Yeni Üyelik
48.
Bölüm

DÜŞÜNÜLECEK ÇOK ŞEY VAR

@ahsenkubos

 

İç hesaplaşmalar her zaman dış hesaplaşmalardan daha zordur

Cumartesi günü Feyyaz öğlene gelirken hazırlanıp çıkmıştı. Berfu önce içeride bir süre vakit geçirse de sonrasında yine dışarıya çıktı. Görmek istediği birkaç yer vardı. Öncelikle istediği iki müzeyi gezdi. İkisi de güzeldi içinde Malta’nın Osmanlı’nın elinde olduğu zamanlardan da eserler vardı. Tek sorunu her sokağa araba girmiyordu. Bu yüzden yürümek onun biraz maliyetli oluyordu. Yemek yiyip otele döndü. Kocasının ne zaman geleceğini merak etti ama aramak istememişti bu yüzden mesaj attı. Biraz geç kalacaktı ve anladığına göre fazlasıyla canı sıkkındı. Önce bir süre yatıp dinlendi. Kalkınca banyoya girdi.

Banyodan çıktığında bornozla bir süre yatakta oturdu ve kendi kendini dinlerken birden büyük ve karmaşık bir düşünce yumağının içinde buldu kendini. Tam olarak ne zaman bunları düşünmeye başlamıştı emin değildi ama bu düşünceler giderek canını sıkıyordu çünkü kendini büyük bir aydınlanma yaşıyormuş gibi hissediyordu. Bazen çok bencil olabiliyordu. Kendi duygularını çoğunlukla kocasının duygularının üstüne koyuyordu, ondan sürekli bir anlayış beklerken aynı anlayışı göstermiyordu. İstese işi olduğu için buraya tek gelir ve uğraştığı tek şey işi olurdu ama onu da getirmişti. Kabul ediyordu bazen çok düşüncesiz hareketler yapabiliyordu ama en azından telafi etmeye çalışıyordu. Kendisi de az değildi yani bu konuda onun isteklerini çok rahat göz ardı edebiliyordu.

İlk evlendiklerinde durum tam tersi olduğunu kabul ediyordu. Sürekli anlayış göstermesi gereken kişi olmuştu. O zaman daha fazla kırılmamak adına birkaç karar almıştı. O günden bu tarafa sürekli uygulamaya çalışmıştı bu kararları ama gel gör ki bir şekilde kırılmaya devam etmişti. Karşı taraftan daha fazlasını bekleme huyu bazen can sıkıcı olabiliyordu. Bu süreçte bazı şeyleri daha fazla kavramıştı. Kocası ve diğer erkekler kesinlikle aynı düşünme sistemine çok yakın değildi. Kocasının kafasında durmadan dönen tilkiler vardı her işini planla yapmaya bayılıyordu. Diğer erkekler gibi bodoslama dalmıyordu. Hoş benzer yönleri de yok değildi, mesela karşı tarafın duygularını görmezden gelebiliyordu ya da kafasının içindeki doğruları herkes kabul etsin diyordu.

Belki onun istediği gibi gitmiyordu evliliği ama üzülmemek ve kalp kırıklıklarını engellemek adına aldığı bu karar fark etmese de aralarındaki mesafeyi her geçen gün arttırıyordu. Sözde bir yıllık evlilerdi neredeyse ama adam akıllı hiç güzel bir şey söylemediğini fark etmişti. Oysa o evlendikten kısa bir süre sonra ona güzel sıfatlarla sesleniyordu: Güzelim, hayatım, kar tanem, küçük hanım gibi. Onun söylediği tek sıfat hatta bunun sıfat olduğundan emin değildi ama sadece kocacığım demişti o da istersen sayabilirdin yani fazla da değildi. Belki biraz daha yumuşak başlı olmalı hatta daha mutluluk odaklı olmalıydı. Karakteri itibariyle biraz kaprisli olabilirdi ama o da öyle büyümüştü çoğunu fark etmeden yapıyordu. En azından daha anlayışlı davranabilirdi bugünden sonra. Ne kadar sürerdi bu fikri emin değildi ya da ne kadar süre uygulayabilirdi emin değildi ama bugünden başlayabilirdi. İstekleri konusunda çok da net bir şekilde kendini açıklayabilen bir insan değildi ama en azından daha açıklayıcı olabilirdi. Belki o zaman kocası da ona göre davranırdı.

Her iki tarafta kendi duygularını korumaya çalışırsa ortaya nasıl bir evlilik çıkardı ki. Onun olumlu olduğu zamanlarda o da olumlu davranabilirdi belki bu durum ikisinin daha uyumlu olmasına ve olumlu olmasına sebep olabilirdi. Kalbimi koruyum derken daha fazla yıpratmaktan da kurtulurdu belki bu şekilde. Son zamanlarda mükemmel değildi belki ama Feyyaz çaba harcıyordu bir şeyleri düzeltmek için en azından daha fazla deniyordu. O da deneyebilirdi. Ne kadar sürerdi ne kadar sürdürürlerdi bilmiyordu ama olduğu kadar olmalıydı.

Yataktan kalktı bu küçük düşünme seansı aklına bir fikir getirmişti. Feyyaz onun gibi değildi yorulduğunda hemen gözlerini kapatıp uzunca uyumuyordu yani uyuyordu ama başka bir teklifle gittiğinde de reddetmiyordu. Bugün de farklı bir teklifle gidebilirdi. Nasıl olsa daha gezebilirlerdi burayı hepsini şimdi bitiremese bile daha sonra tekrar gelebilirdi, gelebilirlerdi. Bu akşam odada baş başa vakit geçirebilirlerdi. Günlerdir hem işle hem de onunla özel olarak ilgileniyordu. Yorgun olsa bile onun isteklerini göz ardı etmiyordu. Bu gece de o, adamın isteklerini göz ardı etmeyebilirdi. Valizi yerleştirmemişti burada çok fazla kalmayacakları için valize eğilerek daha önce aldığı ve Zerda’nın iteklemeleriyle yanına aldığı geceliklere bir bakış attı. Açık söylemek gerekirse kendisi de beğenmişti kocasının beğenmemesi ihtimaller dahilinde bile değildi zaten.

Yavruağzı geceliği eline aldı. İnce askılıydı, derin bir v yakası vardı, göğsünün hemen altında hoş bir dantel vardı. Yumuşaktı en sevdiği tarafı buydu diğer modeller gibi çizmiyordu tenini. İki göğsünün altından aşağı doğru sıralanan üç minik kurdele vardı. Etek kısmı da oldukça kısaydı kalçasının hemen altında bitiyordu. Aynı renk sabahlığı da çıkartarak yatağın yanına bıraktı. Önce bir çırpıda geceliği giydi. Ardından saçlarını yaptı. Saçları ortalığa serilmesin diye toplayıp bir topuz yaptı. Yatarken rahatsız etmesin diye yukarıdan yapmıştı. Bakım kremlerini ve serumlarını uyguladı. Eline kırmızı tonlarda bir tint alarak biraz yanaklarına ve dudağına uyguladı. Aynada kendine kısaca bir bakış attı. İlk defa kendi isteği ile ve karşılıksız özel olarak hazırlanmıştı galiba. İlk böyle hazırlandığında yeni evlilerdi ve yengesi aldatılırsın kaygısıyla onu kışkırtmıştı. Diğerlerinde ise özel olarak bir şey istemek için işi işve ve cilveye dökmüştü. Eh işe yaradığı kesinlikle aşikardı. Bu sefer de bir isteği vardı aslında ama bu sefer diğerleri gibi onun için bir şey yapmasını ya da kabul etmesini istemiyordu bu sefer ona karşı bir adım atarak daha uyumlu bir evlilik istiyordu.

Aynada kendine kısaca bir bakış attı. Güzel görünüyordu hatta şu anda kendini Roma’da gittiği iç çamaşırı defilesindeki mankenler gibi hissediyordu. Yani onlar kadar uzun boylu değildi ama en önemlisi insanın kendisini nasıl hissettiğiydi değil mi? Parfümünü de sıkıp yatağa uzandı. Tableti eline alarak biraz vakit geçirmeye çalıştı çünkü gecikirim demişti ama saat vermemişti. Saat şu an onu birazcık geçiyordu. Bir şeylerle uğraşmazsa belki tekrar uyuyabilirdi kendine çok güvenmiyordu. On buçuğu geçerken kapı açıldı. Berfu filmi kapatırken toparlandı. Feyyaz odaya büyük bir baş ağrısı ve yorgunlukla girmişti. Bir an önce uyumak istiyordu. Onu görünce toparlanan karısını gördüğüne biraz şaşırmıştı uyumuş olabileceğini düşünmüştü ya da geç kalacağım dediği için dışarı çıkacağını falan ama odada onu bekliyor oluşu pek ihtimalleri arasında değildi. Elindeki dosyaları yere fırlatmak istese de vazgeçerek dolabın içine bıraktı. “Hoş geldin.”

“Hoş buldum güzelim.” Feyyaz arkasını döndüğünde kesinlikle görmeyi beklediği bir manzara ile karşılaşmamıştı. Uyumamışsa bile uyumak üzere olduğunu düşünmüştü. Tamam sürekli uzun kollu pijamalarla gezmiyordu ama şu anki hali kesinlikle özenle ve özellikle hazırlanmış olduğunu gösteriyordu. “Aç mısın?”

“Sana mı?” İki adımda yanına ulaşan kadına baktı. Daha önce bu haline çok kandığı olmuştu ama yine kanardı. Kesinlikle kanılmayacak bir görüntü de değildi ne de olsa. “Dalga geçme ya cidden soruyorum.” Feyyaz da kesinlikle ciddiydi. Hatta biraz fazla ciddi olabilirdi.

“Ben de ciddi söylüyorum zaten.” Öpmek için eğilse de vazgeçti dışarıdan gelmişti ve banyoya girmesi gerekiyordu. Alkol, sigara kokusu üzerine sinmiş olmasının yanı sıra tüm gün boyunca dışarıdaydı banyoya girmeli ve üzerini değiştirmeliydi. “Aç değilim yedim ama tatlıya hayır demem.”

“Ama önce üstünü değiştirsen?” Koku, yine zayıf noktasından gelmişti. Söylenmek istememişti ama gerçekten kötü kokuyordu. “Banyoya girip geliyorum.”

“Tamam.” Feyyaz kendini banyoya attı. Kısa bir duş aldıktan sonra yatağın üzerinde elinde tabletle oturan karısına baktı. Görsel şölen sunuyordu resmen. Üzerini giyinmeden yatağa yaklaştı. Tableti kadının elinden alarak komodinin üzerine bıraktı. Öpmeye başladı. “Bu geceyi neye borçluyuz bu sefer beni neden kandırmaya çalışıyorsun?”

“Aşk olsun başka bir niyetim yoktu sadece kocam için hazırlanmış olamam mı?” Yani daha önce yaptıklarının planlı olduğunu anladığını fark etmemişti ama bu sefer arka planında gerçekten bir şey yoktu. “Kocan buna çok çabuk alıştı bence sen haftada bir 7 gün uygulayabilirsin.” Berfu gözlerini kocaman açarak adama baktı.

“Çok mu komiksin sen bir haftada zaten yedi gün var.” Dalga mı geçiyordu her gün özenle falan hazırlanamazdı her gün bekleyecek miydi eve gelişini. İşte buna ne kendisi ne vücudu ne de psikolojisi el verirdi. “Dedim ya çabuk alıştım diye.”

“Olmaz.”

“Niyeymiş?” Feyyaz karısının çıkışına karşı kaşlarını çatarak baktı. “Her gün seni bekleyemem ki arada çok geç geliyorsun.” Buna verecek cevabı çok yoktu o da farkındaydı her gün geç saatlere kadar bekleyemeyeceği hatta bugün büyük ihtimalle akşamüzeri uyuyup uyanmıştı da bunu ona borçluydu.

“Sen böyle bekleyeceksen ben erken gelirim.” En azından denerdi. Berfu bir düşündü bilerek mi geç geliyordu? Madem erken gelebilirdi neden gelmemişti? “Ne yani sen erken gelebilecekken bilerek mi geç geliyorsun?”

“Hayır güzelim ne alakası var?” Az önce erken gelirim demişti ya bu ne anlama geliyordu. Sen kötü gözüküyorsun o yüzden mi geç geliyorum demeye mi getirmişti lafı. “Yok az önce söyledin ya. Ne yani sen ben evde güzel giyinmiyorum diye mi geç geliyorsun?”

“O lafın gelişiydi ayrıca bana kalsa ben yanından da ayrılmam ama bana kalmıyor.” Kesinlikle yalan değildi. Ona kalsa yanından bir saniye ayırmazdı ama ona kalmasına izin vermiyorlardı. “Ciddi misin?”

“Tabi ki şimdi devam edebilir miyiz?”

“Peki öyle olsun.” Feyyaz bu sefer kafasını boynuna gömdü. Bu gece sabah olmayacaktı hatta olmaması için güneşle anlaşma da yapabilirdi.

Sabah ilk önce Feyyaz uyandı. Gözlerini araladığında güneş çoktan doğmuştu. Perdeyi açık unutmamış olsalardı iyiydi. Gece zaten geç yatmışlardı bir de sabah erken kalkmak gibi bir niyeti yoktu. Nasıl olsa bugün işi yoktu asıl tatilleri bugün başlamış varsayabilirlerdi. Hoş dün akşam iyi bir tatil başlangıcı olmuştu. Özellikle kendi açısından tabi bir de karısı açısından... Ayrıca cidden bu sefer onu kandırmaya çalışmamıştı buna birazcık şaşırmıştı sonrasında bir bomba bekliyordu ama gelmemişti. Saate baktı onu geçiyordu bugün pazardı ve kalkmak için oldukça erken bir saatti bugün için.

Feyyaz gözünü geri kapatarak yatakta bir süre uzandı ama uyku tutmamıştı geri. En azından kalkıp kahvaltı yapıp biraz gezebilirlerdi. Yarın sabah buradan ayrılacaklardı o yüzden buradaki son günleriydi ve karısı burayı fazlasıyla sevmişti. Toplu saçlarının arasından firar edip boynuna dökülen saçları kenara çekerek öptü. “Hadi kar tanem uyan.” Berfu bir süre gözlerini kapalı tuttu. Uyanmak istemiyordu hala yorgun hissediyordu. “Uyanmasak?”

“Kahvaltı yapalım sonra biraz da gezeriz olmaz mı?” Berfu’dan bir süre ses çıkmadı. Kendine gelmeye çalışıyordu. Sonra gözlerini araladı. Sırt üstü dönerken gerindi. Esnerken gülümsedi. “Günaydın hayatım.” Feyyaz başta bir günaydından sonra gelen kelimeyi anlayamadı. İlk defa bu şekilde hitap etmişti. Bilerek mi dedi yoksa bilinçsiz mi dedi emin olamadı ama bildiği bir şey varsa bu tatil düşündüğünden daha iyi gelmişti anlaşılan. Geldikleri günden beri çok daha iyi ruh halinde olmasının yanı sıra çok daha rahat konuşuyorlardı ayrıca dün gece ve şu andan da anlaşıldığı üzere aylardır aralarında süregelen keyifsizlik tamamen ortadan kalkmıştı. Karabeylerin aradan çekilmesinin etkilerini çok hızlı bir şekilde görüyorlardı. “Günaydın kar tanem.”

Berfu saçlarını üstünden biraz kuruttu. Biraz dalgalandırmayı planlıyordu tamamen kurutursa kabaracaktı bir süre de kendi haline kurursa tamamdı. Saçlarını kendi haline bırakıp makyajına geçti. Makyaj işinde profesyonelleşmemişti ama çok daha iyi hale gelmişti. Üzerindeki beyaz çiçekli elbisenin eteklerini tekrar düzeltti. Oturdukça toplanıyor, toplandıkça da kırışıyordu. Makyajını bitirince saçlarına ısı koruyucu ve tüm gün boyunca elektriklenmesini engellemek adına bir krem sürdü. Şarjdaki makineyi alıp saçlarını yapmaya başladı. Kalın dalgalar yaptığı halde yine de uzun sürmüştü. Uzun ve kalın telli çok saç kesinlikle sadece gösteriş yaparken iyi oluyordu şekil yapması uzun ve yorucuydu. Kocası artık söylenme aşamasına geliyordu ki masadan kalktı. “Sonunda, daha ne kadar orada oturacaktın?”

“Niye söylenmeye yer arıyorsun hızlı olduğumu biliyorsun.” Sorun hazırlandığı süre değildi ki sorun hazırlandıkça güzelleşiyor oluşuydu ve canını sıkıyordu. Bunu ondan başkaları da görecek olması hoşuna gitmiyordu. “Ne gerek var ki makyaj falan yapmaya.”

“Biraz ortama uyu sağlamak istedim ayrıca güzel olmamış mı?” İnsan soru sorarken bile mantıklı olmalıydı, güzel olmamış mı soru değildi ki kendine hakaretti. Yine de kendi düşüncelerini kendine sakladı. Olmamış dese belki de üstünü değiştirirdi. “Olmamış.”

“Kıskançlığından söylüyorsun.” Gözlerinden belliydi ayrıca bir saattir onu izliyordu çirkin olsa çoktan söylerdi. Üstelik aynada kendini görüyordu ve gayet güzel gözüküyordu. Sırf Pinterest’te gördüğü kombini yapmak için uğraşmıştı. “Belki de sen niye bu kadar süsleniyorsun ki?” Ne gerek vardı ki alt tarafı biraz gezeceklerdi.

“Niye dün akşam öyle söylemiyordun?” Yani o başkaydı. O zaman ona özeldi şimdi sokaktaki herkes görecekti. Bu fikirden hoşlanmıyordu. “O başka.”

“Neresi başkaymış?”

“Her yeri başka işte onda sadece ben görüyordum bugün herkes.” Bu kıskançlık mevzusu uzayacaksa hiç dışarı çıkmasalar daha iyiydi en azından keyfi kaçmazdı çünkü fiziken yorulmak değil de ruhsal yorulmak daha kötü geliyordu. “Kıskançlık etmeyi bırakır mısın? Şimdiden pişman edeceksen hiç çıkmayalım benim de keyfim kaçmasın.”

“Tamam bir şey demedim.” Birkaç saat idare edebilirdi ayrıca onun yanında kimse bakmazdı, herhalde. Bakan olursa da arkasında adamı boşuna mı gezdiriyordu? “Emin misin?”

“Evet.”

“Son kararın yani.”

“Evet.”

“Tamam o zaman çıkalım.”

Otelden çıkıp kahvaltı yapabilecekleri bir yere gittiler. Kahvaltıları bitince gezmeye başladılar. Sokakların arasına girerek birer ikişer kaybolmaya başladılar. Berfu’nun canına minneti şu an, fazlasıyla zevk alıyordu içinde bulunduğu andan. Feyyaz başka bir sorun çıkartmamıştı, bir elinden tutuyor bir kolunu omzuna atıyordu. Sanki onun olduğunu göstermeye çalışıyor gibi sahipleniciydi. Genç kadın uzun zamandır bu kadar eğlendiği ve dertsiz geçirdiği bir gün geçirdiğini zannetmiyordu. Saat öğleni geçerken ikisi de açlığı midelerinde hissetmeye başlamışlardı. Her zamanki gibi ilk tepki Berfu’dan gelmişti. “Acıktım.”

“Yiyelim ama önce girdiğimiz bu karmaşanın içinden çıkmamız lazım.”

“Nasıl?” Arkalarındaki adama işaret gönderdi bir tanesi yaklaştı arabayı çağırmasını istedi. Gelen emirle birlikte telefonunu çıkartıp birini aradı. Sonra da bir yol tarifi geldi. Bu sefer adam arkadan değil önden yürümeye başladı. Karı-koca adamın peşine düşüp yürümeye başladılar. Ana yola ulaştıklarında onları bekleyen arabaya bindiler. Restoranın önünde durduğunda arabadan inip güzel bir mekâna girdiler. Eğlenceli bir yemekten sonra biraz dinlendiler. Tekrar gezmek için çıktılar. Sokak aralarında bir dükkânın önünde gördüğü biblolara bakmak için yaklaştı. Feyyaz çalan telefonla birlikte yerinde durdu. Telefona cevap verirken Berfu “Biblolara bakacağım.” Feyyaz cevap olarak kafasıyla onayladı.

Berfu ceviz kabuğunu andıran oymalara baktı. Bir tanesini eline alarak incelemeye başladı. Çok güzel görünüyordu. İçini açtığında minik bir dünya bulmuş oldu. Karşısındaki adam bir şeyler söyleyince kafasını kaldırıp baktı. “Do you like it? (Beğendin mi?)” İngilizce konuşan adama baktı. Çevirmen adamın söylediğini yakalayıp çevirmişti. Şimdi sıra cevap vermesiydi. “Yes very beautiful. It’s real? (Evet çok güzel. Gerçek mi?)” (Konuşma İngilizce devam ediyormuş gibi düşünebilirsiniz ama iki farklı dilde aynı şeyi yazmamak için sadece Türkçelerini vereceğim. Ayrıca biraz mantıksız gelirse de Berfu’nun İngilizcesi iyi değil onu hatırlatayım.)

“Evet.”

“Çok zor olmalı.”

“Güzel şeyler emek ister zaten.” Berfu elindeki kabuğu yerine bıraktı. Sonrasında kenarında duran müzik kutusunu eline aldı. “Antika.”

“Belli ama iyi görünüyor.” Berfu müzik kutusunu beğenmişti almayı planlıyordu. Kocasını kontrol etti hala telefondaydı. Arada göz ucuyla onu kontrol ediyordu. “Değer vermekle alakalı.”

“Eski sahibi değer veriyormuş.” Yeni sahibi olmak istiyordu ve değer vermek de. Bu yaptığı ilk tatildi ve böyle bir hatırası kalırsa daha güzel hatırlayacaktı. “Öyle.” Adam, karşısındaki kadının arkasını dönüp birkaç metre geride telefonla konuşan adama baktığını gördü. Adamda bu tarafa bakıyordu arada. Ona yaklaşırken kalabalığın içinde görmüştü ikisini el ele yürüyorlardı adamın telefonu çalınca geride kalmıştı ama gözü sürekli kadındaydı.

“Eşin mi?” Berfu kimden bahsettiğini anlayınca onayladı. “Evet.” Telefonu kapatıp gelebilseydi gösterecekti ama işi uzayacağa benziyordu. İnşallah sadece telefonda kalırdı da bir de üstüne gitmesi gerekmezdi.

“Seviliyorsun o zaman.” Bakınca bile görünüyordu. Adamın kadının her hareketinde onlardan tarafa bakışı, etrafı kolaçan edişinden belliydi. “Yani.”

“Balayı için mi geldiniz?” Yeni evli bir çift gibi gözüküyorlardı ama eminde değildi belki de değillerdi. “Hayır evleneli biraz oluyor iş seyahatine geliyordu ben de gezmek için geldim.” Bu cümleyi kurmak için bir süre can çekişmişti kendi içinde ama mantıklı bir cümle olmuş gibiydi.

“İlk defa mı geliyorsun?” Yani hem ilk tatiliydi hem de Malta’ya ilk defa gelmişti. Tatile gelenlerin çoğu plajlarına gidiyordu ama onlar direkt içine gelmişlerdi. “Evet. Çok seyahat ettiğim söylenemez ama eşimin ilk değil.”

“Alacak mısın?” Müzik kutusunu göstererek sormuştu. “Evet.”

“O zaman aşkınızın bir nişanesi olsun.” Adam tuzak soruyu ortaya atmıştı. Bazı çiftlerde birisi diğerinden hep daha çok severdi bu çiftte onlardan bir tanesiydi. Adam daha çok seviyor, gözünden sakınıyordu ama kadının bu kadar sevdiği söylenemezdi adamın cümlesini anlar anlamaz gözlerinden geçen soru işareti de bunun göstergesiydi. Berfu cevap vermek yerine gülümsedi. Adam kadından cevap gelmeyince “Erkeğin daha çok seveni makbuldür hatta biraz da sürüneni makbuldür. Aldatmaz.” Berfu adamın konuşmasına gülmeden edemedi. Eh biraz sürünmüyor dese yalan olurdu yani. Bir iyi bir kötü davranarak onun da dengesini bozduğunu biliyordu.

Feyyaz giderek uzayan konuşmayı duyamadıkça sinirlenmeye başlamıştı. Berfu hala işini bitirememişti en son satıcı adama gülümseyince dayanamayıp telefonu kapatarak yanlarına yaklaştı. “Ne oluyor?”

“Güzel mi? Almak istiyorum.” Bir saattir eski bir müzik kutusu üzerinden mi konuşuyorlardı ayrıca karısının İngilizcesi çok da iyi değildi nasıl anlaşmışlardı? “Bunu mu konuşuyorsunuz?”

“Evet.” Satıcı adam, karşısında kıskançlıktan renk değiştirmek üzere olan ama bir şey diyemeyen adama baktı. Az önce yaptığı yorumda ne kadar haklı olduğunu fark etti. Az önce birbirlerine bakan çiftin bakma sebepleri bile farklıydı. Birisi işi bitse de benimle ilgilense diye düşünürken diğeri onunla ilgilenen birileri var mı onun ilgilendiği biri var mı diye telefon konuşması sırasında içi içini yemişti. “Karın beğendi senin de beğendiğin bir şey var mı?”

“Gerek yok.” Berfu’ya dönerek “Başka bir şey alacak mısın?” Berfu az önce elinden bıraktığı küçük ceviz kabuklarından bir tanesini eline aldı. “Bu nasıl?” Minik, hoş ve güzel gözüken bibloyu gösteriyordu. Feyyaz önce küçük kabuğa baktı. Yani çok da gözüne güzel geldiğini söyleyemezdi ama yine de itiraz etmedi.

“Beğendiysen alabilirsin.” Berfu gelen yorumdan pek memnun kaldığını söyleyemezdi. Daha iyi bir yorum yapabilirdi almak için onun beklemiş ve yorumunu merak etmişti. “Sen beğenmedin mi?”

“Güzelmiş” Feyyaz adamdan bir türlü hoşlanmamıştı bir an önce ayrılmak istiyordu ama Berfu’nun pek de ayrılası yok gibiydi. “Gerçekten mi?”

“Evet beğendim sen de beğendiysen al devam edelim.” Berfu birkaç tane seçerek satıcı adama uzattı. Adam müzik kutusunu ve diğerlerini paketlerken Berfu konuşması uzayan adama baktı. “Ne olmuş?”

“Nerede?” Feyyaz bir an bağlamı algılayamadı. Ne konuşuyorlardı? Az önce müzik kutusu ve kabuklardan konuşmuşlardı şimdi ne üzerine konuşuyorlardı? “İşte, aradılar ya.” Feyyaz ne ara konu buna geldi diye düşündü.

“Yok önemli bir şey değildi sadece bir şey sordular.”

“Bu kadar uzun soru mu olur?”

“Hayatım soru uzun olmasa bile cevabı uzun olabilir ya.” Berfu suratını asarak önüne döndü. İlgili olmaya çalışınca azarlanıyordu. Az önce adamın dediği doğruydu erkeğin sürüneni makbuldü sormasa ilgilenmese tam tersi olacaktı ilgilenilen kendisi olacaktı. “Tamam bir şey demedim say.”

“Tamam asma suratını.” Feyyaz söylediğine pişman olmuştu geri de alamıyordu. Bugün bozulmasın, keyifleri kaçmasın diye uğraşırken kendisi kaçırmıştı anlaşılan. Arada, Berfu’nun bazen fazla hassas olduğunu aklından çıkıyordu. “Niye azarlıyorsun?” Azarlamak istememişti ki ana amacı kesinlikle bu değildi.

“Sen hayatında kaç kere hayatımla başlayan bir cümle ile azarlandın.” Berfu cevap vermek yerine satıcı adamın uzattığı poşeti aldı. Feyyaz cebinden çıkarttığı kartı uzattı, adama. Poşeti alan kadın, kocasını beklemeden yürümeye başladı. Adam kartı alır almaz önden yürüyen kadının peşine düştü. Hızla elindeki poşeti çekti. “Hadi ama ana amacımın azarlamak olmadığını biliyorsun. Günümüzü mahvetmeyelim olmaz mı?”

“Sen de düzgün cevap ver o zaman.” Elindeki poşeti arkasındaki adama uzattı. Baran poşeti alıp geri çekildi. Feyyaz Berfu’nun elini avuçlarının arasına aldı ve dudaklarına götürdü. Kısa bir buseden sonra “Tamam özür dilerim.” diyerek elini tutmaya devam etti. Kadının yumuşadığı yüz hatlarından belliydi.

Günü başka bir olay yaşamadan kapattılar. Otele geçtiklerinde Berfu dağılan eşyalarını toplayarak valizini kapatmaya müsait bir duruma getirdi. Sabah on birde otelden çıkacaklardı. Berfu tam olarak nereye gideceklerini sormamıştı yine Malta’da olacaklarını biliyordu ama tam kestiremiyordu yerini.

Sabah uyandıklarında ilk iş kahvaltı yapmışlar sonra da hazırlanıp otelden çıktılar. Onları bekleyen arabaya binerek uzun bir yolculuğa başladılar. Yolun yarısında Berfu sıkılmış ve uyuyakalmıştı. Deniz görünmeye başladığında Feyyaz Berfu’yu uyandırdı. Marinaya geldiklerinde teknelerinden birine doğru yürümeye başladı. “Ne yapacağız?” Adam yürümeyi bırakan kadına baktı. Denizden korkmuyordu değil mi? Daha önce denize açıldığını düşünmüyordu ama korkacağını da düşünmemişti. “Bir adayı gezeceksen en mantıklısı deniz üzerinden gezmektir.”

“Tekne ile mi açılacağız?” Berfu’nun sesindeki o hayret nidası kesinlikle korkabileceğinin göstergesiydi. Sürpriz yapmak istemişti ama anlaşılan ters tepecekti. “Sayılır.”

“Nasıl sayılır?” Berfu inatla yürümeden yerinde bekliyordu. Feyyaz, Berfu açısından daha büyük bir rahatlık ve konfor olacağını düşündüğü için yatı istemişti ama karşı çıkacağını pek düşünmemişti. “Şöyle ki tekne değil yat.”

“Ama ben daha önce hiç binmedim.” Yani bunun tersini düşünmemişti zaten. Şırnak’ta deniz mi vardı ki tekne ya da yata binesin. “Her şeyin bir ilki vardır.”

“Hadi deniz tutarsa.” Berfu’nun içini bir sıkıntı kaplamıştı. Sevmemişti bu denize açılma işini. Açık söylemek gerekirse biraz korkmuştu. “Berfu daha binmedin bile nereden biliyorsun deniz tuttuğunu?” Yani tahmin ediyordu belki de tutardı işte. Deniz tutması o kadar da nadir bir şey değildi ki.

“Bilmiyorum ama soruyorum hadi tutarsa?” Feyyaz ikna olmakla olmamak arasında gelip giden karısını ikna etmeden binemeyeceklerini fark etti. İçini rahatlatmak için “İneriz o zaman bir yerde kalırız.” diye ikna etmeye kalktı.

“Peki.” Berfu’nun itiraz edebileceği başka bir şey yoktu. Yatı ayarlayan adam diğer şeyleri de ayarlamıştı. “Şimdi söylenmeyi bırakıp yürüyecek misin?” Feyyaz, Berfu’nun elini tutarak kendine doğru çekti.

“Yürüyeceğim.” İkili tekrar yürümeye başladığında arkalarında ellerinde valizle gelen korumalarda yürümeye başladı. “Güzel.”

Feyyaz, marinadaki büyük gemilerin yanına yaklaştı üzerinde büyük harflerle HAN yazan yatın önünde durdu. İlk önce kendi bindi sonra da elini Berfu’ya uzattı ama ona şüpheyle bakan kadını görünce “Hadi ama deniz seni yemez.” Berfu büyük geminin şu an için daha korkutucu geldiğini düşünmeye başlamıştı. “Hadi yemez de yutarsa.”

“Tabi Van Gölü canavarı gibi Akdeniz canavarı da var ya hadi seni tek lokmada yutarsa.” Berfu, kocasının onunla dalga geçiyor olmasına bozulmuştu. Ne vardı işte insan korkamaz mıydı? İlk defa biniyorum demişti, ilkler kokutucu olamaz mıydı? “Dalga geçme ya.”

“Geliyor musun yoksa ben gelip bindireyim mi?”

“Off.” Ona uzatılan eli tuttu. Bir büyük adımda karşıya geçerek yata binmiş oldu. Denizin ortasında hafif hafif sallanan gemiyle bir dengesini kaybediyor gibi olsa da bir şey olmamıştı. “O kadar korkunç değilmiş değil mi?”

“Emin değilim daha.” Kaptan orada olduğunu göstermek adına atışan karı kocaya hitap etti. “Hoş geldiniz Feyyaz Bey ve Berfu Hanım.”

“Hoş bulurum inşallah.” Feyyaz, Berfu’nun söylenmesine kulaklarını tıkadı bazen ön yargılı olabiliyordu bu konuda benzer oldukları kesindi. İkisi de ilk defa deneyecekleri şeyler için fazla ön yargılı yaklaşabiliyorlardı. “Hazır mı her şey?”

“Evet sizi bekliyorduk”

“Tamam açılabiliriz.” Berfu bir an şüpheye düştü hani deniz tutarsa ineceklerdi. Hareket ederlerse nasıl ineceklerdi? Bindirmek için yalan mı söylemişti? “Hemen açılmasaydık biraz beklese miydik?” Kaptan önce karı kocaya baktı. Hangisinin dediğini yapacaktı hareket edecek miydi yoksa bekleyecek miydi?

“Bekleyelim mi?” Feyyaz, Berfu’ya kısa bir bakış atıp kaptana geri döndü. Berfu’ya kalsa sabaha kadar burada kalırlardı. “Yok siz açılın kamaraya bırakın eşyaları da. Yemeği de hazırlasınlar.”

“Peki efendim.” Kaptan içeri geçerken Berfu inatla yerinde hareket etmeden duruyordu. Niye anlamıyordu inatla? Midem bulanabilir demişti ama dinlemiyordu hala yemek hareket diyordu. “Ya hadi midem bulanırsa.”

“Berfu şu an miden bulanıyor mu?” Şu an için bulanmıyordu ama daha bineli 5 dakika bile olmamıştı ki belki biraz sonra bulanacaktı. “Hayır.” Feyyaz kendini tutarak çözüm odaklı ilerledi günlerini mahvetmenin manası yoktu biraz sonra korkusu geçince bir şey kalmayacaktı ortada.

“İyi ilerleyen süreçte de bulanırsa dururuz olur mu?” Bu öneri Berfu’yu sakinleştirmemişti ki o hiç hareket etmek istemiyordu sonra durmak değil. “Bu araba mı hemen durabilesin?”

“Sen bugün niye her şeye söyleniyorsun?” Suratını astı kafasındaki plan bu değildi ki o kalan günleri de deniz kenarındaki bir otelde ya da evde geçireceklerini düşünmüştü ama görünen o ki kocası direkt denizi tercih etmişti. “Ben otelde falan kalacağız diye düşünmüştüm.”

“Gezerek mi tatil yapacaksın yoksa bir yerde sabit kalarak mı? Çünkü sabit kalarak anca plaja falan gidersin ya da etraftaki birkaç yeri gezersin. Gezerekse de istediğin marinada ya da koy da durup istediğin yeri gezebilirsin.” O kalabalığın içinde bir günü hastalanmadan geçirirse tüm mal varlığı bağışlardı o kadar kendinden emindi. Otelde bile zorlanmıştı bir de hem otelde kalacak hem kalabalık plajlara girecekti hem de sağlıklı kalacaktı. “Sabit kalmak kötü mü?” Eğer basit bir tatil yapacaksan değildi ama daha iyisini yapabilecekken neden olmasındı ki?

“Yani değil ama sen kalabalık ortamda denize girebileceğine sonra da hiçbir şey olmadan devam edebileceğini düşünüyorsan kabul.” Berfu dudaklarını sarkıttı. O kısmını pek düşündüğü söylenemezdi. Eğer sahil gerçekten kalabalık olursa denize bile girmeden dönmesi gerekirdi. “Olmaz değil mi?”

“Çok zannetmiyorum.” Feyyaz’ın kaşları da verdiği olumsuz cevapla beraber kalkmıştı. Berfu itiraz etmenin bir kar etmediğini fark etti. Eğer hastalanmadan tatil yapmak istiyorsa kabullenmeliydi. “Peki o zaman.”

“Seni de ikna ettiğimize göre yukarı çıkalım artık.” Berfu cevap vermeden kocasının elini tuttu merdivenlerden yukarı çıkarken etrafa kaçamak bakışlarda atmıyor değildi. Üst kata çıktıklarında tam oturmak üzereyken birden çalışan motorun sesi ve yatın hareketlenmesiyle dengesini kaybetti tam yere kapaklanıyordu ki Feyyaz’ın yanına çekmesiyle kafasını omzuna çarptı. “Aa canımı yaktın.”

“Nasıl durmadan kendini yaralıyorsun?” Eğer bu kadar ağır hareket edip etrafı şüpheyle incelememiş olsaydı büyük ihtimalle canını yakmayacaktı. Ayrıca eğer tutup kendine çekmemiş olsaydı yere düşecekti ve bundan daha fazla canı yanacağı kesindi. “Düzgün tutsaydın ya sen de zaten dengemi kaybetmişim ha sağa düşmüşüm ha sola yani.”

“Sana da iyilik yaramıyor bir türlü neden?” Kendini kocasından biraz daha uzak bir noktaya attı. Sürekli böyle sarsılacak mıydı? Eğer öyleyse sevmemişti. “Ben inmek istiyorum sevmedim.”

“Ne zorladın sen bugün beni.” Sabahtan beri sürekli bir şeylere söyleniyordu. Arabada geliyorlardı niye uzun sürdü, yata biniyorlardı sevmedim midem bulanırsa diye karşı çıkıyordu. “Ben bir şey yapmadım.”

“Otur yerine açılalım sarsıntı da duracak.” Gemi hareket ederken Berfu yerinde sabit bir şekilde oturmaya çalıştı. Karadan yavaşça uzaklaşırken Berfu kafasını geminin hareketiyle birlikte hareketlenen denizi izlemeye başladı. Geminin hızı belirli bir düzene girerken yan tarafında bir hareketlenme olmasıyla birlikte kafasını içeri çevirdi. Bir kadın elinde tabaklarla onlara yaklaşıyordu. Burada da mı yardımcı getirmişlerdi? Gittikleri her yerde onlara hizmet etmesi gereken kişiler olması gerekiyordu galiba yoksa bu adam rahat edemiyordu. Kadın masayı hazırlarken Berfu kafasını tekrardan denize çevirdi. Şu an hiç deniz gibi gelmiyordu kendini okyanusun ortasında kaybolmuş gibi hissediyordu. Tek sorun arada dolaşan diğer gemilerdi. “Miden bulandı mı bari?” Berfu kendini kontrol etti ama yok gibiydi.

“Hayır.” Daha gemiye binmeden önce derdine düşmüştü bir de üstüne gerçekten deniz tutmamıştı. Eğer tutsaydı ikinci bir planın olduğu söylenemezdi zaten gerek de kalmamıştı. “Daha binmeden gayretine düşmüştün ama…”

“İyi sen de rahatlayabilirsin haklı çıktığına göre.” Berfu’nun asık suratını görmek cidden can sıkıcıydı. Sırf mutlu olsun diye bir şeyler yapıyordu ama sürekli eline yüzüne bulaştırıyor hissi veriyordu. “Berfu cidden sana yaranılmıyor ama.”

“Niyeymiş?”

“Niyeymiş mi? Sırf sen daha rahat tatil yapabil diye Türkiye’den yat getirtiyorum ama hala yaranamıyorum.” Yani belki biraz öyle olmuştu ama ne vardı deniz üzerinde kalmaktan korkmuşsa? Her korku isteyerek olmuyordu ki ayrıca marinaya gelene kadar böyle bir korkusu olduğunu bile bilmiyordu. “Sanki sen kullanmıyorsun.”

“Bana kalsa tatil yapıyor olmazdım şu an birlikte vakit geçirelim diye buradayız ama sen yine küsecek bir şey buldun.” Yani ne diyeceğini bilemedi büyük ihtimalle doğruydu ama sürekli sorun çıkartmak gibi bir niyeti yoktu. “Niye önceden söylemiyorsun gemiye bineceğimizi?”

“Söylesem ne değişecekti?” Yani o da pek emin değildi ne değişeceğinden ama en azından kendini psikolojik olarak hazırlardı. “Psikolojik olarak kendimi hazırlardım.” Hazırlamak yerine daha kötü olurdu büyük ihtimalle.

“Yok sen gelene kadar kendini yerdin bir de burada kendini yerdin üstüne.” Bunlar yetmez bir de üstüne onu yerdi yine de doymazdı. “Çok komiksin.”

“Komiklik değil gerçekler.” Berfu suratını daha asarak karşısında oturan adama baktı. Verecek pek cevabı yoktu ama acayip de sinir olmuştu. Onu taklit ederek “Komiklik değil gerçekler, gerçeklermiş.” diye tekrar etti. Tekrar kafasını denize çevirdi. Şu an pişman olmuştu bindiğine hiç binmeyecekti.

“Hadi kendi içinde kavgan bittiyse dön yemek yiyelim daha acıkmadın mı?” Kafasını masaya çevirdi. Acıkmıştı sabah yaptığı kahvaltı ile duruyordu. “Acıktım.”

“İyi hadi yaklaş, düşme de yine.” Bu sefer daha dikkatli bir şekilde ayağa kalktı. Dengesini toplayarak hareket ediyordu. “Sen çekmezsen bir şey olmaz.”

“İyi hadi dokunmuyorum.”

“İyi olur.” Berfu hem masaya hem de Feyyaz’a yakın oturdu. Kadın yemekleri servis ederken Berfu önündeki yemeklere baktı. Mükemmeldi daha yola yeni çıkmalarına rağmen menüde ahtapot vardı. Herhalde 5 günün sonunda denizanası ya da yılan balığı falan yiyeceklerdi. Midesi bulandı kendi düşüncesine yüzünü ekşitmemek için kendini zor tuttu. Feyyaz, tuhaf bir yüz ifadesi ile masaya bakan kadına baktı. Ya midesi bulanmıştı ya da yemekler ona pek hitap etmiyordu. Kendisine çekerek yanağından öptü. “Ne oldu?”

“Ahtapot.” Bu deniz ürünleri takıntısı ne olacaktı acaba? Bu kadar ön yargı ile yaklaşmasa sevecekti belki ama denemiyordu bile. “Ona mı takıldın?”

“Sevmem.” Şimdiye kadar şu deniz ürününü seviyorum dememişti ki hep kaçınıyordu. Ya sonunda iyi bir müdavimi olacaktı ya da ölene kadar yemeyecekti. “Hiç tadına bile bakmadın daha önce.”

“Yok ben almayım.” Sevmiyordu, gözünün önüne canlı hali gelince daha kötü oluyordu midesi. Bir de aşırı yumuşak oluyorlardı elle tutması bile ne kadar zordu pişirirken nasıl pişiriyorlardı acaba sonra bu düşünce sarmalının kötü bir yere gittiğini fark edip durdu. “Tamam sen yeme o zaman.”

“Yemeyeceğim zaten.” Öyle bir düşünceye bile girmemişti hatta şu an masadan gitse daha memnun olacaktı. “Tamam, keyfin yerine geldi mi bari?” Daha iyiydi. Şimdilik bir sorunu yoktu midesi bulanmıyor ya da başı dönmüyordu.

“Sayılır. Şimdi nereye gidiyoruz?” Türkiye’ye diyormuş Berfu bunun üzerine düşüp bayılırdı bir saattir bunun için çırpınıyor olamazdı. “Bugün biraz açılalım bakarız önümüzdeki koylarda dururuz.” En azından biraz insan gürültüsünden uzaklaşmak iyi gelebilirdi.

“Tamam.”

“Sahil şeridindeki gitmek istediğin bir yer varsa söyleriz kaptana” Bunu düşünmemişti nereye gideceklerinden emin olmadığı için bir araştırma gayretine girmemişti. “Bakmam lazım.”

“Bak bakalım.” Yemeği bitirdikten sonra kadın masayı toparlamaya başladı. Berfu şimdiden terlemişti. Feyyaz elindeki telefonla ilgilenmeyi bırakıp ayağa kalktı. “Hadi kalk.”

“Nereye?” Pantolon tişörtle oturacak hali yoktu ya Berfu tabi elbiseyle oturduğu için pek hissetmiyor olabilirdi ama nemli hava insanın üstüne yapışıyordu. “Gezdireyim sonra da üstümüzü değiştirelim.”

“Olur.” Önce üst katı gezdiler. Neden bir yerde kalmak yerine yatta kaldıklarını anlamıştı. Yatta bir otelde olan pek çok şey vardı. Büyük bir çift kişilik odaları vardı. Tuvalet ve banyolar ayrıydı. Başka odalar da vardı ama orada gelen korumalar, aşçı ve yardımcıları kalıyordu. Zaten şu an gemide iki kadınlardı birisi kendisiydi diğeri de yardımcılarıydı. Bunun haricinde yatın içinde havuz ve şezlonglarda vardı. Denize rahat inip çıkmak için bir merdiven vardı.

Yatak odasına girdiklerinde yardımcı kadın eşyalarını odaya yerleştiriyordu. Kendisi uğraşıp da yerleştirmezdi büyük ihtimalle. Kadın onlar içeri girince dışarı çıktı. Ya bu kadının dili yoktu ya da o konuşuyordu ama Berfu duymuyordu çünkü daha kadının sesini duymamıştı. Odaya girdiklerinde Berfu önce kendini yatağa attı ama biraz pişman olmuştu. Ayakta aşırı derece fark etmemişti ama uzanınca anlamıştı ki zemin sürekli hareket halinde olmasından kaynaklı olarak sallanıyordu. Geri oturur pozisyona geldi. “Ne oldu?”

“Nasıl uyuyacağız biz?” Uyumayacağız dese kalpten gideceğini düşünüyordu çünkü yüz ifadesi tam olarak öyle duruyordu. Tabi karnı doymuştu bir tur da uyusa kendine gelirdi ama işte şansa bak uyuyamıyordu. “Niye?”

“Sallanıyor.” Yani normal değil miydi şu an hareket ediyorlardı hatta biraz hızlı sayılabilirlerdi. Ayrıca alışkın olduğu için kendisi çok fark etmiyordu ama karısının ilk seferi olduğu için daha fazla hissediyordu büyük ihtimale. “Gece hareket etmeyiz.”

“O zaman sallanmaz mı?” Yani gece bir fırtına falan çıkmazsa bir şey olmazdı. Zaten fırtına uyarısı olsa bırak bu kadar açılmayı hiç hareket etmezlerdi bile. “Hayır.”

“Tamam o zaman.” Önlerinde sadece 5 gün olduğuna göre bir an önce tatillerine başlayabilirlerdi. Tatile gelmişlerdi uyuyarak geçirecek halleri yoktu herhalde. “Şimdi yatmayı mı planlıyorsun?” Bıraksan uyurdu ama şu an belki de yeni olduğu için fazla hassas hissediyordu sallantıyı.

“İstesem bile yatamam büyük ihtimalle neden?” En azından biraz vakit geçirebilirlerdi o zaman. Ayrıca aylardır yüzme alıştırması da yapmamışlardı bugün biraz çalışabilirlerdi. “Üstünü değiştir denize inelim.”

“Denize mi?” Bildiğimiz denize mi ineceklerdi? Şu an hemen altlarında olan sudan mı bahsediyorlardı? “Evet.”

“Ben inmem.” Asla ve katiyen inmezdi, inemezdi inse de çıkamazdı ki boğulup kalırdı. Yabancı bir memlekette ölmek gibi bir niyeti yoktu hele de boğularak. Bir yerde okumuştu boğularak ölmek çok kötü oluyormuş zaten. “Niye?”

“O kadar iyi yüzemiyorum boğulurum.” O da farkındaydı ama yanındaydı boğulacak olsa yardım ederdi ama ne zamana kadar havuzda yüzecekti ki? “Boğulmazsın aksine havuzdan daha kolay olur canım benim hadi.”

“Ya ama...”

“Sen üstünü değiştir de bakarız.” Berfu ayaklandı yarısı yerde valizin içinde olan yarısı da dolapta olan kıyafetlerine baktı. Mayoların yerde olduğunu fark edince eğilip bir tanesini aldı. Banyoya gidecekken Feyyaz ciddiyle keyifli bir ses tonunun arasında kalan bir sesle “Burada değiştirsene üstünü.” dedi.

“Ne gerek var?” Berfu’nun çıkışını göz ardı ederek sırıtarak karşısındaki kadına baktı. “Fena mı olur benim de en azından göz zevkim gelişirdi.” Berfu renk değiştirirken diyecek bir laf aradı ama bulamadı.

“Var ya…” Feyyaz tek hamlede tişörtü çıkarttı. “Ne?” Berfu bir süre düşündü ne diyeceğini ama aklına bir şey gelmiyordu.

“Çok- çok sapık bir insansın.” Feyyaz kahkaha atmak isteğini zor bastırdı daha kötü bir şey bekliyordu ama gelen pek istediği gibi bir şey çıkmamıştı. “Niyeymiş, karımla da böyle konuşamayacaksam…”

“Konuşma.” Ne onunla ne de başkasıyla konuşurken bu şekilde konuşmasa olmuyor muydu? Yani şimdiye kadar alışamamışsa alışamayacağı anlamına gelmiyor muydu niye inadına uğraşıyordu ki onunla. “Asıl sen konuşma ben de üstünü değiştirmene yardım edeyim.” Elbisenin fermuarını aşağı indirirken dudaklarına eğildi.

Tam öpecekken “Hani denize inecektin?” diye araya girdi Berfu. Feyyaz, gelen soruyu savuşturdu. “İneriz kaçmıyor ya.” Berfu hala ineriz diyerek ikisini kastediyor oluşuna takılmıştı.

“Yorulursam uyurum ama.” Karısının bugün tehdit etmeye meyletmeye çalışıyor olmasına rağmen edemiyor oluşu da bir başka olaydı. “Uyuyabiliyorsan uyu ama az önce sallanıyor nasıl uyuyacağım diye dert yanan sen değil miydin?”

“Sen var ya- çok fenasın.” Sonunu toparlamaya çalışsa da yine olmamıştı. Bugün kelime kıtlığı falan mı yaşıyordu acaba? “Hayatım kendince kötü hakaretlerin bittiyse devam edebilir miyim?” Bu arada bir eli kalçasında geziyordu diğeri belinde geziyordu. “İyi et.”

Yatak odasından çıktıklarında üst kata çıktılar. Feyyaz bir süre denize inmesi için uğraşsa da Berfu’yu ikna edememişti. Biraz havuzda oyalandıktan kendisi denize inmişti. Hava kararırken yukarı çıktı. Şezlonglarda uzanan karısına baktığında uyuduğunu fark etti. Yani ikisinin dinlenme anlayışının da farklı olduğu kesindi. Havluyu üzerine örttü. Bir süre uyuyabilirdi en azından yemek vaktine kadar, yarın sabah işleri de yoktu

 

Loading...
0%