56. Bölüm

Sizin ağanız benim kocam...

Aslıhan k.
ahan5354

HAZAR...
Konaktan çıktığımızda Meriç arabayı kapının önüne getirmişti. Leyla arkaya oturduğunda bende yanına geçtim. Meriç direksiyona geçtiğinde vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdı. Biraz gitmişti ki başımı Leyla'nın omzuna koydum. Leyla'm elini yanağıma koyarak başını eğip yüzüme baktı. Yosun gözlerine baktığımda derinliklerindeki hüzün beni çok üzmüştü. Yanağımdaki elinin üzerine elimi koyduğumda;
"İyi misin Hazar, canın mı acıyor hadi hastaneye gidelim"
Sesindeki titreme canımı sıkmıştı. Elimin içindeki elini biraz sıkarak;
"Ağrım var ama dayanamayacağım gibi değil"
"Eczaneye gidelim bir ağrı kesici alalım"
Başımı salladığımda yüzümü iyice boynuna yasladım. Burnum boynuna değerken, Leyla tek eliyle birine bir şey yazıyordu. Gözlerimi kapadığımda Leyla Meriç'e eczaneye gitmesini söylemişti. Yüzümü Leyla'nın boynundan çıkardığımda Meriç çarşıya dönmüştü. Leyla'ya baktığımda, elini omzuma koyarak sırtımı göğsüne yaslamamı sağladı. Başımı şakağına doğru yasladığımda Leyla elini omzumun üzerinden kalbimin üstüne koydu. Gözlerimi tekrar kapadığımda Meriç durmuştu. Leyla telefonunu uzattığında Meriç telefonla arabadan indi. Leyla'm derin bir nefes alarak;
"Ağrın çok mu Êşk (aşk)"
"Xezalamın (Ceylanım) o kadar değil şu sesin titremesin artık. Bekle "
Arabadan yavaşça indim. Eczaneye girdiğimde Meriç içeriye gitmiş olan çalışanı bekliyordu. Eczacı içeriden geldiğinde;
"Meriç sebilden su getir. "
Meriç sebilin yanına gittiğinde hanım çalışan lakayt bir şekilde anlatmaya başladığında;
"Anlatmana gerek yok bacım. Kız kardeşim doktor o anlatır. "
Ağrı kesiciyi orada içtiğimde, kız yüzüme bakıyordu. Eşofmanımın cebinden cüzdanımı çıkarıp, parayı öderken Meriç kapının önünde beni bekliyordu. Kıza bakmadan kapıdan çıktığımda Leyla arabanın kapısını açmış sigara içiyordu. Yanına gittiğimde dudaklarından sigarayı alıp yere attım. O yüzüme bakarken;
"Artık şunu içmeyeceksin"
"Peki "
"Meriç'im sen Eren'i veya Boran'ı ara gelsin alsınlar seni"
"Tamam ağam "
Direksiyona oturacakken Leyla kapının yanında;
"Hayırdır? ne yapıyorsun"
"Arabayı kullanacağım Leyla"
"Ağrıyan kolunla mı?"
"Gel sen kullan bende bakmaya kıyamadığım yüzünü izleyeyim"
"Şey Meriç kullanıyordu"
"Ben ikimiz gitmek istiyorum olmaz mı"
"Tamam geç ben kullanırım. Meriç sende gel konağa yakın bırakayım seni"
"Yok Leyla hanım"
"Hadi geç"
Leyla direksiyona geçtiğinde, bende yanına oturdum. Meriç arkaya oturduğunda Leyla arabayı çalıştırdı. Normal hızda konağa doğru gidiyorduk. Biraz zaman sonra Leyla konağa yakın bir yerde durduğunda Meriç inmeden;
"Ağam emin misiniz "
"İn Meriç merak etme "
"Ağam"
"Meriç ben seni iki kolundan vurmadan in şu arabadan"
"İyi ağam "
"Meriç"
Meriç hemen arabadan indiğinde Leyla sürmeye başladı. Koltuğu biraz zorlansam da hafif yatırıp, Leyla'yı izlemeye başladım. Leyla'nın hafif hızlanması, dikkatle yola bakması beni ona daha da çekiyordu. Kıvırcık saçları, Meryemcenin doğumundan sonra kahverengi ve sarı karışık renge çevirdiği saçlarıyla yosun gözleri daha çok ortaya çıkmıştı. Derin bir nefes alıp;
"Hiç saçlarını düzleştirdin mi Leyla"
"Bir kaç kere, ne oldu ki"
"Merak ettim şuan omuzundan iki karışa yakın aşağıdaysa"
"Evet belime geliyor saçlarım"
"Normal saç rengin siyah mı"
"Hayır kahverengi. Annem vefat edene kadar böyleydi saçlarım. Vefat edince bahtım gibi kara olsun saçlarım dedim"
"Ben böyle daha çok sevdim saçlarını"
"Teşekkür ederim"
Leyla yolu izlerken aklıma gelenle;
"Leyla bir şey soracağım sana"
"Sor "
"İlk ne zaman anladın beni farklı yere koyduğunu"
"Ne zaman seni sevdiğimi mi? Hatırlıyor musun konağa geldim. Yanımda Bahadır vardı. İstanbul'a kadar bizimle gelip, evimin önüne kadar geldin. Ben seni eve davet edip etmemek arasında gidip gelirken, sen Allah'a emanet kıvırcık avukat diyerek gittin. Sen benimle kalmak istemedin"
Leyla'ya bakmaya devam ederken, başını kısa bir an bana çevirip baktıktan sonra yola bakmaya devam etti. Ağrı kesici işe yaramış olacak ki gözlerim kapanmaya başlıyordu. Leyla tek diye dirensem de fayda etmiyordu. Gözlerim kapanırken kulağıma Leyla'nın hoş sesi gelmeye başladı. Zorda olsa gözlerimi açtığımda Leyla radyodaki şarkıya eşlik ediyordu.
"Sabahın seheri esiyor yeller
Benim sana yandığımı ne bilsin eller
Ne bilsin eller, ne bilsin eller
Sevdana düşeli geçmiyor günler
Benim sana yandığımı ne bilsin eller
Ne bilsin eller, ne bilsin eller
Duydum ki hep beni konuşur diller
Benim sana yandığımı ne bilsin eller
Ne bilsin eller, ne bilsin elle
.....................................................
Gözlerimi saçlarımla oynanmasıyla açtım. Leyla'nın derin yosun gözleri gözlerimde tebessümle;
"Ağam geldik. Arabada mı uyuyacaksın"
Elimi canım biraz acısa da kaldırıp, yanağını sevdim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra;
"Sen gerçeksin dimi Leyla"
"Hadi inelim ağam"
"Saat kaç "
"Sabaha karşı dörde geliyor"
Arabadan indiğimde keskin ayaz yüzüme vurmuştu. Leyla arabadan inip hemen yanıma gelmişti. Çiftliğin kapısını açtığımda karanlık çiftlik evi bizi karşılamıştı. Leyla karanlıktan korkmuş olacak ki hemen koluma girmişti. Onu ürkek haline gülerek kolumun altına aldım. Evin kapısından içeriye girdiğimizde sağ kolumun altına alıp gece apliklerini yaktım. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken Leyla'nın hoş kokusuyla gözlerimi kısa bir an kapamıştım. Odaların önüne geldiğimizde, Leyla'yı önüme çektim. Elimi yanağına koyarak;
"Korkma yan odadayım canım"
"Tamam Hazar ağam"
Leyla odasına girdiğinde, yan odaya girdim. Işığı yakıp zorda olsa üzerimdeki eşofmanın üstünü çıkardım. Cebimdekileri yatağın yanındaki şifonyerin üzerine koyduğumda odamın kapısı açıldı. Arkamı döndüğümde Leyla saçlarını tepesinde kuş yuvası gibi toplamış ellerini birleştirmiş bana bakıyordu. Ben ona göz kırptığımda;
"Mı Ser Singexwe Razin ( Göğsünde Uyut Beni)"
"Gel şahiya dilemin( kalbimin dermanı)"
Leyla hemen yanıma gelip yatağın yanında durdu. Yatağa oturduğumda yatmama yardım etmişti. Yatağın sağ tarafında bana bakarken, elimi göğsüme vurup;
"Gulilka Buharamin (Baharımın Gülü), Çav Xezalamın (Ceylan Gözlüm) hadi gel "
Leyla yatağın yanından ayrılıp odanın ışığını kapatarak yanıma geldi. Karanlık odada bahar kokusuyla yatağa girdi. Başını göğsüme koyduğunda, elimi saçına attım. Biraz sevdikten sonra saçındaki tokayı saçlarından aldım. Parmaklarımı saçlarında gezdirirken;
"Biliyor musun ben ilk defa senden ne zaman hoşlandım"
"Ne zaman "
"Hamza dedenin vefatından sonra konağa geldiğin zaman."
"Benden önce beni sevmişsin"
"Hadi uyu bela Seremın (Başımıın Belası)"
Leyla elini karnıma koyarak iyice yerine yerleştiğinde derin bir nefes almıştım. Gözlerimi huzurla kapatırken, elimi Leyla'nın beline koyarak iyice kendime çektim. Dudaklarımı başına bastırıp içimden;
"Allah'ım affet söz vallahi yarın akşam karım yapacağım. Bu kadar daha fazla yaklaşmayacağım söz. Yaklaşırsam iki boğa kurban edeceğim"
Kendime gülüp gözlerimi kapadım.
.................................................
Gözlerimi boynuma değen dudaklarla açtım. Leyla sağ elini sol omzuma doğru uzatıp kedi gibi mırıldanmıştı. Ona gülerek sol kolumu hafif kaldırıp saate baktığımda öğleden sonra ikiyi gösteriyordu. Leyla'yı kendime çekerek gözlerimi tekrar kapatıyordum ki;
"Öküz kaburgalarımı kırıyorsun. Bıraksana beni"
"Leylam"
Leyla hızla yerinden kalkıp ellerini göğsüme bastırarak;
"Senin benim yanımda ne işin var gameş ağa "
Ben kocaman açtığım gözlerimle ona bakarken, Leyla gülerek yüzüme yaklaşıp, yanağıma ufak bir buse kondurduktan sonra;
"Ben ne söylediklerimi nede verdiğim sözleri unutmam. Ben aşağıya ineyim de bakayım kahvaltılık neler var"
Leyla ellerini göğsümden çekiyordu ki, kendime çektim. Leyla'nın hızlı nefesi dudaklarıma vururken, kısa bir an yutkunduktan sonra;
"Heta Taliye Tu Yamini (Sonsuza Dek Benimsin) Leylam"
"Heta Taliye (Sonsuza Dek) tu malamini(evim sensin) Hazar. "
Leyla hızla ellerini çekip odadan kaçarca çıkmıştı. Onun arkasından gülerek biraz zorlansam da yataktan kalktım. Banyoda elimi yüzümü yıkayarak banyodan odaya girdim. Kolumun acıması canımı sıksa da umursamadım. Odadan çıkacakken telefonum çalmaya başladı. Elime aldığımda Barlas ağanın olduğunu gördüm. Açtığımda derin bir nefes aldıktan sonra;
"Hazar ağa yeni haberim oldu"
"Önemli değil Barlas ağa. Sıyırdı zaten, aslında o adamına bir hediye vereceğim. Güzel bir şeye vesile oldu. Neyse aradığın iyi oldu. Ne yaptın dediğim iş"
"Gözüm üzerinde ağa merak etme. Mustafa ağamla sen sağ ol Hazar ağam."
"Allah razı olsun Barlas ağa"
"Ne demek ağa. Ben seni daha fazla tutmayayım"
"Eyvallah ağa, hayırlı günler"
Telefonu kapadığımda odanın kapısı açıldı. Kapıya bir iki adım kala Leyla önümde durdu. Beş yaşında çocuk gibi gözlerini kocaman açarak;
"Aşağıda bir kahvaltı masası var görme. Senin çalışanlar buradaymış meğer. Mustafa abim sabah haber vermiş."
"Hadi o zaman önce güzel bir kahvaltı edelim sonra sevgilimin elinden güzel bir kahve içeyim"
"Hani nerede sevgilin, kim senin sevgilin"
"Karşımda şuan. Güzel yosun gözleriyle bana cenneti bağışlıyor. Sık kirpikleriyle kalbime savaş açıyor. Nefes aldıkça ömrüme ömür katıyor. Dilberim, güzelim seni ne çok seviyorum bir bilsen. Ben seninle bir yuva kurup, ömrüme ömür katmak istiyorum. Sen benim çöl ahumsun. Sen gönlümün arsız yaramaz baş belasısın. Sen benim içinde ufacık bir cadı saklayan, inatçı sevgilimsin. Ben seni hep yanımdan geçerken, yanımda dururken kokundan öptüm. Benim için eşsiz güzel kokundan. "
Leyla bir anda belime sarılınca, canım acısa da kollarımla sıkıca sardım. Başının üzerini öpüp;
"Ah benim uslanmaz gönlüm. kıvırcığım minik merinosum
"Ben, ben bir erkeğin egemenliğini hiç bir zaman sevmedim. Babam erkeklerden tiksindirmişti. Sen, seni gördükten sonra. Bak erkek çok sürüyle bereket ama adam yok adam. Sen adam gibi adamsın Hazar'ım. Hazar ben senden hep kaçtım. Sen koskoca Ahmet Hazar Hancıoğlu. Senin ailen olmasa da senin kocaman bir aşiretin var. Ben seni ilk Amerika da gördüm. Ahsen'in yanına gelmiştim. O gün senin avukatlarınla büyük toplantın vardı. Belkıs hanımı yanına getirmişlerdi. Dinlenme odasında annenle az bir sohbetim olmuştu. Burada ilk toplantıda seni gördüğüm zaman Ahsen karşındaydı ve ben ona çok sinirlenmiştim. Senin o kadar güzel ailen vardı ki, hatta hala çok güzel ve geniş bir ailen var. Ya ben, benim babam sarhoş, esrarcı bir adam, annem zorla onunla evlendirilmiş evlere temizliğe giden bir kadındı. Ben annemden hiç utanmadım ama babam benim en büyük utanç kaynağımdı. Benim babam katil annem ise maktül. Benim güzel bir ailem yok. Hazar benim senden kaçmamın sebebi sen kudretli Hazar ağa bense bir katilin kızıyım. Hazar be-"
Leyla'nın sözünü ne kadar istemesem de daha fazla dayanamamıştım. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım sadece. Leyla üzerindeki şoku atlatınca, bir adım geriye gitti. Gözlerine bakarken yanağımda hissettiğim osmanlı tokadıyla elimi yanağıma koyup;
"Oy anam oy zalımın kızı"
"Yavaş hıyar ağa o ne öyle iki güzel söz söyledik diye nikah yok bir şey yok"
"Bunu dün gece göğsümde uyuyan hatunum mu diyor"
"Hatunum derken"
"Evet Hatunum"
"Hirç(ayı)"
"Xezalamın (ceylanım)"
Leyla sinirle odadan çıktığında bende peşine çıktım. Merdivenlerden inerken, salonda konak çalışanlarım yan yana sıraya dizilmiş beni bekliyorlardı. Salonun ortasına geldiğimde Seher abla elime eğilince, izin vermeden elimi Seher ablanın omuzuna koydum. Gözlerime bakıp;
"Ağam"
"Tamam Seher abla. Abla şimdi bu hafta içi Meriç'i bir kaç usta ile birlikte yollarım. Özel odayla, benim odam birleşecek. "
"Tamam ağam"
"Kendi düzenimize dönelim. "
"Sen nasıl dersen ağam."
"Abla"
"Buyur ağam"
"O daireye benim bütün özelim taşınsın. Çalışma odam ve giyinme odam her şey abla"
"Emredersin ağam"
"Tamam abla kendi yerinize geçebilirsiniz"
Seher ablalar evden çıktıklarında mutfağa girdim. Leyla dudaklarına sigarasını almıştı ki, tek kaşımı kaldırdığımda hemen atmıştı. Yanına gittiğimde yanağını öperek;
"İçme bebeğim şunu. Derdini de kederini de anlatacağın bir adamın var artık yani en azından ben öyle görüyorum"
"Sen, sen kendi konağına mı gideceksin. Artık akşamları"
Leylayı kollarımın arasına alarak, başını öpüp;
"Biz, konağımıza gideceğiz. Artık akşamları yan yana odalarda değil tamda şuan olduğu yerde göğsümde uyuyacaksın. Benim karım, kızım, dostum olarak yanıma en çok yakışan avukat sevgilim olarak"
"Hazar, Hazarım"
"Hadi gel kahvaltı edelim sonra sana ömrümüz oldukça günde bir tek sigara içme hakkı vereceğim. Oda kahve içerken"
"Yok içmeyeceğim Dilay için "
Leyla'dan biraz uzaklaşıp gözlerine baktığımda, gülüyordu. Elimi çenesine koyarak göz kırptığımda;
"Dilay canım, yeşil gözlü gamzeli babası gibi anlamlı bakan, annesi gibi yaramaz ve annesi gibi gülen bir kız, bizim kızımız"
"Bizim kızımız, bizim"
"Evet Hazar'ım"
"Dilay, Dilay ne güzel bir isimdir Leyla. "
"Dimi Ahmet"
"Ahmet mi?, bana Ahmet mi dedin"
"Evet kızdın mı"
"Annemin hayaliydi. Herkes Hazar desin gelinim sana Ahmet desin oğlum derdi. Niye sorduğumda"
"İçindeki iyi, temiz oğlumu çıkarsın diye"
"Sen"
"Azcık sohbet etme şansım olmuştu dedim sana"
"Kızımızın ismi peki "
"Meryemce buldu."
"Bu kız nasıl isimler buluyor"
"Meryemce isimlerle oynayarak, takı ve gelinlik çizerek ve saz çalarak rahatlar aslında. "
"Saz"
"Evet ama annemden sonra eline hiç almadı."
"Anladım hadi kahvaltı edelim"
Leyla'nın elinden tutarak, masaya yanıma çektim. Önümdeki çayımdan bir yudum alıp, yanımda sakince kahvaltısını eden Leyla'yı izlemeye başladım. Masada bir şey arar gibi olduktan sonra bulamayınca bir tane zeytin attı ağızına. Ne aradığını biliyordum, kahvaltı da gül reçeli yemeği seviyordu. Yerimden yavaşça kalktığımda yüzüme baktı. Elimin tersiyle yanağını severek buradaki kilere girdim. Kavanozlara baktığımda aradığımı buldum. Mutfağa tekrar girdiğimde elindeki telefonuna bakıyordu. Dolaptan bir kase alıp içine koydum. Kavanozun kenarına parmağımı sürerek tadına baktığımda hiç sevmediğim gül reçeli o kadar güzel gelmişti ki. Kaseyi Leyla'nın önüne koyduğumda başını kaldırıp öyle güzel bakmıştı ki içim gitmişti. Başının üzerine dudaklarımı bastırıp yanına oturdum. O reçelini yerken cebimde duran telefonu çıkarıp, Meriç'i aradım. Bir iki çaldıktan sonra;
"Buyur ağam"
"Meriç iki boğayı geçiyor bu durum "
"Hani durum ağam"
"Ne yapacaksın lan boş ver. Sen bizim Özkan'a git on tane boğa kessin. Fakir fukaraya dağıtın. Birde Leyla hanımın başı için erzak dağıtın etle"
"Baş üstüne ağam"
Telefonu kapadığımda Leyla ağızındaki lokmayı zor yutarak;
"Hazar ne yaptın"
"Leyla ben beklemek istemiyorum bir ay sonra evlenelim"
"Hazar beni yanlış anlamazsan ben öyle kocaman büyük bir düğün istemiyorum. Sade güzel bir nikah yapsak olmaz mı "
"Ben de öyle düşünmüştüm ama sen ne bileyim"
"İstemiyorum ama biliyorum o bütün ağaların gelmesi lazım. Üstüne iş ortaklarının da. Ben aslında burada "
Elimin tersiyle yüzünü sevdikten sonra o güzel yüzünü iki elimin arasına alarak burnunun ucunu öpüp;
"Hiç bir şey senden kıymetli değerli değil. Evet mecbur bütün ağalar gelecek ama iş ortaklarımın gelmesine gerek yok. Sen burada sadece şık bir tören istiyorsan öyle olacak minik sevgilim"
"Hazar ben"
"Hadi kahvaltımızı edelim de ilk kahvemi elinden içeyim. Bu evlendikten sonra da böyle olacak sabah kahvesini senin elinden içeceğim"
"Tamam sevgilim"
........................................................
SİNAN...
Gözlerimi açtığımda sağ tarafa yattığım için Mina kollarımın arasında uyuyordu. Başına dudaklarımı bastırıp kısa bir an düşündüm. Gelecek kız kardeşimi ve kucağımda uyuyan cadıyı. Mina'nın yeri bende çok farklı yerdeydi. Amcamın kucağında avluya girdiğinde istediğim kız kardeşim diye düşünmüştüm bir anda. Saçlarını tekrar öpüp onu yatağa bıraktım. Banyoya geçmeden Mina'nın odasındaki balkon kapısını açıp güzel havayı ciğerlerime çektim. Kolumdaki saate baktığımda dokuzu gösteriyordu. Türkiye de olsaydık okuldaydık. Başımı sallayarak banyoya giderken aklıma dün gece geldi. Gece üçte dönmüştük lunaparktan. On sekiz yaşıma kadar geçirdiğim en keyifli gecelerden biriydi. Çocuk olmuştu bizimle Yasin abi, Pars abi. Hepimizin en çok güldüğü olay itirazsız, korku tünelinde korkmayıp, trenden indikten sonra Mina yüzündeki maskeyle Pars abinin bacağına sarılmasıyla Pars abinin anlık yerinde zıplamasıydı. Banyoda yüzümü yıkayıp odaya girdiğimde Mina yatakta esneyerek yüzüne gelen saçlarını geriye atmaya uğraşıyordu. Yanına gittiğimde yatağa oturmamla Mina yanağımı öpüp;
"Aşkım abim günaydın"
"Günaydın aşk olan kuşum. Amcamın kıymetlisi abisinin güzeli"
"Abi sen Ezel doğduğunda onu mu çok seveceksin beni mi"
"İkinizi de çok seveceğim. "
"Abim benim "
Mina boynuma sarıldığında, ufacık bedenini kollarımın arasına aldım. Mina kucağımda ayağa kalktım. Banyonun kapısının önüne geldiğimizde, yere bırakıp;
"Hadi elini yüzünü yıka"
"Peki abim"
Mina banyoya girdiğinde bende üzerimi değiştirmek için dolabın önüne geçtim. Kot pantolon ve lacivert yakalı tişörtümü elime aldım. Mina banyodan çıktığında ben banyoya girmiştim. Üzerimi giyinerek odaya girdiğimde Mina yatağın ucuna oturup beni beklediği belliydi. Yanına gidip diz çöktüğümde;
"Abim sana buradaki annemin odasını göstereyim mi"
"Hayır prensesim, orası yengemin odası"
"Bir şey olmaz ki abi. Hadi gel gidelim zaten kıyafetlerim onun giyinme odasında sen gelmesen bile ben zaten çıkacağım"
"Hadi o zaman prensesim"
Ayağa kalktığımda Mina da yataktan kalkmıştı. Ben kapıya doğru giderken, Mina'nın arkamdan kıkırdamasını duydum. Ona döndüğümde elini ağızından çekip;
"Nereye yakışıklı abim"
"Yengemin odasına Mina'm"
"Annemin odasına oradan gidemeyiz ki"
"Nasıl yani"
Mina yanıma gelip, elimi tuttu. Beni peşinden çekerek banyonun yanındaki kapının önüne geldik. Sürgü kapıyı açtığında önümüze gizli merdivenler çıkmıştı. Ben merdivenlere bakarken, Mina yine beni çekmeye başladı. Merdivenleri çıkarken;
"Annemin odasına benim odamdan çıkılıyor. Annem biz buraya geldiğimizde çoğunlukla benimle yatıyordu. Babam yoktu ya o zaman. Bu evin üst katının yarısı annemin odası yarısı devin odası.
Ağızımı açıyordum ki Mina önümüze gelen kapının yanındaki ufak şifre paneline, şifre girecek diye beklerken, Mina bir tuşa bastıktan sonra parmağını okuttu. Kapı kendiliğinden açılmıştı. Mina odaya girdiğimizde koşarak bir odaya gitti. Odaya göz gezdirdiğimde yengemin kokusu burnuma geldi. Etrafı incelemeye başladım. Odanın bir kenarında kocaman bir yatak, diğer ucunda büyük bir çalışma masası vardı. Camın önünde u şeklinde küf yeşili koltuğun tam karşısında baya büyük bir televizyon vardı. U şeklindeki koltuğun önündeki orta sehpanın bir değişiği yengemin konaktaki muayene odasında vardı. Odanın terasına çıkmak için kapıyı açtığımda gözümün alabildiğine yeşil düz arazi gözümü aldı. Dışarıya doğru yürüdüğümde arkamdan ;
"Geç yattınız niye kalktın genç dostum"
Arkama baktığımda yan tarafta hasır oturma grubunda oturmuş Çınar abiyle karşılaştım. Yanına eliyle vurup;
"Gel dostum gel"
Yanına gidip oturduğumda takım elbisesiyle bana doğru biraz daha dönerek;
"Niye kalktınız erkenden"
"Benim için, bizim için geç bir vakit aslında. Bizde saat sekizde herkes masada olacak. Hafta sonu bile"
"Amcan yüzünden mi"
"Evet "
"Anladım dostum. Mina üzerini giyinmek için mi çıktı "
"Evet Çınar abi"
Ağızını açmıştı ki Mina koşarak üzerini değiştirmiş yanımıza geldi. Yalın ayak Çınar abinin üzerine tırmanıp;
"Günaydın devim"
"Günaydın peri kızım, nasılsın yorgunsan doğru yatmaya"
"Değilim abimle uyudum çok güçlüyüm"
"Çok güzel "
"Devim, sen akşam geleceksin dimi"
"Evet ameliyatım var bir tanem. Bir şey mi oldu"
"Havuza gireceğim, ben seni de istiyorum"
"Tamam sen gir bu gün Reis ve Pars evde olacaklar. Yarında beraber gireriz"
"Olur devim"
"Peri kızı, Melek yanınızda olacak. Mihriban, Gül ve Aslı ablan olduğu için neyse ben çıkarken reise söylerim"
Mina başını Çınar abinin göğsüne koyarak gözlerini kapadığında Çınar abi Mina'nın başını öpmüştü. Derin bir nefes çekerek Çınar abiye baktım. Yasin abi ve Pars abilere bakarken kaşları çatık, sert otoriter ama Mina'ya baktığında kalben bakıyordu. Dün kahvaltıda bizimkiler Çınar abiden çekinse de gece lunaparktan dönerken gülerek sohbet ediyorlardı. Dün akşam gördüğüm bakışlardan sonra içim iyice rahatlamıştı. Akşam lunaparka girdiğimiz andan itibaren gözlerini Mihriban, Aslı, Gül ve Mina'dan ayırmadı. Bizim her birimize bir şey olacak diye bakması çok hoşuma gitmişti. Kimse fark etmedi ama lunaparkta korumanın biri Mihriban'ın koluna dokunduğu için Ertuğrul abi onu alıp bir yere götürmüştü. Amcam gibi farklı bir adamdı ama benim amcam her şeyiyle bambaşka bir adamdı. Amcamı özlediğimi anladığımda ister istemez gülmüştüm. Mina'ya dikkat ettiğimde uyuduğunu anlamıştım. Almak için elimi uzatıyordum ki Çınar abi eliyle alma demişti. Biraz daha olduğu yerde kayarak, cebindeki telefonu çıkardı. Bir şeyler yaptıktan sonra kulağına koydu. Karşısındakinin konuşmasına fırsat vermeden;
"Ameliyatı bir saat sonraya al. Şuan çok önemli bir işim çıktı."
"...."
"Tamam kolay gelsin"
Telefonu kapatmıştı. Telefonu masaya koymadan bir şey daha yaparak yine kulağına koydu. Yine karşısındakine konuşma hakkı tanımadan;
"Terasa lilyum bahçesi tarafına iki kahve getirin"
Telefonu kapatıp, Mina'nın başına dudaklarına bastırdı. Birden ister istemez Çınar abiyi incelemeye başladım. Aşırı kalın bir beden, bedenine oranla biraz ince parmaklar, hafif kırlaşmış saçlar ve kirli sakalları vardı. Dışardan bakıldığında yaşını tahmin edemeyeceğin bir siması vardı. Göz göze geldiğimizde;
"Hayırdır Sinan"
"Çınar abi sen kaç yaşındasın"
"Ben 46 yaşındayım Sinan"
"Hiç göstermiyorsun. Peki abi boyun kaç"
"1.92 boyum. spor olarak kickboks, boks, yüzme sporlarıyla ilgileniyorum. "
"Anladım Çınar abi"
"Sen bir sporla ilgileniyor musun"
"Yok Çınar abi, amcam diyor ama işte"
"Sana sağlam bir hoca önerebilirim. Kickboks, capoeira ve boks hocası "
"Çınar abi nasıl bulayım o hocayı"
"İki seneye yakındır sizinle "
"Kim o"
"Meryemce Alibeyoğlu "
"Yengem mi"
"Evet ta kendisi, hatta bu akşam kahvesinde sana onun çalışma videolarını izletebilirim"
"Adam dövdüğünü biliyoruz ama "
"O yengen siyah kaplı bir kitap yavaş yavaş açar sayfalarını. Aslına bakarsan şanslısınız"
"Öyle Yengem melek gibi bir kadın. Peki bana dostum diyorsun ya bir şey merak ediyorum sorabilir miyim"
"Tabi ki "
"Niye yengeme hep lilyum yolluyorsun Çınar abi"
"Bak ayağa kalk şu gözünün gördüğü koyu yeşillik var ya orası yengen için yapılan lilyum bahçesi"
"Ama niye işte"
Çınar abi ağızını açmıştı ki yanımıza bir adam geldi. Elindeki tepsiden kahvelerimizi uzatıp yanımızdan ayrıldı. Kahvemden bir yudum alıp Çınar abiye baktığımda, gözleri yeşillikte kısa bir an oyalandıktan sonra bana döndü. Kahvesinden büyük bir yudum alıp konuşmak için ağızını açmıştı ki Mina uyandı. Kaşları çatık;
"Ben uyumuşum hep senin yüzünden dev"
"Olsun peri kızım"
Mina, Çınar abinin kucağından kalkıp, önüme geldi. Arkasını bana dönerek;
"Abi saçlarımı toplar mısın"
Mina'nın saçlarını topladığımda, ayağa kalktım. Mina elimi tuttuğunda bir iki adım attığımızda Çınar abi arkamdan;
"Konuşmamızı gece tamamlayacağım Sinan. O gözünden geçen aslanı ve içinde geçirdiklerini bir kenara bırak. Tatilin zehir olsun istemem. "
"Tamam abi"
Odaya tekrar girdiğimizde Mina terası kapısını kapadı. Odanın kapısından çıkarken Mina tekrar parmağını okutup kapıyı kapadı. Merdivenleri inip odaya girdiğimizde Mina;
"Abi sen bana uyuduğum için küstün mü"
"Niye bebeğim"
"Babam gibi gözlerin böyle koyu"
"Yok canım benim yok, hadi odadan çıkalım. "
Mina'yı kucağıma alıp odadan çıktığımızda kızlar odalarından çıktılar. Sırayla hepsi beni öperken, Mina kaşlarını çatıp;
"Öpmeyin onu o benim siz büyüdünüz yaaa"
Biz Mina'ya gülmeye başladığımız da, Emrah ve Yılmaz da yanımıza geldiler. Saate baktığımda 11'e geliyordu. Merdivenden inerken hepimiz aynı anda '' ağam affet uyanamadık'' dediğimizde birbirimize gülmüştük. Salona girdiğimizde Yasin abi, Pars abi ve Melek abla masada oturuyordu. Yerlerimize otururken Melek abla gülerek;
"Ya siz iyi ki geldiniz. Yarın şarkı istiyorum sizden "
Biz Melek ablaya gülerken, çalışan kızlar çayları koyuyordu. Çaylarımızdan bir yudum almıştık ki salona Ertuğrul abi girdi. Elindeki ufak sandığı Pars abiye bırakıp;
"Biz hastaneye geçiyoruz Reis. Şahin akşamın programını yapsınlar bana haber versinler ona göre dedi"
"Tamam görüşürüz "
Ertuğrul abi salondan çıktığında, pars abi sandığı açıp içinden üç tane kar tanesinin farklı şekilleri olan farklı renklere sahip bileklik çıkardı. Melek ablaya üç bilekliği uzattığında, Melek abla yeşil taşlı olanı Mihriban'ın , mavi taşlı olanı Aslı'nın ve Kırmızı taşlı olanı Gül'ün bileğine taktı. Sandıktan deri örgüden yapılmış üzerinde çapa olan üç bileklik çıkardı. Melek abla onları da sırayla bize uzattı. Bileğimize taktığımızda Mina gülmeye başladı. Pars abi önündeki sandığı arkasındaki büfe dolabın üzerine koyduktan sonra bize döndü. Derin bir nefes alıp;
"Hiç bir zaman çıkarmayın onları bileğinizden"
Başımızı salladığımızda Mina sütünden bir yudum içip;
"Pars"
"Peri kızı"
"İçinde ufak, minik noktalar var dimi"
"Evet bebeğim"
Hepimiz Minaya baktığımızda Yasin abi;
"Takip cihazları var içlerinde. Biz hep yanınızdayız ama bir anda kaybolursanız anlamadan, olduğunuz yerde kalın."
"Yengem mi istedi"
"Evet Sinan onun emri"
"Tamam abi"
Kahvaltıya döndüğümüzde Emrah birden;
"Oh bee ben rahatladım. Ben gidiyorum."
"Nereye Emrah"
"Yanımızda hiç büyük yokken merak ettiğim yere gece kulübüne bara gidiyorum Pars abi"
"Çok mu merak ediyorsun "
"Evet abi yaa"
"Yalnız var ya bunların içinde tek uçuk kaçığı sensin. Emrah"
"Efendim abi"
"Tamam ben sizi hepinizi götüreceğim"
"Pars meryemce gebertir seni. Mardin'e gitmeden burada şahin öldürür "
"Reis sakin ol tek ölmeyeceğim sende benimle geleceksin. Jack'in yerine gideceğiz"
"Pars"
Masadaki hararetli sohbete bakıyorduk. Yasin abi ağızını açıyordu ki yanında oturan Melek abla Yasin abinin yanağını öptükten sonra ;
"Sevgilim lütfen birilerine çarpmadan, baş başa sarmaş dolaş azcık dans etsek olmaz mı Ben konuşurum hanımefendiyle. Hadi kapatalım Jack'in yerini"
"Tamam Allah'ın belaları tamam arıyorum. Siz benim güzel kardeşlerime dua edin. Ahh öleceğim kesin. Bende gideyim de vasiyetimi yazayım"
Yasin abiye gülmeye başladığımızda, o telefonunu eline aldı. Biz kahvaltımıza eğlenerek devam ederken, o biriyle İngilizce bir şey konuştuktan sonra telefonu kapadı. Kahvaltının sonunda Yasin abi bize dönerek;
"Evet çocuklar akşam dokuzda bara gidiyoruz. Bir iki saat üst katında bilardo oynarsınız sonra sizin için kapanacak bar. Şimdi siz keyfinize bakın, biz Melek ablanız ve Pars abinizle bir şeyler konuşalım yanınıza geleceğiz"
Yasin abiler odadan çıkıyordu ki Emrah;
"Pars abi bizim telefonlarımız burada işlemiyor ya"
"Evet çantalarınıza atın çocuklar gerek yok onlara"
"Abi benim bir sevgilim var. Ben on gün onun sesini duymazsam olmaz"
"Tamam ben şimdi birini yollayacağım görüntülü ararsın olur mu"
"Olur abim"
Odadan çıktıklarında kaldığımız salonun kapısı kapandı. Masadan kalktığımızda salonun bahçeye açılan kapısının önüne dört tane koruma gelip sırtını içeriye döndüler. Mina bizi geniş koltuğa oturtup gür sesle '' tylor'' diye bağırdığında içeriye bir adam girdi. Gülerek;
"Geç kaldım Peri kızı ilk posta azar benimdi"
"Özür dilerim ne oldu ki"
"Reis kızdı bana, havuzu unuttuğum için"
"Ay benim yüzümden "
"Olsun, evet gençler ilk önce kimi arayacağız"
"Hilal ablamı Tylor, Emrah abimin minik sincabı "
"Öyle mi"
"Öyle hadi"
Emrah adamdan Hilal'i kıskanmıştı. Biz ona gülmemek için uğraşırken, karşımızdaki televizyonda avize şekli çıktıktan sonra ekrana hilal çıktı. Emrah birden ;
"Sincabım"
"Emrah, nasılsınız? beni niye aramadın"
"Telefon sorun burada birtanem"
"Anladım. Ne yapıyorsunuz"
"Bizi bırak esmer şekerim sen sinirli misin"
"Boş ver Emrah"
"Söyle biz bizeyiz"
"Sinan abim bunalsın istemiyorum"
"Söyle Hilal ne oldu "
"Abi şey "
"Söyle"
"Akşam üzeri Gülperi ablam geldi. Biraz atıştık. Annemde Gülperi ablama kızınca, amcam da anneme kızdı. Ben bir kaç zaman sonra bitecek olan aşirete kızı mı değil, kirli mendilimi vermem dedi. Annemde amcamı evden kovdu. Gülperi ablam dedi ki bana ne buluyorsun şu Emrah'ta. Yılış yılış bir çocuk ben zor sabrettim o ciddi Sinan'a dedi. Bende kavga ettim. Bende ablamı kovmuş olabilirim. Yarın akşam şey "
"Ney güzelim"
"Şey Mihriban abla, dört gün sonra büyük bir nişan yapıyoruz ona"
"Tamam Hilal boş ver canım"
"Sinan abi şey"
"Tamam Hilal Allaha emanet ol "
Oturduğum yerden kalktığımda bacağıma sarılan Mina ile ona baktım. Gülerek bana bakıyordu. Kucağıma alıp tekrar kalktığım yere oturduğumda başını göğsüme koymuştu. Emrah'la Hilal tatlı tatlı atışırken onları izliyorduk. Sevim teyzenin sesi duyulduğunda Hilal hızla elini sallayarak telefonu kapamıştı. Mina başını kaldırıp;
"Annemi arar mısın Tylor"
Adam başını sallayarak elindeki ufak klavyeye bir şey yaptıktan sonra tekrar bir avize resminden sonra yengemin güler yüzü ekranda göründü. Mina birden ;
"Anne"
"Canım"
"Nasılsınız yengem "
"Biz mi Sinan'ım bakın"
Yengem telefonu avluya çevirdiğinde baya kalabalıktı. Hazar amcamın yanında oturan Leyla abla ile;
"Yengeeee"
"Söyle oğlum"
"Niye orası kalabalık "
"Öyle oturuyoruz canım bu arada Leyloş Hazar amcanızın evlenme teklifini kabul etti"
"Ahaaa, Hazar amca biz gelmeden evlenme ne olur"
"Olur Sinan sizi beklerim. Bir iki saate evleneceğim ben"
"Beklerim senden "
Ailemiz orada biz salonda baya gülmüştük. Herkes bize bir şey söylerken cevap vermeye uğraşıyorduk. Görüntüye tekrar yengem geldiğinde yengem sanki direk benim gözlerime bakarak;
"Çocuklar şunu unutmayın eğer sıkılırsanız, eve dönmek isterseniz bir kere Yasin'e söylemeniz yeterli"
Etrafımdaki herkes bana bakınca, hafif güldükten sonra;
"Yok yengem yok. Biz baya eğleniyoruz. Dün akşam saat 9 da çıktık, gece 3 de eve döndük. Kocaman lunapark bomboştu yenge."
"Canım orası siz rahat edin diye kapatıldı. Nereye gitmek isterseniz isteyin her yer sizin için yüzde doksan kapatılacak "
Mina birden kucağımda ayağa kalkıp;
"Evet anne bu akşam jack yerineeee"
Hepimiz birden ' Mina ' dediğimizde o elini ağızına kapatmıştı. Ekrana baktığımda yengem kaşlarını çatmış ama gözleri gülerek;
"Nereye gidiyorsunuz annem duymadım"
"Anne şey"
"Ney Mina söyle annem"
"Biz bila"
"Tamam çocuklar iyi eğlenceler. Ben yasin abinizle konuşurum"
Bizimkiler yengeme bakarken gözüm amcama takıldı. Bana ve kucağımdaki Mina'ya bakıyordu. Göz kırptığında;
"Ağa amca"
"Söyle aslanım"
"Ohh beee aslanımı duydum. Dün geceki toplantı ne oldu. Ne karar verdin"
"Biz bu gün Meryemce hanımla Diyarbakır'daydık. Yarın sabah Mirhan ve Ezra gidecekler. "
"Berdel yani öyle mi?"
"Hayır değil Sinan"
"E nasıl olacak"
"Sinan ne zamandan beri bana toplantı ile ilgili sorular soruyorsun "
"Özür dilerim ağam"
"Tatilinin keyfini çıkar, çıkarın oğlum. Meryemce hanımı duydunuz ne zaman gelmek isterseniz. Bu arada herkes sana emanet ama önce kucağındaki prensesim"
Hepimiz başımızı salladığımızda, gülerek telefonu kapamışlardı. Tylor abi salondan çıkıyordu ki içeriye Melek abla girdi. Mina, Melek ablanın kucağına çıkıp;
"Hadi gidelim havuza"
"Hadi gidelim. Çocuklar her şeyiniz hazır bekliyor olacağım sizi en alt katta"
Hepimiz odalarımıza geçmek için merdivenin oraya gelmiştik ki Pars abi gülerek telefonda biriyle konuşuyordu. Yanımızda durup göz kırptıktan sonra;
"Oğlum dile benden ne dilersen Alex'in mekana yolla. Emin ol şahin ve ben iyi çalışacağız üzerinde. Çakı üzerinde mi?"
...........................................................
MUSTAFA HAMZA...
Kulağıma gelen ezan sesiyle gözlerimi açtığımda, göğsümdeki ufak bedeni gördüğümde bir anda elimi sırtına koydum. Sağ tarafıma baktığımda Meryemce kucağında Ömer'le bana gülüyordu. Mirza'yla birlikte yatakta oturdum. Oğlumun başına dudaklarımı bastırıp kokladıktan sonra;
"Günaydın meleğim. Oğullarımız tekrar uyuyacak mı"
"Evet birazdan uyurlar"
"Tamam kalk namaz kılalım. Çarşıya gideceğiz"
"Sakin olur musun?. Bu saatte ne çarşısı"
"Hadi Meryemce kalk"
Meryemce'yi yatakta bırakıp banyoya girdim. Abdest alıp odaya girdiğimde, Meryemce yatağın ucuna oturmuş beni bekliyordu. Yanımdan geçerken yanağımı öperek banyoya girdi. Seccademi elime alarak yere serip hemen niyet etmiştim. Namazım bittiğinde Meryemce yanıma gelmişti. Yerde biraz kenara kayarak, ona seccadeyi bıraktığımda niyet etmişti namazına. Namazını bitirdiğinde arkasına geçip oturdum. Dua ederken sırtını göğsüme dayadığında kollarının altından elimi uzatıp ellerini avucumun içine aldım. Meryemcenin sessizce ettiği dualarına duyduğum kadarına hafif sesli amin demiştim. Duası bittiğinde elini yukarı kaldırıp yüzüne sürmesini beklerken yan dönerek benim yüzüme sürmüştü. Sıkıca sarıldığımda;
"Söyle bakalım neyin çarşısı bu"
"Kuyumcuya gidelim. Sinan ve Gülru'nun yüzüklerini, gelinimin bileziklerini alalım. Bir de akşamki Hazar ve Leyla'nın nikahı için onlara alyans alalım. Ondan sonra bir dakika bir dakika senin şey dolapta"
"Ney"
"Sütün var mı"
"Vardır ne oldu ki"
"Tamam çok güzel. Yusuf ağayla konuşmaya Diyarbakır'a gidelim. Aldıklarımızı verelim, gelinimizi görelim"
"Mustafa'm bak sakin ol. Şimdi kalkalım sen kütüphanede bana yasin oku. Ondan sonra güzel ailemizle kahvaltı edelim. Adam akıllı anneme, yengeme oğullarımızı bırakalım. "
"Ama Meryemce"
Meryemce elini yanağıma koyarak;
"Söyle Mustafa'm"
"Yok bir şey"
"Kocam"
"Canım "
"Biz niye Gülru'yu istemeye gitmiyoruz. "
"Karım isteyeceğim demedim, nişanlısı dedim"
"Ya kızın sevgilisi varsa yazık değil mi"
"Yok kızın hiç bir şeyi. Ben öğrendim de öyle dedim. Gülru ilkokulu okumuş, liseyi dışarıdan bitirmiş"
"Aaa niye dışarıdan"
"Çok narinmiş, abileri de hem kıskançlıktan, hem de bir şey olur diye Yusuf ağanın aklına girmişler. Kızda üç abisine de çok düşkün olduğu için tamam demiş. "
"Sinan bizi gebertecek. Sen önce okul, meslek, askerlik sonra evlilik demiştin. "
"Tamam Sinan'a kıyak geçiyorum. Önce evlilik sonra okul meslek askerlik. "
"Asker karısı mı saklayacağız. Hem de sana en çok benzeyen yeğeninin karısını."
"Evet güzelim"
"Mustafa ya ilerde bizim kızımız veya oğullarımız için biri"
"Yürek ister onu demek hadi kalk kuran okuyalım"
Ben ayağa kalktığımda, Meryemce'min elinden çekerek ayağa kaldırdım. El elle kütüphaneye girdiğimizde tek elimle Kuran'ımı elime aldım. Siyah berjerime oturduğumda Meryemcem ayak ucuma oturup başını dizime koydu. Tek elimle Kuran'ı tutarken, diğer elimle Meryemcenin başını seviyordum.
Yasin süresi bittiğinde Meryemce hemen yerinden kalkıp, elimden kuranı aldı. Rafa koyduktan sonra;
"Hadi gidelim spor yapalım saat daha çok erken"
Gülerek ayaktaki nefesim olan kadının elinden tutup kendime çektim. Bacağıma oturduğunda;
"Yapalım gülüm"
"Spor odasında kocam spor odasında"
"Tamam hadi git üzerine rahat bir şeyler giy gidelim"
Meryemce resmen koşarak odadan çıktı. Koltuğumda biraz oyalandıktan sonra ayağa kalktığımda kapının yanında gördüğüm meryemceyle zor yutkunmuştum. Siyah dar tayt, beyaz kalın askılı badisiyle bana gülüyordu. Yanına gidip arkasına geçerek, saçlarını örmeye başladım. Başına dudaklarımı bastırıp;
"Hadi üzerine feraceni giy de geçelim"
"Olur canım"
Meryemceyle beraber odadan çıkıp, el elle benim spor odasına girdik. Kapıyı kilitlediğimde Meryemce üzerini çıkarıp biraz daha büyük olan kum torbasına yumruk atmaya başladı. Meryemce ile en son spor odasına girdikten sonra patlayan kum torbasına yerine iki torba taktırmıştım. Meryemce o kadar hızlı yumruk atıyordu ki ben çalışmak yerine onu izlemeye başladım. Bir saate yakın karımı izledikten sonra elinde eldiven bana bakarak;
"Benimle bir maça var mısın sevgilim"
"Ne maçı sevgilim"
"Boks, kickboks fark etmez"
"Emin misin "
"Eminim bir tanem"
"Tamam deli karım tamam. Kickboks ama"
"OO büyük oynuyorum diyorsun tamam ağam hadi"
Meryemceyi öpüp odanın geniş tarafına geçerken, elime eldivenlerimi taktım. Meryemce karşıma geçtiğinde gülüyordu. Yumruklarımı havaya kaldırıp;
"Hadi bebeğim"
"Buyur kocam"
İlk hamleyi sağ yumruğumla yüzüne doğru yavaşça yaptığımda Meryemce yumruğumu savurduktan sonra kaşları çatık;
"Kocam, ben karın değilim şimdi. Varlıoğluyum karını kaçırmışım, nasılda güzel karın var Mustafa ağa"
Bir anda kanımın kaynadığını hissettim. Sağ yumruğumu sertçe savurduğumda gözümde kararmıştı. Tekmeleri, yumrukları peş peşe savururken, Meryemce ustaca kendini savunuyordu. Yorulduğumda, bırakmıştım. Meryemce'ye saniyelik arkamı döndüğümde deli karım birden sırtıma atlıyıp yanağımı öptüğünde;
"Meryemcem vallahi üzerimde ne stres ne de gerginlik kaldı karım. "
"Rahatladıysan ne mutlu bana sevgilim"
"Sen çok fenasın çok. Nasıl kendini savunuyorsun"
"Ben stresimi en çok bu şekilde attığım için. Bakma burada kendime vakit ayıramıyorum. Normalde İstanbul'da veya yurtdışında spor ve dövüş sanatları"
"Neler biliyorsun karım"
"Judo, tekvando, aikido, kapoeira, boks, kickboks ufak olanları hatırlamıyorum bile. Kapoeira ustalık ve hocalık belgem var. Tabi kickboks ve boksta da"
"Karım"
"Efendim canım"
"Askeri eğitim var mı peki"
"Bordo berelilerin ve özel harekatların eğitimini senin o manyak komutanın vermişti"
"Bundan sonra haftada iki sabah burada buluşuyoruz."
"Bana uyar kocam. Ben alışkınım pars ve Yasin'in az pestilini çıkarmadım. "
"Nasıl yani"
Meryemce boynumu öpüp sırtımdan indiğinde ona baktım. Yere oturup bağdaş kurduğunda bende tam karşısına oturdum. Boynundan akan teri silip;
"Pars ve Yasin'e sana yaptığım gibi veriyordum ateşi, bana saldırıyorlardı. Ringten sağlam stres atıp iniyorduk. Birde spor odasına Şahin yani çınar giriyorsa Allah gerisini sorma"
"O adamla yani neyse işte adı"
"Şahin ay Çınar mı? Ona ateş vermeme gerek kalmıyor. Hastanede nasıl hocamsa, sporda da hocamdır. İki defa çenemi çıkardı, bir kerede kaburgamı kırdı. Beş senedir bir şey yapamıyor, çünkü eşit dövüşüyoruz. Fakat sana bir şey itiraf edeyim mi?"
"Söyle"
Meryemce yerinden hafif kalkıp, boynuma sarıldı. Derin nefes çektikten sonra boynumu öpüp geriye çekilirken;
"Kızma kocam ya"
"Söyle"
"Sen beni çok zorladın. Bir yaptığın hareketi bir daha yapmıyorsun. Hareketlerini kestirmem çok zor oluyordu. Sanki hareketlerini o sinirle kafanda planlıyorsun. "
"Nasıl yani nefesim"
"Sen o sinirle fark etmedin ama iki defa yüzümü zor çektim. "
Meryemcenin yüzünü iki avucumun içine alıp;
"Canını yaktım mı, bir yerine bir şey oldu mu"
"Sakin ol kocam, hayır tabi ki "
"Hadi kalk terin üzerinde soğumasın hayatım"
Meryemce başını sallayarak ayağa kalktığında bende peşinden ayağa kalktım. Meryemce üzerine giyinirken, onu izlemeye doyamıyordum. Başına tülbentini takıp kapıya yaklaşmıştı ki bir anda hafifçe sırtını kapıya yasladım. Başındaki tülbenti elime alıp kokladıktan sonra, yüzümü Meryemcenin boynuna yaklaştırıp derince bir nefes çektim. Dudaklarımı boynuna bastırdıktan sonra biraz geri çekilerek yakından karımın, huzurumun gözlerine bakarak;
"Ter ile kokun daha çok yayılıyor her yere. O Çınar, o adamın senin kokunu almış olması "
"Hiç kimseyle seninle yakın olduğum kadar yakın olmadım. Dövüşürken bana dokunmalarına fazla izin vermiyordum. Çınar bana dokunmak bile dokunmaz. Benim şu dünyada bir tek güllerim sana ve evlatlarıma açar ama en çok sana. Kahvaltıda Devran'a sorabilirsin onu dövdüğümde benden zehir kokusu aldığına yemin eder. "
"Nasıl birtanem "
"Bilmiyorum ki. Mardin'e gelmeden Amerika da bir hatasından sebep Yasin'i dövdüğümde de aynısını demişti. Cellat Meryemce zehir saçar diyor. Hatırlıyor musun Savaş'ın mı Atabek'in adamı mıydı? düğünde dövdüğüm. Konağa geldiğimizde kendimden bir acayip koku aldığım için banyoya girmiştim"
"Tamam hadi çıkalım buradan bu kadar yakın durmak benim için git gide tehlikeli olmaya başladı"
Meryemce zor yutkunup elimdeki tülbentini alıp yalın ayak koşarak odadan çıktı. Meryemcenin arkasından biraz baktıktan sonra, kapının kenarında katlı duran ufak havlularımdan alarak terimi sildim. Havlu elimde odadan çıkıp kapıyı kilitledim. Ana avluya yürürken, Sultan ablanın yeğenleriyle karşılaştığımda ikisi de hemen başını eğmişlerdi. Onlara hafif tebessüm ederken bir iki adım atmıştım ki masanın başında kızları bekleyen Ayşegül yanıma geldi. Elimdeki havluyu alırken;
"Ağam oda temizlenecek mi? "
"Evet Ayşegül Boran'a söyle temizlesin. Birde yarın bana unutturmasın odayla ilgili bir değişiklik yapacağız"
"Tamam ağam söylerim. Şimdi havalandırsın sonra temizler"
"Tamam kızım "
Ayşegül'e tebessüm ettiğimde gözlerinden geçen bir duygu dikkatimi çekti. Derin bir nefes alıp;
"Bir sorun mu var Ayşegül"
"Ağam, sen nasıl bir adamsın. Kimse senin gibi değil. Nasıl yedi ağam senin o kadar seneni o kadın"
"Neyse Ayşegül boşver sen sıkılma. Torunuma bir şey olursa kızarım sana "
"Tamam ağam"
Ayşegül'ün yanından ayrılıp odamıza yürüdüm. Odaya girdiğimde oğullarımın kendine has cana can katan mırıltıları odayı dolduruyordu. Üzerimdeki terli tişörtümü çıkarıp banyonun önüne geldiğimde banyonun kapısı açıldı. Huzurum üzerindeki havlusunu sıkıca tutmuş bana bakıyordu. Ellerimi kapının pervazlarına koyup başımı Meryemcenin boynuna yaklaştırdım. Burnumdan derin nefes aldıktan sonra omzunu öptüm. Gözlerimi kapadığımda Meryemcenin kesik kesik gelen nefeslerini duyduğumda gözlerimi açmadan;
"Bir tek bana açsın güllerin, bir tek bana kok cennet. Meryemcem, kış güneşim."
"Mustafa'm, huzurum, güneşim adam"
"Konuşma ömrüm, nefesim konuşma. Şunu bil ben seni çok özledim, sıcak nefesini, tenini. Ben ömrüm oldukça sana doyamam bunu unutma"
Geri çekildiğimde karımın gözlerindeki iki inci yanaklarından aşağıya süzülürken dudaklarımla durdurdum. Meryemcenin yanından geçerek banyoya girdim. Kapıyı biraz gürültülü kapadığımda, kendim bile şaşırdım. Ellerimi lavaboya dayayarak aynadaki aksime baktım. Gözlerimde Meryemceyi gördüğümde, emin olmuştum ki nefesimi kaybetmemek için daha sağlam basmalıydım.
Duşa kabinin kapısını açmıştım ki kapım çalındı. ;
"Efendim"
"Kocam şey duşa girdin mi"
"Yok girmedim ne oldu canım"
"Mirza ve Ömer'i yıkar mısın"
"Nasıl"
Kapı hafif aralandığında Meryemce saçını tepesinde dağınık toplamış, çocuksu bana bakarken, ben onun tatlı halini izliyordum. Meryemce biraz daha içeriye girerek tebessümle;
"Sen otur duşta, bacaklarına yatırıp yıkayalım. Ne olur iki gündür aklımda hep unuttum"
"Getir tatlı kız candy"
Meryemce gülerek odaya geri döndüğünde bende duşun içindeki mermer oturma yerine oturdum. Meryemce altında beziyle Mirzayı getirdi. Bacaklarıma yatırdığında ellerini kemiren oğluma bakıyordum. Meryemce suyu Mirza'nın üzerine tutmaya başladığında bende kendime geldim. Duş avizesini elime aldığımda Meryemce çocukların süngeriyle üzerini köpürtmeye başladığında bir elimle oğlumu tutuyordum. Meryemce boynunu yıkarken, Mirza'nın yüzünü köpükleyince elimle yüzünü yıkamaya uğraşırken;
"Kocam bir şey olmaz"
"Ya gözüne kaçarsa"
"Ağlar bir şey olmaz"
"Ağlamasın niye ağlasın"
Meryemce gülerek elimdeki suyu alıp Mirza'nın üzerindeki köpüklerini akıtıyordu. Suyu bana uzattığında Mirza birden ağlamaya başladı. Banyo oğlumun gür sesiyle yankılanırken, Meryemce havlusuna sarıyordu ki;
"Niye ağlıyor hatunum, canı mı yandı, gözüne su mu kaçtı"
"Sakin kocam. Sudan çıkmak istemiyor oğlun ablası gibi şimdiden"
Meryemce oğlumla banyodan çıktığında oturduğum yerden onu izliyordum. Mirza ağlarken, Ömer'i hızla soyup bana getirdi. Kucağıma bırakıp arkasını dönmüş odaya gidiyordu ki;
"Nereye karım"
"Mirza'yı emzireyim kocam, baksana susmuyor. Ömer'i sen yıkarsın eminim "
Meryemce kapıyı yarım kapatıp odaya girdi. Ömer'i dizime yatırıp, üzerine suyu tutmaya başladığımda oğlum sakince duruyordu. Meryemce gibi süngerine sabunu döküp vücudunu köpürtmeye başladığımda sanki iyice mayışıyordu. Köpüğünden arındırırken, Ömer Hamza'm ile göz göze geldiğimizde, gözlerinde gördüğüm minik ateş çok hoşuma gitmişti. Hafif yattığı yerden kaldırıp gözlerinden öpmüştüm. Tekrar yatırıp;
"Siz çocuk olacaksınız. Siz eğleneceksiniz. Siz genç olup Sinan abilerinizle gezip dolaşacaksınız. Ağalık gibi bir yükün altına girmeyeceksiniz.
Derin nefes alıp Meryemceyi çağırmak için başımı kapıya çevirmiştim ki, siyah kısa şort, beyaz kalın askılı badiyle, omzunu kapının pervazına dayamış kollarını göğsünde birleştirmiş bizi izliyordu. Yüzünde açmış gülleriyle bize doğru gelip önce başımın üzerine dudaklarını bastırdı. Derin nefes çektikten sonra sessizce bir şey demeden oğlumuzu havlusuna sarıp banyodan çıktı.
Banyoda fazla oyalanmadan kısa bir duş alıp çıktığımda yatakta spor tarzı takım eşofmanlarıyla oğullarım etrafı izliyordu. Meryemce nerede diye bakarken, elinde telefonuyla yanıma geldi. Telefonu bana gösterdiğinde şaşırmıştım. Çocukların lunaparktaki videolarıydı. Meryemce'ye bakarak;
"Bu ne zaman "
"Şuan oradalar kocam"
"Orada saat gece bir "
"Biliyorum kocam. Benim kocaman kazık olan üç tane oğlum var. Pars, Ertuğrul ve Yasin. Gündüz o aletlere binemezler"
"Mina uyumuştur"
"Hayır senin cadı kızın şuan o oyuncak senin bu oyuncak benim geziyordur. Uyumaz o"
"Ne diyeyim canım karım ne diyeyim. Hadi hazırlan da kahvaltıya çıkalım geç kaldık."
"Tamam bey"
Meryemceye gülerek dolabın önüne geçiyordum ki, karım yatağın kenarında demişti. İç çamaşırlarım yatağın üzerinde takımım dilsiz uşağın üzerindeydi.
Meryemce ile hazırlandığımızda Mirza'yı Meryemce, Ömer'i ben kucağıma almıştım. Odadan çıktığımızda biz yavaş yavaş avluya yürürken, annem yanımıza gelip, kucağımdan Ömer'i almıştı. Annem günaydın bile demeden torununu koklayarak yanımızdan ayrıldı. Ben ona gülerken Gülcan yavaş yavaş Meryemce'nin kucağından Mirza'yı kucağından alıp oda Dağhan'ın yanına gitti. Masaya oturduğumuzda beklemeden afiyet olsun demiştim. Önümdeki çayımdan bir yudum almıştım ki babam herkesin bana sormaya çekindiği soruyu sordu.
"Ağam Hazar ve Leyla nerede"
"Çiftlikteler baba. Akşama doğru gelecekler. Akşam kız isteme ve dini nikahı kıyacağız"
Babam başını sallarken, Kadir ağızındaki lokmayı zorda olsa yuttuktan sonra;
"Ağa abim"
"Efendim kadir"
"Kim vurmuş Hazar abimi"
"Barlasın adamı vurmuş"
"Niye vurmuş ki abi"
"Yanlışlıkla vurmuş Serdar Gökhan"
Masada herkes bıyık altından gülerek, gözüme karnı burnunda Kader'i kestirdim. Çayımdan bir yudum daha alıp;
"Kader sen annemden genç kaynana oldun dimi kızım"
"Nasıl yani ağam"
"Oğullarını diyorum"
"Ağam Yılmaz ve Gül daha küçük sen hep dersin önce okul sonra evlilik. Fakat Serdar abim izin verirse ince bir yüzük takarız Gül'e"
"Doğru ama önce Sinan'a yüzük takarız. Herkes sırasını bilsin. Zaten gitmeden bizim odada beni evlendirsene diyordu"
"Aman abi ne yaptın sen bizim hergeleyi bilmiyor musun hepsi sana nazlanıyor, şımarıyor. Zaten sene sonu üniversite sınavı var"
"Ben Sinan'ı, Yusuf ağanın göz bebeği Gülru karaca ile nişanladım. Bir iki saat sonra hem Mirhan ve Ezra'nın işini konuşmak, hem de gelinimizi görüp, yüzüklerini götürmek için Diyarbakır'a gideceğiz Meryemce hanımla"
Masada babam, annem, baran ve Meryemce hariç herkes öksürmeye başladı. Kader kendini toplamaya çalıştığında ağlamak ve gülmek arasında gidip geliyordu. Hafif boğazını temizledikten sonra;
"Ağam ben şey"
"Kader, kızım"
"Buyur Mustafa abi"
"Evet abi sınıfına girdiysem dinle beni hatta dinleyin beni. Ben dün bir karar aldım ve Gülru ile Sinan'ı nişanladım. İsteme olmayacak çünkü benim dedim gelinim için. Şimdi Kader hanım sen ve Kadir her şeyi erkenden yaptığınız için aramızda ilk kayınvalide sen, ilk kayın baba Kadir olacak."
"Ben çok mutlu oldum aslında ama abi çocuklar"
"Yarın düğün demiyorum Kader, sınav stresi geçer yazın yaparım düğünlerini"
Kader birden;
"Ağam ben dünür olmam annem olsun. Yusuf ağa ve hanımının yaşı annemlerle. Benim tek dünürüm Selvi ve Serdar abim olsun"
Kader birden yanında oturan selviye sarılırken, Kadir de Serdar'a sarıldığında onların haline gülmeye başlamıştık. Onlara gülerek baktıktan sonra ağızımı açıyordum ki annem gülerek;
"Bende dünür olmam. Madem kafasından istedi, madem gelinim diyor. Koskoca Mustafa ağa ve karısı Meryemce hanım dünürdür"
Annem benim Kader'le uğraştığım gibi oda benimle uğraşıyordu. Meryemce'ye baktığımda boş bardağını Gülendam'a verip anneme bakarak;
"Anne ben niye oluyorum ki"
"E hanımağasın"
"Tamam kabul ben dünür olurum. Sende bir zahmet oğullarıma bakarsın he annem"
Annem, Meryemce'ye başını salladığında, kahvaltının sonuna gelmiştik. Kahvelerimiz geldiğinde Mirhan birden;
"Ağam sen biz ölmeyelim diye, kendi yeğeninle benim kız kardeşimi"
"Mirhan sen, siz bunları düşünmeyin babanla, abilerinle hallettik. Şimdi gidelim biz hanımağanızla bakalım. Baban ne derse ona göre hareket edeceğiz"
"Ağam iyi ki başımızdasınız. Allah başımızdan eksik etmesin sizi"
"Amin oğlum amin"
"Ağam, babam ve abim ne yaptılar"
"Ezra babanın bir aşireti yok artık. Aşiretin hepsi Reşat kahramanoğulları aşiretine dahil oldu. Melihşah'a vermiştim ama senin o baban arsız olunca, Reşat ağa babanı daha çok zapt eder dedim"
"Babamın nefesini kesmişsin ağam. Babam ve emir altında olmak"
"Düşünmeyin bunları siz. "
Kahvelerimiz bittiğinde Meryemceye baktığımda, beni hemen anlayan karım;
"Anne çocukların sütü var mı dolapta"
"Var annem aklın kalmasın. Geldiğinde yerine koy ama annem"
"Tamam anne anladım. Gideyim de hazırlanayım. "
Meryemce yanımdan kalktığında Baran ile göz göze geldik. Yerimden kalkıp yanına gittim. Elimi omzuna koyup;
"Has gardaşım. Akşam için konağın hazırlığı, hocanın gelmesi her şey sende "
"Emrin olur amcamın oğlu. Dikkatli olun kimleri alacaksın koruma "
"Bakacağım ortalık o kadar karışık ki. Sen şirkete gidecek misin Kadirlerle"
"Devran karakola gidecekmiş, Dağhan abim arkadaşlarıyla Midyat yapacakmış onu konuşuyorduk. Mert, Kadir ve Serdar şirkete gidecek. Bedirhanlar da akşama doğru maile gelecekler. Reşat ağalarda gelecek."
"Tamam gardaşım"
Baran arkama doğru bakınca bende o tarafa döndüm. Meryemce koyu lacivert geniş pantolon, üzerine beyaz salaş tunik, başına da araplar gibi doladığı şifon şalıyla yanımıza geliyordu. Ayağındaki beyaz babetleriyle, beyaz büyük çantasıyla tam bir hanımağa olmuştu. Bir anda kendime baktım. Benim üzerimdeki takım da lacivertti. Meryemce yanıma geldiğinde babam;
"Meryemcem"
"Efendim babam"
"Hiç öyle sesleneyim dedim."
Meryemce babamın yanına gidip sıkıca sarıldığında Yengem;
"Meryemce sen hiç topuklu ayakkabı giymez misin"
"Giyiyorum yenge ama çoğunlukla meslekten galiba spor ayakkabı, bez ayakkabı veya rahat babetler"
"Anladım hadi gidin gecikmeyin "
Meryemce yanıma gelmeden oğullarımızı koklayarak öpmüştü. Yanıma geldiğinde konağın önüne çıktık. Kapının önündeki minibüsü gören Meryemce suratını asınca;
"Eren, Meryemce hanımın arabasını getirin"
Eren koşarak konağın arkasına giderken, Boran başını eğmiş yanımda duruyordu. Benim en iyi adamım, en güvendiğim adamımdı. Genç olarak zoruna gidiyordu konaktaki adamlarla ilgilenmek. Onun başını eğmesi canımı sıkmıştı. Elimle burun kemiğimi sıktıktan sonra Derin bir nefes alıp;
"Boran ali bana Ekrem abiyi çağır hemen"
Boran konaktan içeriye girdiğinde, Eren arabayla önümüzde durdu. Arabadan inip Meryemceye arabanın arka kapısını açtığında gülüm yavaşça arkaya bindi. Ekrem abi yanımıza geldiğinde elimi omzuna koyup;
"Ekrem abi nereye kadar arkadaki ufak bahçeyle uğraşacaksın. Azcıkta buradaki adamlar senin mesleğinin getirisini öğrensinler abi"
"Nasıl yani beyim"
"Şöyle abi bundan sonra Kamil gibi konağın her şeyi senden sorulur. Adamların her şeyi sende. Zaten Boran, Selçuk ve Eren yardımcın olacaklar. Senden başka kime güveneyim"
"Emrin olur beyim nasıl istersen"
Konağın etrafındaki korumalar Ekrem abiyi çok sevdikleri gözlerinden belliydi. Arka koltuğa otururken;
"Ekrem abi burası sende. Ben Eren ve Boran'ı alıp gidiyorum Allaha emanet "
Eren direksiyona geçtiğinde, Boran yanına oturmuştu. Yola çıktığımızda Eren biraz eğilip gaz pedalının yanına bir şey yaptıktan sonra araba bir anda biraz hızlandı. Çarşı yoluna döndüğümüzde Meryemce;
"Eren yarın arabayı bir kontrol et. Bir sıkıntısı var mı "
"Ben gece baktım hanımefendi. Her şey normal zaten şey"
"Söyle Eren, Boran'dan çekinme"
"Zaten reis ustayı buraya getirecekmiş"
"Niye geliyor ki paul"
"Arabaya ekleyeceği özellikler varmış,"
"Ne yapacak, bu arabaya en son uçak motoru taktı "
"Bilmiyorum ki hanımefendi"
Boran yan oturmuş Eren'e bakarken, onun haline bıyık altından gülerek;
"Boran aslında, Eren bizim aramıza katılmış, Meryemce hanımın adamıymış"
"Nasıl yani"
"Yasin'in adamıyım ben Boran. Hanımefendi ilk Mardin'e yerleşmeye karar verdiğinde yolladılar. Kamil adam alacağını söylediğinde yan yana olduğu için binalar, hanımefendiyi korumam daha kolaydı."
"İyi ki girdin. Dostluğumuz oldu"
"Sağ ol Boran"
Boran ile Eren kendi arasında konuşmaya başladıklarında Meryemce camdan dışarıya bakıyordu. Biraz ona yaklaşarak elimin tersiyle yanağını severek;
"Ne düşünüyor benim sevgilim"
"Hiç oğlumu düşünüyorum"
"Merak etme annem ve yengem çok güzel bakacaklar"
"Oğullarımı değil oğlumu düşünüyorum kocam"
"Talha'yı mı niye yani ne hatırlattı sana"
"Mustafa aslında bu gün o-"
Meryemcenin sözünü Boran'ın ağam geldik demesi bölmüştü. Meryemce'ye tekrar baktığımda eliyle boş ver demişti. Diyarbakır'a giderken soracağımı aklıma yazıp arabadan indik. Beraber dükkana girdiğimizde tezgahtar kız tebessümle;
"Ağam, hanım ağam hoş geldiniz buyurun. Ağam siparişleriniz hazır bakmak ister misiniz"
"Hoş bulduk, aç hanımağan baksın. Belki eklemek veya değiştirmek ister"
Kız başını sallayarak paketleri açarken Meryemce tezgaha yaklaştı. Paketleri tam önüne koyduğunda Meryemce sağ elinin işaret parmağıyla hafif dokunurken, kız birden ''ayy'' dediğinde Meryemce bir anda olduğu yerde sıçradı. Kıza baktığımda o Meryemceye bakıyordu. Kız birden;
"Hanımağam ellerinize bakabilir miyim"
"Niye"
"Parmaklarınız çok ince, elleriniz çok güzel dahası sizin gibisini görmedik. "
Meryemce tebessümle ellerini öne doğru uzattığında kız, eline hafif korkarak dokunduktan sonra;
"Çok güzel, yani şey Maşallah hanımağam"
"Teşekkür ederim"
Meryemce bana dönerek;
"Bilezikleri on yapalım mı"
"Olur, altı tane daha ekleyin"
Kız bileziklere eklerken, Meryemce yanıma geldi. Cebime koyduğum elimin koluna girerek kulağıma sessizce;
"Ağam direk Diyarbakır'a mı gideceğiz"
"Evet canım"
"Bana tatlı alsana"
"Hamile misin? uzun zamandır da yaklaşmadım ama "
"Pis adam. canım çekti"
"Tamam yavrum alayım. İste Diyarbakır'a gitmeyelim direk Gaziantep'e götüreyim seni"
Meryemce gülerek başını omzuma hafif vurduktan sonra benden uzaklaştı. Tezgahtar kız kutuları Meryemceye uzattığında, sevgilim tebessümle alıp çantasına koymuştu. Dükkandan çıktığımızda Eren Meryemceye eşlik ederek arabaya giderlerken, Boran benim yanımdaydı. Kahve önündeki adamların yanına giderek hal hatır sormuştum. Kahveci hemen kahve yapıyorum ağam dediğinde mecbur oturmuştum.
Esnaf, adamlar dertlerini anlatırken, hepsini tek tek dinledim. Göz ucuyla arabaya bakıyordum. Meryemce oturmuş etrafı izliyor, tam kapının yanında duran Eren dikkatle etrafa bakıyordu. Birden gözümün önüne gelen görüntüyle başımı salladım. Meryemcenin yüzüne baktığımda göz göze geldik. Bir saatten fazladır arabada oturuyordu ama yüzünde hiç sıkılma belirtisi yoktu. Ayağa kalkarak;
"Beyler, en yakın zamanda sabahtan kahveye geleceğim. Şimdi müsaadenizle kalkıyorum"
Adamlar elimi öpmek için eğildiklerinde her zaman ki gibi izin vermemiştim. Yaşça büyük oldukları için her zaman rahatsız oluyordum. Boran ile arabaya giderken Boran birden '' vay be çok şükür '' dediğinde ona baktım. Bir anda başını eğip;
"Ağam kusura bakma"
"Ne oldu Boran Ali"
"Şey ağam kızarsın"
"Söyle oğlum"
"Eski zaman geldi bir an gözümün önüne"
"Hazal geldi dimi"
"Şey ağam"
"Aynısı benimde gözümün önüne geldi. O gün hiç gitmeyecek gözümün önünden. Beni bağıra çağıra çarşıya rezil etmişti."
"Altı üstü yarım saat beklemişti arabada. Ab-ay hanımağam bir saat yirmi dakikadır arabada. Yüzünde bir sıkılma, bir sinirlenme belirtisi yok. Bakışı hiç değişmedi "
"Meryemce, hanımağanız çok farklı bir insan. Benim şükür sebebim Boran"
"Bizim de ağam bizimde. Eski ağamızı bize verdi ya Rabbim ayrılık vermesin ağam"
"Amin oğlum amin"
Arabanın yanına geldiğimizde Eren arka kapıyı açtı. Meryemcenin yanına oturduğumda, hemen koluma girmişti. Başını omzuma koyduğunda;
"Ne oldu sıkıldın mı"
"Yok niye sıkılayım. Sen sıkıntıları dinledin, bende seni ve şehrini inceledim"
"Sağ ol karım."
Eren arabayı çalıştırıp tekrar yola çıktığında, Boran'a;
"Boran hanımağana bizim İsmail'in yerinden tatlı alalım"
"Peki ağam "
Boran, Eren'e nereye gideceğini söylerken, Meryemce başı omzumda sessizce yolu izliyordu. Araba durduğunda Eren'in de arabanın telefon tutma aparatında olan telefonu çalmaya başladı. Kısa bir an baktıktan sonra kapamıştı. Boran tatlıyı alıp arabaya bindiğinde, Meryemce dik oturdu. Boran tatlı kutusunu Meryemceye uzattığında, güzel karım hemen almıştı. Yola çıktığımızda Eren'in telefonu iki defa daha çaldı ama açmamıştı. Meryemce birden;
"Kim arıyor da açmıyorsun Eren"
"Şey hanımefendi"
"Cansel arıyor değil mi"
Eren birden arabanın frenine basınca yolun ortasında durduk. Meryemce ;
"Çalıştır arabayı devam et"
Eren arabayı çalıştırıp;
"Siz beni tanıdınız mı "
"Ben senin en başından beri burada olduğunu biliyordum. "
"Nasıl yani"
"Eren ben ne zaman etrafıma dikkat etmedim. Sadece neyi merak ediyorum biliyor musun"
"Neyi hanımağam"
"Ben vuruldum, ben kaza geçirdim, ben iki defa kaçırıldım. Sen niye haber vermedin reislere"
"Kartal sizi vurduğunda Davut ve Yasin yani orası karışmıştı. Kaza geçirdiğinizde Şahin beyin duymasını, Reis engelledi çünkü o gün siz Davut karayı aradınız. Sizin Davut'u bitirmek istediğinizi biliyorduk. Urfa'da kaçıldığınızı çok sonra duydum. Kamil beni getirmemişti o zaman. Diyarbakır'da kaçırıldığınızda ben şey, Reis beni Amerika'ya çağırmıştı. Döndüğüm gün sizin kaçırıldığınızı duydum aradığım dakikada Hazar ağanın kucağında konağa girdiniz. Onun için yani"
"Anladım. Cansel'in telefonunu niye açmıyorsun"
"Sizinle görüşmek istiyor"
"Beni arasın seni niye arıyor"
"Ben yasak koydum"
"Sebep"
"Siz çok kötüydünüz"
"Bende diyorum beni niye aramıyor"
Eren'in telefonu tekrar çaldığında, Meryemce aç dediği için açmıştı.
"Efendim"
"Baba niye yüzüme kapatıyorsun"
"İşim vardı bebeğim"
"Uffff baba ya. Tamam neyse baba derece atladım. Hadi izin ver arıyayım annemi"
"Cansel kızım bak "
"Bende onu ararım. Benim annem bu kadar güçsüz bir kadın değil tamam mı dostum"
"Tamam "
Eren telefonu biraz bize doğru çevirince ekrandaki kızı gördük. Ekrandaki kız çok güzel, esmer güzeli bir şeydi. Bir anda durdu ve birden çığlık çığlığa;
"Annem, hocam sen nasılsın, biraz yaklaşsana "
"Nasılsın kuzum"
"İyiyim anne, anne biliyor musun kickboks da derece atladım. Geçen haftada da capoeira da atladım"
"Aferin benim prensesime"
"Yanındaki şey mi yani şey "
Meryemce öyle bir gülmüştü ki nefesimi tuttum. Boran ve Eren tebessüm ettikleri içinde kıskanmıştım. Kız birden;
"Anne bu adam şey "
"Evet çok yakışıklı "
"Evet, anne ben şey"
"Anladım, ney yaptın okulu"
"Sınavlar yoğun anne"
"Anladım prensesim. Ben seni akşam arayacağım uzun konuşuruz"
Meryemce geriye yaslandığında kız birden;
"Baba ben seni çok özledim. Bu hafta gelsene bir iki saatliğine"
"Cansel çisem Ateş"
"Uffffff baba "
Eren telefonu kapadığında;
"Eren "
"Buyurun ağam"
"Sen kaç yaşındasın ki kızın var bu kadar "
"Otuz iki yaşındayım ağam, Cansel'de on beş yaşında. Ben on yedi yaşımda kızımı kucağıma aldım. Benim baba türk anne İtalyan orada büyüdüm. Babam ben on yaşında iken ölünce, annemin abisi uyuşturucu kullanıyordu. Ondan alıştım bir gece yarı ayık kafa kızımın annesiyle birlikte olmuştum. Annesi doğurup çekti gitti. Bir sene annem istemeyerek baktı. On sekiz yaşımda Reisle tanıştım. O zaman Davut karanın yanındaydı. On sene önce Yasin abi dedi ki yer değiştiriyoruz. Çınar beyin yanına geçtik. Bir gün kızımı bıraktığım yurttan aradılar. Kızımın annesi kızımı kaçırmak istemiş, gittim kızımı aldım geldim. Çınar bey görünce çok kızdı. Yanımda kızımla olduğuma kızmadı, niye söylemediğime kızmıştı. Şimdi niye hanımefendiye anne diyor onu söyleyeyim. O gece benimle aynı odada yatıyordu. Birden Cansel ağlamaya başladı. Kızımı susturmaya uğraşıyordum ama fayda etmiyordu. Kucağıma beş yaşındaki esmer şeker olan kızımı alıp bahçeye çıktım. Cansel susmuyordu. Bahçedeki adamlar bile yardım etti yok. Gece saat üçte hastaneden gelen Çınar bey yanımıza gelip ne olduğunu sormadan kucağımdan aldı. Cansel öyle ağlamaya başladı ki canım çok acıdı. Çınar bey üst katta bir odanın önünde durup, kapıyı çaldı. Kapının önünde biraz bekledikten sonra odaya girmişti. Beş dakika bile olmadan odadan çıktı ama kızımda susmuştu. Bir ay hanım efendi kızımla anne gibi ilgilendi. Türkiye'ye dönecekti ama tek derdi o kadar erkeğin içinde beş yaşında kız ne yapar. Çınar bey akşam kimlikle geldi. Anne adı Meryemce baba adı boştu. Bizim evlatlarımızın görünmemesi lazımdı. Hanımefendi İtalya'ya yerleştirdiler yanına dört tane bakıcıyla. Çoğunlukla hafta sonları kızımın yanında oldu. Altı sene evvel Mina hanımefendinin hayatına girince, kızım çok mutlu olmuştu. Onun için anne Hanımefendi. O olmasaydı kızım şuan annesiyle olacaktı."
"Anladım e niye yanına almıyorsun kızını"
"Ağam ben tam yerleş- "
"Tamam Eren bunu sonra konuşacağız. "
....................................
Yolun geri kalanını karımın sessizliğiyle geçirdik. Diyarbakır'a girdiğimizde Meryemce birden bacağımın üzerinde duran elimi tuttu. Öyle sıkıca tutuyordu ki ona baktım. Gözleri kapalıydı. Kolumu kaldırıp hemen sıkıca sarıldım. Başının üzerine dudaklarımı bastırdığımda, dikiz aynasından yüzüne baktım. Gözleri kapalı yüzünde bir rahatlama vardı. Konağın önüne geldiğimizde;
"Aç gözlerini ben buradayım nazlı gülüm. Hadi inelim"
Sadece başını sallamıştı. Biliyordum kaçırıldığı zaman ölen anne oğlu düşünmüştü. Arabadan indiğimizde Yusuf ağanın korumaları başı önünde ceketlerini iliklerken, yanıma gelen karımın elinden sıkıca tuttum. Konağın büyük kapısı açıldığında kocaman konağın avlusu önümüzdeydi. Meryemce bir adım atmıştı ki aklıma gelenle elimi beline koyup kulağına;
"Karım sana bir şey demem lazım"
"Şimdi mi "
"Evet şimdi. Ben hep unuttum. Bak şimdi Yusuf ağanın iki hanımı var. Sinirlenme olur mu hani sevmezsin bilirim. Kadınları tersleme olur mu"
"Ne zaman tersledim ben insanları"
"Hiç bir zaman. Bir anda anlayıp kızma diye"
"Bana niye söylüyorsun ki"
"Çünkü benim karım deli"
"Kocam "
"Canıma can katanım "
Meryemcenin şakağını öptüğümde Yusuf Ağa ve eşi Hatun hanım merdivenlerden iniyordu. Karımın elinden tutarak onlara doğru yürüyorduk. Merdivenlerin sonunda Yusuf ağa ile el sıkıştığımızda Hatun hanım Meryemce'ye sarılmıştı. Meryemce sarılmasına karşılık verdiğinde, karımla gurur duymuştum. Beraber üst kata çıktığımızda geniş salona girdik. Yusuf ağa berjerlerin birine buyur edince ona oturdum. Meryemce de yanımda olan geniş koltuğun kenarına oturdu. Yusuf ağa yanımdaki Berjere oturup;
"Tekrar hoş geldin ağam "
"Hoş bulduk Yusuf ağa"
"Siz nasılsınız hanımağam"
"Çok teşekkür ederim Yusuf ağa, siz nasılsınız"
"Elhamdülillah. Yalnız size bir şey sorabilir miyim hanım ağam"
"Tabi ki buyurun"
"O anlattığınız kalp doktorun olayı"
"Gerçek olay diyebiliyoruz. Karaca hanım haddini çok aştı ve aşmaya da devam ediyor"
"Haklısınız Behçet ağa geç kaldım eğitmekte diyor. Benim en son beşiğim Gülru, inan Mustafa ağam ben hala korkuyorum"
"Korkma Yusuf ağa korkma. Karaca yoldan çıkmış elbet biri getirir yola. Savaş ağa ile ortak iş yapıyorlarmış."
"Farkındayız ağam. Demir ve Emir İstanbul'da denk gelmiş onlara baya samimiymişler"
"Mirhan ve Ezra olayında Cavit ve oğluna berdel aklını onlar verdi. Beni ikileme sokmak başka bir şey değil. Şimdi İtalyan bir adamı aramıza sokacak. Ben bilmiyor muyum işin ne işi olduğunu"
"Ne diyeyim Ağam. Mustafa Hamza ağam benim evlatlarımı ne zaman göndereceksin"
"Sen ne karar verdin düğün yapacak mısın"
"Ağam ben çocuklar ne isterse onu yapacağım. Cavit'i kızı için saçmaladığında öldürmek istedim. O kızın başına ne gelmişse başımla. "
"O zaman bu akşam ben nikahlarını yapayım kendi konağımda "
"Ağam kararına karışmam ama benim çatımın altında nikahlamak isterim. Hatun hanım kendi ellerimle hazırlayayım diyor akşamdan beri"
"O zaman ben yarın sabah yolluyorum oğlun ve gelinini"
"Allah razı olsun ağam"
"Yalnız kendine dikkat et Yusuf ağa bu Cavit şimdi sıçrayacak yer arıyordur. Oğlu da yok artık acısını çıkarmak için"
"Korumalarımı artırdım. Herkes korumada"
"Tamam Yusuf ağa"
Yusuf ağa ağızını açmıştı ki salonun kapısı açıldı. İçeriye Yusuf ağanın ikinci hanımı ve iki gelini girdi. Bana başlarıyla selam verdikten sonra Meryemcenin önüne gittiler. Meryemce ayağa kalktığında şaşırdılar. Hanımağa el uzatır ama benim deli karım edebine aşık olduğum hatunum ayağa kalkmıştı. Menekşe hanım birden Meryemcenin iki elini tutup bir şeyler okumuştu. Yüzüne üfledikten sonra;
"Hoş geldiniz hanımağam yakından sizi görmek mutlu etti beni"
"Estağfurullah hanımefendi"
"Ben Yusuf ağanın ku-"
"Güzel ikinci hanımı can yoldaşısınız. Peygamber efendimiz gibi eşit davrandığına eminim Yusuf ağanın o hanımlar ki kardeş gibiydiler eminim siz de öylesinizdir"
Menekşe hanım sıkıca sarılmıştı Meryemceye. Meryemce karşılık verdiğinde tekrar gurur duymuştum. Yusuf ağa ve Hatun hanım Meryemcenin dediklerine şaşırdıkları bakışlarından belliydi. Menekşe hanım Hatun hanımın yanına oturduğunda Demir ve Emir'in hanımı Meryemceye bakarken, Hatun hanım;
"Gelinlerim mavi tülbentli olan büyük oğlum Demir'in eşi Berjin, siyah tülbentli olan Emir oğlumun eşi Arin"
Meryemce güldüğünde, kızlar elini öpmek için eğilince Meryemce elini geriye çekti. Gelinler ona bakarken;
"Ben o kadar yaşlı değilim. Bakın çocuklarınız büyüsün gelsin elimi öptürürüm. Fakat çok güzel sarılırım"
Gelinler tebessüm ettiklerinde, Meryemce sarılmıştı. Onlarda koltuklara oturduğunda, salonun kapısı tekrar açıldı. Yeşil elbisesinin üzerine beyaz hırkasıyla, siyah uzun düz saçlarıyla naif kibar güzel bir kız içeriye girdi. Kız bana doğru yaklaşırken, Yusuf ağa;
"Kızım Gülru, Mustafa ağa"
Kız tam önümde durduğunda ayağa kalktım. Bir adım geriye gitti. Onun haline tebessüm etmek istesem de etmemiştim. Derin bir nefes çekip;
"Gülru önce bana bir bak bakayım kızım"
Kız başını kaldırdığında gözlerine bakarak;
"Bak beni iyi dinle, ben dün ne senin nede Sinan'ın fikrini almadan hayatınızla ilgili karar aldım. İnşallah ben ve siz pişman olmayacağız. Ben dün seni herkesin içinde gelinim ilan ettikten sonra herkese ağa iken sana da amcayım bunu sakın unutma. Fakat güzel Gülru dersen ki ben istemiyorum ağam. Sözlerin başım ve gözüm üzerine "
Gülru başını babasına çevirdiğinde;
"Babana bakma sen ne karar alırsan al ben tamam diyeceğim. Sen onyedi yaşında minik güzel akıllı bir kızsın. Şimdi korkma ne abine ne de sana bir zarar gelmeyecek."
Gülru gözlerime bakarak;
"Büyük anam, hatunum derki; Her şer de vardır bir hayr. Ben sizin adaletinizi, kudretinizi ve nasıl bir ağa olduğunuzu babamlardan abimlerden dinledim ve biliyorum. Ben sizin kararınızı dün akşamdan beri başım üzerine kabul ettim. Sizin gibi bir amcaya sahip olmak bana gurur verir Mustafa ağa amcam"
"Hoş geldin aileme Gülru o zaman, Meryemce hanım"
Yerime oturduğumda Meryemce koltuğu kenarına koyduğu çantasından yüzük kutusunu alıp ayağa kalktığında Gülru birden;
"Siz, siz çok güzelsiniz"
Salonda herkes sessizce gülerken, Meryemce elini, utanıp başını eğen Gülru'nun çenesine koyarak yüzüne bakmasını sağlamıştı. Gülru gözlerini karımın gözlerine dikmiş bakarken;
"Senin beni gören menekşe gözlerin güzel görüyor. Güzel bakıyorsun ki güzel görüyorsun küçüğüm. Ben ağan gibi uzun uzun konuşamam. Mustafa ağaya ilk gelin sen olacaksın. Rabbim sana da Sinan'a da iki cihanda pişmanlık vermesin menekşem. "
Meryemce yüzük kutusunu açıp alyans ve tektaşı Gülru'nun parmağına taktı. Gülru parmağına bakarken, karım on bileziği koluna taktı. Gülru'nun başını öpüp yerine tekrar oturduğunda salona çaylar gelmişti. Kadınlar çayları ikram ederken, salona Demir ve Emir girdi. Onlarla el sıkıştığımızda, Meryemceye baş selamı vermişlerdi. Boş olan geniş koltuğa oturduklarında, Hatun hanım;
"Hanım ağam çaydan başka bir şey isterseniz"
"Ben büyük çay fincanına türk kahvesi isteyebilir miyim"
Kadınlar karımın yüzüne bir an garip baksalar da Hatun hanım içerideki çalışan kıza başıyla hemen demişti. Biz çaylarımızı içerken, kısa süre sonra Meryemcenin kahvesiyle irmik helvası gelmişti. Meryemce önüne konulan kahvesinden bir yudum aldığında bizim önümüze konulan helvalara bakıyordu. Birden ayağa kalkıp önümüze helvaları koyan kadına;
"Dur yerinde hemen"
Kadın yerinde durup bize baktığında;
"Bu helvaları sen mi yaptın."
"Evet hanım ağam"
"Tabakları sen mi hazırladın. "
"Ben ve iki çalışan kızımız"
Meryemce Yusuf ağaya baktığında Yusuf ağa ne demek istediğini anlayarak gelinine bakmıştı. Arin hemen yerinden kalktı. O odadan çıkarken ben de tabaklarımıza baktım. Bizim helvalarımız dondurma gibi top şeklindeydi. Diğer tabaklara baktığımda baklava gibi kesilmişti. Kısa zaman sonra Arin ile iki kızda salona girdi. Berjin birden ;
"Hanım ağam kaç senelik çalışanımız kiraz abla niye durdurdunuz"
"Bir dakika canım"
Meryemce gelen iki kıza dönerek;
"Şimdi size ikinize bir soru soracağım. Hangi tabakları siz hazırladınız"
"Hanımağam biz tabakları hazırlıyorduk, Kiraz abla Yusuf ağa ve Mustafa ağanın tabağını ben hazırlarım dedi daha dokunmadık"
"Peki siz gidin kızlar"
Kızlar çıkarken, Kadın da yavaşça gidiyordu ki;
"Yerinde dur kadın hanımağan sana git demedi"
Kadın durduğunda, Meryemce yerine oturup kahvesinden bir yudum aldığında hepimiz ona bakıyorduk. Kadına dönerek;
"Gel şuraya "
Kadın önüne geldiğinde herkes gibi bende izliyordum. Meryemce tekrar ayağa kalkıp önümüzdeki tabakları aldı. Elinde tabakları tartar gibi yapıp yerine oturdu. Başını kaldırıp;
"Çök yere "
Orta yaşlı kadına hiç saygısı yok gibiydi sanki. Ağızımı açıyordum ki bana bakarak;
"Ağam Eren'i çağırır mısın"
Telefonumu cebimden çıkarıp, Boran'ı aradım. Eren'i yollamasını söyledim. Meryemce hiç kimseye bakmıyordu. Yusuf ağanın gözlerinde sanki Meryemce için hayal kırıklığı var gibiydi. Eren içeriye girdiğinde hiç bizim adamlarımız gibi değil, serseri gibi girmişti. Bana bakmadan;
"Buyurun hanımefendi"
"Ben elimi sürmek istemiyorum, bu helvaları bu kadına yedirir misin"
"Büyük bir zevkle hanımefendi"
Eren Meryemcenin yanına adım attıkça kadın ağlamaya başladı. Tabaktan top şekildeki helvanın birini sol eline alıp sağ eliyle kadının boynunu sıkarak ağızını açtırmıştı ki, kadın ağlayarak;
"Yusuf ağam affet ben yemek istemiyorum"
"Eren yedir "
"Ağam yemek istemiyorum"
"Eren hemen yedir dedim"
"Ağam affet şeytana uydum. Ben "
"Bırak Eren, konuş "
Kadın Yusuf ağanın bacaklarına sarılıp;
"Cavit ağanın kurbanıyım. O dedi ağam. Tehdit etti"
"Etmedi yalan konuşuyorsun sen başından beri onun adamıydın"
"Hanımağa ben ben"
"Konuş kadın ama doğru söyle, hareketlerin ve konuşmaların seni ele veriyor"
Kadın birden ayağa kalktı. Meryemce oturduğu yerden kadına bakıyordu. Kadın Meryemcenin önündeki helvalardan birini ağızına atınca, hepimiz kadına bakıyorduk. Kadın helvayı yerken;
"Sen yalancısın Hanımağam, bak nasıl yiyorum"
"Eren, Yusuf ağanın tabağındaki az önce aldığını yedir ben sıkıldım bu işten"
Kadın yine gözlerini açınca;
"O helvada değildi dimi kiraz demir tozu ve zehir karışımı. Amacın bir taşta iki kuş hem büyük ağa hem de Yusuf ağayı aradan çıkaracaktın. Yakalanırsan kendini temize çıkarmak için, tabağın kenarına yakın olanlar temizdi onları yiyecektin. Olmadı üzgünüm Eren affım yok yedir "
Eren eline helva topunu aldığında Yusuf ağa;
"Hanımağam bana bıraksanız bu işi"
"Siz bilirsiniz. Bırakabilirsin Eren ve çık"
Eren odadan çıktığında ortada oturan kadını Demir odadan çıkarmıştı. Kadın ve Demir odadan çıktığında Meryemce önündeki çatalla benim tabağımdaki helvayı bozarken siyahlıkları görmüştük. Yusuf ağanın tabağındakileri de bozmuştu. Kahvesini bitirdiğinde;
"Kadın tabakları koyduğunda Yusuf ağa ve Mustafa ağaya bakıyordu. Bir kaç defa da koyduktan sonra arkasına bakmıştı. Üçer tane top helva vardı fakat bir tanesi kenara yakındı iki tabakta. "
"Hanımağam, bende size canımı borçluyum"
"Yok Yusuf ağa sadece ben Mustafa ağam"
Meryemce başını eğdiğinde, utandığını anlamıştım. Tebessüm ederek Yusuf ağaya dönerek ;
"Biz kalkalım Yusuf ağa"
"Olur mu yemek yemeden bırakmam. Ne olur ağam bu şekilde ağırlamama izin verin"
Başımı salladığımda, Meryemce ayağa kalkmıştı. Ben ona bakarken, Meryemce, Hatun hanıma namazı nerede kılacağını sormuştu. Arin yerinden kalkıp Meryemceye eşlik etmişti. Onlar odadan çıktığında Demir ve Emir aynı anda;
"Ağam hanımağamızı Allah size bağışlasın. Herkese nasip olmaz aynı hamurdan bir hanım"
"Bir anda çıkıyor içinden Azrail hanımağa"
"Ağam"
"Efendim Demir"
"Savaş ağanın bir adamı düğün alanında dövmüş öyle mi"
Başımı salladıktan sonra;
"Eskiden ani tepkilerini yadırgardım. Artık yadırgamıyorum hep haklı çıkıyor, hep bir sebebi var"
Arin içeriye girdiğinde Gülru yengesinin yanına oturdu. Meryemceden korkmuş gibi bakıyordu. Çaylarımız tazelendiğinde, içeriye Yusuf ağanın vefat eden erkek kardeşinin hanımı ve gelini girdi. Bana baş selamı vererek Hatun hanımın yanına oturdular. Kısa zaman sonra birden içeriye beş altı yaşlarında erkek çocuğu girmişti. Çocuk Yusuf ağanın yeğeninin oğluydu. Çocuk elindeki kamyonuyla Yusuf ağanın kucağına çıktığında Yusuf ağa koklayarak öptükten sonra yere bıraktı. Çaylarımız bittiğinde Meryemce de içeriye girmişti. Kadınlara başıyla selam verdikten sonra yerine oturdu. Gülru Meryemcenin tekrar yanına biraz daha yakın oturdu. Gülru göz ucuyla Meryemcenin ellerine bakıyordu ki benim atmaca karım fark etmişti. Hafif ona doğru kayarak sağ eliyle Gülru'nun elini tuttu. Gülru ona bakınca;
"Rahat bak diye canım"
"Şey "
Herkes Gülru'nun haline gülerken, Meryemce kolunun altına almıştı. Sohbetimize kaldığımız yerden devam ederken, salona yemek masası hazırlanmıştı. Yardımcı kızlar buyur edince yavaşça masaya geçtik. Yusuf ağa yerini bana vermek isteyince kabul etmemiştim. Yerime oturduğumda Meryemce tam yanıma oturdu. Yemeklerimizi yerken, bir taraftan Yusuf ağa ile sohbet ediyorduk. Yemeğin sonuna geldiğimizde su içmek için elimi bardağa uzattığımda tutmamla bardak elimde patladı resmen. Cam kırıkları elime battığında, elimi yumruk yaptım. Meryemce elimi tutup;
"Bakayım Mustafa daha çok batmasın cam kırığı varsa"
Elimi açtığımda peçeteyle elimin bir kaç ince kanını sildikten sonra;
"Mustafa bir yıkasana elini"
"Tamam canım"
Peçeteyi elimde sıkıp oturmaya devam ettiğimde Meryemce bir şey dememişti. Koltuklara geçtiğimizde Yusuf ağanın kardeşinin karısı;
"Bir şey dikkat ettim hanım ağa"
"Nedir"
"Ağamıza ağam demiyorsunuz."
"Hanım efendi Mustafa sizin ağanız benim kocam."
Kadın sustuğunda, sinirlendiğini anlamıştım. Meryemce zaten normalde Mustafa ağam diyor kalabalık ortamda. Elimi kestiğim için gerilmişti. Tekrar çaylar geldiğinde, Meryemceye kahve gelmişti. Meryemce yanında oturan Menekşe hanım ve Hatun hanım ile sessizce sohbet ediyordu. Yusuf ağanın sorduğu soruya cevap verecekken, kenarda oynayan çocuk Yusuf ağanın yanına gelip;
"Yusuf dede burası çok ağrıyor"
"Zöhre bu çocuğu baktırmadınız mı"
"Ağam oynuyor yoruluyor, sonra ağrıyor diyor"
Meryemce oturduğu yerde biraz dik oturup çocuğu izlemeye başladı. Çocuk elini kalbine koyarak;
"Hayır dede şurada oturarak oynadım. Yorulmadım ki"
" Zöhre yarın bu çocuğu hastaneye götüreceksiniz"
Kadın başını salladığında Meryemce oturduğu yerden kalktı. Ben ona bakarken o biraz hızlı adımlarla salondan çıktı. Kısa zaman geçmişti ki elinde ufak el çantasıyla geldi. Çantanın içinde steteskop çıkarıp, Yusuf ağanın kucağında oturan çocuğun yanına gitti. Steteskobu boynuna asıp;
"Tanışalım mı yakışıklı"
"Olur ben Talha emin"
"Demek senin adın Talha ne güzel. Benimde oğlumun adı Talha'ydı ama gitmek istedi gitti"
"Çok üzüldüm teyze"
"Bende çok üzüldüm. Peki ben sana bir şeyler sorabilir miyim"
"Tabi ki"
"Sen çabuk yoruluyor musun"
"Ohoooo çok, sonra kalbim ağrıyor"
"Öyle mi, peki öksürüyor musun "
"Evet arada çok öksürüyorum babaannem hemen anneme kızıyor bakmıyorsun hasta ediyorsun diyor"
"Şimdi senin kalbini dinleyelim mi? bakalım bana ne diyecek"
"Kalp konuşur mu teyze"
"Ohoo neler söyler bir bilsen. Mesela benim kalbim şuan hımmm afra diyor"
"Afra mı? benim teyzem var afra diye "
"Hadi bakalım kalbi ne diyor"
Yusuf ağa gibi bende karımı izliyordum. Çocuğun annesi Yusuf ağanın kucağında Çocuğun göğsünü açmıştı. Meryemce elinde ısıttığı steteskobun ucunu göğsüne koyduktan sonra kulağına taktı. O mesleğini yaparken, Hatun hanım ve Menekşe hanım karımı okuyorlardı. Bir an annemi gördüğüme yemin edebilirdim.
Meryemce kulağından steteskobu çıkarıp;
"Talha ne yaptın ya"
"Ne oldu ki teyze"
"Aman kalbinin dediğini annen ve şu adam duymasın"
"Niye ki"
"Beni çok güzel görüyormuşsun. "
"Ayy dedi mi ben sus demiştim ona"
Meryemce öyle bir gülmüştü ki, herkes gibi bende karıma baktım. Meryemce kendine gelip;
"Bak şimdi sen mutfağa git ama yavaşça git. Oradaki ablalara deki kahve içen teyze aynı şekilde kahve istiyor de ama olur mu"
"Olur"
"Talha merdivenleri inerken, her basamakta benim adımı söyle kalbin yorulmasın"
"Ney senin adın"
"Meryemce Melek Alibeyoğlu"
"Olur melek teyze"
Talha yavaşça odadan çıktığında Yusuf ağa;
"Adınızda Melek de mi var"
"Yok rahmetli oğlum melek anne derdi de. Birde yavaş insin diye"
"Anladım peki neyi var aslanımızın"
"Bana az müsaade ederseniz anlatacağım iki telefon etmem lazım"
"Peki"
Meryemce kolundaki saate baktıktan sonra telefonda rehbere girdi. Aradığı numarayı bulup kulağına tuttu. Biraz zaman sonra;
"Günaydın hocam rahatsız ettim"
"...."
"Önemli sporuna ara verir misin"
"...."
"Diyarbakır merkez de kim var bizden"
"...."
"Tamam bekliyorum"
"...."
"Kalpten, çocuk kalpte olur"
"...."
Meryemce biraz bekledikten sonra;,
"Dinliyorum"
"...."
"Sercan kurtuluş mu? benim öğrencim o. Buraya mı geldi o"
"...."
"Peki ben girmeyeceğim ameliyata. Kolay gelsin hayırlı sabahlar"
Telefonu kapatıp, bir şeyler yapıp yine kulağına tuttu. Biraz fazla beklemişti. Kapanmış olacak ki bir daha aradı ama bu sefer hoperlöre vermişti. Bir iki çaldıktan sonra;
"Buyurun Sercan beyin telefonu"
"Sercan bey nerede"
"Ameliyatta hanımefendi"
"Kaç saattir"
"İki saat oluyor hanımefendi"
"Şimdi ameliyathaneye git ve telefonu ona ver. Sağlık kuruluşundan Me-"
"Hanımefendi siz manyak mısınız"
"Adım Meryemce "
"Hanım efendi bir dakika hemen götürüyorum"
Meryemce biraz güldüğünde telefondan bir ses geldi;
"Kızım manyak mısın telefonla nasıl girersin içeriye"
"Hocam, şey hocam"
"Ney"
"Telefonda şey Meryemce"
"Ney!!!! ver sen devam et ihsan"
"Hocam buyurun, Diyarbakır'da eğitimde misiniz"
"Diyarbakır'dayım ama eğitimde değilim. Bak sana hal hatır sormayacağım. Bir saat içinde o ameliyat bitmiş olsun. Sana bir saat sonra ufak tatlı bir hasta gönderiyorum. Kalpten gelen kötü üfürüm var. ventriküler septal defekt olduğundan şüphelendim. Biliyorsun dokuz aylık doğum iznindeyim. Bana kalsa hazırla ameliyathaneyi geliyorum derdim ama neyse. Sen ekokardiyografiyle, tanıyı daha düzgün koyarsın. Ameliyatlık gibi ama sen yine bakarsın."
"Peki hocam nasıl isterseniz. Raporları istiyorsunuz dimi"
"Ameliyat videosunu da istiyorum. Raporları da tabi ki"
"Emredersiniz hocam"
"Tamam içeriye gir kolay gelsin"
"Sağ olun hocam"
"Sercan ne ameliyatı"
"Dört damar tıkalı hocam"
"Maşallah kolay gelsin tekrardan "
Meryemce telefonu kapadığında, tebessümle bize bakıp;
"Ne olduğunu duydunuz. Korkulacak bir şey yok üç veya dört saatlik ameliyat. Sercan işinin en iyisidir. Ben ameliyatı canlıda izleyebilirim içiniz rahat edecekse. Bana kalsa Mustafa ağamı Mardin'e yollar ben girerdim ama işte"
Çocuğun annesi yerinden kalkıp Meryemcenin elini öptüğünde, Meryemce kolunu hafif sıkıp;
"Tamam ben görevimi yaptım canım. Senin Talha'n iyi olsun. Merak etme olacakta. İnşallah"
Çocuğun annesi tekrar yerine oturduğunda çalışan kız elinde kahve fincanı ile, Talha içeriye girdi. Meryemcenin yanına oturup;
"Siz hanımağamışsınız"
"Öyleyim galiba"
"Bana kızdınız mı"
"Niye ki canım"
"Size teyze dedim"
"Teyzeyim ama "
"Hım ne güzel"
"Yakışıklım şimdi sen annenle bir yere gideceksiniz. Oradaki doktor ne derse korkma tamam mı? canını yakarsa o doktora deki seni Meryemce teyzeme söylerim bana iyi bakmazsan "
"Olur söylerim"
Talha Meryemceyi öptüğünde Meryemce de çocuğun ellerinin içini öpmüştü. Anne oğul odadan çıktıklarında Demir;
"Hanımağam sizin için on parmağında yüz marifet mi demeliyiz"
Herkes minnettar şekilde karıma bakıyordu. Gururum karım..
.........................
Gitmek için ayağa kalktığımda Yusuf ağa benimle ayağa kalkıp bir adım atmıştı. Tam Meryemcenin önünde durduğumda, karımda ayağa kalkıyordu ki başı dönmüş olacak ki bir anda elimi tuttu. Ona baktığımda tebessümle;
"Uzun zaman sonra fazla kafein vücuda girdi Asi ağam"
Elinden tutup çekmiştim. Herkes karıma bakarken, bir iki adım atmıştık ki Gülru koşarak salona girdi. Gülru babasına sıkıca sarıldığında, etrafı da kurşun sesleri doldurmuştu..........
................................................
İnşallah beğenirsiniz...
Kelime ve harf hatam varsa af ola...
Allaha emanet olun...
Sizi seven çatlak yazar... :) :) :)

Bölüm : 27.07.2025 00:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Sizin ağanız benim kocam...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...