@ahsenkubos
|
Bir kağıda verilen sır artık sır değildir Berfu kendini geriye attı aç hissediyordu mutfaktan da yemek kokuları geliyordu kahvaltı bir an önce hazırlansaydı. Feyyaz kanepede mutfağı gözleyen karısını görünce “Erkencisin.” dedi yanına otururken kafasını ona doğru çevirmemişti bile yine de saçlarından öptü. “Erken uyuyunca erken uyandım.” “Anladım acıktın galiba.” Konuşmak istemediğini o kadar belli ediyordu konuşmayı duymaya gerek kalmadan uzaktan hal ve hareketlerini gören anlardı. “Evet kahvaltıyı bekliyorum.” “Ne zaman uyandın da bu kadar acıktın?” Yine de konuşmayı uzatmaya meyilliydi yoksa hiç konuşamazlardı bu da uzar giderdi. “2 saat oluyor.” “Çok olmuş niye bu kadar bekledin daha erken hazırlatsaydın.” Canı istediğinde onu beklemiyordu zaten. “Semih Bey yoktu yeni geldi.” Beklemesinin sebebi anlaşılmıştı onu beklediği falan yoktu evde çalışan yoktu. Kendi de mutfağa girmek istememişti ya da daha toparlanamadığından girmemişti. “Niye?” Zorla konuşturuyordu ama elinden gelen bir şey de yoktu. “Adam geldiğinden beri hapsoldu eve bir iki saat geç başlayım deyince bende kabul ettim.” Berfu konuşmasından yeterince sıkılmıştı zaten açtı bir de üstüne kesinlikle adamın sohbet gibi gözüken ama sorgulamaya benzer konuşması can sıkıcıydı. “İyi bakalım.” Feyyaz biraz bekledi, karşı taraftan bir atak gelir mi diye ama Berfu kafasını televizyona çevirmiş ona bakmıyordu. “Miden nasıl oldu?” Onun konuşmaya niyeti olmayınca kendisi devam etti. “Daha iyi.” Berfu’nun bezmiş sesine kulak tıkayarak devam etti. “Belli dört gözle kahvaltı beklediğine göre.” Şaka olsun diye söylemişti belki dikkatini çekerim diye ama yine de başaramamıştı. “Evet.” Feyyaz adam akıllı yüzüne bakmadan karısına baktı, herkese karşı bu şekilde mi davranıyordu yoksa kendine mi özeldi? Ayrıca hangisi olursa olsun hiç hazzetmiyordu bu durumdan. “Hafta sonu Marsala’ya geçelim mi şu an havalar orada güzeldir birkaç gün kalırız.” “2 gün sonra Zerda geliyor.” Zerda ile onların alakası neydi ki? Zerda çok istiyorsa burada tek başına kalabilirdi. Ayrıca bu aralar her yerden çıkıyor gibiydi. “Gelsin de tek kalabilir bence.” “Plan yapmıştık.” Onunla da plan yapabilirdi niye illaki başkalarıyla yapılan planlara uyuyordu ki? O da şu anda plan yapmaya çalışıyordu. “Planını birkaç gün erteleyebilirsin bence.” “Olmaz Zerda’nın arkadaşının Roma’da defilesi varmış oraya gideceğiz defileyi erteletemeyeceğimize göre Marsala’ya sonra gideriz.” Marsala derken bastırarak söylemişti. Galiba artık Berfu’ya bir sekreter tutmalı sonra da ona göre plan yapmalıydı. Yoksa olacak gibi değildi. “Öyle olsun.” Genç kadın, Semih Bey kahvaltının hazır olduğunu söyleyince bir şey söylemeden hemen masaya oturdu. Ona vakit ayırmak için sıra anca gelmişti. İşiydi arkadaşıydı derken haftalar hatta aylar sonra aklına gelmişti. Her dediği o anda olamazdı. Olunca olanları 2 gün önce görmüştü. Zerda gelmiş eve de neşe gelmişti en azından Berfu bu şekilde düşünüyordu, Feyyaz için ise ev kalabalıklaşmıştı sadece. Zerda Napoli’deki arkadaşlarını görmek için dışarı çıkarken Berfu da çalışma masasının yolunu tutmuştu. Elindeki kalemi bırakıp gevşemek adına kollarını öne doğru gerdi. Bu arada çalan telefonla bir an dikkati dağılıp yere düşecek gibi olsa da topladı. Arayanın yengesi olduğunu görünce açtı. Birkaç gündür onlarla konuşmuyordu keşke görüntülü konuşsalardı ailesini görmeyi özlemişti. “Efendim yenge.” “Ne yapıyorsun?” Zerda dışarı çıkınca o da hemen masaya oturmuştu iki güne gideceklerdi ve 10 gün boyunca çalışabileceğini zannetmiyordu ne kurtarırsa kardı. “Hiç ders çalışıyorum.” Üniversite meselesinden tam haberleri yoktu ama ders çalışıyorum dediğinde de bir şey demiyorlardı. “Feyyaz?” Sevgili kocası her zamanki gibi işinin başındaydı. Bu aralar evde görmektense işe gitmesini tercih ederdi. Ne yaparsa gözüne batıyordu çünkü oturması kalkması konuşması hatta nefes almasıyla bile yani her şeyiyle. “İşi varmış sabah çıkmıştı.” “Zerda?” Günlük rapor veriyordu anlaşılan. Kocasına ayrı yengesine ayrı rapor vermesi gerekiyordu galiba. O herkese rapor veriyordu ama hiç kimse ona rapor falan vermiyordu anlaşılan. “O da arkadaşlarını görmeye gitti. Ne oldu?” “Hiç.” Sesinden bir şeyler olduğu belliydi. Canı bir şeye sıkılmıştı onu anlayacak kadar tanıyordu. “Sesin hiç hiçlik gibi gelmedi.” Arkasından duyacakları hoşuna gitmeyecek gibiydi ama yine de devam etmesine izin verdi. “Bir şey soracağım.” Biliyordu bir şey olduğunu. Çok da kötü bir şey olmaması için dua etti. Bu aralar çok kötü haber kaldırabilecek durumda değildi. “Var dilinin altında bir şey zaten sor bakalım.” Yine ne diyecek de sıkkın olan canını iyice sıkacaktı acaba. Kendi hayatında her şey berbat ilerliyordu da başkalarını duymak da hiç iyi gelmiyordu. “Siz evlenmeden önce yapılan sözleşmeden haberin var mı?” Sözleşme mi? Sözleşme nereden çıkmıştı peki şimdi? Kaç aydan sonra hem de. Aylardır bu konu da kimsenin sesi çıkmıyordu. İş konusu bile gündeme gelmiyordu. “Evet.” Cevap verirken o dikkatini çekti bir süredir kimse iş konusunda bir şey dememişti. Neden? “Emin misin?” Nasıl emin olmasın sözde isteme gününden bir sonraki gelişinde sözleşme işini sağlama almışlardı. Kendisi söylemişti zaten o sıralar kimse ona bir şey söylemediği için ne olursa yengesi anlatıyordu. “Evet hatta sen söyledin ya.” “Peki içeriğinden haberin var mı?” Bunu nereden bilecekti ki? Kimsenin bu konu hakkında onunla konuşmadığını gayet iyi biliyordu. “Hayır kimse söylemedi neden?” derin bir nefes veren yengesinin sesini duyunca bir şeyler döndüğünü anladı. “Ne oldu yenge söyleyecek misin?” Duyacakları hoşuna gitmeyecekti bunu biliyordu ama merakına da mani olamıyordu. Merak ne menem bir illetti böyle. “Abinin kocanla iş yapmak hoşlanmadığını biliyorsun.” Bunu artık yedi cihan biliyordu. Bilmeyen mi vardı ki? İkisinin duyguları fazlasıyla karşılıklıydı. Birbirlerinden nefret ediyorlardı hatta az daha abisi Azrail’le tanışacaktı. “Evet bu oldukça bariz.” “Her neyse ama sözleşmede baban öldükten sonra işe abinin devam edeceği yazıyor.” Önce ne duyduğunu anlamadı. Neden böyle bir madde vardı ki? Feyyaz, abisinden fazlasıyla nefret ediyordu neden böyle bir şey istemişti ya da tam tersi abisi neden istemişti karşı tarafta bunu kabul etmişti. “Ne?” “Aynen öyle.” Nereden çıkmıştı böyle bir şey? Ayrıca yengesi bunu nereden öğrenmişti? Anlaşmanın gizli olduğundan emindi. “Abim kabul etmiş olmalı yoksa neden imzalasın?” başka bir açıklaması olamazdı. “Ek madde olarak yazmışlar görmeden imzalamışlar kocan oyuna getirmiş bizimkileri.” İşte buna hayır demezdi yapabilirdi ama neden yapsın ki? Abisinden nefret ediyordu neden iş yapmaya devam etmek istesin ki? Ayrıca neden tam okumamıştı ki abisi? “Niye okumamışlar ki? Kız evlendirmiyor iş anlaşması yapıyorlardı.” Bunu derken ciddiydi. Herkes evlilik sözleşmesi yaparken onlar iş sözleşmesiyle evlenmişti. “Bir an düşünememişler işte.” Ciddi ciddi cevap vermişti yani. “Bu mu yenge soracağın şey. Eğer buysa ne yapabilirim emin değilim ayrıca babamın daha öldüğü yok. O zamana kadar bakarız.” Ayrıca iş meselesine Feyyaz’ın karıştırmadığını gayet iyi biliyorlardı ne diye hala üzerine geliyorlardı ki? “Sadece bu da değil saçma gelen bir yer vardı sanki oturmuş oldu bende.” Bilmece gibi konuşmak yerine tek seferde anlatsaydı ya niye onu uğraştırıyordu. Halihazırda bilmediği birçok şey vardı zaten. “Neymiş?” Bugün soru sorma huyunu bıraksa iyi olacaktı yoksa akşamı görmeden kalpten falan gidecekti. “Baban sana düşen mirasını direkt kocana verilmesini istemiş hatta sözleşmeye madde olarak eklemişler. Ben ölünce mirasım paylaşılırken Berfu’nun payını kocası alacak diye.” Bir an anlayamadı ne duyduğunu beyninin içinde ağır çekimde dolanıyordu cümleler sanki. “Ciddi misin?” “Evet aynen böyle yazıyor.” Berfu yutkunmaya çalışsa da yutkunamadı. Cidden böyle mi yazıyordu? Ha böyle yazıyordu ha sen kızımı al ben bir de üstüne para veriyim der gibi olmuştu. Bir yerde bir şeyler olduğu kesindi. Babası kendi ağzıyla verdiği yetmemiş gibi onu altın tepsi de sunmuştu. Feyyaz’ın üzerine bu kadar rahat oynamasının sebebi bu olmalıydı. Ne de olsa karşı çıkamayacaklardı kocası olarak tek konuşma hakkı onundu. Daha doğrusu sahibi olarak. Para vermemiş hatta üzerine bir de para almıştı. “Anladım.” “Şu anda maddi olarak babanın sahip olduğu servetten çok daha fazlasına sahipsiniz ama anlaşılan bu kocana yetmemiş daha fazlasını istiyor.” Berfu duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu ama yengesinin bunu taktığı yoktu anlaşılan. “Ne yapıyım yenge benim hakkıma göz diktin diye kavga mı edeyim?” “Aman sakın ha ağzını açma kırılır falan.” Sinirli bir şekilde nefes verdi. Eli ayağı titremeye başlamıştı. Herkes kendi işine gelir şekilde davranıyordu. Ucu onlara dokunmasın da nasıl olursa olsun. “Daha geçenlerde kendin demedin bir şey deme diye şimdi ne yapmamı istiyorsun.” “İkisi farklı.” İkisi farklı falan değildi. Eğer Berfu’nun kocası ile arası açılırsa Baran’ı koruyabilecek birisi olmazdı ama Berfu’nun kocası ile arası iyi olursa kocasına sözünü geçirir ve Baran’a bir şey olmazdı. Mantık buydu aslında. “Niye farklıymış ayrıca benim mirasımın kime gideceği seni niye bu kadar rahatsız etti ki?” Evet belki babası vermişti belki kocası da kabul etmişti ama yine de ortada dönen para onun parasıydı. Ayrıca derdi para değildi. Ha ona gitmiş ha kocasına gitmiş ne fark ediyordu her türlü onun olmuş oluyordu. Feyyaz para sakınan birisi değildi kesinlikle. “Normalde bölünmez...” Berfu konuşmanın devamını anladığında konuşmasını yarıda kesti. “Yenge senin derdin aşiretin malının bölünmesi değil abime düşecek mirasın azalması sanki. Sen benim mirastan hak almamı istemiyordun galiba.” “Hayır yani evet oldukça iyi durumdasınız hatta fazla iyi durumdasınız niye buradan miras alıp ortak oluyorsun ki? Bırak kendi içimizde kalsın.” Hatice bugün fazlasıyla üstüne geliyordu. Kendi içinde bir sürü problemle uğraşıyordu zaten bir de üstüne kendince mantıklı ama geri kalan tüm dünya için mantıksız nedenlerini sıralamaktan kendini alamıyordu. “Kendi içimizde derken ben de o ailedenim ya hani kızları olarak.” “Belli sözleşmeden...” Sözleşme onun evliliği için değildi ki iş anlaşması içindi. Ayrıca evlilik sözleşmenin sonucu değil ön koşuluydu. Kendisi de biliyordu bir iş anlaşmasının uğruna evlendiğini. “Yenge kırıcı oluyorsun kapatıyorum.” sonra aklına gelen cümleyle devam etti. Belki yaşanan şeyler kırıcıydı ama bu yengesinin ağzına laf verebileceği anlamına gelmiyordu. “Ayrıca o miras benim hakkım buna ben karar veririm. Sen gerici bir toplumun içinde gerici fikirlerle büyümüş olabilirsin ama artık Türkiye’desin Medeni Hukuk diye bir şey var aç bir ara bak kadınların miras hakkı da bulunuyor. Ayrıca bir şeyi okumadan imzalamak abimin suçu kendi aralarında halledebilirler.” “Sen niye?” Hatice kendini tutamadı. Berfu’dan böyle bir çıkış beklemiyordu. Altta kalmak istememişti. “Evlendin mi, varsın mı? Ne? Benim evlenme sözleşmede yazıyor olabilir ama sözleşmede Berfu arabuluculuk yapacak yazmıyor haberin olsun o yüzden kendi başınızın çaresine bakabilirsiniz.” Ne de olsa hiçbiri küçük çocuk değildi. Hepsi koca koca yetişkindi. “Berfu!” Bu konuşma fazla uzamıştı. Yeterince problemle baş ediyordu bir de üstüne bu gelmişti. Bu aralar kocasından soğumuştu bu da azaltmak yerine kat be kat arttırmıştı. Diğerleri gibi yengesi de ondan saklamalıydı bu tür şeyleri. Bu konuşma fazla uzamıştı. “Bir daha da beni rahatsız etmezsen iyi olur.” Hatice istediğini elde edememişti ayrıca Berfu’nun abisine yani kocasına konuştuklarını yetiştirmesini de istemiyordu. “Berfu abi...” derken Berfu telefonu kapattı. Bir süre yerinden hareket etmeden elindeki telefona bakakaldı. Ekranın ışığı söndü hatta bilgisayarın ışığı da söndü hareketsizlikten ama Berfu’dan bir hareket yoktu. Duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Zaman alacak gibiydi ama. Kendini altın yumurtlayan kaz gibi hissediyordu. Alan üstüne para da kazanıyordu. Feyyaz erken eve gelmiş olmanın verdiği rahatlıkla odaya girdi. Zerda’nın da dışarıda olduğunu biliyordu belki Berfu’yu bir şeyler yapmaya ikna edebilirdi. “Ders mi çalışıyorsun?” dese de masada hiç hareket etmeden oturan genç kadına baktı elindeki telefona bakıyordu, bilgisayarın ışığı çoktan sönmüştü. Yanına yaklaşarak omzuna dokundu “Berfu?” cevap gelmeyince bir şeylerin ters gittiğini fark etmişti. “Kar tanem iyi misin?” cevap gelmeyince hafifçe dürtü. Bir işe yaramadığını fark edince ses tonunu yükselterek “Berfu!” diyerek biraz daha sert bir şekilde omzunu sarstı. Sesin şiddetiyle gözünün önündeki perde de kalkmış oldu. Yerinde hafifçe kıpırdandı. Derince yutkundu, boğazında yutamadığı bir şey vardı ve fazlasıyla büyük, sert ve rahatsız ediciydi. Büyük bir balık kılçığı boğazına takılmış gibiydi yerinden çıkması imkansız gibiydi çıksa bile yerinde kocaman bir boşluk kalacağa benziyordu. “Kime diyorum Berfu iyi misin? Ne oldu?” Berfu ne diyeceğini bilemedi. İnsanlar hayatları boyunca başlarına gelebilecek en kötü şeylerden bir tanesinin de para karşılığı satılmak olduğunu düşünürdü. Birini paraya değişmek özellikle en yakınlarından tarafından. Şimdi, şu anda yaşadığı aydınlanma ile bir şeyi fark etti. Sevdiğin birinin gözünde belli bir ederinin olması iyi bir şeydi. 1 TL ya da 1 milyon TL ne fark ederdi ki? Az ya da çok bir karşılığın vardı. Peki onun durumunda nasıl oluyordu daha doğrusu ne oluyordu? Babasının gözünde para istemeye bile değmeyecek hatta kurtulmak adına para verebileceği bir evlat mıydı? Zaman zaman çok masraflı olduğunu biliyordu ama çoğunluğu spesifik olarak istekleri için değil hastalığına gidiyordu. Bu kadar yük olduğunu düşünmemişti. Belki düşünmüştü ama buna takılıp kalmak ve kendini üzmek istememişti. Anlaşılan takılması hatta üzerine düşünüp bir atakta bile bulunması gerekiyordu. İş yaptığı adama para karşılığı vermişti babası, parayı karşı taraf değil bir de babası ödüyordu. Başlık parası gibi şeyler hiç konuşulmadığı için sebebinin kendilerinin daha medeni bir toplumdan saydıkları için karşı çıktıklarını düşünmüştü. En azından aklına gelen bu fikir daha mantıklı gelmişti. Babası da nasıl olsa ticarete kar ediyoruz ek olarak ihtiyaç yok olarak mı görmüştü. Hangisi daha kırıcıydı babasının daha çok para için onu birine vermesi mi, aylardır sevmek için büyük bir çaba gösterdiği -hatta bütün olumsuz taraflarına rağmen- kocasının onunla evlenmek için para istemesi mi yoksa yengesinin -arkadaşı, sırdaşı bildiği kadının- bunu yüzüne söylemesinde bir sakınca görmemesi hatta mirası almaması için baskı kurmaya çalışması mı? Emin değildi şu an hangisine üzüldüğüne, bildiğimiz nereden tutsa elinde kalıyordu. Feyyaz ne olduğunu anlamıyordu ne sorun vardı? Sabah bir sorun yoktu beraber kahvaltı yapmışlardı. O çıktıktan sonra Zerda ile mi tartışmışlardı? Hoş tartışabilecekleri bir şey de yoktu ki Zerda kahvaltıdan sonra arkadaşlarını görmek adına çıkmıştı. Peki sorun neydi? “Berfu duyuyor musun beni?” kendi içindeki savaş dışına da yansımış ve sesi sert çıkmıştı. Berfu kafasını kaldırıp hemen yanına da seslenen adama baktı. Bu sefer yutmak istemiyordu. Babası suçluydu kabul ediyordu ama yanı başında ona bakan adam da kesinlikle suçsuz değildi. Babası önerdiğinde kabul etmemeliydi kendini onlardan daha medeni ve daha gelişmiş sayıyordu ya böyle bir şeyin doğru olmayacağını söyleyerek geri çekilmeliydi. Böyle bir teklifle geldiği için babasını rezil etmeliydi belki ama asla kabul etmemeliydi. Babası nasıl daha fazla paraya hayır diyememişse aynısını bu adamda yapmıştı daha fazla paraya hayır dememişti. Hem ticaretten para kazanıyordu hem onun hakkı olan mirası alacaktı. Düğünde de zaten adam akıllı para harcamamıştı. Evet büyük meblağlar dönmüş olabilirdi ama birçok ağa kızından daha azına tabi olduğu kesindi. “Evet.” Sesi çok yüksek çıkmamıştı ama kesinlikle tiksinir gibi çıkmıştı. “Ne oldu?” Feyyaz Berfu’nun ses tonundan bir sorun olduğunu anlamıştı. Sanki nefret ettiği bir insanla konuşuyor gibiydi. Gidişattan hiç memnun değildi. Birkaç saat içinde ne olmuştu? Berfu önce sesini temizledi sonra da devam etti. “Sözleşmede ne yazıyordu?” “Hangi sözleşmede?” sözleşme nereden çıkmıştı? Ayrıca onun iş için yaptığı sözleşmeler neden Berfu’nun umurunda olmalıydı ki? “Babamla yaptığınız sözleşmede.” “Seninle ne alakası var bunun babanla benim aramda olan bir şey bilmene gerek olsa söylerdim.” O sözleşme işle ilgiliydi ve nasıl diğer yaptığı işlerle ilgilenmiyorsa bununla da ilgilenmemeliydi. İş ve ticaret iki kişi arasında olurdu Berfu burada üçüncü kişi oluyordu. “Nasıl yok bence var.” “Hayır yok olsa bilirdin.” Sesi ben haklıyım der gibi bağırıyordu. “Yalan söyleme.” Nasıl yoktu vardı ya? Miras meselesinde kendisi başrol değilse kimdi? “Berfu!” Ses tonundan hoşlanmamıştı, nereden çıkmıştı bu konu? “Ne Berfu?” Aylardır durmadan bir şeyleri sineye çekmekten sıkılmıştı. Çok kavgacı birisi değildi ama her şeye sessiz kalan birisi de değildi. Sessiz kaldıkça üzerine gelmeye devam ediyorlardı. “Akşam akşam nereden çıktı bu soru?” “Asıl ben sana sormalıyım o sözleşme nasıl yazıldı?” Dalga geçiyordu herhalde eve ne diye gelmişti ne oluyordu. Sakinliğini korumaya çalışırken “Berfu!” dedi. “NE! Nasıl benim hakkımda bir şey yok. Gayet de var.” Berfu durdu küçük bir düşünmeden sonra devam etti. “Belki de yoktur değil mi ne de olsa kadınların konuşma hakkı yok değil mi?” Nereden çıkmıştı bu? Ayrıca ne zaman demişti kadınların konuşma hakkı yok diye. “Nereden çıkardın onu?” “Niye yalan mı?” En başından beri neyde onun fikrini almıştı ki? Evlilik? Giyeceği kıyafet? Nerede yaşamak istediği? Gitmek istediği yerler? Nişan? Düğün? Balayı? Hiçbirinde onun fikrine başvurulmamıştı. Hepsi onun ve çevresinin istediği şekilde yürütülmüştü. “Gereksiz şeylere kafa yormana gerek olmadığı için konuşmuyoruz bilip ne yapacaksın ki işle alakalı bir sözleşmeyi?” Ayrıca onunla bu tür konuşmalara girmek halihazırda kötü olan aralarını iyice bozacaktı. “Sadece işle mi alakalı?” Berfu’nun yüzünde mimik oynamıyordu resmen. Gözleriyle konuşuyordu ama. Hem de fazlasıyla ağır konuşuyordu. Feyyaz gözlerine bakmak yerine boynundaki kravatı çözmeye yöneldi. “Evet.” “O zaman babam öldükten sonra bana düşen mirası senin alacağın da yok yani.” Nereden öğrenmişti bu bilgiyi? Sözleşme fazlasıyla gizliydi. “Nereden çıktı şimdi bu?” Bu birçok maddeden önemsiz bir konuydu. Orada çok daha önemli şeyler yazılıydı. Birkaç kuruşluk miras altta kalırdı onların yanında. “Sözleşmede var mı yok mu cevap versene.” Evet dese yanlış anlaşılacaktı hayır dese belli ki öğrenmişti ve yalan söylemiş olacaktı ve yine yanlış anlaşılacaktı. Her türlü yanlış anlaşılıyordu yani. “Sorgudaymışım gibi sorma şu soruyu.” Berfu bu sefer işlerin tersine dönmüş olduğunu fark etti. Normalde sorgudaymış gibi hisseden o olurdu. Bu sefer sadece bir kere sorgudaymış gibi hisseden oydu ama bu bile fazla gelmişti anlaşılan. “Yalan mı değil mi?” Söyleyen kişiyi şu an eline bir geçirse doğmuş olma ihtimaline bile pişman etmeyi planlıyordu. Zaten araları kötüydü şimdi artık daha kötü hale gelmişti. “Değil evet yazıyor.” Kabullenmekten başka çaresi de yoktu. Kendisinin görme ihtimali yoktu sözleşme İstanbul’daki büyük kasadaydı, Baran geri zekalısı kendi kopyasını saklayamamıştı anlaşılan. “Sadece işle alakalı değilmiş anlaşılan. Babamla oturup bunun hesabını yaptın yani.” Evet konuşmuşlardı ama babası atmıştı ilk ortaya aklına gelmemişti bile o ortaya atana kadar. İlk defa fazlasını istemiş olması başına iş açıyordu. “Baban teklif etti.” Savunması basitti. Çünkü öyleydi. “Sende kabul ettin ama.” İçinden okkalı bir küfür savurdu söyleyene de ilk ortaya atana da bunu kabul eden kendisine de. Bunun içinden çıkamayacağını anlayınca lafı değiştirmeye çalıştı. “Kim söyledi sözleşme olayını?” Gözünün önündeyken görmemişti ama gel gör aradan aylar geçince önüne çıkmıştı. Şırnak’ta haftalarca evdeki kasada saklamıştı. Berfu da o kasayı defalarca açmıştı ama hiçbirinde eline alıp bakmamıştı gel gör ki şimdi... “Ettin mi etmedin mi?” durdu yerinde devam etti “Ettin. Daha evlenmeden oturup para mevzusu konuştun.” Berfu laf değiştirmesini yememişti. Hatalı olduğunu kabul edene kadar devam edecekti. “O sadece senin içindi.” Feyyaz’ın açıklaması yoktu. Açıklayabileceği bir şey yoktu çünkü onun açısından. Eğer birini suçlamak istiyorsa ilk olarak bunu ortaya atan babasını suçlayabilirdi. “Sen niye düşünüyorsun ki beni, ben zamanı gelince düşünürdüm ama senden başka kimse düşünemez değil mi?” Berfu’nun gözlerinden nefret akıyordu resmen. Feyyaz alttan almaya çalışsa da eline yüzüne bulaştırdığını kabul ediyordu. Bu aralar kesinlikle bir şeyleri eline yüzüne bulaştırıyordu. Son üç ayda bir sorunları olduğu kesindi. “Ben öyle mi dedim.” “Tam olarak öyle dedin. Para için evlenen sen oldun yani.” İşte Berfu damarına basmayı başarmıştı. Burnundan solumaya başlamıştı. Hayatı boyunca hiç para mevzusu yapmamıştı da evlenirken mi yapacaktı hem de istediğini alırken. “BERFU DELİRTME BENİ!” ses tonunu ayarlamakta zorlanıyordu. “Ne oldu şahsı alinize hakaret mi saydınız, yalan mı?” Bilerek üstüne geliyordu resmen. Bağırmasıyla beraber ürkse de geri adım atmamıştı genç kadın. “Lan... Berfu ses tonunu düşür.” Adam sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu ama asıl içindeki canavara sahip çıkmaya çalışıyordu eğer ortaya çıkarsa hiçbir şeyi düşünmeden yakıp yıkardı ortalığı. “Ne olur yoksa?” Birçok şey olabileceğini biliyordu. Her zaman sinirli ve berbat bir tarafı olduğunu biliyordu ama hiç görmemişti. Şimdi o tarafı ortaya çıkarsa dövebilirdi, sokağa atabilirdi en basiti hakaret yağmuruna tutabilirdi. Bunların hiçbirini şu an gözü görmüyordu. “Berfu!” “Yalan mı daha evlenemeden para mevzusu yapan kimdi ben mi?” Feyyaz derin bir nefes aldı. Şu an odadan çıksa hiç fena olmayacaktı her an ağzından pişman olabileceği bir şey çıkabilirdi çünkü. Yine de alttan almaya çalıştı. “Lan delirtme beni para mevzusu yapan mı var? Baban istedi ben de yazdırdım sebebini de babana sor.” Babasının suçlu olduğunun farkındaydı genç kadın ama sorun şurada ki ona soramıyordu şu an için neden diye. Sorabildiği kişi karşısındaydı ama ondan da istediği cevabı alamıyordu. “Tek suçlu o değil mi kabul eden senin için hiç payın yok.” Tamamen suçsuz gibi davranıp tek suçu babasına atamazdı. İstese kabul etmezdi istese o an kalkıp gidebilirdi istese o an birçok şey yapabilirdi ama yapmamıştı. O da suçluydu. Ayrıca sözleşmeyi o hazırlatmamış mıydı isteseydi o maddeyi koydurmazdı aralarında öylesine verilmiş bir söz olarak kalabilirdi ama bunların hiçbirini istememişti. “Berfu delirtme beni para mevzusunu hiç yapmadım ayrıca ben kimin için çalışıyorum ha, kim harcıyor?..” Feyyaz son cümleyi isteyerek söylememişti bir anda ağzından kaçmış bulundu. Kendine hakim olmak için odadan çıktı. Hangi dili durmaz söylemişti ki? Ayrıca abisi söylememişse kim, ne zaman ve nasıl sözleşme içeriğini öğrenmişti? Kafası almıyordu. Derin bir nefes verdi bahçeye çıktı. Sakinleşmeye çalıştı. Ağzından yanlış bir şey çıkmaması için kendine engel olmalıydı ama Berfu da sinirleriyle oynamayı başarmıştı. Aradan geçen birkaç saatin ardından Feyyaz yukarı çıktı. Odaya girdiğinde Berfu banyodan çıkmış üzerini giyinmiş ıslak saçla kanepenin üzerinde oturuyordu. Asıl merak ettiği hangi eceline susamış gitmiş de özellikle bu maddeyi Berfu’ya yetiştirmişti. Elindeki ceket ve kravatı kirli sepetine bırakıp geri döndü geriye kalan şeyleri bir şekilde halledebilir ve barışabilirdi ama bu sözleşme olayını ortaya döken kişiyi bulması lazımdı birinin aralarını bozmak için küçük oyunlar çevirdiği kesindi. “Kim söyledi?” Berfu elindeki telefonu bırakmadan kafasını kaldırıp yüzüne baktı geri telefona döndü. “Ne yapacaksın?” ne, ne yapacaktı? Söyleyeni buna pişman edecekti. Tabi sıraylaydı bir de Karabey erkekleri yaptıkları basit bir sözleşmeyi bile saklamayı başaramamışlardı. “Kim söyledi?” Elbet bulacaktı bunun cevabını sonra da ortalığı nasıl yakıp yıkıyordu göreceklerdi. “Ne yapacaksın?” “Kendimi tekrarlatma bana.” Sanki aynı cümleyi tek kendisi tekrar ediyor gibi davranan adama göz ucuyla bakarak “Ben de tekrar ediyorum.” dedi. “O söyleyen dilini kökünden keseceğim oldu mu?” Berfu’dan cevap gelmezken Feyyaz devam etti. “Şimdi söylüyorsun kimdi?” sadece dilini kesmeyi planlamıyordu. Başını vücudundan ayırmak istiyordu. Bırak konuşmayı gözleriyle bile bir şey anlatamamalıydı. “Bilmene gerek yok.” “Berfu delirtme beni kimdi?” Berfu hiçbir şey duymuyormuş gibi oturmaya devam etti. “Cevap vermeyecek misin? Ben bulurum kendim.” Berfu karşısında duran adamı takmadığını göstermek adına ayaklanarak giyinme odasına gitti. Eline bir hırka alarak odadan çıktı. Saat on ikiye gelirken Berfu odaya döndü. Feyyaz üzerini değişirmiş yatmaya hazırlanıyordu. Berfu odaya girince elindeki hırkayı bıraktı sonra da üzerini değiştirdi. Odaya geri döndüğünde Feyyaz çalışma masasının yanında bir kağıda telefondaki şeyi yazıyordu. Berfu yatağa yaklaştı eline yastığı almıştı ki Feyyaz arkasını döndü. Feyyaz can sıkıntıyla üzerini değiştirdi, sakinleşmişti. Berfu’nun küsmesinden hiç hoşlanmamıştı. Küsünce bir iki saat küsmüyordu birkaç gün küsüyordu onda da gönlünü almak zor oluyordu. Berfu yatağa yönelince ona doğru döndü. Eline yastığı aldığını görünce aklından geçeni anlayınca gözleri kısıldı. Ayrı yatmayı mı planlıyordu? Yatakları ayıracaktı yani. Küs kalabilirdi ama ayrı yatamazlardı. Sabaha kadar kokusuyla uyumaya fazlasıyla alışmıştı kesinlikle şu anda ayrı yatamazlardı. İkisi de aynı evdeyken ayrı mı uyuyacaklardı kesinlikle ihtimaller dahilinde bile değildi. “Aklından bile geçirme.” Sesi sert çıkmıştı. Daha bir yıllık evli bile değillerdi şimdiden yataktan falan ayıramazlardı hatta ileride de ayıramazlardı. Berfu, Feyyaz’ın sert sesini duyduğunda gerisin geri yastığı bıraktı. Açık söylemek gerekirse korkmuştu. Sinirli olduğunda kesinlikle daha da korkunç oluyordu ve arkasını dönmemiş sadece sesini duymuş olmasına rağmen bir an kanı çekilmiş gibi hissetmişti. Birkaç saat önceki deli hali gitmişti. Yatağın üzerindeki örtüyü açtı yatıp geri örtüyü iyice yukarı çekip altına saklandı. Feyyaz sanki içerisi 30 derece değilmiş gibi yorganın altında kaybolmuş karısına baktı. Korkusundan gidememişti, korkması iyi bir şey mi değil mi emin değildi şu an için. Elindeki kağıdı makyaj masasının üzerine bıraktı sabah çıkarken alırdı. Yatağa uzandı üstündeki örtüyü biraz daha aşağı çekti. Berfu elindeki örtüyü bırakmayarak daha sıkı tuttu açılmasına izin vermedi. Feyyaz sabaha kadar dönüp duran karısı yüzünden uyuyamamıştı. Gece boyunca yatakta kovalamaca oynamışlardı. Adam uyku içerisinde sarılmaya çalışıyordu kadın onu saran kollardan kaçıyordu derken sabaha kadar ikisi de adam akıllı uyumamıştı. Sözleşmeye güvenmek onun hatasıydı böyle bir geri zekalılık yapacakları belliydi. Eğer zamanında gerekli tedbirleri almış olsaydı şu anda Berfu’yla arası açılmayacaktı. Ortada para mevzusunun dönmesi kötü olmuştu. Zaten uzun zamandır bir toparlanamamışlardı şimdi bir de üstüne bu gelince iyice berbat etmişti. Kasımdan beri yüzleri gülmemişti bildiğimiz. Tam toparlanırız dediği anda yine her şey ters düz olmuştu. Berfu yataktan kalkınca doğruca aşağı indi. Kocasının uyumadığını ama yatakta olduğunu fark edince odayı terk etmişti. Zerda uyanmış telefonla uğraşıyordu. “Günaydın.” Berfu koltuğa otururken “Sana da günaydın erkencisin.” “Yarın gideceğiz ya bugün işlerimi halletmem lazım.” Dünde dışarıdaydı ne işi vardı ayrıca burada. Sanki devamlı yaşadığı şehirdi de yarım iş bırakmak istemiyordu. Bildiğimiz birkaç kişi tanıyordu onlardı da dün görmüştü bugüne ne kalmıştı. Ayrıca yarın gidebilir miydi emin değildi. Öncesinde konuşmuşlardı ama dünden sonra gönderir miydi emin olamıyordu. “Ben yarın gelemeyeceğim galiba.” “Neden?” Zerda dün eve geldiğinden beri bir gerginlik olduğunun farkındaydı ama üzerine düşmemişti. “Şu anda hiç izin vereceğini zannetmiyorum hatta sormak da konuşmak da istemiyorum.” Sorun izin verip vermemesi değildi. Daha yeni para mevzusu için kavga etmişken gidip alışveriş yapıp gelemezdi. “Ne oldu da?” Berfu bu konuyu Zerda’ya anlatmak istediğinden emin değildi. Onun anlayabileceği bir durum değildi ne de olsa. Ayrıca kimin tarafını tutacağı da belliydi. “Konuşmuyorum.” “Onu fark ettim yemeği de ayrı yediniz ne oldu? Bir dışarı çıktım geldim gerginlik tavan yapmış.” Sadece gerginlik değildi. Birbirlerine girmişlerdi resmen. Bunun fazlasıyla uzayacağından emindi Berfu. Çünkü uzatacak olan kendisiydi. “Boş ver.” “Hiç boş verlik durmuyorsunuz emin misin?” Şu an için boş vermek istiyordu üzerine düşünmek ve kafa yormak istediğini hiç zannetmiyordu. Ne zaman bir şeyi kafaya taksa hastalanıyordu zaten. “Evet. Bu konuyu konuşacak kadar kendimi iyi hissetmiyorum.” “Peki şimdilik sen bilirsin ama istediğin zaman anlatabilirsin.” Zerda’nın iyi birisi olduğundan emindi ama çoğu zaman yanlı davranabiliyordu. Özellikle aile meselelerinde Burak’a fazla düşkündü ve ailesiyle olan meselelerde de onun iyiliği için hareket ediyordu. “Sağ ol.” “Ben konuşayım mı gitme işini?” Zerda yaptığı planın bozulmasına üzülmüştü. Tek başına alışveriş yapmayı sevmezdi ayrıca tüm biletleri iki kişilik ayarlamıştı. “Yok gerek yok hiç uğraşamam.” Feyyaz’a konuşmak için başka bir bahane vermek istemiyordu. Şu an için gitmek onun için iyi olabilirdi hem kocasından hem de kendi gerçekliğinden kaçmak için iyi bir çözümdü ama yapacak bir şey yoktu. “Yok ya ne uğraşması ben sorayım bir şey olmaz hem dönüş için uçağı verebilir mi onu soracaktım.” Berfu üzerine düşmedi. Zerda’ya konuşma dese bile onu dinlemeyecekti zaten. Bazen televizyondaki bir dediği iki olmamış kız çocuklarını anımsatıyordu. En azından gerçek versiyonuydu. “Giderken normal uçakla geliyorsun da gelirken neden istemiyorsun?” “Dönüş uçaklarının saatleri çok kötü.” Berfu, Zerda’nın çıkışına gülmeden edemedi. Sorun uçakların kalkış saatiydi. “Zerda ya cidden televizyonlardaki zengin şımarık kızlar gibisin.” “Ne yapıyım ya o kadar eşya ile akşam geç saatte dönmek istemiyorum.” Tabi o da vardı Zerda’nın valizleri uçak almayacağı için normaldi. “Sen mi taşıyacaksın da o çantaları?” “Aa bir de korumalar var. Onlara da bilet almak zor oluyor dedim ya.” Gerçekten şımarıktı. Berfu kendisinin şımarık olduğunu düşündüğünde aklına Zerda’yı getirmesi yeterliydi sonra içinden ben şımarıksam Zerda ne diyor sonra vazgeçiyordu. “Neyse konuş sen o zaman. Kahvaltı hazır değil mi?” Acıkmıştı. Dün akşamda adam akıllı yiyememişti. “Hazır, bahçeye hazırladı.” Ayaklanırken Zerda’ya dönerek “Tamam ben masaya geçiyorum o zaman geliyor musun?” diye sordu. “Tamam. Feyyaz abim gelmiyor mu?” Ne hali varsa görsün isterse açlıktan ölsün umurunda olacağı söylenemezdi şu an için. Ayrıca saatlerce kimin yanında kalıyorsa onun yanında yiyebilirdi. “Nereden bileyim ben?” “Aman ya küs haliniz de hiç çekilmiyor.” Berfu göz devirirken yürümeye başladı. “Göz devirme bana öyle ama beni bekliyormuş gibi oldu.” Daha geleli iki gün olmuştu ama hemen kavga etmişlerdi hem de Roma’ya gidecekleri zaman. “Senle bir alakası yok.” “Öyle olsun.” Kahvaltıdan kalktıktan sonra Berfu odaya döndü. Zerda da çalışma odasına kapanmış Feyyaz’ın yanına geldi. Kapıyı çaldı bir süre ses gelmese de sonunda “Gel” sesini duyunca kapıyı açtı. “Ortam serbest çıkabilirsin.” “Ne diyorsun Zerda?” Feyyaz, Zerda’nın imasını anlamazken yine ne saçmalıyor diye de düşünmekten geri kalmadı. “Diyorum ki odaya kapandın kaldın kahvaltı da yapmadın daha.” “EE?” Lafı uzatmadan istediğini söylese olmuyor muydu? Canı yeterince sıkkındı kelime oyunu kaldırabilecek kafa da değildi. “Berfu’dan bu kadar korktuğunu bilmiyordum.” Korkuyla ne alakası vardı ki? “Korkuyla bir alakası yok.” Zerda emin misin diye bir bakış atsa da Feyyaz görmemişti. Sabah kahvaltıya inmediğine göre kesinlikle Berfu’dan kaçınıyordu. “Niye bizimle kahvaltı yapmadın?” “Berfu Hanım benimle konuşmuyor.” Yüzüne de bakmıyordu zaten. Dün evde estirdiği terör devam ediyordu. “Onu fark ettim de sen niye kahvaltı yapmıyorsun?” “Ben gelsem o gidecekti.” Yatağı terk edememişti ama masayı kesin terk ederdi. “Ha o aç kalmasın ben kalırım dedin yani.” Berfu mu aç kalacaktı? Ölürdü yine de aç kalamazdı. Yukarı çıkarken kesinlikle mutfaktan bir şeyler alır çıkardı. Sorun aç kalması değildi ondan kaçması kaçınması sinirlerini bozuyordu bunu görmek yerine aç kalabilirdi. “Öyle bir şey değil. Sen niye geldin?” “Bir şey soracaktım.” Bir derdi olmasa zaten gelmeyeceğini biliyordu. Tüm öncelikleri kendine göre ayarlıydı. “Sor.” “Şimdi salı günü arkadaşımın Roma’da bir defilesi var da.” Defileye gelmesini istemiyorsa -ki bu ihtimaller dahilinde bile değildi- ne diye ona söylüyordu ki? “Ee?” Zerda karşısında herhangi bir sabır esamesi göstermeyen adama bir bakış attıktan sonra devam etti. “Dursan devam edeceğim. Şimdi normalde Berfu ile beraber gidecektik ama izin vermezsin diye gelmiyor.” Tam olarak öyle söylememişti ama azaltarak söylemişti. Konuşmak istemediği için sormuyordu. “Nereden çıktı?” Roma meselesini hatırlıyordu şu an Marsala’da olmaları gerekirken bu yüzden gidememişlerdi. “Konuşmuyorsunuz ya.” Kendisi sormak istememişti yani. Küslük uğruna planını iptal edebilirdi ama o tatil fikri öne attığında kabul etmiyordu. “O da sormak istemedi yani.” Birkaç saniye durduktan sonra devam etti. “Kaç günlüğüne?” Bu kızın inadı kesin bir gün sonu olurdu. “10.” 10 gün mü? Ne yapacaklardı on gün boyunca orada? “Bir defile 10 gün mü sürüyor?” “Evet yani hayır tek bir defile değil birkaç defile daha var onlara da katılacağız ayrıca Vatikan ve Roma’yı da gezecektik.” Kendilerine 10 günlük tatil ayarlamışlardı bildiğimiz yani. Buna rağmen küçük hanım onunla konuşmamak adına iptal ediyordu. “10 gün boyunca.” “Çok mu?” Tabi ki çoktu. 10 gün boyunca her gün kendi görmemişti evlendiklerinden beri ama Zerda ile gidip 10 gün boyunca tatil yapacaktı. “Değil mi?” Zerda için süre problemi yoktu kafasına göre bir yerlere gitmeye alışkındı ama aynısı karısı için geçerli değildi. “Bence değil ya ayrıca koşuşturmalı olmasın dedik.” Salı günü kendisi de Portekiz’e gidecekti. Birkaç gün kendisi de evde değildi zaten. Ayrıca 10 gün boyunca görmezse belki de unuturdu sözleşme olayını, bu olay da böylelikle kapanırdı. Bir taraftan da 10 gün çoktu. 10 gün boyunca ayrı kalacaklardı konuşmadıkları içinde telefonuna bakmazdı kesin. Bir Rusya’ya gitmişti de bin türlü bahaneyle telefonlarını açmamıştı ki o zaman küs de değildi. Arada kalsa da gitmesi daha iyi gibi geliyordu en azından biraz havası değişebilirdi. Uzun süredir aralarındaki soğukluk da belki bu süre de ortadan kaybolurdu. En azından öyle ümit ediyordu. “Tamam.” “İzin verdin yani. İyi bari ben söylerim hazırlanır. Ayrıca...” Gitmesin dese zaten ayrı bir olaydı yine hapiste miyim diye sinirlenecekti. İlk evlendikleri günleri özlemiyor değildi arada. O zaman ona sormadan plan yapmıyordu. Ne zaman İstanbul’a gelmişlerdi huyu suyu da değişmişti ya da en azından daha rahat davranmaya başlamıştı. “Başka ne var Zerda?” “Ama sende beni konuşturmuyorsun ki lafımı bölmesen söyleyeceğim.” Feyyaz içinden sana da lafına da tatiline de diye başlayacaktı ama bu sefer gidip Berfu’ya yetiştirecekti derin bir nefes verdi. “Söyle.” “Giderken çok problem değil de dönüş için uçağı alabilir miyiz?” Tabi babasının uçağıydı kafasına göre kullanacağı. İçinden bir ses babasının değil ama nişanlısının dedi. Zerda’nın şımarıklığı için izin vermezdi ama işin içinde Berfu’da vardı. “O nereden çıktı?” “Ya nasıl gelelim?” Nasıl gidiyorsan öyle gel diyecek olsa da vazgeçti. Ondan izin alamasa bile Burak’ı arardı. Berfu olmasa izin vermezdi ama yine işin içinde karısı vardı. “Tamam Zerda tamam ara Yasemin’i ayarlasın.” “Sağ ol abiciğim.” Zerda yüzüne yerleştirdiği kocaman sırıtmayla karşısında oturan adama baktı. İsteklerini almıştı. Tek gitmek zorunda değildi ayrıca dönüş problemini çözmüştü keyfi yerindeydi. “Başka bir şey var mı?” “Hayır yok ayrıca Berfu ile konuşabilirim istersen.” Sebebini bilmiyordu ama aralarının bayağı açık olduğu belliydi. Hoş dün gece aynı odada kalmışlardı ama Berfu’nun akşamki ve sabahki hali neredeyse aynıydı. “Ne konuda?” “Neden kavga ettiniz bilmiyorum ama belki orta yol bulabilirim.” Feyyaz dediğine az daha gülecekti. Orta yolu kendisi bulamamıştı Zerda mı bulacaktı? Orta yola değil toptan ortadan kaldıracak bir şeye ihtiyacı vardı o da söyleyen kişiyi bulmaktı bir daha da böyle bir şeyin olmaması için gerekli önlemleri almalıydı. Ayrıca yaşananlar kendi suçu bile değildi. “Benim bir suçum yok da onun da ailesini suçlayası yok.” Olay tam olarak böyleydi. Belki dediği gibi kabul etmemesi lazımdı ama ilk fikir babasından çıkmıştı. Hatta detaylandıran da oydu ama kabak ona patlamıştı. “Anlamadım.” Anlayabileceği bir şey değildi zaten ne de olsa bir ailenin tek çocuğuydu miras konusu hiç düşünmemişti bile. “Babasıyla yaptığımız sözleşmede bir madde hoşuna gitmedi diyelim.” Zerda’nın kafası iyice karışmıştı. Berfu ne zamandan beri iş konusunda fikrini beyan ediyordu. “Onun seninle işlerinle ilgilendiğini bilmiyordum.” Eğer öyleyse iş konusunda fikrini beyan etmeyen sadece kendisi kalmış olacaktı. Seda’nın da işlere karıştığını biliyordu çünkü. “İlgilenmiyor zaten maddelerden bir tanesinde babasının mirası ile ilgili bir madde vardı. Babası kendisi yazdırdı şimdi de Berfu’ya söyleyip doldurmuşlar bildiğimiz.” Tüm açıklama buydu. Tüm açıklaması buydu. “Yok ya cidden mi? Miras ne alaka ki?” Zerda içinden ne kadar gereksiz şey varsa gelip beni buluyor diye düşündü. Neredeyse bir yıldır İtalya’ya gelmiyordu ne planlarla gelmişti neler oluyordu. “Boş ver Zerda. Neyse sen başka bir şey demiyorsan çıkabilirsin.” Feyyaz içinden bu konuyu konuşacak en son insan sen bile değilsin diye düşünerek önündeki kağıda döndü. “Peki o zaman Berfu’ya ben söylerim Yasemin’le de konuşurum.” Konuşmanın sonlandığını anlayınca ayağa kalktı. “Tamam.” “Sen de kahvaltını yap ya da söyleyeyim odaya getirsinler mi?” Gözü önce saate kaydı. Aklında açlık falan kalmamıştı kafasını işe verdiğinden az çok aklından çıkartmıştı kavga ettiklerini şimdi yeniden aklına gelmişti ve sinirleri gerilmişti. “Gerek yok şimdi çıkacağım.” “Tamam sen bilirsin.” Zerda odadan çıkınca Berfu’nun yanına gitti. Karı koca çalışarak sinirlerini çıkarttıklarını fark etti. İkisi de masaydı. İçeri girince kendini makyaj masasının sandalyesine oturdu. Feyyaz’ın izin verdiğini söyledi. Berfu gitmemek için biraz ayak direse de Zerda’ya karşı koyamayarak kabul etmişti ama para mevzusu yeni gündemlerindeydi ve gidip para harcamak kesinlikle mantıklı gelmiyordu. Dün son söylediği cümle de fazlasıyla ağır gelmişti. Sanki tek derdi para gibi lanse etmişti. Ertesi gün hazırlanıp çıktılar. 10 günlük gezi boyunca Berfu hem oldukça ilginç yerler gezmişti hem de ilginç bilgiler öğrenmişti. Zerda, moda konusunda farklı bilgiler vermişti. Birçok tasarımcı ile tanışmıştı. Hatta bir tanesi Zerda’nın nişanda giydiği elbiselerden bir tanesinin tasarımcısıydı. Birkaç tane ünlü -Berfu tanımasa bile dünya çapında tanınan- modelle de tanışmıştı. Tasarımcıların özel koleksiyonlarını görmüştü, ünlü markaların sahipleriyle tanışmıştı. Para konusunu hala taksa da Zerda’nın hediye diye aldıkları ve ünlü tasarımcılardan defilelerde giymesi için gönderilen kıyafetlerle bile dünyanın alışverişini yapmış kadar olmuştu. Vatikan ve Roma’da birçok yeri gezmişlerdi. Hatta kiliseye -birden fazla kiliseye girmişlerdi ama özellikle ilkinde kendini garip hissetmişti- bile girmişlerdi. Karma bir kültürde büyümüştü ama daha önce hiç kiliseye girmemişti. Özellikle Vatikan’da vakit geçirirken hayatının en ilginç zamanlarını yaşadığı kesindi. Hatta Papa’yı uzaktan görme fırsatı bile olmuştu. Başta hoşuna gitmeyeceğini düşünmüştü ama eğlenceli olduğu kesindi. Evden uzaklaşmak da fazlasıyla kafa dağıtıcı ve rahatlatıcı olmuştu.
|
0% |