Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Yeryüzünde kanatsız melek...

@ahan5354

SENDE GÖRDÜĞÜMÜ GÖRECEKLER DİYE ÖDÜM KOPUYOR... ÖZDEMİR ASAF


DAĞHAN SELİM...

Sabah bu kadar keyifli iken evden çıkarken bu kadar sinirli ve keyifsiz olmak ne kadar berbat bir şey. Mustafa'nın arabasına bindiğim de hiç konuşmadan gaza basmıştı.
Mustafa'ya baktığım da boynundaki damarlar çıkmış suratı kıpkırmızıydı.
Yolda telefonu çaldığında direk cevap verdi;
"Efendim boran "
"Ağam, Osman baş komiser gitmiş yerine yeni biri gelmiş bugün Mardin'e inecekmiş. Bu olayı da Osman komiser anlatmış biliyormuş geldikten sonra sizi ziyarette gelecekmiş"
"Tamam boran sağ ol öbür itlerden bir haber"
"Sakinler ve bu sakinlik hepimizin canını sıkıyor"
"Tamam siz yerlerinizde durun yeter"
Mustafa telefonu kapattığın da neler olduğunu anlamam lazımdı.
"Mustafa ağa hayırdır"
"Gel kahve içelim bedonun mekanda"
"Olur geçelim"
Bedonun mekanına geldiğimizde çok hoşuma gitmişti çok güzel bir çay bahçesiydi. Bir masaya oturduğumuz da ben yanımıza biri gelir diye beklerken çok zaman geçmeden iki türk kahvesi gelmişti. Ben daha ağzımı açmadan etrafımızdaki masalar yavaş yavaş boşalmaya başlamıştı. Mustafa ağa yine ağalığını yapmış sadece gözleriyle her şeyi anlatmıştı.
"Selim abi benim sözümü kesmeden iyi dinle, ben bir ihaleye girdim sağlık ile ilgili, doğal olarak bazılarının hoşuna gitmedi aldığım tehditleri sen düşün, o yetmezmiş gibi hastanemde bir bayan doktor karşı tarafa yardım ediyor ve ben bunu bulamıyorum."
"Gülcan deme bana sakın"
"Hayır abi o değil eminim"
"EE kim o zaman"
Mustafa elini saçlarının arasına atarak tam ağzını açmıştı ki telefonu çaldı;
"Söyle"
"........."
"Emin misin orada mı"
"....."
"Tamam bunun kimse duymayacak boran"
Telefonu kapadığında burnundan soluyordu.
"Mustafa hayırdır"
"Buldum bana ihanet edeni"
"Kimmiş"
"Meryemce desem"
"Ağzını burununu kırarım senin "
"Şaka ama o olsaydı ben ağalığı ona bırakırdım yani"
"O ne alaka "
"Dedem derdi bir hatun ağasına belli etmeden büyük iş yapmışsa bütün ağalığı ona bırak onu izle demişti"
"Desene senin ağalık yakından elinden gider"
"Olabilir abi"
"Ee kimmiş seni uyutan yada uyutamayan"
"Süreyya Hanım"
"Yuhh, bak ne yap biliyor musun işine karışmak gibi olmasın ama Meryemceye ver o kadını"
"Abi ben kadını göndereceğim, öldürmeyeceğim"
"İlahi Mustafa sende "
"Tabi sen bilmiyorsun dimi Meryemce gözümüzün önünde kadının nefesini kesti "
"Yapar ama sana bir şey soracağım"
"Sor abi"
"Sabah niye öyle davrandın niye sahipsiz gibi bıraktın, üstüne giderken ilaçlarını unutmasın dedin"
"Abi, ben buranın en genç, en sert ağası benim benden önce dedemdi. Burada ben ne dersem o olur ben yaparsam kimse bir şey diyemez , ama benim ağalığım da babam ve dedemin yanına kadar o zaman ben ağa değil torunum onun için dedem ben alıp götürüyordum dediğinde ben ona hayır diyemem. Dikkat ettiysen babamın yanında biraz konuşsam da dedemin neredeyse hiç konuşmam Meryemce ile . saçma biliyorum ama işte"
"Anladım da ee nasıl gönlünü alacaksın"
"Abi ben odadan çıkmadan odaya not bıraktım birazdan arar ben kar'ımı tanıyorum "
"O ne biçim karım demek lan ker- yani Mustafa ağa"
"Karım demedim zaten KAR'ım dedim"
"Vay çak- Mustafa ağaya bak sen neyse aradığında bana da haber ver "
"Tamam binbaşım"
"Hadi kalkalım geç kalıyorsun işine beni de karakola yakın bir yere bırak bizim çocuklar beni alacak"
Ben cümlemi bitirdiğimde Mustafa bıyık altından gülüyordu, niye gülüyor diye düşünürken cümlemi çok garip kurmuştum. Mustafa' ya ters baktığımda eliyle önden yapınca iyice sinirlendim. Arabaya bindiğimizde Mustafa bana bakarak;
"Abi arkadaşlarınla özel bir konu hakkında konuşmak istersen o çay bahçenin içinde ayrı bir yer var bedoyu ararsın sana ayarlar haber vermen yeter"
"Tamam sağ ol ama Mustafa senin ağalık aile içinde bitiyordu dimi"
"Evet abi ama ortamda Kezban halam, eşi ve kızı varsa hala devam eder onlar yoksa"
"O zaman damat Mustafa Hamza"
"Hayır o zaman kayın baban Mustafa Hamza"
"Ulan yine senin elindeyim dimi"
"Estağfurullah abi her zaman sana boynum kıldan ince "
Sohbet ederek karakolunun önüne geldiğimizde tam iniyordum ki yanımızdan geçen arabadan bizim arabaya bir kaç el ateş edilmişti. Mustafa birden yanıma gelerek ;
"Dağhan bey bir şeyiniz var mı"
"Mustafa Hamza iyi misin"
Mustafa mırıldanarak ;
"Senin asker olduğun öğrenilsin istemeyiz"
"İyim Mustafa bey sağ olun.
Mustafa bana hafif gülerek arabaya bindi, eline bir kağıt aldı okuduğunda boynundaki damar kabarmıştı birden bana baş selamı verip uzaklaşırken telefonumu çıkarıp aramaya karar verdim, Mustafa'nın konuşmasına fırsat vermeden;
"Elindeki kağıtta ne yazıyordu"
"Ne göz var siz de mübarek, bir şey yazmıyor"
"Ya söyle yada ben öğreneyim"
"Tamam ya bu gün iki kıymetlin misafirimiz haberin olsun yazıyordu ama evi aradım herkes konakta ve kimse çıkmamış zaten dışarıda olanlarında korumaları var"
"Tamam , Mustafa"
"Söyle, seni seviyorum mu diyeceksin"
"Çüş, kereste ne olacak niye söyleyeyim sana "
"Ne bileyim Meryemce söylüyorum bir den Mustafa diye "
"Mustafa canım kardeşim ben edepli bir adamım ağzımı bozdurma"
Telefonu kapattığımda hala gülüyordum. Bizim çocukların yanına gittiğimde sohbet muhabbet ederken aklım Meryemce idi. Gülcan'ı aradığımda uyuduğunu anlayınca fazla konuşmadan kapadım dinlensin diye. Çocuklarla konuşurken Mustafa'nın aradığını gördüm hızla telefonu açtım;
"Söyle Mustafa "
"Abi sizin veya senin kurt soyadlı bir tanıdığınız var mı"
"Hayır niye sordun"
"Şuan hastanedeyim, Meryemcenin bilgisayarında işlerimi yaparken bir mail geldi adresine kurt soyadlı birinden ama mailde şifre var açamıyorum"
"Arkadaşıdır oğlum "
"Sanmıyorum "
"Ne demek sanmıyorum lan"
"Selim abi mail şimdi açıldı ve sildi Meryemce mobilden okudu ve sildi"
"Mustafa Hamza "
"Akşam konuşuruz abi"
Meryemce ne işler karıştırıyordu ya Allah'ım. Kafamı kurcalayan bir sürü şey yüzünden iyice canım sıkılmıştı.
...........
Akşam konağa giderken, Öğlen Mustafa'nın dediklerinden sonra bir de annemden gelen görüntü iyice canımı sıkmıştı. Ulan bir kadın, 40 yaşında oğlu olan bir kadın gelinlik giymek nedir ya. Konağa geldiğimde kapıda kimse yoktu, Hızla içeriye girdiğimde avluda Hamza dede, Mirza amca ve benim üzgün Meryemce'm yanına gitmek için kalktığımda kadir ve serdar gelmişti. Yemeğe geçtiğimiz de Meryemce, yıldızımın kulağına bir şeyler diyordu. Gülcan'a sorduğumda ağrı kesici istediğini söylemişti.
Yemekler yenmiş Mustafa da konağa gelmişti yemekte gelmemiş olması Meryemceyi üzerken niye gelmediğini az çok tahmin ediyordum. Mustafa yanıma gelip oturdu. Biz sohbet ederken elinde kahve ile Helin bize doğru geliyordu Mustafa ya uzattığında bizim Mustafa hiç düşünmeden aldı. Biraz zaman geçmişti ki Meryemce, Hamza dedeye Avşin ile Minayı sorunca Mustafa sinirle ayağa kalkarak Meryemcenin karşısına dikildi. Meryemcenin korktuğu her halinden beliydi. Mustafa ağzına geleni sayarken , Birden cebinden çıkardığı telefonla Avşini aradığında telefonun kapalı olması iyice onu delirtmeye yetmişti. Konağa birden boran girince hepimiz ona bakmıştı boranda kaçırıldıklarını söylediğinde Mustafa'nın gözlerindeki gördüğüm öfke, hayal kırıklığı ve çaresizlik canımı acıtmıştı. Meryemce sedirden kalkarken yüzündeki ifade canının yandığının kanıtıydı ama benim güzelim o haliyle bile dimdik ayağa kalktı. İki asi karşı karşıya geldiklerinde Meryemce son söylediği cümle ile dizlerinin üzerine yere çöktüğünde yanımda olan Gülcan birden " Dağhan yetiş" demişti. Yanlarına gittiğimde Meryemce, Mustafa'nın kulağına ne dediyse Mustafa sinirle konaktan çıkıp gitmişti.
Meryemceyi kucağıma alarak odasına götürdüğüm de ağlıyordu, hiç bir şey demeden odadan çıktığımda Gülcan kolumu tuttu;
"Neyin var senin içerideki senin kardeşin"
"Kaçırılan da yeğenim Gülüm"
"Sende başka bir şey var binbaşı"
"Var, bir şeyler dönüyor bahar kokulum, anlamıyorum"
"Binbaşı, ne demek istiyorsun anlamıyorum"
"Gülcan'm sonra lütfen , hadi ilgilen benim güzelimle"
Gülcan bir şey söylemeden odaya girdi. Ben avluya geldiğimde Baran ve Bedirhan da gelmişti.Erkekler avluda konuşup ne yapacağımızı düşünüyorduk. Gülcan odadan çıktığında yanıma yaklaşıp;
"sakinleştirici ağrı kesici yaptım Meryemceye"
"sağ ol gülüm, iyi ki yanımdasın "
"Sende binbaşım, hadi ben Hamza dedeye bakayım"
Gülcan bir oraya bir buraya koşturmaya başlamıştı. Saatler ilerliyor ne bir haber nede bir şey, Mustafa da ortalıkta yoktu çok geçmeden, konağın kapısı açıldı, Mustafa sinirle avluya girdiğinde, gömleğinde kan vardı ama bu kan ona ait değildi. Herkes ondan korkuyordu, babası bile. Saat gece yarısına geldiğinde Boran kucağında Mina yanında avşin ile içeriye girdiğinde herkes hem şaşkındı hemde çok mutluydu. Mustafa hızla Minayı öpmeye koklamaya başlamıştı. Mina'm uykusundan uyanıp Mustafayı görünce iyice sarıldı. Bir adam ne kanı ne de bir şeyi olmadığı halde bu kadar, bu kadar sever miydi birini. Mina başını Mustafa'nın boynuna koyup uykusuna devam etmişti. Avşin bir bardak su içip kendine gelmeye çalışırken, Mustafa Minayı, Meryemcenin yanına yollar diye düşünürken Ayşegül'le odasına çıkarın uyusun demişti. Herkes garip bir şekilde ona bakarken birde üstüne;
"Meryemce hanım rahatsız olmasın sabah söyleriz dinlesin, sakinleştirici iğne yapmıştır Gülcan"
dediğinde herkes iyice şaşırmıştı, ama bu duruma bir tek Kezban hanım ve kızı mutlu olmuştu. Avşin kendine geldiğinde sakince derin nefes alarak başladı anlatmaya;
"Mustafa bizi bir anda kaçırdılar ne olduğunu anlamadım, sonra tarla gibi bir geniş bir arazinin üzerinde bulan kulübeye zorla soktular, benim elime kelepçe taktılar kuzumu bağladılar . Hava kararmaya başladığın da bir tane salak koydular yanımıza Mina korkmaya başlamıştı, sürekli 'babam gelecek', dedikçe yanımızdaki salak 'deme öyle' dediğinde iyice senden korktuğunu anladım o sırada bana öğrettiğin ne zaman işime yarayacak dediğim şeyi denedim ve oldu baş parmağımı oynaktan çıkardım ve elimi kelepçeden kurtardım.Mina göz kırptığım da anlamış olacak ki birden 'a babam geldii' dediğinde adam o tarafa baktığında yerde bulduğum sopayı kafasına geçirdim. işte adam bayınca kapıda kimse yoktu, kaçtık oradan. Yolda Mina'm yorulmuştu, uyuklamaya başlamıştı, bende üzerimdeki hırkayı ona sardım biraz daha yürümüştüm ki bir araba yanımızda durunca hemen Mina'nın yüzünü kapadım. Adam yanıma gelip' hanım efendi yardım edeyim bu saatte çocuğunuzla' deyince adama dönüp tam bir şey söyleyecektim ki polis kimliğini burnuma soktu, araba bindiğimde içim iyice rahatladı çünkü adamın oğlu vardı ama ben hiç Mina'nın yüzünü açmadım ,neyse işte o getirdi bizi"
Avşin olup biteni anlatığında herkes rahat bir oh çekmişti, ama benim hala aklım bordo berelere verilen parmak çıkarma eğitimini Mustafa'nın, avşine öğretmesi hoşuma gitmişti çünkü bende Meryemce öğretmiştim. Herkes odasına çekilirken Bende özlediğim bahar kokusuna gitmeye karar vermiştim. Yıldızımın odasına girdiğimde saçları yastığına dağılmıştı. Yatağa yanına uzandım, bana doğru dönünce şaşırmış;
"Sen uyumuyor muydun "
"Hayır uyanıktım, neler oluyor binbaşım Mustafa ağa bir acayip davranıyor "
"Gülüm, karışma bende anlamadım ama sana bir şey soracağım"
"Sor hayatım"
"Okulda kurt soyadlı biri var mıydı arkadaşınız"
"Hayır, ama Meryemcenin arkadaş çevresi, benim çevremden genişti o sosyaldi Kemal amcanın arkadaşlarıyla bile kahve içmeye dışarı çıkardı. Erkek gibiydi o"
"Olabilir yani diyorsun"
"Olabilir binbaşım"
Gülcan başını göğsüme koyup konuşmasına devam etti;
"Hadi uyu sabah ola hayr ola demişler"
"Doğru diyorsun bahar gözlüm"
Bende sıkı sıkı sarıldım gülüme, bahar kokusu ile kendimi uykuya teslim etmiştim...
MUSTAFA HAMZA
Herkes odalarına çekilince önce kızıma gidip bakmıştım mışıl mışıl uyuyordu, bir süre kızımı izledikten sonra avşinin odasına girdim. Avşin'nin uyuduğunu görünce tam çıkıyordum ki;
"Mustafa, girdiğin ihale yüzünden kaçırıldık"
"Biliyorum avşin, sen nasılsın iyi misin"
"İyim ama sen iyi değilsin ne biçim konuşuyorsun Meryemce için"
"Karışma bana avşin, sus ve yat. sana hala dedik diye benden küçük olduğunu unutma"
"Aynı beni dinlemeden yargısız infaz yaptığın gibi yapıyorsun inşallah pişman olmazsın şimdi çık odamdan "
Hiç bir şey demeden odadan çıktım, ayaklarım beni odamıza çekiyordu.Odaya girdiğimde nasılda güzel uyuyordu, yanına gitmek istemedim gidersem kendime yenilirdim. Odanın girişindeki kanepeye oturdum onu uzaktan izlemek için. Oturduğum kanepede uyumuşum gözlerimi açtığımda ezanın okunmasına az bir süre vardı hemen odadan çıktım. abdest alarak mescitte geçtim. Namazımı kılıp mescitte biraz oyalandıktan sonra odaya gitmeye karar verdim,Meryemce şimdi uyanmıştır beni göremeyince de deli dönmüştür zaten kızımız hala kaçıldığını biliyor. Odaya girdiğimde yatakta oturmuş ağlıyordu. Niçin ağlıyor diye biraz daha yanaştığım da elindeki benim yazdığım notta ağladığını anladım.
Benim geldiğimi hissetmiş olacak ki hemen ayağa kalkarak göz yaşlarını silerek yanıma gelmeye başladığında ;
" Ne oldu sana, niye ağlıyorsun"
"Mustafa ben..ben.... dün hiç odaya girmedim gerçekten yoksa seni hemen arardım, ama beni orada öyle bırakınca be-"
"Tamam bana açıklama yapma ne de olsa ne bana ne de benden gelecek iyiliğe ihtiyacın yok neyse üzerimi değiştirip çıkacağım, bu arada gece Avşin ve kızım geldi odasında yatıyor"
"Nasıl kızım, avşin hala"
"İyiler, şuan uyuyorlardır dokunma"
"Tamam, Mustafa Hamza ben şe-"
"Sus, Meryemce kırmayayım kalbini"
Banyoya gidip üzerimi değiştirip çıktığımda Meryemce de üzerini değiştiriyordu. Üzerine geniş kot pantolon, beyaz salaş gömleği çok güzel görünüyordu benim karım. Beni fark ettiğinde hemen kendimi toplayıp;
"Nereye gidiyorsun"
"Hastaneye gideceğim, son kontroller birde bir kaç hasta varmış onlara bakacağım"
"Boran bundan sonra yanında olmayacak tek başınasın Meryemce"
"Tamam sağ ol Mustafa Hamza ağa"
Kapı çekip çıkmıştım. Avluya masa kurulmaya başladığında benden çalışma odasından avluyu izliyordum, Meryemce ile Mina'nın oynamasını. Herkes masaya oturduğunda bende odadan çıktım. Masaya oturduğumda Mina koşarak bana geliyordu. Kucağıma alıp kokladım, aynı anası gibi kokan kızım.
Kahvaltı derken Meryemce birden Gülcan'a;
"Vayem bizim kurt gelmiş hastaneye söylemiyorsun"
"Evet Süreyya hanım çağırdı bir kaç gün burada kalacak"
Ben kurt ismini duyduğum zaman öksürmeye başlamıştım, öfkemden birden yüksek sesle ;
"Kim bu kurt Meryemce"dediğimde Mina'm korkmuş olacak ki ağlayarak kucağımdan indiğinde kendime gelmiştim. Mina'm sedirde oturan annemin kucağına gitmişti. Meryemce sinirle ayağa kalkarak;
"Sakin olur musun Mustafa Hamza ağa kurt dediğim bizim hocamız Kürşat neyse babam , dedem izninizle ben hastaneye gidiyorum"
Meryemce tam uzaklaşıyordu ki tekrar yanıma geldi telefonunu alırken kulağıma yaklaşarak;
"Umarım beni böyle cezalandırmak için haklı bir sebebin vardı,yoksa beni gerçekten kırdığını bilmeni isterim.
Meryemce tam kafasını kaldırıyordu ki bileğinden hızla çektiğim kendime doğru kulağına;
"İnşallah sen haklı çıkarsın, aksi taktir de ... neyse git Meryemce seni kırmak istemiyorum"
Meryemce telefonunu alıp masadan uzaklaşmaya başladığında ayağının aksadığı dikkatimden kaçmadı. Boran tam Meryemcenin peşine giderken Meryemce Borana ;
"Boran sen gelmiyorsun ağan öyle dedi ama arabamı getirebilirsin"
Boran koşarak arka tarafa giderken Meryemce de konağın kapısında gözden kayboldu. Masada ki herkesin gözü benim üzerimdeyken, Ayşegül'e seslenerek;
"Akşama misafirimiz var, yeni baş komiseri konağa çağıracağım, oğlu varmış ona göre hazırlık yapın. kalacaklar oda hazırlarsınız"
"Ta..tamam ağam, emrin olur"
"Tamam ben çıkıyorum, beyler benden davetiye bekliyorsunuz iki gündür haydi"
Hemen herkes hazır vaziyette gelmişti. Dedem ve babamda bu gün şirkette gelecekti, hepimiz kapıya çıktığımızda arabalar gelmişti. Ben ile Selim abim de gelecekti çünkü yeni baş komiseri görmesi gerekiyordu. Yol boyunca hiç konuşmadık. Karakola geldiğimiz de arabayı uygun yere park edip inmiştik. Binaya girdiğimizde baş komiserin odasını bildiğimiz için direk oraya yürüyorduk.
"Selim abi, adam özel harekatmış"
"Mutlaka tanıyorumdur."
"Kesin abi "
Gülerek odanın önüne gelmiştik. Kapıyı çaldığımızda içeriden gel sesini duyunca içeriye girmiştik. Yeni baş komiser telefonla konuşuyordu, bir eliyle buyur edince masanın önüne oturmuştu. Dağhan abim bana sessizce;
"Tanıyorum deli dolu bir çocuk asıl meslek istihbarat ama genelde özel harekattı"
"Tipinden belli"
Biz kendi aramızda konuşurken oda hala telefondaydı. Konuşması ikimizin dikkatini çekmişti.
"Ağlama meleğim tamam........çekme burnunu sümüklü benden sarılacağım sana az kaldı bir kaç gün sonra geleceğim......benden özledim........... melek sakallarım çıktı nasıl öpeceksin beni......ayıp ne demek dağ ayısı ben medeniyet beşinde doğdum...... gülme kızzz.......canın mı acıyor, meleğim ne dedi doktor......... o iti elime geçirdiğim gün neyse beni misafirlerim var gülüm sonra konuşalım mı..... tamam geldi mi oğlum ver bakayım ..aslan parçam üzme melek anneni tamam mı o seni fıstığına, götürecek sonra ben gelip alacağım seni......bende seni seviyorum "
Telefonu kapadığın da yüzü gülüyordu. Adam birden ayağa kalkarak Dağhan abiye sarıldı, bana da elini uzattı. tekrar masaya geçtiğinde kendini tanıttı;
"Ben, Devran kurt sizde Osman amirin dostu Mustafa Hamza alibeyoğlu değil mi? zaten seni tanıyorum kadir binbaşımın oğlu" Dağhan abim gülerken, ben cevap vermiştim.
"Evet Devran bey birde dün gece kapıma kadar getirdiğiniz bayanın yeğeniyim"
"O bayan sizin "
"Halam, benden küçük ama hala derim"
.........................................................
Biz biraz daha sohbet edip, geldiğimiz konudan konuşarak anlaştıktan sonra akşam için davetimi kabul etmişti. Dağhan abi kendi işlerini halletmek için şehir merkezine, ben de işe gitmiştim. Şirkete geldiğimde dedem ve babamın hastaneye Meryemcenin yanına gittiklerini duyunca iyice merak etmiştim. Akşama kadar aklımı gül güzelim idi. ne dedi acaba doktor çok merak ediyordum, Saat baya ilerlemişti hepimiz eve geçmiştik. Konağa girdiğim de kızımın sesi avluyu dolduruyordu. Mina'm beni fark edince hızla bana koşmuştu. Boynuma sarıldığında sabahı unuttuğunu anladım.
"Baba bir daha bağırma tamam mı korktum ben"
"Tamam güzel kızım bağırmam"
Mina'm kucağımdan indiğinde hızla odasına koşmaya başlamıştı. Bende hızla odaya girdiğimde Meryemce'm yoktu, canım sıkılmıştı. üzerimi değiştirip avluya çıktığımda bedolar ve baranlar da gelmişti ben çağırmıştım, çok geçmeden Devran bey de gelmişti. Yanına doğru gitmiştik, tokalaştıktan sonra sedirlere buyur etmiştim.
"Nasılsın devran bey"
"İyim sağ olun Mustafa bey, ev baktım ama bulamadım biraz canım sıkıldı o kadar "
Ben ağzımı açmadan arkamdan Dağhan abim;
"Ev işini hallettim benim kardeşim mert'in burada ki evini sana ayarlayacağım"
"Devrem senin kardeşin mi var "
"Ya devrem uzun hikaye aslında Mustafa ağada benim kardeşimin eşi "
"Hadi hemde iki kardeş helal olsun iyi sakladın "
"Sende evlendiğini ve çocuğunun olduğunu "
"İyi de devrem ben evli değilim, evet oğlum var ama evli değilim"
"Nasıl yani "
"Benim ki baya uzun hikaye , benim 6 aylık halime uzanıyor "
Devran beyin dediğine hepimiz gülmüştük, Aklıma gelenle birden Devran beye dönerek;
"Devran bey o zaman bu gün bi-"
"O mu ? o melek benim iyilik meleğim benim her dönüm noktamda oldu her şeyim, o benim kucağıma oğlumu verdiğin de yeniden doğdum. Oğlumun annesi, bizim için paha biçilmez değer"
"Şahsen merak ettim hanımefendiyi, peki oğlunuz nerede"
"Getirecekler, Mustafa bey lavaboyu nerede ellerimi yıkamak istiyorum da"
" Kızlar göstersinler Devran bey "
Devran bey lavaboya girerken, konağın kapısı açıldı. Meryemce yanında, kahve rengi keten pantolon, beyaz gömlek ve siyah deri ceketi ile 6 yaşlarında yakışıklı bir çocukla içeriye girmişti. Meryemce sedirlere yani bize doğru gelmeye başlamıştı. Meryemce tam sedire oturmuştu ki Mina'nın sesi avluda yankılandı.
"eşkiyaa"
Mina gelip çocuğun boynuna sarıldı, ben ve Dağhan sahte bir öksürükle Minayı kıskandığımızı belli ettiğimizde herkes bize gülmüştü.
Meryemce baktığımda onların sarılmasını gülerek izliyordu. Arkama baktığımda bir tek ben ve Dağhan değildi kıskanan bütün amcaları abileri kıskanmıştı. Meryemce ayağa kalktığında bize dönerek;
"Kimse onlara dokunmayacak duydunuz mu babası amcaları ve abileri, bu yakışıklı bir kaç gün misafirimiz olacak ,benden üzerimi değiştirip geleceğim "
Meryemce odaya giderken, bende peşine gitmeye başladım. Odaya girdiğimizde Meryemce üzerini değiştirmek için dolabın öne geçtiğinde, bende dolaba yaslanarak onu izliyordum. Meryemce birden;
"Seni aldattığımı niye düşündün"
"Sen... nasıl yaa.. "
"Söyle kocam söyle ki inanayım sana senin kapını dinleyen heline inanmayayım"
"Ben geçen gün dedem seni götürecek diye canım sıkıldı bende kendimi hastaneye senin odana attım kendimi işlerimi senin bilgisayarın da hallediyordum, bir mail geldi kurt soyadlı açmak istedim ama açamadım şifreliydi. Birde beni aramadın bütün gün üstüne ne seni nede senden gelecek iyiliği istemiyorum dedin"
"Sende seni aldatıyorum zannettin keşke şifre yerine asi'm yazsaydın"
"Nasıl yani senin bütün maillerin mi şifreli "
"Evet asi ağa, ben seni aldatmam bunu unut ama bu verdiğin cezayı unutmayacağım"
"Gül güzelim, özür dil-"
"Dileme, bir daha bir şeyden şüphe ettiğinde bana sor içine dert etme olur mu. ben gurursuz bir kadın değilim seni uyarmak bana düşmez ama ilk ve son kez söylüyorum beni bir daha kırma. Eğer kırarsan, yargısız infaz yaparsan bu karına, sensiz öleceğimi bilsem bile çeker giderim Mustafa ağa. Bu arada Kurdu zamanı geldiğinde sana anlatacağım"
"Tamam, gelin ağam af et bu marabanı ve beni sensiz bırakma "
Meryemceye sarıldığım da sert sarıldım galiba, ağzından ufak bir inilti çıktı. Kendimden biraz uzaklaştırıp yüzüne baktığımda canı yanıyor gibiydi. Yüzünü ellerimin arasına alarak;
"Neyin var, sultanım"
"Belim de azcık bir sorun var 1 hafta daha dinleneceğim"
"Neyin varmış gülüm "
"Kalçada ki kırık tam kaynamamış ağam"
"Anladım gülüm "
Odadan çıkmak için Meryemcenin anlını öptüm arkamı dönüp tam çıkıyordum ki bana seslenmesi ile geri döndüm, geri döndüğüm de gördüğüm manzara beni bitirmişti. Meryemce, aynı Mina gibi başını sağ tarafa yatırmış hafif gülerek bana bakıyordu;
"Söyle can şenliğim"
"Mustafa'm sana ve senden gelecek yardıma ihtiyacım var"
"Söyle bakalım gül güzelim"
"Ben, üzerimi değiştireceğim ama pek eğilemiyorum"
"Ne giyeceksin gelin ağam ,emret "
" Ya yapma şöyle, beyaz elbisemi "
Meryemce beyaz elbisesiyle çok güzel olmuştu, Meryemce en son böyle bir elbise giydiğinde hamileydi ve o kazayı geçirmişti. Kafamdaki düşünceleri silmek için aynada kendine bakan karımı izlerken, dışarıdan Ayşegül kapıyı tıklatıp;
"Ağam masa hazır sizi bekliyoruz"
"Tamam Ayşegül"
Odadan peş peşe çıkarken aklıma gelenle durdum. Meryemceyi kolumun altınına alarak kulağına;
"Seni seviyorum gül güzeli, biz seninle dönülmez denilen yollardan döndük bu noktaya geldik, bu kadar çabuk bırakamayız, ben senin şehrinde kaybolmuş bir garip dilenci. İyi ki sevmişim seni"
"iyi ki asi'm , ama cezadan yırtamazsın haberin olsun"
Meryemce ile gülerek avluya geldiğimiz de Devran bey erkeklerle birlikte masadaydı. Ben masaya doğru giderken , Meryemce mutfak tarafına geçmişti. Masaya oturduğumda Dağhan abim gözleriyle hayırdır der gibi olunca halletim dedim bende aynı şekilde dedem masa başına geçerken, Meryemcenin sesi geliyordu mutfak tarafından onu dinlerken yanında getirdiği çocuk ve Mina'm ile uğraşıyordu anlamıştım. Hepimiz yemeğe başlayacakken dedem bana bakarak gözleriyle mutfağı işaret edince ;
"Ayşegül Meryemce hanımı çağır gelsin"
"Tamam ağam"
Meryemce arkasına bakarak bize doğru geliyordu. Ayşegül'e ;
"Çocuklar orada yesin gelirim birazdan" dedikten sonra yüzünü bize dönmüş iki adım atmıştı ki elindeki büyük su bardağını yere düşürmüştü. Hızla yanına gitmiştim.
"İyi misin Meryemce"
"İyim, misafirimiz kim "
"Yeni baş komiser Devran bey"
"hımm, anladım"
Masaya geldiğimiz de Devran bey ayağa kalkarak elini uzatmıştı, Meryemce hiç bir tepki vermeden başıyla selam vermişti. Devran bey bozulur diye düşünürken aksine gülmüştü. Yemek yemeğe devam ederken, Ayşegül masaya Gülcan'ın yaptığı sütlaç getirdiğinde Meryemce aniden ayağa kalkarak;
"çocuklara verdin mi"
"Verdim abla"
"üzerinde tarçın var mıydı"
"Vardı ablam"
Meryemce koşarak mutfağa gitmişti, hiç birimiz ne olduğunu anlamıştık. Biraz sonra elinde suyla geri geldi, dedeme dönerek ;
"Dede, Talha'nın tarçına alerjisi var da"
"Anladım kızım,"
Meryemce masaya oturduğunda telefonuna mail gelmişti, baktığında yüzü gülmüştü. Gülcan gerçekten güzel sütlaç yapıyormuş, Dağhan abim resmen tabağıyla aşk yaşıyordu,tıpkı benim zamanında irmik helvasıyla yaşadığım gibi.
Sedirlere oturmaya geçmiştik. Çocuklar yanımıza geldiğinde, onları bir süre izledikten sonra erkekler farklı bayanlar farklı sedirler de otururken, Meryemcenin "Talha" diye bağırmasıyla hepimiz ayaklanıp o tarafa gitmiştik ama dikkatimi çeken Devran bey bizden önce koşmuş olmasıydı, Avluya geldiğimizde Meryemcenin beyaz elbisesi kan olmuştu ve kucağında Talha vardı. Talha hem ağlıyor hemde anlatmaya uğraşıyordu.
"Melek anne, canım acıyor anne üfle ben çıkmıştım oraya sonra düştüm anne"
"Korkma annem, ben yanındayım bak Mina'da burada"
Talha, Meryemce ye anne diyordu. Biraz garibime gitse de hiç bir şey demedim. Herkes heyecanla bir şeyler yapma derdine düşmüştü, bende Meryemcenin yanına gidip yere oturmuştum. Gülcan ilk yardım çantasını getirdiğinde Meryemce gül'e bakarak;
"A gül sen odada Mina'ya makyaj mı yapacaksın hadi git süsle kızımı ablası"
"Tamam yenge"
Onlar giderken dedem yanımıza gelip;
"Hastaneye gitsenize kızım"
"Ben bakarım dede şimdi, Mustafa Hamza amcası kaldır bakalım Adaşını yerden sedire koy"
"Hemen annesi, de nasıl adaş oluyoruz bu delikanlıyla"
"Onun adı Mustafa Talha amcası"
Ben adaşımı yerden sedire koyduğumda Meryemce yerden kalkmış yanımıza geliyordu. Tam Devran beyin yanından geçerken onun önünde durdu, elini adamın omzuna koyarak bir şeyler söylemişti. Meryemce önde o arkada gelirken Meryemcenin bileğini tutup tam kulağına bir şey diyecektim ki benden önce davrandı;
"Şu işi halledeyim anlatacağım "
"Tamam gül güzeli tamam"
Meryemce, Talha'nın yarasına bakarken Devran beyde bizim yanımızda oturuyordu. Meryemce işini bitirdiğinde Talha yattığı yerden kalkıp oturmuştu. Meryemce elindeki çantayı Borana verirken Talha da yanımıza gelip ayakta duran Devran beye uzanınca , Devran bey kucağına alıp öpmüştü. Talha elini yumruk yapıp Devran beyin omzuna vurup gülerek;
"Baba gördün mü, melek annem kaşımı dikti senin gibi ağlamadım ben "
"Gördüm aslan oğlum hadi sen git fıstığını bul"
Meryemce bu konağa geldiğinden beri eskisi gibi konak haklı ön yargıyı bırakmıştı ama çocuk bu adama baba karıma anne diyordu. Ben ağzımı açıp tam bir şey diyordum ki Meryemce yanımıza gelip önce bize bakarak ;
"Hepinize anlatacağım , hoş bu gün babama dedeme ve anneme anlatım azcık ama en baştan anlatacağım"
Devran beyin önüne dikildi, ayakta duran Devran bey Meryemcenin gözlerine bakıyordu. Meryemce yakasına yapışıp ;
"Sen bu çocuğa bir şey olduğunda hep böyle kitlenmek zorunda mısın"
"Seni seviyorum meleğim"
"Başımın belası kurt "
"Hayatımın iyilik meleği"
Adam karıma sarılıyordu gözümün önünde, babam ve dedem hariç hepimiz öksürüyorduk. Devran bey ile karım bize dönüp baktıklarında , Devran bey Meryemceye bakarak;
"Bunların elinden kurtulma şansım "
"Yüzde sıfır"
"O zaman "
"O zaman sen kim olduğunu anlat bende azcık oturayım "
Devran bey tam ağzını açıyordu ki dedem;
"Siz dinleyin Mirza, Mihriban kızım ve ben biliyoruz, onun için biz odamıza çekiliyoruz"
Onlar giderken Meryemce çocukları alıp bizim odamıza yollamıştı, tekrar yanımıza geldiğinde yanıma gelip oturmuştu.
"Hadi başımın belası kurt anlat"
" Tamam meleğim,
Ben devran kurt, ben Meryemcenin süt kardeşiyim, ne Dağhan'ın nede Mert'in bilmediği. Ben 6 aylıkken annem ve babam Urfa'nın bir köyünden berdel yüzünden kaçıyor, neymiş teyzem amcamı bırakmış. İstanbul'da bir evin önüne geliyorlar, aç,susuz kimsesi yok bizimkilerin. Kapıyı süt annem açıyor yanında kemal babayla , annem beni kucaklarına verip ne olur oğluma bakın gelip alacağım diyor ne cesaret dimi benim garip anam yapıyor bunu. Bizimkiler kaçmaya devam ediyorlar tabi beni tanımadıkları bir eve bırakıp, meleğim 1 aylık o zaman tabi ilk o zaman yanımda oldu annesiyle karnım doydu. İki ay sonra bizimkiler gelmiş, annem kucağına meleğimi almış annemde süt vermiş ona babam evden çıkmadan 'kızın kızım artık bundan sonra ama kimse bilmesin söylemeyin' bizimkiler çıkmış tekrar Urfa'ya gelmişler gel zaman git zaman aileler gizli gizli görüşmüşler. annem ben 10 yaşımdayken hastalandı bir gece gözümü İstanbul'da açtım yanımda uzun saçlı bir kızla uyuyordu, bilirsiniz bizde fıstık vardır. Ben fıstık diye sevdim öncelerde onu oda beni eşkiya neyse annem beni kimseye değil Meleğime emanetmiş demiş ki gün gelecekte bu kız benim oğlumu çok koruyacak meğer rüya görmüş anam babam öyle derdi. o zamandan sonra anam öldü ben çok yalnız kaldım. babam kemal babamla konuşurken anlatmış, kemal baba duyduklarından sonra ara ara Urfa gelirdi hata bazen Meryemceyi bırakır Mardin'e geçermiş , kemal baba gecenin bir vakti konağa gelir bir kaç gün sonra yine gece giderdi ben alışmıştım ansızın meleğimle uyanmaya. Bir gün Urfa'ya bir haber geldi ki kemal baba ve ikinci anam ölmüş trafik kazasında, gece uçağa binerek soluğu sizin evde aldım. Mustafa ağa nasıl kalabalık görmelisin o zaman kimse görmedi 4 gün boyunca yanındaydım. yaş ilerledi tabi dedem evlenecek dedi benim için, istemiyorum tabi babam aradı Meleğimi tabi o zaman Gülcan'ın doğum günü var bizim ki hemen geliyorum diyerek çıkıp gelmişti beni kurtarmıştı.benim yüzümden 1 hafta Gülcan konuşmadı onunla, mert az mı ablasına kızdı üzerinde erkek kokusu var diye her seferinde ben yetiş dedim hep yanımdaydı. Gelelim niye melek ve melek anne asıl dönüm noktam, ben çok sevdim öyle böyle sevmedim melek, Meryemcenin öğrencisi güzel sevdiğim, Mustafa Talha'nın annesi, bir gün ben şeytana uydum ve hiç yapmadığım şeyi yaptım, iki ay sonra benim evde Meryemce ile kahve içerken, ağlayarak melek geldi bana hamileyim dediğinde kimseden yemediğim dayağı bu deliden Meryemce'den yedim öyle böyle dövmedi elimi bile kaldırmadım hem ağlıyor hemde dövüyordu. 6 ayına kadar okula gidip geldi evden ama karnı çıkmaya başladığında ailesi anlamıştı. abisi öldüresiye dövmüştü meleği Meryemce durmadı tabi önce abisini bir güzel benzetmişti sonra hastanede bir duyduk ki altı aydan sonra rahimde sarkma oldu. ya çocuk dediler ya kız ben hiç bir şey demeden melek oğlum dedi şehirden uzakta kiralık ev tutuk Meryemce ile.. Dini nikahı kıydık geçte olsa, tabi o zamanlar namaz niyaz nerede , Meryemce okuldan rapor, hastaneden senelik izni aldı. Benim işim fırsat vermiyordu meleği doğru düzgün görmeme. Melek 9 ayına gelmişti yataktan kalkması yasaktı o gün benden oraya gidiyordum evi bulamayınca Meryemce yürüyerek neredeyse yarım saatlik yolu gelmişti. Mert ablasını yurt dışında biliyor tabi Dağhan ulaşmasın diye bütün yollarını kesmiştim. Biz eve geldiğimizde salondan yerde kanlar içinde melek yatıyordu.Meryemce hemen yanına gitti. Doğum başlamıştı hemen Kürşat hocayı aradık bir doktor getirecekti, Meryemce çok zorlanmıştı ama başarmıştı. oğlumu çarşafa sardığında Meleğim bana bakıyordu ben sadece yere oturmuş onu izliyordum. Meryemce elinden gelini yapıyordu ama gözlerini kapamıştı. Benim meleğim ölmüştü, biraz sonra Kürşat hoca geldiğinde her şey bitmişti. Meleğimin küçük bedenini bana taşıttılar, Sonra kendimi içkiye verdim işten izin aldım, Meryemce peşimde bir anne gibi döndü durdu tek suçlu o bebekti, bir ay sonra yine içiyorum meyhaneye Meryemce girdi yakamdan tutuğu gibi çıkardı beni, yürü eve gidiyoruz dediğinde hiç bir şey demedim. Sarhoştum çünkü Eve geldiğimizde beni bez parçası gibi banyoya attı hortumla buz gibi suyu ile kendime getirdi beni. Üzerimi değiştirip odaya girdiğimde elinde kocaman bardak kahveyle sinirle ayakta duruyordu. Bana köpek çekerek odadan çıktı. gece uykumdan bir bebek sesiyle uyandım. hızla odandan çıkıp Meryemcenin odasına daldım. Meryemce bir gözü açık bir gözü kapalı oğlumu salıyordu ayağında nasılda anasına benzeyen bir oğlan. ben Yatağın kenarına çöktüm onu izlemeye başladım işte o zaman Meryemce onu uzaklaştırdı benden ne yaptığını anlamadım çok sinirlendim sonra kucağına aldı yataktan kalkarak kucağında oğlumla yanıma yere oturdu.. dedikleri hiç bir zaman unutmadım unutmayacağım.
" Devran, bak bu Mustafa Talha senin oğlun, benim hayatımda ki mucizem sev onu o senin unutma meleği ama bu adam için yaşa be sen bu değilsin baban öldüğünde bile bu kadar dağıtmadın. Ben sizin için yaşıyorum lan Dağhan'm, Mert'm Gülcan'm ve siz kurt ailesi birde ilerideki Mustafa için " evet Meryemce hep ben bir Mustafa bulacağım sende göreceksin derdi görüyorum ki bulmuş. Gelelim niye beni bilmiyorsunuz binbaşım ilkten ailem yüzünden bizde berdel saçma sapan bir sürü şey öz olmaya bakmaz berdel bilirsiniz sonra işim yüzünden, şimdi sahaya çıktığım için söyledim. Siz beni bilmezsiniz ama ben hepinizi iyi bilirim mesela Gülcan ile Dağhan'ın aşkını, mesela alibeyoğlu ailesinin her üyesine nasıl sevdiğini, mesela dün benim Meryemceye attığım mailin şifrenin kırılmaya çalışıldığını... daha bir sürü şey."
Devran anlatacaklarını bitirdiğinde hepimiz dağılmıştık resmen, Dağhan ayağa kalkıp Devran'a sarılmıştı. Biraz daha sohbet ettik. Gece ilerlemişti.
Devran, müsaade isteyip odasına gitmek istediğinde avşin odasını gösterip yatarım dediği için oda onunla gitmişti. Avluda kadir,serdar, Bedirhan, baran kendi arasında bir şey konuşup kahkaha atmaya başlayınca yanlarına gittim.
"Hayırdır neye gülüyorsunuz"
"Sana ağam"
"Ne demek bana Bedo"
"Ağam, Meryemce buraya geldi tekti sonra mert, peşine Mina, peşine Dağhan abi şimdi de Devran komiser"
"Ne var lan ben gurur duyuyorum aileye bak neler var içlerinde ama dikkat ettiniz mi hepsinin hepimizin tek noktası Meryemce "
"Aynen amcanın oğlu Meryemcenin yardım etmediği koruyup kollamadığı yok yani"
Biz kendi aramızda konuşurken, Dağhan abi kolunun altına Meryemceyi almış Gülcan'la sohbet ediyorlardı. Bedirhan ve baran, zümrüt ile başak hamilelikten uyuklamaya başladığında onlarda gitmişti. Konak haklı da yavaş yavaş odalarına çekilince avluda bir tek ben ve Meryemce kalmıştık. Yanına gidip oturduğumda başını omzuma koyarak;
"Seni seviyorum koca yürekli adam"
"Özür dilerim güzel karım, senin hakkında yanlış düşündüm."
"Sen de haklısın ağam onun için özür dileme ama ne olur bir daha yapma"
"Sen nasıl birisin bu kadar iyilik yapıp da hiç göstermiyorsun "
"Yaptıklarımla ve yaşadıklarımla hiç bir zaman övünmedim ama yakışıklı kocamın yaptıklarıyla övünebilirim"
"Sen benim en doğru kararımsın, sen bu kararımla övün güzel gözlüm"
"Yaa yapma söyleme böyle şeyler "
"Hadi yatalım yorulmadın mı, bu arada bir daha beyaz elbise giyme sen"
"Niye?"
"Hiç beyaz kalmıyor" Dediğimle Meryemce başını kaldırıp yanağımı öptü sonra kulağıma;
"Gelinliğim beyazdı ama "
Meryemcenin dediğiyle kolumun altına alıp anlını öptüm. Yavaşça ayağa kalkarak odaya yürüyorduk ki, karşımıza Devran bey çıktı. Meryemce kolumun altından çıkmadan;
"Ne oldu devran bir şey mi istedin"
"Şey odada namaz kılacaktım ama "
"Odada seccade yok dimi"
"Evet meleğim ya"
Meryemcenin bir şey demesine izin vermeden;
"Devran bey bende kılmadım buyurun mescide gidelim"
"Olur ama bana bey deme Mustafa ağa ben sevmem iş dışında resmiyet"
Ben ağzımı açmadan devranın dediği destekleyen bir cümle kurmuştu Dağhan abim;
"Evet Mustafa sevmez o hadi gelin sizi bekliyorum bende kılmadım. Hadi süt oğlan hadi"
Kafamızı kaldırıp yukarıya baktığımızda bize gülüyordu. Devran o tarafa doğru giderken, bende Meryemceye göz kırpıp bende mescide gitmiştim.
..........
Odaya geri geldiğim de gördüğüm manzara paha biçilmezdi. Meryemce yatakta bir tarafında adaşım Talha bir tarafında Mina'm uyuyorlardı. Önce resimlerini çektim biraz onları izledikten sonra banyoya gidip üzerimi değiştirip odadaki kanepeye üzerime bir battaniye alıp uzandım ve karımı izlerken kendimi uykuya teslim ettim.
................
MERYEMCE...

Sabah yanaklarıma konan öpücükle uyandım. Gözlerimi açtığım benden mutlusu yoktu Talha'm ve Mina'm gülerek bana bakıyorlardı. Azcık doğrulduğum da kanepede o iri cüssesiyle iki büklüm ağamı görünce canım sıkılmıştı. Yatakta biraz doğrulup oturdum ve yatağın üzerinde konuşan çocuklarımı dinliyordum. Talha parmağıyla Mustafayı göstererek;
"Mina bu amca niye burada yatıyor"
"Babam normalde annemle uyuyor ama biz onu almadık yatağa"
"Annem ile mi yatıyor, anne yatma bu amcayla"
"Niye paşam"
"Bu amca beni istemezse"
"İster talhacım, babam çok iyi adam kahraman o"
"Nasıl kahraman, babam gibi polis mi"
"Yok ağa o, herkes ondan korkuyor "
"O ne demek"
"Bilmem sadece herkes ağa diyor, dimi anne"
"Evet annem de biraz sessiz uyanmasın baba"
"Anne bize pankek yapsana, dimi Mina "
"Bence kuymak yapsın Talhacım"
"Tamam ikisini de yapacağım ama önce Mina sen koş odana üzerini değiş sonra Ayşegül ablana de ki boran abi mısır unu alsın annem istiyor de"
"Tamam annem"
Mina yataktan inip koşarak tam odadan çıkıyordu, dur arkasını döndü Mustafa'nın yanına gitti, önce açıkta kalan omzunu kapattı sonra yanağını öpüp hızla odadan çıktı.
Talha yatağın üstünde bir bana birde arkasını dönüp Mustafa'ya bakıyordu. Talhayı kucağıma çektim. Koklayarak başını öptüğüm de başını göğsüme koyarak;
"Melek annem, bu adam bize gelmene karışmaz dimi"
"Hayır annem karışmaz, niye sordun"
"Annem, çünkü sen gelince ben mutlu oluyorum"
"Mucizem siz artık hep benim yanımdasınız"
"Ben hep geceleri beni öpüp yatıracak anne istiyorum, sen ne zaman geleceksin diye beklemek değil"
"Tamam mucizem bu konuyu babanla konuşacağım oldu mu"
Talha cevabını sarılarak vermişti. Biz sarılırken odanın kapısı birden çaldı, koşarak içeriye Mina girdi heyecanla;
"Anne, izin verir misin Talha ile bende boran abimle gideyim mi"
"Bana değil şu yatan adama sorman lazım"
"O yok der anne, babam yok der hadi yaa"
Talha birden yataktan kalktı, Mustafa'nın yanına giderek omzuna dokundu korkarak, Mustafa yavaşça yattığı yerden arkasını dönerek oturdu. Talha bir adım geriye giderek;
"Şey biz Mina ile bir abi varmış, onunla gidebilir miyiz"
"Nereye gidiyor o abi badi"
"Markette galiba, şey badi ne demek"
"Askerlikte badi diye bir şey var. iki asker birbirini korur, o iki asker birbirlerinin her şeyi bilir. bizde seninle badi olalım mı? "
"Olalım badim, şimdi gidebilir miyiz"
"Tamam hadi gidin, o abiye söyle dikkatli olsun köpek falan çıkarsa karşısına "
Talha ve Mina koşarak odadan çıktıklarında, Mustafa kapıyı kapatıp yanıma gelip uzandı. Mustafa uykusuna devam ederken bende sessizce yataktan kalktım, banyoya gidip rutin işlerimi halledip çıktığım da Mustafa yatakta değildi, dışarı çıkmıştır diye düşünerek dolaba yöneldiğim de ensemde hissettiğim nefesle karnımda ki kelebekler günaydın demişti. Mustafa arkamdan sarıldığın da , kolların arasından hızla çıktım ve üzerimi giyinmeye başlamıştım.
"Meryemce'm ne oluyor"
"Ne gibi Mustafa Hamza"
"Hani diyorum sabah öpücüğüm gelmedi diyorum"
"Yok sana öpücük, hadi canım heline git"
"Ne alaka gül güzelim"
"Geçen gece kahve alıyordun ya"
"Beni kendinle cezalandırma sakın"
"Ben çocuklara pankek yapacağım, kahvaltıda görüşürüz"
Hızla odadan çıktığım da arkamdan söylediğini duyuyordum. Mutfağa girdiğim de Ayşegül benim öğrettiğim gibi pankek yapıyordu. Ayşegül beni görünce gülerek;
"Ablam sen git otur biz yaparız"
"İyim tamam hadi gittim o zaman ben"
Avludaki sedirlerde babam ve dedem oturuyordum yanlarına giderken Devranın merdivenlerden indiğini gördüğüm de uğraşacaktı biliyorum. Hızla babam ile dedemin arasına oturdum. Devran selam verip oda karşımıza oturmuştu. Biz babam ve dedemle sohbet ederken dedem Devranın dedesini tanıdığını söylemişti.
Masa kurulmaya başladığında, Mustafa sinirle odadan çıkarken kapıyı çarptığında hepimiz korkmuştuk. Dağhan odasından sese çıkmıştı. Hepimiz Mustafa'ya bakıyorduk, yanımıza gelip;
"Meryemce çocuklar geldi mi"
"Yok daha gelmediler"
"Nasıl gel-"Mustafa'nın sözünü mutfak tarafından koşarak içeriye giren çocuklar bölmüştü. Çocuklar Mustafa'ya doğru koştukların da, Devran onlara bakıp;
"Talha ilk defa senin yanında duran bir adama sarılıyor meleğim"
"Farkındayım sakın Davut olayını açma "
"Niye ki, bak bunu bilmiyorum "
"Gel şuraya geçelim"
Dedem ve babamdan müsaade alıp avlunun diğer tarafındaki sedirlere oturduk. Devran ile sedire yan yana oturarak birbirimize döndük.
"Anlat seni dinliyorum"
"Benim kaza geçirdiğimi Mert'ten duymuş geldi bir boy göstermiş, Sinan'ı benzetmiş. Mustafa zor tutmuş kendini, aklı sıra Mustafa'ya ben kıymetliyim yapmış ama Mustafa da kimin kıymetli olduğunu göstermiş"
Devran cevap vermeden omuzundan arkasına baktı bir süre sonra bana dönerek,
"Meleğim çok doğru bir adam, Dağhan binbaşım çok iyi yapmış. hadi geç-" Devranın sözünü yanımıza gelen Dağhan kesmişti;
"Süt oğlan, ne o sorguya mı çekiyorsun kardeşimi. Hatırlatırım o bir Binbaşı kardeşi"
"Yok devrem niye sorgu ya çekeyim de asıl o bir baş komiser kardeşi"
Ben ağzımı açmıştım ki yanımıza gelen Mustafa son noktayı koydu;
"Sakin olun bey, o bir ağa karısı"
Tekrar ağzımı açmaya niyetlendiğim de birden bir koluma avşin bir koluma Gülcan girip;
"Üzgünüz beyler, bizim olduğumuz yerde sizin isminiz okunmaz"
Kızlar beni çekiştirerek masaya götürürken, konakta herkes bize gülüyordu. Masaya oturduğumuz da çocuklar yanıma oturmuştu. Erkekler kendi arasında sohbet ederken, bizde öyleydik. Mina üzerine meyve suyunu dökünce ayağa kalkıyordum ki helin yanıma gelip;
"İstersen üzerini ben değiştirebilirim"
"Helin hala sana gerek yok ablası olarak ben buradayım"
Gül'ün oturduğu yerden söyledikleri herkesi şaşırmıştı çok geçmeden sinirle yanımıza geldi. Gül ,Heline bakmadan Minayı kucağına alarak odasına götürdü. Ben ne olduğunu anlamamıştım arkasından bakarken masaya döndüğümde benim gibi kimse anlamamıştı.
Masaya tekrar oturduğumda Talha gözlerime dik dik bakıyordu. Talha'nın babasından aldığı yeşil gözlerine gülerek bakıyordum.Saçlarını severken, gözleriyle Dağhan'ı işaret ederek;
"Meleğim, bu sana benziyor "
"Nasıl bana benziyor"
"Senin gibi gülüyor, dinliyor."
"O benim abim Dağhan, hani sana bir resim göstermiştim hatırlıyor musun"
"Mert amcanın olduğu olan mı"
"Evet o "
"AA bu amca şimdi asker dimi"
"Evet mucizem"
Talha sandalyesinden yavaşça indi, Dağhan'ın yanına gidip koluna dokundu;
"Bir şey sorabilir miyim? size"
"Ben senin amcanın Talha bey, sor bakalım"
"Tamam dağ amca, badi ne demek"
"Komutan iki askerini birbirlerine emanet eder, bu iki asker birbiriyle ilgili her şeyi bilir çok iyi dost olurlar"
"Benimde badim var biliyor musun Dağ amca"
"Kim paşam "
Talha cevap vermektense arkasını döndü koşarak Mustafa'nın yanına gitti. Mustafa, Talhayı kucağına aldı geriye yaslanarak;
"Benim selim abi, hayırdır"
"Amcam, Talha ben olabilirim senin badin, Mustafa ağa ne bilecek askerlikle ilgili"
"Yok Dağ amca benim badim Mustafa ağa"
Talha'nın Dağhan'a dağ amca demesi hepimizi güldürmüştü. Gülcan müsaade isteyim masadan kalktığında Devran da , Dağhan abime;
"Devrem sahi, senin gerçek badin ne oldu neydi adı"
"Serdar, ne olacak bir gazeteci bir kızla evlendi başını yaktı, birde uzaklaştırma aldı "
Devran ve ben , Dağhan'a kaş göz yapıyorduk ama bizim binbaşı anlamamakta ısrarcıydı. Gülcan herkesin içinde Dağhan'ın önüne geçerek ;
"Binbaşım siz evlenip yakmayın başınızı"
Gülcan elinde çantasıyla hızla kapıya doğru yürürken sadece elini kaldırmıştı giderken, Dağhan, Gülcan'ın peşinden ayağa kalktığından ;
"Dağhan otur, bazen ne diyeceğini bilmiyorsun sevgili abiciğim"
"Meryemce kaşınma kardeşim, biraz sonra arar konuşurum ben onunla"
Masada herkes bize gülüyordu. Mustafa'ya gözüm takıldığında sadece beni izlediğini görmek hoşuma gitmişti. Kahve için sedirlere geçtiğimizde, Devran ve Dağhan kendi arasında sohbet ederken dedem ve babam ceketlerini giymiş çıkarlarken Mustafa arkalarından seslendi;
"Hamza ağam nereye gidiyorsunuz"
"bozoklar dan Halit, ağaları toplayacakmış bizi de davet etti gitmesek olmaz oğul"
"Tamam yanınıza adamları alın "
"Tamam ağam emrin olur "
Dedem ve babam gülerken çıkarken, konakta bir hareketlilik vardı. Mustafa anneme dönerek ;
"Hayırdır ana, ne bu hazırlık"
"Gül ve Emrah'ın öğretmenleri gelecekmiş"
"Tamam anam "
Mustafa,Kadir ve Serdar'a başı ile haydi dediğinde, Devran ve Dağhan da çıkmak için hazırlanıyorlardı. Devran bana bakıp tam ağzını açmıştı ki, Mustafa Ayşegül'e seslendi;
"Ayşegül,Mina ile Talha'nın üzerine ceketlerini getir, benimle şirkette gelecekler"
"Mustafa Hamza iş yerine çocuklarını niye götürüyorsun"
"Yanımda olsun istiyorum ikisi de bir mahsuru mu var Meryemce"
"Yoo....yok da ne bileyim"
"Konak kalabalık olacakmış ya bugün sıkılmasınlar ve Baran ile Bedo da çağırdı"
"Anladım ben, Ayşegül'e söyle hırka da versin çocuklara"
Anlamıştım çocukları at binmeye götürecekti. Devran ağzını açıp konuşacaktı ki bu sefer avşin hala, simsiyah saçlarını tepeden toplamış, üzerine kot pantolon ve kahve rengi uzun bir hırka ile odasından çıkmıştı. Avşin hala bize doğru gelirken ;
"Avşin hala çok güzelsin"
"Meryemce bana hala demekten ne zaman vazgeçeceksin merak ediyorum"
"Niye benden büyük değil misin sen "
Mustafa, avşin halanın konuşmasına fırsat vermeden Avşin halayı kolunun altına alarak, bana hafif bir gülümsemeyle;
"Hayır, değilsiniz Meryemce bir türlü söyleyemedim ama Avşin'e hala demen hoşuma gidiyordu"
"Benim hoşuma gitmiyor ben ihtiyar değilim Mustafa "
"Meryemce, avşin seninle yaşıt babamın kardeşi diye bize hala diyeceksiniz dediler"
"O zaman ben yine hala derim"
"Aman de yürü Mustafa ağam"
Biz avşin halanın dediğine gülerken Mihriban annem ellerini beline koyarak;
"Mustafa ağa, al külfetini git hadi ayağımın altında dolaşmayın, Dağhan ve yeni oğlum Devran sizde işinize, Meryemce senden mutfağa kader ile selvi ye yardıma"
Hepimiz annemin yüzüne bakarken, annem birden ;
"Bak hala yüzüme bakıyorlar ya, Mustafa ağa hadii "
Hepsi hızla konaktan çıkmaya uğraşıyorlardı benden onların peşine giderken, Devran Mustafa'ya;
" Mustafa ağa rahatsızlık ve-"
"Devran, sana ne! ben badimi ve kızımı alıp gidiyorum sen oğlunu unut bu gün, hadi yürü avşin sultan "
Arabaya binmelerini izlerken Boran yanıma yaklaşarak ;
"Meryemce abla daha fazla kızmadan içeriye gir bence"
Yarım ağız gülerek ;
"Haklısın hadi kolay gelsin"
Ben içeriye girdiğimde Boran kapıyı kapatmıştı. Odama gidip üzerime hırka alıp Mutfağa geçtiğimde, mutfakta herkes arı gibi çalışıyordu. Ben kollarımı kıvırıp işe başlayacaktım ki kader ve selvi aynı anda;
"Meryemce abla ne yapıyorsun ya git sedire otur, oda git dinlen , burada işin yok senin"
"Ama annem yardım et dedi"
"Ah kuzum gel sen otur, ben öyle dedim bir anda"
Ben annemin yanına oturmaya giderken Ayşegül ben iş yapmadan duramayacağım için tezgahın üzerindeki patatesleri önüme koydu. Ben hafif bir gülümsemeyle teşekkür etmiştim.
.............
Hazırlıklar yapılmış, çocukların öğretmenleri gelmişti. Öğretmenler avluda sohbet ederken bende odamda dinleniyordum. Kapının çalınmasıyla, Ayşegül elinde büyük boy kahve fincanı ile gelmişti, ama surattı asıktı. Ayşegül kahvemi bana uzatırken ;
"Ağam söyledi yapmamı ablam"
"Sağ ol gülüm de sende bir hal var"
"Ya abla şu gül'ün bir hocası var bir acayip kadın, selvi ablama çok farklı şeyler söylüyor böyle giderse Mustafa ağam ve Serdar ağam okuldan alırlar bu kızı"
"Sen benim kahvemi avluya götür ben geliyorum, birde ben göreyim şu hocayı"
"Abla rahatsız olmasaydın ben içimi-"
"Tamam gülüm sen geç, ben geliyorum"
Ayşegül odadan çıkarken telefonumu alıp, asi'mi, gönlümün ağasını aradım, ilk çalışta açılmıştı.
"Meryemce bir şey mi oldu"
"Hayır iyim, kahve için sağ ol"
"Ne demek deli doktor her zaman"
"Mustafa Hamza "
"Buyur gül güzelim"
"Görüşürüz"
"Görüşürüz çavreşamın"
Telefonu kapatıp üzerime hırkamı giyerek avluya çıktım. Gül beni görünce gözleri parlamıştı. Helin adının Gülsüm olduğunu öğrendiğim öğretmenle konuşuyordu. Gül yanıma gelip annesinin ve kaderin yanına oturmama yardımcı olmuştu. Selvi baktığım da gözleriyle gülü ayakta yiyecekti. Emrah ile ilgili bir tane kötü söz yok gülsüm öğretmen tarafından ama Gül'ün günah keçisi seçilmişti. Selvi, gülsüm öğretmene;
"Emrah'ım bu kadar iyi iken kızım niye böyle Gülsüm hanım"
"Selvi hanımcım, vallahi arkadaşları ile sohbetten ayrılıp dersle ilgilendiği yok"
Selvi tam ağzını açıyordu ki daha fazla dayanamadım. Gülsüm hanım ile birlikte üç tane daha öğretmen vardı.
"Siz ne öğretmenisiniz Gül ve Emrah'ın"
"Ben kimya öğretmeniyim, ayşe hanım edebiyat, şenay hanım matematik, hülya hanım fizik"
"Anladığım kadarıyla bir tek siz şikayetçisiniz gül'den"
"Evet, Emrah haldır haldır çalışıyor ama Gül sanki hemen evlenme derdin de, çevresinde hep erkekler var "
"Yavaş gelin isterseniz Gülsüm hanım"
"Ama kusura bakmayın da böyle kızlar niye okur çok merak ediyorum "
"Gülsüm hanım siz niye okudunuz çok merak ettim sizin elinizden çıkacak öğrencilere acıdım resmen, öğretmen demek anne gibi koruyup kollamak demek, yol göstermek demek,siz yaptığınız mesleğe yakışmıyorsunuz. Buraya gelip kendi öğrencinizi ailesinin önünde bu şekilde küçük düşüremezsiniz "
"Hanımefendi merak ettim bana diyorsunuz ama sizin bir mesleğiniz var mı, Ama siz kapalısınız bir mesleğiniz olduğundan emin değilim"
"Niye kapalılar okuyamaz mı ve iyi bir meslekleri olmaz mı"
"Yok okurlar fakat iyi bir meslek olsa olsa cami hocası olur"
"Size göre öyle"
"Pardon ama siz kimsiniz "
"Ben kim miyim ? kalp cerrahı Meryemce alibeyoğlu, ve öğretim üyesiyim yani anlayacağınız siz lise öğrencisi yetiştirirken ben doktorlar yetiştiriyorum. İnanmamak sizin elinizden beni araştırabilirsiniz"
"Siz cerrah mısın gerçekten"
"Evet cerrahım, demek ki kapalılar da bir yere gelebiliyor gördüğünüz gibi,neyse size iyi oturmalar, burada gerçekten nasıl bir talebe olduğunu duymak isterim kızımızın "
Ben ayağa kalktığımda karşımdaki öğretmenler bana bir acayip bakarken, Gülsüm hanım kekeleyerek;
"Gül çok çalışkan Meryemce hanım, ben sadece"
"Tamam gülsüm hanım teşekkür ederim "
Ben odama giderken gül yanıma gelip;
"Sen var ya bir tanesin yengemm"
"Hadi Gül'üm annenlerin yanına git bende azcık uzanayım"
Gül hızla yanımdan giderken benden odama girmiştim, belimin ağrısı fenaydı.
..........
Gözlerimi açtığımda akşam olmuştu avludan sesler geliyordu. Yataktan kalkmaya çalışırken belim iyice kitlenmiş vaziyetteydi. Canımın acısıyla Gülcan'ı aramıştım.
"Neredesin emanetim"
"Odamda gülüm"
"Belim çok ağrıyor, hani diyorum eczaneye gitsen iğne alsan "
"Gerek yok "
"Niye be ağrıdan öleyim o zaman öyle mi"
"Sinan ağrın olur diye iğne verdi bana"
"Tamam gel vur hadi "
Gülcan cevap vermeden kapamıştı telefonu yüzüme, çok geçmeden odanın kapısı açılmıştı. Gülcan gülerek bana geldiğinde korkmuştum. Gülcan yanıma gelip beni çevirdiğin de bir taraftan da konuşuyordu.
"Sen bu gün ne yaptın "
"Ne yapmışım ya,aaa yavaş doktor ağrı kesici vuruyorsun, ötenazi yapmıyorsun"
"Allah göstermesin manyak"
"Tamam söyle ne yapmışım"
"Gül'ün öğretmeni diyorum"
"Hak etti vayemin"
"Bence de, neyse hadi yardım edeyim de avluya çıkarayım seni"
Gülcan'ın yardımıyla üzerime siyah hırkamı giydim. Kapıdan çıkarken aklıma gelen ile geri döndüm başıma çok sevdiğim kırmızı tülbenti taktım kapıdan çıkarken, Gülcan'ın dediğiyle beni ne kadar iyi tanıdığı bir kere daha anladım;
"Mustafa ağa niye cezalandırılıyor"
"Sonra konuşuruz olur mu"
"Olur da, korkuyorum bu ceza sana patlayacak"
"Bir şey olmaz , hadi kapıda kaldık"
Sedirlere geldiğimizde Mustafa içtiği suyu zor yutmuştu. Mustafa'nın gözlerine baktığım da kilitlenmişti, sinirden çok kıskançlık vardı. Devran yanıma gelip oturduğunda başımı omzuna koydum. Devran yasladığım kolunu başımın üzerinden geçirerek kolunun altına almıştı, eğilerek kulağıma;
"Sen iyi değilsin, neyin var "
"Belim çok ağrıyor, Gülcan iğne yaptı az önce"
Dağhan yanıma gelip önümüzde diz çökerek, gözlerime baktı. Dağhan'ın bu bakışına elimle yüzü severek;
"İyim, sadece belimdeki kırık tam kaynamadığı için ağrı yapıyor"
"Git dinlen bence güzelim, yıldızım iğne yapmış sana "
"Beni boş ver barıştınız mı"
"Barıştık, söz verdim haftaya babasına götüreceğim onu"
"Dağhan çok sevindim, size de değişiklik olur"
"Sende gel güzelim"
"Yok ben burada iyim, zaten Mustafa bu ara bir acayip kalmam daha iyi"
Devran ve Dağhan şaşkınca bana bakarken, ben onların haline gülüyordum. Mustafa ara ara bizi izlediğini fark etsem de hiç pas vermemiştim. Avşin odasından bizim yanımıza gelip oturunca Devran kulağıma ;
"Bu kız çok fena, nasılda at biniyor görmen lazım"
"Güzel mi biniyor "
"Ne diyorsun kızım fena ama şu bir gerçek kocandan korktum, bir tane at getirdiler meğer asi bir atmış ben üzerinden düşecek diye beklerken ağam dört nala uçtu be"
"Doğru diyor, süt oğlan Meryemce nasıl hükmediyor ata"
"Siz ikiniz benim kocama mı yürüyorsunuz"
"Vallahi ben yürümüyorum başım bağlı benim ama Devran yürüyor galiba"
"Sizin ikinizi de keserim sadece benim o"
Avşin yanımıza gelip sessizce;
"Dağhan abi ve Devran bey biraz daha Meryemcenin yanında durursanız, garibimi odaya kapayacak bir ağam var benim"
Dağhan gülerek yerden kalkarken, Devran iyice sarılmıştı. Masa kurulduğunda Mustafa yerinden kalkarak yanımıza geldi. Mustafa elini uzatınca benden elimi uzatarak Devran'ın kolunun altından çıktım. Mustafa, ben ayağa kalktığımda elini belime koyarak yürümeye başlamıştı,ben kulağına doğru;
"Mustafa'm yavaş yürü ne olur, belim çok fena"
"Hastaneye gidelim mi gül güzelim"
"Yok doktor hanım iğne vurdu birazdan geçer "
"Odaya götüreyim mi seni uzan odana gelsin yemeğin"
"Yok da çocuklar ve babam'la dedem nerede"
"Çocuklar, büyük çocuklarla salonda film izleyerek yemek yiyeceklermiş, Hamza ağam ve babam gittikleri yerde yemeğe kaldılar geç gelecekler. oldu mu gülüm başka sormak istediğin bir şey"
"Yok sağ ol gönlümün ağası"
"Bir dakika deli doktor benim cezam kalktı mı"
"Yok asi ağa bununla yetin"
"Bak ya çok fenasın"
"Teşekkür ederim ağam "
Masaya oturduğumuzda Kezban hala tam karşımda oturuyordu. Mustafa dönerek tam ağzını açıyordu ki, Mustafa'nın telefonu çaldı..
"Efendim Süreyya hanım"
"Tabi buyurun, ne demek buyurun "
Telefonu kapadığında Mustafa, Dağhan'a ve Devran'a bakmıştı. bu üçlü bir şey çeviriyordu ama üzerine sonra düşecektim. Kezban halaya rağmen yemeğimiz baya sessiz ve sakin geçmişti. Sofrada benim Gülsüm hocaya yaptıklarımı kader gülerek anlatıyordu, meğer kadın benim arkamdan baya bozulmuş. Mustafa masanın altından elini dizimin üzerine koyarak ;
"İyi misin deli doktor "
"İyim Ağam çok iyim "
"Süreyya hanım bir de yanında bir doktorla kahveye gelmek istedi ama ister-"Mustafa'nın sözünü Gülcan kesmişti.
"Özür dilerim Mustafa ağam sözünü kesiyorum, Meryemce bu gün ne duydum Süreyya hoca Kürşat hocaya senin evlendiğini söylememiş bana da seni hiç sormadı bende bir şey demedim. yarın bir ara hastaneye gelsen görünsen şu adama -"Gülcan'ın sözünü Boran kesmişti;
"Ağam Süreyya hanım geldi "
"Tamam Boran gelsin, Meryemce senden şu başındakini değiştir"
Ben masadan yavaşça kalktığımda Boran Süreyya hocayı ve yanında Kürşat hocayı içeriye buyur edince olduğum yerden kaldım. Gülcan yanıma gelince kulağına;
"Bu adam okulda ve hastanede bana yaptığını yaparsa, Mustafa bu adamı vurur. hadi beni fark etmedi odaya götür beni çabuk "
Gülcan koluma girdi arkamızı döndük bir adım attık ki;
"Karabiberim, Meryemce'm"
Arkamı döndüğümde bize doğru geliyordu, içimden hayır desem de Kürşat hoca çoktan kucağına alıp döndürmeye başlamıştı.
"Hocam,........... Kürşat hocam yavaş,................. hocam ben ameliyatlıyım "
Kürşat ameliyatlıyım dediğimde hızla yere indirdiğinde belimin hafifleyen ağrısı yine kendini belli etmişti..
"Hocam nasıl bir indirmektir ya",
"Özür dilerim kız deli "
"Önemli değil hocam Gülcan yardım eder misin sedire geçeyim"
Ben elimi uzattığımda elimi tutan Mustafa olmuştu. Mustafa bir eliyle elimi tutarken diğer elini de belime koymuştu. Sedire oturduğumuz da Süreyya hocayı parçalamak istiyordum. Kürşat hoca karşıma geçip oturmuştu. Mustafa yanımda otururken;
"Ayşegül "
"Tamam ağam "
Kürşat hoca kendine has tavrıyla Mustafa'ya;
"Bir şey merak ettim şimdi, sadece kıza isimini söyledin kız da tamam ağam dedi "
"Çünkü Kürşat bey benim ne demek istediğimi anladı"
"Ne dediniz Mustafa bey"
" Birazdan fark edersiniz"
"Neyse ne , Meryemce senden Gülcan'ı ziyarette mi geldin kız"
"Yok hocam ne alaka "
"Ne işin var burada kız deli, sen Antep'te 1 sene zor durdun. 2 günde bir Devran yanındaydı ben desen yalnız kalma diye 15 günde bir yanındaydım. Gülcan da aynı, Mert garibim farklı"
Dağhan kaşlarını çatmış bana bakıyordu, Mustafa ise elimin elinin içinde olduğunu unuttuğu için parmaklarımı kırmak ister gibi sıkıyordu.
"Hocam, "
"Dur, bir dakika bu adam senin elini niye tutuyor"
"Ne o hocam kıskandın mı"
Gülcan kendine engel olmadan dediğine kendi bile şaşırırken ben çoktan şuan öldürmek istediklerim listesine Gülcan'ı eklemiştim. Ayşegül elinde çaylarla geldiğinde bir anda nasıl yaptım anlamadım ama önümde duran tepsiden sıcak çaylardan birini nefes almadan içtiğimde ağzım ve boğazım yanmıştım canımın acısı ile başımı Mustafa'nın göğsüne vurdum. Mustafa birden ;
"Songül su getir, iyi misin ..... Songül ÇABUK "
Songül yanımıza geldiğinde Mustafa sinirle elindeki bardağı alarak yavaşça içirmişti. Kürşat hoca yanımıza gelirken Süreyya hoca ayağa kalkarak;
"Mustafa bey, benim az işim var müsaadenizle, Kürşat dönüşte seni alırım "
Süreyya hoca çıktığın da, yanımda oturan Kürşat hoca ;
"Aç ağzını bakayım, deli özür dilerim seni deli etmem lazımdı Süreyya'nın gitmesi için istediğini verdim ona, deli ben senin evlendiğini biliyorum. Devran sağ olsun biz ara ara görüşüyoruz"
"Kürşat bey ama niçin böyle bir şey yaptınız"
"Özür dilerim Mustafa bey , Devran biliyor bu Süreyya cadısı yine birileriyle iletişime geçti haberiniz olsun. hem bunu demek için geldim hemden kızlarımı görmeye geldim.
Ağzımdaki yanma devam ederken hafif bir gülümsemeyle ;
"Sağ ol Kürşat hocam "
"İyi misin sen "
"İyim bir daha kudurtma beni"
"Olur deli, "
Herkes tekrar yerine oturduğunda sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyorduk. Konağın kapısı açıldığında içeriye babam ve dedem girmişti. Herkes ayağa kalkarken ben yine kalkamıyordum. Mustafa yanımdan kalkınca Kürşat hocam garip bir bakış atmıştı. Dedem bir tarafına beni bir tarafına Avşini almıştı. Kürşat hoca hafif bir öksürükle ;
"deli ateş, niye "
Kürşat hocayı iyi tanıdığım için ne demek istediğini anlamıştım.
"Çünkü saygı, ne olursan ol burada böyle "
"Ölse bile mi?"
"Ben ölüyordum bilmiyorum ne oldu"
"Deli ateş"
"Sağ olun hocam "
Kürşat hoca dedeme bakarak ;
"Ben yurt dışında büyüdüğüm için adet, töre, örf bilmem kusura bakmayın, Meryemce ve Gülcan benim en kıymetli öğrencilerimdir."
"Önemli değil Kürşat bey bizde böyle, şimdi ben Torunuma karını alıp gidiyorum desem bana karşı çıkamaz"
"Neden "
"Çünkü ondan önceki ağası benim ama en önemlisi dedesiyim diye saygısından bir şey demez"
"İlginçmiş"
Kürşat hocanın aileyi beğendiği her halinden belliydi. Biraz daha merak ettiklerini sordu sohbet ettikten sonra gecenin bombasını patlatmıştı.
"Gülcan, senin emre ne oldu kız , seviyordu seni hatta Meryemce duyunca kıyameti koparmıştı"
" Kürşat hocam, o Gülcan bu Gülcan değil ki karıştırma bence "
"Nasıl değil Meryemce, çok iyi hatırlıyorum kampüste çocuğun ağzını burnunu kırdın. Bizim Gülcan dersten çıkmıştı duyunca "
"Kürşat hocam değil diyorum, anlasana be adam "
"AA sen yeni enişteni sevmişsin ben anladım"
"Hocam o Gülcan'ın dini nikahlı eşi benim öz be öz abim"
"O MY GOD , you can not be serious( ciddi olamazsın) "
" I am very serious (çok ciddiyim) türkçe'ye dön dilin kaydı"
"Sorry, özür dilerim neyse bu Süreyya hanımın geleceği yok ben otele uğrayayım oradan hava alanına gideyim dönüyorum da ,inşallah görüşürüz"
"İnşallah hocam "
Mustafa, Kürşat hocayı yolcu ederken, Dağhan beni ve Gülcan'ı gözleri ile öldürüyordu. Mustafa geri döndüğünde ortamdaki gerginliği anlamıştı. Mustafa dedesine ;
"Hamza ağam müsaade varsa ben gençleri alsam da damda otursak "
"Müsaade senin ağam "
Ben yavaşça odama geçmek için ayağa kalktığımda, dedem arkasını bana dönmüştü ben dedem niye öyle yaptı diye bakarken belime dolanan el ile yanıma baktım. Mustafa kaşları çatık bana bakıyordu. Yavaş bir şeklide odaya girdiğimizde Mustafa başımdaki kırmızı tülbenti çıkardı.
"Bunu takacaksan bu odada tak başka türlü takma "
"Tamam Mustafa Hamza olur"
"Ne oldu sana , bir yerin mi ağrıyor"
"Yok iyim hadi çıkalım dama "
"Başın açık "
"Özür dilerim unuttum"
Mustafa gözlerime bakınca zor tutuğum göz yaşlarım çoktan yanaklarımdan aşağı inmeye başlamıştı.
"Sen huzursun bence"
"Sende gülüm"
...............
DAĞHAN SELİM...

Kürşat hocanın dediklerinden sonra iyice delirmiştim. Odamda bir o tarafa bir bu tarafa volta atıyordum. Odamdan dama çıkmak için çıktığımda salondan gelen sesler dikkatimi çekmişti. Salonun kapı canından baktığımda çocukların kudurduğunu gördüğüm keşke hep çocuk kalsaydık dememek elde değildi. Dama çıktığımda Meryemcenin sol yanından avşin ve Gülcan oturuyordu. Sağ tarafında da Devran oturuyordu. Kadir eşini kolunun altına almış, Serdar gibi Mustafa ise ne ara geldiklerini duymadığım Baran ve Bedirhan ile konuşuyordu. Benden onların yanına gidip bağdaş kurup oturmuştum. Ortam o kadar sessizdi ki Ayşegül'ün sesi ile hepimiz irkilmiştik.
"Ağam, Mirza beyim ile Mihriban anne odalarına geçtiler, Hamza ağam da odasında. Çocuklar büyük salona yatak açtılar yarın pazar diye hepsi orada yatmak istediler. Bizden bir şey istemiyorsanız."
"Semavere bir çay yapın, birde Meryemceye soğuk süt getirin sonrada keyfinize bakın kızlar "
"Tamam ağam hemen"
Ayşegül merdivenlerden aşağı inmeye başladığından, bende aniden yerimden ayağa kalktım. Ellerimi belime koyarak;
"Anlat bakalım Gülcan hanım kim bu emre"
"Şey binbaşım"
"Ney Gülcan ney"
Gülcan tam ağzını açtı ki Meryemce ;
"Dağhan yanlış ya-"
Gülcan ile aynı anda ;
"Sen sus Meryemce "
Meryemce küçük çocuk gibi ellerini göğsünde bağlarken, Gülcan da yerinden kalkıp karşıma dikilmişti.
"Evet seni dinliyorum Gülcan hanım"
"O emre benim .... o benim emre benim bir arkadaşımın abisiydi"
"Kürşat hoca öyle anlatmadı ama hem öyle olmasa...."
"Nasıldı Binbaşım"
"Doğru söyle sevgilin miydi senin, söyle"
"Nee.. sen var ya çok..çok...çok kötüsün ben seni yıllarca bekledim. Sen var ya çok kötüsün Dağhan selim, sen nasıl böyle bir şey dersin inanamıyorum sana"
"O zaman söyle niye Kürşat hoca imalı imalı konuştu, niye o zaman Meryemce onu dövdü, konuş Gülcan, konuş Yıldızım. bak ben askerim ve en önemlisi senin nikahlı kocanım çıldırtma beni"
" Yaa sen nasıl böyle bir şey dersin ve konuşursun"
"Bana bak binbaşı kızı ben sevdiğimi paylaşamam, yoksa "
"Yoksa ney Binbaşı... sen benim sevdiğim adam değilsin"
Gülcan gözleri dolu bir şekilde arkasını dönüp gidiyordu, benim sevdiğim bana sırtını dönmüş gidiyordu ki, kolundan yakalayıp kendime çevirmiştim. Gülüm bana bakarken iki incisi yanaklarından aşağı yol çizmeye başlamıştı, benim ormanlarıma yağmur yağmıştı sanki. Bahar gözlümün gözlerine bakarken sanki hayattan soyutlanmış gibiydim ve dayanamadan sevdiğimin dudaklarına bir buse kondurmuştum. Biz bu şekilde ne kadar durduk bilmiyorum ama kafama gelen terlikle gerçek dünyaya dönmüştüm. Kafamı çevirdiğimde Meryemcenin elinde kafama gelen terliğin diğer eşi duruyordu.
"Çüş Dağhan bey çüş aile var burada, hey gidi hey "
"Yavaş kızım ya kırdın kafamı"
"Az bile yaptım, Gülcan geç kız yanıma"
"Meryemce ayıp oluyor ama Gülcan yanımda duracak "
"Ayıp oluyor öyle mi ben kızı yanıma alınca ayıp oluyor ama beyimiz hepimizin içinde kızı öperken ayıp olmuyor oh ne ala"
"Bir dakika ya, gerçekten hepinizden özür dilerim"
Gülcan'ı kolundan tutup yanıma oturttuğum da herkes bize bakıp gülüyordu çok zaman geçmeden Mustafa , Baran ve Bedirhan sözde kendi aralarında konuşuyordu..
"Mustafa ağam şu düğünü artık yapalım bence"
"Bence de Baran çok uzattık, yoksa "
"Yoksa ney Mustafa ağa"
"Vallahi bilmiyorum Bedirhan ağa"
Gülcan'ın iyice kızardığını görünce;
" Bana bakın muhteşem üçlü kırarım kafanızı abiniz ile dalga geçmeyin"
Herkes gülerken Meryemce parmağı ile susun işareti yaptığında hepimiz bir anda susmuştuk. Mutfak tarafından türkü söyleyen birinin sesi geliyordu, ben kim olduğunu düşünürken Mustafa gür bir sesle,
"Boran buraya gel"
Çok geçmeden Boran dama çıkmıştı, ceketinin önünü ilikleyerek,
"Buyur Ağam "
"Burada söyle hepimiz dinleyelim"
"Aman ağam est-"
"Söyle kırdırma kafanı, otur da söyle"
"Emrin olur ağam"
Boran yanımıza oturup hafif bir öksürükle başladı söylemeye;
""Gönlümdeki sevdan tam bitti derken
Kalbimdeki yara ey oldu derken
Olmuyor olmuyor sensiz olmuyor
Yine sen yine sen düştün aklıma
Ne yapsam ne etsem acım dinmiyor
Sen gittin gideli yüzüm gülmüyor
Diyemem derdimi kimse bilmiyor
Yine sen yine sen düştün aklıma
Bitmeyen şu çilem nedendir neden
Aşk ferman dinlemez bilmem ki neden
Maziye hayale tam daldım derken
Yine sen yine sen düştün aklıma""
Boran hepimizi dağıtmıştı ama hepimizi bitiren görüntü Meryemcenin bir omzuna Devran bir omzuna avşin başını koymuş ağlıyordu. Bizler sevdiklerimizi almıştık ama onlar sevdiklerini ölümün koynuna bırakmış iki aşıktı. Meryemce başını avşinin başına dayarken, bir eliyle Devranın elini bir eliyle avşin elin tutuyordu.
Mustafa, Boran'a sinirle bakarken, ben kaş gözle Boranı yollamıştım. O esnada Gülcan kulağıma yaklaşarak;
"Beni hiç bırakma olur mu toprak gözlüm"
"Olur bahar kokulum"
Kadir ile serdar eşlerini alıp müsaade isteyip odalarına gitmişti. Mustafa elindeki telefonu baran ve Bedirhan'a göstermişti, onlarda kafasını sallayınca, ayağa kalkıp ;
" Devran, Dağhan abi hadi meydana gidiyoruz"
"Hayırdır Mustafa ağa"
"Devran gece maçı var gideceğiz hadi"
"Bana uyar vallahi, hadi devrem "
Aklıma gelen fikirle;
"Tamam hadi "
Hepimiz aşağı inerken Gülcan damda kalmıştı. Meryemce yine gelmiyorsun dediğin sessizlik demişti sadece. Baran ve Bedirhan üzerini değiştirmek için konaktan ayrılmışlardı
Bizler de üzerimizi değiştirmek için odalara dağıldık.
................
GÜLCAN...

Dağhan'm, babamın ay parçası benim toprak gözlüm, bu akşam Kürşat hocanın dediklerinden sonra deliye nasıl dönmüştü. Herkes gittikten sonra ben damda kalmaya devam etmiştim, ayağımdaki terlikleri çıkarıp, kare şeklindeki sedire oturdum. Hava serinlemeye başlamıştı, gözlerimi kapatıp babamın gidişini sonra Dağhan'ın gelişini düşünüyordum. Gözlerim kapalı Dağhan'ı düşünürken burnuma tanıdık toprak kokusu gelmeye başladığında daha gözlerimi açmama fırsat olmadan dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcaklık içimdeki kelebek ordusunu ayağa kaldırmıştı. İçimdeki ordu kalbime taarruza geçmişti.Gözlerimi açtığımda Dağhan ile göz göze gelmiştik. Dağhan o kadar güzel bakıyordu ki daha fazla dayanmadan sarıldım artık ne kadar sarılabildiğim tartışılır, benim halimi anlamış olacak ki çok geçmeden onun elleri belimdeki yeri almışlardı. Ben başımı onun boynuna doğru yasladığımda oda başını benim boynuma koyarak benim yaptığım gibi kokumu içine çekmişti. Bir süre öyle durduktan sonra dudaklarını önce boynuma yaklaştırarak öptükten sonra kulağıma;
"Şu emre mevzusu ne oluyor"
"Dağhan, şaka mısın "
"Yok hadi anlat"
Dağhan'dan azcık uzaklaşıp anlatmaya başlamıştım,
"Ben fakültedeyken her yerde seni arıyordum yani sana benzeyen birini arıyordum. Emel'i bir gün eve bırakırken eve kahveye çağırmıştı beni, eve girdiğimde emre ile karşılaştık Emre askerdi , sana yani babamın anlatığı kadar sana benziyordu, seni anımsatıyordu. Bir gün kahve içerken onun sen olmadığını anladım. Emre'nin bana aşık olduğunu anladığımda biraz uzaklaşmak istedim. Meryemcenin alanı zor olduğu için sadece geceleri görüyordum çünkü o aralar onda kalıyordum. Bir gün ben okula, Meryemce uygulama dersine binanın altına gitmişti. Ben sınıfa girerken Emel yanıma gelip ben uygulama dersine iniyorum dediğinde hiç bir şey anlamadım. Meryemce o zamanlar deli gibi beni koruyor başıma bir şey gelecek diye deli oluyordu. O gün Meryemce uygulama dersinden nasıl çıktı bilmiyorum kapıyı çalmadan sınıfa girdiğinde hocanın ters bakmasına aldırmadan bileğimden tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Bağıra çağıra beni azarlamıştı. O gün birde Emel olanı biteni abisine anlatınca, emre okula geldi kantinde konuşmuştuk ama ben Meryemce'den korkuyordum. Emre kampüste herkesin içinde birazda yüksek sesle bana açılınca hiç bir şey diyemedim. Meryemce akşama kadar uygulama dersinde olacaktı duymadı diye sevinmiştim. Emreyi kantinde bıraktım 1 saat sonra geleceğim dedim. derse girdim yarım saat sonra kadir hocayı dersten çağırdı ilker bey meğer bizim Meryemce olanı biteni öğrenmiş, en zor hocanın dersinden çıkmış derste kalması söz konusu iken Kantinde bir temiz dövdü Emreyi, Sonra Emre benden uzaklaştı bende rahat ettim"
"Anladım yıldızım "
"EE sende beyfendi"
"ney bende "
"Sevgili, arayış"
"Bende hiç olmadı gülüm, işte senin sen olduğunu anlamadan sema hanım vardı onun beni sevdiğini biliyordum bende evlenecektim sen geldin oda bitti"
"Anladığım kadarıyla paşam ben gelince aklın bayağı karışmış senin"
"Ne yani senin karışmadı mı etkilenmedin mi benden "
"Immm şeyy ayy "
"Ney gülüm ney yıldızım"
"Af Dağ'ım ya , Dağhan'm ya"
Dağhan'a tekrar sarıldığımda sevdiğim toprak kokusunu çekerken mayışmaya başlamıştım kedi gibi. Dağhan başımdaki tülbenti üzerinden başımı öptüğünde iyice içine girmek elimdeymiş gibi göğsüne sokuldum. Gözlerimi kapatıp sevdiğimin kalp atışlarını dinlerken, Dağhan elini yanağımda gezdiriyordu.
"Beni özledin mi Yıldızım"
"Hımmm"
"Çok mu "
"HIMM"
"Hım ney bahar gözlüm hım ney"
"Af özledim toprak kokulum özledim şimdi susta kokunu doya doya içime çekeyim"
"Tamam hatun susuyordum da merak ettim nasıl özledin "
"Çölde kalmış bir bedevinin suyu özlediği gibi"
"Başka"
"Gurbette yalnız kalmış insanın vatanını özlediği gibi"
"E başka"
"Yeter ama yaa"
Bir sinirle göğsünden kalkarak;
"Anladım sen beni hiç özlemedin"
" Olur mu ben seni bir binbaşının operasyonu özlediği gibi, bir polisin, bir bordo berelinin, bir Dağhan'ın şehadeti özlediği gibi özledim seni hatun"
Dağhan'ın yüzünü ellerimin arasına alarak ilk önce sakalarını sevdim sonra gözlerini öptüğümde Dağhan ellerini belime doladı. Ben sağ elimi yüzünden tutarak ;
"Ben de seni en çokta bir baltanın odunu özlediği gibi özledim"
"Yuh hatun ya sende mi odun dedin bana"
"Sende bana ölümden bahsetme toprak gözlüm"
"Tamam yıldızım özür dilerim"
Tekrar Dağhan'a sıkı sıkı sarıldığımda yavaş yavaş sedire uzanmaya başlamıştı, en sonunda tamamen uzandığımızda başım Dağhan'ın sol göğsünde idi ben kalbini tekrar dinlemeye başladığım da Dağhan kürtçe bir şarkı söylemeye başlamıştı.
Ew sitêrkên li ezmana (O gökyüzündeki yıldızlar,)
Çavên te tînin bîra min (Bana gözlerini hatırlatır)
Dema ku rojê dibînim (Güneşi gördüğüm zaman)
Rengê te tê li ber çavê min (rengin gelir gözlerimin önüne)
Ji te dûrketin pir zor e (Senden uzak çok zordur)
çi bikim ev e qedera min (Ne yapayım ki kaderimdir bu)
Ax û eman evîna min (Ah aman aşkım)
Ax û eman delala min (Ah aman güzelim)
Li dinyayê tenê carek (Dünyada bir tek)
Dîtina te hêviya min (Seni görebilmektir ümidim)
Navê te li ser dilê xwe (Adını kalbime)
Min nivîsandî gula min (Yazmışım gülüm)
Rengê te li ber çavên xwe (Rengini gözlerimin önünde)
Min kir xeyal evîna min (Hayal etmişim aşkım)
Por sipî bû li xerîbiyê (Saçlarım ağarmış gurbette)
Reş tarî maye bextê min (Siyah ve karanlıktır bahtım)
Por sipî bû li xerîbiyê (Saçlarım ağarmış gurbette)Reş tarî maye bextê min (Siyah ve karanlıktır bahtım)
Ax û eman evîna min (Ah aman aşkım)
Ax û eman delala min (Ah aman güzelim)
Li dinyayê tenê carek (Dünyada bir tek)
Dîtina te hêviya min (Seni görebilmektir ümidim)
En son duyduğum ;
"Seni seviyorum bahar gözlüm.
.........
Sabah uyandığımız da sedirde idik ve üzerimizde battaniye vardı. Dağhan'a baktığımda yeni yeni uyanıyordu. Dağhan önce göğsünde duran elimi öptü sonra;
"Biz burada mı uyuduk ya"
"Burada uyuduk senin yüzünden ve bizi biri görmüş"
Dağhan tam ağzını açıyordu ki Mina ve Talha koşarak yanımıza geldiler, Mina soluk soluğa ;
"Teyze, dayı babam diyor ki kalktılarsa kahvaltıya gelsinler"
"Tamam teyzem siz gidin geliyoruz"
Sedirden kalktık üzerimize çeki düzen vererek avluya indiğimiz de herkes masaya oturmaya başlamışlardı. Masaya oturduğumuzda Mustafa ağa hafif tebessümle ,
"Selim abi rahat yattın mı"
"Bayağı rahat yattım canım ke... ağam"
Yine Mustafa ağaya yakalanmıştık, ama ağam fazla uğraşmadan konuyu kapamıştı. Hamza dede Dağhan doğru bakarak;
"Aslan parçası, artık düğünü yapalım istersen işlerini ayarla "
"Hamza dede ,Gülcan'ı önce İstanbul'a götüreceğim ondan sonra yapacağım müsaadenizle"
"Tabi oğlum, karar sizin zorla düğün yapalım değil amacım yanlış anlamayın seni de torun gibi görüyoruz, şimdi bir de Devran bey oğlumuzda öyle oldu"
Hepimiz hafif bir tebessümle güldükten sonra Kahvaltıya devam ederken, Helin masaya geldi Hamza dedenin önünde durdu birden ;
"Dede ben niye gidiyorum Urfa'ya hani Şule gelecekti"
"Sen gideceksin teyzene yardıma, Şule'nin ne işi var burada "
Helin sinirle masaya oturmuştu. Kahvaltımız bitince benden üzerimi değiştirip pazar pazar hastaneye gidecektim. Odadan çıktığım da Dağhan'a gözlerim ile kapıyı işaret etmiştim. Kapıya geldiğimizde Dağhan elimi tutmuştu;
"Gülüm benden geleyim mi "
"Yok bir kaç saate geleceğim toprak gözlü adam"
"Tamam gülüm bende birazdan Devranla çıkacağım"
"Tamam hadi gideyim yoksa Süreyya hanım gece nöbet yazar "
Dağhan ayrılıp bir adım atıyordum ki Boran ;
"Gülcan abla ismail götürecek seni"
Araba geldiğinde benden el sallayarak araba binmiştim..
.........
MERYEMCE...

Gülcan çıktığında bizde kahve içiyorduk, mutfaktan kırılma sesi geldiğinde Mina ve Talha o taraftan koşarak yanımıza gelmişti. Talha avşin kucağına, Mina benim kucağıma çıkmıştı. Mina korktuğu için Mustafa gelip kucağımdan almıştı, Talha gözlerini kocaman açarak Avşine anlatmaya başlamıştı;
"Aşkım teyze, bir sürü cam tabak yere düştü kırıldı"
Talha, avşin'e avşin demek yerine aşkım demeye başlamıştı. Mina yanımıza gelip Talha'ya Mustafa'nın verdiği paraları göstererek ;
"Emrah abim bizi Markette götürecekmiş sinan abimler de gelecek "
"Tamam bir dakika Fıstık geliyorum"
Talha önce beni sonra avşini öpmüştü, Kader ve selvi odadan çıkarken Talha onlara büyük adammış gibi eli ile öpücük atmıştı, çocuklar tam kapıdan çıkıyorlardı ki Gül beni de bekleyin diye arkalarından bağırıyordu. Dedem ve babam salona geçerken annem bize gülerek ;
"Dedeniz ve babanız salonda otururlar bu gün ben onlarla ilgileneyim sizde keyfinize bakın, böyle güzel havaların kıymetini bilin kış geldi mi çatlarsınız "
Annemin dediğine gülerken, ayaklanmış tam yanımızdan ayrılacaktı ki mutfaktan Ayşegül'ü acı sesi geldi;
"Songül, ağamm yetişin , Meryemce ablaaa"
Hızla mutfağa koştuğumda yerde kanlar içinde yatan Songül'ü gördüğümde hemen yanına gitmiştim. Ayşegül ağlıyordu;
"Meryemce abla be....ben biz camlarıı toplıyor-"
"Kendine gel havlu getir bana "
"Avşin gel buraya Songül'ün başını tut"
Avşin hemen dediğimi yaptığında,bende Songül'ün kolundaki camları çıkarmak için yere oturmadan önce tezgahın üzerindeki bıçağı alarak gömleğini kesmiştim. Birden yere oturduğum da elime batan camı çaktırmadan çıkarmıştım. Songül ağlarken camları çıkaramayacaktım. Ayşegül'ü göremediğim için helin'e;
"Şu masanın üzerini boşal hemen "
"Benim işim mi , hem nasıl boşaltayım kırık camlar var elimi keserim ben "
Bir sinirle yerimden kalktım ve elimin tersi ile masanın üzerini yere indirdim. Heline sinirle bakarak ;
"Böyle işte "
Hızla yerdeki mini bedeni kucağıma alarak masaya koyduğumda herkes belimi bildiği için aynı anda Meryemce dediğinde onlara attığım bakıştan bir tek Dağhan ve Mustafa etkilenmemişti, diğerleri bir adım geriye gitmişti. Songül'ün kolunda ki camları çıkardıktan sonra çok kan akacağını bildiğim için Mustafa bakarak;
"Bana yardım eder misin , ama önce benim o büyük kırmızı çantayı getirsinler"
Boran kapı da olduğu için hemen dediğimi yapmaya gitmişti. Ben elimi mutfaktaki lavaboda yıkadıktan sonra Songül'ün yanına gittiğimde Mustafa ceketini çıkarmış gömleğin kollarını kıvırmıştı, elimdeki kan sızmalarını görünce sessizce 'önemli değil sonra sen ilgilen tamam mı" başı ile tamam demişti sadece. Gelen kırmızı çantadan eldivenleri çıkardığımda herkes bana bakıyordu. Mustafa'ya dönerek ;
"Bak şimdi ben bu büyük camı çıkardığımda havlu oraya bastır tamam mı"
"Tamam Meryemce "
Songül'e dönerek ;
"Bak şimdi ben bu camı çıkarırken için çekiliyor gibi olacak ve canın çok acıyacak istediğin gibi bağırmakta özgürsün minik kuş"
"Meryemce abla bir şey olmaz dimi"
"Hayır, olmayacak "
Büyük cam parçasını çıkarırken Songül avazı çıktığı kadar bağırıyordu, ben camı tamamen çıkardığımda Mustafa hemen havluyu bastırmıştı. Mustafa'ya minnettar bir şekilde bakarak teşekkür etmiştim. Ayşegül yanımıza geldiğinde ben yarayı temizlemeye başlamıştım. Çantanın içinden bir iğne çıkardığımda Songül ;"Meryemce abla canlı dikme ne olur"
"Üzgünüm canım uyuşturucu iğnem yok ama artık alacağım"
Herkes gülerken, ben yavaş bir şekilde koluna dikiş atıyordum. Songül hafif hafif bağırıyordu. Kolunu diktiğimde kafamı kaldırdığımda karşımda dedem ve babamı beklemiyordum. Boran'a çanta ile işim bitti diye söyleyince serin yere götürmüştü.
Ben eldiveni çıkardığımda elimdeki ince kanamalar durmuştu, sabunla yıkadığım Mutfakta Ayşegül'e yardım eden Borana;
"O çantada saf alkol var onu bana getirir misin avludayım ben "
"Hemen ablam"
Avluya geçerken Songül'ün odasına girdim ilk önce, verdiğim ağrı kesici uyutmuştu onu, odadan sessizce çıktım. Avluya geldiğimde Boran elinde şişe ile duruyordu. Ayşegül elinde ufak leğen gibi bir şey ile bize doğru geliyordu.
"Ne yapacaksın onu"
"Atacağım abla"
"Ver bana "
Ayşegül'ün elindeki leğeni alıp yere koyduğum hafif belimi büktüm Boran'a ;
"O elindekini yavaşça elime dökeceksin "
"Ama abla elin yaralı"
"Onun için dökeceksin yaraları yakacak"
"İyi de abla canın yanar"
"Boran tamam bırak , devran gel buraya şu ellerime dök"
Devran, Boranın elindekini aldığında gülüyordu, herkes pür dikkat bizi izliyordu. Devran gülerek yavaşça elime döktüğünde herkes yüzünü ekşitiyordu. Ben alışkın olduğum için fazla etkilenmedi beni. Devran şişeyi borana verip yollamıştı. Sedirlere oturduğum da dedem başımdan öpüp odasına çekilmişti. Başımı Dağhan'ın omzuna koyduğumda Mustafa hafif başını benim gibi eğerek;
"İyi misin Meryemce "
"İyim ama az müsaade istesem uzanmak için "
"Hadi gel götüreyim "
Mustafa ile odaya giderken Dağhan arkamızdan gülerek;
"Az nazlan ağama sonra Devran kıskanır "
Biz odaya tam girmiştik ki avludan büyük bir kahkaha koptu. Mustafa benim yatağa yatmama yardımcı olurken, Dağhan'ın niye öyle dediğini anlatınca o güzel gözleri sevgi ile bakmıştı. Mustafa üzerini değiştirirken bende onu izliyordum. Mustafa gömleğini giyip yatağa yanıma oturdu ve kollarını uzatıp;
"Düğmeleri ilikler misin"
"Emrin olur ağam"
"Sağ ol Marabam"
Mustafa hazırlanıp dışarı çıkarken kapının önünde durdu sonra kapıyı tekrar kapatıp yanıma geldiğinde benden uzandığım yerden doğrulup oturur vaziyette geldiğimde Mustafa yanıma oturdu, gözlerime bakarak saçlarımı severken birden ;
"Dünyadaki herkesin parmak izinin farklı olması, kimsenin sana benim gibi dokunamayacağının kanıtıdır"
"Gerçek sevgi sabırdır,her şeye dayanır. Affeder, çabalar gerektiğinde susar,kabullenir ama asla bitmez"
Mustafa anlımdan öperek dışarı çıktığında benden kendimi huzurlu bir uykuya teslim ettim.
.................
MERT...

Mustafa ağam özledik gel bir görün deyince sabahı erken saatinde Mardin'e gelmiştim. Mustafa abim ile otelde buluşup toplantı yapıp öyle geçecektik konağa. Hava alanından tam çıkmıştım ki telefonum çalmaya başladı.;
"Efendim Mustafa ağam"
"Hayırlı sabahlar mert'im rahatsız etmiyorum inşallah, kaçta uçağın "
"Abi ben Mardin'e geldim"
"Ne işin var bu saate oğlum"
"Erken geldim abi "
"Erken dönemezsin Meryemce öldürür seni"
"Abi ya, ne yapıyor ablam "
"Karama ne oldu "
"Mustafa Hamza ağam kaptı"
"Hımm , yatıyor ne yapsın sabahın altısında "
"Doğru diyorsun abi yaa"
"Tamam o zaman öğlen gelirim yanına"
"Tamam patron "
"Ulan sen var ya "
"Abi iyi ki neyse görüşürüz"
Telefonu kapatıp taksiye bindiğimde tekrar telefonum çalmaya başladı, Mustafa abim bir şey unutmuş olmalı diye bakmadan açmıştım.
"Efendim Mustafa ağam"
"Mert'im"
"Ah benim ceylan gözlüm, Nisa'm"
"Hayatım indin mi merak ettim"
"İndim gülüm şimdi otele geçiyorum sen ne yaptın"
"Hazırlanıyorum canım çıkacağım "
"Hım, dikkat et kendine canım, benden bu akşam kalırım çok iş çıkmazsa yarın dönerim sen eve geç "
"Tamam sevgilim, şey Mustafa babaya selam söyle "
"Ah garibim ağam sana , yengeme ve Mina'ya baba oldu adam bu yaşta 3 kızı oldu maşallah ağama "
"İyi adam da ama eğer dediğiniz gibiyse yazık olacak ağama"
"Ablam parçalayacak duyunca tabi abim durur mu yardım destek yapacak hemen "
"Ablan ve abini çok kötü tanıtıyorsun bana korkuyorum"
"Bak gülüm Dağhan abim tam baba gibidir ama ablam isminin hakkını verir pardon lakabının atmaca parçalayacak bizi"
"Mert yaaaa"
"Söyle gülüm "
"Korkuyorum"
"Bende ama Allahtan ağam yanımızda abimi de aldık mı tamdır , Bu akşam abime anlatacağım Mustafa abiyi yanıma alıp"
"Çok erken değil mi"
"Abimin düğüne getireceğim seni tanıştırmak için "
"Şeyy tamam Mert'im"
"Utanma gülüm benim, seni seviyorum"
"Ben de Mert'im benden "
Telefonu kapatırken sesi titremişti güzelimin, bir senedir gönlümde altı aydır hayatımda olan ela gözlü dilberim. Ablamın kazasından sonra bir gece Mustafa abim gelip görmüştü, Nisa'mı ve ara ara yan yana geliyoruz diye kaldı bir hafta süre içinde dini ve resmi nikahı kıydırdı. Bize destek olmuştu çünkü benim güzelim yetimhanede yetişmiş dişi ile tırnağı ile okumuş, şimdide büyüdüğü yetimhanede öğretmenlik yapıyordu.Otele geldiğimde düşüncelerimden sıyrılıp otele girerken önümden geçen bir kız dikkatimi çekmişti. Toplantı zamanına kadar dinlenmek için bir oda istemiştim. Odama tam girerken aynı kız karşı odamdan çıkıyordu, peşinden bir erkek ' kim bilir kimden o çocuk 'dediğinde kızla göz göze gelmiştik. Kıza dikkatli baktığımda Baran abimin kız kardeşi idil olduğunu anladım. İdilin peşinden gidip kolu tutup kendime çevirdim.
"İdil, ne olur kardeşim"
"Mert abi şey , abi ne olur ne Mustafa ağama nede Baran abime söyleme beni öldürürler"
"Ta..tamam ama sen "
"Bırak beni abi bırak gideyim"
İdil hızla kolunu ellerimin arasından çekip koridorda gözden kayboldu. İdili düşünerek odaya girmiştim. Yatağa uzanıp güzel karımı düşünürken uykuya geçmiştim. Gözümü kapının çalınmasıyla açtım, hızla gidip kapıyı açtığımda karşımda Mustafa abim vardı, gülerek içeri girmişti.
"Mert, Nisa kızım uyutmuyor mu seni"
"Ne alakası var abi ya"
"Ne kadar çaldım kapıyı"
"Uykusuzdum ağam sizin proje yüzünden zaten kızın bir haftadır gördüğüm yok"
"Yine aslanım bir sorun mu var"
"Yok abi öğrencileri bırakmıyor"
"Anladım Mert'im hadi kalk da yemek salona inelim Baran da gelecek "
Mustafa abimle yemek salonuna indiğimizde Baran abimve Bedirhan abim gelmiş kahvesini içiyorlardı. Adamlar geldiğinde yemek eşliğin toplantı başlamıştık. Mardin'e yeni bir hastane yanına da kız çocuklarını yetiştirmek için kurs tarzı bina yapacaktık. Anlaşma sağlanınca adamlar gitmişti. Bizde bir kahve içmeye karar verdik. Kahve içerken Baran abim ;
"Mert'im ee sende evlen oğlum, bak ağam hepinizi buraya bağlamak için elinden geleni yapıyor"
"Farkındayım baran abi"
"E bulalım sana bir kız Merdo"
"Benden bunu konuşmaya geldim Bedirhan abim"
"Helal olsun kardeşim sana"
Baran abim telefonuna gelen bir mesajla kaşları çatmıştı. Baran abim birden ;
"Mert bir şey soracağım sana "
"Sor abim "
"Sonra konuşuruz aslanım"
Otelden çıktığımızda hepimiz Mustafa abimin arabasına binmiştik. Mustafa araba çalıştırdığında telefonum çalmıştı. Açtığımda Nisanın şen kahkahası kulağımı doldurmuştu.
"Efendim "
"Mert'im biliyor musun ne oldu"
"Ne oldu "
"Seni özledim "
"Benden "
"Sen müsait değil misin "
"Evet, Mustafa abimler ile konağa geçiyoruz"
"Tamam anladı canım bende evdeyim"
"İnsana imtihan için özlemek yeter bir şehri , bir sesi ,bir nefes. İmtihan için bir sen yeter"
"Mert'im yaaa, seni seviyorum bu kimsesizi seven adam "
"Hadi konağa geldim ben"
"Tamam canım "
Telefonu kapadığımda içim bir acayip olmuştu. Konaktan içeriye girdiğim de Meryemce resmen üzerime atlamıştı. Yemek yerken meğer benimde süt kardeşim oluyormuş devran abi Mihriban annem öyle dedi. Devran abi ile sohbet muhabbet derken yanımıza gelen Talha ile şoka girmiştim. Benim bir tane daha yeğenim varmış avluda amca olma kavgası yaşarken Kavga son noktayı Talha koymuştu benim amca mert diyerek, Mina ile onlar oyuna dalınca bence Dağhan abimi tam köşeye çekiyordum ki avluya Baran abinin adamı girmişti. Baran abimin adamı ne dediyse Baran abim birden kükremişti. Hamza dede de dahil hepimiz şaşırmıştık.
"İdil buraya gel hemenn "
"Efendim ab-" İdilin sözünü baran abimin tokattı kesmişti.
"Abim ağam ben ne yaptım"
"Lan sen otel odalarında kimlerle buluşuyorsun, ne karıştırıyorsun lan "
"Abim , ağam ben şey ... abi biz mert ile birbirimizi seviyoruz abi"
Herkes ile birlikte bende 'ne' demiştim. Baran abim çok geçmeden belindeki silahı anlıma dayamıştı. Ablam olduğu yerden kalkarak yanımıza gelmeden Mustafa abim ;
"Ne oluyor Baran ağa"
"Bilmiyorum Mustafa ağam bilmiyorum, mert konuş sen benim bacımla "
"Baran ağam, abim ben "
Cümlemi idil kesmişti ;
"Ağam abim sen bana inanmıyor musun"
"Herkes bana bakarken tekrar telefonum çalmıştı. Cebimden telefonumu çıkarıp baktığım da ekrandan Nisa'm yazıyordu. Telefonu ekranını Mustafa abime gösterip kulağıma koydum.
"Efendim"
"Hayatım, yarın geleceksen kek yapayım mı "
"Yap "
"Tamam hayatım, şey Mert'im kredi kartını almadın benden"
"Senin o "
"Sen müsait değilsin yine dimi kocam"
Nisa'm bana yine kocam demişti hep özlediğinde dediği gibi daha fazla konuşamadan telefonu Mustafa abime uzattım çünkü ben ne ablam gibi soğuk , ne abim gibi tecrübeli nede ağam gibi olaylar danasıl davranacağını biliyorum ben ilk ve son sevdiğim çiçeğim için papatyam için şimdi ağlardım. papatyalar güler gibi sevilmez göze gelmez ama ben papatyaya aşıktım.
Mustafa abim telefon ile odasına doğru giderken, Dağhan abim babam yanıma geldi.
"Baran gel konuşalım"
"Dağhan abi ne konuşalım beni ayakta uyuttular onu mu yoksa nasıl bacımı hamile bıraktı onu mu"
Dağhan abim ağzını açmadan avluda ablamın sesi yankılandı...
"Baran abi yavaş Mert ya mert sizin kardeşim dediğiniz adam ya"
"Meryemce sen karışma "
"Mustafa ağa ne demek sen karışma"
"Tamam sen karışma, baran sende al bacını sonra konuşacağız"
"Hayır ağam bu iş burada çözülecek"
"Tamam şimdi git sabah konuşacağız."
"Ağam sabah bunların ikisi de ölecek ben bunu kaldıramam duydunuz mu beni"
......................
Allah'a emanet canlarım ....
UMARIM BEĞENİRSİNİZ.....
YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI UNUTMAYIN CANLAR...

Loading...
0%