Yeni Üyelik
8.
Bölüm

BİLİNMEZLİĞE SÜRÜKLENMEK

@ahsenkubos

Kim olduğunu unutmadan yaşamalı insan

Banyodan çıktığımda daha iyi hissediyordum. Arabada yaşanılan yani yaşadığımız şey kesinlikle tekrar etmesini istemiyordum. “Niye peki zevk almışsın gibi geliyor bana” diyen iç sesimi duymazdan geldim. Her şeye bir cevabı vardı zaten. İkisi farklı şeyler diyerek kendimi savunsam da pek tatmin edici bir cevap olmamıştı. Üstümü giyinip aşağı indim günün geri kalanında televizyon önü nöbeti tutacaktım artık.

Aradan 1 saat kadar vakit geçmişti ki boğazımda bir gıcıklanma oldu. Sonrasında da başımın arkasına bir ağrı girdi. O kısmı düşünmemiştim. Boğaz gıcıklanması, baş ağrısı, … Geliyordu gelmekte olan. Kesin hastalanacaktım sabah da üzerimde kırgınlık vardı araba olayı da üzerine baharat olmuştu ve şu an hızlı bir yataklara düşme seansına başlıyordum anlaşılan. Hemen ayaklanıp mutfağa gittim. Acaba evden gelen ilaçlar ne yapmışlardı? Diğer eşyaları kaldırmışlardı da onları da kaldırmamışlardır inşallah dese de pek yararı olmadı çünkü önce mutfağı turladım sonra da evdeki tüm odaları ama bulamadım. Anlaşılan diğerleri neredeyse onlarda oradaydılar.

Mutfağa geri döndüğümde ağlamak üzereydim daha evliliğinin ilk haftasında önce yataklara sonra da hastaneye düşecektim. Mutfakta bulduğum başka bir ilacı aldım ama benimkiyle aynı değildi büyük ihtimalle aynı etkiyi yapmayacaktı. Bir bitki çayı yaptım en azından boğazımın şişmesini engelleyebilirdim. Yatak odasında çıkıp üzerimdeki askılı geceliği çıkardım onun yerine şortlu takım giydim. Bir pike alıp aşağı indim.

İlaç etki etmişti ama yeteri kadar değil şu an gözümün içine lav dökmüşler gibiydi. İçi yanıyordu ve gözümü açamıyordum galiba sıcaktan kirpiklerim erimişti. Feyyaz geç geleceği için ben yemeğimi hızla yiyip üzerine bir ilaç daha aldım. Aradan bir saat daha geçince tekrar içip yattım. İki ilaç ve bolca uyku iyi gelecekti.

Sabah gözümü açtığımda ya da açmaya çalıştığımda Feyyaz uyuyordu geç gelmişti galiba ya da ben erken yattığım için öyle hissetmiştim. Saat daha yeni yedi olmak üzereydi. Yavaşça yataktan kalkıp aşağı indim. Yüzümü yıkarken karnıma birden kramp girdi. Her şey üst üste gelir derlerdi ya işte doğru söylemişlerdi. Regl olurken ilk günler zaten çok ağrılı geçerdi şimdi bir de hastalık ile tüm vücudum kırılacaktı. Boğazımı yokladığımda çok kötü olmadığını fark ettim vücudum hala çok ağrıyordu ama boğazım iyi durumdaydı. Yavaşça odadan sıvışıp alt kata indim.

Mutfağa giderken gizli yardımcımızı da görmüş oldum. ARSLAN! Evi topluyordu. Bir an göz göze geldik herhalde bu kadar erken kalkmamı beklemiyor olacak ki “Günaydın Berfu Hanım. Birazdan çıkıyorum.”

“Günaydın sorun değil.” Mutfağa girdim o zaman fark ettim üzerimde şortlu takım vardı. Şu an çok utanıyordum. Adamın yüzüme bakamadığı kadar varmış meğer. Bende diyorum niye yeri inceliyor bu adam.

Mutfakta ilacı içmek isterken aklıma Arslan’ın evi benden daha iyi bildiğini ve gelen eşyaların nerede olduğunu daha iyi bildiği aklıma geldi. Geri karşısında bu şekilde çıkmak istemiyordum ama az önce çıkmıştım ve ilaçlarıma gerçekten ihtiyacım vardı. Battı balık yan gider diyerek dışarı çıktım Arslan hala içerideydi “Arslan benim konaktan gelen eşyalarım nerede biliyor musun?” Arslan yere bakmaya devam ederken cevap verdi “Depodalar efendim.” Depo mu? Bu evde depo mu vardı? Peki ben niye dün görmedim. Bahçede miydi?

“Depo nerede?” diye sordum ama kendimi salak gibi hissediyordum bu 9 gündür bu evde yaşıyordum ama depoyu bilmiyordum. Arslan merdivenlerin arka tarafına doğru yürüdü ve beyaz duvarda duran halkayı çekti ve bir kapı açıldı. Evet Harry Potter filmindeki Sırlar Odası gibi olmuştu ya da korku filmlerinde salak karakterlerin akıllı gibi davranıp girdikleri depolar gibiydi. Adımlarımı o yöne çevirsem de korkmuştum açıkçası. Arslan iç tarafta bir düğmeye bastı sonra içerisi aydınlandı. Korktuğum gibi bir manzara ile karşılaşmadım aşağı inen on basamak vardı sonrasında büyük beyaz bir oda. İçerisinde sadece benim eşyalarım değil başka bir sürü eşya vardı ve hepsi düzenli bir şekilde yerleştirilmişti.

Arslan geri dönerken ben ilaçlarımı aradım. Sonunda ilaç çantasını bulduğumda rahatlamışım geri yukarı çıktım ve mutfağa döndüm. Bu arada Arslan’da çıkmıştı. Aç karnına içmemek için hızlı bir şeyler atıştırdım sonra da ilaçlarımı içtim. Bir an boşluğuma denk geldi Feyyaz’ın sesini duyduğumda elimdeki bardak tezgaha düştü ama Allahtan kırılmadı. “Hastalandın mı?” tezgahın üzerindeki ilaçlara bakıyordu. Bir an evet demek istedim ama bu sefer hem çok hastalıklı gözükecektim hem de onu suçlamış gibi görünecektim. İç sesim sanki çok sağlıklı bir insansın dese de onu görmezden gelip “Hayır karnım ağrıyor” dedim ki kesinlikle yalan değildi gerçekten ağrıyordu.

Kapıya yaslanırken “Regl mi olacaksın?” diye sordu. Utanmıştım arkamı dönüp tezgahı toplarken cevap verdim “Evet dünden beri ağrıyor.” İlaçları toplayıp çekmecenin içine doldurdum. Sonra arkamı döndüğümde yerinde duruyordu. Masanın üzerindeki dağınıklığa baktı “Kahvaltı mı yaptın?” sorudan çok şaşırma ifadesiydi ki saat yedi de ne kahvaltısı der gibiydi. Adam haklıydı en erken onda kalkan biri için fazlasıyla erken bir saatti ama benim için fazlasıyla normaldi. Şurada 10 gün önce sabah altıda kahvaltı yapıyordum ne de olsa. “Hayır ilaç midemi ağrıtmasın diye atıştırdım.”

Gözlerini ovarken “Geliyor musun?” diye sordu. Masanın üzerini toplamadan arkasına düştüm yukarı çıktım. Nasıl olsa kahvaltı yaparken toplardım. Geri yatağa girdiğimde gözlerimi açık tutamıyordum. Gözümü kapatır kapatmaz da uyuyakalmıştım. Bir ara Feyyaz’ın kolunu belimde hissetim ama alışkanlık olmuştu bu sıcakta bile sarılmaya meyilliydi ama şu an sesim çıkmazdı zaten karnım ağrıyordu fazladan sıcaklık göz çıkartmazdı.

Tekrar kalktığımda saat on bire geliyordu. Feyyaz uyanmıştı ve banyodan ses geliyordu. Ayağa kalktım daha iyi hissediyordum. Dün içtiğim ilaçların üzerine de sabah içtiğim ilaçla daha iyi hissediyordum. Sadece baş ağrısı kalmıştı. O da yarına geçerdi. Önce nevresimleri değiştirdim sonra giyinme odasına gittim. Takıların olduğu çekmecenin üzerinde karton poşetler vardı içlerine baktığımda bunlar geçen gün ortadan kaybolan kirlilerimizdi demek ki kuru temizlemeye gitmişlerdi. Benim gelinliklerim ve elbiselerim de buradaydı. Onları dolabın kenar kısmında bulunan uzun askıya astım. Sonra Feyyaz takım elbiselerini askıya taktım. Nevresimleri çekmeceye yerleştirdim en son gecelikleri de asınca işim bitmişti.

Ben kendime kıyafet ayarlarken Feyyaz içeri girdi belinde havlu vardı. Bir eliyle havluyla saçını kurutuyordu. O üstüne kıyafet alırken ben de uzun pijama takımlarından ve iç çamaşırı alarak banyoya girdim. Sıcak su iyi gelmişti daha iyi hissediyordum. Acaba evde ped var mıydı? Banyo dolaplarına baksam da bulamadım. Banyoda üstümü giyinip lavaboya geçtim saçımı kuruttum bir de bu dolapların içine bakayım derken alt çekmecede buldum. En azından aldırmak zorunda kalmayacaktım çünkü nasıl isteyeceğimi bilmiyordum. Makyaj masasına gittim bir toka aldım saçlarımı topuz yaptım. Karnıma giren ağrıyla lavaboya geri döndüm. Evet hiç bekletmeden gelmişti.

Aşağı indiğimde Feyyaz içeride yoktu mutfağa girdiğimde masanın üzeri toplanmış yerine kahvaltı hazırlanmıştı hatta çay bile demlenmişti. Aç karnına antibiyotik aldım. Hap olanlara bir şey olmamıştı ama iğne ve süspansiyonlar bozulmuştu onları atmak zorunda kaldım. Masaya oturmadan sürekli kalk otur yapmamak için çaycıyı da yanıma aldım. Tabakların yanına çatal bıçak çıkmamıştı onları çıkarttım ve oturdum. Hem ilacın üzerine hemen yememek için hem de Feyyaz’ı beklemek adına telefona bakıyordum. Yengem, Selim’in abimle ve Aras’la nasıl oynadığını çekmiş atmıştı. Çok sevimlilerdi. Aras, Selim’e oyuncak veriyor atmasını istiyordu, o da atıyordu ama yanlış kişiye atıyordu; ona. Dün Aras’ı görmemiştim zaten. Halamlara gitmişti. Küçük kardeşimi de özlemiştim.

Ben yengemle mesajlaşırken Feyyaz içeri girdi. Selim’in yengeme attığı bakış kesinlikle viral olurdu. Ona gülüyordum. “Hayırdır bu kadar komik olan ne?” Söyleyip söylememek arasında kaldım ama sonra “Yengem, Selim’in videosunu atmış.” Önce ne tepki vereceğini kestiremedim.

Sandalyeye yerleştikten sonra “Ne yapıyor da bu kadar güldün?” Kıskanmış mıydı? Hem de bebeği? “Selim, abim ve Aras’a daha düşkün o yüzden onların yanında yengemi dışlıyor.” dediğime gülmüştü.

“Dünde senin yanında yengeni dışlıyor gibiydi.” Görmüş müydü bizi? “Evet ilginç şekilde annesine hiç düşkün değil yengem de buna bozuluyor.”

“Yengende bıraksın bir gün onlar baksın ertesi gün annesini bir daha bırakıyor mu?” dediğine gülmeden duramadım Aras da abimde kesinlikle bakamazlardı ve gerçekten bir daha Selim’in onlara gideceğini hiç zannetmiyordum. Aksine ertesi günü görür müydü ondan bile emin değildim ikisi de bu konuda fazla beceriksizdi.

Ben telefonu kenara bırakırken o da kahvaltıya başladı. Ben de çayları doldurdum. Kolumu kaldırmak bile güç geliyordu şu an. Zoraki bir şeyler yemeye çalışıyordum ama midem bulanıyordu. Feyyaz da fark etmiş olacak ki “Neden yemiyorsun?”

“İştahım yok.” Kaşlarını çatıp yüzüme baktı bir şeyler olduğunu fark etmişti ama ne olduğunu anlamamıştı. “Karnın mı ağrıyor hala?” bir an karnımı yokladım evet ağrıyordu ama vücudumun her tarafı ağrıdığı için özel olarak seçemiyordum. “Evet.” Bir doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için suratıma baktı.

“Hep ağrılı mı geçer?” Bir düşündüm “Evet.” Bu arada bir şehir efsanesi daha çürüdü. Hani evlenince ağrısı azalıyordu şu an gayet de ağrıyordu. “Hastaneye gidelim mi?” şu an hastaneye hiç gidesim yoktu “Gerek yok ilaç aldım birazdan geçer.”

“Tamam geçmezse söyle gidelim.” dedi. Kahvaltı bitince masayı toplayacaktım ki “Gerek yok sen dinlen toplarlar.” İşte buna hayır demezdim. Ben salona geçtim dün getirdiğim pike koltuğun kenarında duruyordu. Onu dizlerime alıp uzandım sırtıma yastık yerleştirdim. Sonra Feyyaz geldi anlaşılan bugün gitmeyi planlamıyordu. Ayakucuma oturdu elindeki gazeteyi okuyordu. Ben de gözümü kapattım başımı da yasladım ilaçların etki etmesini bekliyordum.

Feyyaz gazete okumayı bitirince televizyonu açtı biraz gezindikten sonra bir film buldu. Filmi izliyorduk da film mi beni, ben mi filmi izliyordum emin değilim çünkü gözlerimi açık tutamıyordum. İçine lav doldurmuşlardı yine. Bir ara gözlerim kapandı sonra alnımda bir el hissettim gözlerimi açtım. “Ateşin mi var?” bir düşündüm yoktu galiba üşümüyordum. “Zannetmiyorum o kadar kötü değilim.”

“Emin misin? Kafanı kaldıracak halin yokmuş gibi duruyorsun.” Evet her yalanının bir sonu vardı ve galiba benimkinin de sonuna gelmiştik. “Gözlerim ağrıyor sadece.” Kaşlarını çatarak bana baktı şu an kendimi kötü hissediyordum “O da mı reglden?” derken sırala bakalım yalanları der gibiydi sesi. Bende bir yutkunma isteği oluşturdu. Dökül şimdi Berfu üşüttüm desem bu sıcakta mı diyecekti? Ki haksız sayılmazdı bu sene normalden daha sıcaktı hava. Reglden desem onu da yemeyecekti kim regl olduğu için gözleri ağrırdı ki? En iyisi basit tutarak söylemekti “Hayır galiba mikrop kaptım.” dedim.

Yüzüme ne alaka diye baktı. Şimdi benim bağışıklık sistemim zayıf o yüzden çok sık hasta olurum nasıl diyecektim acaba? “Mikrop kaptım derken?”

“Benim bağışıklık sistemim biraz zayıf o yüzden kolay hasta oluyorum.” İç sesim benimle dalga geçiyordu kolay mı basit mi sanki biraz indirgedin gibi. Kolayın yerine çok kolay ya da hemen, birazın yerine de benim bağışıklık sistemi yok demeliydin bence dedi ve üzerine cadı kahkahası attı. Ses sus şu an ortam yeterince gergin.

Önce yüzüme baktı sonra kaşlarını çattı bir düşündü galiba “Benim niye haberim yok?” Evet çok mantıklı açıkla bakalım Berfu Hanım. Kocanıza hemen hastalandığınızı neden söylemediniz? Sormadı evet sormadı sorsa söylerdim. “Sormadın.” Şu an bana şaka falan mı yapıyorsun der gibi bakıyordu.

“İlla sormam mı lazım?” Evet illa sorması mı lazım “Hayır da benim de sorulmayan şeyleri söyleme gibi bir huyum yok.”

Derin bir nefes aldı “Berfu!” dedi ama bu arada nefesi de geri verdi. Vallahi şu an korkudan bayılabilirdim. Fazlasıyla sinirli bakıyordu. Bayılsam ne olacaktı ki? Şuraya düşüvereyim olmaz mı? Hem sorulardan da kurtulmuş olurdum. “Hangi ara mikrop kaptın peki?” Şimdi sen birkaç kere banyo yapmadan öptün, dün bir de araba olayı var. Sonra Allah’tan bana gerek kalmadan kendisi çözdü. “Dün arabadan değil mi?” şu an aklıma yine o zaman geldi bir utandım. Sinirlenmişti galiba eliyle alnını ovaladı.

Derin bir nefes verdi “Niye uyarmıyorsun o zaman?” Evet bunu açıkla şimdi. Unuttum desem yemez bir şey olmaz zannettim desem de yemez gibi hah buldum “Denedim ama sen pek dinlemiyordun.” Denememiştim ama olsun. Biraz kendinden şüphe falan ederdi o kadar. Bir an düşündü doğru mu diye sonra emin olamadı sonra da kabullendi galiba. Gerçekten beni dinlemiyormuş onu da anladım da neyse artık.

“Kalk hastaneye gidelim en azından bir iğne yaparlar.” İğne mi? Yok ben almayayım. Hiç gerek yok. “İlaç aldım ayrıca hastanede de aynı ilacı veriyorlar.” Nereden biliyorsun gibi bakınca “Yani yıllardır gide gele artık öğrendim.” Anlamını bilmediğim bakışlarından kaçmak için gözlerimi kapadım zaten açmak da zorlanıyordum.

“Dinlenince geçer.” Öyle olsun bakalım diye söylenirken gözümü açmadım. Açık söylemek gerekirse o kadar sinirlendirmemeye çalışıp da hasta olduğum için sinirlenmesi büyük bir hayal kırıklığı oluşturmadı desem yalan olur.

Kanepenin üzerinde yuvarlanarak akşamı etmiştim. Feyyaz on dakika da bir beni yokluyordu ama daha fazla kızmamıştı. Akşama doğru kaslarım daha az ağrıyordu ama bu sefer de karnımın ağrısı ortaya çıktı. Akşam yemeği geldiğinde yemeği yiyip biraz daha uzandım. Sonrasında ilaçlarımı içtim kanepenin üzerine uzanmıştım, uyuyakalmışım. Sonra havalandığımı hissettim başımın ve bacaklarımın altında birer kol hissettim. Havada uçma ihtimalim yoksa Feyyaz beni yatağa taşıyordu. Yumuşak yastıkla buluştuğumda rahatlamıştım galiba aşağıdaki yastıklarda yatmak pek iyi bir his değildi. Üzerimi örttü ve dışarı çıktı.

Aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum karnımın ağrısı artmaya başlamıştı. Uyku içinde kıvranmaya başlamıştım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama Feyyaz yatağa girdi. Gözlerimdeki ağrı azalıyordu ama karnımın ağrısı giderek şiddetleniyordu. Benim kıvrandığımı fark edince “Ne oldu?” diye sordu. Uyku sersemi “karnım ağrıyor” dedim.

Önce sırtım göğsüne değdi. Sonra da ellerini pijamanın üstünü kaldırıp elini karnıma koydu. Başta ne yaptığını anlayamadım ellerini kasıklarım ve karnım arasında gezdiriyordu. Yarım ağız ne yaptığını sordum ama sesim ne kadar çıktı emin değilim belki de hiç çıkmamıştı içimden konuşmuştum sonrasında sesimin çıktığını ve Feyyaz’ın duyduğunu cevap vermesinden anladım beynim söylediklerini ağır ağır anlamlandırdı galiba birazdan geçecek gibi bir cümle kurmuştu. Aradan 10-15 dakika geçmemişti ki karnımdaki ağrı azalmaya başladı. Ağrının azalmasıyla uykum da ağır bastı ve uykuya geri döndüm. Feyyaz’ın bu yöntemi ve ağrıyı geçirdiğini nereden ve ne zaman öğrendiğini merak etsem de üstüne düşmedim. Bu bugünün konusu değildi.

Sabah gözlerimi açmak istemiyordum hiç uyanasım yoktu. Saat kaçtı bilmiyorum ama Feyyaz’ın yataktan kalktığını hissettim. Beynim kısa süreli açılıp geri kapanıyor gibiydi. Bir süre sonra gözlerimin üstünde birer dudak hissettim ama zihnim bunu şu an pek düşünmek istemiyor gibi geri uykunun derinliğine geri çekildim.

Gözlerimi açtığımda saat 11’di. Yan taraf boştu sonra Feyyaz’ın daha önce uyandığını hatırladım. Ne kadar erken gitmişti böyle? Yataktan kalktım karnımın ağrısı yok olmuştu. Gece Feyyaz’ın ne zaman ve kimin için öğrendiğini bilmediğim yöntemin bunda yararı olduğunu fark ettim. Banyo yapmak istemiyordum. Önce lavaboya girdim sonra da nevresimi değiştirdim. Aşağı indiğimde kimse yoktu. Mutfağa yöneldim bir şeyler atıştırıp ilaç almak mantıklıydı.

Mutfağa girdiğimde masanın üzerinde hazır kahvaltıyı görünce mutlu olmadım desem yalan olur. Tabağımda peynirli ve reçelli ekmekler vardı. Bunu Arslan’ın yapmadığını düşünürsek geriye sadece Feyyaz kalıyordu. Tezgahın üzerinde çaycı çalışıyordu, yanında da bir kupa ve bitki çayı vardı. Kupaya sıcak suyu doldurdum sonra elime poşet çayı aldım üzerini okuduğumda utanmıştım. Kim almıştı bu çayı? Arslan mı? Başka birisi? Her kimse artık regl olduğumu biliyorlardı çünkü özel gün çayı almışlardı. Dün bu çayın bu evde olmadığına emindim. Peki kim akıl etmişti bu çayı? Cidden bu erkekler bu bilgilere nasıl ulaşmışlardı? Kim yüklemişti bu bilgileri bunların kafasına. Çünkü geldim geleli hatta öncesi dahil etrafta hiç kadın görmemiştim. Düşünmek daha çok merak etmeme sebep oluyordu o yüzden tezgahtaki kupayı aldım içine şeker atıp masaya oturdum ve ekmeklerimi yemeye başladım.

Kahvaltım bitince masadan kalktım, kahvaltı dışarıdan gelmişti bu da geri gideceği anlamına geliyordu. Buzdolabını açmak için elimi kapağa attığımda üzerinde bir post-it buldum. “Günaydın güzelim, erken çıkıyorum akşam erken dönerim. Kahvaltını iyi yap.” Yazanın ismine gerek yoktu. Sevgili kocam giderken imzasını da atıp gitmişti. Not kağıdını dolaptan aldım. Yazısı da fena değildi. Sonra içeri bahçe kapısından Arslan girdi yine beni karşısında görmeyi beklemiyordu ki “Günaydın Berfu Hanım.” Evin içinde bir yılan sessizliğinde dolaşıyor oluşu beni korkutmaya başlamıştı. “Günaydın Arslan.”

“Eğer kahvaltınızı yaptıysanız…” cümlesini bitirmesine izin vermeden “Evet bitti. Teşekkürler.” Arslan aynı ciddiyetle “Afiyet olsun.” dedi galiba artık çıkabilirsin demek oluyordu. Elimde not kağıdı ve kupayla mutfaktan çıktım.

Yukarı çıktım not kağıdını makyaj masasının çekmecesindeki kutuyu alıp içine koydum ve geri yerine yerleştirdim. Arslan’ın evden çıkmasını bekledim. Bu arada pijamamı değiştirmek iyi bir fikirdi, Feyyaz buna dikkat ediyordu bir giydiğini yıkanmadan asla ikinci kez giymiyordu. Dolabı açtım pembe takımı çıkarttım. Üst kısmı düğmeli ve yakalıydı aynı bir gömleğe benziyordu. Altı ise düz uzundu. Kumaşı çok güzeldi yumuşacıktı. Şu an ihtiyacım olan şey. Aşağı geri indiğimde Arslan’ın çıktığını fark ettim. Önce elimdeki kupayı bırakmak için mutfağa girdim. Tam çıkacakken ilaç içmediğimi fark ettim. İlaçlarımı içtim, bu arada Arslan yine alışveriş yapmıştı çünkü dolaptaki meyveler yenilenmiş hatta masanın üzerine bir tabağın içinde de vardı. İlaçların tadını bastırması için elime bir muz alıp salona geçtim. Televizyon izledim sonra internetten bir şeylere baktım. Sonra uyuyakalmışım uyandığımda saat 4 gibiydi.

Kafamdaki yastığa, kapanmış televizyona ve kapalı klimaya bakarsak Feyyaz gelmişti. Oturur pozisyona geçtim. Uyku iyi gelmişti kendimi iyi hissediyordum vücudumun kırgınlığı geçmişti, karnımın içindeki hafif sızı da kaybolmuştu. Sonra yaşadığım anlık bir aydınlanmayla hemen ayağa kalktım, örtüyü kaldırdım ve bir şey yoktu. Kanepenin üzerinde tuhaf şekillerde uzanmıştım ped kaymış ve kanepeye kan bulaşmış olabilirdi. Asıl rezillik o olurdu çünkü o iş de Arslan’a kalacaktı ve ben bir daha yüzüne bile bakamazdım adamın. Beyaz kanepeyi ne kadar silersem sileyim çıkmayacaktı ya yıkanacaktı ya da değişecekti. Bu da Arslan'ın işiydi. İşimi şansa bırakmak istemiyordum bu yüzden yukarı çıktım. Gözüm bir an çalışma odasına takıldı, Feyyaz içeride telefonla konuşuyordu yüzü pencereye dönüktü o yüzden beni görmedi. Odaya girdiğimde hemen lavaboya girdim. Pedimi değiştirdim, terlemiştim ve saçlarım dağılmıştı. Elimi yüzümü yıkadım saçlarımı tekrar topuz yaptım.

Aşağı indiğimde mutfağa girdim su içip çıkacaktım ama masanın üzerinde iki pastane poşeti gördüm. Merakıma yenik düşüp poşetleri açtım içinde farklı çeşit tatlılar vardı. Profiterol, çilekli ve çikolatalı iki tane adet pasta, magnolya ve 4 farklı kavanoz içinde tatlılar vardı adlarının ne olduğundan emin bile değildim ama şu an hepsini yiyebilirdim. Bir an belimde iki kol hissettim. Ne ara gelmişti böyle? Hiç fark etmemiştim.

“Seçemedin galiba?” derken sesi neşeli çıkıyordu sonra da boynumdan öptü. Dudaklarımı bükerek tatlılara son bir bakış attım en son elim çilekli pastaya gitti. “Seçtim şimdi.” Dediğime ağzının içinde güldü “Zor bir seçimdi galiba.”

“Evet.” Sonrasında belimi bıraktı çekmeceden bir çatal uzattı. Elimdeki pastayla içeri giderken peşimden geliyordu kesin yine benim tatlıma musallat olacaktı. Koltuğa oturduğumda o da yanıma oturdu “Karnın ağrıyor mu?” bir an tarttım ağrımıyordu “Hayır.”

Biraz daha yayıldı koltuğa kolunu koltuğun üzerine uzattı şimdi ben kolunun altında kalmıştım. Ağzıma bir çatal pasta attım bu arada Feyyaz sorgulamasına devam ediyordu “Hasta hissediyor musun?”

“Hayır.” Başımın ağrısı da geçmişti tamamen gayet iyiydim. “Gözlerin ağrıyor ya da yanıyor mu?” Yani artık cidden sorguda gibi hissediyorum. Gözümü dikip ona baktım ne kadar sürecek diye “Toplu sor bari hepsine birden cevap veriyim.”

“Sana da yaranılmıyor daha dün sorulmayan şeyleri söylemem diyordun şimdi soruyorum suçu oldum.” Tamam bu benim suçumdu ama o an kaçmak için başka çarem yoktu. “Gayet iyi hissediyorum karnım ağrımıyor, başımda ve gözlerimde yanmıyor artık.” Toplu cevabımın üstüne bir çatal daha pasta attım ağzıma.

“Öyle olsun sormadın söylemedim diye bir bahane ile gelmezsin herhalde.” Bu olay büyüyecekti ilerde de başıma kakacak gibi duruyordu. “Gelmem.” bunu derken kafamı iki yana sallıyordum. Öyle olsun bakalım der gibi baktı. Sonra kumandaya uzandı televizyonu açtı.

Şu an hiç televizyon izleyecek havamda değildim. Elimdeki pastayı bir an önce bitirip diğerlerini de yemek istiyordum. Bir lokma daha ağzıma attım bu arada Feyyaz’ın huysuz sesini duydum “İnsan bir teklif eder sen yer misin diye?” Olabilirdi ama bir kere verince hepsine ortak oluyordu. “İsteseydin poşetten seçerdin diye düşündüm.” İç sesim bu cümleme dev bir kahkaha attı.

“Git içerden al diyorsun kısaca yani.” Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı iki yana salladım “Hayır ben öyle bir cümle kurmadım.”

“Kurmana gerek kalmadı aynı öyle bakıyordun.” Öyle miydi? Bu kadar uzun bir cümleyi gözlerime nasıl sığdırdım acaba? Pes ederek “İster misin?” diye sordum bir tarafım hayır desin diye dua ediyordu ama şaşırtmayarak “Evet” dedi. Bende pastada bir parça daha aldım bu sefer elimden çatalı almadı ağzını açtı. Evet şu an ellerimle kocamı besliyorum artık bunu da yapmadın diyemezdi. Sonrası aynı dediğim gibi oldu pastanın geri kalanına ortak oldu.

Son bir parçayı aldığımda ağzıma atacakken hızla elimden yedi. Tepki bile verememiştim. Şimdi pastadan tek bir parça yememiş gibi hissediyordum şu anda. “Ama o benimdi.” Kalbim kırılmıştı ağlamak istiyordum şu an. Regl olmanın verdiği o psikolojik zararlı etkiler ortaya çıkıyordu. “Hızlı olan kazanır.”

Ne bu araba yarışı mı? “Yarıştığımızı bilmiyordum.” Sonrasında elime kutuyu ve çatalı alarak kalktım mutfağa gittim.

Küsmüştüm artık diğerlerini de yemek istemiyordum. Elimdekileri mutfağa bırakıp yukarı çıktım. Bugün banyo yapmamıştım, kıyafetlerimi ayarlayıp banyoya girdim. Bir ara banyodan çıkacak gibi oldum ama Feyyaz sesini odada duyunca çıkmadım şu an onunla konuşmak istemiyordum. Zaten duygusal bir insandım regl döneminde bu arşa yükseliyordu. İç sesim evde olsaydın böyle olmazdı dedi. Kimse yemeğine ortak olmazdı dedi. Öyle deyince daha kötü hissettim ağlamaya başladım. Uzun ve ağlamalı banyodan çıktığımda her tarafım kırış kırış olmuştu. Şu an suyu çekilmiş bir elmaya benziyordum sonra kendi benzetmeme kendim güldüm. Gözlerim kızarmıştı ama öyle aşırı derecede de değildi şişmemiş ya da küçülmemişti.

Banyodan çıkıp üstümü giyindim. Saçlarımı taradım hiç kurutasım yoktu hava yeterince sıcaktı. Yatağa uzandım telefonu elime aldım biraz sosyal medyada takıldım sonra oyun oynadım. Saat yediyi geçiyordu saatlerdir yukarıdaydım. Acıkmıştım dediğim gibi pastadan tek bir lokma bile almamış gibiydim sanki en son kahvaltı yapmıştım.

Aşağı inip inmemek arasında dolaşırken Feyyaz seslendi yemek geldi diye. Ye onu da sen ye. Hepsini sen ye. Önce gözün doysun. Yataktan kalkıp aşağı indim. Mutfağa girdiğimde masa hazırdı. Yerime oturdum ona hiç bakmadan yemek yiyordum sadece. Önce bir bakış attı yani bakmıyorum desem de karşımda oturuyordu görüyordum mecburen. Sonra da yemeyi bırakıp gözlerini bana dikti.

“Bir parça pasta için mi bu surat ifaden?” Ne varmış suratımda gayet de iyi durumdaydı. Banyodan çıktığımda kurumuş bir elmaya benziyordum ama şu an gayet de iyi gözüküyordum. “Hayır.” Sesim net ve sitemli çıkmıştı. Hiç konuşasım yoktu onunla sadece yemek istiyordum.

“Niye öyle gelmedi acaba bana?” Ne biliyim ben. Cevap vermeden yemeye devam ettim. “Cidden küstün mü?” Yoo ben arada işsizlik diye böyle davranıyorum. “Hayır.”

Sıkılmış bir tonda “Küstün de neyse tamam bir daha yemeyeceğim habersiz.” Haberli yiyeceksin yani. İlla yiyeceksin yemesen olmaz asla. Gene de cevap vermedim o da üstelemedi.

Yemeğimi bitirmiştim ki telefonum çaldı. Masadan telefonu alarak kalktım. Kalsın orada çağırsın Arslan’ını toplatsın. Yengem arıyordu, akşam akşam niye arıyordu ki? Sadece gündüzleri arardı. Bir şey mi olmuştu?

Yukarı çıkarken telefonu açtım “Efendim yenge.”

“Rahatsız ettim ama müsait misin?” Allah Allah ne oluyordu ki? “Evet müsaidim. Ne oldu?”

“Bir şey soracaktım.” Akşam akşam? “Sor yenge”

“Benim sandığın içinde bir örtü vardı böyle sarılı kırmızılı” örtü sormak için mi aramıştı yani. “Evet hatırladım. Ne olmuş ona?”

“Nerede biliyor musun en son nişandan sonra kullanmıştık ama bir türlü bulamıyorum.” Bu muydu yani? Bende merak ettim o kadar. “Annemlerin odasında olması lazım o zaman annem senin odadan da çocuk uyuyor diye girmemişti. Kendi sandığına koymuştur. Ne yapacaksın?”

“Tamam bakayım. Selim’e diş bulguru kaynatacağız da bizim oralarda o örtünün üzerine oturtulur bebek onun için.” Selim’in dişi mi çıkmıştı? Daha iki gün önce görmüştüm yoktu öyle bir şey. “Diş bulguru mu? Şimdi mi?” Akşam vakti nereden çıkmıştı bu iş?

“Hayır 2 gün sonra seni yarın arayacaktım ama örtüyü bulamayınca.” Daha iki gün varmış yani acelesi neydi acaba? “Tamam da şimdi örtüyü ne yapacaksın?”

“Yıkayacağım sonra da okuyacağım üzerine.” Örtünün üzerine mi? “Niye?”

“Acısız hemen çıkartsın diye.” İlginç, her gün yeni bir bilgi “İyi bakalım annemin sandığına bakın oradan çıkacaktır kesin sonra da görmedim zaten.”

“Tamam sağ ol. Sen de geleceksin değil mi halası?” Giderdim herhalde. Gitme demez gibi geliyordu ama çok da emin olmamak şartıyla cevap verdim. “Gelirim de birkaç gün önce diş falan yoktu ağzında.”

“Sabah annem fark etti valla yeni çıkıyor ama.” Dağıttığım yatağın üzerini toplamaya başladım. “İyi bakalım.”

“İyi misin sen?” Çok sayılmazdı şu an kendimi çok duygusal hissediyordum. “İyiyim.”

“Sesin biraz değişik geliyor da.” Şimdi anlatsam abartmışsın diyecekti ve kızacaktı şu an hiç kaldıramazdım. “Boğazım ağrıyor biraz.”

“Geçti diyordun hani?” İlla deş altını olur mu asla salma? “Salonda uyuyakalmışım yenge ondan.”

“İyi öyle olsun neyse senin cinlerin üstünde neyse ben kapatıyorum iyi akşamlar.” “Cinlerimle arama girmezsen sevinirim yenge biz anlaşıyoruz. Sana da iyi geceler.” Cinlerimmiş seni çarpacaklar sanki.

Kendimi yatağa attım telefonla uğraşmaya başladım. Canım sıkılıyordu, komik videolar izlemek iyi gelebilirdi. Youtube’a girdim. İhtiyacım buymuş galiba bayağı bir eğlenmiştim gülmekten çenem ağrıdı. Televizyonda sürekli dizi ya da film açık kalıyordu bu saatten sonra bunları izleyecektim en azından biraz olsun modumu yükseltirdi. Ben yatakta gülerken içeri Feyyaz girdi. Önce banyoya gitti suratı asıktı. Umursamadan izlemeye devam ettim. Banyodan çıktığında yatağa geldi

“Kim aradı?” Aç gözlü ruhun “Yengem.” Aynı zamanda telefona bakmaya devam ediyordum. Videolar çok komikti kediler zaten beni benden alıyordu özellikle dublajlı olanlar. Keyfim yerine gelmişti.

Feyyaz bıkkın bir sesle “Cidden uzatacak mısın?” bir an o kadar aklım gitmiş ki neyi diye düşündüm.

“Neyi?” şimdi kafamı telefondan kaldırmıştım “Küslük mevzusunu.”

“Küsüm demedim ki.” yani hiç öyle bir kelime kullanmadım. “Sen birçok şeyi söylemiyorsun zaten.” Sen bülbül gibi şakıyorsun zaten.

“Neyi söylemiyormuşum ki?” yani sanki sürekli sohbet muhabbet bir tek ben susuyorum “Hiçbir şeyi hasta olduğunu, neye küstüğünü, kimin aradığını?” sen attığın adımı bana haber ediyor musun de dedi yengemin deyişiyle cinlerim.

“Yengemin aradığını söyledim nedenini de söyleyeyim 2 gün sonra Selim’e diş bulguru yapıyorlarmış onu söyledi sonra da bir örtü sordu o kadar.” Ben onu mu soruyorum der gibi baktı.

“Neye küstün yani pastaya diyeceğim ilk defa yapmıyorum.” Aa aferin sana beş yıldız. Söylesem mi diye düşünmeden edemedim söylersem bir daha yapmazdı en azından sonra öğrenince niye söylemiyorsun, bana hiçbir şey söylemiyorsun diye söylenecekti ama şimdi onu kızdırmadan nasıl anlatacaktım.

“Sadece yediğim şeylerin sonunu yemeyi severim, sonunu yemeyince hiç yememişim gibi geliyor.” Bu mu yani der gibi baktı. Şimdi niye söylemiyorsun diye söylenecek miydi gene. Zaten konuşmama bile izin vermeden yemişti.

“Tamam bir daha sonunu yemem oldu mu şimdi barışabilir miyiz?” yani sadece sonunu mu yemeyecekti, yiyeceğim ama sonu sana kalsın der gibiydi. Allah razı olsun diyecektim ki kendimi frenledim “Tamam.”

“Tamam ne?” Elinin körü “Tamam ben küs değildim zaten”

“Niye aşağıya inmedin peki?” can sıkıntısı işte. “Telefonla konuştum sonra da televizyon izlemek istemediğim için burada video izliyordum.”

“İyi öyle olsun bakalım.” Öyle zaten. Ben geri telefona döndüm. O da kalktı üzerini değiştirdi geldi. Sonra yatağa uzandı. “İyi madem küs değilsin beraber izleyelim” diyerek beni belimden çekti. Saat 12’ye kadar komik videolar izledik. Hatta bir ara benim telefonun şarjı bitince onun telefonundan devam etmiştik. Şaşırtıcı bir gerçekti çünkü telefonunu bu şekilde elime vermiş oluşu. Yanımda telefonla konuşmuyordu ama saatlerce elimde kalmasına izin veriyordu yani. Saat 12’yi geçerken iyice uykum gelmişti. Uyuyalım deyince yatağın içine girdik o da lambayı kapattı

 

Loading...
0%