@ahsenkubos
|
Yalnızlık bazen ihtiyaçtır bazen de zorunluluk Bölüm şarkısı: Eskitilmiş Yaz- Uyusam Geçer Mi Günler, haftalar birbiri ardına geçiyordu. Berfu çoktan okuluna alışmıştı, sınıf arkadaşlarıyla arası da düzelmişti. Düzelme şekli pek hoş olmamıştı ama olana yapabilecek bir şey yoktu. Tuba ve Nilay’ın olayı Berfu’nun yerini almıştı onlar dışlanırken Berfu da ortama ayak uydurmayı öğrenmişti. En yakın arkadaşı Dilara’ydı lakin sınıfın geri kalanıyla da arası iyiydi. Hatta bir tane de gay arkadaşı vardı. Ona alışması pek kolay olmamıştı ama etrafındaki insanların onu benimsediğini görünce o da benimseme kararı almıştı ve bu konuda baya ilerleme kat ettiğini düşünüyordu. Kış hızla geliyordu. Havalar her gün bir öncekinden daha soğuk oluyordu. Tedavi için de randevu oluşturulmuştu. 20 Ocak. 19 Ocak’ta hastaneye yatacak ve 20’sinde de tedaviye başlayacaklardı. Yaklaşık 15 günlük bir tedavi süreci belirlenmişti. Tabi 2 turlu olacaktı. Doktor en ağırının bu olacağını ama diğerlerinde bu kadar zor olmayacağını söylemişti. Biraz acılı ve sancılı bir süreç olacağından bahsedince doktor tabi bu durum Berfu’nun gözünü iyice korkutmuştu. Korkmakta da haklıydı kendince. Halihazırda zorlu bir tedavi sürecinden çıkıp bir diğerine girmek hiç kolay değildi. Ayrıca Amerika’daki doktorun özel istekleri de vardı. Son bir ay içinde hiç hasta olmamak, hiç ağrı kesici, antibiyotik ve türevleri ilaçlara maruz kalmamak gibi. Bu istenenler Berfu’nun da istekleriydi ama dediklerini yapmak bir hayli zorlayıcıydı. Hele de kalabalık bir sınıfta ders alırken. Bunun için birkaç kere Feyyaz’la da tartışmışlardı. Feyyaz tedavi bitene kadar okulu bırakmasını istiyordu ama Berfu da biliyordu ki eğer bir bırakırsa bir daha asla geri dönemezdi sırf bu yüzden karşı çıkıyordu. Ekstra dikkatli davranmaktan başka bir şey elinden gelmiyordu. Onun bu dikkati sınıf arkadaşlarını da diken üstünde oturmasına sebep oluyordu. Onun dikkat ettiği kadar onlarda dikkat ediyordu gereksiz hiçbir temasa girmiyorlardı. Vizeler birçok hukuk öğrencisinde olduğu gibi onunda iyi geçmemişti. Uzun bir süreç onu bekliyordu. Kafasını toparlayıp iyi bir şekilde ders çalışması gerekiyordu yoksa bütlere kalacaktı ve bu tedavi için oldukça zor olacaktı. Nasıl toparlayacağından emin değildi. Derslere düzenli katılmıştı tüm notları tamdı ama sınavda yazamamıştı. Finaller yaklaşırken masanın başından kalkmadan çalışmaya devam ediyordu. Hareket etmemesi ve stres yüzünden sürekli bir şeyler yemek istemesi de bir süredir uğraştığı kilo alımını da kolaylaştırmıştı. Feyyaz kilo almasından memnun olsa da sürekli ders çalışmasından değildi. Yine görünmez olduğunu düşünmeye başlamıştı ve hiç iyi hissettirmiyordu bu ona. Tüm bunların üstüne Burak ve Zerda bu yaz düğün yapmaya karar vermişlerdi ve Zerda’nın aşırı mükemmeliyetçi tarafı ortaya çıkmıştı bu da etrafındaki herkesi zorlarken Berfu’yu da es geçmiyordu. Boş kaldığı vakitlerde ona yardıma gidiyordu. Gelinlik özel dikim olacaktı, gelinlik değil gelinlikler. Tabi sadece bu da değil nedime elbiseleri de özel dikilecekti. Tüm bunlar için Fransız bir tasarımcı ile anlaşmışlardı. Damatlık ve sağdıçların giyeceği takımlar da özel bir tasarımcı tarafından hazırlanıyordu. Zerda ile anlaşmak hiç bu kadar zor olmamıştı etrafındaki insanlar için. Berfu her şeyde yanında bulunamıyordu şu an için iki güzel bahanesi vardı bir tanesi tedavi için hazırlık yapıyor oluşu diğer ise okuluydu. Berfu son finalden çıkınca doğruca eve geçmişti. Yarın Amerika’ya uçacaklardı ve o valiz bile hazırlamamıştı. Eve gelince önce kendini yatağa bıraktı uzun zamandır düzgün uyumuyordu bundan sonra da düzgün uyuyamayacağını düşünerek üzerini değiştirip yatağa girdi. Uzun ve dinlendirici bir uykuya ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Uzun bir uykunun ardından gözlerini yanağında baskıyla açtı. “Hadi uyan ama saat kaç oldu?” Kocasının sesini duyunca hafif gözlerini araladı. “Kaç oldu?” Gerçekten de saat kaç olmuştu? Alarm bile kurmadan yatmıştı ve hava kararmış gözüküyordu. “Altıyı geçiyor.” Saatlerdir uyuyordu. Gerçekten de iyi yorulmuş olmalıydı ama çok uyumuştu akşam erken yatması gerekiyordu. “Ciddi misin?” “Evet.” Sırt üstü dönerken “Çok olmuş.” diye söylendi. Feyyaz erken uyansaydın o zaman diyecek olsa da vazgeçti. “Şimdi uyanmazsan gece uyuyamayacaksın.” Berfu da bunun farkındaydı ama hiç yataktan kalkası yoktu uyumaya devam etmek istiyordu. Günlerdir erken kalkıp geç yatmaktan aşırı yorulmuştu ve birkaç saatlik uyku bunu toparlamak için yeterli gelmemişti. “Biliyorum ama hiç uyanmak istemiyorum.” “Mızmızlanma hadi.” Feyyaz yataktan kalkarken bir eliyle de genç kadının elinden tutup kaldırdı. Berfu oturur pozisyona gelirken Feyyaz elini bıraktı. “Hiç hazırlık da yapmamışsın.” “Biraz uyuduktan sonra demiştim.” Biraz kısmını fazla abartmışsın diye düşündü adam. Haksız da sayılmazdı yarın sabah erken evden çıkacaklardı ve hazırlığının tam olması gerekiyordu. Gece de geç yatamazdı. “Çok biraz olmuş.” Berfu da fark etmişti. Saat ikide uyumuştu ve saat altıydı. Yaklaşık dört saattir uyuyordu. “Evet 4 saat kadar.” Feyyaz daha nerene uyuyacaksın diyecek olsa da vazgeçti. Hayatında uykuyu bu kadar çok seven birisiyle tartışmamıştı. “Eh yeter o zaman bu kadar biraz.” “Tamam kalkıyorum.” Berfu yavaşça toparlanıp yataktan kalktı. Önce tuvalete girip elini yüzünü yıkadı. Biraz daha kendine gelmişti. Tuvaletten çıkıp giyinme odasına geçti. Yemek saatine kadar en azından bir kısmını halletmeyi planlıyordu. Büyük valizi dolabın önüne çekti. Fermuarını açıp içine dolabın önüne geçti. Çoğunlukla pijama giyecekti nasıl olsa bunun için özel olarak alışveriş yapmıştı. 15 gün hastanede kalacakları için 15 ayrı pijama götürecekti. Yıkanmayacağı kesindi ayrıca buna güvenemezdi. Kuru temizlemeden gelen ve dolabın bir köşesinde katlanmış duran takımları katlarını bozmadan valize yerleştirdi. Daha sonra iç çamaşırı çekmecelerini açıp içinden seçtiklerini valizin içine bıraktı. Çalınan kapı ile “gel” diye seslendi. Türkan hanım içeri girdi. İçeriye bakınıp göremeyince giyinme odasına yöneldi. Kapının önünde dururken “Berfu Hanım yemek hazır.” “Tamam geliyorum.” Çekmeceyi kapatırken valize şöyle bir göz attı çok fazla işi kalmamıştı. “Ben hazırlayım valizinizi.” Türkan Hanım’ın önerisiyle ona baktı. Çok fazla bir şey yoktu zaten. Tatile gitmiyordu ki hastaneye gittikleri için gerekli olan çoğu şey hazırdı. Kalanını o hazırlarsa işi biterdi. “Hazır sayılır zaten içine birkaç tane de günlük kıyafet falan konulması gerekiyor.” Türkan önce dağınık bir şekilde yerleştirilmiş valize baktı. Pek iyi yerleştirilmemişti daha çok gidecek şeyler üst üste yığılmıştı. “Ben halledebilirim siz gelince kontrol edersiniz.” “Olur ama içine dışarıda da giyebileceğim bir şeyler koyar mısınız?” Hiç dışarı çıkmasa bile hastaneye giderken, hastaneden çıkarken ya da uçağa binerken lazım olacaktı. En azından yanında bulundurursa kötü olmazdı. “Tabi efendim.” “Feyyaz nerede?” Onu yataktan kaldırdıktan sonra ortadan kaybolmuştu. Sanki onun valiz hazırlaması gerekmiyordu. “Bahçedeydi haber verdim yemeği.” “Tamam.” Berfu odadan çıkarken Türkan Hanım valizin önüne gelmişti. Aşağıya indiğinde kocasının masada oturduğunu gördü. Sandalyeyi çekip oturdu. “Ne yapıyordun yukarıda?” Hazırlık bile yapmamışsın diye uyandırmıştı ya ne yapmasını bekliyordu. “Valiz hazırlıyordum sen ne yapıyordun bahçede?” Feyyaz onu taklit ederek verilen cevaba karşılık kaşlarını kaldırdı. Sol tarafından uyanmıştı galiba. “İşlerimi hallediyordum.” Berfu içinden bu işler hiç bitmiyor zaten diye düşündü. Haklı olduğunu biliyordu. Dışarı çıkarken işe gidiyorum eve geliyor işleri hallediyorum diyordu. Hep bir işi vardı. “Uçak kaçtaydı?” Ona göre hazırlanması gerekiyordu. “Sabah on birde.” On birde uçağa bineceklerse sabah kaçta evden çıkmaları gerekiyordu. “Erken değil mi?” Birkaç saatlik yere gitmiyorlardı ki 11 saat civarı sürecekti uçuş. Eğer uçaktan inip hemen hastaneye gitmek istemiyorsa en azından. “Hayır değil yaklaşık 11 saat sürecek sabah üçte orada oluyoruz.” “Çok uzun ya.” Sabah inip sabaha karşı ineceklerdi ve bu çok yorucu gözüküyordu. “Berfu!” Feyyaz’ın ses tonu azarlar gibiydi. Günlerdir durmadan devam eden bu şikayetlerden sıkılmıştı. Amerika’ya ışınlanmazlardı ya uzun olması normaldi. “Efendim.” Bu sefer Berfu’nun sesi de efendimden çok sus der gibiydi ama Feyyaz bunu pek takmamış gibi devam etti. “Hala mızmızlanıyorsun.” Ne kadar söylenirse söylensin sonuç değişmeyecekti ne de olsa. “Mızmızlanmıyorum yol uzun.” O kadar saat yol çekmek istemiyordu. Hatta hiç gitmek istemiyordu. “Gitmeyelim desem hemen kabul edecek gibi bir halin var.” Gibisi fazla olmuştu. Hemen kabul ederdi. “Evet.” Feyyaz derin bir nefes verdi. Daha şimdiden başlamıştı ve böyle devam edeceği kesindi. Keyfinden gitmiyorlardı. Hoş keyiften gitseler ağzını açıp hiçbir şey söylemezdi. “Onun yerine tatil için gitmiş olsak sesin çıkmazdı bence.” “Belki.” Elindeki çatalı bırakıp geriye yaslandı. “Berfu yapma lütfen.” Kadın önce ne yapmaması gerektiğini anlamadı. Yeterince canı sıkılıyordu zaten. Hastaneye onun da geliyor oluşu odada ona da ilaç verecekleri anlamına gelmiyordu. Tüm cefasını o çekecekti ama sanki can sıkıntısından yapıyor gibi davranıyordu. “Off tamam bir şey demedim var say.” Daha fazla tartışmaya giresi yoktu yoksa uzayıp gidecekti ve canı sıkılan sadece kendisi olacaktı. “Öyle yapacağım zaten.” “Çok kötüsün.” Feyyaz da farkındaydı zaten sadece o değil birkaç milyon insan da buna katılabilirdi. Ayrıca iyi olmak gibi bir de çabası yoktu zaten. “Sağ ol.” İltifat gibi değerlendirmesine sinir olmuştu. “İltifat değildi.” Feyyaz da farkındaydı zaten bunun. “Farkındayım.” Berfu konuşmadan yemeğe devam etti. Yemeği bitince yukarı çıktı. Türkan Hanım valizi hazırlamayı bitirmiş dağılmış odayı topluyordu. Berfu içeri girince doğruca giyinme odasına girdi. Ortadaki bir büyük bir de orta boy valize baktı. Türkan Hanım da peşinden girdi. “Büyük olanda sadece kıyafetleriniz var. Diğerinde ise ilaçlarınız, kişisel bakım ve banyo ürünlerini yerleştirdim.” İkisini ayırması iyi olmuştu neyi nerede bulacağını bilirse daha rahat hareket ederdi. “Tamam.” Fermuarı çekilmemiş valizin yanına eğilerek içine göz attı. İçinde yeterince kıyafet var gibi gözüküyordu. “Eksik bir şey var mı eklememi istediğiniz?” Kıyafet konusunda bir problem yaşayacağını düşünmüyordu. “İçine birkaç tane okuma kitabı bırakırsanız iyi olur.” En azından canı sıkılırsa okurdu. Hoş bu gidişte onu gösteriyordu. “Tabi ekleyim. Başka bir şey?” Başka da eksik yoktu hoş olsa da oradan aldırırdı eksikleri. “Hayır yok. Kapatabiliriz.” Türkan Hanım valizin yanına oturdu. Fermuarı çekerken aklına Berfu’nun tek gitmediği geldi. “Feyyaz Bey için de hazırlanacak mı?” Tabi hazırlanacaktı ama masadaki azarlamasının üzerine şimdi ne kendi hazırlardı ne de hazırlaması için yardımcı olurdu. “Evet ona sorun ne istiyorsa hazırlarsınız.” “Tabi efendim.” Açılan kapıyla birlikte kocasının içeri girdiğini anladı kadın. Şu an hiç konuşası yoktu. Yine çocuk gibi azarlanmak istemiyordu. Giyinme odasından çıktı. Uzun bir banyo yapsa iyi olacaktı yarın sabah erken çıkmaları gerekiyordu ve sabah yapamazdı. Telefonunu şarja takana adama baktı. “Ben banyoya giriyorum. Türkan Hanım valizleri hazırlıyor seninkini de hazırlasın.” “Tamam.” Kendini banyoya kapattı. Uzun bir süre de çıkmayı planlamıyordu. Banyodan çıktığında bir saatten fazladır içeride olduğunu fark etti. Yine her tarafı buruşmuş ve kızarmıştı. Üzerindeki bornozla giyinme odasına girdi. Oda boştu. Valizler hazır bir şekilde kapının önünde bekliyordu. Giyinecek kıyafetlerini alıp yatağın üzerine oturdu. Bir süre yatağın üzerinde boş boş etrafa bakındı sonra da kalkıp vücudunu nemlendirdi. Üzerini giyindi. Saçlarını iyice kurutup krem ve yağ sürdü şimdi kabarmasının zamanı değildi. Nasıl olsa yarın sabah uçağa bineceklerdi ve sabah ineceklerdi. Hala sabah binip nasıl sabah ineceklerini anlamlandıramıyordu. Söylemesi ile yaşaması kesinlikle bir olmuyordu. Sabah on bir de binip oraya sabah üç ila dört arasına ineceklerdi. Daha fazla düşünmenin anlamsız olduğunu düşünerek tabletini ve saatini şarja taktı. Kulaklıklarını da bulup onu da tabletin yanında şarj olması için bıraktı. Sabah giyeceği kıyafeti hazırlamak için giyinme odasına geçti. Uzun bir yolculuk için en mantıklısı eşofman giymek diye düşündü. Eline kalın eşofman takımını aldı ve dolabın ön tarafına bıraktı. Sabah zorlanmazdı en azından. Büyük bir kol çantası alıp içine gerekli şeylerini koydu, sabah içine tablet, telefon, kulaklık ve okuduğu kitabı ekleyecekti. Telefonunu eline alarak yatağa uzandı. Komodinin üzerinde duran kitabı eline alarak okumaya başladı. Daha yeni başlamıştı ama kitap fazlasıyla sarmıştı. Gözleri ağrımaya başlayınca bıraktı. Kocasından hala haber yoktu büyük ihtimalle evin bir köşesinde emir yağdırıyordu. Daha fazla kendini zorlamamaya karar vererek kitabı kapatıp kenara bıraktı telefonunu şarja takıp yatağa uzandı. Sabah gözünü açtığında saat yediydi. Sırt üstü döndü. Feyyaz daha uyuyordu. Bir süre boş boş tavanı izledi sonrasında oturur pozisyona geldi. Bir yerlere sırf hastane için hiç gitmek istemiyordu. Oflayarak yataktan kalktı bu arada kocasını da uyandırmış bulundu. Önce tuvalete girip orada hazırlandı. Sonra üstünü giyindi. Saçlarını toplayıp sıkı bir topuz yaptı. Feyyaz üstünü giyinmiş hareket etmemek için büyük bir çaba harcayan karısına baktı. Doktor acılı bir işlem dediğinden beri sürekli bir bahaneyle gelse de gidecekleri güne gelmişlerdi. Kısa bir süreliğine olacaktı ve ileride daha fazla sorun yaşamaması için yapılmış bir hareketti. Onunda hoşuna gitmiyordu bu durum ama şu an ellerindeki tek seçenek buydu. Hazır olduklarında aşağı indiler. Kahvaltı bitince evden çıktılar. Uçağa bindiklerinde Berfu kendini koltuğa bıraktı. Bu sefer hostes sayısı da artmıştı. Geçen sefer 1 kişi varken bu sefer iki kişilerdi. Hoş bu sefer çok daha uzun bir yola çıkıyorlardı. Hiç bu kadar uzun yola çıkmamıştı nasıl geçeceğinden emin değildi. Uçakla bile en uzun Napoli’ye gitmişlerdi. Ortalama iki buçuk saat kadardı. Valizler yerleştirildikten sonra kalkış için hazırlardı. Kemerini bağlayıp kulaklıklarını taktı. Müzik açarken gözlerini kapatıp kafasını geriye attı. Ayakkabılarını da çıkartmayı ihmal etmemişti. Uçağın kalktığını fark ettiğinde pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Her şey giderek küçülürken manzara giderek daha da güzelleşti. Bulutlara yaklaştıklarında kendini rüya aleminde gibi hissetmekten kendini alamamıştı. Yazın uçağa binmekle kışın binmek kesinlikle çok farklıydı. Bulutların arasında kaybolmuş gibi hissediyordu. Bu koca boşluğun içinden sanki çekip çıkartıyorlar gibiydi. Yanına gelen hostesle kafasını kaldırıp kadına baktı. Kulaklıklarını çıkarttı. Su isteyip kulaklıklarını geri taktı. Saatler geçmemekte ısrar ederken sonunda Washington’a gelmişlerdi. Pilot iniş için anons ederken Feyyaz uyuyan karısını uyandırdı. Berfu önce nerede olduğunu kestiremedi kendine gelirken toparlandı. Kemerini kontrol etti. Uzun ve yorucu yolculuktan sonra gelmeyi başarmışlardı. Montunu giyip dışarı çıkarken karanlık geceye baktı. Uçaktan inince ilk önce etrafına bakındı. Feyyaz uyku sersemliğini üzerinden atamayan karısının elinden tutup arabaya bindirdi. Gecenin bir yarısı soğukta durmaktan hastalanacaktı. Otele gelene kadar etrafına bakınmaya devam etmişlerdi. Otele gelince önceden rezerve ettirilen kral süitine çıktılar. Berfu üzerini değiştirip yatağa uzandı. Uzun bir uyku onu bekliyordu. Yolda çok iyi uyuyamamıştı. Özellikle yolculuğun üçüncü saatinde girdikleri türbülans yüzünden ne zaman bir sarsıntı hissetse uyanmıştı. Kafasını yastığa koyar koymaz uyuyakaldı. Normal yatakta uyumayı bir süre özleyecekti en azından iki haftalık süre boyunca bari bugün ara vermeden düzgün ve rahatça uyumalıydı. Feyyaz gözünü açtığında nerede olduğundan önce emin olamadı gece çok da dikkat etmemişti odaya. Yerinde biraz doğrulup odaya bakındı. Berfu hala uyuyordu. Saatini bile çıkartmamıştı uyurken. Saate baktı on ikiye geliyordu. Daha iyi hissediyordu uyku iyi gelmişti. Toparlanıp yataktan kalktı önce banyoya girdi. Açık valizin üstünden giyecek kıyafet çıkarttı. Dün akşam yenisini giymeye üşendiği için kıyafetlerini çıkartmış yatmıştı. Üstüne giyindi. Akşam altıdan sonra hastaneye yatışı yapılacaktı. O zamana kadar en azından bir şeyler yiyip banyo yapabilirlerdi. Yatağa gelip yüz üstü yastığa sarılıp yatan karısına yaklaştı. Giydiği askılı üstten açık kalan omuzuna bir öpücük bıraktı. “Berfu?” hiç ses gelmemişti. “Güzelim.” Kılını bile kıpırdatmadan uyumaya devam ediyordu. “Kar tanem hadi ama öğlen oldu uyan.” Bir süre sessizlikten sonra cevap geldi. “Uykum var.” Saatlerdir uyuyorlardı. Sabaha karşı giriş yapsalar da saat de on iki olmuştu. “Emin misin yoksa sadece kalkmak mı istemiyorsun?” hem uykusu vardı hem de hiç kalkası yoktu kalkınca hastaneye gitmesi gerekiyordu. “İkisinde.” “Acıkmadın mı?” Yol boyunca bir şeyler yemişlerdi zaten ve bu yüzden daha acıkmamıştı. Biraz daha bu şekilde yatabilecek kadar tok hissediyordu en azından. “Hayır daha değil.” “İyi o zaman ben banyoya giriyorum o zamana kadar uyanırsın.” İşte bundan emin değildi bıraksalar bir saat kadar daha yatabilirdi. “Emin değilim.” Feyyaz omuzuna bir öpücük daha bırakıp yataktan kalktı ve banyoya girdi. Banyodan sonra zor da olsa karısını uyandırabilmişti. Kahvaltı boyunca Berfu’nun surat asmasına sesini çıkartmadı böyle olacağını tahmin ediyordu zaten. Kaçmak için sürekli kullandığı bir yöntemdi. Kahvaltıdan sonra banyoya girdi. Uzun süren bir banyodan sonra üzerini giyinmişti. Saat ikiyi geçiyordu bu arada. Dağılan valizleri topladı, uzun bir süre bu odayı kullanmayacak olsalar da oda onlar adına kapalı kalmaya devam edecekti. Hastaneden çıktıklarında da buraya geleceklerdi. Saat dörde kadar odada oyalandıktan sonra otelden çıktılar. Uzun ve hararetli bir yolculuktan sonra hastanenin önüne gelmişlerdi. Arabadan inip önce doktorun odasına geçtiler, önce yatış için gerekli belgeleri hazırladı sonra da tedavi sürecini anlatmaya başladı sonrasında ise servislerin bulunduğu yere geldiler. Önce birkaç test yapıldı, üzerini değiştirdi ve yatağa geçti. Saat ondan sonra bir şey yiyip içmesi kesinlikle yasaktı. Saat sekize gelirken yemek geldi. Yemeği yedikten sonra telefonla ilgilenmeye geri döndü. Saatler ilerlemeye devam ederken Berfu’nun uykusu geldiği için uyumuştu. Bir ara uyansa da saatin daha çok erken olduğunu fark etti. Uyuyalı birkaç saat olmuştu. Galiba herkesin bahsettiği Jet lag olmuştu. Tekrar uyumaya çalışsa da kolay olmamıştı. Saat beşi geçerken odaya giren hemşireye baktı. Önce sarımsı bir serum takmıştı. Büyük bir şey değildi. Sonra da kan almış ve çıkmıştı. Bir süre sonra tekrar uyumaya geri döndü. Bu sefer gözünü açtığında doktor başında bekliyordu. Aşağıdan doktora bakmak kesinlikle daha farklıydı. Uzun boylu ve yakışıklıydı. Kumral saçları fazlasıyla düzenliydi, otuzlarının başlarında olmalıydı en fazla. Şekilli bir burnu ve dudakları vardı. Yeşil gözleri gerçekten çok güzeldi. Yüzünde hafif çiller vardı ama aşırı derece belli değildi ya da çok fazla değildi. Yüzünde umut vadeden bir gülümseme vardı. Sanki birazdan kolundan yapacağı bir iğne ile tüm gün acı çekmesine sebep olmayacak gibi bir hali vardı. Adama biraz daha bakmaya devam derse şu an karşısında duran ve doktoru kafasında 1500. kez öldüren kocası düşüncelerini gerçekleştirecekti. Kafasını önüne çevirdi. Adam prosedürü anlatmaya devam ediyordu. İğneyi eline alarak anlatmaya devam etti. Az çok anladığı kadarıyla etkisi 6 saat kadar sürecekti ve bir gün arayla iğne olmaya devam edecekti. 6 saat sonra yemek yemeye başlayacaktı ve sonrasında oluşacak ağrılar için bir takviye vermeyeceklerdi. Can sıkıntısı ile nefes verdi Berfu. Doktor ilacı verip odadan çıktı. Bir on dakika kadar hiçbir şey hissetmedi. On dakikadan sonra vücudunun farklı yerlerinde yavaş yavaş bir ağrı başlamış oldu. İlk başlarda dayanılabilir bir durumdu çok da zorlanmamıştı bunun için ama ağrı yarım saatin içinde dayanılmayacak bir hal aldı. Berfu kolunu bile kaldıramayacak gibi hissediyordu. 1 saatin sonunda tam etkisini göstermeye başlamıştı. Sızlanmaya devam etse de sonunda dayanamayıp ağlamaya başlamıştı. En sonunda da bayılmıştı daha fazla kaldıramadığı için. Daha ilk günden bu kadar ağır olursa sonrasını merak ediyordu. Kendine geldiğinde ilacın etkisi bitmek üzereydi. Kendini kasmaktan her tarafı tutulmuştu. 6 saatin sonunda ilacın etkisi kaybolmuş ve yemek yemeye başlamıştı. Ertesi gün sadece uzanmıştı. Dinlenme günüydü. Bir gün öncenin acısı hala devam ediyordu. Bu arada bir de gecesi gündüzü karışmaya başlamıştı. İlaç aldığı günler tam bir işkenceydi. Hayatında çok farklı tedavi yöntemleri denemişti ama bu çok daha farklıydı. Canı burnundaydı. İlacın dozu her gün artarken Berfu artık dayanamayacağının farkındaydı. Ne hareket edebilecek durumdaydı ne de yemek yiyebiliyordu. Yediğini bile çıkartıyordu. Gündüz bir şey yiyip içmiyordu akşamsa tüm gün ağrı çekmekten geriye kalan kas ağrıları devam ediyordu. Bir de üstüne konuşmuyordu. Tamamen içine çekilmişti. Her canı yandığında yaptığı bir şeydi. Feyyaz da alışmıştı artık buna. Canı yandığında ona sığınmak yerine sessizliğe sığınmak her zaman daha kolay gelecekti bunun farkına varmıştı, öğrenmişti. Belki de en çok nefret ettiği yönü buydu. Ondan bile tam olarak nefret edemiyordu. Küs değildi ama konuşmuyordu, bağırıp çağırmıyor ya da suçlamıyordu ama gözlerinde hayal kırıklığı vardı. Galiba en kötüsü buydu. Ne de olsa şu an burada olmasının sebebi kendisiydi. Zamanında dikkatsiz davranmasının cezasını çekiyordu hem de çok ağır bir biçimde. İşkence etseler belki bu kadar canı yanmazdı ama hiçbir şey demeden yatıyordu. Bir de yemek yiyememesi ve ağrılar yüzünden girdiği stres tekrar midesine vurmuştu. Doktor ilaç almadığı günlerde midesi için ilaç veriyordu o kadar ama çok da işe yaramamıştı çünkü ertesi gün devam ediyordu. Ayrıca ara verdikleri günlerde de ertesi gün nasıl bir şeyle baş edeceğini bildiği için ayrı bir stres oluyordu. Son iki günü kalmıştı ama Berfu’nun da bittiği kesindi. Gözlerinin etrafı mosmordu, dudakları kurumuş ve morarmıştı, yüz kasları kasılmaktan iyice içine çökmüş ve bembeyazdı, gözleri kıpkırmızıydı. Ne kadar bitti diye teselli etse de pek işe yaradığı söylenemezdi. Dışarıdan ne kadar görünse de içeriden iyileşiyordu. Doktor çekilen MR sonuçlarının çok daha iyi olduğu ve ilaçların işe yaradığını söylüyordu. Eğer bu şekilde devam ederse bir sonraki çok daha kısa zamanda bitebilirdi. Bu kadar acının yanında en azından tedavi işe yaramıştı. Hastaneden çıksalar bile hemen dönebileceğini düşünmüyordu. Bu halde uzun bir yolculuğu kaldıramazdı büyük ihtimalle. En mantıklısı burada biraz daha kalmak ve toparlanmasına izin vermekti. Berfu gözlerini silerek saate baktı. Gözleri şişmişti yine zor görüyordu. Saat daha gece üçtü. Burnunu silerek yerinde doğruldu. Bacaklarını hissetmiyordu resmen. Tüm gün kendini o kadar kasmıştı ki artık dayanacak gücü kalmamıştı. Uykusuz gecelere de alışmıştı on günü aşkındır acıyla iç içe olmaya o kadar alışmıştı ki artık vücudu error veriyordu. Dayanamıyordu ama şu an elinden gelen başka bir şey yoktu. Kendini daha fazla tutamadığında bayılıyordu. Hiç de kolay olmuyordu hatta kendine gelmemek için dua ediyordu. Bilinci ne zaman açılsa ağrılarda onunla birlikte geri geliyordu. Kollarından destek alıp ayaklarını aşağı sarkıttı. Yüzünü yıkasa daha iyi olacak gibiydi. Yavaşça terliklerini giyip lavaboya girdi. Elini yüzünü yıkadı. Aynada kendine göz ucuyla baksa da daha fazla bakmak istemiyordu, çok çirkin gözüküyordu ve bu görüntüden hiç memnun değildi. Yatağa geri döndüğünde uzandı ve gözlerini kapattı. Birkaç saat uyusa iyi olacaktı. Zihni uyku için yalvarırken vücudu ağrıların gitmesi için yalvarıyordu. Ağlamak istemiyordu ama gözünden akan birkaç damla yaşa da mani olamadı. Vücudu ne kadar dirense de zihni kazanmıştı bir süre sonra. Feyyaz uyandığında etrafına bakındı bu oda da uyanmaya alışmaya başlamıştı ve bu durum hiç hoşuna gitmiyordu. Son iki gün kalmıştı bugün dinlenme günüydü yarın tekrar başa saracaklardı ve son dozu alacaktı. Büyük sessizlik içinde yerinde kalktı. Lavaboya girdi, çıktığında Berfu’nun hala uyuduğunu fark etti. Gece de uyumamıştı hareket ettiğinin farkındaydı. Biraz yanına yaklaştığında yine ağlayarak uyuduğunu fark etti. Bir damla yaş kirpiklerinde kalmıştı. Düşmemek için büyük bir çaba harcadığı belliydi. Uyandırmamaya dikkat ederek yanından uzaklaştı. Zaten uyumuyordu bir de şimdi bölmek istemiyordu. Bir süre öylece yerinde oturdu. Kahvaltı geldiğinde Berfu da uyanmış bulundu. Hayatında yemek yerken hiç zorlandığı bir anı hatırlamıyordu. Tabi son bir seneyi saymazsa. Onun öncesinde iştahı fazlasıyla açık birisiydi. Eğer sağlıklı bir şekilde doğmuş olsa çoktan yüz kilonun üzerinde olurdu. Tabi bu da sağlıksız bir durum olduğu için tekrar sağlığından olurdu. Değişik bir paradoks olsa da hastalığının bu kısmını her zaman sevmişti ne kadar yerse yesin çok yavaş kilo alıyordu bu da hep işine yaramıştı. Son bir buçuk yılda görmüştü ki kilo almasının tek sebebi yemek yemeyi sevmesi değil onun yanında huzurlu da olmasıydı. Son bir buçuk yılda da hatta iki yılda bu huzuru hiç bulamamıştı. Hayatı hep bir karmaşa ve duygusal olarak eksiklerle doluydu. Feyyaz yani kocası hayatına girdiğinden beri ne yaparsa yapsın bir şeyler hep ters gitmeye meyilliydi. Diğerlerine farklı zararları olsa da ona hep duygusal olarak etkilemişti. Birçok doktorun da dediği gibi psikolojik olarak iyi olmazsan fiziksel olarak da iyi olmazsın. O da son zamanlarda ardı arkası kesilmeyen hastalıklardan anladığı kadarıyla psikolojik olarak hiç de iyi değildi. Tabi bunu kabul etmek hiç de kolay olmamıştı. Son günlerde acı içinde kıvranmadığı zamanlarda en azından bu konuda düşünmesine sebep olmuştu ve bu hiç de hoşuna gitmiyordu. Bu duygular hiç de kolay şeyler değildi. Başa çıkamayacağı şeyleri düşünüp kendini daha fazla yormasına sebep oluyordu. Tabi birde bunun yan etkisi vardı ne kadar onun için çabalarsa çabalasın sürekli hata yapan kocasının sürekli gözünde eksiye düşmesiydi. Kendine gelip toparlanmaya başladığında nasıl toparlardı emin değildi. Çünkü şu anki ruh halini hasta olmasına ve tedavi sürecine veriyordu normal olarak hastaneden çıktıklarında düzelmesini bekliyordu ama tekrar nasıl toparlayacağını bilmiyordu. Geçen sene de bu zamanlarda hastanedeydi ve bu senede. Ne şans ki birbirlerini bir şekilde etkilemişlerdi. İlaçlara yeterli tepkiyi göstermediği için ameliyat olmuştu ama bir yanlış anlaşılma olmuştu normalden daha fazla zaman gerekiyordu bu süreçte ilaçların dozu arttıkça beyni giderek olumsuz etkilenmiş ve sonunda onu buraya getirmişti. Bu karışık paradokstan kurtulamayacağını biliyordu. Önündeki kahvaltı tepsisine bakarken düşündüğü şeylere baktı. Saçma şekilde doğruydu ama kesinlikle yanlış zamanda düşünüyordu. Yeterince fiziksel olarak acı çekiyordu bir de ruhsal olarak acı çekmesi kesinlikle iyi hissettirmiyordu. Ekmekten bir ısırık daha aldı ama midesi daha fazlasını kaldıramıyordu. Aksine daha kötü olmaya başladığında elindeki ekmeği bırakıp meyve suyundan bir yudum aldı. Zor da olsa yutmayı başarmıştı. Kocasının sesiyle kafasının içinden çıkmış bulundu. “Efendim?” Ne dediğini tam olarak algılamamıştı. “Doydun mu?” “Evet.” Doymak sayılarsa bu doymuştu ama devam ederse ne yemişse hepsini çıkartacak gibiydi. “Biraz daha yerse...” Berfu cümlesini yarıda böldü. Defalarca duymuştu bu cümleyi ve devamını ezberlemişti zaten. “Midem bulanmaya başladı.” Feyyaz itiraz etmedi. Doğru olduğunun farkındaydı. Zorlayınca bu sefer yediğini de çıkartıyor ve bu sefer hiç yiyemiyordu. “Tamam o zaman biraz sonra tekrar denersin.” Berfu da Feyyaz da farkındaydı bir sonraki yemeğe kadar bir şey yemeyeceğinden. Yine de itiraz etmedi. “Olur.” Tepsiyi masayla birlikte kenara çekti. Bu süreçte bebek gibi her şeyiyle ilgilenmişti ve bu çok iyi hissettirse de içinde bir ses durmadan onun yüzünden burada olduğunu ve acı çekmesinin temel sebebinin o olduğunu durmadan hatırlatıyordu. Masa gidince geriye doğru yaslandı, kafasını yastığa bıraktı. Yumuşak yastık kafasını dik tutmakta zorlanan boynuna iyi gelmişti. “Tekrar uyur musun, yatağı başını indireyim mi?” “Olur, biraz daha dinlensem iyi olacak.” Uyanalı belki de 15-20 dakika olmuştu ama uyanık kalmak içinde bir sebebi yoktu aksine uyumak içinse çok fazla sebebi vardı. “Tamam, sen dinlen.” “Teşekkür ederim.” Feyyaz, alnından öperken üstünü örttü. Berfu gözlerini tekrar kapattı. Uyuyamayacağını biliyordu ama bir süre daha dinlenmek istiyordu. Gözleri hala ağrıyordu ve bulanık görüyordu geçmesi vakit alacak gibiydi. Tekrar kendine geldiğinde etrafına bakındı perdeler kapalı olduğu içerisi kararmıştı. Doğrulup etrafına bakındı kocası içeride görünmüyordu. Komodinin üzerinden telefonunu alıp saate baktığında öğlen olduğunu gördü. Uyumayacağım dese de uyumuştu anlaşılan iyi de gelmişti. Sırtındaki ağrının azaldığını hissediyordu. Son ilacı da alınca kendini bıraktı. Birkaç saat sonra tekrar bir MR çekilecek sonrasında ise taburcu olacaktı. Belki son gün diye belki de artık vücudu kaldırmadığı için bilinmez tüm günü baygın geçirmişti. Uyumadığından eminlerdi ama çünkü belli aralıklarla ağlayarak uyanıyordu. Son MR da çekildiğinde çıkış için hazırlardı. Feyyaz valizleri toplamış ve ayakta duracak gücü olmayan karısının üzerini değiştirmesine yardım etmişti. Valizler arabaya inerken Feyyaz çıkış işlemlerini halletmiş sonra da hastaneden çıkmışlardı. Berfu içinde bir daha hiç görmem inşallah dese de o da farkındaydı ki ilerleyen süreçte kesin görecekti. Otele geldiklerinde Berfu kendini yatağa bıraktı hala ayakta duracak kadar iyi hissetmiyordu. “Önce banyo yapsaydın daha rahat uyurdun.” Şu an tek istediği yatmaktı. Banyoya girecek hiç hali yoktu. “Biraz dinlendikten sonra.” Feyyaz üstelemedi. Nasıl olsa iyi hissedince girerdi. “Pekâlâ, aç mısın odaya bir şeyler sipariş verebilirim.” Günlerdir adam akıllı bir şey yememişti en azından doğru düzgün bir şeyler yemeye başlayabilirdi. “Değilim biraz dinlenmek ve uyumak istiyorum.” Berfu’nun yeter konuşma sus der gibi çıkan sesiyle üstüne gitmenin faydası olmadığını anladı. Üstüne gitmek anca ters teperdi. Günlerdir araları zaten iyi değildi biraz daha üstüne gitmek işleri daha fazla zora sokardı. “Tamam sen uyu o zaman ben banyoya giriyorum.” Berfu iyice yerine yerleşirken kocasını duymazdan geldi. Ne banyo yapmak ne de bir şey yemek istiyordu. Doktoru da söylüyordu onları zaten yapabilse yapardı. “Tamam.” Berfu gözlerini derin bir karanlığa bıraktı. Gözlerini tekrar açtığında hava çoktan kararmıştı. Belinin üzerindeki ağrılıktan anladığına göre uyuyan tek kendisi değildi. Esnerken şu an sanki 20 kilo taşıyormuş gibi hissettiren koldan kurtulmaya çalıştı. Gözlerini açan kocası ile kolunu çekmeyi bıraktı. Adam gözlerini aralayınca bir çift yeşil gözle karşılaştı. Kolunu kendine doğru çekti. Kadın üzerindeki koldan kurtulunca geriye çekildi. Toparlanıp oturur pozisyona geçti. Beyni kendine gelirken saate baktı. Sekizi geçiyordu. Ayağa kalkıp banyoya girdi. Günlerdir üzerine sinen hastane kokusundan şimdi kurtulabilirdi. En azından ayakta durabilecek kadar iyi hissediyordu. Feyyaz kendine geldiğinde toparlanıp ayaklandı, saat geç olmuştu. İlaç saatine geç kalıyordu. Resepsiyonu arayıp sipariş verdi. Banyodan çıktığında acıkmış olacaktı zaten. Nevresimi de değiştirmelerini istedi. Hastaneden gelince yatmıştı üzerine banyodan çıkıp tekrar aynı yatağa girmese daha iyiydi. Berfu banyodan çıkıp üzerini giyindi. Hazır masaya baktığında çoktan acıkmış olduğunu fark etti. İkisi de çok konuşkan insanlar değildi ama ortada da garip bir sessizlik vardı. Feyyaz bu sessizlikten pek hazzettiği söylenemezdi. Berfu her zamanki gibi içine çekilmiş ve onu tamamen görmezden geliyordu. Onu durmadan köşeye sıkıştıran şey de buydu. Kendi köşesine çekilmesi. Sanki senin varlığın ya da yokluğun bir şeyi değiştirmiyor demek için can sıkıcı bir yöntemdi. Hastanede de onunla konuşmamıştı. Kendince bahaneler üretse artık o bahanelerin sonuna gelmişlerdi. İnsanın canını sıkan ve içini boğan bu sessizlikten bir şekilde kurtulmalıydı yoksa bu gidişle kafayı yerdi. Kafayı yemesinin haricinde evliliği büyük bir çıkmaza giriyordu ve işin kötü tarafı bu çıkmazın sonunda hiç iyi şeyler olmayacaktı o yüzden bir an önce bu buradan çıkmalılardı. Boş olan sandalyeye de Feyyaz oturdu. İçerideki sessizliği bölmek için boğazını temizlese de kadın kafasını kaldırıp bakmamıştı bile. Birkaç küçük soru sorsa da aldığı net ve kısa cevaplarla konuşmayı sürdürememişti. Yemekten sonra Berfu yatağa uzanmış neredeyse hiç hareket etmeden yatmaya devam etmişti. Hastanede çok yıprandığını biliyordu. Her ağlayarak uyuduğunda o da huzursuz oluyordu. Gerçekten isteyerek bir şey yapmamıştı ama altına girdiği yükün altına ezilmeden duramıyordu. Saatlerdir tek başına oturuyordu. Berfu yatmış hatta bir süre sonra da tekrar uyuyakalmıştı. Adam saat gece yarısını geçerken eline telefonu aldı. Öğleden sonra döneceklerdi telefonu elinde bir tam tur çevirdikten sonra yatakta yatan karısına baktı. Daha bugün çıkmıştı hastaneden ve toparlandığı söylenemezdi. Bir de uzun süreli bir yolculuk kesinlikle üstesinden gelebileceği bir şey değildi. Doktor uzunca bir süre söylemişti. Bir de şimdi kalkıp on küsür saatlik uçak yolculuğuna kalkışamazdı. Belki birkaç gün daha burada kalsalar daha iyi olacaktı hem kadın toparlanırdı hem de belki yüzüncü kez aralarına giren bu sessizlikten kurtulmanın bir yolunu bulurdu. Döndükten sonra ertelediği ne kadar iş varsa hepsi başına üşüşecekti zaten bu sefer de aralarını düzeltmek için fazla vakti olmayacaktı. Nasıl olsa neredeyse üç haftadır gitmiyordu bir hafta daha gitmese batmazlardı. Telefonun ekranını açarak Burak’ın numarasını buldu. Fatih’i aramak bazen yorucu oluyordu. Seda hamileydi ve ardı arkası kesilmeyen bir merak yüklenmişti kadına sürekli ne, neden gibi sorularla geliyordu. Bu konuda hiç zorlanmamıştı Burak durmadan ya aramış ya da mesaj atmıştı. Bir ara onu çıldırttığı için numarasını engellemeye kalkmıştı ama engelleyip engellemediği kısmını hatırlamakta bir sorun yaşıyordu. Telefonu kulağına götürürken oturduğu yerden kalkıp banyoya girdi. Kapıyı kapatırken kuzenin sesini duydu. Engellememişti yani. “Efendim abi.” Burak’ın uykulu sesini duyunca saat farkını unuttuğunu fark etti. Bir de o vardı. Oradan buraya gelince Berfu bir de Jet Lag olduğunu için uyku problemi yaşamıştı. Dönünce de aynısı olacaktı. “Uyuyor musun?” Saat orada kaçtı pek emin değildi. “Orada saat kaç bilmem ama burada daha sabah yedi.” Sabah yedide uyuyor olması mantıklıydı. Neyse ki Fatih’i değil de Burak’ı aramıştı bir de Seda ile uğraşamazdı şimdi. “Neyse ne benim işlerimi bir hafta ileri al.” Kısa kesmek istemişti. Hem o uykusuna geri dönerdi hem de kendisi de yatardı odadaki gerilimli sessizlik onu da yormuştu. “Dönmüyor musunuz bugün?” Burak esnerken ağzını kapattı. Zerda akşam annesinde kalmıştı yatak boştu ve pek alışkın olduğu şey değildi. “Hayır Berfu toparlanmadı daha birkaç gün daha buradayız.” Tahmin etmişti zaten. Birebir Berfu ile konuşmamıştı ama Zerda’dan ve abisinden duyduğu kadarıyla baya ağır geçmişti. Zerda ne zaman konuşsak ağlıyor diyordu. “Yaa. Neyse hallederim gidince.” Akşama doğru anca giderdi ama uyanınca Yasemin’e mesaj atar ayarlama yapmasını isterdi. “Tamam.” “Ne zaman döneceksiniz?” Şimdilik bir hafta yeterdi. Zaten yakında okulu da açılacaktı o yüzden çok kalamazlardı. “Sen bir hafta ayarla bakarız.” Eve dönünce durumunu kestiremiyordu. İyi olmazsa birkaç gün daha gitmezdi belki. “Tamam. Berfu nasıl?” Berfu nasıl? Kesinlikle iyi değildi. Hem fiziken hem de ruhen. O iyi olmadığı için kendisi de iyi değildi. Hastaneden döner dönmez hemen uyumuştu. Sonrasında yemek yemiş tekrar uyumuştu. Ayakta kalacak pek hali yoktu. “Hastaneden çıkıp otele geldik şimdi uyuyor.” “Tamam neyse size iyi geceler. Ben biraz daha uyumayı planlıyorum.” Feyyaz da yatacaktı. Sabaha bir şeyler düşünmesi gerekiyordu şimdi beynini dinlendirse fena olmazdı. “Tamam.” Telefonu kapatıp odaya geçti. Telefonu şarja takıp yatağa uzandı. Lambayı kapatıp sırtı ona dönük yatan karısına sarıldı. Feyyaz uyandığında hava çoktan aydınlanmıştı. Önce yerinde dönüp şarjdaki telefonuna baktı saat dokuzdu. Telefonu yerine bırakırken yanına hareketlenen kadına döndü. Omzundan öpüp. “Günaydın kar tanem.” Berfu saatlerdir uyuduğuna emindi ama uyuyalı sadece 5 dakika olmuş gibi hissediyordu. Hiç kalkası yoktu. Bir de bugün dönüyorlardı. “Günaydın.” “Nasıl hissediyorsun?” ölmediğinde emindi ama bu sürünmediği anlamına gelmiyordu. Yine de düne göre daha iyiydi. Hastane yatağındansa otel yatağını tercih ederdi. “Daha iyiyim.” Feyyaz gelen isteksiz kısa cevaplara kulak asmadan devam etti. “Kahvaltıyı odaya mı söyleyeyim aşağı iner miyiz?” Eğer uçak geç kalkacaksa biraz daha yatıp öyle kahvaltı yapabilirlerdi. Şu an hem aç hissetmiyordu hem de hiç ayağa kalkası yoktu. “Uçak kaçta?” “Bugün dönmeyeceğiz.” Berfu kaşınan gözünü kaşırken kaşlarını merakla kaldırdı. Daha dün demişti bugün gideceklerini. “Niye?” “Uzun bir uçuşu kaldıramazsın diye ben erteledim hem gelmişken birkaç günde burada vakit geçiririz olmaz mı?” Buna hayır demezdi çünkü şu an ne ayağa kalkası ne hazırlanıp saatler sürecek bir yolculuğa çıkası vardı. Birkaç daha dinlenip dönmeyi yeğlerdi. “Olur.” Kahvaltıdan sonra geri kalan tüm günü odada geçirdiler. Berfu hala kendini dışarı çıkabilecek kadar iyi hissetmiyordu. Tüm kasları varlığını belli edecek şekilde ağrıyorlardı. Yürüdüğünde sanki daha da artacak gibiydi bu ağrılar. Akşam yemeği için restorana indiler. Biraz orada vakit geçirip odaya geçtiler. Ertesi gün biraz daha iyi hissettiği için dışarıya çıkma kararı aldılar. Önce ne yapacağını bilmese de Feyyaz anlık bir kararla Beyaz Saray’a gitmeyi teklif etti. Yabancı dizilerde genellikle hep görmüştü. Sarayı gezen küçük kafileler oluyordu ama gerçek olduklarını düşünmemişti. Büyük bir merakla kabul etti. Küçük bir grupla sarayı gezdiler. Sonrasında yemek yediler. Berfu gözüne takılan birkaç mağazaya girdi. Dönüşte kolunu bile kıpırdatacak hali kalmadığı için doğruca banyoya girip hemen uyumuştu. Aslında çok uzun süre dışarıda kalmamışlardı ama Berfu normalde kısa sürede biten enerjisi artık daha kısa sürede bitiyordu. Birkaç günlük bu kısa kaçamak hastane olayını unutmasını sağlamasa da daha iyi hissetmesine neden olmuştu. Kendini biraz daha iyi hissediyordu. Bu süreçte araları daha iyi bir hal almıştı. Sınav süreci sonrasında hastane derken aralarındaki uçurum giderek büyümüştü. Bu kısa ara yeniden yakınlaşmalarına sebep olmuştu ve buna en çok sevinen kesinlikle Feyyaz’dı. Haklı bir isyanı vardı bu konuda çünkü. Berfu’nun aralarındaki uçurumu kapatmak yerine daha da açtığını biliyordu. Daha öncede görmüştü ki ilk adımı kendisi atmalı ve aralarını düzeltmeliydi. Bu küçük kaçamaklar ise aralarını düzeltmede kesinlikle mükemmel bir yöntemdi. Daha öncede işe yaramıştı bu seferde etkili olmuştu. Kısa yol bulmuş gibi hissediyordu. Tabi kısa yol küs olduğunda ya da konuşmadığında pek işe yaramıyordu ama diğer zamanlar için kesinlikle iyiydi. Kısa Amerika macerasında Berfu uzun zamandır kendini çektiği ne varsa ortaya koymuştu. Hatta doğum gününü de ünlü bir restoranda kutlamışlardı. Feyyaz gece için restoranı kapatmış özel şeflerle bir gece ayarlamıştı. Bu arada sevgililer günü de aradan çıkmış bulunmuştu. Her şey çok pahalı ne gerek var dediği ne varsa yapmıştı. Bir hafta boyunca hem gezmiş hem de alışveriş yapmıştı. Daha önce kısa tuttuğu alışverişleri uzatmaktan da geri kalmamıştı. Pişman değildi. Hastanede çektiği acıların küçük bir intikamını almış gibi hissediyordu. Kocasının ise uzun süren alışveriş maceralarına ses çıkarmaması içindeki intikam arzusunu büyük ölçüde susturmaya yetmişti. Türkiye de satılmayan birçok markadan alışveriş yapmıştı ve sanki eksik listesini tamamlamış gibi hissediyordu. Her ne kadar eksiği olmasa da. Kocası için sorunun para olmadığını zaten biliyordu. Onun için asıl sorun bir yerde özellikle kalabalık bir yerde uzun uzun vakit geçirmekti ama bu sefer mağazalarda sesini çıkartmadan bir köşede beklemişti. Feyyaz bu küçük alışveriş çılgınlığının geçici ve kesinlikle onu cezalandırmak adına olduğunu bildiği için sesini çıkartmamıştı. O sesini çıkartmadıkça Berfu da geri çekilir olmuştu. Defalarca Amerika’ya gelmesine rağmen gezmediği ne kadar yer varsa da gezmiş bulundu. Karısının müze gezmeye bayıldığını da fark etmişti. Uzun süren müze gezmelerinde kolaylıkla yorulmuyordu da. Feyyaz, karısından da daha azını beklemiyordu. İlk evlendiklerinde bir marka ismini okumada zorlanan kadın şimdi dünyaca ünlü markaları biliyordu bununla yetinmemiş gibi belki de gittikleri yerlerdeki her tarihi yeri geziyordu. Onda sevdiği şeylerden bir tanesi de buydu asla yerinde sabit kalmaması ve daha fazlasını istemesiydi. Bir noktada kendini görüyordu onda. Amerika hastane-tatil işi sonlanınca İstanbul’a döndüler. Yakında okullar açılıyordu. Berfu’nun yoğun günleri geri dönüyordu. Bu sefer Zerda’nın düğünü de giderek yaklaştığı için Zerda nedimelerine özel etkinlikler de planladığını ve sürekli katılması gerektiğini söylüyordu. İşin açığı Zerda’nın eğlenceli diyerek başladığı şeyler onun için hiç eğlenceli bitmiyordu ama şu an için kaçamıyordu da. İstanbul’a geldiğinden beri Zerda kesinlikle iyi bir arkadaş olmuştu. Onu arkadaşları ile tanıştırmış İstanbul’u gezdirmiş, alışveriş yapabileceği farklı mekanları göstermiş hatta nasıl alışveriş yapacağını bile göstermişti. Eğer onun yardımı olmasa çok daha zorlanacağını biliyordu. Sırf bu yüzden bile onun isteklerini göz ardı etmek istemiyordu. Not: Yeni bölüm cumartesi günü. Neyse ki Berfu'yu iyileştirmeyi başardık. Sıra önümüzdeki maçlarda. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım. İyi akşamlar ve iyi okumalar. Seviliyorsunuz 🥰
|
0% |