Yeni Üyelik
4.
Bölüm

BİRİSİNİ NASIL TANIRSIN?

@ahsenkubos

 

İstenmeden yapılan

 

iyilik, iyilik midir?

 

Bölüm şarkısı: yüzyüzeyken konuşuruz- Sen varsın diye

 

Günler hızla ilerliyordu abimin dediğine göre yani abim yengeme, yengemde bana söylediğine göre salon tutulmuştu. Annem artık karşı çıkmaktan yorulsa da babama da sözünü geçirtememişti. Bu yüzden nikah için fotoğraf çekinmiş sonra da kimliğimi ve fotoğrafımı babama vermişti. Mayısın 17’si nikah için alınan tarihti. Nikah salonda kıyılacaktı. Ayın 16’sı kına, 17’si salon, 18’i mevlit ve gelin alma vardı. Aslında gelin alma ve mevlitin salondan hemen önce olması gerekiyordu ama babam 3 güne yaymıştı. Nisanın son haftası gelinlik almak için dışarı çıkacaktık. Özel dikim mi olsa diye düşündük ama sonra buralarda yaz daha gelmemişti ve kumaşlar ve dikimler uzun zaman alacaktı. Ben daha uzun bir zaman dilimi olur diye düşünmüştüm ama olmamıştı maalesef ki. Çok geçe kalmıştık ayrıca yaklaşık iki haftaya düğün vardı ve yetişmezdi.

 

İşin aslına gelecek olursak ortada düğün için her şey hazır olmak üzereydi ama ben kendimi hala gelin gibi hissetmiyordum. Sanki bunların hepsini başka birisi için hazırlıyor gibiydik. Ben mi evleniyordum yoksa Hatice yengemle Ayşe abla mı ondan da emin değildim. Arkadaşım Sema bile daha çok heyecanlıydı. Hatta nişana gelemediği için çok üzülmüştü düğüne kesin gelecek ve şahidim olacaktı dediğine göre ama. Ben daha evlendiğim gerçeği ile yüzleşmekten kaçıyordum. Çünkü abimle Feyyaz’ın arası giderek açılıyordu ve bu durum beni aşırı derece korkutuyordu. Ayrıca evlendiğimde ne olacaktı? Bana nasıl davranacaktı ya da davranacaklardı? Aşırı derece yoruyordu bu sorular beni. Aile yemeğinden beri birkaç kez aynı ortamda bulunmuştuk o da akşam yemeğine kalmıştı o kadar. Onda da kimse konuşmamıştı, ortam fazla gergindi. Sonrasında da zaten ben Selim’e bakmak için odama gönderilmiştim ve onlarda kahve içmiş ve gitmişti. Abim düğün sabahına kadar bizi görüştürmemeye kararlıydı -onun da işine geliyordu anlaşılan-. Şimdilik buna sesini çıkartmıyordu peki evlendikten sonra tam tersi olursa bu sefer o beni ailemle görüştürmezse ne olacaktı? Ne diyecektim ve nasıl savunacaktım abim ve annemin yaptıklarını? Düşünmek bile kafamı patlatıyordu bir de üstüne yaşarsam herhalde komalık olurdum.

 

Gelinlik almak için çıktığımızda da aynı nişanlık için alışverişe gittiğimiz gibi oldu gene amcamın eşi olan yengem ve annem vardı. Annem nişanda yaptığı gibi inat etmiş ve onun arabasına binmeyi reddetmişti. Nişan için gittiğimiz yere gittik yine içeride sadece çalışanlar vardı. Bu adamın bir yerleri kapattırma ve sadece ona hizmet etmelerini isteğini anlamıyordum. Bu sefer içeride bir sürü çeşit gelinlik vardı. Her türden diyebiliriz. Bir an gözüme hiç kapalı için bir şey olmadığını kaçtı ama bir şey demedim belki de sadece açıklar ile çalışıyorlardı. Ne de olsa daha önce hiç gelinlikçilerde ne tür gelinlikler var diye bakmamıştım. Birkaç modeli beğendik sonra teker teker denedim ama annem hepsine bir kulp buluyordu yok orası öyle yok burası böyle. Bir tanesi çok hoşuma gitti ama annem çok açık diye karşı çıktı. Tamam deneyince ben de çok açık olduğunu fark etmiş ve u dönüşü yapmıştım. Üst kısmı ince askılı ve ince dantel üstüne kelebek motifleri vardı. Kırık beyazdı ve alt kısmı çok fazla kabarık değildi. Nişanda giydiğim düşündüğümden daha ağırdı büyük ihtimalle taşlı olmasından kaynaklıydı, taşımak çok zor olmuştu şimdi aynı hatayı yapmak istemiyordum. Sonra annemlerle bir tane beğendik bu onların da hoşuna gitmişti.

 

Annem Arapça söylenmeyi ihmal etmiyordu tabi sebebi kesinlikle Feyyaz anlamadığı için rahatça konuşabiliyor oluşuydu hatta arada hakaret bile ediyordu. Beğendiğimiz diğer gelinlik de çok hoştu. Kare yakaydı ve kolları şifon balon koldu. Parlak bir beyazdı. Gelinliğin üst kısmı bir korse gibi beli tam sarıyordu sırt kısmı ise minik küçük düğmelerden oluşuyordu içimden annem Feyyaz’a karşı son oyununu oynuyor gibiydi ama neyse. Gelinliğin alt kısmı ise çok hafif bir şekilde kabarıktı ama tarlatanla değil kat kat şifon kumaştan oluşuyordu. Oldukça da hafifti. Şu an ayna da kendimi bir prenses gibi görüyordum. Annem gelinliği çok sade bulunca dükkânın sahibi üzerine inci eklemeyi önerdi. Küçük inci detayların hoş duracağını söylemişti aynı şekilde duvakta da küçük incileri olan uzun bir duvak seçmiştik. Duvak 2 metreydi ve ben 1.65’tim. Kesin kendi düğünümde duvağa basıp düşecek ve rezil olacaktım. Gelinlik hafif olmasına hafifti ama aynısını duvak için söyleyemeyecektim -ayrıca inciler eklenince aynı hafiflikte olacak mıydı bir de-. Üzerindeki inciler ince kumaşı aşağı çekiyordu bu da uzun süre bir insanın kafasında kalırsa boyun fıtığı yapabilirdi ya da benzer bir şey. En azından hoş duruyordu.

 

Sıra kına da ne giyeceğime gelmişti annem bindallı ve abiye istiyordu. Kadın birkaç model getirdi ama hiçbiri içime tam sinmedi. Ya çok basitti ya da çok ağır modellerdi. Annemin beğendiği bindallının içinde Hürrem’in kayıp kız kardeşi gibi duruyordum -evet buradan çıkıp Muhteşem Yüzyıl setine girsem kimse yadırgamazdı- yani. Annem övdükçe övüyordu Türkçe konuşup rezil olmak istemediğim için Arapça konuşmaya başladım. Yengem halimize gülüyordu çünkü yengemde komik olduğumu düşünüyordu. Allah’tan geçen yıl kuzenim evlenmişti de az çok bir bilgisi vardı. Annemi bindallının çirkinliğe inandırdıktan sonra başka modeller bakmaya başladık. Çalışanlardan bir tanesi hariç Arapça bilen yoktu o yüzden halimize sadece o güldü. En sonunda yengem ve benim beğendiğimiz bir bindallı bulmayı başardık. İki parçadan oluşan bir elbiseydi zümrüt yeşiline çok yakın bir renkti. Hintlilerin elbiselerine benzese de onun kabarık hali diyebilirdik. Omuz kısımları kabarık ve dik kolları ise yarasa koldu. Üst kısmı taşlarla kaplıydı ve çok hoş duruyordu. Belinde ince taşlar sarkıyordu. Annem beli açık dese de giyince taşlardan açıklık belli olmamıştı. Alt kısmında ise beli gene taşlarla kaplıydı aşağı doğru inen taşlar vardı. Kabarıktı ama çok hoştu ve çok uzun da giymeyecektim herhalde bir saat bunun içinde sabredebilirdim.

 

Bindallı işini halledince sıra elbiseye gelmişti. Bunu da kırmızı seçmem için annem çekiştiriyordu. Kırmızı modellerden birkaç tane seçip kabine geçtim. Aralarından bir tanesi çok hoş durmuştu. Soft kırmızı bir elbiseydi. Üst kısmı kalp yakaydı kolları üstten bağlanarak ayarlanabiliyordu. Belindeki detay daha çok hoşuma gitmişti. İnce taşlardan oluşan bir kemer vardı tam ortadaki kısımdan göğüs kısmının altına kadar uzanan bir çizgi halinde geliyordu. Alt kısmı ise kat kat şifondu. Hem çok kabarık değil aynı zamanda da göz dolduruyordu ki annemde beğenmişti. Giyin soyun, giyin soyun çok yorulmuştum artık ayakta duracak halim yoktu. Annem daha sayıyordu ayakkabı taç aman seti kaldı ne takacak diye bir de Türkçe sayıyordu ki Feyyaz da anlasın diye. Ben diyorum ki yoruldum bayılacağım annem diyor ki o var bu var. Ne olurdu yarın halletsek onları da. En sonunda kendimi koltuklardan birine attım kadın önüme saç aksesuarları getiriyordu. Kadın anlatıyor da anlatıyor bakın gelinliğe bu çok yakışır şu modeli yaptırırsanız çok iyi olur diye ama kadını mı dinleyim yoksa kulağımın dibinde bağırmasına bir desibel kalan annemi mi dinleyim emin değildim. Sonunda birkaç tane aksesuar seçtik dedik ki o gün hangisi olursa artık. Ayakkabı kısmını ise sonra halledelim dediler. Gelinliğin işlemesi 3 gün sonra bitecekti. Takı işini ise o gün halledecektik. Sonunda eve geldiğimizde götürüp boş mezara koyup üzerime toprak atsalar umursamazdım o hale gelmiştim.

 

3 gün geçmişti Feyyaz’dan haber gelmemişti gelinlik için bu yüzden annem söyleniyordu yok kesin bir haltlar karıştırıyor diye. Öğlen bir numara beni aradı.

 

“Alo.” Numarayı tanımıyordum ama beni de bilmediğim birisi aramazdı. “Alo canım ben Seda. Feyyaz’ın yengesi.” Sesinden tanımıştım ama numaramı nereden bulmuştu.

 

“Aa evet hatırladım Seda abla.” Evet aylardır sesiniz çıkmıyordu şimdi niye aradınız demek fazla agresif olacağı için yumuşak devam ettim. “Şey diyecektim yarın siz müsaitseniz size geleceğiz Zerda ile.” Hayret. Kurt katliamı falan mı olmuştu bir yerlerde nereden esmişti bize gelmek.

 

“Tabi buyurun.” Sanki gelmeyin diyebileceğim yani elti yerine geçiyorsunuz gelme diyebilir miyim size. Bir de üstüne İstanbul’da tanıdığım başka kimse de yoktu.

 

“Gelirken gelinliği de getiririz onu da haber veriyim dedim.” İşte annemin beklediği olay. “Tamam. Teşekkür ederim.” Acaba neye teşekkür ediyordum. Kendi düğünümde giyeceğim gelinliği getireceği için mi? Yoksa daha almamız gereken şeyler varken onun yerine size vakit ayırmama mı? Neyse?

“Sorun değil. Yarın görüşürüz.” Eh bu kadın bazen fazla dominant olabiliyordu. “Görüşürüz.” Görüşürüz de bakalım sizin bu ani çıkışınıza annem ne diyecek.

 

Annem kim o der gibi bakıyordu. Şimdi gel açıkla anneme. “Seda abla, Feyyaz’ın yengesi aradı.” Annem bana nereden çıktı der gibi bakarak “Numaranı nereden bulmuş?” Ne biliyim anne ya. Anlamadığım bir sürü şey var bir de bunu sorgulayamam.

“Nişandan sonra yemekte almıştı.” Yine yalan üstüne yalan hadi hayırlısı. Yeni başladın diyen iç sesime kulağımı tıkadım. “İyi neyse niye aramış.” Baştan kızma diye söz mü alsam acaba dedim ama vazgeçtim.

“Yarın bize geleceklermiş.” Başlıyoruz. Kazamız mübarek ola. “Kimle?”

 

“Eltisiyle.” Annem bir bakış attı ki keşke kabul etmeseydim dedim. Yarın kesin hem onların hem de benim burnumdan getirecekti. “Oo fark ettiler yani ortada bir düğün olduğunu.” daha Bismillah anne.

 

“Anne burada bile yaşamıyorlar.” Annem geç oraları der gibi elini salladı. “İşlerine gelince özel uçakla ülkeler arası geziyorlar ama” Bunu ben bile bilmiyorum annem nereden biliyordu acaba.

 

“Anne kardeş bile değiller kuzenler.” Yani iyi anlaşıyor oluşları her şeye karıştıkları anlamına gelmezdi. “Altın kemer takmasını biliyor ama.” Yok artık ne alakası vardı acaba?

 

“Anne.” Sesim lütfen ama der gibiydi ama annemin hiç durası yoktu. “Ne, bir de babanınkinin üstüne taktı görmedin mi, görgüsüz.” Gördüm, gördüm anne çünkü kemer bana takıldı.

 

“Anne gözünü seveyim yapma iki haftaya düğün var ve aralarına gireceğim ne yapayım?” Bizimkilerin anlamadığı olay da buydu işte. Sayılı günler sonra onlarla aynı soyada sahip olacaktım. “Neyse bir şey demedim hazırlık yapın bari.” Bu daha başlangıçtı yarın bir tur da onları iğnelemekten kevgire çevirecekti.

“Tamam bir de...” Bir yutkundum. “Bir de ne?” Dur hele anne ya felaket tellalının haber beklemesi gibi cümleyi de tamamlatmıyorsun Allah aşkına.

 

“Gelinliği gelirken onlar getirecekmiş.” Aha da bombayı patlattım. “Dedim bir haltlar karıştırıyor diye.” Annem de sağ olsun beni hiç şaşırtmadı. Ne belli belki de sadece gelinliği alıp geleceklerdi.

 

“Anne bir şey yok ortada Allah’ını seversen sadece gelirken getirecekler.” Yani inşallah öyle olurdu. Bir de farklı bir gelinlik falan getiriyorlarmış bu gelinlik güzel değil diye? Yeminle bu sefer annem evden kovardı. “İyi öyle olsun.” İnşallah annecim İnşallah.

 

Şu gerilim beni hastanelik edecekti kesin. Annem ayrı bir tripteydi abim ayrı bir tripteydi. Yani tripleri bir işe yarasa problem yok ama yok yani babam Nuh diyor peygamber demiyordu. Zorda bıraktıkları tek kişi de ben oluyordum. Düğüne 2 hafta kalmıştı ve ben tanımadığım bir adamla evleniyordum. Abimle annemde zorluk çıkarmaya devam ederek beni zor durumda bırakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Diyorlar ki adam kötü evlenme ama iş çoktan resmiyete dökülmüştü bile bu saatten sonra kimse sözünden dönemezdi onlarda olmazları bırakıp olur kısmına baksalar fena olmazdı. Onlar ona zorluk çıkarttıkça onun da bana zorluk çıkartma oranı yükseliyordu. Sadece babamın ortaklık sağlamasıyla hallolacak bir iş değildi.

 

Ertesi gün annem erkenden hepimizi ayağa dikmişti. Ne zaman geleceklerini söylemedikleri için öğlen gibi gelmelerini bekliyorduk. Kahvaltıdan sonra üst kattaki büyük odayı hazırladık. Abim ve babam dışarıya çıkmışlardı. Onlardan gittikten sonra döneceklerdi. Aslında farklı bir odada oturmaya devam edebilirlerdi ama anlaşılan yüz yüze gelmek istemedikleri için kaçmışlardı. Atıştırmalık bir şeyler hazırlamışlardı bende üzerimi değiştirdim aslında hepimiz bir üstümüzü değiştirdik. Annem dahil herkes paspal bir şekilde -günlük kıyafetler ne zamandan beri paspal sayılıyordu acaba- karşılarına çıkmak istemiyordu. Her şeyi hazırlamış bahçede oturuyorduk annemin Selim’i sürekli birilerine benzetmeye çalışması yengemin ise sevmediği kişiler için Allah korusun diyerek annem görmeden masaya vurarak olasılıkları düşürmeye çalışıyordu. Gerçekten çok komikti çünkü eğer benzettiği kişi annemin tarafındansa bunu sesli yapamıyordu. Sağa sola dönüp söylemeye çalışıyordu.

 

Kapı açıldığında annem sonunda diyerek kalktı öğle ezanı okunmuştu ama daha yeni geliyorlardı aslında tam vaktinde gelmişlerdi işte annem her yaptıklarına bir kulp takmak istediği için söyleniyordu. En azından yüzlerine dememişti. Onlar geldiğinde yukarı çıktık onların elindeki kutuları Havin abla ve yengem, korumalarla içeri götürdüler. Anlaşılan gelen sadece gelinlik değildi.

 

Annem çoktan karşı atağa geçmişti bile. Genel şeylerden konuşmaya çalışıyorlardı onlar ve gerçekten ortada bir çaba vardı. Bildiğimiz havaların sıcaklığında bile orta yol bulamamışlardı. Ne zaman köşeye sıkışsalar yengem hemen müdahale edip farklı bir konu gündeme getiriyorlardı. Onlarda sıkılmış olacak ki bu döngüden Seda abla bu döngüyü kırmak adına “Hadi aldıklarımıza bakalım eksik varsa hallederiz. Sizde beğenmediğiniz bir şey olursa değiştirme imkanı olur.” diyerek hepimizi ayaklandırdı. Eşyalar benim odama gitmişti. İçimden ben sabah odayı iyi toplamış mıydım, en son ne zaman tozunu almıştım gibi sorularla kafamın içinde savaşırken bir taraftan da yüzümdeki gülümsemeyi bozmamaya çalışıyordum. Odama girdiğimizde Havin ablanın bir tur daha odayı topladığını fark ettim oda sabah bıraktığımdan daha farklıydı.

 

Üst üste konmuş kutulara baktım. Ne vardı acaba bu kadar çok? Hadi 3’ü kıyafetti de diğerleri neydi? Annemi sinirlendirecek şeyler çıkarsa içinden diye de korkmuyor değildim. Mesela şu küçük kutunun içinden Zerda’nın bende şık duracağını düşündüğü bir gecelik ya da iç çamaşırı çıkma ihtimali neydi? Ayrıca Zerda’dan normal bir şey beklemiyordum. Seda abla üstteki büyük kutuyu açtı içinden nişan için aldığımız kırmızı elbise vardı. İçinde farklı kutularda vardı. Bende diyorum bu kutu niye bu kadar büyük diye.

“Bedeni tam olduğu için bir işlem yapılmayacaktı değil mi buna?” Sen bunları nereden biliyorsun acaba? Sanki kendi de gelmişti. “Hayır yapılmayacaktı.” Gülümsemeye devam.

 

“İyi güzel ayakkabı işinin halledilmediğini bildiğimiz için altına uygun ayakkabıları seçtik.” Seçtik? Benim adıma mı? “Seçtik derken nasıl yani?” Hımm evet annemin ortama girme hızı ve ortamın gerginleşmesi bir oldu. Canım anam nefret ederdi birilerinin kendi adına düşünmesine de işin diğer tarafı onlar annem adına değil benim adıma düşünmüştü ve bu daha başlangıçtı daha ilk kutuyu açıyor olmamızın yanında daha evlenmemiştim bile.

 

“Evet. Şimdi ayakkabıcı ayakkabıcı gezmek yerine bir tasarımcı arkadaşım var onunla konuştum o da bu modelleri önerdi. Tabi beğenmezseniz değiştirebiliriz.” Yengem ortamın alev almasından korkuyordu galiba ki Selim’i kucağından yatağa bırakıp -ki zavallı Selim bir anda kendini yatakta buldu-. Halacığım nasıl kaldın sen bu durumun içinde acaba?

 

“Ya çok düşüncelisiniz çok şıklar değil mi Berfu?” Evet sıra sende diyerek topu bana atmıştı yengem. “Evet çok teşekkür ederim.” Gerçekten ayakkabılar çok hoştu çok yüksek değil ve hoş duruyorlardı.

 

“İki farklı numara aldık emin olamadık hangisi olur 37-38” Gelelim fasulyenin faydalarına bunlar benim ayakkabı numaramı nereden biliyorlardı. Annemin yanında da soramazdım. “Genel olarak 37 oluyor ama denerim.” Ayakkabılardan 37 numarayı denedim. Olmuştu hatta yan taraflarda hafif bir boşluk kalmıştı en azından ayağım falan şişerse ağrımazdı. Ayrıca ayağımdan çıkacak kadar da büyük değildi. “Bu oldu galiba sıkmıyor değil mi?”

 

“Hayır rahat oldu.” Ayakkabıyı çıkardım kenara bıraktım. Gelelim diğerlerine daha neler çıkacaktı? Birkaç saat nasıl bir insana bir ömür gibi gelir onu öğreneceğim anlara giriş yapmış bulunmaktaydım vatana millete hayırlı olsun. Bari odam ateşe verilmeden bitseydi ne de olsa daha iki hafta daha buradaydım.

 

“Tamam o zaman 38’i ayıralım, onu göndeririz.” diğer ayakkabı kutusu bir kenara çekildi. Sonra kenarda duran diğer kutuyu açtı içinden çok hoş pırlanta bir set çıktı. Bunu da düşünmüşlerdi yani. Oha bunu beklemiyordum ki annemin de beklemediği açıktı. Annemin zevkine yakın olduğu kesindi gösterişli duruyordu yine de onlardan geldiği daha doğrusu onlar seçtiği için memnun değildi.

 

“Bu da elbisenin üstüne takması için. Beğendiniz mi eğer beğenmediyseniz...” Canım yengem bugün cankurtaran olmaya devam ediyordu. “Çok hoşmuş.” Bende desteklemek adına “Evet çok güzel.” Yengem bugün acil durumda camı kırınız ya da kullanınız uyarısı gibiydi.

 

“Beğendiğinize sevindim çünkü ben seçmiştim. O zaman bu kutu içinden değişecek bir şey yok.” Evet bu cümle Zerda’dan çıkmıştı ana amacı annemi mi test etmekti yoksa içinden geldiği için mi bu şekilde konuşmuştu anlamadım. Hadi bakalım kaldı üç büyük. Kazamız mübarek ola.

 

Sonra elbiseyi içine geri yerleştirip diğer kutuyu açtı. Sonra yanında duran elbise taşıma kılıfının fermuarını açtı bu da kına için aldığımız bindallıydı. “Etek kısmında daraltma yapılmış sonra denersin olmamışsa yarın tekrar ölçü veririz.” Çok da büyük değildi ama kayma olmasın diye daralacaktı hem de belindeki taşların tam oturması için. “Tamam zaten çok değildi.” Ben bu sıkıntıyla şişerdim hiç problem olmazdı zaten.

 

Kutunun içindeki ayakkabı kutusunu açtı. Elbisenin renginde çok hoş bir ayakkabıydı. Kenarında gümüş işlemesi vardı diğer ayakkabıya benzese de farklılardı. Büyük ihtimalle bunu onlar benzetmemişti çünkü ikisi farklı kalıp, renk ve yapıya sahipti. Onun da 37 numarasını uzattı önce denedim ama tam olmuştu işin açığı bu biraz ayağımda kalsa kesin sıkardı. Zerda’da fark etmiş gibi “Biraz sıktı galiba bir de diğerini dene istersen.” Bu arada 38’i uzattı. Bu da sanki biraz fazla büyük gelmişti.

 

“Bunun buçuklu numarası var mıydı acaba?” Bana hiç gerek kalmadan kendi aralarında konuşup meseleyi çözüm ürettiler. “Evet bununla da hareket edemezsin.” Bari az da olsa destek vereyim diyerek ağzımın içinde bir şeyler geveledim. “Evet çok büyük geldi. Olmadı 37’yi giyebilirim.” Daha sonra detaylı denerdim ve hiç olmazsa yenisini alırdık.

 

Annem artık susmaktan ve onların yaptığı gösteriş şovunu izlemekten sıkılmış ki “Gerek yok olmadı ise farklı bir ayakkabı giyersin illa bu olacak değil ya.” Ne tepki vereceğimi bilemedim. Ben de öyle düşünmüştüm ama sesli ifade etmemiştim. Seda abla olaya el atarak “Evet rahat olmayan bir ayakkabı ile yürüyecek değilsin ya eğer buçuklu numarası yoksa yenisi alınır.” Kafamı sallayarak geçiştirdim. Sonra ayakkabı kutularının ikisi de diğer kutunun yanına aldık.

 

Küçük kutuyu açtığında galiba annem bu durumdan sıkılmış olacak ki “Bir güne iki sete gerek yok. Bir tanesi yeterli.” Zerda ise bundan memnun olmamıştı ki mantıklıydı her zaman en pahalı mücevherlerinden birini takmadan çıkan birisi değildi anlaşılan -yine şıklığını konuşturuyordu beraber yemek yemeğe geldiğinde bileğinde zümrüt bir bileklik vardı-.

 

“Aa olur mu ikisi çok farklı yapıda elbiseler o yüzden takılar da farklı olmalı. Beğendin mi?” soruyu bana dönerek sormuştu. İşin açığı çok güzeldi ama bunlar şu an benim için bir problem oluşturmuyordu bir tanesini iki elbiseye de kullanırdım ama bir gerginlik çıkmadan bu süreç bir bitseydi.

 

“Evet çok hoş olmuş işlemelerle de uyumlu.” Seda abla, Zerda’ya dönerek “Söylemiştim değil mi?” Zerda bir şey demedi aralarındaki iletişim çok iyiydi aynı kız kardeş gibi atışıyorlardı. Aralarına girmeyi çok isterdim. İki ablam olurdu bir anda.

 

Sonra boş kutuyu da kenara çektiler sonra yengem ortaya atılmış ve “Nişanda alınan ikinci elbiseye benziyor.” Evet tek sorunumuz buydu zaten değil mi yenge? İki elbisenin benzerliği. Şimdi açıkla açıklayabilirsen.

 

“İkinci elbise mi? Bir tane giymiştin.” Evet oldu bu kadar yeterli ben bir bayılıp geliyorum. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlardan bir tanesi daha. İçimden bir ses ‘dur daha yeni başladın’ diyordu. Felaket tellallığında üstüne yoktu bununda. “Havalar soğuk olduğu için giymemiştim ve evet renkleri benziyor o da iki parça.” Ne gerek vardı ki şimdi buna? Yengem de vur dedik öldürdü.

 

“Aa öyle mi? buralarda ise bakabilir miyim?” Evet Zerda ne yapmayı planlıyorsun ki o elbiseyle bize de açıkla da bilelim. Ne olacak görsen ne olacak görmesen yani. Geçişrtir gitsin yok ama illaki benim bir zor durumda kalmam gerekiyor. “Tabi neden olmasın ben çıkartıyım.” Dolabı açtım kenarda kılıfından bile çıkmamış olan elbiseyi çıkarttım.

 

Fermuarı açtığımda “Aa renkleri gerçekten aynı yani neredeyse kumaşları farklı ama.” Sağ ol fark etmemiştim Zerda. Ne tesadüf değil mi? İkisini de ben seçmedim çünkü. “Çok güzelmiş bu da keşke bunu da giyseydin. Neyse olsun diğeri de güzeldi.” Şu an büyük bir vicdan azabı çekiyordum bunları kızlar almışlardı ama bu elbise Feyyaz’dan hediyeydi. Aslında ilk hediyesiydi ve ben bir kenara atmış ve yüzüne bile bakmamıştım eğer bunu biri bana yapsa çok kırılırdım o kadar düşünüp almışım 1 saat bile giymemiş diye. Annem ve abim ayağıma sıkıyordu ama anlaşılan bende kendi ayağıma sıkıyordum. Şimdi kızların getirdiklerini giyecektim ve onunki bir kenarda çürümeye devam edecekti.

 

Seda abla benim cevap veremeyeceğimi anlayınca “Neyse biz devam edelim.” Sonra diğer kutuyu açtı bunun içinden gelinlik çıktı. Annem gelinliğin işlemelerine baktı. İnciler güzel dikilmişti. Annemin bir ara inciler gerçek mi diye kontrol edeceğini düşündüm. Bir an altın gibi ağzına alıp test etse ne olur diye düşündüm? Hiç hoş bir görüntü olmazdı annem elinde gelinliğim ve gelinliği ısırıyor. Komikti. Evet şu an ne düşünüyordum acaba?

 

“Çok güzel olmuş bu kadarını beklemiyordum.” Evet gelinlik sadeliğinden bir şey kaybetmemiş ama biraz daha parıltılı hale gelmişti. “Aynen duvakla beraber çok uyumlu olmuşlar sanki ilk hali buymuş gibi. Ezo hanım çok iyi düşünmüşsünüz.” Neyse annem aldığı iltifatla bir kenara çekilir gibi oldu ama… hadi bakalım. Sonra onun içinden de ayakkabılar çıktı. Basit rugan beyaz bir çift stilettoydu ama üstüne dağılmış gibi duran inciler vardı ama çok küçüklerdi çok şık duruyordu.

 

“Çok güzelmiş gelinliğin altında görünmeyecek olması çok üzücü.” Bu kadar üzülmeyin ya aşk olsun ben emir kulu oldum bu aralar ben size bir gün bunlarla mankenlik yaparım. “Ben de çok beğendim günlük hayatta da kullanabilirsin ayrıca.” Tabi şu anda stiletto ile duran birisi için çok mantıklıydı bu cümle ama benim için… zamanı gelince benim için de mantıklı olacaktı anlaşılan o duruma doğru çok hızlı adımlarla gidiyorduk. Önce 37’yi denedim ve tam oturdu hatta çok iyi oldu işin açığı bu kadar rahat olmasını beklemiyordum. “Bu tam oldu 38’i denememe gerek yok.”

 

“Aa çok iyi.” Diğer kutuda kapağı açılmadan diğer ayakkabıların yanında soluğu aldı. Sonra tabi bunun içinden de bir takı seti çıktı. Olmasa şaşardım. Annemin dediği gibi kesinlikle gösteriş yapıyorlardı.

 

Sonra en alttaki kutuya geçtik ve ben kalpten gitmek üzereydim. Allah’ım içinde ne vardı? Alınan ve gereken her şey buradaydı bunda ne olabilirdi. Bu büyük kutunun içinden tüm set gecelikten tut da düğünde verilsin diye içki bile çıkabilirdi ne de olsa onlar içiyorlardı. İçim içimi yiyordu önce yatağın üstündeki kutuları aşağı topladılar. Yere üst üste koydular zavallı yeğenim halasının düğün alışverişinin içinde kaybolmuştu bu arada o da ortaya çıktı. Son kutu kaldı yatağın üstünde işin korkunç tarafı neydi biliyor musunuz Zerda’nın suratında bundan zevk alıyormuş gibi bir ifade vardı. Büyük bir heyecanla kutuyu açtı bir an gözlerimi kapattım. Allah’ım sana geliyorum. Açtığımda kesinlikle derin bir nefes vermiş ve o zamana kadar nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim. Bunu kesinlikle beklemiyordum ama en kötü rüyam gerçekleşmemişti.

 

Kutunun içinden benim ilk beğendiğim ama annemin istemediği gelinlik çıktı kelebek işlemeli olan. Annemin açık dediği gelinlik mi çıktı! Oo hayır olamaz! Başka bir ikinci vakası ortaya çıkmıştı. Oysa az önce alınan ikinci elbiseyi giymediğim için erkek evinden mini bir ayar yemiştim. Seda abla gelinliği çıkarttı. O elbiseydi de gelinlik evde dursun diye alınmazdı.

 

Annem hemen atladı. “Biz bu gelinliği istememiştik.” Seda abla altta kalmayarak atladı. “Ama olur mu iki gün düğün var siz bir tane gelinlik seçmişsiniz.” Şimdi bir savaş başlamış gibiydi ve ben tam cephenin ortasında duruyordum ayrıca bu gelinliği nasıl bulmuşlardı? “İkinci gelinliğe gerek yoktu da o yüzden. İkinci gün sade bir elbise ile de evden çıkabilir.” Evet o sade elbise ortada olmayabilirdi ama annemin beni göndermek istediği o sade elbise lafıyla anlaşılıyordu bence.

 

Zerda altta kalmayarak “Aa olur mu öyle ben kendi nişanımda bile 3 elbise giydim. Düğünde sadece bir tane gelinlik ayrıca çevremizden birçok kişi burada olacak tam bir rezillik olur sonra Hancılar ikinci bir gelinlik bile alamamışlar derler.” Ne diyordu bu kız ya! Hancılar ikinci bir gelinlik alamamış mı? Ayrıca düğün konvoyuna kim katılacaktı ki ailelerinden. Ayrıca gelin almaya gelecek kadar yakın çevreleri yoktu. Nişana gelenlerin neredeyse hepsi işleri yüzünden gelmişlerdi. Gelin almaya gelirler miydi? Bir an düşündüm ki herkes kendi arabasıyla gelse 3 araba yapardı bunlarında birer araba koruması olsa gene bayağı araba oluyordu daha bizim taraftan da gelin alma konvoyuna katılanlar da olacaktı. Ahh şimdi oturdum bunu mu hesaplıyordum tek bu kalmıştı zaten.

 

Seda abla hem etrafı toplamak adına hem de Hancı ailesinin en büyük kadın üyesi olarak ağırlığını ortaya koydu desek yalan olmazdı. İş atışmaya doğru ilerliyordu Allah’ım sen yardım et. Konuşurken sesi o kadar tek düze ve kesindi ki karşı çıkmak için yürek isterdi en azından benim için. Anneme pek işlemezdi bu tür şeyler. “Zerda haklı öyle olmaz. Ayrıca Feyyaz ilk defa evlenecek bu kadar basite kaçamayız siz öyle isteseniz de (!). Ayrıca Berfu da ilk defa evleniyor bildiğim kadarıyla.” Ortam da bir an kar fırtınası başladı zannettim ama yok gerginlikten kanım donmuş. Anneme laf sokmaktan geri kalmamıştı. Bir de bildiğim kadarıyla demişti. Annem yerinde durur mu hiç?

 

“İlk defa evleniyor bizde biliyoruz onu. Zaten gereken hazırlıklar şimdiye kadar yapıldı düğüne kalmış iki hafta. Basite kaçılmadığından emin olabilirsiniz.” Annem bu saatte kadar ortada yoktunuz demeye getirmişti işi. Haksız sayılmazdı ama yine de. Seda abla az önceki ses tonundan hiçbir şey eksiltmeden devam etti. “Bu gelinliği salonda giyer daha uygun diğer gelinliği ise gelin alma günü giyer daha kapalı mevlitte de rahatça oturur. Bir sorun olmaz diye düşünüyorum. Basite kaçılmamış olur diğer hazırlıklar gibi.” Bu kadının içinden ne çıktı az önce. Anneme basite kaçıyorsunuz dedi bir de yok iki defa hatta. Annem sinir küpü olmuştu gene de karşı çıkmadı. Annem ölüyordu ama daha bunun hıncını alırdı.

 

Yengem gene ortamı toplamak adına “Öylesi daha uygun gözüküyor.” dese de o da gelinliği açık bulduğu kesindi. Seda abla devam etti bir duvak çıkardı şifondan basit bir duvak gibi dursa da gelinliğin üzerinde bulunan kelebeklerden duvağın alt kısmında da vardı. Sade ve hoş duruyordu. Karşı çıkma gibi lüksüm yoktu şu anda zaten sonra başka bir ayakkabı çıkardı kısa topuklu bir tek banttı. 37 numarayı denedim oldu. Zerda sesini bile çıkartmadan diğer kutuyu kaldırdı sonra başka bir ayakkabı çıkardı.

 

“Salonda ayağını ağrıtırsa değiştirebilirsin diye bir de spor türünde aldım.” Düz spor ayakkabıydı ama biraz tabanı yüksekti. “Evet iyi olur belki ayağım ağrırsa değiştirebilirim teşekkürler iyi düşünmüşsünüz.” Yani en iyisi buydu. Tamam diğerleri de iyiydi ama şu anda sadece ortamı germişti. Bunlar bir mağazada seçilmiş olsa böyle bir tepki oluşmazdı.

 

“Beğenmene sevindim senin beğenmen daha önemli.” Bu anneme göndermeydi galiba. Takı kutusunu çıkardı kutuyu açtı. Ayy Allah’ım çok hoştu. Aşık oldum galiba. Zümrüt bir setti. Kolyesinde üstten ortaya doğru kalpler vardı. En üst kısmı pırlataydı. Kalplerin etrafı pırlanta çevriliydi. Aynı şekilde kalpli küpe, bileklik ve yüzüğü vardı. Set servet değerindeydi. Belki de buradaki tüm kutuların içindekini birleştirsek bu seti zor alırdık. Yine de muhteşem duruyordu.

 

“Çok güzelmiş bayıldım.” Zerda az önceki gerilimi tamamen atlatmış ve tüm neşesiyle konuşuyordu “Ay ben de bende de bunun su damlası detaylısı var. O yüzden beğeneceğini düşünmüştüm aynı ortamda takmazsak pişti de olmayız.” Düşündüğü şeyin hem trajik hem de komik olması kesinlikle düşündürücüydü. Zaten bir tiyatro sahnesinin ortasında gibiyiz.

 

“Şu an düşündüğün bu mu Zerda ayrıca seninki bundan daha farklı.” Evet Zerda benim de tek düşüncem bu zaten. Ayrıca ben bunu nerede takacaktım ki düğün hariç. Bu kadar gösterişli giyinmek kesinlikle ortam isterdi. Kafana göre takabileceğin bir set değildi. “Seda abla almıştı benim setimi de nişan hediyesi.” Seda abla para saçıyordu galiba. Hoş o da yine kocasının parasını harcıyordu da neyse.

 

“Olsun sorun değil aynı ortamda takmayız.” Benim bunu bir elbisenin üzerine takacak cesaretim de yoktu galiba çünkü ben buradayım diyordu resmen. Günlük kullanımı bırak herhangi bir yere de takamazdın o derece yani. “Bak ne anlayışlı insan. Neyse düğün için her şey tamam galiba eksik bir şey kalmış mı? Biz kendi adetlerimize göre ayarladık her şeyi sizin adetlerinize göre eksik varsa söyleyin onu halledelim.” Bir boğazımı temizleme gereksiniminde bulunmak istesem de sesim çıkmadı bu arada Seda abla kenarda kalan diğerlerinden daha küçük olan kutuyu açtı ve evet ilk gördüğümde aklıma içinden acaba iç çamaşırı seti çıkar mı diye düşündüğüm kutu. “Sizin adetlerinize göre erkek evi kız evine dini nikahta takması için örtüleri verirmiş burada da onlar var. Berfu’nun ki üstteki diğerleri de siz uygun gördüğünüz şekilde dağıtırsınız.” Bunu mu araştırmışlardı ve bu eski bir adetti artık neredeyse kimse uygulamıyordu çünkü duvaklar bunun için yeterli geliyordu ya da gelinin çeyizinden kullanıyorlardı. Ay ben az önce ne kötü düşünceler ile yaklaşmıştım bu kutuya, utanmıştım.

 

Annemden bir atak bekliyordum şu anda eksik var mıydı? Ayakkabı, set, gelinlik, abiye, bindallı, duvaklar herhalde annemin o gün saydığı her şey vardı. Ama anlamadığım bu gelinliği kim seçmişti ve neden benim beğendiğim gelinlikti? Çalışanlar olamazdı genel olarak Arapça konuştuğumuz için anlamamışlardı ve kızlar burada değildi, orada olan ve bu gelinliği beğendiğimi gören tek kişi Feyyaz’dı yani görmüş anlaşılan baktığını fark etmemiştim ama nişanda da aynısını yapmıştı. Bu yaptığı ikinci jest oluyordu ve her seferinde annemi karşısına alıyordu. Yani ikinci de sayılmazdı nişanda beğendiği hem abiyeyi hem de yüzüğü almıştı ama bunu yaparken annemin seçtiklerini de göz ardı etmemiş ikişer almıştı. Şimdi daha kötü hissediyordum Zerda haklıydı kısa bir süre bile olsa o elbiseyi giyebilirdim.

 

Sonrasında annem başka bir şey demedi. Geri odaya geri döndük Zerda elindeki çantadan katalog çıkardı. Bende diyorum neden iki çanta ile geziyor diye meğer birinde kataloglar varmış. “Düğün davetiyesi ve nikah şekerleri için katalog getirdim. Hem çeşit olur hem de kısa zamanda hallolur.”

 

Yengem, Selim’i anneme vererek katalogları aldı. İşin açığı yengem, annem olmasa şu an şahane dedikodu çevirirdi burada ama annemin korkusuna çok fazla konuşamıyordu. Kataloğu masanın üzerine bıraktı. Sayfaları çevirip davetiyeleri inceliyorduk herkes kendi fikrini söylüyordu açıkçası. Annem bir köşede oturmuş bizi izliyordu. İşin açığı şu an hiçbiri cazip gelmiyordu galiba annem ve ben hariç herkes bu düğün için heyecanlıydı. Hadi kızları anlamıştım aile reislerini mi(!) deyim bilemedim ama onu evlendiriyorlardı da yengem niye görümcesini evlendirdiği için bu kadar mutluydu ya. Görende benden kurtulmak için gün sayıyor zanneder. Herkesin o kadar çok fikri vardı ki artık benim hiçbir şey hakkında bir fikrim yoktu. Olduğunu kabul ettiğim bir düğün vardı ama işin açığı içimden gelerek hazırlanmıyordum. Herkes benim adıma düşünüyordu benim de kendimi düşünmem bir yarar sağlamıyordu zaten. Belki de sırf bu yüzden salmıştım gelişine takılıyordum.

 

100 kadar davetiyeyi inceledikten sonra bir tanesine karar verilmişti. Kırık beyaz sade ve şık bir davetiyeydi. Zaten davetiye bana değildi ya davetliler içindi. Sonra davetiyeye benzer bir nikah şekeri seçmiştik. Süslemeleri aynıydı ve yan yana atık uyumlu gözüküyorlardı. Annem 1500 davetiye istedi. Neden 1500 diye düşünmedim değil yani? Kızlar da sayıya şaşırmışlardı. Nişanda 1000 tane yapılmış 800 tanesi dağıtılmıştı şimdi neredeyse iki katını söylemişti. Onlarda bir şey demediler ama içlerinden çok farklı şeyler söylediklerini anlamamak için salak olmak lazımdı. Sonrasında daha fazla oturmadılar ve kalktılar. Giderken de haftaya salona beraber gitmemiz gerektiğini söylemişlerdi ama gün belirtmemişlerdi.

 

Onlar gittikten sonra annemin söylenme seansı başlamıştı. Odama geçtiğimizde “Şunlara bak sırf gösteriş yapmak için getirmemişlerse bende bir şey bilmiyorum.” Bende biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor ki. “Anne yapacak bir şey yok artık her şey için çok geç.” Öyleydi de elden, elimden bir şey gelmiyordu. En iyisi gelişine devam etmekti. Belki de en iyisi buydu. Sessiz ve sakin bir kızı oynamak.

 

“Ahh o babana dedim ama beni dinleyen kim? Daha başımıza çok iş açar bunlar sende annem dedi dersin.” Derim, derim ama inşallah çok da kötü bir şey için söylemem. “Anne desem elime ne geçecek ki?” Yani annem o kısmı anlamıyordu itiraz etsem ne olacaktı ne değişecekti bana karşı tavır alacaklar birkaç ay sonra da beni aralarına almayacaklardı. Bende tamamen dışlanmış olacaktım.

 

“Şu gelinliğe bak. Seni de kendilerine çevirecekler bak görürsün. Onlar gibi yarı çıplak gez istiyorlar.” İşte buna bir sözüm yoktu. Giyim konusunda bir sınırları yoktu hepsinin. Feyyaz da bunu problem etmiyordu nişanda gelen yeşil elbise de bu gelinlik de fazlasıyla açıktı. Yani bana göre açıktı. O elbise ip askılı ve bel kısmında yaklaşık bir 3 parmaklık bir boşluk vardı ayrıca yakası ise kalp kesimdi ve kayık duruyordu, buralara göre fazlasıyla açık sayılırdı. Ayrıca hızla bir tur dönsen baldırlarına kadar gözükürdü. Yani neden hızla etrafımda döneyim ki? Olabilirdi ama olmak zorunda değildi. Gelinlik ise ip askılı ve kalp yaka kesimdi ve üst kısmı transparandı annem en çok bu kısmını problem etmişti. Çok ince bir tülün üzerine işlenmiş kelebekler vardı ve çok güzel dursa da benim insan içinde rahatlıkla giyinebileceğim bir gelinlik değildi açıkçası. Evet beğenmiştim ama o kadar sadece denemek istemiştim. Ben bununla o kadar kalabalık bir grup içinde nasıl rahat edecektim? Ay askısı mı kaydı yakası aşağı mı kaydı diye düşünmekten ben bunun içinde oynayamazdım bile. Yakası da açıktı zaten hareket ettikçe kesin bir firikik verecektim. Oturup birde bunu düşüneceğim artık. Ayrıca neden ilk seferde beğenmiştim ki ben de az değildim ama neyse.

...

 

Bu cadı kadının etrafında olmak bile beni geriyordu. Bir de Arapça bilmediğimi bildiği için Arapça konuşuyordu. Berfu arada Türkçe konuşsa da o da Arapça konuşuyordu. Arapça konuştukları kısımda annesiyle tartıştığı kesindi yenge ise kesinlikle bu işten keyif alıyordu. İnsan yani bir dur der ama yok o sadece ortamı karıştırıyordu. Saatlerdir burada oturuyorduk ve ben baygınlık geçirmek üzereydim. Gelinlik denemeye başladığında fark etmiştim gerçekten evlendiğimizi. Gözlerimi bile çekmeden bakmadan istiyordum. Hangisini denese hepsi çok yakışıyordu. Ne zaman yapmaya başlamıştım bilmiyorum ama her gelinliği üzerinden nasıl çıkarabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Şu an çok da mantıklı bir durum değildi yanına bile yaklaşamıyordum ama arzuluyordum hem de çok fazla -sanki öncesinde hiç olmamış gibi-. Bu iki hafta zor geçecek gibiydi.

 

Anne her zamanki dominantlığı ile kendi istedikleri konusunda ısrarcıydı ama ben ise her zaman burnumun dikine giderdim. Yine kendi istediğini seçmişti. Berfu’nun istediği geri planda kalmıştı. Yok o sade yok bu ucuz diyordu söylenmekten hiç çekinmiyordu yani. Bir de sadece bana laf çarpmak istediğinde Türkçe konuşuyor geri kalan zamanda Arapça konuşuyordu. Sonra kına için bindallı denemeye başladılar. Aralarında kadife zümrüt yeşili elbiseyi beğendiler. Şimdi daha net görüyordum zümrüt yeşili fazlasıyla yakışıyordu. Bindallıyı denerken saçlarını topladı. Boynu açılmıştı. Elbisenin boyun kısmında detayı vardı ama yine de kesinlikle fazla dikkat dağıtıcıydı ya da ben iyice sıyırmak üzereydim bugün bir bitseydi. Sonra abiye seçtiler. Kırmızı şifon abiyeyi seçtiklerinde artık Berfu’nun ayakta kalacak hali kalmamıştı. Kendini koltuğa attı bir tarafta dükkân sahibi bir tarafta cadı annesi kızı ablukaya aldılar. Dedim herhalde şimdi bayılacak ama neyse ki olaya el atarak geri kalanları sonra alacağımızı söyleyerek onu oradan kurtardım.

 

Eve geldiğimde çoktan akşam olmuştu. 2 gün sonra bizimkiler geliyordu. Ev bir süreliğine kalabalık olacaktı işin açığı pek kalabalıktan hoşlanmasam da bir süre idare etmem gerekecekti. Kızlar bu evliliğin anlaşma üzerine yapıldığını zannediyorlardı şimdilik bu şekilde bilmeleri daha iyiydi. Karşı taraftan birinin yanında ağzından kaçırırsa sıkıntı olurdu. Erken gelip düğüne yardım etmek istemişlerdi nişana yardım edemedik buna edebiliriz diyerek 2 hafta erken geliyorlardı. Bizim çocuklarda iki günlüğüne burada olacak sonrasında düğüne kadar İstanbul’a geri döneceklerdi.

 

Başımı yastıktan bir hışımla kaldırdım. Evin içindeki gürültüye bakılırsa gelmişlerdi. Başım ağrıyordu dün akşam tam uyuyamamıştım. Aşağı indiğimde Esra kucağıma koştu. Esra kucağımda kanepeye attım kendimi. “Biliyor musun amca biz gelirken bir sürü koyun gördük.”

 

“Görürsün, görürsün burada her şeyi görürsün.” Daha neler görürsün bir bilsen. Biraz dağlara doğru çıksan yaban domuzu bile görürsün o derece yani ya da Karabey konağına yaklaşsan da görürsün ama neyse. “Hoş geldiniz demeyecek misin abi?” Tabi ben de sabahın bu saatinde eve gelmiş ve beni uykumdan uyandırdığınızı mı tebrik edeceğim birde.

 

“Burak uykumdan uyandırdınız bu yüzden pek hoş girdiğinizi söyleyemeyeceğim biraz daha geç bir saatte gelebilirdiniz.” Sanki normal uçakla geliyorlardı gelsene öğleden sonra. “Bende mi amca?” Esra’nın sorusu ile ona doğru baktım ailedeki tek çocuk olmanın güzelliklerini sonuna kadar yaşıyordu. Şu ana kadarki Hancı mirasının hepsi de onundu.

 

“Yok canım sen hoş geldin.” Keyifle iyice yayıldı. Yani insan düşünmüyor değildi arada bu çocuk Fatih’in mi diye? Fatih’e göre fazlasıyla şımartılmayı ve gücü seviyordu. Her dediğinin yapılıyor oluşu da etkili olabilirdi bunda. “Evet Esra sayesinde sokağa atılmadık desene.” Cevap bile vermedim versem o da bana cevap verecek ve uykusuzluğun verdiği sinirle iyice delirtecekti beni.

 

Kahvaltıdan sonra lokanta da oturmuş İstanbul’da olanları konuşuyorduk. “Bu kadar iş yeter işe gelmedik düğün hazırlığına geldik.” Seda gene ortama uygun adım marş gibi girmişti. Fatih’in pozitifliği ve naifliğinin yanında Seda daha dominant kalıyordu onları iyi bir çift yapan şey de buydu büyük ihtimalle. “Aynen benim dahil olabileceğim bir konuşmaya girebilir miyiz?” Zerda ellerini çenesinin altına birleştirmiş bana bakıyordu.

 

“Hayır desem sen yine de konuşacaksın zaten Zerda.” Yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı sonra da içinde bulunduğu durumdan fazlasıyla memnun gibi konuştu. “Evet çünkü sen evleniyorsun abiciğim.” Beklemediği bir olayın ortasında kalmış ama oturup izlemesinin de komik olduğu bir anın ortasındaydı anlaşılan. Asıl beklemediği olayın ortasında kalan bendim. Kızı göreyim diye kışın içinde nişan yapmıştım yine de göremiyordum.

 

“Evleniyor muyum yoksa evlenmiyor muyum ondan bile emin değilim.” Sesim sıkıntılı ve stresli çıkmıştı. Haksız da değildim insan nişanlısını göremez miydi? Göremezdi hem de aynı evin içinde. “Aa neden?” Seda bu konuyu halledebilir gibiydi. Dili tatlı olsa da kesinlikle baskın bir karakteri vardı o kadının hakkından gelebileceğini düşünüyorum.

 

“En son kızı gördüğümde yemek yemiştik onların evinde. Bir de geçen gün gördüm işte gelinlik falan aldılar.” Onda da zaten hiç konuşmadık. Yemekten sonra da ortadan kayboluyordu. Mutfaktan yukarı gönderiyorlar bir daha da içeriye göndermiyorlardı. “Yok artık nişanlı değil misiniz ya niye görüşmüyorsunuz?” Ben sebebini biliyorum ama çözümü kesinlikle kan ve yoğun şiddet içeriyordu. “Annesi ve abisine göre değiliz galiba.” Annesi kabullenemedi ama az kalmıştı göremediğinde kabullenirdi. İki hafta daha bekleyecektim sonrasında ise onlar bekleyecekti bakalım nasıl oluyormuş.

 

“İyiymiş 2 hafta sonra kim evleniyor Baran ve sen mi?” Çok komikti. Adamın adını duymak sinir sistemimi bozuyordu. O Şam şeytanı ortalığı iyice ateşlendiriyordu. “Fatih şaka yapma.” Adamın adını duymak bile sinir kat sayımı 100’e çıkarıyordu. Olayların aleyhine işleyebileceğini bildiği halde devam ediyordu.

 

“Ne, haklıyım yani.” Yalan da değildi. Baran’ı daha çok görmüştüm bu süreçte. İşte insanın istemediği ot burnunun dibinde bitiyordu. “Bu kadar istemiyorlar da niye başta ortaya atmışlar?” Ah Seda alemin tek akıllısı da sensin değil mi?

 

“Babası istiyor da anne ve abi sorun çıkartıyor.” Burak’ın kısa ve öz açıklaması her şeyi açıklıyordu. Babası istiyordu hatta gerilimi azaltma yoluna da gidiyordu arada ama karısına ve oğluna söz geçiremiyordu. “Abisi genel olarak sorun çıkartıyor zaten en son ki işi az daha batırıyordu.” Beceriksiz Baran’ın yapabildiği bir şey var mıydı ki? Aa evet vardı bana ters gitmek onda çok iyiydi.

 

“Zaten bir gün elimde kalır da ne zaman artık.” Birebir olmasa bile. Kafamda tilkiler dolanıyordu bile. Sırf düğün ertelenmesin diye bir şey yapmamıştık sonrasında bir şeyler yapacaktım. “Haklısın da bu şekilde de olmaz.” Yapma be hiç fark etmemiştim. Sen bir de tüm olayı bilsen.

 

“Aynen ya bir yabancı ile mi evleneceksin? Tamam güzel kız, ayrıca sakin ve yorucu bir insan değil ama bunlar evlenmek için yeterli mi?” Eh zaten tüm bunlar benim evlenmem için yeterli mi yani. İşte sorun karakterinde değil ki sorun kızda. Karakteri farklı olsa bile ne değişirdi ki? Sorun benim onu istiyor oluşumdu ve önüne geçemiyordum bunun zaten geçmiş olsaydım hala burada ve bunlara katlanıyor olmazdım.

 

“Seda haklı. Biz buna bir el atalım.” Fatih’e baktım. Bu daha kışın içinde ne yapacağını bile bilmiyordu şimdi ne eli atacaktı acaba? Ne diyecekti karşılarına geçip ‘aa olur mu öyle şey tabi görüşecekler falan mı’ ya da ‘derdiniz ne sizin’ de diyebilirdi. Tabi ne kadar kaale alırlardı emin değilim. “Fatih abime katılıyorum o işi bana bırakın ben hallederim.” Zerda’ya bir bakış attım. Ne yapabilirdi ki? İki hafta içinde ne yapacaktı yapsa neye yarayacaktı? “Nasıl halledecekmişsin?”

 

“Çok kolay düğün alışverişine çıkıyoruz derim.” Tabi onu bir tek sen düşündün değil mi? Ben az önce çıktık dedim ya hala niye düşünüyorsun? “Ona genel olarak katılmayı seviyorlar.” Zerda yüzünü buruşturdu. Tabi kendi gibi zannediyordu kendisini her şeyi kendi kafasına göre halledemiyordu herkes.

 

“Hmm salona da gelecek değiller ya neyse ben düşünürüm o kısmı.” Düşün bakalım ne yapacaksın? Eline yüzüne bulaştırmadan ve olay çıkarmadan her şeyi yapabilirlerdi. “Eee başka bu tek değildir.” Biter mi önce babasının istekleri bitmiyordu şimdi annesinin. Biri bitiyor diğeri başlıyor ne biçim aileyse.

 

“Ne yok ki annesinin istekleri bitmiyor yani istemek için değil de eziyet olsun diye yapıyor.” Yani gören de ben yapmayalım ya da almayalım dedim de böyle tepki veriyor ama yok olayları benim burnumdan getirmek fakat işin ortasında kızı kalıyordu ve en çok o hırpalanıyordu onu fark etmiyordu. “Ne istedi?” Seda’ya baktım. Aslında anormal bir şey dememişlerdi işin aslı isteme biçimiydi. Aklına estiğinde Arapça işine gelmediğinde ise Türkçe konuşuyordu.

 

“Gelinlik, kına da giyeceği iki elbise falan alındı. Yok ayakkabı alınmamış yok takı olarak ne takacakmış? Sanki ben deneyeceğim anasını... Devam ederdim ama neyse.” Kadın beni kendine iyice kinlendiriyordu ve bu onun açısından çok da iyi devam etmeyecekti. “Ee alsalarmış yani çıkmışsınız işte.” Tabi her şeyi bir günde halletmeye çalışınca yetişmiyordu.

 

“O kadar uzun sürdü ki kıyafet işi artık çalışanların bile ayakta duracak hali yoktu. Her şeye bir kulp buluyor daha doğrusu buluyorlar.” Ben oturduğum yer de kafayı yiyecektim ama Berfu’yu düşünemiyorum giyin soyun giyin soyun. “Ayy öyle insanlardan da hiç hoşlanmam.” Yok canım senin hiç alakan yok o tür şeylerle. Nişanda pasta farklı geldi ortalığı ben birbirine kattım zaten.

 

“Bir de bana sor Seda sanki kızı değil kendi giyecek yok çok açık yok o çok sade. Kendi beğendi beğendi sonra artık Berfu bayılmak üzereyken çıktılar.” Ben hala arabada bayılmış olma ihtimalini düşünüyordum. Çünkü çıkarken bembeyaz olmuştu. “Yazık ya kötü olmuş keşke bizi bekleseydiniz en azından bizde olunca çok sesi çıkmazdı. Sen konuşmadığın için üzerine gelmek istedi.” Ben konuşurdum ama o bir daha konuşamazdı o yüzden sesim çıkmamıştı. Ayrıca beklediğimizde de benim gitmeme gerek olmayacaktı kadın kadına gidelim diyeceklerdi. Yine kapı dışarı olacaktım.

 

“Anlasam zaten, bir de onu çıkardı işine gelmeyenleri Arapça işini gelenleri de Türkçe söylüyor.” Arada küfür falan etmişse hiç şaşırmam. Arada çok kötü bakıyordu ayrıca bir ara hepsi tartışıyorlardı. “Ee bir dersi hak etmiş gibi.” Seda delileri gelmişti anlaşılan. O delileri düğünü engellemeyecek şekilde kullansa iyi olabilirdi. Ben karşısına geçip konuşamazdım ama Seda bülbül gibi şakırdı.

 

“Ne yapmayı planlıyorsun Seda kadının saçını falan yolmayacaksın değil mi?” Fatih’in muzip sesiyle en azından dikkatim dağılmıştı. Hiç fena olmazdı ama işte bu kavga da sıkıntı çıkarabilirdi son anda. “Yok hayatım illa birine ders vermek için dövmek gerekmiyor. Her şeyi beğenmiyor demedin mi fikirlerine gerek kalmazsa sıkıntı olmaz.” Nasıl olacaktı acaba o? Ayrıca kadın fikir belirtmeden duramıyordu.

“Ne yapacaksın Seda abla bende merak etmedim değil sanki.” Zerda’nın bu işten zevk alacağına dair bir umut kırıntıları vardı. Zerda işin sadece eğlence kısmındaydı. “Ne kaldı demiştin geriye?” Gelinlik ve abiyeler hariç her şey duruyordu galiba. Giyecekleri belliydi ama ayakkabısız yürüyecekti anlaşılan.

 

“Ayakkabı, takı galiba emin değilim başka şeyler de alacaklar mı?” Tam da emin değildim başka ne eksikti. Düğün işleri hiç benlik değildi özellikle böyle adet gelenekli olanlar. “Hmm elbiseler nerede şimdi?” Oda da ben işliyorum çünkü. Nerede olacaktı mağazadaydı tabi ki.

 

“Tadilatta. Cumartesi günü hallolacak.” Bunlar geldiğine göre cumartesi günü de göremeyecektim. “Tamam o zaman geri kalan şeyleri biz Zerda ile seçeceğiz sonra da eve götüreceğiz. Ee alınmış şeye de söylenemez.” Söylene de bilirdi o kadın, her şeye itiraz edebilecek kapasiteye sahipti.

 

“Aa öyle de olur mu yenge? Hadi Berfu beğenmezse.” Şu an içinde bulunduğu hiçbir şeyi beğenmediği aşikardı ama neyse. “Zaten beğendiği şeyler alınmamış anladığım kadarıyla. Ayrıca zevkime güvenmiyor musunuz Burak.” Seda iyi düşünmüştü bu şekilde kadının ağzı kapanırdı. Dışarı çıkma işi yatardı ama en azından onlara bir ders olurdu. Zerda da dediğini yaparsa görürdüm görmesem bile 2 haftaya düğün vardı. Sonrasında bu tür şeylere gerek olmayacaktı. “Olur.”

 

“Tamam o zaman kıyafetler hangi mağazada?” Adını söylesem anlayacak sanki, gören de burayı avucunun içi gibi biliyor zanneder. “Zaten çok fazla bir yer yok merkezde Arslan biliyor.”

 

“Tamam öğleden sonra biz gidip elbiselere bakalım sonra da geri kalanları alalım mevzu kapansın.” Seda ortamı sakinleştirmek yerine iyice germeseydi bari. Tamam anlamında başımı salladım. “Seda yengem ortama giriyor açılın.” Burak aynı Zerda gibi bu durumdan kendine eğlence çıkartıyordu bu günler geçer ve benim eğleneceğim zamana gelirdik o zaman görürdü nasıl eğleniliyor?

 

“Burak her şeye bir şaka eklemek zorunda mısın?” Yok içinde kalır başka türlüsü. Nasıl tutsun dilini? “Herkes gergin olursa ortam nasıl yumuşayacak?” Sanki bu şaka yapınca ortam sakinleşiyordu aksine beni sinirlendiriyordu. “Nişanlım haklı lütfen üzerine gelmeyelim.” Bazen Zerda ve Burak’ın gerçekten birbirleri için yaratıldığını düşünüyordum.

 

Sonrasında kızlar gelinlikçiye gitmek için kalktılar. Bende onlarla beraber kalktım ve onlarla beraber gittim. Gelinlikçiye gelince kadın alınanları gösterdi neredeyse bitmek üzereydi işleri. Dün beğendiği ama annesinin aldırmadığı gelinliği istiyordum hem onu mutlu etmek hem de annesini sinir etmek bir taşla iki kuş vurmuş olacaktım. Bana göre de bir tık açık kalmıştı ama sorun değildi. En azından kontrol edebileceğim bir ortamdaydı ne de olsa. O gelinliği sorduğumda kızlar bana bir bakış atsa da sonra vazgeçtiler. Bu aralar sorgulanacak şeyler yapıyordum zaten buna mı şaşıracaklardı? Onlara göre her şey farklı ilerliyordu ne de olsa.

 

Kadın gelinliği getirdiğinde Zerda “Yaa bu daha güzelmiş. Kimin tercihi?” Hem onun hem benim “Denedi ama annesi açık diye aldırmadı.” Ne kadar üzerinden ben çıkartamayacak olsam da. “Ayy inanamıyorum bu kadına gören de kendisi evlenecek, sanane ne karışıyorsun ya. Sen ne yapacaksın şimdi?” Bence de açıktı ama çok abartılı değildi ayrıca hem kontrolüm altında olan bir ortamda giyecekti sorun değildi yani.

 

“Biz bunu buradan alacağız sizde diğerlerini götürdüğünüzde bunu götürecek ve giymesini sağlayacaksınız.” Hem o Ezo cadısı hem de Baran efendi bir tur delirecekti. “Ay abi ne fenasın ya bir taşla iki kuş yani.” Zerda’nın kafasının çalışma şeklini seviyordum her şeyi tek tek anlatmak gerekmiyordu. Onu da aldıktan sonra kadına yarın sabaha bitirmelerini söyledi. Seda birkaç arama yaptı sonra Arslan’la onlar geri kalanları halletmek için ayrıldılar ben de restorana geri döndüm.

 

“Kızlar biraz şüpheleniyor sanki.” Ben de fark etmiştim bunu ama eninde sonunda farklı gittiğini anlayacaklardı zaten pek ben gibi davranmıyordum. Ama hangi konuda şüphelendikleri de önemliydi. “Niye?”

 

“Senden bahsediyoruz Feyyaz kimse için bu kadar sabretmezsin.” Yalan değildi, hiç de sabırlı bir insan değildim. Tek o muydu ayrıca sakin kalmak için de büyük bir çaba harcıyordum bence. “Bence helal olsun daha evlenmeden bunları yaptırabiliyorsa sana evlenince neler olur.” Bana da arada düşündürmüyor değildi ama battı balık yan giderdi.

 

“Düğün işi bitip şu boğucu yerden kurtulsaydım bir onları düşünürdüm.” En azından buranın boğuculuğundan ve sıkıcılığından aşırı derece sıkılmıştım. Ben sırf bir ofise tıkılıp kalmamak adına bir ofis bile açmamıştım ama 1 yıldır bu küçük şehre tıkılıp kalmıştım. “Acaba hiç anlaşma işine girişmesek de direkt kızı mı istese miydik?” Tabi onlarda öyle diyordu değil mi? İsteselerdi de verseydim diye.

 

“Tabi onlarda diyecekti aa siz mi geldiniz, buyurun. Ne demek siz isteyin yeter ki diyerek vereceklerdi.” Fatih’in çıkışı olayı net bir şekilde açıklıyordu o zaman Baran babasına bırakmadan cevap verirdi bir de anne vardı işin içinde. “Eh yani biraz sıkıntılı olurdu ama bundan daha kolay olurdu mesela şimdiye çoktan evlenmiş olabilirdiniz.” Bana kalsa şimdiye kadar birçok şey olabilirdik ama şu anda bana kalmıyordu maalesef ki. “Yok eğer öyle bir şey olsaydı evli olur muyduk emin değilim ama peşimde MIT ekibi olacağı için yurt dışına kaçmış olurdum orası kesin.” Baran sırf benden kurtulmak adına her şeyi yapardı. O zaman onu bağlayacak bir şey de olmayacaktı en azından anlaşma elini kolunu bağlıyordu.

 

“O kadar da olmazdı be abi.” Burak da Fatih’e benzemeye başladı bence. “Olur Burak olur yani. Eğer sadece bir ev bir araba isteyecek olsalardı sence hiç bu işe bulaşır mıydım? Ayrıca sırf benimle evlendirmemek adına bile başkasıyla evlendirirlerdi.” Özellikle bu konuda anneden şüpheleniyordum. Dizinin dibinden ayırmamak adına akrabaya bile verebilirdi.

 

“O zaman bu kadar düşman olmazdınız ya.” Düşman mı? Bizi açıklayan kavram kesinlikle bu değildi. Eğer normal bir düşman olsa hemen ortadan kaldırırdım ama bu herife dokunamıyordum şimdilik. “Olurduk Berfu’yla tanıştığım gece aynı şekilde abisiyle de tanıştım. Aşiretlerinden iki kişi bana borç takmış ödemiyorlardı ben de farklı şekilde borcu tahsil etmek için gittim.”

 

“Nasıl tahsil edecektin?” Soruya bak, pavyonda çalıştıracağım sanki. Geri zekalı iki adamdan nasıl tahsil edeyim borcu. “Nasıl tahsil edeyim? Burak tabi ki evden çıkaracaktım. Sonra işte bunları aradılar Baran geldi başta çıkartamazsın falan dedi. Sonra baktı ben ciddiyim yarın gel al paranın hepsini dedi.” Bu işin kısa özetiydi burun buruna gelmiştik her an bir şey olacak gibiydi son anda geri adım atmıştı. “Eh yani.” Burak’a göre her şey kendi ilişkisi gibi oluyordu. Bir iki hafta Zerda’nın peşinden koşmuş sonra da güzel bir şekilde devam etmişlerdi. Zerda’nın ailesi de hiç sorun çıkartmamıştı hatta işi sağlama almak adına iş bile yapmaya kalkmıştı Burak.

 

“O zamandan gıcık bana. Yani iş gıcıklıktan öte karşılıklı nefret diyebiliriz.” Hem de ne nefret. Yüzünü gördüğümde cin çarpmışa dönüyordum ki ben bu tür şeylere inanmam o derece. “Tabi ertesi gün baktın kız orada” Hem de bir daha görmem dediğim anda karşıma çıkmıştı. O gün orada görmemiş olsaydım her şey farklı ilerlerdi. Ben parayı alır giderdim birkaç aya, o da şimdi farklı birisiyle evleniyor olurdu ve benim ruhum bile duymazdı en büyük ihtimalle babası arayı düzeltmek adına düğüne çağırırdı düğünde görürdüm. Sonrası ise meçhul olurdu. “Aynen.”

 

“Kötü olmuş ama neyse iki hafta kaldı şurada sonrasında İstanbul’a gelirsiniz yüzlerini bile görmezsin.” Fatih yine uzlaşmacı davranıyordu. Yine de haklıydı en azından yüzünü görmezsem rahat ederdim. “Bende dört gözle bunu bekliyorum zaten. Ondan sonra şeytan görsün yüzlerini.” Burak sırıtarak yüzüme bakınca kesin bir şey geliyor demeye kalmadan “Abi buradaki şeytan oluyorsun.” diyerek kendini ortaya attı.

 

“O zaman Burak bana uzak tanrıya yakın olsunlar oldu mu şimdi?” yüzündeki sırıtış büyüdü. Şımarık küçük bir çocuk gibi davranmaktan ne zaman vazgeçecekti acaba? “Oldu.”

 

“Neyse gereksiz konuşmayı bırakın da nişanda yaptıkları gibi bir şey yaparlar mı?” Fatih’in sorusu beni bir düşündürdü. Nişanda ne yapmışlardı dur bakayım Baran beni her an öldürecek gibi bakmıştı üstüne Berfu’nun bizimle gelmesine izin vermemişti. “Hangisi?”

 

“Takı işini hiç söylemediler Feyyaz öğrenmese altta kalacaktık.” Aa o da vardı değil mi? Eğer ne takacaklarmış diye öğrenmeyecek olsam bize gösteriş yapacaklardı ama suya düşmüştü. “Aynen ama kesin yaparlar onu söyleyeyim o yüzden hazırlıklı olmak da fayda var.” Bence de öyle olacak gibiydi son golü atmaktan geri kalmayacakları kesindi.

 

“Burak haklı her şeyi bekliyorum ben bunlardan o yüzden bir şeyler düşünmek lazım.” Olaya bak ya kendi düğünümde oyuna gelmeyim diye plan yapıyordum hem de evleneceğim kadının ailesine karşı. Zaten bu durum benden başkasının başına gelseydi kıskanırdım bu nasıl beni bulmaz diye. “Şöyle yapalım tekrar kemer vakası yaşanacak olursa diye bu sefer kemer işini ben üstleneyim nasıl olsa abim taktı farklı kişiler olarak takabiliriz.” Evet bu sayede Berfu’nun da kullanmayacağı üç altın kemeri oluyordu. Bildiğimiz sağ cebimden alıp sol cebime koyuyordum.

 

“Mantıklı.” Sana göre her olumlu şey mantıklı zaten Fatih. “Arada kafan iyi çalışıyor bir de ciddiye alsan bazı şeyleri her şey tamam olacak.” Aşırı rahat olduğu anlar olduğu gibi bir de aşırı agresif-ciddi olduğu anlar oluyordu bu çocuğunda hiç ortası olmuyordu.

 

“Aman siz kendinize bakın ben işimi gayet iyi yapıyorum ayrıca.” Pek yalan sayılmazdı şu ana kadar. 2 yıldır fena sayılmazdı bu işte. En azından şimdiye kadar MASAK peşimize düşmemişti. “İyi öyle olsun. Şimdi ben ne takacağım onu düşünmek lazım.” Komikti cidden birisi karşımda oturup bunu konuşsa ne geri zekalı insanlar var diye dalga geçerdim ama tam olarak o gülünç olayı biz yapıyorduk.

 

“Yani aile büyüğü abim olmuş oluyor iyi bir şey olması lazım.” Ne büyüklüğünü gördük şimdiye kadar acaba? Sırf sayı olarak büyük olmak yeterli olmuyordu. “Aynen ayrıca sadece onlar değil gelen misafirler de var.” Bana ne gerek var siz konuşun sanki bana laf düşüyor.

 

“Evet ama ne? Özel olarak taktıkları bir şey var mı acaba kemer gibi.” Ben kuyumcu muyum nereden bileyim diye bir çıkışacaktım ne tarafa gideceklerini şaşıracaklardı. “Bilmiyorum ki. Arslan’a araştırtmak lazım. Eğer ne takacaklarını almışlarsa bizde ona göre hareket ederiz.” Geçen sene yazın bir düğüne gitmiştim onda çok farklı takılar vardı aslında. Kızı altın elbiseli adama çevirmişlerdi. Altından zırh gibi olmuştu. Gerdandan beline kadar her yere altın dolmuştu. Öyle ki küçük altınların hepsi damada kalmıştı.

 

“Aynen eğer öyle zorunlu bir şey yoksa fark etmez altın olup olmaması set falan da takabilir sonra zaten kendi kullanacak kullanacağı bir şey güzel olur.” Bence de en mantıklısı buydu ama sorun buradakilerin hepsi o takılanların hepsini kullanıyordu zaten. Nişanda görmüştük en iyi örneğini. “O da var bakalım olmazsa öyle yaparız.”

 

Günün geri kalanında goygoy yaparak geçirdik. Eve geldiğimiz de önce yanlış yere geldik zannettim. Ev ev değil mağaza olmuştu artık çünkü. Lan evimi ilk günden ne hale getirmişlerdi? “Bunlar ne Seda Allah’ını seversen ya.” Fatih’e baktım tam delirmek üzereydim ama o ne geldiğini anlamış gibi bakıyordu karısına.

 

“Öff ne yapsaydım mağaza mağaza dolaşacak halim yoktu ben de burada topladım beraber seçeriz geri kalanı da geri götürürüz sen de görmüş olursun ayrıca.” Bana ithafen söylediğini düşünüyordum. Biz kesinlikle bu kadınları aşırı şımartıyorduk başka bir açıklaması olamazdı limitsiz bir şekilde hareket ediyorlardı. “Seda yengem döktürüyor yine.” Otur sen seç o zaman Burak. “İyi otur ortasına bari bir de tam olsun.”

“Öyle olacak zaten. Şimdi sizde oturun bize yardım edin.” Arkamı dönerken “Siz halledin işte.”

 

“Bana kalsa bu işin bir ay sürmesi gerekirdi ve elimde sadece iki gün var nasıl yetiştireyim. Ayrıca sen demedin mi her şeyi anne seçiyor diye. Sen de neleri beğendiğini az çok görmüşsündür.” Bildiğimiz damarımdan giriyordu. “Elbiseler yok ortada ona göre seçmeyecek miydiniz?” Burak ortama dahil olmak adına kendini kanepeye attı. Evin içinden geçmişlerdi bir günde bunlar burada bir hafta kalsalar evde sağlam eşya kalmazdı.

 

“Burak haklı biz bunu şimdi değil yarın yapalım bence bugün de dinlenelim.” Fatih’in dediğini onaylar nitelikte başımı salladım. “Off tamam öyle olsun ama bize yardım edeceksiniz.” Yardım edecektik neye? Ayakkabıya mı? Ben mi giyecektim ayakkabıyı? “Sanki bizi dinleyeceksiniz de neyse tamam öyle olsun.”

 

Ertesi sabah Seda ve Zerda dediğini yapmış sabahtan elbiseleri getirtmiş ve ciddi ciddi ortalarına oturmuş bizi de oturtmuş seçim yaptırıyordu. Esra bile ortada yoktu bakıcı ile dışarı göndermişti. Bu işi bayağı bir ciddiye aldığı kesindi. Neyse en azından kendi elimle seçebilirdim ne takacağını.

 

“Şimdi ayakkabı numarası ne biliyor musun?” En son nişandan sonra yemeğe giderken bot almıştık. 37 olmuştu galiba ama aklım farklı yerlerde gezdiği için bir an emin olamasam da “37”

 

“Ay abi cidden biliyor musun?” Bilmediğimi düşünüyorsun niye soruyorsun Zerda acaba? Ayrıca unuttuğum ne vardı ki? “Nişan alışverişinde de yanlarındaydım ya hani.” Sonrasındaki alışverişi bilmiyorlardı bilmeseler de olurdu şimdilik. Ortalığı karıştıracak bilgiler bir süre daha gizli kalabilirdi.

 

“İyi bakalım ama topuklu ayakkabıda bazen değişebiliyor.” Bu bilgiyi niye bilmek zorundaydım acaba. “Sorun değil iki farklı numara götürebiliriz.” Seda ortalığı toparlayarak devam etti. Şu an çözüm odaklı ilerleyelim en azından.

 

Üst üste yığılı ayakkabı kutularından teker teker açıp hangi ayakkabı hangi elbiseye olur onu seçiyor sonra elbisenin önüne koyuyorlardı sonra da aralarında seçim yapacaklardı yani yapacaktık. Saatler gibi gelen ama toplam bir saatte biten ayakkabı sergisinden sonra takıya gelmişti. Ayakkabı hemen seçilse de takı hiç öyle olmamıştı. Herkes bir şey söylüyordu o onun üstüne olur mu? Bu ikisi çok benziyor farklısı olsun. Bu sette eksik var bileklik yerine küpe olsaydı. Diye diye beni de saati de yediler. Uzun uğraşların sonunda takıları seçmişlerdi. Fatih ve Burak da galiba moda sektörüne girmeyi planlıyordu galiba bu kadar bilgi normal değildi. Eh benim en çok beğendiğim zümrüt olandı. En son takılar da seçildiğinde etrafı toparlamaya başladılar. Bunu oturmuş bunlarla değil de Berfu ile yapmayı tercih ederdim eminim bu kadar yorucu ve sıkıcı olmazdı. Geri kalan şeyler varsa da Seda ve Zerda halletti.

 

Evimin içinden geçtikten Fatih ve Burak dün gitmişlerdi. Kızlarda bugün konağa gitmişti. Hemen geri döneceklerini düşünmüştüm ama aradan saatler geçmesine rağmen geri dönmemişlerdi. Fatih aradığında meraktan çatladığına emindim. “Öldün de mi meraktan?”

 

“Sadece o değil ben de öyle abi aramadık kızları ama geri döndüler mi?” Yok aradılar gelin cenazeleri götürün diyorlar. “Hayır.”

 

“Bu kadar uzun sürmesi normal mi?” Bana göre de pek normal değil gibi gelse de belki de arayı bulmuşlardı tam tersi de olabilirdi birbirlerini yiyorlar da olabilirdi.“Bence yaşlı cadı onları hapsetmiş olmasın kendi kızına yapıyor bizimkileri de alıkoyabilir.” Yok onu yapmazdı kadın evdekiler dışarı çıkmasın istiyordu dışarıdan adam almazdı kesin.

 

“Burak saçmalama istersen.” Fatih duygularıma tercüman olsa da “Yok onu yapmaz ama büyü yapmayacağı anlamına da gelmiyor.” Bunu beklerdim işte. “Aa doğru hadi bize büyü yaparsa seni düzeltelim derken biz bozulursak.” Eğer öyle olursa biz de düzelmezdik zaten. Neyse ki bu tür saçmalıklara inanmıyordum. Ayrıca Burak da kafayı yemişti galiba. “Burak gün ışığında içki fıçısına falan mı düştün?”

 

“Hayır da ne bileyim gelmediler ya aklım onlarda kaldı.” Ona kalırsa benim aklım hep orada kalıyordu onların ki birazdan dönerdi. “Korkma yemezler nişanlını.”

 

“Yani lütfen senin nişanlın da o evde bir kere gerçekten yemese bile bu beyinlerini yemediği anlamına gelmiyor.” Onun yeterince farkındaydım zaten. Beynini çoktan yıkamışlardır. “Aman korkma Burak birazdan gelirler.” derken araba sesi geldi. “Geldiler galiba bir araba geldi ama.” Aşağı kapı açıldı, aşağı inerken “Bak bakayım onlar mı?” kızlar içeri gülerek girmişlerdi.

 

“Onlar ve tek parçalar.” Kızlar yanıma gelip oturduğunda “Sizinkiler meraktan ölmüşler beni darlıyorlardı.” Bu arada telefonu hoparlöre aldım. “Aşkım iyi misin tek parça gelebildin mi?” Burak cidden sıkıntılıydı. “Evet aşkım çok iyiyim. Seda abla kadının üzerinden buldozer gibi geçti.” Neyse ki tam tersi olmamıştı. Seda’yı nasıl tutardım emin değildim ya da tutar mıydım? Kudursun biraz evde. “İyiymiş duydun mu?”

 

“Ne oldu?” Ben de merak etmiyor değildim evin genel durumu beni pek ilgilendirmiyordu Berfu ne yapıyordu ondan haber verseler yeterdi. “Başta bir şey olmadı hazırlık falan yapmışlar normal bir şekilde oturduk falan ama anne gerçekten çok ters bir insan ya ama yenge fena değildi ortalığı toplamaya çalışıyordu.” Nişanda da aynı şekilde davranmıştı. En azından aklı başında birileri vardı.

 

“Sonrası daha komik. Seda abla dedi ki hadi eşyalara bakalım olmayan varsa ya da eksik varsa halledelim dedi.” Daha da eksik yoktur herhalde. “Kadın eksik bulmak için büyük bir çaba harcadı ama.”

 

“Söylemene bile gerek yok tahmin ediyorum.” Bu kadın beni şaşırtırsa işte o zaman gerçekten dünya tersine dönerdi. “İşte Berfu’nun odasına bırakmışlar girdik.” Şu an onları kıskanmıştım ben bu kadar yaklaşamamıştım nişandaki sonraki yemeği saymazsak o da ilk ve tek olarak kalmıştık şimdilik. “Kutuları teker teker açtım baktılar içindekilere. Annenin başta hoşnutsuz dursa da çok sesi çıkmıyor gibiydi. Ayakkabıları falan denedi.”

 

“Dur ben devam edeceğim. Görmeniz lazımdı şimdi Seda abla diğer gelinliği çıkardı ama annenin yüzünü görmeniz lazımdı. Biz bunu istemedik dedi. Seda abla da dedi ki aa olur mu iki gün olan düğüne tek gelinlik seçmişsiniz dedi.” derdi hiç şaşırtmamıştı beni.

 

“Ama kadını görecektiniz ya surat beş karış kaşlar çatık falan. O da dedi ki gelin almaya gerek yoktu.” Ona kalsa gelin almaya da hiç gerek yok, kızı hep evde kalsın dizinin dibinde. Gelin almada kapılara falan yatarsa hiç şaşırtmazdı beni. “Sizce Seda abla ne dedi? Bir tahmin edin ne olur ya?” İlla kendine eğlence çıkartacak bu da. “Ne dedi?”

 

“Hadi ya hayal gücünüzü falan kullanın bir tahmin edin.” Ellerini birbirine vurarak kendini koltuğa attı. “İşte bunu giyer falan mı dedi.” Fatih’in hayal gücünün yokluğu da göz yaşartıcı. “Hayır. Aynen şu şekil ‘Ayrıca Feyyaz ilk defa evlenecek bu kadar basite kaçamayız siz öyle isteseniz de. Ayrıca Berfu da ilk defa evleniyor bildiğim kadarıyla’ dedi. Kadın sinirden mora döndü.” Evlendirmiyordu ki ona göre cenazesine gönderiyordu. “Abartma Zerda.”

 

“Hayır kelimesi kelimesine hatırlıyorum ben odadaki herkesi şoka soktu. Kadın bir süre kendine gelemedi dedim işte şimdi kalpten gitti diye.” Burak arkadan kahkaha atarken annesinin sesini duyan Esra aşağı geldi. “Gitse fena da olmazdı kurtulurduk.”

 

“Evet zeki Burakcığım düğünden önce ölürse düğün ertelenmek zorunda kalırdı.” Sonrasında gitse umurumda olmazdı ama iki hafta dayansın şimdilik. “Desene kadının ölüsü bile problem çıkartıyor.”

 

“Neyse ee sonra ne oldu?” Yani Berfu’dan da bahsedebilirsiniz bence cadı annenin gündemi bu kadar meşgul etmesi gereksiz. “İşte yenge araya girdi çok iyi olmuş güzel falan işte ama anneden ses çıkmıyor bu arada.” Sesi içine kaçsa da bir süre konuşamasa iyi olabilirdi. “Bir süre daha çıkmadı zaten sonra mevlit için örtü falan da ayarlamıştık eksik bir şey var mı dedim onlarda yok dediler. Sonra tekrar odaya döndük nikah şekeri ve davetiye seçtiler.”

 

“Bilin bakalım ne kadar davetiye istedi kadın?” Gereksiz uzuyordu bu mevzu artık tek sefer de anlatsa da kurtulsak. “İşi bilmeceye döktün iyice Zerda söyle.”

“1500”

 

“Ne! Ne yapacakmış o kadar davetiyeyi?” Burak’ın çatlak sesi ortamı anlatmaya yetiyordu. “Yuh çüş yani bu ne?” Fatih de çizgisinden şaşmıştı tabi onlar nişan da bunlara bulaşmadığı için değişik geliyordu. “Ben de aynısını düşünmedim değil yani tüm şehri mi davet ediyor yani.”

 

“Sırf gıcıklık olsun diye istememişse bende bir şey bilmiyorum.” Nişanda da aynısını yapmıştı misafirleri çoktu yalan değildi ama davetiye için aşırı rakamlar söylüyorlardı nikah şekeri falan neyse de davetiyeyi ne yapacaktı? Her önüne gelene davetiye vermenin haricinde anons da ettiriyorlardı “Kesin, kızlarda şaşırdı ama yengenin tepkisi çok komikti. Bir döndü çüş diyecek gibi oldu sonra vazgeçti.”

 

“Ya Allah’ım bir bitseydi.” Off Burak ben diye diye bitiremedim senin demenle biter mi sence? “Yok ya düğüne kadar görmezsin daha da bizde görmeyiz zaten. Ayrıca bir ara salona gidelim dedim çıkarken onlarda kabul ettiler tek yapmam gereken aramak.”

 

“Cidden yani Zerda.” Dediğini yapmıştı yani. Bazen fazla hınzır oluyordu bu kız. Burak’la bunun kafa bir çalışıyordu. “Ne, dedim ben bir şey bulurum diye.” İnanmamakla suç bizde canım ona şüphe. “İyi bir gün ayarlayın o zaman beraber gidersiniz.”

 

“Okey Feyyaz abim çalışmadığı günü söylesin yeter.” Zerda daha erken gelseydi keşke yani. Eğer aklıma gelseydi kızları çağırırdım onların bahanesine bende görmüş olurdum. Cevap vermeden geçsem de bu soruyu kafamın içinde çoktan bir gün boşaltmaya çalışıyordum.

 

Aradan günler geçiyordu ama benim gün boşaltma işi sürekli erteleniyordu. Her gün ayrı bir vaka ortaya çıkıyordu resmen. Onları ertelesem sonra iş daha fazla uzayacak ve burada daha uzun kalmak zorunda kalacaktım. Günler ışık hızında geçmeye başlamıştı düğüne bir hafta kalmıştı kızlar artık pes ederek biz Berfu’yla salona gidelim sonra sen gel yemek falan yeriz dediler. Kabul etsem de bir sorun çıkacağından o kadar emindim ki çünkü benim bu süreç içinde yaşadığım talihsizliği kimse yaşamamıştır.

...

 

Zerda ve Seda konağa geldiklerinde Berfu’nun hazır onu beklediğini gördüler. Havalar hızla ısınıyordu. Bunun habercisi gibi Berfu’da adına yakışır beyaz bir elbise giymişti. Zerda hatta bu kadar gelinin sen olduğunu belli etmeseydin diye şaka yapmış bunun üzerine de genç kız utanmıştı ama şu an elindeki en iyi elbiselerden bir tanesini giymişti. Genel olarak yöresel tarzda elbiseleri vardı. Pantolon da giymediği için elindeki en iyi şansı kullanmıştı.

 

Salona geldiklerinde Zerda gereksiz ve çok ince ayrıntılara takılıyordu. Ana amaçları Feyyaz işini bitirene kadar oyalanmaktı. Yok masanın üzerine hangi renk çiçek konacak, hangi ikramlıklar verilecek, pasta neyli olacak, nikah şekeri ne zaman verilecek, masa örtüsünün rengi değiştirilebilir mi diye sorumluyu darlıyordu. Berfu o kadar sıkılmıştı artık kendini bir köşeye atmış yengesiyle mesajlaşıyordu. Seda bile artık Zerda’nın ayrıntıcılığı ile baş edememiş ve Berfu’nun yanına oturmuştu. Zavallı adam Zerda’nın elinde kalmış can çekişiyordu. Zerda tek başına kaldığını fark ettiğinde hızla yanlarına gelmişti.

 

“Sanki ben evleniyorum ya biraz yardımcı olsanıza.” Berfu’ya kalsa evlenen o değildi zaten. Daha evlendiğinin farkına varamamıştı. Seda ise yorulmuş ve sıkılmıştı. “Ben pek anlamam bu işlerden.” Yalan da değildi en yakın olduğu düğün abisinin düğünüydü ama onda da çok bir şeyle ilgilenmemişti.

 

“Zerda ben de şimdi bu işlerden anlamadığımı fark ettim biliyor musun? Aramızda en iyi anlayan sensin. Sen hallede dur ben bir bakıcıyı arayım.” Zerda mesajı almıştı. Seda, Feyyaz’ı arayacak artık gelsen mi diyecekti. Önce aradı ama açan olmadı.

 

Berfu’nun yanına geri döndüğünde “Açmadı duymadı galiba birazdan tekrar arayım.” Berfu cevap vermemişti. Zerda’ya baktığında Berfu Arapça bir şeyler mırıldandı. Seda kızın ne dediğini anlamamıştı. “Efendim bir şey mi dedin?” Berfu bir an ne diyeceğini bilemeden kadının yüzüne baktı sonra toparlamak adına “Zerda çok iyi anlıyor bu işlerden.”

 

Seda bir an emin olamadı cidden öyle mi diye ama hiç bozmadan devam etti. “Evet sever bu tür işleri.” Berfu içinden çok belli oluyor iki saattir burada oturmuş saçma sorularla uğraşıyoruz dese de yüzündeki gülümsemeyi bozmadı. Zerda artık soracak soru bulamadığı için giriş müziği, çalma listesi ve giriş için dans ekibi gibi şeylerle ilgilenmeye geçmişti. Bir ara gelecek sanatçılara falan girmişti ama o sanatçı işini onlar ayarlamıyordu ama Berfu'nun babasının tanıdığı ses sanatçıları vardı nişanda olduğu gibi geleceklerdi. Seda bir daha aramaya çalıştı yine cevap alamadı. Salonu üzerlerine almalarına kısa süre kalmıştı çünkü konuşma o yöne doğru ilerliyordu. Konuşacak konu bulamadıkça Zerda gereksizliğin ötesine geçen sorularla süreyi uzatmaya çalışıyordu. Seda artık son kez aradı bu sefer de açmazsa konuyu kapatacaktı. Telefon çalışında açıldı. “Efendim Seda.”

 

“Neredesin gelmeyecek misin biraz daha beklersek Zerda salonu üzerine alacak.” Şu an alıyor da olabilirdi birazdan içeri noter girerse şaşırmazdı. “Siz gidin işler karıştı şu an istesem de ayrılamam buradan.” Seda duyduğu silah sesiyle “Silah sesi miydi o?” sesini kısık tutmaya devam çalışmıştı.

 

“Evet ve şu anda kapatmam lazım.” Feyyaz bu şanssızlıkla düğünde sorun çıkacağından emin olmuştu artık.

 

“Tamam.” Telefonu kapatınca Zerda’ya baktı. Zerda ile göz göze gelince kafasını sağa sola salladı. Gelmeyecek gidebiliriz mesajını alan Zerda da daha fazla uzatmayarak salondan ayrıldı. Saatlerdir salonda oldukları için acıkmışlardı. Bir restorana girip yemek yediler sonra da Berfu’yu konağa bırakıp eve geçmişlerdi.

Loading...
0%