53. Bölüm

Özel bölüm " kabul olan duam"...

Aslıhan k.
ahan5354

MARDİN...
Alibeyoğlu konağında ramazanın ilk sahuru kalabalık olurdu hep. Konağın hanımları mutfakta sahur için bir şeyler hazırlarken, konağın içindeki tek kız torun olan Gül annesinin hadi erkekleri kaldır demesiyle üst kata çıkmıştı. O gece konakta olan babasının amcası Ahmet dedesinin ufak kızı da babalarını kaldırmak üzere odalarına doğru gidiyordu. Gül, idil ablasından pek hoşlanmasa da bir şey diyemezdi. Gül'ün ayakları onu konaktaki dostum dediği abisi Yılmaz'ın odasına götürmüştü. Kapıyı bir iki çaldıktan sonra odaya girmişti. Yılmaz sırtını kapıya dönmüş uyuyordu. Gül yatağının ucuna oturup omzuna hafif vurarak;
"Abi, dostum hadi kalk"
"II nereye gidiyoruz"
"EE yılmaz sahur ya kalksana"
"aaa tamam yaa sen git geliyorum"
Gül yavaşça odadan çıktığında bu sefer biraz çekinerek de olsa Sinan abisinin odasına girdi. Yatağa baktığında abisi yatakta yoktu. Odadan çıkıyordu ki banyonun kapısı açıldı. Başını eğmiş olduğu yerde durduğunda Sinan abisi arkadan omzuna dokunarak;
"Gül'üm ne oldu abim"
"Şey abi ben seni sahur için aman abi ya sahura kaldırmak için gelmiştim"
"Tamam anladım, hadi sen git Emrah delisini uyandır ağa amcam uyanmadan avluya inelim"
Gül kafasını sallayarak kapıdan dışarıya çıkmıştı. Gül, Sinan abisinin ağa amcasını hatırlatması üzerine Emrah'ın odasına bayağı gürültülü girmişti. Emrah o gürültüyle korkup yere düşmüştü. Başını ovuşturarak kapıya baktığında Gül'ün sessizce güldüğünü görünce;
"Manyak mısın bacım sen"
"Abim, Emrah'ım özür dilerim. Hadi sahura"
"Kızım zor değil benim odama bir gün sakin gir"
"Vallahi özür dilerim abi, Sinan abim Ağa amcam uyanmadan avluya inelim deyince hızla senin odana girdim"
"Anasını!! doğru kalk kız kalk yüzümü yıkayayım"
"Abi ben ayaktayım yerde oturan sensin"
Emrah yerden kaşlarını çatarak kalktığında, Gül de odadan çıkmıştı. Babasının ve annesinin odasına doğru giderken, babası odadan çıkmıştı. Babası kollarını açtığında hemen başını babasının göğsüne koymuştu. Serdar kızının başına ufak bir öpücük kondurduktan sonra merdivenlerden aşağı inmeye başlamıştı. Serdar avluya indiğinde Gül de Kadir amcasının kapısını çalmıştı. Biraz bekledikten sonra odaya girdiğinde Kadir amcası yanağını sağ elini dayamış uyuyordu. Gül hafif eğilerek amcasının yanağını öpmüştü. Amcası gözünü açmadığı için,
"Yakışıklı amcam hadi sahur vakti geliyor"
Aslında Kadir yeğeni odaya girdiğinde uyanmıştı ama konaktaki tek kız yeğeniyle uğraşmak için uyuyor gibi yapmaya devam etmişti. Kadir bir defa daha öpsün diye beklerken Gül;
"İkimizde uyanık olduğunu biliyoruz dostum"
Kadir tek gözünü açıp, hafif gülerek;
"Ne var yani bir defa daha öpsen ne olur"
"Olmaz Kader sultan kıskanıyor sonra"
"Kim mi"
"Beni "
"Seni niye kıskansın kız beni kıskanıyordur"
"Yok yengemin de tek kızı olduğum için beni kıskanıyor"
Gül gülerken Kadir yeğenini kolundan çekip yanına yatmasını sağlamıştı. Kollarının arasına alıp saçlarını öpmeden önce derin bir nefes çekmişti. Gül haklıydı, Kader hep bir kızı olsun istemişti ama rabbim ona nimetlerini aslan gibi iki oğul vermişti. Gül amcasını yanağından bir kere daha öptüğünde Kadir düşüncelerinden ayrılmıştı. Gül ayağa kalktığında, Kadir amcası;
"Gül'üm, neşem, ağa amcanı uyandırdın mı"
"Yok amcam biliyorsun ki odasına girmemiz yasak. Üç senedir olduğu gibi babaannem uyandırır odanın kapısından"
"Doğru kızım, ne yapalım elbet eskiye döner inşallah benim merhametli abim sizin aslan amcanız"
"İnşallah amcam"
Gül odadan çıkarken gözünden düşen tek yaşı sildikten sonra dedesinin odasına gitmişti. Odaya girdiğinde dedesi sırt üstü yatmış elinin tersini alnına koymuş tavanı izliyordu. Yatağa dedesinin yanına uzandığında dedesinin canının sıkkın olduğunu anlamıştı. Dedesinin yanağını öptüğünde ne kadar derine daldığını hafif irkilmesinden anlamıştı. Mirza bey torununu kolların arasına alıp göğsüne yatırmıştı. Gül ağızını açıyordu ki Mirza bey derin bir nefes çekip;
"Cennet kokulum herkesi kaldırdın mı"
"Evet dedem, Kadir amcamı, abilerimi, hepsini kaldırdım"
"Anladım Gül'üm hadi kalkalım"
Gül hemen yataktan kalkmıştı, dedesine hırkasını vermek için. Mirza bey ayağa kalktığında torunu hırkasını ona tuttuğunda giyinmişti. Torunun elini tutup odadan çıkmışlardı. Merdivenlerden inerken elini bırakıp kolunun altına almıştı. Avluya indiklerinde kardeşi Ahmet ayağa kalkıyordu ki eliyle otur demişti. Mirza bey kardeşinin yanına oturduğunda yeğeni, iki oğlu sedirde oturuyordu. Gelinleri ve konaktaki yardımcı kızları masaya son şeyleri koyarken Mihriban hanım yavaş yavaş herkesin baktığı yöne doğru yürümeye başladı. Mihriban hanım odanın kapısını çaldı. İçeriden ses gelmeyince yavaşça odaya girdiğinde oğlu yatağında yüz üstü yatıyordu. Yanına hafif eğilip omzuna dokunarak;
"Ağam hadi kalk sahur"
Büyük oğlu gözlerini kısarak bakarken anlamadığını düşünerek ağızını açıyordu ki ağa oğlu biraz doğrularak;
"Tamam anne geliyorum, çıkabilirsin"
Mihriban hanım odadan çıkarken yüzünü asmıştı. Oğlu ilk göz ağrısı kaç sene oldu bir türlü düzelmemişti. Özlemişti oğlunu, dışarı da ağa, konak içinde evlat olan oğlunu. O kız hayatına girdiğinde değişmeye başlamıştı. Kız ölünce de oğlu tamamen değişmiş yok olmuştu. Ağa oğlunun lakabı Azrail ağa iken üç senedir asi Azrail ağa olmuştu. Yeğenleri korkar, kardeşleri çekinir olmuştu. Zaten doğduğunda büyük doğmuştu oğlu. Kayınbabası on sekiz yaşında yarım bıraktığı ağalığını karısı Mizgin'in ölümünden sonra daha yirmi beş yaşındayken tamamen bırakmıştı oğluna. Her geçen gün daha da ağırlaşıyordu yükü. Dört aydır aşiretin evlen demesi üzerine oğlunu iki ay önce ikna etmişti. Eltisinin yeğeni olan Berfin'i nişanlamıştı. Mihriban hanım avluya tamamen girdiğinde kocası Mirza bey masaya buyur etmişti herkesi. Herkes masaya geçtiklerinde yardımcı kızları da masaya oturmuşlardı. Kısa bir zaman sonra adının ağırlığını taşıyan Mustafa Hamza nam_ı diyar Asi Azrail ağa masaya yaklaştıkça sanki yer titriyordu. Masadaki herkes gelen ağalarına bakarken Azrail ağanın amcasının oğlu Baran kısa süre önce öğrendiklerinden sonra her amcasının oğlunu, ağasını gördükçe utandığından başını önüne eğiyordu. Bir iki ay önce halasının dolduruşuna gelmiş Azrail ağanın üstüne yürümüştü. Baran kısa süre önce yani sevdiği Zümrüt'ü aldıktan sonra çok ama çok utanmıştı. Halası bir yılan gibi zehirlemişti. Mustafa ağa masaya oturduğunda herkesi gözleriyle taradıktan sonra bir kişinin eksik olduğunu anlamıştı. Gözlerini saniyelik kapatıp derin bir nefes çektikten sonra kaşlarını çatarak;
"Kader!"
"Buyur ağam "
"Nerede o "
"Şey ağam, şey"
"Nerede hanım, Kader bu ne saygısızlık"
"Ağam dedi b-"
Asi ağa masaya elini vurunca, Mihriban hanım gelini Kader'in korktuğunu anladığında hemen olaya dahil olup;
"Oğlum biraz rahatsızmış"
"Başlatmayın rahatsızlığına, bin taklayla kaldığını hepimiz biliyoruz. Çağırın şunu ben gidip kaldırmadan "
Mihriban hanım yerinden kalkıyordu ki, kızları gibi sevdiği yardımcı kızlarından Ayşegül yerinden kalkıp koşarak merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Gelecekte istemese de hanımağası olacak kızı kaldırmak için odasına sessizce girmişti. Berfin geçimsiz kendini beğenmiş bir kızdı. Mustafa ağasına hiç yakıştırmıyordu.
Ayşegül hafif bir öksürükle boğazını temizledikten sonra seslenmişti. Berfin huzursuzca yerinden kalkıp;
"Ne var ukala"
"Şey hanımım, ağam masaya gelsin dedi"
"Ben gelmeyeceğim dedim uykumu bölme"
"Ağam dedi ki ben kaldırmadan kalksın"
"Offff tamam ya"
Ayşegül hızla aşağı indiğinde masaya yavaşça oturmuştu. Mustafa ağa Ayşegül geldiğinde masasının tam olduğuna karar verip afiyet olsun demişti. Yemekler güzelce yenirken Berfin masaya oturmuştu. Homurdanarak Ayşegül den çay istediğinde Mustafa ağızına attığı lokmasını yuttuktan sonra geriye yaslanıp;
"İlk sahurda bizde kimse hizmet beklemez. Şimdi hanım efendi bak semaver orada kalk al, sen devam et Ayşegül"
Masadaki herkes Mustafa'nın çıkışına biraz şaşırsa da doğru olanı söylemişti. Berfin homurdanarak yerinden kalkıp çayını aldığında masadaki gençler kendi arasında hafiften oynamaya başlamışlardı. Emrah yumurtasını Yılmaz'a uzatıp;
"Hadi amcamın oğlu"
"Kaşınma "
"Hadi be"
Yılmaz ağzını açıyordu ki Gül olaya dahil oldu;
"Kim kazanırsa bana çikolata alsın mı"
"Tamam dostum bak şimdi sevgili abin Emrah sana yarın poşetle çikolata alacak"
"Yok ya! bak bacım az sonra çok kıymetli Yılmaz dostun abin nasıl kutuyla yarın çikolata alıyor sana"
Çocuklar seslerinin yükseldiğinin farkında değildiler. Sinan kafasını çevirip ağa amcasına baktığında amcası kaşları çatık kardeşlerine baktığını görünce hemen onlara dönerek sessizce;
"Ağa amcam size bakıyor, yemeğinize dönün"
Çocuklar yemeklerine döndüklerinde daha bir kaç sene önce sahuru sevdirmek için bu oyunları yapan amcaları şimdi onlara sinirleniyordu. İç çekerek sahurlarına devam etmişlerdi. Yemeğin sonuna doğru Emrah bir an yine amcasını unutup;
"Amcamın oğlu sen şimdi yarın tekne orucumu tutacaksın"
"Evet Emrah, ama sen yine uyandığında ağlayacak mısın"
Emrah ağızını açıyordu ki avluda davudi o ses duyulmuştu. Ağa amcaları derin bir nefes çekip;
"Doyduysanız kalkın, gürültü etmeyin"
Sinan başını sallayarak kardeşlerini kaldırmıştı. Dört genç mutfak tarafına geçmişlerdi. Ayşegül ablaları yine ada tezgaha ufak sürahilerini hazırlamıştı. Sürahilerini eline alıp arka merdivenlerden odalarına çıkıyorlardı. Yukarıdaki avluda yan yana gelip aşağıya ağa amcalarına baktıktan sonra Emrah elindeki sürahiyi yere koyup ellerini gök yüzüne açtı. Sanki herkesin duasını dile getirmişti.
"Allah'ım çok değil bize o Hazal cadısından önceki amcamızı geri getirecek bir melek istiyoruz"
"Amin amcamı oğlu ama Berfin cadısı var oldukça o melekte kaçar bence"
"Haklısın Yılmaz. Ne güzeldi sahur oldu mu ufaklığımızdan beri koşarak amcamın yatağına atlardık, öyle uyandırırdık. Şimdi odasına girmeye korkuyoruz. Ağa amcam diğer ağalar gibi değildi bize ama şimdi. Sinan abi çok mu değişti amcamız"
"Hadi odalarınıza şimdi fark edecek ağa amcam daha kötü fırça yiyeceğiz"
Çocuklar odalarına sessizce girdiklerinde, bir tek Sinan girmemişti. Avludaki örnek aldığı adamı, ağa amcasını izledi biraz. Çok değişmişti amcası. Yüzünü gök yüzüne kaldırıp;
"Bize amcamızı ver Allah'ım. Bizimle sohbet eden, ödevlerimize yardım eden şakalaşan gülen amcamızı ver"
Sinan odasına girerken aşağıdaki avluda Kadir, Serdar ve Baran müsaade alarak kalkmışlardı. Üst avluya çıkarken, Serdar buruk bir tebessümle Baran abi ve Kadir abisine bakıp;
"Nereye yatıyorsunuz lan, doğru mescide benim rahlemi de açın geliyorum diyen, abim nerede benim ya"
"Hadi geçelim Serdar, Kadir, anlaşıldı yine yalnız okuyacak bu senede Kuran'ı"
Serdar ve Kadir başını sallayarak Baran ile mescide girmişlerdi.
Mirza bey, kardeşini de mescide gönderdiğinde, avluda gelinlerini ve eşini bekliyordu. Mirza bey annesi öldükten, babası küçük kızını alıp bu konağı bırakıp gittiğinden beri hala sürdürüyordu aile içindeki mukabele yapmayı geleneğini. Mirza bey evlatlarına kuran okumayı kendi öğretmiş, hepsinin okuması ona gurur verirken ama ailesinde dediği gibi Mustafa'sının okuması her şeye değerdi. Gür bir sesi vardı oğlunun. Kardeşleri bile o okurken sadece dinlerlerdi. Fakat oğlu o kız hayatına girdiğinde yavaş yavaş kopmaya başlamıştı onlardan, ölünce de hepten kopmuş lakabı gibi asi Azrail bir adam olmuştu. Kaşlarının çatık olmadığı gün yoktu ve dört senedir ne mukabelelerine ne de sabah namazlarına katılıyordu. Mirza bey bunları düşünürken gelinleri, yardımcı kızları ve hanımı geldiğinde mescide çıkmaya başlamışlardı.
Asi ağa elindeki kahve fincanını kütüphanedeki masasına koyduğunda bir gözüyle izlediği avlu boşalmıştı. Mutsuz, keyifsizdi. Sevmiyordu Berfin'i aşiret zorladığı için nişanlanmıştı onunla, ailesiyle zaten kopmuştu. Kısa zaman sonra dedesinin yanına yerleşecek aşireti oradan yönetecekti. Kafasına koymuştu ailesi bilmese de Baran'ın düğününden sonra ailesine açacaktı bu konuyu. Sevdiği kadın ölüp giderken her şeyini götürmüştü. Merhametini, sevgisini, huzurunu da götürmüştü. Şimdi yeğenlerini kolunun altına alıp mescit de olmalıydı. Asi ağa bir anda koltuğundan kalkıp banyosuna abdest almaya girdi. Abdest alıp Kuran'ını aldığı gibi odasından çıktı. Hızlı adımlarla büyük yeğenin Sinan'ın odasına girmişti. Sinan şaşkınca bakarken;
"Bütün kardeşlerini topla çabuk mescit de gelin"
"Ta..ta..tamam Ağam"
Mustafa gülerek göz kırptıktan sonra odadan çıktı. Yavaş adımlarla mescidin kapısını besmele çekerek açtığında kardeşi Kadir okuduğu ayeti bitirip kapıya baktı. Herkes şaşkınca ona bakarken, arkasındaki yeğenlerini içeriye alıp ailesine uzun zaman sonra tebessümle bakarak ;
"Selamın aleyküm nerede kalmıştık"
Herkes bir anda gülerek Mustafa'ya bakarken, Mirza bey oğlunun özel kullandığı sedefli ahşap rahlesini açtıktan sonra ilk göz ağrısına bakarak;
"Senin huzur veren güzel sesinde kalmıştık oğul"
Mustafa yerine geçip Kuran'ını rahlesine koyup içinden;
"Rabbim içimdeki kederi al huzuru nasip et, bu ramazan herkese içinde bana da hayr getirsin"
....................
İSTANBUL...
Meryemce kuran okumasını bitirdiğinde saat gece 11e geliyordu. Yatak odasından çıktığında çıplak ayak eline aldığı terlikleriyle merdivenlerden inmişti. Mutfağa geçtiğinde terlikleri ayağına giymişti. Dolabından çıkardığı poğaçaları fırına koyuyordu ki merdivenlerden birinin sessizce indiğini duydu. Fırına poğaçaları koyduktan sonra mutfaktan çıkıp, merdivenlere baktığında bir tanecik kızı huzuru, açık saçlarıyla gözlerini ovuşturuyordu. Gülerek yere eğilip kollarını açtığında Mina annesine gülerek koşmuştu. Kızını kollarının arasına alıp beklemeden kucağına aldı. Mina annesinin tülbentinden çıkan saçlarını severken, Meryemce;
"Sen niye uyandın bu saatte prenses"
"Şey anne geldi mi o"
"Kim kızım"
"Ramazan işte "
Meryemce gülerek minayı sandalyeye oturtup yufkaları tezgahtan alıp masaya koydu. Kızının saçlarını sevdikten sonra kendi başındaki lastik tokayla haddinden fazla uzun ve gür olan kızının saçlarını tepesinden ev topuzu yapmıştı. Kızının başına bir öpücük kondurup yerine oturdu. Mina kollarını masaya koyarak başını kolunun üzerine koyduktan sonra;

"Annee! sen şimdi yarın su içmeyecek misin"
"Hayır prensesim"
"Anne! sen şimdi kahve demi içmeyeceksin"
"Evet annecim"
"Anne sen şimdi su içmeyeceksin, kahve içmeyeceksin"
"Ne sormak istiyorsun huzurum"
"Sinirlenmez misin, su kahve içmeyince. Bir de yemekte mi yemeyeceksin"
"Evet yemek yemeyeceğim, su içmeyeceğim, kahvede içmeyeceğim. Biz dayınların, teyzelerin hepimiz oruç tutacağız. Bunu bizden Allah istiyor bu bizim Allah'a olan görevimiz nasıl ki namaz kılıyoruz biz oruçta öyle. Hani hatırlıyor musun seninle bir yere gitmiştik yemek ve kıya-"
"Hatırladım hatırladım. Onlar açtılar bizde onlara bir sürü kıyafet ve yemek götürdük. Sen yapmıştın anne"
"Evet yaptım annem çünkü Allah bana para kazanmam için güç kuvvet veriyor şükür Allah'a ben yapabiliyorum. Biz onların ne çektiğini bilmiyoruz annem hem onların halini anlamak için hem de nefsimizi terbiye etmek için"
"Nasıl yani"
"Hani içimizde biri var ya kötü kötü şeyler söylüyor"
"Evet Mert'im şeytan diyor ona"
"Evet o işte onu susturmak için, peki meleğim yarın sende çocuk orucu tutmak ister misin"
"İsterim annem, nasıl ama sen yemek yemeğince su içmeyince kızıyorsun bana"
"İşte onun için çocuk orucu tutacaksın. Sabah uyandığında Sultan anneanne geldiğinde kahvaltı edeceksin sonra öğlene kadar yemek yemek yok . Öğlen yiyeceksin akşama kadar yok. Akşam bizimle yiyeceksin anlaştık mı"
"Anlaştık annem. Anne peki hani bazı geceler var ya siz daha çok kuran okuyorsunuz"
"Evet annem"
"Onun gibi dua etsek Allah kabul eder mi annem"
"Sen ne zaman edersen kabul eder annem"
Mina elini açıp gözlerini kapattı. Biraz zaman geçmişti ki amin demişti. Meryemce göz kırpıp ;
"Ne dua ettin"
"Allahla aramızda "
"Öyle mi"
"Öyle dedim ki Allah'ım bana çok güçlü baba ver dedim"
"EE annem nasıl aranızda oldu, bana söyledin"
"Sen annemsin sana söylerim annem ama sen amin demedin. Hani herkesin iyi duasına amin demek lazım diyordun anne"
"Amin kızım amin, İnşallah. oldu mu meleğim"
Meryemce, sessizce sigara böreklerini sararken, arada kızını izliyordu. Mina'nın da en büyük zevki annesini izlemekti. Meryemce bunu fark ettiği için çoğu zaman kızını yanına almayı seviyordu. Sigara börekleri bittiğinde kızı da annesini izlerken uyumuştu. Meryemce sardığı sigara böreklerini tezgaha koyup, kızının boynu ağrır diye hemen kucağına alıp kendi odasına çıkarmıştı. Mina'yı yatağa koyarken kendi yastığına koymuştu. Mina burnunu annesinin yastığına sürdükten sonra uykusuna devam etmişti. Meryemce mutfağa geçip sigara böreklerini kızarttıktan sonra çayı da demlemişti. Eline aldığı büyük bardaktaki suyuyla bahçedeki sandalyesine oturup ilk Dağhan'ı aramıştı. Bir iki çaldıktan sonra;
"Hayırlı sahurlar güzelim"
"Hayırlı sahurlar Dağhan'ım, sağlam yemek ye tamam mı"
"Tamam güzelim"
"Dağhan sadece su içme bak gün uzun"
"Tamam yemek yiyeceğim, askerler hazırlamış zaten"
"Dağhan ezan okunmadan serin bir su içmeyi unutma olur mu"
"Kızım anamın bir tarafında pireler uçuşuyor ama sen"
"Bana ne annenden, ben senin bacınım neyse unutma tamam mı"
"Tamam güzelim Allah kabul etsin. Rabbim yüzünü güldürsün"
"Amin abim amin. Allaha emanet yakışıklı"
"Sizde huzurum bacım annem"
Meryemce telefonu gülerek kapatmıştı. Derin bir nefes çekerek tekrar numaraları tuşlayarak Devranı aramıştı. Bir iki çaldıktan sonra ağızını açıyordu ki, sevdiği ses tonu kulaklarına dolmuştu.
"Fıstığım hayırlı sahurlar, şimdi geldik dağdan askerler hazırlamış yiyeceğim"
"Hayırlı sahurlar eşkıyam, Devran'ım mide ilacını unutma sonra miden ağrıyor"
"Ah doğru canımın içi doğru"
"Devran su içmeyi unutma tamam mı"
"Unutmam gülüm, ah annem ah boşuna demedi bu kız oğlumu düşünecek hep diye, aramızda kaç kilometre var yine beni düşünüyorsun adım gibi eminim az önce de Hakkari'yi aramışsındır."
"Ahh bir sus, hadi bende seni seviyorum."
Devran kahkaha attığında telefonu kapatmıştı Meryemce. İçeriye girmeden Yasin'e mesaj çekmişti, Oruç tutması için. İçeriye girdiğinde hızla masayı hazırladıktan sonra elbisesin eteklerini tutarak yukarıya çıktı. İlk Gülcan'ın odasına girdi. Gülcan'ın yatağına oturup saçlarını sevdikten sonra;
"Büyük kızım, hadi kalk sahura "
"Ney "
"Hadi Gülcan"
"Vayemin sen girecek misin"
"Nereye kız"
"Trafik kazası ameliyatına "
"Gülcan hadi kalk sahur yaa"
"Tamam ikincisi gelsin"
"Neyin ikincisi"
"Rüyamın yaa"
"Gülcan kalk terlik geliyor hee"
"Tamam ya ne bağırıyorsun deli"
Meryemce hızla yataktan kalktıktan sonra yan odada yatan Leyla'nın odasına girmişti. Gür kıvırcık saçları kabarmış, yüzü gözükmüyordu. Saçlarından yüzünü bulduktan sonra anlını öpmüştü. Saçlarını severken;
"Ortanca kızım hadi kalk sahura"
"Immm olmaz o dava olmaz"
"Hangi dava kızım ya"
"Ya şu dedemanın savunacağı adam olmaz"
"Leyla'm kalk hadi sahura"
"Yaaa olmaz"
"Leyla kalkkkk sahura, bak geliyor terlik"
"Hemen kalkıyorum"
Kızları hafif zor olsa da uyandırmıştı. Meryemce için en zoru Mert'i uyandırmaktı. Bir üst kata çıkıp Mert'in odasına girmişti. Meryemce sağ omzunu kapıya yaslayıp kardeşini izlemişti. Mert lacivert eşofman altı beyaz sporcu atletiyle yüz üstü uyuyordu. Meryemce kardeşinin bel boşluğuna oturup, ensesinden saçlarını sevdikten sonra;
"Mert'im"
"hıımmm"
"Hadi adamım kalk sahur vakti"
"Hımmmm"
"Hadi kalk "
"Hımm yaa"
"Mert hadi oğlum kalk"
"Tamam"
"Mert uyandın mı"
"Hımmm"
"Lan kalk artık"
"Banane yaa"
"Mert sahur da"
"Ya abla"
"Oğlum ramazan hadi kalk"
"Söyle sonra gelsin"
"Kim"
"Ramazan abla"
"Mert alırım ayağımın atına"
"Offff yaa"
"Oflama mübarek ay kalksana be"
"Allah'ım aff et bütün suç Meryemce kulunun"
"Ben ne yaptım bee"
"Öpüp uyandırmıyorsun, hep dürtüyorsun"
"Mert hiç üşenmem seni terliğimle öpüştürürüm. Şimdi kalkıyor musun ben seni sürükleyerek banyoda duşta mı uyandırayım"
"Hey dostum sakin o elindeki terliği yere bırak ve odamdan sakince çık"
Meryemce sakince odadan çıkıp aşağıya mutfağa inmişti. Mutfağa girdiğinde Leyla Meryemceye büyük boy türk kahvesi yaparken, Gülcan çayları koyuyordu. Meryemce masaya oturduğunda Mert'e masaya gelmişti. Leyla masaya oturmadan Meryemcenin kahvesini önüne koymuştu. Gülcan yerine oturduğunda Mert gülerek ;
"Ah benim evimin güzel bayanları hayırlı sahurlar"
"Sağ ol paşazade"
"Ahhh Leyloş söylesene ablam senin yüzünü o saçlarına nasıl buluyor"
"Sanane ya, Meryemce şuna bir şey de"
"Mert çayını iç evladım"
"Peki kıymetli ablacığım"
Meryemce gülerken, Mert çayından bir yudum almıştı. Biraz zaman geçmişti ki Meryemcenin gözüne Gülcan takılmıştı. Hafif gülerek;
"Vayemin uyansan mı acaba"
"Yatmadan uyku ilacı içmiştim"
"İyi halt ettin, ayıl çabuk"
Gülcan gülerek başını sallarken, Leyla ağızına sigara böreği sokmuştu. Meryemce kahvesini içtikten sonra ağızına ufak tefek bir şeyler atarken, bir gözüyle diğerlerine bakıyordu. Herkes yemiş keyif çaylarını içerken Leyla hala ağızına bir şeyler atan Mert'e ;
"Merttt"
"Buyur canımmm"
"Sen şimdi yarın tekne orucumu tutacaksın"
"Ne o nasıl tutulduğunu mu soracaktın"
Leyla ağızını açıyordu ki Meryemce bıyık altından gülerek ;
"Hadi kavga etmeden odalarınıza, namazları kılmadan yatmayın"
Masada herkes başını tamam manasın da salladıktan sonra Mert masadaki kızları alıp odalarına çıkarmıştı. Meryemce giden evlat gibi gördüğü kardeşlerine gülerek sandalyesinden kalkmış masayı toplamaya başlamıştı.
Masayı toplamayı bitirdiğinde eline içinde serin su bulunan sürahi ve üç bardağı alıp yukarı çıktı. ilk Gülcan'ın odasına girdi. Gülcan sessizce Kuran okuyordu. Odasındaki masasının üzerine bir bardak suyu koyduktan sonra başının üzerine bir öpücük kondurup odadan çıktı. Yan odaya girdiğinde Leyla'da kuran okuyordu. Onunda suyunu masaya koyacaktı ki Leyla gözü Kuran'da elini uzatınca onun eline vermişti. Leyla bardağı almadan Meryemcenin elinin üstünü öpmüştü. Meryemce tebessümle onunda başına bir öpücük kondurup odadan çıktı. Meryemce üst katta çıktığında kapıyı tıklatıp Mert'in odasına girdi. Kardeşi kaza olan namazının birini kıldığı belliydi. Onunda suyu doldurup yatağının başındaki şifonyerin üzerine bırakmıştı. Odadan çıktığında tekrar mutfağa inmişti. Mutfaktan kendine büyük su bardağına buzlu suyu doldurup çıkmıştı. Evin boş yanan bütün ışıklarını söndürüp odasına çıktı. Yatağına baktığında uyurken üzeri açılan kızının üzerini örttükten sonra terasta sallanan sandalyesine oturmuştu. Suyunu bitirdiğinde bardağın yere koyup derin bir nefes çekti. Yüzünü gök yüzüne kaldırıp;
"Hayırlı gelsin bu ramazan, hayır getirsin. Günahlarımız aff, dualarımız kabul buyur. Gülüm, toprak gözlüsüne kavuşurken, Mert'im, Leyla'm kalp eşlerini bulsunlar. Devran'ım ,Talha'm dizimin dibinde olsun. Bütün sevdiklerimi bir gün bir sahur sofrasında, bir iftar masasında toplayayım. Reis ve Şahinde yamacımda olsunlar. Ben mi ya rabbim, benim güzel ailem mutlu olsunlar ben kızımla yaşlanırım"
Meryemce gözlerini kapatıp, hafif serin havayı hissederken, evin üç farklı odasında onun için üç farklı dua edilmişti.
"Allah'ım Karam, annemden çok annem olan ablam her zaman mutlu olsun"
"Allah'ım bana kol kanat geren ablam, annem, babam, dostum kısaca her şeyim olan Meryemce hep mutlu huzurlu olsun"
"Allah'ım vayemin bir nefes kadar uzak olsun ömrüm oldukça bana, biz nasıl dostsak evlatlarımız daha da yakın olsunlar bir büyüsünler. En önemlisi onun gözlerinin derinlerinde olan hüzün bir gün silinsin inşallah"
.................
İstanbul'daki ateş ailesinin evinden böyle gönülden dua edenlere karşılık Hakkari den özlem vardı. Yıldızını, kardeşlerini özleyen Dağhan dan. Şırnak 'tan yine özlem vardı, evladına ve tek bacısına Devran dan.
Onlara göre bağdı Meryemce, Aileydi Meryemce.
Kim bilir belki de bir kahraman, bir iyilik meleği olmak için gelmişti dünya ya...
Kim bilir Mardin'de ki Emrah'ın duasına karşılık gelmişti belki de.....

......................................................

Bölüm : 26.07.2025 23:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Özel bölüm ' kabul olan duam'...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...