Yeni Üyelik
32.
Bölüm

DERİN GÖKYÜZÜ HİZAYA GEL

@ahsenkubos

Kabul etmek ve kabullenmek arasında bir uçurum bulunur

Tatil dönüşünde eve gelmek işkenceye bedeldi Berfu için. Kaçtığı ne varsa hepsi bir anda geri dönmüştü. On gündür bu konunun üzerine çok düşünmemeye çalışmıştı, tabi olduğu kadar. Annesi ve abisi aramıştı ama bakmamıştı. Konuşmak istememişti. Sonuna kadar kaçınmayı planlıyordu. Annesinin haberinin olmadığının farkındaydı ama babasına kızmaması için onu koruyacağı kesindi. Babası ile arası açılmasın istediği için yaptığını biliyordu ama yine de gururuna yedirememişti olanları. Şu an için babasının adını bile duymak istemiyordu zaten.

Eve geldiklerinde kendini banyoya attı, uzun uzun suyun altında kalmak istiyordu canını yakan ne varsa suyla akıp gitsin istiyordu. Dün akşam son gece diye çok geç uyumuşlardı ve geç dönmemek içinse erken sayılabilecek bir saatte uyanmış ve dönmüşlerdi. Uykusuz sayılırdı banyodan çıkınca uzun süre uyumak istiyordu.

Feyyaz günlerdir evin içinde tek kalmaktan sıkılmıştı. Evde kimse yok diye eve uğramaz olmuştu iyice. Evlenmeden önce ev sadece uyumak için uğradığı bir oteldi, evlendikten sonra eve gelmek için bir sebebi olmuştu. Evde kimse olmadığında ev sadece dört duvarlı çatılı bir oteldi daha fazlası değildi onun için bunu kabullenmişti. Yaklaşık 6 gün boyunca evde tekti -ki sadece geceleri uyumak için geliyordu- ve kesinlikle işkence gibi gelmişti. Sürekli etrafında olmasına fena halde alışmıştı, gece uyurken sabah uyandığında yanında görmenin onu rahatlattığını fark etti. Günlerdir heyheyleri tepesindeydi.

Berfu da inat etmiş ne telefonlarına bakmış ne de mesajlarına geri dönmüştü. Bu ailede inat kesinlikle genetikti. Eğer gözünün önünde çok dolanmazsa unutur zannetmişti ama öyle olmamıştı aksine Berfu da onu delirtebilecek bir inat vardı. İlk evlendiklerinde yataktan çıkartamadığı kadın şimdi hem geziyor hem de ders çalışıyordu. Roma’dayken en azından ders çalışmaz diye düşünmüştü ama Zerda’ya rağmen -Zerda bir alışveriş delisi ve enerjisi asla tükenmeyen bir insandı- hem de. Şaka gibi diye düşünmesine engel olamadı. Ciddi ciddi o üniversiteye girecekti yani. Sınava şurada birkaç ay kalmıştı ama pes etmemişti. Pes edeceğini düşünürken hata etmişti anlaşılan. Zerda’dan duyduğuna göre siniri hala geçmemişti ve Zerda’nın konuşma çabalarını görmezden gelmişti.

Bugün döneceklerini öğrendiğinde eve erken gelmişti. Eve girdiğinde evde birilerinin olduğu o kadar belliydi ki Feyyaz kalabalıktan hoşlanmamasına rağmen fazlasıyla memnun olmuştu. Yatak odasına girdiğinde dağınık odayla bakıştı önce. Günlerdir odada bozulan sadece yatak örtüsüydü bu görüntüyü özlemişti. Bir valizle giden kadın 5 valizle dönmüştü. Zerda’nın dediğine göre kendisi hiçbir şey almamıştı. Anlaşılan para mevzusu olduğu gibi yerinde duruyordu. Peki bu 4 valiz nereden gelmişti acaba? Şu an ana problem ortaya çıkan valizler değil yaklaşık iki haftadır konuşmadığı ve 10 gündür yüzünü görmediği karısıydı. Gelir gelmez nereye kaybolmuştu oda da fazlasıyla dağınık haldeydi.

Banyoya bakacağı zaman kapının kilitli olduğunu fark edince banyoda olduğunu anladı. Anlaşılan aradaki 10 gün boşuna geçmişti. Uzaklaşırsa unutur diye düşünmüştü ama olmamıştı. Kapıyı kilitlemeyi unutmayacak kadar aklındaydı. Boşuna göndermişti evde olsaydı çoktan barışmış olabilirlerdi. Derin nefes verdi kanepeye oturdu. Çıkana kadar bekleyecekti artık.

Aradan geçen iki gün hiçbir şeyi değiştirmemişti. Aksine Berfu Nuh demiş peygamber dememişti. İki günde ellinin üstünde çiçek göndermiş evi çiçek bahçesine çevirmişti, konuşmaya çalışmış tamamen görmezden gelinmişti, Zerda’da el atmak istemişti ama Berfu bu konuda fazla inatçıydı.

Yaklaşık iki haftadır Berfu’ya ulaşamayan Baran’da en sonunda pes ederek Feyyaz’ı aradı. Günlerdir karısı bir tuhaf davranıyordu ne zaman Berfu’yu sorsa geçiştirici cevaplar veriyordu. Berfu ise hiçbir aramasına geri dönmüyordu. Başta Feyyaz’dan şüphelenmişti acaba o mu görüştürmüyor diye. En sonunda dayanamayarak Feyyaz’ı aramıştı eğer aklındaki gibiyse kesin birbirlerine gireceklerdi. Feyyaz sözleşme meselesini öğrendiğini söyleyince ortam gerildi. Feyyaz üzerindeki tüm stresi Baran’a söverek atmış oldu bu sayede. Ayrıca sözleşme olayını da kimin söylediğini daha bulup ona söylemesini istemişti.

Baran sözleşme olayını evde sadece iki kişinin bildiğinden emindi; birisi kendisi diğeri babasıydı. Anlaşılan birisi gizlice öğrenmiş bir de üstüne kardeşine yetiştirmişti. Kimin yapabileceğini gayet iyi biliyordu. Annesinin o taraklarda bezi olmazdı. Geriye sadece karısı kalıyordu. Sorduğunda başta inkar etse de kabul etmek zorunda kalmıştı Hatice. Tabi bununla kalmamış normalde iki kelam edemediği kayınbabası dahil evdeki ve ev dışındaki herkesten azar işitmişti. Önüne gelen sana mı kaldı, seni ne ilgilendiriyor, laf yetiştirme, kardeşlerin arasını bozmaya mı çalışıyorsun gibi şeyler söylemişti. Aramalardan ulaşamayınca sosyal medyadan ulaşmaya kalkmışlardı. Bu arada Zerda’nın kendi hesabından paylaştığı birkaç fotoğrafı da görmüş oldular. Fotoğraflar Roma’da çekilmiş ve Berfu’yla Zerda’nın Karabeyler için oldukça açık olan kıyafetler vardı üzerlerinde.

Berfu ve Zerda aşağıda oturmuş konuşuyorlardı. Daha çok Zerda barışmaları için Berfu’ya baskı kuruyordu. Berfu ise günlerdir artık dolmuştu. Ailesinin aramalarını görmezden gelmekten, Feyyaz barışmak için fazla acemice olan barışma girişimlerinden bir de üstüne Zerda günlerdir içini şişirmişti. “Yeter Zerda.”

“Ama...” Gerçekten yeterdi bir saattir karşısında barışması için baskı kuruyordu. Günlerdir elinden kurtulamamıştı. “Ama değil ya yeter günlerdir ben de insanım ya.” Zerda bu sefer biraz fazla olduğunu fark etti.

“Ben sizin için.” Onun adına sürekli birileri düşünüyordu onun düşünme kapasitesi yok muydu? Kendisi ne yapacağını gayet de iyi biliyordu. “Ya sen niye düşünüyorsun ki?”

“Sen de niye inat ediyorsun ki?” Zerda, Berfu’nun çıkışını beklemese de altta kalmak istemiyordu. Onların iyiliğini düşündüğü için yapıyordu. Berfu iki haftadır abisini peşinde dolaştırmayı pek sevmişti anlaşılan. “Sana ne? Seni niye ilgilendiriyor? Sana mı kaldı yani?”

“Abimi de görmezden geliyorsun ayrıca fazla abartıyorsun.” Berfu daha fazla dayanamayarak sesini yükseltti. Onun nişanlısının kuzeni olabilirdi ama bahsettikleri kişi onun kocası oluyordu ayrıca dışarıyı ilgilendiren bir konu değildi aile içinde çözülmesi gerekiyordu. “Yaa aynısı senin başına gelse ortalığı birbirine katarsın başkasına gelince abartıyorsun.”

“Ben iki hafta boyunca devam ettirmezdim ayrıca konu ben değilim sizsiniz.” Evet konu tam olarak buydu. Konu onlardı başkası değildi ama diğerleri üstüne vazife olmayan şeylere niye karışıyordu. “Ee bırak konuyu kendi sahipleri halletsin niye sen karışıyorsun ki? Ayrıca ben karışıyor muyum senin ilişkine de sen benimkine karışıyorsun?”

“Aman karışmıyorum ne halin varsa gör.” Tam olarak öyle yapacaktı zaten. Eğer dinlemiş olsaydı günler önce barışmıştı zaten. Sorun içine sinmeyen hazmedemediği bir şeyler olduğu için daha barışmamıştı. Daha konuyu kendi içinde çözememişken başka birinin çözmeye çalışması canını sıkıyordu. “Öyle yapacağım zaten senin aklınla mı hareket edeceğim ya” zaten aylardır öyle yapıyordu. Bu aileye girdiğinden beri küçüğünden büyüğüne kadar hepsinin sözünü dinlemişti.

“Sen de anca küs, konuşarak çözmeye çalışma.” Konuşarak çözebileceğini bilse çözerdi ama hep karşı taraf suçluydu kimse onun duygularını görmüyordu o zaman konuşmanın mantığı neydi ki? “Hala karışıyorsun Zerda senin kendi ailen nişanlın falan yok mu git onlarla ilgilensene ben de kendiminkiyle kendim ilgileneyim.”

“İyilik yapmaya çalışmak da suç oldu.” İstemediği her şeyi önüne koyup sonra da dönüp iyilik diyorlardı artık sinir bozucu olmaya başlamıştı. “Yapma ya ben senden istedim mi böyle bir şey.”

“Ne halin varsa gör ben gidiyorum.” Berfu isabet olur diye düşündü. En azından başından birisi eksilirdi. “Sen bilirsin gideni durduramam.”

Feyyaz sesleri duyunca aşağı inmişse de ortalığın birbirine girdiğini görünce sesini çıkartmamıştı. Kızların tartışması büyürken bir şey demeden geri çalışma odasına geri döndü. Şimdi hangisine bir şey söylese diğeri alınacaktı şu an böyle bir şeye hiç gerek yoktu. Kendi aralarında halledebilirlerdi. Sonradan suçlu çıkmak istemiyordu. Bu aralar yeterince suçlanıyordu fazlasına gerek yoktu.

Zerda hemen odasına çıkmış eşyalarını toplayarak otele geçmiş ertesi günde İstanbul’a dönmüştü. Uzun sürecek bir küslüğün başladığı kesindi. Berfu İstanbul’daki tek tük arkadaşlarından birini de kaybetmişti. Feyyaz ise sessizliğini bozmamıştı. Zaten gergindi bir de bu konuda konuşursa olayın büyüyeceğini biliyordu. Ayrıca açıkçası küsüp küsmemeleriyle pek ilgilendiğini söylenemezdi. Şu an için derdi karısıyla barışmaktı.

Berfu gözünü açtığında içerisi fazlasıyla karanlıktı. Esnerken biraz dikleşti yerinde. Gece lambasını açarken üstünü açtı. Terliklerini giyip tuvalete girdi. Gözünü açmakta zorlanıyordu. Yatağa dönerken birden kendini yerde buldu. Birkaç salise ne olduğunu algılayamasa bile kendini bağırmaktan alıkoyamadı. Ayağına giren ağrı ile ne olduğunu anlayamamıştı ama uykusu kesinlikle açılmıştı.

Feyyaz sesle beraber gözünü açtı. Yerinde toparlanırken sesin nereden geldiğini anlayamadı. Gözünü odanın içinde gezindirirken yerde acıyla kıvranan Berfu’yu gördü. Yanındaki ışığa basarken yataktan kalktı. “Ne oldu?”

“Ayağım.” Feyyaz, Berfu’nun ayağını tutan elini çekti ve yerine baktı. Ne olduğunu anlamak için dokunmaya çalıştı. “Dokunma acıyor.”

Feyyaz ellerini geri çekerek Berfu’yu kucağına almaya çalıştı “Ne yapıyorsun?”

“Sabaha kadar yerde oturup ağrının geçmesini mi bekleyeceksin?” Tam olarak onu yapmayı planlıyordu. Şu an hareket etmeyi planlamıyordu. “Sen ne yapacaksın?”

“Yatağa oturtacağım buz koyalım büyük ihtimalle incittin.” Berfu’dan ses gelmezken Feyyaz yerden kaldırıp yatağa oturttu. Gece lambalarını kapatıp normal lambayı yaktı. “Dikkatli olsan olmuyor mu?”

“Senin yüzünden oldu.” Bu nasıl ona kalmıştı? Dünya’ya göktaşı alan düşse o da senin suçun diyecekti artık. “Niye benim yüzümden oluyormuş?”

“Eğer yerleri ıslatmasaydın bir şey olmazdı.” Yerleri ne zaman ıslatmıştı? Uyuyalı saatler olmuştu ayrıca niye yerleri ıslatsın ki? “Yerleri ıslatmadım.”

“Islatmışsın işte ayağım kaydı.” Ev yerden ısıtmalıydı ve şu an oda 30 dereceydi yerlerin birkaç dakikadan fazla ıslak kalması imkansızdı neredeyse ve yerleri ıslatacak ne yapmış olabilirdi ki? “Bence sen uyku sersemi dikkat etmemişsin.”

“Hep benim suçum zaten.” İçinden olur mu sen dururken benim suçum olabilir mi dese de alttan almaya çalıştı zaten küstü bir de üstüne eklemeyi planlamıyordu. “Her neyse gecenin bir yarısı tartışmayacağım. Bekle buz getiriyim.”

Berfu’dan ses gelmezken Feyyaz aşağı inip buzluktan buz alıp yukarı çıktı. Buzu ayağına koyarken “Yavaş ya acıyor.” Buzu geri çekmeye çalışsa da adam izin vermemişti. “Acısını alsın diye koyuyoruz.”

“Almıyor daha çok acıtıyor.” Berfu giderek daha da ağrısı artan ayığının ağrısına dayanamayarak ağlamaya başlamıştı. Canı hali hazırda tatlı birisiydi şu andan ayağı kırık gibi ağrıyordu. Belki de gerçekten kırılmıştı. Burnunu çekerken “Bence kırıldı.” dedi.

Feyyaz hem ağlayan hem de ayağını tutan kadına baktı. Şu an günlerdir hatta 2 haftadır ona işkence eden kadına inat olsun diye uğraşmayabilirdi ama kesinlikle kıyamıyordu. “Geçmiyor mu ağrısı?” Berfu başını sağa sola sallarken “Hayır hatta daha arttı.”

Feyyaz elindeki buzu yatağın üzerine bırakırken ayağına baktı. Soğuktan kızarmıştı ama dışında başka bir şey yok gibi duruyordu ama anlaşılan öyle değildi en azından Berfu açısından. Biraz geriye çekilip karısına baktı. Geldiğinden beri sırf gıcıklığına fazlasıyla cezbedici geceliklerle uyuyordu. Dikkatinin dağıldığını fark edince toparlandı giyinme odasına yöneldi bu gecelikle bırak evden çıkıp hastaneye gitmeyi evin içinde bile dolaşamazdı.

Hastaneye geldiklerinde önce röntgen çektiler. Berfu’nun da dediği gibi kırık vardı. Serçe parmağının üst kısmındaki kemik kırılmıştı. Doktor kemiğin adını söylese de o anda kimse kemiğin adına dikkat etmemişti. Zaten Berfu’da konuşmaları çok fazla anlamamıştı. Ayağını alçıya almışlar sonra da ağrı kesici iğne yapıp geri göndermişlerdi. Bir süre ayağının üstüne basmasın demişlerdi. Eve geldiklerinde Feyyaz yukarıya çıkartmasına yardım etmiş sonra da üstlerini değiştirip tekrar yatmışlardı.

Adam gözünü açtığında içeriye dolan ışığa baktı dışarıya bakılırsa saat çoktan öğlen olmuştu. Yana döndüğünde sırtı ona dönük uyuyan kadına baktı. Eve geldiklerinde topladığı saçlarından firar edenler yastığa dağılmıştı. Aklına gelen fikirle yüzünde hınzırca bir gülümseme oluştu. Dün gece konuşmuştu yani artık konuşuyorlardı ayrıca doktor bir sonraki kontrole kadar ayağını çok kullanmasın ve zorlamasın demişti bu demek oluyor ki tek başına hareket edemezdi, onsuz evin içinde rahat dolaşamazdı. Bunu kullanmazsa başka bir fırsat elde edemezdi. Ona doğru dönerek sırtından sarıldı. Kafasını genç kızın saçlarıyla kapanmış boynuna gömdü. Derin bir nefes alarak içine çekti. Kokusu kesinlikle onun için bir uyuşturucuydu. Her kokladığında kendinden geçiyordu. Aklında ne varsa anında onu terk ediyor karısının yanından uzaklaşana kadar da geri gelmiyordu.

Berfu yerinde kıpırdanarak geri çekilmeye çalıştı ama onu saran kollardan kurtulmak kolay değildi. “Bırak.” Geri çekilmeye çalışsa da ayağını oynatmadan fazlasıyla zordu. “Olmaz.”

“Yaa!” Feyyaz eline geçen bu fırsatı geri tepmeyi hiç planlamıyordu. Biraz daha kendine çekti. “Ne ya?”

“Bırak.” Boynuna bir öpücük bıraktıktan sonra burnunu sürttü. “Hmm emin misiniz küçük hanım bu küslüğü devam ettirmeye.”

“Evet.” Berfu’nun net sesini duyduğunda işi yokuşa sürmeye devam edeceğini anladı. “Öyle mi peki nasıl evin içinde hareket edeceksiniz tek başına.”

“Yataktan çıkmam.” Fazlasıyla mantıklıydı birkaç gün idare edebilirdi büyük ihtimalle. “Tek çözümün bu yani.” Başka çözüm mü vardı, o da olsa bir şey değişmeyecekti.

“Evet.” Kendine doğru çevirirken “Berfu bana dönsene bir.” dese de dönmemek için ısrarcıydı kadın.

“Hayır.” Feyyaz dönmemek için ısrarcı olan karısını kendine çevirdi. “Hiç boşuna burun kıvırma ayağının üzerine basmadan tek başına hareket edemezsin.”

“Tehdit mi ediyorsun?” Berfu gözlerini kısmış adama bakıyordu. “Hayır etmiyorum ama sen inat edip yardım istemezsin.” Geri adım atmak gibi bir niyeti yoktu.

Berfu göz devirince “Hiç boşuna bana göz devirme. Ayrıca nereye kadar küsmeye devam edeceksin.” diye söylendi. Sonsuza kadar küs kalabilirdi Berfu, öyle bir yeteneği vardı ne de olsa. “Ölene kadar.”

“Abartma istersen ayrıca ben o kadar küs kalamam.” Bu kadar bile küs kalamazdı ama bu Roma işi uzatmıştı. “Bana ne.”

“Asıl bana ne.”

“Uyuyacağım ben.” Berfu gözlerini kapatırken Feyyaz yavaşça burnunu burnuna sürttü. “Özür dilerim haklısın ilk başta kabul etmemem gerekiyordu ama abinin canını sıkmak ve ayrı baş çekmesini önlemek için kabul ettim.” Berfu gözlerini açmış kısık gözlerle ona bakıyordu. “Hiç bakma öyle. Sende gayet biliyorsun abin sırf beni delirtmek için damarıma basmayı seviyor. Baban miras meselesini açınca abinin uzun süreli sesini kesmek için kabul ettim.” Kabul etme sebeplerinden bir tanesi buydu.

“Niye beni bahane ediyorsun senin için diye o zaman.” Haklı bir çıkış yaptığını biliyordu. Senin için kabul ettim demişti ilk öğrendiğinde. “Abine laf söyletmiyorsun da o yüzden. Ayrıca yine de senin için olmuş oluyor abin kendince bir şeyler yapmaya kalkarsa işi garantiye almış olacak.” Ayrıca Baran’ı kendine verecekli hale getirmek istemişti.

“Ne yapabilir ki?” Feyyaz iş konusunda beceriksiz tavırlarını biliyordu ama bunu kabul etmiyordu. “Şimdi babanın korkusuna sesini çıkartmıyor ama sonrasında neler yapacağını kestiremem.” Tamam buna karşı çıkamazdı işte.

“Hep ondan diyorsun yani.” Kesinlikle ondan diyordu. “Evet ayrıca gerçekten özür dilerim. Haklısın en başta kabul etmemem lazımdı. Ayrıca istersen hiç almazsın istediğim şey para değil sensin. Eğer istersen sözleşmeyi bile iptal edebilirim. Senden önemli değil.” Biraz para için karısını değişmezdi. Sözleşme de önemli değildi, o da düğüne kadar bir problem çıkmaması için aldığı bir önlemdi. İsterse bugün iptal edebilirdi.

“İstemez.” Şu an kızgın olsa da kocasının öfkesiyle abisini baş başa da bırakmazdı. “Sen istemesen bile isteyen birileri olduğu kesin. Yengendi değil mi sözleşmeyi yetiştiren.” Berfu cevap vermedi. Bunu öğrenmesinin zor olmadığını biliyordu abisini arasa hemen öğrenebilirdi. Günlerdir onların aramalarını açmadığı için Feyyaz’a ulaşacaklarını tahmin etmişti.

“Şimdilik buna bir şey demiyorum ama bir daha üstüne vazife olmayan şeylere karışmasın.” Yine bir şeyler yapardı canını yakmak için ama şimdilik görmezden geliyordu. “Niye?”

“Ne niye Berfu benim iş yaptığım kişi yengen değil abin. Eğer yengenle iş yapmış olsaydım imzayı yengen atardı ayrıca abin de her önemli belgeyi orta yerde bırakmamalı o sözleşmenin gizli olmasının bir nedeni var herhalde.” Berfu’nun öğrenmesinden daha önemli ve büyük işler başına açabilecek maddeler vardı içinde. Eğer başka biri öğrenip polise bildirmiş olsaydı işler iki taraf içinde kızışırdı. “Kendin söyle.” Konuşmuyordu bunun içinde aramazdı.

“Ben söyleyeceğimi söyledim zaten tekrarı olursa affetmem ona göre.” Bir sonrakinde canlarını yakardı buna Berfu bile mâni olamazdı. “Tamam.”

“Ayrıca sen de bir daha bana parlamak yerine önce sebebini öğren.” Sorduğunda adam akıllı anlatsaydı o da. Kendini suçsuz çıkartmaya uğraşmıştı gerçekleri anlatmak yerine. “İlk sorduğumda söyleseydin ya da öncesinde söyleseydin bana diyorsun hiçbir şey söylemiyorsun diye birde.”

“Öncelikle gösterdiğin tepki ile söylemeyi bırak hiç öğrenmemeliydin bence ama neyse. İkinci olarak da o anlaşma da ismin geçse bile seninle bir alakası yok miras falan yüzeysel kısmı alt yapıda iki taraf birbirine ihanet etmesin diye yaptık.” Kendisinden önce Baran’dan şüphe ettiği için istemişti. Evliliği garanti altına almalıydı. “Peki.”

“Barıştık mı?”

“Sayılır.”

“Bence barışalım artık çünkü artık bir çiçekçi dükkanından daha çok çiçek var evde.” Gözü masaların üzerinde duran saksının içinde ya da paketinden çıkartılmamış çiçeklere baktı. Ev çiçek bahçesine dönmüştü. Oturma odasında adım atacak yer kalmamıştı artık. “Ne güzel havan değişir.”

“İstemiyorum hava değişikliği falan sen barış yeter.” Çiçeklerden de pek haz etmezdi zaten. Ayrıca hepsi çok farklı kokuyordu ve içerisi bir tuhaf koku kaplamıştı. “Tamam.”

“Barıştık yani.” Berfu cevap vermezken Feyyaz dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı. “Ayağım ağrıyor.” Geri çekilmeyi şu an hiç istemiyordu öpmeyi bile özlemişti. Yine de devamını getirmedi.

“Biliyorum. Sen yat ben telefon etmem lazım sonra da kahvaltı getiriyim.” Anlaşılan uzun bir süre evdeydi işlerini başkalarına devretmeliydi. “Tamam.”

Feyyaz yataktan kalktıktan sonra telefonunu alıp odadan çıktı. Berfu yatakta uzanmaya devam etti. Kocasının söyledikleri hem çok mantıklıydı hem de değildi. Ne düşüneceğinden pek emin değildi. Abisinin fevri hareketlerinin olduğunu farkındaydı. Eğer fırsatını bulursa ilk fırsatta kocasının ipini çekerdi. Miras paylaşımı onu bir miktar durdurabilirdi çünkü mal varlıklarının çoğunluğu taşınmazdaydı ve Berfu’ya yani kocasına geçtiği anda satabilirdi. Bu da oralarda büyük hakaretti. Sözleşme iki tarafı da koruyordu ama en çok onu koruyordu galiba. Çünkü hangi taraf zarar görürse görsün o da görmüş olacaktı taraf fark etmeksizin. Kabul etse de etmese de iki taraf da ailesiydi artık.

Feyyaz işlerini başkalarına devretmiş ve aşağıdan kahvaltı tepsisini alarak odaya geri döndü. Barıştım dese de gönlünü tam olarak alması vakit almıştı. Zaten attığı her adımı iki kere düşünen bir adamdı artık dört kere falan düşünmesi lazımdı yoksa karısı her küstüğünde bu kadar uzun küsecekse çok işi var demekti.

Berfu can sıkıntısı ile tüm haftayı odada geçirmişti. Ayakta tek başına duramıyordu. Telefondan ya da tabletten bir şeyler izlemekten de sıkılmıştı. Ders çalışmak istediğinde de Feyyaz mırın kırın ederek erteliyordu kendisi de kalkıp alamadığı için...

Feyyaz ilk haftayı evde geçirse de ikinci hafta arada gidip gelmek zorunda kalmıştı. Berfu bir odaya kapanıp kalmayı pek sevmemişti. Ayağı da hala ağrıyordu. Doktor geçer demişse de ağrı geçmemişti. İlaçlar da bir fayda etmiyordu zaten. Elindeki imkanlar kısıtlıydı.

Berfu can sıkıntısıyla geriye yaslandı. Saçma videolar izlemekten sıkılmıştı. Sonra önüne çıkan dizinin kesitini izledi. Belki bunu izleyebilirdi. Diğer izlediklerinden sıkılmıştı. Uygulamadan çıkıp Netflix’e geçti. Dizinin adını aratıp buldu. İkinci bölüme geçmişti ki kapı açıldı elinde tepsi ile Feyyaz girdi. Acıkmıştı saatler odada tekti en son kahvaltı yapmıştı. “Hiç gelmeseydin ben burada açlıktan ölürdüm.”

Feyyaz, karısının söylenmesine gülerken elindeki tepsiyi uzattı. “Arasaydın o zaman acıktım ben diye.” Berfu tepsiyi kucağına yerleştirirken cevap vermedi. O kadar acıkmamıştı ama saatlerdir odada tekti ve canı epey sıkılmıştı. Madem evdeydi onunla oturabilirdi en azından. “İlla söylemek gerekiyor.”

Feyyaz yatağın diğer tarafına oturdu. Genç kadının gergin olduğu belliydi. Karnı doyana kadar bir süre sessiz kalabilirdi. Yoksa sinirini ondan çıkartacak gibiydi. Dün onunla yemek istemişti ama sen aşağıya inip yiyebilirsin niye benimkine ortak oluyorsun diye bir tur azar yemişti bugün aynısını denemeye meyilli değildi. Yemeği bitince tepsiyi aldı şu an için aşağı indirmeye pek niyetli değildi o yüzden bu ara kullanılmayan çalışma masasının üzerine bıraktı. Geri yatağa döndü.

Berfu elindeki tabletten bir şeyler izliyordu. Yan dönmüş bir şekilde ekrana bakıyordu. O da yanına uzandı. Biraz daha yükselerek önce saçlarına bir öpücük bıraktı. “Ne izliyorsun?”

“Dizi.”

“Hiç belli olmuyordu.”

“Nereden belli oluyor ki film de olabilirdi.” Feyyaz her şeye cevabı olan karısının damarına daha fazla basmamak ve okları iyice kendi üzerine çevirmemek için konuyu değiştirdi. “Peki öyle olsun. Ne dizisiymiş?”

“Kore.” Feyyaz pür dikkat ekrana bakan kadının dikkatini çekemeyeceğini fark edince onunla birlikte izlemeye başladı. Açık söylemek gerekirse çok da sevmemişti ama küçük hanımın fazlasıyla ilgisini çekmiş ki pür dikkat izliyordu.

İki hafta bitmiş doktor randevusunun günü gelmişti. Hastaneye geldiklerinde doktor önce tekrar röntgen çektirmiş sonra da ilk haliyle karşılaştırmıştı. Berfu doktorun konuşmasını pek anlamasa bile pek olumlu konuşmadığı kesindi. Kadının yüzü hiç olumlu şeyler söylüyormuş gibi değildi.

 

Loading...
0%