@ahsenkubos
|
Suskunluk geceden kalma bir oyundur. Sabah kalktığımda saat sekizdi. Erken yatan erken kalkardı sonunda bu düzene girmiştim. Erken yattığım halde geç kalkmak ne fiziksel ne de ruhsal iyi geliyordu. Yataktan kalkıp hemen üzerimi değiştirdim akşam banyo yapmıştım zaten tekrar yapmama gerek yoktu. Hava oldukça sıcak gözüküyordu sarı tonlarında bir elbise giydim, saçlarımı da tepeden sıkıca topladım. Güneş kreminin üzerine de hafif bir makyaj yaptım, aşağı indim. Kahvaltı yaptıktan sonra çıkabilirdim. Napoli’yi daha önce hiç gezmemiştim. Kahvaltı yaparken önce birkaç turistik yer baktım sonra da ünlü mağazaları bulabileceğim bir yerlere baktım. Semih Bey çayı tazelerken “Öğle yemeği için bir şey ister misiniz?” “Hayır evde olmayacağım.” “Tamam akşama istediğiniz bir şey var mı?” “Emin değilim belki yer dönerim siz kafanıza göre takılın.” Başta gerek yok yapmayın diyecektim ama yukarı da yatan adamın yiyip yemeyeceğini belli olmazdı boşuna adamın başını yakmayım diye düşünerek vazgeçtim. “Tabi.” Bu arada içeriye gidip ilaçları getirdi. İlaçlarımı içip elimdeki çayı da bitirdim. Sonra da küçük çantamı aldım ve evden çıktım. Kapıdaki adamlardan bir tanesi beni görünce “Günaydın Berfu Hanım nereye?” “Bugün biraz gezmek istiyorum.” “Tabi hemen arabayı getiriyorum.” Arkasını dönüp hızlı adımlarla garaja yürüdü. Bende bahçe kapısına doğru yürüdüm. Araba gelince kapıyı açtılar ben arka koltuğa otururken biri şoför koltuğuna diğeri de yanına oturdu. “Nereye gitmek istersiniz?” “Galleria Umberto I bu şekilde teleffuz edilmesi lazım.” “Tamam efendim.” Bir tanesi İtalyanken diğeri Türk’tü. Yol boyunca müzik açtırdım. Günlerin kasvetinden kurtulmuştum bildiğimiz. Uzun süre müzeden çıkmadan gezdim. Güzel yerdi aslında. Ben sevmiştim ama diğerleri pek sevmemişti ama yapacak bir şey yoktu onlarda birazcık kültürleneceklerdi benimle beraber. Yemek yedik oradan çıkınca evet onlarda benimle beraber yemişti yani yan masada yemişlerdi ama yedirmiştim çünkü aç gezemezlerdi sonra da birkaç mağazaya girdim sırf can sıkıntısına alışveriş yaptım. Burada tanıdığım tek şey -kredi kartım- maalesef ki kendisiydi. Alışverişim bitince de önünden geçerken beğendiğim bir restoran vardı oraya girdik. Akşam yemeğini de yiyip eve geçtim. Eve geldiğimde yorulmuştum ama kesinlikle eğlendiğim bir gün olmuştu. Eve gelince hızlı bir banyo yaptım. Banyodan çıkınca karşımda Feyyaz’ı görmeyi beklemiyordum açıkçası. Evde olmadığını düşünmüştüm. Ben yatağın üzerine bıraktığım kıyafetleri giyinirken o da sandalyede oturmaya devam etti. “Ne zaman döndün?” “30-40 dakika oluyor.” “Erken çıkmışsın.” “Evet.” Üzerimi giyinip saçlarımı da taradım ama kurutmadım içerisi sıcaktı ayrıca üşenmiştim. Havluları kirliye atıp odaya döndüm. Masaya oturacaktım en azından kısa bir test çözebilirdim. Makyaj masanın üzerini toplarken Feyyaz kollarını belimde hissettim. Kasılmamaya çalışsam da tam başaramamıştım. “Geçen gece özür dilerim haber vermem lazımdı.” “Önemli değil.” Geç gelen özürlerden nefret ederdim ayrıca içten olmadıktan sonra da bir önemi yoktu. “Kızmadın yani.” Kızacak bir şey yoktu. Neredeydin desem işim vardı diyecekti. Ben ne olduğunu soramayacaktım o yüzden gereksiz yere uzayacaktı. “Hayır.” Bir şey demedi sonra siyah bir kutuyu cebinden çıkarttı. Kapağını açtığında geçen çöpe attığı yüzüğün bir benzeri vardı içinde. “Diğerinin yerine.” “Teşekkür ederim ama gerek yoktu zaten evde vardı.” “Olsun, gerek olduğu için değil zaten.” Çıkartıp parmağıma taktı. Ne güzel yine çift tektaşım olmuştu. Maddi hiçbir konuda eksiye düşmüyordum ne gidiyorsa manevi taraftan gidiyordu ne ilginç. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim yanağına bir öpücük bıraktım. Açık söylemek gerekirse içimden gelmemişti; yenisini almak yerine diğerini çöpe atmamasını isterdim. Her şeyi bu kadar kolay gözden çıkartabileceğini gösteriyordu ve can sıkıcıydı. Onun yerine bana verebilirdi ya da bir kuyumcuya gösterebilirdi düzeltilebilir mi diye; eğer öyle yapmış olsaydı daha iyi hissettirirdi yapılabiliyorsa onu kullanırdım eğer düzeltilemezse yenisi o zaman alınabilirdi ama bu şekilde sadece hiçbir şeyi değiştirmeyi ve düzeltmeyi tercih etmediğini ve yenisini almanın daha kolay olduğunu gösteriyordu. Bugün binlerce liralık yüzüğü çöpe atan yarın beni bir köşeye atabilirdi. Sanki şu an atmıyordu da benimki de laftı işte. “İyi misin?” diye sorduğunda tekrar gözümü yüzükten çekip ona baktım. “Yorgunum sadece.” Onu orada bırakarak çalışma masasına vardım. Biraz olsun çalışmaya başladım. ... Feyyaz’ın hem sinirli hem de canı sıkkındı günlerdir. Berfu’nun suratı neredeyse İtalya’ya geldikleri günden beri asıktı. Ne olduğunu da sorduğunda da yorgunum ya da iyi hissetmiyorum diyerek geçiştiriyordu. Ne olduğunu kendisi de anlamamıştı. Evde tek kalmaması için onu da Ramiro ve nişanlısının yanına götürüyordu ama orada da suratı asık oluyordu. Ne konuştuklarını anlamadığını biliyordu ama aklına akıllı kulaklıklar gelmemişti. Keşke daha önce düşünseydi ama biraz daha iyi olduğunu düşünmüştü İtalyanca da ama anlaşılan çok ilerleme kaydetmemişti. Düşüncesizlik etmişti anlaşılan yazın çok hızlı öğrenemediğini biliyordu bunu tahmin etmesi gerekiyordu. Bu sefer de anlasa bile konuşamıyordu. Keşke onlar değil de Burak gelseydi bu sene de. Seneye daha rahat konuşabilecek duruma gelirdi. Canının sıkılmasını anlıyordu ama bu konuda elinden bir şey gelmiyordu. Ayrıca hastayken buraya sürüklememeliydi belki de. Yine dilini yutmuş gibi dolanmaya başlamıştı. Konuşma çalışmaları da yarıda kesiliyordu. Kafasının içinde neler döndüğünü merak ediyordu ama bir şey de anlamıyordu. Saatlerce parmağındaki yüzükle oynayıp en sonunda da parmağını aşındırmıştı. Tektaşını düşürmüştü ve yaklaşık 2 saatin sonunda fark etmişti parmağında yüzük olmadığını. Can sıkıntısı ile nefes verdi bir problem vardı ama ne? O gün eve geldiklerinde ne olduğunu sormak istemişti ama konuşmak istemediğini uyuyarak göstermişti zaten arabanın içinde de konuşmamıştı. Kafasını işle meşgul etmek adına evden çıkmıştı ama bir türlü kafasını tam veremediği için zamanı fark etmemiş gece birde farkına varmıştı haber vermediğini. Sabah aramak istemişti ama bu seferde erken saatte toplantısı olduğu için arayamamıştı. Eve gittiğinde ise yemek yerken bulmuştu. Yemeğe yetişemediği için de tek yemişti. Tam konuşmak için odaya çıkmıştı ki telefonla konuşurken bulmuştu. Keyfi yerinde gibiydi arkadaşıyla konuşurken belki de dediği gibi sadece hastalıktan böyle davranıyordu. İkinci seçeneği düşünmek şu an pek işine gelmiyordu. Telefonu kapatınca odadan çıkmış geri de dönmemişti. O gelmeyince kendisi inmişti ama Zerda ile konuşurken bulmuştu onda da. Ne yüzüğü verebilmiş ne de habersiz eve gelmediği için adam akıllı özür dileyebilmişti. Ertesi gün kalktığında odanın hatta evin boş olduğunu fark etti. Berfu’nun sabah erkenden gezmek için dışarı çıktığını öğrendiğinde içine kurt düşmüştü. Tek başına gezebilecek kadar iyiydi ama ona vakit ayıramayacak kadar hasta. Ayrıca ona söylemiş olsaydı beraber gidebilirlerdi. Akşam üzeri geldiğinde sonunda konuşma ve yüzüğü verme fırsatı bulmuştu ama onda da istediği tepkiyi almamıştı. Eve gelmediği için özür dilediğinde neredeydin sorusu yerine önemli değil demişti. Yüzüğü verdiğinde de çok da mutlu olmamıştı ardından da hiçbir şey olmamış gibi gitmiş çalışma masasına oturmuş ders çalışmaya başlamıştı. Günler geçerken Berfu can sıkıntısı ile evde ders çalışıyordu. Bir kez daha dışarı çıkmış bu sefer başka bir müzeyi gezmiş dönmüştü. Cuma günü geldiğinde diğerleri gelmişti de ev bir hareketlenmişti. Berfu’nun da keyfi yerine gelmeye başlamıştı. Seda ve Zerda ile alışverişe çıkmış hatta birkaç yer gezmişlerdi. Seda gelirken bakıcıyı da getirdiği için daha rahat gezmişlerdi. Düğün günü geldiğinde herkesin telaşına dahil olmak yerine uzaktan izlemeyi tercih etmişti Berfu. Üzerini giyinmiş bir kenarda oturmuş insanları izliyordu. Büyük bir neşe içinde eğlenen insanlara baktı. Herkesin geleneği kendine iyiydi. Arka fonda çalan sakin piyanoya rağmen insanlar yiyip içip eğleniyordu. Eğer kendi memleketinde olmuş olsaydı şu an halayların sonu gelmiyor olurdu ve oradaki insanlarda eğlenirdi. Elindeki bardağı biraz daha sıkı tuttu. Bugün bu bardağı kaybetmek gibi bir niyeti yoktu. Diğer içki bardaklarına karışmaması için özel kendi getirmişti. Kendi bardağını taşıması komik olsa da arada gezen bardaklar çok da temiz görünmemişti gözüne hem de tekrar içki içme olasılığını düşürmek istemişti. Hoş içebileceği bir şey yoktu elindeki bardak dışında. Yemek ve içki masası açık büfe tarzı hazırlanmıştı ve arada gezen garsonların haricinde insanlar ellerinde tabaklarla oradan alabiliyorlardı. Masanın çoğunluğunu peynir çeşitleri oluşturuyordu onun yanında da farklı markalara ait şarap çeşitleri vardı. Tüm şişelerin ağzı açıktı. İnsanlar istediğini içebiliyordu alkolsüz ise hiçbir şey yoktu. Bu akşam içeceği tek şey suydu hoş onu bile bulmak zordu çünkü su yerine şarap içen bir millet oldukları kesindi. Kendini geriye atarken etrafına tekrar göz attı. Seda ve Zerda gelinin yanındaydı ve beraber ortadaki masanın etrafında ayakta duruyorlardı. Kendisinin ayakta duracak pek hali yoktu. Kocası ise kuzenleri ile arkadaşlarının yanındaydı. Tek başına oturuyordu hoş oturan tek kişi de kendisiydi de neyse. Halihazırda soyutlanmıştı bir de üstüne dışlanıyordu galiba. Dışarıdaki karmaşa hava kararırken bitmişti gelin içeri üzerini değiştirmeye gitmişti Zerda onunla giderken Seda yanında kalmıştı. İçeri geçtiklerinde onlara ayrılmış büyük masaya oturdular. Kafasını masaya koyup uyuma isteğine zor karşı koyuyordu. Aradan geçen 40 dakika gibi bir sürenin ardından gelin hanımın nedimeleri ve damat beyin sağdıçları onların deyimiyle “best man”leri nikahın kıyılacağı kürsünün yanında sağlı sollu bekliyorlardı. Berfu bir an önce bitmesi için dua ediyordu. Bu düğün her dakika daha da gerilmesine sebep oluyordu. Kendi nişanında düğününde yerinden zor kalkan kocası bugün çok sevgili arkadaşının düğünü için özel olarak krem takım elbise giymişti. Geldiklerinden beri onun yanındaydı o ise tek başına bir köşede oturuyordu. Gelin içeri girdi. Önünde küçük kızlar vardı. Ramiro’nun yani damat Bey’in iki kızı Seylah ve Sofia onların yanında da Esra vardı. Kucaklarında tutukları sepetin içindeki gül yapraklarını yere serperek önde yürüyorlardı. Biri kırmızı biri pembe diğeri de beyaz yaprakları yere saçarak mihrap dedikleri yere kadar yürüdüler. Ardından günün ikinci gelinliği ile içeri Jes mihraba yürüdü. Yanında babası vardı. Damat bey gelinin elinden tutarak mihraba çıkarttı. Yeminlerini ettiler bir kız -Jes’in nedimelerinden biriydi- yüzük tepsisi uzattı. Yüzüklerini taktılar sonra da damat bey gelin hanımı önce alnından sonra da dudaklarından öptü tabi bir alkış tufanı da beraberinde geldi. Nikah seremonisi bitince onlar dans etmeye kalktı diğerleri masalarına dağıldılar. Feyyaz da masaya gelmiş karısının yanına oturmuştu. Berfu’nun suratındaki zoraki gülümsemenin sebebini sormak istiyordu ama vazgeçti. Sadece bugün değil günlerdir aynı şekildeydi. Neye canının sıkıldığını bir türlü anlamıyordu Berfu’da bu konuda ağzını açmıyordu. İlerleyen süreçte herkes dans etmeye kalkmıştı Feyyaz da ayaklanıp Berfu’yu kaldırdı. İnce taştan askıları olan kırmızı bir elbise giymişti. Ateş kırmızısı elbisenin üst kısmı büzgülüyken altı dümdüz açılıyordu. Belini tam sarmıştı üstüne göre dikilmiş gibiydi. Saçları tepeden bir at kuyruğu yapılmıştı. Elbiseyle aynı renkte bir ruj sürmüştü. Topuklu ayakkabılar boy farkını büyük ölçüde azaltıyordu. Yanağına bir öpücük bırakırken dudaklarının altına kasılan yüzü hissetti sadece yüzü değil tüm vücudu da kasılmıştı. “Sorun ne?” “Bir şey yok sadece yoruldum.” “Emin misin?” “Evet otursam iyi olur.” Berfu kocasının kollarının arasından çıkıp masaya geri döndü. Feyyaz da peşinden geldi. “İlaç aldın mı?” neye ilaç içmesi gerektiğini anlamadı Berfu yorgunluk için bir ilaç mı vardı. İçiyorsun birden enerji mi yükleniyordu? Ayrıca şu an için alacağı tek ilaç depresyon için olmalıydı kesinlikle. “Hayır.” “Niye?” “Yorgunluk için bir ilaç yapılmadı daha.” Feyyaz kinayesini görmezden gelerek “Vitamin falan alabilirsin.” Falan neydi acaba? Vitamin dediği şey sadece bir takviyeydi ve bu ara maksimum düzeyde alıyordu. “Aldım zaten.” “Niye o zaman bu haldesin?” “Yorgunum dedim ya.” Berfu’nun sert çıkan sesiyle afallasa da devam etti. “Berfu çok fazla yorulacak bir şey yapmadın geldiğinden beri oturuyorsun.” Kendince isyanında haklı olduğunu biliyordu. Canı istediğinde fazlasıyla neşeli ve hareketli oluyordu ama işine gelmediğinde hastaydı. “Feyyaz hastayım ya özellikle bir şey yapmam gerekmiyor yorulmam için.” Ne istiyordu peki? Ne yapması lazımdı? Son günlerde onu sürekli görmezden geliyordu. “Hastalığın sadece ders çalışırken ortadan kayboluyor galiba.” Ağzının içinde gevelemişti. “Anlamadım.” “Sana demedim eve gitmek ister misin?” Ona dediğine emindi. Masada sadece ikisi vardı ve kesinlikle ona demişti. “Gerek yok ayıp olmasın onlar bizimkinde vardı.” “Olmaz kötüysen eve gönderebilirim.” “Hayır.” Berfu önünde dans eden çiftleri izlemeye geri döndü. Bir süre sonra Esra da yorulmuş yanına oturmuştu. Çocuklar şu an için yetişkinlerden daha iyi anlıyordu onu. “Berfu abla.” “Efendim canım.” Bu arada sandalyeden kalkmış masanın üstüne oturmuştu. Şimdi birbirlerini görüyorlardı. “Bir şey sorabilir miyim?” “Evet.” Annesinden aldığı ela gözleriyle fazlasıyla meraklı olabiliyordu küçük Hancı. “Sen niye dans etmiyorsun?” “Canım istemiyor.” Aldığı cevaptan pek memnun olmadığı yüzünden belli oluyordu ama devam etti Berfu “Sen niye etmiyorsun?” “Yoruldum bende. Başka bir şey sorayım mı?” Bu gereksiz merak galiba baba tarafından geliyordu. Hancı erkekleri de cevabını bildiği soruları sormaya pek meraklılardı. “Sor.” “Şimdi sizin düğünde niye böyle olmadı?” Başta ne dediğini anlayamadı? “Nasıl olmadı?” “Bu şekilde orada tuhaf şarkılar çalıyordu.” Esra’nın sözlerine gülmeden duramadı. Çoğunluğu Arapça ve Kürtçe çalmıştı şarkıların tabi hayatında duymayan birisi için yeterince tuhaf olmalıydı. “Tuhaf mıydı?” “Evet.” Esra’nın kendinden emin cevabına gülümserken “Bunlar tuhaf değil mi?” diye sordu. Ona göre de bu tören farklı ve tuhaf olduğu kesindi ama kültür şoku bu aralar fazlasıyla yaşadığı bir şeydi. “Hayır.” Tabi çocuk doğduğundan beri buraya geliyordu normaldi farklı gelmemesi. Üstüne Türkiye’de de yeni nesil birçok düğün buna benzer oluyordu. “Sen bizim oraları çok bilmediğin içindir bunlar da bana tuhaf geliyor.” “Gerçekten mi?” Fazlasıyla şaşırmış ifadesine bakarak “Evet.” Dedi. “Sizin oralar amcama da tuhaf geliyormuş galiba” derken ileride karışık grubun içindeki Feyyaz’ı göstermişti. Yüzünde bir gülümseme ile diğerleri ile konuşuyordu. Tabi 32 diş sırıtmıyordu ama ona göre kesinlikle gülümsüyordu. “Galiba.” “Bence sen ona küs.” Mantıklıydı küsmeli günlerce konuşmamalıydı küçük Hancı’dan gelen tepkiye gülümseyerek “Niye?” diye sordu. “Seni davet etmiyor ya yanına.” Berfu yüzündeki gülümsemeye mâni olamadığı gibi gözlerinin dolmasına da mani olamamıştı. Küçük bir çocuk bile anlıyordu dışlandığını. “Tamam küserim.” “Ben de küsüyüm mü?” Feyyaz’la iyi anlaştığını biliyordu. Tabi Feyyaz’ın hayır deme huyu bir ona işlemiyordu. İstediği şeyi tatlı dillilikle ondan istiyordu anne ve babasının izin vermediği birçok şeyi ona sorarak yapabiliyordu ayrıca ikisinin arasındaki bir mesele için onun küsmesi saçma olurdu. “Yok sen küsme.” “Tamam.” Dj yerini adını bilmediği bir sanatçıya bırakırken müzik de değişti. Önce kadın mutluluklar dilerken hareketli bir şarkı söylemeye başladı. Birçok kişi sahneye çıkmaya başladı. “Hadi bizde dans edelim.” Esra masanın üzerinden inerken Berfu’nun elini de tuttu. “Sen yorulmamış mıydın?” “Şimdi dinlendim.” Fazla hevesli sesine gülümsemeden duramadı. “O zaman sen dans et ben seni izleyim olur mu?” Kafasını iki yana sallayarak dudaklarını büzdü. “Olmaz yoksa ben de sana küserim.” Gelen tehditle şaşırmak istese de vazgeçti. Bu aileden her şeyi bekliyordu. “Ama çok yorgunum.” “Ama annem hep yatarak iyileşilmez der.” Kendinden emin çıkan sesine karşılık kaşını kaldırarak cevap verdi. “Yani.” “Yani oturarak da iyileşemezsin ki.” Keyfi yerine gelmişti açıkçası Esra’nın büyümüşte küçülmüş cümleleri kesinlikle bu gecenin en unutulmaz anları olmuştu genç kadın için. “Esra ya.” “Ne? Hadi hadi küserim.” Elinden tutup çekiştirmeye başlayınca yavaşça ayağa kalktı. “Tamam öyle olsun küçük hanım ama sadece 1 şarkı” “Olabilir.” İçinden bu Hancıların hepsi aynı diye düşünmeden edemedi. Söz veremeyecekleri bir şey olduğunda muallak konuşuyorlardı. Esra ayağa kalkarak onu da elinden tutup çekiştirerek ayağa kaldırdı. Esra’yla dans etmek günlerdir gülmeyen yüzüne iyi gelmişti çünkü gerçekten çok komik dans ediyordu ama kimseyi de takmıyordu. Geri kalanın aksine Berfu o akşam küçük Hancı tarafından bir köşeye terk edilmemişti. Saat on bire gelirken Esra eve yollanmıştı. Berfu da onunla gitmek istese de Zerda ama daha oturacağız after parti yeni başlıyor diyerek göndermemişti. After parti de öncesinden farklı değildi onun için. Etrafındaki herkes İtalyanca konuştuğu için parça bölük bir şeyler anlamak dışında bir şey yapmamıştı. Masadaki insan sayısı giderek azalırken saatte ilerlemişti. Berfu daha fazla uykuya direnemeyerek uyuyakalmıştı. Feyyaz bir süredir Berfu’nun uyuduğunun farkındaydı. Kafası omzuna düşmüş nefes alışverişi bir düzene girmişti. Seda Berfu’nun uyuduğunu fark edince “Berfu uyumuş.” “Farkındayım.” Zerda yanında oturan kıza çevirdi kafasını. Bu şekilde yatmaktan boynu tutulacaktı. Biliyorsan niye uyandırıp götürmüyorsun diyecek olsa da vazgeçti. Aralarına girmek istemiyordu ama aralarının da çok da iyi olmadığını görmek için kör olmak lazımdı. Geldikleri günden beri Berfu’nun suratı neredeyse hep asıktı. Başta kendilerine zannetse de onlara karşı değil Feyyaz’a karşı olduğunu anlamıştı. Olayı yanlış anlamıştı galiba Feyyaz abisinin Berfu’ya aşık olduğunu düşünmüştü ama pek de öyle davranmıyordu. Geçenlerde habersiz eve gelmediğini duyduğunda şaşırmıştı. Zerda gidişatın iyi olmadığının farkındaydı Berfu buraya gelmeden önce gördüğünde Feyyaz hakkında daha çok olumlu duyguya sahipken şimdi aksine hepsi gitmiş gibiydi. Bugün de oturduğu yerden neredeyse hiç kalkmamış kimseyle konuşmamıştı. Feyyaz iyice daldığından emin olmadan kalkmak istememişti. Seda masada olayın iç kesimini bilmeyen tek kişi olarak “Berfu iyi mi?” Feyyaz sorunun sebebini biliyordu bugünkü davranışları fazlasıyla dikkat çekiciydi. “Evet.” “Emin misin birkaç gündür sanki bir sorun varmış gibi.” Sorunun nedense kendisi olduğunu düşünüyordu. Yoksa o etrafta olmadığında gayet de iyi durumdaydı. “İlaçlardan daha toparlanamadı.” Hem yalan değildi hem de yalandı. Yavaşça geriye çekildi tam kucağına almak için hareketlenecekti ki Berfu gözünü açtı. Önce nerede olduğunu hatırlayamadı sonra da fark edince toparlandı. Feyyaz “ben...” taşırım uyu sen diyecek olsa da Berfu yarıda keserek “yürüyebilirim” diyerek ayaklandı. Kenarda duran çantasını masanın üzerindeki telefonunu eline alarak masadakilere “iyi geceler” diyerek arkasını döndü. Berfu arabaya binerken Feyyaz’da arkasından binmişti. Eve geldiklerinde odaya girmiş üzerindeki kıyafetleri çıkarmış yüzünü temizleyerek ve saçını açmış sonra da hiç düşünmeden yastığa başını koymuştu. Feyyaz da arkasından yatağa girmiş ve lambayı kapatmıştı. Feyyaz gözünü açtığında güneş çoktan doğmuştu. Komodinin üzerinde duran telefon titriyordu. Önce kendisininki zannetse de Berfu’nun telefonu olduğunu fark etti. Bakmak için doğrulsa da telefon susmuştu. Geri başını yastığa bıraktı. Gözünü kapatsa da uykusu açılmıştı. Gözünü açtı Berfu saçı başı birbirine girmiş bir şekilde sırt üstü yatıyordu. Bir gün kendi saçları tarafından boğulacaktı. Yavaşça yüzünü araladı. Uyurken dünkü huzursuzluğu kaybolmuştu. Bir süredir onu boşladığını ve çok ilgilenmediğini dün akşam fark etmişti. Bir süre daha yüzünü inceledi. İyice zayıflamıştı. Yanakları içine çökmüştü. Lanet hastalık vücudunu inatla terk etmiyordu. Gözlerinin altı morarmış teni iyice solmuştu. Daha iyi ilgilenmesi gerekiyordu. Kafasının içinde boğulurken Berfu kendine gelmeye başlayınca çıktı. “Günaydın güzelim” Berfu duyduğu sesle yüzünü buruşturmamak için zor tuttu kendini. Şu anda uyumaya devam etmek ve dünü hatta son bir ayı hiç hatırlamak istemiyordu. Bir sene de olabilirdi emin değildi bu konudan. Sırtını dönerek uyumaya devam etti. Feyyaz kollarını beline sardı ve omzuna dudaklarını bastırdı. O kadar kolay vazgeçmeyi planlamıyordu. “Uyuyacak mısın?” cevap gelmedi. Saçlarını boynundan çekti önce saçlarını sonra da boynunu öptü. “Uyumak istiyorum.” “Biliyorum.” “Niye uğraşıyorsun o zaman?” “Uğraşmıyorum sadece öpüyorum.” “Öpme.” Feyyaz gelen tepkiyle birkaç saniye beklese de sonra “Olmaz ben öpmeyi özledim sen uyu.” Berfu sesini çıkartmadan uyumaya devam etmeye çalıştı. Bir süre ikisinden de bir hareketlilik olmadı. Berfu sonunda pes etmişti gözlerini açtı yan dönerken Feyyaz “Uyumaktan vazgeçtin galiba.” Uykusunu açmayı başarmıştı. Kendini çok da dinlemiş hissetmiyordu uyusa daha da uyurdu. “Evet.” Feyyaz yerinde yükselerek yüzüne baktı. Burnunu önce yanağına hafifçe sürterken dudaklarından küçük bir öpücük çaldı. “Şimdi günaydın o zaman.” “Günaydın.” Feyyaz dudaklarına kısa kısa öpmeye başladı ama pek durası yoktu. Sonra aklına o zamana kadar bir şeyi içinden ne kadar söylese de dışından söylemediğini fark etti. “Te amo (İtalyanca)” Berfu önce ne duyduğunu algılamadı. “Ti amo (İspanyolca)” az öncekine benzer bir cümle duyduğunda ne demek istediğini algıladı ama şaşırmıştı. “Eu te amo (Portekizce)” Feyyaz aklına gelen diğer dillerde de söylemeye devam etti. “Ya tebya lublu (Rusça), ‘ana ‘uhibuk (Arapça), I love you, Seni seviyorum” Berfu önce ne diyeceğini bilemedi. Nasıl bir cevap vermesi gerekiyordu. Ağzından çıkıyordu ama hareketleri hiç öyle gelmiyordu. Söylüyordu da niye hissettirmiyordu? Feyyaz cevap beklememişti. Kısa öpücükleri bırakarak daha sert ve uzun öptü. Berfu karşılık verip vermemek arasında giderken evdekileri hatırladı. Hafifçe dudaklarını araladı ama ileri geçmek şu an için pek istemiyordu. Feyyaz geri çekilirken “özledim” demişti. Berfu’nun pek özlediği söylenemezdi ayrıca az önce içeri de bir ses duymuştu “diğerleri uyanmıştır.” “Uyanmamışlardır.” Berfu geri çekilirken kalkmaya çalışsa da Feyyaz’ın kollarını arasından çıkamamıştı. “Ses geliyor” “Esra’dır o.” Bu esnada Seda’nın ses duyuldu. Feyyaz’ın canı sıkılmıştı. “Uyanmışlar.” Berfu kalkmak için bir atakta daha bulundu. “Uyansınlar bir şey olmaz.” Feyyaz’ın hiç kalkası yoktu. Tekrar öpmeye kalksa da Berfu kafasını yana çevirerek “Olsun ayıp olur.” “Olmaz bilmedikleri yer değil ya otursunlar içerde.” Berfu, Feyyaz’ın cümlesine hiç takılmadan üstünden itti ve oturur pozisyona geldi. “Olmaz kahvaltıya bekleyeceklerdir.” “Berfu!” “Efendim.” “Şu an yaptığın oyunbozanlık hiç kahvaltılık durumda olmadığımı biliyorsun.” Berfu’nun pek umursadığı söylenemezdi. “Benim suçum ne?” “ilk seferde uyandıracaktım değil mi?” Berfu omuz silkerken üstünden iterek kalktı. Pek fark edeceğini zannetmiyordu yine bir yolunu bulur kaçardı elinden. “Ayıp olur onlar evin içinde gezerken yatakta mı kalacağız olmaz.” “İşine öyle geliyor olmasın.” Kesinlikle işine geliyordu. Yataktan kalkıp üzerini giyinmek için giyinme odasına yönelirken “Belki ayrıca daha bende ilaç içmedim.” “İyi öyle olsun.” Feyyaz’ın bıkkın ve sıkılmış sesine takılmadı hatta canının sıkılmış olması keyfini yerine getirmiş bile olabilirdi. “Öyle.” “Akşam alırım ama acısını” “Kesin bir işin çıkacaktır o yüzden bir şey olmaz.” Berfu yataktan kalktı üzerini değiştirip odadan çıktı. Feyyaz karısının arkasından baktı bu ara hep akşam çıktığını biliyordu zaten hatırlatmasına hiç gerek yoktu. Berfu aşağı inince herkesin uyandığını fark etti. İyi ki kocasının aklına uyup yatakta kalmamıştı. Kahvaltı hazırlanıyordu “Günaydın” kanepeye oturdu. Burak, Zerda ile telefondan bir şeylere bakıyorlardı. “Günaydın abim uyandı mı?” “Evet birazdan iner.” Herhalde dedi içinden. Önce banyoya girmesi gerekecekti büyük ihtimalle ama bundan büyük keyif aldığını fark etti. O soğuk suyun altında kaldıkça aklı başına gelir diye hatta hasta da olabilirdi. En fazla ayrı yerlerde yatmaları gerekirdi o da büyük problem değildi bulaştırmaması için. Masa hazır olmasına rağmen Feyyaz’ı beklemişlerdi. Feyyaz inince kahvaltıya oturdular. Onlar bugün akşam döneceklerdi. Uçak yani kullanan pilot önce Ramiro’yla ilgilenecek sonra da akşam misafirlerini Türkiye’ye götürecekti. Kahvaltı bitince bahçeye çıkmışlar biraz orada oturmuşlar sonra Seda ve Zerda arkadaşlarını görmek için dışarı çıkmıştı.
|
0% |