Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Sana aşık, sana meftun...

@ahan5354

MERYEMCE...
Sabah ezanında gözlerimi, göğsümdeki ağırlıkla açmıştım. Hafif başımı önüme eğince Mustafa'nın başı görüş açıma girmişti. Elimi çok özlediğim saçları sevmek için kaldırmıştım ki, sonra vazgeçmiştim. Başımı tekrar yastığa koyup, gözlerimi tavana diktim ezanı dinledim. Kısa bir süre sonra Mustafa derin bir nefes alıp kafasını göğsümden kaldırdığında bende ona bakmıştım. Göz göze geldiğimiz de kaşlarını hafif çatarak;
"Niye saçlarımı sevmedin"
"Korktum senden, kızarsın diye "
"Kızmam, sana kızmak bağırmak, kırmak en son isteyeceğim şey"
"Ama "
"Aması kızdım dimi? haklıydım gül güzeli saklama kurban olduğum benden bir şeyini. Bağırdım, çok canım yandı sana bir şey olacağı düşüncesi ölüm hissettirdi bana. Kırdım, çünkü bir anda kırıldım kış güneşim"
"Mustafa Hamza'm söz senden bir şey gizlemem saklamam bir daha"
"Gizleme ne olur kadınım, Birde bir haftadır benim için ağladın, yıprandın. Özür dilerim her şeyim nefesim özür dilerim. Bu günden itibaren sizden ricam deli karım, deli atmaca karım olabilir misiniz?"
"Sen iste Asi'm sen iste ağalar ağası, benim her şeyim sen iste"
"Ben seni sevmekten bıkmam ama biraz daha birbirimizi seversek namaz kaçacak, sonra kabak bu yazık Mustafa'ya patlayacak"
Mustafa elini kaldırmış yanağımı sevecekken, elini tutup içini öpmüştüm. Yaptığıma bir an şaşırsa da, oda yüzümü iki elinin arasına alarak gözlerime baktı. Bende onun gözlerine bakarken dudaklarını sırasıyla anlıma, burnuma, dudaklarıma bastırdı. Ben ona gülerken, kafasını eğip tam kalbimin üzerine bastırmıştı. Bir süre orada kalınca elimi kaldırıp saçlarını sevmeye başladım.
" Yüreğinden öpülesi kadın seninle çok mutluyum. Şu saçlarımı ve sakallarımı sevmeni seviyorum"
"Mustafa'm kalk hadi abdest almamız lazım"
"Tamam, sonra bana kuran okusana "
"Olur asi ağam olur"
Asi'm yataktan kalkmama yardım edip, elimi bırakmadan banyonun kapısına kadar getirmişti. Ben banyoya girdiğimde odamızın kapısının çalındığını duydum. Abdest alıp odaya tekrar geldiğimde Mustafa yüzünü asmış öylece odadaki kanepede oturuyordu.
"Hayırdır Azrail ağa yüzüne kara bulutlar çökmüş"
"Babam sabah namazı için erkekleri mescitte topluyormuş"
"Ne güzel güneşim, hadi git bekletme babamları unutma cemaatte çok sevap vardır"
Mustafa sadece kafasını sallayıp banyoya geçmişti. Ben üzerimi giyinirken, o da banyodan çıkmıştı. O üzerine eşofman üstünü giyinirken, namaza tam niyet ediyordum ki anlımdan öpüp gülerek odadan çıkmıştı. O odadan çıkınca bende niyet ederek namazımı kılmıştım. Seccadeyi toplamadan şükür namazımı da kılıp kalkmıştım. Üzerime kahverengi feracemi giyinip, yalın ayak terliklerimi giydim. Başıma yazmamı alıp çıkmıştım. Avluda kimsenin olmadığını görünce ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa giderken, mescitte bizimkilerin imamlığını yapan Dağhan'ın Allah'u ekber demesini duyunca fena gururlanmıştım. Mutfağa girdiğimde ocağın üzerindeki süt tenceresinden kepçeyle cezveye koyup hafif ısıttım. Kocaman bardağımı alıp içine sütümü doldurup, cezveyi makineye koydum. Bardağı elime almış, arkamı döndüğümde mutfağın kapısını kapatmış, üstüne kapattığı kapıya yaslanan yavuz'la karşılaştım. Kaşlarımı çatarak baktığımda;
"Günaydın Meryemce'm"
"Sana da, müsaade edersen odama gideceğim"
"Niye be gülüm azcık konuşalım"
"Hoşt Yavuz afkurma. Seni kendi ellerimle öldürmemi istemiyorsan, çık şuradan"
"Senin elinde ölmek isterdim Deli zekiyem"
"Bu nedir ya herkes benim elimde ölmek için can atıyor. Çık yavuz çık şuan bir bağırmamla seni öldürmek için sıraya geçecek insanlar var bu konakta emin ol"
"Seni sevmeyen yok dimi Meryemcem, melek kalpli gülüm benim "
"Çık artık şu kapıdan çık"
"Şu karnındakiler bizim olabilirdi. Biliyor musun Ayşe'ye iki defa zorla çocuk aldırttım. Senin annesi olmadığın bir çocuk istemiyorum."
"Sen var ya baban gibi ruh hastasısın"
"Meryemce karıştırma şu it herifi, benim babam yunus reis"
"Onun gibi davran o zaman ve çık artık kapının önünden "
"Ben senden sadece seni istiyorum seni"
"Yavuz çık şu kapıdan, bak mescittin kapısı açıldı. Beş dakika sonra odada beni görmezse bu konağı başımıza yıkar"
" Nasıl yıkılacak, duyduğum kadarıyla kocan yüzüne bile bakmıyormuş, gece şule öyle dedi"
"Pisliksin Yavuz, Çok mu merak ediyorsan bekle ve gör"
Yavuz bana doğru bir adım gelince, bende bir adım geriye gitmiştim. Yüzündeki pis gülüş genişlerken avluda bir uğultu duyulmaya başladı. Yavuz'un yüzü düşmeye başlarken, Mustafa'nın gök gürültüsünü andıran sesi tüm konakta yankılanmıştı. Yavuz'un yüzü tamamen düştüğünde keyifle fırına yaklaşıp, içindeki servis tabağında olan tatlıyı elime almıştım. Tabaktan bir taneye tatlı alıp, ağızıma attım. Yavuz bana bakarken konuşmaya başladım.
"Az önce bağıran benim kocam, çocuklarımın babası. Diğer bağıranlarda hepsi abilerim. beklemeye devam et istersen hiç biri senin o kıymetli ananı görmez. Çünkü onlar hepsi bacısı yerine koydular beni. Ne demek istediğimi anladın"
"Ben sadece"
"Sen sadece beni bir kere koynuna alıp, egonu nefsini doyurmak istiyorsun Yavuz, şimdi bundan sonra beni ve ailemi rahatsız etme çek git"
Yavuz sessizce kapıyı açıp, çıkmama müsaade etmişti. Bir elimde tatlı tabağım bir elimde süt bardağımla avluya çıktığım da herkes bana bakıyordu. Babam ve Mustafa yan yana durmuşlar çatık kaşlarla bana bakıyorlardı. Elimdekileri havaya kaldırıp, başımı çocuk gibi eğdiğimde, Hazar abim sessizce ' sen delisin' demesine sessizce gülmüştüm bende. Mustafa'nın gözü bir an mutfak tarafına takılsa da tekrar gözleri beni bulmuştu. Babam kollarını açtığında elimdeki tatlı tabağıyla süt bardağını Hazar abimin eline tutuşturdum. Hızlı olmaya çalışarak babamın kollarının arasına girmiştim. Avluda herkes benim halime gülerek odalarına çekilirken, dedem yanımıza gelip başımı okşamıştı. Dedemde yanımızdan ayrıldığında avluda annem babam ve Mustafa ağa kalmıştık. Mustafa, Hazar ağanın eline tutuşturduğu tabağı göstererek;
"Mirza ağam kollarının arasında olan hanım ağamızı alabilir miyim"
"Yok o elindekileri annene ver, yanımıza alacağım delimi"
"Sebep"
"Sanki bilmiyoruz, odada canını okuyacaksın"
"Yok söz tek parça çıkacak avluya "
"Sen git odana, artık incitmene izin vermem"
Babam bizim dün gece barıştığımızı bilmediği için, yine korumaya çalışıyordu. Annem Mustafa'nın elindekileri alıp yanımıza gelmişti. Babamın kulağına doğru sorun kalmadığını söylediğimde gözlerime bakmıştı. Ağzımı açıyordum ki babam anlımı öpüp, benden uzaklaşmıştı. Annemin yanağını öpüp elindekileri alıp odama doğru giderken arkamdan Mustafa'm anneme seslenince kapının önünde onlara doğru döndüm.
"Annem, sen gel bizimle yanındaki adama ceza vereceğim. Benim hanımı almak neymiş anlasın."
"Oğlum, Mustafa'm. Ağa olabilirsin ama sen o adamdan hanımını alacak kadar ağası olmadın, ama o adam gelini, dostunu senin yanından alacak kadar babası. Şimdi ağam hayırlı sabahlar, hadi gönlümün efendisi oğlumuzu ayağın altına almadan odamıza gidelim"
Ben karşımdaki üçlüye gülerken birden bana dönen gözlerle başımı yere eğmiştim. Mustafa yanıma gelip, odanın kapısını açtı. Eliyle içeriyi gösterdiğinde yavaşça içeriye girmiştim. Odanın kapısı arkamdan kapanırken bende elimdeki tatlı tabağıyla süt bardağını aynanın önüne koymuştum. Arkamı dönecekken Mustafa tek elini karnıma koydu. Diğer eliyle başımdaki tülbenti çıkarmıştı. Aynada göz göze geldiğimizde, hafif gülerek boynumu koklayarak öpmüştü. Çenesini köprücük kemiğime koyduğunda, bende başımı onun başına yaslayarak gözlerimi kapamıştım.
"Ne dedi mutfakta o şerefsiz"
"Beni özlemiş, karnımdaki çocuklar onunla benim olabilirmiş"
"Şuan onu öldürebilirim bil- bir dakika, bir dakika sen bana boş ver demedin. Sen bana onun ne dediklerini söyledin saklamadın"
"Evet artık böyle, sen varsın Mustafa Hamza ağam"
"Öyle gül güzeli"
"Öyle artık geniş ailemle, çocuklarımla, yeğenlerimle ilgileneceğim. Hastaneye acil vaka, acil ameliyat gelmemiş arada gidip hafif görevlerimi yapacağım. Başkada işim yok artık"
"Yanılıyorsun gururum"
"Neymiş ağam"
"Kocanla ilgilenmek, onu sevmek"
Aynada gözlerine aşkla bakarak gülmüştüm. Buna karşılık gece yaptığı gibi dudaklarını şakağıma bastırıp derin nefes alarak öpmüştü. Dün gecede şimdi de bu küçük öpücük içime kocaman huzur doldurmuştu. Mustafa beni aynanın önündeki pufa oturtup, banyoya yönelmişti. Sırtı bana dönük elini tam banyo kapısının koluna koymuştu ki;
"Telefonun niye yerde iki parça halinde"
"Gece attım, bakayım sekip bana gelecek mi diye "
"Asi'm, Mustafa'm"
"Gece Savaş iti mesaj yolladı. Seninle ilgili"
"Tamam ömrüm sustum"
"Susma gördün, susunca ne oldu elimizden koskoca bir hafta gitti"
"Tamam konuşacağım merak etme"
Mustafa daha uzatmadan beni odada bırakıp banyoya girmişti. Sütümle tatlımı yerken, banyodan Mustafa çıkıp yatağa uzanmıştı. Bardağımda kalan son yudum sütü de içip ayağa kalktığımda Mustafa eliyle göğsüne vurmuştu. Ellerimi havaya kaldırıp banyoya girdiğimde arkamdan gülüyordu. Odaya tekrar döndüğümde gözleri benim üzerimde öylece duruyordu. Yanına uzanıp başımı kalbinin üzerine koymuştum. O elini saçlarıma koyup yavaşça severken, bende onun kalp atış sesiyle kendimi uykuya teslim ederken duyduğum son cümle kendimi daha mutlu hissetmiştim.
"Kirpiklerine kadar benimsin"
..............................................
Gözlerimi anlıma değen dudaklarla açmıştım. Mustafa gülerek yanağımı severken , bende karşılık vermiştim gülüşüne. Yatakta oturmama yardımcı olarak;
"Çawreşamın, hadi kalk herkes masaya geçiyor"
"Ağam"
"Söyle hanım ağam"
" Halanlar geldi mi"
"Rüyanda mı gördün, ne alaka "
"Sen söyler misin"
"Şule gece gelmiş nasıl geldiyse, halamlar az önce geldiler"
"Şerefsiz"
"Ben mi"
"Yok sevdam, yok aşkım vallahi yok bir tanem"
"Tamam sevgilim, hadi kalk Mina ve Talha az sonra çıldırtacak Avşin'i"
"Neyin neyin"
"Sevgilimsin, kalbimi seninle hissetmişim ben deli doktor. Bu bir hafta sensizlik zordu yanında yatıp da kokunu çekememek en kral Çin işkencesine beş çeker"
"Tamam kalkayım ben yoksa bu işin sonu kötü"
"Bence de kalk hatun kalk"
"Meryem sultanlar"
"Kalktılar, deden sabah ki olaydan sonra galiba seni merak ediyor"
Yataktan kalktığımda Mustafa başımdan öpüp odadan çıkmıştı. Yüzümü yıkayıp, üzerimi değiştirdim. Avluya çıktığımda herkes bana bakıyordu. Yavaş adımlarla masaya yaklaşırken, babam bana göz kırpınca bende gülmüştüm ona. Dedem ve dayımın ortasına geçip oturmuştum. Mina'm bana bakınca, göz kırparak;
"Senin dediğin işe yaradı prensesim"
"Gerçekten mi annem"
"Gerçekten bak babana"
Mina'm yerinden hızla kalkıp, koşarak Mustafa'nın kucağına oturmuştu. Boynuna kollarını dolayıp ne dediyse, avluda Mustafa'nın gür kahkahası duyuldu. Ayşegül, avludaki semaverde çayları doldururken, Meryem sultan bana bakarak gür bir sesle;
"Benim çayımın tonunu bu kızlar bilmez deli zekiye sen getir çayı mı"
"Tamam Meryem sultan"
Yerimden kalkıp semaverin başına geçmiştim. Laboratuvarda deney yapıyormuşum gibi az az çayın rengini ayarlamaya uğraşıyordum. Altı üstü açık çay mübarek. Bardağı elime alıp kafamı kaldırmıştım ki, Kezban hanım dikkatimi çekmişti. Masaya sanki canı acıya acıya geliyor gibiydi. Masaya geldiğimde Meryem sultanın çayını önüne koyup asıl yerime, kocamın yanına oturmuştum. Çayımdan bir yudum alıyordum ki Gülcan hızla yerinden kalktı. Ben ona baktığımda acelesinin olduğunu söyleyip, masanın yanındaki çantasını aldı. O konaktan çıkarken ben arkasından gülüyordum. Kahvaltımız devam ederken, ben masadaki sohbeti dinliyordum. Mustafa hafif ayağıma ayağıyla dokunuyor, ona baktığımda da önüme koyduğu reçeli ekmek, peynir ekmekleri gözüyle yememi işaret ediyordu. Bir ara ekmeğimi yerken gözüm yeniden Kezban hanıma takıldı ayakta durmuş çay içiyordu. Mustafa'ya işaret edecektim ki yeniden ayağımdan dürtüldüm. Bu sefer hiç Mustafa'ya bakmadan önüme baktım. Önümdeki patatesli böreği görünce halayı unutup böreğimi yedim. Kahvaltı sonunda masada keyif çayı içilirken aklıma gelenle;
"Mamudo dayı"
"Söyle deli atmacam"
"Yengeme söyle köydeki kadınlara söylesin, bir gün içerisinde bana lahana kırsınlar, birde fasulye ve beyaz lahana turşusu istiyorum"
"Lahana ne kadar, turşular ne kadar"
"Dayım İstanbul'a fazla istemiyordum ama buraya 60 kiloya yakın geçebilir de, turşular ikişer bidon"
"Tamam deli atmacam"
"Mamudo bir de şey"
"Ney söyle"
"Kuymaklık mısır unu 30 kiloya yakın olsun, birde peynirini yollarsınız"
"Tamam başka bir şey yok dimi"
"Yok bu sefer bitti"
Konakta herkes bana bakarken, ben hepsine bakıp gülmüştüm. Meryem sultan beni şaşırtacak cümleyi kullanmıştı.
"Yetecek mi sana o istediklerin"
"ilgilendiğin için sağ ol anneanne yeter ama yetmezse yine isterim yengemden "
"Tamam "
Meryem sultan önüne döndüğünde, kafamı Nisa'ya çevirerek;
"Ablam, evde aşağıdaki derin dondurucu var ya"
"Senin spor odasının yanındaki kileri diyorsun dimi abla"
"Evet gülüm orada var bu istediklerim kullanırsın onları, birde eve gittiğinde bak eksik gelirse söyleriz dayım sizde yolla- hata dur dayı İstanbul'a da yolla beşer kilo istediklerimden "
Dayım başını gülerek sallamıştı. Keyif çayıyla muhabbet devam ederken Mustafa kulağıma yaklaşarak;
"o kadar şeyi bizim için istedin dimi"
"Evet ağam bir mahsurumu var"
"Yok sen nasıl istersen de, bunların paraları"
"Tabi ki seni çiğnemeyeceğim senin paranı seve seve vereceğim kocam olarak ağam olarak. sadece kardeşlerimin payının parasını ben vereceğim"
"Hatun sen çok fena oldun. Tamam nasıl rahat edeceksen. Ben karışmıyorum"
"Yok kızacaksan"
"Paran mı yok Deli doktor"
"Sence yok mu"
"Eminim Mardin'i İstanbul'u satın alırsın sen"
"İşin şakası bir yana Mustafa para konusu aramızda sorun olsun istemiyorum. Benim bütün varlığım senin, senin bütün paraların benim. Koca parası yiyeceğim ben."
Ben tebessümle yüzüne bakarken, masanın altında dizimin üzerindeki elimi tuttu. Alt dudağını dişlerinin arasına alıp, kafasını fenasın der gibi sallamıştı. Çaylarda içildikten sonra babamın bir kahve içelim demesiyle sedirlere geçmiştik. Ayşegül ve Songül yanımızda kahveleri sorarken Mustafa birden ;
"Ayşegül Meryemce hanıma süt ile kahve yapın birde şekerli yapın"
Ben ağızımı açıyordum ki yavuz birden gevrek bir gülmeyle;
"Vay ağam sen bilmiyorsun galiba yada daha karını tanımadın. Meryemce sütle yapılan türk kahvesini sevmez onunla gelen fincanı bile yere vurup kırar "
Yavuz'un dediklerinden sonra avluya hızlı bir göz gezdirdim. Herkes boğmak için sanki sırada bekliyordu. Gözüm kocama, nefesime takıldığında boynundaki damar dikkatimi çekti. Ayşegül yüzüme bakarken;
"Ayşegül'üm ağanın dediği gibi yap kahvemi. Ağan öyle içmemi istiyor öyle içerim. Şeker koyma ama varsa tatlı getir yada çikolata"
Ayşegül gülerek yanımızdan ayrıldığında çevreme baktım. Yavuz'un rengi atarken hiç umursamamıştım. Amcam ve babam dedemi geniş bir zamanda gelmesi için ikna etmeye uğraşırken, babam ve amcama;
"Dedem kolay kolay köyü bırakıp uzun uzun kalmaya gelmez amcam. Siz benim yani artık hepinizin evi olan eve gidin tatil yapın "
"Nasıl Meryemcem"
"Nasıl mı baba? Siz gitmeden bir gün önce ben evi temizleteceğim. Sizde gidip zaman geçireceksiniz hatta Başak doğurmadan Bedirhan ağam Başak, Ünal amcaları da alın gidin ne kadar kalmak isterseniz ev sizin"
Herkes bana bakarken;
"Hatta Mahmut dayı benim yeni aldığım arsa var ya, evin hemen yanındaki"
"Evet deli atmacam"
"Daha geniş bir ev daha yaptıracağım, hatta Mert senin projeyi yapacağım oraya"
"Abla ciddi misin? üstünü ben alayım mı bu sefer"
"Tamam ablam al"
Dedem ve dayım bizim Mert'le olan konuşmamız üzerine, meryem sultanı deli edecek cümleleri kurmuşlardı.
"Dayım sen işçileri yolla biz ilgileniriz"
"EE atmaca yaylaya evini de yap o zaman"
"Tamam dayı haber ederim, ama geliyorlar diye. Yine bahçeye iki prefabrik ev kurulur dayı. Dede o dediğin ev Allah nasip ederse ağam ile yaşlandığımda yaptıracağım"
Kahveler içilmiş, dedemler artık yola çıkmak için ayaklanmışlardı. Herkes ile görüşmeye başladıklarında anneannem beni kolumdan tutarak kenara çekmişti. Mustafa'nın gözünün benim üzerimde olduğunu hissediyordum. Anneannem gözlerime bakarak;
"Meryemce, seni hiç sevmedim ömrümün sonu geliyor daha da sevmemde. Sebebi sen ona ve anana çok benziyorsun. Annen gibi ailene abine kardeşine düşkünsün. Onun gibi deli, gözü kara ve gözü keskinsin. Onun için sevmeyeceğim seni bana onları hatırlatıyorsun. Meryemce, kendine dikkat et çocuklarınla, ağa kocanla ve yeni seni seven ailenle mutlu ol hep. Allah sana sağlık versin. Arkanı unutma deden ve mahmut dayını unutma yine yaz tatillerinde gel evine. Meryemce onu yani, Ömer'imi görürsen söyle hakkım helaldir ona. Neyse Selmanın deli kızı Allaha emanet ol"
Meryem sultanın yıllar sonra böyle içten konuşması beni şaşırtmıştı. Dedemin elini öpüp, dayıma sarılmıştım. Anneannem ve Yavuz arabada oturuyordu. Dedemlerde arabaya binince Boran arabayı çalıştırıp yola çıkmıştı. Arabanın arkasından bakarken, omzuma konulan elle yanıma baktım. Devran gülerek;
"Fıstığım, meleğim üzme benim bozkurtlarımı. neyse ben bu gün Antep'e gidiyorum. Görev anladın sen "
"Tamam eşkiyam geç kalma tamam mı "
"Tamam inşallah geç kalmayacağım"
Devran birden elimi sakalına koyup, gözlerime bakarak;
"Sana o kadar ihtiyacım var ki meleğim"
"Farkındayım, söz bir gece sabaha kadar dizim de yatıracağım seni hatta en yakın zamanda"
"Gerçekten, hatta bu akşam olabilir mi"
"Olabilir hadi git bakalım"
Devran elimin içini öpüp yanımdan uzaklaşırken, Mert, kadir, Serdar ve Leyla konaktan çıktılar. Mert yanağımı sulu bir şekilde öptüğünde saçlarını karıştırmıştım. Kadir'in arabasına binip şirkete gitmişlerdi. Konağa tam girmiştim ki amcam ve yengem kendi konaklarına geçiyorlardı. Akşama geleceklerini söyleyip gitmişlerdi. Avluya gelmiştim ki, Bedirhan ağam ve Baran ağam Başak ve Zümrüt'ü alıp ufak bir alış veriş için çıkmışlardı. Sedirlere oturuyordum ki mutfak tarafından Dağhan'ım, dağ gibi abim üzerinde takım elbisesi elinde ceketi , yanıma gelip yanağımı öptü. Ona bakarken o gülerek ''önce hatunun yanına sonra yeni işine yani şirkete gidip kendime eziyet edeceğim'' dediğinde içten gülmüştüm. O da konaktan çıktığında, anneme Mustafa'yı soracakken babam ve Hazar abimle çalışma odasına geçmişlerdi.
Annem, Ayşegül'e bize yeniden keyif çayı yapmasını söyleyip yanımıza sedire oturmuştu. Çocuklarda okula gidince iyice sessizleşmişti konak. Annem beni, Kader'i, Selvi'yi, Nisa'yı karşısına almış gülerek gençliklerini, gelin oldukları zamanı anlatıyordu.
Bizim çaylar gelmiş, sohbet derinleşirken konakta birden Helin ve Kevser hanımın sesi yankılandı.
"ANNEE!!!"
"ABLAA!!"
Annem hızla Kezban hanımın odasına giderken, sese korkarak yanımıza gelen Talha ve Mina'yı sakinleştirmeye uğraşıyorduk. Kader ve Selvi'ye gözlerimle odayı gösterince ne demek istediğimi anlayıp hemen odaya gitmeye başladılar. Kader ile Selvi tam merdiveni çıkmışlardı ki, annem babam ve Mustafa'ya seslenmişti. Durumun ciddi olduğunu anlayıp Nisa'ya çocukları bırakıp bizde Avşin'le merdivenlere yönelmiştik. Merdivenleri çıkarken çalışma odasından çıkan Mustafa ve Hazar bize bakıyordu. Merdivenlerin başına geldiğimizde Mustafa kaşları çatık;
"Avşin ne oluyor yine gülüm"
"Ağam inan bilmiyoruz. Mihriban yengem sabahtan beri bir haller var onlarda dedi az önce sonra Helin ve Kevser hanım başladı işte"
"Olaysız bir gün istiyorum, çok değil ya olaysız bir gün "
Ben ona şaşkınca bakarken elimden tutarak yanına çekti. Avşin hızla odaya girdiğinde ben Mustafa dan bir adım geride parmak uçlarını tutarak odaya gidiyorduk. Avşin'in odaya girmesiyle çıkması bir olmuştu. Biz ona bakarken Kader ve Selvi de öğürerek odadan çıkınca iyice merak etmiştim. Hazar ağam ve Mustafa bir adım atınca, Avşin elini ikisinin önüne doğru kaldırıp;
"Siz girmeseniz daha iyi"
"Ne oldu söyleyin o zaman "
"Ağam, Kevser hanımın kalçasında kafam kadar neredeyse bir intihap var. Birde galiba ateşi var"
Mustafa ve Hazar ağa birden iyisi de aynı anda;
"Avşin git kalçasını kapat içeriye gireceğiz"
Avşin seslerinden korkmuş olacak ki hemen odaya girdi. Kader ve Selvi bana bakarak;
"Biz Nisa'nın yanına gidelim Meryemce abla"
Başımı salladığımda hemen yanımızdan uzaklaştılar. Mustafa ve Hazar odaya giderken, Mustafa beni de içeriye çekmişti. Odaya girdiğimizde babam ve annem odadaki koltukta oturuyordu. Mustafa'nın elini bırakıp yatakta yüz üstü yatan Kezban hanımın yanına gittim. Ateşine baktığımda aşırı yüksek olması iyice beni germişti. Anneme bakarak;
"Anne ne olmuş Kezban hanıma"
"Söylemiyor bu üçü kızım. Sözde sabah böyle olmuş"
Mustafa birden sinirle bağırınca, yine söylememişlerdi. Her hallerinden korktukları çok belliydi. Mustafa'yı umursamadan Kezban hanımın kalçasının yanına oturarak eteğini aşağıya doğru sıyırdım. Kalçada büyük bir intihapla, morarma başladığını gördüğümde her şeyi anlamıştım. Yerimden yavaşça kalkarak;
"Sorma Mustafa ben söyleyeyim. Kalçadan yanlış iğne vurulmuş, enjektörde de hava varmış. O iğnede sinire gelmiş işte. Hastaneye giderse çok uğraşırsınız, yasak yetkili dışında iğne vurulması"
"Ne olacak şimdi Meryemce peki"
"Ne mi olacak, benim kırmızı çantayı getirsinler. Birde kapıdan bir adamını yolla eczaneden biraz daha sargı bezi alsın çantamdaki yetmez. Asıl mevzu senden başka kan ve irinden midesi bulanmayacak iki kişi lazım"
Mustafa ve Hazar ağam odadan çıkınca, babam hızla yanıma geldi. Babama baktığımda gözlerime garip garip bakarak;
"Bana evde ameliyat edeceğim deme"
"Başka çarem yok babam, ufak çaplı yapacağım"
Odadakiler bana inanmaz gözlerle bakarken, kollarımı kıvırmaya başlamıştım. Babam yerine otururken, helin birden kolumdan tutarak;
"Anneme bir şey yapamazsın"
"Sen bilirsin, götürün hastaneye anneni, ama şunu bilin kimse ilgilenmez"
"Mustafa'nın hastanesi var ya"
"Orası bakmak istese bile bakamaz, sen söyle ne iğnesi vurdun annene"
"Şey bel ağrısı için bir iğne vurduk."
"Aferin size neyse bırak şu kolumu bir daha sakın tutmak gibi bir hataya düşme"
Helin ve Şule bir köşe de, Kevser hanımın yanına oturmaya başlamışlardı. Babam ve annem bize bakıyordu. Avşin'e bakarak;
"İrine ve kana bakabilir misin"
"Merak etme sana asistanlık yapacağım merak etme gülüm"
"Tamam, Mustafa ve Hazar ağam da var "
Mustafa kırmızı çantayı getirdiğinde, Hazar ağa ile kapıda beklemesini söylemiştim. Avşin hariç herkesi odadan dışarıya çıkarmıştım. Avşin kalçasını açarken, bende çantadaki ameliyat yerini açıkta bırakacak ameliyat örtüsünü serdim. Mustafa ve Hazar ağa üzerlerini değiştirip kapıda bekliyorlardı. onları da içeriye aldığımda kısaca yapacaklarını söyleyip, elimin altına gerekenleri dizmiştim. Hazar ağa ellerini birbirine sürterek;
"Hep asistan olmak istemiştim"
"Gel abi hayalini gerçekleştireyim o zaman "
Kezban hanımın yanına eğilerek onların da yeni duyacağı cümleyi kullandım.
"Kezban hanım intihap olduğu için üzgünüm uyuşturamayacağım."
Kafamı kaldırdığımda üçü de inanmayan gözlerle bana bakıyorlardı. Hepsini odadaki banyoya soktum. Elime alkolü alıp, lavaboda Hazar ağam ve Avşin'in ellerine dökmüştüm. Zaman kaybetmeden eldivenlerini de eline geçirdim. Onlar odaya geçtiğinde, sıra Mustafa'ya gelmişti. Mustafa'nın eline alkolü döktüğümde, başını başıma yaslayarak;
"Kış güneşim, nefesim iyi misin"
"İyi değilim, öğrenciliğimden beri en sevmediğim ameliyat türü intihaplı"
"Başka doktor getireyim"
"Hastaneye soruşturma açılır, senin hastane ve hemşiren yaptı diye"
"Nasıl anlamadım"
"Bak sana yani size sonra diyecektim ama vakit olmadı hiç. Şimdi sizin hastane doğal olarak sağlık bakanlığına bağlı ya"
"Evet sevgilim"
"Şimdi artık uluslar arası bağlı senin hastane doğal olarak yeni açacağın bütün hastane klinikler. Bu Süreyya hastaneyi benimde bağlı olduğum eğittim verdiğim kuruma kayıt ettirmiş. Hatırlıyor musun benim ve Gülcan'ın bir arkadaşı geldi denetmen olarak. Artık o her sene gelecek"
"Bu kadın çok fazla oldu, belge alacağım demişti bu iş için miydi yani"
"Evet ağam, Neyse sonra size anlatacağım olur mu"
"Olur sevgilim olur , hadi gidelim Hazar ağanın hayalini gerçekleştirelim"
Mustafa'mı da hazırlayıp odaya göndermiştim. Bende hazırlanıp odaya girdiğimde üçü de bana bakıyordu. Konuşmadan yüz üstü yatan Kezban hanımın başına geçtiğimde, Hazar abimin sessiz söylediği şey duyulmuştu sessiz odada;
"Ağam bu kadın demin banyoda bize gülerek bakan hanım ağamız değil mi"
"Değil o şuan Meryemce ateş, deli kalp cerrahı"
Ben Hazar abiye hafif gülerek;
"Hatırlat seni gerçekten branşım olan kalp ameliyatına sokacağım. O zaman gerçek cerrah Meryemceyi tanırsın"
Elimdeki neşteri intihaplı olan yere getirdiğimde, başlıyorum dememle Kezban hanımdan bağırma sesi de gelmeye başlamıştı. Avşin anlattığım gibi akan irini silerken, Mustafa ve Hazarda yanlardan baskı uyguladıkça Kezban hanım bağırmaktan sesi kısılmaya başlamıştı. Midem bulanmaya başladığında zor bela intihaplı yeri temizlemiştim. Yüzümden ve sırtımdan soğuk terin aktığını hissettikçe ayakta durmaya çalışıyordum. Temizlediğim yeri canlı canlı dikmeye başladığımda yeni susmuş olan Kezban hanım tekrar bağırmaya başlamıştı. İşim bittiğinde bende, diğerleri de bitmişti. Mide bulantım şiddetlenmeye başladığında kendimi sıktım, derin derin nefesler almaya başladım. Mustafa ve Hazar ağayı odalarına üzerlerini değiştirmek için yolladığımda, Avşin'de odayı topluyordu. Çantadaki damar yolu açma iğnesini alıp Kezban hanımın koluna damar yolu açtım. Yatağın yanındaki abajura gelecek olan serum için yer yapmıştım. Adamlardan biri Gülcan'ımdan aldığı serumu bana getirmişti. Adam yüzümün beyazladığını görmüş olacak ki;
"Hanım ağam iyi misiniz"
"İyim Eren teşekkür ederim"
Adam giderken tekrar geriye dönerek seruma antibiyotik enjekte edip Kezban hanıma takmıştım. Avşin ile odadan çıkarken Avşin birden ;
"Sen iyi misin? bembeyazsın"
"İyim odama gideceğim sessiz ol"
Avşin odasına ben avluya gidiyorduk. Merdivenlerden inerken, Nisa kolumdan tutmuştu. Nisa'nın kolunda aşağı indiğimde Hazar ağam ve Mustafa da geliyordular. Babam ve anneme ne yaptığımı anlatırken elimi mideme sanki durdurmayı başaracakmışım gibi koydum. Babam ve annemden müsaade alıp odama gitmek için arkamı döndüğümde elimi ağzıma koyup hızlı olmaya çalışarak odama girdim. Odaya girdiğimde daha fazla dayanamamıştım. Banyoya gidip midemde ne var ne yok boşaltıyordum ki sırtımda hissettiğim elle daha rahatladım. Ayağa kalkmama yardım eden asi'm ile lavaboya dayandım. Mustafa başımdaki şalın iğnelerini sakince çıkarıyordu. Başımı açtığında bir eliyle belimden tutarak, tek eliyle yüzümü yıkamıştı. Bir adım atıyordum ki birden ayaklarım yerden kesildi. Mustafa beni kucağına alınca başımı hemen boyun boşluğa koydum. Odaya, yatağın yanına geldiğimizde yavaşça üzerine koymuştu beni. Yatağın üzerindeki katlı pikeyi üzerime örterken kaşları çatıktı. Ağzımı açıp sebebini soracakken;
"Neredeyse 5 aylık hamilesin ve sen hala sanki aynı kilodasın"
"Merak etme sana söz 8 aylık olduğunda kucağına alamayacaksın. Sen bilmiyorsun dimi ağam"
"Neyi, bilmiyorum"
"Sinirlenme, son kontrolde aslan parçalarının yerlerinde çok sağlam durduklarını, istersem ağır kaldırmadan spor bile yani her türlü spor bile yapabilirmişim. Adam bile dövebilirim yani"
"Bebekler sen adam döverken iyi olacaklar yani"
"Onlar çok iyiler merak etme, sadece dünyaya sezeryan ile gelecekler ama be-"
"Ama sen isteyeceksin hanımefendi. Karnımdaki dikişten sebep istemiyorum deme sakın isteyeceksin. O iz bana ve sana bizim aile olduğumuzu neler yaşadığımızı hatırlatacak"
"Tamam istiyorum, Kocam sen öyle diyorsan. Bir sabah yine spor odasına gidelim lütfen...... lütfen"
"Yarın sabah namazından sonra gideriz yine tamam hatunum"
"Azcık uyumak istiyorum çok yoruldum midemde kötü"
"Tamam sultanım, ama dur bir dakika senin de haberin yok bu akşamdan, sonra görüp beni kesme"
............................
MUSTAFA HAMZA...
Çalışma odasında planların, projelerin üzerinden son bir kez daha Hazarla geçmiştik. Hazar nefes vererek koltuğa kendini atmıştı. Ben ona gülerek önümdeki sabahtan beri kaçıncı olduğunu hatırlamadığım kahvemden içtim. Hazar bana gülerek bakarken;
"Hazar'ım"
"Söyle asi ağam"
"Ne oldu Atabek işi"
"Mustafa'm, adamın şirket siteleri erişeme engelli yurt dışıyla iş yapamıyorlarmış. Bilgi işlemi kafayı yemiş gibi çözüm arıyorlarmış. Yurtdışındaki şirketler buna ulaşamayınca ben, senin ve Bedirhan'ın şirkete başvuruyorlar. Nasıl hackerlenmişse siteleri geriye alamıyorlar. Birde güzel haber vereyim. Ateş holdingle ortak iş yapmak yaradı bize. Bizi yurt dışında pazarında çok büyük destek oldu."
"Ben bu şirket işi çıktığından beri karımın şirketini araştırdım. Destek vermediği proje yok."
"Neyse fazla karıştırmayalım."
"Bence de neyse konuştun mu bizimkilerle"
"Evet hepsi senin dediklerini yapıyorlar"
"Çok iyi , bu arada akşama kadar boşsun, Ben senin yerinde olsam gider güzel bir avukatı kahveye çıkarırım"
Hazar birden kolundaki saate bakarak;
"Aklında çok yaşa yakışıklı ve zeki ağa bozuntusu. Hadi ben benim merinosu kahveye götüreyim. Hatta bedonun özel yerini ayarlasınlar"
"Hadi git bakalım."
Hazar ceketini koltuktan hızla alıp odadan çıktığında arkasından gülmeden edememiştim. Önümdeki kahveden son yudumu içip, dosyaları topladım. Sandalyede oturmaktan belim ağrıdığı için ve en çok Meryemceyi merak ettiğim için çalışma odasından çıkıyordum ki, kapının önünde şule ile karşılaştım. Şule kolumdan tutup yüzünü yüzüme yanaştırarak;
"Mustafa nasılsın"
"İyim şule ve kolumu bırakıp uzaklaş benden"
"Tamam Mustafa'm"
"Ağam diyecektin her halde. Uzatma ne istiyorsun söyle "
Şule bir adım geriye gidip, ellerini karnının üzerine koyarak;
"Bir arzun, isteğin bir şey var mı diyecektim"
"Şule odana git elimde kalmadan, sana mı kaldı benim isteklerimi sormak"
"Ağam ben şey"
Şule'nin cümleyi tamamlamasına izin vermeden, yanından ayrıldım. Avluya mutfak tarafından inmeye başlamıştım. Merdivenlerden inerken gözüm kapısı açık olan ufak bahçeye takıldı. Mutfağa geçmeden bahçeye girdim. Bu bahçeyi Boran'a özel yaptırmıştım meryemce ile evlendikten sonra. Üç renk gül diktirmiştim. Beyaz, kırmızı ve siyah. Güllerin her renginden birer tane alıp mutfağa geçiyordum ki Ayşegül elinde bir tepsiyle gülerek Mutfaktan çıktı. Tepsiye baktığımda garanti olarak benim diğer yarıma gidiyordu. Ayşegül beni görünce başını eğdiğinde seslenerek bana bakmasını sağladım. Elindeki tepsiyi gözlerimle işaret ederek;
"Hayırdır Ayşegül"
"Ağam şey bunlar Meryemce ab- ay hanım ağamın, birde ağam Avşin ablam yemekten sonra misafir var dedi"
"Evet Ayşegül, çayın yanına bir şeyler hazırlarsınız. Kader yengene söyle nikah şerbetini yapmayı unutmasın. Meryemceye içereceğim"
"Tamam ağam söylerim de ben yapayım istersen az bir şey"
"Yok çok tatlı yiyor ya sabah serin serin içer, fazla yapılsın söyle"
"Baş üstüne ağam, söylerim"
Ayşegül'ün elinden tepsiyi aldığımda, elime bakınca hafif bir kıkırtıyla mutfağa koşmuştu. Tepsiyle odaya zorda olsa girmiştim. Yatağa baktığımda Meryemce yatakta yoktu. Elimdekileri aynanın önüne koyacakken banyonun kapısında üzerinde vukuatlı bordo geceliği ile Meryemce görünmüştü. Elindeki havluyu kenara koyarak açık saçlarını geriye savurmuştu. Oda birden gül kokunca elimdeki güllerden mi yoksa gül güzelimden mi yayıldı anlamadım. Meryemce elinin birini ince gecelikte çok güzel görünen karnının üzerine koyarak;
"Elindekileri alayım mı ağam"
"Ağam derken?"
"Alışkanlık ağam, bir haftadır ağam diyorum. Hep de derim sıkıntı değil yani"
"Ah gül güzeli ah, ömrümü yedin be hanım ağam"
"Aaaa!! elindeki üç gül benim mi"
Elimdeki tepsiyi aynanın önüne koyarak yine ona yaklaşmadan gülerek;
"Evet senin, ama bir sorum olacak"
"Sor Mustafa'm"
"Mustafa'n sevsin seni. Bu üç güle bakınca ne ifade ediyor sana"
"Hımmmm, beyaz gül; Kızım Mina'mız gibi saf temiz, nazlı. Siyah gül; Ömer Hamza'mız inşallah isimlerini aldığı dedeleri gibi, babası gibi, korkusuz, sert, asi, tatlı asabi. Kırmızı gül; Mirza Asaf'ımız inşallah isimini aldığı dedesi gibi sevecen, cömert, tatlı ve yakışıklı"
"Ah hatun, ah kadınım ben seninle ne yapacağım"
"Peki sana ne ifade ediyor Asi'm"
"Beyaz sensin, onun gibi saf, temiz, beyaz sensin hangi rengi koysan içinde barındırır ama hep beyazdır. Kırmızı benim beyaz gülünün üzerine dökülen bülbül misali üzerinde kanım olan Yani sendeki ben. Siyah sen ve benim yani biz. Nasıl mı ? beyaz gülün üzeri kan olunca kırmızı ya dönüyor ya, biraz daha durduğunda ise siyaha döner o gül. işte sen ve ben sinirlenince nadir bulunan siyah güle dönüyoruz. birimizden birine bir şey olacak diye neyse bu güller biziz aslında ömür ışığım"
"Ahhh adam ah. ben de seni seviyorum ve özledim"
"Çok konuşma, yatağa geç"
"Yuhhh ağam yuh asim"
"Asıl sana yuh hatun aklın nerede senin. Ben tatlı ve Sütü yatakta ayağını uzatta kucağına koyayım, tepsiyle rahat ye diye dedim"
"Ama sen çok fenasın ya"
"Yanaklar kızardı Hanım ağam"
Meryemce başını önüne eğmiş, yatağın ortasına oturdu. Aynanın önüne koyduğum tepsiyi alıp uzattığı bacaklarının üzerine koydum. Başını öpüp ona baktığımda o tabaktan bir dilim tatlı alıp gözlerime baktı. Gözlerinin dolu dolu olması canımı sıksa da bir şey diyeceği her halinden beliydi. Elindeki tatlıyı tekrar tabağa koyarak;
"Kaçırıldığım zaman o evde canım o kadar çekmişti ki. Sonra buraya geldim o gecenin sabahı kavga ettik. Sen almadın, sen yoksun diye yemedim. Kaçırıldıktan sonra ilk defa yine sen yedirdin bana . Asim Mustafa'm seni üzdüğüm kırdığım için çok ö-"
"Tünele girdim hanım ağam çekmiyor, sen tatlını ye"
Meryemceyi yatakta bırakıp banyoya girmiştim. Duşa kabine girdiğimde bir haftadır olduğu gibi soğuk suyu açmıştım. Meryemcenin benden tekrar tekrar özür dilemesi canımı yakıyordu. Belime havluyu sarıp odaya girdiğimde tepeleme dolu olan tatlı tabağı yarıya inmişti. Kendini tatlıya o kadar kaptırmıştı ki benim odaya girdiğimi fark etmemişti bile. Dolabın önüne geçip üzerime gri eşofman altı ve tişört giyinmiştim. Beyaz tişörtümü düzeltirken, aynadaki meryemcenin yansımasına baktım. Tatlı tuttuğu parmağını gel der gibi kıvırıyordu. Ona baktığımda hala gel diyordu. Yanına gittiğimde gözleriyle yanını gösterdi. Tam karşısına oturduğumda çocuk gibi gülerek bir tatlı uzattı. Ağızımı açıp beklerken birden kendi ağzına atınca hafif kaşlarımı çattım. Parmağıyla bir dakika dedikten sonra tekrar uzattığında ağzımı açmadan bekledim. Tatlıyı dudaklarıma sürünce tam ağzımı açmıştık ki tekrar kendi ağzına attı. Daha çok kaşlarımı çatınca ;
"Ne oldu Asi ağam canın mı çekti"
"Benimle oyun mu oynuyorsun Gül güzeli"
"Kızdın mı yoksa güneşim"
"Yok kızmadım, yarasın sana ve benim asl-"
Cümlemi meryemcenin tüy kadar hafif dudakları kesmişti. Ben ona şaşkınca bakınca iyice utanarak yapış yapış ellerini çocuk gibi yüzüne kapatmıştı. Onun o haline biraz baktıktan sonra ellerini tutarak yüzünden çekip tatlı tuttuğu parmaklarını tek tek öptüm. Meryemce dudakları hafif ağzı açık bana bakarken biraz daha yaklaşarak dudaklarına da kısa bir öpücük kondurdum.
"Şimdi daha tatlı ve güzel oldu tatlılar"
"Asim yaaaaa"
"Hadi nazlı hanım ağam seni banyoya götüreyim. Ben yüzümü yıkayayım sende ılık bir duş al, bir haftadır soğuk suyuyla yıkandın. Hatta dur ben yıkayayım seni"
"Yok ben yıkanırım, sevdam. sonsuz nefesim"
Meryemcenin kalkmasına yardımcı olarak banyoya girdik. O duşa girdiğinde bende yüzümü yıkayıp tekrar odaya dönmüştüm. Dolaptan Meryemceye benim gibi gri eşofman altı beyaz badi çıkarıp banyoya koydum. Kütüphaneye girip, elime bir kitap aldım. Kendimi siyah berjere atacakken içeriden banyonun kapı sesi gelince kitabı orta sehpaya koyarak odaya tekrar girdim. Meryemceye seslenecekken, birden ah! diye ses ile yatağa oturunca hemen yanına gittim. Meryemce kendini zorda olsa yatağın ortasına kadar çekti. Sırtını yatak başlığına dayarken yüzü gülüp gülmemek arası bir ifadeyle bana bakıyordu. Elimi yüzüne koyarak;
"Ne oldu sevdiğim, ağrın mı var? sancın mı yoksa?"
"Hayır yaramaz, babaları gibi asi oğullarım var"
" Bir şey mi oldu? bak yine saklıyorsun dimi canın acıyor "
"Gel asim gel. Tanışma zamanı konakta herkes tanıştı bir sen tanışmadın onlarla"
"Kimlerle, Meryemce kalk hastaneye gidiyoruz kalk"
"Sakin ol şampiyon. Sancım da, ağrımda yok. Gel tam karşıma otur"
Meryemce önüne, tam karşısına yakın oturmam için bağdaş kurmuştu. Bende onun gibi önüne oturduğumda, beyaz tişörtünü biraz yukarı kaldırıp karnını açtı.
"Elini koy karnıma"
Bir elimi karnına diğer elimi yanağına koymuştum. Gözleri dolu dolu aşkla bana bakarken birden elimin altında peş peşe iki hareketlilik hissettim. Ağzımı açıyordum ki tekrar kuvvetli tekmeler gelince Meryemceden bir daha bir ah sesi çıkmıştı. Gözlerine bakarak;
"Buu"
"Seni düşündüğüm de, sen benim yanımda olduğunda çok hızlı hareket edip, okkalı tekmeler atıyorlar."
"Kim bunlar mı?"
"Evet küçük asiler. Babalarını çok seviyorlar ve birde fazla tatlı yedim bu gün galiba bayram ettiler"
"Gerçekten mi? Meryemce "
"Ne gerçekten mi ? Asim"
"Beni seviyorlar mı? bir haftadır onlarla tanışmayan, güzel annelerini üzen babalarını"
"Evet, Mina gibi, ilk kahramanları olacak babalarını çok seviyorlar. Babalarına aslan olacak iki eşkıya geliyor. Okulda kavga edip ağa olduğun için değil babaları olduğun için sana şikayet edecek aslan parçaların seni seviyor. Küçük olmalarına rağmen Mina'ma kök söktürecek küçük asiler sen ve sizi seviyor"
Daha fazla dayanamamıştım. Meryemceyi kollarımın arasına alıp sıkıca sarılmıştım hiç ayrılmamacasına. Gözümden düşen iki damla göz yaşımı huzuruma, ömrüme fark ettirmeden silmiştim. Meryemcenin karnı benim karnıma deydiği için sağlam tek bir tekme gelince, biraz ondan uzaklaşıp anlını öpmüştüm. Gülerek elimi karnına koydum.
"Bana bak Ömer Hamza bana benzeyeceksin anladım ama o benim."
"Nasıl yani "
"Tek bir tekme yedin az önce "
"Evet "
"O Ömer Hamza işte bana benzeyecek daha doğrusu ikisi de bana benzeyecek ama Ömer Hamza her şeyiyle bana benzeyecek bak seni öptüm tek bir tekme yedin"
"Anlamadım"
"Bekle"
Elimi tekrar Meryemcenin karnına koyarak ;
"Sizi seviyorum aslan parçalarım"
Anında iki tekme birden gelince Meryemce şaşkınca bana bakarken elimle bir dakika yaptım. Meryemceye biraz yanaşıp ' seni seviyorum bir tanem ' dedikten sonra öpünce sağlam tek bir tekme yemişti. Meryemce birden;
"Yok artık Mustafa'm yaa"
Yüzümü Meryemcenin boynuna koyarak kısa bir öpücük bırakmıştım. Dudaklarımı kulağına yaklaştırarak;
"Mardin'e ayak bastığın andan beri bana yaşattığın her mutluluk için sana minnetdarım"
"Hadi ayrılalım artık yoksa yine uyutacaksın beni"
....................................................................
Akşam üzeri kızlar masayı hazırlarken, herkesi durdurdum. Avluya dönerek biraz yüksek bir sesle, akşam yemekten sonra Mazhar ağalar ile Melihşah hayırlı bir iş için gelecekler dediğimde herkes bir birine bakarken Kevser halam hemen lafa atladı.
"Ağam, Mazhar ağanın kardeşi, oğlu yok ki ne hayırlı işi, iki ay önce ikinci karısı öldü doğumda. İlk karısı yüzünden diyorlar günahı boynuna. Zaten bir anası var Allah al-"
""Sen benim işime karışma Kevser hala. Benim kapıma gelene yok demem"
Herkes bana bakarken, Meryemce birden;
"Ayşegül, çocuklar odalarında olacak bu akşam Avşin sende üzerine çeke düzen ver"
Avşin ağlamaklı başını sallayınca içim gitmişti. O odasına giderken Kevser hala da helin ve Şule de bir rahatlama gördüm. Onlar keyiflendikçe aslında ben keyifleniyordum. Kızlar masanın hazır olduğunu söyleyince yavaş yavaş masaya geçmiştik. Ben yerime geçtiğimde herkes masadaydı. Afiyet olsun demeden Devran konak kapısından, Avşin de avluya girmişti. Onların yerlerine geçmesini bekleyip öyle afiyet olsun demiştim. Herkes yemeğini yerken yan yana oturan Devran ve Avşin göz hapsimdeydi. Devran, Avşin den bir şeyler anlamaya uğraşıyordu ama Avşin hiç ona bakmıyordu. Yemekler yenmiş sedirlere geçtiğimizde, boranlar tamda istediğim gibi u şeklinde yapmışlardı yine.
Semaverler avluya geldiğinde, ortadaki masaya da çay yanına ikramlıklar çıkarılıyordu. Halam ve kızlar gülerken, Avşin'in ağlayacak gibi olması Gülcan'ın da canını yakmış olacak ki kolunun altına almıştı. Gözüm anlık Leyla hanıma takıldı. O kadar içten bizi ve konaktaki olayları izliyordu ki bana Mina'nın konağa ilk geldiği günü hatırlatmıştı. Onun o haline gülerek;
"Leyla hanım"
"Leyla, Mustafa abi leyla bu konak içerisinde bana sadece isimim ile hitap ederseniz sevinirim"
"Abi??"
"Evet abi, çünkü Meryemce benim dostum, arkadaşım, ablam, annem, sırdaşım onun için sende benim abim gibisin"
Leylanın Meryemceyi her şeyi yapmasına hüzünle bakmıştık. Leyla hanımda aile kardeş kavramı yoktu. Bilmiyordu aile yaşantısını. En yakın zamanda Meryemceden öğrenecektim hayat hikayesini. Kafamı sallayarak;
"Bu konak içinde kime nasıl hitap etmek istersen et, sen nasıl istersen kızım. Dışarıda bizim avukatımız olmaya, leyla hanım olmaya devam edersin"
"Teşekkür ed-"
Leyla'nın sözünü hırsla yerinden kalkan Hazar kesti. Hepimiz ona bakarken, o Leyla'ya bir adım atarak;
"Bana bak avukat, istediğine anne, istediğine baba de ama bana sakın o sıfatları kullanma duydun mu Merinos"
Leyla da sinirle yerinden kalkıp, yüzüne gelen saçını geriye savurarak;
"Bay üstün zeka, sana ne sıfat kullanacağım be!! Sen... sen gıcıksın, sinir bozucusun"
"Bana bak Merinos!!"
"Baktım ne olacak Bay gıcık ağa"
Biz ortada tatlı sert atışan ikiliği pür dikkat izlerken, mutfak tarafından elinde kek tabağıyla Meryemce avluya gelerek ;
"Avukat leyla soylu, az sonra beni karakolda seni vurmamdan dolayı savunmak zorunda kalma"
"He yani Müvekkilim Meryemce Alibeyoğlu yine suçlu bayan soylu dimi"
"Leylam kurban olayım Hazar ağayı vurursam, Mustafa ağam çok üzülür. Hem dörtlü takım bozulur kızz"
"Sende bana kıyacaksın yani"
"Söz kız fazla acıtmayacağım"
Leyla gülerek Meryemceye gidip sarılmıştı. Ben onları izlerken yanımda hissettiğim bedenle yanıma döndüm. Babam kulağıma yaklaşarak;
"Bu avukat kız, buraya geldikten sonra çok değişti. Farkında mısın ağam"
"Farkındayım babam, az da olsa artık gülüyor"
"Sence neye borçluyuz, bir sebebi var mı"
"Olmaz mı var tabi hem de ne büyük sebep 1. 90lık sebep adı da Ölüm Hazar"
"Hadi canım sende"
"İnan ki sinir oluyor ona, gıcık oluyor Hazar'a"
"Hayır sinir olmuyor senin de zamanında anlamadığın şey sebep sevgi, aşk, ve hala farkında olmadığı sevdası"
Babamla bakışıp güldükten sonra gözüm Dağhan abime takıldı. Ne demek istediğimi anladığında, elini göğsüne vurarak bende demişti. Dağhan abim Devranın yanına oturduğunda ben onlara bakarken babam ve benim ortama birinin oturduğunu anlamıştım. Hızla yanıma baktığımda Meryemce sırtını hafif babamın göğsüne yaslayıp, avlunun dikkatini çekecek şekilde bir sesle;
"Mustafa Hamza ağam"
"Buyurun Meryemce hanım"
"Sen benden bir şey gizleme dedin ya hani"
"Evet dedim "
"Bunu sana söylemem lazım Ağam"
Oturuşumu düzeltip tam Meryemceye döndüm. Meryemce de biraz daha korkar gibi babama sinince iyice sinirlenmiştim. Ben Meryemcenin gözlerine bakarken o gözlerini kaçırıp anneme bakmıştı. Hızla kafamı anneme çevirdiğimde o da Meryemce hayır söyleme der gibi kafasını sallamıştı. Derin bir nefes çekip bakmaya başladığımda, oda babamın boynuna başını koyup derin nefes çekti. Daha fazla sinirlenip kırmamak için ;
"Konuş artık"
"Tamam ağam bir kere de söylüyorum. Ben seni aldatıyorum. ohh bee"
"Ne diyorsun ağa karısı sen, ne diyorsun oh be mi"
"Evet bil aldatıyorum. Nöbette kaldığım geceler de , sen şirkete gittiğinde. Mesela sen yoktun dedemler geldiğinde yine aldattım"
"Meryemce öldürürüm o adamı, canına mı susamış o adam "
"Yapma, yapmayın çok seviyorum onu. Hatta sen kuma dediğinde, beni onun kollarına sen attın. o bana dedi ki o kumasını alsın, ben seni yanıma alırım dedi. Ben onu çok seviyorum. Ne olur ağam onunla olan sevgimize göz yum"
Hızla yerimden kalkıp, sinirle avluda volta atmaya başladığımda, herkes bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Hızla Meryemcenin yanına oturup masaya yumruğumu vurdum. Ağızımı açıyordum ki Dağhan abim ve Devran peş peşe konuştular;
"Güzelim, canım bacım Manyak mısın? ne aldatması şaka olduğunu söyle"
"Meleğim ağaya kan mı döktüreceksin akşam akşam"
Meryemce hiç yerinden kıpırdamadan;
"Yok Dağhan , Devran şaka yapmıyorum, hatta hepinizin gözünüzün önünde aldatıyorum şuan Dimi Mirza ağam. Bu arada duydun mu seni öldüreceklermiş"
"Duydum deli doktorum duydum. Bizde sevgimizi gizli yaşarız yine"
Hepimizin gözünün önünde birbirine sarılan Meryemce ve babama herkes gülerken, ben çatık kaşlarla izliyordum. Karımı babamdan kıskanmıştım. Meryemce Babamdan ayrılıp yanımdan kalkacakken hafif kulağıma yaklaşıp;
"Sana kör düğüm olmuş bu kalp, başkasına ısınamaz, ısınırsa kurusun asi Ağam"
Kafamı ona doğru çevirince, birbirimizin nefesi dudaklarımıza değiyordu. Gözlerine bakarak;
"Ateşle oynuyorsun, hem de ailemin önünde. Uzaklaş benden yoksa öperim seni"
Meryemce karnının izin verdiği kadar benden hızla uzaklaşmıştı. Kafamı avluya çevirdiğimde sevdiğim manzara yine herkes kendi arasında sohbette. Benim kocaman ailem, beni ve Meryemcenin hiç bir zaman göz önünde aşık bir şekilde olamayacağımız için, ufak bir yakınlaşmada herkes başka şeyle ilgileniyorlardı. Ben bunları düşünürken Devran;
"Mustafa ağam"
"Efendim Devran'ım"
"Bu hayırlı iş, ne iş "
"Bilmiyorum ağam hayırlı iş dediler işte, bende buyurun dedim"
"Anladım ağam anladım"
Devran sinirle yerinden kalkmıştı. Dağhan abi ne dediyse iyice barut olmuştu. Devran müsaade isteyerek konaktan çıkıp gitmişti. Dağhan abim ve Mert de peşinden konaktan çıkmışlardı. Kısa bir zaman sonra Boran gelip, misafirlerin geldiğini söylemişti. Boran kapıyı açık tutup misafirleri içeriye buyur etmişti. Konağa Mazhar ağa, yaşlı amcası Abidin, annesi nam_ı diyar kemik kıran yeter ve ilk karısı mehtap peş peşe içeriye girdi. Kevser halam ve yeter hanım birbirlerine öldürecek gibi bakıyorlardı. Zamanında Kevser halam, Mazhar ağanın babasına sevdalıymış, adam da yeter hanıma. Ben onları izlerken, görüş alanıma Mehtap ve Avşin'in bakışları takıldı. Mehtap hanımı nereden tanıdığımı bulmuştum. Mehtap, Avşin'in ölen sevgilisin ablasıydı. Avşin çok kötü olmuştu. Titrediğini hissettiğimde;
"Buyurun ayakta kaldınız Mehtap hanım. Avşin Meryemce hanımın yanına geç otur"
Avşin'in dikkati dağılmıştı. Hızla meryemcenin yanına oturduğunda, sanki rahatlamıştı. Bir kız çocuğun annesinin elini tutması gibi elini tutuyordu Meryemcenin.
Sohbet günlük muhabbette devam ederken, yeter hanım birden;
"Ağam, konuşulduğu kadar varmış, hanım ağamız çok güzelmiş Allah nazardan saklasın inşallah. "
"Amin Yeter hanım. Allah razı olsun"
Kafamı çevirip, Meryemceye baktığımda omzuna başını koyan, Avşin'in başına başını yaslamış öylece duruyordu. Eli Avşin'in dizinde elini tutuyordu. Babam ile göz göze geldiğimizde gülmüştük. Biz erkekler sohbet ederken kulağıma yine Yeter hanımın sesi gelmişti.
"Kız Kevser bakıyorum da yaşlanmışsın, af etsin Mihriban ablam ama yaşça senden büyük olmasına rağmen gelinleriyle yaşıt gibi duruyor"
"Ne yaparsın Yeter kadın, onun kaynanası benim anamdı. Neyse benimle konuşup eski defterleri açma"
"Ama doğru sen benim yerimde olmayı hayal ediyordun dimi"
"Yeter kadın, haddini bil "
Ben ağızımı açıyordum ki, benden önce Meryemce ;
"Asıl siz haddinizi bilin Kevser hanım, ağanın misafirine saygısızlık yapıldığı nerede görülmüş. Hem belli mi olur akraba oluruz"
Ben karıma gururla bakarken, halam gülerek Avşin'e bakıyordu. Sinirlenmiştim iyice, masaya dönerken, Avşin'in iyice Meryemcenin boynuna yüzünü koyduğunu görmüştüm. Bizim sohbet devam ederken konağın kapısından içeriye Melihşah ağa girdi. Melihşah yanımıza gelip oturduğunda hepimizle selamlaşmıştı. Aramızdaki sohbete dönecekken;
"Ağam bir şey sorabilir miyim"
"Buyur sor Melihşah ağa"
"Kızın nerede ağam"
"Odasında bu akşam erken uyuyacaktı Melihşah ağa. Bana bak benden söylemesi ateşle oynuyorsun teyzenin oğlu hiç iyi bakmıyor sana "
Herkes gülerken, Hazar ters ters bakıyordu Melihşah'a. Ben onlara bakarken, Ayşegül ve Songül kahvelerle yanımıza geldiğinde Abidin ağa kahvesinden bir yudum alıp;
"Ağam, sen ve ailen her daim mutlu huzurlu olun. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Melihşah ağa ile haber yolladığında çok mutlu olduk. Mazhar'ın oğluna analık, yeni evlatlar verecek kız benim konağımda var demişsin. Biz de yengemle, Mazhar ile istişare ettik. Bizim için gururdur senin konağından kız almak, uzun lafın kısası Allah'ın emri peygamber efendimizin kavliyle kızınız Şule'yi oğlumuz Mazhar'a istiyoruz"
Konakta birden halam ve Şulenin sesi duyulduğunda hiç umursamadan karıma ve Avşin'e baktım. Meryemce, Avşin'i şakağından öpüp sarılmıştı. Gözümü Abidin ağaya çevirmeden Yeter hanım ile göz göze geldiğimizde tebessümle karşılık vermiştim. Abidin beye döndüğümde, oturuşumu iyice dikleştirerek;
"Beni bilen bilir, verdiğim sözler, söylediğim şeyler boşuna değildir. Ailem benim en büyük servetim. Kıranı kırarım, üzeni üzerim. Eniştem dedemin cenazesinden sonra sınırdan geçerken telefondan ailesini ve bütün her şeyini bana emanet edip gitti. Halam ve Şule'nin hakkında aldığım kararları da sorgulamayacaktır. Herkesin olduğu gibi Kevser halamın da ağasıyım onun için sözümün üstüne söz söyleyemez. Zaten biliyorsunuz tek oğlu da olmayacak işlerle adı duyuldu."
"Biliriz ağam, duyduk."
"Neyse uzatmayacağım ağa , Allah yuvalarını huzurlu var etsin. Herkes şahittir Şuleyi Mazhar ağaya verdim gitti"
Herkes ayağa kalkıp birbirini tebrik ederken, Mazhar ağa halamın yanına gidip elini öpmüştü. Şule sinirle oturduğu yerden kalkmıştı ki, Yeter hanım elini burnuna kadar sokup;
"Öpsene buke ananın elini"
Şule ağlamaklı yüz ifadesiyle, Yeter hanımın elini öpmüştü. Hırsla yerine annesin yanına oturmuştu. Avşin mutlu bir şekilde Meryemcenin yanına oturarak önündeki çayından gülerek bir yudum almıştı. Göz ucuyla ona bakarken karşımda oturan Mazhar ağa;
"Ağam düğünü ne zaman yapalım"
"Müsait bir zamanda gelirsiniz Mazhar ağa, Hatta haftaya bu gün buyurun gelin. Hayırlı işler uzatılmaz"
"Doğru dedin ağam. Bu arada bende demeden edemeyeceğim. Sen en gencimiz olarak ağalığı hakkıyla yerine getiriyorsun. Ağalığı çok iyi taşıyorsun. Hamza ağam iyi ki ağa olarak bırakmış, büyük ağalarımız seni bize en büyük ağa, aşiretler ağası yapmış. Adaletin, kudretin arşa yükselir. Azrail ağa adı ancak sana yaraşırdı. Hanım ağamızla hayırlı uzun ömürleriniz olsun"
"Allah razı olsun Mazhar ağa"
Tekrar ağızımı açıyordum ki, Meryemce zoraki Avşin den destek alarak ayağa kalkıp odamıza gitmişlerdi. Anneme baktığımda elini midesine koyduğunda anlamıştım. Mazhar ağa ve Abidin ağa kendi aralarında bir şey konuştuktan sonra, Abidin ağa ;
"Ağam Avşin kız şe-"
"Hiç ağzını yorma ağa Avşin'in sözü Hamza ağam sağken verildi. Yakında duyarsınız"
"Sen en iyisini bilirsin ağam"
..............................
Misafirleri kapıya kadar eşlik edip göndermiştik. Konağın kapısını kapatıp avluya tam giriyordum ki, Boran arkamdan seslendi;
"Ağam bunu bilmek istersin, Abidin ağa telefonda birini arayıp, Avşin hanımın sözünü verdiğini söyledi. "
"Anladım ben ne yapmak istediklerini, aferin sana Boran her zaman benim için kıymetlisin"
"Sende benim için ağam"
Avluya geldiğimde Kevser halam oturduğu yerden kalkıp, üzerime yürümeye başladı. Ben olduğum yerde durdum ve onu bekledim. Avluda herkes vardı.
"Bana bak Mustafa sen kimsin ki benim kızımı o Yeter karısına gelin, Mazhar itine karı olarak verirsin hem de ikinci kadın olarak"
"Benimle düzgün konuş. Ağa benim, kararda benim verdim gitti evlenecek"
"Evlenmeyecek Mustafa Hamza"
"Bana bakın bana yapmak istemediğim şeyleri yaptırmayın"
Avluda herkes bize bakarken, babam halamı önümden almak için uğraşıyordu çünkü biraz daha durursa yeğeni olmayacaktım. Halam babam ve amcamın elinden kurtulup bir adım daha gelerek elini kaldırmıştı ki, dedemin dediği geldi aklıma. Sen bir ağasın annen ve baban hariç kim el kaldırsa kır o eli demişti. Zamanında kendi kız kardeşini öldüresiye dövmüştü gözümün önünde. Halamın elini bileğinden tutup;
"Kendine gel ben seni getirmeden, kırarım senin o elini ayağını yeter. Ben sizin ağanızım herkes yerini bilsin, yanlışlıkla ben bildirirsem fena olacak duydunuz mu beni. Beni zorlamayın, şuan herkese söylüyorum herkes ayağını denk alsın, benim ailem demem gebertirim"
Sedirlere gidiyordum ki bu sefer Şule önüme gelip, yakalarımı tutarak;
"Söyle neyin cezası bu Mustafa söyle"
"Bak nasıl akıllısın. Ceza olduğunu bildin, ha gayret neyin cezası olduğunu da bul"
Herkesi arkamda bırakıp, huzuruma, Meryemce'me bakmaya odaya girdim. Ben odaya girdiğimde Avşin önüme geldi. Anlından öpüp sıkıca sarıldım. Ayrıldığımızda saçlarını kulağın arkasına alarak;
"Senin tırnağın kırılsa can alırım can. Öyle yapmak zorundaydım. "
"Sağ ol can dostum"
Avşin gülerek odadan çıktığında, bende arkasından kapıyı kapadım. Arkamı döndüğümde banyodan üzerindeki tuniğin düğmelerini açmış, beyaz askılı badisiyle odaya girdi. Beni görünce tebessüm etmişti gül kokulum. O üzerindekini kirli sepetine atarken, bende dolaptan gömleğimle aynı renkte olan annemin verdiği hamile elbisesini ona uzattım. Elbiseyi banyoda giyinip yanıma gelmişti. Misafirler gittiği için başını açtığında hemen arkasından sarılıp ellerimi karnında birleştirdim. Çenemi köprücük kemiğine koymadan boynunu koklayarak öpmüştüm. Karnının üzerindeki elimin üstüne bir elini koyup başını başıma yaslamıştı. Meryemce gözlerini kapatarak diğer elini yukarıya doğru kaldırıp sakallarımı severken, derin bir nefes alarak gözlerimi kapatıp içimden gelenleri söylemeye başladım.
"Bu ağa sana aşık, sana meftun gül güzelim, karım tek servetim"
Gözlerimi açtığımda, huzur bulduğum gözlerle çakıştı. Ağızını açıp bir şey diyecekken, avludan bir çığlık ve Avşin'in isimimi söylemesi duyuldu....

..........................................................

Umarım beğenirsiniz...

Sizi seven çatlak yazarınız....

Allaha emanet olun...

Loading...
0%