MUSTAFA HAMZA ...
Sabah ağlama sesi ile uyandım. Yataktan kalkmak için doğrulmaya niyetlendiğimde dört gecedir olduğu gibi yani o mesajın geldiği geceden beri Meryemce'm daha sıkı sarılıyordu bana. Uyuyan gül güzelimin başını yastığa koyup, kapıyı açtığımda Talha'yı ağlarken bulduğum. Ben Mina gibi bu Talha'nın ağlamasına da dayanamıyordum, onun bu halini görünce iyice sinirlenmiştim. Talha kapıda beni görünce ;
"Adaşım babam, yatakta aşkım teyzem yoktu bende Mina'nın yanına giderken helin teyzeyi gördüm. Bana dedi ki ' Aşkın teyzen gitti, Meryemce annen zaten artık seni ve Minayı sevmez yeni çocukları olacak onun dedi. Badim aşkım teyzem gitti mi şey bir Meryemce annem sevmiyor mu beni"
"Gel aslanım gel "
Talha'yı kucağıma alıp odaya girdiğimizde Meryemce hala uyuyordu, saate baktığımda altıyı geçiyordu. Talha'yı kucağımdan bıraktığımda koşarak yatağa çıkmıştı. Talha, Meryemce'nin yanağını öperken uyanacağını anladığım için hemen yanına gittim. Talha'ya arkadan sarıldığımda Talha bana gözleri dolu şekilde bakınca yüzünü severek;
"Canım badim, ağlama Meryemceyi sizden almadım en çok sizin anneniz senin ve Mina'nın en çok babanın ve amcalarının anladın mı canım oğlum"
"Sen sevmiyor musun annemi"
"Seviyorum ama siz daha çok seviyorsunuz"
Talha benim dediklerime gülerken bende huzur dolmuştum. Talha, Mina gibi başını omzuma koyunca bende kendimi uykuya teslim ettim.
................
Uyandığımda avludan Mina ve talha'nın sesleri geliyordu, gülerek yataktan kalkıyordum ki banyodan siyah gecelikle Meryemce çıktı. Karımın güzelliğine kendimi kaybediyordum ki mesaj aklıma gelince birden kaşlarımı çatıp;
"Sana siyah ve bordoyu yasaklıyorum"
"Canım kocam, yavaş gel sen görüyorsun sadece gönlümün ağası senin karın unutma ki deli"
"Ahh benim deli karım, deli doktorum"
"Asi'm "
"Deli'm"
Meryemce'ye sarıldığımda oda karşılığını vermişti. Ben Meryemcenin önce yanağına sonra tam dudaklarına masum bir öpücük konduruyordum ki odanın kapısı büyük bir şiddetle açıldığında hızla Meryemcenin önüne geçmiştim, karşımda Avşin, Gülcan, Nisa, ve Mina vardı. Ben ağzımı tam açıyordum ki büyük bir hızla içeriye Dağhan abim çok zaman geçmeden Devran ve Mert Talha da girmişti.
Meryemce kafasını sırtıma gömmüş sessizce;
"Mustafa'm çıkar bunları dışarı üstüm"
"Tamam gülüm arkamdan kıpırdama"
Önümdeki kalabalığa dönerek;
"Siz hayırdır gençler hadi dışarı"
"Mustafa karımı alıp çıkacağım ben sen rahatsız olma "
"Allah razı olsun abi ya"
"Ne demek enişte bende Nisa'mı alacağım"
"Tabi, Nisa kızım Gülcan kızım hadi dışarıya "
"Ama Mustafa ağa, sevgili babamız bizi atma dışarıya "
"Niye "
"Mustafa baba bu erkekler bize küpe almışlar"
"EEE Nisa ne olmuş"
"EEsi yeni öğrendiler bizim kulağımız delik değil"
"Tamam ben bu gün eczacı getirim deler hadi çıkın dışarıya "
"Yaa biz korkuyoruz Mustafa ağa "
"Gülcan sen mi korkuyorsun genel cerrah olan sen"
"Olmaz mı yaaa"
"Avşin sen niye buradasın "
"Talhada bana aldırmış hatırlatırım mizgin anam kuzumun canı acır diye deldirmedi kulağımı"
"AA avşin Allah rızası için çıkın dışarıda konuşalım hadi da"
"İyi bee aaaa yürüyün kızlar biz yalnış koruma alanına girdik aslan gibi babam var benim "
Topluluk yavaş yavaş odadan çıkıyordu ki Devran birden durdu ;
"Devrem bir eksiklik var "
"Nasıl yani devrem"
"Bir cırlama olmadı Meryemce nerede"
"Evet abi süt abim haklı karam yok"
Dağhan abim bana doğru gelerek ;
"Mustafa ağa kardeşim nerede bugün pazar işe gitmeyecekti ne yaptın bacıma"
Ben ağzımı açmadan Meryemce arkamdan cırlamıştı;
"Dağhan biraz daha çıkmazsanız kızlara değil sizin kulaklarınıza hiç üsenmeden deli açacağım"
"Sen niye mus-" Dağhan abimin sözünü Mina kesmişti çok güzel bir şekilde konuşarak;
"Dayılarım ve yengelerim burası annemin ve babamın odası biz kapı çalmadık ve annemin üstünde... hımm neydi bunun adı anne "
"Gecelik kızım aklım kızım gecelik, beyler hanımlar hadi çıkın dışarıya "
Kızlar gülerek dışarı çıkarken, üç erkeğin üçü de bana ters ters bakarak dışarı çıkmıştı. Odada Talha ve Mina kalmıştı. Talha kapıyı kapatım yanımıza gelmişti Talha azcık utansada Mina ile birlikte Meryemcenin yanağından öperek dışarı çıkıyorlardı ki Talha Minaya ;
"Fıstık sen git ben geliyorum"
Mina dışarı çıktığında Talha tekrar kapıyı kapatıp yanımıza gelmişti. Yatağa çıkarak ikimize sarılıp öptükten sonra Meryemceye bakarak;
"İyiki Mustafa badim senin kocan olmuş"
....................
Öğlen avluda bütün aile çay, kahve içerken beyaz önlüğü ile Serdar'ın arkadaşı eczacı Sibel konağa girince Serdar ayağa kalktığında Selvi boğazını temizler gibi öksürünce mecbur geriye oturdu onun haline acıyarak, ben ayağa kalmıştım. Sibel hanımı yanımıza buyur etmiştim. Kızlar bana yalvarır gibi bakarken Meryemce de kızlara gülüyordu. Sibel hanım ;
"Mustafa ağam benim fazla vaktim yok deleyim gideyim kulakları"
"Tabi Sibel, bekle"
Kızlara dönüp baktığımda Gülcan Dağhan'ın arkasında, Nisa Mert'in arkasında, Avşin işin garip tarafıda bu ya dedem ve Devranın arasındaydı. İlk önce Selim abim Gülcan'ın elinden tutup yanımıza gelmişti. Gülcan, Ayşegül'ün getirdiği sandalyeye oturduğunda Dağhan abim;
"Bahar gözlüm, hadi güzelim sen babanın aslan kızı ol benim güçlü sevgilim ol deldir kulağını ben bir dışarı çıkıp geleceğim"
Hepimiz Dağhan abinin dediğine gülmüştük. Dağhan abim mutfak tarafına giderken Sibel hanım Gülcan'ın kulağını birini çoktan delmişti. Gülcan'ın kulakları deliğinde Dağhan abim elinde bir bardak suya geldi,Gülcan'ın elini tutup gözünden düşen bir damla yaşı sildiğinde aklıma Meryemce gelmişti ona dönüp baktığımda sinirli bir şekilde bana bakıyordu.
Sıra Nisa'ya geldiğinde Mert bana acayip bakıyordu. Nisa hem korkuyor hemde geliyordu. Nisa gelip sandalye oturduğunda Mert birden ;
"Mustafa ağam deldirmesek mi"
"Mertt sabah babam girdi dimi benim odama kulağını deldirelim diye"
"Ama canı acır "
Biz kendi aramızda bu muhabbeti yaparken Sibel çoktan Nisanın kulaklarını delmişti. Dağhan abim yanına gelerek Gülcan'ın su içtiği bardağı onada verip suyu içirmişdi. Sıra Avşin'e geldiğinde arkasını dönüp odasına doğru giderken Dedem;
" Ahu gözlüm, ceylan kızım hadi babam "
"Ama canım ço_"
Devran Avşin'in sözünü keserek gözleriyle Talha'yı göstererek;
"A, Talha'nın aşkım teyzesi iğneden korkuyor gibi Talha'm"
"Benim aşkım teyzem , melek annem gibi Allahtan başkasından korkmaz hatta"
Talha, avşine elini uzatarak sözlerine devam etti;
"Gel aşkım teyzem ben senin elini tutarım "
Avşin, Talha ile beraber gelip yanımızdaki sandalyeye otururken Talha ayakta durmuş Avşin elini tutuyordu. Sibel, avşinin kulaklarını deldiğinde hala Talha aşkım teyzesinin elini tutuyordu. Ben onları izlerken Reşat dayımın sözleriyle dikkatimi ona vermiştim.
"Hamza ağam bak sen bu kızı buna ver, Binbaşım ve Mert oğlum kaçtılar ama bak bu ufak Mustafa nasıl durdu yanında sevdiğinin"
Herkes Dağhan abim ve Mert bakarken, ben babam ve dedeme baktığımda onlarda karşılarındaki manzaraya bakıyorlardı. Avşin,Talhayı kucağına almış sedirde oturuyorlardı. Talha Avşin'in yüzünü severken, ikisinin anlı birbirine dayalıydı.
Sibel çantasını toplamaya başladığında Nisa, Avşin ve Gülcan bir ağızdan ;
"Mustafa hamza ağam hani kızının kulağını deldirmeyecek misin"
"AA benim kızım daha ufak sizin kadar olduğunda kendi karar verir dimi Meryemce hanım"
"Mustafa Hamza ağam sen gel-"
Meryemce'nin cümlesini konaktan içeriye giren Bedirhan ve Baran kesmişti. Baran gülerek yanıma gelirken Bedirhan babamlarına yanına geçmişti. Herkes bir ağızdan haksızlık yaptığımı söylerken Bedirhan ve baranda olaya dahil olunca Meryemce hızla yerinden kalktı. Minayı kucağına alıp yanımıza geldiğinde ;
"Mustafa ağam sen git bir su iç gel"
"Meryemce canı çok yanar"
Meryemce'nin gözlerinde anlayamadığım bir duygu vardı. Meryemce, Mina ile beraber sandalyeye otururken sessizce sadece benim duyacağım şekilde ;
"Benim kızım vuruldu burada bu iğne ona hiç bir şey yapmaz en önemlisi o bizim kızımız ne canını yakar ki onun "
Meryemce göz kırparak;
"Sibel hanım buyurun "
Sibel kulağını delerken, Mina'm sadece annesinin gözlerine bakıyordu. Minanın kulakları delindikten sonra Sibel konaktan çıktığında Dedem;
"Meryemce, Mizgin'im beni yanıltmıyorsun canım kızım Allah razı olsun ama bu kadar gaddar olma yavrum"
..................
Akşam yemeğine kadar herkes bir tarafa çekilmişti. Meryemce ile avludaki sedirlerde kahve içerken yanımıza Devran ve avşin gelmişti. Biz sohbet ederken akşam çökmeye başlamıştı ve konak halkı yavaş yavaş avluya gelmeye kadınlar Masayı kurmaya yardım ederken erkekler sohbet ediyorduk. Tam masaya geçme niyetlendigimizde avluya Mina'm ve Talha'm bağırarak yanımıza geldi. Talha ve mina nefes nefes yanımızda bir sey anlatmaya çalışırken Dağhan abim ve Gülcan bir ağızdan;
"Talha"
"Mina
......................
DAĞHAN...
Mustafa Hamza, düğün hediyesi konağın kapalı olan bir bölümünü bize hediye etmiş, küçük bir daire olarak hazırlatmıştı. Dün aile içinde tekrardan dini nikahımızı tazeleyip, Resmi nikahımızda yapmıştık. Bu gün en son eşyaları da tam olarak yerleştirmiştik. Mustafa ben göreve gittiğimde Gülcan tek kalmasın en önemlisi Mustafa'nın her zaman dediği gibi 'abi biz artik genis bir aileyiz'..
........
Gülcan ile aksam üzeri bir eksik var mi daireyi gezerken ikimizde yatak odasında kaldık. Arkadan sarıldığımda bahar gözlüm yerini arayan kedi gibi göğsüme sığınmıştı. Gülcan yavaş yavaş yüzünü bana döndüğünde;
"Ahh toprak kokusuna aşık oldugum adam"
"Bahar gözlum, ömrüm iki gün sonra hayatıma, ömrüme tamamen benim olmaya ..aman konuşamadım"
Gülcan ufak bir gülmeyle elini yanağıma koyarak;
"İyi ki bekledim seni, iyi ki görmeden sevdim"
İlk defa içime dolan heyecanla başımı sevgilimin ömür çiçeğimin boynuna koyarak ilk önce kokusunu içime çektim. Gülcan bu yaptığıma huylansa da sesini çıkarmadan derin bir nefes alınca kafamı kaldırıp gözlerine baktım. O sevdiğim yeşillerin en derinlerine kadar beni içine çekerken çekime kendimizi vermiştik. Dudaklarımdaki sıcaklıkla iyice gülüme sarıldığımda kulağıma 'hii ayy' diye Mina ve Talha'nin sesi gelince, Gülcan hızla benden ayrılırken çocuklar çoktan odadan kaçmışlardı. Ben gülmeye başladığımda bahar gözlüm sinirle bana bakıyordu bir adım atıp tam bir şey diyecekken avludan çocukların sesleri gelince yönümüzü avluya bakan balkona çevirmiştik. Gülcan balkona çıktığında benden pesinden çıkmıştım. Çocuklar tam bir şey diyecekken Gülcan aynı anda çocukların isimlerini söylediğimizde avludaki herkes gülerek bize bakmıştı. Mustafa gülerek;
"Abi haydi yemeğe "
"Geliyoruz ağam"
İkimizde cümlemizdeki imayi anlamıştık. Gülcan ile dairemizden çıkarken birbirimize baktığımızda benim içimde olan huzur onun gözlerindeydi sanki yavaş yavaş mutfak avlusundan büyük avluya geçtiğimizde herkes masadaki yerini almış bizi bekliyorlardı. Mina ve Talha ortalıklarda görünmediği için içim rahatlamıştı. Çocuk aklı unutmuşlardı. Yemeğe başladığımızda Talha ve Mina masaya geldiklerinde Gülcan yerinde kıpır kıpır olunca yanında oturan sevgili kardeşim Meryemce fark etmis olacakki ;
"Vayemin hayırdır kurt mu kaynadı bir yerinde dursana "
"Üperdim birden deli"
Avşin birden "Ayşegül, Gülcan ablana bir şal getir"
.....
Sakin sessizce yemeklerimiz yemiş, çay eşliğinde çayları içerken sedire Talha ve Mina geldi. Mina, Mustafa'nın kucağına çıkarken Talha da yanına oturmuştu. Bir Mustafa'ya bir bana bakıyordu çocuklar. Mustafa bir şeyler olduğunu anlamış olacak ki birden;
"Mina'm Talham ne oldu niye bir bana birde şu askere bakıyorsunuz"
Mina yüzünü Mustafa'nın boynuna sakladığında, utandığını anlamıştım. Talha, Mustafa'ya dönerek;
"Dudaktan öpmek kötü bir şey dimi badim"
"Evet badim de hayırdır "
"Dağhan amc.."
Talha'nın cümlesini aslan süt kardeşim, devrem kesmişti.
"Aslanım Mina'yı al mutfağa gidin belki oradaki ablalar size tatli verir dimi melek annesi"
"Hee.. evet evet"
Meryemce ilk şaşkınlıkla nasıl toparlayacağını şaşırmıştı sonra hemen çocukların yanına gelip resmen tavuk gibi mutfaga kışkışladı.
Avluda herkes gülerken, Meryemce şaşkınca yanıma gelip;
"Yuh Dağhan ya kızımın yanında mı öptün Gülcan'ı inanamıyorum sana yaa"
Ben daha ağzımı açmadan, Devran hemen yerinden kalkıp Meryemcenin yanına gelip elini omzuna koydu ufak bir gülme ile;
"Aa devrem ayıp ayıptır, sebi sübyanların yanında hic yakıştıramadım"
"Devrem kaşınma istersen unutma rütbe olarak üsteyim"
"Asıl ben rütbe olarak üsteyim babayım ben baba"
Meryemce Devran'a ters ters bakarak;
"Devran susar mısın yerine geç"
Herkes gülerken Meryemce yavaşca yanıma gelip ;
"Anladım bundan sonra dairenizin kapısını kapatırsınız "
Konakta herkesi bir kahkaha alırken ben ve Gülcan kıpkırmızıydık. Meryemceyi kolumun altına aldığımda hiç vakit kaybetmeden Devran ve Mertte gelmişti. Ne kadar güçlü kuvvetli uzunda olsa bizlerin yanında hala narindi Meryemce , hoş delirmediğinde zaten öyleydi. Biz Meryemceyi öperken içimden hayret Mustafa nasıl öksürmedi derken ;
"Delikanlılar size bir şey soracağım" diye kendini belli etmişti Hamza dede;
"Buyur dede"
"Sen Binbaşı çok mu seviyorsun Meryemceyi "
"Sevmem mi Hamza dede benim güllerim birdi üç oldu güller sevilmez mi"
"Aferin binbaşı, ya sen komiser "
"Can kadar kıymetli, vatan kadar değerli"
" Bak bak, Mert oğlum"
"Hamza dede bana diyorsun ki anneni seviyor musun seviyorum tabi"
Hamza dede bir nefes alarak yanında oturan bize acayip bakan Mustafa'ya dönerek;
"Mustafa ağam, sana başka bir şekilde soracağım, karını evlendiğinde uzun süre ondan kaçarak yaşar mıydın ? aynı konakta aynı havayı solurken "
"Hamza ağam "
"Cevap ver babama oğlum "
"Ama bab-"
"Mustafa Hamza söyle bu akşam burada sen torunsun, ne desen saygısızlık olmayacak"
"Kaçarım ama gündüzleri kaçarım gece uyurken gider yanında sabahlarım nefes alamam dede tıpkı senin Mizgine yaptığın gibi veya babamın ... neyse dede biliyorum nereye getireceksin mevzuyu "
"Sen boşuna ağa olmadın oğul. Hele herkes sevdiğin yanına oturabilir size bir şey anlatacağım..
.........................
MERYEMCE...
Hamza dedem sedirin başına oturup bir tarafına annem ve babamı diğer tarafına Mustafa'yı oturtmuştu. Biz dedemin karşısına oturup ne anlatacağını merakla beklerken, çocuklar dedem anlatırken gürültü yapmasınlar diye Ayşegül onları alıp mutfak tarafına geçmişti tabi peşine yavaş yavaş boranın gittiğini gördüğümüzde hepimiz çaktırmadan gülmüştük. Etrafıma baktığımda Reşat dayı teyzemi kolunun altına almış, serdar ve selvi yan yana oturmuşlar, kadir ve kader, mert de aynı ve Dağhan hepsi çift yan yana oturmuşlardı. Karşıma baktığımda Mustafa dedesinin yanına oturmuş arada gözleriyle beni takip etse saygısı olduğu için yanıma gelmiyordu, ben kocama bakarken başımın üzerine konulan bir buseyle yanıma baktığımda Devran yanıma oturmuş gülen gözlerle bana bakarken kolun altına almış kulağıma yaklaşarak;
"Amacım ağayı ve diğer sahiplerini kıskandırmak ama asıl amaç huzuruna doymak özledim be kardeşim seni ve huzur veren varlığını"
"Bende özledim be eşkiyam, baksana herkes karsının ve sevgilisine yanına oturmuş yine kaldık yan yana. Ulan şuraya bak Mert bile evlendi"
"Ne yapalım kardeşcağızım, sen ve ben alıştık be kuz-"
Devran'ın sözünü Hamza dedemin öksürüğü kesti, ona doğru baktığımızda Mustafa kıpkırmızı bize bakarken dedem gülüyordu. Dedem tam bir şey diyecekken gözleri diğer yanıma oturan Avşine takıldı ufak bir tebessümle kızına baktıktan sonra boğazını temizleyerek;
"Mustafa Hamza ben sana söyleyeyim bu komisere dikkat et alır bu kızı senin elinden, Bak Binbaşı ve Mert hanımlarının yanına oturdu ama komiser gitti onun yanına oturdu"
"Hamza ağam aman ha ağamla aramızı bozacaksın"
Mustafa'm asi'm , Devranın dediklerine hafif gülerken, dedem gülerek ;
"Bozulmaz oğul bozulmaz, Rahmetli deden de senin gibiydi tek bacısı için ağalığı bırakacaktı."
"Desene ağam dedemin yapamadığını ben yaptım"
"Duymuştum o zaman helal olsun demiştim ama sen benim bildiğim tek çocuktun kim için yaptın"
"Babam öldüğünde gece Meryemce Urfa'ya gelmişti. Babamın defin işleri hal olmuştu konağa geldiğimizde aşiret çoktan toplanmıştı. Amcamın oğlu Kenan yanıma gelip bütün aşirettin içinde 'sen ağa olunca benim bacımı sen al benim de senin bacını süt kardeşini alayım 'dediğinde toplantı odasına küçük amcam bulut ve Meryemce girdi. Hızla oturduğum yerden kalktım Meryemcenin elinden tutarak' Ağalık sizin olsun bacımı kimseye vermiyor ' dedim Meryemceyi alıp konaktan çıktım. Şimdi ağa bulut amcam ne Kenan nede babası ağa olamadı."
" Helal olsun oğul sana "
"Dedem biz bu adamların aşiretiyle iş yapıyor muyuz"
"Yok Mustafa yapmıyorsun ama bu adam dediğin senin kardeşin oğlum"
"Bu adam diye Devrandan bahsetmedim ki "
"Neyse sonra anlatırım, ben asıl konuyu anlatayım"
"Anlat ağam yoksa Devrem Dağhan, süt kardeşim Mert ve son olarak ağam beni öldürecekler"
Herkes gülmeye başlarken dedem dikkatimi çekmişti gözleri sulanmıştı. Derin bir nefes alarak;
"Şimdi size bir aşkın sevdanın daha büyük bir aşka ve sevgiye yer açtığını anlatacağım. Şimdi siz bilmezsiniz ama Alibeyoğlu konağının ilk açan bir gülü vardı Seyhan Alibeyoğlu benim açmayan gonca gülüm, Mizgin'in ilk beşiği öyle güzel bir kızdı ki Mardin, Mardin olalı böyle kız görmedi annesi gibi mert deli dolu bir kızdı onun güzel olmasından dolayı duyardım herkes sever aşık olur ama kimse yaklaşmaya cesaret edemezdi. Bir gün Seyhan çiftliğe gitmişti akşam üzeri ağlayarak geldi. Tabi ablasını ağlarken gören benim hırçın oğlum Mirza hızla ablasının odasına gitti ama kısa süre sonra yanıma gelerek Cabbar ağanın dayı oğlu ,ağabeyi gibi Adar diye bir ağa vardı. Kızıma, can parçama aşıkmış ve tehdit etmiş. Ben ertesi gün bu ağanın konağına gittim. Kızımdan uzak durmasını söyledim uygun bir dille sonra konağıma döndüm benim beş tane çocuğum vardı o zaman. O akşam herkes odasına çekilmiş ama damdan bir konuşma sesleri geliyordu yavaş yavaş dama çıktığımda damdaki sedirde Seyhan Mirzanın dizine başını koymuş bir delikanlıyı anlatıyordu. Kızdım sanacaksınız belki ama benim gönlüm zaten kızımın sevdiğinden yana olacaktı ama kim olduğu ne olduğunu bilmediğim için bir şey yapmadım. Mirza ile yüz göz olmamak için hiç bir şey demedim. Sabah kalktığımda Adar ağa ve babasın geldiğini söylediklerinde kan beynime sıçramıştı. Avluya geldiğimde Adar'ın babası Bekir ağa karşıma gelip 'kızını istiyorum Hamza ağa' dediğinde daha sedire oturmadan Bekir ağaya sana verecek kızım yok demiştim. O zamanlar Bekir buraların en şirret ağalarından yoktan anlamazdı istediğini alırdı neyse onlar konaktan çıktıklarında, kızımın peşine bir sürü adam verdim. Hem o çocuğu bulacaktım hem de kızımı koruyacaktım. Bir hafta boyunca kızım evden çıkmadı benden çocuğu bulamadım. Bir ay sonra aşiret topladı ve bu adarın kızımı istediğini söylediler ben olmaz dediğimde ağalar ve diğer aşiret ağaları arkamda durunca bu Adar ağanın aşireti bana diş bilemeye başladılar. Benim ve aşiretimin nam'ı yayıldıkça bu Adarın aşireti kudurdu sonra Midyat'a yerleştiler ama Midyat'ta bile çoğu aşiret benden çekinirdi ama benden sonra Mustafa hamza ile iyice bizden çekinir ve saygı duyar oldular. Midyat esnafı ve çoğu aşireti bizim arkamızda oldu. Mustafa Hamza 'ya Azrail ağa diyorlar orada neyse bu olaydan dört ay sonra Mirza bazı günler akşam üzeri at binmeye bağa, bahçeye gidiyoruz diye alır giderdi, geldiklerinde gül kızımın yüzü gülüyor oluyordu."
Hamza dedem nefes almak için önündeki suyundan bir yudum aldığında Mustafa ilk defa cesurca gözlerimin içine bakıyordu. Hamza dedem nefes alıp boğazını temizlemek için öksürdüğünde, kimin öksürdüğünü görmeyen Mert bir anlık dalgınlığıyla Dağhan'a bakarak ;
"Abi, Mustafa ağam ablamın yanında değil niye öksürdün"
dediğinde avludaki herkes bıyık altından gülerken Hamza dedem ;
"Ben öksürdüm Mert'im, Mirza sen devam et oğlum ben yoruldum"
"Tamam baba"
Babam hepimizin üzerinde göz gezdirdi önce sonra boğazını temizleyerek;
" O bazı akşamlar ablamı alıp Ciwan abimin karşı köydeki çiftliklerine götürürdüm. Ablam ve Ciwan abim konuşurlarken ben köye iner gezerdim. Bir gün o köyde düğün vardı ama amaç ablam ve Ciwan abi buluşacaktı bunlar çiftliğin orada konuşurlarken benden düğünde arkadaşlarımın yanındaydım. Düğünde bir kız gördüm öyle böyle bir kız değildi. Çok güzel saçlar beline kadar, ablamı ciwan abinin yanına gele gide kızı görür olmuştum. Ciwan abiye ne kadar söylemek istesemde oda seni kardeşimle evlendireceğim dediği için bir şey diyemedim bir kere tamam demiştim. Sözümden vazgeçerdim ama bir kaç ay sonra koskoca aşirette ağa olacaktı Ciwan abi. Ablam ile evlenmek için gün sayıyordu ağa olup öyle çalacağım kapısını Hamza ağanın diyordu. Bir gün anam ablamın cesur halini kendine benzettiği için çiftlikteki peynirleri alması için ablamı yollamış kapıda kimseyi bulamayınca. Ablam hızla oradan dönerken önünü adar ve bir kaç adamı kesmiş. Adar ablamı zorla attan indirmiş kollarını tutarak;
"Bu gece senin için son seyhan hatun ya benimsin yada kara toprağın, o çok sevdiğin kardeşin Mirzayı öldürdüğümde ya da dur Ciwan ağa evet...evet onu. Yarın sabah duyarsın yiğit cesur ağa kaleden intihar etti ne acı " demiş. O akşam üzeri eve bizden sonra ablam geldiğinde ben halinden bir şeyler olduğunu anlamıştım. Yemek daha hazır değildi bende babama saygımdan sessizce ablamı alıp arka avluya çıkardım. Baş başa kaldığımızda ablam ağlamaya başladı. Ablam bir taraftan anlatıyor bir taraftan ağlıyordu. Anlatması bittiğinde ;
"Git Mirza söyle gelsin, bu gece istesin beni yeter bir gece de olsun onunla olayım git kurban olduğum git gözümün nuru kardeşim "dediğinde hızla arka avludan babamın yanına gittiğimde ablam arkamdan yapma dediği için işimin olduğunu gece geleceğimi söyleyip çıktım. Atımı deli gibi sürüyordum tam köye giriyordum ki sevdiğim kızı bir erkeğin kolunda önüme doğru yürüyorlardı. Ben iyice sinirlenip hızla yanlarından geçtim. Köyün içinde geziyordum Ciwan abiyi bulma umuduyla biraz daha gezerken o sevdiğimin kolundaki çocuğu gördüm önüme doğru gelirken atla çiğnemek istesemde yanında durup;
"Ciwan ağa nerede bilir misin "
"Ciwan ağam , kahvede ağam bir sorun mu var kimsin"
"İşim var ağamla sağ ol"
Atımı hızla kahveye sürdüğümde atımı tanıyan Ciwan ağam hızla ayağa kalkıp yanıma geldi attan inip hemen kenara çekip;
"Mirza'm hayırdır"
"Abi, Adar ablama bir şey yapacak sabaha çok farklı olaylar olacakmış söyle gelsın dedi"
"Tamam Mirza'm sen git söyle gece arka avluya çıkıp beni beklesin",
"Ama ağam, abim "
"Tamam Mirza'm git ve hakkını helal et"
Attıma binip konağa dönerken hem ağlıyordum hemde sinirden çatlayacak gibiydim ablam aşirette karşı gelecekti sonu kesin ölümdü sevdiğim kız başkasını seviyordu bu da benim için ölümdü. Konağa geldiğimde herkes kendi odasındaydı bende sessizce ablamın odasına girip Ciwan abinin dediklerini dediğimde ablam olmaz desin diye beklerken ablamın gözleri gülmüştü hemen tamam dedi alımdan öpüp {hakkını helal et kardeşim seni seviyorum hadi odana git.} Ben odadan çıktığım da resmen bitmiş tükenmiş gibiydim. Gece saat 4 gibi arka avludaki konuşma seslerini duyduğumda ablam ve Ciwan abimin gittiğini anlamıştım. Sabah uyandığımda anamın ağıtları, çocukların ağlama sesleri ve en önemlisi Hamza ağanın kükremesi, öyle bağırıyordu ki konak sallanıyordu sanki. Avluya indim babamın yanına yaklaştığımda hızla yerinden kalktığında anlamıştım gelecek şeyi ve ben o yaşıma kadar bir tokat yemeyen ben iki tokattıyla yere düşmüştüm. Saatler ilerliyor kimse bulamıyordu ablamları akşama doğru aşiret duymuş ve konağa gelip namus dediler yüzümüz yere düşecek dediler silahı elime verdiklerinde babamın yüzü yere eğilmişti. Ben çok sevdiğim ablam ve abimi öldürecektim. Ağalar gittiğinde babama bir telefon geldi kolumdan tuttuğu gibi arabaya oturtu. Hızla gidiyordu babam ve ben yıkık dökük bir eve geldiğimizde kapıda bizim adamlardan biri vardı, babam o adama çok güvenirdi. Eve girdiğimizde yerde oturan ablam ayağa kalktı tabi hemen önüne Ciwan abim geçti. Babam yanımıza geldiğinde ben bir adım geriye giderken Ciwan abim bir adım babama gitti. Babam bütün gücünü Ciwan abime kullanmıştı ama ben iki tokatının acısını hala çekerken Ciwan abim o tokatla dudağı patlamıştı ama dimdik ablamın önündeydi. O yıkık binada ablamın ağlama sesi duyulduğunda, babam bizi şaşırtmıştı. Babam hızla ablamı Ciwan abimin arkasından alıp sarılmıştı. Ben ve Ciwan abim babama bakarken, babam birden;
"Ah oğul çok aradım seni gelseydin alsaydın kızımı bekledim gelirsin diye, şimdi ne olacak , ölüm dediler ben seni kızımı canparemi nasıl öldüreyim oğul" dediğinde ablam daha çok ağlarken Ciwan abim;
"Ağam, Hamza ağam sen büyüksün, berdel de alın bacımı. Ne olur ağam"
Arabaya bindiğimizde arka koltuğu babam ablam ve ciwan abi oturduğunda bende kapıdaki Hakan abinin yanına oturdum. Konağa geldiğimizde çoktan Ciwan abimin babasına haberi gitmişti.Tekrardan aşiret toplanmış berdel kararı verilmişti.Konağın kapısından Ciwan abimin babası içeriye girdiğinde ister istemez arkasından gelecek kızı merak etmiştim, biraz sonra içeriye beline kadar saçlarıyla sevdiğim, sevdalandığım kız girmişti."
Babam azcık soluklanmak için biraz durduğunda hepimiz anneme bakıyorduk. Sessiz bakışmayı peri'nin ;
"Anne sen berdelle mi evlendin, başka birini mi seviyordun"
"Peri bir dur anlatayım kızım"
" Tamam babam sustum"
Babam nefes alıp tekrardan anlatmaya başladı.
"Berdel için gelen kız sevdiğim kızdı, Ciwan abimin kız kardeşi annenizmiş.Ben sevdiğim kızı izlerken arkasından giren çocuğa gözüm takılmıştı, o çocuk sevgilisi sandığım çocuktu Reşat dayınız yani. Aşiret karar verdi iki hafta sonra berdel dediler. Mardin bizi berdel bilirken biz severek evlen gençlerdik. Mihriban Ciwan abisinden çekinsede Reşat abisinden çekinmezmiş o zamanda beni anlatıyormuş meğer neyse biz çok mutluyduk düğüne iki gün kala Mardin kalesinde dördümüz oturuyorduk, rahattık dini nikahlarımız kıymıştı. Biz konuşurken birden birileri kale girmeye başladığında en son Adar ağa girdi. Adar ablamın üzerine yürürken Ciwan abim önüne geçti yine. Bende Mihribanı arkama almıştım. Adar ne bana nede Ciwan abime bakıyordu. Birden belindeki silahı çıkardı ve bir el ateş etti havaya sonrada ;
"Seyhan hatun ben sana dedim ya benimsin yada kara toprağın diye" daha ne olduğunu anlamadan bir el silah sesi duyuldu. baktığımızda ablam Ciwan abimin kucağında vurulmuştu meğer son anda önüne geçmiş, Ciwan abim iyice sinirlendiğinde tam vuracaktı ki Adar ondan önce davranıp Ciwan abimi kalbinden vurdu. Halanız ve dayınız orada öldü. Bir ay sonra bizim düğünümüz oldu. Biz sadece evlendiğimiz gece aynı odayı paylaştık sonra dört ay aynı konakta aynı havayı soluduk ama ne ben onun yanına nede o benim yanıma geldi. Bir akşam işten çıktım konağa gelirken çok sevdiğim bir dostum ablasının düğün davetiyesini verdiğinde ablamı hatırladım sonra nasıl oldu nasıl oraya gittiğimi bilmiyorum ama kendimi Mardin kalesinde buldum. Kale çok değer verdiğim ablam ve abimle konuşur gibi söylenirken, Omzuma konulan baş ile baktığımda Mihriban yanıma oturmuş oda ağlıyordu. İşte böyle çocuklar dayınız ve halanız sayesinde böyle bir aile var oldu, Ben ablama bacıma çok değer verirdim. Ciwan abim de bacısına değer verirdi. Biz bu yuvayı onlara borçluyuz dimi baba"
"eksik söyledin Mirza"
"Baba,tamam baba Şey çocuklar ben o zaman baba olacağımı öğredim"
Herkes Mustafa'ya bakarken, Dağhan'ın dediğine Hamza dedem bile gülmüştü ;
"Bende diyorum ki Mustafa ağam niye kaleden aşağı inmiyor diyorum"
Dedem tekrar söz almıştı;
"Evet benim ağa oğlum ve gül kızım size vesile oldu da sizin gibi bir ailenin temeli kuruldu. Hepiniz benim evladım ve torunlarımsınız. Hadi bana müsaade ama Mizginim yani Meryemce'm sen benimle ile odama gelebilir misin ? Mustafa hamza sende gel oğlum"
.....................
Dedemin odasına girdiğimizde Asi ağama kaş göz yaptığımda, oda bilmediğini söylemişti. Dedem odasındaki koltuğa oturduğunda Mustafa'ya;
"Sen yere otur kızım benim yanıma koltuğa oturacak"
Dedemin yanına oturduğumda ellerimi tutup;
"Güzel kızım, sen ne güzel yüreğe sahipsin çok iyi anladık. Şimdi lafı uzatmayacağım benim yaşım kemalle erdi ve sana baban gibi, Gül kızın babası gibi veya komiserin babası gibi kızımı gözümün nuru Seyhanımdan sonra açan ilk gülüm sana emanet sakın ağlamasına izin verme. Ablaları sevmez kızımı bir tek abileri sever ama kimseye izin verme onu sana emanet ediyorum. Mizginim, Meryemce'm asıl senden istediğim Talha annesiz, Avşin yaralı, devran oğlum çok güçlü ama yarası kalbinde iyileştir onları aynı mesleğinde yaptığın gibi. Ve son olarak Meryemce'm kocan neyle uğraştığını bildiğini biliyorum. Bu konak önce Allah'a sonra kocana ve o olmadığında koskoca aşiret ve bu konak senin koru kolla kızım"
"Dede ben, ben yap...yapmam"
"Sen yaparsın kızım ağlama sen artık Mustafa Hamza ağanın karısı, Hanımağasın. Artık kalkın odanıza gidin. Mizginden sonra gördüğüm... neyse hadi gelin hanım odana rahatsız etme beni"
Ben dedem bakarken, Mustafa kulağıma yaklaşarak;
"Tamamen kovmadan hadi gidelim"
Mustafa ile odadan çıktığımızda gözlerim kararmaya, içim çekilmeye başladığında sadece ağzımdan;
"Mustafaaa"
......................
MUSTAFA HAMZA...
Dedemin odasından çıktığımızda Meryemce bayılmıştı, yaşadıkları ve gördükleri duydukları ağır gelmişti. Meryemce bu zamana kadar hep koskoca bir aileyi sırtlanmış biriydi birde bu gece duydukları, geçen gece okudukları ve son olarak dedemin boyununa bıraktığı yük ağır geldi. Benim bilmediğim o yıkık şehrin de daha ne sırlar saklıdır Allah bilir. Ben odadaki koltukta böyle düşünürken beni düşüncelerimden Meryemcenin sayıklaması çıkardı.
"Ben güçlü değilim, baba gitmee, babaaa"
Meryemce hem ağlıyor hem sayıklıyordu, birden sıçrayarak uyandığında daha yanına gitmeme fırsat bırakmadan yaşlı gözlerle beni görünce hızla yanıma gelip hem ağlıyor hemde konuşuyordu.
"Sen..... gitme.....hep.. yanımda...ol"
Meryemce delirmiş gibiydi rüyasında ne gördü anlamadım ama hala o anı yaşıyordu. Yüzünü iki elimin arasına alıp anlından öptüm önce sonrada kucağıma alıp tekrar yatağa taşıdığımda hala içini çekiyordu. Meryemceyi yatağa koyduktan sonra yanına uzanıp tekrar başını göğsüme koyarak saçlarını sevmeye başladım.
"Gül güzelim anlat ne gördün ney korkuttu seni, söyle benim korkusuz karımı ne korkuttu"
" Rüyamda babamları gördüm Devranın babası, kadir baba ve babamı bana Hamza dedemi gösterdi babam onun emanettine de sahip çık dedi sen güçlüsün dedi sonra seni gösterdi sende ona emanetsin dedi ve gitti asi'm gitti kocam gitti babam"
"Gül güzelim sakin ol ben buradayım korkma, sen emanetlerine sahip çık ben sana sahip çıkarım ömrüm, sen koskoca hanımağa sen asıl atmaca deli doktorsun"
"Seni seviyorum be adam, ne yapacağım ben şimdi"
"Sahip çıkacaksın son emanettine, bende sizi koruyacağım.Şu düğünü atlatalım seninle doğum gününde olduğu gibi bir kaç günlüğüne bir yerlere gidelim"
"Bana şu olduğum yer var ya huzur boş ver bir yerlere gitmeyi seni sev.."
Sonrası yok benim güzel karım uyumuştu. Bende anlına bir öpücük kondurup sıkıca sarılıp kendimi gül kokusuyla uykuya teslim etmişti.
...............
Sabah ezan sesine uyanmıştım. Göğsümde uyuyan karımın boynuna burnumu koyup gül kokusunu içime çektiğim. Meryemceden kedi gibi bir mırıltı çıktığında iyice keyiflenmiştim. Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp;
"Essâlâtü hayrun minennevm, habibim"
" Sabahul hayr habibim Ene uhibbuke"( seni seviyorum sevgilim)
"Ene uhibbuki habibim"
Meryemce yataktan kalkıp banyoya girerken, bende kendime gelmek için odada turlarken birden bir az önce ben karımla arapça konuştum. Meryemce banyodan çıktığında bende banyoya gidip abdest alıp gelmiştim. Namazlarımızı kılıp ayağa kalktığımızda Meryemce'm arkamdan sarıldığında içime gelen huzurla karnımda bağladığı elinin birini tutup arkamdan önüme çekmiştim gül kokulu karımı. Meryemce başını göğsüme koyduğunda başındaki tülbenti çıkardığım o güzel saçlarını sol omzunun üzerine topladım, açığa çıkan boynuna ufak ufak buseler koyarak her busenin arasına bir kelime koymuştum.
"Senin....yerin... burası... kalbimin ...üstü.... gözümün.... önü... sırtım.. değil.....sırtımda... bir... sürü... yük.. var"
Başımı kaldırıp dediklerimi pür dikkat dinleyen karımın gözlerine baktım, sonra sırayla önce anlına, yanaklarına kısa öpücükler kondurdum ve en son dudaklarına biraz uzun bir buse kondurmuştum.
Meryemce gözlerime bakıp;
"Sen nasıl bir adamsın"
"Karısına aşık, ailesini seven ve kızı için ölüp biten"
"Bak, bak "
"Baktım hep bakıyorum ve hep bakacağım"
"Sen yaa neysee"
"Gül güzelim hadi senin ile stres atalım"
"Nasıl yani"
"Başta Naci bey olmak üzere hayatındaki insanlar on sekiz yaşından beri gitmediğin spor, dövüş kulübü kalmamış dediklerini hatırlıyorum"
"Spor kulübüne götürmeyi düşünmüyorsun herhalde ah...ah benim istanbuldaki ev-"
"Biliyorum Mert gösterdi bodrumdaki stres atma odanı kum torbanı, dambıllarını"
"ee Nasıl yapacağız"
"Hadi bakalım gell"
Konakta kimsenin giremediği spor ve stres atma odama gül güzeliyle girdiğimizde şaşırdığı gözlerinden belli oluyordu. Odaya girdiğimizde kapıyı içeriden kitlemiştim.
İki saate yakın odada stres attık. Odadan çıkarken ikimizin aynı anda birbirimize kullandığımız cümlelere baya gülmüştük.
"Tersin pismiş Hanım ağam"
"Kum torbası patladı ağam değiştir"
........
Sabah yaptığımız spordan sonra odamızdan tekrar avluya çıktığımızda kahvaltı için kızlar masayı hazırlıyordu. Ben etrafa göz gezdirip Meryemcenin elini tutup sedire götürürken;
"Kızlar daha kimse uyanmadan bize bir kahve yapar mısınız"
"Hemen ağam, boran gazeteleri almaya gitti ağam gelir birazdan "
"Tamam Kızım"
Meryemce başını omzuma koyup kulağıma fısıldar gibi;
"Seni seviyorum"
Ben tam dönüp cevap verecekken avluda;
"Babaa, badim" diye cennetten gelir gibi gelen seslerle konağın minik bireyleri yanımıza gelmişti. Talha bir bacağımda Mina diğerinde oturuyordu. Meryemce bize bakıp azcık güldükten sonra ;
"Kahveler yemenden gelmeden gideyim ben alayım"
"Konak dolu hanımağam, birde bu gün Selim abinin arkadaşı Serdar ve eşi gelecek yemekler falan yapıyorlar, ee siz konakta kına yapacaksınız bizde damada bir şeyler yapacağız"
"Ama yaa siz niye kon-"
Meryemcenin sözünü avluya giren Boran kesmişti.Meryemce hızla mutfağa giderken elinde gazetelerle boran önümde durup;
"Ağam, damıyı ayarlıyorlar adamlar yastıklar geldi arka taraftan çıkartıyorum "
"Tamam bu tarafa bakan taraflar kapanacak "
"Tamam ağam emrin olur"
Boran tam avludan çıkıyordu ki Meryemce elinde tepsiyle ama göz kırpıp;
"Ağam bu Dağhan abimden sonra kime babalık yapacaksın "
"Bilmem, aa senin haberin yok hanımağam karşı köyden biri varmış Ayşegül'lü istiyormuş onlar gelecek"
Meryemce tam ağzını açıyordu ki Boran bir anlık sinirle birden sesi yüksek çıktı sonra hemen düzelterek;
"AĞAM, yani ağam müsaade varsa bir çay alayım varsa mutfakta"
"Git al boran git al"
Boran hızla mutfağa giderken, Meryemce elindeki tepsiyi önümdeki masaya koyarken bizi yukarıdan izleyen dedem;
"Mizginim senden korkulur, siz ikiniz tencere kapak olmuşsunuz"
"Gel dedem kahve iç"
Dedem gülerek merdivenlere yöneldiğinde yanıma oturmaktan vazgeçtiğini anladığım Meryemceyi kolundan çekip tam dudaklarına bir öpücük kondurmuştum ki;
"Mustafa hamza hayırlı sabahlar"
"Hayırlı sabahlar Mirza ağam"
Babam gülerek yanıma oturuken, dedemde masaya doğru geliyordu. dedem yerine otururken ;
"Mizginim, Mustafa ağaya kahve yap kızım"
"Tamam dede"
Meryemce giderken sadece arkasından bakmakla yetinmiştim. Kafamı masaya çevirdiğimde babam ve dedemin bir kahkaha atmadıkları kalmıştı.
"Bu akşam geliyorsunuz yukarıya dimi ağalar"
Babam gülerek başını sallarken dedem;
"Ağa emir verirde konak halkı uymaz mı ağam "
Dedemin dediğine utansamda ben bir ağayım ve dedemin dediği doğruydu. Biz konuşmaya başladığımızda Meryemce kahvemi getirmiş sonra odaya geçmişti.
...................................
Kahvaltıya oturduğumuzda bütün ailem masadaydı. Dedem yine masanın başına beni oturtmuştu. Herkes neşeli ve heyecanlı bir sohbet içindeyken, avluya Boran girdi ve ;
"Ağa müsaadenle kapıda dört tane adam var, üçü Meryemce ağamla görüşmek istiyor biride Selma ateş diye biriyle görüşmek istiyor"
Ben daha ağızımı açmadan Meryemce şaşırmış gözlerle Boran'a bakarak ;
"Hepsini gönder avluya, Ayşegül sende benim odadan kol çantamı getir misin"
Ayşegül bizim odaya, Boran avlu dışına çıkarken, hepimiz şaşkınca Meryemceye bakarken, Meryemce hiç istifini bozmadan ayağa kalktı. Adamlar avluya girdiğinde Mert birini görünce hızla ayağa kalktığında Meryemce sessizce;
"Otur yerine Mert " dediğinde Mert yerine otururken, Meryemce bana bakıp
"Müsaade var mı burada konuşsam ağam"
"Buyur Meryemce hanım, konuşun"
Mert'in sinirle baktığı adam Meryemcenin yanına gelip;
"Meryemce hanım, amcanız bütün haklarını size devrediyor ama bir şartl-"
"Kaç para istiyor yine "
"Kars'taki babasının evini istiyor sizin üzerinizde ya ve elli milyon"
"Nerede dosya ver imzalıyayım"
Anladığım kadarıyla avukat olan adam pis bir şekilde gülerken Mert ablasına inanamaz gözlerle bakıyordu. Adam dosyayı masadan alırken Meryemce eli ile bir dakika diyip yanındaki adam söz vermişti.
"Meryemce ateş yani alibeyoğlu ben şirket ve aile avukatınız Leyla soylu hanımın efendinin yardımcısı Sinan Tetik, Kars'taki evinizin altındaki araştırmandan çıkanların yüzde yirmisini devlet aldığını yüzde yirmisi amcalarınıza ve geri kalan yüzde altmışlık bölümü siz abiniz ve Yönetim kurulu başkanımız Mert Ateş beyin hesabına yatırılmıştır ayriyetten şuan imzaladığınız belge sahte olup hiç bir işlem yapamayacaktır amcanız. Çünkü amcanızın hiç bir hakkı yoktur. çünkü amcanızın imzaladığı belge gerçek sizinki sahte hazırlanmış belgedir. Son olarak muhasebeciniz demin bağışladığınız elli milyonu seve seve yardım kuruluşlarınıza bağışlayacaktır. Şurayı imzalarsanız. Birde ne olarak bağışlayacaksınız? Meryemce hanım "
"Başımın gözümüzün sadakası olsun, birde amcamın sevgili avkuattanıda alıp çıkarsanız sevinirim"
Gelen iki adam giderken Mert ;
"Abla sen ve Leyla hanımdan korkuyorum "
"Benden vayemin"
Meryemce kimseye bakmadan ciddi bir şekilde karşındaki adama eliyle konuşmasına izin vererek;
"Meryemce hanım, ben Amerikadaki kasalarınızın bulduğu bankanın müdürüyüm. Kasalaradaki eşyalarınızı getirdim ve kasalarınız bize geçen verdiğiniz talimatla bu gün kapandı. Buyrun bu belgelerde kapanması için yaptınız başvuru belgeleri şuraya imza atarsanız"
Meryemce kağıtlara imza atarken boranda elinde üç tane bir tanesi büyük ikisi küçük kutuyu Meryemcenin yanına yere koymuştu. Meryemce adama dönüp ;
"Diğer rica ettiğim şey nerede "
"Bir dakika "
Adam elindeki telefonla bir şeyler yaptıktan sonra boran tekrar içeriye mavi mücevher kutusuyla geri geldi. Adam alıp Meryemceye verirken ;
"Masaya koyun beyfendi"
Bir kaç kağıt imzalıyıp adamı da yolladıktan sonra bize dönüp;
"Özür dilerim sizinde kahvaltınızı bozdum. Bunların bu gün geleceğini beklemiyordum. "
Dedem gülerek ;
"Helal olsun ayakların yere basıyor en önemlisi zehir gibisin neyse şu adamı da yolla da devam etsin kahvaltımız"
"Tamam dedem, Ayşegül , gülüm şu üç kutu Gülcan ablanların dairesine, masanın üzerindeki kutuyu da benim odama koyarsan sevinirim"
Gülcan ayağa kalkarak;
"Ne var o kutularda ve niye daireme gidiyor hemen bakamayım diye dimi"
"Evet, vayemin hemen bakılmayacak bu kutulara"
Gülcan konuşmaya devam edecekken Meryemce eliyle sus yapıp, sonuncu adama bakmıştı. Adam konaktan içeriye girdiğinden beri bastan aşağı karımı süzmesinden hoşlanmamıştım zaten. Babam da adama bakıp sakalını kaşıyıp duruyordu sanki bir şey düşünüyor gibiydi. Adam bana da tanıdık gelsede, babamla yaşıt dursada bir kere huylanmıştım. Meryemce adam bir adım daha yaklaşıp;
"Buyrun beyfendi"
"Selma hanım beni Ömer ateş bey gönderdi bunları vermem için kendisi en yakın zamanda sizi ziyarette gelecekmiş. Bu arada Binbaşı Dağhan Selim Ateş ve şehit Binbaşımız Kadir eroğlunun kızı Gülcan Eroğluna da mutluluklar dilediğini söyledi. Şimdi müsaadenizle Selma hanım "
Adam arkasını dönüp tam çıkıyordu ki Meryemce bir türkü mırıldanmaya başlamıştı ;
"Bana derdin dağ çileğim fukukum, sensun benim vazgeçilmez tutkum
Bumiydi senin senin aşkun yalanci,gittinde gurbet ele beni unutun unutun"
"Nayinom, efulim seni nasıl unuturum"
"Babam, dayım"
Hepimiz gözümüzün önünde olana bakarken, babam birden ayağa kalkıp;
"Hayelet komutan Ömer Ateş yıllar sonra sen buradasın"
Adam karımı kolunun altına aldı bize doğru gelirken, Dağhan abim öksürürük krizine girmişti. Adam karımı yanıma bırakırken ;
"BORDO BERELİ MUSTAFA HAMZA ALİBEYOĞLU BEŞ DAKİKALIK BAK SADECE EN KIYMETLİME"
Adamın kulağıma dediği cümle ile yediğim lokma boğazımda kalmıştı. Adam askerdeki komutanım Ömer komutandı. Yerimden kalkarken babam ve ömer komutan sarılıyordu. Ben ne yapayım diye düşünürken Meryemce elinde çay ile yanımıza gelmişti.Ömer komutan ile babam sedire otururken dedem de yanlarına geçmişti. Ben Meryemceye tam ağzımı açıp bir şey diyecekken Dağhan abim ;
"Sen tanıyor musun bu adamı"
"Ömer komutan, hayalet ömer ben bu adamın iki ay yanında durdum. Hakkari de "
"İyi yaşıyorsun,kim biliyor musun o adam"
"Meryemcenin babası deme hani sizin babanız ölmüştü abi yaa"
"Hayır en büyük dayısı yavuz yüzünden annesi babası evlatlıktan red etti. Selma anneyle babam sahip çıktı Ömer komutana.Babam soy adını verdi babamın kardeşi gibi görünür ben onun ve babam binbaşı kadir sayesinde bu derecedeyim. Meryemce doğduğunda Selma anne ve babam Meryemcenin bir babası sensin dedi ondan sonra evlenmedi sonradan duydum ki Meryemcenin Mahmut dayının karısı meğer Ömer komutanın sevdasıymış babası kovduktan sonra Mahmuta almış kızı"
"Ya abi maşallah beş dakikada anlattın bana her şeyi hadi yanlarına gidelim"
Herkes sedirlerde Ömer komutanla babamın sohbettini, dedemin Ömer komutana takılmalarını güler yüzle dinlerken, Ömer komutan bizi görünce Dağhan abime;
"Binbaşı Selim hayırlı olsun, Gülcan babasının dediği kadar güler yüzlü kızmış Allah hayırlı etsin hediyemi Meryemce size düğünüzde izletecek şu kadar diyim size Kadir'imi getirdim."
"Şimdi izleyebilir miyiz lütfen Meryemce "
"Hayır vay-"
Meryemcenin sözünü ben kesmiştim.;
"Meryemce hanım eğer istersen Emrah hemen projektörü kursun"
Meryemce Ömer komutana baktığında, Ömer komutan ;
"Tamam ayarlasınlar bende izleyeyim "
Emrah gözlerimle ne demek istediğimi anlayınca hemen bütün gençlerle uzaklaşırken, Dağhan abim ;
"komutanım niye Mustafa Hamzaya öyle bakıyorsunuz"
"Bu asker benim iki ay emrimdeydi Hakkari de, Bir gün verdiğim görevlerden beyimiz sıkılımış karakolun arkasında ' ulan hayalet komutan ah ah adam değilim senin en kıymetli şeyini almazsam bu ne lan her yere Mardinli koş, ağa torunu koş ' dediğini duyduğumda sinirlendim. Çünkü çok seviyordum bu adamı zekiydi.Bu adam bunları söyleyince kızdım çünkü o esnada sen aradın Meryemcenin sinir krizi geçirdiğini söylemiştin. Annesi ve babasından önce benim kızımdı bu hanım. Bu asker de öyle söyleyince"
"Ama Ömer görünen şu ki almış benim oğlum"
"Ah Mirza abi ahh,
Meryemceyi, Ömer komutanın kolun altında, Herkes güzel bir sohbet tutmuştu ki babam ;
"Ömer sen hayırdır"
"Abi sınırdan geçeceğim Meryemceyi ve sizi görmek istedim çünkü en son Meryemceyi beş sene evvel gördüm. Mina için saçma sapan şeyler söylenince soluğu Meryemcenin yanında almıştım."
"Evet ömrü hayatımda ilk tokattım senden yedim dayı"
Konak halkı bir ağzıdan 'tokat mı 'dediğimizde Meryemce gözleri dola dola ;
"Evet benim çocuğum sanmış gayri meşur"
"Fukukum"
"Tamam dayı sustum"
Tekrar Sohbette döndüğümüzde Mert anlamaz gözlerle ;
"Karam dayı diyorsun ama ben niye bilmiyorum bu dayıyı"
"Canım sana kısa ve öz diyeyim, Yavuz bey yüzünden evlatlıktan red etmiş bir dayı "
"Nasıl yani"
Ömer komutan birden ;
"Çünkü yavuz üvey değil annemin babamın yokluğunda olmuş bir çocuğu"
"Dayıı"
"Ne Meryemce anamın günahı o ve o günah bir gün sizin başınıza iş açacak ona korkuyorum "
Herkes birbirine bakarken, Ömer komutan birden ;
"Bilmediğim bir şey mi var"
Herkes korkusuna kafa sallarken, avluya Mina ve Talha girmişti. Mina annesinin yanına gelip;
"Anne bu adam kimm"
"Ben deden Ömer şimdi sana bir şey soracağım Meleğim"
"A ben senin ismini duydum sen Ömer dedesin, Sor dede"
"Dayı sorma ne olur"
"Sus efulim, Meleğim bu yakınlarda annene ve dayılarına bir şey oldu mu"
"Annem kaza yaptı, kardeşim vardı gitti bizi bırakıp"
Ömer komutan Minanın yanağını severek ;
"Tamam kuzum sağ ol, Devran kurt eminim biliyorsundur bu olayı "
"Şeyyy, eyy , tamam komutanım"
Daha fazla dayanamadan ;
"Emrah bittiyse işiniz çocuklar için yaptığınız odaya Mina ve Talha götürün baksınlar"
Emrah çocukları alıp giderken, ben Ömer komutana;
"Yavuz bey beni öldürmek için, arabanın frenleriyle oynamış o günde o arabayı Meryemce kullanıyordu ve kaza yaptı ölümden döndü Komutanım"
"Tamam kapatın şu konuyu, izleyelim şu videoyu sonra hemen gideceğim"
"Tamam komutanım"
Hepimiz yerimizi aldığımızda Meryemce dayısına bir şey diyecekken dayının kulağına eğilip bir demesi dikkatimden kaçmamıştı. Video açıldığında sadece gülcanın sesi duyuldu avluda ;
"BABA"
Video..
"Ömer bu gün gelecek "
"Kadir Dağhan onu görürse öldürüm seni badi "
"Görecekki ki"
"Nasıl "
"Bekle ve gör"
Binbaşı telefonu avizesini eline alıp bir kaç tuşa bastıktan sonra;
"Dağhan oğlum , Devranı da alıp odama gelir misin"
Kısa bir süre sonra kapı açılıp içeriye Dağhan ve Devran girdi. Selam verip;
"Dağhan Selim Ateş, kars emret komutanım"
"Devran kurt , şanlu urfa emret komutanım"
"Rahat asker, şimdi Birazdan karakolunun önüne Ömer komutanızın bayan bir arkadaşı gelecek en iyi şekilde sakince getireceksiniz kendisini"
"Emredersiniz komutanım"
Dağhan ve Devran odan selam verip çıktıklarında Ömer komutan ve binbaşı komutan gülmeleri iki ciddi adama çok yakışmıştı. Kısa süre sonra içeriye Dağhan , Devran ve bir kadın girmişti üzerinde çarşaf sadece gözleri görünüyordu. Ömer komutan arapça hoş geldin dediğinde arapça cevap vermişti kadın. Devran ve Dağhan odandan çıktığında çarşafın atından Meryemce çıkmıştı. Sinirle ;
"Size inanmıyorum asi kurtlar ya hani aklıla abilerime beni aldırsınız ya"
"Sakin ol asi deli oğlum sakin, kızım nasıl "
"İyi Binbaşım iyi ,abilerimi sormuyorum gayet iyiler ikiside kedi köpek gibiydi"
"Deli kızım benim yaa"
"Dayı ah dayı ya size inanmıyorum beni sınıra niye getirtidiniz"
"Meryemce deli oğlum, seni gece buradan geriye göndereceğim. İstanbul'a gittiğinde Gülcan sende kalsın artık "
"Ulan siz beni bir kaç saatlik bir şey için mi getirdiniz yaa"
Ömer komutan Meryemceye sarılarak yanına koltuğa oturtuğunda Kadir amcada oturmuştu.Kadir binbaşı nefesini toplayarak;
"Meryemce'm seni buraya kızımı konuşmaya, seni ile vedalaşmaya ve konuşmaya çağırdım daha dönüşüm yok gibi hissediyorum evde sana söylediklerimi biliyorsun aynılarını tekrar söylemeyeceğim sana güveniyorum kızım. Senden istediğimi getirdin mi"
"Evet çantamda Kadir amca, Dayı sende mi öyle hissediyorsun"
"Ben her zaman öyle hissediyorum, bu gece ben seninle çıkacağım devranı alıp kızım ama bu yaşlı kurt Dağhan ile dağa çıkacaklar."
"Tamam beni vasiyet söylemeye çağırdınız yani"
"Deli senden herkesten bir parça var sen ölsen de emanetlerine sahip çıkarsın şimdi normal sohbet edelim."
Video böyle kesilmişti. Videonun geri kalan iki saatlikli yerini Ömer komutan kestirip Meryemce ve Gülcana kopya yapıp hediye etmişti. Ömer komutan ayaklandığında hepimiz ayaklanmıştık. Ömer komutan babam ve dedem sarılıp görüştükten sonra ;
"Kimse ile vedalaşmam bilen bilir, onun için herşey için teşekkürler, sen Mardinli kıymetlimi aldın iyi bak ona , senden Badimin kıymetlisine bak Binbaşı"
Dağhan abim ve ben aynı anda ;
"Emret komutanım " diyince
Herkes bize gülmüştü. Ömer komutan arkasını dönüp tam çıkıyordu ki arkasını dönmeden
"Fukukum unutun galiba"
"Hadi canım dayı yapamam ayıp ya hem sen"
"Bana yaşlı mı diyorsun"
"Ama dayı dedem, babam ve annem var "
"Olabilir ama sen benim kızımsın "
Meryemce hepimize bakıp bakışlarını dedeme çevirip;
"Dede beni böyle görmenizi istemezdim ama "
"Kızım sen ne yapsan yakışır,seni yadırgamayız"
"Tamam dede saol, baba "
"Hadi deli doktor hadi"
Meryemce sedirlerden uzaklaşıp mutfak tarafına doğru yürüdü ve durdu. Arkasını dönüp koşmaya başladığında aklıma geleni yapmaz inşallah dediğimde çoktan Ömer komutanın sırtına atmıştı.Üzerindeki deri ceketin cebinden aldığı çikolatayla inmişti.
"Fukukum, bak yaşlanmış mıyım "
"Yok ama ben senin yanında çocuk olmayı özlemişim"
Ömer komutan çıkarken, Dağhan abi ;
"Bu neydi kızım kaç yaşındasın sen ya"
"Dağhan sen bilmezsin onun ne olduğunu, neyse hepinizden özür dilerim"
"Yok güzel kızım ben ve babam biliyorduk onu yapacağını"
"Nasıl ?"
"Sen daha ufak bir kızken, baban Kemal, dayın ve binbaşı Kadir bir gece bizde kalmıştı. O gece Avşin benim sırtıma sedirden atlamıştı. Dayın babana bakıp ;
"Efulimi özledim be enişte demişti ve baban anlatmıştı. O zaman anlıyormuş bir kızı olduğunu ve Anannenin ettiği yemin ve sevdiğinin Mahmut dayın ile evlenmesinden sonra evlenmek istemedi."
"Baba siz beni ve ailemi baya biliyor musunuz"
"Nasip bak kızım demek ki sen bizim olacakmışsın ki küçük bir kız iken kucağımda susman, babanın seni bana vermesi. Sonra Mustafa Hamzanın askerde en kıymetlini alacağım demesi kaderdir belki he kızım"
"Belkide babam, aman hadi bu akşam kına var yaaaa"
............
Duygusal, garip sabahtan sonra öğlen yavaş yavaş kına hazırlıkları başlamış herkes koşturuyordu. İşe gidecek olanlar işe , herkes bir yerlere dağılmıştı. Ben avluda kahvemi içerken, konağın kapısı açıldığında Dağhan abim arkadaşı yüzbaşı Serdar ve eşi içeriye girdiğinde ilk geldiğinde olan konuşmadan dolayı azcık bir kıskanma hissi içime gelsene de belli etmeden ayağa kalkarak , Serdar beyle görüşüp eşi hanımefendiye başımla hoş geldin etmiştim. Sedirlere oturduklarında ben oturmadan ;
"Tekrardan hoş geldiniz kendi eviniz gibi rahat olun, benim azcık işim var müsaadenizle"
"Sağ ol Mustafa ağam, kızlar nerede "
"Hazırlıklarla ilgileniyorlardı "
Abimlerin yanından uzaklaşıp tam odama girerken Ayşegülü çağırmıştım. Ayşegül soluk soluğa yanıma gelip;
"Buyur ağam"
"Meryemce hanıma ve Gülcan hanıma buraya gelmelerini söyle, birde misafirlerimizle ilgilenin Dağhan abimin kıymetli misafirleri, odalarını en güzel şekilde hazırlayayın."
"Tamam ağam"
Ayşegülün düşünceli hali dikkatimi çekince;
"Bir şey mi oldu"
"Yok ağamda, şey beni kim istiyorsa verme ağam bilirsin anam babam yok benim ufacık bir çocuktum Mihriban anam al-"
"Biliyorum ne seni nede Songül ayırmam bacılarımdan ama birileri de Boran beyi dürtmesi lazımdı Hanımağanda dürttü"
"Şey...aağğaamm beeennn gideeyiiimm"
"Hadddiii gggiiitt bakalım"
Ayşegül kıpkırmızı yanımdan giderken benden odama girmiştim. Odaya girdiğimde gülen yüzüm gördüğüm manzarayla şok olmuştum. Odadaki koltukta ağlayan iki kardeş Meryemce'm ve Gülcan vardı. Meryemce uzun koltuğun bir ucunda Gülcan bir ucunda ağlıyordu ortalarında iki kişi otururdu. Bende ikisinin arasına oturdum. İkisine baktığımda iç çekerek ağlıyorlardı, Bende Öksürüp;
"Siz ikinize ne oldu bayan deli ile bayan çatlak"
"Mustafa ağam senin karın çok iyi bir kardeş ben onu hak etmiyorum"
"Ya sen gül güzelim ""
"Ben o ağlıyor diye ağlıyorum"
"Peki niye birbirinize sarılmıyorsunuz"
"Daha çok ağlarız diye "
"Allah'ım, benim konağımın güzel bayanlarının ikisi tamam bence ağlamayı kesin bu akşam çok ağlayacaksınız zaten akşama göz yaşı saklayın. Birde sizin Bingölden mavişiniz geldi hadi gidin eşi yanlız kalmasın bence "
Gülcan gözlerini silip odadan çıktığında, Meryemce ayağa kalkmış tam bir adım atıyordu ki bileğinde tutup kucağıma çekmiştim. Meryemce hemen yerini bulup kafasını boynuma gömmüştü.
"Benim güzel karım, ömrüm ağlama ne olur. bir gün duyarsan ki Mardin yandı bilsinler ki Hanımağaları yüzünden"
"Sevme beni ne olur böyle sevme, korkuyorum beni bırakıp senden gideceksin diye"
"Yapma gülüm ne olur, seni hiç bir zaman bırakıp gitmem ta ki Allah tamam gel diyene kadar "
"Mustafa sen ölürsen ben "
"Sen koskoca Mardini yöneteceksin, bu sabah gördüm doktorken neler yaptığını, bu Mardin ne yapabilir sana"
Meryemce sinirle ayağa kalkarak ;
"Mardini yakarım yıkarım kimseyi bırakmam burada kimseyi görmez gözüm anlıyor musun sana bir şey olursa "
" Meryemce kendine gelir misin bana kimsenin bir şey yapacağı yok anlıyor musun"
"Tabi canım sen dokulmazsın kedi gibi dokuz canın var dimi"
"Deli doktor kendine gel bağırma bana "
"Yoruldum anlıyor musun yoruldum sana bir şey olacak diye yoruldum"
"Yoruldun bu kadar kısa zamanda"
"Evet beni bırak ben gideyim"
"Meryemce nereye gideceksin"
"Ben senin yanında oldukça senin canını yakacaklar"
"Saçmalamayı ve ağlamayı kes . Sen kendine gelene benim yırtıcı, deli karım olana kadar benim gözüme gözükme anlıyor musun? Yorulmuşmuş kendine gel"
Hızla ceketimi alıp odadan çıktığımda, dedemle karşılaşmıştım tam kapının önünde. Dedem çatık kaşlarla bana bakıp;
"Çekil önümden"
Dedem beni eliyle yana itip kapıyı tıklattı.;
"Mizginim müsait misin "
İçeriden Meryemcenin ağlamaklı' gel dede' dediğini duyduğumda içim acısa da hızla konaktan çıkarken Dağhan abimlerin avluda olmaması işime gelmişti.
..........................................
DAĞHAN SELİM...
Bahar gözlüm, Meryemcenin odasının tarafından yanımıza doğru gelirken kızarık gözler ağladığının habercisiydi. Gülüm tam yanımıza oturuyordu ki Ayşegül yanımıza gelip;
"Dağhan abi sizin yani Mert abinin evini sizin akrabalarınıza hazırladı ya Bu abiler için ağam konakta oda hazırlattı, dinlesinler dedi"
"Tamam Ayşegül, badim siz geçin dinlenin bizde daireye bakalım"
"Tabi tabi siz bakın keyfinize ama Binbaşım fazla yakınlaşma abisiyim bizden kız alıyorsun unutma"
"Aslıhan yüzbaşım bu çok yorulmuş saçmalıyor bence"
"Bencede Binbaşım, hadi yüzbaşı öztürk hadi"
"Tamam Aslıhan yüzbaşım geçelim odaya, ama yüzbaşım bir saat sonra burada buluşalım bir şey konuşacağım"
"Tamam badim tamam"
Serdar ve Aslıhan giderken, bizde kendi dairemize doğru gidiyorduk. Avlundan bir adım atmıştık ki Mina ve Talha önümü kesip;
"Asker dayım"
"Efendim anası kılıklı söyle"
"Biz Talhayla sizin evinize gelemeyeceğiz birde özür dileriz ayıp bir şey yapmışız geçen"
"Bizim evimize gelin ama sesli gelin"
"Nasıl amca"
"Şarkı söyleyerek gel oğlum"
"Tamam amca "
Çocuklar el ele odalarına giderlerken, bizde dairemize gelmiştik. Daireye girdiğimizde kapının yanındaki kutular dikkatimizi çekse de moralimizi bozacak bir şey olduğu belli olduğu için hiç umursamadan salon tarafına geçip oturmuştuk. Gülüm ve ben yan yana bir koltukta otururken birden kolumun altına aldım. Yazmasının üzerinden başını öperek;
"Yarın vuslat sona eriyor he Binbaşı kızı"
"Galiba toprak gözlüm galiba"
"Ah bahar gözlüm "
"Canım toprak kokulum, ömrüm geleceğim toprak gözlüm"
..................
Avluya geldiğimizde Yüzbaşı Aslıhan hanım ile Avşin oturmuş kahve içiyorlardı. Gülcan yanımdan uzaklaşıp Avşinin yanına oturmuştu. Bende biraz uzak bir sedire oturup ;
"Yüzbaşım nerede Aslıhan"
Aslıhan ağzını açıyordu ki omzumda hissettiğim elle yanıma baktığımda Badim, asumanın aslanı gülerek yanıma oturdu. Serdar birden Gülcan'a seslendi.
"Gülcan,sen şimdi bu adamla evlenecek misin gerçekten"
"Niye Serdar evlenmeyeyim mi"
"Yok kız evlen evlen"
"Serdar sen kaşınma badim kaşınma"
"Şimdi binbaşım her şey iyi hoş, senide pek severim bilirsin, ama her şey bir yere kadar ben Gülcan'ın abisi sayılırım damat bey"
"Vay arkadaş yaa, bahar gözlüm biz hayırlasıyla bir evlensek. Herkes sahiplendi karımı yaa"
Benim dediğime herkes gülerken, avluya giren Emrah;
"Vay Dağhan amca halin harap"
"Sorma koçum sorma"
Ben gülüme bakarken, oda yanındaki Avşine ve Aslıhan'a bir şey diyerek bana döndü;
"ee ne yapacaksın Bingölden kız almak kolay değil Binbaşım"
"Sende mi gülüm yaa"
"İlk bana geldiğinde bana çektirtiklerine say Binbaşım"
"Vayy bee bend-"
Sözümü konağa ne ara geldiğini anlamadığım Mustafa ağa kesmişti.
"Selim abi hayırlı olsun düğünden önce çekmeye başladın"
"Sus Mustafa ağa sus,söyle ne istiyorsun Çakal serdar"
"Kalk o zaman binbaşım boyunu posunu görelim, güven tazeliyelim"
"Yok artık yüzbaşım,burada konakta Güven atışı , konaktayız farkında mısın? nasıl silah sıkacaksın acaba"
"Birinci abi de ağzın alışsın düğün boyunca gelinin abisiyim ben. ikincisi, biz ne zamandır güven atışlarını silahla yapıyoruz"
"Yuh serdar"
Mustafa bıyık altından gülerek yanıma geldi. Serdar gülerek karısına bakarak;
"Aslı'm, Biricik hatunum gelirken neden diye sorduğun ok ile sadak(yay) var ya "
"Tamam yüzbaşım tamam getiriyorum"
"Gülüm gelirken iki tanede elma getirir misin?"
Aslıhan arkasını dönmüş tam gidiyordu ki Serdar'ın dediğiyle dönüp ona gözlerini açarak;
"Serdar beni de yiyeceksin yakında "
"Seni zaten yerim tatlı hatunum da , elma başka bir şey için"
Aslıhan kıpkırmızı bir şekilde Serdar'a bakarken, Serdar'ı hafif dürterek;
"Edep ya hu, ah ahh asumandan ayrılmak yaramadı sana. Elma kesmez beni yüzbaşım erik getir sen Yüzbaşım bakma sen buna "
"Yok artık Dağhan güven tazeliyelim dedim, karımı dul bırak demedim."
Aslıhan'a baktığımda aramızdaki mevzuyu yeni anlamış olacak ki bizi yani Serdar'ı gülerek izliyordu.
"Ne dersin yenge hanım kurtarayım mı seni bu adamdan, bu gereksizden "
"Binbaşım eti senin kemiği benimde, şimdi benim başıma koca aramak gibi bir dert çıkarma olanla idare ediyorum ben"
Aslıhan elini ağzına kapatarak gülmesini saklarken, Serdar çok pis karısına bakıp kafasını sallıyordu. Aslıhan koşarak konağın kapısına doğru giderken Mirza amca, Hamza Dede ve Reşat abi yanımıza gelmişti. Mirza amcalar sedire otururken , Aslıhan konağın kapısından ;
"Serdar, anahtarı at!"
"Banane gel al bu gereksiz kocandan!"
Aslıhan hafif gülümsemeyle yanımıza gelip Serdarın cebinden anahtarı alırken, anahtarı alıp tam giderken Serdar'ı yanağından öptüğü gibi Bir bordo bereliye yakışır şekilde rüzgar gibi avluda çıktı. Serdar'a baktığımda sanki birazdan asumana çıkacakmış gibi gözleri parlıyordu. Ey Allah'ım kim dedi bizim kadın düşmanı Serdar Öztürk aşık olsun hey yavrum hey. Aslıhan elinden ok ve yayla geldiğinde mutfak tarafına gidecekken Boran elinde kocaman bir elma ve iki erikle geldiğinde. Serdar bir bana birde Boranın elindeki eriklere bakıyordu.
Konağın avlusunda Avşin, Aslıhan ve gülüm bir tarafta kıs kıs gülerken, Mustafa, Mirza amca , Reşat abi ve Hamza dede tam yanımızdaki sedirde oturuyordu. Serdar yutkunarak bana bakarken elimdeki elmayı ısırarak;
"Hadi bakalım yüzbaşı abi boyunu posunu görelim."
"Dağhan gözünü seveyim eriğe atış yapacağım deme"
Serdar'ın dediklerini takmadan arkama dönerek ;
"Gülcan gör gör sen yokken nelerle kimlerle uğraşıyordum."
Gülcan'ım utanarak başını önüne eğerken benden Serdar'a dönerek elimdeki eriği ona fırlattım. Ben elimdeki elmayı masasın üzerine koydum. Masanın üzerinde duran ok ve yayı alarak ;
"Hadi abi bey, geç duvarın önüne"
"Hay ben seni sıkıştırmaya kalkan aklıma tüküreyim. Binbaşım, badim ben bu eriği kafama koyarsam saçlarımdan görünmez ki "
"Eline al senden, Allah Allah sen kaşındın sevgili ağabeycim"
"Aman kafam delinsin ama ellerime bir şey olmasın. Pilotluğum yanar "
Serdar duvara yaslanıp eriği saçlarının arasına koyarken, bende bir gözümü kapatıyordum ki Mustafa;
"Selim abi gözlüklerin nerede"
"Tüh odada unutum neyse böyle atarız"
"Aman badim ne zaman gözlük kullanmaya başladın "
"Kıpırdama Serdar "
Erik Serdar'ın dediği gibi saçlarından görünmüyordu. Tekrardan pozisyonumu alıp oku germeye başladığımda, benim mert badim dimdik duruyordu.Oku bıraktığımda Serdar'dan ah diye bir ses gelmesiyle Aslıhan hemen ona doğru koşmuştu. Hepimiz onlara bakarken Serdar gözleri kapalı aynı şekilde duruyordu. Aslıhan, Serdar'a sarıldı, sesi titreyerek;
"Serdar iyi misin, ya bir şey de yaa"
Ben bile korkmaya başlamıştım ki Serdar o sırık boyula hafif eğildiğinde okla duvara sabitlenmiş eriği görmüştük. Aslıhan, Serdar'ın gülerek baktığını gördüğünde koluna bir yumruk geçirdi arkasını dönüp bize doğru geliyordu ki Serdar arkasından sarıldığında Aslıhan sinirle ;
"Manyak aklım çıktı sana bir şey oldu diye "
"Bende seni hiç dul bırakacak göz var mı hatun bak bakayım"
"Yok mavişim , yok derdim yokk"
....................
Hava kararmaya başladığında bizde üst avluya çıkmıştık. Bedirhan, Baran, Kadir, Serdar, benim badim Serdar, Devran ve Mert bir yerde oturuyorduk. Serdar bana dönerek ;
"Mustafa ağa nerede badim"
"Badim bak diyorsun ki ağa o bizimle oturmayacak "
"Nasıl yani"
Ben ağzımı açıyordum ki Baran benden önce;
"Akşam görürsün ama herkes gittiğinde Mardin kalesine gideceğiz Serdar bey"
" Siz nasıl isterseniz ben ne derseniz onu yaparım dimi Dağhan"
Ben Serdar'a gülerek cevap verdiğimde, Mirza amca, Baranın babası Ahmet amca ve Hamza dede gelip tam karşımıza oturmuştu. Biz kendi aramızda konuşurken Boran hızla yukarıya çıktı. Bizim yanımıza gelip;
"Bedirhan ağam , baran ağam şu Cabbar ağanın hediyesini ne yapayım kurban olayım ağam barut gibi görürse be-"
Boranın sözünü aşağı avludan gelen Mustafa'nın bağırması kesmişti. Boran giderken Bedirhan'a bakarak;
"Bu sefer kesin vuracak beni"
Biz ona gülerken Serdar ;
"Dağhan, sizin ağa biz geldiğimizde sinirli değildi dimi"
"Hayır değildi, ne olduğunu bilmiyorum. Bedirhan, baran siz biliyor musunuz"
Bedirhan ve baran kafalarını sallarken Mustafa yukarıya avluya çıkmıştı. Mustafa sedirlerin başına oturduğunda kaşları çatıktı. Hiç birimiz ona dönüp bir şey demiyorduk. Adamlar ikramları semaverleri hazırlarken, ağalarda gelmeye başlamıştı. Serdar baktığımda gelen adamlara acayip acayip bakıyordu. Mustafa'nın önüne gelen eğilim yerine oturuyordu. Berham ağanın oğlu Ferman ağa bize yakın bir yerde oturduğu için Mustafa sorduğu soruyu herkes duymuştu.;
"Mustafa ağam, hanımağamız yok mu"
"Erkeklerin içinde ne işi var Ferman meryemce hanımın"
Ferman başı ile Hamza dedenin yanından oturan Behram ağayı işaret edince ;
"Hanımağayı yarın taktim edeceğim tekrardan behram ağam merak etmeyesin"
"Varol oğul"
...........
Herkes kendi arasında konuşurken Serdar koluma vurarak sorduğu soruya herkes dikkat kesilmişti.
"Gerçekten Meryemce nerede devrem "
Yanımdaki herkes gözüme bakarken, ben sinirle Mustafa'ya baktığımda ağamız yanındaki ağalarla gayet ciddi bir şey konuşuyordu, tekrardan Serdar'a ;
"Bilmiyorum devrem aşağıdadır,emanettin kınası var nerede olacak "
"Ben geldiğimden beri görmedim onun için sordum."
Ben ağızımı açıyordum ki aşağı avludaki ışıklar sönmüş, kına için kızlar kadınlar şarkı söylemeye başladıklarında bizim katta sesler kesilmiş kadınların sesleri dinleniyordu. Avşin sesi bizim katta gelmişti.
"EE gelin ağlamıyor"
Ben gayri ihtiyarı biz sesli bir şekilde ;
"Ağlamasın avşin " dediğimde yanımdakiler gülerken sesim aşağı gitmiş olacakki Avşin biraz daha yüksek bir sesle ;
"ee gelin ağlamıyor, damat ağlamasın diyor. Sen söyle Mihriban yengem ağlamayan gelin olur mu"
".........."
"Neee yenge kurban olayım ağlamayan gelin mi olur. Hani bu gelinin anası babası"
Avşin babası nerede deyince içim kötü olmuştu. Avşinin sesi yine geldi;
"Nee ağa kızımı eyi ya daha çok ağla kız gelin. ağa baban bakamamış sana"
Birden sessizlik oldu aşağıda ve konağı bir ses doldurdu huzur veren ses. Meryemce kına şarkısı söylemeye başladığında Mustafa kıskançlıktan kıpkırmızı olsa da herkes susmuştu.
"Ak sütünle beslediğin
Kundaklarda belediğin
Mutluluklar dilediğin
Kızın buğün gelin oldu
Senin değil elin oldu
Helal eyle helal eyle
Anam hakkın helal eyle
Gidiyorum el evine
Anam hakkın helal eyle
Kınam yakıldı elime
Kuşak bağlandı belime
Düğüncüler ev önüne
Geldi anam gidiyorum
Anam kızın gelin oldu
Senin değil elin oldu
Helal eyle helal eyle
Anam hakkın helal eyle
Gidiyorum el evine
Anam hakkın helal eyle "
Meryemcenin söylediğine biz erkekler olarak kötü olmuşken, aşağıdan tekrar avşinin sesi geldi;
"Hanımağam biz gelini ağlat dedik herkesi demedik ağam".
...........
Aşağıda kına yakılmaya başladığında yukarıya başı önünde Boran geldi Mustafa'ya dönerek ;
"Ağa müsaade var mı hanımağam gelecekmiş"
"Neden gelecekmiş"
Boranın konuşmasına fırsat vermeden Serdar hafif bir öksürükle ;
"Mustafa ağa, Bingöllün adeti damatta kına yakacak "
"Serdar bey sen yak o zaman Boran git al kına tabağını "
Boran tam aşağı iniyordu ki bana bakan Mustafa ;
"Boran hanımağan gelsin"
"Tamam ağam"
Biraz zaman sonra beyaz pantolonu üzerine uzun siyah tuniğiyle başı dimdik elinde kına tabağıyla Meryemce yanımıza geldi. Meryemceyi ilk defa gören behram ağa Mustafaya;
"Ağam soyun yürüsün, arkandaki çakallar ancak ulusun. Hamza ağam hakkını vermiş sen yokken gelinimizin yani hanımağamızın sözü senin sözündür. Yürüyüşün de mertli asilik var. Allah ömrünüzü bir tamamlasın inşallah "
"Amin ağam amin"
Meryemce önüme gelip diz çöktüğünde, gözlerine bakıyordum.
"Abi, bunu saçına süreceğim"
"saçımaaaa"
"Evet abi saçınaaa"
"Hafif sür bari güzelim"
Meryemce elini az bir kına aldı saçıma sürerken gözünden düşen göz yaşı canımı sıkmıştı. Meryemce ağlarken sessizce elini tuturak;
"Niye ağlıyorsun gülüm"
"Yok bir şey abi "
Meryemce Devrana dönerek ;
"Gel buraya Eşkiya uzat parmağını "
Meryemce, Devran'ın parmağına kına sürerken de ağlayınca bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Meryemce mert'e kına sürerken ;
"Adamım kınana kadar bununla idare et olur mu, küçüğüm olur mu"
"Olur karam olur"
Meryemce sonra yavaşça yanımdakilere tabağı gösterek sessizce ;
"Siz de sürün yoksa hiç üsenmem Emraha yaptığım gibi yanağınıza sürerim"
Herkes ellerin iç kısmında kalacak şekilde serçe parmaklarına sürdüklerinde hallerine gülmemek elde değildi. Meryemce kına tabağını yanımızda ayakta duran Borana vererek;
"Süremek isteyen olur belki bizde yani babamız tarafında adet onun için"
"Tamam hanımağam"
Meryemce ayağa kalktı tam bir adım atmıştı ki Behram ağa;
"Gelinimiz, Mustafa ağaya kına sürmeyecek misin? Ailendeki herkese sürdün veya sürdürdün"
Hamza dede Meryemcenin konuşmasına fırsat vermeden ;
"Gelinim aşağı inebilirsin."
Behram ağa Hamza ağaya baktığında eski kurtlar gözleriyle anlaşmışlardı sadece Behram ağa ;
"Yarın ala"
........................................
Kına çok güzel geçmiş gelen misafirler yavaş yavaş giderken, Bizde aşağı inmiştik. Biz avluda otururken Mustafa hamza'nın odasından kapıyı çarparak çıkması hepimizin dikkatini çekmişti. Mustafa hamza yanımıza geldiğinde herkes hazır vaziyette bekliyorduk. Biz tam çıkıyorduk ki konağın kapısından içeriye bir koruma girerek;
"hanımağama bir paket vardı. Mustafa ağam"
"Ver bana"
Mustafa Hamza kutuyu alıp adamı yolladığında, bize dönerek ;
"Siz kaleye gidin ben geliyorum Selim abi"
"Tamam Mustafa Hamza geç kalma"
Biz Mustafanın minibüsüne geçerken Bedirhan ve Baran bindikten sonra söfor koltuğunda oturan borana;
"Boran, ne oldu ağaya neye sinirli aksamdan beri burnundan soluyor"
"Bilmiyorum ağam"
"Lan sen"
"Savaş Varlıoğlu dönüyormuş yani Baran ağam varlıoğluları kendini belli etmeye başladı ama ne oluyorsa bu sefer ağam çok sinirleniyor"
Kadir birden ;
"Onun için mi resmen iki kat korunuyoruz, onun için mi bu gün şirkette gelip önüne gelene fırça kaydı abim"
"Bilmem size bir şey söyleyeceğim dikkati olun kızdırmayın ağamı size kıyamıyor bizim canımızı okuyor"
"Boran tamam önüne bak "
"Özür dilerim Baran ağam çok konuştum"
........................
MERYEMCE...
Kınadan sonra Mustafa odaya gelip üzerini değiştirirken benden sakince odadaki koltukta oturmuş onu izliyordum. Mustafa üzerine kot pantolun, beyaz bir gömlek lacivert bir ceket giyerek odadan tam çıkıyordu ki. Yanıma gelerek ;
"Ayağa kalk"
"Niye Mustafa "
"Öpeceğim, sakinleşmem lazım"
"Ne demek istiyorsun sen Mustafa karınım senin ben metresin değilim veya kuma ne demek ayağa kalk yine neyin hırsını alıyorsun sen"
"Başka konuş konuş"
"Mustafa bu sen değilsin. Sen demedin mi gözüme gözükme diyen şimdi gel öpeyim sakinleşeyim diyorsun."
Mustafa sinirle kapıyı çarparak çıktığında bende sinirle banyoya geçmiştim üzerimdekileri çıkarıp tam duşa girecektim ki. Odanın kapısı tekrar açıldı üstüne birde kitlenince banyoda ki havluyu üzerime sararak kapıdan;
"Kimsin"
"Benim Mustafa gelebilir misin"
Havluyla odanın içine girdiğimde Mustafa'nın yutkunduğunu fark etsem de hiç bir şey olmamış gibi yanına gelerek;
"Buyur Mustafa Hamza"
"Sen bir paket falan bekliyormuydun"
"Hayır gelecek olanlar sabah senin gözünün önünde geldi"
"Bu sana geldi adamlardan biri verdi"
"Aç bak Mustafa Hamza"
Mustafa dikkatle kutuyu açtığında içinden ipek olduğu belli olan bir şal ve ufak bir zarf çıkmıştı. Mustafa gözlerime baktığında ;
"Oku senden bir gizlim yok biliyorsun ama sesli okursan sevinirim"
"Tamam"
Mustafa ufak zarfın içinden iki kat bir not çıkmıştı. Mustafa okudukça kızarıyor kızardıkca boynundaki damarlar belirginleşiyordu. Mustafa'nın kolunu tutunca bana öyle bir baktı ki, hızla elimi kolundan çektim. Mustafa sinirle arkasını dönerek aynanın önündeki parfümü aynaya fırlattığında yerimden sıçramıştım. Mustafa delirmiş gibiydi yanıma gelerek ;
"Okuyorum dinle;{ Bence bu günkü kıyafettine bu şal yakışırdı ama geç kaldım özür dilerim siyah kuğum... savaş varlıoğlu}
"Mustafa Hamza "
"Sen bana bir şey olacak diye korkuyorsun ya emin ol sadece sen korkuyorsun. Ben deli oluyor sana bir şey olacak diye şimdi son kez söylüyorum sen Deli atmaca ol hastanede benim gözümün önde adam döven deli doktor ol ben yokkum varsay."
"Tamam Mustafa farkındayım ameliyattan sonra çok değiştim yeter kendime geleceğim"
"Bak sana şu kadar söylüyorum yeri geldiğinde mertce anam ve babam hariç haksız olmadığın sürece ben yokken benim gibi es gürle arkandayım karım biz artık iki ayrı beden bir bütünüz Alibeyoğlu sen ve benim anladın mı "
"Tamam asi ağa tamam"
"Tamam asi ağanın, azrail ağanın deli karısı ol"
.........................................
Mustafa konuşmamızdan sonra konaktan çıkmıştı Dağhanların yanına gitmek için. bizde kızlar ile bir kaç gün önce konuştuğumuz gibi bu gece kınadan sonra hint kınasından dövme yapacaktık. Bu gece herkes yani kapalı olanlar odaya gelene kadar kapalı sonra rahat rahat takılacaktık. Bu gece genç kızlarımız da kendi arasında sabaha kadar sohbet edecek ve Minama bakacaktı. Delikanlılarımızda aynı kızlar gibi takılacak ve Talhaya bakacaklardı. Odama ilk önce Gülcan gelmişti, üzerindeki feraceyi çıkardığında üzerine siyah askılı bir elbise vardı. Biz sarıldığımızda kapıyı hızla açıldı. Avşin kırmızı fırfırlı bir elbiseyle bize pis pis bakarak;
"Bensiz ayıp oluyor ama , Meryemce sen böyle pijamayla mı oturacaksın"
"Niye olmaz mı"
"Olur bana uyar ama se-"Avşinin sözünü annem ve Nurcan teyzem odaya girerek bölmüştü tam kapıyı kapatıyorlardı ki Kader ve selvi oda girdi. Hepsi üzerini çıkarırken bizim konağın kadınları kızları gayet açıkkende güzellerdi. Herkes yerini alırken kapı tekrar tıklandığında hepimiz aynı anda gir deyince hepimizi bir gülme almıştı. Zümrüt ve Başak hafif çıkmış karınlarıyla odaya girdiklerinde hepimiz tebessümle bakmıştık. Zümrütte, annem büyük görümcesini sorunca Ahmet amca kızın idillin yaptıklarından haberi olduğunu ve bunu abisine veya ağasına söylemediği için karşısına almak istemediğini söylediğinde hepimiz üzülmüştük. Melek odaya girdiğinde kapıyı kapatmayınca hepimiz ona bakarken kapının arkasından ;
"Ağır vasıta geliyor lütfen önüme çıkmayın "
Perinin dediklerine hepimiz gülerken aralık kapından başını uzatarak Aslıhan ;
"Gelebiliyormuyum Meryemce "
"Tabiki canım gel bizim mavişin bir tanecik eşi"
Herkes tamam mı diye baktığımda ayağa kalkıyordum ki kapı tekrar tıkladı ve içeriye elinde kocaman tepsi türk kahvesiyle Nisam;
"Abla sen bu gün hiç içmedin"
"Aslan gelinim benim"
Annem bana gülerek bakarken birden ;
"Meryemce eksik var"
"E anne helin ve şule odalarında takılacak dedin hala hanımda uğraşamam sizin gavur adetlerinizle dedi başka kim anne"
"Aman onlardan banane, Ayşegül ve songül yok annem"
"Onları alıp geleceğim anne ama az işim var"
Üzerime feracemi giyinerek tam çıkıyordum ki Gülcan;
"Zaten Rabbim üzerini giy erkeklerden sakın kendini"
"Ay kafa var ya zaten benden sen benim on sekiz saatir nasıl dolu dolu geçirdim biliyon mu vayemin"
"Tamam git hadii"
Başıma bir şal alıp avluya çıktım. Mutfak tarafına giderken ellerinden istediklerimle(abur cubur) gelen Ayşegül ve songül'e gülerek;
"Odaya geçin güzeller"
Kızlarda odaya geçtiklerinde konağın kapısını açıp Kamil beyi görüp;
"Boran nerede "
Kamil tam ağzını açıyordu ki benim arabamla Boran geldi. Kamil bana bakarak ;
"Geldi hanımağam"
"Beni mi aradın Mer-hanımağam"
"Evet az gelir misin"
Boran bana doğru gelirken doğum günümden beri hoşlanmadım korumada bize doğru gelirken Borana gözlerimle adamı gösterince ;
"Ercan sen kal"
Konağın içine girdiğimizde ;
"Meryemce abla, adı Ercan . Kezban halanın kocasının amcasının oğlu, varlıoğlu konağının adamlarıyla takılıyor. Sen dedikten sonra takibimde birde bu akşam ağama kutuyu veren bu şerefsiz abla"
"Tamam boran devam et. Ben yoruldum Mustafa'ya ezik karakteri oynamaktan dört gündür"
"Anladım abla birde dediğin gibi o gece sizin yatak odanız tarafında bir tek o varmış abla"
"Düğünde dikkat et bu adam ve serbest bırak çünkü bu adam daha kulluk yapacak bu adamlara"
"Abla ben senden korktum"
"Korkma ağana dikkat et bana yeter, anlamaması lazım yoksa bu adamı kovar "
"EE abla ben senin yanındayım ağama nasıl dikkat edeceğim "
" Sen dediklerimi yap yeter "
"Tamam ağam nasıl istersen"
"Ağan zaten dikkatli davranıyor, sadece şuan Ercan dikkatini çekmedi, kim buldu bu adamı"
"Enişte getirdi abla"
"Tamam hadi git sen çocuklar yukarıda ona göre, arada konağın içine girip dolaştığını biliyorum unutma onları"
"Tamam zeki hanımağam"
"Tamam ayşegülü alacağım sana "
"Hayırlı geceler gelin ağam"
.......................................................
Kızlarla yaptığımız kına partisi çok güzel geçmişti. Gülüme verdiğim sözlerin hepsini Allah'a şükür tutuyordum egeli taklitti yapmıştım. Kızların hepsine dövme yapmıştım. Gülcanın koluna Dağhan yazmıştım. Herkes kocasının ismini yazdırırken Avşin bileğine Talha yazdırması hepimizi şaşırtmıştı ama benim işimi kolaylaştırıyordu. Herkes yavaş yavaş odasına giderken asıl şaşırtmasını bana saklamıştı. Avşin herkes gittiğinde tekrar odama gelip;
"Meryemce senden bir şey rica edeceğim"
"Söyle Avşin'im"
"Şimdi Dağhan abi ile Gülcan odalarını boşaltacak ya, Dağhan abinin odası çok geniş ve Mina'nın odasına yakın.Dağhan abinin odasına ben taşınayım, Talha'yı zaten vermeyeceksin Mina'nın odasının yanındaki odaya Talhayı geçireceksin. Benim odam zaten odanın diğer tarafında oraya Devran bey'e versek olmaz mı"
"Avşin olmaz Devran burada kalamaz . Ona Mertin evi vereceğiz. Talha hep senin yanında kalacak söz "
"Söz mü Meryemce. Ben Talhaya çok alıştım. Benim belki hiç olmayacak oğlum gibi"
"Tamam Avşinim git al oğlunu Emrahlardan "
"Aldırdım ki Minada benim yatağımda"
"Hayırlı geceler küçük hanım "
Avşin gülerek merdivenleri çıkarken, ben odama tam giriyordum ki konağın kapısı açıldı üzerimin giyinik olmasına sevinerek avluya yürümeye başlamıştım. Avluya geldiğimde erkekler yavaş yavaş odalarına dağılırken sedirlerde Mustafa, Mavişimiz, Mert , Dağhan ve Devran vardı. Beni gören Serdar ;
"Meryemce sen hep mutlu ol be bacım"
"İnşallah "
Mustafa eli ile yanına vurunca gülerek yanına oturdum. Erkeklere dönerek ;
"Size ne getireyim herkes yatıyor"
"Karam bana süt getirsene miden bir acayip"
"Tamam paşam , eşkiyam"
"Suyu be gülüm"
"Tamam, Serdar ve Dağhan"
"Güzelim, banada süt getirsene gerçekten "
"Banada süt getir Meryemce bizim zalimin kızı uyuyordur"
Serdarın dediğine hepimiz gülerken aklıma gelen fikirle;
"Size bir şey soracağım sıra ile"
"Mert sen damat beyin mi kardeşin benim mi"
"Tabi abimin niye"
"Yok bir şey paşam, Devran"
"Tabi ki senin kardeşinim fıstık"
"Tamam eşkiya, Serdar "
"Ölümüne kardeşiz Meryemce "
"Tamam neyse sizin istediklerinizi getireyim, Mustafa bana yardım eder misin"
Biz Mustafa ile mutfağa giderken Gülcan ve Nisayı aynı odada yatırdığım için çocuk gibi seviniyordum. Mutfağa girdiğimizde Mustafa'yı bir sandalyeye oturtup;
"Asi'm sen bir şey istemedin"
"Seni sadece seni "
"Tamam odaya gidelim ama şimdi seninle işim var "
"Ne oldu "
"Bekle"
Ben tezgaha bardakları koyduğumda Mustafa bana pür dikkat bakarken Dağhan'ın ve Mert'in bardaklarına bir tane ilaç atarken olaya uyanmış olan Mustafa ;
"Bana anlatığın adet dimi bu"
"Evet yatağa dikeceğiz bu iki kardeşi"
"Tamam bana uyar"
Elimizde bardaklar avluya tekrar geldiğimizde ben ilaçlı olan sütleri bizimkilere verirken, Dağhan ve Mert ikiside aynı anda ben odamda içerim diye gideceklerken ;
"Hayır kızlar peşinize bardak toplayamaz çabuk dikin kafanıza "
İkiside hızla bitirmişlerdi. Onlar odalarına giderken ben arkalarından gülüyordum. Serdar bize iyi geceler dileyerek odaya geçmişti. Devran bize bakarak;
"Ağa kısmı yatmıyormusunuz"
"Yok bizim işimiz var süt birader"
"Aha ağa bana ismimi söylemedi"
"Devran"
"Söyle Meryemce'm"
"Hatırlıyor musun amcana yaptığımızı"
" Evet düğün sabahı birde gidip biz çözmüştük ahaa"
"Sus "
"Sabah komedi var desene Meryemce "
Üçümüz kendi aramızda sessizce gülerken ben sabah olacakları biliyorum ben bunları bir gece diktiğimde terastan aşağı sallandırmışlardı. Ben bunu düşünürken üst kattın korkuluklarına bakarak;
"Mustafa Hamza şu korkuluklar sağlam mı"
"Sağlam Meryemce hayırdır"
"Hiç bir anda aklıma geldi"
Saat ilerlemiş ben Dağhanı dikerken diğer odada Mustafa ve Devran Mert'i dikiyordu. İşimizi bitirdiğimizde avluda buluştuk. Odalara dağılıyorduk ki Devran ;
"Sormayayım dedim ama Talha Avşin hanımın yanında mı yine "
"Sorma ozaman süt birader hadi git yat"
"Tamam ağa enişte"
Odaya girdiğimizde Mustafa kapıyı hızla kapatıp yanıma gelmişti. Ben ona bakarak ;
"Ben üzerimi giyinip geleyim senden üzerini giy"
"Tamam gül güzelim"
Banyoda üzerimi değiştip içeriye girdiğimde kütüphaneden odaya doğru giren Mustafa üzerimdeki krem rengi geceliğe gözlerini dikip baktığında yine utandırmayı başarmıştı ama saçlarımı genelde hep öptüğü sağ omzuma toplamıştım. Yanıma gelip saçımı arkaya atacakken kömürcük kemiğime hint kınasıyla yazdığım asi'm yazısını görünce ilk gözlerime bakıp;
"Kalıcı değil dimi sevmem"
"Hayır sabah beni terk edip gittikten sonra yaptım yani dedem gittikten sonra hint kınası "
"Çok güzel duruyor ve çok yakışmış gül güzelim"
"Sen kalbime yakıştın adam dövmen mi yakışmayacak"
"Meryemce ben ışığı söndüreyimde yatalım"
"Olur ağam olur"
Mustafa ışığı kapatıp yanıma geldiğinde ufak bir çığlık atsamda, çığlığımı öpmesiyle kesmişti. Geri geri yatağa götürdükten yatağa bir adım kala nefes nefese;
" Ezana bir kaç saat kaldı yatarsak uyanamayız"
"Mustafa yuh ağam yuh"
.....................
Mustafa namazdan sonra biraz uyayım mı hatun dediğinde onu yatırdıktan sonra avluya çıktım. kızlar avluya çoktan upuzun bir kahvaltıya hazırlamaya başlamıştı. Dedem ve babam çok geçmeden masaya gelmişlerdi. Herkes yavaş yavaş masaya indiğinde Mert ve Dağhan'ın odasından bağırma sesleri geliyordu. Nisa ve Gülcan odaya giderlerken avluda ne Devran nede Mustafa vardı tek kalmıştım. Mert odadan sinirle bir şekilde ;
"Ablaa"
Herkes bana bakarken Dağhan'ın odasından da;
"Meryemceee" Diye bağırmasına herkes bana bakarken ,Ben masaya dönerek gülerek masum bir kız gibi;
"Bizde damat ve kardeşleri dikilir benden diktim onları ama baba, dede koruyun beni"
Avludaki herkes resmen kahkaha ile gülerken kimse bir şey yapmıyordu. Sinirli bir şekilde merdivenlerden inan iki boğayı gördüğümde, yavaş yavaş hem geri geri gidiyorum hemde konuşuyordum;
"Canlarım, sevgililerim şaka vallahi şaka diktim ne olacak ki, Mustafaaa ağamm"
"Çağır belki gelir kurtarır seni ağan"
"Niye kurtarmaz mı Adamım "
"Yok ne Devran nede Mustafa ağa kurtarır seni Güzelim "
"Yapma be abi"
Yolun sonuna geldiğimi anlayınca asrın hatasını yapıp yukarıya koşarken Dağhan yaptığım hatayı Mert'e söyleyerek hatırlattı;
"Mert ablan kendi ayağıyla cezaya gitti "
"Farkındayım"
Dağhan bir taraftan, mert diğer merdiven yukarıya çıkarak önümü kestiğinde aşağıdaki avludaki yapacaklarını anlayınca başta dedem olmak üzere;
"Dağhan bakın şakayı başka yöne götürmeyin" derken Dağhan kucağına alırken Mert ayaklarımı tutmuştu. Dağhan bir ayağımdan Mert bir ayağımdan tutarak hepten aşağı sarkıtıyorlardı. Serdar ayağa kalkarak ;
"Devram manyak mısın öldüreceksiniz kızı bırakın ama aşağı değil "
"Serdar git güldürme beni, Meryemce bu son olsun bir daha dikersen seni fatih sultan mehmet köprüsünden atarım"
"Vallahi yapmayacağım bırak ineyim, böyle bırakma ama "
Dağhan gülerken hafif elinden kaydırınca aşağıdakiler çığlık atınca ben birden;
"Dağhan çekin beni Mustafa görmesine beni böyle"
"Ne diye bilir ki"
"Söyle düşün benim yerime Gülcan burada "
"Öldürürüm onu yapacak olanı"
"Sen ne yapıyon pardon "
Dağhan nefes almış tam bir şey diyecekti ki sözünü Devran kesmişti.;
"Devrem ne yapıyorsun benden geleyim ben diktim Mert'i böyle ceza mı olur yaa kan beynine gitti damarları şişti anlında"
"Sen sus Devrem senin cezanı sonra ya saklıyorum. ilaki bir göreve çıkarız"
"hay hay bırak kardeşimizi ama aşağı değil çek artık kızı"
Dedem ayağa kalkıp tam aşağımızda dururken Bize bakarak;
"Dağhan oğlum çek artık kızımı yeter "
Dağhan sessizce;
" Mert çek Hamza dedem bembeyaz oldu"
"Abla korkma ama elime krap girdi abi benim oynatamıyorum"
"Oğlum ne diyorsun benim elim kayıy-"
Dağhanın sözünü ne ara yanımıza geldiğini anlamadığım Mustafa Hamza kesmişti.;
"Ne yapıyorsunuz siz yaa"
Ben daha ne olduğumu anlamadan Mustafa beni tek başına çekip almıştı korkuluktan. Dağhan ve Mert'e sinirle bakarken;
"Siz görürsünüz karımı asmak hemde gözümün önünde "
"Mustafa Hamza ağa"
"Efendim Dağhan abi söyle damat, Bir şeyin var mı güzelim"
Ben başımı sallarken boş midem kabarmaya başlamıştı. Üst kattaki banyoya girdiğimde Mustafa benim peşime girmişti. Başımdaki şalın iğnelerini çıkarıp yardımcı olmaya çalışıyordu. Ayağa kalktığımda başım tekrar döndüğünde Mustafa tutunmuştum. Mustafa sarılarak ;
"İyi misin ömrüm"
"İyim açım ya hadi aşağı inelim."
Avluya indiğimizde herkes bana bakarken ben Dağhan Ve Mert'e bakıyordum .Mustafa yerine geçerken bende Gülcan ve Nisa'nın yanına otururduğum da Avşin de yanıma gelip oturmuştu. Gülcan sinirle Dağhan'a baktıktan sonra ;
"Vayemin bir şeyin var mı? Ben bu adamı vuracağım"
Ben ağzımı açıyorduk ki Nisa ağzındaki lokmayı zorla yutarak;
"Ama.. ama vurma abimi Gülcan yengee"
"Aha gördün mü Meryemce hemen abisini korudu senin ki"
"Ama Meryemce abla bu gün vurmasın yazık bu düğünü var yarın vursun çünkü ben öyle yapacağım Mert beye"
Nisanın dediğine üçümüz birden kahkaha atınca herkes bize bakmıştı. Herkes keyifli kahvaltısına dönünce Avşin kulağıma eğilerek;
"Meryemce'm rengin iyi değil"
"Normal halacığım baş aşağı duruyordum az önce"
"Allah'ın delisi yaa"
Biz sessizce gülüşürken Ayşegül elinde telefonla yanıma geldi.Telefonu bana uzattığında herkes bana bakıyordu. Sakince arıyana baktığımda arayanın küçük amca olduğunu görünce içim biraz rahatlasada rahat değildim aslında.
"Efendim kerem amca......... Tamam Ali bey sizinle dimi...... Tamam şahsenem hanım geldi mi.... çok sevindim Kerem amca söylerim onlarında selamı var"
Telefonu kapadığımda babam tam ağzını açıyordu ki tekrardan telefonum çaldı. Arayana bakmadan kulağıma götürmüştüm.
"Efendim.....buyurun pamuk hanım...evet karşımda abim .... siz orada bekleyin ben adam yollayım sizi aldıracağım..... tabiki akşam görüşmek üzere...."
Telefonu kapadığımda Dağhan hırsla masadan kalkıp odasına gidiyordu ki hızla yerimden kalkıp bende peşine gidip kolundan tutarak;
"Dağhan Selim Ateş, ailecek kahvaltı ediyoruz hadi ama çayın soğumasın"
"Seni inada aradı, huzursuz etmek için"
"Abi bak babam, dedem ve annem sana bakıyor ama ailemizi üzme ne olur "
"Bülent'le geldi"
"Olsun, senin iki tane baban vardı bak üçüncüsü masada oturuyor abi hadi ama hadii"
Ağzımdan çıkan son hadi biraz yüksek çıkınca herkes bana dönüp bakmıştı. Dağhan sakince masaya tekrar oturduğunda bende yerime oturup;
"Mustafa ağam ve Hamza ağam bizim düğünüze gelenler bu kadar onlarda akşama gelecek düğün saatinde "
"Kızım biz ağırlasaydık aileleri ayıp olmasın"
"Tamam babam biz ağırlıyoruz zaten Mustafa ağam kız tarafı bende erkek tarafıyım"
"Vayemin ayıp ayıp"
Gülcan'a göz kırptığımda gülerek başını eğmişti.Mustafa'ma dönüp baktığımda acayip bir şekilde bana bakıyordu. Herkes masadan kalkarken birden kalkarak;
"Mert ve Nisa düğünde giyecekleriniz odanıza gelecek he bu arada Nisa'm düğün boyunca kızımın sana emanet"
"Tamam abla bana güvendin ya "
"Onun kıyafetleride senin odaya gelecek"
"Tamam karam Nisa ilgilenir prensesimle"
Mert'e göz kırptığımda gözlerinden sevindiğini anlamıştım. Nisa kızlara yardım etmeye başladığında bende dikkatimi Avşin ve Devrana çevirdim.
"Devran senin takımın odana şuan bırakıldı,Avşin sana aldığım kıyafet ve Talha'mın kıyafetleride senin odanda oğlunla ilgileneceğinden eminim"
Avşin ve Devran gözüme bakarak gülümseyince, bende onlara gülerek bakmıştım.
Herkes işinin başına dönerken Hamza dedem ayağa kalkarak;
"Ben çıkıyorum şimdi burası çok sesli olur düğüne gelirim"
Hamza dedem konaktan çıkarken ben tam odama yönelecektim ki Annem arkamdan ;
"Hep mi böylesin kızım sevdiklerini yönetiyorsun"
"Annem ben ailemi hep bir arada tutmayı seviyorum onları giydirmeyi sevindirmeyi. hee bu arada senin o beğendiğin elbiseyi de odana astı Ayşegül biraz önce"
"Meryemcee"
"Caaan annem cann"
Annem gülen gözlerle mutfak tarafına giderken, Ben çoktan geçmişe dönmüştüm ...Ben ufacık bir kız çocuğuydum Babam yine beni urfaya götürmüştü. Bir gece Devranın konağında çıplak ayak konağın avlusunda koca konağa bakarak;
"Çok büyüksün ama çok boşsun bu konağı neşendirecek kimse yok " dediğimde Hamza dedem hatırlamasada ben hatırlıyorum o konakta ertesi gün olacak aşiret toplantısı için gelmişti Mizgin hanım ile. Ben o avluda öyle dururken Mizgin hanım beni kucağına alıp;
"Benim konağım böyle değil biliyor musun"
"Nasıl"
"Çok neşeli çünkü ben konağı ayakta tutuyorum kara kız. Herkesi sevindiriyorum Mutlu ediyorum. Büyünce senden benim gibi yap ailene sahip çık sev, sevindir tamam mı kara keçi. Biliyor musun benim senin gibi kızım var ama yengesi bırakmadı o bakıyor ona "
"Senin mi ama sen genç değilsin"
"Kimsesi yoktu bende annesi oldum onun"
"Niye ama annesi neredeymiş
"Sen çok bilmişsin gel seni benim eşimle tanıştırayım"
"O kızmasın herkes uyuyor "
"Sende benim koynumda yat o zaman"
Odaya girdiğimizde saat geç olmasına rağmen Hamza dedem uyanktı ve namaz kılıyordu. Hamza dede namazını bittip bizim yanımıza gelip;
"Mizgin hanım bu zeytin gözlüyü nereden buldun"
"Masada dedikleri ufak misafir kız babası avukat olan saklıyorlardı ya o "
"Çok güzelmiş, buranın kızı gibi bunu aslında neysee "
"Hamza bey aklına gelini anladım ayıp yaa ufacık kız "
Onların arasında konuşma böyle giderken ben Mizgin hanımın kucağında uykuya teslim olmuştum. O kadının dediklerini hayatıma geçirmiştim. Şimdide ona benzetimek gurur vermişti. Annem ilk resmini gösterdiğinde tanıdık gelsede, dün Mustafa beni bırakıp gittikten sonra Hamza dedem anlatırken hatırlamıştım Mizgin hanımı ve o anımı Allahım sen büyüksün..
Beni düşüncelerimden Gülcanın odasının kapısından adımı seslenmesi çıkarmıştı. Hızla onun yanına giderek beraber onun odasına girdik. Gülcan gelinliğini gördüğünde sevinçini benimle paylamıştı çünkü zamanında ben ikimiz içinde gelinlik çizmiştim ama ben malesef kendime çizdiğim gelinliği giyememiştim. Gülcan hem sarılıyordu hemde konuşuyordu.
"Aysel sevinmiştir bunu sonunda diktiği için "
"Sorma, sorma bana dedi ki seninkini ne zaman dikeceğim dediğinde sonra dedim"
"Sen kendinkini diktirmedenin mi "
"Hayır canım, akşam kocan olacak kalas hemen beni verince hiç sıkıştırmadım aysel'i"
"E ne olacak "
"Ne olacak onu da Ayşegülle göre diktireceğim"
"Meryemce yaa"
"Ağlama vayemin ama sana bir sır vereyim mi senin gelinliğin siparişini verirken Nisa hanım ile Avşin gelinliğinin tasarımını yolladım biliyor musun istediğim an dikime girecek"
"Yaa sennn"
"Hadi duşa gir ve yavaş yavaş gelinliğini giydirelim sonra kuaför gelecek"
"Tamam ben hazırım "
Gülcan'a gelinliğini giydirirken bir taraftan da sohbet ediyorduk. Gülcan'ın arkadan bağlamalı olan gelinliğin iplerini bağlarken, sabah bana yaptıklarının acısını çıkarmak için Dağhan'a çok güzel bir sürpiz yapacaktım.Gelinliğin bağlarını çözmeyi kolaylaştıracak ipi içeriye doğru saklamıştım. Dudaklarımın arasından ;
"Sen görürsün beni sallandırmayı sevgili abiciğim"
Gülüm mırıldandığımı duymuş olacakki ;
"Bir şey mi dedin Meryemce"
"Yok gülüm yok,hadi gelinlik hazır canım ben çıkıyorum"
Arkamı dönüp tam kapının kolunu açmak için elimi uzatmıştım ki;
"İyi varsın babamın deli asi oğlu. İyi ki yanımdasın"
"Hep yanındayım kuzum, her zaman bacım de ben hep hazırım"
Odadan çıkmadan son kez Gülüme sarılıp çıkmıştım. Benim için mabedim Asi'm için aslan yuvası olan odamıza girdiğimde banyoda gelen su sesiyle sevgili kocamın duşta olduğunu anladığım hızla koşarak mutfağa giderek ;
"Ayşegül bana bir sürahiye biraz buz koyup verir misin çabuk ama"
"Hemen abla"
Ayşegül koşturma içinde olduğu için, niçin istediğimi sormadığına çok sevinmiştim.Odaya girdiğimde hala su sesinin devam etmesine çok sevinmiştim.Banyoya girdiğimde duşa kabinde sırtı kapıya dönük olmasına ayrıca sevinmiştim. Lavabodan yarısına kadar buz dolu olan sürahiyi suyla doldurdum. Duşa kabinin kapısını sessizce açıp buz gibi suyu başından aşağı boşaltığım. Ben gülerken nasıl olduğunu anlamadan kendimi suyun altında bulmuştum. Başımdan aşağı su akarken çocuk gibi tepinerek;
"Mustafa yaaaa"
"Ne oldu küçük hanım"
"Bana küçük hanım deme, Islattın beni yaa"
"Sende bana soğuk su ile şok yapmasaydın küçük hanım"
"Sensin küçük hanım deme ya, hem soğuk su iyidir dinç tutar,kalbe iyi gelir"
"Öyle mi Gül güzelim"
Mustafa kollarımdan tutarak duşun altında kalmamı sağlayarak, soğuk suyu açtığında soğuk suyun verdiği etkiyle çırpınırken, Mustafa birden kollarımı bırakınca kendimi sevdiğim adamın göğsünde bulmuştum. Mustafa tekrar suyu açıp kendiyle beraber suyun altına çekmişti. Biz sıkı sıkı sarılır vaziyette başımızdan ılık suyu akarken, Mustafa kulağıma ;
"Benim kalbime bir tek sen iyi geliyorsun Nefesim"
"Ya Mustafa'm"
"Hadi güzelim sen duşunu al, ben çıkıyorum yoksa düğüne geç kalacağız. Ben sana kıyafet hazırlarım."
"Tamam Ağam"
Mustafa duşa kabinden çıktığında bende üzerimdeki ıslak çamaşırları çıkarıyordum ki Mustafa kabinin buzlu camını tıklayınca kafamı hafif dışarı uzattığımda dudaklarıma değen kısa bir öpücükten sonra ben şaşınca ona bakarken o belinde havlu ile bana gülerken ;
"Bir daha söyle dediki ağam maraban seninle banyo etmek istiyorum de"
"Mustafa çık şuradan ne olur çıkkkk"
Mustafa kendine has gülmesiyle banyonda çıkarken ben sıcak suyun verdiği rahatlamaya kendimi vermiştim.
..............
Banyonda üzerime havlumu sarıp çıktığımda, odada koltukta üzerine spor kıyafetler giyinmiş telefonla ilgilenen kocamı görünce içim bir huzur kaplamıştı. Ben dolabıma doğru yürürken ensemde hissettiğim nefesle olduğum yerde kaldım. Mustafa arkamdan sarılıp, başını önce boynuma koyup kokladıktan sonra ufak bir öpücük kondurdu. Onun bu halleri sadece bu odada olması beni mutlu ediyordu. Mustafa derin bir nefes çekince ona doğru döndüp ellerimi sakalına koydum ;
"Ne oldu hayatım"
"Üşüdün mü biriciğim"
" Yok iyi geldi su ama şimdi sen sarıldın ya daha iyi geldi"
"Hep sarılırım çawreşamın, dilemın"
"Hep burada yerimde kalırım nini gibi gelen kalp sesinle, bunca zamanlık kalp doktorum seninki gibi kalp ritmi duymadım be kocam"
Mustafa kendine has gülmesini bana sunduğunda dünyalar benim olmuştu.Mustafa'dan ayrılıp dolaba bir adım atmıştım ki Mustafa'nın öksürmesiyle ona dönerek baktığımda göz kırparak;
"Yatağın üzerinde eşyaların canım"
"Aşksın adamım"
"Sende Ava Dilemin( gönül suyum), Tu rıhemini( sen ruhumsun)"
"Ah birde bu kadın anlasa dediklerini"
"İstersen öğretebilirim"
"Şimdi mi "
"Hayır Rehniya Çawemin (Gözümün Nuru)"
"Bak ya, neyse ben hastaneye gidiyorum kocam"
"Niye Milyaketamin (Meleğim)"
"Aha bunu biliyorum meleğim dedin bana, neyse işlerim var yurt dışına gidecek dosyalar belgeler var"
"Tamam geç kalma ömrüm, neyse ben çıkıyorum dışarıya "
Mustafa odadan çıktığında dedemin zamanlaması harikaydı telefonum çalmaya başladığında hemen açmıştım.
"Mizgin nerede kaldın"
" Dede hastaneye uğrayacağım öyle geleceğim"
"Tamam güzel gelinim"
Telefonu kapatım üzerimi giyinip çıktığımda avluda elleri cebinde bir sürü takım elbiseli yakışıklığı gördüğümde şakayla gözlerimi kırpıştırmaya başladığımda, İlk fark eden Devran olmuştu;
"Yakışıklığım gözünü aldı dimi"
"Senin değil"
"O zaman benim dimi Meryemce"
"Seninde değil maviş"
" Beyler kesin benim çünkü gün adamı benim dimi Güzelim"
"Tabi ki sen değilsin "
"Karam beni şımartıyorsun ama "
"Sen hiç bile değilsin"
Emrah gülerek bana doğru gelip sarılınca ;
"Benim dimi Meryemce sultan"
"Sen her zaman gözümü alıyorsun ama Bir gülün gözünü ne alır"
Erkeklerin hepsi bir ağızdan 'güneş' dediğinde gözlerimle üst damdaki bir eli cebinde telefonla konuşan Mustafa'yı işaret ettiğimde Serdar kahkaha atarken Dağhan, Mert ve Devran sinirle üçüde biraz sesli;
"Boğarım senin güneşini" dediğinde Serdar kahkaha eşliğinde ;
"Çalışsanız yapamazdınız bir ağızdan konuşmayı"
"Devram kaşınma"
"Ama yalan mı Dağhan"
Mustafa ne ara yanımıza geldiğini anlamamıştık.Mustafa gayet sakin bir şekilde Dağhan'a dönerek ;
"Abi her şeyi hazırlattım fotograf çekimi için Avşin, Devran size eşlik edecek"
"Tamam güneş " Dediğinde hepimiz gülmeye başlamıştık. Ben gülerken Mustafa hızla kolumu tutarak kulağım;
"Avluda dolaşan korumalar var düğün günü bir kaç adamı öldürtme bana sevgili Hanım ağam"
Mustafa bir adım yanımdan uzaklaşarak;
"boraaan Meryemce hanım hazır hastaneye götür onu, size işine bakın"
"Emredersin ağam"
Hepimiz Mustafa bakarken Boran yanımıza gelip;
"Ağam gidelim mi ağam beni öldürmeden"
Dağhanlar gülerken biz hızla konaktan çıkmıştık.
................................................
MUSTAFA HAMZA...
Akşam çökmeye başladığında Konakta davul zurna çalmaya, konuklar gelmeye başlamıştı. Boran bir saat önce gelip;
"Ağam Meryemce ağam acil ameliyatta girdi" dediği için şuan kendi hastanemi yakma isteğiyle yanım tutuşuyordum. Allahtan ki şuan gelenler sadece bizim aşiret mensuplarıydı. Dağhan yanıma gelip sinirle;
"Gelmedi mi Meryemce "
"Yok abi gelmedi"
"Tamam Gülcan kuduruyor beni o çıkaracak diye"
"Ameliyathaneye telefon bağlanmayacak demiş hanımefendi"
Biz kendi aramızda konuşurken uzun bir konvoyla bütün ağalar gelmişti. Ben mecbur bir şekilde ağaların yanına başa geçip oturmuştum. Babam kapının önüne geçtiğinde Boran bütün korumaları yerlerine yerleştirmişti. Ağalar dedemi sormaya başladığında dedemin olmaması canımı sıkmıştı benim için kıymetli iki insan şuan konak içinde değildi.Ben böyle düşünürken Ferman birden ;
"Hamza ağam niye geç geldiği belli oldu" dediğinde bütün ağalarla beraber bende kafamı konağın kapısına çevirdiğimde siyah etek ve kol kısımları altın sarısı işlemeli kadife bir elbiseyle dedemin kolunda Meryemce konağa girdiğinde ben gözlerimi karımdan alamamıştım. Dedem Meryemceyi bize doğru getirirken dedemle akran olan Behram ağa ;
"Hamza ağa dediğini yaptı, ağalar bilin artık Mustafa ağanın karısına Mizginin kıyafettini giydirdiğine göre her şeyi tescilde "
"Behram ağam ne demek bu"
"Zamanında o yani hanımağanın üzerindeki kıyafeti babanın dedesi Mizgin hanıma ağalık elbisesi diye özel diktirmişti."
Ben ağzımı açıyordum ki dedem yanımıza gelip oturmuştu. Meryemce ayakta duruyordu. Meryemce baktığımda gözleriyle Gülcanın odasını gösterdiğinde tam ayağa kalkıyordum ki dedem;
"Gelini çıkarın artık ağam"
Bir şey demeden ayağa kalkarken Meryemcenin sağ elinde ağalık yüzüğümün eşi, sol parmağında beştaş yüzüğü ile alyansı dikkatimi çekmişti evden çıkarken parmağında değildi.Elimle karıma önden dediğimde hafif gülerek yavaşça yürümeye başladı.
Gülcan'ın odasının önüne geldiğimizde odaya girmeden kulağına;
"Demek ameliyattasınız hanımefendi, ama sen çok güzelsin bir beş tane daha koruma ekliyorum bu akşam peşine"
"ağam yavaş yavaş, yanımdasın ve sessiz ol şuan topluluğun içinde duruyorsun. sonra derlerki karısı zayıflığı ayıp ama"
"Vay atmaca hanım hoş geldiniz buyrun gelini çıkaralım"
"Hay hay asi ağam"
Gülcan'ın odasına girdiğimizde bizim iki kardeş aynı andan;
"Çok güzel olmuşsun"
"Asıl sen güzel olmuşsun gülcanım, Kadir amcam burada olsaydı bu adama seni vermezdi eminim. Heyy ağla diye demedim."
"Vayemin sen başıma gelmiş en güzel şeysin."
"Hadi hanımefendi ağlama zamanı değil, hem benim kapıya geçmem lazım"
Gülcanın kurdalesini üç defa dikkatle çözüp bağlayan karım, şuan karsımda sanki Gülcan'ın bütün ailesiydi. Dağhan odanın kapısından Gülcan'ı çıkarırken geride kalan karıma takıldı gözüm dua etti ve başını yukarıya kaldırıp tatlı bir tebessüm yolladı.
..........
Meryemce ve babam kapının önünde kendi tarafından gelenleri beklerken Dağhan arkamdan yaklaşıp kulağıma;
"Sana bir şey diyeceğim Mirza baba durmasa sen dursan ayıp olur mu "
"Niye ki abi "
"Neyse babamın tarafını görünce anlarsın"
Ben kalkıyordum ki Dağhan;
"Gerek yok geldiler"
Kapıya doğru baktığımda Meryemce yalancı bir tebbesümü yüzüne yapıştırmış gelenlerle görüşüyordu. Meryemce gelenlere yerlerine yerleştirirken Dedem ;
"Ağalar ağamız azcık gelenlerle ilgilensin. Damat beyin akrabaları geldi"
Herkes kafasını sallayınca Meryemceye doğru giderken, dikkatimi Devran ile Avşin, Mert ve Nisa çekmişti. Meryemce , Avşin'e mavi etek kısmı tül gibi bir kumaştan sıfır kol bir elbise , Devran'ın yakasındaki mendil ve kıravatı, Talha'nın mendilli ve papyonu aynı renkteydi. Meryemce Devran ve Avşini bilerek karı koca gibi giydirmişti. Nisa'da üzerinde gül kurusu bir renk şık bir tesettür bir elbise vardı. Minamın elbiseside aynı renkteydi. Mert'tin yakasındaki mendil ve kravatıda aynı renkti. Meryemcenin zekasına hayran kalarak yanlarına giderken Mert ve Dağhan'da yanına gitmişti. Amcaları ve halaları Meryemceye gayet resmi konuşurken Mert ve Dağhan'a gayet sıcaktı. Meryemce babanesinin önüne eğilerek ;
"Hoşgeldin şahsenem sultan"
"EE sen kimsen"
"Ana kemal ağabeyin kızı, tek kızı ee"
"Tee senn o sabun kırtığımsen "
"EE benem ay nene"
"sen neye evlenmersen"
"men evlendim ay nene"
"EE sen gaç görüm önümden nerede benim oğullarım"
"Buradalar nenede"
Dağhan ve Mert nenenin önüne geçip yere çömeldiklerinde Meryemce onları izlerken beni görünce yanıma gelip;
"Kerem amca bu eşim Mustafa Hamza Alibeyoğlu"
"Memnun oldum Mustafa bey"
"Bende Kerem amca "
Meryemce sıkılmış gibiyken Dağhan ayağa kalkarak yanımıza gelmişti. Meryemceye bakarak sessizce;
" Sen çağırdın sultanım sakın ağlama"
"Tamam ağlamam"
"Ne oluyor hayatım"
"Babamın tarafı Meryemceyi erkek bekliyordu kız olunca sevmemişlerdi ama şimdi benim bile bütün yetkim bu hanımefendi de olunca sadece saygı duyuyorlar karına ağam"
"Hee şu erkek kız ayrımı neyse Meryemce müsaade iste kapının önüne geç hayatım ailende olsa üzülmene katlanamam"
"Tamam, Dağhan söylersiniz"
"Tamam güzelim"
Meryemce kapının oraya doğru giderken benden peşinden gidiyordum. Babam sanki içine doğmuş gibi kollarını Meryemceye açınca sakin ki bunu bekliyormuş gibi hiç kimseden utanmadan babamın kolun altına girmişti. Babam Meryemcenin anlını öpünce azcık yanlarına sokularak;
"Mirza ağam yavaş lütfen, sizin bir karınız yok mu? hem sen erkek tarafısın biz kız dünür o dünür"
"Mustafa ağam, benim karım var ama kızımı özledim ondan"
"Tamam bir şey demedim"
Kapının orada biz üçümüz sohbet ederken Boran yanımıza gelerek ;
"Hanımağam, Dağhan abinin misafirleri geldi"
"Tamam kaç kişiler"
"Hanımağam,üç bayan iki erkek başka kimse yok"
"Tamam yolu göster ama gitmeden Dağhan abine söyle gelsin"
Meryemce hafif bir yüzünde beyazlama olunca, babama gözlerimle bir şey diyecekken Dağhan uçar şekilde yanımıza geldiğinde arkası kapıya dönük olan Meryemce yerinden sıçramıştı.Meryemce babamın yanında arkasını döndüğünde birden resmen dondu sadece ağzından çıkan ;
"Abi"
Dağhan Meryemcenin önüne geçerek annesi olduğu anladığım kadına sarılırken, yanındaki kadın elini uzatınca, Meryemce kendini toplayarak;
"Pınar hanım hoş geldiniz "
"Meryemce, hoş bulduk canım"
Babam ve ben başımızla selamladığımızda kadın yanındaki kadına yardım ederken Meryemce eğilerek Pınar hanımın yardım ettiği kadın elini öptüğünde kadın sadece tebbesüm etmişti. Dağhan abinin annesi Meryemce'ye doğru bir adım atınca Meryemce boş çevirmemek için elini uzattı.
"Hoş geldiniz Pamuk hanım, sağlığınız nasıl "
"Kalbim gayet iyi merak etme küçükhanım"
" Sevindim pamuk hanım"
Dağhanın annesi kenara geçtiğinde arkalarından gelen adamlar önümüze gelerek el uzatınca, Dağhan hafif Meryemcenin önüne geçerek ;
"Hoş geldiniz Bülent bey , barış bey"
"Hoş bulduk Dağhan oğlum, bu arkandaki Meryemcemi "
"Evet Bülent bey kız kardeşim Meryemce"
"Abi bak Meryemceymiş"
"Vay bizim bacaksız küçük hanıma bak sen , ne kadarda güzel olmuş"
Tam bir adım atıyordum ki, Meryemceye baktığımda babamın ceketini ufacık bir kız çocuğu gibi tutmuş bana bakıyordu gözlerinde gördüğüm şeye bir anlam verememiştim. Ben karımın bir haftadır bakışlarına anlam veremez olmuştum. Dağhan abi bir adım atıyordu ki adının barış olduğunu öğrendiğimiz adam Meryemceye elini uzatıyordu ki kapı tarafından bir erkek sesi geldi.;
"Bence her zaman güzeldi Dağhanın güzeli"
Hepimiz sesin geldiği yöne bakarken Dağhan birden sevinçle ;
"Aslan dayım yaa"
"Kes asker sululuk istemem hem seni görmeye gelmedim. Ben ceketime asılan kuzuyu görmeye geldim. Duydum ki kuzun etrafını çakallar sarmış bu gün"
"Gel dayı gel senin kuzu burada"
Adam bize doğru gelirken Meryemce fırsattan istifade hemen benim kolumun altına girdiğinde gözlerinde güveni gördüğümde, belindeki elimi iyice sıkarak kendime çektim. Kapıdaki adam yanımıza gelince adam direk elini bana uzatarak;
"Ben selçuk ünalmış, emekli avukat Dağhan'ın dayısıyım."
"Bende Mustafa Hamza Alibeyoğlu, babam Mirza alibeyoğlu "
Adam yanındaki adamları süzerken, Dağhan'a hitaben elimi bırakmadan bana bakarak;
"Dağhan görüyorum ki ben kuzumu çakaldan korumaya geldim derken meğer kuzuyu sen çoktan aslan yuvasına vermişsin"
Adamlar aynı anda 'nasıl ' dediklerinde Dağhan abi Meryemcenin önünden çekilerek ;
" Doğru bülent bey annem Meryemceden hoşlanmadığı için söylemedi eminim size Mustafa bey Meryemcenin eşi "
Adamlar kıpkırmızı yanlarındaki kadınlara bakarken Annem yanımıza gelip;
"Dağhan oğlum"
"Efendim Mihriban annem söyle"
"Gülcan gelinim seni arıyordu"
"Geldim Mihriban anne , burada bu benim annem Pamuk , Mihriban sultan"
"Memnun oldum hanım efendi"
Kadın renkten renge girerken artık ben öne atıldım.
"Boran"
"Buyur ağam"
"Dağhan abinizin ailesine yerlerini gösterin"
"Emredersin ağam"
Herkes dağılırken Selçuk dayı, ceketinin cebinden bir şey çıkarıp iki elini yumruk yaparak öne doğru uzatınca, Meryemce yerinde gayet huzurla Selçuk dayıya bakarak;
"Selçuk dayı ama"
"Hadi kuzum hangisinde"
"Sağda"
Selçuk dayı sağ elini açtığında boş olduğunu görünce Meryemce ;
"Ama dayı ya "
"Ne yapalım kaybettin kuzu benden gidip yerime oturayım"
"Bir dakika gitme Selçuk dayı"
"Niye kuzum"
"Bekle Selçuk dayı ,Boran"
"Buyurun Hanım ağam"
"Mina'yı çağır bana"
"Mina kim kuzu"
"Görürsün dayı"
Mina yanımıza gelince,hemen benim kucağıma çıkmak isteyince Meryemceyi bırakarak kucağıma almıştım;
"anne beni çağırmışsın"
"Bak bu dede sana bir oyun oynayacak"
"Tamam anne"
Selçuk dayı aynı oyunu Minaya yaptığında ,Mina hemen bulmuştu parayı. Selçuk dayı cebinden çıkardığı çikolatayı Mina'ya vermişti. Mina koşarak uzaklaşırken Boran'a gözlerimle kızımı işaret ettiğimi fark eden Selçuk dayı başıyla aferin demişti resmen. Meryemceye bakarak diğer cebinden bir çikolata daha çıkararak;
"Biliyorum kızın olduğunu aferin sana güzel kuzu, bu arada asıl size mutluluklar. bak ağam bu kız bir altın haberin olsun ve onu üzme"
"Olur dayı"
"Vayy bu adam zehir Meryemce "
"Öyle dayı"
......................
Düğün devam ederken ben ağaların yanında oturuyordum. Meryemce ortalarda geziyordu. Dağhan abi ayağa kalktığında müziklerin başına Meryemce geçmişti. Ben Meryemce'ye kızsam da peşine Mert ve Devran yanına gidince içim biraz rahatlasada herkes o tarafa bakmaya başladığında karımı kıskanmıştım. Dağhan abim öne geçip Mikrofonu eline aldı.
Hepimiz Dağhan abiye bakarken, hafif bir öksürükle;
"Ben bu işleri beceremem ama ben gelinime şarkı söylemek istiyorum"
Herkes alkışlamaya başladığında Dağhan abimde nefesini düzeltip Gülcan'a bakarak ;
"Güzelim Yürekten Bağlıyam Sana
Eziyet Eder Mi Seven Sevene
Yandırdın Kalbimi Aman
Ay Kaşları Keman
Bu Derdime İnan Yar
Sensiz Yaşayabilmerem
Ey Sevgili Canan
Bu Derdime İnan
Seni Görmeyende Fenadır Halim
İntizarda Koyma Gadan Ben Alım
Yandırdın Kalbimi Aman
Ay Kaşları Keman
Bu Derdime İnan Yar
Sensiz Yaşayabilmerem
Ey Sevgili Canan
Bu Derdime İnan "
Dağhan abim kıpkırmızı olurken Sesin güzelliğine diyecek laf yoktu. Dağhan abim sahneden indiğinde, ağalar bana bakarak;
"Helal olsun ağam ne diyelim ailende sizin gibi temiz oldu"
Başımla teşekkür ederken, Mikrofonu eline geçiren Mert'in sesi konağı doldurdu.
"Şimdi yerine oturan abim Dağhan, Yanımda duran Devran abim, Serdar öztürk ve ben kendimi harmandalı oynamaya davet ediyorum."
Herkes gülerken dört erkeğin boş alanda oynadığı harmandalını herkes hayranlık izliyordu. Benim gözlerim bir an Meryemce'yi arasa da sonra Gülcan'ın yanında Avşin, Aslıhan hanım ile harmandalı oynayanları seyrediyordu. Herkes Dağhan abileri izlerken ben karımı izliyordum. Gözlerindeki gurur, mutluluk beni mutlu etmeye yetmişti. Harmandalı bitmiş herkes yerine geçerken dedem Dağhan abiye yaklaşarak kulağına bir şeyler dediğinde hafif bir gülümsemeyle yerine otururken bende kafamı dedem çevirmiştim.
Ben yanımdakilerle sohbet etmeye başladığımda avluda azeri bir melodi çalmaya başladı. Ortaya kimse çıkmayınca ben bakınıyordum ki kulağıma dedem
"İzin ver karın oynasın"
"Hayır tabi ki Hamza ağam"
"O zaman kimse çıkmayacak ve çok ayıp hadi"
"Tamam "
Biraz sonra boş alana Mert ve Meryemce çıkmıştı. Herkes alkış tutmuş onları izlerken, ben kıskançlıkla izliyordum. Biraz daha sonra Meryemcenin babasının tarafı boş alana dökünce Meryemce kenara çekilmişti. Meryemce gerçekten herkesi dökmek için çıkmıştı. Şarkı devam ederken, Kerem amca Meryemceyi elinden tutuğu gibi alana çekince alanda herkes Meryemce ve amcasının etrafına çember yapıp yere çömeldiğinde şarkının sözleri Meryemceyi ağlatmıştı.
"Gül balam gel gel
ceylanım gel gel
ömürüm bahari
ömrüm bahari
ben senin başına dolanayım gel gel
açıldı dolaştı gül dalına
Nar güle nar güle
atamın anamın bir tanesiyem
elçi okunu atı
değdi yarama
nar güle nar gülesiye
atamı anamın bir tanesiyem"
Meryemceyi, Dağhan abi sarılarak olduğu yerden alıp götürmüştü.
.....................
Yemekler ikrama geçtiklerinde ağalar ağız birliği yapıp fikirlerini dedem söylemişlerdi.Dedem hafif bir öksürükle ;
"Mustafa ağam, ağalar derki hanımağayı tanımak istiyorlar"
"de..tamam ağam "
Gözlerimle Meryemceyi ararken Boran ile göz göze gelince bana bir şey demek için göz teması kurmayı bekler gibiydi. Müsaade isteyerek Boranın yanına gittim;
"Ne oldu Boran"
"Ağam, Sava-"
"Anma şu itin adını ne olmuş"
"Kara çelenk yollamış."
"Yakın gitsin bu günümü zehir edemez"
"Tamam ağa, şey ağam Meryemce ağam buraya doğru geliyor"
"Tamam hemen kaybet şunu"
Sırtımdan belime doğru hissettiğim el ile içim bir garip olsada yavaşça arkamı dönerek;
"Yapma Meryemce "
"Ne oluyor gerginsin ağam"
"Sana soracağım sana ağlama diyorum inatmı yapıyorsun kadın"
"Kocam sakinleş "
"Nasıl sana sarılamıyorum nasıl söyler misin"
"Mustafa, Savaş mı yine"
"Şu adamın adını en son sen alacaksın ağzına "
"Tamam az gelir misin benimle odamıza"
"Gelemem, hadi sen ağaların olduğu masaya geleceksin hanımağam"
"Ben ne yapacağım ki ağam"
"Bilmiyorum seni tanıyacaklarmış"
"Aha ağam kıskandı, kıskanma yaa"
"Meryemceee"
"hay hay ağam hemen gidelim fazla durmam "
...........................................,
Yemekler yenmiş herkes sırayla Dağhan ve Gülcan'a hediyesini verirken, Meryemce ortalıktan yok olunca biran sinirlensemde kulağıma babam yaklaşarak;
"Odanızda ve kapısında boran duruyor bir şey alacak mış"
"Sağ ol baba, iyi tanıyorsun beni "
"Evladımsın, ilk göz ağrımsın"
İnsan kaç yaşında olursa olsun böyle sevilmeye ihtiyaç duyuyor. Herkes yerine geçerek ikram edilen çayı kahveyi içerken Mikrofonu bu sefer Meryemce eline almıştı.Boran yanında elinde iki tane kutu vardı. Meryemce hafif öksürerek;
"Ben Meryemce, Dağhan'ın güzeli, Gülcan'ın kız kardeşi, ablası her şeyi en önemlisi kimse bilmez ama ben Binbaşı kadir'in sırdaşı, dosttu. Benim en büyük sevilen huyum belkide sır tutmam ve emanette asla sırt çevirmem, anlayacağınız sırlarla dolu bir insanım . Ben bu gece çok önceden bu güne özel yazılmış bir mektup okuyacağım."
Meryemce elindeki zarfı ilk defa açtığı belli oluyordu.Hafif heyecanını indirmek için nefes alarak ;
{Sevgili kızım gül'üm....
Benim nazlı kızım bu mektubu sana deli oğlum, Meryemce'm okuyorsa demekki yanında benim ay parçam, aslanım var. Kızım yanında değilim özür dilerim. Kızım bizler siz bu vatanda rahat edin diye bizler sizlerden vazgeçtik. Beni affet kızım seni hiç bir özel anında olamadım ve artık hiç olmayacağım. Kızım söylesene iyi bir doktor oldun mu? eminim sağlam bir doktorsun. Dağhan ay parçam sen söyle benim mevkime geldin mi yoksa hala aynı yerde misin? Gülme erken yaşta bu ünvana sahipsen demek ki doğru yoldaymışım.
Dağhan sana ay dedim. senden bilirsin çünkü ay bizi temsil eder vatanı , vatan evlatlarını. Yıldızlar bizi biz yapan kızlarımız, analarımız, bacılarımız ve önemlisi eşlerimizi , sevdiklerimizi temsil eder. Bizler şehadette ulaştığımızda onlar yeni nesiller yetiştirmeye devam edecekler. Şimdi Gül kızımı sana senide Allah'a emanet ediyorum. Bir birinizi üzmeyin kırmayın. Gül kızım her zaman benimle gurur duyduğun gibi kocanla da gurur duy. Gelelim size bıraktığım hediyelere hepsini size Meryemce verecek. Vatana millete hayırlı olmanızı ve birlikteliğinizin hiç bozulmasın, bitmesin istiyorum...
Şşşt bu mektubu okuyan asi deli oğlum, güzel kızım, öncelikle o istediğim şarkıyı unutma olur mu. Arabana iyi bak asiyi ilk gördüğümde sen gelmiştin aklıma ve yakıştıda sana. şimdi sen dinle bakalım; aslında sen bana bir sırdaştın. Sana güvendiğim için bıraktım en kıymetlimi. Sıra sende evlenmediysen evlen, mutlu ol. Kemal ve Selma en çok sana güvendiler. Bilmediğimi sandığın çok şey biliyorum. Gülcan'm, Mert,Dağhan ve Devran sana onlar sana evlat gibi her zaman koru ve kolla. Birde sana dostundan tavsiye evleceğin adamı fazla zorlama olur mu bırak adam seni sahiplensin. sizi seviyorum.. Şehit Binbaşı Kadir Eroğlu"
Gülcan ağlarken, Dağhan onu teseli etmeye uğraşıyordu. Meryemce arkasını dönmüş elindekileri açmaya çalışıyordu. Meryemce elindeki erkek yüzünü Dağhan uzatırken ;
"Binbaşım sana almıştı,ve bu kutudaki alyansları"
Meryemce diğer kutudan ay yıldız kolyeyi çıkarıp Gülcan'ın boynuna asarken Meryemcenin dudaklarından okuduğum kadarıyla sakın sarılma dediğini anlamıştım. Meryemce zor duruyordu ağlamamak için. Meryemce kına sabahı gelen mavi mücevher kutusunu açtığında hepimiz şaşırmıştık. su damlası gibi bir kolyeyi Gülcan'a hediye etmişti. Gülcan kolyeyi görünce İyice ağlamıştı. Meryemce herkesin merakını gidermişti.
"Biz on sekiz yaşındayken, ben can sıkıntısından çizim yaparken bana bu kolyeyi çizdirmişti.".
.........................
Düğünün sonuna doğru dedem Harmandalı çaldırdığında herkes bana bakıyordu. Ayağa kalkarak Meryemcenin elinden tutup boş alana çektim. Ben kollarımı yukarıya kaldırdığımda belimdeki iki silahın ikiside gördüğünde Meryemce nin ailesi bana bakarken ben gayet rahat bir şekilde Meryemce karşı oynuyordum. Gülüm gözleri dolu dolu beni izlemeye devam ediyordu. Meryemce oyunuma karşılık vermeye başladığında Gözlerimle karıma anlatmak istediğimi anlatınca içim daha rahat etmişti.
Harmandalının sonunda Meryemce ile karşı karşıya geldiğimizde, elimi onu beline koyduğum gibi oda bir elini belime koyup, sağ eliyle belimde ki silahını aldığında aynı anda hava ateş etmeye başlamıştık. Kurşunlar bittiğinde Meryemcenin anlından öp yanıma çekmiştim.
................
Harmandalından sonra Emrah'ım sahneye çıkıp mikrofonu eline alarak ;
"Şimdi gelin ve damattan izin isteyeceğim, bu sizin gününüz ama ben Bu gece Mustafa Hamza ağamıza ve Hanımağamıza bir şarkı hediye etmek istiyorum . Çünkü kendi düğünlerinde onları dans ederken görmemiştik."
Emrah'a sinirle bakarken, elimdeki çakmağı Emrah'a fırlatıyordum ki Babam omzuma dokunup, kulağıma ;
"Kızma çocuğa kalkmak zorunda değilsin dinleyin "
"Tamam ama söyle kıracağım kafasını"
"Olur amcası söylerim"
Emrah üzgün yüzüme bakarken, Müsaade isteyerek ayağa kalktığımda herkes bana bakıyordu. Ben Emrah'a sinirle bakarak yukarıya salona çıkarken, Meryemce peşime geliyordu. Boran'ın yanından geçerken
"Bu şarkıyı bir daha çalın ve Emrah'ı yukarı peşime yolla ama benim çağırdığımı söyleme bahane uydur"
Boran hafif tebessümle başıyla tamam dedikten sonra salona girdiğimde çok geçmemişti ki Meryemce içeriye girdi. Ben hızla karımı kollarımın arasına alarak kulağına ;
" Seni özledim, sakinleşmem lazımdı. Hanım ağam Dans edelim mi"
"Çok iyi bir amcasın"
"Bakıyor kapın camından eşek "
"Saygı işte bu sana olan sevgileri"
Dans etmeye başladığımızda Emrah mutlu olmuş bir şekilde kapının orada izliyordu sanki haberimiz yokmuş gibi. Biz ne kadar dans ettik farkında değildik şarkı bittiğinde Emrah kapının orada yoktu.
Meryemce ile ayrı ayrı aşağı indiğimizde telefonuma gelen bildirim sesiyle elime telefonumu alıp baktığımda Emrah biz dans ederken bir kaç resim çekmiş bana yollamış altına da '' AAA koskoca ağa karısıyla dans ediyor. Yarın bütün Mardin'de reklam olacaksın ağa bir dost değil bir yeğen iyi ki amcamsın '' kafamı kaldırdığımda göz göze gelmiştim Emrah ile.
.................
MERYEMCE...
Düğün bitmiş misafirler gitmişti. Avluda konak halkı kalırken korumalar etrafı topluyorlardı. Gülcan'ı dairesine çıkarıp annemi yanına bırakıp çıkmıştık. Mustafa'm gece yollarda sorun olur diye Serdar ve Eşi Aslıhan'a belli bir mesafeye kadar eşlik edecekti. Ön arabada Mustafa ve Devran arka arabada Baran abi ve Bedirhan abi ile birlikte.
Odama girdiğimde başımı açarken yatağın üzerindeki siyah ve beyaz güllerden oluşan kocaman bir buketti görünce önce Mustafa yapmıştırdı diye düşünürken yaklaştığımda bukettin üzerinde siyah karbon bir kağıda yazılmış notu elime alıp okumaya başladım.
"Mehmet akif'ten duyduğum göre nadir bulunan siyah güle benzer diyordu. Doğruymuş oysa ben seni o gece nadir bulunan siyah kuğulara benzetmiştim. Güzel hanımağam ..... Savaş Varlıoğlu......"
.................................
Yazarın ağzından...
Meryemce odasında bulduğu nottu okuduğu sıralar da Mustafa hamza da telefonuna gelen Maili okuyordu..
"Mustafa ağa nerede kalmıştık. hımm buldum bir bakmışsın eve döndüğünde benim siyah kuğum sen odadan değil benim yatağımda.. Kızma ağam daha yeni başlıyoruz."
......................................................................
Yazım hatam varsa aff ola
Sizi seviyorum..
Beni oysuz ve yorumsuz bırakmayın
Allah'a emanet olun.....