Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Sensin benim alınyazım...

@ahan5354

MUSTAFA HAMZA...

Cenazeyi kaldıralı bir hafta oluyordu. Meryemce kimseyi dinlemiyordu, duymuyordu. Dağhan'ı bile. Meryemcenin odasının önüne geldiğimizde Mert ve Dağhan oturuyorlardı. Mert beni görünce ayağa kalkmıştı. Elimi omzuna koyduğumda;

" Mert'im nasıl ablan ?"

"Bilmiyoruz ki abi "

Başımı tamam manasında salladığımda, telefonu çalan Dağhan yanımızdan ayrıldı. Dağhan'ın kalktığı yere oturmuştum ki Dağhan yanımıza gelip gülerek;

"Kantine inelim mi bir çay içelim "

Hepimiz başımızı sallayarak kantine inmiştik. Benim adamım Boran çayları ikram etti. Çayımdan bir yudum almıştım ki arkamdan " Kahramanım " diye bir ses gelince arkamı döndüm. Mina'm uzun boylu bir bayanın kucağında bize gülüyordu. Hızla ayağa kalkıp kuzumu kucağıma aldım. Kokusunu içime çekerken yerime oturdum.

Meryemce o gün bir an Mina'nın kalbi durduğunda Mina'mızı öldü zannetmişti. Aldığı sakinleştirici yüzünden kızını öldü zannediyor hala. Odasına kimsenin girmesine izin vermediği için bir haftadır haberi yoktu Mina'nın yaşadığında.

Mina'nın sesiyle ona baktım. Kucağımda oturmuş herkese baktıktan sonra yanımda oturan babama;

" Mirza dedem annem nerede "

Babam göz yaşlarını sildikten sonra Mina'nın elini öpüp;

" Annen sana bir şey oldu diye korktuğu için bizimle de konuşmuyor. Sen iyiysen anneni gidip kaldıralım "

"Ama ben iyiyim bak Kahramanımın kucağında sıcacık oturuyorum. "

Biz Mina'ya gülerken, Dağhan elini Mina'nın saçlarına sürerek;

"Annen keçi bilmiyor musun"

Dağhan'ın dediğine Mina sesli gülerken hepimiz bir ağızdan Allaha şükür demiştik. Mina başını göğsüme koyduğunda sıkıca sarılıyordum. Dağhan yanımıza gelen kıza " Ece nasıl Mina'm" dediğinde kadın gülerek " komutanım kızınız çok iyi, Meryemce hanımın odasına çıkalım isterseniz " dedi. Hepimiz ayağa kalktığımızda Dağhan'a Mina'yı vermek istediğimde başıyla yok demişti. Mina benim kucağımda Meryemcenin olduğu kata çıktığımızda Ece hanım Meryemcenin odasına girdi. Biraz bekledikten sonra kapıyı açıp bizi içeriye buyur etti. İçeriye girdiğimizde Meryemce çarşafı yüzüne kadar çekmiş öylece yatıyordu. Ece hanım derin bir nefes alıp;

" Meryemce artık kalkma zamanı gelmedi mi. Bak herkes burada"

"Ece çık şu odadan"

"Meryemce bak "

Elimle durun dedim. Ece hanım başını salladığında, Mina'ya göz kırptım. Mina gülerek;

"Annem bende çıkacak mıyım? "

Meryemce bir anda üstündeki pikeyi atarak yataktan kalktı. Karşımızda ağlayarak bize doğru gelirken Ece hanım arkasından " Meryemce yarasına dikkat et daha tam iyileşmedi." dediğinde sakince Mina'yı kucağına aldı. Doya doya öptü kokladı. Karşımdaki Meleklerime baktım. Bu iki meleği ne kadar çok özlemiştim.

DÖRT GÜN SONRA...

Mina'm bu gün taburcu oluyordu. Hastaneye gittiğimizde doğru Meryemcenin kaldığı odaya girdik. Dağhan Mina'yı benim kucağıma verdiğinde Mina'm başını boynuma koyup " kahramanım baba kokuyorsun " dediğinde Bedirhan ve baranda duymuştu. Bedirhan ve Baran bize gülerken, odadan dışarıya yürümeye başladım. Mina'm beni baba gözüyle görüyordu ve bu da bana yetiyordu. Annem ve babam Mina'ya konakta bakmak isteyince Dağhan beyimiz yok der diye düşünüyordum ama olur demesine şaşırdım. Konağın önüne geldiğimizde arabada kucağımda uyuyan Mina'yı alıp odama görüp yatırdım. Yatakta yatan Mina'ya baktım. Siyah beline kadar düz uzun saçları uzun kirpikleri kaşına değiyordu. Avludan gelen seslerle avluya masa kurulmaya başladığını anladım. Dolaptan eşyalarımı alıp duş almak için banyoya girdim. Banyodan odama girdiğimde yatakta kızını seyreden Meryemce'yi beklemiyordum. Meryemce beni görünce;

" Mustafa Hamza özür dilerim. Burada olduğunu anlamadım rahatsız ettim. Mihriban sultan Mina'yı buraya yatırdığını söylediğinde bende bakmaya gelmiştim "

"Kendine gel Meryemce. Sen iyi misin ne rahatsızlığı. Bu oda ve içindekilerde senin bir daha duymayayım kızın, kızımız yanında bak kendine gel artık "

Biraz ona yaklaştığımda Meryemcenin ağladığını anladım. Ona sarılmamak için Meryemce ile kızını oda bırakarak avluya çıktım. Erkekler bir köşede oturmuş sohbet ediyordu. Onlara doğru bir iki adım atmıştım ki Ayşegül bizi masaya buyur edince masaya geçtik. Yerime oturduğumda Meryemce de gelip Mert'le Dağhan'ın arasına oturdu. Meryemce başını Dağhan'ın omzuna koyunca bir anda öksürmeye başladım. Ben öksürmeye başlayınca Meryemce masadan kalktı. Elindeki bir bardak suyu bana uzatarak;

"Yine ne geçiyor kafandan çok merak ediyorum asi ağam "

Masadaki herkesin gülmesiyle iyice kızardım. Meryemce ağır adımlarla tekrar yerine geçince yemeğe devam ettik. Yemekler yenmiş avluda kahvelerimizi içerken Konağın kapısı açıldı. Boran yanımıza gelerek;

"Ağam Berfin hanımın ailesi geldi"

"Al içeriye "

Boran avludan çıkarken birden gür bir sesle;

"Meryemce sen Mina'nın yanına, anne sizde odanıza "

Herkes bana bakarken birden daha yüksek dediğimi tekrarladığımda Kadınların hepsi benim odama geçmişti. Berfin'in ailesi içeriye girdiğinde sadece üç erkek gelmişlerdi. Şivan ağa önüme gelip;

"Ağam "

"Önce bir oturun ayakta ne zaman konuştuğumu gördün sen "

Üç adam karşıma oturduklarında Şivan ağa;

"Mustafa ağa hepimizin ağasısın. Acın var dedik, birde şu doktorun kızının başında bir ağa gibi duruyorsun diye bir şey demedik ama artık yeter evlenmen lazım. Şimdi Berfin ailesi Berfin ölünce kız kardeşi Buket'i sana vermekten yana berdel gibi düşün karşılığında bir şey istemiyorlar "

Hızla yerimden kalkıp Şivan'ın yakasını tutarak;

" Sen ne söylersin Şivan ağa. Kendine gel on sekiz yaşındaki kızı bana karı diye al mı dersin. Sen iyice bunadın. Kendinize gelin tamam evlenmemi istiyorsunuz evli olmayan ağamı olur diyorsunuz anladım ama az bir durun bu nedir ne bu acele"

"Ağa kendine gel ya buket yada başka biri iki gün sonra kararını ver "

"Sende ki bu cesaret itte bile yok Şivan"

Derin nefes almıştım ki Dağhan yanımıza gelip koluma elini koyarak;

" Şivan, Mustafa Hamza Alibeyoğlu yani ağanız zaten evlenecek bir kaç gün geçsin dedi. Hem Berfin'in ailesine saygısından hem de Meryemcenin kızının hastaneden çıkmasını bekliyordu. Bir haftaya kalmaz ağanız kalp cerrahı Meryemce ateş ile evlenecek "

Benim ellerim aşağıya düştüğünde herkes gibi bende Dağhan'a bakıyordum. Şivan ile Berfin'in ailesi konaktan çıktıklarında babam Ayşegül'e hanımları çağırmasını söyledi.

Kadınlar gelince Babam, Bedirhan, Baran, mert, Serdar, Kadir, damatlarımız ve Dağhan hepsi gülerken ben yerimden hızla kalktım. Odama girdiğimde Mina gözlerini açtı. Yanına oturduğumda gülerek yatakta oturdu. Yavaşça kucağıma aldığımda kollarını boynuma doladı. Kucağımda kızımla avluya çıktığımda Meryemce hemen yanımıza geldi. Meryemce Mina'nın ateşine bakarken, ben ona bakıyordum. Ben Meryemceyle bir hafta sonra evlenecektim ama Meryemcenin haberi yoktu. Sedirlere oturduğumuzda Mina'm benim kucağımda etrafa bakarken bir anda babam; "Meryemce kalk bize kahve yap özledim senin kahveni "deyince Dağhan'da kafasını salladı. Meryemce kahve yapmaya gidince Baran, Bedirhan ve mert konaktan çıktılar.

Biraz zaman geçmişti ki konağın kapısından Bedirhan çetesiyle Ece hanımda girdi. Ece hanım hepimizle görüştükten sonra Dağhan'la ayak üstü bir şeyler konuştuktan sonra tekrardan baş selamı verip çıktı konaktan. Dağhan tekrar yerine oturduğunda Meryemce elinde kahvelerle geldi. Herkesin kahvelerini verdi bana yaklaştı kahveyi uzatırken bakmadı bile. Kahveleri içerken babam öksürerek;

"Mert oğlum ve Dağhan oğlum Allah'ın emri peygamber efendimizin kavliyle kızınız ve kızımız Meryemceyi oğlumuz Mustafa Hamza'ya istiyoruz "

Meryemce bir anda ayağa kalkarak;

" Abi, Mert ne oluyor"

Meryemcenin ağızından çıkan cümleyle tadı iğrenç olan kahveyi dışarı püskürttüm. Meryemce sinirle bana baktı sonra Dağhan'a dönerek;

" Abi, Mert, Mirza amca ne oluyor açıklar mısınız "

" Canım benim sen ister misin bu adamla on sekiz yaşında bir kız evlensin, hem de berdel şeklinde. Senin kızında Mustafa'ya baba diyor ona ve ben karar verdim. Siz evleneceksiniz "

Meryemce sadece evet manasından başını salladı. Dağhan tekrar kabul ediyor musun Meryemce dediğinde evet der gibi başını salladı. Şaşkınlığım hala üzerimdeyken Meryemce bana dönerek;

" Bedirhan ile bu ikisi kahvene tuzla karabiber atmıştı kusura bakma söyleyemedim."

"Önemli değil tahmin etmiştim"

"Mustafa ağa biraz konuşabilir miyiz"

Başımla odamı gösterdiğimde ayağa kalktı. Meryemce benim odama doğru bir kaç adım atmıştı ki kucağımdaki Mina 'm bende gelmek istiyorum dediğinde onunda yanıma aldım. Odaya girdiğimizde Mina'yı yavaşça yerde bıraktım. Mina benim kütüphaneme geçince Meryemce ile odadaki kanepeye oturduk. Uzun bir sessizlikten sonra Meryemce;

" Mustafa o kız seninle evlenmesin diye evleneceğim seninle. Bir de, bir de neyse bu arada düşündüğün gibi değil Dağhan benim babadan bir abim. Kendi mesleği gereği kimseye söyletmiyor abimiz olduğunu "

Meryemcenin sadece buket için evleneceğini söylemesi canımı yakmıştı. Genç bir kızın hayatı kararmasın diye kendi hayatından vazgeçmişti. Meryemceye dönerek ;

"Gerek yok deli doktor ben bir çaresini bulurum. Başkasıyla da evlenebilirim "

"Sen bilirsin ben, ben Mustafa neyse tamam ya evlenmeyiz zaten sana güvenmiyorum. Ben sana niye güvenmiyorum biliyor musun? Senin yüzünden iki defa kızım kaçırıldı. Hem senin yüzünden kızım vuruldu. Sevmiyorum seni. Sen kızıma o Berfin vurduğunda da bir şey yapmadın. O adamın kaçırmasına yardımcı olmuş yine bir şey yapmadın. Mustafa sen gerçekten benim kızıma baba olabilecek misin ? söylesene "

Kalbim cayır cayır yanmaya başladı. Ah gülüm ben senin ve kızın için ölürüm bunları bir bilsen. Beni düşüncelerimden ayıran Mina oldu. Mina annesiyle benim bacaklarımın arasında durup bir elini onun yanağına bir elini benim yanağıma koyarak;

"Evlenin anne ne olur lütfen. Ben hastanede uyurken rüyamda bir kadınla bir adam beni almak istediler. Senle kahramanım bana bakıyordunuz. Anne gitme dediniz bana. Ben size geldim size sarıldım anne "

Mina'dan duyduklarımla tüylerim diken diken olmuştu. Bu rüyaya benzer bir rüyayı hastane koridorunda uyurken bende gördüm. Rüyamda Meryemce kızımızı getir gitmesin diyordu. Benim gözlerim dolarken Meryemce çoktan ağlamaya başlamıştı. Meryemce Mina'yı yavaşça kucağına aldı. Yanaklarından öptükten sonra;

" Annem sen dayılarının yanına git hadi. Biz kahramanınla azcık baş başa konuşalım, geleceğiz tamam mı "

Mina başını salladığında, Meryemce yavaşça kucağından aşağı bıraktı. Mina odadan çıktığında Meryemce bana döndüğünde ağlıyordu. Hıçkırıkları içinde;

" Mustafa ben kızım için ölürüm, ölüyordum da. Onun o yoğun bakımda kalbi durduğunda koşarak çıktım oradan. O günden sonra niye uyanmak istemedim biliyor musun"

"Niye"

"Rüyamda Mina'm karanlık bir yerde bana bağırıyordu. "Annem, anne beni bırakma anne burası çok karanlık korkuyorum anne "dedi. Karanlıktı görmeden "Buradayım annem korkma gel bana bak hepimiz buradayız bak Dağhan, Mert, amcaların, yengelerin ve teyzelerin hepsi burada hadi gel bana" dedim. Kızım bana doğru geliyordu ama yanında bir adamla bir kadın vardı. Ben onları tanıyordum Mina'nın annesi ve babasıydı. "Meryemce hanım bakamadın mı kızıma onu sana emanet ettim ben şimdi alıp gidiyorum kızımı "dedi annesi. Mina'yı çekerek götürürken Mina bağırarak; "Bırak beni bırak, annem bırakma beni ben bu kadınla gitmek istemiyorum anneeeeee". kızım karanlığa gidiyordu. Omzuma bir el dokundu. Baktığımda Mustafa Hamza sendin ağlıyordun. Mina'ya "Mina'm bak baban geldi dedim Mustafa al kızımızı onun bize ihtiyacı var onlarla gidemez gitmesin "dediğimde kafanı salladın. "Sensiz başaramam çavreşamin hadi kalk hadi "dediğinde kulaklarıma tekrar silah sesleri geldi. Arkamı tekrar döndüğümde yerde kanlar içinde kızımı gördüm başında Berfin bana gülerek bakıyordu kulağıma mina'mın sesi geldi "anneeee annemm"
Gözlerimi açıyordum ki kulaklarıma senle Dağhan'ın sesi geliyordu. Nasıl söyleyeceğiz bunu diyordunuz çok korktum uyanmak istemedim, öldü dedim. Şimdi söyle Mustafa kızımı koruyacak mısın sahiplenecek misin ?"

" Her zaman onu koruyup kollayacağım söz veriyorum. Mina'nın gerçekten babası olacağım Meryemce'm söz "

"O kız için değil ama Mina'm için onun mutluluğu için seninle evleneceğim"

Başımı salladığımda Meryemce göz yaşlarını silerek kapıya doğru yürüdü. Odadan avluya geldiğimizde ben babamın yanına oda yine Mert'le, Dağhan'ın arasına oturdu. Dağhan'a dönerek;

" Dağhan hakkını helal et yanlış anlamışım seni "

"Sorun değil haklıydın. Bende olsam kendime o yumruğu atardım, neyse ne karar verdiniz "

"Haftaya evleniyoruz Meryemce kabul etti dimi Meryemce "

Meryemce ayağa kalktığında hafif gülerek;

" Oroperişk'imi ,Şurişk'imi Şk'imişk'ala diçili ? Si maoroper ....."(sevgilim,canım benimle evlenir misin ? seni seviyorum )

Mert bir anda yuh dediğinde hepimiz ona baktık. Mert ayağa kalktığında Dağhan ;

"Ne dedi ki"

"Boş ver abi, Mustafa abi sen şuna bir evet de "

Ben neye evet dedim bilmiyorum ama evet dedim. Mert dudaklarını Meryemcenin alnına bastırıp çektikten sonra;

" Ablam, karam sen iyi misin?. Ateşinde yok ama"

Mert'e dönerek;

"Ne dedi ki Meryemce Mert"

Mert ağızını açmıştı ki Meryemce gülerek;

"Azcıkta sen merak et"

Avluda herkes güldüğünde bende gülmüştüm. Sevdiğim aşık olduğum Meryemce bir hafta sonra benim oluyordu. Bende Mustafa isem beni seven kalbin aşkımla çarpacak Meryemce...

................................................................

MERYEMCE...

Mina'm ölmemiş yaşıyordu. Mina'm kızım cennet kokulum bırakmadı bizi ama Berfin ölmüştü. İlk defa biri öldü diye üzülmedim çünkü Mustafa gözlerini kapadığında görmediği bir şey vardı. Kızım korktuğu için Mustafa'ya koşarken Berfin önüne çekmişti kızımı. Ben yetişemedim ben atmaca yetişemedim. Kızım yaşıyordu yanımdaydı. Bu gün hastaneden çıkıp konakta bakılacaktı ama Dağhan'ı ikna etmem çok zor olmuştu. Niye orada kalıyormuş? ben doktor değil miymişim uzadıkça uzadı biz böyle ufak çaplı gerginlik yaşarken odaya Mustafalar girdi. Mirza amca "Meryemce hazır mı küçük hanım ağamız "dediğinde hepsi gülerken Dağhan Mina'nın yanına gidip kucağına aldı. Dağhan'ın gözlerine bakarken Mina'yı Mustafa'nın kucağına bıraktı. Onlar giderken ben ve Dağhan hastane odasında kalmıştık. Mert'te onlarla gitmişti. Dağhan;

" Bana bak Meryemce, Yavuz bu adama emanet etmiş seni Mert dedi. Güvenmiyorum Mustafa denen ağa bozuntusuna "

Dağhan'ın niye güvenmediğini anladığımda;

"Abim Mustafa Hamza öyle bir adam değil. Zaten sana bir şey söyleyeyim asi ağada Yavuz'a güvenmiyor. Sen bilirsin kesin de biz Trabzon'a gittik hepimiz. Bunun düğüne Mert, Baran, Bedirhan birde asi'm ay yani asi ağa. Bizim evin terasında oturuyorlardı. Bende mutfakta kahve yapıp götürürken üçü Mert'e 'Yanlış anlama ama biz bu dayına hiç güvenmiyoruz Meryemce'ye ayrı bakıyor dediklerinde hiç bir şeyden haberi olmadığı için dayım sever karamı dedi"

Dağhan bana başını sallarken bıyık altından gülüşünü görmemezlikten geldim. Ah Meryemce ah bir Dağhan'ın diline düşmemiştim. Dağhan bana yaklaşıp kolun altına aldı. Dudaklarını yanağıma bastırdıktan sonra;

" Demek asi'm. Ne o güzelim ben sadece hoşlanıyorsun zannediyordum sen 'm' takısını taktıysan demek ki sahiplendin. Mert'e (adamı'm ) Mina'ya (Mina'm ) bana (abi'm baba'm) şimdi de sevgili ağamıza (asi'm) hayırlı olsun "

Dağhan'ın boşluğuna dirseğimi vurup koltuğun altından çıktım. Omzuna bir yumruk atarak " Dağhannnn" dediğimde kahkaha atarak;

" Söyle gülüm bak bende 'm' takısını bende koydum benimsin yani "

Dağhan'ın dediğine gülerek tekrar sıkıca sarıldım. Dağhan, başımı öptü ve iyice sarılırken;

"Babamın emanetleri ne yaparsanız yapın arkanızdayım güzel bacım "

Dağhan'a daha sıkı sarıldığımda, kendimi huzurlu hissettim.

....................................
Dağhan ile hastaneden dışarıya çıktığımızda benim arabam kenarda duruyordu. Dağhan direksiyona geçtiğinde bende yanına oturdum. Yola çıktığında bende yolu izliyordum. Derin bir nefes alıp;

" Dağhan'ım, abim ben yoruldum artık "

Dağhan arabayı kenara çekerek bana baktı. Elini yanağıma koyarak;

" Ne oluyor Meryemce, sen yunus ağanın atmacası niye nasıl yorulursun. Hadi onları geçtim benim kardeşim nasıl yorulur "

Dağhan'a bir anda sıkıca sarılıp;

"Ben mesleğimi Amerika da devam ettireceğim. Yeter abi yeter. Ben bu adama aşık olabilirim. Önümüzdeki engelde kalkmış olabilir ama bu adam yüzünden kızımın başına gelmeyen kalmadı. Zaten saf asi'm bizi karı koca zannediyor bu bahane olur ben giderim. Sende bir ay daha kalırsın tekrar kayıp olursun "

Dağhan beni kendinden uzaklaştırıp elini çeneme koyarak;

" Sen yine planını yapmışsın. Aferin sana. Mert'in dediği kadar var. Sen korkmuşsun kızım senin annen Trabzonlu baban Karslı nerede senin inadın. Hadi artık sirkelen ve kendine gel"

" Ama abi ama "

"Ne aması ne"

"Ben şey"

"Sana bir şey soracağım. Ben sana bir gün baba gibi veya babamız gibi onun inadını ikimizde biliyoruz senin adına bir karar versem uyar mısın ? kabul eder misin ?"

" Abi sen ne dersen o olur çünkü sen, sen bizim babamız gibisin. Kimse bilmese de kimse kabul etmese de bize en yakın sensin. Üç kardeş mutlu olalım diye anladın mı sen ne dersen o "

Ağladığımı Dağhan'ın yanağımdaki göz yaşını silmesiyle anladım. Dağhan bana bakmadan arabayı çalıştırıp yola çıktığında başımı cama yasladım. Dağhan'ın cama yansıyan aksine baktığımda gözünü sildiğini fark ettim. Koca askeri bile ağlattım helal olsun bana. Kendi iç sesime gülerek başımı salladım.
Konağının önüne geldiğimizde arabadan yavaşça indim. Dağhan yanıma gelerek beni kolunun altına alarak kulağıma
"Senin ağamın konağına geldik. Sence senden uzaklaşmalı mıyım?"

Gözlerine baktığımda Dağhan'ın kahkahası her yeri sarmıştı. Kolunun altından çıkarak konağın kapısına yürüdüm. Avluya girdiğimde Mina ve Mustafa hariç herkes sedirlerdeydi. Mina'nın Mustafa'nın odasında olduğunu duyunca kızıma bakmak için odaya girdim. Yatakta uyan kızımın yanına gidip başına dudaklarımı bastırdım. İlaçların etkisinde olduğu için hep uyuyordu. Ben kızımı izlerken banyonun kapısı açılınca Mustafa'nın odada olacağı aklıma gelmemişti. Ben Mustafa'dan özür dilediğimde o da her zamanki asiliyle ağzımın payını vermişti.

Avluda yemekten sonra kahve içerken Berfin'in ailesi gelmişti. Mustafa Berfin'in abisini görünce resmen ilk benim adımı kükremişti. Biz kadınlar Mustafa'nın odasına girince Başak yanıma gelip " Abla sen iyi misin "dediğinde sadece kafamı salladım. Bir saate yakın Berfin'in ailesi konakta kaldı sonra Ayşegül gelip misafirlerin gittiğini söyleyince hepimiz avluya çıktık. Biz avluya çıktığımızda Mustafa Hamza hariç hepsi gülüyordu. Mustafa biz odadan çıkarken uyuyan kızıma bakmaya gitti tam bir baba gibi. Ah yapma be adam yapma sevme kızımı bu kadar. Ben Mustafa'nın arkasından bakarken kısa zaman geçmişti ki kucağında cennet kokulumla geldi. Mina'nın başı yine ve yine Mustafa'nın omzundaydı. Ah kızım ah o omuza bende başımı koymak istedim. İç sesimi boğmak isteyerek Mustafa'nın önüne doğru yürümeye başladığım da bir acayip bakıyordu. Mina Mustafa'nın kucağında sedirde otururken Mirza amca onlara kahve yapmamı istedi ama biz bir saat önce kahve içmiştik. Düşünmeden mutfağa geçtim. Mutfağa girdiğimde Ayşegül ve Songül mutlu mutlu bir şey konuşuyorlardı. Onları öyle görünce;

" Hayırdır kızlar ne güzel gülüyorsunuz öyle "

Songül gülerek ; " Düğün var Meryemce abl-" sözünü Ayşegül kesti. Ayşegül yanıma gelip;

"Hayırdır ablam bir şey mi istedin "

" Mirza amca kahve yapmamı istedi bende kahve yapacağım cezveleri verir misin canım"

Ayşegül den cezveleri alıp kahveleri yaparken Baran, Mert, Bedirhan mutfağın arka kapısından içeri girdi. Ben onlara bakarken Bedirhan " kızlar siz odanıza çekilebilirsiniz " dedi. Kızları mutfaktan yolladığında kızlar gülerek çıktılar. Bir şey dönüyordu fakat ben hiç anlamadım. Baran abi bir fincana tuzla karabiber dökmüştü. Mert bana dönerek;

" Ablam, karam bu fincanı Mustafa abiye ver olur mu ne olur "

"Niye ki"

"Abla hadi kırma beni"

Başımı salladığımda mutfaktan çıktıklarında bende fincanlara kahveleri doldurdum. Kahveleri avluya götürüp ikram ettiğimde herkes bana bakıyordu. Yerime oturduğumda Mustafa'ya kahveyi söyleyecekken Mirza amca öksürerek söze başladı. Ben ona bakınca duyduklarımla şok olmuştum. Beni Dağhan ve Mert'ten Mustafa'ya istedi. Bir anda ayağa kalkıp Dağhan'a abi dememle Mustafa kahveyi dışarı püskürttü. Yazık hem kahve hem de kocam zannettiği adama abi demiştim. Ona gülerek bakacakken sinirli bakmıştım. Dağhan arabada sorduğu şeyi yapmıştı ve benim adıma karar vermişti. Ben hiç bir şey diyememiştim ama bir de on sekiz yaşında kız vardı.

Mustafa'nın odasında derin ve yorucu bir konuşmadan sonra evlenmeye karar verdik. Ne o kız için ne de başka bir şey için evlenmiyordum. Ben kızım için, kendim için aslında sevdiğim adamla evlenmek istedim. Avluda lazca benimle evlenir misin dediğimde başak şaşırmaktan konuşamazken Mert ateşe bakmıştı.

.................................................

Koca bir hafta çabucak geçmişti. Bu akşam kınam vardı ve ben bir saattir ameliyattaydım. Naci hocanın yerine okulda nefret ettiğim hocam Süreyya hanım başhekim olmuştu.

Süreyya hoca ile karşılıklı ameliyata devam ederken ameliyathaneye bir hemşire girdi. Kız kapının önünden; " Meryemce hocam Bedirhan bey ne bitmez ameliyat oldu diyor" dediğinde gülmüştüm. Süreyya hoca başını kaldırmadan;

" Ne o Meryemce sen huyunu mu değiştirdin. Kim bu adam "

"Sizi ilgilendirmiyor galiba hocam şu ameliyatı bitirmek istiyorum."

"Tamam canım kızma "

Elimdeki neşteri hemşireye uzatırken, kısa bir an Süreyya'nın yüzünü çizmek istemiştim. Aklımdan geçenlerle başımı sallayarak gülmüştüm.

Üç saatlik ameliyattan sonra ameliyathaneden Süreyya hoca ile birlikte çıkarken Dağhan önüme çıktı. Süreyya hoca Dağhan'a baktığında, Dağhan onu görmezden gelerek;

" Ne bitmez ameliyat oldu be kızım. Bir saatin kaldı hadi "

"Sen arabaya geç geliyorum"

Dağhan bir adım atmıştı ki Süreyya hoca sert sesiyle;

" Meryemce telefonun açık olsun "

Sabır çekerek ona bakarken Süreyya yanımızdan ayrıldı. Dağhan elini koluma koyarak;

"Kocana söyle göndersin niye ya sabır çekiyorsun "

"Ne yani iki gün önce imam nikahını kıydık diye bir şeyler mi isteyeceğim o asi ağadan. O kızıma sahip çıksın sevgili asiciğim "

Dağhan gülerek hastaneden çıkarken ben odama yürüdüm. Hızlı şekilde odama girip aynı hızla üzerimi değiştirdim.

..................................................
Dağhan'la konağa geldiğimizde herkes hazır avluda dururken, gelin olan ben hazır değildim. Kendime gülerken kızlar bana laf söylemeye başlamışlardı. Peri hamile haliyle beni konaktaki kendi odasına çekti. Mustafa'nın odası bizim için yenileniyordu. Mustafa kendi de kalmıyordu o odada. Bindallığımı giyindiğimde kızlar şaşkınca bana bakıyorlardı. Başımı yaptığımda Başak ve Zümrüt beğeni dolu gözlerle bana baktıklarında onlara göz kırptım. Hazır olduğumda hafif olan makyajıma son dokunuşları Melek yaparken kapımız çalındı. Peri elini karnına koymuş kapıyı açtığında Mustafa ile göz göze geldik anlık. Mustafa odaya bir adım atmıştı ki kızlar hemen odadan çıkıp kapıyı kapadılar. Ayağa kalktığımda Mustafa önümde durdu. Gözlerime biraz baktıktan sonra;

" Deli doktor niye bu kadar geç kaldın. Senden başka cerrah mı yok o hastanede "

" O hastanenin sahibi sensin. Var mı benden başka kalp cerrahı var mı "

" Senin bu gün kınan var. Bu gün izinli idin sen, ben öyle haber yolladım"

Mustafa'dan duyduklarımla içimden sevgili yeni baş hekimimize iyice saydırdım. Elimin birini kaldırıp;

" Sakin ol şampiyon"

Mustafa iki kolumu hafif tutarak kendine yaklaştırdı. Nefesi yüzüme vururken;

" Deli doktor bir şey mi dedin duymadım "

Karnımda çırpınan kelebekler boğazıma kadar gelirken, nefesimi tuttum. Mustafa hafif biraz daha yüzüme yüzünü yaklaştırdığında iyice heyecanlanmıştım. İlk defa bir erkekle bu kadar yakın olmak, gözlerin en derinlerine bakmak Allah'ım. Mustafa'nın yastığından aldığım o güzel odunsu, baharat karışımı gibi duran nefis kokusu burnuma dolarken Mustafa Hamza hafif serseri tını sesi kulağıma geldiğinde kekeleyerek;

"şşşeeey bennn eliini şşşey kolumdan çe-"

Sözümü ve nefesimi kesen Mustafa'nın yanağıma kondurduğu kuş kadar hafif öpücüğüydü. Ben heyecandan ne yaptığım bilemezken bir anda Mustafa'nın yanağına okkalı bir tokat indirdim. Mustafa'nın elleri yanına düştüğünde çok pişman olmuştum. Hemen kolunun birini tuttup;

"Mustafa Hamza özür dilerim. Ben, ben şşşey alışkın değilim ama sende ama git Mustafa git "

Mustafa gülerken tokat attığım sağ elimi tutup içini öptüğünde gözlerimi kapadım. Alnıma değen dudaklarla gözlerimi açtığımda;

"Benim karım olduğunu kanıtladın. Senin vurduğun yerde gül biter çawreşamın "

Konuşmak için ağızımı açtığımda bir şey diyemedim. Mustafa tebessümle odadan çıktığında sağ elimi havaya kaldırdım. Ben elime bakarken kapı açıldı. Başak yanıma geldiğinde;

"Abla"

"Efendim"

"Ablam sağ elin niye havada ve niye sol yanağını tutuyorsun"

Başımı salladığımda Zümrüt gülerek;

"Kızlar Meryemce ablanın yanakları da kızarmış ve nasıl şaşkınca gülüyor "

"Ben ney saçmalamayın ne gülmesi. Ay erkekler gitti mi çıkalım dışarı çıkalım. Burası çok sıcak oldu"

Kızlardan önce kendimi odadan dışarıya attığımda hepsi arkamdan gülüyordu. Avluya indiğimde zaman nasıl geçmişti bilmiyordum. Büyük ve kalabalık kına gecesinden sonra hepimiz yorulmuştuk. Bende üstümü değiştirerek tekrar avluya indiğimde Mina'm Zümrüt'ün kucağında uyumuştu. Erkekler de gelince ben Mina'mı Zümrüt'ten almak için ona doğru yürürken Baran abim;

" Meryemce bu akşam izin verirsen biz Mina'yı almak istiyoruz "

Mina gözlerini açtığında Baran abime elimle göstererek ;

" Baran abi ona sorun "

Baran abim Zümrüt'ün önüne diz çökerek Mina'nın gözlerine bakarak;

" Mina'm bize gidelim mi? Bak Zümrüt yengen de gelmeni istiyor "

Mina'm, Baran abinin boynuna sarılarak;

"Olur ama yarın düğün var yaa"

"Zümrüt yengen hazırlayacak seni "

" Tamam gidelim o zaman. "

"Tamam hadi gidelim"

Baran abim Mina ile ayağa kalktığında Mina birden Baran abimin omzuna vurarak;

"Yarın almak yok ama tamam mı? Ben yarın akşam bedolara gideceğim. Dimi bedo "

"Evet çavreşamın. Başak teyzenin canını okuyacağız dimi "

Mina gülerek evet dediğinde hepimiz ona gülmüştük. Baran abimlerin peşinden Bedirhan abimlerde çıkınca ben Mert ve Dağhan'ın koluna girerek Mirza amca yani babamdan izin alarak konaktan ayrıldık.

Üç kardeş eve girdiğimizde, Mert ve Dağhan bir anda sıkıca bana sarıldılar. Mert sağ, Dağhan sol yanağımı aynı anda öptüğünde çok mutlu olmuştum. Odalara çıkmak için yaş sırasıyla merdivenleri çıkarken gülüyorduk. Dağhan ve Mert benim odama geçerken, ben Mert'in odasına girdim. Odadaki banyoda elimi yüzümü yıkayarak bu evde kalan pijamalarımı giyerek yatağa oturduğumda yatağın üzerindeki telefonuma mesaj geldi. Telefonu elime alarak mesajı açtığımda gülümsemiştim. Mustafa Hamza " Dışarı çıksana, bir yere gideceğiz" yazmıştı. Mert'in odasından sessizce çıkıp kendi odama parmak ucunda girdim. Kapının arkasındaki feracem ve kırmızı tülbentimi aldım. Yavaşça odadan çıkıp feracemi giydim. Başıma tülbenti bağlarken bir el belime dolandı. Omzumun üzerinden arkama baktığımda Dağhan gülerek;

" Güzelim askerin odasına girerken yılan bile olsan o asker uyanır. Mustafa'ya söyle fazla geç kalmayın "

Ufak kız çocuğu gibi tamam manasında başımı salladıktan sonra yanağını öpüp merdivenlerden indim. Kapıdan çıktığımda arabaya yaslanmış duran Mustafa hemen yanıma gelip;

" Bir şey mi oldu bembeyazsın doktor "

" Benim bir adım var ağa "

"DELİ DOKTOR "

"ASİ AĞA"

İkimiz aynı anda gülmeye başladığımızda Mustafa elimi tutarak arabaya götürdü. Beni koltuğa oturtup kapıyı kapadı. Koşarak kendi tarafına gelerek direksiyona geçti. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımızda sessizce ilerliyorduk. Mustafa arabayı durdurduğunda tebessüm etmiştim. Geldiğimiz yer, beyimizin sarhoş olduğu zaman geldiğimiz yerdi. Arabadan çıkmadan dışarıyı izliyorduk. Mustafa yavaşça yerinden kıpırdandığında ona döndüm. Sırtını kapıya yaslamış bana bakarken;

"Ne oldu"

" Türkan Şoraydan bile güzelsin bence "

"Efendim anlamadım"

"Al yazmalım "

Elimi başıma koyduğumda başını gülerek sallamıştı. Tebessümle başımı eğdiğimde biraz daha sesli gülmüştü. Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda içim huzur dolmuştu. İç sesim ne oluyor Meryemce sen bu adama güvenmiyorsun dediğinde yüzümü ister istemez asmıştım. Başımı ön tarafa çevirip biraz manzarayı izledikten sonra Mustafa'ya döndüm. O gözlerime bakarken;

" Kadir daha yakışıklı ama "

Gözlerinde bir anda şimşek çaktığına yemin edebilirdim. Boyun damarları bir anda ortaya çıktığında gür sesiyle;

" Meryemce Kadir kim ?"

"Kadir mii şey, şey o "

"Kim delirtme beni "

"EE sen demedin mi Türkan şoraydan bile güzelsin diye "

"Ne alakası var deli doktor. Sen söyle Kadir kim "

"EE Kadir inanır "

Mustafa bir anda afallasa da hemen kendini toplayarak;

" Meryemce gerçekten delisin "

"Niye ??"

Mustafa cevap vermeden biraz bana yaklaşarak sağ elinin tersiyle yanağımı okşayarak;

"İlk defa seni içten gülerken gördüm "

Başımı önüme eğdiğimde Mustafa'nın gülmesi kahkahaya dönmüştü. Göz ucuyla ona baktığımda;

"Ne o bizim deli doktor, cesur deli doktor, köyünde erkek gibi olan atmaca hanım utandı mı "

Evet utanmıştım olamaz mı? Ben hiç bir erkekle bu kadar yakın durmadım ki. Başımı tamamen kaldırıp gözlerine baktığımda;

"Bir daha beni kıskandırma. Bu kadar sakin olmam gelin ağam haberin olsun "

" Asi ağam ne demek istiyorsun. Beni tehdit mi ediyorsun "

"Bir şey demiyorum çavreşamın. Bu gün şunu fark ettim sana sinirlenmek ve utanmak çok yakışıyor "

"Şşşşey gitsek mi artık oroperişk'imi"

" Gidelim, sormayacağım yani senin beklediğin gibi bende bekleyeceğim sen söyleyeceksin bana dediğinin gelin ağam "

Başımı tamam manasında salladığımda Mustafa arabayı hareket ettirip yola çıktı. Buraya geldiğimizin aksine yavaş geri dönüyorduk. Biraz gitmişti ki Mustafa;

"Şey Meryemce sigara içebilir miyim "

Başımı ona çevirdiğimde karşımda koskoca Azrail ağa yoktu. Beş yaşında bir çocuk vardı sanki. Ona tebessümle bakarak;

" Tamam iç ama arabanın camlarını aç "

"Üşüme sonra "

"Aç bir şey olmaz "

Mustafa arabanın hem camlarını hem de sarnufunu açtı. Sigarasını yaktığında sadece yola bakıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra ;

"Müzik açar mısın Mustafa "

Mustafa radyoyu açtığında çok az kısık sesle müzik sesi doldu arabanın içine. Müzik dinleyerek eve gelmiştik. Arabadan inerken Mustafa elimi tutunca ;

"Kapat kapıyı bu şarkıyı seninle beraber dinlemek istiyorum. "

Kapıyı kapatıp başını koltuğa yaslayarak, gözlerini kapamış olan Mustafa'ya baktım. Mustafa gözleri kapalı müziğe biraz daha ses vermişti. Elim onun elinin içinde karanlıkta çalan şarkıyla biraz daha kızarsam da Mustafa eşlik etmeye başladığında nefesimi tuttum.

Al Beni Koynuna Yarim

Sar Bedenin Ben Olayım

Kurban Et Yoluna Yarim

Sana Kurban Ben Olayım

Sana Ölen Ben Olayım

Yurduna Bahar Olayım Evine Güneş

Yarana Merhem Olayım Gönlüne Bir Eş

Yurduna Bahar Olayım Evine Güneş

Yarana Merhem Olayım Gönlüne Bir Eş

Al Beni Koynuna Yarim

Sar Bedenin Ben Olayım

Kurban Et Yoluna Yarim

Sana Kurban Ben Olayım

Sana Ölen Ben Olayım

Al Beni Koynuna Yarim

Sar Bedenin Ben Olayım

Kurban Et Yoluna Yarim

Sana Kurban Ben Olayım

Sana Ölen Ben Olayım

Sensin Yüreğimde Sızım, Sen Alın Yazım

Sevdiceğim, Gül Çiçeğim, Tek Sırdaşım

Sensin Yüreğimde Sızım, Sen Alın Yazım

Al Beni Koynuna Yarim

Sar Bedenin Ben Olayım

Kurban Et Yoluna Yarim

Sana Kurban Ben Olayım

Sana Ölen Ben Olayım

Şarkı bittiğinde elimi çekerek hızla arabadan indim. Evin kapısını açarken Mustafa'nın 'sensin benim alınyazım' dediğini duymuştum. Eve girdiğimde koşarak odama girdim. Karanlık odada sebepsiz ağlarken yatağa oturmuştum. Hava aydınlanmaya başladığında gözlerim kapanmaya başlamıştı. Derin uyku beni kucağına alırken telefonumun sesiyle gerçek dünyaya tekrar döndüm. Gözlerim kapalı telefonu açarak kulağıma koydum. Alo dememe fırsat kalmadan uyuz olduğum sesi duyduğumda kanım çekilmişti. Süreyya hanım gür sesiyle " Meryemce uyuyor musun sen kalk kalk toplantı var doktorlar arasında toplantı yapıyorum kalk çabuk " dediğinde sadece tamam diyebilmiştim. Yataktan kalktığımda öyle biten geceden sonra böyle bir güne bu şekilde uyanmak istememiştim ki. Mesela Mustafa arayıp 'günaydın 'deseydi.

Kendi dediğime gülerek banyoya girip yüzümü yıkadım. Aynadaki aksime baktığımda gözlerimin şiş olduğunu görmüştüm. Hızla odadan çıkıp kendi odama girdiğimde iki adamım uyuyordu. Üzerime kıyafetlerimi alarak Mert'in odasında hazırlanıp evden çıktım. Hızla hastaneye giderken sabır çekiyordum.
Hastaneye geldiğimde çantamdaki güneş gözlüğümü gözüme takmıştım. Direk toplantı odasına girdiğimde Sinan ile göz göze geldik. Sinan'ın yanına oturduğumda o da Süreyya'ya saydırıyordu. Göz kırpıp;

"Günaydın Sinan"

"Günaydın Meryemce nasılsın, Mina nasıl oldu "

" İyi Sinan sağ ol. Bu kadın bu saatte kafayı mı yedi? Bu ne toplantısı Allah aşkına."

"Sorma Meryemce ya. Bu kadın okuldan beri bana takmış durumda "

"Sinan sana da mı? İyi bir tek bana değilmiş yani sevindim"

" Doğru sen bilmiyorsun dimi. Bu kadın sen Amerika'ya gittiğin zaman okulu birbirine kattı. Seni ve beni kıskandığını kampüste sarhoşken bağırarak söyledi "

"Şaka yapıyorsun neyse dur diğer doktorlar geliyor. Fakat şu olayı bir ara bana anlat ne olur "

"Ne zaman istersen"

Sinan'la sessizce gülerken Büşra yanımıza gelip ortamıza oturdu. Büşra hafif bana doğru eğilerek kulağıma; " kızım senin düğünün yok mu " dediğinde " Cadı çağırdı gelmezsem olmazdı sonra kapı dışarı "
Sinan benim dediğimi duymuş olacak ki oda bize doğru eğilip; " Meryemce kocan alır seni geriye " dediğinde üçümüzde gülmüştük. Büşra birden ciddileşerek; "Meryemce sana bir şey diyeceğim. Bu kadın Mustafa Hamza'ya yazıyor haberin olsun. Geçen benim asistan hemşireler konuşurken duymuş" dediğinde sinirlenmiştim.

Süreyya hanım gelince toplantı başlayacak diye beklerken, hanım gayet rahat bir tavırla hastane sahiplerimizi bekleyeceğiz dediğinde kan beynime çıktı. Sinan ve Büşra bıyık altından gülerken toplantı salonun kapısı açıldı. Üç sinirli ağa içeri girdiğinde bende gülmek istemiştim. Bizimkiler yerini alırken ben Sinan ile Büşra 'ya " kahve ister misiniz " dediğimde ikisi de aynı anda hayır dedi. Sessizce tamam diyerek yavaşça ayağa kalktım. Tam salondan çıkıyordum ki Süreyya hanım " ATEŞ nereye " dediğinde sinirle yalandan gülerek " Geleceğim biraz da siz bekleyin hocam " dediğimde herkes gülüyordu. Kahveleri alıp salona girdiğimde Süreyya hoca benim için bizimkilere " Kusura bakmayın Mustafa bey bu cerrahımız okulda da böyle sorumsuzdu " dediğinde ben önlerine gelmiştim. Elimdeki tepsiyi bizimkilere uzatırken Baran abim "Teşekkürler del.. şey doktor hanım " dediğinde Bedirhan gülüyordu. Bedirhan'a döndüğümde kahvesini alırken sadece göz kırptı. Mustafa'ya kahvesini uzatırken Süreyya hoca "Meryemce yerine geç toplantıya başlayalım. Kahve dağıtıyorsun çaycı gibi. Hoş nasıl cerrah oldun hala şaşırıyorum " dediğinde hiç bir şey demedim. Mustafa kahvesini aldığında diğer kahveyi Süreyya hoca alınca kahve kalmadı. Sinirle yerime geçip oturduğumda uykusuzluktan başım ağrıyordu. Süreyya hoca anlattı da anlattı. Bir ara başımı masaya koydum, keşke koymaz olaydım kendini sınıfta zanneden Süreyya hoca " Meryemce senden hoca moca olmaz " dediğinde sinirlenmiştim. Başımı kaldırıp kaşlarımı çatarak;

"Hocam ne siz sınıftasınız nede ben öğrencinizim şuan "

Süreyya sinirle okulda yaptığı gibi sağ ayağını sertçe yere vurduğunda Mustafa öksürünce kendini topladı. Süreyya hoca hastaneyle ilgili sıkıntılarını anlatmaya devam ederken, Mustafa'nın koruması elinde kocaman bardak kahveyle salona girdi. Ben adama bakarken bardağı benim önüme koydu. Başımla teşekkür ettiğimde adam salondan çıkarken Süreyya hoca cırlak sesiyle;

"Seni sevgilin mi bu adam? Sen gerçekten huyunu değiştirmişsin. Dünde ameliyathaneye bir hemşire girip neydi Bedirhan diye biri ameliyatın uzadığını soruyordu. En son duyduğum kadarıyla bir tane kızı da evlat edinmiştin. Bazen benim pişmanlık sebebimsin"

" Süreyya hocam siz anlatmaya devam edin. Bende kahvemi içeyim olur mu zira sinirlenmek istemiyorum. İnşallah benim ne demek istediğimi anladınız "

Salondaki herkesin bıyık altından güldüğüne emindim. Süreyya hoca anlatmaya devam ederken gözü benim üzerimdeydi. Yaklaşık iki saate yakın toplantının sonuna doğru artık kafamı kaldıramaz hale gelmiştim. Doktorlar yavaşça salondan çıkarken, salonda Mustafalar, Süreyya hoca, Büşra ve ben kalmıştık. Büşra sessizce;

"Sen hasta mı olacaksın yoksa"

"Yok uykusuzum ondan her halde neyse sen hastalarına git. Bende çıkacağım birazdan. Olmadı acile gidip serum alacağım akşam benim düğünüm var ya "

"Emin misin deli doktor"

"Galiba"

Büşra salondan çıktığında Süreyya hoca beni fark etmiş olacak ki;

" Meryemce bu gün eve gidebilirsin "

Tamam manasında başımı sallarken, Mustafalar birlikte yanıma doğru geliyorlardı. Süreyya yanıma önüme gelip elini alnıma koydu. Ah korku sen nelere kadirsin. Süreyya hesap vermemek için her şeyi yapardı. Onun haline gülmek istesem de başaramadım.
Süreyya elini alnımdan çekerek;

" Meryemce acile git bir serum taksınlar sana"

Başımı konuşmadan yine salladığımda Mustafa elini alnıma koyduğunda başımı kaldırdım. Elini yanağıma koyarak;

" Çavreşamın iyi misin gülüm "

Evet demek için ağızımı açmıştım ki gözlerim kararmaya başladı. Kulağıma gelen en son ses;

"Bedirhan kapıyı aç"

.......................................

Gözümü açtığımda başımda Süreyya hoca vardı . Gözlerimi açtığımı fark edince konuşmaya başladı.

"Meryemce sen hiç bir erkeğe sana dokunmasına izin vermezdin. Mustafa bey seni kucakladığı gibi acile getirdi. Bana bak Meryemce bu adam benim haberin olsun. Zamanında Mehmet Akif'i de aldın zaten bunu yem etmem sana "

Sabır çekerek Süreyya hocama;

"Hocam telefonum nerede? Hocam bu arada akşam evleniyorum. Sizde gelmeyi unutmayın. Dün ameliyattan çıktığımızda unuttum kınaya çağıramadım sizi "

Süreyya hoca gözleri parlayarak telefonumu bana uzattığında az sonra yüzünün alacağı şekli merak ederek Mustafa'yı aradım. Bir iki çalmıştı ki ;

"Efendim"

"Asi ağam hastanız ayılmış serumu bitmiş gelip alabilirsiniz"

Mustafa'nın hoş gülüşünü duymak çok güzeldi. İçini çektikten sonra davudi kalın sesi kulaklarıma geldi;

"Hemen geliyorum hastamı almak için "

Telefonu kapatıp kucağıma koyduğumda Süreyya hoca sesine yapışan neşeyi ve alayı gizlemeden;

"Canım Meryemce'm nişanlın burada ağamı. Küçük bir ağa her halde duyduğuma göre buranın iki büyük aşiret ağası varmış biri Alibeyoğlu aşireti ki Mustafa beyler birde Hancıoğlu aşiretti ama en büyüğü Mustafa beylermiş"

"Öyle mi hocam hiç bilmiyordum. Fakat hocam nişanlım değil Allah katında eşim. Bu akşamda nikahımız ve hoş bir düğünümüz var. Şimdi kendi gelir "

Kapı çalındığında gel demiştim. Kapı açıldığında Mustafa bütün heybetiyle içeriye girdiğinde Süreyya hoca bir anda morarmaya başladı. Onun haline gülmemek için elimi dudaklarıma kapadım. Yataktan kalkarken Mustafa elini bana uzatmıştı. Elini tutup yataktan kalktıktan sonra Süreyya hocaya dönerek;

" Hocam eşim MUSTAFA HAMZA ALİBEYOĞLU "

Süreyya hoca kısa bir an sesini bulmaya çalıştıktan sonra bana dönerek;

"Hahayırrlı olssuun Merryemcee"

"Sağ olun hocam "

Süreyya hoca hızla odadan çıktığında arkasından gülüyordum. Mustafa'ya baktığımda o da bıyık altından gülüyordu. Üzerimi düzelttiğim de beraber odadan çıktık. Hastaneden de çıkıp arabaya geçtiğimde Mustafa arabayı çalıştırdı. Sinirli gibiydi. Yola çıktığımızda bir anda gür sesiyle;

"Ben sana dedim o camı açtırma diye bak hasta oldun "

"Ondan değil. Ben gece uyumadım ondan oldu "

"Niye uyumadın bir şey mi oldu "

Ne diyeceğimi şaşırarak yüzüne bakarken, Mustafa kaşlarını çatarak saniyelik bana baktığında zor yutkundum. Ben bu adama niye bir şey diyemiyordum. Ona nasıl derdim sabaha kadar ağladım diye. Zor da olsa ağızımı açarak dilime gelenleri söyledim.

" Nasıl bir evlilik yürüteceğiz onu düşündüm "

Mustafa sert bir şekilde gaza bastığında hızdan korkmayan ben bir anda korktum. Mustafa gür sesiyle;,

"Merak etme kızımıza iyi baba olacağım. Biliyorum Mina'm için evleniyorsun. Birde şu on sekiz yaşındaki kızla evlenmeyeyim diye. Bak Meryemce istersen sana da koca olurum. İstediğin zaman bu günkü gibi yanında olurum "

Sözcükler boğazıma dizilirken, konuşmak için ağızımı açamıyordum. Önüme baktığımda Mustafa araçları hızla sollamaya devam ederken;

" Mustafa Hamza yavaş "

Mustafa beni duymuyordu sanki. Hız ibresine baktığımda sondaydı. Hızlı gitmekten değil Mustafa'nın yüz ifadesinden, bakışlarından korkuyordum. Yavaşça sesimi bularak;

" Mustafa Hamza lütfen, Mustafa korkuyorum "

Bir anda sinirlerim bozulmuştu. Ağlayarak elimi Mustafa'nın koluna koyup;

"Yalvarırım dur artık yeter, durrr "

Araba ani bir frenle yolun ortasında durduğunda öne doğru savrulurken, Mustafa hemen kolumdan tuttu. Ona baktığımda elini yanağıma koyarak;

" Özür dilerim çavreşamın ağlama. Sen ister inan ister inanma ama ben seni seviyorum. Sana aşığım. Gülüm biliyorum bana güvenmiyorsun ama ben bana güvenmeni sağlayacağım. Sana söz veriyorum "

Ağlamam hıçkırıklara döndüğünde kendimi Mustafa'nın kollarının arasında buldum. Ağlamam sesli olmaya başladığında Mustafa'nın dudaklarını başımda hissettim. Biraz zaman sonra kendime gelerek ondan uzaklaşırken;

"Eve götür beni. Bu akşam düğünüm var benim asi ağam"

"Öyle mi benimde. Bu akşam güzel bir melekle pardon güzel ürkek bir atmacayla evleneceğim birde deli bu kız biliyor musun ?"

" Gerçekten mi hayırlı olsun asi ağam "

.............

Konağa geldiğimizde hemen arabadan hızla indik. Konağa hızla girip ben Peri'nin odasına girerken, Mustafa'da aşağıda bir odaya girdi. Düğünümüz konakta olacağı için çok rahattım aslında. Ben gelinliğimi giyerken kuaför içeriye girdi. Kadın malzemelerini çıkarırken üzerimdeki gelinliğime baktım. Gelinliği Mustafa seçmişti ve ben ilk defa görüyordum. Kadın beni izlemeye başladığında ona gülmüştüm. Gelinliğim fazla abartılı değildi, etek kısımları dantelden uzun kuyruklu sade bir gelinlikti. Kadın dikkat ederek benim yaptığım çok hafif olan makyajımın üzerinden geçerken, Peri ortalığı yıkmaya başlamıştı. Hızla odama girip;

"Senin gelin çiçeğin nerede"

Dudaklarımı bilmem der gibi büktüğümde odadaki koltuğa sertçe oturup;

" Ağama güvendik hani bu gelin çiçeği böyle olacağı belliydi zaten "

Biz ona gülerken biraz zaman geçmişti ki yorulduğu için uyuklamaya başladığında Kader onu kendi odasına götürdü. Yanımıza geldiğinde;

"Deli mi ne ? neymiş benim yatağımda yatamazmış. Zaten ağası olan abi beceriksizmiş"

Biz kahkaha atarken, kuaför başımı yapmayı bitirmişti. Kuaför odadan çıktığında kızlarda peşinden çıktı. Odadaki koltuğa oturduğumda odanın kapısı çaldı. Gel dediğimde içeriye benim bebeğim girdi. Kapıyı kapatıp kucağıma gelmek istedi. Hafif eğilip kucağıma alacakken, vazgeçti. Kaşlarımı hafif çattığımda;

"Kızma annem. Sen, sen çok güzel olmuşsun. Tıpkı melek gibi oldun. Şimdi benimde gerçekten annem ve babam var dimi. Ben çok mutluyum çok seviyorum sizi anne ben "

Ayağa kalkıp kızımı koltuğa oturttuğumda karşındaki yatağın ucuna oturdum. Elini tutup öptüğümde odamın kapısı yavaşça açıldı. Dağhan ve Mert bana doğru gelirlerken bende ayağa kalktım. Üçümüz birbirimize sarıldığımızda Mert gülerek;

"Eee karam bende evlenebilirim artık oh bee"

Dağhan sert bir şekilde Mert'in kafasına vurduğunda başını ovalayarak bizden uzaklaştı. Dağhan alnıma dudaklarını bastırıp öptükten sonra;

" Oğlum sana zamanında bu kız kaç defa dedi ama sen bizi kıskandığın için evlenmedin. Neymiş ben evleneyim de abim bol bol gelsin dimi dedin. Şimdi ne yapacağız ne sana ne bana elin ağası geldi aldı "

"Evet abi yaa"

" Mert ne yaparız biliyor musun?

"Ne yaparız abim"

"Bu ağa benden korkuyor ya ben yalandan kızarım alırım bir akşam Meryemceyi. Sabaha kadar muhabbet sohbet ederiz üzülme "

İkisinin sırtı kapıya dönük olduğu için Mustafa'yı fark etmiyorlardı. Mina'm yavaşça Mustafa'nın yanına gidip kollarını kaldırmıştı. Mustafa kızımızı kucağına alarak bir adım daha içeriye attığında;

" Dağhan gerçekten alır mısın beni o adamdan "

"Alırım tabi kızım ama bir geceden fazla olmaz bu sefer bu ağa bizi vurur "

Ben gülmeye başladığımda Mustafa onların bir kaç adım arkasına kadar gelmişti. Bana göz kırpıp;

"Yok abi vurmam istediğin zaman sen güzelini, mertte karamını alabilir "

"Aferin Mustafa sana "

Dağhan bir anda gözlerini kocaman açıp arkasına döndüğünde Mert yüzünü Dağhan'ın sırtına yaslamıştı. Ben onlara gülerken ikisi yavaş yavaş odadan çıktıklarında Mina minik bir kahkaha atmıştı. Mustafa Mina ile bana yaklaştığında Mina bir kolunu da benim boynuma dolamıştı. Hızlı şekilde önce Mustafa'nın sonra benim yanağımı öpüp;

" Annem ve babam var artık benim "

Mustafa ile aynı anda kızımızın yanağını öptüğümüzde Mina gülmüştü. Mustafa tekrar ikimize baktıktan sonra;

" Siz iki melek aniden hayatıma girdiniz. Benim kurtulmak istediğim hayata geldiniz. Hoş geldiniz son nefesime kadar sizi seveceğim "

Mina Mustafa'nın yanağını öperek aşağıya inmek istediğinde Mustafa yavaşça kızımızı yere bıraktı. Mina kapıya doğru yürürken Mustafa arkasından 'nereye' dediğinde;

"Baba, bedo, baran amcam ve dayılarım fazla durma odada çık dediler. Bende çıkacağım hem bedo bana çikolata almış "

Mina odadan çıktığında kapıyı da kapatmıştı. Mustafa bana doğru baktığında bir anda beni ateş bastı. Bana doğru bir kaç adım atarak tam önümde durdu. Gözlerime bakarak;

"Hayatıma hoş geldin sevdiğim, karagözlüm. Beni yeniden seveceğin günü bekleyeceğim en önemlisi bana güveneceğin günü bekleyeceğim "

Bir şey dememiştim. Kolunu bana uzattığında yavaşça kolunu tuttum. Göz göze geldiğimizde odanın kapısı açıldı. Peri hadi dediğinde ikimizde aynı anda bismillah diyerek kapıya doğru bir adım attık....

.............

Düğün bittiğinde bende bitmiştim. Normal bir düğün gibi olmadı. Mustafalar bizden farklı yerlerdeydi. Konağın avlusuna baktığımda herkes gelmişti. Dedemler, Mahmut dayımlar, herkes bütün sevdiklerim gelmişti, tabi bir kaçı hariç. Oturduğum yerden herkesi gözleme şansım olmuştu. Mustafa aslında çokta sakin bir ağa değilmiş. Benim kocamdan herkes hem çekiniyormuş hem de çok korkuyormuş. Fakat bir o kadar da merhametli, sevilen bir ağaymış. Adaletli ağalarına layık olurmuşum inşallah diyen bile olmuştu. Düğünün sonuna doğru gelinlikle sandalyemde otururken herkes yavaş yavaş gidiyordu. En son ayağa kalktığımda Mina, Bedirhan abinin kucağında bana el sallamıştı. Başak öpücük atıp giderken sadece elimi salladım. Odama girdiğimde Mihriban annem kısa bir an içeriye girdi. Alnımı öpüp "Allah utandırmasın güzel gelinim" dedikten sonra tebessüm ederek çıktı. Odadaki koltuğa oturduğumda Mustafa kravatını çıkararak içeriye girdi. Kapıyı kapatıp yanıma gelip oturduğunda hafif ona döndüm. Elini kucağımdaki elimin üzerine koyarak sakin sesiyle;

"Meryemce'm bir kahve içelim mi"

Konuşmadan sadece başımı salladım. Ayağa kalktığında elindeki kravatı bana uzattı. Mustafa tebessümle odadan çıktığında, hızlı atan kalbimin sakinleşmesi için derin nefesler alıyordum. Biraz zaman sonra Mustafa elinde gümüş ufak tepsiyle odaya girdi. Tepsiyi bana uzattığında gülerek 'tuzlu' değil dediğinde ikimizde gülmüştük. Mustafa kendi fincanıyla yanıma oturduğunda konuşmadan kahvelerimizi içmiştik. Mustafa boşalan fincanları alarak tepsiye koyduktan sonra kenara yere koydu. Bana döndüğünde ikimizde aynı anda " Namaz kılmamız lazım galiba " dediğimizde tekrar gülmüştük. Gülmem geçtiğinde ayağa kalktığımda Mustafa yine sakin bir sesle;

" Nereye gülüm "

"Banyo ya üzerimi değiştireceğim ve abdest alacağım namaz için"

Başını tamam manasında salladığında dolabımıza yürüdüm. Kıyafetlerimi alarak banyoya doğru bir adım atmıştım ki Mustafa odanın kapısını açtığında nasıl bir anda yüksek çıktığını bilmediğim sesimle;

" Mustafaa "

Mustafa kapıyı kapatıp yanıma gelerek;

" Ne oldu çavreşamın "

Sesim hiçte sevmediğim ağlamaklı bir tonla çıkarak;

"Nereye gidiyorsun gitme"

"Meryemce yan odadaki banyoya gidip abdest alıp gelecektim "

"Gitme korkuyorum "

"Niye korkuyorsun ki sen bu konakta çok kaldın "

Bir anda sinirle elimin tersini göğsüne vurarak;

" Tamam git bende banyoya girerim "

Banyoda işlerimi halledip çıktığımda odada Mustafa yoktu. Sinirle dolaptan namaz için yeni aldığım feracemi alarak giydim. Seccademi yere sererken Mustafa odaya girmişti. Ona da seccadesini serdiğimde başıyla teşekkür etti. Namazlarımıza niyet edip kıldığımızda ellerimizi semaya açmıştık. Dualarım bittiğinde benden önce yerden kalkan Mustafa'yı seyretmeye başladım. Mustafa aslında heybetli, sağlam karakterli bir adamdı. Adı gibiydi. Mustafa tam önüme gelip elini uzatırken;

" Gülüm bir şey mi oldu niye öyle bakıyorsun"

"Hiiççççç şeyyyy mustafaaaa "

"Efendim"

Bir şey diyemeden uzattığı eli tutarak ayağa kalktığımda yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Elini bel boşluğuma koyarak;

"Söyle Meryemce dinliyorum seni "

"Şeyyy aaaazzz öteeede durr mmusunnn sen dibimmmmdeee durunca konuşamıyorum"

"Niye benim gülüm utanıyor musun yoksa"

"NNeee alaalakası var "

"Onun için mi ben sana adım attıkça sen bir adım geri atıyorsun "

"Hiiiççç farkkında değilimm amma ama sen gelme dahha fazla "

Tam dengemi kaybedip yatağa düşecekken Mustafa elini tamamen belime koymuştu. Belimdeki sıcak elle ellerimi Mustafa'nın göğsüne koydum. Göz göze geldiğimizde nefesinin dudaklarıma değdiğini fark ettim. Mustafa yavaşça sırtımda olan sol elini yukarıya kaldırıp başımdaki tülbenti çıkardı. Gözlerimizdeki iletişim kopmadan başımdaki tokanın da çıkarıldığını anladım. Uzun saçlarım Mustafa'nın belimdeki sağ elinin üzerine döküldüğünü fark ettiğimde yutkunmuştum. Mustafa yavaşça burnunu sağ tarafımdan köprücük kemiğime yaslayarak saçlarımı kokladığında nefesimi tuttum. Başını biraz kaldırıp dudaklarını kulağıma yaklaştırıp sessizce sır verir gibi;

" Çok güzelsin rehniya çawemin (gözümün nuru)"

" Mussstafaaa korkuuyoruum "

Başını kaldırıp göz göze geldiğimizde, sırtım yumuşak yatağa değdi. Sol elini yanağıma koyarak;

" Korkma ürkek atmaca'm korkma, Bana güveniyor musun"

Çenem kilitlenmişti resmen sadece evet manasında başımı salladığımda sol eliyle odada tek yanan abajuru kapadığında dudakları dudaklarıma değmişti bile

......................

Gözlerimi açtığımda hava aydınlanmamıştı ama ezan okunuyordu. Yataktan kalkarken sanki büyük bir suç işlemiş küçük kız çocuğu gibiydim. Hızla banyoya girerek abdestimi alıp odaya girdiğimde yatakta uyan Mustafa Hamza yatakta yoktu. Etrafa bakarak odanın ortasına geldiğimde belime sarılan ellerle yerimden sıçradım. Kulağıma gelen Mustafa'nın sesiyle sakinleştim;

" Beni mi arıyordu kadınım karım acaba "

" Şşşeyy nammmazz namaz kıl...kılmayacak mısınnn"

" Meryemcem "

"Efffendim "

"Bir derin nefes alır mısın?"

Bir kaç defa derin nefes aldığımda Mustafa yanağımı öperek;

" Şimdi söyle bakayım ne diyorsan "

"Mustafa namaz kaçıyor namaz kılalım"

"Ohhh ALLAH'ım sana şükür karım kendi moduna döndü"

"Hadi çabuk abdest al gel namaz kılalım "

"Hemen sultanım"

Mustafa hızla banyoya girdi. Yatağa oturup kapalı kapıyı izlemeye başladım. Dün geceden sonra Mustafa'ya olan sevgim, aşkım daha da sağlamlaşmıştı. İçimdekileri ona söyleyip söylememek arasında gidip gelirken Mustafa banyodan çıktı. Elimi tutup yataktan ayağa kaldırdı. Beraber namazımızı kıldığımızda Mustafa duasını ederken yine onu izledim. Duasını bitirip ayağa kalktığımızda yerdeki kirli çarşafa baktım. Mustafa arkamdan belime sarıldığında;

"Mustafa bu ne olacak"

" Saklamayı düşünmüyorsan yıka gülüm"

" Nasıl yani siz şey "

"Hayır ve kimseyi ilgilendirmez. "

Mustafa'nın kollarının arasında dönerek ona baktım. Mustafa diğer adamlar gibi değildi. Ben onu izlerken alnıma dudaklarını bastırdığında öyle durdu. Gözlerimi kapattığımda bana seslenmişti. Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda ;

"Hadi yatalım"

"Yok sen yat ben yatmayacağım"

" Tamam yatma ama yanıma gel. Yanımda otur"

Başımla tamam dediğimde Mustafa elimden çekerek yatağa götürdü. Yatağa yüz üstü uzandığında yanına oturdum. Sırtımı yatak başlığına dayadığımda Mustafa yüzünü bana dönmüştü. Ben onu izlerken gözlerimin kapandığını hissediyordum. Gözlerim tam kapanmıştı ki kulağıma Mustafa'nın sesi geldi.

" Gül kokulum ben seninle ne yapacağım "..

.......................................

Gözlerimi açtığımda başım Mustafa'nın göğsündeydi. Mustafa'nın eli saçlarımdaydı başımı kaldırdığımda Mustafa ile göz göze gelmiştik. Mustafa gülerek;

"Günaydın uykucu deli doktor "

"Hayırlı sabahlar asi ağam "

Ben onun gülen yüzüne bakarken, Mustafa elini göğsüne vurarak;

"Yat biraz daha "

"Yok kalkalım hem Mina gelir birazdan durmaz daha fazla "

"Gelmez bence yani oyalarlar. Herkes çiftlik evindedir akşama doğru bizde gideriz "

"Dağhan ve Mert onlar "

"Onlarda orada sultanım "

"Şimdi biz kocaman konakta tek başımıza mıyız "

Mustafa evet der gibi başını salladığında hızla yataktan çıktım. Mustafa bana gülerek;

"Ne oldu Meryemce'm "

"Sana Kahvaltı hazırlayayım mı "

"Olur gülüm bende yardım edeceğim ama "

"Hadi gel mutfağa gidelim "

Mustafa gözlerime bakarken, yatağa yaklaştım. Elimi yatağın cibinlik direğine koyarak;

"Niye öyle bakıyorsun"

" Meryemce'm saten gecelikle mi mutfağa geçeceksin "

"Niye ki sen demedin mi kimse yok diye "

"Gülüm kimse yok dedim ama benim korumalarım var kapıda "

"Evet asi ağam özür dilerim"

" Dileme güzel karım dileme"

Mustafa yavaşça yataktan kalkıp üzerime üzerime gelmeye başladığında yine heyecanlanmıştım. Sesimi zorda olsa bularak;

" Mussstafffa kahhhvalttı hazzırlayacaktık yaa"

Mustafa yine gülerek ani bir kıvırmayla yanımdan banyoya geçti. Ben üzerimi değiştirip mutfağa geçmiştim. Çay suyunu koymuş domatesleri doğrarken Mustafa arkamdan gelip sarıldığında başımı arkaya doğru yasladım. Ben öylece dururken;

" Yavaş yavaş alışıyorsun karım bana"

" ya ya ya ne alalakası var sen.. sen yaklaşşma bana"

" Tamam sakin ol gülüm "

Güzel bir masa hazırlamıştım. Kahvaltı masasına oturduğumuzda Mustafa hem kendi yiyor hem de bana yediriyordu. Kahvaltıyı bitirdiğimizde ben masayı toplarken Mustafa kahve yapıyordu. Kirli bulaşıkları makineye dizerken bir taraftan Mustafa'mı izliyordum. Mustafa kahveleri odaya götürmüştü. Mutfakta ki son işlerimi halledip Mustafa'nın peşinden odamıza girdim. Koltukta oturan Mustafa'nın yanına oturduğumda Mustafa eliyle başımdaki tülbenti çıkararak;

" Bu oda sınırlarına girdiğinde bu saçların hep açık olacak tamam mı gülüm "

" Tamam Mustafa "

"Meryemce'm "

" Efendim Mustafa"

"Hiç güvenmeyeceksin dimi bana "

" Hayır yani dün akşamdan sonra ben seninim sana sonsuz güveniyorum ama şunu da bil bu son Mustafa'm"

"Sen ne dedin ?"

"Sana son kez güveniyorum dedim "

"Başka bir şey dedin "

Ağızımdan çıkan isimi fark edince elimi dudaklarıma kapadım. Mustafa dudağımdaki eli alıp içini öptü. Başımı eğdiğimde eliyle çenemden yukarı kaldırıp gözlerine bakmamı sağladı. Gözlerinde gördüğüm aşkla yutkunduğumda;

" seni seviyorum Meryemce'm"

"şey Mustafa saat erken ama ben kızımı özledim "

Mustafa gülerek başını salladığında, bir an durdum. Bu adam bu kadar yakışıklı niye bu yaşına kadar evlenmedi. Ben daha fazla bu düşünceyi içimde tutamayarak ayağa kalkarken;

" Mustafa"

"Efendim Meryemce'm"

"Sen bu yaşına kadar niye evlenmedin "

"Senin gibi deli, benimle aynı ruhu taşıyan bir hatun çıkmadı karşıma demek ki senden bir tane varmış sende geç geldin benim suçum değil senin suçun "

Dolabın kapağını açıp öyle kaldım. Mustafa'nın söylediği sözleri içime sindirirken sessizce;" Tüh gördün mü özür dilerim ağam beklettim kusura bakma " diye sessizce mırıldanırken bir adım geri çıkmamla sırtım Mustafa'nın göğsüne değdi. Mustafa hızla beni kendine çevirdi yüzünü yüzüme yaklaştırarak ;

" Duymadım hayatım bir şey mi dedin "

"Bbbenn şşşeyyy musstaffa yappma şuşunu baana"

Mustafa gülerek anlımdan öpüp odadan çıktığında ben de hızla üstümü değiştirip çıkmıştım. Konaktan çıkarken korumalardan biri yanımıza gelip başı önüne eğik bir şekilde;

" Ağam Mert bey bu sabah İstanbul'daki şirkette çıkan bir sorun yüzünden gitmek zorunda kaldı size haber vermemi istedi bende rahatsız etmek istemedim "

Mustafa sert gür sesiyle yanındaki adamın neredeyse hiç yüzüne bakmadan;

"Tamam ben konuşurum şimdi arabamı getirsinler çiftliğe gideceğiz"

Bir anda yanımda ayakta duran adama baktım. Bu adamın içerideki Mustafa ile kan bağ bile olmazdı. Beni tanıdığım bu Mustafaydı işte. Ben Mustafa'yı aşık tanımadım ki ama olsun ben ikisinde sevdim ve seviyorum aman içimdeki leyla, kendine gel. Arabaya bindiğimizde arabayı bizimle konuşan koruma kullanıyordu. Mustafa Mert'le konuştuğunda beyimiz sorun halletmiş, bizim yapamayacağımız balayını kendi yapacakmış

Çiftliğe geldiğimizde herkes buradaydı. Ben kalabalığa baktığımda duama kavuştuğumu anlamıştım. İstediğim gibi kalabalık bir aileye gelin gelmiştim. Biz bahçeye geçtiğimizde Mustafa'nın gerildiğini anladım. Ona baktığımda ağzının içinde hafif hafif bir şeyler mırıldanıyordu. Kader bizi fark etmiş yanımıza gelip;

" Mustafa abim erken geldiniz bir şey mi oldu "

"Yok Kader, kızımızı özledik "

"Anladım abi bizim gençlerle ırmağa gittiler. Korumalar yanlarında tabi "

"Tamam kader "

"Abi Kezban halalar burada"

" Fark ettim düğüne gelmedi buraya mı geldi"

Mustafa'nın elinin içindeki elimi zorda olsa çekmiştim. Yüzüme baktığında sessizce 'canım yandı' demiştim. Gözleriyle özür dilediğinde gülmüştüm. Mustafa ile mirza babayla Mihriban annenin yanına gittik. Mihriban anne bizi görünce hemen ayağa kalktı. Tam karşısında durduğumuzda bir elini benim yanağıma bir elini Mustafa'nın yanağına koyarak;

"Evlatlarım niye erken geldiniz "

" Anne ben size alıştım. Bu asi ağa ile tek kalamadım, hem Mina'm da var "

"Anladım da Mina varsa ne olmuş kara kızım gayet mutluydu"

"Biliyorum anne "

Mustafa elimden çekerek Mirza babanın önüne götürdü. Babam ayağa kalktığında ben elini öptüm. Mirza baba elini Mustafa'ya uzattığında, Mustafa bıyık altından gülerek elini öpmek yerine sıkarak;

" Sağ ol Mirza ağa "

Babam gülerek ;

" Sen dua et şuan adamların ve güzel kızım yanında yoksa sorardım sana "

Babam beni kolunun altına alarak alnımı öpüp;

" Çok şükür bu güne. Ben bu günü göremeyeceğim diye düşünmeye başlamıştım "

Etrafımdaki herkes aynı anda 'çok şükür, bizde' dediklerinde utanarak erkeklerin yanından ayrıldım. Kadınların yanına geçtiğimde annemin yanına oturdum. Başak ve Zümrüt kendi aralarında sohbet ederken onlara baktım. Başak nasılda çabuk alıştı buraya. Ben onu gözümle severken yanıma görümcelerim Peri ve Melek ve eltilerim Kader ve Selvi gelip oturdular. Kader elimi tutarak;

"Meryemce abla bir şey mi oldu "

"Yok gülüm niye sordun "

"Erken geldiniz "

"Sıkıldık hem Mina'yı çok özledim. Kaç gündür görmüyorum kızımı"

"Haklısın ablam"

Biz kendi aramızda konuşmaya devam ederken, bize Baran abinin kız kardeşleri Gonca, İdil tuba ve Başak , Zümrüt'te katıldı. Hala denen kadında yanında gençten bir kız ve orta yaşlı bir kadınla Mihriban annemin yanında oturdu. Gençten olan kız dik dik bana bakarken kulaklarıma gelen kızımın sesiyle kendime geldim. Yanıma baktığımda koluma sarılan kızımı kucağıma aldım. Kokusunu içime çekerken;

"Anne biliyor musun Sinan abimle Yılmaz abim bana uçurtma yapacaklarmış"

"Öyle mi ne güzel annem"

"Birde Emrah abim de beni lunaparka götürecekmiş"

"Ne güzel ya"

"Evet ay unuttum birde Gül ablam Mihriban ablam Aslı ablam dördümüz alışverişe gideceğiz kız kıza. Peri halamın kızı olacakmış yaa ona da kıyafetler alacağız "

Ağızımı açmıştım ki Peri elini karnına koyarak;

" Bende gelebilir miyim halam "

" Gel Peri hala sende gençsin İdil teyzemde gelecek"

Biz Mina'nın dediklerine katıla katıla gülerken, Emrah ve Sinan yanımıza geldiler. Sinan bana bakarak;

"Meryemce yenge senden bir şey isteyeceğiz "

" Tabi çocuklar, yapabileceğim bir şeyse "

"Ağa amcama desen kızları da alarak sinemaya gitmek istiyoruz. Vallahi korumaları da alacağız"

" Tamam konuşalım. Fakat sizde yanımda olun ama "

"Tamam sen konuş yeter izin vermezse yapacak bir şey yok. Biz siz gelmeden babamlara dedik Mustafa amcanız yok dediler. Dedeme dedik, ağa amcanız yok dedi. Sizin geldiğinizi duyduğumuzda çok sevindik"

"Tamam durun bakalım. Mustafa amcanızı çağıralım"

Çocuklar başlarını salladıklarında erkeklere doğru yürüdük. Biraz kenarda durduğumuzda Yılmaz Mustafa'nın yanına gitti. Yılmaz söylediğinde Mustafa yerinden kalkıp yanımıza gelmeye başladı Yılmaz'la. Tam yanıma gelip;

"Efendim Meryemce söyle "

"Mustafa Hamza ağam, çocuklar kızları da alıp sinemaya gitmek istiyorlar korumada alacaklarmış yanlarına. Senin izin vermen gerekiyormuş"

Mustafa önümüzde ip gibi sıraya geçmiş olan üç erkek yeğenine baktı. Kaşlarını çatarak;

"Bunun için Meryemceyi mi ortaya koydunuz. Sinan birde en büyüklerisin"

"Şey amca"

"Siz var ya, tamam hadi korumaların sözünden çıkmak yok ama tamam mı"

" Amcaların bir tanesi çıkar mıyız hiç. Bu arada asıl iyiliği yapan sen oldun "

"Nasıl yani Sinan"

"Meryemce yengem"

" Yürü git her gele. Hadi Sinan kızlar önce Allah'a sonra sana emanet "

" Tamam amca. Kızlar Meryemce sultan izin aldı hadi gidelim"

Çocuklar giderken ben Sinan'ın dediğiyle kıpkırmızı olurken, Mustafa elimi tutarak evin karanlık tarafına götürdü. Tam önüme geçerek elini bel boşluğuma koydu. Gözlerine bakarken;

" Herkesi büyüledin meleğim "

" Şeyyy mussstafffa dışşşardayyız herrkeess bizeee bakıyor"

Mustafa tam elini kaldırmış yanağıma koyduğunda Mina'nın çığlığını duyduk. Mustafa önde ben arkasında kızımın yanına gittiğimizde Mina ağlıyordu. Mustafa kucağına alarak;

"Mina, ne oldu kızım düştün mü "

"Hayır şurada bir abla var ya o beni korkuttu. Beni seviyormuş öyle dedi"

Mustafa kaşlarını çatarak o tarafa baktığında bende baktım. Mustafa'nın hala kızı bize doğru bakıyordu. Mustafa Mina'nın yanağını öperek;

"Tamam prensesim. Bende o ablayı korkutacağım sen merak etme. Şimdi annen Mihriban sultanın yanına gidip iş yapsın bizde gidip bedoyla uğraşalım mangalı yakamadın diye "

Onlar giderken Mustafa'nın sinirlendiği sırtının gerilmesinden belliydi. Yemekten önce çaylar, kahveler, sohbet güzel giderken bütün heybetiyle bahçeye Dağhan girdi. Herkese baş selamı verdikten sonra gözleriyle az öteyi gösterdi. O tarafa geçtiğimizde Dağhan sıkıca sarılıp yanağımı öptükten sonra gözlerime bakarak;

" Güzelim silahını Mustafa'ya vermiştim zaten. Benim görev kısa sürdü gidiyorum ama geleceğim belki de temelli. Allah'a emanet olun sizi önce Allah'a sonra Mustafa ağa emanet ediyorum. Onlara gideceğimi söyledim haberleri var. Mert'te sabah gitti şirketle ilgili bir sorun çıkmış anahtarlar bizde, senin ki kocanda hadi ben gidiyorum Mina görmesin biliyorsun bir kere giderken gördü çok kötü etti beni"

Dağhan gittiğinde içim kötü olsa da ben asker bacısıydım. Ve ben aslında.......

..............

Masaya geçtiğimizde masanın yarısın da kadınlar yarısında erkekler oturuyordu. Mina Mustafa'nın kucağından inmiyordu. Mustafa eline aldığı köfteyi Mina'ya yedirirken Kezban halası ;

" Mustafa'm hiç rahat yemek yiyemedin "

"Yedim ben hala sen merak etme "

Göz ucuyla halaya baktığımda, Mina'ya iğrenir gibi bakıyordu. Sabır çekerek başımı kaldırdım. Mina ile göz göze geldiğimde;

"Mina, bozo çkimi komoxti ak "

" Va nana muqven "

" Tamam"

Herkesin bize baktığını anlayınca Mina'ya baktım. Mina hemen elini Mustafa'nın kirli sakallı yanağına koyarak;

"Annem Mina kızım gel buraya dedi bende hayır anne lütfen dedim "

Mina'nın anlattıklarına herkes hayretle bakarken Mustafa'nın gözleri parlıyordu. Yemekler yenmiş kahveler içilirken Kezban hala;

" E Mustafa Baran, Bedirhan buraya geldik. Bir atış yapın da görelim. Hem belki Helin'im de katılır size "

Mustafa daha ağzını açmadan Baran abim hin bir gülüşle;

" Olur hala hemen, kimler var "

Erkeklerin hepsi katılınca, Helin de katılmıştı. Ben çok ses olacağından kucağımda uyuyan Mina'yı Ayşegül'e vermek için ayağa kalktığımda Kezban hala dalga geçer gibi;

"Ne o yeni gelin kaçıyor musun "

" Hayır Mina uyuduğu için uyanmasın diye içeri bırakacağım müsaadenizle "

Mina'yı içeri yatırıp dışarı çıkmıştım. Ben her silah sesinde kulağımı kapatıyordum Başağı güldürmek için. Başak bıyık altından gülerken Kezban hala burnu hava da;

" Gelin alışman lazım. Senin kocan hem ağa hem de çok iyi silah kullanır "

"Ne yapalım alışırız dimi başak "

" Evet ablam sen alışırsın "

Annemin yanına oturduğumda Mustafa adamlarından birine;

" Dağhan beyin benim arabaya bıraktıklarının üzerinde atmaca yazan kadife kutuyu getirin "

Biraz sonra adamın elinde üstünde atmaca yazan kırmızı kadife kutudaki silahım gelmişti. Mustafa kutudaki silahı çıkardığında, bana baktıktan sonra;

"Yeni oyun oynuyoruz beş kurşun beş şişe kazanan benimle atış yapacak "

Herkes tamam dediğinde Kezban hala;

" Mustafa karına da silah tutmasını öğret"

Mustafa ağzını açmadan bana baktığında, Kezban halanın kocası;

"Hanım bu gelin ağa doktor bak narin parmakları var ağır gelir silah ellerine bu kızın "

Gözlerimi kocaman açarak adama baktıktan sonra Ellerimi havaya kaldırıp ellerime baktım. Ah bu ellerim benim. Bıyık altından gülerek Başağa baktım. Kaşlarıyla buyur meydan dediğinde;

" Mustafa ağam bende yarışınıza katılabilir miyim?"

Mustafa başını salladığında annem, babam ve beni Trabzon da görmeyen herkes hayır demişti. Mustafa yerinden kalkıp gönül rahatlığıyla bana benim silahımı verdi. Mustafa'ya dönerek ;

" Ağam herkes atacağı mesafeyi ayarlasın bence, yada ben Helin hanımla atış yapacağım onun için al silahı öyle verirsin "

"Tamam Meryemce hanım "

Erkeklerin hepsi sırayla atış yaptı. Mustafa kazandığında Helin Baran'dan silahı alırken bana bakarak;

" Gelin bak öğren bundan korkmayacaksın"

"Öyle mi, ee"

"Böyle kavrayacaksın iki elinle kabzayı "

"Hımm tamam. İki elimle mi"

"Evet"

"Peki Helin hanım hadi ama bekliyorum"

Helin şişelere nişan alıyordu ki Bedirhan ve Baran ikisi aynı anda " Hadi ama canım sıkıldı benim" dediğinde bilen herkes gülmüştü. Helin atış yaparken iki şişeyi vurmuştu ki Mina uyanmış koşarak bize geliyordu. Mina'yı kucağıma aldığımda yanağımı öpüp gözlerime baktı. Helin son üç şişeği vuramadığında Mustafa'ya yaklaştım. Mustafa'ya elimi uzattığımda silahımı verirken Mina'yı almak istediğinde Mina omzunu çekerek;

" Baba gelmeyeceğim. Yarış yapıyorsunuz dimi"

"Evet babam"

"Tamam gelmeyeceğim. Hadi gül kokulu annem "

Mustafa güldüğünde, arkamı dönüyordum ki Kezban hala;

"Mihriban siz buradaydınız kanlı çarşafı kim aldı. Kim baktı biliyorsun önemli "

Mustafa'ya baktığımda kocam sessizce;

"Meryemce'm sakın senin şimdi atmaca olma zamanın " Mustafa'nın dediği gibi sabır çekerek Mina kucağımda ortaya çıktım. Mina'yı sol koluma aldım. Mina gülerek ;

"Anne bir dakika sayalım mı"

"Sayalım"

Mina ile şişeleri saydığımızda Mina alkış yapmıştı. Sağ elimle silahı sıkıca tutup sadece iki dakika şişelere baktım. Bakışlarımı kızımın gözlerine çevirerek hiç bakmadan beş kurşunla beş şişeyi de vurdum. Mina ben bakmadan şişelere bakıp bağırmaya başladı.

"Aslan annem, beşte beş yaptı. Atmaca annem. Güçlü annnem"

Mina'nın yanağını öptükten sonra Kezban hanımın yanında oturan Helin'e dönerek;

"Tüh gördünüz mü tek elle tuttum silahı. Birde siz geçin Helin hanım başınıza bir elma koyarak. Onu da vurabilecek miyim bir bakalım"

.........................................

Gece geç bir saatte konağa gelmiştik. Mina'm kızlarla yatacakmış kız kıza, Mustafa da avluda babasıyla oturacağım dediğinde yorgun olduğum için izin alıp odaya geçtim. Başımı açtığımda en iyisi duşa girmek diye banyoya girdim. Güzel bir duşun ardından pijamalarımla odaya girdiğimde arkamdan kulağıma değen nefesle irkildim.

" Sıhhatler olsun gülüm "

" Asi ağam amacın beni öldürmekse böyle uğraşma çek vur Allah aşkına ya "

"Deli doktor gerçekten korktun mu "

"Korkmadım irkiliyorum "

Mustafa cevap vermek yerine dudaklarını boynuma bastırmıştı. Mustafa'nın bu hareketiyle karnımdaki kelebekler ağzımdan çıkmaya niyetlenmişlerdi. Karnımda olan Mustafa'nın elini tutarak;

" Mussstafaaa seennn bannyoo girmeeyecekmisin "

"Girrrecceeğimmmm hhaayyyattım"

Mustafa bana gülerek banyoya girdiğinde bende ona dolaptan kıyafet hazırladım. Mustafa banyodan çıktığında yatağın üzerindeki kıyafetlerini alarak tekrar banyoya girdi. Üzerini giyinmiş şekilde banyodan çıkıp hızla yatağa benim yanıma geldi. Kollarının arasına alıp tam saçlarımı kokluyordu ki odanın kapısı çalmaya başladı. Mustafa odanın kapısını açmaya homurdana homurdana giderken haline ne kadar gülmek istesem de sadece içten dudaklarımı ısırmakla yetindim. Mustafa kapıyı açtığında Mina çekinerek yavaş yavaş odaya girdi. Mina beni görünce koşarak yatağa çıktığında;

"Annem"

" Ben geldimmmmm"

" Hoş geldin de annem bir şey mi oldu "

"Yooo seninle yani sizinle yatacağım"

"Hadi gel yatalım bebeğim "

" Hanımlar ben ne olacağım "diye kendini hatırlatan Mustafa'ya acımıştım. Mina'm da acımış olacak ki bana dönerek; " Anne sen ortamızda yatsana" dediğinde ortaya geçmiştim. Mina'm başını göğsüme koyarken, Mustafa Hamza da başını boynuma koymuştu. Boynumu öptükten sonra kulağıma;

"Dağhan doğru diyormuş ana kız bu kadar kokuları birbirine benzesin "

Başımı hafif ona çevirip baktığımda yanağımı öpünce gözlerimle Mina'yı gösterdim. Mustafa'nın başını severken;

" İyi geceler güzellerim "

Mina sessizce mırıldandığında, bende Mustafa'nın göğsüne sırtımı yasladım. Mustafa belimin üzerinde Mina'ya sarılıp bir taraftan yanağımı öpüp yerine yerleşti. Uyku beni bekletmeden içine almıştı.

Bir anda gecenin bir yarısında gözlerimizi dışarıdan gelen silah sesleriyle açtık. Mina olduğu yerden sıçrayarak boynuma sarılırken;

"Mustafa ne oluyor "

"Bilmiyorum bakacağım"

Mustafa yataktan kalkıyordu ki Mina; "Babaaaaaa korkuyorum " dediğinden üzerimden eğilip başını öperek;

"Korkma meleğim baban burada"

Mustafa yanımızdan kalkarken ;

"Meryemce odadan çıkmayın sakın. Silahın senin taraftaki çekmecede "

Yastığının altında olan silahı alarak odadan dışarıya çıktı....

.....................................................

Yazım hatalarım varsa af edin...

Hakkınızı helal edin...

Allaha emanet olun...

Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin ...

Sizi seven çatlak yazar :):):

Loading...
0%