Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Seni özledim deli kadın...

@ahan5354

MERYEMCE...

Ayşegül mutfağa gittiğinde bende tekrar kızların yanına oturduğum, Gülcan tabletten bir habere bakarak gözleri dolmuştu;
"Gülüm ne oldu"
"Hakkari de büyük çatışma çok sayıda şehit var, içlerinden iki tanesi üst rütbeli asker"
Gülcan'ın dedikleri kulağımda çınlarken, mutfaktan gelen çığlık sesine avşin hala koşarak oraya gitmişti. Ben Gülcan'ı sakinleştirmeye çalışırken, Avşin hala ve Ayşegül resmen ayağıma atıldı. Kafamı kaldırdığımda karşımda yavuz'u beklemiyordum. Yavuz bana doğru yaklaşıp
"Nasılsın güzelim özledin mi ?beni o salak adam davut beni öldürecekti bence"
"Bırak beni"
"Olur mu canım benim daha senle işimiz var"
..................................
Yatak odasındaydık yavuz karşımda, bense kapının tam karşısında koltukta oturuyordum. Yavuz Ayağa kalkarak bana yaklaştığında avazım çıktığı kadar bağırdım;
"Yavuz bırak beni"
"Olur mu Meryemce seninle azcık işimiz var"
"Bırak ne istersen yapacağım"
"Ne istersem mi"
"Evet Yavuz, yapacağım"
"Boşanacaksın o adamdan ve şu kızı da ister buraya bırak istersen yetimhaneye ver"
"Yavuz kızımı bırakmam"
"Sen bilirsin canım"
Yavuz elindeki silahı kızımın başına tutuyordu. Kızım, güzel kızım bizim yatağımızda yatıyordu. Mustafa'nın yattığı tarafa yatan Mina, nasılda güzel uyuyordu elinde Mustafa'nın gömleği ile. Yavuz odanın kapısını kilitlemişti. Avludan Avşin ile Ayşegül'ün sesi geliyordu,
Biraz zaman geçmişti Gülcan'ın sesi gelmeye başladı "Yavuz bırak Meryemceyi bak kötü olacak"
"Ne yapacaksın lan"
"Bırak bacımı bırak ve çık şu odadan"
Bizim seslerimize, kuzum bebeğim uyanmıştı, Mina bir bana bir Yavuz'a bakıyordu. Mina'm korktuğu için ağlamaya başlamıştı. Yavuz benim ve Mina'nın arasında duruyordu, Mina bana gelmek istedi ama yavuz izin vermemişti. Mina ağlayarak "Yavuz dayı izin ver anneme gideyim"
"Hayır Mina otur orada"
Mina'm benim yanıma gelmek için geldiğinde Yavuz sinirlenmişti ve Mina'ma tokat atmıştı, yavuz nasıl tokat attıysa Mina'm başını yatağın kenarına vurmuştu yüz üstü yerde yatıyordu bebeğim ama yer kan olmaya başlamıştı.
"Yavuz yalvarıyorum kızıma bak ne olur, tamam kızımı ver çıkıp gidelim istediğin yere"
"Hayır bırak şu ........ kurusunu"
"Yavuz ne olur ne olur"
Ben ağlarken dışarıdan Mert'in sesi geliyordu 'dayı bırak' dayı yine dayı diyordu, Yavuz sesini çıkarmadı. Yavuz bana yanaşmaya başlayınca;
"Bırak beni bırak"
"Çok güzelsin kızım ne olurdu benim olsan, o Dağhan'ın eniş ......"
"Kes sesini kesssss, Mustafa elbet gelecek" Yavuz yalandan bir gülme ile
"Mustafa emin misin ? gelecek mi"
"Ne yaptın kocama"
"Şuna Kocam deme şu adama, zamanında yerinden Dağhan çıkarken şimdi Mustafa onlar seni dileği gibi severken yaa ben"
"Bırak beni, ben seni hiç sevmedim gitt bırak beni"
"Bırakmam Meryemce beni sevmesen de ömrünü benimle geçireceksin"
Kızım yerde kırpırdanmaya başlarken Yavuz silahı kızımın başına tuttu;
"Yavuz ne istiyorsun kızımdan beni öldür ona dokunma, tamam Yavuz tamam istediğini vereceğim"
Yavuz bana yaklaşmaya başladığında sessizce bekliyordum. Yavuz yanıma gelip başını boynuma koymak için yaklaştığımda kafa atmıştım burnuna acıyla yere düştüğünde ayağa kalmaya çalıştım ama Allahım kalkamadım. Yavuz sinirle yerden kalktığında çoktan Yavuzdan tokat yemiştim. Yavuz tekrar başını boynuma koyduğunda ağlıyordum. Ben bitmiştim;
"Çok güzelsin ve çok güzel kokuyorsun sevgilim"
"Yalvarıyorum bırak bırakkkkkk"
Yavuz nefesini yüzüme üfleyerek yaklaşıyordu ki odanın kapısının kırıldı, Yavuz önümden çekildiğinde kapın önünde kamuflajla Dağhan ve Mustafa vardı. Dağhan hızla Minayı kucağına aldı ve dışarı götürdü. Mustafa bize doğru geliyordu, Yavuz elindeki silahı Mustafa'ya yönlendir;
"Gelme Mustafa ağa gelme"
"Bırak karımı çık git şuradan"
"Yok yaaa benim Meryemce, sen yoktun. Ben vardım hep o zaman uzaktan uzağa kokladım. onu sonra ilk sen kokladın ama artık yeter alıp gideceğim güzel gözlümü sende yaklaşma bize Mustafa ağa"
"Yavuz, Meryemceyi bırak ve elindeki silahı da bana ver"
"Yaklaşma dedim sana yoksa kötü olur"
"Ne olur Yavuz ne olur"
"Seni öldürürüm"
"Durma lan vurr"
Mustafa bir adım atmıştı iki el silah sesi ile birlikte kapattığım gözlerimi açtığımda Mustafa yerde yatıyordu, herkes Mustafa'nın başındaydı. yavuz, yavuz yoktu.
"Dağhan, yaşıyor de ......... ne olur bir şey de" Dağhan ilk önce bana bakıp sonra başını hayır manasına başını sallayınca;
"Mustafaaa kalk kalk dedim"
"Mustafa'm beni bırakma ne olur"
...............
MUSTAFA HAMZA...
Sabaha karşı Dağhan gitmiş, ben de odaya girip üzerimi değiştirip konaktan çıktım. Arabaya binerken cebimden telefonu çıkarıp cemil beyi aradığımda İstanbul'la gitmeme gerek kalmadığı söylemişti.
Bende bir kaç işimi halledip konağa giderim demiştim ama fabrika sağ olsun baya sorun çıkardı bana akşama doğru konağa gittiğim de benim odamın kapısında ayşegüller vardı. Odaya girdiğimde annem ve Gülcan elinden geleni yapıyorlardı. Meryemce sadece ateşlenmiş ama kendini sıkarak sayıklaması Gülcan'ı korkutmuştu Gülcan hafif tokatlıyordu ama gözlerini bile açmıyordu Meryemce sadece dilinde;
"Mustafa kalk, Mustafa'm beni bırakmak ne olur" diyordu.
Hemen herkesi odan çıkarmıştım. önce üzerimdeki ceketi çıkardım sonra Meryemcenin üzerindeki pikeyi kaldırdığımda pijamaları sırılsıklam olmuştu. Meryemceyi kucağıma çekerken kulağına doğru;
"Meryemce'm kendine gel hadi"
Meryemcenin bir taraftan üzerini çıkarıyordum bir taraftan konuşuyordum ayılması için. Üzerinde sadece iç çamaşırı kaldığında hızla banyoya girdim duşa kabine oturdum kucağımda Meryemce ile soğuk suyu açtığımda birden titremeye başlamıştı. Meryemce'm yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı galiba ki boynuma sarılmaya başladığında söyledikleriyle hala kabusunun etkisinde olduğunu anladığım da yanıldığımı anladım
"Üşüyorum Dağhan üşüyorum, sarıl bana Mustafa'm gibi"
"'Meryemce'm, ömrüm hadi aç gözlerini de bak bana, ben buradayım sana ben sarılıyorum hadi kadınım"
Meryemce gözlerini açtığında beni görünce sıkı sıkı sarılmıştı. O kadar sıkı sarılıyordu ki sanki bizi ayıracaklar gibi. Meryemceyi banyodan çıkardığımda sakince bana bakıyordu yüzümü seviyordu, birden gözlerimin içine bakıp;
"Mustafa'm sensin dimi, sana .... sana bir şey oldu diye çok korktum be ben gönlümün ağası"
"Korkma ben buradayım hadi yardım et ki üzerini değiştireyim"
"Tamam asi'm tamam"
Meryemcenin üzerini değiştirmiştim, odadaki koltuğa oturmasını sağladıktan sonra yatağın nevresimlerini değiştirirken dikkatle beni izliyordu. Yatağı da temizledikten sonra kucağıma alarak yatağa yatırdım. Meryemce ben ne yapsam dikkatle takip ediyordu. Banyoya doğru giderken
"Mina nerede, mina dila nerede Mustafa"
"Sakin olur musun odasında oynuyordur hayatım"
Üzerimi değiştirip yanına uzandığımda sanki içime girmek ister gibiydi, bende ona karışıkla sıkıca sarılıp güzel saçlarını öptüm.
"Korkma gülüm ne bana nede sana bir şey olacak kızımız zaten güvende, sen iyi ol tamam mı sen lazımsın bize biz meleğimiz olmadan gülemeyiz. Birde seni yıkadığımı çamaşırları makinaya koyduğumu birde nevresimleri değiştirdiğimi kimseye anlatma tamam mı gülüm "
"Tamam söylemem de niye utanıyor musun"
"hayır da, ya kızım ben koskoca ağayım ağa, benim işimi bir sürü kadın yapar"
"Nasıl bir sürü kadın"
"Yani benim şimdiye 4 tane karım olması lazımdı deli doktor"
"Bak sen tamam ben iyileşeyim sana kız baksınlar .... hatta dur ben niye iyileşeceğim ki hemen baksınlar sizde ağam karı"
"Oy kıskandın mı gülüm, bu gönlüm seninle huzur buldu. Allah bir daha göstermesin ama sen yoktun nefes alamadım deli doktor öldüm dedim kendi kendime. Hele senin kalbin durduğu zaman kaçtım herkesten kaçtım sen yoktun kokun yoktu , aman konuşturma beni kadın, kadınım gül kokulum"
"Seni seviyorum adamım, kocam, ömrümmm"
"Seni seviyorum kadınım, karım, ömrümm"
Meryemce yavaş yavaş kendini uykuya teslim ettiğinde ateşi de düşmeye başlamıştı. Odadan avluya çıktığımda avluda Gülcan ve avşin halam elinde çay oturuyorlardı, yanlarına oturup
"Ayşegül bana da bir kahve yapıyor mısın"
Gülcan'a dönerek
"Kızım Gülcan, nasılsın damattan haber var mı?"
"Yok Mustafa ağa ulaşamadım"
"Ben ulaştım iyim merak etmesin dedi senin için"
"Sağ ol Mustafa Hamza ağam .. ben odama çekileyim"
Gülcan odasına doğru giderken avşin halam bana göz kırparak;
"Gülümcan odana mı odasına mı"
"Avşin halam yaa.... şey....."
"Tamam çık biz bakmıyoruz"
Halamın eski neşesine mi mutlu olsam, yoksa Gülcan'a mı sevinsem. Çok şükür ya Rabbim önce gül güzeli sonra geniş bir aile çok şükür ben düşüncelerle boğuşurken avşin halamın;
"Meryemceye baksaydın Mustafa'm"
"Kalktım avşin sultan kalktım."
Halam kendi odasına giderken bende odama gitmiştim. Odaya girdiğimde Meryemce yataktan kalkmış, dolabın önünde duruyordu, hızla yanına gidip;
"Gül güzelim ne yapıyorsun"
"Mustafa'm çok terlemişim üzerimi değiştireceğim"
"Yardım etsin bu kocan sevgilim"
Önce terden alnına yapışmış saçları çektim sonra bir öpücük kondurdum, fazla dayanamadım sıkı sıkı sarılıp kokusunu içime çektim. Meryemce sonra benden biraz uzaklaşıp elleriyle sakallarımı sevip yanağıma ufak koklayarak bir buse kondurdu sonra gözlerime bakarak;
"Kocam, iyi misin sen"
"Seni seviyorum ey gül kokulu seni seviyorum sana bir şey olacak diye çok korkuyorum sultanım"
"Bende seni özledim asi'm ama önce üzerimi değiştirmem lazım, tekrar hasta olmak istemiyorum"
"Tamam deli doktor tamam"
Meryemcenin üzerine bir şeyler alıp yatağa oturturdum, üzerini değiştirip, yatırdıktan sonra yanına uzanmıştım. Meryemceyi kollarımın arasına alıp başımı boynuyla omzunun birleştiği yere koyarak doya doya kokladım. Meryemce ilaçların etkisiyle hemen uyumuştu. Bende kendimi uykuya teslim edecektim ki kapı çaldı, saate baktığımda gece yarısını geçmişti. Yataktan hızla kalkıp kapıyı açtığımda, karşımda omzuna dökülmüş siyah saçları, pembe pijaması, bir elinde kendi kadar ayısı bir eli ile gözünü ovuşturan güzeller güzeli kızım Mina'm kapıdaydı. Çıplak ayakla taşa bastığı için hemen kucağıma aldım. Mina'm boynuma sarılıp, annesi gibi başını omzuma koymuştu, bende hemen boynundan bir öpücük alarak;
"Babam, prensesim güzel kızım ne oldu"
"Kaaabus gördüm, çok korktum babaaaa"
"Gel bakalım prensesim benim yanımda yat ben seni korurum "
"Tamam kahramanım"
Mina sıkıca boynuma sarıldığından yatağa doğru gidiyorduk, yatağa yaklaştığımda
Meryemceyi hafifçe yana yatırdığımda ortaya ben yatmıştım, diğer tarafıma da Minayı almıştım sağ göğsümde Meryemce sol göğsümde Mina'm buram buram gül kokusuyla kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

.........................................
GÜLCAN ...
Dağhan'ın odasına çıkmıştım. Odaya girdiğimde yağmur sonrası toprak kokusu aşkın, kokusu genzimi yakıyordu. Ben Dağhan'a bu kadar mı çabuk alıştım {ahh adam toprak gözlü can adam, daha 24 saat olmadı adam çok özledim seni}
Odada gezerken Dağhan'ın yastığını elime alıp koklayarak dolaşmaya başladım odada. Başım hafif ağrıdığından Dağhan'ın yatağına uzandığımda gözüm hafif kapısı açık olan dolaptaki kutuya takılmıştı. Hemen ayağa kalkarak dolabı açıp kutuyu elime aldım. Yatağa tekrar oturdum kutuyu açtığımda içinden bir sürü yıldızıma yazılı mektuplar çıkmıştı. Bir tane mektubu aldığımda gözlerimden yaşlarda dökülmeye başlamıştı. mektubu açtığımda biraz daha ağlamıştım çünkü zarfın içinden babam ve Dağhan'ın karargahta çekilmiş bir resmi düşmüştü kucağıma. Elimdeki mektubu okumaya başladım.
{YILDIZ'IM DAHA GÖRMEDEN SEVDİĞİM BAHAR GÖZLÜM BUNLARI SANA YAZARKEN OKUMAYACAĞINI BİLMEM CANIMI ACITSA DA YİNEDE YAZACAĞIM GÜZEL SEVDİĞİM BU MEKTUBU SANA BENİM İÇİN DEĞERLİ BİR MELEĞİN YANINDA YAZIYORUM. MERYEMCE'M TANIŞMANIZI NE KADAR İSTERDİM. KADİR BİNBAŞIMIN ANLATIĞI GİBİYSEN SİZ İKİ DELİ NE KADAR ÇOK ANLAŞIRSINIZ. KADİR BİNBAŞIM SANA YİNE SÜTLAÇ YAPTIRIR İNŞALLAH BENİM GÜZEL BAHAR GÖZLÜM. BU KALP SENİ BULMADAN DURMASIN O GÜZEL GÖZLERİNE BİR BAKAYIM SONRA DURABİLİR BU KALP. NEYSE GÜZELİM ALLAH'A EMANET OL.}
Elime başka bir mektubu aldım.;
{GÜLÜM, ŞİMDİ YANINDA OLUP SANA SARILMAK SENİ TESELLİ ETMEK İSTERDİM. BAHAR GÖZLÜM ÜZÜLME OLUR MU BEN BURADAYIM ELBET GELECEĞİM YANINA SEN YARALI BİR CEYLANSIN BEN İSE YARALI BİR KURT SEN YARANI İYİLEŞTİRSİN AMA BENİM YARAM BENİ GÜÇLENDİRECEK BEKLE BENİ BAHAR GÖZLÜM BEKLE.. SENİ SEVİYORUM SANA DOKUNMADAN SENİNLE KONUŞMADAN SEVİYORUM}
Mektupları yerine koyup dolabı kapattım ve yatağına geçip yattım. Dağhan'ın kokusunu çekerken uykuya dalmıştım.
Sabah uyandığımda avludan Meryemce'nin sesi geliyordu;
"Gülcan yetişş" Hızla odadan çıktığımda koşarak avluya indim. Meryemce benim odanın kapısından bana bağırmaya devam ediyordu ben arkasından;
"Ne var allahın delisi"
"Anacım senin yukarıda ne işin var yaa,"
"Şeyy ...ben şeyy"
" Hee anladım Dağhan'ın odasında kaldın gece ohh iyi yaptın."
"E ne oldu "
"Ya hiç sen korkutmak istedim vayemin"
"Deli manyak sevin amacına ulaştın "
15 gün sonra
Dağhan olmadan koca 15 günü geçirdim ne bir telefon nede bir şey o yok diye iki gecede bir nöbet alıyordum, bu işe Meryemce kızmaya başlamıştı. Bir hafta önce Mustafa ağa Dağhan'ın bir operasyona girdiğini iyi olduğunu söylemişti. O akşam Meryemce dikkatimi çekmişti bir gram gözleri dolmamıştı ama ben daha doyamadığım sevdiğimin öyle bir operasyona girmiş olması korkutmuştu. beni bu gece Mardin kalesine çıkmıştım.
Elimde termosta çayım koskoca Mardin'i izliyorum birden telefonum çaldı. Tanımadığım bir numaraydı ama niye bilmem içimden bir ses aç demişti.;
"alo ....aloo"
"Bahar gözlümm"
"Dağhan'm , toprak gözlüm"
"Nasılsın gülüm "
"İyim hayatım iyim sen ...sen nasılsın "
"İyim ... Gülcan'm Hakkari çok soğuk o güzel sesinle ısıt beni çok özledim seni , senin kokun bana eroin bağımlısı gibi bağımlı yaptı."
"Bende seni özledim toprak kokulum bende seni özledim toprak gözlüm . Şimdi gelsen sarılsan üstüm başım sen koksa "
"Sık dişini binbaşı kızı sabret binbaşı karısı sabret ve dua ett....... hee hadi güzel karım"
Derin bir nefes çekerek aklıma gelen şarkı başladım söylemeye;
Ey yüzü gülen cennet-i âla
Bu sen misin ah. Düşmemek de değil.
Öyle gül ile kokma burnuma
öpsem yanarım öpmesem eyvah
Hayam dolanır. Dünyam dolanır
Fikrime ayan ruhum dolanır
Dolanır gece sana dolanır
Öyle can ile durma karşımda ...
Ey teni gülen ayışığında
bu sen misin ah. Düş desem değil
öyle can ile durma karşımda
sarsam yanarım. Sarmasam eyvah.
Hayam dolanır. Dünyam dolanır
Fikrime ayan ruhum dolanır
Dolanır gece sana dolanır
Öyle can ile durma karşımda ...
"Canım bahar gözlüm üzülme geleceğim"
" Dağhan'm, toprak gözlüm kendine dikkat et olur mu?"
"Olur hayattım sen evde misin"
"Şeyyyy.... benn"
" Neredesin Gülcan'm"
" Kaledeyim, toprak gözlüm"
" Hemen konağa gidiyorsun bahar gözlüm"
"Tamam binbaşım"
"Seni seviyorumm"
Telefonu kapattığımızda onunla konuşurken zor tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım. Ne kadar ağladığımı bilmiyordum. Bir sesle kendime geldim, bir koku bu koku Dağhan'ın kokusu değildi. Ben gözlerimi araladığım da Mustafa ağanın kucağındaydım.
"Gülcan iyi misin kardeşim"
"Mustafa ağam, çok özledim ben Dağhan'ı"
"Sabret gelecek binbaşı, aman hasta olmada zaten sevgili vayem bizi kesecek seni arayacağım diye sıçana döndüm"
"Özür dilerim ağam yaa"
Eve geldiğimiz de avluda yeni yeni bastona geçmiş Meryemce babaannem gibi bastona dayanmış ikimize de kaşları çatık bize bakıyordu. Meryemce bize doğru bir adım atıp parmağını sallayarak;
"Siz neredesiniz
"Şey Meryemce'm Mustafa ağa beni kale....." Meryemce benim cümlemi sinirle kesti;
"Sus hanımefendi sen doğru odana ama kendi odana ve üzerini değiştir hemen "
"Tamam Meryemce'm "
Yaramaz iki çocuğunu azarlayan anne gibiydi.
Ben odama doğru giderken Meryemce, Mustafa ağaya dönerek;
"Asi ağa sende odaya bana haber vermeden gitmek nedir ya "
"Meryemce kendine gelir misin? bir yere gitmedim asıl sen odaya "
Meryemcenin korkularını biliyordum ve bu kızın hep korktuğu şey mutlaka başına gelirdi. Ben odaya girerken Mustafa ağa konağın kapısını çarpıp gitmişti..

........................................................
MERYEMCE...
Ben odama girdiğim de Asi ağamız kapı çekip gitmişti, korkuyordum bilmiyordu anlamıyordu yavuz onu bir kere öldürmeye çalıştı bir kere daha çalışacaktı eminim, ben böyle kendi kendime söylenerek üzerimi değiştirirken birden iki kol beni sardı, tam çığlık atacaktım ki bir elini bırakıp ağzımı kapadı sonra o tanıdığım koku beni sardı ve bana ilaç gibi gelen sesi kulaklarımı doldurdu;
"Sen beni böyle sev bana hiç kimse bir şey yapamaz gül güzeli, ben sana daha doyamadan gidemem hanımefendi"
"Mus...mustafa, sen sen gitmiştin"
"Gideyim istersen sultanım"
"Yok..yok gitme hep burada kal"
"hep burada tam yanındayım gülüm "
"Seni seviyorum asi adam, asi ağam"
"Seni seviyorum deli kadın, seni özledim deli kadın kokunu, tenini,"
"Aaa....şeyy... ayy.. aman ya.... hım... tamam ."
"Deli doktor iyi misin, ama yalnız bu krem gecelik yakışmış"
Mustafa'nın dediğiyle hemen arkamı döndüm ama asıl yanlışı o zaman yaptım galiba o siyah gözlerdeki ateşi görmek, özlemi görmek eşine aç birini görmek.
Ben kendime gelip kollarından çıkmak istediğimde, Mustafa beni kucağına almıştı. Mustafa yavaş yavaş kucağında ben yatağımıza doğru yürüyordu. Mustafa'nın gözlerinde boğulurken sırtım yumuşak yatağa değmişti. Mustafa üzerindeki ceketi çıkarıp yanıma uzanmış başını boynumla omzumun birleştiği yeri önce koklamış sonra öpmüştü. Benim içim titremeye başlamıştı, Mustafa gözlerime bakıp ;
"Hala heyecanlanıyorsun hala titriyorsun anladım senin deli halin beni karşımda kayboluyor"
Konuşamıyordum sanki dilim tutulmuştu, özlemiştim ben kocamı özlemiştim, ben sadece kocama bakarken dudaklarıma değen sıcak dudaklarla gözlerimi kapadım. Mustafa'nın sorduğu soruyla kendime gelip gözlerimi açtım.
"Mina'ya kardeş yapsak mı "
"HIMM"
"hım ney sevgilim hım ney, "
Ben deli de olsam bu adamı karşısında hala ufak çocuk oluyordum. Mustafa'nın sorduğu soruya utanarak da olsa dudağın kenarına ufak bir öpücükle cevap vermiştim. Mustafa istediği cevabı almıştı..
................
Gözlerimi açtığımda Mustafa'nın kollarının arasındaydım, gülen gözlerle bana bakıyordu. Biraz daha asi kocama dönerek ;
"Sen, yani seni aman yaaa"
"Bende seni seviyorum ve seni özlemişim deli doktor, deli gelin ağa"
Mustafa bir eliyle beni sararken diğer eliyle yüzümü, saçlarımı seviyordu. Mustafa saçlarımın üzerine ufak bir öpücük kondurarak yataktan banyoya geçti. Mustafa'nın peşinden benden yataktan kalkmıştım Mustafa'ya temiz eşofmanlar çıkarıp yatağın üzerine koyduğumda banyonun kapısında Mardin'in asi azrail ağası bütün heybeti ile duruyordu, çarpık bir gülüş sunmuştu önce sadece belindeki havluyla sonra bana doğru avını yakalayacak aslan gibi yavaş yavaş gelmeye başladığında başıma geleceğini bildiğim için bekledim sonra yanıma geldi tam sarılacakken kolun altından geçip hızla kendimi banyoya attığımda odadan Asi ağamın gülüşlerini duyuyordum.
Banyodan çıktığımda Mustafa'm yatakta uyuyordu üzerimi giyinip yatağa girip yanına sokulmuştum. Mustafa hemen kollarına almıştı beni , kulağıma yaklaşıp "Gül kokulum, gül güzelim mis gibi kokuyorsun güllerin açmış resmen bana bak kız"
"Hee söyle asi'm"
"Ben öldüğümde mezarıma bol bol gül dikin,sana hasret kalırım sonra"
Hızla yataktan kalkarak " Gül dikmeye gerek yok "
Mustafa ayağa kalktı hemen yanıma gelip;" niye "
"Beni gömsünler senden sonra yaşayacağım da ne olacak"
"Sakin ol kadınım sadece şaka yaptım ağlama güzel gözlüm şaka"
"Yapma bana böyle şaka yapma , sen..sen ölecektin o lanet arabaya binmeseydim sen ölecektin ben ben..."
"Tamam ben buradayım yeter sus hadi gell "
"Be...be...ben se..seni kay..kaybetmek is...istemiyorum"
"Kaybetmeyeceksin buradayım, deli doktor ben ölsem senin dimdik ayakta durman lazım duydun beni dik durman lazım"
Ben ağzımı açmamıştım ki gözlerim kararmaya başladı ve sonsuz karanlığa doğru giderken duyduğum sadece Mustafa'nın sesiydi. "Gülüm kendine gel aç gözünü"
..........
Gözlerimi açtığımda Mustafa'nın kollarındaydım ve sakin nefesi saçlarıma duruyordu. yataktan kalmak istediğimde ;
"Azcık daha yat, uyu gece hep sayıkladın "
"Ama ben... "
"Yat dedim sana ve evde oturmak yaramadı biran önce iyileş ve işinin başına dön "
"Ama niye..."
Mustafa sinirle ayağa kalkarak;
"Ya sen bayıldığında ne kadar korktum biliyor musun , ben ağayım bir sürü adamım var bana allah izin vermedikçe hiç bir şey olmaz duydun beni hele o...o tövbe yarabbim o yavuz mudur nedir o hiç bir şey yapamaz ama ondan yana sana bir şey olursa kafasını koparmak için dün gece baya yemin ettim "
"Şeyyy..ben..."
"Kesme sözümü şimdi artık iyileş ve işinin başına dön ve benimle yine kavga et"
Hızla yataktan kalkarak hemen yanına gidip kollarımı boynuna doladığım da onunda kolları belimdeki yerini almıştı. Ben babamdan sonra en çok sevdiğim limanım da ağlamaya başladım. Ben hıçkırıklarımı tutamıyordum. Mustafa tek eliyle belimden sarılırken bir eliyle saçlarımı okşuyordu.
Mustafa yavaş yavaş kulağıma " Yeter ağlama sen ağladıkça benim gücüm tükeniyor hadi güzel kadınım sakinleş ben bilmiyorum zannediyorsun ama ben her gece senin göz yaşlarını siliyorum uykunda, ben bilmiyorum zannediyorsun ama ben her gece senin kabusların da çırpınmalarını görüyorum. Ve ben bir şey yapamıyorum"
"Özür dilerim seni üzdüğüm için."
"Benden özür dileme gül güzelim, sen iyi ol. Mert'in yanına gittiğim de o bile ne zaman Meryemce'm iyi olacak dedi"
"Tamam iyi olacağım söz, mert'im nasıl"
"iyi baya iyi hemde"
"Nasıl yani"
" Şey yani senden kurtulmuş ya ondan "
Mustafa'nın omzuna ufak bir yumruk atarak uzaklaştım ondan , Mustafa arkamdan gülerken koltuk değneklerini atmış olabilirim ama hala ağrılarım devam ediyordu. Ağzımdan çıkan ufak bir iniltiyle Mustafa hemen yanıma geldi.
"İyi misin gülüm"
"Biraz ağrım var bu gün "
"Ben yüzümden dimi"
Mustafa'nın dedikleri üzerine sağ elimi kaldırıp yanağına koydum, yeni çıkmış kirli sakallarını sevdikten sonra boştan kalan yanağına ufak bir buse kondurdum oda yanağındaki elimi bileğimden tutarak avuç içine dudaklarını bastırıp öptü.
Mustafa üzerini değiştirirken saate baktığım da saat 6 ya geliyordu, bende üzerimi değiştirmiştim elime bastonu alıp avluya doğru çıkıyordum ki Mustafa'nın kokusu burnuma doldu ;
"Hadi gel kahvaltıya bir menemen yapsın ağan sana "
Başımı hafif yana çevirip boynuna yasladım sessizce " hadi görelim marifetini" Mustafa göz kırparak kucağına almıştı. Mutfağa geldiğimizde Mustafa beni kucağından tezgaha bıraktı beni burnumu öperek işe koyuldu.
...............
Mustafa menemeni bitirmiş Ayşegül ile Songül masayı avluya kuruyorlardı. Mustafa sofra kurulana kadar sabah gazetelerine bakıyordu. Yanımıza ilk önce koşarak Mina'm gelmişti.
Mina'm babasının kucağına çıkıp gazeteye bakarken, odasından surattı asık bir şekilde Gülcan çıkmıştı. Benim ona gülerek baktığımı görünce yanımıza gelip beni öpmüştü..
Gülcan'a baktığımda gözlerinin altı kızarıktı;
"Vayemin yine mi kabuslar"
"Meryemce özledim onu"
"Gelecek, biz ne kadar bekledik kadir amcayı hatırla "
"sağ salim gelecek dimi "
"Merak mek merdi tı yen ( merak etme kocan gelecek)"
"Canemın hol ki tı esta( canım iyi ki varsın)"
Biz sarılırken odasından yeni uyanmış avşin koşarak yanımıza gelip bize sarılmıştı. Avşin hala birden;
"Bensiz sarılıyorsunuz ayıp oluyor ama "
Ne ara bu kadar dolmuştu avlu anlamamıştık ama herkes bize gülüyordu. Biz kahvaltıya otururken Gülcan'm ayak üstü bir şeyler atıştırmıştı çantasını odasından alırken Mustafa ya dönerek ;
"Sevgili ağa babacığım ben çıkıyorum gece nöbetim var sabah geleceğim"
"Tamam oyalanma harçlığın var mı "
Biz onlara gülerken Gülcan kapıdan çıkmıştı, aslında hepimiz buruktuk Dağhan gelmedikçe üzülüyorduk. Kahvaltı kalkmış avluda kahve içerken konağın kapısı açıldı ve kamuflaj pantolon siyah tişörttü ile Dağhan avluya girdiğinde bastonu bile unutarak Dağhan'a koşmuştum.
Dağhan hemen kollarını açmıştı bana sarıldığımda başını hemen boynuma koymuştu. Ben ağlarken o kulağıma;
"Geçti güzelim, geldim dostum kardeşim, dert ortağım "
"Çok özledim seni "
"Bende ama güzelim birini daha özledim nerede o "
"Hastanede"
Dağhan'ın yorgun olan bakışları iyice düşmüştü, kulağıma doğru ;
" Kokusunu özledim akşam erken gelse bari"
Onun bu haline gülerken biraz daha sokularak;
"Gece nöbetçi gelmeyecek"
"Hım neyyyy tamam yaaa "
Dağhan'ın tepkisine herkes gülmüştü, Dağhan benden biraz uzaklaşmaya başladığında hızla hareket ettiğim için canımın acıdığını yeni anlamıştım. Dağhan'a sessizce "çaktırma koluna gireceğim bacağıma ağrı girdi"
"Tamam başımın güzel bela-" sözünü hızla kucağına atlayan Mina'm bölmüştü, Mina'm hızla öperken ben öylece kalmıştım. Avşin halam hemen bastonumu getirmişti, göz kırparak yardım etmişti.
Dağhan bizimle biraz sohbet edip odasına çekilmişti. Konak halkı dağılınca, sabah ki mutfakta gördüklerinden sonra Ayşegül ve Songül hala utanarak Mustafa ya bakıyordu. Mustafa ile fark ettiğimizde gülerek odaya girmiştik, gönlümün ağası duşa girdiğinde ben odan üzerime sal alıp çıktığım beni fark etmemişlerdi sedirde avşin hala Ayşegül'e ;
"Kız ne oluyor size, Mustafa ağaya bir acayip bakıyorsunuz, sizi tanımasam birileri gibi gözünüz var diyeceğim" dediğinde iyice dikkatli dinlemeye başladım çünkü işime geliyordu bakalım Kezban hanım ne diyecek anlattıklarına ben dinlerken Mustafa odadan çıkmış yanıma gelmişti, anlımdan öpüp gözleri ile hayırdır der gibi bakınca kafamla avluyu gösterdim oda dinlemeye başlamıştı. Biz bakarken avşin halam hala kızları sıkıştırıyordu.
Songül koşarak mutfağa gitmişti, bir tek ortada Ayşegül kalmıştı, sedirde kader, selvi, helin, kezban hala , annem ve avşin hala vardı. Ayşegül ağzında bir şeyler geveliyor, Avşin hala bir şey olduğunu anlamış olacak ki iyice sıkıştırmaya başladı Ayşegül'ü ;
"Kız Ayşegül söyle, yoksa boran mı bir şey dedi "
"Avşin abla yaaa"
"Tamam ben de Mustafa'ya havale ederim seni "
"Tamam abla yaa, şey "
"ney anlat kızz"
" aman abla ağam duymasın dedikoduyu sevmez biliyorsun"
"Hadi biliyorum söyle "
"Mihriban anne özür dilerim şimdiden"
"Hadi anlattttt"
"Tamam abla yaaaa , sabah biz kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdiğimizde Ağam ve gelin ağam şeyy"
"Neyyyyy"
"Ağam şeyyy , Meryemce ablam tezgahta oturuyordu ağam da şeyy "
Mustafa sadece dinliyordu, daha fazla dayanamadı çünkü Ayşegül kızların önünde iki büklüm olmuştu. Sert görünse de onlara sever bilirim, yufka yürekli asi'm benim
"Ayşegülll, Meryemce hanıma bir bardak süt getir "
"Heehemen ağam"
Ben sedire oturduğumda Mustafa önce bana baktı sonra Avşin halaya dönerek;
"Avşin sultan fazla merak iyi değil bilirsin "
"Bilirim ağam bilirim"
Mustafa konaktan çıktığında yüzü bembeyaz Ayşegül gelmişti. Elindeki bardak resmen 7 şiddetin de sallanıyordu bardağı alıp masaya koydum sonra elini tuttum "Sakin ol ağan gitti"
Ayşegül koşarak mutfağa geçmişti, herkes bana bakıyordu. Bende annemin omzuna başımı koyup "Onlar mutfağa geldiğinde Mustafa sarılıyordu bana "
"Bende yedim "
"Avşin sultan yemesen de ye "
Herkes bize gülerken, annem başımdaki tülbenti çıkardı herkes gibi bende anneme bakıyordum. Annem saçımdaki tokayı çıkarıp ;
"Saçların uzunmuş anam gibi ama kurutmadan bir daha toplama "
"Anne birisi görmeden kapatayım, bir daha ıslak toplamam"
"Tamam kızım bir daha ıslak görmeyim bu saçları annem "
"Tam-" sözümü Dağhan kesmişti; "Meryemce yukarı gelebilir misin "
"Gelir alırsan gelirim"
"geliyorum "
Dağhan aşağı inip önümüzde önce eğildi sonra beni kucağına almıştı, herkes bize gülerken biz yukarı çıkıyorduk. Odasına girdiğimizde yatağa oturttu, Dağhan önümde diz çökerek başını dizlerime koydu. Ben saçlarını severken o konuşmaya başladı.
"Meryemce'm tek dostum çok özledim seni, seninle dertleşmeyi. Güzelim ben bu operasyonda sizden başka kimsem yokmuş onu anladım sen, mert ve bahar gözlüm ailem sizsiniz"
"Bir şey mi oldu Dağhan "
"Annem, annem bu yaşından sonra evleniyormuş, ne olur bir şey deme zaten biliyorsun o seni bizim evden gönderdiğinde, sana sahip çıkmadığı zaman bende bitmişti ama ne yapayım annem işte ya, sadece neyi anlamıyorum biliyor musun ? senin annen nasıl bir kadındı, size bir kere gelmiştim hatırlarsın sadece iki saat kaldım sizde ama annen sizi unuttum benimle ilgilenmişti."
"Dağhan ben buradayım dostum ben hep senin arkandayım"
"Biliyorum güzelim, "
"Dağhan bana bak " dediğimde kafasını kaldırıp gözlerime baktı,
"Senden rica ediyorum bu olayı bırak zamanı geldiğinde ben anlatayım Mustafa'ya olur mu , Yavuz'u sen anlattığında bir şey demedim ama bunu ben anlatayım olur mu"
"Tamam güzelim ama bu olaydan sonra adam çıldırır gibi geliyor bana birde bu olayı bir tek ben biliyorum dimi "
"Evet bu olay senin ile benim aramda başka kimse bilmiyor he birde selçuk dayı biliyor sahi o nasıl"
"Kız babası nasıl olsun"
"Allahım yaa neyse benim biraz ağrım var hadi gideyim, sende uyu dinlen biraz "
"Burada yatsana sana sarılıp uyumak istiyorum"
"Tamam tamam kereste kokulum"
"Sağol gül kokulum"
Dağhan kolların arasına alarak başımdan öpmüştü, sonra kucağına alıp yatağa yatırmıştı yanıma uzanınca kolların arasına almıştı. başını kulağıma yaklaşarak ;
"Çok şehit verdim Meryemce'm hele iki askerim vardı birinin kızı olmuştu adını bana sorunca direk Meryemce dedim senin gibi olsun diye, hele diğeri yeni evlenmiş çiçeği burnundan nasıl mutlu ikisi de göreceksin. Operasyon başladığın da yavaş yavaş yürüyorduk bizi, bizi pusuya düşürdüler Önce yanımdaki çavuş mert şehit oldu.. sonra biraz ötemde küçük Meryemcenin babası kadir vuruldu. hızla yanına gittiğimde bana dedi ki <komutanım kızım dedi kızım önce vatana sonra size emanet dedi.> kucağımda öldü aynı binbaşım babam kadir gibi . Bizi aralarına aldıkları çember daralmaya baslamıştı ki helikopterler gelmeye başlamıştı ama yeni evli olan Hamza'm baharını geride bırakmıştı ben, onlar şehadette ulaşırken yaralandım sadece yaralandım Meryemce'm "
Dağhan anlatırken beni ne kadar sıktığın farkında değildi, bende ses çıkarmadım çünkü ağlıyordu. Dağhan anlatarak uykuya geçmişti bu operasyon ağır geçmişti anladım ve benden önce aslında karısına, yıldızına ihtiyacı vardı. Ben böyle düşünürken babam gibi kokan abimin kucağında uykuya geçmiştim, ne kadar uyuduk bilmiyorum gözlerimi açtığımda hava kararmıştı, Dağhan hala uyuyordu. Ben kalkmaya niyetlenirken birden hızla kapı açıldı, hemen gözlerimi kapadım. Kapının hızla açılmasına Dağhan uyanmıştı geleni kokusundan tanımıştım.
"Ohh Dağhan efendi o kollarındaki benim "
"Senden önce ben vardım kereste ağa"
"Yok ya asker o elindeki yavaşça bana bırak "
"Lan benim güzelim torba mı"
"Selim abi o benim ,sen git karına sarıl"
"Bulsaydım sarılırdım ama ben önce güzelime sarılmak istedim "
"İyi yaptın selim abi , nasılsın "
"İyi be ne olsun, yanımda bir afetle uyuyordum "
"İyi hadi Meryemce aç gözlerini de inelim aşağı"
"Tamam ... aaa ne güzel sizi dinliyordum ben"
Mustafa yavaşça beni kaldırırken Dağhan gülüyordu, biz odadan çıkarken Mustafa sevgili abisine yemeği söyleyip aşağı inmiştik.

.......................................
DAĞHAN SELİM...
Konağa geldiğimde biraz oturup odama çıkmıştım ama dikkatimi bahar gözlümün o gece çıkardığım hırkası çekmişti demek ki hep bu odaya giriyordu. Banyoya girip ılık bir duş alıp çıkmıştım ama benim güzelime, Meryemceye ihtiyacım vardı ona anlatmaya ihtiyacım vardı. Odadan çıktığım da hanımların sesi geliyordu, aşağı baktığımda Meryemce de oradaydı çağırdığımda gel al demişti gidip almıştım. Meryemce ile biraz konuştuktan sonra kendimi gül kokusuyla uykuya teslim etmiştim. Uykumdan odanın kapısının hızla açılması uyandırmıştı ve gelene hiç şaşırmadım. Mustafa ile ufak şakalaşmanın ardından onlar odadan çıkarken ben çantamdaki gülümün tülbentini çıkarıp koklamıştım. Üzerimi değiştirip aşağı indiğimde bu konakta herkesi ayrı severken Serdar'ın oğlu Emrah'ı ayrı seviyordum çünkü bizim havacı yüzbaşı Serdar'a benzetiyordum aynı onun gibi neşeli bir çocuktu. Masa hazırlanırken bende mirza amcanın yanına gidip sohbette katılmıştım. Biz yemek yerken her konağın kapısı açılmasın da bir umutla bakarken hep hüsranla bakışımı yemeğime çeviriyordum.
Yemekler yenmiş kahvelerimizi içerken Mustafa ve Meryemce odalarından çıkmıştı yanıma doğru geliyordu. Meryemce yanıma oturunca hemen kolumun altına alıp başını öptüğümde avşin hanım "Dağhan abi çok mu özledin Meryemceyi"
"Evet avşin ama daha çok...... neyse "
Mustafa yanıma oturup kulağıma "Ben 15 gün üzerine eve geleceğim Meryemcenin hala haberi olmayacak inan.. arkadan sarılırdım kokusunu içime çekerdim"
"Mustafa ağa kendine gel "
"İyi de ben karım için dedim "
"ulannn ne diyorum ben aldım mesajı o zaman gidiyorum ben "
"Durma selim abi"
Ayağa birden kalkınca herkes bana bakıyordu, hemen odama gidip üzerimi değiştirip konaktan tam çıkıyordum ki Meryemce arkamdan ;
"O şimdi saate açtır ona göre git, baktın kaşları çatık çikolata al ona "
Başımla tamam gidip konaktan çıktım, birden arkamı dönüp araba anahtarı alacaktım ki önümde Mustafa'nın arabası durdu içinden Boran inerek;
"Buyur Dağhan abi"
"Sağol aslanım"
"Ne demek abim buyur"
" Ağana söyle yada söyleme ben hallederim"
Boranın omzuna dokunarak arabaya bindim. Hızla soluğu hastanede aldım. Arabayı düzgün bir yere park ederek elimde bir torba çikolata ile hastaneye girdim. Danışmaya gidip gülümü sorduğumda kız neredeyse içime düşecekti. Gülcan'ın acilde olduğunu öğrenince yönümü o tarafa çevirdim. acile girerken o beni fark etmeden önümden geçip hastanenin diğer koridoruna doğru gidiyordu. Çok yorulmuştu belli benim yıldızım o giderken ben Arkasına geçip;
" yıldızım, bahar gözlüm"
Gülcan durdu sadece durdu arkasına bakmadı bile tekrar arkasından bağırdım;
"Bu ay bir çare, bu ay yalnız, sessiz ve sensiz..."
Gülcan arkasına dönüp baktığında gözleri güldü ama iki tanede incisi gül yanaklarından düşmüştü bana koşarak gelirken benim de kollarım kendiliğinden açılmıştı. Hızla gelip boynuma sarıldığında özlediğim bahar kokusunu ciğerlerime kadar çekmiştim. Gülümün de beni özlediğini boynumdan koklayarak öpmesinden belliydi, sonra biraz daha kulağıma yaklaşarak;
"Geldin toprak kokusunu özlediğim adam, geldin toprak gözlüm geldin"
Gülcan'ın iç çekerek dediklerine karşılık içime sokmak istercesine sarılarak cevap verdim önce sonra dudaklarımı kulağına yaklaştırarak önce kokladım sonra rüzgar gibi fısıltı halinde;
"Geldim bahar kokulum, geldim bahar gözlüm , geldim vatanım geldim"
Gülcan'ın boynuma değen dudaklarından güldüğünü anlayınca kızdırmak istedim;
"Gülüm bu ne ya hiç özlemedin mi ben gideyim o zaman"
Gülüm benden ayrılıp gözlerime yavru kedi gibi bakıp ;
"Git.. git..... gitme ne olur " dedikten sonra hızla tekrar boynuma sarıldı bende kulağına doğru;
"Bahar gözlüm bizim düğünü biran önce yapmamız lazım bence " dediğimle birden kendini geri çekti, ben onun gözlerine bakarken oda cesurca bakıyordu tekrar kendime çekip kulağına yanaşarak;
"O gece o dudakları öpmeyecektim "
Gülüm hızla benden ayrılıp kendisi için sert benim için hafif olan yumruğunu göğsüme vurup tekrardan başını göğsüme koyduğun da bahar gözlümü kolumun altına alarak odasına doğru gidiyorduk.

.........................................
GÜLCAN...
Toprak gözlüm kocam her şeyim gelmişti, kokusuna hasret kaldığım gelmişti şuan onunla birlikte benim odama gidiyorduk. Odaya girdiğimizde tekrar boyununa sarılarak kulağına ;
"Sen geldin ya , bu şehire huzur geldi sen geldin yaa ,çok özledim seni adam "
"Bende gülüm bende"
Başım Dağhan'ın göğsünde idi doya doya özlediğim toprak kokusunu içime çekiyordum. Ben yağmur sonrası toprak kokusuna boğulurken beni başımın üstüne konan öpücük kurtarmıştı , başımı kaldırıp koyulaşmış toprak gözlere bakarken o gözlerde boğulurken ;
" Bahar kokulum ben gideyim sende işine bak"
"Kalsana yanımda çok özledim seni"
"Bende özledim ama sevmiyorum hastaneleri"
"Tamam binbaşım ama benimle bir çay içsen"
"Olur bahar kokulum içelim
DAĞHAN SELİM
Bahar gözlüm çayları almaya gittiğin de bende odasını geziyordum. Kapının kapanma sesini duyduğum da arkamı döndüm bir çift yeşil göz beni içine çekiyordu. Ben gülümün yanına gidip yanağından öptüğüm yanakları al al olmuştu bile. Gülcan'm çayları odada ortada duran sehpanın üzerine koymuştu, bende fırsattan istifade elinde bir şey yokken oturup yanıma çektim. Ben bahar kokusuyla mest olurken benim güzel karım da anladığım kadarıyla toprak kokusunu içine çekiyordu. Başımı omzundan kaldırıp daha fazla dayanamadan dudaklarına yönelecektim ki birden odanın kapısı açıldı. Kapı açıldığında arkası dönük beyaz doktor gömlekli bir adam geri geri içeriye girdi birde üstüne " yavrumm sana çay getirdimm" dediğinde hepten kan beynime sıçramıştı. Ben birden ayağa kalktığım da Gülcan benim ve gelen doktorla aramda kaldı. Adam birde pişkince;
"Gülcancığım misafirin mi vardı"
"Evet Kürşat hocam kendi ben-"Gülcan'ın sözünü sinirle kestim;
"Ben eşiyim Kürşat beyy"
"Ohaa Gülcan bu deve senin gerçekten kocan mı"
"Evet hocam eşim binbaşı Dağhan selim ateş"
"Eee, aaa bu benim aşkımla bir akrabalığı var mı kız"
Bu adamın aşkım dediği benim güzelim değildir inşallah. Gülcan adama kaş göz yapıyordu ben tam ağzımı açmıştım ki odanın kapısı tekrar çaldı odaya bir tane hemşire girip Gülcan'ı çağırmıştı, gülüm bana dönerek;
"Bekle halledip geleyim çaylar yarım kaldı"
"Gerek yok zaza kızı, ben çıkıyorum konağa gittiğim de boran kapıda olursa söylerim gelir seni alır"
"Tamam "
Sinirle Gülcan'mı öpmeden hastaneden çıktım. Arabaya binip soluğu konakta almıştım. Konağa hızla girdiğim de avluda sadece kahve içen Mustafa ağa vardı beni gördüğün de hızla yanına gelip ;
"Dağhan abi bir şey mi oldu"
"Yok Gülcan beni sin.. bir dakika bilmediğim bir şey mi var niye böyle bir anda soru soruyorsun"
"Yo..yok abi ne olacak neyse gel kahve içelim kızlar mutfaktayken"
"Neyse ağam sen nasıl istersen"
"Sonra abim daha sonra"
Mustafa'daki dalgınlık dikkatimi çekmişti,sonra üzerine düşmem gerektiğini aklıma yazmıştım. Mustafa elinde kahvelerle geldiğinde ben yokken Meryemcenin ateşlendiğini korktuğunu anlatıyordu ki konağın kapısı açıldığın yorgun ve üzülmüş bir halde Gülcan gelmişti. Mustafa hafif gülerek;
"Gülcan,kardeşim sen bu gece nöbetçi değilmiydin"
"Öyle idi ama geldim işte Mustafa ağam"
"Anladım doktor hanım, gel kahve iç kızlara söyleyeyim yapsınlar"
"Yok namazı kılmadım, Mustafa ağam"
"Tamam doktor kızım "
Onlar gülerken ben sadece izliyordum. Gülüm odasına girerken bende odama çıkmak için ayaklandım, Mustafa bana gülerek bakmıştı, başımı sallayarak odama çıkmaya başladığım Mustafa arkamdan;
"Sabah mescitte görüşürüz abi"
Sadece kafamı sallayarak odama girmiştim. Odama girdiğimde bahar gözlümü çok özlediğimi iyice anlamıştım. Telefonumu cebimden çıkarıp gülümü aramıştım, çok zaman geçmeden telefonu açmıştı;
"Efendim Dağhan"
"Ne yapıyorsun gülüm"
"Namazı kıldım yatacaktım "
"Yanıma gelebilir misin "
"Niçin hayatım"
"Ney..neyin.... neyin "
"Şeyy..... yaa.... ne.. yaa hayatım söyle "
"Yanıma gel bilir misin karıcığım "
Ben cevap beklerken telefon kapanmıştı bile ben Gülcan'a sinirlenip banyoya girmiştim duş almak beni rahatlatacağına inanarak.
Duştan çıktığımda arkasını banyoya dönmüş bir adet hatunum vardı. Ben bir adım atmıştım ki gülüm de bir anda arkasını dönmüştü yüzü çıplak göğsüme çarptığında birden korksa da kendine gelmeye çalışıyordu.
"Hatun hayırdır"
"Çaa... çağrııy...çağırıyorsun am..ama se....sen yoookksunn"
"Ama gülüm geleceğim demedin ki"
Gülcan arkasını tekrar döndüğünde sadece belimde havlu olduğunu hatırladım. Gülcan'ın bu hali hoşuma gitmişti.
"Dağhan üstüne bir şey giyinsene"
"Niye yıldızım"
"Hasta olursun böyle durursan"
"Yıldızım beni mi düşünüyor"
"Yok ben kocamı düşünüyorum"
"Hım anladım gülüm de üşüyorum hani dolabın önünden çekil de üzerime bir şeyler alayım"
"Tamam dur ben vereyim sana"
Gülcan üzerime bir şeyler verdiğinde bir şey dikkatimi çekti verdiği her şey yeşil tonlarindaydi, üzerimi banyo da giyinip çıktım. Gülüme arkasından sarıldım ve dudaklarımı kulağına yaklaştır
"Hatun ben özel hayatımda yeşil giyinmiyorum "
"Ben yakıştırıyorum sana"
Gülüm sana'yı sessizce söylemişti ama ben duymuştum.
"Sağ ol aşkım şey benimle uyur musun bu gece "
" şey yaa Meryemce duyarsa yaa ta..ta...tamam"
Tek elimle başındaki tülbenti yavaşça açmaya başladığımda gülümün heyecanlandığını kalkıp inen göğsünden anlamıştım. Saçlarını öptüğümde titremişti, Gülcan'ın saçlarının kokusunu içime çektiğim de sanki bahar gelmiş gibi oldu. Gülümün saçlarındaki tokayı çıkardığım da saçları özgürlüğüne kavuşmuştu. Üzerindeki feracenin bağlarını çözüp yavaşça çıkardığım da kamuflaj desenli pijaması hoşuma gitmişti. Gülcan'mı kendime çevirdiğim de bakışları ellerine indirmiş yüzüme bakmıyordu. Elimle başını kaldırdığımda gözlerine bakarak;
"Sana düğüne kadar hiç ama hiç bir şey yapmam gülüm ben bahar kokunda bu orman gözlerinde boğulmak istiyorum. O bahar kokunda uyuşup uyumak istiyorum "
Ben daha konuşmama devam edecekken Gülcan kollarını belime dollayarak;
"Ey toprak gözlü yar ormanım toprağına hasret
Ey toprak kokulu sevdam benim kokum sen olmazsan olmaz.
Eyy gamzeli yar yüzündeki bu iki çukur gün gelir senden önce ölürsem oraya gömsünler beni"
Gülcan dudaklarını gamzeme değdirince bende başımı boynuna koyup kokusunu çektim ciğerlerimi kokusuyla doldurdum. Daha fazla dayanamadan gülümü kucağıma alarak yatağa götürdüm. Gülcan'ı yatağa koyduktan sonra bir süre yüzüne baktım, sonra hafif hafif dudağına buse koydurmaya başlamıştım.
Gülümü daha fazla korkutmadan yanına uzanıp kucağıma çekmiştim benim güzel karım ufak bir kedi gibi göğsüm de yerini almıştı, su an göğsümde fermuar olsa açıp içime koyardım karımı. çok geçmeden güzelim uyumuştu. Bir süre onu izledikten sonra bende uyumuştum...
Sabah kapının açılması ile uyandım. Ben kim olduğuna bakmak için baktığımda gelen gitmiştim. Mustafa olabilirdi gece sabah namazda görüşürüz demişti. Ben tekrar saçları yatağa dağılmış şekilde yanımda yatan gülümün boynuna başımı koyarak kokladığımda hafif bir nefes alışla gülüm bana dönerek;
"Galiba birine yakalandık."
"Galiba bahar kokulum, iyi ki Meryemce değildi yoksa vururdu bizi"
"Evet ay'ım neyse ben gidiyorum namaz kılmaya , sende kalk kıl canım'
Bahar kokulum yataktan kalktı bir şey unutmuş gibi eğilerek dudaklarıma masum bir öpücük kondurup uzaklaşmıştı benden . Gülcan feracesini giyerken bende sırt üstü yatarak kollarımı başımın altına koyup parlayan yıldızımı izliyordum. Gülcan odadan çıkarken arkasından bakarak iç çekmekle yetindim ve içimden "Artık düğünümüz olsun"

...........................................
MERYEMCE...
Uykumdan asi'min gülme sesi ile uyandım. Yataktan kalktığımda hava aydınlanmamıştı bile, Mustafa'm karşımda gülerken yanına gidip elimi anlına koyarak önce ateşine baktım. Mustafa'm anlında ki elimi tutup avuç içimi öperek ;
"Korkma hasta değilim. Deli doktor ama bizim düğünü bir an önce yapalım bence "
"Asi ağa bizim düğün olalı çok olur "
"Deli doktor bizim değil binbaşı ile Gülcan'ın"
"Niye ... aa şey ne oldu.. ya söylesene hayatım"
"Birazcık beraber uyumuş olabilirler"
"Ayy ne varr be, bende bir şey oldu san.. bir dakika ..bir dakika ne olmuş dedin "
"Gel sultanım sen bir namaz kıl kendine gel sonra öldürme planlarını yaparsın hadi bakayım"
Mustafa arkamdan hala gülüyordu. Banyoya girip abdest alıp çıktığım da Mustafa kütüphanede kuran okuyordu. Namazı kılıp yanına gittiğimde oda okumasını bitirmiş kuranı rafa koyuyordu. Mustafa'nın arkasından sarılıp yanağımı sırtına yasladım, ben daha ağzımı açmadan o huzur bulduğum ses kulaklarıma doldu.
"Ne oldu benim güzel gelin ağam "
"Mustafa"m sen nasıl huzursun be adam"
"Nasıl huzurum anlat bakalım"
"Bilmem kelimelere yetmez bence"
"O zaman ben anlarım gel bunu biz yatakta konuşabiliriz"
"Yok yaaa vallahi çığlık atarım."
Mustafa kollarını göğsünde birleştirerek;
"Ne diyeceksin merak ettim hatun"
"Şey... ben... hımmm....Mustafa.. şey asi ağa...yaaaa"
"Gel deli doktor gel yorma kafanı sen ben sana anlatırım."
Mustafa gülerek beni göğsüne çekti başımı öpüp kokladıktan sonra bir anda kucağına aldığında ister istemez ani bir çığlık attığım;
"Gelin ağa sessiz ol bencee"
"Çok kötüsün,normalde benim Mina bu saate gelmesi lazım kaç gündür gelmiyor"
Mustafa beni yatağa koyduğunda hafif bir gülme ile;
"Babası azcık onunla konuşmuş olabilir"
"Yuh.... Mustafa Hamza sana "
"Niye ki gülüm "
"Ya küstüyse sana "
"Yok küsmedi çünkü ona dedim ki ben anneni geceleri kardeş alması için kaldırmaya çalışıyorum "
"Allah seni..."
Biz gülmeye başladığımız kapı çalınca Mustafa sinirle kalktığında bileğinden tutup;
"Yüzünü düzelt, Mina ise korkmasın senden"
Bir şey demeden kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında karşısında kim vardı bilmiyorum, bir süre sonra Mustafa kapıyı kapatıp içeriye geldiğinde burnundan soluyordu. Mustafa bana bakarak;
"Sende kesin düğme var gülüm yaa"
"Niye ağam hayırdır"
"Sana yaklaşsam bir şey oluyor"
"Dur birde ben bakayım"
Mustafa dediğime şaşırmıştı, fazla zaman geçmeden tatlı bir gülümsemeyle göz kırpmıştı. Ben gözlerimi hafif kapayarak Mustafa'ya yaklaştığımda onun sıcak nefesini dudaklarımda hissettiğim.........
...........................
Mustafa banyodan çıktığında bende odayı topluyordum. Mustafa arkamdan sarıldığında bende başımı onun omzuna doğru yatırdım, bir elimi de arkaya doğru uzatıp sakallarını sevdim. Mustafa'nın kokusu beni sararken Asi ağamın aldığı derin nefes içimi ürpertmişti.
"Asi'm bir şey mi var "
"Var gülüm"
Birden arkamı dönüp yüzünü iki elimin arasına alıp gözlerine baktım;
"Ne oldu, ne var hayatım "
"Daha ne olsun gelin ağam , gül kokulu, güzel mi güzel deli bir karım var "
Mustafa'nın dediğine karşılık kendime hakim olamadan sağ yumruğumu göğsüne vurduğumda kısa süreli bir nefesi kesilmişti, sonrada fark ettim ki kalp hizasına vurmuştum.
"Gelin ağam , deli doktor silahın çekmece öyle öldürebilirsin yani"
"Ya özür dilerim korktuğum da , sinirlendiğim de elimin ayarı kaçıyor"
"İyi de sana güzel bir şey söyledim niye sinirlendin gülüm"
"Korktum bir şey var dediğin de sonra bu söylediklerin beni mutlu etti ama sonra yaaa asi ağam korktum işte"
"Hadi deli doktor çıkalım avluya"
Kapının önüne kadar kolunun altında yürüdükten sonra kapıyı açtığımda eğilerek elimle ;
"Buyurun ağam"
"Sağ ol marabam"
" Ne demek Mustafa Hamza ağam "
"Tamam alacağım seni de haremime güzel al yazmalı kız ama önce şu başındaki yazmayı değiş de öyle gel Köylü kızı"
"Kıskanç ağa ne olacak"
"Karımı kıskanıyorum, ama şey istersen gidip helini kıskanabilirim yada hımmm başka kadınları kıskanırım şöyle sarışın, esmer, kumral hem hatırlatırım hastayken sen dedin başka kız baksınlar sana diye"
"Mustafa Hamza ağam, sen ölmeyi bayılmak zannediyorsun galiba demin ki yumruğumun hafif haliydi hatırlatırım "
"Vay gelin ağam hodri meydan diyorsun yani"
"Yani"
Mustafa gülerek avluya geçerken bende odaya tekrar girip yazmamı değiştirdim. Avluya tekrar geldiğimde herkes masadaydı. Gülcan yanıma oturunca ;
"Senin evde ne işin var yada şuan senin uyuyor olman lazım dün nöbette değil miydin"
"Ohh yani şeyyy ....gece konağa geldim "
"Hım, niye geldin"
"Geldim Deli asi"
"İyi be tamam yaaa"
Herkes bize gülerken, ben sevgili abim ve sevgili karısına yapacaklarımı düşünüyordum.Güzel bir kahvaltının peşine tam herkes kalkıyordu ki aklıma gelenle birden;
"Kahve yapar mısın vayemin"
"Yaparım Meryemce'm"
Gülcan'm mutfak tarafına giderken ben de sevgili bastonumla dedem ve babamın arasına gidip oturduğum da Kezban hala ;
"Saygıda kalmamış gelin dediğin ayakta durur"
Ben daha ağzımı açmadan Hamza dedem;
"Kezban sen ayakta dur Meryemce kolumun altında duracak"
Herkes gülerken karşı sedire de Mustafa'm ve Dağhan oturmuştu. Baba doğru bakınca babam beni tanıyordu kulağıma doğru ;
"Ne istiyorsun deli kız"
"Baba ben bir şarkı söyleyeceğim ama dedem kızar mı bilmem biraz garip bir şarkı birde yani afff baba yaa"
Dedem bizi duymuş olacak ki
"özgürsün gelin ağa"
Dedemden onayı alınca, Gülcan'ı beklemeye başladım. Ben yavaş yavaş ayağa kalktım çünkü ben Dağhan'ı ve Gülcan'ı tanıyorsam üzerime yürüyecekler. Dedemin bana aldığı bastonumla yavaşça ayağa kalktım.
Gülcan elinde kahvelerle gelmeye başladığında Dağhan'a dönerek ;
"Dağhan, binbaşım"
"Efendim güzelim "
"DİNLE ....(medya)
Geliyor bak kalem kaşlı
Eteği belinde gül de takmış,
Al dudaklar, mor sümbüller
Öyle de güzel ince de belli
Yar beline beline sarılamam
Ah geceden duramam
Ah öteden beriden bakış atma
Ah yerimde duramam
Ah yıkadım, kuruttum çarşafı
Serdim ipek yorganı
Ah günahı sevabı boynuma
Gel bu gece koynuma
Dedim ona ey güzel
Böyle mi geçer bu geceler
Neymiş anam bizim bu keder
Ne zamana kadar böyle gider
Yar beline beline sarılamam
Ah geceden duramam
Ah öteden beriden bakış atma
Ah yerimde duramam
Ah yıkadım, kuruttum çarşafı
Serdim ipek yorganı
Ah günahı sevabı boynuma
gel bu gece koynuma
Ben şarkıya başladığımda Gülcan'm kıpkırmızı olmuştu, Dağhan yavaşça yerinden kalkarak bana doğru geliyordu. Babama baktığımda dedemle bıyık altından gülüyorlardı. Dağhan bana yaklaştıkça korkuyordum. Mustafa birden ;
"Selim abi yazık acı bu sefer marabama "
"Yok kendi kaşındı Mustafa ağa sizin eşiniz"
"Bir dakika siz ikinizi biriniz maraba diyor, biri eşiniz diyor başlarım heee baba yaaaa"
Avluda herkes gülerken bir tek bu aileye ait olmayan Kezban hala ve kızı suratları asık,beni düşüncelerimden çıkaran Dağhan'ın omzuma atı yumruktu. Ben kolumu tutarken Gülcan bile Dağhan'a söyleniyordu,ama bir tek Mustafa sakindi.
"Dağhan, sen hayırdır Coştun"
"Ne hayırdır güzelim"
"Yumruk diyorum "
Herkes bizi pür dikkat izliyordu. Dağhan'a biraz daha yanaşarak;
"Cevap bekliyorum Binbaşı"
"Ne olmuş bir tane daha vurayım istersen "
"Yok ben vurayım istersen yada boş ver küstüm size ben "
sahte bir küskünlükle babam ve dedemin ortasına tekrar oturduğumda dedem kolun altına alarak Mustafa'ya duyurmak için babama sesli bir şekilde konuşmaya başlamıştı;
"Mirza ben Gelinimi ve avşini alarak konağa geçerim iki ay benim yanımda kalsın zaten baksana koskoca Mustafa ağa karısına maraba diyor "
"Haklısın baba al git ama baba gül kızımı da al tek kalmasın "
"Zaten onu da alacağım hem benim doktor ihtiyacım var hemde avşin kendine gerçek kız kardeş yapmış onları da"
Babam ve dedem arasında konuşurken Mustafa ve Dağhan renkten renge giriyordu, diğerleri de gülüyordu. Ben babama kaşla göz yaparak Dağhan ile Mustafayı gösterdiğim de gülmemek için kendini zor tutuyordu koskoca adam .Mustafa bir sinirle ayağa kalkarak;
" Ben çıkıyorum, serdar, kadir davetiye mi bekliyorsunuz hadi, Selim abi sende gel hadi bizimle. " Mustafa odaya girip biraz sonra ceketini alıp çıkmıştı. Kapıya doğru yürürken birden durup arkasını dönmeden ;
"Ayşegül, Meryemce hanımın ilaçlarını giderken vermeyi unutmayın"
"Ta..tamam ağam"
Konaktan çıktıkların da kalbim acımıştı. Mustafa beni bırakıp gitmişti, dede ne yapıyorsun bile demedi. kafamı dağıtmak için kendimi avludaki konuşmaya vermeye çalıştım .Dedem , anneme dönerek ;
"Mihriban , güzel hanım kızım benim odam"
"Ağa babam o nasıl söz nasıl sevindim yeniden tekrar gelin olduğum zaman gibi. "
Bu durumdan bir tek Kezban hanım rahatsız olmuştu, kendi kendi mırıldana mırıldana bir hal olmuştu. Gülcan'm gözleri ile ben odama gidiyorum demişti, bende başımla tamam demiştim. Mutfak tarafından koşarak Mina'm gelmişti. Konak o kadar büyük ki Mina ile herkes ilgilendiğinden gözüm hiç arkada değildi.Mina hızla kucağıma atladığında ani hareketle tuttuğum için ara ara sızlayan ameliyat yerlerim acımıştı ama kızıma belli etmemek için kendimi sıkmıştım. Mina'm başını boynuma gömdüğünde bir şey olduğunu anlamıştım.
"Annem ne oldu sana "
"Anne gidelim buradan "
"Niye Mina'm ne oldu anlat bana "
"Mustafa amca bizi istemiyormuş "
"Mustafa ? amca? Mina Dila baban duymasın böyle dediğini"
"Duysun hadi çağır Mert dayımı gidelim evimize"
Mina'nın dediklerine herkes şaşırmıştı, Mina benden önce Mustafayı kabul eden kızım şimdi Mustafa'ya amca demişti. Babam kucağına almak istediğinde iyice sarılmıştı bana. Dedem Mina'ya yaklaşarak;
"Ben küçük atlarım var biliyor musun küçük hanım"
"Onlar küçük at değil mimin deniyor Hamza dede"
"Avşin halanla onlara gidelim mi"
"Avşin halam da gelecek mi"
"Evet gelecek ama sana mutfak tarafından ne dediler ki babana amca dedin onu söyle bu yaşlı adama "
"Tamam söylerim ama sen yaşlı değilsin ki"
"Teşekkür ederim küçük hanım "
"Şimdi Ayşegül ablam bana mutfakta süt ve bisküvi vermişti benden babaannemin bana yaptırdığı ufak köşede hem oynuyordum hem yiyordum koca dede sonra bu helin teyze geldi telefonda konuşuyordu dedi ki Mirza dayım Meryemceyi dedeme yolladı, Mustafa hiç bir şey demedi hatta ilaçlarını unutmasın dedi. Koca dede babam ve dedem annemi istemiyor mu"
"Yok kuzum biz deden ile babana şaka yaptık, helin teyzende gerçek sanmış, neyse hadi ayşin halana söyle gidelim biz"
"Tamam koca dede"
Mina koşarak Avşin halanın kucağına atlamıştı. Dedemde yanımda kalktığında sedirde babam ve anne kaldık herkes işlerinin başına çoktan dönmüştü.Babam gözlerime bakıyordu. Dedem tekrar geldiğinde annem izin isteyip gitmişti ben de tam kalkıyordum ki dedem bileğimden tutup;
"Avşin ile Minayı yolladım onlar gitti merak etme, Bak kızım bu konakta hiç bir zaman bu kadar mutluluk olmadı, sen geldin, kardeşin Mert geldi, sonra kızın Mina sonrada Binbaşı ve gül kız geldi. Seni ve sizi bu konaktan kovacak, gönderecek adam önce beni sonra Mirzayı en son kocanı ezecek ki şunu bil benim sinirim Mirzanın siniri hiç bir şey Mustafa'nın sinirin yanında gözü görmez. Biliyorum senden az bir ateş parçası değilsin ama Mustafa bu helin dediklerini duyarsa gözü görmez kovar bunları bakma bende sevmem kızımı ve torunumu ama bu ikisinin biraz daha burada durması lazım sen zeki kızsın biliyorum anlayacaksın zamanı geldiğinde "
"Tamam dede ben Mustafa'ya bir şey demem Mina derse de bir şekilde durdururum"
.........................................................
Akşama kadar avluda sedir de oturmuştum. Bütün gün telefonum elinde Mustafa'nın aramasını bekledim ama aramadı. Benim gitmemi bu kadar mı istiyordu .
Ayşegül ile Songül akşam yemeği için masayı hazırlarken babam ve dedem avluya inmişti. Ben onların konuşmasına dikkatimi vermek istesem de bir türlü aklımı Mustafa'dan alıp babamların konuşmasına veremiyordum. Konağın kapısı açıldığında Dağhan girmişti. Dağhan'ın burnundan solduğunu her halinden belliydi. Masa tamamen kurulduğunda
Konağın diğer erkekleri de gelmişti ama Mustafa yoktu, gelmemişti. Masaya oturduğumuzda Gülcan yanıma oturmuştu, kulağına doğru ;
"Bana ağrı kesici iğne lazım belim çok fena sabah Mina kucağıma atlayınca zorladım "
"Hastaneyi arayayım getirsinler"
"Gerek yok vayemin"
Yemekler yenmiş kahveler içilirken, konağın kapısından Mustafa'm görünmüştü. Yüzüme bakmıyordu, selam verip Dağhan'ın yanına oturmuştu. Biraz sonra elinde kahve ile mutfak tarafından helin gelmişti, Mustafa'ya doğru kahveyi uzatınca Mustafa hiç düşünmeden elinden almıştı. Helin elinde tepsiyle bana doğru hafif omuz silkerek mutfağa doğru gittiğinde birden ayağa kalmak istediğimde belime iyice yüklediğim için bıçak gibi ağrı saplandı.Kimse anlamadan tekrar yerime oturduğum ağrı git gide artıyordu. Birden aklıma Mina ve avşin hala gelmişti, dedeme dönerek ;
"Dede avşin halamlar nerede kaldı "
Dedem ağzını açmada Mustafa bir sinirle ayağa kalkıp;
" Ne demek avşin ve Mina bu saate kadar dışarıda mı niye haber vermiyorsun bana Meryemce neden "
"Sakin olur musun Mustafa Hamza"
" Ne sakin olacağım Meryemce, kendinize gelin hepiniz , bu ne yaa azcık yumuşak davrandım altı üstü ipler benim elimde "
Karşımdaki Mustafayı hiç ama hiç tanımıyordum, çok korkuyordum. Mustafa hızla telefonu çıkarıp Avşin halayı aramıştı ama telefonu kapalıydı, Herkes deliye dönmüştü. Birden konağın kapısı açıldığında hızla içeriye Boran girdi. Boran telaşla
"Ağam çiftliğe gittim kimse yoktu sonra ahır tarafına gidince korumalardan biri yaralı yerde yatıyordu sorduğumda şoför bırakıp geri dönmüş avşin hala ile Mina çiçek tarlasında gezerlerken bir kaç araba gelmiş daha ne olduğunu anlamadan bayıltmışlar ama bayıltmadan de-"
"Tamam sus kaçırılmışlar mı"
"Evet ağam"
Hızla oturduğum yerden kalkarken ağrım iyice artmıştı canım acımıştı ama umurumda değildi, boranın yanına giderek ;
"Arabamı ve anahtarlarımı getirin hemen "
"Otur yerine Meryemce ben bulurum kızımı ve halamı"
"Ben bulurum dostumu ve kızımı, sen adamlarını yolla ağam"
Belimin ağrısından yere düşüp iki büklüm olmuştum Mustafa yanıma geldiğinde kulağına doğru;
"Yaklaşma bana duydun mu, ne seni nede senden gelecek iyiliği istiyorum."
...........
Yazım hatalarım varsa af ola
Allaha emanet olun
Sizi seviyorum....
BENİ YORUMSUZ VE OYSUZ BIRAKMAYIN :))

Loading...
0%