@ahmet5080
|
Emily'yi harabe bir yere sürüklediğinde, onun zihnini tamamen ele geçirmek istiyordu. Bu izole edilmiş, karanlık yerde Emily, kaçacak bir yeri olmadığı gibi, Robert'ın acımasız oyunlarına da maruz kalıyordu. Robert ona sürekli olarak sorular soruyordu: geçmişi, korkuları, zaafları... Emily her doğru cevapta bir damla umut bulurken, her yanlış cevap onu biraz daha derin bir karanlığa itiyordu. Robert'ın tehditleri oldukça basitti ama etkiliydi: "Yanlış cevap verirsen, yiyecek ve su yok." Emily, zihinsel ve bedensel olarak zayıf düştüğünde, bu tehditler daha da ağırlaşıyordu. Robert, suya bazen acı ve yabancı baharatlar katarak, Emily'nin susuzluğunu gidermek yerine ona işkence ediyordu. Emily, suyu içmeye çalıştığında tadı o kadar dayanılmaz hale geliyordu ki midesi bulanıyor, nefesi' kesiliyordu. Robert, bu durumu sadistçe bir keyifle izliyordu. Emily'nin yüzündeki tiksinti ve zorlama onun için bir tür zaferdi. Su içtiğinde mide gazının tadı değişiyor, Robert bu detaylarla oynamaktan büyük zevk alıyordu. Emily'nin her geçen gün zayıf düşüşünü izlerken, onun üzerinde daha fazla kontrol sahibi olduğunu hissetti. Ancak Emily, sessizce bir çıkış yolu arıyordu. Robert'ın her sorusunda gizli bir zaaf, her tehditinde açığa çıkan bir zayıflık vardı. Robert'ın ne kadar acımasız olursa olsun, onun da korkuları ve sınırları olduğunu fark etmişti. Zamanla Robert'ın zihnindeki çatlakları bulmaya başlamıştı; sabırlı olmalıydı. Robert'ın kurduğu bu labirentten çıkmanın bir yolunu bulacaktı, ama önce hayatta kalmalı ve onun oyununu kendi lehine çevirmeliydi. Bir gece, Robert uyurken, Emily sessizce zincirlerinden kurtulmak istedi Robert'ın kontrol saplantısı, aslında onun en büyük zayıflığıydı. Emily, zihinsel olarak güçsüz düştüğünü düşündüğü anlarda bile plan yapmayı bırakmamıştı. Robert, Emily'yi esir tuttuğu bu harabede her ne kadar gücün ve kontrolün sahibi gibi görünse de, uzun süre boyunca burada kalmak için yeterli gıda stoğu yoktu. Emily'ye işkence etmek, onun üzerinde tam bir hakimiyet kurmak için, ikisinin de hayatta kalması gerekiyordu. Bu yüzden Robert, karanlık çökerken harabeyi terk etmek zorunda kaldı. Etrafı iyi bilen Robert, birkaç mil ötedeki çiftlik evlerini gözüne kestirmişti. Bu evlerin etrafında çalışan birçok işçi olduğunu biliyordu, bu yüzden dikkatli davranmalıydı. Bir gece, kılık değiştirerek harebeyi sessizce terk etti ve çiftlik evlerinin olduğu bölgeye doğru ilerledi. Aracını çiftlik evine yakın, ancak görünmeyecek bir noktada sakladı. Kasalı aracını dikkatle bir çalılık arasında gizledi, gözlem yapmak için bir tepeye çıkıp işçilerin ne zaman evlerine gideceğini beklemeye başladı. Saatler geçiyor, işçiler günün sonuna yaklaşırken yavaş yavaş evlerine dönmeye başlıyordu. Robert’ın sabrı meyvesini veriyordu; sonunda çiftlik boşaldığında harekete geçme zamanı gelmişti. Çiftlikteki büyük ambara göz dikmişti. Bu ambar, içinde bol miktarda süt ürünleri, et, balık ve taze meyve bulunduran bir hazine gibiydi. Ancak kapısı kilitliydi, bu da onun için küçük bir engeldi. Ambara yaklaşıp çevresini inceledi. Kapıyı açmanın pek mümkün olmadığını fark etti, fakat gözünden kaçmayan bir şey vardı: Kapının üst kısmında, duvarla tavan arasında küçük bir boşluk kalmıştı. Bu boşluk, içerideki gıda maddelerine ulaşabilmesi için yeterince büyüktü. Robert, çevreyi son kez gözden geçirdikten sonra bu boşluktan içeri girdi. Ambarın içi karanlık ve soğuktu; ancak Robert neyin nerede olduğunu çok iyi biliyordu. Bu sırada hızlı hareket etmesi gerekiyordu, çünkü ne kadar dikkatli olursa olsun, geride bir iz bırakmak istemiyordu. İçeri girdiğinde, yalnızca ihtiyacı olan kadar gıda ürünü almaya karar verdi. Eğer fazlasını alırsa, çiftlik sahipleri durumu hemen fark ederdi ve bu da onun planlarını bozabilirdi. Öncelikle, kolay bozulmayacak gıdalar seçti: tütsülenmiş et, peynir ve birkaç kavanoz konserve balık. Ardından taze meyvelerden birkaçını alarak çantalarına doldurdu. Her hareketinde dikkatliydi; yerlerde iz bırakmamaya, eşyaları olduğu gibi bırakmaya özen gösterdi. Alacağını aldıktan sonra, ambarın üst boşluğundan sessizce dışarı çıktı ve bir an bile vakit kaybetmeden aracına doğru yöneldi. Aracına ulaştığında hızla gıdaları yükledi, ardından çalılığın arasına sakladığı aracı tekrar yola çıkardı. Dikkat çekmeden yavaş yavaş bölgeden uzaklaştı. Geriye hiçbir iz bırakmadığından emindi; çiftlik sahipleri birkaç gün içinde belki küçük bir eksik fark ederlerdi, ancak bu onların büyük bir hırsızlık olduğunu anlamalarına yetmeyecekti. Robert, bu başarıyla beraber kendini bir kez daha üstün hissetti. Harabeye geri dönerken, elindeki yiyeceklerle Emily'yi biraz daha zayıf düşürme planları yapıyordu. Yiyecekleri ona bir ödül gibi sunacak, ancak her seferinde kontrolün tamamen kendisinde olduğunu hissettirecekti. Böylece, hem fiziksel hem de zihinsel olarak Emily'yi daha fazla esir edebilecekti. Harabeye geri döndüğünde, Emily'nin gözlerindeki korkuyu görüp, elde ettiği gıdalarla oynayarak ona işkence etmeye devam edecekti. Robert’ın zayıf ama etkili stratejisi, onun karanlık oyunlarının yalnızca başlangıcıydı. Robert çiftlikte yiyecek tedarik etmekle meşgulken, Emily harabenin içinde zincirlere vurulmuş haldeydi. Günlerdir yaşadığı esaret ve Robert'ın acımasızca uyguladığı psikolojik ve fiziksel işkence, onu fiziksel olarak zayıflatmıştı, ancak zihni hâlâ direniyordu. Emily, kaçış için sürekli bir yol düşünüyordu. Arka tarafında, eskiden bırakılmış bir sprey taşı kesme makinesi duruyordu. Eğer bu makineyi çalıştırabilirse, zincirlerini kesip özgürlüğüne kavuşabilirdi. Ancak elleri ve ayakları bağlıydı ve hareket etmek oldukça zordu. Kararlılıkla hareket etti. Sürünerek sprey taşına doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Her bir hareket, ona hem acı veriyor hem de enerji harcatıyordu, ama vazgeçmeye niyeti yoktu. Makineye ulaştığında, ellerini kullanamadığı için ağzıyla düğmeye uzanıp çevirdi. Makine çalışmaya başladı. Gürültü, harabenin sessizliğinde yankılandı ama Robert'ın geri dönmesine daha vakit vardı. Emily, ellerindeki zincirleri makineye sürtmeye başladı. Uzun bir mücadeleden sonra zincirler nihayet kırıldı. Artık elleri serbestti. Aynı işlemi ayaklarındaki zincirler için de uyguladı ve sonunda tamamen özgürdü. Ancak kaçışının bu kadar kolay olmayacağını biliyordu. Kapı kilitliydi ve dışarı çıkmanın başka bir yolunu bulmalıydı. Öncelikle, kapının kilidini kırmaya çalıştı. Harabede bulduğu demir parçasıyla kilide vurdu, ancak kapı çelikten yapılmıştı ve ne kadar vurursa vursun açılmıyordu. Kafasında birçok farklı kaçış planı canlanırken, etrafa bakınıp kullanabileceği başka bir malzeme aradı. Eski bir kalas buldu ve çelik kapıyı kırmayı denedi. Ancak çelik kapı sağlamdı, kalasın darbeleri karşısında bile en ufak bir iz bile vermiyordu. O sırada, kalası kapıya vururken duvarın sallandığını ve küçük parçalarının dökülmeye başladığını fark etti. Bu, ona büyük bir umut verdi; demek ki duvar sağlam değildi! Emily, kalas ile duvara vurmaya başladı. Her darbede tuğlalar çatlamaya ve yerinden oynamaya başladı. Zamanla duvarda yuvarlak bir delik açıldı. Emily, elleri kan içinde kalsa da vazgeçmedi ve o deliği genişletmeye devam etti. Sonunda, bu kadar dar ve sert bir ortamdan kurtulmayı başardı. Güneşin ışığını gördüğünde gözleri kamaştı, ama artık özgürdü. Yorgun ama kararlı adımlarla, kaçtığı harabeden uzaklaştı. Etrafında kimse yoktu, sadece sessizlik ve geniş bir alan. Bir süre sonra bir kasabaya ulaştı ve soluğu polis karakolunda aldı. Yaşadıklarını, Robert'ın ona yaptıklarını ve nasıl kurtulduğunu detaylıca anlattı. Polisler hemen harekete geçtiler ve Emily'nin tarif ettiği harabeye doğru yola çıktılar. Ancak Robert, Emily'nin kaçtığını hemen fark etti. Harabeye döndüğünde, duvarda açılmış büyük deliği görünce öfkelendi ama paniğe kapılmadı. Emily'nin kaçması onun için sadece yeni bir oyun demekti. Hızla bu bölgeyi terk etti. Onun için bir sonraki adım, başka bir yer bulup yeni sinsi planlarını devreye sokmaktı. Robert, Emily'nin başına gelenlerin peşini bırakmayacağını biliyordu, ama bu kez daha dikkatli ve daha acımasız olacaktı. Emily'nin zaferi ise kısa süreli bir rahatlama sağladı. Ancak Robert'ın gölgelerde hâlâ dolaştığını bilmek, ona huzur vermiyordu. Robert'ın izini süren polisler henüz başarılı olamamıştı, ama Emily, artık eskisinden daha güçlü ve dikkatli olacaktı. Robert'ın geri döneceğini biliyordu, ama bu kez hazırlıklı olacaktı. Robert, siyah Dobra marka aracıyla ana yolda ilerliyordu. Gökyüzü kapalı ve kasvetliydi, hava durumuna uygun bir gerginlik tüm şehre yayılmıştı. Yaklaştığı kontrol noktasında polis sirenlerinin sesi yankılanıyordu. İleride, birkaç polis aracı ve yol kenarına yerleştirilmiş barikatlar dikkat çekiyordu. Robert, soğukkanlı bir ifadeyle hızını düşürdü ve polislerin dur işaretine uyarak aracı kenara çekti. Aracına yaklaşan beyaz tenli, gözlüklü trafik polisi camdan içeri eğildi. Robert, yanındaki torpido gözünden bir ehliyet çıkardı. Ancak bu, kendine ait bir ehliyet değildi. Polis ehliyeti alıp inceledikten sonra, kaşlarını çatarak sert bir ses tonuyla sordu: Robert, bir an için yüzünde alaycı bir gülümsemeyle polisin gözlerinin içine baktı ve hiçbir şey söylemedi. Bunun üzerine polis sinirlenerek camın içine doğru eğildi. Bu sırada, diğer polis memuru arka bagajı açarak aracın içindekileri kontrol ediyordu. Bagajda asit şişeleri, sprey boyalar ve dikenli tellerle dolu bir kutu buldu. Görüntü karşısında şok geçiren polis, yüksek sesle söylenmeye başladı: Tam o sırada, Robert kendine özgü sakinliğiyle direksiyon başında bekliyordu. Polis memurunun sert sözleri onu rahatsız etmişti. Camdan içeriye doğru eğilmiş olan polise baktı ve soğuk bir sesle, Aniden hareket ederek polis memurunun ensesinden yakaladı ve camı hızla yukarı çekti. Camın sıkışmasıyla polis memuru sıkıştı ve çığlık atmaya başladı. Robert, hiçbir şey olmamış gibi aracı hareket ettirdi ve yaklaşık 20 metre boyunca sürükledi. Polisin boynu kanlar içindeydi, bağırarak yardım istiyordu. Sonunda, kontrol noktasındaki diğer polis memurları durumu fark etti. Birkaçı hemen yere yığılan meslektaşlarının yardımına koştu, bazıları ise silahlarını çekerek Robert’a doğru bağırmaya başladı: Robert, yüzündeki alaycı gülümsemeyi kaybetmeden hızla gaza bastı ve kontrol noktasından uzaklaşmaya başladı. Yaralı polis memurunun yardımına koşan arkadaşları, olayın şokunu atlatamadan ambulans çağırdı. Ambulans sirenleri yaklaşırken, olay yerine daha fazla polis ekibi geldi. Bu, Robert’ın kaçak hayatındaki en büyük ihlallerden biriydi, ama o bunu sadece bir uyarı olarak görüyordu: Kimse beni hafife alamaz. Clark, derin bir nefes alıp kontrolünü sağlamaya çalışırken gözleri Hans'ın hareketsiz bedenine takıldı. Arkadaşı ölümle yaşam arasında ince bir çizgideydi. Ona yardım edemediği her saniye, içindeki suçluluk duygusu daha da büyüyordu. Hans'ı bir temizlik görevlisinin yanına emanet ederken, gözlerinde keskin bir kararlılık vardı. "Onun başında kal," dedi sert bir sesle, "dönene kadar buradan ayrılma." Clark, bu sözlerle arkadaşını geride bırakıp aracına doğru koştu. Robert hâlâ yakındaydı, bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Kontağı çevirdiğinde motorun gürültüsü, içindeki öfkeyi bastırmaya yetmedi. Direksiyonu sıkıca kavradı ve pedala tüm gücüyle bastı. Robert'ı yakalamalıydı. Kaçmasına izin veremezdi.Yolların Sessizliği Bozuluyor Kısa süre sonra Clark, Robert'ın aracını görüş alanına aldı. Robert'ın farları, gecenin karanlığında sinsice parlıyordu. Ama Clark'ın dikkati, sadece hedefindeydi. Robert, peşinde birinin olduğunu fark etmiş olmalıydı çünkü hızını artırarak yoldaki şeritleri acımasızca ihlal etmeye başlamıştı. Virajlarda kontrolsüz bir şekilde savruluyor, diğer sürücüleri paniğe sürüklüyordu. Clark, dişlerini sıkarak hızını artırdı. Aralarındaki mesafe kapanıyordu. Fakat tam o sırada, Robert'ın elindeki torpidodan çıkardığı demir bilyeler parlamaya başladı. Bir anda Robert, ani bir fren yapıp bilyeleri tüm gücüyle Clark'ın ön camına doğru savurdu. Camlar büyük bir gürültüyle kırıldı. Bilyelerin bazıları Clark'ın yüzüne çarptı, keskin bir acı hissetti. Kan, yüzüne ince bir çizgi halinde yavılırken, gözlerini kısarak yolun kontrolünü kaybetmemeye çalıştı. Clark'ın Sabırsızlığı ve Robert'ın Hilesi Clark, hızla bir elini yüzüne götürüp kanı sildi. Gözlerinde intikam ateşi yanıyordu. Bilyeler, onu yavaşlatmış olabilir ama durdurmaya yetmezdi. Robert'a daha da yaklaştığında, aracının camlarına ateş etmeye başladı. Fakat bu hamle de başarısız oldu. Robert'ın aracının camları, özel olarak yapılmıştı; kurşun geçirmez bir teknolojiyle kaplanmıştı. "Lan...!" diye bağırdı Clark, öfkesi kelimelere sığmıyordu. Direksiyonu yumrukladı ve dişlerini sıktı. Robert'ın alaycı bir şekilde gülümsediğini, dikiz aynasında bile hissedebiliyordu. Bu gülüş, Clark'ın öfkesini daha da körükledi. "Yeter artık, seni bu yolda bırakacağım, Robert!" diye bağırdı. Direksiyon başındaki elleri titrerken hızını daha da artırdı.Robert'ın Son Kozu Aralarındaki mesafe iyice kapanmıştı. Clark artık neredeyse Robert'ın arkasına çarpmak üzereydi. İşte o anda, Robert sinsi bir manevra yaptı. Araçtan bir sprey boya kutusunu çıkardı ve ani bir hareketle Clark'ın yüzüne doğru sıktı. Boya, Clark'ın görüşünü tamamen kapattı. Koyu renkli boya, ön camdan içeri sızmış ve yüzüne yayılmıştı. Gözleri yanıyor, nefes almakta zorlanıyordu. Clark direksiyonu kontrol etmeye çalıştı, ama her şey çok hızlı gelişti. Araç, kontrolden çıkarak yolun kenarındaki bir bariyere çarptı. Darbenin şiddeti, aracın içine yankılandı. Motorun durduğu anda, Clark bir süre ne olduğunu anlamadan hareketsiz kaldı. Robert, Clark'ın aracını geride bıraktığını görünce yavaşladı. Dikiz aynasından Clark'ın halini izlerken yüzüne sinsice bir gülümseme yerleşti. Başını hafifçe eğip bir selam verir gibi yaparak alaycı bir ifadeyle uzaklaştı. Bu gece, kazanan oydu. Ama onun için bu sadece bir başlangıçtı. Daha büyük bir planı vardı ve Clark, o plana dahil değildi. En azından şimdilik. Clark, içindeki öfke ve yenilginin acısıyla direksiyonu sıkıca kavradı. Bu bir son değil, diye düşündü. Daha yeni başlıyoruz. Robert'ın galibiyeti, geçiciydi. Clark, ona bunun bedelini ödetecekti. Ama önce, yaralarını sarmalı ve stratejisini yenilemeliydi. Gece karanlığında hırpalanmış bir şekilde, yalnızca intikam düşüncesiyle baş başa kaldı. |
0% |