Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Siyah inci gibi gözler...

@ahan5354

MUSTAFA HAMZA...

Bir adım atmıştım ki silah sesi tüm salonu kapladı. Karşıma baktığımda Meryemce kanlar içinde yerdeydi. Saniyelik duran zaman bir anda bozulduğunda babamların yanına koştum. Hızla Meryemce'yi Mert'in göğsünden kucağıma alıp Kamil'e arabayı getirmesini söyledim. Salondan kucağımda doktorla çıktığımda Mert'e arka koltuğa oturmasını söyledim. Mert arka koltuğa oturduğunda Meryemce'yi onun kucağına bıraktım. O Meryemce'nin yüzünü severken, hemen direksiyona geçtim. Çalışır vaziyette olan arabayı hareket ettirdim. Hızımı artırırken arada dikiz aynasından onlara bakıyordum. Ben ile Hazal'ım geldi aklıma. Beni aldatmış da olsa son kez böyle sarılmak isterdim. Bana öldü diyerek sadece mezarını gösterdiler. Mert'in daha hızlı demesiyle yeniden onlara baktım ;

''Meryemcem hadi aç gözlerini. Hadi be kalk beni sensiz bırakma. Vallahi kalk yapacağım nişanda yapmadım Büşra ablanın düğünde yapacağım. Söz harmandalı oynayacağım hadi kalk kızıyorum ama.... hadiii karam ..... bana sensizliği yaşatma .... hadiii ....''

Arabanın içinde hafif bir öksürükle Meryemce'nin sessiz sesi geldi;

''Ağlama bir tanem ....... Yüzüğümü sakla olur mu ...... evlen.... kızın olsun tamam mı adını ....''

Mert, Meryemcenin yüzünü göğsüne bastırdığında, derin nefes aldım. Ben böyle bir kız görmedim. Ölürken bile sevdiği adamı düşünüyor.

Hastaneye geldiğimizde hemen ameliyata aldılar. Mert koltuğa oturduğunda bende ceketimi üzerimden çıkardım. Ceketimi banka atıyordum ki gömleğimdeki kan dikkatimi çekti. Karnımda Meryemce hanımın kanı vardı. Biraz zaman sonra bizimkilerin hepsi ameliyathanenin önündeydi. Mert bir anda ayağa kalkıp göz yaşlarını elinin tersiyle silerek cebinden telefonunu çıkardı. Bir, iki tuşa bastıktan sonra aramayı duyuyorduk. Mert adamın konuşmasına fırsat vermeden;

''Ali bey o şerefsiz Mardin'deydi. Meryemceyi vurdu"

"Ne yaptı, ne yaptı"

"Meryemce'yi vurdu diyorum hemen bulun onu bana"

"Tamam bakacağım ama bu duyulursa, yeni anlaşma yaptığın kişiler mesleğin"

"Umurumda değil mesleğim de hiç bir şey de"

"Tamam Mert sakin ol."

"O kadını da getirin buraya ''

Mert telefonu kapadığında hepimiz ona bakıyorduk. Bu adam mıydı kibar centilmen olan adam. Adamın içinden resmen psikopat bir şey çıktı.

İki saat geçmişti. Mert ile babam volta atmaya başlamıştı ki Naci bey ameliyathaneden çıktı. Mert önüne giderek;

"Naci bey"

"Mert, Meryemce'nin ameliyatı bitti ama hayati tehlikesi devam ediyor. Silah yakından ateşlenmiş olduğu için iç organlar biraz fazla zarar görmüş onun için yoğun bakıma alıyorum. Mert biliyorsun o seni bırakıp gitmez. Şimdi sakin ol tamam mı ''

Mert sert şekilde koltuğa oturduğunda, Naci bey ona bakıp yanımızdan ayrıldı. Meryemce 'yi yoğun bakıma aldıklarında annem hemen camın önüne geçti. Babam ve kardeşlerim de annemin yanına geçtiler. Sırtımı duvara dayayarak onları izledim. Kısa bir zaman sonra ailemi eve yollayacaktım ki yoğun bakımda hareketlilik oldu. Biz ne oluyor diye bakarken, Naci bey ile diğer doktorlar içeriye girdi. Yoğun bakımın camından içeriye baktığımda göğsüne bir şey bastırıyorlardı. Hemşire perdeyi çekince Mert camı yumruklamaya başladığında babam kalkıp yanına gitti. Mert'e sarılarak bizim yanımıza getirdiğinde babama bakıyorduk. Mert'i yanına oturtup, kolunun altına aldı. Başını göğsüne koyup;

"Korkma Meryemceye bir şey olmayacak Mert"

''Mirza amca, ne yapacağım ben. Anlatsana bana o geceyi. Benden sonra ne konuştunuz, ağlamıştı ya hani ''

''Seni ne kadar sevdiğini, sensiz nefes alamadığını, özlediğini söyledi.''

''Mirza amca karam ölmez dimi. Beni adamını bırakmaz dimi. O gece biz kavga ederken bir baba gibi aramıza girmiştiniz. Bize demiştiniz ya sizin de babanızım artık. Söyle kızına da dönsün. Söyle kardeşini bırakmasın. Büşra abla söyleyin, söyleyin ölmesin. Benim ondan başka kimsem yok. Ben ablamsız hem yetim hem öksüz kalırım ''

Mert. Bir dakika bu adam, deli doktorun adamım dediği adam kardeşi miydi? Allah beni kahretsin. Ben bu kıza yirmi gün önce çok ağır konuştum...

Yirmi dakika sonra Naci bey odadan çıktı. Meryemce'nin iyi olduğunu söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Bizimkileri konağa yolladığımda gece saat üçü gösteriyordu. Yoğun bakımın önünde Mert'in yanında Baran ile kalmıştık. Yanımda oturan Mert'in omzuna elimi koyup;

''Mert bey hadi bahçeye çıkalım. Burada beklemeyelim. Bir kahve içip geliriz''

''Olur Mustafa Hamza bey buyurun ''

Bahçeye çıktığımızda üçümüzde sesli şekilde derin nefes almıştık. Kafeteryanın köşesinde bir masaya geçip oturduk. Mert ellerine bakarken, Baran adamlardan birine kahve söylemişti. Adam yanımızdan ayrılırken, cebimden sigara çıkarıp Baran ve Mert'e uzattım. Sigaraları yaktığımızda Mert sigarasından derin bir nefes alıp dumanını dışarı verirken hafif gülüşle;

''Meryemcem her şeyim benim. Ablam, annem, sevgilim, kız kardeşim. Biz yani ben annemle geçireceğim zamanın çoğunu ablamla geçirdim diye bilirim. Çocukluğumdan beri ağlarken anne diye değil abla diye ağlardım. Biz onunla annem, babam öldükten sonra ben istedim diye onların yüzüklerini takıyoruz. Kıskançlığımdan bizi evli sansınlar istedim. Kimse ablamı almasın istedim. Her zaman arkamdaydı hiç bir zaman kendi adına mutlu olmadı. Bu şerefsiz hayatına girene kadar kimle konuştuysa işini bozdum ufacık çocuk gibi. Bu adam hayatına girdi güldü, mutlu oldu hiç bir şey demedim ama hiç hoşlanmadım bu adamdan. Bir gün yani dört buçuk sene önce ablamla bir kaç aylık sevgiliydiler o zaman ablam seminer için yurt dışına çıktı. O yok diye evde yemek yemiyordum. Bir yere geçip yemek yemeğe başladım. On dakika sonra bu şerefsiz, bir kızla içeri girdi. Uzaktan izledim onları. Kızı araştırdığımda kızında o zamanlar hayatında birisi varmış. Buralıymış ama kim olduğuna ulaşamadım. Ablama da bir şey demedim, kendi anlasın diye. Ablam zarar görmesin diye de çok çabaladım. Onu hep bir şekilde uzak tuttum. Ablam yurtdışına çıktığında işim kolay oluyordu. Dört günlüğüne gidiyordu ama hep en az on gün sonra dönüyordu. Bir ara bir sevgilisi bile var orada zannediyordum. Hep dönüşleri mutlu oluyordu. En son geçen sene geldiğinde çok sinirliydi. Bir iki İtalyanca telefon konuşmasına rastlamıştım ama bilmediğim için anlamadım. Neyse ablam o zaman seminerden döndükten sonra bu adam yurt dışına çıktı. Takip ettim araştırdım. O gün yanında gördüğüm kızın yanına gitmiş. Birkaç ay sonra duydum ki kız kendini öldü diye göstermiş. Herkes, ailesi bile yanarak öldü biliyorlar. Fakat kadın yurt dışında isimini, cismini değiştirdi. Bu adamdan da bir çocuğu var. Ablam buraya gelmeden bir gün önce her şeyi duymuş oda bırakıp buralara geldi. Aslında sevindim buraya gelmesine. Bu adam burada da yaktı canını ...''

Mert anlattıkça tüylerim diken diken oldu. Nasıl bir adiliktir. Kadının yaptıklarına bak ya.. Ben Mert'e bakarken, Baran Mert'in omzunu sıkıp;

"Mert kardeşim merak etme bu adamı ayağına ben getireceğim ''

Mert teşekkür edercesine başını sallarken Baran yanından kalktı. Elinde telefonu bizden uzaklaşırken, Mert bana bakınca ağızımı açıyordum ki;

"Mustafa Hamza bey bir şey mi var"

"Önce Mustafa abi de bana Mert. O adamı sana getireceğim. "

Mert ağızını açıyordu ki telefonu çalmaya başladı. Ceketinin cebinden çıkarıp kulağına koydu.

''Söyle Ali bey"

"....."

"Tamam kadını getirdiniz mi "

"......"

"Kızı da yanında mı"

" ........"

"Burada olması garip. Adamın kim olduğunu buldun mu? Şu eski sevgilisi yaşadığını bilsin artık değil mi"

" ........"

"Efendim? ne dedin adamın adını? "

"..............."

"Emin misin oğlum "

"................"

"Tamam kapat, kapat ''

Mert telefonu kapadığında elleriyle yüzünü sıvazladı. Burnundan derin nefesler alıp verirken;

''Mustafa Hamza abi bana bir depo gibi bir yer bulabilir misin ''

''Bizim bağ evi var"

"Kadınla adamı getirmişler de "

''Çok iyi bende destek olayım sana ...çünkü del.. pardon Meryemce hanım çok şey yaptı bizim için ''

''Mustafa abi senin bağ evini göstermen yeterli bence. Duyduğum ve araştırdığım kadarıyla senin için asi ağa, sinirlendiğinde kasırgaya dönen biriymişsin. sen -''

Mert'in sözünü Baran kesti;

"Mustafa ağam adamı bulmuşlar havaalanında ''

''Tamam bağ evine getirsinler."

Kolumdaki saate baktığımda sabah dördü gösteriyordu. Ayağa kalktığımda adamım Boran ceketimi tutunca, giyerek;

"Hadi kalkın bakalım. Bu arada Mert ben niye sinirleneceğim onu anlamadım ''

''Tamam abi boş ver hadi gidelim ''

Hastaneden çıkarken babam ve annemle karşılaştık. Konakta duramadıklarını söylediklerinde anlayışla başımı salladım. Boran'a annemleri gösterip onlara da bir yere kadar gidip geleceğimizi söyledim. Onlar içeriye girerken bizde Baran'ın arabasına yürümeye başladık. Arkaya oturduğumda Mert ön koltuğa otururken, Baran'a sessizce bir şey demişti. Baran gaza bir anda yüklendiğinde, dikiz aynasından gözlerimiz bir birine çatıştı. Kaşlarımı çatınca bakışlarını yola çevirdi.

.........

Bağ evinin önüne gelince, yavaşça arabadan indiğimizde kapının önünde bir adamla konuşan Kamil beni görünce birden rengi attı. Ona doğru adımlarımı attıkça korktuğu belli oluyordu. Mert, Kamil'in yanındaki adamla tokalaşırken, Kamil yanıma yaklaşıp;

"Ağam biz seninle arkaya yürüyelim mi"

Kamil'e ters baktığımda Mert ve adamı bağ evine doğru yürümeye başladı. Bir adım atmıştım ki Baran önüme geçerek;

"Bırakalım Mert kendi işini halletsin ağam"

Baran'a baktığımda mecburen önümden çekildi. Bağ evine girdiğimde gördüğüme inanamadım. Hazal, Hazal'ım. Hasretinden dört senedir öldüğüm kadın. Karşımda sapasağlam duruyordu. Mert'in Baran'ın niye gelme, gitme dediklerini anladım.

Yerde dizlerinin üzerine çökmüş duran şerefsiz, Mert'e;

"Mert affet kabullenemedim. Beni bırakmasını gitmesini gururuma yediremedim, affet. Karımı kızımı alıp gideceğim. Türkiye'ye adım bile atmam, bırak gideyim."

Mert, Kartal'ın yüzüne yumruk attığında ufak kız korkmuş olacak ki ağlayan Hazal'ın bacağına sarıldı. Hazal ve kıza baktığımda iyice sinirlendim. Yanımda duran eski sandalyeye oturdum. Kartal bir şeyler söylüyordu ama hiç bir şey duymuyordum. Karşımdaki kız yüzünden ben aileme sırtımı döndüm. Ben bu kız yüzünden acı çektim. Derin bir nefes alıp kendime gelmeye uğraşırken içeri Baran ve Kamil girdi. Kamil kenarda başı önünde dururken, Baran yanıma gelip elini omzuma koydu. Ona baktığımda oda Hazal'a bakıyordu.

Ayağa kalktığımda Hazal, Kartal'ın yanına gidip ağlayarak;

"Mert affet Kartal'ı, çocuğumu babasız bırakma. Ben çok seviyorum onu. Affet, hatası çok ama affet ne olur''

Bir iki adım atarak Mert'in yanına gittim. Hazal'ın gözlerine bakarak;

"Mert benim bu adamla bitmemiş bir işim vardı. Şimdi gördüklerimle iki misline çıktı''

"Al abi senin olsun. Senin sıkıntın daha büyük ama dua etsinler ablama bir şey olmasın"

"Eyvallah Mert''

Mert kapının yanındaki divana oturduğunda, bakışlarımı önce Hazal'a sonra yerde oturan ite çevirdim. Belimdeki silahı hızla çıkarıp Kartal'ın başına dayayarak, Hazal'ın gözlerine baktım. Kaşlarımı iyice çatarak;

''Çok mu seviyorsun bu adamı "

"Mustafa affet. Ben şey "

"Bir şey sordum sana "

"Ben çok seviyorum Kartal'ı"

"Kamil kızı çıkar dışarı "

Kamil kızı kucağına aldığında, Hazal gözlerini kocaman açtı. Onlar bağ evinden çıktığında Hazal bana doğru bir adım atarak;

"Bırak kızımı Mustafa Hamza "

"Senin öldüğünü söylediklerinde bende seni çok seviyordum biliyor musun? Benim dört senedir ne çektiğimi biliyor musun?. Hayır nereden bileceksin. Dur ama seni meraklandırmayım. Direk sana yaşatayım. Neler hissettiğimi anla. Sende git çökmüş bitmiş mezarlığına."

"Yapma Mustafa yapma. Ne istersen yaparım."

"Bir kaç saat öncede bu şerefsize kardeşi için, nefesi gibi sevdiği için yalvaran bir kız vardı. Sırf onu kaybetmemek için o kurşunun önüne geçti. Sana bak bir hiç için yalvarıyorsun. Eskiden çok onurluydun. Yazık sana çok yazık"

Hazal yere çökmüş ağlarken, yanıma gelen Baran elini omzuma koyup;

"Mustafa, amcamın oğlu bırak gidelim"

Baran'a başımı sallayarak tekrar Hazal'a döndüm. Bir iki adım atıp tam yanında durdum. Bacağımın yanında iki büklüm ağlarken;

"Allah'ından bul Hazal"

Silahımı belime koyup Mert ve Baran'a doğru yürürken geride bıraktığım şerefsiz Kartal'a;

"Kartal iti sende Mert'e dediğin gibi çek git buradan. Türkiye sınırları içinde olursan hangi şehirde olursan ol seni kendi elimle öldürürüm"

Bağ evinden herkesten önce çıkıp arka koltuğa oturup kapıyı sertçe kapadım. Başımı arkaya yaslayacakken kolumdaki saate baktığımda sabahın sekizini gösteriyordu. Başımı yaslayarak gözlerimi kapadığımda arabaya Baran ve Mert binmişti. Gözlerim kapalı arabayı çalıştırmasını bekliyordum. Baran arabayı çalıştırdığında gözümü açıyordum ki Baran'ın telefonu çaldı.

"Efendim Kadir"

"......."

"Mert benimle ne oldu"

"......"

"Tamam geliyoruz biz"

Araba hızlandığında kötü bir şey olduğunu anlamıştım. Oturduğum yerde doğrulduğumda Mert gözünden akan yaşları siliyordu. Doktor ölmüş müydü yoksa...

............................................

Hastaneye girdiğimizde annem, babam ağlıyordu. Mert hemen yoğun bakımın önüne gitti. Ben ağır adımlarla Mert'e doğru yürümeye başladığımda yoğun bakımın önünde ufak çocuk gibi yere çökmesiyle içim acıdı. Sanki ayaklarımda güç kalmadı, tükendiğimi sandım. Mert'in yanına gidip elimi omzuna koyduğumda göz ucuyla yoğun bakımın içine baktığımda deli doktor yoktu. Mert'in omzunu sıktığımda ayağa kalktı. Sıkıca belime sarılıp ağlamaya başladığında başını tutarak göğsüme yasladım. Biraz zaman geçmişti ki deli doktoru sedyeyle yoğun bakıma getirdiklerinde içim rahatlamıştı. Mert'e gösterdiğimde gözündeki yaşları silip camdan ablasını izlerken, yanımıza gelen Naci hoca öksürerek dikkati üzerine çekti. Ona döndüğümüzde;

"Mert oğlum, Meryemce'yi uyandırmaya çalışacağız. Uyumaya devam ettikçe komaya girebilir ve biz hiç bir şey yapamıyoruz. ''

Mert başını salladığında Naci hoca yanımızdan ayrıldı. Beklemekten başka bir şey yoktu artık...

..................................................................................

Mert'le camın önünde banklarda bütün günü bitirmiştik. Akşam dokuz gibi annem ve babamı Baran ile konağa gönderdim. Ablasını izleyen Mert'e çaktırmadan Naci hocanın yanına giderek yoğun bakıma sokmasını söyledim. Naci hoca uygun kıyafetlerle girebileceğini, onun için yanımıza bir hemşire göndereceğini söyledi. Tekrar yoğun bakımın önüne gittiğimde Mert kızarmış gözlerle bana baktı. Ben koridordaki koltuğa oturduğumda Mert'te yanıma geldi. Karşımızdaki cama öyle bakarken yanımıza gelen hemşire Mert'i hazırlamak için uygun bir odaya götürmüştü. Kısa zaman sonra yoğum bakıma giren Mert'le bende camın önüne geçtim. Mert ablasına doğru yürüdükçe ağlıyordu. O ağladıkça ben kötü oluyordum. Mert konuşmadan yere diz çöküp ablasını izlemeye başladığında;

"Deli doktor bu adam çocuk şimdi. Hayatta tek kalan ablasına muhtaç. Bak, duy ağlıyor doktor. Kalkıp onu sevmeni istiyor. Hadi deli doktor kalk ve sahip çık kardeşine"

.......................

Mert yoğun bakımdan çıktıktan sonra yoğun bakımın önünde karşılıklı oturuyorduk. Mert derin bir nefes aldıktan sonra;

"Mustafa Hamza abi hiç şüphelenmedin mi Hazal' dan "

"Beni aldattığını biliyordum, ama bu kadar büyük yalan konuşacağı aklıma gelmedi. Boş ver onu hadi gel sen yat biraz ben beklerim ablanı."

"Yok abi ablamı bekleyeceğim"

"Kalk lan abi diyorsun, bir de karşımı geliyorsun bana "

"Tamam kızma abi yaa ... pardon ağam ..."

Mert bir odaya girdiğinde bende bahçeye yürüdüm. Bir banka oturup sigaramı yaktığımda adamım Boran yanıma geldi. Sağ tarafımda ayakta durduğunda konuşmasını istemediğim için elimi kaldırdım. Biraz öylece hiç bir şey düşünmeden sessizlikte oturduktan sonra yavaşça ayağa kalktım. Ağır adımlarla hastaneye girip yoğun bakımın önüne geçtim. Camdan içeriye baktığımda Meryemce hanım hala uyuyordu. Derin bir nefes alarak, soluğu Naci beyin odasında aldım. Naci beyden yoğun bakıma girmek için izin alarak tekrar yoğun bakımın önüne geçtim. Yanıma gelen hemşire kapıyı açıp yanımdan uzaklaştı. Elimde türk kahvesiyle içeriye girerken daha bir kaç gün önce sorguladığım şeyi yapıyor olmak garibime gitmişti. Yatağın yanındaki sandalyeye oturup uyuyan ve uyanması gereken doktora baktım. Uzun kirpikleri, yüzüne yakışan burnu çok güzeldi. Kafamı salladıktan sonra ;

"Doktor, deli doktor. Kalk bak sana kahve getirdim. Sen içemezsin dimi tüh neyse merak etme senin yerine ben içerim. Doktor dinle bak sana ne anlatacağım. Seni ilk Berke'den dinledim. Senin için deli geldi dedi. Deli aşağı deli yukarı, seni farklı biri sandım. Baran'ın düğününde Berke'nin masasına yanaştıkça o deli dediği kız bu olamaz dimi dedim içimden. Çünkü masada öyle sakin, sessiz oturuyordun ki, bunun neresi deli dedim. Hadi bana asi diyorlar sinirlendim mi yakıp kavur derler, ama sen öyle değilsin. Düğün salonundan elinde telefonunla dışarı çıktın. Seni nedensiz merak ettiğim için nereye gidiyorsun diye seni takip ettim. Salonun geniş balkon gibi alanında kenarda telefonunla konuşmaya başladığında seni izlemeye başladım. Aslında sen konuşurken niye bilmem senden gözlerimi alamadım. Parmağındaki yüzüğün birde konuştuğun kişiye adamım diyince evli herhalde dedim. İçtiğim sigarayı söndürüp içeri geçtim ki babam elini göğsüne koyup yere düştü. Hemen yere oturup başını bacağıma koyduğumda yine kalp krizi geçirmeye başladığını anladım. Sen nasıl geldin anlamaya çalışırken sen Baran'a diklendin, bana diklendin. Her şeyi hızlı yapmaya başladın. Hastanede babamı ameliyat edecek doktor kaçıp gittiğin de canım sıkıldı biraz vakit geçireyim dedin ya, lan doktor vallahi sana deli az be sen psikopatsın, manyaksın. Bu zamana kadar kimse bana kafa tutmadı, herkes benden korktu. Kimse gözümün içine baka baka Allah' tan başkasından korkmam demedi, benden korkmadın lan sen. Bana bak doktor ben bu kadar konuşmam kalk şu yataktan. Hastalarla ilgilen Naci bey seni boşuna mı istedi buraya. Bir de en önemlisi Mert'ini tek bırakma. O sensiz yapamaz belli. Annesini kaybetmiş çocuk gibi ağlıyor adam. Hem kalk senin yüzünden, sen geldikten sonra hayatım bitti. İnandığım her şey yalan çıktı. Bunların hesabını sen vereceksin. Birde sakın kimseye Mustafa Hamza bana içini döktü deme"

Kendime güldükten sonra biten karton kahve bardağımı yatağın kenarına koydum. Doktoru izlemeye devam ederken gözlerim kapanmaya başlamıştı...

..............................

Gözlerimi kulağıma gelen mırıldanma ile açtım. Yatakta yatan siyah inci gibi gözlere sahip olan doktor gözlerimin en derinlerine hüzünle bakıyordu. Diliyle dudaklarını ıslatıp;

"Mert .. "

"Doktor, Mert iyi merak etme. Sen nasılsın, ağrın var mı? dur doktoru çağırayım .."

Doktor arkamdan dur dese de onu dinlemeden yoğum bakımdan hızla çıktım. Yoğun bakımın önüne çıktığımda karşımda ailemi beklemiyordum. Derin bir nefes alıp kaşlarımı çatarak ayakta duran Baran'a dönerek;

"Naci beyi çağır Doktor gözlerini açtı.

Baran yoğun bakımın önünden koridora doğru giderken bende hastanenin bahçesine çıktım. Bir sigara içip hastaneye girdim. Naci beyin odasına yürümeye başladım. İçeriye girdiğimde Naci bey oturduğu yerden kalktığında kaşlarımı çatarak;

"Sen ne arıyorsun burada? Niye doktorun yanında değilsin"

"Yarım saat önce yanına gittim. Baran bey gelip uyandığını söylemişti"

"Ben yarım saattir dışarıda mıydım?"

"Galiba"

"Neyse nasıl doktor hanım"

"İyi gayet normal odaya alındı az önce. Bende yeni geldim"

"Anladım. Ben gideyim"

Naci beyin odasından çıktığımda yarım saat ne ara geçmişti anlamamıştım. Naci hocaya doktor hanımın odasını niye sormadım ki. Biraz daha yürüdükten sonra Baran ile karşılaştım. Şirkete gideceğini söyleyerek, bir kaç adım attıktan sonra durup sağ omzunun üzerinden doktor hanımın odasını söyledi.

Odanın önüne geldiğimde kapı aralıktı. Yavaşça içeriye girdiğimde herkes bana bakmıştı. Doktor hanım kendine biraz çeki düzen verdiğinde, kapının yanında ayakta durdum. Babam ve annem doktorun gözünün içine bakıyordu. Doktor elini yarasının üzerine koyarak;

"Otursana Mustafa Hamza Alibeyoğlu"

Ağızımı açmıştım ki, odanın içini Mert'in telefonunun sesi doldurdu. Mert eline telefonu aldığında kaşları çatıldı. Derin bir nefes alıp;

"Söyle Ali bey"

"........."

"İyi normal odaya aldılar. "

"......"

"Sağ ol Ali bey. Hayırdır niye aradın"

"....."

"Onun şirkette hissesi yok. Ne yüzle geliyor oraya."

"......"

"Ben gelemem."

"....."

"Tamam sus ayarlayacağım. "

Mert telefonu sinirle kapatarak, Meryemce'ye baktığında, Meryemce elini karnına bastırıp;

"Amcam "

"Bıktım abla bıktım. Mahkemeye vermiş. İstanbul'a gitmem gerekiyor. Seni de burada bırakamam. Ben Naci beye gideyim de sevk işlemleri yapalım"

Meryemce başını yastığa yasladığında, Mert odadan çıkıyordu ki babam;

"Sen nereye gidersen git. İşini hallet, hatta şu sırık avukatı al git. Meryemce konakta bizle kalacak aklın kalmasın "

Mert arkasına dönüp babama baktığında babam kaşlarını çatmıştı. Bakışlarını Meryemceye çevirip;

"Mirza amca ama ablamı bırakmak istemiyorum. Yok benimle gelsin be-"

"Mert"

Mert başını tamam manasında sallayarak ablasının yanına gitti. Sol şakağına dudaklarını bastırıp sarıldı. Meryemce saçlarını sevdikten sonra omzuna vurdu. Mert babama sıkıca sarılıp, yanıma geldiğinde elini bana uzatıp;

"Ablam sana, size emanet abim"

"Aklın kalmasın koçum. Çok iyi bakarım, bakarız ona"

.....................................

Sizi seven çatlak yazar...

Allaha emanet olun....

Loading...
0%