
MERYEMCE...
Çınar'ın gür sesiyle huzur bulduğum kollardan çıkarak arkama baktım. Yerde oturmuş önünde can çekişir gibi titreyen Behçet ağanın yakasını açarken hemen yanına koştum. Ayağımdaki ayakkabıları savurup yanına oturduğumda gür sesiyle;
"Kalp krizi, ambulans çağırın"
Mustafa'lar ambulansı ararken, Behçet ağanın ayaklarını kalp hizasına getirmek için bacaklarının altına bir şey koyarken salondaki ağlama ve ağıt seslerine bir çığlık eşlik edince o tarafa baktım. Karaca elini kasıklarına koymuş çığlık atıyordu. Çınar kaşlarını çatarak;
"Git bak o kadına bu hasta bende"
"Tamam hocam"
Karaca'nın yanına hızlı adımlarla giderken fark ettiğim ayrıntıyla; "Ambulans iki olsun" diye bağırdım. Karaca'yı sandalyeye oturttuğumda bileğimi kendince sıkarak kendine doğru çekerek;
"Canım çok yanıyor"
"Sen ne içtin "
Karaca kıvranarak;
"Ben, ben yengemin verdiği bitki çayını içtim "
"Bebeğini düşürüyorsun Karaca kıpırdama"
Annesi bana ters ters baktıktan sonra ;
"Kızım bekar, ne bebeğinden bahsediyorsun hanımağa. Kendine gel"
Tek kaşımı kaldırıp bu sıkıntılı zamanda kocasının yanında değil de kızını savunan kadına ağızıma geleni söylemek istesem de Behçet ağanın yanına giderken ambulans teknikerleri elinde sedyeyle koşarak yanımıza geldiklerinde Çınar;
"Sen ambulansla hastaneyi git. Bende geleceğim"
"Tamam hocam"
Sedyelerin arkasından koşarken bir an durdum. Kocamı gözlerimle aradım. Mustafa ile göz göze geldiğimizde kaşları haddinden fazla çatıktı. Onun yanına gitmek istesem de ambulansa yetişmek için salondan çıktım. Ambulansa bindiğimde vakit kaybetmeden yola çıkmıştı. Hastaneye giderken bir anda duran kalbi çalıştırmak için uğraşırken üzerimdeki elbise işimi çok zorlaştırıyordu. Hastaneye girdiğimizde Naci hoca ile Mehlika önüme geldi. Mehlika benim gibi kaşları çatık; "Hocam " dediğinde elimle susturarak;
"Ağır kalp krizi Mehlika hemen ameliyathane hazırlansın. Sen bütün her şeyi hazırla, bende geliyorum"
"Hemen hocam"
Mehlika koşarak içeriye girerken Naci hocam önümden çekildiğinde bende odama koştum. Uzun zaman sonra odama girdiğimde vakit kaybetmeden dolabımı açtım. Üzerimi değiştirerek bonemi raftan alırken gözümle terliklerimi ve çorap aradım. Terlikleri geçtim bir tane bile çorap bulamayınca sinirlenmiştim. Vakit kaybetmek istemediğim için yalın ayak koşarak ameliyathaneye girdim. Herkes hazır beni beklerken ellerimi yıkayarak içeriye girdim. Hemşire elime eldivenleri geçirirken;
"Mehlika bekleme başla"
Soğuk yere basarken içimin titremesiyle İnci annemin bana verdiği serum vücudumdaki bazı değerleri düşürdüğünü anladım. İçim titreyerek Mehlika'nın karşısına geçtim.
..........................................................
MUSTAFA HAMZA...
Ambulanslar gittikten kısa süre sonra salon boşalmıştı. Arabalara geçerken Eren kapımı açmış beni bekliyordu. Koltuğa oturduğumda Boran direksiyona otururken, Eren yanına oturdu. Yola çıktığımızda;
"Ne olmuş anlatın"
Boran aynadan bana kısa bir an baktıktan sonra;
"Ağam, Behçet ağanın adamı siz dans ederken kulağına gelip bir şey demiş, ondan sonra kalp krizi geçirdi.
"Ne demiş o it"
"Ağam, Karaca hanımın hamile olduğunu ve bebeğin Savaş Varlıoğlundan olduğunu söylemiş, bir de ağam söyleten Savaş ağaymış"
"Ona ne oldu da hanımağanız ambulans istedi"
"Ağam Karaca'ya bebeği düşsün diye Poyraz ve karısı çay içirmişler aynı hanım ağama yapılan gibi"
"Başka"
"Ağam Behçet ağa bilmiyormuş işte"
Boran'ın uzata uzata anlatmasına sinirlendiğimde ee diyerek bağırdığımda Eren;
"Ağam, hanımağamızı kaçırmak için tetikte duruyorlardı ama Bernardo beyin fark ettiği kahve ile işleri suya düştü. Birde Behçet ağanın kalp krizi geçirdi anda Savaş'ı bir kaç adam köşeye çekip bir şeyler söylediler. Savaş ondan sonra bembeyaz oldu. Karaca'ya söylediğinde onunda sancısı yükseldi ağam"
"Boran Eşref ile irtibata geç öğren ne demiş o adamlar ona"
"Ağam"
"Eren benim adamım ve Eşref'i yeni öğrenmiyor. "
"Tamam ağam"
Yolun geri kalanı da sessizlikle geçerken elimi yanıma attığımda elime gelen çantayla bir an gerildim. Çantayı elime alarak baktığımda Meryemcenin cüzdanı, telefonu her şeyi buradaydı. Konaktan çıkarken başında duran şalını elime alıp burnuma yaklaştırıp kokladıktan sonra gözlerimi kapadım. Sakinleşmeye başladığımda gözlerimi açıp;
"Eren beni hastaneye bıraktıktan sonra konağa gidin ve hanımağanıza kıyafet getirin"
"Emrin olur ağam"
Boran hastanenin bahçesine girdiğinde, her taraf ağaların korumalarıyla kaynıyordu. Eren kapımı açtığında belimdeki silahı arkaya doğru kaydırıp arabadan indim. Bir adım atmıştım ki Hazar'ın arabası yanımda durdu. Hazar'ın kapısını ben açtığımda haddinden fazla sinirli olduğu belliydi. Arabadan indiğinde elimi omzuna koyarak;
"Leyla nerede"
"Senin konakta"
"Hazar sana ne diyeyim bilemedim"
"Boş ver ağam boş ver. Baran'ı ve Bedirhan'ı konaklara gönderdim. Her şeyi, herkesi toplayarak, güvenliği sağlayıp gelecekler"
Başımı salladığımda beraber hastaneye yürüdük. Binaya girdiğimizde yanımıza gelen dayımın adamı ceketini ilikleyerek bütün herkesin ameliyathanenin önünde olduğunu söylemişti. Hazar ile merdivenlerden inerek ameliyathanenin önüne yürüdük. Bütün ağalar eksiksiz ameliyathanenin önünde dururken, dikkatimi Poyraz çekti. Ameliyathanenin kapısında volta atıyordu. Kısa zaman sonra göz göze geldik. Poyraz bir anda bembeyaz olduğunda;
"Buraya gel"
"Ağam"
"Poyraz "
Poyraz bana doğru yavaşça yürürken dayanamayıp iki adımla yanına gidip iki tokatımı yüzüne geçirdim. Başı yan tarafta dururken;
"Lan it sen Allah mısın? sen kimsin ki Allah'ın verdiği canı almaya çalışıyorsun köpek. Bu konuyu bana açtınız mı? ben hüküm verdim mi. Sen dua et baban oradan sağ çıksın yoksa sana yapacağımı biliyorum"
"Ağam ama"
"Kes sesini, çekil gözüm görmesin seni"
Poyraz yanımdan geçip çıkışa giderken kenarda duran Savaş'a doğru yürüdüm. Yüzündeki hin gülüşle yüzüne yumruğumu geçirdim. Yakalarından tutarak;
"Sende dua et o adam oradan sağ çıksın"
"Benle ne alakası var"
"Ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını biliyorum ayağını denk al. Bir daha seni uyarmayacağım"
Savaş kaşlarını çatarak bana bakmaya devam ederken yakalarından iterek bıraktım. O hırsla merdivenleri çıkarken ameliyathanenin kapısının önündeki banklara oturdum. Derin nefes almıştım ki yanımızdan geçen hemşireyi durdurdum.
"Ameliyat başlayalı ne kadar oldu"
"Bir saat oldu Mustafa Hamza bey"
"Durumu nasıl Behçet ağanın"
"Bilgiyi Meryemce hocamızdan alırsınız Mustafa bey"
Başımı salladığımda hemşire ameliyathaneye yürürken aklıma gelenle kenarda duran Boran'ı çağırdım. Boran önüme geldiğinde;
"Ağam Eren gitti konağa ben buradayım"
"Tamam Kerem beyler nerede"
"Ağam onlar hanımağamızın odasında oturuyorlar"
"Tamam, diğer mevzuyu öğrendin mi"
"Öğrendim ağam"
"Neymiş"
"Ağam bu diablo mu ne var ya onun adamları gelmiş. Bunların da sizin gibi, başlarında bir adam varmış Rüzgar diye. Ondan haber getirmişler. "
"Ne demiş adam "
"Bu sonuna bakmadan girdiğiniz iş de çok can yanacak ve senin nefesini ben keseceğim demiş ve bu iş de artık bende varım demiş"
"Tamam Boran bir Rüzgar'ımız eksikti. Sen bana bir kahve getir birde bak ağaların bir isteği var mı"
"Tamam ağam emrin olur"
Boran yanımdan ayrıldığında dayım ve Yusuf ağa yanıma gelip oturdu. Sessizce beklerken Baran ve Bedirhan yanımıza geldi. Baran ile göz göze geldiğimizde ;
"Ağam konağın etrafında korumaları çoğalttım. Herkes eminde"
"Tamam. Mina'mı gördün mü?"
"Aslanlarınla Mina sizin odada uyuyormuş. Sare teyzem yanındaymış Mihriban yengem öyle dedi"
"Sağ ol Baran "
"Sen sağ ol, ömürlü ol amcamın oğlu. Rabbim seni saklasın"
Başımı sallayarak ayağa kalktığımda Bedirhan biraz daha bana yaklaşıp kulağıma;
"Meryemce nerede"
"Ameliyatta ne oldu ki"
"Hiç sorayım dedim. Şu Savaş saldıracak yer arıyor. Bahçede birine telefonda kim beni tehdit eden it diye bağırıyordu."
"Bir halt karıştırıyor bakalım"
Bedirhan'ım başını sallarken Hazar kaşları çatık yanımıza geldiğinde Bedirhan;
"Nasılsın Hazar"
"Nasıl mıyım? lan bu itler yüzünden teli duvaklı karımı baba evine geri bıraktım."
"Yavaş be ölüm. Neye sinirlendin bu kadar"
"Bedo bir git Allah aşkına"
Bedirhan elini Hazar'ın omzuna koyuyordu ki başımla hayır dedim. Hazar iyice bilenmişti ve Bedo şimdi omzunu tutarsa önce Savaş sonra Karaca'yı kadın demez döverdi. Bedirhan bir anda ne demek istediğimi anladığında ;
"Tamam kardeşim sakin ol. Hadi gel bir kahve içelim"
"Hadi yürü, Baran sende gel"
Onlar üçü kantine doğru yürürlerken kalktığım yere tekrar oturdum.
.........................................
Zaman su misali akarken Behçet ağa ameliyata gireli iki saat olmuştu. Ağaların hepsi banklarda oturmuş ameliyatın bitmesini beklerken ameliyathanenin önüne eli karnında Karaca ve annesi geldi. Sinirle ayağa kalkıp ellerimi belime koymuştum ki ameliyathanenin kapısı açıldı. Rüzgar gibi koşarak Naci yanımızdan geçip merdivenleri çıkarken hepimiz onun arkasından baktık. Kısa zaman sonra tekrar Naci bey ameliyathaneye girerek kapıyı kapamıştı. Tekrar yerime oturmuştum ki Çınar bey üzerini değiştirmiş ameliyat kıyafetleriyle ameliyathanenin önüne geldi. Kapının önünde ne bekliyor diye bakarken koşarak elinde iki kahve ile Silvano geldi. Kahveleri elinden alırken yanına gelen bir hemşireye;
"Daha yüzüme bakacak mısın açsana kapıyı"
Hemşire titreyen ellerle kapıyı açtığında Çınar yavaşça içeriye girdi.
.................................................................................
Zaman geçtikçe canım sıkılmaya başlamıştı. Çınar bey içeriye gireli iki saat, ameliyat başlayalı dört saat olmuştu. Adamların çay kahve getirmekten iflahları kesilmişti. Ameliyathaneye giren kahveyi ondan sonra saymayı bırakmıştım. Behçet ağanın bütün oğulları gelinleri kenarda beklerken karşımda oturan Karaca'ya baktım. Bebeğini düşürmüştü ama yüzünde fark ettiğim intikam hırsıyla sanki çokta umurunda değilmiş gibiydi. Karaca ayağa kalktığında ameliyathanenin kapısı açıldı. Üzerindeki ameliyat kıyafetinin üstünü çıkararak önümüze gelen Çınar bey elindekini Silvanoya vererek;
"İçeriye kahve göndersinler"
"Emriniz olur Çınar bey"
Silvano yanımızdan ayrılırken Çınar bey;
"Ameliyatla ilgili bilgiyi size profesör verecektir. Geçmiş olsun"
Çınar yanımızdan ayrılırken Karaca garip bir ifadeyle;
"Ameliyatı kim yapıyor ki bu adam profesör dedi"
Dayım ters bir sesle;
"Hanımağanız ameliyatta, hani kaportacıyla eş tuttuğun hanımağan"
"Profesör dedi ama Reşat ağa"
"Hanımağanızdan bahsetti. "
Bütün ağalar bana bakınca burnumdan derin nefes alarak ayağa kalktım. Kimseye bir şey demeden merdivenleri çıktım. Ağır ağır Meryemcenin odasına yürüdüm. Kapıyı açtığımda Çınar bey, Meryemcenin sandalyesinde otururken, Bernardo ve Kerem masanın önünde duran tekli koltuklarda oturuyordu. Konuşmadan odadaki lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkayarak tekrar odaya girdiğimde Kerem;
"Mustafa Hamza hayırdır"
"Nefes almaya geldim. Aşağıda biraz daha dursaydım, Meryemce peş peşe ameliyatlara girebilirdi"
"Anladım. İşin zor be ağam"
"Öyle Kerem öyle. Çınar bey"
"Efendim"
"Ameliyat ne zaman biter tahmini"
"Bir iki saate biter"
"Tamam, size kahve çay bir şey getirdiler mi Kerem"
"Silvano, Yasin, Ertuğrul getiriyor arada"
"Konağa geçin Kerem"
"Güzel bir çıksın da bakarız"
Başımı sallayarak odadan çıktığımda Eren ile karşılaştık. Kaşları çatık yanımda yürümeye başladığında;
"Ne oldu aslanım"
"Bir şey yok ağam, ben halledeceğim"
"Ne oldu"
"Bir iki iti yakalamışlar konak yakınında, düğündeki garsonla onları da depoya alıyoruz"
"Tamam Eren, bütün hırsımı onlardan çıkaracağım."
"Emrin olur ağam"
Ameliyathanenin önüne geldiğimde ameliyathanenin de kapısı açılmıştı. Meryemce yüzündeki maskeyi çıkarırken öyle derinden nefes almıştı ki sanki beni boğdu o nefes. Maskeyi elinde sıkarak;
"Behçet ağanın içeride dört defa kalbi dursa da Allah'ın izniyle çalıştırdım. İki damar tıkalı olduğu için stent taktık. Önümüzdeki kırk sekiz saat uyutacağız. Geçmiş olsun"
Meryemce yanımızdan ayrılırken ayaklarının yalın olduğunu fark ettim. O merdivenleri çıkarken ağalar da dinlenme odasına geçmişlerdi. Ağalarla biraz oturduktan sonra aklım karımda kalınca ayağa kalktım. Hazar ve Baran beni fark etmiş olacaklar ki yanıma geldiler. Dinlenme odasından çıkıyorduk ki Bedirhan ile karşılaştık. Bedirhan tek kaşını kaldırıp;
"Nereye"
"Meryemceye bakacağım. Gözlerinin altı mordu, halsizdi"
"Anladım kardeşim. Benden selam söyle. Ben babamı alıp konağa geçeyim"
"Bir şey mi var"
"Benim it kardeşim yine karısının canını okumuş"
"Şu çocuğu artık tedavi ettirin Bedirhan yoksa ben tedavi edeceğim"
"Emrin olur ağam"
Bedirhan'ın omzunu sıktığımda;
"Bu çocukta başka bir şey var Mustafa"
"Nasıl yani"
"Normal değil bu hal"
"Tamam konuşalım sakin kafa bu durumu"
"Tamam Mustafa'm"
Bedirhan'ın yanından uzaklaşırken Baran;
"Ağam benim sana söylemek istediğim bir şey var"
"Söyle Baran"
"Zümrüt'ün amcası Savaş'ın ekmeğini yemeğe başlamış"
"Neden satmış it herif beni"
"Oğlundan sebep, bu zamana kadar susmuş ama hanımağa da tehdit edince sinirlenmiş"
"Baran, Zümrüt'e söyle sakın bu olaydan sebep önümde boyun eğmesin"
"Tamam ne yapacaksın"
"Sen şimdi konağa git, Eren iki köpek yakaladık demişti. "
"Tamam gidiyorum"
Baran da yanımızdan ayrıldığında Meryemcenin odasının önüne gelmiştik. Odanın kapısını açıp içeriye girdiğimde üçlü önlerinde kahveleri sohbet ediyordu. Hazar kapıyı kapatırken ben odadaki uzun koltuğa oturdum. Hazar camın önüne giderken;
"Kerem Meryemce gelmedi mi "
"Üzerimi değiştirip geleceğim dedi daha gelmedi"
Hızla ayağa kalkmıştım ki odanın kapısı açıldı. Meryemce yavaşça içeriye girdiğinde yaprak gibi titriyordu. Yanına gidip sıkıca sarıldığımda buz gibi elleri gömleğimin üzerinden bile üşütmüştü beni. Beraber koltuğa oturduğumuzda hemen bacaklarını yanına topladı. Meryemce'ye sıkıca sarıldığımda çok hızlı titriyordu. Ellerini ellerime alıp ısıtmaya uğraşırken Hazar odadaki pikeyi Meryemcenin üzerine örterek önüne diz çöktü. Meryemce alnını boynuma yasladığında sol elini elimden çekti. Elini vakit kaybetmeden şah damarımın üzerine koyduğunda Hazar sert bir o kadarda gür sesiyle;
"Senin ayaklarında neden bir şey yok "
"Stiletto ile ameliyata giremezdim abi. O aceleyle terliklerimi ve çoraplarımı bulamadım"
"Sen bir hasta ol inan birde ben seni döverim"
Meryemce başını salladığında Hazar çömeldiği yerden kalkarken;
"Gideyim de bu dağ keçisine çorap alayım. Birde sıcak bir şeyler, çorba alayım mı Dilam"
"Olur cengaver abim"
"Ulan kızım ulan"
Hazar odadan çıktığında masa etrafında oturan üçlü Hazar'ın arkasından bakıyorlardı. Çınar bey bakışlarını bizim üzerimize çevirip;
"Naci'yi bulup getir bana Kerem"
"Tamam Çınar"
"Bernardo, Silvanoya söyle sıcak su torbası bulsun"
"Tamam Şahin"
Bernardo ve Kerem odadan çıktıklarında Çınar bey ayağa kalktı. Bir kaç adımda yanımıza gelerek; "Meryemce bana bak" dediğinde karım yavaşça başını kaldırdı. Çınar sağ elini Meryemcenin alnına koyduğunda;
"Ateşin var gibi, sen böyle kolayca üşümezsin. "
Meryemce bir şey demeden tekrar yüzünü boynuma gizleyerek elini şah damarıma koyunca karımı sıkıca sardım. Çınar bey pikeyi hafif kaldırıp ayaklarını tuttuğunda hafif öksürüp;
"Bir haftadır yemek yemiyordu. Dün de inci anne serum takmış biraz ateşlendiği için"
"Ah hala ah, Meryemce sadece ateş düşürücü mü taktı."
Meryemce başını salladığında Çınar bey doğruldu. Kaşlarını iyice çatarak bir şey demeden odadan çıktı. Meryemce başını kaldırıp;
"Kocam"
"Karım"
"Üşüyorum"
"Fark ediyorum karım, neden böyle oldun ki"
"Ameliyathaneler soğuk, yalın ayakta basınca içime kadar üşüdüm. Birde İnci annemin taktığı serum benim vitamin değerlerimi düşürdüğü için "
"Nasıl ısıtacağız seni"
"Daha sıkı sarılarak"
Meryemceye sarıldığımda;
"Karaca'nın çocuğu ne oldu"
"Düştü karım"
"Belliydi sevgilim"
"Hadi kapat gözlerini, ısınmaya çalış"
Meryemce yüzünü boynuma koyduğunda odaya Kerem girdi. Kalktığı yere otururken tebessümle bize bakıyordu. Meryemcenin nefesleri hafif düzene girse de hala hafif hafif titriyordu. Kerem ayağa kalkıp omzundan düşen pikeyi biraz daha kapatıp koltuğun yanına çöktü. Kısa bir an Meryemceyi izledikten sonra;
"Uyuyor mu"
"Biraz daha ısınırsa uyuyacak. Sen iyi misin"
"Ben mi? iyiyim neden sordun"
"Bıraksalar Meryemceye sarılıp içine sokacak gibi bakıyorsun"
"Mustafa çok yoruldu güzel. Hem ruhen hem bedenen yorgun. Onun bir anda bu kadar üşümesi normal değil. Bu deli ocak ayında gecenin karanlığında denize atlayarak yüzen insan. Sen olmasan bir dakika düşünmem çoktan götürürdüm. Onu bu kadar güçsüz bırakan en son Mert ve Gülcan'ın dedikleri, onları kaldıramadı. "
"Çok az kaldı Mert'i gebertmeme"
"Senin mi benim mi? Mustafa. "
Meryemcenin eli karnıma doğru hafif kayarken kapı açıldı. Bernardo içeriye elinde sıcak su torbasıyla girerken Kerem ayağa kalkıp elinden torbayı aldığında;
"Meryemce uyuyor mu Kerem"
"Evet"
"Nasıl yani o şuan derin mi uyuyor"
"Evet"
"İyi de o siz ikiniz yani Çınar ve sen olduğunda bile bu kadar derin uyumaz"
"Artık uyuyor bize gerek yok. Kocasına sarılması hatta kokusunu duyması yetiyor uyuması için"
Bernardo koltuğa otururken başını kaşımıştı. Ben ona bakarken Kerem sıcak su torbasını Meryemcenin ayağının altına koyduğunda yalın ayakları bir anda sıcakla karşılaşınca bir anda irkildi. Başını boynumdan kaldırıp yüzüme baktıktan sonra tekrar yüzünü yerine koydu. Biraz daha yerleştiğinde alnına dudaklarımı bastırdım. Bernardo bir anda yerinden kalkıp camın önüne gittiğinde Kerem yanına gitti. Kerem ona İtalyanca bir şeyler söylerken odanın kapısı açıldı. Çınar elinde büyük garip renkli serum ve askısıyla içeriye girdi. Çınar önüme gelerek Meryemceye seslendiğinde karımda hiç bir tepki yoktu. Bir kaç defa daha seslendiğinde Kerem;
"Derin uyuyor Çınar"
"O derin uyumaz."
Kerem bir anda gür bir sesle;
"Uyuyor artık. O kocası yanındayken derin uyuyor. O artık bizden önce kocasına güveniyor. Siz ikiniz kabul edin Meryemce artık, artık"
Çınar bana dönerek kaşları aşırı çatık;
"Koltuğa yatır onu serum takacağım"
Yavaşça yerimden kalkarken Meryemceyi koltuğa yatırdığımda bir anda gözlerini açtı. Eğildiğim için yüzlerimiz çok yakınken;
"Neden bıraktın beni"
Konuşmak için hafif doğrulduğumda Çınar;
"Serum takacağım sana"
Meryemce bir anda yattığı yerden kalkıp oturdu. Kaşlarını çatarak;
"Hayır istemiyorum onu"
"Meryemce "
"Ya o beni çok uyutuyor ve üstelik iştahımı çok açıyor."
"Sen keser misin sesini yoksa ben seruma uyku ilacı ile sakinleştirici ilave edeyim mi"
Meryemce bir anda ayağa kalkıp arkama saklandığında Kerem ve Bernardo kahkaha atmaya başlamıştı. Çınar bey bize doğru bir adım attığında;
"Hayır ya sen canımı çok yakıyorsun Çınar"
"Çık Alibeyoğlunun arkasından "
"Hayır ya"
Meryemce ceketimi arkamdan sıkıca tutarken odaya Hazar girdi. Elinde üzerinde çorba olan tepsiyle bize doğru yaklaşırken;
"Ne oluyor burada"
"Meryemce'ye Çınar bey serum takmak istiyor toplanması için, ama sizin koskoca Azrail hanımağanız korkuyor"
Hazar elindeki tepsiyi masaya bırakıp ;
"Dila, kendine gel, geç şuraya otur ve çorbanı iç. Serumu da taksınlar. Beni iyice delirtmeyin. Leyla konakta ağlar, sen burada kendine dikkat etmezsin. Hemen otur şu koltuğa"
Hepimiz Hazar'ın bağırarak söylediğine bakarken, Meryemce usulca koltuğa oturduğunda Çınar sol bileğini açtı. Serum için damar yolu açarken, yanına oturdum. Serumu taktığında Kerem çorbayı Meryemcenin önüne bıraktı. Meryemce yaramazlık yapmış da babasına yakalanmış kız çocuğu gibi bir gözü Hazar'da çorbasını içerken, Hazar elindeki çorabı bana uzattı. Çorabı Meryemceye uzattığımda hemen giymesine gülmek istesem de gülemedim. Hazar üzerinden ceketini çıkarıp koltuğun kenarına bırakıp;
"Ben gidiyorum bekleme salonuna ağam sende gelirsin. Dila sen de çorbanı iç ve dinlen artık. Behçet ağa ölse de kalkma"
Meryemce başını salladığında Hazar odadan çıktı. Cebimden telefonumu çıkardığımda Meryemce;
"Konağı ara ne dönüyor ağam bir öğren"
"Tamam sen iç çorbanı "
Annemi aradığımda ikinci çalmasına fırsat vermeden;
"Oğlum"
"Anne konakta ne oluyor. Ölüm Hazar uykusundan uyanmış hastanede geziyor"
"Yengesi Leyla'ya olmayacak şeyler söylemiş ben sonunu duydum. Sen benim Hazar'ımın koynuna girebilecek kadar temiz değilsin dediğini duydum. Tokat atıp gönderdim ama Leyla çok kötü oldu oğlum"
"Tamam anne"
"Ağam"
"Efendim"
"Meryemcem nasıl"
"İyi anne, şimdi çorba içiyor. Biraz dinlenecek inşallah"
"Tamam ağam, söyle dikkat etsin kendine."
"Tamam "
Annem ile telefonu kapadığımızda Meryemce başını omzuma koyduğunda;
"Ben kalkayım sen uzan gül güzeli. Uyumaya çalış bende ağaların yanına gideyim"
"Tamam"
Ayağa kalktığımda Meryemce uzanmıştı. Üzerini örttüğümde Kerem;
"Merak etme biz buradayız Mustafa"
Kerem'e dönerek üzerimdeki ceketi çıkarırken;
"Sizin burada olmanız benim kapıya en az altı tane koruma koymayacağım anlamına gelmiyor."
"Tamam Azrail ağa"
Ceketimi Meryemcenin başının kenarına koyduğumda derin nefes alarak gözünü kapadı. Odadan çıktığımda kapıdaki adamlarla Eren'e başımla kalmasını söyleyerek ağaların yanına yürümeye başladım.
............................................................
MERYEMCE...
Gözlerimi açtığımda üzerimdeki pikeyi bir çocuk gibi ayağımla üzerimden attım. Duvardaki saate baktığımda öğlene geliyordu. Koltukta bağdaş kurup oturduğumda Çınar'ın verdiği serumun ağırlığı üzerimdeydi. Dirseklerimi bacaklarıma yaslayarak yüzümü ovuştururken odamın kapısı açıldı. Başımı kaldırdığımda tebessümle bana yaklaşan kocama güldüm. Yanıma oturduğunda hemen ona doğru yaslandım. Mustafa vakit kaybetmeden başını göğsüne yaslamamı sağlayarak sıkıca sarıldı. Dudaklarını şakağımda hissettiğimde;
"İşte şimdi bana gün aydın"
"Günaydın nefesim, nasılsın. Üşümüyorsun dimi"
"Yok iyiyim kocam"
"İyi ol karım"
Başımı Mustafa'nın göğsünden kaldırıp biraz uzaklaştığımda kocamın elleri belime yerleşti. Sağ elimi yanağına koyduğumda ;
"Hım bu bakış uyurken ne oldu anlat diyor galiba"
"Yok özledim demek oluyor"
"Öyle olsun bakalım"
Mustafa ellerini belimden çekerek göğsünde bağladığında kaşlarımı çatarak;
"Anlatabilirsin yine de kocam"
Mustafa'nın hoş erkeksi kahkahası odada yankılandığında;
"Bak ya ne gülüyorsun"
"Tamam hanımağam kızma. Sen uyurken Keremler o hocanla gittiler. Reha ve Cansel'i akşam Pars alacakmış, onun için Reha ve Cansel bizimkilerle okulu kırıp benim söz verdiğim gibi Gaziantep'e gittiler. "
"Hayvanat bahçesi için mi"
"Evet karım. Hazar ve Leyla yol nereye götürürse diye çekip gittiler. Hazar biraz daha Mardin'de kalsaydı ne olurdu bilmem"
"Hım kızım ve oğullarım"
"Kızın şuan okulda, oğullarımızda babaanneleriyledir"
Başımı salladığımda odamın kapısı çalındı. Kısa bir an üzerime baktıktan sonra gel dediğimde yoğun bakım hemşiresi yavaşça içeriye girip hafif öksürerek;
"Meryemce hocam, Naci hocam Behçet ağaya bakmanız için sizi çağırıyor"
"Tamam sen çıkabilirsin, hata git bir yüzünü yıka, kahve iç yarım saat dinlen öyle devam et"
"Hocam siz"
"Hadi git biri bir şey derse Meryemce hocadan izinliyim dersin"
"Sağ olun hocam"
Hemşire odadan çıktığında bende ayağa kalktım. Odamdaki dolabıma yaklaştığımda Mustafa'm ayağa kalktı. Ben kaşlarımı çatarak ona baktığımda yanıma gelip belimden kendine çekerek şakağımı öptü. Gözlerim kapalı öylece dururken;
"Terliklerin koltuğun yanında, normal kıyafetlerin dolabın içinde"
Gözlerimi açtığımda Mustafa elinin tersiyle yanağımı severek;
"Ben çıkıyorum karım"
"Tamam bende geliyorum"
Mustafa odadan çıktığında dolabımdaki mor hırkamı üzerime giyindim. Normal kıyafetlerimi sonra giyerim diyerek terliklerimi giyindim. Başımdaki bonemi düzelterek boynumda hiç bir açıklık bırakmadan odadan çıktım. Kapının önünde karşılaştığım Eren ile;
"Nasılsın Eren"
"İyiyim hanımefendi, siz nasılsınız"
"İyiyim ama serum yüzünden yorgun gibiyim"
"Anladım. Hanımefendi Kerem beyler Bernardo ve Çınar beyle İstanbul'a indiler. Akşam Pars çocukları alıp İtalya'ya gidecekler. "
"Çınar ne zaman dönüyor haberin var mı"
"Yarın akşam dönecekler hanımefendi"
"Tamam Eren, sende git azcık dinlen "
"İyiyim ben"
Başımı sallayarak yoğun bakımın önüne yürürken yanıma gelen hemşire elime büyük bardak kahve fincanını tutuşturdu. Kahvemi içerek yürümeye devam ederken, mesleğimi ne kadar özlediğimi anladım.
Yoğun bakımın önüne geldiğimde Naci hoca Behçet ağanın ailesine ufak ufak bilgi verirken kimseye bakmadan yoğun bakıma girdim. Orta yaşlı hemşiremiz olan Selda hanım tebessümle;
"Hocam Behçet beyin bütün değerleri çok normal seyirde ilerliyor. Dikişlerde her hangi bir sıkıntı yok"
"Tamam Mehlika baktı mı Behçet beye"
"Baktı sabah nöbet bitişi Meryemce hocam. "
"Uyutmaya devam edeceğiz."
"Tamam hocam"
Arkamı döndüğümde Naci hocam yanıma geldi. Hafif babacan bir tebessümle;
"Seni görmeyi özlemişim"
"Bende özlemişim hocam"
"Aramıza hoş geldin profesör"
"Hoş bulduk hocam"
"Meryemce Behçet beyin ailesi daha doğrusu karısı ve kızı Karaca hanım Behçet beyi görmek istiyorlar. Ben senin karar vereceğini söyleyerek sana bıraktım, ne diyorsun"
"Kesinlikle şimdilik hastamı o anne ve kız görmeyecek. Allahın izniyle geriye döndürdüğüm adamı kaybedemem. Bu adamı bu duruma getirenler bunlar büyük ihtimalle"
"Sen nasıl istersen hocam"
"Ben konuşurum hocam siz sıkılmayın. Unutmayın doktor olarak dinlemeseler de hanımağaları olarak dinlemek zorundalar"
"Meryemce delisin "
"Her zaman hocam"
Hemşire ve Naci hocayı yoğun bakımda bırakıp dışarıya çıktım. Karşıma gelen ağalar ve Behçet beyin ailesi önüme gelince kaşlarımı hafif çatarak;
"Behçet beyin genel durumu çok iyi. Zor ama güzel geçen ameliyattan sonra uyutmaya devam edeceğiz. Yorgun olan bedeninin ve kalbinin dinlenmeye ihtiyacı var. Karaca hanım yoğun bakıma girmek istemişsiniz, kesinlikle iznim yoktur. Hastam normal odaya alındıktan dört saat sonra ancak görebilirsiniz. Şimdi hastamın ailesi ve bütün ağalar dahil hastaneyi boşaltabilirsiniz. Kırk iki saat sonra uyanması için ilaçları keseceğiz. Beklemenin bir anlamı yok. Bana sorunuz yoksa müsaadenizle"
Kimseden ses çıkmayınca kocama bile bakmadan yanlarından ayrıldım. Ağır adımlarla odama yürürken beş yaşındaki çocuk gibi, hoplaya zıplaya odama gitmek istemiştim bir an. İçimdeki mutluluğa gülerek odama girdiğimde derin nefes aldım. Dolaptan kıyafetlerimi alarak odamdaki lavaboda üzerimi değiştirip tekrar odaya girdiğimde kalçasını masaya yaslamış bana bakan kocama gülerek babamın ameliyatından sonra ki gibi diklenerek;
"Neden geldiniz asi ağa, hastanızla ilgili bilgi verdiğimi hatırlıyorum"
"Bana bak deli doktor, bana posta koyamazsın anladın mı beni"
"Kimsin asi ağa, ayağınızı denk alın ve odamı terk edin"
Mustafa masadan ayrılıp bana doğru yürüdüğünde bende ona doğru yürüdüm. Odanın ortasında birbirimize dik dik bakarken kocam dudağının kenarından gülerek;
"Ne o doktor, adımı mı öğrendin. Korkma doktor korkma"
"Allahtan başkasından korkmam Mustafa Hamza Alibeyoğlu"
Kocamla aynı anda gülmeye başladığımızda kendimi kocamın göğsünde buldum. Sıkıca beline sarılırken;
"Karım"
"Kocam"
"Az önce resmen beni kendi hastanemden kovdun"
"Ne zaman kocam"
"Bütün ağalar dahil hastaneyi boşaltabilirsiniz ne demek"
"Kocam o yoğun bakımın önündeki doktor deli deli. Sen bakma ona. Hadi konağımıza gidelim."
"Gidelim antibiyotik sevgilim gidelim. Sen çok yoruldun. Seni gerçekten hapis mi etsem acaba konağa"
"Bak ya sonra millet susmuyor kocam"
"Susmasınlar boş ver. Sana bir şey itiraf edeyim mi karım"
"Et bakalım"
"Sen mesleğini hep yap, hatta Naci hocaya söyle haftaya başla, doğum izinin bitsin"
Mustafa'dan ayrılarak yüzüne baktığımda, elini yanağıma koyarak;
"Senin gözlerinde mesleğine aşık kadını görmekten çok gurur duydum. Mesleğini yapmaya başla. "
Mustafa'ya sıkıca sarılıp boynunu öperek kulağına;
"Gerçekten sen benim duamsın adam. Seni seviyorum güneşim."
"Bende seni seviyorum gururum kadın"
...........................................
HAZAR...
Sabah hava aydınlanmaya başladığında daha fazla bekleme salonunda duramadım. Hastane bahçesinde volta atarken acilden çıkan Mustafa'yı fark ettiğimde banka oturdum. Mustafa yeri titrete titrete yürürken bir şeyi fark ettim, Mustafa aşırı sinirliydi. Yanıma oturduğunda hafif ona doğru dönerek ağızımı açtığımda o benden önce davranarak yüzüme bakmadan;
"Al Leyla'yı nereye gitmek istiyorsan git. Sabaha kadar sen burada Leyla konakta helak oldunuz."
"O Karaca yüzünden şu düştüğümüz duruma bak. Onu kendi ellerimle gebertmek istiyorum. "
"Hazar tamam işte al karını çek git."
Mustafa'nın ses tonundan sınırda olduğunu anladığımda yanından kalktım. Ona baktığımda kaşları haddinden fazla çatıktı. Tek kaşını kaldırıp ne diyorsun der gibi bakınca sadece tamam manasında başımı salladım. Hastaneye doğru yürürken Mustafa da peşimden geliyordu. Meryemcenin odasına doğru yürürken sakinleşmeye uğraşıyordum. Meryemcenin odasının önüne geldiğimde hafif aralık olan kapıyı bir kaç defa çaldıktan sonra yavaşça içeriye girdim. Meryemce yeni bitmiş olan serumun etkisiyle güzelce uyurken, koltuğun kenarından ceketimi aldım. Kapıya doğru bir adım atmıştım ki bir anda durdum. Yavaşça arkama dönerek Meryemce'ye baktım. Dila'm yerine geçen bacım, baldızım güzel hanımağam. Gözümü kapatıp öylece dururken kulağıma gelen Dila'mın sesiyle sızlayan burnumu sıktım. Odada daha fazla duramadan kendimi dışarıya attım. Koridorda yürürken Keremlerle karşılaştık. Çınar ve Bernardo beyle el sıkıştıktan sonra Kerem'e döndüğümde sert bakışlarıyla elimi sıkarak;
"Tekrardan hayırlı olsun Hazar. Allah pişmanlık vermesin. Biz dönüyoruz."
"Ayağınıza sağlık Kerem Hünkar. Geniş bir zaman diliminde gelirsin seni kendi konağımda ağırlamak isterim. Tabi sizi de "
Çınar ve Bernardo başlarını sallarken Kerem hafif tebessümle başını salladıktan sonra;
"İnşallah Hazar ağa İnşallah"
Kerem ile yanındakiler kapıya doğru yürürken bende yoğun bakımın oraya yürüdüm. Bekleme salonuna girdiğimde Karaca ile kısa bir an göz göze geldiğimizde sabır çekerek Poyraz'a yaklaştım. Poyraz hemen ayağa kalkıp elini uzattığında tek kaşımı kaldırıp;
"Abilik yap Poyraz, abilik. "
"Emrin olur Hazar ağam"
Başımı sallayarak Mustafa'nın yanına yürüdüm. Ona çıktığımı söyleyerek diğer ağalara kısa bir an geçmiş olsun diyerek kapının yanında duran Behçet ağanın kardeşleri ve karısının yanına yaklaştım. Onlara da kısa bir an geçmiş olsun diyerek hastaneden çıktım. Meriç yanıma koşarak geldiğinde elimi uzattım. Meriç'im anahtarı bana uzattığında elinden alırken;
"Valizleri alıp koydun mu bagaja "
"Emrettiğin gibi ağam"
"Tamam ben nereye gideceğimi bilmiyorum. Haberleşiriz sen Mustafa'nın yanında kal. Her gün konağı yokla"
"Emrin olur ağam"
"Mustafa'ya dikkat et Meriç"
"Emrin olur ağam gözüm gibi bakarım"
"Tamam aslanım, Allaha emanet ol"
"Sende ağam"
Arabanın yanına geldiğimde kapıyı açmıştım ki köşede hararetli konuşan Savaş ve Karaca'yı fark ettim. Derin nefes alarak arabaya binerek çalıştırdım. Yola çıktığımda sakinleşemiyordum. Kısacık bir an aklıma gelenle telefonumu cebimden çıkardım. En son aranan numarayı aradım. Bir iki derken sakinleşmemi sağlayacak ses kulaklarıma doldu.
"Hazar'ım"
"Ceylanım, nasılsın"
"İyiyim. Meryemcenin odasında Ömer'le koklaşıyoruz, Mirza ile bakışıyoruz. Sen nasılsın Hazar'ım. Fırsatın varsa gel de üzerini değiştir"
"Geliyorum karım geliyorum"
"Tamam sevgilim"
"Ben gelene kadar hazırlan hemen çıkacağız"
"Konağa mı geçiyoruz"
"Hazırlan soru sorma bana "
"Tamam kızma Hazar"
"Sende soru sorma bana"
"Sakin olur musun?"
"Nasıl sakin olayım söyler misin bana. Sen şuan neredesin Leyla. "
"Hazar"
"Leyla kurbanın olayım soru sorma bana. Ben sana yetemedim, ben seni eksik bırakıyorum ve bu beni delirtiyor"
"Tamam sevgilim sakin ol yanıma gel bekliyorum"
"Tamam "
Telefonu kapadığımda direksiyonu sağa kırmak yerine sola kırdım. Gaza sonuna kadar bastım. Yol akarken istediğim ufak konağın önüne gelmiştim. Arabayı kenara hızla park ettiğimde korumalara sessiz olmalarını elimle söyledim. Korumalar korkularından sadece başlarını salladılar. Konağın ana kapısından içeriye girdiğimde çalışan kızlara da başımla mutfağa gitmelerini söyledim. Kızlar korkarak mutfağa giderken merdivenleri çıktım. Salonun kapısını açıyordum ki yengemin sesi kulaklarıma doldu.
"Ah benim güzel Lavin'im sen merak etme. Ben o kızı Hazar'ımla evlendiğine pişman edeceğim. Uğursuz, kem gözlü yılan. Ben o şirreti iki aya kalmaz ayırırım ondan, sen de tabi fırsattan istifade ona yanaşırsın"
"Yaparsın dimi yenge"
"Yaparım tabi. Katil bir adamın kızı, benim ağama ne verebilir ki. O yosma Hazar'ıma karılık yapamaz. Dün konakta iyice kulağına söyledim her şeyi"
"Ama Mihriban hanım sana tokat atmış ona ne yapacaksın"
"Ona bir şey yapamam. O eski toprak Lavin hemen anlar ne yaptığımı hem birde Mustafa Hamza ağanın annesine bir şey yaparsam bin misliyle bana döner. Sende Avşin ve diğerlerine bir şey deme Helin ve Şule salaklar."
"Tamam yenge ne söylersen yapacağım"
"Aferin sana gelinim"
"Yenge ya o kız bu dediklerini Hazar'ıma söylerse"
"Hele bir söylesin, işte o zaman onu da Belkıs yengemin kaderi bekliyor olacak. Zamanında nasıl yaptıysam Belkıs yengeme, ona da çocuk yüzüne hasret bırakırım. Dila'dan sonra kaç tane çocuk düşürttüm. O şirret kıza da yaparım. "
Daha fazla bu konuşmayı dinlemek istemediğim için hızla salonun kapısını açıp içeriye girdim. Masanın başındaki amcam ile göz göze geldiğimizde amcam bembeyaz şekilde ayağa kalkıp;
"Haazzarr oğlum hoşhoş geldin"
"Otur yerine. Amca demem kırarım kemiklerini"
Amcam yerine oturduğunda ayağa kalkan yengeme kadın olduğu için ne kadar yapmak istemesem de tokat attım. Yengem yere düştüğünde masada sandalyesine sinmiş Lavin'e baktım. Yanındaki kızını kolunun altına almış;
"Hazar özür dile-"
"Kes sesini, sen dua et yanında çocuğun var."
Yengem yerden kalkıp kolumu tutunca elimin tersiyle tekrar vurdum. Elini yanağına koyarak ağlamaya başladığında;
"Hiç ağlama, inan kendimi zor tutuyorum. Ben size tolerans tanıdıkça, siz yoldan çıktınız. Siz beni, ölümü unutmuşsunuz ama ben size çok güzel yavaş yavaş acıta acıta hatırlatacağım. Az önce duyduğum kelimeleri size zehir zıkkım gibi yutturacağım. İnanın yalvaracaksınız bana. Karım hakkında dediklerini de, anneme yaptıklarını da dün geceden sabaha kadar ağlayan karımın göz yaşının tanesi kadar burnundan fitil fitil getireceğim. Bir daha karımın adını ağızına alırsan o dişlerini ağızına dökerim duydun mu beni"
"Hazar "
"Duydun mu dedim sana"
Yengem başını sallarken;
"O kıymetli evlatlarını söyle orada iş arasınlar ben artık okutmayacağım onları."
"Yapma ağam kurban olayım"
"Kes sesini"
Yengem başını eğdiğinde masanın başında başını önüne eğmiş amcama dönerek;
"Bu günden itibaren sakın şirkete gitmiyorsun. Senin hakkını bana olan borçlarını düşerek hesabına yatırırım. "
"Oğlum yapma kurban olayım. Söz yengeni sustururum. Benim borcum hakkımdan çok oğlum yapma"
"Sizi Alibeyoğlu konağında uyardım dimi. Ben orada duruyorum diye ağalık yapmayacağım sandınız galiba. Tekrar diyorum siz ağanızı unuttunuz ama ben hatırlatacağım. Bir iki saate pılınızı pırtınızı toplayarak köydeki eve geçiyorsunuz. Burası size fazla"
Hiç birine bakmadan merdivene doğru bir kaç adım atarak arkamı döndüm. Bana bakan üçlüye;
"Sen dua et yenge karımın tek ailesi olan kadın ona yaptıklarını duymasın. İnan o zaman benim iki tokatıma dua edecek duruma gelirsin. "
Merdivenleri hızla inerek konaktan çıktığımda kapıda duran Meriç'le;
"Lan senin burada ne işin var"
"Ağam çocuklar senin geldiğini haber verince, ben şey"
"Tamam bir iki saate bu konak boşalmış olacak. Adamları ve çalışanları ayarlarsın aslanım"
"Emrin olur ağam"
Arabama hızla binip vakit kaybetmeden çalıştırarak yola çıktım. Sinirim azda olsa geçse de Leyla'yı görmemiş rahatlamayacaktım. Kolumdaki saate baktığımda saat sekizi gösteriyordu. Radyoyu açtığımda yeni başlayan şarkıya eşlik etmeye başladım.
................................
Konağın önüne geldiğimde arabayı park ederek iniyordum ki Ekrem abi kapımı açtığında başımı selam vermek için salladım. Konağın kapısını korumalara bırakmadan kendim açarak içeriye girdim. Havanın biraz daha soğumasıyla herkes büyük salondaydı. Büyük salona girdiğimde masanın başındaki Mirza babama selam verip masaya yaklaştım. Mihriban annemin elini tuttum içini öptüm. Mihriban annem başımı öperek;
"Sen benim en büyük dört oğlumun ikincisisin Hazar'ım. Leyla da benim gelinim değil kızım. Onu üzen annesi olarak beni bulur karşısında"
"Allah razı olsun anam"
Başımı kaldırıp masadakilere başımla selam verip, Kader ve Mihriban annemin arasında kahvaltı eden Mina'nın arkasına geçerek başını öptüm. Mina başını yukarıya doğru kaldırıp;
"Hoş geldin amca"
"Hoş bulduk prensesim"
Mina gözlerime öyle içten bakmıştı ki kucağıma aldım. Mina boynuma sıkıca sarıldığında başımı başına doğru yaslayarak;
"Anne Leyla nerede"
"Odanız da oğlum "
Başımı tamam manasında sallayarak Mina ile odadan çıktım. Beraber Leyla'nın yanına giderken, Mina ellerini göğüslerime koyarak tam odanın önünde durdurdu. Gözümü kırpıp;
"Ne oldu amcam"
"Aşkım amcam"
"Prensesim"
"Dün gece Leyloşum çok ağlamış biliyor musun"
Konuşmak için ağızımı açtığımda odamızın kapısı açıldı. Leyla üzerinde mavi çiçekli elbisesiyle tebessümle bana bakarken yeşil gözleri ağlamaktan daha koyu bir ton almışlardı. Dişlerimi sıkarak göz kırptığımda Leyla bana yaklaşıp elini koluma koydu. Başını koluma yasladığında Mina ikimize gülerek bakıyordu. Mina'ya göz kırptığımda;
"Ben gideyim amca bırak beni"
"Nereye gidiyorsun. Ben seni de götüreceğim. Sen, Leyla ve ben gidelim buradan "
"Olmaz benim okulum var bırak beni"
"Bırakmam"
"Leyloş amcama kızar mısın"
"Hazar amcası kızımı bırakır mısın"
"Ama ben iki prensesimle gezmeye gitmek istiyordum"
"Benimle idare et amcası sende"
"Ne yapalım tamam "
Mina'nın yanağını öptüğümde boynuma sıkıca sarıldı. Yere indirdiğimde kollarını boynumdan çözdü. Güzel gözlümün saçını severken;
"Leyloşumu üzme birde siz reçel yok hımm neydi yaa he buldum bal ayından dönerken bana bebek alır mısın amca"
"Alırım amcam alırım. Sende beni özle olur mu"
"Ben sizi hep özlüyorum ki"
Mina'yı tekrar kucağıma alıp sıkıca sarıldım. Yanağını kokusunu içime çekerek öptüm. Ona has gülmesiyle beni biraz daha rahatlattığında tekrar yere bıraktım. Mina bize el sallayarak yanımızdan ayrıldı. Leyla'm önde ben arkasında odamıza girdiğimizde üzerimdeki ceketi çıkarıp attım. Leyla kapıyı kapatıp yanıma geldiğinde elimi yanağına koydum. Yüzünü elime yaslayarak gözünü kapadığında; "Sevgilim" dediğimde derinden bir hımm dedi. Onun haline gülerek sıkıca sarıldım. Yüzümü boynuna koyduğumda elleri belimi sardı. Boynunu öptüğümde heyecanlandığını aldığı nefesinden fark etmiştim. Boynundan tekrar öptüğümde Leyla zorda olsa benden uzaklaşarak;
"Sen üzerini değiştir hatta banyoya gir"
"Hayır hazırlan gidiyoruz"
"Nereye gidiyoruz, çiftliğe mi"
"Hayır sen nereye istersen oraya, çünkü kocan biraz daha Mardin'de durursa yakacak Mardin'i"
"Hım o zaman, o zaman İstanbul'a gidelim mi Hazar. Meryemcenin dağ evine gidelim mi?"
"Tamam karım sen iste"
"Ama arabamızla gideceğiz"
"Ona da tamam ceylanım hadi hazırlan"
"Hazar sen üzerini değiştir. Hala üzerinde damatlığın var"
Başımı salladığımda Leyla bir anda durdu. Yüzü her saniye asılırken ellerini tuttum. Başını sol omzuna doğru yaslayarak;
"Benim bütün kıyafetlerim konağımızda"
"Nerede, nerede "
"Konağımızda"
"Ah senin konağımız diyen ağızını yerim. "
Leyla utanarak başını eğdiğinde tekrar kollarımın arasına aldım. Alnını öperek;
"Leyla'm artık tamamen benimsin."
"Sen benim annemden sonra ilk evimsin, yuvamsın. Hazar'ım, kocam"
"Hadi güzelim, hırkanı al çıkalım. Ben düğünden bir gece önce konağa çanta hazırlamaya gitmiştim. Benim senin için başka düşüncem vardı düğünden sonra konağa geçseydik"
Leyla kollarımın arasından çıkıp yanağımı öptüğünde tebessümle bakmıştım. O hırkasını eline aldığında;
"Ben salona geçiyorum, sende üzerini değiştir gel Hazar'ım"
"Tamam sevgilim sen geç geliyorum"
Leyla odadan çıktığında hemen ufak dolabı açıp buradaki kıyafetlerimden elime ne geçtiyse giyip odadan çıkıyordum ki Leyla'mın telefonunu yatağın üzerinde unuttuğunu fark ettim. Telefonunu cebime koyarak odada kısa bir an göz gezdirdikten sonra çıktım. Salona geçtiğimde Leyla ayağa kalktığında geniş ailemizle görüşüp konaktan ayrıldık. Arabaya bindiğimizde Leyla bir anda çığlık atarak telefonunu unuttuğunu söylediğinde cebimden çıkarıp uzattığımda boynuma ufak çocuk gibi sarılmasıyla şakağını öptüm.
Yola çıktığımızda Leyla koltukta bağdaş kurup Mardin'den çıkmadan aldırdığı bir sürü abur cuburu kucağına almış hem konuşup hem yiyordu. On beş saatlik yolu hoş sohbetle güle eğlene İstanbul'a girdiğimizde Leyla sen yoruldun diyerek yer değiştirmek istedi. Leyla son mola yerinde direksiyona geçtiğinde koltuğu biraz geriye alıp hafif de yatırdım. Leyla dikkatle yola bakarken bir yerde durunca başımı kaldırdım. Sağ tarafımızdaki markete baktığımda;
"Sen yat Hazar ben bir şeyler alıp geleceğim"
"Bende geleyim"
"Sen yat"
Leyla arabadan indiğinde dayanamadan bende indim. Peş peşe markete girdiğimizde ufak çaplı alış veriş yapıp arabaya geçtiğimizde Leyla'm çocuk gibi neşeliydi. Tekrar o direksiyona geçtiğinde bende yerime kuruldum. Leyla otobanda sol şeride geçip gaza bastıkça basıyordu. Bir saat sonra dağ yoluna girdiğinde koltuğumu düzeltip ister istemez silahımı bacağımın kenarına koydum. Leyla zifiri karanlık arabanın aydınlattığı yolda dikkatle ilerlerken bir anda yavaşlayarak sol tarafa direksiyonu kırdığında toprak yola girince;
"Nereye götürüyorsun beni"
"Seni keseceğim "
"Yapma yosun gözlüm, daha gençliğimin baharındayım"
"Son baharı dimi kocacığım"
"Evet karıcığım. Bana bak fazla sevinme emekli maaşım yok"
"Olsun koskoca Hancıoğlu aşireti benim olacak. Mal mülk ohooo"
Göz ucuyla sol tarafımda dikkatle yavaş yavaş arabayı kullanan karıma baktığımda gamzelerini bana sunuyordu. Ağızımı açmıştım ki Leyla durdu. Ben ona bakınca, o çalışır vaziyetteki arabadan inince sinirlendim. Ağır ağır sarmaşıkla kaplı demir kapının yanındaki bir yere elini sokarak bir şeyler yaptıktan sonra demir kapı ağır ağır açılmaya başladığında Leyla arabaya bindi. Arabayı hareket ettirdiğinde;
"Bu kapı otomatik mi"
"Evet kocam. Burası Meryemcenin kafa dinleme mekanı. Benden başka kimse bilmez burayı daha doğrusu Mert, Dağhan ve Gülcan bilmez. Bu arazi özel mülk Meryemceye ait. Kocaman orman onun diye bilirim. "
Başımı salladığımda Leyla'm arabayı yavaş yavaş kullanmaya devam ediyordu. Kısa zaman sonra dikiz aynasından arkamıza baktığımda demir kapı kapanmıştı. Karanlık yoldan Leyla geçtikçe sokak lambası gibi ışıklar biz geçtikten sonra kapanıyordu. Biraz daha gitmiştik ki geniş arazinin kenarına konulmuş dubleks ahşap ev bizi karşıladı. Leyla arabayı evin kapısının kenarına park ettiğinde yavaşça arabadan indim. Leyla başını havaya kaldırıp gökyüzüne baktığında bende baktım. Bir sürü yıldız sanki yer yüzündeydi. Elimi uzatsam tutacak gibiydim. Leyla'nın yanına yürüyordum ki evin karanlık bir noktasından elinde tüfekle bir adam bize doğru yürüyordu. Elimi belime atmıştım ki Leyla elimin üzerine elini koyup başıyla hayır demişti. Önüme geçerek saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp adamın önüne geçti. Adam birden tüfeğini indirip;
"Leyla hanım hoş geldiniz, hanımefendi haber vermedi geleceğinizi"
"Hoş bulduk Timur abi, onunda haberi yoktu"
"Anladım Leyla hanım. Beyefendi kim "
Leyla'nın yanına yürüyerek elimi beline koyduğumda Leyla hafif bana yaslanıp sesindeki gururla kocam dediğinde adam birden biraz daha dik durmaya çalışarak;
"Özür dilerim beyim, buyurun eve geçin"
Adam koşarak evin kapısına giderken, bizde peşinden kapıya gittik. Adam kapıyı bize açarak eliyle içeriye buyurun yapınca Leyla önümden çekildi. İçeriye bir adım atmıştım ki Leyla'm ayağındaki ayakkabıları çıkarıp ışığı yaktığında bende karımı taklit ederek ayakkabılarımı çıkardım. Adam kapının önünde dururken ben ceketimi çıkarıp kapının arkasındaki askıya astım. Leyla kapıda duran adama;
"Timur abi ev temiz kokuyor"
"Bu gün kiraz haftalık temizliğini yaptı. Havalandırdı. Şimdi diyorum ki iyi yapmış"
"İyi ki Timur abi"
"Leyla hanım arabadan gelecek bir şey var mı getireyim"
"Sen zahmet etme abi kocam şimdi boşaltır arabayı. Sen git yat abi, saat geç oldu"
"Tamam Leyla hanım. Sabah için istediğin bir şey varsa"
"Bak var işte. Sabah günlük yumurta, köy peyniri, tereyağ, domates, salatalık birde köy ekmeği istiyorum abi. Birde Şirin teyzeden gül reçeli"
"Tamam Leyla hanım"
Adam başını sallayarak gittiğinde Leyla'm kapıyı kapadı. Yanıma geldiğinde nazlı nazlı göğsüme başını koyduğunda beline sarılıp saçıyla alnının birleştiği yere ufak bir öpücük kondurup ;
"Adamdan o kadar şey istedin, para vermedin"
"Sabah onlar buraya gelecek ya kocam"
"Evet"
"Kimden alındıysa o istediklerim, öğlen onlara yüklü miktarda ücretleri ödenecek"
"Nasıl yani"
"Sadece Meryemce desem"
"Bıktım bu kadından, palası ve kocası olmasa var ya"
"Bir tane benim ablam"
"Bir tane benim bacım"
"Hadi sarılmayı bırak arabadakileri getir de mutfağa yerleştireyim"
Başımı sallayarak alnını tekrar öpüp dışarıya çıktım. Alış veriş poşetlerini kapıdan Leyla'ya verdiğimde o içeriye giderken ben tekrar arabanın yanına geçtim. Bagajdan valizlerimizi alıp arabayı kilitleyerek eve girdim. Valizleri kenara koyarak kapıyı kapadığımda içeriden tıkırtılar geliyordu. Sesin geldiği yöne yürüdüm. Ahşap sürgülü hafif açık kapıyı açıp içeriye girdiğimde yerden tavana kadar yarısı cam olan mutfağa girdim. Ada tezgaha belinin yanını yaslamış dışarıya siyahlığa bakan karımın arkasından sarılıp boynunu öptüğümde bir anlık irkilse de kendini bana yaslamıştı. Ellerimi karnında birleştirdiğimde ellerini elimin üzerine koyduğunda;
"Dalgınsın karım"
"Dalgın değilim sabah ki manzarayı düşünüyorum ve şunu bil sabah sen burada dikilip bakacaksın dışarıya "
"Hadi gidip yatalım çok yorgunum. "
"Tamam Hazar'ım"
Leyla elimden tutup beni çekerek mutfaktan çıkardı. Dış kapının önüne giderek kapıyı kilitleyerek yine çekerek ahşap merdivenleri çıkmaya başladık. Merdivenler bittiğinde karşılıklı iki kapının önünde durduk. Leyla sağ taraftaki kapıyı açarak içeriye girdiğinde bende onunla içeriye girdim. Leyla'm elimi bırakıp üzerindeki hırkayı çıkarırken;
"Bu oda benim. Benden başkasının kullanması yasak bu odayı. Karşı oda Meryemcenin odası. Bazen Kerem abi geliyor diye biliyorum. O hep Meryemcenin odasını kullanıyor"
Yatağa oturan karıma bakarken Leyla birden yüzüme bakınca;
"Ne oldu ceylanım"
"Hazar yanıma gelir misin"
Yanına oturduğumda başını göğsüme yaslayarak;
"Ben şey "
"Leyla'm hiç bir şey için zorlu değilsin. Korkma, ben sana o gecede dedim. Sen kendini ne zaman hazır hissedersen, o zaman olacak şeyler karım. Ben sana çok teşekkür ederim ki korkunu çekinceni içinde tutup benden saklamadığın için. Hadi sen banyoya gir, valizleri aşağıda unuttuk, bende onları alıp geleyim"
Leyla başını salladığında yanından kalktım. Odadan çıktığımda merdivenleri inerken o kadar farklı bir sessizlik vardı ki etrafta, içim huzur buluyordu sanki. Meryemce'nin neden buraya kaçtığını anlamıştım. Kapının yanında duran valizleri alarak tekrar merdivenleri çıktığımda Leyla Meryemcenin odasına girdi. Ben onu rahat bırakmak için odamıza girdim. Belimdeki silahı yatağın yanındaki iki çekmeceli şifonyerin ilk çekmecesine koyup üzerimdekileri çıkararak duşa girdim. Ilık su beni rahatlatırken suyun altından hiç çıkmak istemedim. Leyla yanımda sessiz sakin bir yerdeydim. Yıllar vardı bu huzuru yaşamayalı, sahi en son ne zaman bu içimdeki huzur peydahlanmıştı. Allah'ım artık ömrüm oldukça bu huzur benimle olsun.
Zorda olsa suyun altından çıkıp belime beyaz havluyu sarıp odaya girdim. Elimdeki ufak havluyla saçlarımı kurularken odamızın kapısı açıldı. Leyla'ya bakmadan;
"Hatun sende bir suyun altına gir rahatla bence"
"Ben Meryemcenin odasında girdim. "
Başımı sallayarak ona döndüğümde gördüğüm Leyla'mla elimdeki havlu yere düşerken zor yutkunmuştum. Nefes nasıl alıyorduk diye kısa bir an düşündükten sonra zümrüt yeşili saten gecelikle karşımda duran Leyla'ya doğru bir kaç adım attım. Elimi omuzlarına koyarak;
"Leyla'm, ceylanım bu nasıl gecelik. Tamam saygı duyuyorum, sabırlı duruyorum dedim ama bende insanım yani. Hem bak Meryemce de yok kalpten gidersem dönüşü de olmaz"
"Hazar ya"
"Hazar kurban olsun seni verene, seni sevdirene"
"Ben, ben hazırım, yani şey istersen yani"
"Sen sus ay yüzlüm, cennet gülüşlüm sen sus"
Leyla'ya sarılıp bir iki adım onunla birlikte ileriye yürüdük. Odanın kapısını ve ışığını kapadım. Odadaki loş ışıkla Leyla'nın omzuna ufak bir öpücük kondurup kulağına sessizce;
"Korkma, seni seviyorum ve seni incitmeyeceğim"
.............................................
LEYLA...
Gözlerimi açtığımda yanağımdaki elle derin nefes alıp tekrar kapadım gözlerimi. Düğün gecesi ve dünü düşündüm. Konaktaki odamda sabaha kadar ağladığımda evlenmekle yanlış mı yaptım diye düşünürken dün geceden sonra her şeyin boş olduğunu anlamıştım. Ben gerçekten seviliyordum. Hazar'ım rabbimin bana bütün yalnızlığın, üzüntümün üzerine verdiği en güzel armağanım.
Dün Mardin'den alıp buraya getirmişti beni. Her an üzüleceğim diye gözlerime bakan adama kendimi bıraktığımda ise kırılacak değerli bir mücevher gibi ilgilenmesi ah kocam ah.
Gözlerimi tekrar açtığımda Hazar'ın belimdeki eli hafif sıkılaştığında çenesini öptüm. Sol eliyle çenesini kaşıyarak uykusuna devam ederken yavaşça kollarından ayrıldım ne kadar istemesem de. Banyoya girerken aklıma dün gece Meryemceyi aramam gelmişti.
Gece Hazar valizleri almak için odadan çıktığında bir cesaretle aklıma Meryemceyi aramak geldi. Hazar'a yakalanmak istemediğim için Meryemcenin odasına girmiştim. Telefon biraz çaldıktan sonra kapatıyordum ki huzurlu ablamın sesi içime işledi.
"Leyla'm, bir şey mi oldu bu saatte"
"Uyuyor muydun, rahatsız etmedim dimi"
"Yok birtanem ne rahatsızlığı. Bir şey yok değil mi?"
"Biz dağ evindeyiz ya"
"Biliyorum, dış kapının şifresini girdiğinde bana haber geliyor biliyorsun. Bu konuyu ayrı konuşacağız Leyla hanım. İlk ben götürecektim kocamı, hain domdom"
"Üzgünüm ablacığım şansına küs"
"Küstüm tamam. Şimdi söyle bakalım neden aradın beni"
"Nasılsın abla"
"İyiyim bir tanem sen nasılsın"
"İyiyim, huzurluyum, mutluyum bir o kadar da garibim. Ne yapacağım, nasıl davranacağım hiç bir fikrim yok. O beni zorlamazken ben ondan ayrı kalmak yani nasıl desem"
"Anladım prensesim, bir dakika. Mustafa, Mustafa dur bir şey yok, ben azcık kütüphaneye geçiyorum"
Kısa bir an sonra telefondan gelen kapanan kapı sesiyle Meryemcenin yatağına oturdum. Derin nefes almıştım ki ablam;
"Dinliyorum kuzum"
"Abla"
"He ablam, güzel kızım önce bir sakin ol. Sen çok güçlü bir kızsın. Kalbinden ne geçiyorsa onu yapabilirsin. Sen hazır değilsen Hazar abim seni yargılamaz ve yadırgamaz. Bunu sakın unutma olur mu?. Senin kocan hayvan değil, o çok merhametli bir adam. O öyle bir adam olsaydı dini nikahtan sonra kaç defa seni kandırabilirdi değil mi? Şimdi senin yapman gereken kalbinden ne geçiyorsa onu dinlemek ve kendini abimin sevgisine, merhametine bırakmak. Sen ne zaman tamam hazırım diyene kadar o sana sadece sevgiyle yaklaşacak bunu unutma"
"Abla ben, ben hazırım"
"Tamam ablacığım"
"Abla iyi ki varsın. İyi ki annem iyi ki ablam oldun"
"Sende iyi ki varsın güzelim. Leyla'm"
"Efendim abla"
"Benim odada mısın"
"Evet "
"Benim dolabın banyo tarafındaki kapağını aç. Orada bizim Emel'in yurt dışından bize hediye aldığı renkli renkli saten baya pahalı ve çok hoş ve açık olan geceliklerimiz var ya hani etiketleri üzerinde duran onlar orada"
"Onlar burada mı"
"Oraya bıraktım ben onları. Hatırlarsan koca mı bulacağız da giyeceğiz demiştik."
"Abla ya"
"Sus kız kapat şu telefonu ayıp ayıp insan annesine böyle edepsiz şeyleri söylemez, sormaz. Hiç edepte kalmamış. Birde utanmadan zümrüt yeşili bacak boyu yırtmaçlı olanı giyeyim mi diyor. Allahım ya"
Meryemce telefonu gülerek yüzüme kapadığında telefonu yatağa atıp ayağa kalktım. Dolabı açtığımda askıda duran zümrüt yeşili geceliği elime aldım. Odadaki banyoda kısa duş alarak hazırlanıp utansam da odadan çıktım. Kendi odama girdiğimde Hazar elinde havlu aynanın önünde saçlarını kurularken onu izledim. Bana döndüğünde onun nefesi kesilmişti ama benim nefesim bu odaya girdiğim an kesilmişti.
Meryemce ile konuşmamı düşünerek duşumu alıp çıkmıştım. Havluma sarılıp odaya girdiğimde Hazar yastığıma sarılmış uyumaya devam ederken kısa bir an onu izledim. Kenarda duran valizden lacivert eşofman takımımı çıkarıp üzerime giyinerek, saçlarımı ev topuzu yaptım. Odadan çıkmadan Hazar'a rahat kıyafetler çıkarıp aynanın önündeki pufun üzerine bıraktım. Odadan çıkıyordum ki odanın balkon kapısını da açıp dışarıdan su sesi ve kuş sesini içeriye buyur ettim. Yatağa yaklaşıp kocamın yanağına kuş kadar hafif bir öpücük bıraktım. İçimde yeniden doğan huzurlu Leyla ile odadan çıkıp aşağıya indim. Mutfağa girdiğimde hemen çay suyunu koymuştum. Mutfaktaki saate baktığımda onu gösteriyordu. Kahvaltı masamızı hazırlarken mutfağın bahçe kapısı çalınca hemen arkamı döndüm. Kiraz abla elinde sepetle bana gülüyordu. Hemen kapıyı açarak elindekileri aldım. Ada tezgaha bırakıp Kiraz ablaya sarıldım. Kısacık bir zaman öyle kaldıktan sonra ayrıldık. Kiraz abla elini yanağıma koyarak;
"Hoş geldin kıvırcık, marul kafam"
"Hoş bulduk Kiraz'ım, nasılsın"
"İyiyim marulum sen nasılsın"
"İyiyim, mutluyum"
"Duydum gece Timur bey dedi evlenmişsin. Ne zaman evlendin kız"
"İki günlük gelinim abla"
"Aboooo kız sen kırklı mısın yani"
"Evet abla"
"Yeni gelin iş yapmaz ki kız. Sen otur ben hazırlarım kahvaltınızı."
"Yok olmaz ama yardım edebilirsin. Hadi senin şu patatesli yaptığın bir şey vardı ya onu yapar mısın"
"Yaparım tabi, kız kocan uyandıysa gideyim evde yapıp geleyim"
"Yok abla Ahmet yani Ahmet Hazar uyuyor hala. Dün çok yoruldu yani araba ile geldik o kullandı arabayı yani öyle yorgun "
"Anladım marul anladım. Sus azcık, sen hala aynısın. Heyecanlandın mı yerine sanki küçük ateş geliyor, sahi minik hanımefendi nasıl"
"Okula başladı Kiraz abla"
"Ah minik hanımefendim. Leyla, hanımefendi nasıl"
"İyi çok iyi. Sinirli, sert değil eskisi kadar. İkizleri oldu biliyor musun"
"Duydum. Geçenlerde Kerem bey geldi. O gösterdi resimlerini. Kız onunda güzel karısı var he"
"Evet gerçekten abla, su gibi kız. Eee aşağıda ki köyden var mı havadisler"
"Muhtarın kızı vardı ya hani"
"Şüküfe mi"
"Hee o kocaya kaçtı. Köy bir karıştı ki sorma"
"Aaaa ee"
"Timur arayı bulacağım diye dört gece orada kaldı. Vallahi Timur olmasaydı muhtar damadı vuracaktı"
"Ayy neden"
"Kız damat baldızının oğluydu. Vay sen benim evimde durdun da kızıma göz koydun diye"
"Ayy "
"Yaa neyse ki çocuk ve kız buradan gittiler"
"Nereye gittiler abla"
"Tokat'a gittiler"
Başımı salladığımda mutfağın kapısı hafif çaldıktan sonra öksürük duyuldu. Arkama baktığımda Hazar başı biraz eğik içeriye girdiğinde Kiraz abla oturduğu sandalyeden kalktı. Ben ona baktığımda göz ucuyla kısa bir an Hazar'a baktıktan sonra;
"Leyla ben eve geçiyorum. Patatesliyi hemen yapar getiririm kızım. Sizde hoş geldiniz beyim"
Hazar başını salladığında Kiraz abla mutfağın bahçe kapısından çıktı. Onun arkasından tebessümle bakıyordum ki Hazar belime sarılıp boynumu öptükten sonra;
"Günaydın karım"
"Günaydın adam"
"Burası nasıl sakin güzel bir yer Leyla. Kuş sesleri, cennet gibi"
"Hadi otur masaya da bende sana güzel yumurta kırayım"
"Tamam sen yumurtayı yapana kadar dışarıya çıkabilir miyim"
"Tabi ki bekle sana terlik getireyim"
"Yok yalın ayak çıkacağım. Ben çocukluğumdan beri hiç bu kadar kendimi sakin hissetmedim. Belimde silahım yok, üzerimde takım elbisem yok. Leyla sen hayatıma huzur diye gelmişsin kadın"
Başımı salladığımda Hazar yanağımı öperek yanımdan geçip bahçeye çıktı. Eşofmanlarının paçalarını kıvırıp bahçede gezerken gizli gizli resimlerini çektim. Bahçede gezen sanki Hazar değil de beş yaşında yaramaz bir çocuktu. Her adımda yüzüne yerleşen huzurla ben bile rahatlıyordum. O gezmeye devam ederken mutfaktaki büyük bezi alarak bahçeye çıktım. Büyük çınar ağacının altına sererek kahvaltıyı dışarıya hazırladım. Hazar yanıma geldiğinde bir anda durdu. Başını yukarıya kaldırıp;
"Ağaçta sincap var"
"Evet, papağan bile var. Uslu bir adam olursan şirinleri bile görebilirsin"
.............................................
SİNAN...
Düğün sıkıntılı bittiği için herkes konağa bir anda dönmüştü. Herkes odasına çekilirken Yekta abim ve Ali Reha abim dama çıkmaya karar verdiklerin de bende onlarla adım atmıştım ki Ali Reha abim arkasını dönüp gülerek sende gelirsin diyerek göz kırpıp arkamı gösterdi. Arkama baktığımda ellerini önünde birleştirmiş odamın önünde duran Gülru'nun yanına gittim. Başını kaldırıp bana baktığında;
"Menekşem"
"Sinan"
"Güzelim"
"Sana iyi geceler demek istedim"
"Sende başka bir şey var Gülru"
"Ben şey hım"
"Sen ney canım"
"Püfff biz seninle evleneceğiz ya"
"Evet"
"Benim arkadaşlarım şey dediler"
"Ne dediler canımın içi"
"Seni okutmaz ki azrail ağa dediler sonra, sonra"
"Gülru amcam senin okumanı çok istiyor, istemese Yusuf babaya sen karışma der mi"
"Ama şey, bir şey"
Gülru ne söyleyecekse çok utanıyordu. Başını eğince yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp tekrar başını kaldırdığında bir adım geriye giderek arkama bakınca bende arkamı döndüm. Annem üzerindeki hırkasına sarılmış bize doğru kaşları çatık geliyordu. Yanımızda durduğunda elini omzuma koyarak;
"Sinan ne sıkıştırıyorsun Gülru'mu"
"Anne ben bir şey yapmadım ki"
"Neden başı önünde duruyordu o zaman. Ağa amcanla konuşmamı ister misin"
Ağızımı açmıştım ki Gülru annemin koluna girerek;
"Anne ben ona bir şey diyecektim ama utandığım için diyemedim. Onun için başım önümdeydi."
"Tamam güzel kızım. Sinan sen doğru Ali Reha abinlerin yanına, sende doğru salona gelin hanım."
Gülru ile aynı anda anneme peki diyerek yanından ayrıldık. Ben merdivenleri çıkarken, Gülru salona girdi. Ali Reha abimin yanına oturduğumda arkaya yaslanırken beni de kolunun altına aldı. Yekta abim göz kırpıp;
"Hayırdır neyin var Sinan"
"Bir şey yok Yekta abi"
"Belli, yüzün öyle demiyor"
"Bende bilmiyorum ki Yekta abi. "
"Biliyorsun ve bende biliyorum. Ne konuştunuz Gülperiyle"
"Yekta abi"
"Söyle ne konuştunuz"
"Çocuk yani sözlü, nişanlısı artık her ne haltsa zorla birlikte olmak istemiş bana söyledi işte beni kurtar diye"
"Sende inandın mı ve bunu mu düşünüyorsun"
"Yok onu gerçekten düşünmüyordum. Gülru bir şey diyecekti annem gelip susturdu güzelimi"
Yekta abim gülerek arkasına yaslanmıştı ki Ali Reha abimin telefonu çalmaya başladı. Masadan almadan telefonu hoperlörde açarak;
"Efendim abim"
"Ali'm biz hastanedeyiz. Sabah buradan Kerem abinle gideceğiz. Eren dedi Sinanlar sabah Gaziantep'e gideceklermiş, sizde gidin gezin dolaşın akşam Pars sizi alarak İtalya'ya geçecek. Ben ve Bernardo diğer gün geleceğiz"
"Tamam abi. "
"Kendinize dikkat edin"
"Aklın kalmasına abim"
Telefonu kapatıp sigara yaktığında Yekta abim gülerek;
"Demek bizim şüphelendiğimiz kadın, Meryemce yengemdi"
"Evet o gelip alıyordu beni okuldan bazen. Sinan sana bir koz vereyim mi?"
"Ver abi"
"Bu Yekta senin canını sıkarsa hemen git ablama de ki Ali Reha abimin sana telefonda ağızına geleni sayan arkadaşı Yekta abimmiş dersin"
"Ali"
"Ne yalan mı ? Ablam seni o zaman yakalasaydı var ya"
Birden Ali abime dönerek;
"Abi olay ne ki"
"Bizim okulun kampı vardı. Beni de ablam alacaktı. O zaman Ankara'da bir kaç haftalık görevdeydi. Bu Yekta abinde yüzünü görmediği ablama takmış durumda hani bazı kadınlar kendine genç sevgili bulur ya. Yekta abinde öyle sandı. Bir kaç okuldan arkadaş yengenin yüzünü görmüştü. Bu Yekta abinin kulağına gidince hepten çıldırdı. İşte o kamp dönüşü ablam aldı beni. Evine gidiyorduk hatta arabada Çınar abimde vardı. Yekta aradı beni neredesin kiminlesin falan diye, bende kızdırmak için sevgilimleyim deyince kızılca kıyameti kopardı. Ne kadar sövdü, ne kadar hakaret etti. Tabi hoperlöre almadığım halde arabada duyuldu, düşün ne kadar bağırıyordu"
Biz Yekta abime gülerken, Yekta abim sinirle masadaki suyu bize savurunca hepten kahkaha atmaya başladık.
Şafak söktüğünde hala sohbet ediyorduk. Sabah namazı için üçümüz mescide geçip namazı kılıp odalarımıza dağıldık. Kahvaltıyı dışarda yapacağımız için avluda toplandığımızda bizi götürecek korumaları bekliyorduk. Korumalar gelince konağın kapısından çıktığımızda karşımızdaki büyük minibüse baktık. Emrah kahkaha atmaya başladığında Gülru koluma girdi. Başını omzuma yasladığında sağ koluma başka biri girdi. Sağ tarafıma baktığımda Cansel başını koluma yaslamıştı. Ona güldüğümde şoför koltuğuna oturan Cengizhan abi;
"Gençler hadi "
Minibüse bindiğimizde Gülru yanıma oturdu. Başını yine omzuma yasladığında kolumu kaldırıp başını göğsüme yasladım. Başına çenemi hafif yaslayarak;
"Menekşe prenses uykusuz musun"
"Çok uykum var"
"EE gece yatmadınız mı"
"Bir saatlik uykuyla duruyoruz Sinan"
"Uyu bakalım biraz Gaziantep de kahvaltı edeceğiz."
Gülru'm gözlerini kapadığında arka koltukta oturan Ali Reha abim ve Yekta abim damdaki sohbetlerine sessizce devam ediyorlardı. Araba çarşıya indiğinde yola baktığımda kaşlarım çatıldı. Bir kaç derin nefes alarak;
"Emrah nereye gidiyoruz"
"Hilal de gelecek ya Sinan abi"
Bir şey demeden başımı sallamıştım. Kısa zaman sonra araba Hilallerin kapısında durdu. Emrah indiğinde Gülru başını kaldırdı. Gözlerime baktığında bir şey diyeceği belliydi. Göz kırpıp ne oldu dediğimde ;
"Dün düğünde arkadaşım var ya hani doğum gününe geldiğimiz"
"Evet"
"O salonda dedi ki Gülperi senden ayrıldığına pişmanmış sen de yani sende pişman mısın Sinan"
"Ne alakası var Gülru. Ben pişman olsam ne değişecek ki seninle nişanlıyım ben. Amcam zamanında sözünden dönmezken ben nasıl döneyim"
"Pişmansın yani öyle, yani amcam yapmasaydı ona döner miydin"
"Gülru ben öyle bir şey demedim"
"Tamam Sinan "
Gülru başını omzumdan kaldırıp başını cama yasladı. Hilal ve Emrah arabaya bindiğinde yola çıkmıştık. Herkes kendi arasında sohbet ederken biraz Gülru'ya doğru eğilip saçını kenara çekerek kulağına yaklaştım. Sessizce adını seslendiğimde başını hafif bana çevirdiğinde;
"Ben sana aşığım miniğim, seni seviyorum. Hiç bir zaman Gülperi'den ayrıldım diye de pişman değilim. İyi ki iyi ki ayrıldım, iyi ki o akşam amcama şaka yaptım diyorum. O gün yengem yanımızda olmasaydı ben ona öyle şakalar yapamazdım ama iyi ki yaptım. Senin menekşe gözlerin bana her daim baharı yaşatırken ben nasıl o kızdan ayrıldım diye pişman olurum"
"Tamam Sinan"
"Tamam mı "
"Evet tamam beni rahat bırakır mısın yolu izleyeceğim"
"Peki"
Geriye yaslandığımda biraz kayarak başımı koltuğa yasladım. Gözlerimi kapadığımda sağ tarafıma birinin oturduğunu hissettiğimde başımı o tarafa çevirip gözlerimi açtım. Aslı gözleri dolu dolu bana bakınca biraz daha ona döndüm. Dört gündür okulda da, konakta da ondaki hal dikkatimi çekiyordu. Ağızımı açmıştım ki başını omzuma yasladı. Kolumu kaldırıp altına aldığımda iyice bana sığınmıştı. Yanağımı onun başına yasladığımda sol koluma dolanan parmaklarla başımı kaldırıp soluma baktım. Gülru başını eğerek bana baktığında güzel gözlerine bakıp gülerek sol kolumu kaldırıp onu da kolumun altına aldım.
................................
Üç buçuk saat sonra Gaziantep'e girdiğimizde yavaş yavaş herkes uyanıyordu. Kahvaltı edebileceğimiz güzel bir yere girdiğimizde Gülru'ya seslenirken Aslı birden omzundan sıçrayarak uyandı. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda başını kapı tarafına çevirdi. Başımı Gülru'ya çevirip seslendiğimde ince bir hııı sesi gelince onun haline gülerek;
"Nişanlım kalk da kahvaltı edelim"
"IMMM"
"Imm değil menekşem hadi kalk "
"Ya bir susar mısın azcık daha uyuyacağım"
"Sen uyu o zaman, ben açım iniyorum"
Gülru hızla başını göğsümden kaldırıp kaşları çatık;
"Beni, beni arabada mı bırakacaksın"
"Evet ne olmuş, bırakamaz mıyım? uyumak isteyen sendin"
"Bana bak ben bu güne bu gün "
"Ağa kızıyım mı diyeceksin"
"Yoooo, ben bu güne bu gün koskoca Azrail ağanın ilk göz ağrısı geliniyim. Akıllı ol aklını alır"
"Yok ya, bana bak o dediğin adamın bu güne bu gün ilk göz ağrısı yeğeni benim. "
Minibüste herkes kahkaha atmaya başladığında menekşem kaşlarını iyice çatarak;
"Benim babam da ağa, senin sadece amcan ağa hatırlatırım"
"Allah'ım tamam menekşem sensin"
"Sen beni başından mı savıyorsun. Sen görürsün, akşam konağa dönelim ağa amcama seni şikayet edeceğim. Sizde şahitsiniz"
Ali Reha abim hafif tebessümle;
"Gülru"
"Efendim Ali abi"
"Beni şahit tutma. Şuan çünkü Sinan haklı. Adam açım diyor sen taa gittin enişteme"
"Al işte "
Gülru bana bakınca onun çocuksu bakışına gülerek başımı sallarken minibüsün kapısı açıldı. Korumalar buyurun dediğinde yavaş yavaş indik. Uzun masaya oturduğumuzda kahvaltılıklar gelirken Cansel, Ali Reha abime sessizce bir şey anlatıyordu. Ali Reha abimin masanın üzerinde duran eli yumruk olmaya başladığında Cansel;
"Sen istersen git bit sigara iç gel ve sakin ol tamam mı"
"Cano"
"Tamam bir şey demedim"
"Şerefsiz"
"Ali"
"Tamam, Yekta kalk kardeşim"
Abimler yanımızdan uzaklaşırken Cansel arkalarından bakıyordu. Başımı masanın diğer tarafına çevirdiğimde Gülru ile göz göze geldik. Hafif başını bana doğru eğerek;
"Emrah'ı fark ettin mi Sinan"
"Hilal ile arabaya bindiklerinden beri bir sıkıntıları var ikisinin de ama çözemedim"
"Ben biliyorum"
"Ne"
"Dün yeşil baya, Emrah'a göre açık bir elbiseyle geldi ya"
"Emrah'a göre değil baya açıktı Gülru. Önden askılı gibi dursa da arkası hep iplerle bağlıydı. Sırtı açıktı yani "
"Sinan "
"Gülru bak yakışmıştı ona ama Emrah sulu biri olsa da o çok farklı düşünen biri. Bak bu kızı böyle gördü böyle kabul etti. Bu şekilde burnundan getirmesine gerek yok ama Hilal de biraz usturuplu giyseydi yani anladın mı? Bak Hilal oturmasını kalkmasını bilen bir kız ve Fransa da öyle yetişmiş. Emrah da kıskanıyor doğal olarak"
"Sinan ben seni anladım ama Emrah'la konuşsan, Hilal'e günü zehir etmese"
"Tamam Gülru tamam "
"Bana ne kızıyorsun ya"
"Sana niye kızayım gülüm. Bak Aslı'nın bir sıkıntısı var, Emrah desen ayrı dünya bu gün bana zehir olacak anlaşılan"
Gülru önüne döndüğünde elimi omzuna koydum. Gülru başını omzuma yaslarken, abimler masaya geldi. Sessiz geçen kahvaltıdan kalktığımızda yakın olan hayvanat bahçesine yürümeye başladık. Emrah etrafa bakarken, yanımda yürüyen Gülru'ya göz kırpıp;
"Emrah "
"Hop"
"Az yanıma gelsene"
Gülru ne yapmak istediğimi anlamış olacak ki o Hilal'in yanına giderken Emrah yanıma geldi. Emrah'ın koluna girip;
"Ne oluyor"
"Bir şey olduğu yok"
"Emrah kırdırma bana kafanı"
Emrah başını önüne eğmişti ki diğer koluna Yılmaz girdi. Emrah önce Yılmaz'a sonra bana bakarak;
"Görmüyor musunuz abilerim. Dün giydiği elbisenin sinirini atmadan, giydiği kıyafete bak"
"Emrah aslanım, canım gardaşım. Bu kız Fransa dan geldi farkındasın dimi. O kız orada doğdu büyüdü. Sen bu kızı böyle sevdin, böyle beğendin. Şimdi sevgilisiyim diye kısıtlayamazsın. Bak onu karakteri çok kaliteli ama rahat büyümüş. Bir edepsizliği, aşırılığı oldu mu dün ve bu gün"
"Abi"
"Ne abi Emrah, abim doğru söylüyor. Kızın burnundan getirme bu günü"
"Peki sevgili abilerim sabır çekeceğim"
Emrah Hilal'in yanına giderken Yılmaz koluma girdi. Tebessümle bana bakarken;
"Sana bir şey soracağım "
"Sor abi"
"Aslı'nın neyi var"
"Hiç bilmiyorum ki. Kızların hepsi bir haller var onda diyorlar."
"Bana bak kötü bir şey çıkacak diyor içimdeki ses"
"Abi konuşalım köşeye çekip"
"Dönüşte konakta dama alırız "
"Tamam abi"
................................
Hayvanat bahçesinde güzel sakin zaman geçirip çıkıyorduk ki biraz gerimizden kalan Emrah'ın sesiyle arkaya baktık. Hilal, Emrah'ın kolundan tutmuş çekerken, Emrah karşısında duran iki adama dikleniyordu. Onların yanına gittiğimde karşındaki tahminen Yekta abimlerle aynı yaşlarda olan adam elini kaldırmış Emrah'ın yakasını tutacakken araya girdim. Çocuk kısa bir an yüzüme baktıktan sonra;
"Oğlum basın gidin, elimde kalırsınız. Siz gidin abileriniz gelsin"
Kaşımı kaldırmıştım ki sağ tarafımdan Yekta abim, sol tarafımdan Ali reha abim aynı anda ;
"Buyur bizimi çağırdın çakal"
Çocuklar biraz geriye giderek ağızlarını açmışlardı ki Ali Reha abim adamın yakasından tutup kafa atmıştı. Adam yere düştüğünde burnunu tutuyordu. Yekta abim;
"Lan bir dur be, ben daha ısınmadım"
Ben ona baktığımda oda diğer adama kafa atmıştı. İkisi yere düştüğünde korumalar yanımıza gelmişti. Adamlardan biri ayağa kalkarak Yekta abime seni bulurum dediğinde;
"Kahramanoğlu aşiretinden Yekta ben. Konağa gel. Sizi ağırlamaktan şeref duyarım"
Adamlar koşarak giderken Yekta abimle Ali Reha abim yumruklarını çarpıştırdılar. Ben onlara gülerken Hilal birden;
"Sen kabadayı mısın Emrah bu nasıl tavırlar. Hanzo musun sen"
"Kes sesini"
"Kes sesini mi? Emrah kendine gel"
"Ben kendindeyim. Sana dün gece dedim ki düğündeki gibi giyinip gelme dedim dimi. Ben sanki ona bunları gece dememişim gibi hanım efendi kot kısa tulumla geldi. Bir daha seni böyle görmeyeceğim"
"Sana ne ? sen benim neyimsin ya"
"Neyin öyle mi? Biz burada gönül mü eğlendiriyoruz Hilal hanım. Benim niyetim öyle değil, ha sizin ki öyle ise bilemem"
"Tabi ki hayır, ben başından beri böyleydim. Beni kabul edeceksen bu şekilde edeceksin. Bana bağırmayacaksın"
Emrah önden giderken Ali Reha abim ve Yekta abim onun peşinden baktı. Emrah minibüse bindiğinde bizde yavaşça yerlerimize geçtik. Yola çıktığımızda herkes sessizdi. Hilal ve Emrah yan yana otursalar da bir kere birbirlerine bakmazken Gül Yılmaz'ın omzuna başını yaslamış yola bakıyordu. Yanımda yolu izleyen Gülru'ma biraz yaklaşıp;
"Pişt menekşem"
"Hımm"
"Yoruldun mu"
"Evet çok yoruldum. Ne güzel hayvanlar vardı dimi"
"Evet menekşem"
"Sinan"
"Canım"
"Yarın sende gelecek misin beni eve bırakmaya"
"Yok güzelim gelemeyeceğim. Bu gün okulu ektik ama yarın gitmem gerek. Sayısal dersler var hep"
"Hım. "
"Sen bana dün ne söyleyecektin annem geldi yarım kaldı"
Gülru bana dönerek elleriyle oynayarak başını önüne eğdi. Ellerini tuttuğumda başını kaldırıp;
"Sinan benim arkadaşlarım şey dediler. Seninle biz evlenirsek sen yani ağa amcam yani"
"Gülru açıkça söyler misin? senin aklını birileri bulandırmış"
Gülru birden derin nefes alarak yüzünü bana yaklaştırdı. Sessizce kulağıma;
"Ben hemen hamile kalmak istemiyorum"
Duyduğum şeyle kilitlendim resmen. Nefesim ciğerlerimden dışarıya çıkmıyordu. Ne kadar nefes almak istesem de alamıyordum. Elimi göğsüme koyduğumda içimdeki nefes beni boğarken;
"Cengizhan abi kenara çek arabayı"
Cengizhan abi hemen arabayı kenara çektiğinde korumaları beklemeden arabadan indim. Ellerimi otobanın kenarındaki bariyerlere koyarak nefes almaya uğraşırken, omzuma konulan elle sağ tarafıma baktığımda ağlayan Gülru'ya sarılıp;
"Neden ağlıyorsun"
"Sen yani ben"
"Ştt sakin ol. Ben ve sen önce okuyacağız sonra ben askere gideceğim. Korkma yani"
Gülru için için ağlarken beraber minibüse bindik. Gülru yüzü göğsümde yola devam ederken bana ne olduğunu soran herkese sadece bir şey yok diye bilmiştim.
.........................................
Gözlerimi açtığımda konağın önündeydik. Kolumdaki saat akşam üzeri yediyi gösterirken yavaş yavaş minibüsten indik. Avluya girerken Aslı kenarda durmuş birine elleri titreye titreye mesaj yazıyordu. Elimi onun omzuna koymuştum ki korkarak kendini geriye çekti. Ona baktığımda ağızımı açmama fırsat kalmadan yaydan fırlamış ok gibi ağlayarak, avluda Mina'ya gülen Mustafa ağama doğru koştu.
...................................................................
MİNA DİLA...
Sabah annemin yatağında uyandığımda yanımda kimse yoktu. Babam ve annemin yastığını koklayarak yatakta oturduğumda beşiğe baktım. Ömer ve Mirza da yataklarında yoktu. Kaşlarımı çatarak duvardaki saate baktım. Anlamıyordum ki saat erken miydi acaba. Gözüme gelen saçlarımı geriye iterek yataktan kalktım. Aynanın önünde duran annem ve babamın resmine gülerek banyoya girdim. Kenarda duran ufak tabure gibi şeyi lavabonun önüne çektim. Yüzümü yıkadım. Kenarda duran havluyla yüzümü kuruturken babamın kokusu burnuma gelince gülerek; "Babam kokuyor" dedim. Banyodan çıktığımda yatakta oturan Kader yengeme gülerek yanına gittim. Bacaklarının arasına girerek elimi karnına koyup; "Günaydın Ezel" dediğimde yengem başımı öperek;
"Sana da günaydın Ezel'in güzel ablası"
"Ben onun ablası olacağım dimi yenge"
"Tabi ki, en çok seni sevecek."
"Dimi. Gül ablamla, Gülru onun yengesi olacak çünkü"
"Evet sen hep ablası olacaksın"
"Ne güzel. Kader yenge"
"He yengem"
"Annem ve babam nerede"
"Onlar dün gece hastanede kalması gerekti prensesim. Bir ağa vardı hastalandı. Annen onu tedavi ederken babanda orada kalması gerekti"
"Babam ağa, annem doktor olması lazımdı yani"
"Evet prensesim. Hadi gidip üzerini değiştirelim okula gideceksin"
"Tamam Kader yenge"
Kader yengemden biraz uzaklaşıp elimi uzattığımda yengem elimi tutarak ayağa kalktı. Beraber kapıya giderken yengem birden ay dediğinde durup yüzüne baktım. Canı yanmış gibi alt dudağını ısırınca;
"Yenge ne oldu. Canın mı acıdı? Ezel yoruyor mu seni"
"Yok yengesinin balı azcık yeri dar ya dönemiyor küçük hanım"
"Ay ben ona söyleyeyim."
Elimi yengemin karnına koyarak önce öptüm. Azcık karnını sevdikten sonra;
"Ezel yengemi yorma lütfen. O seni bekliyor uslu dur ki yorulmasın, canı yanmasın"
Elimin altında birden annemin karnında olduğu gibi hareket hissedince Kader yengemle birbirimize baktık. Yengem gülerek;
"Söz dinleyecekmiş Dila'm"
"Akıllı benim kız kardeşim"
"Evet Mina, hadi geç kalacaksın"
Yengem ile avluya çıktığımızda salona yürürken Selvi yengem yanımıza geldi. Kader yengeme salona geçmesini söylediğinde Kader yengem Mina'yı hazırlayacaktım dediğinde Selvi yengem kaşlarını çatarak;
"Ben ölmüş müyüm geç salona yenge. Biz hemen hazırlanıp geliriz, dimi Mina'm"
"Evet Kader yenge sen dinlen"
Kader yengem saçımı sevdiğinde, Selvi yengemle merdivenlere yürümeye başladık. Odama girdiğimizde Selvi yengem birden hafif bağırıp; "Ah pis Gül nasıl dağıtmış odayı" dediğinde ona kocaman açtığım gözlerle bakarken;
"Mina seni korkuttum mu"
"Birazcık Selvi yengem, sen böyle bağırma. "
"Olur prensesim."
Selvi yengem en sevdiğim eşofmanlarımı bana giydirdiğinde yanağını öptüm. Saçımı tararken aynamdan göz göze bakıyorduk. Onu izlerken;
"Mina ne oldu prensesim"
"Seni çok seviyorum biliyor musun yenge"
"Bende seni seviyorum Mina"
"Annem yokken sizde bana anne oluyorsunuz. Sizin çok güzel kalbiniz var "
"Ah Mina o dilini ısırırım."
"Yenge çok mu acıktın, hadi gidelim kahvaltı etmeye "
Yengem gülerken ayağa kalktı. Beraber odamdan çıktığımızda Serdar amcam yanımıza geldi. Amcam beni kucağına aldığında yanağını öptüm. Salona girdiğimizde sevinçle günaydın demiştim. Babaannemin yanına oturduğumda hemen kolunun altına aldı beni. Başımı öptüğünde başımı göğsüne yasladım. Yanımda oturan Kader yengem önüme reçelli ekmeğimi bıraktığında yemeğe başladım. Birden aklıma gelen şeyle üzüldüm. Ekmeğimi tabağıma bırakıp kollarımı göğsümde bağladım. Birden Cansel ablam gibi off dediğimde Selvi yengem;
"Mina ne oldu"
"Yenge biliyor musun ? bu gün öğretmenimiz anne ve babaları okula çağırmıştı. Anneler bir şeyler yapacaktı. Öyle nasıl dedi öğretmenim he kaynaşma günü dedi"
"Evet prensesim"
"Benim annem ve babam gördünüz gibi yoklar. Sen ve Serdar amcam okula gelir misiniz"
"Tabi ki geliriz meleğim, değil mi Serdar amcası"
"Prensesim istesin amcası fizana gider"
"Amca orası neresi bilmiyorum ama okula gelsen yeter"
Masada herkes gülmeye başladığında, kaşlarımı çatarak onlara baktım. Kader yengem başımı öperek ekmeğimi bana uzattığında sevinerek yedim. Güzelce kahvaltımı ederken Hazar amcam gelmişti. Başımı öptüğünde bende ona baktım. Çok güzel gülüyordu amcalarım benim. Aynı Kerem dayım gibi gülerek bakıyordu gözleri bana. Beni kucağına alarak Leyloşun yanına gittiğimizde dün gece babaannemin, Sare babaanneme dediğini hatırladım. Bir baş başa kalamadı Leyla'm ve Hazar'ım. Hazar amcamla odaya girmeden kucağından inmek istedim. Beni zorda olsa bıraktığında hemen salona koştum. Kalan ekmeğimi yemeğe devam ettim.
Kahvaltım bittiğinde masadan kalkan Kadir amcam yanıma geldi. Yanağımı öperken elimi yanağına koydum. Yüzüme baktığında;
"Serdar amcam benim için bilmediğim yere gidiyor, sende beni okula bırakır mısın Kadir amca"
Masadaki herkes yine gülerken Kadir amcam beni kucağına aldı. Yanağımı tekrar öpüp;
"Tabi ki bırakırım amcam. Sen iste amcan seni her gün kendi elleriyle bıraksın okula"
"Canım amcam. Biliyor musun amca? Samet ve Delfin dedi ki amca babanın azcığı yok neydi ya. Bir dakika hatırlayacağım. Neydi? Neydi? he buldum. Ben çok şanslıyım amcalar babaların yarısıymış. Benim bir sürüsü babamın yarısı var. Ne güzel dimi"
Kadir amcam sıkıca bana sarıldığında kulağına sessizce;
"Kader yengemin canını azcık Ezel yaktı. Karnında dönemiyormuş, sen beni okula bıraktıktan sonra bence onu doktora götür amca"
"Hım tamam prensesim. Ben yengenle konuşurum"
"Tamam amca"
Amcam yengemden çantamı alırken, Devran dayım bize yaklaştı. Yanağımı öperken;
"Yarında ben bırakayım mı seni okula"
"Olur her gün biriniz bıraksa ohooo"
Herkes bana gülerken kaşlarımı çattım. Amcam ile beraber konaktan çıktık. Amcam arabanın arkasına beni oturtup direksiyona geçti. Emniyet kemerimi takarken amcam arabayı çalıştırıp yola çıktı. Başımı kaldırıp baktığımda Kadir amcam aynadan bana öpücük atmıştı. Ben yolu izlerken amcam;
"Mina"
"Efendim Kadir amca"
"Nasılsın prensesim"
"İyiyim amcam, sen nasılsın"
"İyiyim kuzum. "
"Sen çok çalışıyorsun dimi amca"
"Evet kuzum. Babanla olan işimi de yapıyorum. Birde Gülru yengenin abisiyle başka iş yapıyorum kızım. "
"Hım çok kolay gelsin. Allah sana hep güzel temiz para versin. İnci anneannem dedeme ve Kerem dayıma hep öyle diyor işe gönderirken"
"Amin bebeğim"
Amcam arabayı kenara çekerken kemerimi açtım. Çantamı elime almıştım ki amcam kapımı açtı. Arabadan indiğimizde yanımıza bir kaç tane adam geldi. Yanımızda yürürlerken amcamın elini bana bakması için salladım. Amcam durup bana bakınca;
"Neden bu kadar koruma var amca"
"Seni ve beni korumak için amcam. Baban öyle demiş"
"Babam bizi çok seviyor dimi amca"
"Evet prensesim."
"Bende onu çok seviyorum. Benim babam rambo gibi"
"Mina sen ramboyu nereden biliyorsun"
"Biz buraya gelmeden bir komşumuz vardı, Aslıhan abla. O çocukken babasına hep öyle diyormuş aklıma geldi amca."
"Ah Mina'm ah, evet senin baban rambo"
Amcam ile gülerek okuluma girdik. Sınıfımızın oraya geldiğimizde öğretmenim amcama başıyla selam vererek benim elimi tuttu. Amcam yanağımı öperek bana el salladı. Ben sınıfa yürürken yanıma gelen Delfin'le güldüm. Beraber sınıfa girdiğimizde hemen Samet'in yanına koştuk. Çantamı elimden alan Samet dolabıma koyup yanımıza geldi. Biz konuşurken öğretmenimiz sınıfa girdi. Bizi masaya çağırdığında üçümüz yan yana oturduk...
......................................................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemce'm ile konağa geldiğimizde saat öğleni geçiyordu. Odamıza girdiğimizde beşikte uyan oğullarımızı görünce burnumuzdan derin nefes alarak aynı anda 'kızımı özledim' dediğimizde birbirimize bakıp güldük. Peş peşe abdest alıp öğlen namazını kılıp kendimizi resmen yatağa attık. Meryemce zaman kaybetmeden başını göğsüme koyduğunda onun çocuksu haline gülerek sıkıca sarılıp gözlerimi kapadım.
Gözlerimi yanağıma değen ufak dudaklarla açtığımda kızımın hüzünlü bakışlarıyla karşılaştım. Hemen yatakta oturup kucağıma aldım kızımı. Mina başını çeneme yasladığında;
"Prensesim neyin var"
"Seninle azcık konuşabilir miyiz babacığım"
"Tabi ki babam, dinliyorum seni"
"Annem rahatsız olmasın babacığım bak uyuyor. Kütüphaneye gidelim mi"
Mina'ya başımı salladığımda kızım kucağımdan inip kütüphaneye giderken Meryemcenin üzerini örterek yanından kalktım. Üzerime çeki düzen verip kızımın yanına kütüphaneye geçtim. Mina annesinin berjerine oturmuş beni bekliyordu. Kendi berjerime oturup kızıma dönerek bacak bacak üzerine attım. Tebessümle göz kırptıktan sonra;
"Evet güzel kızım seni dinliyorum"
"Baba sen beni çok seviyorsun ya"
"Evet babacığım"
"Neden bütün babalar kızlarını senin gibi sevmiyor. Neden bütün babalar senin gibi kocaman ağaç olmuyor kızlarına? Ben seni gördüğümde o kadar çok mutlu oluyorum ki içimde böyle bir sürü renkli kelebek uçuyor. "
"Mina'm "
"Bir dakika babacığım anlatacağım. Bizim bu gün okulda anne baba günü vardı. Bütün çocukların annesi babası gelecekti. "
"Mina bize neden söylemedin kızım."
"Senin ve annemin işi vardı baba. Bende Serdar amcam ve Selvi yengeme söyledim. Onlar çok mutlu oldular"
"Bir daha böyle bir şey olduğunda bize söylüyorsun kızım. Biz annenle ne olursa olsun senin yanında olacağız bunu bil kızım"
"Bak işte bunu diyorum ben"
"Ne diyorsun sen"
"Şimdi bizim bu gün anne baba günü büyük salonda oldu. Selvi yengem kek kurabiye alıp geldi. Biz çocuklar masada onları yerken, büyüklerde tanışıp sohbet ediyorlardı. Samet'in babası, annesi de oradaydı. Delfin'in de ama bizim sınıfta bir kız var onun annesi babası kimsesi gelmedi. O babasını hiç sevmiyormuş hatta babasını gördüğünde çok korkuyormuş. Samet ve Delfin bir ara annesinin babasının yanına gitti. Ben o kızla masada kaldım. O kız bana kaşlarını çatarak dedi ki "Sen babandan korkmuyor musun? senin baban için çok sinirli diyorlar sende babanın ölmesini istiyor musun" dedi. Ben ona korkmadığımı söylediğimde o bana dedi ki 'ben babamın ölmesini istiyorum' dedi. Ben çok üzüldüm baba. Neden o kız babası için öyle düşünüyor. "
"Anladım şimdi. Mina'm, babasının akıllı kızı. Bazı babalar babalığı beceremiyor, benimde seni anlamadığım zamanlar olmuştu, seni üzmüştüm. İşte öyle onlarda yani o babalarda babalarından öyle gördükleri için babalık yapamıyorlar. Onlar babalık yapmadıkları için, sevgi de gösteremiyorlar babacığım. Nasıl sende benden korktun, o kız belki babasını hep azrail görüyordur, belki onun için ölmesini istiyordur. "
"Ama baba neden ölsün istiyor ki, ölmesin onunda babası. Belki oda kızını sevdiğini fark eder, senin gibi kendinden uzaklaştırır belki siniri geçene kadar"
"Mina'm bazı babaların siniri hiç geçmiyor ne yazık ki. "
"Baba"
"Efendim kara kuzum"
"Sen hiç ölme tamam mı? ben senden çok korksam da sen ölme. "
Mina koltuğundan kalkıp kucağıma çıktığında sıkıca sarıldım. Yüzünü boynuma saklayarak öyle dururken saçlarını seviyordum. Başımı kızımın başına yasladığımda kapıda kollarını göğsünde bağlamış bize bakan Meryemce ile tebessüm ettim. Ağır ağır yanımıza gelip kendi berjerine oturduğunda Mina başını kaldırdı. Bacağıma oturduğunda annesini görünce;
"Anne"
"Efendim Mina'm"
"Hani sen bir ağaç çok seviyorsun ya, hani böyle kocaman oluyor, yaprakları el gibi"
"Çınar ağacı annem"
"Tamam, sen bizim kocaman çınar ağacımızsın baba. Annem ve ben senin hım ney deniyordu. Anne ağacın odununa ne deniyordu"
"Kereste"
"Hayır anne babam kereste değil ya, hani kocaman olduğunda ya anne"
"Gövde kızım"
Mina birden 'he' dedikten sonra elini sakallı yanağıma koyup gözlerime bakarak;
"Sen kocaman çınar ağacısın ve biz annemle senin gövdene yaslanıyoruz. Güzel bir şey söyledim sana dimi baba"
Mina'ya sıkıca sarıldım. Alnımı omzuna yaslayarak;
"Ah güzel nazlı prensesim ben seninle ne yapacağım"
"Bilmem"
Başımı kaldırıp;
"Mina koş Boran abine de ki; 'Babam uçurtma yapmak için bir şeyler alsın' diyor de"
"Sen bana uçurtma mı yapacaksın"
"Evet"
Mina elmacık kemiğimi öperek kucağımdan atlayarak odadan çıktı. Kapı sesi biraz fazla çıktığında arkasından gülüyordum. Başımı geriye yaslayarak camdan baktığımda kapıya koşuyordu. Ona gülerken dizimde hissettiğim başla önüme baktım. Meryemce bacağımın kenarına yere oturmuş başını dizime yaslamıştı. Karımın saçlarını severken;
"Meryemce'm"
"Mustafa'm"
"Siz beni her geçen gün daha da güçlü kılıyorsunuz. Bana çınar ağacı dedi kızım Meryemce"
"Gördün mü nasıl sıkıntısı, kafası karıştığında sana geldi. O sana daha çok inanıyor ve güveniyor"
"Gördüm karım gördüm. "
"Mustafa"
"Efendim gül güzeli"
"Ben çok acıktım hadi üzerimizi giyinip avluya çıkalım. Oğullarımıza bakalım. "
"Hadi karım"
Meryemce ayağa kalktığında bende kalktım. Karımı kolumun altına alarak odamıza geçtiğimizde beraberce üzerimizi giyindik. Odadan avluya bir adım atmıştık ki Mina'nın kucağında ip ve çıtalı için çıtalar vardı. Yüzünde öyle bir gülüş vardı ki o dakika yemin ettim, bu gülüşleri hep yüzünde tutmak için. Elindekileri aldığımda hemen Boran'ın elindeki ipi alarak yanıma geldi. Kenarda çıtalıyı yaparken Mina pür dikkat beni izliyordu. Her yaptığım hareketi, her yaptığım işlemi gözünü kırpmadan izliyordu. Çıtalının kuyruğunu yaparken yanımıza oturan Meryemce yardım etmeye başladığında Mina birden;
"Sen yapmasını biliyor muydun anne"
"Yok kızım benim hiç uçurtmam olmadı yada bana kimse uçurtma yapmadı"
"Üzüldüm. Senin baban yani Serdar dedoş yapmadı mı sana"
"Yapmadı yani hiç istemedim"
"Üzülme anne bak babam ikimize de yapıyor gördün mü"
"Gördüm anneciğim"
Avluda herkes Mina'nın mutluluğuna ortak olmuş tebessümle ona bakarken, ben uçurtmayı tamamlamıştım. Mina kendiyle aynı boyda olan uçurtmayı görünce ellerini birbirine bağlamış gözlerinden resmen kalp çıkıyordu. Boran elinde bir şeylerle gelince kaşlarımı çatarak ona baktığımda ;
"Ağam müsaade var mı? "
"Ne yapacaksın"
"Uçurtmaya ufak bir süs"
"Bozarsan gebertirim seni"
"Yok ağam izin var mı"
"Tamam yap ne yapacaksan"
Boran uçurtmayı yere koyup elindeki harf yapışkanları tek tek üzerine yakıştırmaya başladığında ortaya çıkan yazıya Meryemce ile gülmeye başladık. Mina anlamadan bize bakarken, yumruğumu hafif Boran'ın omzuna vurup;
"Alemsin Boran ya"
"Mina için ağam"
"Tamam"
Boran tebessümle işini bitirip mutfak tarafına giderken uçurtmayı kaldırdığımda yazıyı okuyan herkes gülüyordu. Mina ellerini beline koyarak;
"Ne yazıyor baba, herkes neden gülüyor"
"Mina burada ne yazıyor biliyor musun"
"Ne yazıyor baba"
"Asi ağanın asi kızı yazıyor"
"Ne güzel aferin Boran abime, hadi ne zaman uçuracağız."
"Hım ne zaman uçuracağız. Şimdi hava kararmaya başlayacak. Yarın sen okuldan geldiğinde hemen uçuracağız"
"Tamam babacığım. Şimdi bunu nereye koyalım. Sen bana kocaman uçurtma yaptın babacığım"
Boran'a seslendiğimde dakika olmadan avluya geldiğinde;
"Mina ile bu uçurtmayı güzel bir yere kaldırın. Yarın kızımla uçuracağız"
"Emret ağam"
Boran uçurtmayı dikkatlice elimden alıp Mina ile mutfak tarafına giderken sedirlere oturdum. Sohbet muhabbete başlamıştık ki Mina elinde börekle avluya geldi. Mina yüzünden bir gün eksik olmuyordu mutfaktan ve masadan börek. Onu tebessümle izlerken gençlerin geldiğini duymuştum. Mina'yı izlerken avluya giren gençlere gülmüştüm ki Aslı ağlayarak bir anda boynuma sarıldı. Aslı boynumda hıçkırıklara boğulurken sıkıca sardım. Sakinleşmesini beklerken Aslı ağlamaktan katılmaya başlamıştı. Meryemce elinde suyla yanımıza geldiğinde Aslı'ya seslendim. Aslı benden milim ayrılmadı. Şakağını öperek;
"Dayım ağlama, hadi önce su iç sonra konuşalım"
Aslı başını hayır manasında sallarken, Sinan ile göz göze geldik. Herkes şaşkınca bakarken Sinan'a tek kaşımı kaldırıp;
"Ne oldu bu kıza"
"Amca vallahi bilmiyorum. "
Herkese göz gezdirdiğimde kimse bilmiyordu. Sinirlenmeye başladığımda hafif gür sesle;
"Aslı tamam ağlama ve ne olduğunu anlat bana"
"Dayı, ben yani"
Aslı'yı kendimden uzaklaştırdığımda göz yaşlarını silerken;
"Dinliyorum, istersen gel çalışma odama gidelim"
"Dayı ben, ben çok korkuyorum"
"Neden korkuyorsun Aslı. Seni bu kadar korkutan ney"
"Amca o adam, o adam çok kötü bir adam"
"Aslı inan çok sinirlenmeye başlıyorum"
"Dayı benim, benim yani bizim üç kız arkadaş münazara yarışmamız var"
"Evet"
"Okul bize İstanbul'dan bir tane adam yani öğretmen gibi birini getirdi. Okul çıkışı bir saatlik okul kütüphanesinde konu hakkında çalışıyorduk"
"Evet kızım"
"Cihan öğretmen yani bize yani arkadaşlarıma Buse ve Buğlem'e dayı, yani"
Aslı ağlamaya başladığında, tekrar boynuma sarıldı. Ağlamamasını söyleyecekken bir anda kollarımda bayıldığında Ali kızını kollarımın arasından aldı. Aslıyı buradaki kızların odasına taşırlarken avluda kenarda beni izleyen kızım vardı diye sakin olmaya çalışıyordum. Ne olduğunu tam bilmediğim için Aslı'yı bekleyecektim. Derin nefes alıp konaktan çıkacakken bir anda önüme gelen Cansel'le durdum. Bende herkes gibi tam önümde ağlamaklı duran Cansel'e bakarken, Cansel elleri titreyerek;
"Mustafa baba, sana ben anlatayım. Aslı'ya dokunmamış ama iki kızı taciz etmiş. Kızların babası da zamanın da bir hatanızda okuldan alırım sizi dediği için kızlar babalarına söyleyemiyorlar. Adam bunu fark ettiği için kızlara daha rahat yaklaşıyormuş. Kızlar hastalanınca yarın ki münazara çalışmasına Aslı tek gideceği için korkuyor. "
"Sen nasıl"
"Ben gece uykusundan sıçrayan Aslı'nın yanına gittiğimde ağlayarak bana anlattı. O sana söylemeseydi de ben sana gitmeden söyleyecektim Mustafa baba"
"Başka bir şey biliyor musun kızım"
"Mustafa baba, o adam okulun misafirhanesinde kalıyormuş. "
"Cansel sen, sen üzülme kızım. "
Cansel kenarda duran Meryemcenin yanına giderken, çalışma odasına çıktım. Odada volta atarken odamın kapısı çalındı. Gel dediğimde Meryemce önde Sinan, Yılmaz ve Emrah arkasında içeriye girdiler. Sinan hafif öksürüp kaşları çatık;
"Amca vallahi bize hiç bir şey söylemedi. Bir kaç gündür bir hal vardı onda farkındaydık ama bize bir şey söylemedi ki"
"Tamam Sinan size kızmadım. Benim kızdığım nokta neden bu kadar korktu. Aslı çatır çatır her şeyi söyleyen kızdı. Ne oldu da bizden en önemlisi sizden hepinizden sakladı"
Yılmaz ve Sinan birbirine bakarken Emrah birden;
"Söyleyin ne birbirinize bakıyorsunuz abi ya. Amca, Ali eniştemin babası var ya geçenlerde Aslı'nın yanında Sinan abimlerin sınıfından Tahsin abiyi görmüş. Tahsin abi, Sinan abime kitabını gönderecekmiş bir daha yolu uzatmak istemediği için Aslıya vermiş işte o zamanda dedesi görmüş. Akşamda eve girerken dedesi biraz laf söylemiş. Sende mi evlenmek istiyorsun gibi saçma sapan laflar söylemiş. Bize bunu okul bahçesinde söylemişti. Hatta Mihriban ablam, Yekta enişte abimize bunu söylediğinde Mustafa ağama söyleyin demişti ama Aslı istemedi. Okuldan alınacak diye korkmuş olabilir amca"
"Tamam hepiniz dışarıya, Meryemce masaya geç akşam yemeğinizi yiyin"
Meryemce başını salladıktan sonra çocuklarla odadan çıktı.
...........................................................................
MERYEMCE...
Sinanlarla beraber avluya inerken Emrah koluma girince göz ucuyla ona baktığımda başını koluma yasladı. Dördümüz avluya inip masaya oturduğumuzda Mina benim sandalyemde oturuyordu. Sultan abla kenarda bana bakarken;
"Çorbaları koyalım Sultan abla"
"Hemen karadenizim"
Sultan abla kızlarla çorbaları koyup servis ederken afiyet olsun demiştim. Herkes sessizce çorbasını içerken Mustafa kimseye bakmadan konaktan çıktığında annem ve babam başlarını önüne eğdiğinde hafif öksürdüm. Babam bana bakınca;
"Bazen görmemek, hissetmemek lazım baba. Bazılarına verilen görev veya sıfatlar ağır olsa da taşıması gerek. "
"Kızım ben babayım"
"O baba, o dayı, o amca, o abi, o ağa. Öncelerden süre gelen durumu taşımak zorunda kalan bir adam. Onun omzundaki yük her geçen gün ağırlaşırken, ailesi olarak kolunun altında durup ona destek olmak gerekiyor babacım"
Masada herkes yemeğini bırakmış bana bakarken elimle devam edin der gibi yapınca herkes tekrardan yemeğine dönmüştü. Avluda sadece kaşık çatal sesi çıkarken Mina varla yok arası kolumu tutunca ona döndüm. Dolu gözleriyle;
"Anne, ben doydum."
"Tamam kuzum. Bir şey mi istiyorsun"
"Sizin odaya gidebilir miyim"
"Neden annem"
"Kardeşlerimin yanına gitmek istiyorum"
"Tamam annem"
Mina bana doğru hafif eğilince yanağımı ona uzattım. Dudaklarını yanağıma bastırıp burnundan derin nefes aldığında anlamıştım ben sinirli miyim diye kontrol ediyordu. Onu rahatlatmak için başımı hemen yan çevirip yanağını ben öpünce güzel nazlı gülüşü kulağıma doldu. Mina yanağımı öpüp sandalyeden inip bizim odamıza giderken avluya Ekrem abi girdi. Reşat dayımın adamının geldiğini söylediğinde buyur etmiştim. Kısa zaman sonra geçenlerde gelen adam elini karnında birleştirip;
"Hayırlı akşamlar hanım ağam, ben müsaadenizle Yekta ağam ile Ruken hanımı almaya geldim. "
"Tamam, Reşat ağaya selamımı ilet. Teşekkür ettiğimi de söyle. Birde konağa gidildiğinden haberim olsun"
"Emredersiniz hanımağam. Bir emriniz var mı"
"Yok"
"Hayırlı geceler hanımağam tekrardan "
Adam bir kaç adım geriye çekildiğinde Ruken ve Yetka herkesle görüşerek yanıma geldiler. Ruken boynuma sarıldığında;
"Sen okula dönüyorsun artık dimi"
"Evet hanımağam. Bir kaç ay sonra gelirim artık"
"Tamam bir sıkıntın olursa haberim olsun "
"Olur hanımağam"
"Bir daha hanımağam dersen dilini keseceğim"
"Tamam bir daha hanımağam demem hanımağam"
Ruken benden biraz hızlı kaçınca Yekta tebessümle yüzüme baktıktan sonra;
"Her şey için çok teşekkürler hanım yengem"
"Biz aileyiz Yekta"
Yekta ile Ruken konaktan ayrıldığında geldiklerinden beri sessiz olan kardeşime baktığımda yanında oturan Devran ile sohbet ediyordu. Arkama yaslanıp onu izlerken, hissetmiş olacak ki bana baktı. Göz kırptığımda;
"Keşke daha önce Devran abimle tanışsaydım abla"
"Neden"
"Abi gibi abi onun için"
Devran kolunun altına alıp başının üzerine dudaklarını bastırdığında Ali Reha kısa bir an gözlerini kapadı. Ah benim babasız büyüyen küçümenim ah.
......................................
Zaman su gibi akarken Pars avluya girip Ali Reha ve Cansel'i aldı. Onları da yolcu ettikten sonra herkes odasına çekilirken, Gülru yanıma geldi. Üzgün yüz ifadesiyle;
"Menekşem"
"Yenge"
"Efendim güzelim"
"Senin gibi bir kadın var mıdır dünyada"
"Nasıl yani "
"Ne kadar güçlüsün. Ağa amcam gitti ve sen bir kere yüz ifadeni düşürmedin. Herkesi göz ucuyla takip ediyorsun. Rabbim ağa amcam ve seni ne güzel yaratıp, karı koca yapmış."
"Hadi çok konuşan ilk gelin hanım. Sende doğru odana"
Gülru gülmeye başladığında içim rahat etmişti. Gülru çok çabuk yeğen olmuştu. Mustafa gittiğinde beri bütün yeğenlerinin bir gözü hep kapıdaydı. Yavaş yavaş merdivenleri çıkarken avluda tek kalmıştım. Mustafa'm gibi sedire oturdum. Onun gibi konağa sırayla göz gezdirdiğimde tebessüm etmiştim. Bebeklerimi bütün gün ihmal ettiğim için ayağa kalktım. Odama doğru bir adım atmıştım ki annem ve Sare teyzem bizim odadan çıktı. Ellerimi gökyüzüne kaldırıp;
"Allah'ım bana böyle anneler verdiğin için sana çok şükür. Sen onları başımdan eksik etme"
Sare teyzem ve annem amin dediğinde onlara baktım. Onların yanına gittiğimde ikisine birden sarıldım. Başlarını göğsüme yasladıklarında gözlerimi kapadım. Duamı yaşadığım için rabbime dua ederken annemin huzurlu sesi kulağıma doldu.
"Meryemce'm, dolaptaki sütün de bitti annem"
"Tamam anne ben yine fırsat buldukça sağarım"
"Tamam annem, hadi oğullarını doyurduk uyuyorlar. Biz odamıza çekiliyoruz"
Annem ve Sare teyzem merdivenlere giderken odama girdim. Mina yatağın ortasında çapraz uyurken ona gülmüştüm. Beşiğin yanına gidip oğullarıma baktığımda onlarda çok şirin uyuyorlardı. Duvardaki saate baktığımda gece bire geldiğini gördüm. Üzerimdekileri çıkarıyordum ki avludan gelen seslerle kütüphaneye girdim. Avluda Erenlerle konuşan kocamı izlemeye başladım. Kaşlarını biraz daha çatsa birbirine değecek gibiydi. Onları izleyerek saçlarımı açtığımda Mustafa da ayağa kalktı. Yavaşça odamızın kapısına gidip kapıyı açtığımda başı önüne eğik kocam birden başını kaldırdı. Şaşırmış gözlerle bana bakarak;
"Karım sen uyumadın mı"
"Yok seni bekledim."
Mustafa'm beni kolunun altına alarak kapıyı kapadı. Odanın içine doğru beraber bir kaç adım daha atarak yatakta uyuyan kızımı görünce;
"Anası kılıklı deli gibi yatıyor şuraya bak"
"Ben deli gibi mi yatıyorum gerçekten"
"Sen o kadar sakin yatıyorsun ki bazen hareketsiz uyuyorsun ya elimi burnuna götürüyorum, nefes alıyor musun diye"
"Gerçekten mi"
Mustafa başını sallayarak koltuğa benimle birlikte oturdu. Başını geriye koltuğun sırt kısmına yasladığında ona baktım. Gözleri kapalı öyle dururken elimi sakallı yanağına koyarak;
"Ne yaptın kocam"
"Bir açım sorma hatun"
"Ne yapayım sana? yemek mi ısıtayım yoksa başka bir şey mi yapayım"
"Yemekleri ısıtman kafi"
"Tamam sende banyoya gir elinin üzerinde birde gömleğinde kan var."
Mustafa başını kaldırıp bana baktığında bende ayağa kalktım. Saçımı gelişi güzel toplayarak başıma tülbent taktım. Üzerimi çıkarmadığım için feracemi giymeye gerek duymadan odadan çıktım. Mutfağa girdiğimde Boran ve Eren bir şeyler yiyordu. Ayağa kalkıyorlardı ki elimle oturttum. Yemekleri ısıtırken yeni demledikleri çaydan ufak bir bardak alıp yanlarına oturdum. Eren'in ve Boran'ın ellerinin üzerlerinin soyulduğunu fark etmiştim. Çayım bittiğinde yemekleri alıp onlara iyi geceler diyerek odaya yürüdüm. Odama girdiğimde Mustafa kütüphaneden buradayım dedi. Elimde tepsiyle yanına gittiğimde ortadaki sehpaya yaklaştı. Tepsiyi önüne bıraktığımda kaşığını eline aldı. Yanındaki berjerime oturduğumda çorbadan bir kaşık alarak bana uzatınca;
"Sen yesene kocam"
"Önce sen bir kaşık al ben yerim"
Uzattığı kaşıktan içtiğimde Mustafa yemeğe devam etti. Ara ara yediklerinden bana uzatarak tepsiyi bitirmişti. Tepsiyi almak için eğilmiştim ki;
"Sen dur ben götürürüm"
"Mustafa sen geç Mina'nın yanına yat. Ben götürüp hemen geleceğim"
Mustafa tamam manasında başını salladığında bende tepsiyi elime aldım. Mustafa yatağa geçerken ben de odadan çıktım. Gece ışıkları yanmış avludan mutfak avlusuna geçtiğimde mutfakta birilerinin konuşma sesleri geliyordu. Mutfağa girdiğimde Sare teyzem anneme bir şey anlatıyordu. Annem beni fark edince;
"Annem ne oldu"
"Mustafa yemek yedi, bulaşıkları getirdim. Sizin ne sıkıntınız var"
"Meryemce, bu Atabek'in yerine geçen Ekrem var ya onun anası haber salmış Ömür'ü istemek için"
"Evet anne"
"Kızım onlara kız verilmez. Biz yoo"
Annemin sözü yarım kaldığında arkamdaki bedeni hissettim. Elini belime koyarak;
"O itin anasına söyleyin. Benim o aileye verecek bacım yok. Bunun için sıkıntı çekmeyin"
Annem ve teyzem başını sallayarak ayağa kalktığında, bende elimdeki bulaşıkları makineye koymak için lavabonun yanına gittim. Bulaşıkları makineye koyup arkamı dönmüştüm ki Mustafa gülerek;
"Bir kahve yapsana sevgilim, karşılıklı içelim"
"Yapayım sevgilim"
Mustafa'ya kahve yaparken arkamdan belime sarılıp sakallı yanağını yanağıma sürerek;
"O itin ailesine vermem ama sevdiği adama veririm"
"Nasıl yani"
"İki aydır Melihşah ile konuşuyormuş hanımefendi"
"Sen, sen nereden biliyorsun"
"Ah sevgilim ah, ben eski ben olsaydım çoktan Melihşahı gebertirdim de senin sayende geniş bakabiliyorum resme"
"Nasıl yani"
"Hiç bir cıvıklığı saygısızlıkları yok. Melihşah öyle saygıyla yani nasıl desem çocuk gibi değiller"
"İkisi de yetişkin Mustafa"
"Ömür daha çok ufak"
"Tamam kocam, al kahveni iç"
Mustafa fincanı eline alarak masaya oturduğunda, yanına oturdum. Sol elini elimin üzerine koyduğunda;
"O sabah ağlamasının sebebi, istemeye gelseler arkasında babası yok. Ömür her zaman geniş düşünen bir kızdı. Dayısı veya ben onun için hiç baba sevgisini verebilecek kişiler değiliz. Ben abi o dayı. Ömür hep baba istedi aslında ama babadan şanslı olmadığı gibi amcalarda it. Ne demek istediğimi anladım dimi karım "
"Anladım çınarım kocam"
"Hadi gidip yatalım"
"Mustafa bir şey soracağım"
"Buyur hatun"
"Sana açılmalarını mı bekleyeceksin yoksa belli mi edeceksin bildiğini"
"İkisini zorlayamam. Onlar konuşacaklar, anlaşırlarsa zaten ortaya çıkar. Ben uzaktan takip ediyorum. Ben bilerek şirkete aldım onu. Hep gözümün önünde dursun diye. Meryemce, Melihşah, Dila'dan sonra ilk defa biriyle konuşuyor. Onun için onu hiç bir şeye zorlayamam. Diğer taraftan Ömür önce mesleğini pekiştirecek. Babasından kalan ufakta olsa malı paraya çevirip yıllardır dayımla banka da tutuyoruz. Onun o parayı güzelce yönetmesi lazım. Onun için su akar yolunu bulur karım. Hadi gidelim yatmaya"
Mustafa'nın uzattığı elini tuttuğumda beni ayağa kaldırdı. Beraber odamıza doğru giderken bir anda avluda durdum. Kocamın eli benden ayrıldığında bana baktı. Bana tebessümle ne oldu der gibi göz kırptığında aramızdaki iki adımı kapatıp beline sarıldım. Kolları belimi sardığında gözlerimi kapatıp derin nefes aldım.
Benim için sakinlik bu iki kol arasındaydı. Yaşamak duyduğum kalp atışındaydı. İyi ki Rabbim beni bu adama yazdın. Ömrümüzün sonuna kadar bizi ayırma....
...........................................
YAZARDAN....
Mert hışımla ateş holdingdeki odasına girdiğinde kaşları haddinden fazla çatıktı. Üzerindeki ceketi odasındaki koltuğa atıp koltuğuna oturdu. Dirseklerini masasına koyarak yüzünü ellerinin içine aldı. Bütün yaptığı işleri sarpa sarıyordu. Ankara'daki işi, İstanbul'daki işleri hepsi yıkılmış, çizdiği yeni ve yüksek meblağlar getirecek bütün projeleri yeni açtığı özel bürosuyla yanıp kül olmuştu. Tanıdığı, babasının arkadaşları olan adamları araştırmaları için rica ettiğinde sadece bir hiç bulmuşlardı. Derin derin nefes alırken odasının kapısının açıldığını duydu. Başını kaldırıp baktığında amcası ağır adımlarla içeriye girdi. Masasının karşısındaki uzun koltuğa oturduğunda Mert arkasına yaslanarak;
"Hoş geldin amca, ne içersin"
"Çay"
Mert vakit kaybetmeden asistanına arayarak iki çay istedi. Amcası ile bakışırken;
"Mert oğlum ne yapacaksın"
"Ne bileyim amca. Biri işime çok büyük taş koydu. Kim yaptı, nasıl oldu hiç kimse bir şey bilmiyor. Kısacası battık amca"
"Hemen enseyi karartma. Sen yaptığın planı yürürlüğe koyduğunda yeniden yükselişe geçeriz oğlum. "
"Evraklar tamam amca, ufacık bir ayrıntı eksik. Ablamın imzasını taklit ettim mi, gerisi çorap söküğü gibi gelecek."
"Nasıl olacak"
"Ben dönerken imzasını taklit edeceğim. Bizim Uraz kağıtları Mustafa ağaya gönderecek. Mustafa ağa zaten gözü döndü mü hemen yargısız infaz yapıyor. Ablamın üstüne yürüyecek ve ablam delirecek. Bende kardeşi olarak yanında olacağım"
"Protokolü nasıl hazırladın. "
"Mina ve çocukları Mustafa ağaya vereceği yazıyor. Adama iki erkek bir kız evlat yeter. Ablam o sinirle ondan olan çocukları bile gözü görmez ki. Gülcan yengem zaten kafasını karıştırdı. Ablam, Gülcan yengeme inanır. Yüzüne karşı seni bu konağa kapattı dedi."
"Tamam işte senin ablan o adamın tavrına karşı buraya hemen döner. Meryemce kendini dinlemeyen adamla yapamayacağı için fevri davranıp geriye gelir. Sende cici kardeşi oynarsın. Zaten sen demedin mi o adam ablama soğuk davranmaya başladı diye."
"Yalnız amca bu olay aramızda kalacak. Bu planı benim yaptığımı abim duyarsa bütün güveni sarsılır. Beni şuan ablama ve onlara karşı savunan tek insan, onu kaybedemem. Abim imzasını fazla bilmediği için ablamın imzaladığını sanacak. "
"Tamam Mert'im sen merak etme"
Mert ile amcası birbirlerine tebessüm ederken biri amcasıyla plan yapmanın gururunu yaşarken diğeri Mert üzerinden kazanacağı paraları düşünüyordu.
....................................................................
İnci hanım büyük kızı hariç bütün evlatlarını aynı çatı altında toplamanın huzurunu yaşarken ağır adımlarla terasa çıkmaya başladı. Terasa açılan salonunun kapısının önüne geldiğinde kapı kapalıydı. Kapının yanındaki aynalı dresuarın üzerindeki üç telefonu görünce cebindeki telefonunu çıkarıp o da bıraktı. Salonun kapısını üç defa tıklatıp yavaşça kapının kolunu aşağıya indirdi. Ağır adımlarla içeriye girdiğinde üç adamında sırtı kapıya dönük önündeki kahvelerini sessizce içtiklerini gördü. Her adımında üç adamı gözündeki gururla izledi. Tamamen terasa çıktığında üç adam onu fark ederek ayağa kalktı. Bernardo elinin içini öpüp yanağına koyduğunda gözlerine bakarak;
"İnci sultanım"
"Nasılsın Bernardo'm"
"İyiyim sultanım sen nasılsın"
"Sizin burada aynı çatı altında olduğunuzu bilmek bana huzur veriyor"
"Kocandan korkmasam var ya altın saçlı kız seni kaçırırım"
İnci hanım evlatlarından ayrı tutmadığı kocasının amcasının oğluna gülerek yanağını sevdi. Başını sağ tarafa çevirdiğinde kolum kanadım dediği iki aslan parçasına gururla baktı. Sağ elini iri oğlunun yanağına koyduğunda, sol elini sırtımı dayadığım duvarım dediği oğlunun yanağına koydu. İkisi saf sevgiyle inci hanıma bakarken;
"Evlatlarım oturun."
Herkes yerine oturduğunda tam karşılarına oturup üç adamı izlemeye başladı. Üç adam az önceki gibi yan yana oturduğunda ortalarında oturan Kerem annesine göz kırpıp;
"Sor annem sor"
"Neyiniz var sizin, üçünüzü ilk defa böyle sessiz görüyorum"
"Bernardo güzelin kocasını sevmesini ve güvenmesini hazmetmeye uğraşıyor. Çınar a-"
Bernardo sinirle yerinden kalkıp gür sesiyle;
"O ağadan hoşlanmadım. "
"Sakin olur musun Bernardo"
"Ne sakini, ne sakini Meryem bizim"
"Bizim hala bizim. Onun ailesi hala biziz merak etmeyin. Mert ve Dağhan farkında değil ama Meryemce'ye duvarlarını ördürüyorlar. Size bir şey diyeyim mi Mustafa'nın iki erkek kardeşi Kadir ve Serdar artık Mert ve Dağhan'dan bile daha kıymetli. Meryemce saygı sevgi görüyor. Meryemce'yi konakta gördüm. Meryemce bizim içimizde nasıl kız, abla, teyze, Meryem ise, konağın içinde aynı öyle özgür serbest. Meryemceye bunu veren Mustafa Hamza'nın aşkı, sevgisi. Bende size katılıyorum ama kabul edin artık bizim Meryemce eşini, omzunda duracağı dağını buldu. Güzel onun yanında jaguar veya aslan değil."
"Kerem, yeter adamı bana alıştırmaya uğraşma. Meryem benim çocukluğumda sevgilim dediğim gözüme yumruk atan esmer şekerim, kız kardeşim. Erdem amcam bu senin kız kardeşin değerlin olacak dediğinde saçını çeksem de Meryem benim tek kız kardeşim. O adam, o adam aaaaa"
Bernardo sinirle, daha çok kız kardeşini kıskanan abi gibi İnci hanımın yanına yere çöküp başını yengesinin dizine yasladı. İnci hanım tebessümle Bernardonun saçını severken Çınar hafif öksürüp elindeki siyah şifon şalı buruna götürüp derince kokladıktan sonra;
"Halam artık kesin dönüş yapıyorum Türkiye'ye"
"Evini açacak mısın yoksa buradaki üçünüzün odasına mı yerleşeceksin"
"Hayır. Mardin'e yerleşeceğim"
"Neden"
"Didem'im yani Meryemce için, lilyum prensesim için"
"Çınar, Mustafa'nın senden rahatsız olmasını istemiyorum. Oğlumu rahatsız etme, etmeyin"
"O rahatsız olacak diye artık uzak durmayacağım. Ne kadar zayıflamış fark etmediğinizi söyleme bana. Hastanede uyurken iki elimi belinin etrafına koydum, neredeyse ellerim birleşecekti. "
İnci hanım karşısındaki haddinden fazla kaşları çatık iki oğluna bakarken Kerem önündeki kahve bardağını masada biraz öne iterek;
"Annem, sen ve babam farkında değilsiniz ama biz farkındayız. Mert ve Dağhan güzeli artık çok ama çok yıpratıyorlar. Benim her şeyim burada olmasaydı inan ben yerleşirdim Mardin'e. Hüma olmasaydı, Nazlı'mın halasının etrafında büyümesini isterdim. Benim her şeyim, siz herkes burada benim köklerim burada ama Çınar abim öyle değil "
"Kerem, Çınar'a abi dedin"
"Çünkü abimiz bizim. Rahmetli Didem halamın sütü Çınar abimi zehirlemeseydi, senin bebeğin ölmesiydi bu adam bizim abimiz olmayacaktı. Şu davalar, takipler olmasa neler olur biliyorsun. Onun için onun sabrı son sınırında "
İnci hanım, Kerem ve Bernardo bakışlarını ağırca ayağa kalkan Çınar'a çevirdiğinde, koca adam demir korkuluklara yaslandı. Gözleri zifiri karanlık ormanlıkta;
"Hala hep uzak durdum ondan. Verilen sözler, imzalanan belgeler ve davalar yüzünden hep uzak durdum ondan. O benim nefesim, o benim her şeyim. O benim doğduğu gün kucağıma bırakılan pamuk prensesim. Artık ömrümü onun yanında yine uzakta ama yanında geçireceğim. Şu davalar bir bitsin sıkı sıkı sarılacağım kızıma, kız kardeşime. Lilyum kokusunu doya doya içime çekeceğim. Ne kadar hoşlanmasam da o adamdan, o iki it onu hırpaladıkça o adamdan güneşinden uzaklaşıyor. Lilyum kokulum ondan uzaklaştı mı çok üzülüyor. Onun gözlerindeki mutluluğu yakından gördüm. Onun için o damat bey oğlun ister huzursuz olsun, ister rahatsız olsun ama ben Mardin'e yerleşeceğim. O beni gördükçe atmaca olacak ve iyice dişlenip güçlenecek."
"Peki ne zaman dönüş"
"Bir dahaki ay sonu hastane için kocası toplantı tarihi vermiş Naci'ye. Büyük toplantıları mı ne varmış onun dönüşünde yapacağız. Hastaneye baktım, süper hastane. Her şey Naci sayesinde sistemli, düzeni beğendim. Oranın tek eksiği büyük bir baş hekim"
"Hayırlısı olsun oğlum"
"Sağ ol İnci sultan, halam, süt annem. Artık aklın deli büyük kızında kalmayacak. Abisi yanına gidiyor, sahipsiz değil"
"Siz ikiniz daha doğrusu üçünüz onu çok ayrı sevdiniz, seviyorsunuz"
Bernardo, Kerem ve Çınar kısa bir an birbirlerine baktıktan sonra aynı anda;
"O bizim nazlı bir o kadar ürkek kızımız, annemiz, nefesimiz kısaca huzur kokulu her şeyimiz"
........................................................................
Kelime harf hatam olursa aff ola...
Allaha emanet olun...
Sizi seven çatlak yazar.... :) :)
Umarım beğenirsiniz...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 31.1k Okunma |
3.32k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |