Yeni Üyelik
7.
Bölüm

GERÇEKLERİ İNKAR ETMEK ONLARI GİZLER Mİ?

@ahsenkubos

 

Adam, kadına zarar vermek istemezken en çok zararı da kendi vermişti.

 

Bölüm şarkısı: Okan Atıcı -Boynun çiçek bahçesidir

Aradan 4 gün geçmişti, ikimizde aynı evin içinde yaşamaya çalışıyorduk. Onun aklı tek yaşadığı günlere benimkisi ise kalabalık ev halkı ile yaşadığım günlere gidiyordu. O geç vakitlere kadar uyumak istiyor ve işinden ödün vermiyordu, ben ise evin içinde yalnız kalmaya alışmaya çalışıyordum. Evleneli bir hafta olmuştu ve evlendiğimizden beri sadece bir günü tüm evde geçirmişti o da ikinci gündü. Geri kalan günlerde genel olarak öğlene doğru ya da öğleden sonra gidiyor bazen akşam yemeğine yetişiyor bazense gece geç saatlere kadar gelmiyordu.

Bugün akşam yemeğine geleceğini söylemişti. Şu an saat sekizi geçiyordu ama hala gelmemişti ve ben acıkmıştım. Yemek de zaten gelmemişti. Kapı açıldığında içeri girene baktım. Önce mutfağa girdi sonra da yukarı çıktı sonra bir şey unutmuş gibi geri döndü galiba beni unutmuştu. Önce saçımdan öptü sonra da yemeği mutfağa bıraktığını söyleyerek geri yukarı çıktı. Bu yemeğin dışarıdan gelme işine de bir türlü alışamamıştım. Bazen kendi restoranlarından geliyordu bazen de farklı yerlerden. Kahvaltıyı erken yapmışsak öğle yemeği geliyor eğer geç yapmışsak da sadece akşam yemeği geliyordu.

Mutfağa girdim poşetten yemekleri çıkarttım hala sıcaklardı o yüzden tabaklara koydum masayı hazırladım. Yarım saat sonra aşağı indi. Yemekler soğumaya başlamıştı artık. Yemek yerken bir şey konuşmadık zaten konuşacak bir şey yoktu ben tüm gün evdeydim ve o iş konusunda konuşmazdı -konuşmuyordu hatta adını bile evde geçirmiyordu-. Yemeğini bitirdiğinde o salona geçti bende mutfağı topladım. Alt tarafı iki tabağı elimde yıkadım. Salona girdiğimde televizyon açıktı ama reklam vardı elindeki telefonla uğraşıyordu. Televizyonla ilgilenmiyor gibiydi ben de bu yüzden kanepeye otururken elime kumandayı aldım. Netflix’e geçerken şöyle bir göz attım ama pek umurunda olmamıştı. Bir şekilde konuşmaya başlamalıydım ama nasıl?

Bugün evleneli tam yedi gün olmuştu, yani resmi olarak bu evde yaşamaya başlayalı. Bugün annemle konuşurken yarın gelecek misiniz diye sormuştu işin açığı şu an onu ben de biliyordum ki. İşi olmazsa geliriz demiştim ama annem kesin bir bahane bulur demişti. Evde tek başıma oturmaktan çok sıkılmıştım artık yapacak hiçbir şey yoktu. Gerçekten yapacak bir şey yoktu. Yataktan kalk, banyo yap, kahvaltı yap ya da tam tersi sonra odayı topla ki o da nevresim değiştir ve yerde kıyafet varsa onları toplamaktı. Günün geri kalanını televizyon karşısında geçiriyordum. Eğer yarın annemlere gidebilirsek hem bana farklılık olurdu hem de sonrasında gitmek için daha rahat izin alabilirdim. Az önce yarım bıraktığım filmi açtım aradan beş dakika geçti ki o da telefonu alarak yukarı çıktı. Çok güzel yani şimdi nasıl konuşacaktım?

Film bitmişti ve sonunu beğenmemiştim çok saçma bitmişti. Sonra başka bir film açmak için gezinmeye başladım. Sonra Aşk Taktikleri’ni buldum en azından Türk yapımdı. İçim sıkılıyordu hatta içim içimi yiyordu ve bende bir şeyler yemek istiyordum mutfağa bir şeyler almaya kalktım. Gizli yardımcımız sağ olsun dondurma almayı da düşünmüştü. Elime kutuyu aldım bir de kaşıkla geri salona geri döndüm. İçimi sıkıntı yiyordu ben de dondurmayı. Film başlayalı 5 dakika olmuştu ki Feyyaz geri döndü.

Konuşmayı nasıl başlatacağımı bilmiyordum. O da yanıma oturdu ve bana eşlik etmeye başladı. Sonra bir şey anlamamış olacak ki “Ne anlatıyor bu şimdi?” diye sordu. Adından belli ama gene de sen bilirsin. “Adam kadını, kadında adamı tavlamaya çalışıyor.” Geriye iyice yaslandı sonra da başım göğsüne gelecek şekilde oturdu.

“Neden?” İzle anla ya ben de ilk defa izliyorum. “Kadın bir adam nasıl tavlanır onu göstermeye çalışıyor takipçilerine, adam da bir kadın nasıl tavlanır onu gösteriyor arkadaşlarına.” “Gereksiz” dese de izlemeye devam etti. Bu arada bende dondurmayı yemeye devam ediyordum sonra kaşığı elimden alıp ağzına soktu. Bu adamın benim yiyeceklerimle problemi neydi?

“Ama o benimdi.”

“Tüm kutuyu yemişsin zaten ben bir kaşık aldım.” Yapma ya bende kutuyu sen yedin zannettim. “Dolapta var getirebilirim.”

“İlla benimkinden yeme diyorsun yani.” Yok canım olur mu sen al bunu ben yenisini getiriyim. “Yok yani bitmek üzere ya ondan.” “

İyi getir o zaman.” dedi. Çok kolay kabullendi kesin bir şey yapacaktı ama sesimi çıkartmadan mutfağa gittim ve dondurmayla kaşığı getirdim. Tekrar yerime otururken elimdeki dondurma ve kaşığı aldı bende eski yerime oturdum. Kendi dondurmamı elime aldığımda bittiğini fark ettim. Hangi ara yemişti o kadar dondurmayı? Boş kutuyu sehpaya bıraktım. Bir şey demeden geri yaslandım. Canım sıkılmıştı. Kolunu belime sararak daha yukarı çekti şimdi tam çenesinin altında duruyordum. Çok eğleniyormuş gibiydi bu durumdan. Sonra da elindeki dondurma ve kaşığı bana uzattı. “Buna geçebiliriz.” dedi.

Az önce onunla paylaşmadığım için yapmıştı şimdi de ben onunkini paylaşacaktım. Çok intikamcıydı. Yine de sesimi çıkartmadan elinden aldım. Kapağını açtım ilk kaşığı kendim yedim sonraki kaşığı da elimden alıp yedi. Aynı kaşıktan yemeyi problem etmiyor oluşu da ayrı bir olaydı. Bir nevresimde üst üste iki gün yatmayan, her gün banyo yapan bir kişi için inanılır gibi değildi yani. Filmin geri kalanı boyunca dondurmayı bir kaşık ben bir kaşık o yedi. Filmin sonuna geldiğimizde “Böyle mi bitti yani?” yani mutlu son işte beraber oldular barıştılar falan. “Hayır ikincisi de var.”

“İyi bari çünkü saçma bitti.” Saçma mı? Bu adama göre saçma olmayan ne vardı acaba? Ne izlesem saçma diyor. “Neden?” açıkla bari çünkü bende merak ettim şimdi nasıl saçma bitmeyebilirdi. “Sonrasında ne oldu? İki baskın karakterin böyle bir ilişkiyi devam ettirebilmesi bir mucize olur.” Haklı olabilirdi. İki karakter de aşırı derecede baskındı. Geri yerimden kalktım boş dondurma kutusunu diğerinin yanına bıraktım. Filmin ikincisini şimdi izleyip izlememe konusunda emin değildim ama o da yerinden oynamamıştı devamını izlemek mi istiyordu? Kanepeye geri oturacağım zaman beni kucağına çekti bir an o kadar hızlı hareket edince başım döndü. Aşırı güç uygulamadan yavaşça yapsa ne olurdu yani her seferinde aklım çıkıyordu. Kucağına iyice yerleşmem için bacaklarımı açarak oturmamı sağladı, şimdi yüz yüzeydik. Üzerimdeki siyah gecelik yukarı doğru toplanmıştı. Bir eli bacağıma giderken diğer eliyle sırtımdan tutarak kendine doğru çekti.

Öpmeye başladığında onun ‘oynaşmak’ dediği şeyi yapmadığımızı fark ettim iş doğrudan yatağa gidiyordu. Sonra aklıma konağa gitme işini konuşmadığımız geldi. Şu an dikkati çok dağınık gözüküyordu ve şimdi söylersem büyük ihtimalle kabul ederdi sonrasında da hayır diyemeyeceği için belki de derdi çok emin değildi ama en azından şansım şu an daha yüksekti. Çok sinsice olmuştu ama yapacak bir şey yoktu. Nefes almak için geri çekildiğinde nefesimi korumaya çalışarak “Bir şey sorabilir miyim?” dedim. Sabırsızca “Sor” dedi ve geri kısa bir öpücük kondurdu dudaklarıma “Yarın konağa gidebilir miyim?” bu arada dudaklarımız arasında bir nefeslik mesafe vardı ne birbirine değecek kadar yakındı ne de konuşurken birbirine değmeyecek kadar uzaktı. Dudaklarım her hareket ettiğinde onunkine değmişti.

“Neden?” sorusu geldiğinde bir yutkunmadan edemedim. “Bugün bir hafta oldu ya evleneli” dikkati dağınık olduğu için ne dediğimi pek umursamıyor gibiydi ağzından bir ‘hımm’ kaçsa da dikkati dudaklarımdaydı.

“Bizim burada evlendikten bir hafta sonra aile evine gidilir.” Birebir doğru sayılmasa bile çok da yalan sayılmazdı. Susmamdan faydalanıp tekrar öptü benim soru havada kaldı derken geri çekilirken “Olur” dedi. Sonra tekrar öptü ama bu sefer daha uzundu. Benimle gelip gelmeyeceğini nasıl soracağımı bilemiyordum. Dudaklarımdan uzaklaşıp boynumu öpmeye başladı. Şansımı zorluyordum ama bir denemekten de zarar gelmezdi herhalde en fazla hayır derdi, İnşallah yani. “Peki sen de gelir misin?” kafasını kaldırmamıştı şu an ne dediğimi anladığını bile zannetmiyordum. Ağzından yarım yamalak ‘olur’ çıktı. Derin bir nefes vermek istesem de yapmadım en azından bunu da böyle atlatmıştım.

...

Sabah önce adam uyandı. Kafasını karısının saçlarından kaldırdı. Günün sevdiği anlarından bir tanesi olabilirdi. Toplu olsalar bile bir şekilde özgürlüğüne kavuşan saçları yastığın üzerine dağılıyordu ve Feyyaz bu saçları koklayarak uyanmaya fazlasıyla sevmişti. Yatakta oturur pozisyona gelirken uyuyan kadına baktı. Sırtı adama dönüktü. Dağınık saçları yüzünü ve boyunu kapatıyordu. Uyandırmamaya çalışarak yüzündeki saçları geriye çekti. Bununla beraber kar beyazı teni ortaya çıktı. Geceliğin askısı kaymış ve omuzlarından düşmüştü. Feyyaz şu an içinde bulunduğu duruma küfrediyordu evlendiği günden beri karısını ne zaman görse tahrik oluyordu. Şu an uyandırmak ve uykusunu bölmek istemiyordu o yüzden kafasını dağıtmalıydı.

Kafasını dağıtmaya çalışırken eline telefonu aldı. Arslan’dan gelen mesajlara bakarken aklına dün akşam geldi. Bir şey konuştuklarını hatırlıyordu ama ne konuştuklarını tam hatırlamıyordu. Birkaç saniye düşündü sonra da sessiz bir küfür savurdu. Kadın söyleyebilecek başka bir vakit kalmamış gibi tam o anda söylemişti. Nasıl boşluğuna gelmişte kabul etmişti öyle? Şimdi gitmese karısına kötü gözükecekti annesi de biraz daha doldurup gönderecekti. Eğer dün işim var sen git deseydi problem olmazdı ama çoktan kabul etmişti. Canı sıkılmıştı bir haftadır Baran’ın ne sesini duymuş ne de adını anmıştı. Çok güzel bir hafta geçirmişken… Şimdi gidecekler onu sinir edecek bir şey diyecekti. Sonra aklına gelen fikirle yüzünde sinsi bir gülümseme peyda oldu. Adam giderken surat asmaz da sıkıntısız giderse kadın mutlu olacaktı ama aynı şey dönüş için geçerli değildi. Neden kendi kötü görünecekti ki onlar dururken. Adam sıkıntısız gider gelirken de sinirli olursa kadın evde bir şey olduğunu zannedecek ve problem çıkarttığı için abisine kızacaktı.

Feyyaz yataktan kalkarak banyoya gitti. Banyodan çıktığında Berfu’nun hala uyuduğunu fark etti. “Uyanmayı planlıyor musun?” kadının hiç takmaya niyeti yoktu adamı. Üzerinde biraz kırgınlık vardı ve uyku daha tatlı geliyordu. “Biraz daha” Adam kadının söylenerek arka tarafa dönüp uykusuna devam etmesine güldü. Kesinlikle işine gelirdi bu bahane ile de konağa gitmesine gerek kalmazdı. “Bana uyar akşama kadar yatakta kalabiliriz.” Feyyaz kendini yatağın üzerine bıraktı. Aradan beş dakika geçmemişti ki Berfu gözünü açtı konağa gideceklerini hatırladı.

Adam yatağın üzerine oturmuş ve telefona bakıyordu. “Konağa gidecektik.” Adam kafasını kaldırmadı içinden erken fark ettin ya akşama kadar beklerdik dese de “Sen uyumak istiyormuşsun.” Kadın bir an toparlanarak yatakta oturdu.

“Hayır uyandım gidebiliriz.” Adamın kızın ses tonuna gülmüştü. “İyi hazırlan o zaman.” Kadın bir şey demeden hızla yataktan kalktı hızla bir banyo yaptı. Banyodan çıktığında adamın odada olmadığını fark etmişti. Giyinme odasına gidip dolaba baktı konağa gidebileceği bir kıyafet arıyordu. Gözü şortlara takıldı kim burada şort giyerdi ki? Sonra uzun elbiselere elini attı. Bir tanesi kalın askılı ve midi boydu. Bir sorun olmazdı herhalde. Elbiseyi hemen giyindi, bornozu ve saç havlusunu kirli sepetine attı. Çok hızlı davranıyordu çünkü adamın vazgeçmesini istemiyordu. Bir an eve haber vermediği geldi, hemen yengesine bir mesaj attı.

Bu sıcakta saçlarını açık bırakmak istemiyordu o yüzden tepeden bir at kuyruğu yaptı. Babasının düğünde taktığı bilekliği, yüzüklerini ve Feyyaz düğün gecesi taktığı kolyeyi de taktı. Deodorant ve parfümde sıktığında hazırdı. Feyyaz odadan çıkarken yatağı toplamamıştı, yeni bir nevresim takımı çıkardı, nevresimi değiştirdi son olarak da düzelttiğinde sorun kalmamıştı. Aşağı indiğinde mutfağa girdi masanın üzerinde kahvaltı hazırdı. Görünmez yardımcıları kesinlikle çalışıyordu. Kahvaltının dışarıdan geldiğini biliyordu ama…

Çayın olmadığını fark edince tezgahtaki çaycının altına su doldurdu. Masa da çatal yoktu, çatal ve bıçakları bıraktı ama kocası ortada gözükmüyordu. Acaba gitti mi diye düşündü ama kahvaltı iki kişilik gelmişti. Su kaynadığında çayı demledi. Bu sırada adam içeri girdi. Üzerini değiştirmişti. Masaya oturduğunda kadın tezgahın üzerine iki çay bardağı çıkardı. Adam kadının bu kadar hızlı hazırlanmasına şaşırmıştı. Hayatında son birkaç yılda iki tane kadın vardı onlarda Seda ve Zerda’ydı. Fatih de Burak da ikisine uzun hazırlanmalarına söyleniyordu sürekli. 40 dakika bile geçmeden kadın hazırlanmıştı çok da şaşırmadı adam, diğerlerinin aksine karısı biraz daha farklıydı. Uzun uzun saç ve makyajla uğraşmıyordu. Şu anda makyaj yapmamış saçlarını da bağlayarak toplamıştı. Eve gidip gelirken fark etmişti aynı şeyi nişandan sonraki yemekte de yapmıştı. Çok fazla makyaj yapmamış aksine yüzü bembeyaz duruyordu. Makyaja da ihtiyacı yoktu ve işin aslı öyle çok fazla anladığını da zannetmiyordu zaten. Adamın bununla ilgili bir problemi yoktu.

Kadın çay bardaklarını doldurdu birini adamın önüne bırakırken diğerini de kendi önüne bıraktı sonra da sandalyeye yerleşti. Bu arada adam elindeki gazeteyi okuyordu. Adam gazeteyi bıraktığında kadın ekmeğe beyaz peynir sürüyordu. Gazeteyi şimdi bırakmasına üzülmüştü kadın elindeki peyniri sürmeyi bitirince üzerine çilek reçeli koydu ve pes ederek adama uzattı nasıl olsa birazdan elindekini alacaktı. Adam kadının elindeki ekmeği alırken yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Artık pes etmiş oluşuna gülüyordu aslında. “Artık kendi isteğinle veriyorsun.” Kadın kendi ekmeğini hazırlarken “Nasıl olsa almayacak mıydın elimden?”

Adam kadının tepkisine gülerek “Alacaktım” dedi. Kadında artık pes etmiş bir sesle “En azından böyle hevesim kursağımda kalmıyor.” Kadın elindeki ekmeği ağzına atmıştı artık iş yarışa dönmüştü adam erken bitirirse kadının elindekini yiyordu o da ekmeği tek lokmada ağzına atmakta bulmuştu çözümü. Kahvaltıyı bitirdiklerinde adam yukarı çıktı kadında hemen masanın üzerindeki tabak, bardak, çatal ve bıçakları yıkadı.

Adam kapıya çıktığında içeri seslendi “Hadi Berfu.” Kadın elini kurulayıp mutfaktan çıktı. Kapının önüne geldiğinde ayakkabı giymediğini fark etti. Evin içinde terlikle gezmeye alışınca ayakkabı giymeyi unutmuştu. “Ayakkabı giyip geliyorum” diye yukarı çıkmaya başladı arkasında ‘aklın nerede’ diye söyleniyordu. Kadın basit düz bir sandalet çıkardı. Hem kolay çıkar hem de ayağı rahat ederdi. Hemen aşağı indi. Adam bahçede Arslan ile konuşuyor ve sigara içiyordu kapının önünde arabanın kapıları açıktı. Kadının çıktığını görünce konuşmayı keserek arabaya doğru yürüdü, sigarayı yere attı üzerine basarak söndürdü ve arabaya bindi. Bu sefer karşılıklı değil yan yana oturmuşlardı.

Adam bu ziyareti kısa kesmeyi planlıyordu o yüzden “Çok fazla kalamayız öğleden sonra işim var.” Kadın bir şey diyecek gibi oldu ama sonra vazgeçti şu anda geliyor olması bile mucizeydi. “Olur erken kalkarız.” Dedi.

En azından bir problem çıkartmamıştı. Buna da şükürdü. Sonra gelir annesigili uzun uzun görürdü. Konağa geldiklerinde yukarıdaki terasa çıktılar. Berfu babasının elini öpse de adam öpmedi zaten kimse de beklemiyordu böyle bir hareketi ondan. Kısa bir süre normal gündelik konulardan konuştular sonra Berfu ve yengesi Hatice aşağıya kahve yapmaya indiler. İşin aslı yengesi konuşmak istiyordu. Havin’e kahve yapmasını söyleyerek bahçedeki masaya oturdular.

“Ee evlilik nasıl gidiyor?” Berfu kısa bir an düşündü. Nasıl gidiyordu? Kötü gitmiyordu ama çok da iyi miydi emin olamıyordu. “İyi gidiyor.” Yalandan kim ölmüş diye düşünmeden edemedi. Çok kötü olduğunu söyleyemezdi ama mükemmel de değildi.

“İyi nasıl oluyor?” İlla altını deşecekti Hatice günlerdir bugünü beklemişti zaten. “İyi işte yenge söyledim ya.” Hatice sıkıntılı bir nefes verdi.

“İllaki tek tek sorduracaksın.” Bu arada Esme uyanan Selim’i getirdi. Berfu yeğenini kucağına aldı. Bir haftadır görmüyordu ve özlemişti. “Aranız nasıl?”

“Fena değil. Evde olduğunda film falan izliyoruz.” Sonrası da yatakta bitiyor diye bitirdi içinden. Hatice istediğini elde edememişti. “Sadece film mi izliyorsunuz Berfu evde? Başka hiçbir şey yapmıyor musunuz?” Berfu yengesinin ne demek istediğini anlayınca kızardı hızla etrafına bakındı birileri var mı diye.

“Yenge!” sesi hem kısık hem de uyarır gibi çıkmıştı. “Ne yenge, adam akıllı cevap versene kızım.”

Berfu kendini “Neden soruyorsun?” demeden alamadı. “Eğer kötüyse akıl vermeyi planlıyorum da ondan saftirik.” Berfu yengesinin kötü bir niyeti olmadığının farkındaydı. “İyi yenge kötü değil. Daha bir hafta oldu zaten.”

“Hmm iyi yani bir sorun yok.” Berfu bir düşündü kötü bir şey var mıydı? Hayır yoktu adam fazlasıyla nazik davranıyordu hatta ondan beklenmeyecek şekilde. “Hayır her şey olması gerektiği gibi bizde yeni evli gibiyiz.” Hatice bu duruma sevinmişti çünkü Berfu’nun telefonda yalan söylemesinden korkmuştu. Berfu’da ortalık karışmasın diye yalan söyleyebilecek bir potansiyel vardı. Ayrıca biricik görümcesi ve buradaki tek arkadaşının üzülmesini istemiyordu.

“İyi sevindim o zaman. Bir sorun olmasın da.”

“Hayır yenge bir sorun yok aksine gayet iyi davranıyor burada olduğumdan daha rahatım bile diyebiliriz.” Yalan değildi çünkü sabah erkenden kalkmıyordu temizlik ya da yemek yapmıyordu. Çamaşır problemi yoktu, sürekli üstünü başını düşünmek zorunda değildi. Her an bir misafir gelme olasılığı yoktu. “Evde yemek bile yapmıyorum dışarıdan geliyor. Kahvaltıyı bile sadece 3 kere hazırladım geri kalan zamanda dışarıdan geldi.” Hatice sevindi bu duruma en azından adamın gözünde bir yere sahipti. “İyi güzel o zaman Allah bozmasın”

“Amin.” Dese de Berfu neye amin dediğinden kendi de pek emin değildi. Selim’i masaya oturttu. “Halacım beni özledin mi? Ben seni çok özledim.” Hatice bir triple “Yok o anca babasını özler.”

Berfu yengesine gülemeden edemedi Selim tam bir babacıydı. Herkes erkek çocukları annelerine düşkün olurlar dese de Selim tam tersiydi. Yengesi buna artık bozulmaya başlamıştı. “Halasını da özler değil mi yakışıklım?”

“Özler özler annesi hariç herkesi özler benim oğlum.” Bu sırada Havin kahve tepsisi ile dışarı çıktı. Berfu kahveleri dağıtmak için tepsiyi elinden aldı. Basamaklara yönelecekken annesinin geldiğini gördü “Ne oldu anne?”

“Bir şey yok onlar iş konuşuyor. Ben şu kahveyi alayım sende dağıt gel.” Berfu cevap vermeden yukarı çıktı bir şey olmamasına sevinmişti. Yanlarına gittiğinde ortamdaki gerilimi hissetmişti. Ortam buz gibiydi yaz gününe rağmen. Sırayla kahveyi dağıttı. Kahveye Feyyaz’a uzattığında adam kahveyi alırken kadına göz kırptı. Berfu’dan başka kimse görmemişti. Adam kadının gergin olduğunu görünce rahatlatmak istemişti. Berfu kahveleri dağıtıp çıkarken rahatlamıştı kocasının sinirli olmaması iyi bir şeydi. Kadın önce elindeki boş tepsiyi mutfağa bıraktı sonra bahçeye çıktı. Annesi ve yengesi konuşuyordu. Yanlarına oturduğunda annesi meraklı gözlerle ona döndü.

Berfu annesinin merak ettiğini soramadığını biliyordu bu yüzden kendisi girdi konuşmaya “Nasılsın anne?” Ezo kızını iyi görmüştü. Bir sorun yok gibi görünüyordu ama Berfu içine atan birisiydi kötü bir şey olmuşsa da söylemiyor da olabilirdi. Gelini bir problem olmadığını söylüyordu ama kadının içi rahat etmemişti bir türlü.

“İyiyim kızım sen nasılsın?” Berfu annesinin içini rahatlatmak istiyordu söylemese de içi içini yediğini biliyordu. “İyiyim anne.” Kadın bir türlü emin olamıyordu

“Keyfin yerinde yani.” Hatice kaynanasının içini rahatlatmak adına “Yerindedir anne niye yerinde olmasın yemek, çamaşır, temizlik derdi yok. Sabahtan akşama kadar oturuyor.” Ezo sanki bunlar olmayınca başka bir problem çıkamazmış gibi davranan gelinine bir şey demedi

“Yardımcı mı aldınız, en son yok diyordun.”

“Hayır anne yemek ve kahvaltı lokantadan geliyor. Temizliği de korumalar hallediyor.” Herhalde dedi içinden kadın. Sabah erken saatte gelip gidecek kimse yoktu. “Niye lokantadan geliyor?”

“Yakın ayrıca yemekle uğraşma dedi.” demedi ama demesine gerek kalmamıştı ilk günden beri yemek dışarıdan gelmişti sadece evde atıştırmalık vardı. Ona kalsa yemeği evde halledebilirdi ama anlaşılan ona kalmıyordu. “Neyle uğraşıyorsun ki başka?” Berfu öğlene kadar yatakta kalıyoruz da sonrası dinlenme molası demek istese de

“Feyyaz öğleden sonra gidiyor genel olarak gece de geç geliyor o yüzden uyuyor ya da televizyon izliyor bende eşlik ediyorum.” Yani tam tersi oluyor o bana eşlik ediyor ama önemli değildir ince detaylar. Ezo bir şey demedi en azından evde bir şeyler beklenmiyordu ondan. “Ne zaman gideceksiniz İstanbul’a?” Bu sorunun cevabını Berfu’da bilmiyordu açıkçası. Bu konuda hiç konuşmamışlardı.

“Bilmiyorum daha burada işleri bitmedi onlar bitince.” Annesi bir şey demedi sonra düğünden sonra olanlardan falan konuştular. Kim ne giymiş kimi kimle görmüşler falan basit dedikodulardı ama 1 hafta evde kapalı kalınca bu dedikodular bile çok iyi gelmişti Berfu’ya. Selim, Berfu’nun kucağındaydı ve Hatice çağırmasına rağmen gitmiyordu. Hatice de iyi aç kal da halan nasıl bakıyormuş görelim diye oğluna söyleniyordu. “Gitme halacım ben sana bakarım.” Bunu derken gülüşünü saklayamamıştı.

“Tabi gelme oğlum boş ver sen git halanla da gecenin bir yarısı seni nasıl geri getiriyor görelim.”

“Getirmem ben aşkımı değil mi? Hem halasına hiç zorluk çıkartmaz benim paşam onun tüm tribi sana, değil mi yakışıklım.” Hatice “tabi tabi” derken suratı asıktı. Berfu, Selim’le oynarken merdivenlerde kocasını gördü. Bu gittikleri anlamına geliyordu. O da ayaklandı kucağındaki yeğenini annesine verdi. Kısa bir annesine ve yengesine sarıldı ve kapıya yürüdü.

Adam kapının önünde onu bekliyordu. Adam merdivenlerden inerken masada kucağında yeğeni ile oynayan karısını gördü. Oysa birkaç hafta önce sırf onu birkaç saniye görmek için buraya geliyordu şimdi beraber dönüyorlardı. Sonunda şans ondan taraftaydı artık kendi beğenmiş babasına ve her şeye karşı çıkan abisine katlanmak zorunda değildi. Şimdi evlerine gidebilirlerdi, onlar geride kalır ve sadece gidişlerini izlerlerdi. Arabaya bindiklerinde adam fazlasıyla sinirli gözüküyordu ne olmuştu acaba? Kahve dağıtırken ortam gergindi ama adam bu kadar sinirli değildi aksine onunla uğraşacak kadar rahattı. Şimdi ne olmuştu? İçinden bir ses abisinin gene ters bir şey söylemesinden korkuyordu. Çünkü abisi kesinlikle böyle bir şeyi yapabilecek kapasitede biriydi. Olay çıkmasın diye kendisi kırk takla atıyordu ama onlarda hiç yardımcı olmuyorlardı.

Adam sabah gelirken kafasında kurduğu planın gerçekleşmesini sevmemişti. Baran her zamanki gibi kendi kafasının dikine gidiyordu asla büyük sözü dinlemiyordu. Şansını çok zorluyordu ya tamamen aradan çekilmeli ya da bu kadar sesini çıkartmamalıydı. Sinirden gözü kararmıştı yine. Şeytan arabadan in kafasına sık hep beraber kurtulalım diyordu. Karşısında oturan kadın olmasa çoktan yapmıştı da artık kardeşine dua edecekti. Sakinleşmeye çalışsa da bir türlü başaramıyordu. Derin bir nefes verdi kadının yüzüne merakla ve endişeyle bakıyor olduğunu fark etti. En son böyle baktığında yemekten geliyorlardı ve saat geç olmuştu. Aklına o gün geldi kendiyle büyük bir savaş vermesi gerekmişti. Uyumaya çalışması bile işe yaramamıştı. Aklına sürekli farklı şeyler gelmişti. Sarhoşluğun etkisi de kesinlikle vardı bunda. Ama bırak aklından geçenleri uygulamayı üstüne bir de konuşma konusu bile açamadan eve getirmişti.

Kadın kocasının sakinleşmediğini fark etti. Bu sinirle inip abisine bir şey yapmasından korkuyordu. Araba hareket etmişti. Adamın karşısından kalkıp yanına oturmak istedi ama araba köşeyi dönünce kadın bir an dengesini yitirdi. Feyyaz yanına gelmeye çalışan karısını düşmeden yakaladı ve kendi kucağına çekti. Artık düşme tehlikesi kesinlikle yoktu. Berfu’ya ne zaman baksa ne zaman dokunsa ne sinir kalıyordu ne de bir problem. Adam sinirine çözüm bulmuştu bildiğimiz. Kadının kucağından kalkmasına izin vermeden dudaklarına yapıştı. Feyyaz şu an öptüğü dudaklardan ayrılmak istemiyordu hatta biraz daha ileri gitmek istiyordu. Geriye çekildi sonra kadının oturuşunu düzeltti. Kadın geriye çekilip durdurmak istese de adamın pek durası yoktu. O gece yapmak istediği ne varsa şu an hepsini uygulamak istiyordu.

Berfu durumdan fazlasıyla rahatsız olmuştu arabanın içindeydiler ve ön tarafta şoför araba kullanıyordu tamam kabul görmüyordu ama bu duymayacağı anlamına gelmiyordu. Adamın dudaklarından kurtulduğunda “Duyacaklar” dedi. Adamın bu duruma nasıl bu kadar göz ardı edebildiğini anlamıyordu. Adam kadını kucağına iyice yerleştirdikten sonra “Duyamazlar ses geçirmiyor” dedi ama Berfu’nun bu duruma pek inanası gelmemişti.

Adam da bunu fark etmiş olacak ki “Sence duyup da seni hayal etmelerine izin verir miyim?” diye söylendiğinde daha mantıklı gelmişti. Tamam bu kesinlikle su götürmez bir gerçekti çünkü günlerdir o evdeydi ama bir tanesi bile yüzüne bakmamıştı hatta yolda karşı karşıya gelseler tanımazlardı kadını o derece. Sonrasında kadının öne süreceği bir şey kalmamıştı. Araba durduğunda kadın utançtan ölüyordu. Elbisenin eteklerini çekiştirerek aşağı indi. Kocasının arkasından dalga geçtiğini duyuyordu ama şu an kendini kesinlikle çok tuhaf hissediyordu. Kapıyı açan adamın onları duymadığını biliyordu ama işte… eve kendini attığında hızla yukarı çıktı. Olanları hatırlamak yutkunmasına sebep oluyordu. Aynaya baktığında artık kırmızı değil mor olduğunu fark etti. Hemen soyunup banyoya girdi.

Loading...
0%