin oğlu olduğunu anlamıştım. Genç adam yanıma gelip bacaklarımın önünde diz çökmüştü. Kafası yerde;
"Sen gerçekten Azrail ağanın karısı mısın"
"Ne oldu ? niye soruyorsun"
"Sen söyle bana o musun"
"Evet benim Meryemce Alibeyoğlu"
Genç adam birden başını ellerinin arasına alıp vahlanmaya başladı. Delirmiş gibi birden yerden kalkıp odada bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyordu. Birden durdu ve yüzüme bakarak;
"Ben ne yaptım? ben seni Behçet ağanın kızı biliyordum. Ben nasıl seni kaçırdım hanımım nasıl. Azrail ağa derimi yüzer benim"
"Beni kaçırırken aklın neredeydi."
"Hanım ağam vallahi bilmiyordum seni biz garip köylüyüz sizi tanımayız. Beni affet ağam"
"O zaman bana yardım et, çıkar beni buradan"
"Yapamam hanımım yapamam. dışarıda it sürüsü gibi adamlar var"
"O zaman Melihşah ağaya haber ver"
Genç adam hayır manasında kafasını sallayıp odadan çıkmıştı. Yorgunluktan artık dayanamayacak hale geldiğim için gözlerimi kapamıştım. Gece çenem ağrıyınca gözlerimi acıyla açmıştım. Camın önündeki divana oturup yıldızlara bakmıştım. Ben adamımı, asi'mi düşünürken tekrar oturur vaziyette uymuştum.
Yüzümdeki soğukla irkilerek uyanmıştım. Gözlerimin önündeki yaşlı teyzeye baktığımda dolu gözlerle çeneme bakıyordu. Elini tutup öpmüştüm. Saati sorduğumda sabah ezanının yeni okunduğunu söyleyince, dudaklarımda bir tebessüm peydah olmuştu. Namaz kılmak istediğimi söyleyince hemen beni banyoya götürmüştü. Lavabonun üzerindeki ayna da yüzüme baktığımda Savaşın parmak izleri mor olarak çenemdeydi. Abdest alıp tekrar odaya döndüğümde yaşlı teyze yüzüme bakıyordu. Namazımı kılıp tekrar camın önündeki divana oturmuştum. Dışarıyı izlerken yaşlı teyze elinde yine ekmek ve sütle gelmişti. Canımın aşırı derece tatlı çekmesi beni rahatsız etmeye başlamıştı. Süt ve ekmeği yerken istemsiz gözümden yavaş yavaş yaşlar dökülmeye başlamıştı. Yaşlı teyze gelip sarıldığında kendimi Mihriban annemin kucağında hissetmiştim sanki. Boş bardağı tepsinin üzerine koyduğumda, yaşlı teyze bir şey demeden odadan çıkmıştı. Ayağa kalkıp, yattığım divana geçmiştim. Cenin pozisyonu alıp karnıma sarılmıştım.
Gözlerimi burnuma gelen sigara kokusuyla açtım. Karşı divanda Atabek ağayı görmemle biraz hızlı bir şekilde ayağa kalktım. Atabek pis bir gülüşle bana yanaşmaya başladığında, elimi karnıma koyup sessizce;
"Asilerim, babalarının güçlü küçük aslanları. babanıza gidebilmemiz için bu adamı annenizin dövmesi lazım anlaştık mı"
Atabek elini yanağıma yaklaştırdığında, hızla bileğinden tutup kafa atmıştım. Yere düşen Atabekin karın boşluğuna tekme atıp tam arkamı dönmüş odadan çıkacakken, Atabek beni kolumdan tutup kendine çevirmişti. Elini kaldırıp tokat atacakken tekrar bileğini tutup ikinci kafayı atmıştım. Atabek yere düştüğünde yere oturup ikide yumruk geçirdim yüzüne.
Odadan çıkıyordum ki yaşlı teyze odaya girdi beni arkasına almıştı. Yavaş yavaş evin küçük salonuna geldiğimizde bir silah sesi duyuldu. Ben ne olduğunu anlamadan yaşlı kadın yere yığılmıştı. Kafamı kaldırdığımda elinde silahıyla Atabek yüzü kan içinde bana gülüyordu. Kadını anlından vurmuş bana doğru gelirken, önüme birden o genç adam geçmişti. Bu sefer aynı annesi gibi geri geri gecekondunun kapısına götürüyordu. Atabek genç adama ne dediyse adam beni korumaktan başka bir şey yapmamıştı. Atabek son kez konuştuğunda, daha ağzını açmadan ikinci kez elindeki silahı ateşledi. Genç adam üzerime yığılmıştı, adamı kalbinden vurduğu için benim gözlerime bakmıştı. üzerimdeki hırkayı hızla çıkarıp yarasına bastırmıştım. Adam yüzüme gülerek acı ile inledi.
"Han...nıımm... kaaaçç..... bu. aaadaammm seniii öldü.dürrür"
Adamın başı yana düştüğünde canım acımıştı. Yerden destek alarak ayağa kalkmıştım. Karnımdaki çocuklarım olmasaydı çoktan ben bu yerden kaçmıştım. Bahçeye çıktığımda Atabek arkamdan bağırmıştı. Ona bakıp yavaş yavaş geri gidiyordum. Silahını bana doğrultunca kaçmaktan vazgeçip üzerine yürüdüm.
"Vur beni öldür, ama yaşarsam bu anne oğlun ve yaşadığım her duygunun acısını senden misli ile çıkarırım. Savaş itine dediğim gibi ölmek için yalvarırsın bana"
Atabek pis bir gülüşle bana bakarken, birden elindeki silah ateş almıştı. Omzumdaki sıcaklık ve acı ile kafamı sol tarafıma çevirdim. Atabek'in ağzından çıkan küfürle ona baktım. Yere düşerken gördüğüm Atabek'in adamlarını alıp kaçmasıydı. Araba sesleri uzaklaşmaya başladığında kolumdaki kandan sebep içim çekilmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatmış elimi karnıma koymuştum. Uykuya geçerken duyduğum tanıdık sesle gözlerimi açmak istedim ama başaramadım. Yüzüme değen elleriyle iyi olduğumu bilmesi için sadece adını söyledim.
"Hazar abi"
"Dila'm aç gözünü kızım hadi"
...................................................
AHMET HAZAR...
Mustafalar ile Mardin'e geldiğimizde konağa girmeden kendi konağıma gitmek istemiştim. Kendi arabama geçtiğimde direksiyonda ki Meriç konağıma gitmiyordu. Dikiz aynasında göz göze geldiğimizde Meriç konuşmaya başlamıştı.
"Atabek itinin adamı sabah fıstık tarlasından üzerini temizleyerek çıkmıştı ağam"
"Şimdi mi söylüyorsun bunu"
"Dinle ağam bir dinle"
"Söyle Meriç"
"Melihşah ağanın adamı Alparslan ile araştırdık. Bu it herifin adamı köy çıkışındaki üç , dört haneli bir köye gidip geldiler. Alpaslan ve ben bakamadık. Şuan büyük ihtimalle oda Melihşah ağaya anlatıyordur. Ağa kızma biz böyle yapmasaydık. Bu itler Hanımağamızı öldürürlerdi."
"Şuan onun için mu tekrar Diyarbakır'a gidiyorsun Meriç"
"Ağam o şerefsizler konağı basacağı gece, Hanım ağam bize dedi ki, bize yaa biz kimiz ki sadece sizlerin işlerinizi yapan köpekleriz. Ama O hanım ağa bize dedi ki ben sizsiz Mardin'e dönmeyeceğim dedi. Ağam biz hanım ağamız olmadan döndük "
"Tamam bas gaza da gidip alalım bacımı oradaysa, bu arada sizler bizim köpeklerimiz değil en sadık dost ve adamlarımızsınız. Eğer öyle olmasaydı biz oradayken Meryemce hanımın gezmek istediğinde sizi yollamazdık yanında. hadi Meriç hadi"
Yolda giderken Melihşah'ı aramıştım. Beni beklediğini söyleyince, Meriç'e daha da hızlanmasını söylemiştim. Diyarbakır'a giriş yaptığımızda saat gece yarısıydı. Avluya girdiğimde Melihşah ve adamı Alparslan hasır koltuklarda oturuyordu. Sabaha kadar ne yapacağımızı nasıl köye gireceğimizi konuşmuştuk. Sabah'a karşı Leyla aramaya başlamıştı. Telefonu açsaydım, bana Meryemceyi mutlaka soracaktı. Bende yalan söylemeyi sevmediğim için her şeyi söyleyecektim.
Masadan kalktığımda Melihşah da yanıma gelmişti. Biz hasır koltuklarda otururken, birden konağın kapısı hızla açıldı. Nefes nefese genç bir kız önümüze düşmüştü. Melihşah saygısızlığı sevmediği için hemen ayağa kalkıp kızı yerden kaldırdı.
"Destur, Manyak mısın kızım sen"
"Şey ağam özür dilerim, ben.. ben hasankala köyünden geliyorum köyün dışındaki ufak köy ağam"
"EEE"
"Şeyy Melihşah ağam, Bizim evin yanında adalet teyze var oğluyla yaşar. Gece bana gelip dedi ki sizin aradığınız kıymetli bir şey varmış, o adalet teyzedeymiş gece gelsin alsın dedi ağam"
Hızla yerimden kalkıp kızın kolundan tutup, sedirlere oturttum. Kız başını eğmişti ki hafif eğilerek;
"Eğme kızım başını anlat bana "
"Sen.. ben seni tanıyorum. Sen Hazar ağasın"
"Evet benim o, hadi anlat kızım "
"Ağam, Mustafa hamza ağamın karısı adalet teyzelerde gidin alın ağam hanımağayı. Yoksa Atabek ağa şey"
"Tamam kızım sus"
Kızın yanından kalkıp, ayakta duran Melihşah'ın yanına gittim. Melihşah ile ayak üzeri nasıl yaparız nasıl gideriz derken, mutfak çalışanlarından yaşlı bir kadın yanımıza gelip;
"Melihşah ağam bu kız benim sana dediğim kız ağam "
Melihşah ağızını açmadan, anlık kıza bakıp kadına döndüm.
"Abla kız kalsın bu konakta büyük ihtimalle bu kızı ararlar burada kalsın artık ağanız himayesinde bu kız dimi Melihşah"
"Sen nasıl istersen Teyzemin oğlu, kalsın Güldeste abla"
Yaşlı kadın, genç kızı alıp mutfağa gittin de bende Mustafa'yı arayıp aramamak arasında kalmıştım. Aramamaya karar vermiştim. Hava kararmaya başladığında bizde konaktan çıkmıştık. Yavaş yavaş köye giderken, Meriç dikkat çekeceğimizi bize söylediğinde arabalardan inip bahçelerden yürümeye başladık. Belli aralıklarla üç el ateş sesi duyduğumuzda koşmaya başlamıştık. Fıstık bahçelerini koşarak geçtiğimizde köyün toprak yolundan iki tane araba son hız ana yola çıktı. Arabalar gözden kaybolduğunda köye daha hızlı koşmaya başladım. Son fıstık bahçesini geçtiğimizde bir gecekondu evin önünde yerde yatan bir beden görünce o tarafa koşmaya başladım. Yerde yatan bedene yaklaştıkça dizlerimin bağları çözülmeye başladı. İyice yaklaştığımda hızla yanına çöktüm. Yüzüne dokunup dokunmamak arasında kalmıştım. Birden içimden 'Allah'ım bacımdır affet' dediğim yüzüne dokunmuştum. Meryemce adımı söyleyince biraz olsa içim rahatlamıştı. Melihşah yanıma geldiğinde;
"Hanımağamızı hastaneye götürelim"
"Hayır, kurşun sığırmış, Meriç'i ara arabayı getirsin"
"Ama Hazar"
"Aması yok bu evin senin aşiretine bağlı olan bir aileye ait olduğunu öğrenirse Mustafa, Diyarbakır'ı içinde senide yakar"
"Hazar aile benim aşiretime bağlı olabilir ama benim suçum yok ki"
"Melihşah uzatma hadi ara gelsin Meriç"
Melihşah adamını aramıştı, Meriç ile birlikte gelmesi için. Biraz zaman sonra Meriç arabayı kapıyı yaklaştırıp kapıyı açmıştı. Meryemceyi yerden kaldırmadan arabanın ön koltuğunun yatırdım. Meriç, arabadaki havluyu Meryemcenin koluna bastırıyordu. Yanlarına döndüğümde Meriç'i arabaya yolladım. Meryemceyi kucağıma alıp ön koltuğa yatırdım. Arka koltuğa geçerken, Melihşah yanıma gelip;
"Dikkatli olun Hazar"
"Asıl sen dikkatli ol Melihşah ve kaçıran belli Atabek ağa"
"Doğru dedin gözüm üzerlerinde olacak merak etme Hazar"
Arabaya bindiğimde Meriç'in tutuğu havluyu ben aldım. Meriç arabayı çalıştırdığında, bende arkadan havlu ile Meryemcenin koluna kan biraz olsun dursun diye baskı yapıyordum. Meriç hızlandıkça hızlanmıştı. Gece yollar boş olduğundan sıkıntı olmuyordu. Kırmızı ışık yanınca Meriç ani frenle durduğunda Meryemceden bir inilti çıkmıştı. Yüzünü buruşturduğunda Meriç'in kafasına vurmuştum. Meriç kafasını ovalayarak tekrar arabayı kullanmaya başlamıştı.
Biraz daha gitmiştik ki arabanın içinde kısık bir ses duyuldu.
"O...... Meriçç... çook... yavaşşşsın "
Meriç saniyelik tane tane konuşan Meryemceye gülerken, hafif eğilerek yüzüne bakmıştım. Beni görünce tebessüm etmişti. Onun tebessümüne karşılık gülerek;
"Hanım ağam nasılsın"
"Kolumdaki.... baskıyı.... azaltırsan... iyi... olacağım"
"Ama kan çok akıyor"
"Hazar........ağa...... dediğimi..... yap"
"Ama"
Meryemce sağ elini sol kolunun üzerine koyarak yattığı yerden doğrulmuştu. Arabanın ışığını Meriç'e açtırdığında arabanın aynasından yüzüne bakarken benimde dikkatimi çenesindeki morluk çekmişti.
"Kim sıktı çeneni, hangi it"
"Savaş Varlıoğlu"
"Nasıl yani, seni Atabek kaçırmadı mı"
"Ahhhh abii dur yaa, Uzun hikaye ama bana söz ver bu olanları Mustafa Hamza ağam bilmeyecek beni kim kaçırdığını, tamam mı abi ben kendime geldiğimde konuşacağız"
"Nasıl yani Meryemce"
"Ahhh ağam sakin konuşacağız işte. Melihşah ağada Mustafa ağama bir şey demeyecek duydun mu beni"
"Tamam Meryemce, Tamam hanım ağam"
Meryemce tekrar geriye yattığında gözlerini kapamıştı. Elimdeki havluyu tekrar koluna bastırmıştım. Meriç bir şey oldu sanıp iyice hızlanmıştı. Meriç bana bakarak ;
"Duyduğunu unut, Melihşah ağanın adamı Alparslan'la konuş her şeyi öğreneceksin. Meryemce Kocasını korumaya çalışıyor ama bu işte Meryemcenin yanında değilim ama o abisi gibi beni görüp her şeyi anlatacak bana duydun mu."
"Ama Hazar ağam "
"Aması yok Meriç ben, Bedirhan ve Baran ağa bu kıza aslında çok şey borçluyuz. Bu kız bize yeniden dostumuzu verdi. Yeni de bana umut verdi yaşam var dedi. Bana Dilayı getirdi kendi ile kızı ile. Yarın bize bir şey olsa Mardin bu kızdan sorulacak."
"Tamam ağam"
"Bu kadın Hamza ağanın ölümünde ne kadar güçlü olduğunu gösterdi bize de size de"
"Evet ağam "
Mardin'e girdiğimizde Meriç daha da hızlanmıştı. Konağın önüne geldiğimizde Meriç ani bir frenle durduğunda Boran hızla arabaya yaklaşmıştı. Boran ön kapıyı açtığında Meryemceyi kucağıma alıp konağın kapısına yaklaştığımda Kamil kapıyı açtı. Konağa girdiğimde herkes bana bakıyordu.
"Avşin, Mustafa'nın odasının kapısını aç hemen "
Avşin koşarak odaya gittiğinde bende kucağım da Meryemce ile o tarafa gittim. Meryemceyi yatağa yatırdığımda üzerimin kan olduğunu ancak o zaman anladım. Avluya çıktığımda Herkes odaya girerken Leyla hanım önüme gelip;
"Niye açmıyorsun lan sen benim telefonlarımı"
"Sana ne kızım"
"Bana bak senin bir iş karıştırdığın belliydi zaten"
Leyla hanımın üzerine yürürken, Mustafa'nın sesiyle durdum. Arkama dönerken, Leyla hanıma;
"Senin yaşın ve zekan yetmez benim işlerime işine bak avukat hanım"
Leyla hanım omzuma çarpıp, Meryemcenin odasına doğru gitti........
...............................................
Umarım beğenirsiniz...
Sizi seven çatlak yazar...
Allaha emanet olun...